BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
GÖSTERGEBİLİMSEL ÖLÜM
Kaan TANYERİ
0. Giriş Gözlemleri
Felsefe tarihinde derin iz bırakan ve bugüne kadar hakkında pek çok yazı kaleme alınan
Sokrates, cehaletinden doğan(!) bilgeliğinin diyetini canıyla ödemiştir. Günümüzden yaklaşık
iki bin dört yüz yıl önce düşüncelerinden dolayı idama mahkûm edilen bilge; ölümü
soğukkanlılıkla karşılamış, arzulamış ve hatta “ölümü deneyimlemek” (1) istemiştir. Çünkü ona
göre bir felsefeci ancak ölüm sayesinde amacı olan hakikate ulaşabilir. Bu yüzden ölümü elzem
görür fakat bunun bir son olduğunu düşünmez, bu sebeple ölümden korkulmaması gerektiği
inancındadır.
Atina jürisinin kendisi hakkında vermiş olduğu hükmü cesaretle uygulayan ve ölüm
karşısında tereddüt göstermeyen Sokrates’in ne yazık ki hiçbir eseri, günümüze ulaşmamıştır
fakat tesellimizdir ki öğrencisi Platon sayesinde Sokrates’i okuyor, daha yakından
tanıyabiliyoruz.
1. Phaidon
Platon’un şiirsel bir dille kaleme aldığı Phaidon, Sokrates’in infaz gününü anlatır.
Yakınları Sokrates’i son anlarında yalnız bırakmak istemezler. İnfaz gerçekleşinceye kadar son
sohbetlerini, son arayışlarını, son buluşlarını gerçekleştirirler. Sonrasında, henüz vakit varken
Sokrates, kaderinin onu çağırdığını (2) söyleyerek eyleme geçer. Zehri içerek hükmü yerine
getirir.
Göstergebilimsel çözümlemede birbiriyle ilintili olaylar dizisindeki olayları
anlamlandırmada “anlatı izlencesi” denilen bir yaklaşım kullanılır. Anlatı izlencesi bir
bütüncenin tümünü çözümlemede kullanılabileceği gibi ilgili anlatıyı kesitlere ayırarak her
kesit için ayrı ayrı da kullanılabilir. Roland Barthes’a göre anlam ancak bir eklemlemeden doğar
(3). Nasıl ki bir sözcük, gösteren ve gösterilen eklemlemesinden doğarak bir anlam ifade
ediyorsa metin ya da bütünce de ancak kendisini var eden ögelerin (sözcük, cümle, paragraf
vs.) eklemlenmesinden oluşur. Bu sebeple göstergebilimsel çözümlemeci; kesitleme yaparken
bir metni ya da sözceyi okuma birimlerine ayırarak (4) işe başlar, metnin eklem yerlerini yani
kavşaklarını tespit ederek metni böler, parçalara ayırır. Bu yapılan, bir bakıma konudili
(inceleme nesnesi) küçültmektir. İnceleme, ortaya çıkan küçük ögeler yani kesitler üzerinde
yapılır. Bu kesitlerin tümünü bir arada değerlendirince bütüncenin tümü hakkında da belli bir
yargıya ulaşılır.
Biz de göstergebilimsel incelememizde anlatı izlencesi bakımından ölüm öncesi, infaz
aşaması ve ölüm olarak üç aşamadan oluşan Phaidon’u kabaca iki ana kesite ayrılabiliriz.
Birinci kesitte son anlarında kendisini yalnız bırakmayan Kriton, Kebes ve Simmias’la
Sokrates’in fikirsel tartışmaları öne çıkar. Sokratik yöntemin uygulandığı bu bölümde felsefeölüm, ruh-beden-haz, ölüm-ölümsüzlük, hayat-ölüm karşıtlığı gibi konular ele alınır. İkinci
kesit, Sokrates’in “Kaderim beni çağırıyor. Artık yıkanma zamanım yaklaştı. Zehri içmeden
yıkanmam iyi olacak. Kadınları ölü yıkama işiyle uğraştırmamak gerekir.” (5) sözleriyle başlar
ve ölümüyle sona erer.
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
Bizim inceleyeceğimiz bölüm olan ikinci kesiti, göstergebilimin en önemli
uygulamalarından kiplikler kapsamında ele alacağız.
2. Kiplikler
Özne, nasıl tanınabilir? Bir anlatıda özneyi herhangi bir şekilde niteliyorsak acaba bunu
neye dayandırarak ya da hangi ölçütleri esas alarak yapıyoruz? “Derya, kitap okumak zorunda.”
ya da “Derya, kitap okumak istiyor.” derken bu cümleyi kurmamıza neden olan etken nedir?
Hangi gözlemsel süreç sonrasında bu tür bir çıkarımda bulunabiliyoruz?
Bu ve buna benzer sorular, “Özne, eylemiyle tanınabilir.” ekseninde odaklanır. Biz ya
da herhangi bir kişi (hatta bu kişi, anlatı kişisi de olabilir), eylemiyle ortaya çıkar, eylemiyle
kendini tanıtır. Biz de eylemi nedeniyle özne hakkında yorumlarda bulunup çıkarımlar yaparız.
Okuyucular, metin çözümlemesi yapanlar, yorumlayıcılar, kısaca anlamlandıran insanlar; bu
çıkarımlarını işlemci öznenin yetenek ve yetilerine bağlı olarak yaparlar. Amacımız, özneyi
tanımak ve betimlemekse, ki öyledir, özne-yeti-kiplik-eylem bağlantılarını kurmalıyız. “Gerek
kurmaca dünya olan anlatı izlencesindeki özneleri tanımada, gerekse gerçek yaşamdaki eylemi
yaptırmaya çalışan, yapmak isteyen, yapan, yapmış olan özneleri tanımada, kiplikleri göz
önünde bulundurarak özneleri betimlemek; özneyi bir edim yapma (yaptırtmak, yapabilmek,
yapmayı bilmek, inandırmak, ikna etmek vb.) aşamasında tanımak demektir.” (6). Kısaca
belirtmek gerekirse özne, eylemiyle betimlenebilir. Bir başka deyişle özne, eylemiyle kimliğini
ele verir. Öyleyse eylem yapan özneyi yani işlemci özneyi tanımak için eylem(ler)ine bakmalı,
eylem(ler)ine kipliklerle yaklaşmalıyız.
Kiplikler ise pek çok şekilde sınıflandırılır ve/ya çeşitlendirilir. Biz, çalışmamızı
berraklaştırmak açısından sınırlamaya giderek dört kiplik üzerinde duracağız: /istemek/,
/bilmek/, /muktedir olmak/ ve /zorunda olmak/. Ancak dergi sınırları içinde bu kiplikleri geniş
geniş açıklama imkânına sahip olamadığımız için çoğunlukla Sokrates’in ölümü üzerinden
örneklendirerek ilerleyeceğiz.
3. Anlatı İzlencesi
Genel anlamıyla ifade edersek özne ya bir edim (eylem) ya da bir durum hâlindedir.
Durumu herhangi bir nesneye sahip olup (bağlaşım) olmama (ayrışım) şeklinde anlayacağız.
Her durum, eğer kapalı bir anlatı değilse, mutlaka dönüşür, dönüşmek zorundadır çünkü anlam,
ancak durumların dönüşmesiyle üretilebilir.
Bir anlamlar bütünü olan eserler -ve özelinde Phaidon- doğal olarak durumların
dönüşmesi üzerine kurgulanmıştır. Örnekleri de verileceği üzere durumlar arası bu
dönüşümlere “anlatı izlencesi” diyeceğiz. Anlatı izlencesi; “eyleyenler örnekçesi” ve bu
örnekçenin işlerliğini sağlayan öznenin “eyletim, edinç, edim ve yaptırım” süreçlerinden
oluşan dört aşamadan meydana gelir.
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
Anlatı izlencesinin bu dört aşaması, eylemin var olduğu her yerdedir. Sadece kurgusal
metinlerde değil, aynı zamanda yaşamımızın her an içindedir. Mutfağa gidip bir kahve yapmak
isteyen kişi dahi eğer kahve yapmayı başarıp zevkle içebiliyorsa bu sözü edilen anlatı
izlencesinin dört aşamasından geçmiş demektir. Bu dört aşamanın ilki olan “eyletim”, herhangi
bir eylemi başlatan hareket noktasıdır. Gönderen, öznesiyle bir anlaşma yaparak ondan birtakım
şeyler (nesne) ister. Özne, anlaşma sonrasında verdiği sözü tutmak üzere kendini üç şekilde
sorgular: Ben bunu işi yapmak istiyor muyum, ben bu işi yapmayı biliyor muyum, ben bu işi
yapabilir miyim? Bu sorgulama, “edinç aşaması”dır. Eğer özne bu üç sorusunun cevabını
olumlu bir şekilde veriyorsa artık eylemine geçebilir, anlaşmanın gereğini yerine getirebilir. Bu
da “edim aşaması”dır. Son olarak ise özne, eylemini ya başarır ya da başaramaz. Her
anlaşmanın bir sonuç değerlendirmesi mutlaka olur. Özne, eylemini başardıysa anlaşmanın
gereğini yerine getirdiği için ödüllendirilir. Eğer aksi bir durumsa başarısız olan özne, gönderen
tarafından cezalandırılır. Bu dördüncü ve son aşamaya da “yaptırım aşaması” denir. Bu dört
aşamayı eylemin olduğu her yere uygulayabiliriz, yukarıdaki kahve örneğine bile…
Phaidon’un temel anlatı izlencesi, felsefel tartışmalardan ziyade Sokrates’in
yaşamından ölümüne ilerleyen süreçle şekillenir. Temel anlatı izlencesi, yapısal açıdan durum
sözcelerinin şu şekildeki dönüşümünden oluşur:
Durum Sözcesi 1 → Dönüşüm Sözcesi → Durum Sözcesi 2
Bunu anlatıdan hareketle somutlaştırabiliriz:
Sokrates infazını bekler → Sokrates zehri içer (infaz gerçekleşir) → Sokrates ölür.
Temel anlatı izlencesinde başta Sokrates, bir durum hâlindedir (durum 1). Yani yaşama
sahiptir. Yaşam, bu bakışla bir nesne olarak görülebilir. Devamında bir dönüşümle Sokrates,
yaşamını (nesne) kaybeder. Artık o, nesnesini ve hayatını kaybetmiş biridir (durum 2). Buradan
da anlaşılacağı üzere bir durumdan yeni bir duruma geçişe “anlatı izlencesi” denir. Anlatı
izlencesinin olduğu yerde anlatı izlencesinin aşamaları da vardır. Şimdi Sokrates’in durumlar
arası dönüşümünü “eyletim, edinç, eylem ve yaptırım” açısından ele alalım.
4. Eyleyenler Örnekçesine Kipliklerle Bir Bakış
Her anlatı izlencesinde birtakım işlevsel ögeler vardır. Bu işlevsel ögelere “eyleyen”
diyeceğiz. Bu işlevsel ögelerin kendilerinin ve aralarındaki ilişkilerin şemalaştırılmasından
hareketle “eyleyenler örnekçesi” oluşur. “Bu eyleyenler modeli doğrudan doğruya Özne’nin
(kahramanın) ulaşmayı amaçladığı ve Gönderen ile Gönderilen arasında bir iletişim birimi
olarak konumlanan Nesne çevresinde odaklanır.” (7). Elbette eyleyen örnekçesindeki altı
eyleyenin de insan olmasına gerek yoktur (8) ancak öznenin insan olması şarttır (9). Bazı
durumlarda kişileştirmeden de söz edilebilir fakat bu da sonuçta bir tür kişidir. Özne, az önce
de belirttiğimiz üzere, eylemiyle tanınır, eylemiyle kendini tanıtır. Bu sebeple öznenin mutlaka
insan olması gerektiğini vurgulamamız gerekir ancak diğer eyleyenler, insan olmak zorunda
değildir.
Aşağıda Sokrates’in ölümüne karar verilen yargılamanın eyleyenler örnekçesine göre
şemalaştırılmış hâli bulunmaktadır. Yargı olarak belirtilen öznenin insanlar eliyle işlerlik
kazandığını söyleyerek şemayı incelemeye geçebiliriz.
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
Şema 1:
Gönderen
Egemen güçler
Nesne
Sokrates
Gönderilen
Öldürmek/Öldürmemek
Yardımcı
Zehir ve
On birler (Gardiyanlar)
Özne
Jüri Üyeleri
(Mahkeme)
Engelleyici
Sokrates,
İnfaza karşı gelen jüri
üyeleri
Sokrates’in yakınları
Sokrates’in bir filozof olarak felsefesiyle ilgilenmesi ve böylece toplumu etkilemesi
egemen güçleri rahatsız eder. Bu rahatsızlık, eyleme dönüştürülür. Sokrates; sahte tanrılar
tanıtarak gençleri kötü yola sürüklemesi, devletin kuyusunu kazması (10) gibi iddialarla
suçlanır. Hatta sözde “Otuz Zalimler” denen faşist rejimin adamı olmakla dahi suçlanır (11) ve
bir günah keçisi arandığı dönemde hakkında suçlar yaratılarak(!) yargılanması için zemin
oluşturulur. Sonuçta Sokrates, beş yüz kişilik jüri tarafından yargılanır (12).
Bu aşamadan sonrasını şemadan okuyacak olursak eğer, şunları söyleyebiliriz:
Yükümlülük kiplikleriyle donatılan egemen güçler, birtakım yapmak zorunda olduğumuz (yani
buyurma, /yapmak-zorunda olmak/) ya da yapmamak zorunda olduğumuz (yani yasaklama,
/yapmamak zorunda olmak/) çerçeveyi belirler. Atina’daki insanlar, her ne şartta olursa olsun
bu sınırlara dikkat ederek yaşamak zorundadır (/yapmak zorunda olmak/). Buna sözlü ya da
yazılı kurallar da diyebiliriz. Bu kapsamda jüri, verilen kararlara uymak ve gereklerini yerine
getirmek zorundadır (/yapmak zorunda olmak/). Dolayısıyla egemen güçlerin kararlarının
“buyurma” özelliğinin öne çıktığını söyleyebiliriz.
Jüri, Sokrates’i yargılayarak onu aykırı hareketlerinden dolayı ölüme mahkûm eder.
Sokrates, toplumsal kuralların (egemen güçlerin kuralları) buyurganlığı karşısında keyfî
davranarak yapılması ya da yapılmaması gerekenlere riayet göstermez (/yapmak-zorunda
olmamak/). Dolayısıyla nesne olarak değerlendirebileceğimiz sınırlardan ayrışır, onu çiğner
(/olmak-zorunda olmamak/). Bunu “olağan” olarak niteliyoruz. Öyleyse Sokrates’in sınırlar
karşısındaki tavrı “olağan ve keyfîdir”. Bu durumda egemen güçlerin isteği (gönderen), jüri
üyeleri (özne) aracılığıyla Sokrates’in infazını gerekli kılar (/yapmak zorunda olmak/).
Sokrates, yargılama sonucuna dayanılarak öldürülmelidir (/olmak zorunda olmak/).
Jüri, bu infazı gerçekleştirmek için yardımcılara gereksinim duyar. Baldıran zehri ve
gardiyanlar (on birler), alınan karara yardımcı olan eyleyenlerdir (yardımcı). Elbette bu kararı
kabul etmeyen, karşı çıkanlar da olabilir (engelleyici). İlk olarak Sokrates’in karşı çıkacağı
düşünülebilir fakat Sokrates ne bu cezayı reddeder ne de ölümden korkar. “Eğer öteki dünyada
burada olanlardan daha akıllı insan ve tanrıları göreceğime inanmasaydım, ölüme kızmamakla
haksızlık etmiş olurdum. (…) Bu nedenle ölümden korkmuyorum, çünkü ölümden sonra
yaşamın olduğuna inanıyorum.” (13) sözlerinden de anlaşılacağı üzere Sokrates’in ölüme
oldukça itidalli yaklaştığı görülür. Hatta ölümü istediği dahi söylenebilir (yani istenç, /yapmakistemek/) fakat Sokrates’in, jürinin haksız bir yargılamayla yanlış karar verdiğini düşünmesi de
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
sonuçta Sokrates’in engelleyici işlevinin olduğu şeklinde düşünülebilir. Aynı şekilde bu kararı
kabul etmeyen ya da infazı istemeyen Sokrates’in ailesinin, Platon’un da içinde bulunduğu bir
grup filozofun ve idam oylamasında karşı oy kullanan jüri üyelerinin engelleyici olduğunu
söyleyebiliriz.
Şema 2:
Gönderen
Jürinin Kararı
(Mahkeme sonucu)
Nesne
Ölüm
Gönderilen
Ölmek/Ölmemek
Yardımcı
Zehir ve On birler
Özne
Sokrates
Engelleyici
İnfaza karşı gelen jüri
üyeleri
Sokrates’in yakınları
Beş yüz üyeden oluşan jüri, kararını oylama yaparak alır. Oylama sonucunda oy
çokluğuyla Sokrates, ölüm cezasına çarptırılır. Bu aşamadan sonrasını şemadan takip edelim:
Jürinin vermiş olduğu karar (gönderen); Sokrates’e (özne) bildirilir (bildirmek), Sokrates
ölmeye -zorunlu da olsa- ikna edilir (inandırmak) ve ölmesi istenir (yaptırtmak). Buna anlatı
izlencesinin eyletim aşaması ya da bir başka deyişle “edimi koşullandıran durum” diyoruz.
Gönderen, özneyi yapmasını istediği eylem konusunda bilgilendirmiş, inandırmış ve yapmasını
istemiştir. Dolayısıyla burada gönderen ve durum öznesi arasında bir anlaşma gerçekleşmiştir.
Sıra, öznenin bu işi yapabilme yetilerinin sorgulanmasındadır.
Bu durumdan sonra edincini sorgulayan özne için birkaç durum ihtimal dâhilindedir: Ya
özne, gönderenin isteğini yerine getirir ya da bu isteği geri çevirir fakat Sokrates’in gönderenin
isteğini geri çevirme ihtimali yoktur. Çünkü reddetme, gönderen ve öznenin denk ya da öznenin
daha üstün olduğu durumlarda gerçekleşebilir. Burada özne-gönderen arasındaki denksizlik
açıkça görülebilir. Gönderen yani jürinin vermiş olduğu karar; kesindir, yapılmak zorundadır.
Öyleyse gönderenin, öznenin ölümünü istemesi sonucu özne bunu sadece kabul etmek
zorundadır (/yapmak-zorunda olmak/). Sonuç olarak artık öznenin yapmak zorunda olduğu bir
edim (eylem) vardır: Kendisini öldürmek. Bu aşamada özne, edincini sorgulamaya devam eder.
Buna kipliklerini (yetilerini) gözden geçirmesi de diyebiliriz. Yani ölmek zorunda olan özne;
bu ölümü istiyor mu (/yapmak-istemek/), nasıl öleceğini biliyor mu (/yapmayı-bilmek/) ve
ölmeyi becerebilir mi (/yapmaya-muktedir olmak/)? İşte bu sorgulama bölümüne “edimi
koşullandıran edim” yani edinç aşaması diyoruz. Edinç aşamasında kipliklerini sorgulayan
özne, gerekli şartları yerine getirmişse artık eylemine geçebilir ve ölebilir.
Burada konuyu dağıtmadan şunu belirtmemiz gerekiyor: Bu üç kiplikten (/yapmakistemek/), (/yapmayı-bilmek/), (/yapmaya-muktedir olmak/) herhangi biri eksik olursa özne
edim aşamasına geçemez, eylemi gerçekleştiremez. Somutlaştıracak olursak eğer, Sokrates;
ölmeyi istemiyor, ölmeyi bilmiyor ya da ölmeye muktedir olamıyorsa ölemez. Ölebilmesi için
üç kipliğe de sahip olması gerekiyor. Bu kipliklerin eksikliği söz konusuysa özne, eylem
aşamasına geçmek için öncelikle kipliklerini telafi eder, tamamlar ve sonrasında eylem
aşamasına geçer.
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
Sokrates (özne), jürinin kararını (gönderen) uygulamak için yetilerini (kiplik) sorgular.
Ölmeyi istiyor mu? /İstemek/ kipliği, /zorunda olmak/ kipliğini de kapsar. İstemek, içten gelirse
“istemek” olarak; dıştan gelirse “zorunda olmak” olarak nitelenir. Bir başka deyişle özne;
zorundaysa dış isteklidir, zorunda değilse iç isteklidir (14). Burada hem zorundalığa hem de
isteğe dayalı bir durum vardır. Zorundadır çünkü jürinin kararı böyledir, istençlidir çünkü
Sokrates ölmek ister. Hatırlanacağı üzere ölmek istemesinin sebeplerinden bahsetmiştik:
Ölümü hakikate giden süreçte gerekli görmesi, arzulaması, deneyimlemek istemesi gibi.
Öyleyse /yapmak-istemek/ kipliğinde herhangi bir problem yoktur. Ölmek isteyen Sokrates,
artık eylemi gerçekleştirmek ister:
“Ezilmişse zehri getirin, ezilmemişse ezin.” (15)
İsteyen özne, /yapmayı-bilmek/ kipliğini sorgulamaya başlar çünkü istemek, bilmekten
önce gelir ve bilmek, istemeyi varsayar. Özne, istediğine göre şimdi şunu sorgulaması gerekir:
“Ölmeyi biliyor muyum?” Baldıran zehri içilerek öldürüleceği jüri tarafından belirlenmiştir
fakat Sokrates, bu bilgilenmeyi yeterli görmez. Kipliğinde bir eksiklik olduğunu düşünerek
/yapmayı-bilmek/ kipliğini tamamlamaya çalışır:
“Sokrates adamı gördüğünde ‘Sen bu işleri bilirsin, ne yapmam gerekir?’ diye sordu.
Adam, ‘Fazla bir şey yapmana gerek yok. Zehri içtikten sonra bir süre yürü. Bacaklarında
ağırlık hissettiğinde uzan.’ dedi ve ardından kabı uzattı.” (16)
Özne, artık nasıl öleceğini biliyordur (/yapmayı-bilmek/). Bilgilenerek /muktedir
olmak/ kipliğine geçecektir. Ölmek ister, ölmek zorundadır ve nasıl öleceğini bilir. Şimdi sıra
ölmeyi becerebilmektedir (/yapmaya-muktedir olmak/).
Edinç aşamasında üç kipliğe de sahip olan özne, artık eyleme geçebilir yani infazını
gerçekleştirebilir (edim):
“Sokrates, inanılmaz bir sakinlik içinde, en ufacık bir korku belirtisi göstermeden, sert
bakışlarıyla ‘Bunun bir kısmını bir tanrı için dökebilir miyim?’ dedi. Adam da zehrin ‘sadece
bir içimlik hazırlandığını’ söyledi. Sokrates, ‘Tamam, bu dünyadan ayrılırken en azından bunu
kolaylaştırmaları için tanrılardan yardım istemek bir görevdir. Benim de isteğim bu. Umarım
dileğimi yerine getirirler. Tanrı kabul etsin.’ Ardından hiç tereddüt etmeksizin, korkmadan ve
iğrenmeden zehri sonuna kadar içti.
(…) Bir süre yürüdü ve bacaklarının ağrımaya başladığını söyledi. Adamın önerdiği
şekilde sırt üstü uzandı. Kendisine zehri veren adam, zaman zaman eliyle ve ayaklarıyla ona
dokunuyordu. Ardından ayağını sert bir şekilde sıktı ve bir şey hissedip hissetmediğini sordu.
Sokrates ‘hayır’ yanıtını verdikten sonra adam, Sokrates’in bacaklarının altını sıktı ve ellerini
yukarıya doğru kaldırarak bedeninin soğuduğunu ve katılaştığını gösterdi. Ona tekrar dokundu
ve kalbi soğuduğu zaman öleceğini söyledi. Zaten karnının altı soğumuştu.” (17)
Yapmayı isteyen, bilen ve buna muktedir olan işlemci (gerçekleştirici) özne, gönderenle
yaptığı sözleşme gereğince üzerine düşen görevi yerine getirmiş ve infazını gerçekleştirmiştir.
Bu aşamaya “durumu koşullandıran edim” ya da “edim aşaması” diyoruz. Bu aşamada
“gerçekleştirme kipliği” söz konusudur çünkü işlemci (gerçekleştirici) özne; eylemi
gerçekleştirmesi için tüm şartları yerine getirmiş, gerekli kiplikleri sağladıktan sonra edim
aşamasına geçerek kendi infazını zehri içmesiyle gerçekleştirmiştir.
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
“Ardından bir silkelenme ve kıpırdama oldu. Sonra adam örtüsünü açtı, gözleri havaya
dikilmişti. Kriton ağzını ve gözlerini kapadı.
Evet, Ekhekrates dostumuz, daha doğrusu çağımızın en iyi insanı, en bilgesi ve en adil
olanı, bu şekilde öldü.” (18)
Son aşama olan “yaptırım” ya da “durumu koşullandıran durum”a böylece geçilir.
Sokrates’in ölümü temel anlatı izlencesinin de sonunu oluşturur.
Yaptırım aşamasını ele almadan önce bu noktaya nasıl geldiğimizi özetlemek,
yaptığımız incelemeyi berraklaştıracaktır. Eyletim aşamasında gönderen, özneyi bir konuda
bilgilendirdi. Özne, gönderen aracılığıyla ölümle cezalandırıldığını öğrendi. Sonrasında
aralarında bir sözleşme yapıldı. Bu sözleşme yapılırken gönderen ve özne denksizliğine bir kez
daha dikkat çekelim. Özne; bu anlaşmayı yapmak, gönderenin kendine verdiği görevi yerine
getirmek zorunda kaldı. Bunun üzerine özne, nesnesine (ölüm) ulaşabilmek için kendi
yeteneklerini (üç kiplik: /istemek/, /bilmek/, /muktedir olmak/) sorguladı. Varsa eksikliklerini
tamamlayarak edim aşamasına geçti ve gönderenin verdiği görevi yerine getirerek zehri içti.
Özne, sahip olduğu nesnesini yani yaşamını kaybetti. Böylece yeni bir durum oluştu. İşte bu
son duruma “yaptırım” aşaması diyoruz.
Yaptırım aşaması, gönderenin eyletim aşamasında özneyle yaptığı sözleşmenin
sonucunun incelendiği yerdir. Gönderen, bu aşamada özneye verdiği görevin yerine getirilip
getirilmediğini sorgular. Özne ya nesnesine sahiptir (bağlaşım) ya da sahip değildir (ayrışım).
Öznenin durumu, bu iki ihtimalden meydana gelir. Normal şartlarda gönderen, öznenin kendine
bildirmesi sonucu verdiği görevin özne tarafından yerine getirildiğine inanırsa özneyi
ödüllendirir, eğer öznenin bu görevi yerine getirmediğine inanırsa bu durumda da özneyi
cezalandırır. Ancak buradaki anlatı izlencesi, olağanın dışına çıkıyor. Özne, her ne kadar
gönderenin verdiği görevi yerine getirerek ödüllendirilmeyi hak etse de özne, artık bu hayatta
değildir çünkü kendisine verilen görev, ölmesini gerektirir. Özne de bunu gerçekleştirmiştir.
Ölü bir öznenin ödüllendirilmesi elbette beklenemez. Bu açıdan ilginç bir durumla karşı karşıya
kaldığımızı belirtmeliyiz. Demek ki öznenin üstlendiği görevi yerine getirmesi, her zaman
ödüllendirileceği anlamı taşımıyor.
Bir durum sözcesi olarak yaptırım aşaması iki şekilde kipleşir: /olmak/ ve /görünmek/.
Bu kiplikler aracılığıyla yaptırım aşamasını inceleyebiliriz. Bu inceleme için “içkinlik” ve
“gerçekleşme sorgulaması” da diyebiliriz. İçkinlik, /olmak/ ve /olmamak/ kiplikleri üzerinden;
gerçekleşme, /görünmek/ ve /görünmemek/ kiplikleri üzerinden ele alınır. “Yani özne ve
nesnesi arasındaki ilişkide, gerçekleşme ve içkinlik açısından var olan-görünen, var olangörünmeyen, var olmayan-görünen ya da var olmayan-görünmeyen açılarından değişik ilişkiler
saptanabilir.” (19) Bu ilişkiler ağını göstergebilimsel dörtgende şöyle şemalaştırabiliriz:
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
Şema 3:
Gerçek
Görünmek
Olmak
Yalan
Gizli
Görünmemek
Olmamak
Yanlış
Sokrates’in ölümü, /olmak/ ve /görünmek/ kiplikleri açısından şemaya göre
incelenebilir. /Olmak/ kipliği, durum öznesinin nesnesiyle “bağlaşım” ya da “ayrışım”
durumundan oluşur. Bir başka deyişle durum öznesi ya nesnesine sahiptir ya da değildir. Bu
sahip olma durumu, /olmak/ kipliğiyle gösterilir. Edim aşaması sonrasında da gördüğümüz
üzere Sokrates artık ölmüş biridir. Yani anlatının başında gönderenin hedef olarak gösterdiği
nesnesine ulaşmış, ona sahip olmuştur. Öyleyse özne, /olmak/ açısından olumlu durumdadır.
Bu durum, aynı zamanda /görünmek/ kipliğince de değerlendirilebilir. Acaba öznenin
nesnesine sahip olması, çevresi tarafından da görülebilmekte midir? Elbette bu soruya da
olumlu cevap verilecektir. Kriton’un Sokrates’in ağzını ve gözlerini kapatması bunun en büyük
delilidir. Sonuç olarak özne, nesnesine sahip olmuş (/olmak/) ve Atinalılar da bu durumu
kabullenmiştir (/görünmek/). Şemada da gösterildiği üzere /olmak/ ve /görünmek/ kipliklerine
aynı anda sahip olan öznenin durumuna “gerçek” diyoruz. Sonuç olarak Sokrates’in ölümü
gerçektir. Hem de acı bir gerçek…
5. Sonuç Gözlemleri
Göstergebilimin gelişmesinde de önemli rol üstlenen kiplikler, bir eylem yapacak olan
ya da yapan öznenin yetilerini ele alır. Böylece özne hakkında bize bilgiler sunar. Biz de bu
çalışmamızda felsefe tarihinde haksız yere idam edilmiş olan Sokrates’in ölümünü kısaca ele
alarak hem anlatı izlencesindeki aşamalarını hem de kipliklerini görerek Sokrates hakkında
göstergebilimin bize neler sunacağını görmeye çalıştık.
Kaynakça
(1) Moseley, A. (2010). A'dan Z'ye Felsefe. (A. Süha, Çev.) İstanbul: NTV Yayınları. s. 254.
(2) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. s. 125.
(3) Barthes, R. (1979). Göstergebilim İlkeleri. (B. Vardar, M. Rifat, Çev.) Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. s. 58.
(4) Rifat, M. (2013). Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s. 145.
(5) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. s. 125.
(6) Günay, V. D. (2002). Göstergebilim Yazıları. İstanbul: Multilingual Yayınları. s. 120.
(7) Rifat, M. (2014). Göstergebilimin ABC'si. İstanbul: Say Yayınları. s. 74.
BU YAZI “DÜŞÜNBİL” DERGİSİNİN HAZİRAN 2020 TARİHLİ 92. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.
(8) Rifat, M. (2013). Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s. 86.
(9) Günay, V. D. (2018). Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması Kuyucaklı Yusuf. İstanbul: Papatya Yayınları. s. 172.
(10, 11, 12) Bu bilgiler, Düşünbil portalından alınmıştır: https://dusunbil.com/sokratesin-savunmasi-atinadan-gunumuzeolum-cezasi/
(13) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. s. 51.
(14) Uzdu Yıldız, F. (2011). Göstergebilim Kiplikleri Açısından Anlatı Kişilerinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Doktora
Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 149.
(15) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. s. 127.
(16) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. s. 127.
(17) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. ss. 127-128.
(18) Platon. (2015). Phaidon. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayınları. s. 129.
(19) Günay, V. D. (2002). Göstergebilim Yazıları. İstanbul: Multilingual Yayınları. s. 133.