Tarih İncelemeleri Dergisi
Cilt/Volume XXVII, Sayı/Number 2
Aralık/December 2012, 427-458
CHRONICA MAIORA’DA MOĞOL İMAJI
Altay Tayfun ÖZCAN
Özet
1236’da Moğollar yeni ve uzun soluklu bir sefere giriştiklerinde Avrupa’daki hiç kimse bu seferin
Avrupa’ya yöneleceğinin farkında değildi. Ancak 1241’de birden bire daha önce adlarını bile
duymadıkları bir düşmanla karşı karşıya geldiler. Moğollar Leignitz ve Mohi’de Avrupa’nın iki
büyük ordusunu yok ettikten ve Balkanlara doğru ilerleyerek buralarda da faaliyet gösterdikten
sonra geri çekildiler. Ancak arkalarında yıkılmış kent ve kasabalar ile acı hatıralar bıraktılar. Din
adamlarının birbirlerine Moğol istilası ile ilgili olarak gönderdikleri mektuplar bir taraftan
yaşadıkları buhranı gösterirken diğer taraftan Moğolları nasıl algıladıklarını da aksettirmektedir.
Bu mektuplardan önemli bir kısmı bugün sadece Chronica Maiora adlı kronikte bulunmaktadır.
Bunun yanında eserde yazarın Moğollarla ilgili şahsi değerlendirmeleri de bulunmaktadır. Bu
açıdan bakıldığında eser bizzat Moğol işgali ile karşılaşanların ve onların yazdıklarını okuyanların
Moğol algısını yansıtır. Bunun yanında eserde zaman içinde Moğollarla kurulan diplomatik
ilişkilerin tesiriyle Moğol algısının nasıl bir değişimden geçtiğini de gösteren bilgiler vardır.
İşgalin ilk yıllarında Moğollar şeytani ve kanunsuz bir halk olarak tanımlanırken temasların
gelişmesi neticesinde bu kötü özellikler ortadan kalkmış hatta Moğolları takdir eden bir bakış
açısı ortaya çıkmıştır. Makalede Chronica Maiora’da Moğol algısı incelenecek ve süreç içindeki
değişimi takip edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Moğol, Parisli Matthew, Tatar, İngiltere, Macaristan.
Abstract
The Mongol Image in Chronica Maiora
When the Mongols had started a new and long campaign in 1236, no one in the Europe was aware
of the fact that this campaign would be turned to the Europe. But in 1241, they have suddenly
encountered an enemy about whom they had never heard anything. Mongolians, after defeating
two great armies of Europe in Leignitz and Mohi, moved towards the Balkans and after some
operations in this region turned back. But they left ruined cities, towns and painful memories
behind themselves. The letters about Mongolian invasion sent by clergy to each other shows the
depression they have experienced and also reflects the way how they had perceived Mongols.
Today, an important part of these letters are present only in the chronicle “Chronica Maiora”.
Apart from that, the personal opinions of the writer are also present in the work. From this
perspective, the work reflects the Mongol perception of the people who had personally
Yrd. Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Kütahya,
altayfun@gmail.com
Altay Tayfun Özcan
experienced the Mongol invasion and the ones who had read the writings of these victims. In
addition to these, there is some informations showing how the Mongol perception had changed in
the time as a result of diplomatic relations. While in the first years of the invasion Mongols had
been described as a diabolical and lawless people, as a result of progresses in the contacts these
negative characteristics had been disappeared and even an appreciating view had emerged. In the
article, the Mongol perception in Chronica Maiora will be examined and the change of it during
the process will be tracked.
Keywords: Mongol, Matthew of Paris, Tatar, England, Hungary.
Benediktin tarikatı din adamlarından biri olan Parisli Matthew,
İngiltere’deki Alban kilisesinde seleflerinden devraldığı kilise tarihini ölümü
olan 1259’a kadar devam ettirerek Chronica Maiora adlı bir kronik kaleme aldı.
Bu eser, bir yandan İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya tarihine, diğer taraftan
da Orta Doğu’daki Haçlı varlığına dair verdiği bilgilerle hak ettiği bir şöhret
elde etmiştir. Kaynağın dikkat çekici özelliklerinden birisi de 1241-1242’de
Orta Avrupa’yı kasıp kavuran, Batı Avrupa’da ise endişe ile izlenen ve Avrupa
tarihinin çok önemli meselelerinden olan Moğolların Batı seferine ilişkin
kayıtlarıdır. Bu bilgilerin bir kısmının günümüze erişmemiş mektuplardan
oluşması bunları daha da değerli hale getirmektedir1. Bu haliyle Chronica
Maiora, Moğol tarihinin önemli kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkar.
Kayıtların siyasi tarih açısından değeri bir yana kaynak, Moğol işgalinin
izlerinin henüz silinmediği bir dönemde, hem Moğol işgali ile karşılaşan hem de
bu kimselerin kaleminden çıkan mektupları okuyanların Moğol algısını
aksettirmektedir.
Moğol işgalinin hemen ardından Avrupa entelektüelleri arasında en çok
merak edilenler Moğollarla ilgili hususlardı. 1245 Lyon konsiline katılan Rus
din adamı Petrus’a sorulan soruları gösteren bir kayıt, merakın hangi konular
üzerine yoğunlaştığına işaret ettiği gibi bunlar arasındaki öncelik sırasının nasıl
olduğunu düşünmeye de imkân sağlar.
I.
Kökenleri
II.
İnanış biçimleri
III.
Dini törenleri
IV.
Yaşam tarzları
V.
Güçleri
VI.
Sayıları
VII.
Maksatları
1
Söz konusu mektuplar hakkında bk. Paviot 2000, s.305. Mektupların içeriğinin genel bir
değerlendirilmesi için bk. Saunders 1969, s.124-127.
428
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
VIII. Anlaşmayı gözetip gözetmedikleri
IX.
Elçileri kabul edişleri2
Petrus’a sorulan soruların daha çok sosyal içerikli meselelerle alakalı
olmasına karşın işgalin ilk yıllarında merak edilenler daha çok Moğolların
fizikleri, karakterleri ve askeri kabiliyetleriyle ilgiliydi. Kısa zaman içinde
Moğol algısının değiştiğini gösteren bu farklılığın temelinde Moğolların
tehditten müttefik olarak değerlendirilmesine uzanan bir süreç bulunmaktadır.
Bir başka ifadeyle merak, düşmanla ilgili kimlik meselelerinden diplomatik
ilişki kurmak için ihtiyaç duyulan bilgileri edinmeyle ilgili konulara
yönelmiştir. Bu değişim süreci hem işgal yılları, hem de takip eden dönemde
Moğollarla ilgili bilgileri barındıran Chronica Maiora’da da açık bir şekilde
görülebilir. Nitekim Moğollarla ilgili değerlendirmeleri işgal yılları ve
sonrasındaki olarak birbirinden bıçakla kesilmiş gibi ayrılır.
Ürkütücü Moğol İmgesi
Parisli Matthew ve kullandığı belgelerin yazarları Moğol işgalinin
tesiriyle kaleme aldıkları kayıtlarda düşmanlarının adlarının önüne ürkütücü bir
sıfat koymaktan kendilerini alamamışlardır. Buna göre Moğollar, insan dışı3,
canavar4, acımasız5, gaddar6, kana susamış7, şeytani8, kanunsuz9, azgın10,
tiksindirici11, iğrenç12, lanetli13, barbar14, yabani15, diğer milletlere karşı kendini
beğenmiş ve saygısız16, nefret dolu17, tüm insanoğlundan daha açgözlü, sinirli,
2
MGH S, XXVII, s.474. Bu konuda ayrıca bk. Heiduk 2002, s.329.
CM IV, s.76, 109, 115, 272, 298, 299.
4
CM IV, s.277.
5
CM III, s.488; CM IV, s.275.
6
CM III, s.639.
7
CM IV, s.299.
8
CM III, s.488; CM IV, s.76.
9
CM IV, s.109, 110.
10
CM III, s.488; CM IV, s.109;
11
CM IV, s.110, 273; CM V, s.655.
12
CM V, s.655; CM VI, s.77.
13
CM IV, s.112, 298; CM VI, s.82.
14
CM IV, s.112, 298; CM VI, s.81, 83.
15
CM IV, s.277.
16
CM IV, s.131; CM VI, s.79, 77. Moğolların diğer uluslara tepeden bakan bir tavır takınmaları
Plano Carpinili Johannes, Rubruklu Wilhelm, Saint Quentinli Simon ve Monte Crucisli
Ricoldus’un seyahatnamelerinde de dile getirilir. Bk. Dowson 1955, s.15; Rockhill 1900, s.167;
Ruysbroeckli Willem, s.184; Simon de Saint Quentin, s.14; Ricoldi de Monte Crucis, s.114.
17
CM VI, s.77.
3
429
Altay Tayfun Özcan
kurnaz olup18, aynı zamanda vahşiydiler19 hatta aslan ve ayıdan da20. Yazarların
bu tip yakıştırmaları V. yüzyılda Attila’nın saldırılarının etkisiyle kaleme alınan
ifadeleri hatırlatmaktaysa da21 zikredilen ifadeler, Osmanlılara kadar uzanan
süreçte Avrupa için tehdit haline gelmiş hemen her topluluk için tekrarlanan, M.
Meserve’nin haklı ve yerinde bir şekilde “Ortaçağ tarih yazımının bir klişesi”
olarak nitelendirdiği22 geniş bir edebiyatın ve hemen her işgalde
karşılaşılabilecek doğal bir algının parçasıdır.
İşgal ve sonrasındaki yazarlar için Moğollar korkutucu bir halk olarak
ortaya çıkmalarına karşın saldırıların sona ermesi ve diplomatik ilişkilerin
başlamasıyla Moğol algısında büyük bir değişim yaşandı. Papa’yı ziyaret eden
Moğol elçilerinin hediyelerle uğurlanmalarıyla ilgili bir kısımda yazar onlardan
hiçbir şekilde olumsuz bahsetmediği gibi23 Andrew ile ilgili anlatıda bakış açısı
kendini eski düşmanlarını takdir eden bir yapıya, hatta hayranlığa bırakır24.
Moğollara yaklaşımın bu şekilde bir değişim göstermesi Avrupa’da bir kısım
çevrenin, Müslümanlarla mücadelede Moğolları müttefik olarak yanlarına
çekebilecekleri yönündeki tasarının yanında yeni bir Moğol saldırısı ihtimalinin
ortadan kalkmasıyla da yakından ilgiliydi.
Chronica Maiora’da ürkütücü Moğol algısına ilişkin ikinci bir husus
fiziki tasvirlerle ilgili bilgilerden oluşur. Fiziki tasvirlerin kurgulanmasında iki
etkenin önemli bir rolü olduğu görülüyor. Bunlardan ilki, yukarda da ifade
ettiğimiz gibi, Moğollardan önce ortaya çıkan bozkırlı algısı perspektifinde
gelişen tasvir, ikincisi ise, aşağıda ayrıca değineceğimiz, Moğollara karşı Haçlı
seferi ilan etme çabasıdır. Tasvirlerin Moğol tehlikesine dikkat çekilmek
istendiğinde zikredilmesi, Moğol tasvirinin halkı uyarmada önemli bir argüman
olarak görüldüğüne işaret etmektedir. Bu iki unsurun hâkimiyetinde ortaya
çıkmasına karşın Chronica Maiora’daki Moğol tasviri, fizik ötesi bir insan
modelinden çok gerçek tasvirlere abartı ve çirkinleştirme unsurlarının
eklenmesiyle oluşturulmuştur. Buna göre Moğollar büyük bir kafaya sahip olup
vücutları orantısızdı25. Özellikle de bacak boyları vücutlarına göre kısaydı26.
18
CM IV, s.275.
CM IV, s.110; CM VI, s.80.
20
CM IV, s.77. Moğol karakterine ilişkin benzer değerlendirmeler Split piskoposu Thomas
tarafından da yapılmıştır. Thomae, s.273vd; Sweeney 1982, s.163.
21
Ammianus Marcellinus’un Hunlara dair kayıtları için bk. Ahmetbeyoğlu 2001, s.25-28.
22
Meserve 2011, s.170. Osmanlılarla ilgili apokaliptik değerlendirmeler Y. Miyamoto tarafından
incelenmiştir. Miyamoto 1993, s.125-145.
23
CM V, s.37, 38.
24
CM VI, s.112-115.
25
CM III, s.488.
19
430
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Bedenleri genel olarak küçük27, boyları bodur28, buna mukabil kemikleri
sağlam29, fizikleri güçlü ve diriydi30 ki Rus din adamı Petrus’un anlatısında
yazar, Moğolların Ruslardan daha güçlü ve çevik oldukları kanaatini ifade
eder31. Daha başka tasvirlerde ise yüzlerinin küçük ve soluk, omuzlarının dik,
burunlarının biçimsiz ve küçük, çenelerinin dik ve keskin, ağızlarının üst
kısmının küçük, dişlerinin uzun ve ince olduğu, saçlarının dibinden başlayan
göz çukurlarının burunlarına kadar uzanır halde bulunduğu, bakışlarının
merhametsiz32 ve nefret dolu, yüzlerinin vahşi, dişlerinin kanlı, gırtlakları insan
eti yemeye ve insan kanı içmeye müsait olduğu33 ifade edilir34.
Moğol gırtlağına dair çok ilgi çekici bu ifade Moğollara dair canibalizm
hikâyelerinin sadece bir örneğini teşkil etmektedir. Bir bahiste cesetleri “ekmek
gibi” yemelerinden35, bir diğerinde insanları yemek durumunda kaldıklarında
pişirerek yediklerinden36, bir başkasında ise insanları canlı bir halde
yediklerinden37 bahsedilir. Benzer ifadeler diğer kaynaklarda da bulunur.
Mesela Baycu Noyan’a elçi olarak gönderilen Ascelin’e refakat eden Saint
Quentinli Simon’a göre Moğollar insan etini düşmanlarına korku salmak için
26
CM IV, s.275, CM VI, s.76. Moğolların bacaklarının kısalığından bahseden Simon Moğolların
bundan ötürü her zaman ata binmek zorunda olduklarını ve doğru düzgün yürüyemediklerini
dile getirir. Simon de Saint Quentin, s.11. Benzer ifadeler diğer kaynaklarda da zikredilir.
Nitekim VII. yüzyılda kaleme alınan Strategikon’un yazarı da Avarların doğru dürüst
yürüyemediklerinden bahseder. Strategikon, s.157. Ammianus Marcellinus da Hunların
ayakkabılarından ötürü “serbest bir şekilde” yani doğru dürüst yürüyemediklerini dile getirir.
Ahmetbeyoğlu 2001, s.26.
27
CM IV, s.76.
28
CM IV, s.115.
29
CM IV, s.275.
30
CM IV, s.76, 115
31
CM IV, s.388. Moğolların çevikliğinden Simon da bahseder. Simon de Saint Quentin, s.11.
32
CM IV, s.275.
33
CM VI, s.77.
34
Bir diğer ilgi çekici tasvir Aknerli Grigor tarafından yapılmıştır. Burada dikkate değer bir
şekilde Moğol fiziği hayvanlara benzetilerek, mesela başları öküz başı kadar büyük, gözleri kuş
gözü gibi küçük, burunları kedininki gibi yassı vs., ifade edilmiştir. Aknerli Grigor, 23. Monte
Crucisli Ricoldus da Moğolları maymuna benzeterek benzer bir tasvirde bulunur, buna karşın
gözlerini çatlağa benzetmesi ilgi çekicidir. Ricoldi de Monte Crucis, s.114. Splitli Thomas’ın
eserindeki tasvir de yine dikkat çekicidir. Thomae, s.283; Sweeney 1982, s.166. Buna karşın
Plano Carpinili Johannes’in tasviri abartıdan uzak ve dikkat çekici bir şekilde gerçekçidir. C.
Dowson 1955, s.6.
35
CM IV, s.273.
36
CM IV, s.388. Rus kaynaklarında Moğolların insan yediklerine ilişkin bir bilgi bulunmamasına
karşın Rus papaz Petr’in söz konusu bilgileri vermesi muhtemelen Moğollarla ilgili işgal
yıllarında ortaya çıkan hurafelerin etkisinde kalmasıyla ilgilidir.
37
CM III, s.488; CM IV, s.273.
431
Altay Tayfun Özcan
yiyorlardı38. Plano Carpinili Johannes da Moğolların Çin seferi sırasında zor
durumda kaldıklarında on adamdan birisini yemek için aldıklarını dile getirir39.
Yazarın Moğolların insan yağlarını kazanlarda kaynatarak kalelere attıkları ve
böylelikle büyük yangınlar yarattıklarına ilişkin anlatısı40 eğer gerçekten bu
şekilde bir uygulama yapılmış ise Moğolların insan yediklerine ilişkin kanaatin
ortaya çıkmasında bir neden teşkil etmiş olabilir. Ancak yine de bunu
doğrulamak imkân dâhilinde değildir. Bunun yerine söz konusu kayıtları
şüpheyle karşılamamız için hepsinin Moğol saldırılarından olumsuz etkilenen
kimselerin kaleminden çıkması gibi geçerli bir nedene sahibiz.
Moğol sosyal hayatını en iyi şekilde gösteren Gizli Tarih’te Moğolların
insan yediklerine ilişkin hiçbir ifade yer almaz. Bunun aksine Çin seferi
sırasında Çin askerlerinin ne kadar zor durumda kaldıklarını göstermek için
cesetleri yedikleri ifade edilir41. Adı geçen kaynakta Camuka’nın Cengiz Han’a
bağlı Çinos boyu gençlerini yetmiş kazanda kaynatmasından sonra pek çok
boyun Cengiz Han’a katılmasına ilişkin kayıt42, Cengiz Han’ın bu sırada zayıf
bir durumda olduğu da akla getirilecek olunursa, canibalizmi hatırlatan
uygulamaların bozkırda hoş karşılanmadığı şeklinde değerlendirilebilir. Moğol
tarihi ile ilgili diğer önemli kaynaklardan Reşidüddin’in Cami’üt Tevarih’i,
Cüveyni’nin Tarih-i Cihangüşa ve Aknerli Grigor’un Okçu Milletin Tarihi adlı
eserlerinde de Moğollarda canibalizm kültürüne ilişkin herhangi bir delil
bulunmaz. Moğol sosyal hayatını başarılı bir şekilde gözlemleyen Rubruklu
Wilhelm, Moğollar arasında insan yeme âdetinin bulunduğuna ilişkin bilgi
vermediği gibi akrabalarını yediklerinden bahsettiği Tebet halkının, bu âdeti
diğer halklar tarafından hoş karşılanmamasından ötürü bıraktıklarını ifade eder43
ki bu halklar arasında muhtemelen Moğollar da bulunuyordu. Moğol saldırısıyla
bizzat karşılaşmış Splitli Thomas da onların insan yediklerine ilişkin bir bilgi
vermez. Yine Rus kroniklerinde de bu hususu gösterir bir delil yoktur. İfade
etmeye çalıştığımız bu gibi gerekçelerden ötürü Chronica Maiora’daki
ifadelerin gerçeği yansıtmaktan çok, kökenini geçmiş retorik ve edebiyat
unsurlarından alan düşmanı korkunç göstermek maksatlı bir edebiyatın
örneklerinden biri olduğunu söylemek yerindedir44. Mesela bir kaynakta
Peçeneklerin insandan çok canavarca yaşadıkları, leş ve yarı pişmiş gıdalarla
38
Simon de Saint Quentin, s.19, 21.
Dowson 1955, s.16, 21.
40
Dowson 1955, s.37.
41
MGT, s.172; MGTç, s.219.
42
MGT, s.62; MGTç, s.72.
43
Rockhill 1900, s.151; Ruysbroeckli Willem, s.169.
44
Bu konudaki neredeyse tek çalışmayı yapan G. G. Guzman da söz konusu iddiaların eski
metinlerdeki bilgilerden temel aldığını ifade eder. Guzman 1991, s.32, 50, 52, 53.
39
432
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
beslendikleri, kan içtikleri, kopardıkları insan kalplerini ve daha başka şeyleri
yedikleri ifade edilir45. Macar ve Avarlarla ilgili bir başka kayıtta da bu ifadeler
tekrarlanır46. Hatta başka bir metinde, Macar kadınlarının kendi evlatlarının
bedenlerinden beslendikleri kaydedilmiştir47.
Chronica Maiora’da Moğolların beslenmesine ilişkin olumsuz ikinci kanı,
alışılmadık ve tiksindirici bir yemek alışkanlıklarına dair kayıtlarıdır. Bunlara
göre Moğollar, yük hayvanlarını48 ve köpek leşlerini49; kurbağa, yılan ve diğer
hayvanları ayırt etmeksizin yer50, hayvan kanını içmeyi sever, kanın yokluğunda
ise çamurlu ve pis suyu açgözlülükle içerlerdi51. Moğolların eşek ve köpek
yemelerinden Plano Carpinili Johannes, Saint Quentinli Simon ve Ibn’ül Esir de
bahseder52. Rubruklu Wilhelm ise Moğolların ayrım gözetmeksizin bütün
hayvanların etini yediklerinden bahsetmesine karşın53 eserinin geri kalan
kısmında alışılmışın dışında bir beslenme kültüründen bahsetmez. Bunun aksine
at, sığır ve koyun ile avcılıkla elde edilenlerle büyük balık cinslerinin
tüketildiğini zikreder54. Kendisine verilen yiyeceklerin lezzetsiz veya nahoş
olduğuna değinmediği gibi yediklerinin ne eti olduğunu da hiçbir surette
sorgulamamıştır. Ancak bir yerde Rum ve Rus papazlarının leş saydıkları
yiyecekleri yemek zorunda kaldıklarına değinir55 ki burada muhtemelen
hayvanların kanının akıtılmadan öldürülmeleriyle ilgili uygulama dile
getirilmektedir56. Gizli Tarih’te Yesügey’in ölümünden sonra oldukça güç bir
hayat yaşayan Hoelün’ün evlatlarını nasıl büyüttüğüne ilişkin anlatıda, bitki ve
avcılığa dayalı gıdanın kesin bir hâkimiyeti görülürken57 çocukların
büyümeleriyle bu, yerini balık ve kuş gibi av hayvanlarına bırakır58. Timuçin’in
45
MGH SS, L, s.132, 133.
MGH S, X, s.375.
47
MGH S, XXII, s.472. Bu konuda ayrıca bk. Guzman 1991, s.40-49.
48
CM IV, s.388.
49
CM IV, s.76; CM IV, s.388, CM VI, s.75, 77.
50
CM VI, s.75, 77.
51
CM IV, s.76.
52
Tiesenhausen 1941, s.4. Simon bunlara sıçan ve kedi etini, Plano Carpinili Johannes fare, kurt
ve tilkiyi eklerken her iki yazar ortaklaşa bir şekilde Moğolların bit yediklerini dile getirir.
Simon de Saint Quentin, s20, 21; Dowson 1955, s.16. Bunlardan bitin yenmesini Ibn Fadlan
seyahatnamesinde bit yiyen bir Başkırttan bahsedilmesinden ötürü (Şeşen 2012, s.19.) olağan
dışı görmemek lazımdır. Fare ile ilgili olarak ise aşağıdaki ifadeye bk.
53
Rockhill 1900, s.63; Ruysbroeckli Willem, s.93.
54
Rockhill 1900, s.63, 70, 97, 186; Ruysbroeckli Willem, s.93, 99, 122, 202.
55
Rockhill 1900, s.89, 90; Ruysbroeckli Willem, s.115.
56
Bu adet için bk. Cüveyni, s.197, 198, 242. Oyratların uygulamalarına ilişkin bk. Kanat 2000,
s.115
57
MGT, s.25, 26; MGTç, s.31-33.
58
MGT, s.27; MGTç, s.33.
46
433
Altay Tayfun Özcan
Tayci’ut esaretinden sonraki yaşamı ile ilgili verilen bilgilerde ise -Simon’un ve
Johannes’in fare zannettiği- sincap familyasına dâhil olan, dağ sıçanı ve sincap
veya tarla sıçanı olarak farklı şekilde tercüme edilen bir çeşit hayvanı yiyerek
yaşadıkları ifade edilir59. Bu gibi nedenlerle Chronica Maiora’da Moğol
beslenmesine ilişkin verilen bilgilerin gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır. Bu
tip yakıştırmaların, daha önce ifade ettiğimiz meselelerde de kendini gösteren
edebiyatın bir parçası olduğu söylenebilir. Mesela zamanının önemli
yazarlarından birisi olan Aethicus Türk olarak andığı, fakat aslında Hazarlara
gönderme yaptığı halkın at ve ayıları, akbabaları, köpek ve maymunları ve hatta
ölü doğmuş çocukları yediklerinden bahseder60.
Chronica Maiora’da Moğolların beslenme kültürüne ilişkin bilgiler
Avrupalıların, Müslümanlarla mücadelelerinde Moğolları müttefik olarak
yanlarına çekmek maksatlı kurdukları diplomatik ilişkiler sonrasında yerini
gerçekçi bilgilere bıraktı. Bu döneme tesadüf eden kayıtlarda besin öğeleri
arasında hiçbir şaşırtıcı gıda zikredilmediği gibi, beslenme kültürünün
sadeliğine sempatik bir biçimde vurgu yapılır61. Söz konusu kayıtlara göre
Moğollar, at sütü olan kımız içer62, kurutulmuş et yer, bazen de bunları toz
haline getirip kımıza veya süte karıştırarak içer63, ihtiyaç halindeyse ağaç
kabukları, yaprakları hatta atlarının eştikleri toprağın altından buldukları bitki
köklerini yerlerdi64. II. Frederik’in mektubunda ise zırhlarına unlu yiyecekler
59
MGT, s.34; MGTç, s.38.
Meserve 2011, s.210.
61
CM VI, s.114.
62
CM VI, s.76. Türk ve Moğol gıdasında kımızın ne kadar önemli bir yer tuttuğu Splitli
Thomas’ın tarihinde, Johannes ve Simon’un seyahatnameleri ile Joinvilleli Jean’ın hatıratında
da ifade edilir. Thomae, s.285; Dowson 1955, s.17; Simon de Saint Quentin, s.20, 86; Jean de
Joinville, s.182. Rubruklu Wilhelm ayrıca kımız kullanımına düşkünlüğün Moğolların
Hıristiyanlığı kabul etmemelerinde ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösterir bir anısı vardır.
Rockhill 1900, s.90, 91; Ruysbroeckli Willem, s.117. Kımızın hazırlanmasıyla ilgili en detaylı
bilgileri de yine Wilhelm verir. Rockhill 1900, s.66-68; Ruysbroeckli Willem, s.95-97. Yazarın
kımızdan ziyadesiyle hoşlandığı görülüyor ki lezzetini ve insanı besleyiciliği hususunu dile
getirmiştir. Rockhill 1900, s.85; Ruysbroeckli Willem, s.112. Kımızı tadan Battuta ise lezzetini
sevmediğini ifade eder. Ancak notları İslamı benimsemiş Özbek Han’ın sarayında dahi kımızın
ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu gösterir. Ibn Battuta, s.466, 469, 476, 478, 479. Hatta
bayramda düzenlenen bir ziyafette kımız tüketildiğinden ve Han’ın namaza bundan etkilenmiş
bir halde gelişinden bahseder ki oldukça ilgi çekicidir. Ibn Battuta, s.485. Kımız ile ilgili olarak
ayrıca bk. Pelliot 1920, s.169, 170.
63
CM VI, s.114, 115. Moğol beslenmesinde kurutulmuş etin ne denli önemli bir yer tuttuğuna
ilişkin bk. Rockhill 1900, s.63; Ruysbroeckli Willem, s.93; Jean de Joinville, s.182; Kurat
2011, Ek.35.
64
CM IV, s.115. Moğol atlarının donmuş karı kazarak ot bulmaları Ibn’ül Esir ve Johannes
tarafından da ifade edilir. Tiesenhausen 1941, s.42; Dowson 1955, s.52.
60
434
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
iliştirdikleri ifade edilmekteyse de65 bu, yemedikleri pek çok kaynakta sabit olan
ekmekten çok66, Rubruk’un seyahatnamesinde etraflıca bahsettiği67 ve bugün
Türkiye’de de kullanılan kurut olmalıdır.
Moğol Ordusu Hakkında Değerlendirmeler
Sıra dışı görüntüleri ve garip beslenme alışkanlıklarıyla Chronica
Maiora’daki ilk bilgilere göre Moğollar korkunç bir düşman olarak
görünüyordu. Benzer imaj Moğol ordusu, seferleri ve saldırılarıyla ilgili olarak
verilen bilgilerde de devam eder. Chronica Maiora’daki bilgilere göre Moğol
saldırıları ölümcül68, vahşi69 ve barbarcaydı70 ve ani bir şekilde ortaya
çıkıyordu71. Bazı kısımlarda bu, şimşeğin parlamasına72, kasırganın
kopmasına73, işgalleri ise solucan74 ve çekirge sürüsünün yayılmasına75
benzetilir. Moğol saldırısını katliam haberleri takip eder76. Öyle ki bir kısımda
ifade edildiği üzere giriştikleri katliam duyulmadık türdendi77 ve sadece çok
küçük yaştakiler bundan kurtuluyordu78. Bununla birlikte kaynağın kimi
satırlarında Moğol saldırılarının insanları dehşet içinde bıraktığından
bahsedilerek79 insanların önemli bir kısmının daha onlar gelmeden yerlerini
yurtlarını terk ederek kaçtıkları ifade edilir80. Bu, Moğol saldırılarının halk
üzerinde ne denli büyük bir toplumsal korku yarattığını açıkça göstermektedir.
65
CM IV, s.115.
Dowson 1955, s.16; Simon de Saint Quentin, s.12, 20; Aknerli Grigor, s.23; Jean de Joinville,
s.182; Kurat 2011, Ek.34. Ibn Battuta Türklerin ekmek yemediklerinden bahsediyorsa da bunun
Moğollarla da ilgili olduğu muhakkaktır. Ibn Battuta, s.466.
67
Rockhill 1900, s.68; Ruysbroeckli Willem, s.96, 97. Kurut’un hazırlanışından bir ölçüde
Tranowski de seyahatnamesinde bahseder. Kurat 2011, Ek.35.
68
CM III, s.397.
69
CM IV, s.299; CM VI, s.79.
70
CM IV, s.114.
71
CM IV, s.113; CM VI, s.78.
72
CM IV, s.113, 117.
73
CM IV, s.113.
74
CM IV, s.76.
75
CM IV, s.112.
76
CM IV, s.109, 110, 112; CM VI, 76, 77, 79, 81, 84.
77
CM IV, s.114
78
CM VI, s.76, 77. Moğolların çocuk yaştakileri katliama tutmadıklarına ilişkin bazı kayıtlar
varsa da (Aknerli Grigor, s.68.) bunun her zaman dikkat edilen bir mesele olmadığı Ebu’l
Farac’ın birbirinden farklı iki kaydına bakılarak anlaşılabilir. Ebü’l-Ferec, s.19, 40. Daha başka
kaynaklardaki bilgiler için bk. Klyashtorny ve Sultanov, s.192.
79
CM IV, s.109.
80
CM III, s.488; CM VI, s.77.
66
435
Altay Tayfun Özcan
Moğol askerleri Chronica Maiora’da iyi bir savaşçı ve komutanının
sözünden çıkmayan disiplinli bir asker olarak gözlemlenmiştir81. Disiplinleri
sefer organizasyonlarıyla ilgili kayıtlarda da kendini gösterir82. Ancak onları
diğer savaşçılardan ayıran en önemli unsur bir asker olarak nitelikleriydi.
Chronica Maiora’ya göre Moğollar hiçbir halkla karşılaştırılamayacak kadar iyi
okçuydular83, özellikle de Macar ve benzer silahlara sahip Kıpçaklarla
kıyaslandığında84. Parisli Matthew’in Rus din adamı Petrus’un anlatısına yer
verdiği bahiste Moğol kadınlarının da iyi birer okçu oldukları dile getirilir85.
Onların ayrıca ata mahirane bindikleri ve saldırırken kendilerini kimseden
sakınmadıkları, çok iyi ve istekli bir şekilde savaştıklarına değinilir86. Türk
kadınlarının savaşçılığı ile ilgili başka kaynaklarda bilgi varsa da87 Moğollarla
ilgili kaydı destekleyen başka bir kayıt yoktur88. Dolayısıyla ifadeler, gerçeği
yansıtmaktan çok kadınların yaptıkları sporun askeri bir meşgale olarak
zannedilmesinden başka bir hususla izah edilemez. Bununla birlikte kadın
savaşçılara düzülen bu kadar övgünün Moğol savaşçılarının askeri
kabiliyetlerinin ürkütücülüğünü daha da artırdığı muhakkaktır.
Chronica Maiora’da Moğol okçuluğunun üstünlüğünde sahip oldukları
güçlü yayların da etkili olduğu getirilir89. Buna mukabil yayların şekillerine ve
Avrupa’da kullanılanlardan farklarına ilişkin bir bilgi verilmez. Oklarla ilgili de
81
CM IV, s.115, 275; CM VI, s.76. Moğol askerlerinin disiplininden Plano Carpinili Johannes ve
Monte Crucisli Riccoldo da bahseder. Dowson 1955, s.33; Ricoldi de Monte Crucis, s.115.
Splitli Thomas ise daha çok askeri kabiliyetlerine vurgu yapar. Thomae, s.285; Sweeney 1982,
s.164.
82
CM IV, s.388.
83
CM III, s.488; CM IV, s.77, 115.
84
CM IV, s.113; CM VI, s.76.
85
CM IV, s.388. Moğol kadınlarının okçuluklarından Johannes ve Simon da bahseder. Bununla
birlikte söz konusu ifadeler daha çok sporu andırır niteliktedir ve savaşçılık gibi bir özelliğe
işaret etmez. Bunun aksine kayıtlarında Moğol kadınının daha çok aile içindeki konumu ifade
edilir. Dowson 1955, s.18; Simon de Saint Quentin, s.29, 30. Joinvilleli Jean da Moğol
kadınlarının günlük işlerle meşgul olduklarını ifade eder. Ancak aynı yazar çocuksuz kadınların
sefere götürüldüklerine ilişkin bir bilgi verir ki bu herhalde onların muharebelere iştirak
etmelerinden çok sefer organizasyonları içinde çeşitli görevler almalarıyla ilgilidir. Jean de
Joinville, s.183.
86
CM VI, s.84.
87
Bertrandon de la Brocquiere Dulkadir topraklarından geçerken savaşçı bir Türkmen kadınla
karşılaştığını, Dulkadir ordusunda onlardan 30.000’inin bulunduğunu duyduğunu aktarır.
Brocquiere, s.162, 163. Türkmenler ile ilgili benzer haberler için bk. Vryonis 1971, s.266.
88
Splitli Thomas Moğol kadınlarının da savaşa iştirak ettiklerinden bahseder. Ancak buradaki
kaydın ne derecede gerçeği yansıttığı tartışılabilir. Thomae, s.273. Ricoldus’un
seyahatnamesinde Moğol kadınlarının kazandıkları zafere ilişkin bir hikâye vardır. Ancak
bunun uydurma bir haber olduğu anlaşılıyor. Ricoldi de Monte Crucis, s.116.
89
CM VI, s.76.
436
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
benzer bir tanımlama yapılmamıştır. Bu konudaki tek istisna ise ok ucuna zehir
sürdüklerine ilişkin bir kayıttır90. Ancak böylesi bir bilgi Moğol oklarının
detaylı denilebilecek tasvirlerinin yapıldığı diğer kayıtlarla uyumlu değildir91.
Moğolların ok ve yayın haricinde her iki tarafı keskin kılıç ve hançerler92,
mızraklar93, tahta sopalar, iki taraflı baltalar ve dayanıklı kılıçlar94 da
kullandıkları ifade edilir. Bunun yanı sıra kuşatmalarda mancınık kullandıkları
da zikredilir95. Andrew’in gördüklerinin özetlendiği bahiste bunun tersi bir bilgi
verilmişse de96 Moğolların bu silahı etkin bir şekilde kullandıklarına ilişkin
daha başka bilgiler97 Andrew’in gözlemini geçersiz kılmaktadır.
Muharebe silahları arasında değinilen bir başka alet ise zırhtır. Chronica
Maiora’ya göre Moğol zırhlarının ön kısmı daha güçlüydü98 ve mücadeleden
kaçmadıkları için arka kısımlarında zırh bulunmuyor99 veya çok zayıf bir zırh
parçasıyla korunuyordu100. Bu zırhların hayvan derisinden yapıldığı101, demirle
güçlendirildiği102 ve parçalı bir görünüme sahip olduğu103 ifade edilmektedir.
Yazarlar söz konusu zırhın bu haliyle son derece dayanıklı olduğunu
belirtmekle birlikte104 tasvir edilen, savaşçıyı yoracak veya hareket kabiliyetini
90
CM IV, s.388.
Dowson 1955, s.34, 35; Thomae, s.283, 285; Sweeney 1982, s.165.
92
CM IV, s.77.
93
Julian da Moğolların kılıç ve mızrak kullandıklarını zikreder. Ancak yazara göre bunlar epeyce
kısaydı. Özcan 2010b, s.97.
94
CM IV, s.275.
95
CM VI, s.81, 388.
96
CM VI, s.114.
97
Mesela Rusya seferindeki kale kuşatmalarında mancınık kullanıldığını gösteren pek çok delil
vardır. Bunlardan Galiçya’daki kentlerden birisi olan Kolodyajnıy’ın ele geçirilmesi sırasında
12 mancınık kullanılmıştır. PSRL II, s.178. Cüveyni ve Ebu’l Farac da Harezm seferinde
mancınık kullanıldığından bahseder. Cüveyni, s.124, 125; Ebü’l-Ferec, s.13. Moğolların Çin
seferinde de mancınık önemli silahlardan birisi olarak göze çarpar. Franke 1966, 53. Ayrıca bk.
Hudyakov 1991, s.163. Plano Carpinili Johannes Moğolların Grek ateşini de kullandıklarını
ifade ediyorsa da bunu, Timur’un İzmir’i fethi sırasında kullanıldığını görülen (Aka 2000,
s.111), neft ile karıştırmıştır. Dowson 1955, s.37.
98
CM III, s.488.
99
CM III, s.488; CM VI, s.76.
100
CM IV, s.275. Moğol zırhı ile ilgili önemli bilgiler vermiş olan Johannes zırhın her iki
tarafının da eş değer güçte olduğundan bahseder. Dowson 1955, s.34.
101
CM IV, s.275; CM VI, s.114.
102
CM VI, s.76. Johannes zırhlara takılan el büyüklüğünde metal plakalardan bahseder. Dowson
1955, s.34.
103
CM IV, s.388.
104
CM III, s.488; CM IV, s.275; CM IV, s.388.
91
437
Altay Tayfun Özcan
zayıflatacak bir eşya değil, aksine ince bir parçadır105. Moğol askerlerinin
önemli bir kısmı bu zırhı giyiyor106 ve bunları atlarına da kuşandırıyorlardı107.
Zırhın Moğol atlarında da kullanıldığının ifade edilmesi, atların Moğol
saldırılarında ne kadar önemli olduğunun fark edilmesinden ileri geliyordu.
Parisli Matthew ve metinlerini kullandığı yazarların verdikleri bilgilere göre
Moğol atları hızlı108, kısa, buna mukabil güçlü109, az beslenen110 ve zor
yolculuklara dayanıklı111 hayvanlardı112. Tüm bu özelliklerine karşın Moğol
askeri beraberinde pek çok at bulunduruyordu113. Ancak yazarlar, atlarının
kısalığından ötürü nehirlerden geçmelerinin zor olduğunu düşünenleri hesaba
katarak Moğol askerlerinin ırmakları deriden tulumları sayesinde rahatlıkla
aştıklarına değinirler114. Bazen bunların on veya daha fazlasını bir araya getirip
bunları daha büyük bir taşıma aracı haline getirdiklerinden bahsedilerek hiçbir
zorlukla karşılaşmadan ırmağı geçtikleri haber verilir115. Bunun Plano Carpinili
105
CM IV, s.275; CM VI, s.114. Moğol zırhının rahat bir kullanıma sahip olduğu Splitli Thomas
tarafından ifade edilir. Thomae, s.283; Sweeney 1982, s.164. Plano Carpinili Johannes de
Moğol zırhının savaşçıyı yorabilecek bir durumda olmadığından bahseder. Seyyah ayrıca
Moğolların, deriden yapılma boyunluk kullandıklarından bahseder. Dowson 1955, s.34.
İfadelerinden bunun zırh olup olmadığı tam olarak anlaşılamıyorsa da, eğer bu VII. yüzyılda
kaleme alınan Strategikon’da Avarların kullandıkları gereçlerden birisi olarak da zikredilen
yapılma bir boyunluk ile aynı ise içi yün kaplı olduğundan kışın kullanılan bir tür kıyafet
nevinden parça olduğu söylenebilir. Söz konusu kayıt için bk. Strategikon, s.34. Rubruklu
Wilhelm ise Moğol süvarilerinin çoğunun zırh kullanmadıklarına, kösele olarak ifade ettiği
korunmalığın ise süvarinin üzerine rahat bir şekilde oturmadığından, bundan ötürü de hantal
durduğundan bahseder. Rockhill 1900, s.261; Ruysbroeckli Willem, s.269. Moğollarda zırhın
seyrek kullanımına ilişkin Simon’un seyahatnamesinde de bilgi vardır. Simon de Saint Quentin,
s.22. Son iki yazarın ifadeleri muhtemelen ciddi bir sefer organizasyonuyla karşılaşmamalarıyla
ilgidir ve bu konuda diğer kaynakların gerisinde kalırlar.
106
CM VI, s.81.
107
CM VI, s.76. Cüveyni de Moğol atlarına zırh takıldığından bahsederler. Cüveyni, s.120. Plano
Carpinili Johannes ise bu zırhı detaylı bir şekilde anlatır. Dowson 1955, s.33, 34. Atlara takılan
bu tip bir koruma eski bozkır ordu geleneğinin bir parçası olduğu anlaşılıyor. Nitekim
Strategikon yazarı Avar atlarına takılan zırhlardan bahseder. Strategikon, s.156.
108
CM III, s.488; CM IV, s.276.
109
CM IV, s.77; CM IV, s.275; CM VI, s.75.
110
CM IV, s.77; CM IV, s.275.
111
CM III, s.488.
112
Türk-Moğol atlarının niteliklerine ilişkin benzer bilgiler Al Cahız ve Splitli Thomas tarafından
da verilir. El Cahız, s.84, 85; Thomae, s.285; Sweeney 1982, s.168.
113
CM VI, s.75, 76. Ancak yazar burada abartmalı bir şekilde her bir seyisin beraberinde 20–30 at
bulundurduğundan bahseder.
114
CM III, s.488; CM IV, s.115; CM VI, s.389.
115
CM IV, s.77. Bu uygulama daha önce Çin elçisi Wang Yan te tarafından Uygurlar arasında
gözlemlendiği gibi Bizans yazarlarından Khoniates de Kıpçaklar tarafından kullanıldığını ifade
etmiştir. İzgi 2000, s.44; Khoniates, s.64.
438
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Johannes ve Ibn’ül Esir tarafından tafsilatlı bir şekilde anlatılan vasıta olduğu
anlaşılmaktadır116.
Chronica Maiora’da Moğol ordusuna ilişkin bilgilerde önemli bir husus
da muharebelerinde kullandıkları taktiklerle ilgilidir. İmparator Frederik’in
mektubunda Moğol ordusunun parçalara ayrılarak saldırıya geçtiğinden
bahsedilerek I. ordunun Prusya, II. ordunun Bohemya, III. ordunun ise
Macaristan’a doğru ilerlediği dile getirilir117. Bir başka kısımda da Moğolların
iki kol halinde Polonya ve Macaristan sınırlarına girdiklerinden, bunlardan
başka altı tane ordunun da hazır beklediğine değinilir118. Ordunun birkaç parça
halinde düşman ülkeye saldırmasına dayanan bu taktik anlayış Moğolların uzun
zamandır uyguladıkları bir harekât tarzıydı. Nitekim Frederik’in fark ettiği,
ancak mahiyetini kesin olarak analiz edemediği taktiğin en iyi bilinen örneği
Harezm seferi sırasında uygulanmış, Rusya seferinde sınırlı bir şekilde de olsa
tatbik edilmiştir119.
Chronica Maiora’da Moğolların muharebenin ilk anında kaçıyorlarmış
gibi yapıp geri çekildiklerinden, ancak kısa süre sonra geri gelip çılgınlaşmış bir
şekilde düşmanın üzerine saldırdıklarıyla ilgili bir anlatı vardır120. Bu anlatının
sahte rica’te dayanan hile taktiği ile ilgili olduğuna kuşku yoksa da esaslarının
hakkıyla kavranamadığı anlaşılıyor. Oysaki VII. yüzyıl gibi erken bir dönemde
kaleme alınan Strategikon’da yazar, Avarlarla ilgili bilgiler verirken bu taktiği
gayet yerinde bir şekilde analiz ederek Doğu Roma komutanlarına buna karşı ne
gibi bir taktik geliştirmeleri hususunda öğütler vermişti121.
Moğol taktiği çevresinde değerlendirilmesi gereken bir başka husus ise
Chronica Maiora’da esir ettikleri kimseleri gerek kale kuşatmalarında gerekse
de muharebelerde öncü olarak kullanmalarına ilişkin kayıtlardır. Her hangi bir
116
Tiesenhausen 1941, s. 21; Dowson 1955, s.35. Bu vasıtadan Splitli Thomas da bahseder.
Thomae, s.285. Rubruklu Wilhelm de eserinde nehri geçmek için kullanılan bir vasıtadan
bahseder. Ancak bunun daha farklı, yerel mühendislikle ilgili bir alet olduğu anlaşılıyor.
117
CM IV, s.115.
118
CM VI, s.82.
119
Bilindiği üzere Moğollar Otrar önlerine geldikten sonra Cuci idaresindeki bir kısım Cend ve
Barçınlığkent üzerine ilerlerken diğer bir kol da Buhara üzerine yürümüş ve ilerleyen zaman
zarfında da daha değişik Moğol grupları ülkenin tamamına yayılmışlardır. Bu konuda İ.
Kafesoğlu’nun tespitlerine bk. Kafesoğlu 2000, s.253. Ayrıca bk. Klyashtorny ve Sultanov
2003, s.185. Rusya’da uygulanan taktik ile ilgili olarak bk. PSRL XVIII, s.57.
120
CM VI, s.83.
121
Strategikon, s.80, 81, 90, 91, 157, 158. Söz konusu taktik Johannes ve Simon tarafından da
anlatılmıştır. Dowson 1955, s.36, 37; Simon de Saint Quentin, s.25, 26.Torsello tarafından
Osmanlılarla mücadelede kullanılacak bir rehber olarak hazırlanan kısa bir çalışmada bu
taktiğin kısa bir tanıtımını yapılır ve ordu kaçan düşmanı takip etmemeleri gerektiği konusunda
uyarılır. Bu metin şu eser içinde ayrıca çevrilmiştir. Bk. Brocquiere, s.268, 269.
439
Altay Tayfun Özcan
ırk veya din ayrımı gözetilmeden Moğol katliamından kurtulanlardan tertip
edilen bu birlikler Moğol birliklerinin önüne katılarak mücadeleye sokuluyor,
isteksiz bir şekilde mücadele ederlerse öldürülüyor, canla başla mücadele
ederlerse bir sonraki mücadeleye kadar yaşamlarına devam ediyorlardı122.
Esirlerin yanında hâkimiyet altına aldıkları devletlerin askerlerinin de Moğol
ordusunda görevlendirildikleri ifade edilmiştir123. Nitekim Andrew de elçi
olarak Moğollara gönderildiğinde karşılaştığı kalabalık Moğol ordusu içinde
esir edilmiş halklardan insanlar da görmüştür124. Burada Ermeni ve Gürcü
birliklerden bahsedildiği muhakkaktır. Başka bir kayıtta ise Avrupa’ya
düzenlenen saldırıya Kıpçakların da iştirak ettiği haberi vardır125.
Moğol Bürokrasisi
Disiplinli ve iyi askerlerden oluşan, atının hızından faydalanarak süratle
hareket eden Moğol ordusu Parisli Matthew ve kaynak olarak kullandığı
mektupların yazarlarına göre Avrupa ordularına kıyasla çok üstündü. Askeri
faaliyetlerle uyumlu bir şekilde sürdürülen diplomatik manevralar da bu
üstünlüğü perçinliyordu.
Chronica Maiora’da İvo adlı bir din adamı tarafından kaleme alınan
mektupta Moğolların hileyi sadece muharebelerde değil, diplomaside de etkin
bir şekilde kullandıklarına işaret edilir. Yazara göre Moğollar, yolları üzerindeki
devletlere elçiler göndererek seferlerinin amacı hakkında karşı tarafa sempatik
gelebilecek haberler gönderiyorlardı ki bunlar arasında Galyalılardan askeriliği
öğrenmek, Aziz Yakob’un mezarını ziyaret etmek ilgi çekici başlıklardandır.
Rahip İvo’nun amacı, bu tip haberlere inanarak Moğollara iyi niyet
besleyebilecek prensleri uyarmaktı126. Ivo endişelenmekte haklıydı. Zira
Moğolların buna benzer uygulamaları kullanarak düşman tarafın direniş
imkânlarını zafiyete uğratmaları diğer kaynaklara da yansımıştır. Mesela
CM IV, s.76; CM VI, s.84. Moğolların esirlerden bu şekilde yararlandıkları diğer kaynaklarda
da geçer. Tiesenhausen 1941, s.65; Cüveyni, s.126, 143, 145, 146; Dowson 1955, s.36, 45;
Rockhill 1900, s.215; Ruysbroeckli Willem, s.224, 225; Özcan 2010b, s.97, 98; Paviot 2000,
s.307. Wilhelm Moksel adlı bir halkın Almanya’ya doğru yönelen Moğol saldırılarında
sürüldüklerinden ve çoğunun burada öldüklerinden bahseder. Rockhill 1900, s.99;
Ruysbroeckli Willem, s.124. Bunların Parisli Matthew’in Moğollar tarafından ele geçirilip çoğu
yok edildiğinden bahsettiği Mordanilerle aynı halk olup olmadığı tam olarak anlaşılamıyor. Söz
konusu kayıt için bk. CM VI, s.76.
123
CM IV, s.389.
124
CM VI, s.113.
125
CM IV, s.120. R. Kuzeyev’e göre Avrupa seferine iştirak eden Kıpçak boylarından birisi
Tokrova adını taşıyordu Kuzeyev 2005, s.183.
126
CM IV, s.276.
122
440
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Moğollar Bağdad kuşatması öncesinde Bağdad muhafızı Türk asıllı Kara
Sungur ve Sultançuk’u, aralarındaki akrabalık bağlarını ileri sürerek kendi
taraflarına çekmiş127, Alanlarla kurdukları ittifakı dağıtmak için ise Kıpçaklara
elçi göndermiş, ırkdaş olduklarını ifadeyle ittifakı dağıtmayı başarmışlardır128.
Aynı sefer ile ilişkili olarak Papa III. Honorius’a Gürcistan’dan yazılan Latince
bir mektupta da Moğolların başlarında haçlarla memleketlerine geldiklerinden
bahsedilirken, aynı hadiselere değinen Kirakos ise onların kendilerini
Müslümanların idaresinden kurtaracak kimseler zannettiklerini yazmıştır129.
Chronica Maiora’da Rus din adamı Petrus’un anlatısına yer verilen kısımda da
Moğolların Ruslara gönderdikleri elçilerin sözlerini aktarır: “Gökte Tanrı ve
oğlu yerde Chiarchan”. Hiçbir şekilde Moğol fermanlarının girizgâh formuna
uymayan bu kullanım, açık bir şekilde diplomatik bir manevra olduğu
anlaşılıyor. Ancak tüm bu haberlerde merak edilebilecek husus, Moğolların
karşı tarafa sempatik gelebilecek bu tür bilgileri nasıl edindikleridir.
Chronica Maiora’da Moğollarla ilgili ilgi çekici bahislerden birisi de
Moğol casuslarıyla ilgili verilen bilgilerdir. Kaynağımıza göre casuslar,
saldırıların başlamasından önce hedef ülkeye sızıyor130, devletlerarasındaki kötü
ilişkileri, ülkelerin savunma düzenleri, devletlerin sıkıntılarını ve zaaflarını
öğrenerek Moğol komutanlara bilgi veriyorlardı131. Bunun yanı sıra casusların
bir kurum dâhilinde çalıştıkları da anlaşılıyor. Nitekim zamanında Akka’da bir
Haçlı askeri olarak bulunmuş bir İngiliz askerinin Moğol casusları tarafından
tespit edildiği, ardından tercüman ve casus olarak onlara hizmet ettiğine ilişkin
bilgiler dikkat çekici kısımlardan birisidir132.
Kökenleri ve Tarihleri
Parisli Matthew ve eserini kaleme alırken mektuplarına başvurduğu
kimseler, Moğolların faaliyetleri, askeri yetenekleri ve taktikleri gibi konuları
açığa kavuşturmaya çalıştıkları gibi kökenleri ve tarihlerine ilişkin konulara da
temas etmişlerdir. Çalışmamızın ilk sayfalarında değindiğimiz Petrus’a
127
Cüveyni, s.587; Togan 1981, s.255.
Ibnü’l Esir’deki kayıt için bk. Tiesenhausen 1941, s.341. Reşidüddin de benzer ifadeleri
kaleme almıştır. Bk. Cami’üt Tevârih, s.382.
129
Jackson 2005, s.49.
130
CM VI, s.75.
131
CM IV, s.117.
132
CM IV, s.274, 275. Daha başka kaynaklarda da Moğol ajanlarının Avrupa’da epey etkin
oldukları ifade edilmiştir. Bunlardan bazılarının özellikle de Bohemya ve Ren havzasında
faaliyet gösterdikleri görülüyor. Bk. Cheshire 1926, s.100. G. G. Guzman da haklı bir şekilde
esir edilen kimselerin de Moğol istihbaratı tarafından kullanıldıklarını ifade etmiştir. Guzman
2010, s.143, 144.
128
441
Altay Tayfun Özcan
yöneltilen sorularda Moğolların kökeni meselesi merak edilen konuların başında
geliyordu. Kökenlerini İskit ve Kimmer saldırılarından alan, ancak Hun
saldırılarından sonra nihai şeklini alan bir efsane veya anlatının133
dinselleştirilmiş bir formu olarak karşımıza çıkan apokaliptik metinlerde134 yer
alan Gog ve Mogoglara ilişkin bilgilerin bu meselede en önemli yeri işgal ettiği
anlaşılmaktadır. Moğolların soyunun Gog ve Mogoglara dayanması bir bakıma
dini metinleri doğrulayacağından, din adamları bu meseleyi önemli
görmüşlerdir. Bunun yanında bu metinler Moğollardan önceki dönemlerde de
Avrupa’da doğu ile ilgili bilgi eksiklerinin giderildiği bir eser hüviyetine sahip
olmuş ve bu özelliğini Moğol işgali sırasında da devam ettirmiştir135.
Parisli Matthew Moğolların, Büyük İskender’in Kafkas dağları civarında
yaptığı seddin arkasında kalan, Musa’nın dinini terk etmiş Yahudilerin
soyundan gelmekte olduğundan bahseder136. Bir başka bahiste de bir zamanlar
Kafkas dağlarında yaşadıklarını ifade ederek görüşünü sürdürür137. Macaristanlı
bir piskoposun Paris piskoposuna yazdığı mektupta da Moğolların Yahudi
soyundan gelme oldukları dile getirilir138. Moğolların kökeni meselesine çok
büyük bir önem vermiş olan Parisli Matthew Avrupa Yahudilerinin, Moğolların
kendi soydaşları olduklarına inanmalarına dair bir bahis de açmıştır. Buradaki
bilgilere göre Yahudiler Moğolları, kendilerini Hıristiyanların baskısından
kurtaracak soydaşları olarak görerek onlara askeri destekte bulunmak adına
başarısızlıkla neticelenecek yoğun bir çaba içine girmişlerdir139. Son derece ilgi
çekici yönlere sahip olmasına karşın anlatı, tamamıyla uydurma ve dönemin
anti semitik fikir yapısından temel almaktadır.
Saldırganlara bir Kafkasya kökeni atfederek onları Gog ve Mogogların
soyundan geldiğini göstermek kökenini apokaliptik bilgilerden alan bir Ortaçağ
Avrupa düşünce yapısı olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte metinlerin
133
Philips 1972, s.134; Jones 1971, s.399; Ahmetbeyoğlu 2001, s.127, 128. Antik yazarlarda,
mesela Homeros’da ve ondan etkilenen Roma yazarlarında Doğu algısı pek çok açıdan
sempatik görünmüşse de Hun saldırılarından sonra değiştiği dikkati çekiyor. Bu değişim süreci
M. Meserve tarafından bir ölçüde ortaya konmuştur. Meserve 2011, s.157-163.
134
Apokaliptik metinlerle ilgili çok geniş bir literatür bulunmaktaysa da, bu edebiyatın Ortaçağ
Avrupası’nda artık iyice kök saldığı bir dönemde Aethicus tarafından kaleme alınan ve içinde
Bizans geleneğine uyularak Hazarlardan Türk olarak bahsedilmesiyle çok ilginç yönlere sahip
metni zikretmek bu çalışma bağlamında yeterli görünüyor. MGHq, XIV, s.104-142. Bu
metinlerle ilgili önemli bir bibliyografya şu çalışmada görülebilir. Guzman 1991, 54/1.dp.
135
Ortaçağ’da Doğuya ilişkin bilgi eksikliklerinin apokrif bilgilerle telafi edildiği konusunda bk.
Jackson 2001, s.348.
136
CM IV, s.77.
137
CM III, s.488.
138
CM VI, s.75.
139
CM IV, s.131.
442
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
orijinallerinde Gog ve Mogog olarak adlandırılan halkların dininden de
bahsedilmeden sadece korkunç düşmanlar olup kıyametin kopmasından az önce
kapalı tutuldukları yerden çıkarak dünyaya yayılacakları dile getirilmiştir. Dinin
toplum hayatının tamamına hâkim olduğu bir dönemde apokaliptik bilgilere dini
ek formlar koyulması garip değilse de, daha önce dinlerinden bahsedilmeyen
halklar nasıl olur da birden bire karşımıza Yahudi olarak çıkar? Çalışmasını en
geç VIII. yüzyılda kaleme almış olan Aethicus’un metninde olmayan bu dini
kimlik, ne zaman bir dönüşüme uğramıştır; IX. yüzyılda hanedanı Museviliği
tercih eden Hazarların bunda rolü nedir gibi sorular üzerinde ayrıca durulması
lazım gelen konular olduğu için burada bunlara ayrıca temas etmeyeceğiz. Buna
mukabil söz konusu dönemde Ruslar coğrafi yakınlıklarından ötürü Moğolların
Kafkasya kökenli olmadıklarını gayet iyi biliyorlardı. İşte bundan ötürü Papaz
Petrus’un anlatısında Moğolların Medyalıların soyundan geldiklerinden140,
anavatanlarının ise Etreu bozkırı olduğu ifade edilir141. Resmi mektup
hüviyetine sahip Frederik’in mektubunda da Moğolların ana vatanının
bilinmeyecek kadar uzakta yer aldığı ifade edilmiştir142. Bu ifadeler bir açıdan
da dini bilgileri haklı olarak bir istihbarat bilgisi niteliğinde görmeyen devlet
adamlarının Moğolların kökeni ve nereden geldiklerine ilişkin hiçbir bilgiye
sahip olmadığını açık bir şekilde göstermektedir.
Moğolların soyunu apokaliptik bilgilerle açıklanmasına karşı sarf edilen
onca çabaya karşın kurulan temaslar neticesinde Moğolların İskender tarafından
surlara hapsedilen Gog ve Mogogların veya sonrasında aldığı şekliyle
Yahudilerin soyundan geldiklerine dair inanç yavaş yavaş dağıldı143. Chronica
140
CM IV, s.386.
CM IV, s.387. Benzer ifade Rus kroniklerinde de bulunur. Bu hususa Paşuto özel bir önem
vererek eserinde Rus kroniklerindeki bilgilerle Petr’in verdiği bilgileri mukayeseli olarak
değerlendirmiştir. Paşuto 1950, s.65, 66.
142
CM IV, s.112.
143
Mesela Plano Carpinili Johannes, Moğol anavatanını doğunun kuzey ile buluştuğu bir yer
olarak ifade eder. Dowson 1955, s.5. Bu bilgi Splitli Thomas’ın tarihinde de bulunur. Bununla
birlikte apokaliptik metinlerden o da bahseder. Fakat bunlara inanıp inanmadığına değinmez.
Muhtemelen Thomas buna sadece ilgili literatürü bildiğini göstermek için değinmiş olmalıdır.
Thomae, s.281, 287; Sweeney 1982, s.160, 161, 165. Seyahatnamesinin bazı kısımlarında
apokrif metinlerden şüpheye düştüğünü gizlemeyen Rubruklu Wilhelm de Moğolların Yahudi
soyundan gelmediklerini öğrenmişti. Buna karşın Yahudilerin yaşadığı Samaron kentinin
güneyinde Yahudileri çevreleyen surların varlığından da bahseder Rockhill 1900, s.263,
Ruysbroeckli Willem, s.270, 271. Ancak yine de zamanında, apokaliptik bilgileri onun kadar
sorgulayan başka bir seyyah da olmamıştır. Mesela, bölgede büyük ve yırtıcı köpekler
olduğundan bahsedilmesine karşılık, kuzey ülkelerinde arabaları çeken güçlü köpeklerden
başka olağanüstü başka bir varlık duymadığından alaylı bir şekilde bahseder. Rockhill 1900,
s.120; Ruysbroeckli Willem, s.142. Burada Plano Carpinili Johannes’in seyahatnamesinde
aktardığı insan vücutlu köpek başlı insanlara (Dowson 1955, s.31, 58) gönderme yaptığı
141
443
Altay Tayfun Özcan
Maiora’da bu eski kanaati reddeden bir ifade bulunmuyorsa da Andrew’in
yolculuğundan bahsedilen kısımda bu bilgilere yer verilmemesi, Moğollara artık
daha farklı bir gözle bakılmaya başlandığını göstermektedir. Buna karşın XIV.
yüzyılda İlhanlı hâkimiyeti altında Bağdad’ta bulunmuş olan Ricordus de
Monte Crucis hala Moğolların Kafkasya’daki kökenlerine vurgu yaparak
apokaliptik bilgilere müracaat ediyordu144. Rönerans dönemi yazarlarının
Osmanlılara bakışlarında sıklıkla bu eski geleneğe başvurmaları145 söz konusu
edebiyatın zamana karşı ne kadar dirençli olduğunu ortaya çıkardığından
yazarın ifadelerini şaşkınlıkla karşılamamak lazımdır. Nitekim bu edebiyat
geleneğinin Moğollardan çok öncesine uzandığı da unutulmamalıdır146.
Chronica Maiora’da Moğollara gönderilen Andrew’in yolculuğunun
özetlendiği bahiste karşımıza başka bir mesele daha çıkar. Moğolların Hindistan
üzerine giriştikleri bir seferden bahsedilen bu kısımda Hindistan kralının Rahip
Johannes olduğu ve bu kişinin aynı zamanda Güyük’ün annesinin babası olduğu
ifade edilir147. Güyük’ün annesi Turakina’nın Hıristiyanlara karşı müsamahalı
davranışlarından148 temel almakla beraber Chronica Maiora’daki bu bilgiler
herhangi bir gerçeğe işaret etmez. Zira Turakina’nın babasının adı da Cengiz
Han’ın saldırısına uğradığı sıradaki konumu da diğer kaynaklara yansımamıştır.
Ancak bizim için önemli olan husus Moğollarla ilgili bir mevzuda 1141’de
Selçuklu Sultanı Sancar ile Karahıtay hükümdarı arasındaki muharebenin bir
anlaşılmaktadır. Wilhelm başka bir yerde ise canavar tipte insanları soruşturduğunu ancak
böyle bir insan tipini duymadığını ve dolayısıyla eski metinlere şüpheyle yaklaştığını dile
getirir. Rockhill 1900, s.198; Ruysbroeckli Willem, s.212. Simon’un da meseleye benzer bir
hisle yaklaştığı görülüyor. O, Kafkaslarda yaşayan ve Büyük İskender tarafından surun öte
tarafına hapsedilen Yahudileri soruşturduğundan ve hiçbir şey öğrenemediğinden bahseder.
Şüpheye düşse de Wilhelm gibi meseleyi reddedecek bir boyuta gelmez. Simon de Saint
Quentin, s.36. Kafkaslarda yaşayan böylesi bir insan dışı bir halkın varlığı daha önceki bir
dönemde Arapları da alakadar etmiş olması dikkate değerdir. Ibn Hurdadbih’in eserinde
aktarılan bilgilere göre Halife Al-Vasık Yecuc Mecuc olarak anılan yaratıkları soruşturmak için
Hazar kökenli Salim al-Tercüman’ı görevlendirmiştir. Metne göre seyyah onları kendi
gözleriyle görmese de varlıkları hakkında yeterli bir malumat toplayabilmeyi başarmıştır. Şeşen
2001, s.142, 143, 177-179; Ibn Hurdazbih, s.140-145. Seyahatin gerçekliği şüpheyle
karşılanabilecekse de metin, zamanında Yecüc-Mecüclerin nerede yaşadıkları konusunda
Araplar arasında merakın ne seviyeye ulaştığını göstermesi açısından önemlidir. Metin ile ilgili
olarak ayrıca bk. Donzel ve Schmidt 2009, s.174.
144
Ricoldi de Monte Crucis, s.118.
145
Meserve 2011, s.165-179, 196 vd.
146
Mesela Rus kaynaklarında Kıpçaklarla ilgili verilen bilgilerde kullanılan apokrif öğeler pek az
bir değişikliğe uğrayarak Moğollar için de kullanılmıştır. Uydu-Yücel 2007, s.305, 306; Cross
1929, s.330, 334. NPL, s.61, 62, 264, 265.
147
CM VI, s.115. Benzer kayıtlar için bk. Hornstein 1941, s.410.
148
Ebü’l-Ferec, s.22, 23. Ayrıca bk. Aigle 2005, s.159/31dp.
444
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
yankısı olarak doğan Rahip Johannes mitinin149 yeniden gündeme gelmesidir.
Daha önce pek çok çalışmaya konu olan bu mit, Doğuda Hıristiyanlığı kabul
etmiş ve kendini Rahip Johannes adıyla tanıtan güçlü bir kralın Haçlı seferlerine
yardım etmek maksadıyla komşu Müslüman devletleriyle mücadeleleri ve hatta
yarım kalan Kudüs seferine dayanıyordu. Bu mektubun sahte olduğu ve III.
Haçlı seferini cesaretlendirmek adına kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Aradan
geçen yaklaşık 100 yıldan sonra bu efsanenin Andrew’in yolculuğuna ilişkin
anlatıda yeniden ortaya çıkmasında artık müttefik olarak değerlendirilmeye
başlanan Moğolları sempatik göstermek adına Moğol Hanına Hıristiyan bir kök
bulma gayreti önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bu mitin
yeniden doğmasında Moğollar arasında önemli bir konum elde etmeyi başarmış
Nasturi papazların tesirinin olduğu görülüyor. Nitekim Rubruklu Wilhelm bu
bağlantıyı daha XIII. yüzyılda keskin bir zekâ ile çözmeyi başarmıştı150.
Nasturilerin bunu Moğollara da öğrettikleri dikkati çekiyor. Zira Fransız
kralıyla ilişki kuran Moğol devlet adamı Elçigiday yazdığı mektubunda
Güyük’ün Hıristiyan olup Johannes’in torunu olduğundan bahsetmiştir151. G.
Watson’un işaret ettiği gibi Rahip John miti Batıyla kuracakları ilişkide
Moğollar’a sağlam bir dayanak teşkil ettiğinden Elçigiday bu miti bir
diplomatik argüman olarak kullanmaktan çekinmemiştir152.
Devlet İdaresi
Chronica Maiora’daki kayıtlara göre Moğol Hanı tebaalarınca
yeryüzünün efendisi olarak kabul ediliyor153 ve krallıkların hükümdarı olarak
anılıyordu154. Moğol saldırılarının amacı yeryüzünü ele geçirerek tüm dünyaya
hâkim olmaktı155. Han ise kendisini Tanrının elçisi olup, Tanrıya karşı gelen
halkların hükümdarlarına karşı gönderilen bir kişi olduğunu ilan ediyordu156.
149
Johannes miti ile ilgili bk. Richard 1957, s.236; Ruysbroeckli Willem, s.30, 31. Rossabi 2008,
s.7.
150
Rockhill 1900, s.110; Ruysbroeckli Willem, s.134, 135. Papaz Johannes miti ile Nasturiler
arasındaki bağlantı ile ilgili olarak ayrıca bk. Heiduk 2002, s.329.
151
Aigle 2005, s.150; Jackson 2005, s.99. Cüveyni, Güyük’ün Hıristiyan olduğunu ifade etmişse
de bilinçaltında Güyük’e karşı hoşnutsuz bir bakış açısı taşıdığı için bu hüküm geçersiz
görünmektedir. Cüveyni, s.234.
152
Watson 2002, s.337.
153
CM IV, s.115. Buna benzer ifade Hülegü ve Abaka’nın Avrupa’ya yolladıkları mektuplarda da
kendini gösterir. Bk. Aigle 2005, s.153.
154
CM VI, s.76.
155
CM IV, s.118, 276, 388
156
CM III, s.488. Julian’ın raporu sayesinde günümüze erişen mektubuna Batu: Ego Chayn
nuntios regis celesti cui dedit potentiam super terram yani Ben gökyüzünün efendisinin elçisi
Han ki o bana toprakların üzerinde güç vermiştir şeklinde bir girizgâhla başlar. Özcan 2010b,
445
Altay Tayfun Özcan
Tamamı diğer kaynaklardan da takip edilebilen157 bu mutlak hâkimiyete
dayanan görüşün yanında Moğolların kendilerine başkaldıranlara veya
idarelerini küçümseyenlere hiçbir şekilde acımadıkları, ancak kendi iradeleriyle
Moğol hâkimiyeti altına girenlerle ilişkilerinin iyi olduğu da ifade
edilmektedir158. Zaten bir bahiste “asilere” karşı giriştikleri mücadeleleri bir
günah olarak görmedikleri159, kendileriyle mücadeleye hazırlanmış veya
kendilerine biat etmeye gitmemiş hükümdarların topraklarını ele geçirdiklerinde
büyük katliamda bulundukları dile getirilir160. Tarihi pek çok hadise Moğolların
bir şekilde gözlerini diktikleri toprakların hâkiminin kendi huzurlarına gelmesi
veya biat etmesine ne kadar önem verdiklerini göstermektedir161. Yine Antakya
prensliğine yazılan mektuptan bahsedilen kısımda da Moğollar, kale surlarının
yıkılması ile vergi ödenmesi talebinde bulunmuşlar, aksi takdirde prensliğe
saldıracakları yönünde gözdağı vermişlerdi162. Buraya kadar ifade edilenler
s.98. Bununla birlikte Simon’un seyahatnamesinde Moğol Hanı’nın Tanrının oğlu olarak
adlandırılmasına ilişkin bir takım bilgiler vardır. Simon de Saint Quentin, s.13, 68, 70, 74, 78,
81. Söz konusu ifadelerin Hıristiyan teolojik kurallarına göre değerlendirilerek yanlış
yorumlanmasının bir neticesi olduğu anlaşılıyor. Nitekim ne Moğollarda ne de Türklerde
hükümdara Tanrının oğlu gibi bir kimlik yüklemek yönünde bir anlayış hiçbir zaman var
olmamıştır.
157
Dowson 1955, s.39, 43, 45; Rockhill 1900, s.85; Ruysbroeckli Willem, s.111; Özcan 2010b,
s.96, 97; Simon de Saint Quentin, s.12, 68; Ricoldi de Monte Crucis, s.114, 115; Ebü’l-Ferec,
s.38, 39. Joinvilleli Jean’ın hatıratında da uydurma bir anlatı vardır. Bunun tarihi bir kıymeti
yoksa da halk arasında Moğolların hâkimiyet anlayışının nasıl görüldüğüne dair ciddi bir delil
oluşturmaktadır. Jean de Joinville, s.181.
158
CM IV, s.389.
159
CM, IV, s.275. Plano Carpinili Johannes de Moğolların mücadele halindeki faaliyetlerini bir
günah olarak görmediklerini ifade eder. Dowson 1955, s.11.
160
CM IV, s.276.
161
Saldırı olmadan Moğollara boyun eğenlere dokunulmamasına ilişkin bk. Cüveyni, s.81, 124,
125, 129, 131, 133, 134, 427; Aksarayî, s.36, 41; Ebü’l-Ferec, s.18, 38; Dowson 1955, s.38.
Ayrıca bk. Togan 1981, s.224. Bununla birlikte Simon, Moğollara boyun eğenlerin
affedilmeyerek katledildiklerinden bahseder ki bunun gerçeği yansıtmaktan çok –yukarıda
İvo’nun mektubunda da söz ettiğimiz gibi- yeni bir Moğol saldırısında Moğollara boyun
eğebilecek kimseleri caydırıcı bir ön önlem olduğu söylenebilir. Simon de Saint Quentin, s.19,
20, 27, 57, 58. Rus kaynaklarında da Rus knezlerinin ancak Altın Orda Hanlarını ziyaret
ettikten sonra elde ettikleri bir yarlık sayesinde ülkeyi idare ettikleri açık bir şekilde
görülmektedir. Özcan 2010a, s.299, 300.
162
CM IV, s.389. Moğolların kale yıkılmasına ziyadesiyle çok önem verdiklerine ilişkin pek çok
örnek vardır. Mesela Rusya’da kendilerine karşı ayaklanan Galiçya-Volın knezliğinin
tahkimatlarının yıkılmasını talep etmişlerdir. PSRL II, s.198. Rubruklu Wilhelm de Möngke
Han’ın Bağdat elçisine kent surlarının yıkılmadan aralarında barışın olmayacağını ifade
ettiğinden bahseder. Rockhill 1900, s.248; Ruysbroeckli Willem, s.256, 257. Aknerli Grigor da
Ermeni ve Gürcü diyarlarındaki kalelerin yıkılması için Karaboga adlı birisini
görevlendirdiklerini zikreder. Aknerli Grigor, s.25. Bu hususun olası bir direnişin hızlı bir
şekilde bertaraf edilmek istenmesiyle ilgili olduğu anlaşılıyor. Nitekim Bizans İmparatorluğu
446
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Moğolların hâkimiyet telakkisinin daha çok biat etme kültürüne dayandığını
göstermektedir. Nitekim Moğollara gönderilen elçi Longjimeaulu Andrew’in
gördüklerinin özetlendiği bahiste “Tatarların kralı sadece tüm efendileri ve
dünyadaki tüm din adamlarını istemektedir. Hiçbirisinin ölümüne
susamamaktadır, fakat kendisine itaat edildikten sonra kişinin kendi inancında
kalmasına izin verir ve kendisine aykırı inançlara asla tahkir edici bir söz
söylemez” ifadesi163 bunu açık bir şekilde göstermektedir164. Aynı anlatıda
Moğol hanının yıkılmış kiliseleri tamir ettiğine ilişkin bir diğer anlatı da bu
görüşü destekler bir örnek olarak zikredilir165.
Sosyal Hayat
Chronica Maiora’da Moğollar kanunsuz bir halk olarak ifade
edilmekteyse de 166 ilerleyen kısımlarda zina, hırsızlık, yalancılık ve cinayeti
çok şiddetli bir şekilde cezalandırdıklarından bahsedilerek Moğol kanununun
sertliğine vurgu yapılır167. Bunlardan zinanın maddi bir kanıt olmadığında
ile Selçuklular arasındaki ilişkilerde birbirlerine karşı talep edilen maddeler arasında kalelerin
yıkılması istekleri bu maksatla ilgilidir. Khoniates, s.123.
163
CM VI, s.114.
164
Moğollara boyun eğildiği takdirde dini törenlerde hiçbir millet ve din mevzubahis
edilmeksizin hoşgörü gösterildiğinden Saint Quentinli Simon da bahseder. Simon de Saint
Quentin, s.28. Bu husus Moğolların çeşitli dini kurumları vergiden muaf tutmalarında da
kendisini gösterir.
165
Fransız kralına yazdığı mektubunda Elçigiday da Moğol hâkimiyeti altındaki topraklarda
kiliselerin tamir edilmiş olduğundan övünerek bahseder. Pelliot 1931-1932, s.163; Aigle 2005,
s.149.
166
CM IV, s.78. Bu kaydın yanı sıra daha başka kaynaklarda da Moğolların kanununun
olmadığına ilişkin bilgiler vardır. Splitli Thomas ve diğer bazı kaynaklarda buna ilişkin bilgiler
için bk. Sweeney 1982, s.166, 178/36.dp. Ancak Gizli Tarih’teki pek çok kayıt Moğol sosyal
hayatında hukukun ne denli büyük bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Öyle ki hukuk
Timuçin’in Cengiz namıyla Han ilan edildiği kurultayda önemli meselelerden birisi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Burada yargının başına Cengiz Han ailesinin güvenini kazanmış
Şigikutuku’nun “Bütün ulus içinde çalmayı yasaklayıp, yalanı aşağılayıp, öldürülmesi
gerekenleri öldürüp, cezalandırılmak gerekeni cezalandır”ması gibi sözlerle getirildiği
görülüyor. MGT, s.136; MGTç, s.176. Daha sonraki dönemlerde başa geçen Büyük Hanların
ilk icraatlarının eski kanunları onaylamak olması da bu açıdan önemlidir. Bk. Cüveynî, s.187,
232, 233, 463. Cengiz Han ve ardılları zamanında Moğollarda hukuk ile ilgili bk. Ryazanovskiy
1931, s.10-32; Vernadsky 1938, s.337-360; Ayalon 1971, s.151-180; Morgan 1986, s.163-176.
167
CM IV, s.388. Moğolların bu tip cezalarından diğer kaynaklarda da bahsedilir. Bk. Dowson
1955, s.9, 15, 17; Cüveyni, s.94; Jean de Joinville, s.180, 183; Aknerli Grigor, s.20; Ibn Battuta,
s.466. Diğer hukuki meselelerden bahsetmeyen Monte Crucisli Riccoldo Moğollar arasında
yalancılığa karşı büyük bir hoşnutsuzluk olduğunu dile getirir. Ricoldi de Monte Crucis, s.115.
Ancak bu uygulamaların Moğollardan önce kurulan Türk devletlerinin hukuk kurallarının bir
devamı olduğu dikkati çeker Nitekim bazı cezaların maddi olarak tazmin edilmesine karşın
447
Altay Tayfun Özcan
toplumca hoş görülmediği, delil olması durumunda ise ölümle cezalandırıldığı
görülmektedir168. Buna mukabil Moğollarda çok eşli evliliğin olduğuna dair
bilgi verilir169 ki bu diğer kaynaklardaki bilgilerle uyumludur170.
İbadetlerin yerine getirilmediği durumda da içeriği açıklanmayan bir ceza
hukukunun devreye girdiği anlaşılmaktadır171. Ancak bunun ibadetten çok töre
ve dini-kültürel törenlerle ilgili uygulamalarla ilgili olması daha muhtemel
görünmektedir172. Bunlar muhtemelen Avrupalı seyyahların çok ilgisini çeken
kapı eşiğine basılmaması173 gibi örfî boyut kazanmış dini cezalardı174.
Dini olarak Moğolların tek bir Tanrıya inandıkları açık bir şekilde ifade
edilmektedir175. Buna mukabil dağ176 ve atalar kültürünün177 de dini hayatta
önemli bir yere sahip olduğu dile getirilir ki daha önceki bir kayıttaki
Moğolların pek çok Tanrıya inandıklarına ilişkin ifade178 bununla ilgili olsa
gerektir. Petrus’un anlatısında her sabah ellerini göğe kaldırarak Tanrı’yı
selamlayıp onurlandırdıkları179, yiyeceklerinden bir kısmını havaya savurup
içeceklerinden bir miktarı yere döktükleri180, yeni ay çıktığında memnun olup
Göktürk hukukunda benzer suçların ölümle cezalandırıldığı görülüyor. Taşağıl 2003, s.98, 112.
Ancak Uygurlar zamanında ölüm cezasının kapsamının daha da genişletildiği dikkati
çekmektedir. Şeşen 2001, s.80. Türklerde ölüm cezasının kapsamı hakkında ayrıca bk. Roux
2002, s.232.
168
CM VI, s.114.
169
CM IV, s.388.
170
Simon de Saint Quentin, s.18, 19; Dowson 1955, s.7. Buna karşın Ibn’ül Esir Moğol
çocuklarının babalarının kim olduğunun dahi bilinmediğinden bahseder ki bu yanlış bir kayıttır.
Tiesenhausen 1941, s.4.
171
CM VI, s.114.
172
Moğolların Tanrıyı görünen-görünmeyen her şeyin yaratıcısı ve iyi-kötü her şeyi veren bir
varlık olarak tanımalarına karşın Tanrıya temel bir ibadet şekillerinin veya dualarının
olmadığını ifade eden Plano Carpinili Johannes (Dowson 1955, s.9) hukuk kurallarının
atalardan kalma uygulamalar olduğundan bahseder. Dowson 1955, s.11.
173
Özcan 2010b, s.97; Dowson 1955, s.54, 55, 63.
174
Yine Arulat boyu da Ögedey tarafından “töreye karşı gelmelerinden ötürü” müthiş bir şekilde
cezalandırılmıştır. Barthold 1990, s.490, 491. Bu konuda ayrıca bk. Roux 2002, s.232.
175
CM IV, s.387; CM VI, s.114.
176
CM IV, s.120.
177
CM IV, s.275.
178
CM IV, s.78.
179
Moğolların doğan güneşi selamlamaları hususu İbn’ül Esir tarafından da zikredilir.
Tiesenhausen 1941, s.4.
180
Sunu âdetinden Wilhelm de bahseder. Rockhill 1900, s.60; Ruysbroeckli Willem, s.90. Simon
ise Moğolların İtügen adını verdikleri Tanrıya sunumda bulunduklarına değinir, ancak bunun
ne tür bir ritüel ile takdim edildiğinden bahsetmez. Simon de Saint Quentin, s.14.
448
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
şenlikler düzenledikleri181, başka bir bahiste mevsimleri onurlandırdıkları ifade
edilmektedir182. Burada bunların ayrıntısına girilmemişse de daha önceki bir
kayıtta dini törenlerinin büyüleyici olduğundan bahsedilir183. Törenleri idare
eden kimselerle ilgili herhangi bir ifade yoksa da “Olacakları önceden
görürler” dedikleri kimseler184 hiç kuşku yok ki diğer kaynaklarda da benzer
niteliklerine değinilen şamanlarla ilgilidir185.
Avrupalıların Gözünden Moğol İstilası
Chronica Maiora’da Parisli Matthew’in ve diğer yazarların Moğol imajı
yanında işgale nasıl yaklaştıkları da önemlidir. Chronica Maiora’da iki farklı
yaklaşım dikkati çeker. Bunlardan ilki teolojik ikincisi ise keskin bir mantığın
hâkimiyetindeki değerlendirmelerdir.
Chronica Maiora’daki kayıtlara göre Moğol işgali Hıristiyanların
işledikleri günahın bir sonucuydu186 ve düşmanın başarısı Tanrı tarafından
bahşedilmişti187, saldırıları ise Tanrı durdurmadıkça kesilecek gibi
görünmüyordu188. Moğolların mücadeleden çekilmeleri Tanrının lütfu189,
tehlikeden kurtulmak için tek yol ise Tanrı’ya yönelmekti190, adalet de yine
Tanrı’nın isteği ile sağlanacaktı191. Hıristiyanlıkla ilgili konuşmalar ve törenlerle
de saldırılara gözdağı verilmeliydi192. Moğollar Tanrının değneği193, Tanrının
öfkesinin kılıcıydı194 ve dünya Tanrının öfkesi neticesinde su basmasıyla
temizleniyordu195. İfadeler tamamıyla dini bakış açısının tesiriyle kaleme
alınmışsa da bu tip değerlendirmelerin Ortaçağ için normal sayılması gerektiği
181
CM IV, s.388. Bunun Gizli Tarih’te “Yazın ilk ayının on altıncı kızıl dolunay günü” olarak
ifade edilen zamandaki törenler olduğu düşünülebilir. MGT, s.31; MGTç, s.36. Plano Carpinili
Johannes de Moğolların dolunay zamanlarına önem verdiğinden bahseder. Dowson 1955, s.12.
182
CM IV, s.275.
183
CM IV, s.78. Bu törenlerden birisi de muhtemelen Rubruklu Wilhelm’in anlattığı 9 Mayıs’ta
gerçekleşen şenlikti. Rockhill 1900, s.241, 242; Ruysbroeckli Willem, s.251, 252.
184
CM IV, s.120.
185
Diğer kaynaklarda da şamanlar ifade edilirken onların kâhine benzer niteliklerinden bahsedilir.
Bu konuda bk. J. P. Roux 2002,s. 69-72.
186
CM IV, s.111, 115; CM VI, s.78, 80
187
CM IV, s.118.
188
CM VI, s.81.
189
CM IV, s.131.
190
CM IV, s.111, 116, 118
191
CM IV, s.116.
192
CM VI, s.84.
193
CM IV, s.272.
194
CM VI, s.78.
195
CM IV, s.388.
449
Altay Tayfun Özcan
de akıldan çıkarılmamalıdır. Nitekim diğer kaynaklarda da Moğol işgali benzer
ifadelerle tanımlandığı gibi196 Moğol istilasından önce ve sonraki hadiseler ve
hatta doğa hadiseleriyle de ilgili de benzer müteâlalar yapılmıştır197.
Hadiseleri ilahi adalet olarak değerlendiren yazarların yanında bazı
yazarların hadiselere daha gerçekçi yaklaşarak olayları analiz ettikleri dikkati
çeker. Bunlarda Avrupa’daki siyasi güçler arasındaki uyumsuzluğun Moğol
saldırılarının şiddetinin büyümesinde etkili olduğu ifade edilir198. Büyük oranda
Papalık ile Alman İmparatorluğu arasındaki mücadelelere vurgu yapan bu
yazarların meseleyi bu şekilde değerlendirmelerinde Moğol saldırılarına bir
Haçlı seferi ile karşılık vermek gerektiğinin düşünülmesinin önemli bir yeri
olduğu dikkati çeker. Oysaki Haşhaşilerin Moğol tehdidine karşı
Hıristiyanlardan yardım istediklerine ilişkin kayıtta Wintonien piskoposu Peter
de Roches’un199 “Köpeklere yok olup gitmeleri için birbirlerini karşılıklı olarak
kemirmelerine izin verelim. İsa’nın düşmanlarından hangisi kalırsa dünya tek
bir kilisenin Katoliklerin hâkimiyetine geçmesi için geliriz, katlederiz ve kutsal
toprakları temizleriz. Neticede tek bir çoban ve tek bir sürü olur”200 şeklindeki
bakış açısı, Moğollarla ilgili ilk haberlerin memnuniyetle karşılandığı ve
Avrupa’ya yönelmesinin hiçbir şekilde hesaba katılmadığını göstermektedir201.
Ancak Moğol saldırılarıyla yüz yüze gelince Avrupalılar yeni düşmanlarına
karşı bir Haçlı seferi hazırlığına giriştiler.
Chronica Maiora’da Moğollara karşı Haçlı seferi ilan edilmesiyle ilgili
düşünceler kendini ilk kez Brabant dükü Henry’e yazılmış mektuptaki iki ayrı
ifadede gösterir202, Frederic’in mektubunda daha güçlü ve kararlı ifadelerle
devam eder203. Hatta Frederik, Papa’yı Moğollara karşı Haçlı seferi ilan
edeceğine kendisine karşı faaliyetler içinde bulunmakla eleştirilir204. Sonunda
aynı mektupta Haçlı seferi fikri öyle bir seviyeye çıkar ki diplomatik üslup
196
Cüveyni, s.134; Aknerli Grigor, s.20, 25, 32, 58; Thomae, s.279, 281; Sweeney 1982, s.169,
170.
197
Mesela Urfalı Matheos’un eseri bu konuda çok değişik örnekleri ihtiva eden bir kaynaktır.
Uzlardan Selçuklu saldırılarına kadar pek çok hadiseyi ve bu arada doğal felaketleri Tanrının
öfkesi ile ilişkilendirirken (Urfalı Mateos, s.49, 61, 62, 85, 99 vd.) Haçlı ordusunun
Anadolu’daki faaliyetlerini ise Tanrının uykudan uyanması olarak değerlendirir. Urfalı Mateos,
s.187.
198
CM IV, s.116; CM VI, s.81, 83.
199
Bu kimse ile ilgili olarak bk. Saunders 1969, s.122.
200
CM III, s.489.
201
P. Jackson’ın benzer görüşü için bk. Ruysbroeckli Willem, s.31.
202
CM IV, s.110.
203
CM IV, s.112, 116, 117.
204
CM IV, s.116.
450
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
yerini Avrupa uluslarını yüreklendirici bir seslenişe bırakır205. Kralları Haçlı
seferine davet eden ifadeler içeren Köln’den yazılmış başka bir mektupta da
“Tehditten bir süreliğine kaçma Hıristiyanlığın özgürlüğüne elveda demektir”
denilerek206 Haçlı seferinin ilan edilmesinin hayati bir noktaya geldiğine işaret
edilir. Ancak bu ve buna benzer çağrılar hiçbir zaman amaçlandığı etkiyi
yaratmadı207. Burdegalens piskoposuna yazılmış bir mektupta açıkça görüldüğü
gibi Nerbonsesli Ivo, meslektaşlarını Haçlı seferini ilan etmemelerinden ötürü
şiddetli bir şekilde eleştirmiş, İngiltere, İspanya ve Fransa krallarını
“uykularından şiddetle uyandırmaları”nı telkin etmiştir208. Bir başka mektupta
krallıklar arasında ayrılıklara vurgu yapılarak krallar, saldırılara karşı bir araya
gelmemelerinden ötürü eleştirilmişlerdir209.
Moğollara yönelik Haçlı seferi, istilanın sona ermesinden dört yıl sonra
1246’da Rus din adamı Petrus tarafından yeniden gündeme getirildiğinde210
Moğol tehlikesi artık ortadan kalkmış gibi görünüyordu. İlerleyen yıllarda
Papalık ile Rus knezleri arasında Moğollara karşı ortak bir sefer düzenlenmesi
hakkında bazı temaslar gerçekleşmişse de211 bunu uygulayabilecek bir ortam
hiçbir zaman var olmadı. Buna karşın Hülegü’nün Bağdad’ı ele geçirmesinden
sonra Moğol orduları Suriye kapılarında belirdiğinde bölgedeki Haçlı
prenslikleri Moğol saldırılarının üzerlerine yöneleceğinden korkarak yeni bir
Haçlı seferi hazırlığına giriştiler. Ancak kısa süre sonra Moğolların gerçekte
Müslümanların hâkimiyetindeki bölgeleri ele geçirmeyi amaçladıklarını fark
edince bu teşebbüs de gündemden düştü212. Macaristan, ardından da Polonya,
Moğol tehlikesine işaret eden mektuplarıyla Moğol tehdidini daha uzun yıllar
gündemde tutmayı başardılar. İstilanın ilk yıllarında ciddi bir korkunun ürünü
olmakla birlikte bu yazışmalar zaman içinde, kilise mallarına el koymaya
çalışan kralların propaganda malzemesine dönüştü213.
205
CM IV, s.118, 119.
CM VI, s.84.
207
Moğollara karşı düzenlenmesi planlanan Haçlı seferi P. Jackson tarafından incelenmiştir.
Jackson 1991, s.1-18.
208
CM IV, s.276, 277.
209
CM VI, s.81.
210
CM IV, s.386.
211
Temaslar ile ilgili bazı belgeleri de ihtiva eden şu çalışmaya bk. Bol’şakova 1976, s.122-129.
212
1260’da Ortadoğu’daki Haçlı devletleri Hülegü’nün Bağdad’ı ele geçirmesinden sonra Suriye’de ortaya çıkması karşısında
bir Haçlı seferi gündeme getirmişlerse de kısa zaman sonra Moğolların bölgedeki faaliyetlerinin kendilerine olmaktan çok
Memluklara karşı olduğunu anlamışlardır. Söz konusu seferin gündeme gelmesiyle ilgili olarak bk. Jackson 1980, s.488, 509510.
213
Jackson 2005, s.199, 200. Mesela Brend, 1343’te Leh kralı Kazimir’in Kilise gelirlerinden bir
kısmının Moğollarla mücadele etmek için devlet hazinesine aktarılmasını Papalıktan istediği bir
belgeden bahseder. Bu istek 1352’de de tekrarlanmıştır. Brend 2005, s.1017.
206
451
Altay Tayfun Özcan
KAYNAKÇA
Ahmetbeyoğlu 2001 Ali Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun İmparatorluğu, TTK
yay. Ankara.
Aigle 2005
D. Aigle, “The Letters of Eljigidei, Hülegü and Abaqa:
Mongol Overtures or Christian Ventriloquism?”, Inner
Asia, Vol.7, s.143-162.
Aka 2000
İsmail Aka, Timur ve Devleti, TTK yay. Ankara.
Aknerli Grigor
Aknerli Grigor, Okçu Milletin Tarihi, çev. H.D.
Andreasyan, Yeditepe yay. İstanbul 2007.
Aksarayî
Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l Ahbâr,
çev. M. Öztürk, TTK yay. Ankara 2000.
Ayalon 1971
D. Ayalon, “The Great Yasa of Chingiz Khan: A
Reexamination”, Studia Islamica, No.34, s.151-180.
Barthold 1990
V. V. Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, haz.
H.D. Yıldız, TTK yay. Ankara.
Beazley 1903
C. R. Beazleu, The Texts and Versions of John de Plano
Carpini and William de Rubruquis, London.
Bol’şakova 1976
S. A. Bol’şakova, “Papskiye Poslaniya Galitskomu
Knyazyu kak İstoriçeskiy İstoçnik”, Drevneyşiye
Gosudarstva na Territorii SSSR, Moskva 1976, s.122129.
Brend 2005
N. Brend, “Defense de la Chretiente et naissance d’une
identite: Hongrie, Pologne et peninsule Iberique au
Moyen Age,” Anneles Histoire, Sciences Sociales, 5,
s.1009-1027.
Brocquiere
Bertrandon de la Brocquiere, Bertrandon de la
Brocquiere’in Denizaşırı Seyahati, çev. İ. Arda, Eren
yay. İstanbul 2000.
Reșìdeʿd-dìn
Reșìdeʿd-dìn Fazlullāh, Cami’üt Tevârih, yay. Behman
Kerimi, Tahran 1374.
Cheshire 1926
H. T. Cheshire, “The Great Tatar Invasion of Europe”,
The Slavonic Review, Vol.5/No.13, s.89-105.
Matthaei
Matthaei Parisiensis, Chronica Majora, Vol. III-VI, ed.
H. R. Luard, London 1876–1882.
452
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Cross 1929
S. H. Cross, “The Earliest Allusion in Slavic Literature to
the Revelations of Pseudo-Methodius”, Speculum, Vol4,
No.3, s.329-339.
Cüveyni
Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa, çev. M.
Öztürk, Kültür Bakanlığı yay. Ankara 1998.
Donzel ve Schmidt 2009
E. van Donzel and A. Schmidt, Gog and Magog in Early
Syriac and Islamic Sources, Brill Publ., Leiden-Boston.
Dowson 1955
C. Dowson, The Mongol Mission, New York.
Ebü’l-Ferec
Ebü’l-Ferec İbnü’l İbrî, Târîhu Muhtasari’d Düvel, çev.
Ş. Yaltkaya, TTK yay. Ankara 2011.
El Cahız
El Cahız ve Türklerin Faziletleri, haz. R. Şeşen, Isar yay.
İstanbul 2002.
Fennel 1990
J. Fennel, The Crisis of Medieval Russia 1200-1304,
Longman Press, London-New York.
Franke 1966
H. Franke, “Sino-Western Contacts under the Mongol
Empire”, Journal of the Royal Asiatic Society (Hong
Kong Branch), Vol.VI, s.49-72.
Grigor’yev 1842
V. Grigor’yev, O Dostovernosti Yarlıkov Hanami Zolotoy
Ordı Russkomu Duhovenstvu, Moskva.
Guzman 1991
G. G. Guzman, “Reports of Mongol Cannibalism in the
Thirteenth Century Latin Sources: Oriental Farct or
Western Fiction?”, Discovering New Worlds, ed. S.D.
Westrem, London-New York, s.31-68.
Guzman 2010
G. G. Guzman, “European Captives and Craftsmen
Among the Mongols 1231-1255”, The Historian,
Vol.72/1, s.122-150.
Heiduk 2002
M. Heiduk, “Ortaçağ’da Avrupalıların Göçebe
Topluluklarına Bakışı”, Türkler Ansiklopedisi, C.8,
Ankara, s.324-333.
Homstein 1941
L. H. Hornstein, “The Historical Background of the King
of the Tars”, Speculum, Vol.XVI/No.4, s.404-414.
Hudyakov 1991
Yu. S. Hudyakov, Voorujeniye Tsentral’no-Aziatskih
Koçevnikov
v
Epohu
Rannego
i
Razvitogo
Srednevekov’ya, IANS, Novosibirsk.
453
Altay Tayfun Özcan
Ibn Battuta
Ibn Battuta, Ibn Battuta Seyahatnamesi, C.I, çev. A. S.
Aykut, Yapı Kredi yay. İstanbul 2010.
Ibn Hurdazbih
Ibn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, çev. M. Ağarı,
Kitabevi yay. İstanbul 2008.
Isoaho 2006
M. Isoaho, The Image of Aleksandr Nevskiy in Medieval
Russia: Warrior and Saint, Brill Publishing LeidenLondon.
İzgi 2000
Ö. İzgi, Çin Elçisi Wang Yen-Te’nin Uygur
Seyahatnamesi, TTK yay. Ankara.
Jackson 1980
P. Jackson, “The Crisis in the Holy Land”, The English
Historical Review, Vol.95/No.376, s.481-513.
Jackson 1991
P. Jackson, “The Crusade Against the Mongols”, Journal
of the Ecclesiastical History, Vol.42/No.1, s.1-18.
Jackson 2001
P. Jackson, “Medieval Christendom’s Encounter with the
Alien”, Historical Research, Vol.74, s.347-210.
Jackson 2005
P. Jackson, The Mongols and the West 1221-1410,
Harlow.
Jean de Joinville
Jean de Joinville, Bir Haçlının Hatıraları, çev. C. Kanat,
Vadi yay. Ankara 2002.
Jones 1971
W. R. Jones, “The Image of the Barbarian in Medieval
Europe”, Comparative Stıdies in Society and History,
Vol.13, No:4, s.376-407.
Kafesoğlu 2000
İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, (10921221), TTK yay. Ankara.
Kanat 2000
Cüneyt Kanat, “Gazan Han Zamanında Memluk
Devletine İltica Eden Uyratlar”, Tarih İncelemeleri
Dergisi, XV, s.105-120.
Khoniates
Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel
Komnenos Devirleri), çev. F. Işıltan, TTK yay. Ankara
1995.
Klyashtorny ve Sultanov 2003
S. G. Klyashtorny ve T. İ. Sultanov, Kazakistan: Türkün
Üç Bin Yılı, çev. D.A. Batur, Selenge yay. İstanbul.
Krigos
Krigos, “Ermeni Müverrihlerine Nazaran Moğollar”,
müt. Edvar Dulaurier, Türkiyat Mecmuası, İstanbul 1928,
s.139-217.
454
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Kurat 2011
Kuzeyev 2005
Meserve 2011
MGH S
MGH SS
MGHq
MGT
MGTç
Miyamoto 1993
Morgan 1986
Morgan 1989
NPL
Özcan 2010a
Özcan 2010b
Paşuto 1950
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu, TTK yay.
Ankara.
R. G. Kuzeyev, İtil-Ural Türkleri, Çev. A. Acaloğlu,
Selenge yay. İstanbul.
M. Meserve, Türk, çev. M. T. Akad, April yay. İstanbul.
Monumenta Germaniae Historica Scriptorum, Tomus X,
XII, XXVII, Hannoverae 1847-1925.
Monumenta Germaniae Historica Scriptores RG in Usum
Scholarum, Tomus L, Hannoverae 1890.
Monumenta Germaniae Historica, Quellen zur
Geistesgeschichte des Mittelalters, Band 14, München
1993
Moğolların Gizli Tarihçesi, çev. M. L. Kaya, Kabalcı
yay. İstanbul 2011.
Moğolların Gizli Tarihi, çev. A. Temir, TTK yay. Ankara
1995.
Y. Miyamoto, “The Influence of Medieval Prophecies on
Views of the Turks”, Journal of the Turkish Studies, Vol.
XVII, s.125-145.
D. O. Morgan, “The Great Yasa of Chingis Khan and
Mongol Law in the Ilkhanate”, Bulletin of the School of
Oriental and African Studies, Vol.49, No.1, s.163-176.
D. O. Morgan, “The Mongols and the Eastern
Mediterranean”, Mediterranean Historical Review,
Vol.4, No.1, s.198-211.
Novgorodskaya Pervaya Letopis, red. A. N. Nasanov,
Moskva-Leningrad 1950.
A. T. Özcan, Moğol-Rus İlişkileri 1223-1341, Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış
Doktora Tezi, İzmir.
A. T. Özcan, “Macar Papaz Julian’ın 1237 Tarihli Moğol
Raporu”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.XXIX, Sa:48,
s.89-99.
V. T. Paşuto, Oçerki po İstorii Galitsko-Volınskoy Rusi,
İzdatel’stvo Akademi Nauk SSSR.
455
Altay Tayfun Özcan
Paviot 2000
J. Paviot, “England and the Mongols”, Journal of the
Royal Asiatic Society, Vol.10, No.3, s.305-318.
Pelliot 1920
P. Pelliot, “A propos des Comans”, Journal Asiatique,
Tom 15, s.125-185.
Pelliot 1931-1932
P. Pelliot, “Les Mongols et la Papaute”, Revue de
L’Orient Chretien, Vol.XXVIII, s.141-222.
Philips 1972
E. D. Philips, “The Scythian Domination in Western
Asia: Its Record in Histoy, Scripture and Archeology”,
World Archeology, Vol.4/No2, s.129-138.
PSRL I
Polnoye Sobraniye Russkih Letopisey, Izdavayemoye
Arheografiçeskoy Kommissiyeyu Akademi Nauk SSSR,
Tom I, Leningrad 1927.
PSRL II
Polnoye Sobraniye Russkih Letopisey, Izdenoe Po
Vısoçeyşemu
Poveleniyu
Arheografiçeskuyu
Kommissiyeyu, Tom. II, Sanktpeterburg 1843.
PSRL XVIII
Polnoye Sobraniye Russkih Letopisey, Tom XVIII,
Moskva 2007.
Richard 1957
J. Richard, “L’extreme Orient legendaiere au Moyen
Age: Roi David et Pretre Jean”, Annales d’Ethiopie,
Vol.2, s.225-244.
Ricoldi de Monte Crucis 1864
Fratris Ricoldi de Monte Crucis, “Liber Peregrinacionis”,
Peregrinationes Medii Aevi Quatutor, ed. J.C.M.
Laurent, Leipzig.
Rockhill 1900
W. W. Rockhill, The Journey of William of Rubruck to
Eastern Parts of the World, London.
Rossabi 2008
M. Rossabi, Kubilay Han’ın Seyyahı, çev. E. Uşşaklı,
İşbankası Kültür yay. İstanbul.
Roux 1986
J. P. Roux, “La tolerance religieuse dans les Empires
turco-mongols”, Revue de l’histoire des religions, Tome
203, n.2, s.131-168.
Roux 2002
J. P. Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, çev. A.
Kazancıgil, Kabalcı yay. İstanbul.
Ruysbroeckli Willem 2010
456
Chronica Maiora’da Moğol İmajı
Ruysbroeckli Willem, Mengü Han’ın Sarayına Yolculuk
(1253–1255), ed. P. Jackson, D. Morgan, çev. Z. Kılıç,
Kitap yay. İstanbul.
Ryazanovskiy 1931 V. A. Ryazanovskiy, Mongol’skoye Pravo, Harbin.
Saunders 1969
J. J. Saunders, “Matthew Paris and the Mongols”, Essays
in Medieval History presented to Bertie Wilkinson,
Toronto 1969, s.116-132.
Schein 1979
S. Schein, “Gesta Dei per Mongolos 1300: The Genesis
of a Non-Event”, The English Historical Review, Vol.94,
No.373, s.805-819.
Simon de Saint Quentin
Simon de Saint Quentin, Bir Keşişin Anılarında Tatarlar
ve Anadolu (1245–1248), çev. E. Özbayoğlu, Daktav yay.
Antalya 2006.
Strategikon
Strategikon, haz. G. T. Dennis, çev. V. Atmaca,
Kırmızıkedi yay. İstanbul 2011.
Sweeney 1982
J. R. Sweeney, “Thomas of Spalato and the Mongols: A
Thirteenth Century Dalmatian View of Mongol
Customs”, Florilegium, 4, s.156-183.
Şeşen 2001
Ramaan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve
Türk Ülkeleri, TTK yay. Ankara 2001
Şeşen 2012
Ramazan Şeşen, Ibn Fadlan Seyahatnamesi, Yeditepe
yay. İstanbul.
Taşağıl 2003
Ahmet Taşağıl, Göktürkler I, TTK yay. Ankara.
Thomae
Thomae
Archidiaconi
Spalatensis,
Historia
Salonitanorum atque Spalatinorum Pontificum/ History
of the Bishops of Solona and Split, ed. and trans. D.
Karbic et al, CEU Press, Budhapest 2006.
Tiesenhausen 1941 Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, Haz. W. De
Tiesenhausen, çev. İ.H. İzmirli, İstanbul.
Togan 1981
Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun
Kitabevi 1981.
Turan 1955
Osman Turan, “The Ideal of World Domination among
the Medieval Turks”, Studia Islamica, No.4, s.70-90.
457
Altay Tayfun Özcan
Mateos
Uydu-Yücel 2007
Vernadsky 1938
Vryonis 1971
Watson 2002
Urfalı Mateos Vekayinamesi (982–1136) ve Papaz
Grigor’un Zeyli (1136–1162), çev. H.D. Andreasyan,
TTK yay. Ankara 1987.
Mualla Uydu-Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler,
TTK yay. Ankara.
G. Vernadsky, “The Scope and Contents of Chingis
Khan’s Yasa”, Harvard Journal of Asiatic Studies, Vol.3,
No.3/4, s.337-360.
Speros Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism in
Asia Minor and the Process of Islamization from the
Eleventh through the Fifteenth Century, University of
California Press.
G. Watson, “1200-1800 Yılları Arasında Batı’daki Orta
Asya İmajı”, Türkler Ansiklopedisi, C.8, Ankara 2002,
s.334-341.
Altay Tayfun Özcan
458