MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMA-IV
(A), Kadıköy’de maliki olduğu arazisi üzerinde konut inşa etmeyi düşünmektedir. (A),
konut inşası için yeterli ekonomik güce sahip olmadığı için (B) Mimarlık Limited Şirketi ile
01.05.2018 tarihinde noterde sözleşme akdeder. (A), arazisinin 1/5 payını sözleşme
akdedildikten sonra, 2/5 payını ise inşaat tamamlandıktan sonra (B) şirketine devretmeyi
taahhüt eder; karşılığında ise (B) şirketi beş katlı bina inşa etmeyi ve kat mülkiyetine
geçildikten sonra (A)’ya ait olan 2/5 arsa payına denk gelen dört ve beşinci kattaki güney
cepheli dört daireyi (A)’ya devretmeyi taahhüt eder. Anlaşma gereğince konut, sertifikası
sadece (B) şirketine ait olan sıfır atık çevre yönetim sistemi projesi çerçevesinde akıllı bina
şeklinde inşa edilecektir. Anlaşma gereğince 01.06.2018 tarihinde konut inşaatına başlanacak
ve 01.10.2019 tarihinde tamamlanacaktır. Anlaşma gereğince (A) arsasının 1/5 payını
15.5.2018 tarihinde tapuda (B) şirketine devreder. Şirket, bina inşası için finansman kaynağı
oluşturmak amacıyla birinci ve ikinci katta yer alan dört adet bağımsız bölümü aralarında
yaptıkları yazılı sözleşme ile (C)’ye devretmeyi taahhüt eder. Bu arada (B) şirketi, ülkede
meydana gelen şiddetli depremin inşaat sektöründe ekonomik kriz yaratması nedeniyle ithal
ettiği malzemelerin alımında zorlanır. Söz konusu malzemelerin fiyatı dövizde yaşanan artış
nedeniyle 15 kat artar. Bu nedenle (B) şirketi, teslim tarihinde ancak binanın ilk üç katının
inşaatını tamamlar. Sözleşmede belirlenen tarihte dairelerini teslim alamayan (A), 01.11.2019
tarihinde bağımsız bölümlerin iki ay içerisinde tamamlanarak teslim edilmesini, aksi durumda
(B) şirketi ile kurduğu sözleşmeye son vereceğini şirket yetkililerine bildirir. (B) şirketi ise
sektörde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle iflasını ilan eder.
SORULAR:
1. Olayda (A) ve (B) şirketi arasında yapılan hukuki işlemi nitelendiriniz. Bu
hukuki işlemin amacını ve özelliklerini belirleyiniz.
2. Bu hukuki ilişkiden kaynaklanan ihtilafların çözümünde hangi hukuk
kurallarının nasıl uygulanacağını belirleyiniz.
3. (B) şirketinin (A) ve (C) ile yaptığı sözleşmelerin geçerlilik şekli hakkında
bilgi veriniz.
4. (B) şirketinin bağımsız bölümleri zamanında teslim edememesinden dolayı
(A)’nın sözleşme ilişkisini sona erdirebilmesi mümkün müdür? Açıklayınız.
CEVAPLAR
Cevap 1. Karma sözleşmeler, kanunun çeşitli sözleşme tiplerinde öngördüğü unsurların
kanunun öngörmediği tarzda bir araya getirilmesiyle meydana gelirler.
Somut olayda söz konusu olan sözleşme arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesidir. Arsa payı
karşılığı inşaat sözleşmesi, bütün unsurları itibariyle kanunla düzenlenmediği için bir tipik
sözleşme olmayıp bir isimsiz (atipik) sözleşmedir. Ancak isimsiz sözleşmeler, birleşik, karma
ve kendisine özgü yapısı olan sözleşmeler olarak gruplanmaktadır. Arsa payı karşılığı inşaat
sözleşmesi, bir birleşik sözleşme değildir. Çünkü bu çeşit sözleşmelerde taşınmaz satışı ve eser
sözleşmesi olarak iki tipik sözleşmenin unsurları bulunmakta ise de bu iki sözleşme
bağımsızlıklarını koruyamamakta ve her sözleşmeye kendine ait hükümlerin uygulanmasıyla
da bu sözleşmeyle ilgili hukukî sorunların çözümlenmesi mümkün olamamaktadır. Arsa payı
karşılığı inşaat sözleşmesi, kendisine özgü yapısı olan (sui generis) bir sözleşme de değildir.
Çünkü bu çeşit sözleşmelerde, bu tipe dahil sözleşmenin unsurları kanunlarla düzenlenen
sözleşmelerde yer almamaktadır; halbuki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, esas itibariyle
eser sözleşmesinin unsurlarını taşımakta ve ücret yerine arsa payının devri bu sözleşmeyi
kendisine özgü yapısı olan (sui generis) sözleşme haline dönüştürmemektedir.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, taşınmaz satışı ve eser sözleşmesi unsurları biraraya
geldiğinden karma bir nitelik görülmektedir. Burada sözleşme taraflarından arsa sahibinin
borcu, taşınmaz satışının bir unsuru olan taşınmaz mülkiyetini geçirmedir ve diğer tarafın
(yüklenicinin) eser sözleşmesinin bir unsuru olan inşaat (eser) yapma ve yapılan bağımsız
bölümü devretme borcu ile mübadele ilişkisi içinde bulunmaktadır; yani kanunla düzenlenmiş
iki sözleşme tipine ait edimler, kanunun öngörmediği bir tarzda mübadele ilişkisi içinde
olmaktadır. O halde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesini çifte (iki) tipli karma sözleşme (ikiz
sözleşme, karışık muhtevalı sözleşme) olarak nitelendirmek isabetli olacaktır. Burada iki
sözleşmeden yalnız birine ait unsurların varlığı ile hukukî sonuç meydana gelmemektedir. Eser
sözleşmesine ait hüküm ve sonuçlar ile tarafların istedikleri amaca ulaşılamayacağı gibi,
taşınmaz satışı veya vaadine dair sözleşme hükümleriyle de taraf iradelerine uygun sonuç elde
edilememektedir. Sözleşmenin inşaat yapımına ilişkin bölümüne eser sözleşmesi ile ilgili
hükümler, arsa paylarının devrine ait bölümüne de taşınmaz satışına ilişkin hükümler
uygulanmak suretiyle hukukî sorunların çözümlenmesi de mümkün değildir. Çünkü iki
sözleşme bir arada yapılırken ne sadece taşınmaz satışı ne de inşaatın bağımsız olarak yapımı
düşünülmemiştir. Anlaşmanın yapısında taşıdığı iki sözleşmeden birinin hükümleri nazara
alınmazsa diğerine zaten bir sonuç bağlanamayacaktır. Ne arsa sahibi arsa paylarının bağımsız
bölümler yapılmadan satışını ne de yüklenici arsa paylan olmadan bir inşaat yapmayı kabul
etmiştir.
Cevap 2. Karma sözleşmelere hangi hükümlerin uygulanacağı konusunda çeşitli görüşler ileri
sürülmüştür. Şöyle ki:
1. Çeşitli tiplerin birbirini götürmesi görüşü
Bu görüşe göre karma sözleşmelere ancak Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri uygulanabilir.
Böylece bu görüşte hâkimin karar verme özgürlüğü sınırlanmış olmaktadır.
2. Soğurma (imtisas) görüşü
Bu görüşe göre hangi tipe ait unsur daha önemli ise o tipe dair hükümler bütün sözleşmeye
uygulanmalıdır. Bu görüşte ise tarafların sözleşmenin muhtevasını tayin etme özgürlüğüne
müdahale edilmiş olmaktadır.
3. Birleştirme görüşü
Bu görüşü savunanlar, karma sözleşmede her edime ait olduğu sözleşme tipine dair hükümlerin
uygulanmasına taraftardırlar. Mal değişim sözleşmesine uygulanacak hükümleri belirleyen TBK.
m. 283’e göre, “satış sözleşmesine ilişkin hükümler, mal değişim sözleşmesine de
uygulanır; buna göre taraflardan her biri, vermeyi üstlendiği şey bakımından satıcı,
kendisine verilmesi üstlenilen şey bakımından alıcı durumundadır”. Ancak unutulmamalıdır
ki karma sözleşme, bu edimlerin basit bir toplamından değil, bir sentezinden ibarettir. Bazı
durumlarda ise birleştirme görüşünün uygulanmasına imkân olmayabilir.
4. Yaratma veya kıyas görüşü
Bu görüşe göre karma sözleşmeler kanunen düzenlenmemiş olduğuna göre, bu sözleşmelere
kanun hükümlerinin ancak kıyasen uygulanması mümkün olabilir. Bu görüş, TMK. m. 1
hükmünün yapısına uygun düşmektedir.
Olayda söz konusu olan sözleşme arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi olduğundan, öncelikle
çifte tipli karma sözleşme hukukî niteliğine sahip olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine
uygulanacak kanun hükümlerinin tespiti gerekmektedir. Karma sözleşmelere uygulanacak
hükümler konusunda çeşitli tiplerin birbirini götürmesi, soğurma (imtisas), birleştirme, yaratma
veya kıyas görüşleri gibi çeşitli görüşlerin ileri sürüldüğü görülmektedir. O halde burada ele
alınan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi bakımından bu görüşlerden birinin tercih edilmesi
gerekmektedir.
Kanaatimizce de isabetli olan görüşe göre “Karma sözleşmeler kanunen düzenlenmemiş
olduğundan dolayı bu sözleşmelere herhangi bir kanun hükmü doğrudan doğruya değil ancak
kıyasen uygulanabilir. Bu yüzden hâkim, karma sözleşmenin amacını ve tarafların karşılıklı
menfaatlerinin adaletli bir şekilde nasıl bağdaştırılabileceğini göz önünde tutarak karma
sözleşmenin unsurlarının ait olduğu tiplere ait hükümleri kıyasen karma sözleşmeye
uygulamalı, gerektiğinde bir tipe ait çözüm yolunu tercih etmeli yahut çeşitli unsurlara ait
hükümlerin hepsini bir tarafa bırakarak borçlar hukukunun genel esaslarını uygulama yoluna
gitmeli, böylece bir sonuca varmak mümkün değilse örf ve âdet hukukuna başvurmalı, bundan
da bir sonuç çıkaramazsa kendisi kanun koyucu imiş gibi bir kural koymalıdır. Bu kuram TMK.
m. l’deki ilkelere de uygundur.” Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine uygulanacak hükümlerin
tespitinde de aynı esasların uygulanması gerekmektedir.
Cevap 3. Türk Borçlar Kanunu m.12 uyarınca kanunla geçerlilik şekli düzenlenmemişse şekil
serbestisi söz konusudur. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi isimsiz bir sözleşme olması
nedeniyle kanunda düzenlenmediği için geçerliliği bakımından şekil şartı olup olmadığının
belirlenmesi gerekmektedir. Her ne kadar isimsiz bir sözleşme olup, kanunda düzenlenmemesi
ve buna istinaden şekil şartına yer verilmese bile bu durum isimsiz sözleşmeler için şekil
serbestisinin geçerli olacağı anlamına gelmemektedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin
konusu, taşınmaz mülkiyetinin devri veya devrinin vaat edilmesi olduğundan, bu sözleşmenin
şekli önem taşımaktadır.
Sözleşme konusunun arsa ve dolayısıyla taşınmaz olması sebebiyle, payların devri taahhüdünü
ihtiva eden (böyle bir taahhüdü içeren) sözleşmenin TMK. m. 706, TBK. m. 237, Tapu K. m. 26 ve
Noterlik K. m. 60 ve m. 89 gereği düzenleme şeklinde yapılması gerekmektedir. Gerçekten arsa
payı karşılığı inşaat sözleşmesinde arsa sahibinin borcu arsayı teslim ve belli payların mülkiyetini
devretmedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, kanunla düzenlenmiş bir sözleşme olmadığından
kanunlarımızda bu sözleşmenin şekli ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. O halde bu sözleşmenin
resmî şekilde ve yukarıda belirli kurallar çerçevesinde yapılması geçerlilik şartı olarak aranacaktır.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, çifte tipli karma (karışık muhtevalı) sözleşme olduğuna göre;
yüklenicinin inşaat yapma
borcunun da resmî şekle uygun olarak düzenlenen sözleşmede yer alması gerekir. Burada
sözleşmeyi resmî şekle bağlayacak olan makam, kural olarak tapu memurudur. Ancak Noterlik
K. m. 60’a göre taşınmaz satış vaatlerinin noter tarafından yapılabileceği kuralı getirilmiştir.
Buna göre noterler tüm taşınmaz satış vaadi sözleşmelerini düzenlemeye yetkili olduklarına
göre; Kat mülkiyeti Kanunu çerçevesinde gerçekleştirilecek arsa payı karşılığı inşaat
sözleşmesine ilişkin ön sözleşmeyi bundan istisna tutmaya gerek bulunmamaktadır.
Olayda (A), arazisinin belirli payını sözleşme akdedildikten sonra, belirli paylarını ise kat
mülkiyetine geçildikten sonra devretmeyi taahhüt etmiştir. Dolayısıyla olayda taşınmaz satış
vaadi içeren arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yer almaktadır. Olayda da tarafların arsa payı
karşılığı inşaat sözleşmesini noterde yaptıkları anlaşıldığından sözleşme geçerli bir şekilde
kurulmuştur.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi akdedildikten sonra yüklenici ilerde inşa edeceği
bağımsız bölümleri üçüncü kişilere devretmeyi taahhüt ederek kendisine finansman
sağlamaktadır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi iki taraf arasında yapılan daha sonra
bağımsız bölümün satımı ile üçüncü kişinin dahil olduğu üçlü bir ilişki biçimini alır.
Yüklenicinin arsa sahibine karşı talep hakkı kişisel bir alacak talebidir. Yüklenici bu talebe
ancak karşı edimi (eseri) yerine getirdikçe sahip olur. Yüklenici arsa sahibine karşı var olan
kişisel hakkı kapsamında kalan bağımsız bölüm tapu kaydının adına devrini içeren talep
hakkının devri ise alacağın devri hükümlerine tabidir. Başka bir deyişle, yüklenicinin inşaat
tamamlandıktan sonra kendisine ait olacak bağımsız bölümleri devretmesi, sahip olduğu
alacağını devretmesi anlamına gelmektedir. Alacağın devrinin geçerli olabilmesi için adi yazılı
şekilde yapılması yeterlidir. Bu sebeple de yüklenicinin bağımsız bölümleri satışını içeren
sözleşmede alacağın devri niteliğinde olması nedeniyle adi yazılı şekilde yapılarak geçerlilik
kazanacaktır. Olayda (B) ile (C) arasında yapılan sözleşme de yazılı şekilde yapılması
nedeniyle geçerli şekilde kurulmuştur.
Cevap 4. Olayda yüklenici bağımsız bölümleri zamanında tamamlayarak teslim edemediği
için temerrüde düşmüştür. Temerrüde dayalı olarak da sözleşmeyi sona erdirmeyi
düşünmektedir. Ancak arsa payı karşılığı inşat sözleşmesi isimsiz bir sözleşme olması
nedeniyle sözleşmenin sona erdirilmesi bakımından doğrudan uygulanacak bir hüküm
bulunmamaktadır. Bu nedenle hangi hükümlere göre sözleşme ilişkisinin sona
erdirilebileceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere; karma
sözleşmeler kanunen düzenlenmemiş olduğundan dolayı bu sözleşmelere herhangi bir kanun
hükmü doğrudan doğruya değil ancak kıyasen uygulanabilir. Bu yüzden hâkim, karma
sözleşmenin amacını ve tarafların karşılıklı menfaatlerinin adaletli bir şekilde nasıl
bağdaştırılabileceğini göz önünde tutarak karma sözleşmenin unsurlarının ait olduğu tiplere ait
hükümleri kıyasen karma sözleşmeye uygulamalı, gerektiğinde bir tipe ait çözüm yolunu tercih
etmeli yahut çeşitli unsurlara ait hükümlerin hepsini bir tarafa bırakarak borçlar hukukunun
genel esaslarını uygulama yoluna gitmeli, böylece bir sonuca varmak mümkün değilse örf ve
âdet hukukuna başvurmalı, bundan da bir sonuç çıkaramazsa kendisi kanun koyucu imiş gibi
bir kural koymalıdır. Bu kuram TMK. m. l’deki ilkelere de uygundur.
Olayda, ekonomik kriz nedeniyle yüklenicinin kusuru olmaksızın inşaat tamamlanamamış,
yüklenici temerrüde düşmüş ve arsa sahibi de sözleşmeyi sona erdirmeyi düşünmektedir. Bu
noktada Türk Borçlar Kanunu’nun eser sözleşmesine ilişkin hükümleri incelendiğinde karma
sözleşmenin unsurları, tarafların amaç ve menfaatleri de dikkate alındığında TBK m.486
hükmü olaydaki uyuşmazlığa kıyasen uygulanabilir.
İnşaat sözleşmelerinde yüklenicinin kişisel niteliklerinin önemli olduğu durumlarda onun
ölümü veya kusuru olmaksızın işi bitirmekten âciz kalması, TBK. m.486’va göre sözleşmenin
sona ermesine yol açacaktır, fakat TBK. m. 486 c. son uyarınca “iş sahibi, eserin tamamlanan
kısmından yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür . Bu
hükümde ifadesini bulan kural, yüklenicinin kusuru olmadan inşaatı bitiremeyip temerrüde
düştüğü ve sözleşmenin arsa (iş) sahibince sona erdirildiği istisnai durumlarda kıyas yoluyla
uygulanabilecektir.
Yüklenicinin kusuruyla işi tamamlamadan temerrüde düştüğü durumlarda, iş sahibinin bu
sebeple sözleşme ilişkisine son vermesinin hukuki niteliği tartışmalıdır. Uygulamada, arsa payı
karşılığında apartman veya iş hanı yapımı sözleşmelerinde, yüklenicinin, teslim gününde ve hatta
ek olarak verilen sürenin sonunda inşaatı keyfi olarak veya kendi kusuru ile bitirmemesi ve teslimde
temerrüde düşmesi sonucu arsa (iş) sahibinin sözleşmeye son verdiği durumlara çok sık
rastlanıldığından dolayı Yargıtay konuya ilişkin farklı çözümler getirmiştir. Yargıtay kararlarındaki
bu görüş ayrılığı, 25.01.1984 tarihli E. 1983/3 k. 1984/1 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı
ile giderilmeye çalışılmıştır. Bu karara göre, “İstisna sözleşmelerinin bir türü olan inşaat
sözleşmelerinde müteahhidin kendi kusuruyla işi muayyen zamanda bitirmeyerek temerrüde
düşmesi nedeniyle sözleşmenin iş sahibi tarafından feshi halinde, uyuşmazlığın kural olarak TBK
m. 123-126 hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekeceğine, ancak olayın niteliği ve
özelliğinin haklı göstereceği durumlarda, Medeni Kanun’un 2. maddesi hükmü gözetilerek,
sözleşmenin ileriye etkili sonuç doğuracağına” hükmedilmiştir.
Somut olayda yüklenicinin kendi şahsını ilgilendiren ve kusuru bulunmaksızın gerçekleşen
borcunu ifa edememe durumu söz konusudur. Zira, şirketin iflası ile tüzel kişiliği son
bulmuştur. Bu durumda TBK m. 486 hükmü kıyasen uygulanacak ve sözleşme kendiliğinden
sona erecektir. Ancak (A), binanın tamamlanan kısmından yararlanabilecek durumda ise, onu
kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür.
Borçlu
*Kefil ve asıl borçlu arasındaki ilişki ise, ödeyen
kefilin kullanabileceği rücu haklarında ve
ödeyen kefilin ödemesi oranında alacaklıya
kanunen halef olmasında kendini gösterir.
Kefilin ödemesi, kefilin kendi borcunu sona erdirir.
Asıl borcu sona erdirmez; asıl borç, yaptığı
*Ödünç sözleşmesi veya başka bir sözleşme ilişkisine
dayanabileceği gibi haksız fiil ya da sebepsiz
zenginleşme ilişkisine de dayanabilir.
Asıl alacaklı ile asıl borçlu arasındaki bu
hukuki ilişki, kefalet sözleşmesinden -bu
yönüyle - bağımsızdır.
Alacaklı
Kefil
Kefalet Sözleşmesi
*Kefaletin hukuki sebebi, asıl borçlunun ödeme gücünün bulunmamasına
veya borcu ödemek istememesine karşı, alacaklıya bir teminat sağlamaktır.
Hukuki sebebi, daima alacaklıya teminat sağlamak olan kefalet sözleşmesinde
kefilin borcu, her zaman bir miktar para borcu şeklinde kendini gösterir.
Bu yönüyle kefaletin hukuki sebebi, asıl borcun hukuki sebebinden
bağımsızdır. Ancak kefalet, sebebe bağlı bir hukuki işlem olup; geçerliliği,
dayandığı hukuki sebebin geçerliliğine bağlıdır.
*Kefalet sözleşmesinin asıl borcu doğuran hukuki ilişkiden ayrı bir ilişki
olarak görülmesinin çok önemli sonuçları vardır. Her şeyden önce, asıl borcu
doğuran sözleşmenin geçerlilik koşulları ile kefalet sözleşmesinin geçerlilik
koşulları birbirinden farklıdır. Kefilin sorumlu tutulabilmesi için, geçerli bir
asıl borcun varlığından başka, kendine özgü geçerlilik koşulları gözetilerek
gerçekleştirilmiş geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığı da aranmaktadır.
*Kefilin, kefalet sözleşmesi ile asıl borcun alacaklısına karşı taahhüt ettiği
edimin
konusu paradır; yoksa asıl borçlunun yerine getirmek zorunda olduğu edim
değildir.
Kefil, alacaklıya karşı asıl borcun yerine getirilmesinden beklediği menfaati
yani
alacaklının müspet zararını tazmin borcu altındadır. Kefilin borcu, esas ve şekil
bakımından özel bir borç olup asıl borçla aynı değildir. Bu nedenle de edimde
bulunan kefil, kendi kefalet borcunu ödediği için, onun edimi kendi borcunu
sona erdirir, asıl borcu sona erdirmez. Asıl borç, kefilin alacaklıyı tatmin
etmesiyle
birlikte son bulmayıp, yasal halefiyet çerçevesinde kefile geçecektir. (Ne var
ki,
kefalet sözleşmesinin niteliğinin, kefile aynen eda imkanının tanınmasına engel
olmadığı da unutulmamalıdır. Zira kefil, aynen eda suretiyle de alacaklının
borç
ilişkisinden doğan menfaatlerini yerine getirebilir. Başkası tarafından da edası
mümkün
olan bir borca kefalet halinde; kefil, isterse uğranılan zararı tazmin isterse de
asıl borcu
aynen eda edebilecektir. Kefile, asıl borcu aynen eda imkanını tanımamak, onu
mutlaka
tazminat ifasına mecbur etmek kanun koyucunun kefili himaye amacına
aykırılık olur.
Kefilin münhasıran, mutlak şekilde aynen edada bulunacağını taahhüt etmesi
halinde ise,
Bu bir kefalet değil; diğer bir borçlar hukuku ilişkisi özellikle birlikte borç
üstlenme oluşturur).
ödemeyle birlikte alacaklıya halef olan kefile geçm
iştir.