Bilge Şenyüz /Bilge Narin
Bilge Şenyüz is an academic in the field of communication studies. She has been working as an associate professor dr. at Marmara University/Faculty of Communication in Istanbul/Turkey since 2023. She has received both her Ph.D. and M.A. degrees in journalism from Ankara University in Turkey. She also finished her second master’s program at Middle East Technical University/Science and Technology Policy Studies. She worked as a research assistant at Gazi University from 2012 to 2018 and as an associate prof. dr. at Ankara Hacı Bayram Veli University from 2018-2023. Before that, she was a "press analysis specialist" for the Turkish General Staff. Most recently, she worked in the USA as a postdoctoral researcher (from March 2017 to March 2018). Her current research interests include new media studies, research methods, algorithmic (robot) journalism, online journalism, data visualization, media ethics, and gender. You can find her work in these areas columns and journals, both popular and academic. She also has an interest in coding and mind-mapping, and it’s her passion to spread these skills – She organizes workshops for journalists; she also collaborates with numerous NGO’s to teach coding skills to girls. If you are interested in any of these research areas, you are welcome to contact her.
https://bilgesenyuz.com
Address: Assoc. Prof. Dr. Bilge ŞENYÜZ
T.C. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Göztepe Yerleşkesi
Eğitim Mh. Fahrettin Kerim Gökay Cd. Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi Oda No: 610
34722
Göztepe/Kadıköy/İstanbul/Türkiye
https://bilgesenyuz.com
Address: Assoc. Prof. Dr. Bilge ŞENYÜZ
T.C. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Göztepe Yerleşkesi
Eğitim Mh. Fahrettin Kerim Gökay Cd. Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi Oda No: 610
34722
Göztepe/Kadıköy/İstanbul/Türkiye
less
Related Authors
Serhatcan Yurdam
Ege University
Selahattin Bölükbaşı
Üsküdar University, İstanbul, TURKEY
Feride Zeynep Güder
Üsküdar University, İstanbul, TURKEY
Cem Tutar
Üsküdar University, İstanbul, TURKEY
Esra Ince
Ankara University
Şerife Öztürk
Independent Researcher
InterestsView All (10)
Uploads
Papers by Bilge Şenyüz /Bilge Narin
buluşmanın haklı gururunu yaşıyoruz. 55. sayımızın çalışmalarını sizlere tanıtmadan önce gelecek
sayılarımız hakkında bilgi paylaşmak isteriz. Daha önce de duyurduğumuz gibi aralık ayı sayılarımızı
herhangi bir konu sınırlaması getirmeden iletişim konusuyla ilintili güncel çalışmalara ayırmaktayız.
Haziran sayılarımızı ise temalı sayılar olarak belirlemekteyiz. Tema başlığını “Aktivizm ve Medya”
olarak duyurduğumuz 2019 yılının Haziran sayısı, yazarlarımız, hakemlerimiz ve Connectist ekibinin
titiz çalışmalarıyla hazırlık sürecinde.
55. sayımızda bulunan sekiz akademik çalışmaya sırasıyla değinecek olursak; Atalay Bahar
“Uyuşturucu Madde Kullanımının Nedenleri ve Bağımlılık Oluşum Sürecinde İletişimsel Yaklaşımların
Rolü ve Önemi: Polis Kayıtları Üzerinden Olgusal Bir İnceleme” başlıklı makalesinde yirmi dört
uyuşturucu kullanıcısından derinlemesine görüşme tekniği ile elde ettiği verileri, belirlediği
kategoriler bağlamında incelemiş ve iletişimsel yaklaşım açısından önemli bazı sonuçlara ulaşmıştır.
Türk halkla ilişkiler uygulayıcılarının mesleklerini algılayış biçimlerini ve uygulamadaki eğilimlerini
ortaya koymayı hedefleyen “Key Issues in Turkish Public Relations Practitioners’ Perception
of Profession: Relational Paradigm, Dialogic Public Relations, Symmetrical Public Relations,
Corporate Social Responsibility and Corporate Sustainability” isimli çalışmasında ise Hatun Boztepe
Taşkıran, alanın profesyonellerine anket yöntemiyle ulaşmış ve Türk halkla ilişkiler uygulayıcılarının
mesleklerini hem kurumların hem de hedef kitlelerin yararına odaklanan bir bütün olarak
algıladıklarını kaydetmiştir.
Bülent Çaplı ve Oğuzhan Taş “Medya Etiği Eğitiminde Karşılaşılan Sorunlar: Türkiye’deki Ders
İzlenceleri Üzerinden Bir Değerlendirme” başlıklı araştırmalarında Türkiye’de medya etiği eğitiminin
nasıl bir görünüme sahip olduğunu fakülte ve bölümlerden toplanan ders izlenceleri temelinde
inceleyerek, söz konusu eğitimin Türkiye’deki geleceği açısından önemli tespitlere ulaşmışlardır.
Bu sayının bir diğer alan araştırması içeren makalesi “Google Gazeteciliği: Dijital Çağda Bir ‘Gerekli
Kötü’ Olarak SEO Haberleri ve Haberin ‘Tık’ Uğruna Deformasyonu” başlıklı çalışmadır. Şadiye
Deniz ve Elif Korap Özel haber içeriklerinin belirlenmesi aşamasında sık sık başvurulan özel arama
motoru optimizasyonu süreci hakkında on beş profesyonel gazeteci ile görüşmüş ve olumsuz
yönlerine karşın bu sürecin çetin rekabet ortamında bir zorunluluk olarak görülmekte olduğunu
kaydetmişlerdir.
Murat Koçyiğit ve Büşra Küçükcivil Arçelik markasının A Milli Takımlar sponsorluğu üzerinden
kurguladıkları “Pazarlama Amaçlı Sponsorluk Etkinlikleri ile Tüketici Temelli Marka Değeri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Bir Türk Markası Üzerine Tüketici Araştırması” başlıklı çalışmalarında anket
yöntemini kullanarak 412 kişiye ulaşmış; pazarlama amaçlı sponsorluk faaliyetleri ile marka
değerinin alt değişkenleri olan “marka sadakati”, “algılanan kalite”, “marka çağrışımı/bilinirliği”,
“genel marka değeri” arasında anlamlı bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir.
Bilge Narin “Reading Digital News: Hypertextual Usage Habits and Learning Practices Among U.S.
Communication Undergraduates” başlıklı İngilizce çalışmasında University of Massachusetts’teki
iletişim alanındaki lisans öğrencileri üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarını bizlerle paylaşarak
öğrencilerin dijital haber okuma deneyimlerine “hipermetinsellik” bağlamında ışık tutmuştur.
Çalışmanın önemli sonuçlarından biri hipermetinselliğin yazar ve kullanıcıları işbirliğine davet etse
de fikir kutuplaşmalarına ve yeni etik sorunlara yol açabilmesi olarak ortaya çıkmıştır.
Ezel Türk “Katılımcılık, Geribildirim ve Cevap Verebilirlik Boyutlarıyla Facebook’un Kurumsal
İletişimde Etkileşimli Bir Mecra Olarak Kullanım Yetersizliği: Türkiye Menşeli Hava Yolları Şirketleri
Üzerine Bir Değerlendirme” isimli çalışmasında altı hava yolu şirketinin kurumsal Facebook
hesaplarını içerik analizi tekniği ile inceleyerek, Facebook’un etkileşimli bir mecra olarak
kullanılmasındaki yeterliliği tespit etmeye amaçlamıştır. Çalışma, incelenen kurumların Facebook’u
kurumsal iletişimde yeterince etkin bir biçimde kullanamadıklarını ortaya koymaktadır. “Reklamın
Dramaturjik Çerçevede Çözümlenmesi: Absürt Dramaturji Açısından Bir Televizyon Reklamı” başlıklı
çalışmada Serdar Yıldız ise absürt bir reklam örneği olarak ele aldığı Eti Tutku markasının televizyon
reklamını absürt dramaturji açısından çözümleyerek, reklam ve sanat ilişkisine dikkatleri çekmiştir.
Dergimiz, sizlerin değerli katılımlarıyla, iletişim bilimleri alanındaki akademik çalışmaları
yayınlamaya devam etmektedir. Bilimsel veri tabanına sağladığınız katkı ile, gelecek sayılarımızın
oluşumunda da desteklerinizi beklediğimizi hatırlatmak isteriz. Bir sonraki sayımızda güncel
akademik paylaşımlarınızla buluşmak üzere.
Gazetecilik eğitimi ile ilgili güncel gelişmeleri ve tartışmaları merkeze alan bu araştırmanın amacı, dünyada akademik sıralaması yüksek gazetecilik lisans programlarının bir haritasını çıkararak; gazetecilik eğitimindeki temel eğilimleri saptamaktır. Araştırmanın ilk bölümünde son yıllarda gazetecilik eğitimine odaklanan çalışmaların sonuçları özetlenmiş; ardından dünyanın önde gelen gazetecilik bölümlerinin ders programları analiz edilmiştir. Böylece gazetecilik eğitiminin mevcut teknolojik gelişmelerle şekillenen medya atmosferine ne ölçüde adapte olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmada tarama, doküman inceleme yöntemleri ile içerik analizi kullanılmıştır. Örneklem seçiminde dünyadaki gazetecilik bölümlerinin akademik başarı sırası ve İngilizce ders programlarına dijital ortamda erişim ölçüt olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonunda alan derslerinde çeşitlenme gözlenmiştir. Gazetecilik ders programlarında teknoloji, teknoloji kullanımı, temel dijital beceriler, veri gazeteciliği, multimedya gazeteciliği ve gazeteciler için programlama dilleri gibi konularda artan ders sayısına karşın; insan hakları, kültürel çeşitlilik, cinsiyet eşitliği, yabancı düşmanlığı ve azınlıklarla ilgili derslerdeki eksiklik de dikkat çekmektedir. Katılımcı kültürü destekleyen girişimcilik ve inovasyon konulu dersler ise gazetecilik eğitiminde yeni bir eğilim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Abstract
The aim of this study focusing on the contemporary developments and discussions on journalism education is to identify the main trends in journalism education by creating a map of the journalism undergraduate programs' curricula which have the highest academic ranking in the world. In the first part of the research, the results of studies focusing on journalism education in recent years are summarized; then the curricula of the world's leading journalism departments are analyzed. Thus, how much the journalism education is adapted to the media atmosphere that is shaped by the current technological developments has been determined. Both document analysis and content analysis were used in the study. The academic success ranking of the journalism departments in the world and accessing opportunity for English syllabi in the digital environment were accepted as criteria for sample selection. Based on the findings, there is an increase in the number of the field courses. Besides, despite the increasing number of courses related to technology, technology usage, fundamental digital skills, data journalism, multimedia journalism, and programming languages for journalists; lack of courses on human rights, cultural diversity, gender equality, xenophobia, and minorities is worrisome. Last but least, entrepreneurship and innovation courses that support participatory culture are emerging as new trends in journalism education.
erişimini kolaylaştırması beklenen teknolojik özelliklerin, dijital haritaların tasarım ve içeriklerinde yeterince kullanılmadığı saptanmıştır.
ABSTRACT This research aims to explain the concept and types of personalized online news feeds, as well as to provide a holistic view by presenting various arguments on this distinctive feature of the new media with literature review. In this context, the study firstly focuses on the fundamental working logic of algorithms that primarily provide personalized news content. Subsequently, the assumptions of critical works on the automatic creation of personal news feeds are discussed in the context of echo chamber effect, filter bubble, and cyberbalkanization concepts. Finally, the comparison of different approaches in the literature is provided by presenting the results of empirical studies in which the criticisms are found to be overhyped. The study also describes the technological tools which are developed to solve the problems that may be caused by the personalized news.
Dijital teknolojiler aracılığıyla bir kimseyi utandıracak, sıkıntıya düşürebilecek kişisel her türlü mesajın yayılması olarak tanımlanan siber zorbalık, enformasyon toplumunun önemli sorun alanlarından biridir. Bu araştırmada, siber zorbalıkla ilgili haberlerin Türkiye'deki ulusal yaygın gazetelerde nasıl çerçevelendiği, bu sayede konuya ilişkin gerçekliğin nasıl inşa edildiği içerik çözümlemesi tekniği ile saptanmaya çalışılmıştır. Haberlerin önemli bir bölümünde, kamuoyunu korkuya sevk edecek, ahlâki panik çerçeve yerine, konuya ilişkin ayrıntıların sıralandığı teknik çerçevenin tercih edildiği saptanmıştır. Haberlerde, soruna ilişkin politikaları destekleyen ya da eleştirel çerçevelerin ise nadiren tercih edildiği gözlenmiştir. Haberlerde siber zorbalık olaylarının sorumluluğu aileler ve eğitmenlere yüklenmiştir. Çalışmanın bulguları iletişim bilimleri disiplini kapsamında gerçekleştirilecek siber zorbalık ve temsil çalışmalarına katkı sağlamaktadır.
Abstract
Cyberbullying, as one of the major problems of the information society, can be described as any message that spreads through digital technologies to embarrass or distress someone. The purpose of this research is to investigate the news framing strategies of the national widespread newspapers in Turkey regarding the issue. By doing so, the construction of social reality about cyberbullying is defined through content analysis. According to the news reviewed as samples, moral panic frame is rarely used; but instead the technical frame which includes details about the problem is preferred by the news media. Besides, the supportive or critical frames which target the existing policies about cyberbullying are also rarely brought to the agenda. According to the news contents, families and educators are kept responsible from cyberbullying incidents rather than the police forces. The findings of this research will contribute to the future communication studies about cyberbullying and also media representation.
Abstract
The rapid developments in Internet technology highly affect the journalism industry. One of the main differences in the creation of online news is hypertextuality. The term, hypertextuality, can be described as easily accessing the other alternative pages or texts via links and tags through an interface and/or a network. The aim of the present study is determining the transformation of working conditions of Internet media professionals which arises from the new media's hypertuality feature. In accordance with this purpose, the results of the in-depth interviews with the Turkish online media professionals show the hypertext usage habits and strategies in Internet journalis m. The new ethical issues, which arising from the hypertextuality, are also tried to be determined through the research.
Araştırmada ana akım medyanın iki gazetesinin (Hürriyet ve Habertürk) internet siteleri örneklem olarak kabul edilmiştir. Gazetelerin seçiminde farklı medya patronlarının sahipliği etkili olmuştur. Söz konusu sitelerin haber arama bölümlerine “taş atan çocuk” ifadesi yazılmış; çıkan haberler nitel metin analizine tabi tutulmuştur.
Suça karışmış çocuklar haber metinlerinde sıklıkla olayın tarafı olan “büyük”lerin diline tabi bir biçimde ve tali bir bağlamda inşa edilmektedirler. Medya, bu vesile ile adeta canavarlaştırılan bu çocuklara taş atmakta; genel itibarıyla onların toplumda yapıcı bir rol edinmelerine yardımcı olmaktan uzak bir görünüm arz etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Medya, suça karışan çocuk, temsil
Key words: Media, juvenile delinquent, representation
Bilge Narin
buluşmanın haklı gururunu yaşıyoruz. 55. sayımızın çalışmalarını sizlere tanıtmadan önce gelecek
sayılarımız hakkında bilgi paylaşmak isteriz. Daha önce de duyurduğumuz gibi aralık ayı sayılarımızı
herhangi bir konu sınırlaması getirmeden iletişim konusuyla ilintili güncel çalışmalara ayırmaktayız.
Haziran sayılarımızı ise temalı sayılar olarak belirlemekteyiz. Tema başlığını “Aktivizm ve Medya”
olarak duyurduğumuz 2019 yılının Haziran sayısı, yazarlarımız, hakemlerimiz ve Connectist ekibinin
titiz çalışmalarıyla hazırlık sürecinde.
55. sayımızda bulunan sekiz akademik çalışmaya sırasıyla değinecek olursak; Atalay Bahar
“Uyuşturucu Madde Kullanımının Nedenleri ve Bağımlılık Oluşum Sürecinde İletişimsel Yaklaşımların
Rolü ve Önemi: Polis Kayıtları Üzerinden Olgusal Bir İnceleme” başlıklı makalesinde yirmi dört
uyuşturucu kullanıcısından derinlemesine görüşme tekniği ile elde ettiği verileri, belirlediği
kategoriler bağlamında incelemiş ve iletişimsel yaklaşım açısından önemli bazı sonuçlara ulaşmıştır.
Türk halkla ilişkiler uygulayıcılarının mesleklerini algılayış biçimlerini ve uygulamadaki eğilimlerini
ortaya koymayı hedefleyen “Key Issues in Turkish Public Relations Practitioners’ Perception
of Profession: Relational Paradigm, Dialogic Public Relations, Symmetrical Public Relations,
Corporate Social Responsibility and Corporate Sustainability” isimli çalışmasında ise Hatun Boztepe
Taşkıran, alanın profesyonellerine anket yöntemiyle ulaşmış ve Türk halkla ilişkiler uygulayıcılarının
mesleklerini hem kurumların hem de hedef kitlelerin yararına odaklanan bir bütün olarak
algıladıklarını kaydetmiştir.
Bülent Çaplı ve Oğuzhan Taş “Medya Etiği Eğitiminde Karşılaşılan Sorunlar: Türkiye’deki Ders
İzlenceleri Üzerinden Bir Değerlendirme” başlıklı araştırmalarında Türkiye’de medya etiği eğitiminin
nasıl bir görünüme sahip olduğunu fakülte ve bölümlerden toplanan ders izlenceleri temelinde
inceleyerek, söz konusu eğitimin Türkiye’deki geleceği açısından önemli tespitlere ulaşmışlardır.
Bu sayının bir diğer alan araştırması içeren makalesi “Google Gazeteciliği: Dijital Çağda Bir ‘Gerekli
Kötü’ Olarak SEO Haberleri ve Haberin ‘Tık’ Uğruna Deformasyonu” başlıklı çalışmadır. Şadiye
Deniz ve Elif Korap Özel haber içeriklerinin belirlenmesi aşamasında sık sık başvurulan özel arama
motoru optimizasyonu süreci hakkında on beş profesyonel gazeteci ile görüşmüş ve olumsuz
yönlerine karşın bu sürecin çetin rekabet ortamında bir zorunluluk olarak görülmekte olduğunu
kaydetmişlerdir.
Murat Koçyiğit ve Büşra Küçükcivil Arçelik markasının A Milli Takımlar sponsorluğu üzerinden
kurguladıkları “Pazarlama Amaçlı Sponsorluk Etkinlikleri ile Tüketici Temelli Marka Değeri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Bir Türk Markası Üzerine Tüketici Araştırması” başlıklı çalışmalarında anket
yöntemini kullanarak 412 kişiye ulaşmış; pazarlama amaçlı sponsorluk faaliyetleri ile marka
değerinin alt değişkenleri olan “marka sadakati”, “algılanan kalite”, “marka çağrışımı/bilinirliği”,
“genel marka değeri” arasında anlamlı bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir.
Bilge Narin “Reading Digital News: Hypertextual Usage Habits and Learning Practices Among U.S.
Communication Undergraduates” başlıklı İngilizce çalışmasında University of Massachusetts’teki
iletişim alanındaki lisans öğrencileri üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarını bizlerle paylaşarak
öğrencilerin dijital haber okuma deneyimlerine “hipermetinsellik” bağlamında ışık tutmuştur.
Çalışmanın önemli sonuçlarından biri hipermetinselliğin yazar ve kullanıcıları işbirliğine davet etse
de fikir kutuplaşmalarına ve yeni etik sorunlara yol açabilmesi olarak ortaya çıkmıştır.
Ezel Türk “Katılımcılık, Geribildirim ve Cevap Verebilirlik Boyutlarıyla Facebook’un Kurumsal
İletişimde Etkileşimli Bir Mecra Olarak Kullanım Yetersizliği: Türkiye Menşeli Hava Yolları Şirketleri
Üzerine Bir Değerlendirme” isimli çalışmasında altı hava yolu şirketinin kurumsal Facebook
hesaplarını içerik analizi tekniği ile inceleyerek, Facebook’un etkileşimli bir mecra olarak
kullanılmasındaki yeterliliği tespit etmeye amaçlamıştır. Çalışma, incelenen kurumların Facebook’u
kurumsal iletişimde yeterince etkin bir biçimde kullanamadıklarını ortaya koymaktadır. “Reklamın
Dramaturjik Çerçevede Çözümlenmesi: Absürt Dramaturji Açısından Bir Televizyon Reklamı” başlıklı
çalışmada Serdar Yıldız ise absürt bir reklam örneği olarak ele aldığı Eti Tutku markasının televizyon
reklamını absürt dramaturji açısından çözümleyerek, reklam ve sanat ilişkisine dikkatleri çekmiştir.
Dergimiz, sizlerin değerli katılımlarıyla, iletişim bilimleri alanındaki akademik çalışmaları
yayınlamaya devam etmektedir. Bilimsel veri tabanına sağladığınız katkı ile, gelecek sayılarımızın
oluşumunda da desteklerinizi beklediğimizi hatırlatmak isteriz. Bir sonraki sayımızda güncel
akademik paylaşımlarınızla buluşmak üzere.
Gazetecilik eğitimi ile ilgili güncel gelişmeleri ve tartışmaları merkeze alan bu araştırmanın amacı, dünyada akademik sıralaması yüksek gazetecilik lisans programlarının bir haritasını çıkararak; gazetecilik eğitimindeki temel eğilimleri saptamaktır. Araştırmanın ilk bölümünde son yıllarda gazetecilik eğitimine odaklanan çalışmaların sonuçları özetlenmiş; ardından dünyanın önde gelen gazetecilik bölümlerinin ders programları analiz edilmiştir. Böylece gazetecilik eğitiminin mevcut teknolojik gelişmelerle şekillenen medya atmosferine ne ölçüde adapte olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmada tarama, doküman inceleme yöntemleri ile içerik analizi kullanılmıştır. Örneklem seçiminde dünyadaki gazetecilik bölümlerinin akademik başarı sırası ve İngilizce ders programlarına dijital ortamda erişim ölçüt olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonunda alan derslerinde çeşitlenme gözlenmiştir. Gazetecilik ders programlarında teknoloji, teknoloji kullanımı, temel dijital beceriler, veri gazeteciliği, multimedya gazeteciliği ve gazeteciler için programlama dilleri gibi konularda artan ders sayısına karşın; insan hakları, kültürel çeşitlilik, cinsiyet eşitliği, yabancı düşmanlığı ve azınlıklarla ilgili derslerdeki eksiklik de dikkat çekmektedir. Katılımcı kültürü destekleyen girişimcilik ve inovasyon konulu dersler ise gazetecilik eğitiminde yeni bir eğilim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Abstract
The aim of this study focusing on the contemporary developments and discussions on journalism education is to identify the main trends in journalism education by creating a map of the journalism undergraduate programs' curricula which have the highest academic ranking in the world. In the first part of the research, the results of studies focusing on journalism education in recent years are summarized; then the curricula of the world's leading journalism departments are analyzed. Thus, how much the journalism education is adapted to the media atmosphere that is shaped by the current technological developments has been determined. Both document analysis and content analysis were used in the study. The academic success ranking of the journalism departments in the world and accessing opportunity for English syllabi in the digital environment were accepted as criteria for sample selection. Based on the findings, there is an increase in the number of the field courses. Besides, despite the increasing number of courses related to technology, technology usage, fundamental digital skills, data journalism, multimedia journalism, and programming languages for journalists; lack of courses on human rights, cultural diversity, gender equality, xenophobia, and minorities is worrisome. Last but least, entrepreneurship and innovation courses that support participatory culture are emerging as new trends in journalism education.
erişimini kolaylaştırması beklenen teknolojik özelliklerin, dijital haritaların tasarım ve içeriklerinde yeterince kullanılmadığı saptanmıştır.
ABSTRACT This research aims to explain the concept and types of personalized online news feeds, as well as to provide a holistic view by presenting various arguments on this distinctive feature of the new media with literature review. In this context, the study firstly focuses on the fundamental working logic of algorithms that primarily provide personalized news content. Subsequently, the assumptions of critical works on the automatic creation of personal news feeds are discussed in the context of echo chamber effect, filter bubble, and cyberbalkanization concepts. Finally, the comparison of different approaches in the literature is provided by presenting the results of empirical studies in which the criticisms are found to be overhyped. The study also describes the technological tools which are developed to solve the problems that may be caused by the personalized news.
Dijital teknolojiler aracılığıyla bir kimseyi utandıracak, sıkıntıya düşürebilecek kişisel her türlü mesajın yayılması olarak tanımlanan siber zorbalık, enformasyon toplumunun önemli sorun alanlarından biridir. Bu araştırmada, siber zorbalıkla ilgili haberlerin Türkiye'deki ulusal yaygın gazetelerde nasıl çerçevelendiği, bu sayede konuya ilişkin gerçekliğin nasıl inşa edildiği içerik çözümlemesi tekniği ile saptanmaya çalışılmıştır. Haberlerin önemli bir bölümünde, kamuoyunu korkuya sevk edecek, ahlâki panik çerçeve yerine, konuya ilişkin ayrıntıların sıralandığı teknik çerçevenin tercih edildiği saptanmıştır. Haberlerde, soruna ilişkin politikaları destekleyen ya da eleştirel çerçevelerin ise nadiren tercih edildiği gözlenmiştir. Haberlerde siber zorbalık olaylarının sorumluluğu aileler ve eğitmenlere yüklenmiştir. Çalışmanın bulguları iletişim bilimleri disiplini kapsamında gerçekleştirilecek siber zorbalık ve temsil çalışmalarına katkı sağlamaktadır.
Abstract
Cyberbullying, as one of the major problems of the information society, can be described as any message that spreads through digital technologies to embarrass or distress someone. The purpose of this research is to investigate the news framing strategies of the national widespread newspapers in Turkey regarding the issue. By doing so, the construction of social reality about cyberbullying is defined through content analysis. According to the news reviewed as samples, moral panic frame is rarely used; but instead the technical frame which includes details about the problem is preferred by the news media. Besides, the supportive or critical frames which target the existing policies about cyberbullying are also rarely brought to the agenda. According to the news contents, families and educators are kept responsible from cyberbullying incidents rather than the police forces. The findings of this research will contribute to the future communication studies about cyberbullying and also media representation.
Abstract
The rapid developments in Internet technology highly affect the journalism industry. One of the main differences in the creation of online news is hypertextuality. The term, hypertextuality, can be described as easily accessing the other alternative pages or texts via links and tags through an interface and/or a network. The aim of the present study is determining the transformation of working conditions of Internet media professionals which arises from the new media's hypertuality feature. In accordance with this purpose, the results of the in-depth interviews with the Turkish online media professionals show the hypertext usage habits and strategies in Internet journalis m. The new ethical issues, which arising from the hypertextuality, are also tried to be determined through the research.
Araştırmada ana akım medyanın iki gazetesinin (Hürriyet ve Habertürk) internet siteleri örneklem olarak kabul edilmiştir. Gazetelerin seçiminde farklı medya patronlarının sahipliği etkili olmuştur. Söz konusu sitelerin haber arama bölümlerine “taş atan çocuk” ifadesi yazılmış; çıkan haberler nitel metin analizine tabi tutulmuştur.
Suça karışmış çocuklar haber metinlerinde sıklıkla olayın tarafı olan “büyük”lerin diline tabi bir biçimde ve tali bir bağlamda inşa edilmektedirler. Medya, bu vesile ile adeta canavarlaştırılan bu çocuklara taş atmakta; genel itibarıyla onların toplumda yapıcı bir rol edinmelerine yardımcı olmaktan uzak bir görünüm arz etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Medya, suça karışan çocuk, temsil
Key words: Media, juvenile delinquent, representation
Bilge Narin
ence by absorbing neighboring territories and settling their populations in newly acquired lands. In a con-
temporary context, data colonialism has emerged, reflecting the historical patterns of subjugation. Power-
ful entities, often from the Global North, now extract, control, and exploit data from the Global South and
marginalized communities, mirroring traditional colonial practices. This parallel between historical na-
tion-state colonization and the digital age underscores data’s role as a new form of resource colonization.
In many cases, colonialism ends through a process of decolonization in which colonies gain independence
from the imperial power. This process can be peaceful or involve significant struggles and conflicts. Simi-
larly, data decolonization, which seeks to liberate digital domains, is linked to the decolonization movement
of the mid-20th century. The objective of the study is to map the path of data decolonization in Türkiye.
It does so through online in-depth interviews with experts from data-related NGOs and academia, framed
within the context of data decolonization practices. The present research illuminates collective efforts to
assert self-determination in the realm of data. The findings delineate the dynamics of data colonization and
decolonization in Türkiye, shedding light on their trajectories. The outcomes of this research furnish valu-
able guidance for the pursuit of equitable, universal access, control, and benefits from digital resources.
Araştırma, 2019-20 Türkiye Spor Toto Süper Lig Cemil Usta Sezonu’nda Ankara’yı temsil eden iki futbol kulübü olan Gençlerbirliği ve MKE Ankaragücü ile sınırlı tutulmuştur. Örneklem seçiminde söz konusu kulüplerin tercih edilmesinin nedeni, bu kulüplerin Türkiye’nin ve Ankara’nın spor kültüründe köklü tarihi temellere ve taraftar geleneğine sahip olmalarıdır.
Çalışma kapsamında Twitter’da #ankaragücü ve #gençlerbirliği etiketleri (hashtagleri) ile yapılan paylaşımlar içerik analizine tabii tutulmuştur. Tweetlerin kaynağı, konusu, hedefi ile anlatılarda sıklıkla tekrarlanan sözcükler saptanarak karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Tweetlerde dolaşıma sokulan anlatıların, kulüpler ve taraftar geleneklerinin yanı sıra Ankara’yla ilgili mitleri yeniden üretip üretmediği, aynı şehri temsil eden iki futbol kulübüne ilişkin içeriklerin benzerliklerinin ve farklılıkların neler olduğu tartışmaya açılmıştır. Araştırma sonunda elde edilen bulguların spor, mekan ve sanal kültürle ilgili çalışmalara katkı sağlaması umulmaktadır.
Mizah yazıları, içeriklerindeki abartılı öğeler nedeniyle hoşgörü kültürünü de gerektirmektedir. Ancak amaç, sürekli ve tek tip mizah anlayışının, toplumda kabul gören erilliği idealize eden kodları ve erkek egemen ideolojiyi meşrulaştırma potansiyeline dikkat çekmektir.
Sanal ortamda kişisel verileri depolamaya olanak sağlayan ve bulut bilişim olarak adlandırılan platformlar kullanıcılarına sunduğu pek çok avantajın yanı sıra veri güvenliğine ilişkin tartışmalara neden olmuştur. Bu platformlardan Apple iCloud uygulamasının hacklenmesi sonucunda, 31 Ağustos 2014 tarihinde platformda fotoğrafları bulunan çok sayıda Hollywood ünlüsünün kişisel fotoğrafları sanal ortama sızdırılmıştır. Bu fotoğrafların görünürlüğü daha çok siyasi haber ve değerlendirmeleriyle öne çıkan çevrimiçi haber sitelerinde de haberleştirilerek artırılmıştır.
Bu çalışmada da “fappenning” ya da “icloud leaks” olarak adlandırılan bu olayın Türkiye çevrimiçi gazeteleri tarafından haberleştirilmesi sorunsallaştırılarak; olay gazetecilik etiği kavramsallaştırılması kapsamında ele alınmıştır. Etik tartışma ifade özgürlüğü, gizlilik ve mahremiyet kavramları çerçevesinde kurulmuştur.
Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Analiz profesyonel içerik üreticileri olarak adlandırılan çevrimiçi haber siteleriyle sınırlandırılmıştır. 31 Ağustos- 7 Eylül 2014 tarihleri arasında konuyla ilgili haberler, arama motorlarında anahtar sözcüklerle aranarak bulunmuştur. Bu siteler kendi aralarında siyasi eğilimleri ve yayın politikaları temel alınarak gruplandırılmış; böylece türler arasındaki farklar da ortaya konulmuştur.
Araştırma kapsamında, dolaşıma sokulan kişisel içeriklerin miktarı başta olmak üzere buzlama, bantlama ya da alternatif fotoğraf kullanma gibi etik hassasiyetlerin varlığı ya da yokluğu, haberi ilk yayan kuruma link verilip verilmediği gibi etik sorunlara ilişkin karşılaştırmalı bir analiz sunulmuştur. İncelemeye tabi tutulan haberlerde, rıza alınmadan dolaşıma sokulan görsel içerikler bağlamında hak odaklı eleştirel bir tutum bulunup bulunmadığı da sorgulanmıştır.
* The full text of the paper will be published by Cambridge Scholars Publishing
Mobil medya tarihin en popüler ve en hızlı benimsenip yaygınlaşan iletişim teknolojisi kabul ediliyor. Mobil iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte, iletişim maliyetlerinin giderek azalmasının yanı sıra iletişimin zamanı, mekânı ve içeriği üzerindeki bireysel kontrol de giderek artıyor. Öte yandan mobil cihazlar ve mobil iletişim süreçleri veri güvenliği, mahremiyet, gözetim, dijital uçurum, toplumsal cinsiyet ve teknoloji bağımlılığıyla ilgili eleştirel çalışmalar açısından da önemli bir araştırma alanı.
Mobil İletişim isimli bu kitap cep telefonları aracılığıyla özel ve kamusal alanın, kimlik ve aidiyetlerin, çalışma, eğlence, tüketim ve alışkanlık biçimlerinin yeniden ve nasıl inşa edildiğini anlama ihtiyacının bir ürünü. Cep telefonuyla günün her anında hemhal olan herkesin, gündelik yaşam içinde mobil teknolojilerle ilişkilenme biçimlerine, kullandıkları popüler uygulamaların ekonomi-politiğine ve mobil iletişimin tarihsel seyrine daha ayrıntılı bakmalarına yardımcı olabilecek bir eser. Kitap mobil telefon teknolojisine atfen isimlendirilen mobil iletişimin ve kültürün anlamlarını, pratiklerini ve kullanım/tüketimini eleştirel bir perspektifle inceleyen makaleleri içermekte.
Hipermetinsellik etiketler ve linkler aracılığıyla farklı medya içerikleri ve İnternet platformları arasında bağlantıya olanak sağlayan yeni bir teknoloji ve dijital metin biçimi olarak tanımlanmaktadır. Çalışmada hem Türkiye’de yayıncılık faaliyetlerini sürdüren farklı İnternet haber sitelerinin hipermetin kullanım biçimleri karşılaştırılmış hem de sektör çalışanlarıyla yapılan derinlemesine görüşmeler aracılığıyla hipermetinselliğin gazetecilerin çalışma koşullarında, haber metninde ve kullanıcılar üzerinde yarattığı dönüşüm incelenmiştir.
Kitap ayrıca İnternet gazeteciliğinin tarihsel gelişimi üzerine ayrıntılı bir literatür bölümü içermektedir. Bu bölümün İnternet gazeteciliği tarihi ile ilgili çalışmalara katkı sağlaması umulmaktadır. Çalışmada kullanıcı türevli içerik, yankı odası etkisi ve unutulma hakkı gibi güncel kavramlar da hipermetinsellik bağlamında tanımlanarak tartışmaya açılmıştır.
Büyük veri (big data) son yılların popüler kavramlarından biri olarak pazarlama dünyası başta olmak üzere çok sayıda sektörün başını döndürüyor. Kullandığımız emojilerden gün içinde defalarca kez bastığımız beğen tuşlarına; her türlü kullanıcı türevli içerikten insansız hava araçlarının topladığı görüntülere uzanan çeşitlilikteki dağınık dijital enformasyon parçalarından oluşan büyük veri, gerçekten en itibarlı veri mi?
Büyük verinin her zaman doğru, güvenilir ve nesnel sonuçları vereceğine olan abartılı pozitivist inanç ciddi tartışmaları da beraberinde getiriyor. Daha büyük örneklemin daha derin bilgi sağlamayacağı artık bilinen bir gerçek. Büyük verinin iddialı varsayımlarına önceleri küçük veri (small data) çalışanlar karşı çıktı. Bu tartışmalar özellikle mahremiyetin ihlâli, kişisel verilerin korunması, veri üzerindeki şirket ve devlet gözetiminin artması gibi etik sorunlara işaret ediyordu. Tüm bu anlamlı tartışmalara karşın, ‘küçük veri’ negatif yüklü bir sözcük olarak; zihinlerimizde değersiz ve basit bir algı yaratıyordu. Yoğun veri (thick data) tam da bu algıyı yıkmak için gayet anlamlı…
Nokia büyük veriye fazla mı güvendi?
Teknoloji etnografı Tricia Wang, Nokia’nın zamanında sayısal verilere aşırı bağımlı ve abartılı güvenine bizzat şahit olduğunu belirterek; büyük verinin küçük ölçekli, derin etnografik araştırmalara dayanan yoğun veriye ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Bir zamanların cep telefonu devi olan markanın artık telefon piyasasındaki ağırlığını tamamen yitirdiği düşünüldüğünde, karar alma süreçlerinde yalnızca büyük veri kullanmanın yararlı sonuçlar sağlamadığı açıkça görülüyor. Kaldı ki büyük veri projelerinin %73’ünün kâr getirmediği ya da yararlı olmadığı da saptanmış durumda.
Büyük veri ve yoğun veri bize ne söylüyor?
Samsung’un ise müşterilerini daha iyi anlamak için büyük verinin yanı sıra yoğun veriyi de kullandığı biliniyor. Peki büyük veri ve yoğun veri bize Samsung hakkında neler söylüyor? Büyük veri Samsung’un Apple’dan ne kadar fazla akıllı telefon sattığını lokasyon ve tarih değişkenleri ile birlikte karşılaştırmalı olarak sunabiliyor. Ancak şirketler bu verilerle gerçekten ne yapabilir? Yeni bir kullanıcı akıllı bir telefon almaya karar verdiğinde muhtemelen bu bilgiden habersizdir. Kullanıcılar yalnızca daha fazla satıldığı için mi bir markayı tercih etmektedir? İşte kitlelerin neden Samsung’u tercih ettiğini anlamak için yoğun veriye ihtiyaç duyuyoruz. Kişiselleştirme özelliği nedeniyle mi, daha fazla sayıda model sunduğu için mi yoksa daha dayanıklı olduğu için mi bir marka tercih ediliyor? Yoğun veri hedef kitlenin günlük yaşam tarzı tercihleri ve önceliklerine ilişkin nitel tecrübeleri göz ardı etmemizi önlüyor. Kullanıcı tercihlerini anlamanın etkili bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.
Temelde pazar araştırmaları insan davranışları üzerine bahis oynamak olarak görülüyor ve ilginç bir biçimde büyük değil yoğun verilerle desteklenen bahisler daha başarılı sonuçlar veriyor. Her şeyden önce yoğun veri, büyük verinin temsil etmediği gerçeklere de bakmamızı sağlıyor. Örneğin çoğunlukla kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçları dijital olarak kayıt altına alınmayan engellilerin, çocukların ve yaşlıların ihtiyaçlarını saptamak ve sayısal uçurumu kapatmak adına da önemli bir olanak sunuyor.
Verileri birleştirme zamanı
Peki bu iki veri türü birbirine karşı mı? Aksine büyük veri ve yoğun verinin kucaklaşması gelecek öngörülerinden biri olarak kaşımıza çıkıyor. Aslında yoğun veri araştırmalarının amacı veri noktaları arasındaki sosyal bağlamın gözden kaçırılmasını engellemek. Yani büyük veri sayıları, oranları görmemizi sağlarken; yoğun veri bu sayıların ve oranların ardındaki hikâyeyi görmenin yolunu sunuyor. Büyük veri kümesinin sunamadığı duygusal bağlamı daha iyi anlamamızı sağlıyor. Güven, hassasiyet, korku, açgözlülük, şehvet, sevgi ve samimiyet… Bu duygularımızı tetikleyen bağlam küçük örneklemli ve uzun süreli etnografik vak’a çalışmalarıyla elde edilebiliyor. Bu nedenle de örneklemleri, yöntemleri ve verileri yarıştırmak yerine bir arada kullanmak gerekiyor. Başka bir ifadeyle, veri merkezli perspektifin insan merkezli perspektifle barışması ve onu kucaklama zamanı geldi. Bu kucaklaşma talebi büyük verilerin işe yaramaz olduğu anlamına gelmiyor. Elbette büyük veri, şirketlerin yatırım planlarını besleyen güçlü ve yararlı bir araç. Bununla birlikte veriden daha derin ve daha insani anlam çıkarmak için yoğun verilerin toplanması ve bu verilerin analizine yatırım yapılması gerekiyor.
https://journo.com.tr/kar-tanecigi-nesli
Milenyum çocukları kadar çok adlandırmaya maruz kalan bir kuşak daha olmamıştır. Önce ‘dijital yerli’ dedik onlara, sonra ‘Z nesli’… Meğer bu nesil aynı zamanda kar taneciği nesli imiş (generation snowflake). Yani hassasiyet enflasyonu yaşanan çağımızın alıngan çocukları… Nerden çıkmış bu kavram, neymiş ne değilmiş açıklayalım.
Terim, Collins Sözlük’te 2016’nın sözcüklerinden biri olarak seçilse de, kökeni Chuck Palahniuk’un 1996 tarihli Dövüş Kulübü kitabına uzanıyor. 1999’da sinemaya da uyarlanan eserin sanal kahramanı Tyler Durden’ın ‘Özel değilsin. Sen güzel ve eşsiz bir kar tanesi değilsin’ dediğini hatırlayanlar olacaktır. İşte bu ifadeden hareketle, önceki kuşaklara göre daha az güçlükleri yenme becerisine sahip olan binyıl çocukları bir kar tanesi gibi narin ve kırılgan olarak tanımlanıyor. Ocak 2017’de Chuck Palahniuk ‘Her nesil farklı şeylerden güceniyor. Ancak lisede öğretmenlik yapan arkadaşlarım bana öğrencilerinin kolayca gücendiklerini söylüyor.’ dedikten sonra, kar taneciği nesli ifadesi daha fazla kabul görmeye başlıyor.
Karşıt fikirlerle baş edemiyorlar mı?
Bir zamanlar güçlü tartışmalarla tanınan üniversitelerde ve diğer forumlarda, kendilerine meydan okuyan görüşlerle baş etme konusunda duygusal olarak daha savunmasız görülen bir kuşaktan söz ediyoruz. Terim bu haliyle aşağılayıcı bir anlam da içeriyor. Böylece bu kuşak aşırı duyarlı, hassas ve sürekli şikâyet eden bireylerle karakterize ediliyor.
Clarie Fox’un gençliğin neden bu kadar duygusal ve hassas olduğunu sorguladığı ‘I Find That Offensive’ adlı kitabında tüm çocukların üstlerine titrenerek yetiştirildiğini ve bu sebeple fazla alıngan olduğunu yazmasının ardından, konu daha fazla gündeme gelmeye başladı. Televizyon kanallarında konu ile ilgili tartışmalar da yayınlandı.
Kar taneciği nesli ağlayınca
İngiltere’deki Brexit seçimleri ile Hillary Clinton’un ABD başkanlık seçimlerindeki yenilgisinin ardından ağlayan gençler tartışmanın yeniden alevlenmesine neden oldu. Bu neslin tartışmalı ya da karşıt fikirlerle karşı karşıya kaldığında ağladığı, çığlık attığı ve histerik davrandığı iddia ediliyor.
Gençler bu yaftalamadan oldukça rahatsız. Duygusal ve dramatik tepkiler veren, narsist ve zayıf bir nesil oldukları iddiasına karşı çıkıyorlar. İnternet çağında kuşak çatışması da sanal ortamda gerçekleşiyor. Twitter’da #HowToConfuseAMillennial (Milenyum çocuklarının kafası nasıl karıştırılır) etiketi altında iki kuşağın konu hakkındaki tartışmalarına göz atabilirsiniz.