Book by Altay Tayfun Özcan
1241–1242 yılında Polonya’dan başlayıp Almanya hudutlarına uzanan, buradan da Avusturya’ya ilerle... more 1241–1242 yılında Polonya’dan başlayıp Almanya hudutlarına uzanan, buradan da Avusturya’ya ilerleyip Macaristan’ın batı kesimlerine doğru sokularak Dalmaçya sahillerine inen hat âdeta bir yangın sınırıydı. Bu sınır, Moğol saldırısına uğrayan bölgelerle güvende kalan toprakları birbirinden ayırıyordu ayırmasına ancak korkunun bir hududu yoktu ve tedirginlik kıtanın neredeyse tamamında hüküm sürüyordu. Nitekim o karanlık günleri yansıtan Latince belgeler, sadece saldırıya uğrayan insanların değil, çok uzakta yaşayanların bile korkunun esiri olduklarını gösteriyor. Ve bu, tüm konumları birbirine eşitleyen bir korkuydu. Fransa Kralı IX. Louis’nin, annesi Kastilyalı Blanca’ya âdeta vedalaşırcasına gönderdiği mektup bu günlerin ruhunu yansıtan belgelerden sadece biridir. Bununla birlikte Moğollar 1242 baharında beklenmedik şekilde geri çekilmeye başladılar. Avrupa’da hemen herkes derin bir nefes almıştı. Ancak yine de bazı kimseler daha farklı düşünüyordu. Ya tekrar gelirlerse? Hem de bir daha gitmemek üzere. Bu kötü senaryoyu düşünenlerden biri de Papa IV. Innocentius’tu.
IV. Innocentius’un korkusu Johannes adlı bir Fransisken din adamının 1245 Nisan ayında Moğolistan’a gönderilmesine kadar vardı. Din adamının görevi, Moğolların Avrupa’ya bir sefer düzenleyip düzenlemeyeceklerini öğrenmek, böyle bir niyetleri varsa onlarla etkili bir mücadeleye girişmek için düşmanlarını yakından tanımak üzere dinlerini, geleneklerini, mutfak kültürlerini, aralarındaki ilişkileri ve daha da önemlisi taktikleri ile savaş kültürlerine varıncaya kadar her şeyi, ama her şeyi öğrenmekti. Moğolistan’dan dönüşünün ardından 1247’de kaleme aldığı eserinde seyahatinin yanı sıra tüm bu hususlarda tanımlayıcı bilgiler vermesi de vazifesinin, omuzlarına yüklediği bilinçle ilgiliydi. Sorumlulukları ile bütünleşen Plano Carpinili Johannes için seyahati sadece bir yolculuk değildi. Bir keşifti aynı zamanda.
Johannes, Moğol egemenliğindeki topraklarda bir buçuk seneden fazla bir süre geçirdi. Bu zaman zarfında Moğollarla yakın temas içerisinde bulundu. Başlangıçta, birkaç sene önce Avrupa’nın bir kısmının altını üstüne getirmiş bir halkın topraklarına gitmek onu ürkütüyordu. Ancak deneyimlediği şeyler onu bambaşka bir hissiyata sürükleyecekti. Seyahati sırasında kimi olumsuz durumlarla karşı karşıya kaldıysa da çoğu zaman Moğolların misafirperverliklerinden istifade etti, onlar tarafından korundu, iyiliklerini gördü, onlarla aynı sofraya oturdu ve aynı suyu içti. Hatta eserinde Moğolların iyi huylarına temas ettiği birkaç başlık bile kaleme aldı. Johannes Moğollar hakkında bilgi veren ilk Batılı olmasa da onları keşfeden ilk kişi olmuştu. Ayrıca Asya’yı da… Daha önce mitolojik bir dünya gibi görünen Asya onun aktardıkları sayesinde artık daha iyi biliniyordu. Bunun, Johannes’i takip edecek kimseleri Asya seyahati için daha da cesaretlendirdiği ve onları Asya’nın farklı noktalarına adım atmaya teşvik ettiği bir gerçek. Bu, Johannes’i elbette denizci kâşifler seviyesine çıkarmıyor. Ancak başardığı şey buna uzak da değildi aslında.
Johannes’in kâşifliğini bir tarafa bırakacak olursak onun asıl önemi, Moğol tarihi ile ilgili en önemli kaynaklardan birisini kaleme almış olmasından ileri gelir. Bir Moğol kurultayında ilk kez bulunmakla kalmayarak bunu detaylı bir şekilde aktaran kişi de Johannes’ti, Moğolların geleneklerini ve göreneklerini üstün bir gözlemle aktaran da. Moğolların askerî geleneklerini çözümleyen de, Moğol tarihi konusunda ilk defa gerçekçi aktarımları yapan da oydu. Ve tüm bunları sadece bu işi ilk defa başaran bir kişi olarak değil, bunu mükemmel bir şekilde ortaya koyan bir kişi olarak yapıyordu. Bu, Moğolistan’da bulunarak onları yaşadıkları bölgede gözlemlemesi ile tüm bunları üstün bir kavrayışla analiz etmesinin bir neticesiydi.
Hazarlar, Selenge yayınları, İstanbul, 2021
Moğollar Avrupa'da, Moğolların Avrupa Seferinin Üç Tanığı, Kronik Kitap, İstanbul, 2020
Hazar Kağanlığı ve Etrafındaki Dünya, Kronik Kitap, İstanbul, 2019
Papers by Altay Tayfun Özcan
XIX. Türk Tarih Kongresi, C.II, 2024
Tarih Tetkikleri Dergisi, 2024
Orta Çağ Avrupası'nın önemli bilim insanlarından Roger Bacon (1214-1292) tarafından 1260'lı yılla... more Orta Çağ Avrupası'nın önemli bilim insanlarından Roger Bacon (1214-1292) tarafından 1260'lı yıllarda kaleme alınan Opus Majus (Büyük Çalışma) onun akademik hayatının en görkemli üretimidir. Dönemin papası IV. Clementis'e sunulmak üzere hazırlanan bu eserde Roger Bacon astronomiden matematiğe, kimyadan teoloji konularına varıncaya kadar pek çok alana hâkim bir kişi olduğunu gösteriyordu. Şüphesiz ki bu eseri ile, kendi zamanına olduğu kadar sonraki yıllardaki bilimsel çabalara da önemli bir katkı sundu. Eserin dikkat çekici özelliklerinden biri de Moğolistan'a kadar uzanan seyahatlere çıkan Plano Carpinili Johannes ve Rubruklu Willem'in eserlerine dayanarak şimdiye değin Avrupalı entelektüeller tarafından bilinmeyen pek çok diyarı ve orada yaşan halklara dair verdiği güncel bilgilerden ileri gelir. Bu bilgiler, bir açıdan şimdiye kadar Asya'nın önemli bir kısmını sadece efsanevi bilgilerde geçtiği kadarıyla bilen, burada efsanevî canlıların yaşadıklarına inanan entelektüellerden biri olan Roger Bacon'un entelektüel değişimi üzerinden dönemindeki entelektüellerin zihni değişimini yansıtması açısından mühimdir. Bu çalışmada Roger Bacon'un Opus Maius adlı eserinde Moğollar ve egemenlikleri altındaki ülkelere ilişkin verdiği bilgiler değerlendirilmektedir.
Moğol Hanlığı Ögedey'in 1241'deki ölümü ile birlikte yeni bir aşamaya geçmişti. Bu yeni aşamanın ... more Moğol Hanlığı Ögedey'in 1241'deki ölümü ile birlikte yeni bir aşamaya geçmişti. Bu yeni aşamanın ruhu birlik ruhu değil, aksine devleti bir bölünmeye doğru götüren yeni bir ruhtu. İki amcaoğlu, Büyük Han Güyük ve Cuçi Ulusunun efendisi Batu'nun 1248'de savaşmak üzere birbirlerine doğru ilerlemeleri, bu yeni ruhun devlete egemen olmasının en temel göstergelerinden birisi oldu. Bazı tarihçiler ilk defa Moğolların bir iç savaşın eşiğine geldikleri bu hadiseyi 1238'deki Batı seferi sırasında iki kuzen arasındaki sorunların bir yansıması olarak görmüşlerdir. Bununla birlikte sürecin yeniden değerlendirilmesi, iki kuzen arasındaki sorunların basit bir kavgadan çok daha fazlası, gerçekte bir egemenlik mücadelesi olduğunu gösterir. Bu mücadele iki kuzen arasındaki bir mücadele değildi. Aslında mücadele Moğol İmparatorluğunun merkeziyetçi yapısı ile ilgiliydi. Güyük merkeziyetçi yapıyı, Batu ise merkezkaç eğilimleri temsil ediyordu. Bu incelememde, Batu ile Güyük arasındaki sorunları tarihi süreç içerisinde inceleyerek bunun nedenlerini teşhis etmeye çalışacağım.
Tarih Dergisi , 2023
Türkiye'de tarih araştırmalarının önemli sahalarından birisi de Moğolların tarihi üzerine yapılan... more Türkiye'de tarih araştırmalarının önemli sahalarından birisi de Moğolların tarihi üzerine yapılan çalışmalardır. Bilhassa son yıllarda Moğol tarihine ilişkin araştırmaların önemli bir seviyeye yükseldiği bir gerçektir. Bu gelişmenin birkaç tane nedeni var. Moğol tarihiyle alakalı ülkemiz insanının merakı giderek artıyor ve bu da Moğol tarihi araştırmalarına yönelen insanların sayısını artırdığı gibi onların çalışmalarını teşvik de ediyor. Böylece süreç kendi kendini besliyor ve Moğol incelemelerinin Türk tarihçiliğindeki yeri her geçen gün daha da sağlamlaşıyor. Bu araştırmamda, Moğol tarihi incelemelerinin Cumhuriyetin kurulmasından sonraki seyrini ele alacağım. Daha önceki yıllarda, Moğol tarihi ile ilgili olarak Türkiye'de kaleme alınmış yayınların neler olduğuna yönelik bazı çalışmalar neşredilmiştir. Ancak aradan geçen zamanda yayımlanan yeni incelemeler, bu husustaki listenin güncellenmesini gerektirdi. Ayrıca burada konu, tematik bir sınıflandırma ile ele alındı. Ülkemizde tamamlanan yüksek lisans tezleri ve doktora tezlerini bir liste halinde sunmak bu çalışmanın bir konusu değildir. Bu türden araştırmalar, bitirilmelerinden sonraki yıllarda kitap veya makale olarak neşredilmeleriyle bu çalışmaya dahil edildi. Bunun haricinde Türkiye'deki Moğol tarihi araştırmalarına ciddi katkılar sunan bazı tezlere de yeri geldikçe değinildi.
Miryokefalon Savaşı'nın Yeri, 2022
Altay Tayfun ÖZCAN Although the battle of Myr okephalon s one of the best-known battles n Turk sh... more Altay Tayfun ÖZCAN Although the battle of Myr okephalon s one of the best-known battles n Turk sh h story, t has always been the target of a quest on: Where was the locat on of the Myr okephalon battle? Almost all h stor ans nterested n Seljuk d h story s nce W. Ramsay dealt w th th s ssue. For example, wh le W. Ramsay n t ally spotted Düzbel passagehe laterreferred to a place between L mna and Gondan and A. Çay, who wrote a doctoral d ssertat on on K l jArslan the Second, stated Karamıkbel as that battlef eld. On the other hand, other h stor ans ment on Kuf valley n the v c n ty of Düzbel Pass, Popa Pass wh ch leadsto Uluborlu, even recently Bağırsak Pass wh ch s 50 k lometres far from Konya, the Seljuk d cap tal. In th s paper, we w ll evaluate such v ews and comparat vely study them w th sources thatpresent nformat on about the Myr okephalon battle.
18. Türk Tarih Kongresi, kongreye sunulan tebliğler, 10. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2022
Filistin Araştırmaları Dergisi, 2021
Hülegü'nün İran'a gelişi şüphesiz ki Ortadoğu'da yeni bir dönem demekti. Bu yeni dönem, 1256'da H... more Hülegü'nün İran'a gelişi şüphesiz ki Ortadoğu'da yeni bir dönem demekti. Bu yeni dönem, 1256'da Haşşaşi kalelerinin ortadan kaldırılması ve tarikatın İran'daki unsurlarının ezilmesi ile hemen ardından Abbasi Halifeliği'nin 1258'de yok edilmesi ile radikal bir değişim ile şekillenmiştir. Diğer taraftan değişimin bir diğer tarafında da Haçlılar bulunmaktadır. Her ne kadar Sidon'da yaşananlar Moğol-Haçlı mücadelesine neden olmuşsa da, Aynu Câlût muharebesinin Memluk Sultanlığı'nın zaferi ile neticelenmesi, iki tarafın ortak bir cephede buluşabilmesinin koşullarını ortaya çıkardı. Akka'daki Haçlı Kontluğu'nun 1261'de Hülegü'ye gönderdiği bir haberle başlayan bu yeni süreç Hülegü'nün 1262'de Papa IV. Urbanus'a ve Fransa Kralı IX. Louis'ye gönderdiği iki mektupla devam etti. Bu mektuplardan günümüze erişebilen ikincisinde Hülegü, Kudüs'ü ele geçirmesini takiben Papalığa bırakması karşılığında Kral'a bir ittifak önerisinde bulunuyordu. Bu, Ortadoğu'da radikal bir değişimdi. Zira Haçlılar ilk defa, bölgedeki etkin bir güç ile ittifak yapabilecekleri bir gündem içerisine girmiş oluyorlardı. Değişim diğer taraftan Moğol siyaseti için de geçerlidir. Nitekim daha önceki yıllarda Batılı güçleri kendilerine boyun eğmeye davet eden Moğollar şimdi onları ittifaka davet ediyorlardı. Bu davetin odağında da tek bir nokta, Kudüs bulunuyordu. Bu çalışmada Kudüs'ün Moğol-Avrupa ilişkilerindeki değişimdeki diplomatik rolü üzerinde durulacaktır.
Tarih Araştırmaları Dergisi, 2020
Kafkasya Avrupa için asırlar boyunca merak edilen bir bölge olsa da Haçlı seferlerine kadar bilin... more Kafkasya Avrupa için asırlar boyunca merak edilen bir bölge olsa da Haçlı seferlerine kadar bilinmeyen bir ülke olarak kalmıştı. Belki bundan sonraki yıllarda da bilinmeyen bir bölge olarak kalabilirdi. Ancak Ortadoğu'daki Haçlıların askerî desteğe ihtiyaç duymaları Katolik din adamlarının gözlerini Kafkasya'daki güçlü Gürcü Krallığı'na doğru çeviriyordu. Bu vaziyet kısa süre içerisinde Papalık ile Gürcüler arasında diplomatik bir temasa neden olurken diğer taraftan Katolik din adamları da Kafkasya'da kiliseler kurabilecekleri bir imkâna sahip oldular. Onlar burada güvenilir bir ortam bulmuşlardı. Bu güvenilir ortam bir süre sonra Kafkasya'nın Moğol egemenliği altına alınmasıyla sarsılsa da Moğollar bir süre sonra Katolik din adamlarını desteklediler. Bu sayede de onlar sadece Gürcü Krallığı egemenliğindeki topraklarda değil, aynı zamanda Kafkasya'nın diğer bölgelerinde de kiliselerini kurdular. Aynı zamanda birbirleri arasında irtibat halindelerdi ve bu irtibat onların bir teşkilat olarak giderek güçlenmelerine de kapı aralıyordu. Artık onlar sadece Katolikliği vaaz eden bir kilise teşkilatı olmaktan çıkarak bölgede misyonerlik faaliyetlerinde bulunan ve bunda da başarı sağlayan bir teşkilat haline gelmişlerdi. Bu çalışmamızda Timur'un XIV. yüzyılın sonlarındaki seferine kadar Kafkasya'daki Katolik din adamları ve kiliselerinin varlığını ele alacak ve Kafkasya'daki teşkilatlanmaları üzerinde duracağız.
The Legends Journal of European History Studies , 2020
Kilikya Ermeni Krallığı hanedanından Hayton adlı bir kişi tarafından zamanın Papası V. Clementis"... more Kilikya Ermeni Krallığı hanedanından Hayton adlı bir kişi tarafından zamanın Papası V. Clementis"e sunulmak üzere 1307"de kaleme alınan Flos Historiarum Terre Orientis (Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı) Moğol tarihinin önemli Latince kaynaklarının başında gelir. Çünkü eser bir Haçlı seferi tasarısı olarak yazılmıştır ve Hayton onları bir müttefik güç olarak düşünmesinden ötürü Moğolların gelenekleri, askerî yetenekleri ve tarihlerine ilişkin bilgiler vermiştir. Bahsetmiş olduğu bilgilerin önemli bir kısmı duyumlarına dayanırken bir kısmı da bizzat şahitliğine dayanır. İlhanlılardan Yüan hanedanına ve Çağataylılara eşsiz bilgileri barındıran bu eserin dikkat çekici bir diğer yönü de Altın Orda Hanlığı ile ilgili kayıtlardır. Bu kayıtlar içerisinde Hayton, Batu"nun Büyük Batı Seferi ile Berke-Hülegü mücadelesinin yanında Altın Orda-Memluk ittifakı ve Tokta-Nogay savaşına dair de bilgiler verir. Bu çalışmada Flos Historiarum Terre Orientis başlıklı eserde Altın Orda Hanlığı ile ilgili bilgilerin üzerinde durup kimi muğlak meselelere açıklık getirmeye çalışacağız.
Türklerde Devlet Felsefesi ve Yönetimi, Ed. İ. Özkan, Yayımlayan: Keskin Kolor Kartpostalcılık A.Ş., İstanbul, 2020
Türkiye-Rusya Araştırmaları Dergisi, 2020
Uploads
Book by Altay Tayfun Özcan
IV. Innocentius’un korkusu Johannes adlı bir Fransisken din adamının 1245 Nisan ayında Moğolistan’a gönderilmesine kadar vardı. Din adamının görevi, Moğolların Avrupa’ya bir sefer düzenleyip düzenlemeyeceklerini öğrenmek, böyle bir niyetleri varsa onlarla etkili bir mücadeleye girişmek için düşmanlarını yakından tanımak üzere dinlerini, geleneklerini, mutfak kültürlerini, aralarındaki ilişkileri ve daha da önemlisi taktikleri ile savaş kültürlerine varıncaya kadar her şeyi, ama her şeyi öğrenmekti. Moğolistan’dan dönüşünün ardından 1247’de kaleme aldığı eserinde seyahatinin yanı sıra tüm bu hususlarda tanımlayıcı bilgiler vermesi de vazifesinin, omuzlarına yüklediği bilinçle ilgiliydi. Sorumlulukları ile bütünleşen Plano Carpinili Johannes için seyahati sadece bir yolculuk değildi. Bir keşifti aynı zamanda.
Johannes, Moğol egemenliğindeki topraklarda bir buçuk seneden fazla bir süre geçirdi. Bu zaman zarfında Moğollarla yakın temas içerisinde bulundu. Başlangıçta, birkaç sene önce Avrupa’nın bir kısmının altını üstüne getirmiş bir halkın topraklarına gitmek onu ürkütüyordu. Ancak deneyimlediği şeyler onu bambaşka bir hissiyata sürükleyecekti. Seyahati sırasında kimi olumsuz durumlarla karşı karşıya kaldıysa da çoğu zaman Moğolların misafirperverliklerinden istifade etti, onlar tarafından korundu, iyiliklerini gördü, onlarla aynı sofraya oturdu ve aynı suyu içti. Hatta eserinde Moğolların iyi huylarına temas ettiği birkaç başlık bile kaleme aldı. Johannes Moğollar hakkında bilgi veren ilk Batılı olmasa da onları keşfeden ilk kişi olmuştu. Ayrıca Asya’yı da… Daha önce mitolojik bir dünya gibi görünen Asya onun aktardıkları sayesinde artık daha iyi biliniyordu. Bunun, Johannes’i takip edecek kimseleri Asya seyahati için daha da cesaretlendirdiği ve onları Asya’nın farklı noktalarına adım atmaya teşvik ettiği bir gerçek. Bu, Johannes’i elbette denizci kâşifler seviyesine çıkarmıyor. Ancak başardığı şey buna uzak da değildi aslında.
Johannes’in kâşifliğini bir tarafa bırakacak olursak onun asıl önemi, Moğol tarihi ile ilgili en önemli kaynaklardan birisini kaleme almış olmasından ileri gelir. Bir Moğol kurultayında ilk kez bulunmakla kalmayarak bunu detaylı bir şekilde aktaran kişi de Johannes’ti, Moğolların geleneklerini ve göreneklerini üstün bir gözlemle aktaran da. Moğolların askerî geleneklerini çözümleyen de, Moğol tarihi konusunda ilk defa gerçekçi aktarımları yapan da oydu. Ve tüm bunları sadece bu işi ilk defa başaran bir kişi olarak değil, bunu mükemmel bir şekilde ortaya koyan bir kişi olarak yapıyordu. Bu, Moğolistan’da bulunarak onları yaşadıkları bölgede gözlemlemesi ile tüm bunları üstün bir kavrayışla analiz etmesinin bir neticesiydi.
Papers by Altay Tayfun Özcan
IV. Innocentius’un korkusu Johannes adlı bir Fransisken din adamının 1245 Nisan ayında Moğolistan’a gönderilmesine kadar vardı. Din adamının görevi, Moğolların Avrupa’ya bir sefer düzenleyip düzenlemeyeceklerini öğrenmek, böyle bir niyetleri varsa onlarla etkili bir mücadeleye girişmek için düşmanlarını yakından tanımak üzere dinlerini, geleneklerini, mutfak kültürlerini, aralarındaki ilişkileri ve daha da önemlisi taktikleri ile savaş kültürlerine varıncaya kadar her şeyi, ama her şeyi öğrenmekti. Moğolistan’dan dönüşünün ardından 1247’de kaleme aldığı eserinde seyahatinin yanı sıra tüm bu hususlarda tanımlayıcı bilgiler vermesi de vazifesinin, omuzlarına yüklediği bilinçle ilgiliydi. Sorumlulukları ile bütünleşen Plano Carpinili Johannes için seyahati sadece bir yolculuk değildi. Bir keşifti aynı zamanda.
Johannes, Moğol egemenliğindeki topraklarda bir buçuk seneden fazla bir süre geçirdi. Bu zaman zarfında Moğollarla yakın temas içerisinde bulundu. Başlangıçta, birkaç sene önce Avrupa’nın bir kısmının altını üstüne getirmiş bir halkın topraklarına gitmek onu ürkütüyordu. Ancak deneyimlediği şeyler onu bambaşka bir hissiyata sürükleyecekti. Seyahati sırasında kimi olumsuz durumlarla karşı karşıya kaldıysa da çoğu zaman Moğolların misafirperverliklerinden istifade etti, onlar tarafından korundu, iyiliklerini gördü, onlarla aynı sofraya oturdu ve aynı suyu içti. Hatta eserinde Moğolların iyi huylarına temas ettiği birkaç başlık bile kaleme aldı. Johannes Moğollar hakkında bilgi veren ilk Batılı olmasa da onları keşfeden ilk kişi olmuştu. Ayrıca Asya’yı da… Daha önce mitolojik bir dünya gibi görünen Asya onun aktardıkları sayesinde artık daha iyi biliniyordu. Bunun, Johannes’i takip edecek kimseleri Asya seyahati için daha da cesaretlendirdiği ve onları Asya’nın farklı noktalarına adım atmaya teşvik ettiği bir gerçek. Bu, Johannes’i elbette denizci kâşifler seviyesine çıkarmıyor. Ancak başardığı şey buna uzak da değildi aslında.
Johannes’in kâşifliğini bir tarafa bırakacak olursak onun asıl önemi, Moğol tarihi ile ilgili en önemli kaynaklardan birisini kaleme almış olmasından ileri gelir. Bir Moğol kurultayında ilk kez bulunmakla kalmayarak bunu detaylı bir şekilde aktaran kişi de Johannes’ti, Moğolların geleneklerini ve göreneklerini üstün bir gözlemle aktaran da. Moğolların askerî geleneklerini çözümleyen de, Moğol tarihi konusunda ilk defa gerçekçi aktarımları yapan da oydu. Ve tüm bunları sadece bu işi ilk defa başaran bir kişi olarak değil, bunu mükemmel bir şekilde ortaya koyan bir kişi olarak yapıyordu. Bu, Moğolistan’da bulunarak onları yaşadıkları bölgede gözlemlemesi ile tüm bunları üstün bir kavrayışla analiz etmesinin bir neticesiydi.