Seyfi Ozguzel
Related Authors
Judith L Green
University of California, Santa Barbara
Andreas Umland
National University of "Kyiv-Mohyla Academy"
Javier Díaz Noci
Pompeu Fabra University
David Seamon
Kansas State University
Armando Marques-Guedes
UNL - New University of Lisbon
Simon Springer
The University of Newcastle
Carlos A. Scolari
Pompeu Fabra University
Maria Immacolata Vassallo de Lopes
Universidade de São Paulo
Mauro Grondona
University of Genova
Daniel Hershenzon
University of Connecticut
Uploads
Papers by Seyfi Ozguzel
world. The adjective ‘super’ is used to emphasize a new dimension: namely the diversity in the diversity itself.
..........
Different socio-cultural and ethnic groups carry, due to their cultural background, more specifically their values and norms, different concepts of democracy and citizinship. It is a great challenge for the host society to involve people with a high degree of diversity of cultural baggage in the democratic process and to motivate them to participate as a democratic citizen in the broadest
sense of the word. Due to globalization and immigration all over the world, in recent years the issue of super-diversity has received attention. Super-diversity is the reality at the beginning of the 21st century and societies will only become more diverse. For a few decades now, scientists have been saying globalization is a fact and the world has become a global village.
insan hizmetine sunarak uygulamak gerekir. Yeniliklerin öğrencilere öğretilebilmesi için de eğitimcilerin araştırmacı ruhla toplumsal ve küresel gelişmeleri takip etmeleri gerekmektedir. 20. yüzyıl ile 21. yüzyıl arasındaki fark, üç yüz elli yıl önceki tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş kadar büyüktür.
Gelecek kuşak yalnızca Türkiye’de yaşayan akranlarıyla yarışmayacak, küreselleşmeden ve teknolojik gelişmelerden dolayı kendi alanında Avrupa’da, Asya’da, Afrika’daki meslektaşıyla yarışacaktır. İnovasyon deneme yapılmadan, hata yapılmadan gerçekleşmez; bu yüzden eğitimin etkileşimli verilmesi ve eğitimcilerin eleştiriye açık olması gerekmektedir. Çünkü 21. yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verecek olan bireylerin yalnızca enformasyon teknolojisi ve medya bilimi becerilerine sahip olmaları yeterli olmamaktadır. “Dünya Bireyi” olarak yetişme ve dünyanın
farklı kültürleriyle iletişim kurabilme becerileri birçok alanda önem taşımaktadır.
Bir eğitim kurumunda uygulanan eğitim sisteminin kalitesi hiçbir zaman o eğitimi veren eğitimcilerin kalitesinden daha yüksek olamayacağına göre, 21. yüzyıla hazırlanırken eğitim sistemini yenilemek ve yeniden dizayn etmenin, ancak eğitimcilerin de bu yeniliklere ayak uydurmaları durumunda sağlanabileceği söylenebilir
korkmak yerine mücadele etme, yoksulluğu kabullenme yerine refah için sahip olduğu insan kalitelerini kullanma, azimle hayata yeni bir başlangıç yapma fırsatı sunar. Filozof Ibn Ghaldun, Insanoğlunun Beşikten Mezara Kadar araştırmacı bir varlık olduğunu söylemiştir, insanoğlunun doğası bunu gerektirmektedir. İnsanlar da ihtiyaç hissettiklerinde “Küresel köy”de daha iyi imkânlar için hareketlilik sergileyeceklerdir. Diğer Filozof Erasmus ise, toplumların üst tabakalarının birbirlerinin kültürünü tanımalarının, ön yargıyı yok etmeye, empati oluşturmaya ve diyalog
sağlamaya olumlu katkı sağlayacağını ifade etmiştir. Atatürk, Yurta Sulh Cihanda Sulh sözüyle Barış’ın önemine vurgu yapmıştır. Günümüz yazarlarından Noah Harari, 21. Yüzyıla 21 Soru adlı kitabında, “başkasına ön yargınız veya nefretiniz olduğunda, o kişiye zarar verdiğinizde, zamanla size de zarar verirler, halbuki içinizdeki ön yargıyı atabiliyorsanız barış kapısını açmış olursunuz”.
Göç elem, keder, acı ve üzüntü kaynağıdır, ancak bu olumsuz etkiler barış, neşe ve mutluluğa dönüşebilir. Göç, yaşam gibi, çok fazla çaba, gayret ve mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Hem bireyin hem de toplumun karşılıklı olarak çaba göstermesi durumunda, göç başarılı olma ve katma değer
oluşturma potansiyeline sahiptir. Göçü sağlıklı bir şekilde yönetebilmek için duygusallığın baskın olmayacağı ve yeni ile eskinin ortak sorumluluk üstleneceği rasyonel kararların alınması gerekmektedir. Göçmenlerin yasal haklarının yanında vatandaşlık sorumluluklarını yerine getirmeleri
çok kültürlü toplumlardaki uyum ve huzur için bir gerekliliktir. Kültürlerarasılıkta ortak kültürel değerleri paylaşabilmek için ise, söz konusu toplumun dilini öğrenmek ve kültürünü tanımak bir zorunluluktur. Çok kültürlü toplumda ortak kamu alan ön bahçe olarak görülmeli ve ortak değerler paylaşılmalıdır, arka bahçe ise (evde) herkes farklılığını yaşayabilmelidir. Bunlardan yapabileceğimiz çıkarım: Göç konusunda göç alan topluma önemli görevler verildiği gibi göçmen vatandaşlara da
önemli görev ve sorumluluklar verilmektedir: Bütün hak ve sorumluluklarıyla vatandaşlık bilinci.
Üniversiteli öğrencilerimizin başarıları hepimiz için bir gurur kaynağı ve bir zenginliktir. Mezuniyetlerinden sonra dünyanın neresinde hayatlarını devam ettirseler bu durum değişmez, nitekim bu gençler dünya toplumuna olumlu katkılarda bulunacaktır. Ulusal sınırların her alanda hızlıca kaybolduğu dünyada, üniversite öğrencilerinin evrensel
değerlere ve farklı kültürlere saygılı birer “dünya bireyi/vatandaşı” olacakları bir bakış açısı yakalamalarını sağlamak her akademisyenin hedefi olmalıdır. Bu bakış açısı ve araştırmacı bir ruh yapısı ile yaşamlarını kurgulayan genç bireyler, üstün başarı seviyesine ulaşan ve dünya toplumuna yararlı birer vatandaş olacaktır.
Küreselleşme ile birlikte göç ve hareketliliğin büyük bir ivmeyle arttığı bu zaman diliminde, farklı kültürlerin bir arada yaşamasını benimsemiş, özümsemiş ve bunun en doğru formülünü üretebilmiş ülkeler, farklılıkların zenginliğini yakalamış ve "en güçlü" ler safında yerini almış ülkeler olacaktır.
21. Yüzyılda küreselleşmenin getirdiği rekabet ortamında güçlü kalmak ve toplumsal refahını arttırmak isteyen ülkelerde önem verilmesi gereken önceliklerin başında eğitim gelmektedir.
Gençlerimizi, çağımızın bilgi toplumunda sahip olacakları yeni rollerine en iyi şekilde hazırlamak için, öğretim elemanlarının rehberliğinde öğrencilerin yenilikleri (inovasyonu) öğrenmesi, kültürlerarası ve
disiplinler arası alanlarda deneyim sahibi olmalarına yardımcı olmaları gerekmektedir. Bu açıdan hareket ederek farklılıklara dair ön yargıları azaltmak ve çok kültürlü toplumlarda demokrasi anlayışının yerleşmesine katkıda bulunmak her eğitimcinin misyonu olmalıdır.
Nitekim 21.yy ortalarında henüz tanımlanmamış mesleklere eleman yetiştirmekte olduğumuzun bilinciyle, bireyin bu vasıflarla dünya toplumuna hazırlanması, üniversitelerde çok boyutlu ve disiplinler arası düşünebilen ve çeşitli becerilerle donatılmış eğitimcilerin varlığıyla
gerçekleştirilebilecektir. Dünyada sınırların kalktığı ya da göçlerle etkilendiği (esnediği) günümüzde asıl amaç, “birbirleriyle iletişim kurabilen, farklılıklarla yaşayabilen ve hatta birbirlerinden farkları olmadığını anlayarak karşılıklı empati, hoşgörü ve sevgiyle bakan insanlardan oluşan bir dünyanın oluşmasına katkı yapmaktır. “Gelecekte Hayal Edilen Dünya” vizyonuyla çalışmalarını uluslararası paydaşlarla,
dünyaya ve insanlığa yararlı olmayı amaçlayan akademisyenler topluma olumlu katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Uluslararası Göç ve Hareketlilik: Küreselleşen Dünyada Çok Kültürlü Toplumların Çözüm Arayışı eserimizle amaçladığımız: Yukarıda ifade ettiğimiz vizyon ve misyonumuzla Ulusal ve uluslararası paydaşlarımızla disiplinler arası çalışmalar yapmak ve bu kültürü zenginleştirmek ve
sinerji oluşturmak. Ayrıca öğrencilerimize ışık tutarak vizyonlarının gelişmesine katkıda bulunmaktır.
yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Batı Avrupada 19.cu yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşmenin ve modernleşmenin sonucu olarak inanç kurumlarında olduğu gibi hiçbir inanca bağlı olmayan kurumlarda ve işçi hareketlerinde sivil toplum örgütlenmeleri vardı. 20.ci yüzyılın başlarında ise yöneten ile yönetilen tabaka arasındaki boş alan ise Think Tank ve NGO’larla doldurulmuştur. Çünkü şehirleşme ve refahın paylaşımı için mücadele verilmekteydi. II. Dünya savaşından sonra halkın yaşadığı zorluklar ve açlık yüzünden, ayrıca bireyselliğin gelişmesiyle inanç şemsiyesinin dışında örgütlenme hız kazanmıştır. Günümüzde Hollanda
toplumunu bir arada tutan güç, yüzbini aşan STK’larıdır. Türkiye’de STK oluşumu farklı ve daha geç gerçekleşmiştir.
buluştuğu ve kaynaşmaya başladığı ilk yaşam alanlarıdır. Dünyada birçok kentte sonradan yerleşen göçmenlerin oranı yerli halktan daha fazla olmuş ve o kentlerin yerlisi azınlık konumuna düşmüştür.
çevresinin büyük etkisi vardır. Birey ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşim, bireyin
konuştuğu dilin oluşumunda etkilidir. Bireyin kültürünün ürünü olan dil, toplumsal
kültürün de taşıyıcısı, tercümanı ve en önemli oluşturucusudur. Aile içi iletişim yoluyla
bireyin kimliği, yaşamının ilk yıllarından itibaren olgunluk çağına gelinceye kadar, ait
olduğu toplumun kültürünün etkisiyle şekillenir.
Bireyin kimliği, kültür ve dil ile iç içedir; bu etkileşim ekseninde, içinde büyüdüğü
kültürle yoğrulan bireyin kimliği, ait olduğu grubun “aynası”dır. Çocuk, büyüdüğü ailede
gördüklerini ve öğrendiklerini sosyal ilişkilerine yansıtır, başkalarında gördüğü ve
kabullendiği davranışları kopyalar ve tekrarlar. Bireyin kişiliği dış dünyayla olan
etkileşimiyle değişime uğrar. Aile ve toplumdan sağlıklı veriler toplayan “ben”lik sahibi
birey, kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir kişilik sahibi olur. Ailenin kendisine
sağladığı bu özgüvenle kimliğini geliştiren birey, farklılıklardan korkmaz. Farklılıkların
zenginlik olduğuna inanır, farklı kültürlerden insanlarla kolayca iletişim sağlayabilir.
Hızlı gelişen iletişim teknolojisinin kimlik oluşumunda etkisi gün geçtikte artmaktadır.
Diğer kültürleri tanıyan, kültür taşıyıcısı diğer insanlara önyargısız yaklaşan, iç
dünyasıyla barışık, farklılıklarla yaşamayı ve iletişim sanatını öğrenen insanlar, “Küresel
Köy”de başarılı olur. Baskı, korku kültürüyle büyüyen, dar kimlik sahibi ve önyargılı
insanlar, başarısız olmaya aday bireylerdir.