Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Mâverâünnehir bölgesinin şehirlerinden biri olan Semerkant, İslam ilimleri için
kıymetli âlimler... more Mâverâünnehir bölgesinin şehirlerinden biri olan Semerkant, İslam ilimleri için kıymetli âlimlerin yetiştiği ve eserlerin yazıldığı bir bölge olarak önemini korumuştur. Bu çalışmada, hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta yetişmiş fakihlerin hayatları, fıkıh eserleri, hocaları, öğrencileri ve bölgenin fıkıh mirasına katkısı ele alınmaktadır. Hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta fıkıh ilmine hizmet eden fakihlerin tespitinde Semerkant şehrinde doğmuş olanların yanında, başka şehirde doğmuş olmakla birlikte hayatının bir döneminde Semerkant’ta bulunmuş fakihlere de yer verilmiştir. Araştırma konusu dördüncü asırla sınırlandırıldığından doğum tarihi dördüncü yüzyılın sonunda olup hayatının büyük kısmını beşinci yüzyılda yaşayan fakihlere makalede yer verilmemiştir. Makalede, Semerkant şehrinin yönetim şekli, yaşantı tarzı, ilim ve kültür hayatı hakkında bilgiler verildikten sonra bu asırda yaşadığı tespit edilebilen fakihlerin hayatı ele alınmıştır. Değerlendirme ve sonuç başlığında ise Semerkant’ta mevcut olan fıkıh mezhepleri, bölgedeki fakihlerin yaptıkları hizmetler, eserleri ve etkileriyle öne çıkan fakihler ve Semerkant’ın fıkıh ilmi açısından İslam dünyasındaki konumu değerlendirilmiştir.
İctihad, müctehidin fıkhî bir meselede metodolojik esaslar çerçevesinde
elinden gelen tüm gayret... more İctihad, müctehidin fıkhî bir meselede metodolojik esaslar çerçevesinde elinden gelen tüm gayretini ortaya koymasıdır. Fetva ise, fıkhî konularda sorulan sorulara ilişkin yapılan açıklamalardır. Dolayısıyla fetva ile ictihad arasında fıkhî bir bilginin beyan edilmesi bakımından benzer yanlar olmakla birlikte her iki ilmî faaliyeti birbirinden ayıran bazı farklar da bulunmaktadır. Bu farklılık sebebiyle her ictihad Müslümanın hayatında tatbik edeceği bir fetva niteliğini haiz değildir. İctihad ehliyetine sahip olmayan bir fakihin, klasik dönem ictihadlarından istifade ederek fetva verirken dikkat etmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Ortaya konulmuş olan ictihadlardan istifade ederken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, tarihî vasıf taşıyan ile her zaman istifade edilecek ictihadların doğru bir şekilde ayırt edilmesidir. Fakihlerin kendi yaşadıkları zaman ve şartlar bağlamında beyan ettikleri ve tarihî ictihad olarak nitelenebilecek birçok mevzu bulunmaktadır. Bütün bu vasıftaki ictihadları bir makale çerçevesinde ortaya koyma imkânı bulunmadığından bu çalışmada fıkıh kitaplarından seçilen ictihadlar çerçevesinde konu ele alınmıştır. Uluslararası ilişkilerden aile hukukuna kadar fıkhın özellikle muamelat sahasına giren konularında pek çok tarihî vasıflı ictihad bulunmaktadır. Günümüzde uluslararası ilişkiler oldukça farklılaşmıştır. Dünyayı yeniden tanımlayıp fıkhî hükümleri buna göre ortaya koyma büyük önem arz etmektedir. Değişen sosyal yapıda mürûetin tespitinde yeni bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Kadınların sosyal konumu ve cemiyet hayatına iştiraki bakımından geçen süreçte tüm dünyada büyük değişiklikler yaşanmış ve kadın hayatın pek çok alanında yer almaya başlamıştır. Evlenmede asgari yaş sınırı bakımından geçmişe nazaran daha ileri yaşlarda evlenme tabiî hale gelmiştir. Aynı inanca sahip olanların -başka kayıt ve şartlar olmaksızın- vatandaşlık elde edeceği yaklaşımıyla hareket etmek neredeyse imkânsız bir hale dönüşmüştür. Fakihlerin gayri müslim vatandaşların haklarına ilişkin görüşlerinin küreselleşen dünya yapısında yeni bir bakış açısı ile ele alınması gerekli hale gelmiştir. Maden mülkiyeti konusunda özel mülk sahiplerine yetki veren görüşlerin tatbiki, devletin güvenliği ve kamu yararı bakımından sakıncalı olabilmektedir. Definelere dair hükümlere kamu yararı açısından yeniden bakma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Makalede, bahsi geçen bu konulara dair ictihadların niçin tarihî vasıf taşıdığı ve günümüzde konunun hangi çerçevede ele alınması gerektiği ifade edilmiştir.
Kâğıt paralar ülkelerin ekonomik yapısına bağlı olarak ciddi oranlarda maddi kayıplara sebep olab... more Kâğıt paralar ülkelerin ekonomik yapısına bağlı olarak ciddi oranlarda maddi kayıplara sebep olabilmektedir. Sürekli yüksek enflasyon oranlarının yaşandığı ülkelerin milli paraları günden güne değer kaybı yaşamaktadır. Bu çalışmada, kâğıt paranın değer kaybından kaynaklanan maddi zararlara selem akdini esas alan bir çözüm önerisi sunulmaktadır. Selem yatırım sistemi olarak tanımlanan bu öneride fertler bazı malları satın almak üzere parasını önceden ödemekte ve belirli bir vade sonunda bu malları teslim almaktadırlar. Akdi yapan tarafların ihtilafa düşmemeleri için malların vasfı, türü, miktarı, değeri, teslim süresi ve teslim şartları akdin kurulma aşamasında belirli hale getirilmektedir. Selem akdini fertlerin kendi aralarında yapmalarında bir sakınca bulunmamakla birlikte bu çalışmada önerilen sistemde satın alınan mal miktarının fazla olması ve uzun yıllara dayanan teslim sürelerinin olabilmesi sebebiyle şahıslar ile devlet arasında kurulması önerilmektedir. Selem yatırım sistemi, müşteri ve satıcı için birçok faydalar ihtiva etmektedir. İstihdama katkı sağlaması, paranın piyasaya arzını temin etmesi sebebi ile toplumun iktisadî hayatı için de önemli yararlar barındırmaktadır.
Karabük Üniversitesi Uluslararası Geçmişten Günümüze Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu, 2019
Ahmet Hilmi Efendi, Osmanlı Devletinin son döneminde yaşamış önemli fıkıh âlimlerindendir. Ahmet ... more Ahmet Hilmi Efendi, Osmanlı Devletinin son döneminde yaşamış önemli fıkıh âlimlerindendir. Ahmet Hilmi Efendi'nin çocukluk ve gençlik dönemine ait bilgiler hâlihazırda oldukça sınırlıdır. Kastamonuludur. Mesleki hayatında muallimlik, Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye âzalığı, Mahkeme-i Temyîz reisliği, Anadolu kazaskerliği gibi birçok önemli görevler üstlenmiş ve payeler elde etmiştir. Ahmet Hilmi Efendi özellikle de fıkıh ilmindeki derin ilmiyle tanınmıştır. Fıkıh tarihinde çok önemli yeri bulunan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin hazırlanmasına iştirak etmiştir. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye hazırlama heyeti başkanı olan Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Hilmi Efendi'nin fıkıh bilgisini her zaman takdir etmiştir. Toplam on altı bölüm (kitap) olarak hazırlanan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin bütün bölümlerinin telifinde Ahmet Hilmi Efendi yer almıştır. Fıkıh ilmindeki ihtisası sebebiyle Mecelle'nin tedvininde Ahmet Cevdet Paşa'nın en çok istişare ettiği kimse Ahmet Hilmi Efendi olmuştur. Yanya Valiliğine atandığında heyet ile irtibatını Ahmet Hilmi Efendi ile mektuplaşarak devam ettirmiştir. Ahmet Hilmi Efendi 6 Zilhicce 1305 (miladi: 1888) tarihinde vefat etmiş ve İstanbul'da Fâtih Camiî hazîresine defnedilmiştir.
IV. Uluslararası Şeyh Şa’ban-ı Veli Sempozyumu, 2017
İftâ usulü kavramı, karşılaşılan fıkhî bir meseleye fetva verirken uyulması gereken ilke ve metod... more İftâ usulü kavramı, karşılaşılan fıkhî bir meseleye fetva verirken uyulması gereken ilke ve metodolojiyi ifade etmektedir. Fetva vermenin ciddiyet ve mesuliyet gerektiren bir çaba olması belirli kurallarının olmasını gerekli kılmaktadır. Fıkıh kitaplarını incelediğimizde Hanefî, Malikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde mukallidlerin uymaları gereken iftâ usulünün her mezhebin kendi sistematiğine ve oluşum sürecine bağlı bir şekilde tespit edildiği görülmektedir. Hanefî mezhebi son dönem fakihlerinden olan Muhammed Emin b. Ömer İbn Âbidîn (1252/1836) Şerhu Ukûdü Resmi'l-Müfti adlı risalesinde Hanefîlerde uyulması gereken iftâ usulü konusunu ele almıştır. Bu eserde ictihad seviyesinde olmayan bir fakihin fetva verirken dikkat etmesi gereken ilkeler ve esaslar özlü bir şekilde sunulmuştur. Bu risale incelendiğinde genel kabul görmüş ve herkes tarafından kabul edilen ilkelerin yanında; tenkit, tartışma ve müzakereye açık yaklaşımların da olduğu görülmektedir. Bu tebliğde; Şerhu Ukûdü Resmi'l-Müfti adlı risale esas alınarak iftâ usulünde olması gereken ilkelerin tespiti ve isabetli görülmeyen görüşlerin tenkidinin yanında iftâ usulüne dair şahsî kanaatimizin temellendirilmesi hedeflenmektedir.
III. Uluslararası Şeyh Şa’bân-ı Veli Sempozyumu Truva Yayınları, , 2016
Osmanlı Devletinin son döneminde yetişmiş fıkıh usulü âlimlerinden Büyük Ali Haydar Efendi, Kısme... more Osmanlı Devletinin son döneminde yetişmiş fıkıh usulü âlimlerinden Büyük Ali Haydar Efendi, Kısmet-i Askeriye Mahkemesi kâtiplerinden Kastamonu doğumlu Rumeli (Pirlepe) eşrafından Mehmed Numan Efendi'nin oğludur. Halvetiyye tarikatına mensup mutasavvıf Muhammed Nasûhî Üsküdarî'nin soyundan geldiği için Nasûhizâde diye isimlendirilmiştir. Muallimhane-i Nüvvab'da ve İstanbul Hukuk Mektebinde verdiği Miras Hukuku, Mecelle ve Fıkıh Usulü dersleri ile önemli ilmî hizmetlerde bulunan Ali Haydar Efendi; Kâdılık, Dîvân-ı Temyiz Başkanlığı, Meclis-i Kebîr-i Maârif Başkanlığı, Anadolu Kazaskerliği, Şarkî Rumeli Cemaat-ı İslamiyye Nâzırlığı gibi önemli birçok idarî görevlerde de bulunmuştur. Ali Haydar Efendi'nin Usul-i Fıkıh Dersleri kitabını önemli kılan hususlardan birisi Osmanlı Türkçesi ile hazırlanmış ilk eserlerden olmasıdır. Eser, müellif tarafından bir kitap formatında hazırlanmayıp, usul-i fıkıh derslerindeki takrirlerinin öğrencisi tarafından derlenmesi ile meydana gelmiştir. Kitapta Hanefi mezhebinin usul yaklaşımları esas alınmakta; bir kavram açıklanırken, tanım dışında kalması gereken unsurların ayıklanmasına ayrı bir özen gösterilmektedir. Konuların anlatımında soru-cevap yöntemine başvurulmakta, kitapta nadiren de olsa konu ile ilgili hikâye ve şiirlere rastlanmaktadır. Zaman zaman "Geçen derste söylediğimiz" gibi denilerek önceki konularla yeni anlatılan konular arasında bağlantı kurulmaktadır. Eser, fıkıh usulü alanında yapılacak çalışmalarda yararlanılabilecek bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Yaşadığımız çağda gelişen bilim ve teknoloji insanlara geçmişte olanla kıyaslanamayacak ölçüde fı... more Yaşadığımız çağda gelişen bilim ve teknoloji insanlara geçmişte olanla kıyaslanamayacak ölçüde fıtrî yapı üzerinde tasarruf edebilme imkânı sunmaktadır. Bu gelişmeler fıtrî yapı üzerindeki müdahalelerin meşruiyet sınırlarının çizilmesine yardım edecek temel ilkelerin tespit edilmesinin önemini göstermektedir. Naslarda fıtrata müdahale konularında uyulması gereken ilke ve kurallar beyan edilmiştir. Çalışmada fıtrî yapıya müdahale kapsamında çizilen sınırlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Yeryüzünü imar etmek insanoğlunun bir vazifesi olmakla birlikte, bu faaliyetlerinde fesat ve bozguna sebep olmamak, mevcut ekolojik dengeyi tahrip etmemek, yaratılıştan gelen farklılıkları tabiî olarak görmek, üremeye ve neslin devamına zarar vermemek, zarurî ve ihtiyaca dayalı maslahatların yanında tahsinî maslahat taleplerini de meşru kabul etmek başlıca gözetilmesi gereken ilkelerdendir.
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2017
Bu çalışmada umre yolculuğuna çıkanların elde edecekleri kazanımların tespit edilmesi hedeflenmiş... more Bu çalışmada umre yolculuğuna çıkanların elde edecekleri kazanımların tespit edilmesi hedeflenmiştir. Umre, ihramlı olarak tavaf ve sa'y yapmak daha sonra tıraş olup ihramdan çıkmaktır. Yeterli imkânı olanların ömürlerinde bir defa umre ibadetini yapmaları gerekir. Umre için özel bir zaman dilimi yoktur. Yılın her hangi bir günü umre yapılabilir. Umre ibadetinin kazanımları ve fazileti çoktur. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde edâ edilen bir umrenin diğer umreye kadar yapılan günahlara keffâret olacağını haber vermiştir. Umre yolculuğuna çıkan kişi; kutlu beldeler olan Mekke ve Medine'de ikâmet etme bahtiyarlığına ermekte, mikat yerinde umre yapmaya niyet edip ihrama girmektedir. Kâbe'nin etrafında yedi defa dönülmesine tavaf denilmektedir. Tavaf, hataların silinip sevapların kazanılmasına vesiledir. Umre yolcusu, diğer mescitlerde kılınan namazdan çok daha fazla sevap kazandıran Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî'de namaz kılma imkânına kavuşmakta, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etme şerefine ulaşmaktadır. Bütün bu kazanımlar umre ibadetinin önemini açık bir şekilde göstermektedir.
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Mâverâünnehir bölgesinin şehirlerinden biri olan Semerkant, İslam ilimleri için
kıymetli âlimler... more Mâverâünnehir bölgesinin şehirlerinden biri olan Semerkant, İslam ilimleri için kıymetli âlimlerin yetiştiği ve eserlerin yazıldığı bir bölge olarak önemini korumuştur. Bu çalışmada, hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta yetişmiş fakihlerin hayatları, fıkıh eserleri, hocaları, öğrencileri ve bölgenin fıkıh mirasına katkısı ele alınmaktadır. Hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta fıkıh ilmine hizmet eden fakihlerin tespitinde Semerkant şehrinde doğmuş olanların yanında, başka şehirde doğmuş olmakla birlikte hayatının bir döneminde Semerkant’ta bulunmuş fakihlere de yer verilmiştir. Araştırma konusu dördüncü asırla sınırlandırıldığından doğum tarihi dördüncü yüzyılın sonunda olup hayatının büyük kısmını beşinci yüzyılda yaşayan fakihlere makalede yer verilmemiştir. Makalede, Semerkant şehrinin yönetim şekli, yaşantı tarzı, ilim ve kültür hayatı hakkında bilgiler verildikten sonra bu asırda yaşadığı tespit edilebilen fakihlerin hayatı ele alınmıştır. Değerlendirme ve sonuç başlığında ise Semerkant’ta mevcut olan fıkıh mezhepleri, bölgedeki fakihlerin yaptıkları hizmetler, eserleri ve etkileriyle öne çıkan fakihler ve Semerkant’ın fıkıh ilmi açısından İslam dünyasındaki konumu değerlendirilmiştir.
İctihad, müctehidin fıkhî bir meselede metodolojik esaslar çerçevesinde
elinden gelen tüm gayret... more İctihad, müctehidin fıkhî bir meselede metodolojik esaslar çerçevesinde elinden gelen tüm gayretini ortaya koymasıdır. Fetva ise, fıkhî konularda sorulan sorulara ilişkin yapılan açıklamalardır. Dolayısıyla fetva ile ictihad arasında fıkhî bir bilginin beyan edilmesi bakımından benzer yanlar olmakla birlikte her iki ilmî faaliyeti birbirinden ayıran bazı farklar da bulunmaktadır. Bu farklılık sebebiyle her ictihad Müslümanın hayatında tatbik edeceği bir fetva niteliğini haiz değildir. İctihad ehliyetine sahip olmayan bir fakihin, klasik dönem ictihadlarından istifade ederek fetva verirken dikkat etmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Ortaya konulmuş olan ictihadlardan istifade ederken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, tarihî vasıf taşıyan ile her zaman istifade edilecek ictihadların doğru bir şekilde ayırt edilmesidir. Fakihlerin kendi yaşadıkları zaman ve şartlar bağlamında beyan ettikleri ve tarihî ictihad olarak nitelenebilecek birçok mevzu bulunmaktadır. Bütün bu vasıftaki ictihadları bir makale çerçevesinde ortaya koyma imkânı bulunmadığından bu çalışmada fıkıh kitaplarından seçilen ictihadlar çerçevesinde konu ele alınmıştır. Uluslararası ilişkilerden aile hukukuna kadar fıkhın özellikle muamelat sahasına giren konularında pek çok tarihî vasıflı ictihad bulunmaktadır. Günümüzde uluslararası ilişkiler oldukça farklılaşmıştır. Dünyayı yeniden tanımlayıp fıkhî hükümleri buna göre ortaya koyma büyük önem arz etmektedir. Değişen sosyal yapıda mürûetin tespitinde yeni bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Kadınların sosyal konumu ve cemiyet hayatına iştiraki bakımından geçen süreçte tüm dünyada büyük değişiklikler yaşanmış ve kadın hayatın pek çok alanında yer almaya başlamıştır. Evlenmede asgari yaş sınırı bakımından geçmişe nazaran daha ileri yaşlarda evlenme tabiî hale gelmiştir. Aynı inanca sahip olanların -başka kayıt ve şartlar olmaksızın- vatandaşlık elde edeceği yaklaşımıyla hareket etmek neredeyse imkânsız bir hale dönüşmüştür. Fakihlerin gayri müslim vatandaşların haklarına ilişkin görüşlerinin küreselleşen dünya yapısında yeni bir bakış açısı ile ele alınması gerekli hale gelmiştir. Maden mülkiyeti konusunda özel mülk sahiplerine yetki veren görüşlerin tatbiki, devletin güvenliği ve kamu yararı bakımından sakıncalı olabilmektedir. Definelere dair hükümlere kamu yararı açısından yeniden bakma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Makalede, bahsi geçen bu konulara dair ictihadların niçin tarihî vasıf taşıdığı ve günümüzde konunun hangi çerçevede ele alınması gerektiği ifade edilmiştir.
Kâğıt paralar ülkelerin ekonomik yapısına bağlı olarak ciddi oranlarda maddi kayıplara sebep olab... more Kâğıt paralar ülkelerin ekonomik yapısına bağlı olarak ciddi oranlarda maddi kayıplara sebep olabilmektedir. Sürekli yüksek enflasyon oranlarının yaşandığı ülkelerin milli paraları günden güne değer kaybı yaşamaktadır. Bu çalışmada, kâğıt paranın değer kaybından kaynaklanan maddi zararlara selem akdini esas alan bir çözüm önerisi sunulmaktadır. Selem yatırım sistemi olarak tanımlanan bu öneride fertler bazı malları satın almak üzere parasını önceden ödemekte ve belirli bir vade sonunda bu malları teslim almaktadırlar. Akdi yapan tarafların ihtilafa düşmemeleri için malların vasfı, türü, miktarı, değeri, teslim süresi ve teslim şartları akdin kurulma aşamasında belirli hale getirilmektedir. Selem akdini fertlerin kendi aralarında yapmalarında bir sakınca bulunmamakla birlikte bu çalışmada önerilen sistemde satın alınan mal miktarının fazla olması ve uzun yıllara dayanan teslim sürelerinin olabilmesi sebebiyle şahıslar ile devlet arasında kurulması önerilmektedir. Selem yatırım sistemi, müşteri ve satıcı için birçok faydalar ihtiva etmektedir. İstihdama katkı sağlaması, paranın piyasaya arzını temin etmesi sebebi ile toplumun iktisadî hayatı için de önemli yararlar barındırmaktadır.
Karabük Üniversitesi Uluslararası Geçmişten Günümüze Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu, 2019
Ahmet Hilmi Efendi, Osmanlı Devletinin son döneminde yaşamış önemli fıkıh âlimlerindendir. Ahmet ... more Ahmet Hilmi Efendi, Osmanlı Devletinin son döneminde yaşamış önemli fıkıh âlimlerindendir. Ahmet Hilmi Efendi'nin çocukluk ve gençlik dönemine ait bilgiler hâlihazırda oldukça sınırlıdır. Kastamonuludur. Mesleki hayatında muallimlik, Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye âzalığı, Mahkeme-i Temyîz reisliği, Anadolu kazaskerliği gibi birçok önemli görevler üstlenmiş ve payeler elde etmiştir. Ahmet Hilmi Efendi özellikle de fıkıh ilmindeki derin ilmiyle tanınmıştır. Fıkıh tarihinde çok önemli yeri bulunan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin hazırlanmasına iştirak etmiştir. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye hazırlama heyeti başkanı olan Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Hilmi Efendi'nin fıkıh bilgisini her zaman takdir etmiştir. Toplam on altı bölüm (kitap) olarak hazırlanan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin bütün bölümlerinin telifinde Ahmet Hilmi Efendi yer almıştır. Fıkıh ilmindeki ihtisası sebebiyle Mecelle'nin tedvininde Ahmet Cevdet Paşa'nın en çok istişare ettiği kimse Ahmet Hilmi Efendi olmuştur. Yanya Valiliğine atandığında heyet ile irtibatını Ahmet Hilmi Efendi ile mektuplaşarak devam ettirmiştir. Ahmet Hilmi Efendi 6 Zilhicce 1305 (miladi: 1888) tarihinde vefat etmiş ve İstanbul'da Fâtih Camiî hazîresine defnedilmiştir.
IV. Uluslararası Şeyh Şa’ban-ı Veli Sempozyumu, 2017
İftâ usulü kavramı, karşılaşılan fıkhî bir meseleye fetva verirken uyulması gereken ilke ve metod... more İftâ usulü kavramı, karşılaşılan fıkhî bir meseleye fetva verirken uyulması gereken ilke ve metodolojiyi ifade etmektedir. Fetva vermenin ciddiyet ve mesuliyet gerektiren bir çaba olması belirli kurallarının olmasını gerekli kılmaktadır. Fıkıh kitaplarını incelediğimizde Hanefî, Malikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde mukallidlerin uymaları gereken iftâ usulünün her mezhebin kendi sistematiğine ve oluşum sürecine bağlı bir şekilde tespit edildiği görülmektedir. Hanefî mezhebi son dönem fakihlerinden olan Muhammed Emin b. Ömer İbn Âbidîn (1252/1836) Şerhu Ukûdü Resmi'l-Müfti adlı risalesinde Hanefîlerde uyulması gereken iftâ usulü konusunu ele almıştır. Bu eserde ictihad seviyesinde olmayan bir fakihin fetva verirken dikkat etmesi gereken ilkeler ve esaslar özlü bir şekilde sunulmuştur. Bu risale incelendiğinde genel kabul görmüş ve herkes tarafından kabul edilen ilkelerin yanında; tenkit, tartışma ve müzakereye açık yaklaşımların da olduğu görülmektedir. Bu tebliğde; Şerhu Ukûdü Resmi'l-Müfti adlı risale esas alınarak iftâ usulünde olması gereken ilkelerin tespiti ve isabetli görülmeyen görüşlerin tenkidinin yanında iftâ usulüne dair şahsî kanaatimizin temellendirilmesi hedeflenmektedir.
III. Uluslararası Şeyh Şa’bân-ı Veli Sempozyumu Truva Yayınları, , 2016
Osmanlı Devletinin son döneminde yetişmiş fıkıh usulü âlimlerinden Büyük Ali Haydar Efendi, Kısme... more Osmanlı Devletinin son döneminde yetişmiş fıkıh usulü âlimlerinden Büyük Ali Haydar Efendi, Kısmet-i Askeriye Mahkemesi kâtiplerinden Kastamonu doğumlu Rumeli (Pirlepe) eşrafından Mehmed Numan Efendi'nin oğludur. Halvetiyye tarikatına mensup mutasavvıf Muhammed Nasûhî Üsküdarî'nin soyundan geldiği için Nasûhizâde diye isimlendirilmiştir. Muallimhane-i Nüvvab'da ve İstanbul Hukuk Mektebinde verdiği Miras Hukuku, Mecelle ve Fıkıh Usulü dersleri ile önemli ilmî hizmetlerde bulunan Ali Haydar Efendi; Kâdılık, Dîvân-ı Temyiz Başkanlığı, Meclis-i Kebîr-i Maârif Başkanlığı, Anadolu Kazaskerliği, Şarkî Rumeli Cemaat-ı İslamiyye Nâzırlığı gibi önemli birçok idarî görevlerde de bulunmuştur. Ali Haydar Efendi'nin Usul-i Fıkıh Dersleri kitabını önemli kılan hususlardan birisi Osmanlı Türkçesi ile hazırlanmış ilk eserlerden olmasıdır. Eser, müellif tarafından bir kitap formatında hazırlanmayıp, usul-i fıkıh derslerindeki takrirlerinin öğrencisi tarafından derlenmesi ile meydana gelmiştir. Kitapta Hanefi mezhebinin usul yaklaşımları esas alınmakta; bir kavram açıklanırken, tanım dışında kalması gereken unsurların ayıklanmasına ayrı bir özen gösterilmektedir. Konuların anlatımında soru-cevap yöntemine başvurulmakta, kitapta nadiren de olsa konu ile ilgili hikâye ve şiirlere rastlanmaktadır. Zaman zaman "Geçen derste söylediğimiz" gibi denilerek önceki konularla yeni anlatılan konular arasında bağlantı kurulmaktadır. Eser, fıkıh usulü alanında yapılacak çalışmalarda yararlanılabilecek bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Yaşadığımız çağda gelişen bilim ve teknoloji insanlara geçmişte olanla kıyaslanamayacak ölçüde fı... more Yaşadığımız çağda gelişen bilim ve teknoloji insanlara geçmişte olanla kıyaslanamayacak ölçüde fıtrî yapı üzerinde tasarruf edebilme imkânı sunmaktadır. Bu gelişmeler fıtrî yapı üzerindeki müdahalelerin meşruiyet sınırlarının çizilmesine yardım edecek temel ilkelerin tespit edilmesinin önemini göstermektedir. Naslarda fıtrata müdahale konularında uyulması gereken ilke ve kurallar beyan edilmiştir. Çalışmada fıtrî yapıya müdahale kapsamında çizilen sınırlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Yeryüzünü imar etmek insanoğlunun bir vazifesi olmakla birlikte, bu faaliyetlerinde fesat ve bozguna sebep olmamak, mevcut ekolojik dengeyi tahrip etmemek, yaratılıştan gelen farklılıkları tabiî olarak görmek, üremeye ve neslin devamına zarar vermemek, zarurî ve ihtiyaca dayalı maslahatların yanında tahsinî maslahat taleplerini de meşru kabul etmek başlıca gözetilmesi gereken ilkelerdendir.
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2017
Bu çalışmada umre yolculuğuna çıkanların elde edecekleri kazanımların tespit edilmesi hedeflenmiş... more Bu çalışmada umre yolculuğuna çıkanların elde edecekleri kazanımların tespit edilmesi hedeflenmiştir. Umre, ihramlı olarak tavaf ve sa'y yapmak daha sonra tıraş olup ihramdan çıkmaktır. Yeterli imkânı olanların ömürlerinde bir defa umre ibadetini yapmaları gerekir. Umre için özel bir zaman dilimi yoktur. Yılın her hangi bir günü umre yapılabilir. Umre ibadetinin kazanımları ve fazileti çoktur. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde edâ edilen bir umrenin diğer umreye kadar yapılan günahlara keffâret olacağını haber vermiştir. Umre yolculuğuna çıkan kişi; kutlu beldeler olan Mekke ve Medine'de ikâmet etme bahtiyarlığına ermekte, mikat yerinde umre yapmaya niyet edip ihrama girmektedir. Kâbe'nin etrafında yedi defa dönülmesine tavaf denilmektedir. Tavaf, hataların silinip sevapların kazanılmasına vesiledir. Umre yolcusu, diğer mescitlerde kılınan namazdan çok daha fazla sevap kazandıran Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî'de namaz kılma imkânına kavuşmakta, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etme şerefine ulaşmaktadır. Bütün bu kazanımlar umre ibadetinin önemini açık bir şekilde göstermektedir.
Âlemlerin Rabbi olan Allah Teala'ya (c.c) hamd, İslâm'ın çağrısını bize tebliğ eden Hz. Muhammed'... more Âlemlerin Rabbi olan Allah Teala'ya (c.c) hamd, İslâm'ın çağrısını bize tebliğ eden Hz. Muhammed'e (s.a) ve O'nun âline, ashabına salat ve selam olsun. İmam Hatip Lisesinde öğrenci iken, okuldaki hocalarımızın kendisinden övgü ile bahsetmesi sebebiyle daha tanışmadan sevdiğim, tanıştıktan sonra bilgisi, tevazusu ve İslâmî gayreti ile kendime örnek bir şahsiyet olarak kabul ettiğim, hayatını İslâm dinine hizmete vakfeden, Türkiye'de İslâm hukuku eğitiminin gelişmesinde, ilerlemesinde önemli katkıları olan ve Müslümanların problemlerine çözümler sunan hocaların hocası Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN'ın, fikirlerinin ve olaylara bakış açısının tespitinde katkı olması amacıyla 5 yıl süreyle ders esnasında tutmuş olduğum notların neşredilmesinin faydalı olacağını düşündüm. Bu hususu kendisine danıştığımda olumlu kanaat beyan etmesi üzerine, çalışma kitap olarak basılmaya karar verilmiştir. Burada bulunan ilkeler Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN'ın Marmara İlâhiyat Fakültesinde 1995-2000 yılları arasında " Fıkıh Problemleri " , " Din-Devlet İlişkileri " ve " Fıkhu's-Sîre " dersleri esnasında tutulan notlardan oluşmaktadır. İlk bölümde belirli bir konu sınırlaması yapılmaksızın fıkıh, siyaset, öğüt, tebliğ metodu gibi çeşitli sahalara ilişkin yaklaşım ve yorumlar; ikinci bölümde borsa, toplum hayatında kadın, sigorta, iftâ usulü tarihi, şirketler ve din-devlet ilişkileri konuları yer almaktadır. Gayret bizden, muvaffâkiyet Allah'tandır. İçerenköy 2012
Akademik Platform İslami Araştırmaları Dergisi Apjir, 2023
Fıkıh ilmi muhteva itibariyle oldukça geniş çerçeveye sahip bir ilim dalıdır. Bu sebeple fıkıh il... more Fıkıh ilmi muhteva itibariyle oldukça geniş çerçeveye sahip bir ilim dalıdır. Bu sebeple fıkıh ilmine giriş mahiyetinde pek çok eser telif edilmiştir. Bu eserlerden, temel seviyede fıkıh ilmi hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler yararlandığı gibi İlahiyat Fakülteleri ve İslami İlimler Fakülteleri müfredat programında yer alan İslam Hukukuna Giriş dersinde kaynak eser olarak da istifade edilmektedir. Türkçe yazılmış İslam Hukukuna Giriş kitaplarının öncelikli hedefinin lisans eğitimi gören öğrenciler olduğunu söylemek mümkündür. İslam Hukukuna Giriş ismi ile yayınlanan kitaplar incelendiğinde konu içeriklerinin farklı olduğu görülmektedir. Muhtevasını değerlendirdiğimiz Prof. Dr. Saffet Köse’nin İslam Hukukuna Giriş kitabı başlangıç seviyesinde fıkhî meselelere aşına olmak isteyenler için oldukça yararlı bilgileri sunmaktadır. Bununla birlikte İslam Hukukuna Giriş dersi için kaynak olması bakımından bu kitap değerlendirildiğinde, ders müfredatlarında tekrara düşmeye sebep olan konuların (hüküm, ehliyet, maslahat, şeri deliller) olduğu görülmektedir. İslam Hukukuna Giriş kitabının değerlendirmesi yapıldıktan sonra Lisans eğitimi müfredatında yer alan İslam Hukukuna Giriş Dersine kaynaklık teşkil edecek kitaplar için muhteva önerisi sunulmuştur.
Uploads
Papers by Ahmet Özdemir
kıymetli âlimlerin yetiştiği ve eserlerin yazıldığı bir bölge olarak önemini
korumuştur. Bu çalışmada, hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta yetişmiş fakihlerin
hayatları, fıkıh eserleri, hocaları, öğrencileri ve bölgenin fıkıh mirasına katkısı ele
alınmaktadır. Hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta fıkıh ilmine hizmet eden
fakihlerin tespitinde Semerkant şehrinde doğmuş olanların yanında, başka şehirde
doğmuş olmakla birlikte hayatının bir döneminde Semerkant’ta bulunmuş
fakihlere de yer verilmiştir. Araştırma konusu dördüncü asırla
sınırlandırıldığından doğum tarihi dördüncü yüzyılın sonunda olup hayatının
büyük kısmını beşinci yüzyılda yaşayan fakihlere makalede yer verilmemiştir.
Makalede, Semerkant şehrinin yönetim şekli, yaşantı tarzı, ilim ve kültür hayatı
hakkında bilgiler verildikten sonra bu asırda yaşadığı tespit edilebilen fakihlerin
hayatı ele alınmıştır. Değerlendirme ve sonuç başlığında ise Semerkant’ta mevcut
olan fıkıh mezhepleri, bölgedeki fakihlerin yaptıkları hizmetler, eserleri ve
etkileriyle öne çıkan fakihler ve Semerkant’ın fıkıh ilmi açısından İslam
dünyasındaki konumu değerlendirilmiştir.
elinden gelen tüm gayretini ortaya koymasıdır. Fetva ise, fıkhî konularda sorulan sorulara ilişkin yapılan açıklamalardır. Dolayısıyla fetva ile ictihad arasında fıkhî bir bilginin beyan edilmesi bakımından benzer yanlar olmakla birlikte her iki ilmî faaliyeti birbirinden ayıran bazı farklar da bulunmaktadır. Bu farklılık sebebiyle her ictihad Müslümanın hayatında tatbik edeceği bir fetva niteliğini haiz değildir. İctihad ehliyetine sahip olmayan bir fakihin, klasik dönem ictihadlarından istifade ederek fetva verirken dikkat etmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Ortaya konulmuş olan ictihadlardan istifade ederken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, tarihî vasıf taşıyan ile her zaman istifade edilecek ictihadların doğru bir şekilde ayırt edilmesidir. Fakihlerin kendi yaşadıkları zaman ve şartlar bağlamında beyan ettikleri ve tarihî ictihad olarak nitelenebilecek birçok mevzu bulunmaktadır. Bütün bu vasıftaki ictihadları bir makale çerçevesinde ortaya koyma imkânı bulunmadığından bu çalışmada fıkıh kitaplarından seçilen ictihadlar çerçevesinde konu ele alınmıştır. Uluslararası ilişkilerden aile hukukuna kadar fıkhın özellikle muamelat sahasına giren konularında pek çok tarihî vasıflı ictihad bulunmaktadır. Günümüzde uluslararası ilişkiler oldukça farklılaşmıştır. Dünyayı yeniden tanımlayıp fıkhî hükümleri buna göre ortaya koyma büyük önem arz
etmektedir. Değişen sosyal yapıda mürûetin tespitinde yeni bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Kadınların sosyal konumu ve cemiyet hayatına iştiraki bakımından geçen süreçte tüm dünyada büyük değişiklikler yaşanmış ve kadın hayatın pek çok alanında yer almaya başlamıştır. Evlenmede asgari yaş sınırı bakımından geçmişe nazaran daha ileri yaşlarda evlenme tabiî hale gelmiştir. Aynı inanca sahip olanların -başka kayıt ve şartlar olmaksızın- vatandaşlık elde edeceği yaklaşımıyla hareket etmek neredeyse imkânsız bir hale dönüşmüştür. Fakihlerin gayri müslim vatandaşların haklarına ilişkin görüşlerinin küreselleşen dünya yapısında yeni bir bakış açısı ile ele alınması gerekli hale gelmiştir. Maden mülkiyeti konusunda özel mülk sahiplerine yetki veren görüşlerin tatbiki, devletin güvenliği ve kamu yararı bakımından sakıncalı olabilmektedir. Definelere dair hükümlere kamu yararı açısından yeniden bakma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Makalede, bahsi geçen bu konulara dair ictihadların niçin tarihî vasıf taşıdığı ve günümüzde konunun hangi çerçevede ele alınması gerektiği ifade edilmiştir.
kıymetli âlimlerin yetiştiği ve eserlerin yazıldığı bir bölge olarak önemini
korumuştur. Bu çalışmada, hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta yetişmiş fakihlerin
hayatları, fıkıh eserleri, hocaları, öğrencileri ve bölgenin fıkıh mirasına katkısı ele
alınmaktadır. Hicrî dördüncü asırda Semerkant’ta fıkıh ilmine hizmet eden
fakihlerin tespitinde Semerkant şehrinde doğmuş olanların yanında, başka şehirde
doğmuş olmakla birlikte hayatının bir döneminde Semerkant’ta bulunmuş
fakihlere de yer verilmiştir. Araştırma konusu dördüncü asırla
sınırlandırıldığından doğum tarihi dördüncü yüzyılın sonunda olup hayatının
büyük kısmını beşinci yüzyılda yaşayan fakihlere makalede yer verilmemiştir.
Makalede, Semerkant şehrinin yönetim şekli, yaşantı tarzı, ilim ve kültür hayatı
hakkında bilgiler verildikten sonra bu asırda yaşadığı tespit edilebilen fakihlerin
hayatı ele alınmıştır. Değerlendirme ve sonuç başlığında ise Semerkant’ta mevcut
olan fıkıh mezhepleri, bölgedeki fakihlerin yaptıkları hizmetler, eserleri ve
etkileriyle öne çıkan fakihler ve Semerkant’ın fıkıh ilmi açısından İslam
dünyasındaki konumu değerlendirilmiştir.
elinden gelen tüm gayretini ortaya koymasıdır. Fetva ise, fıkhî konularda sorulan sorulara ilişkin yapılan açıklamalardır. Dolayısıyla fetva ile ictihad arasında fıkhî bir bilginin beyan edilmesi bakımından benzer yanlar olmakla birlikte her iki ilmî faaliyeti birbirinden ayıran bazı farklar da bulunmaktadır. Bu farklılık sebebiyle her ictihad Müslümanın hayatında tatbik edeceği bir fetva niteliğini haiz değildir. İctihad ehliyetine sahip olmayan bir fakihin, klasik dönem ictihadlarından istifade ederek fetva verirken dikkat etmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Ortaya konulmuş olan ictihadlardan istifade ederken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, tarihî vasıf taşıyan ile her zaman istifade edilecek ictihadların doğru bir şekilde ayırt edilmesidir. Fakihlerin kendi yaşadıkları zaman ve şartlar bağlamında beyan ettikleri ve tarihî ictihad olarak nitelenebilecek birçok mevzu bulunmaktadır. Bütün bu vasıftaki ictihadları bir makale çerçevesinde ortaya koyma imkânı bulunmadığından bu çalışmada fıkıh kitaplarından seçilen ictihadlar çerçevesinde konu ele alınmıştır. Uluslararası ilişkilerden aile hukukuna kadar fıkhın özellikle muamelat sahasına giren konularında pek çok tarihî vasıflı ictihad bulunmaktadır. Günümüzde uluslararası ilişkiler oldukça farklılaşmıştır. Dünyayı yeniden tanımlayıp fıkhî hükümleri buna göre ortaya koyma büyük önem arz
etmektedir. Değişen sosyal yapıda mürûetin tespitinde yeni bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Kadınların sosyal konumu ve cemiyet hayatına iştiraki bakımından geçen süreçte tüm dünyada büyük değişiklikler yaşanmış ve kadın hayatın pek çok alanında yer almaya başlamıştır. Evlenmede asgari yaş sınırı bakımından geçmişe nazaran daha ileri yaşlarda evlenme tabiî hale gelmiştir. Aynı inanca sahip olanların -başka kayıt ve şartlar olmaksızın- vatandaşlık elde edeceği yaklaşımıyla hareket etmek neredeyse imkânsız bir hale dönüşmüştür. Fakihlerin gayri müslim vatandaşların haklarına ilişkin görüşlerinin küreselleşen dünya yapısında yeni bir bakış açısı ile ele alınması gerekli hale gelmiştir. Maden mülkiyeti konusunda özel mülk sahiplerine yetki veren görüşlerin tatbiki, devletin güvenliği ve kamu yararı bakımından sakıncalı olabilmektedir. Definelere dair hükümlere kamu yararı açısından yeniden bakma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Makalede, bahsi geçen bu konulara dair ictihadların niçin tarihî vasıf taşıdığı ve günümüzde konunun hangi çerçevede ele alınması gerektiği ifade edilmiştir.