Academia.eduAcademia.edu

Halk Hikâyelerinin Günümüz Versiyonları Üzerine

2015, 8. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi - Kültürel Miras

Kültür, doğası gereği bünyesinde barındırdığı olguları geleceğe taşıyabilme potansiyeline, niteliğine ve yeteneğine sahip bir sistemdir. Bunun yanında kültür, geçmişten aldığı birikimi o günün bağlamı içerisinde geleceğe taşıyan bir bellek aktarıcısıdır. Bu da beraberinde kültürün doğurgan bir yapı arz etmesini getirmiştir. Zaten sağlam ve dominant kültür olabilmenin en temel şartı doğurganlık ve dinamizmdir. Ancak bu iki özelliğe sahip kültürler geleceğe sağlam ve kalıcı miraslar bırakabilirler. Bu çalışmada kültürel miras aktarıcılığı vazifesini önemli ölçüde gören halk hikâyeleri ve halk hikâyecileri, son zamanların bazı popüler şarkıları ve şarkıcıları bağlamında tahlil edilmeye çalışılacaktır. Bu işlem esnasında eskinin halk hikâyelerinin günümüzde teşekkül etmiş pop şarkılarına nasıl, ne şekilde ve ne kadar etki ettiği / edebildiği tartışılacak ve sonuç olarak kültürel miras bağlamında dünün klasik anlamdaki halk hikâyelerinin ve halk hikâyeciliğinin bugüne neleri miras bıraktığı ya da bırakabildiği değerlendirilecek; günümüz sanatçılarının da bu mirası nasıl ve ne ölçüde kullandıkları bağlam merkezli bir bakış açısıyla analiz edilmeye çalışılacaktır.

Ml PATATURK rWiERKEZii TC. BAŞBAKANLIK ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI Kurum Yayın No: 456 Bilimsel Toplantılar Dizisi: 60 ISBN: 978-975-16-3166-4 8. ULUSLARARASI TÜRK KÜLTÜRÜ KONGRESİ BİLDİRİLER-I ©Atatürk Kültür Merkezi-2015 Yayına Hazırlayan: Uzm.Yrd. Murat Altan ERİK Birinci Baskı: 1000 adet Atatürk Kültür Merkezi Ziya bey Cad. No: 19 Balgat-Çankaya/ANKARA Tel: 0312 284 3418 Belgegeçer 0312 284 3465 www.akmb.gov.tr Grafik Tasarım ve Basım Hizmetleri ALEF Tanıtım Org. Yapım ve Danışmanlık Hiz. İbrahim ALTUNCU www.aleftanitim.com Baskı: Ayrıntı (Ser. No: 13987) Basım Yeri ve Tarihi: Ankara, Ara lık/2015 Uluslararası Türk Kültürü Kongresi (8.: 2013: Eskişehir) 8. Uluslararası Türk kültürü kongresi: 24-27 Ekim 2013, Eskişehir: Bildiriler / yayına hazırlayan: Murat Altan Erik .— Ankara : Atatürk Kültür Merkezi, 2015. 2 c. (1252 s.): fotoğ., hrt., tbl., şkl.; 24 cm (AKDTYK Atatürk Kültür Merkezi yayını; 456 . Bilimsel Toplantılar; 60) Bibliyografya içerir. ISBN: 9789751631664 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. TÜRKİYE -- UYGARLIK - KONGRELER TÜRKİYE - İSTANBUL - KONGRELER TÜRKİYE -- TARİH - KONGRELER TÜRKİYE - SOSYAL YAŞAM VE GELENEKLER - KONGRELER TÜRKİYE - KÜLTÜR - KONGRELER TÜRKİYE - SANAT - KONGRELER TÜRKİYE -- MİMARİ - KONGRELER TÜRKİYE - EDEBİYAT -- KONGRELER TÜRKİYE -- FOLKLOR -- KONGRELER TÜRKİYE -- MÜZECİLİK -- KONGRELER I. Erik, Murat Altan II. E.a. III. Dizi 956.22 6 Türk Halk Giyiminde Biçimsel Benzerlik ve Terminolojik Farklılık Bağlamında Alt Bedene Giyilen Kadın Giysileri_ _________ Emine Koca 139 Türk Halk Giyiminde Biçimsel Benzerlik ve Terminolojik Farklılık Bağlamında Kısa Kadın Üstlükleri------------------------------------------ 157 Fatma Koç Karaite Wedding Costume is the Main Carrier of Continuity and Interaction of Cultures of Indigenous Peoples of Crimea---- --------------- 183 Vera Levitskaya Kırım Tatar Giysileri ile Kullanılan Metal Aksesuarlar--------------------------- 193 Nuriya Akçurina-Muftiyeva Türk Ebru Sanatının Batı Modernist Ekollerine Etkisi--------------- ------- ----- 205 Sabira Nematzade Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Yer Alan Giysi Tasvirlerinden Örnek İncelemeler.......... —--------------------------------- --- 213 Beyhan Pamuk Figüratif Konulu Azerbaycan İşlemeleri_ ____________________________ _ 223 Valide Paşayeva Osmanlı Keçeciliğinde Saray İçin Üretilen Keçelerin Yeri ve Önemi_____ __ 251 Hülya Tezcan Kastamonu “Dantel Evi” Müzesi Dantel ve Tentene Koleksiyonu______ ___ 259 Nazime Tomris Yalçınkaya HALKBİLİM Halk Hikâyelerinin Günümüz Versiyonları Üzerine___________________ _ 279 Uğur Başaran Yöresel Tatların Turizmdeki Yeri ve Mersin’in Simgesel Yiyecekleri: Tantuni, Kerebiç ve Cezerye_______________________ _________________297 Nilgün Çıblak Coşkun Sosyal İlişkileri Yapılandırıcı Boyutuyla Geçmişten Günümüze Sivas Düğünlerinde Gelin ve Güvey Hamamı________________________ _ 315 Özlem Demren Eskişehir Masallarında Kültürel Miras__ _________________________ _ -... 345 Pervin Ergun Tatar Halkının Su Kültü ile İlgili Uygulamaları---------------------------------Aakirova Ilsiyer 371 HALKBİLİM HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE UĞUR BAŞARAN’ ÖZ Kültür, doğası gereği bünyesinde barındırdığı olguları geleceğe ta­ şıyabilme potansiyeline, niteliğine ve yeteneğine sahip bir sistemdir. Bunun yanında kültür, geçmişten aldığı birikimi o günün bağlamı içerisinde geleceğe taşıyan bir bellek aktarıcısıdır. Bu da beraberinde kültürün doğurgan bir yapı arz etmesini getirmiştir. Zaten sağlam ve dominant kültür olabilmenin en temel şartı doğurganlık ve di­ namizmdir. Ancak bu iki özelliğe sahip kültürler geleceğe sağlam ve kalıcı miraslar bırakabilirler. Bu çalışmada kültürel miras aktancıhğı vazifesini önemli ölçüde gören halk hikâyeleri ve halk hikâyecileri, son zamanların bazı po­ püler şarkıları ve şarkıcıları bağlamında tahlil edilmeye çalışılacaktır. Bu işlem esnasında eskinin halk hikâyelerinin günümüzde teşekkül etmiş pop şarkılarına nasıl, ne şekilde ve ne kadar etki ettiği / ede­ bildiği tartışılacak ve sonuç olarak kültürel miras bağlamında dünün klasik anlamdaki halk hikâyelerinin ve halk hikâyeciliğinin bugüne neleri miras bıraktığı ya da bırakabildiği değerlendirilecek; günümüz sanatçılarının da bu mirası nasıl ve ne ölçüde kullandıkları bağlam merkezli bir bakış açısıyla analiz edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kültürel Miras, Gelenek, Bağlam, Halk Hikâ­ yeleri, Popüler Şarkılar ABSTRACT Culture, naturally, is a system which attribute, capable and poten­ tial of carrying to shelter events its own structure to the future. As well as culture is a memory transmitter which carrying the accumu­ lation of past to the future in the context of that day. This also has brought about present a procreative structure of culture. Besides, the most basic requirement of to being strong and dominant culture is fertility and dynamism. Merely, the cultures which have this two • Araştırma Görevlisi, Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Halkbilimi Bölümü, Sivas. E-posta: ugurbasaran46@hotmail.com 280 UĞUR BAŞARAN charasteristic can hand down strong and permanent heritages to the future. In this study, folk tales and folk tales-tellers which serves mission of the cultural heritage transmitter significantly will try to be analyzed in the context of some popular songs and singers of last times. Dur­ ing this process, will be discussed how, in what way and how much is able to influence of old folk tales to pop songs which formed to­ day and finally, in the context of cultural heritage, will be evaluated what did or could yesterday s classical folk tales and folk narration bequeath to today; will be analyzed context-based perspective con­ temporary artists use these heritages, how and to what extent Key Words: Cultural Heritage, Tradition, Context, Folk tales, Pop­ ular songs Giriş İnsanoğlunun doğumundan ölümüne, hayatının her evresinde ihtiyaç duy­ duğu manevi unsurlar vardır. Anlatma ve anlatılanı dinleme, insanın sosyal ve psikolojik bakımlardan doyurulması gereken ihtiyaçlarının sonucunda orta­ ya çıkan eğilimlerdir. Başımızdan geçen dikkat çekici herhangi bir olayı bir başkasına anlatmak veya enteresan bir gelişmeyi dinlemek, kuşkusuz ruhsal açıdan bizleri tatmin eden durumlardır. Bu durum ve olayların halk edebiya­ tındaki görünümlerinden olan “halk anlatıları” insanoğlunun yukarıda bahse­ dilen ihtiyaçlara bir nebze de olsa çözüm üretmek amacıyla ortaya çıkardıkları mahsullerdir. Bu ürünlerin sahip olduğu kültürel bağlamlar yüzyıllar içinde değişmekte; bu da bazı değişimleri beraberinde getirmektedir. Bu değişim ve dönüşüm ise farklı anlatım türlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak bu, geçmişte kalan anlatıların ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. (Boyraz 2008: 107) Linda Degh’in “Halk Anlatısı” başlığını taşıyan önemli çalışma­ sında öne sürdüğü görüşler de, söz konusu düşüncelerimizle paralellik arz et­ mektedir. Degh, bahsi geçen çalışmasında, anlatımın sürekliliğine vurgu yapa­ rak, anlatıları hikâye etme eğiliminin ve bunları dinleme ihtiyacının uygarlık tarihi ile eş yaşta olduklarını belirtmektedir (Degh 2006: 203). Çalışmasının ilerleyen bölümlerinde ise halk anlatılarının kendilerini yöresel ve sosyal ko­ şullara uyarlayabildiklerini belirtmiş ve bu halleriyle söz konusu anlatıların yeni ve güncel kalabildiklerini savunmuştur (Degh 2006: 203). Bu çalışmada, Degh’in de üzerinde durduğu halk anlatılarının (halk hikâyeleri) günümüz­ deki görünümleri bazı örnekler üzerinden tartışılacaktır. Bu sayede, bu ürün­ lerin, geçmişte kalan, donmuş ve eskimiş ürünler olduğu fikrine karşı çıkarak, yeniden üretilip tüketildiğini, halkın farklı kılıklar ile de karşılarına çıksa bu türden ürünleri sahiplenip beğendiklerini göstermiş ve bu beğeninin farkına HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE varan sanatçıların ise halkbilimi ürünlerinden nasıl faydalandıklarını ortaya koymuş olacağız. Halk Hikâyelerinin Yeni Yüzü Pertev Naili Boratav’ın deyimiyle “destan ile roman arasında bulunan bir geçiş ürünü” (Boratav 1988: 55) olan halk hikâyeleri, yüzyıllar boyun­ ca içinden çıktığı toplumun dinleme ihtiyacını önemli ölçüde gidermiş olan türlerdir. Hikâyeci âşık denilen sanatçılar tarafından belirli zaman ve mekânlarda icra edilen halk hikâyeleri, yerine göre bugünün sineması da oluyordu dizisi de romanı da. Senaristi gelenek olan bu ürünlerin yönet­ meni, efekt uzmanı, hatta kimi zaman da oyuncusu, bu anlatıların icracısı olan âşık idi. Bugün elinde patlamış mısırıyla pasif durumda olan seyirci, halk hikâyesi dinlerken aktif hale geliyor, bazı anlarda ise hikâyeleri doğru­ dan etkileyebiliyorlardı. Çünkü seyirci / dinleyici, anlatının “tamam bilicisi” idi. Bu yüzden anlatıda ters giden herhangi bir durumda icracıya müdahale edip, hikâyeyi doğru anlatmasına yardımcı oluyorlardı.1 Günümüzde tahkiyeli ürünleri dinlenme / izleme ihtiyacını sinema, ti­ yatro ya da roman gibi modern ürünlerle gideren halkın bu ihtiyaçlarım giderdiği diğer bir alan da bu çalışmanın da konusunu teşkil eden tahki­ yeli popüler şarkılardır. Sinema, tiyatro, roman gibi ürünlere nazaran klasik halk hikâyesi geleneğiyle en çok benzerlik gösteren saha olarak da kabul edebileceğimiz bu sahadaki incelemelerimiz, şimdilik tespit edebildiğimiz sınırlı sayıdaki şarkılar üzerinden olacaktır. Cem Karaca’nın Tamirci Çırağı, Kahya Yahya ve Zeyno’, Barış Manço’nun Osman, Süleyman, Sakız Hanım ile Mahur Bey, Ahmet Beyin Ceketi ve Nick the Chopper, Alpay’ın Fabrika Kızı ve son olarak MFO’nün Ali Desi Dero adlı şarkılarıdır. Bu sayının daha da çok artırılarak ve farklı müzik dallarından alman örneklerle yapılacak bir çalışma bu bildirinin hudutlarını aşacaktır ancak böylesine bir çalışmanın elzemliği bizce tartışma götürmez. İncelemeye dâhil ettiğimiz şarkıların hikâye anlatma özelliklerinin dışında diğer bir ortak özellikleri, son yıllarda “Anadolu rock” olarak gündemde olan ve birçok insanın beğenisini kazan­ mış bir müzik dalında olmalarıdır. Bu çalışmamızda, hikâye etme gelene­ 1 Bu konu ile ilgili lise yıllarımızda dershanede Türkçe derslerimize giren Celal Ceren Bey Hocamı­ zın anlattığı bir hikâyeyi paylaşmak istiyoruz. “Bir kahvehanede Köroğlu Destanı anlatılıyormuş. Destanın icracısı henüz ustalık mertebesine erişememiş, hatta hikâyeyi karşısındaki dinleyici kitlesine ilk defa anlatan bir Köroğluhan imiş. Buna rağmen hikâ­ yesini gayet başarılı bir biçimde anlatıyormuş. Sıra hikâyenin sonuna gelmiş. Acemilik bu ya, hikâyenin sonunda bizim kalfa âşık, anlatının sonunda hikâyesini, Köroğlu nun Bolu Beyi tarafından öldürüldüğü şekliyle bitirmiş. Şaşkına dönen dinleyiciler, ilk başta ne olduğunu anlayamamışlar. Kısa süren bir suskun­ luğun ardından dinleyiciler içinden birisi silahını çekmiş ve bizim acemi âşığa doğrultmuş. “Ulanpez. ...k! Madem Köroğlu öldü, sen niye yaşıyorsun o zaman?" diyerek elini tetiğe attığı sırada bizim acemi “Dur, dur. Daha hikâye bitmedi. Köroğlu yere yığıldıktan sonra Bozatlı Hızır gelir, ab-ı hayat iksirini Köroğlüya içirir ve Köroğlu gözlerini açar" diyerek zekası yardımıyla hayatını kurtarmıştır.” 281 UĞUR BAŞARAN 282 ğinin dünden bugüne ne gibi değişimler ve dönüşümler gösterdiğini söz konusu şarkılar üzerinden değerlendireceğiz. “Hikâyelerde vak’a esastır.” (Görkem 2000: 7) Önümüzde duran metne tahkiyeli metin diyebilmemiz için bizlere bir şeyleri hikâye etmesi gerekir. Hikâye ederek alakalılarını heyecanlandıran metin, elinde sazı ile bir âşık tarafından özel mekânda ve özel bir dinleyici kitlesi karşısında icra ediliyor ve metnin konusu ekseriyetle aşktan ibaret ise bu metin bir halk hikâyesidir diyebiliriz. Uzun yıllar boyunca ülkemizin çeşitli coğrafyalarında yaşamaya devam eden bu klasik gelenek, günümüzde değişen sosyal, siyasal ve ekono­ mik nedenlerden ötürü kimilerinin bakış açısına göre yok olmak üzeredir. “Tabiat boşluk kaldırmaz” derler. Gerçekten de yüzyıllar içinde kültürün bir parçası olan her unsur değişerek ve dönüşerek farklı kılıklar içinde ait olduğu kültürel kodlara sahip olan insanlara hitap etmektedirler. Kültürün dinamik köklere sahip olduğunun farkında olan herkes bu son derece doğal olan döngünün farkındadır.2 Yüzyıllar, belki de bin yıllar içinde meydana gelen bir “halk hikâyesi geleneği”nin, ait olduğu millet tarafından özümsenmiş olduğunu söylemek, herhalde yanlış bir ifade olmaz. Özümsenerek kültürün çok önemli bir parçası haline gelen bu gelenek, nasıl olur da yok olabilir? illâ ki, kendisine günümüz şartlarında bir şekilde yaşama alanı bu­ lacaktır; bulmuştur da. Klasik çizgisinin değişmeden devam etmesi gibi bir durum da zaten imkânsızdır. Nasıl bir insan hem biyolojik hem de ruhsal bakımlardan yıllar içinde çok büyük değişimler geçiriyorsa, ortaya çıkardığı halk hikâyeciliği geleneği de yüzyıllar içinde değişimler geçirmiştir. Klasik halk hikâyeciliğinde, anlatıcı, hikâyeci, icracı gibi isimlerle ad­ landırılan âşık, önceleri Behçet Mahir, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Muharrem Ertaş gibi simalar olarak karşımıza çıkarken, bugün artık Barış Manço, Cem Karaca, Alpay vs. gibi isimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir deyişle bugünün Behçet Mahir’i, Şeref Taşhovası, Murat Ço­ banoğlu su artık Cem Karaca3, Barış Manço gibi isimler olmuştur. Âşıklık geleneğinin önemli olgularından olan usta-çırak ilişkisi, günümüz hikâye­ ci âşıkları için olmazsa olmaz bir unsur değildir. Son yıllarda iyice zayıfla­ yan usta-çırak ilişkisine karşı günümüzün modern hikâyeci âşıkları birçok kaynaktan beslenmekle ve örnek aldıkları sanatçılar olmakla birlikte, kendi kendilerini yetiştirme erdemlerini göstermişlerdir. 2 3 Halkbilimi çalışmalarının günümüzde belki de en önemli sahası bu değişim-dönüşüm olgusu olma­ lıdır. Türk Halkbilimi camiası tarafından ihmal edilen sanatçılardan biri Cem Karacadır. Çeşitli siyasi sebeplerden dolayı araştırıcılar tarafından görmezden gelinen sanatçı ile ilgili çalışmaların gerekliliği en az Barış Manço çalışmaları kadar önemlidir. Kendisini “rock ozanı olarak tanımlayan sanatçı üzerinde yapılacak çalışmalar neticesinde modern Türk müziğinin şifrelerinin çözümü hızlanacaktır. HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Klasik halk hikâyeciliğinde hikâye edilen metin, geleneğe ait ve yüzyıllar içerisinde oluşmuş halkın ortak kültürel belleğinin bir ürünüdür. Bunun ya­ nında bizim modern halk hikâyeleri olarak adlandırdığımız günümüz halk hikâyeleri, icracısının malıdır. Hikâyesini günümüz dünyasına dayandıran âşık, hikâye kahramanlarını çoğunlukla zengin olmayan, Anadolu’nun bağ­ rından kopmuş insanlardan seçmektedir. Örneğin Cem Karaca’nın “Tamir­ ci Çırağı'nda, hikâye kahramanı, araba tamircisi bir ustanın yanında çıraklık yaparak para kazanmaya çalışan bir işçidir. “Kâhya 'Yahya da, disko önünde kâhyalık yapan bir delikanlı, “Z^y«ö”da, kalbi sevgiyle dolu ancak köy haya­ tının getirdiği kurallara boyun eğmek zorunda kalan bir köylü kızıdır. Barış Manço’nun kahramanları da aynı özellikleri gösterirler. “Osman fa Şerife adlı Bey kızına âşık fakir bir delikanlı olan kahraman, “Süleyman fa da aynı özellikleri gösteren ancak daha sonradan parayı bulup değişen bir sonradan görme olarak karşımıza çıkar. Mazhar Fuat Özkan üçlüsünün kahramanı “Ali Desi Dero” da mahalle kahvehanesinde oyun oynayarak zamanını geçi­ ren bir delikanlıdır ancak âşık olduğu kız son derece entelektüel bir yapıda­ dır ve ona göre değildir. Alpay’ın “Fabrika Kızı” adlı eserinin kahramanı da yine işçi sınıfından, fakir ama az ile yetinmeyi bilen, sadık, saf ve temiz bir kadındır. Klasik halk hikâyelerinde işlenen temel konu aşktır. Genellikle birbi­ rini seven ama kavuşamayan iki maşukun ızdıraplı hayat serüvenlerinin anlatıldığı hikâyeler, günümüzün popüler müzik âşıkları tarafından farklı ambalajlar içinde anlatılmaktadır. Klasik hikâyelere en yakın anlatı, Barış Manço’nun “Osman” adlı eseridir. Bu eserde Osman adlı yağız bir köy de­ likanlısı, köyün ağasının güzel kızı Şerife’ye âşık olur ve karşımıza “Kerem ile Aslı”, (Elçin 2000) “Emrah ile Selvihan”, (Bali 1973) “Âşık Garip ile Bezirgân Kızı” (Kaya ve Koz 2000) tarzında, ayrılık acısının egemen oldu­ ğu bir halk hikâyesi çıkar. Bu hikâyenin adı “Osman ile Şerife”dir. Anlatının içinde “dinleyin ağalar, dinleyin beyler” gibi seslenmelerle dinleyicisine ses­ lenen Manço4, bu haliyle eskinin hikâyeci âşıklarına da bir hayli yaklaşmış­ tır. (Bkz: Ek-4) Cem Karaca’nın “Zeyno” adlı çalışmasında da birbirini seven iki âşığın kavuşma maceraları anlatılır. Zeyno, “İpsizlerin Memed”i sever ancak orta­ da başlık parası problemi vardır. Bu durum Cem Karaca’nın dilinden, oldu­ ğu düşünülen köy halkının ağzından tahkiyeli bir üslupla anlatılır. Eskinin Tâhir ile Zühre’si (Türkmen 1983) bu anlatıda karşımıza “Zeyno ile Meh­ met” olarak karşımıza çıkar. 4 Barış Manço’nun âşıklık geleneği ile olan bağlantıları hakkında detaylı bilgi için Birgül Yangın ın Çağdaş Türk Ozanı Barış Manço adlı çalışmasına bakılabilir. 283 284 UGUR BAŞARAN “ipsizlerin Memedi sevmiş idi Dört köyün narçiçeği Zeyno Gomadılar ki gardaş, Gomadılar ki ...” (Zeyno, 1969) MFÖ’nün “Ali Desi Dero” adlı çalışmasında da sevdiğine kavuşma hayal­ leriyle yanıp tutuşan bıçkın Ali’nin maceraları biraz da mizahî bir üslupla anlatılmıştır. “Arkadaşları Ali derler Hani oturur bizim kahvede Yakmış abayı bir dilbere Nefaset bir şeyfidan boylu Bizim Ali pişpirik oynar MFO dinler, maç seyreder Dedik ya abayı yakmış kıza Bundan haberi yok kızın ama ...” (Geldiler, 1990) Günümüz halk hikâyecilerinin icra mekânları konser alanları olmuştur. “Eski”nin mekânları daha çok kahvehane gibi yerler olurken, bugünün icra ortamları binlerce kişinin bir araya geldiği sahalar olmuştur. Görüleceği üzere dinleyici kitlesinin hacmi günümüze doğru geldikçe genişlemiş, ic­ racının anlatısını ulaştırdığı kişi sayısı ise çoğalmıştır. Bunun yamnda kaset, cd, televizyon, internet aygıtları gibi elektronik araçların da devreye girme­ siyle icracı, hikâyesini milyonlarca kişiye ulaştırabilmektedir. Bunun anla­ mı da söz konusu hikâyenin çok daha tanınması demek olacaktır. Dinleyici kitlesinin bu türden ürünlere yoğun bir biçimde talep göstermelerinin se­ beplerinden birisi ve belki de en önemlisi, halkın kültürel kodlarına eskiden şiddetli bir şekilde işlemiş olan klasik halk hikâyeciliği geleneği ve bunları dinleme ihtiyacıdır. Eskinin hikâyelerinde kahramanın başından geçen olaylar ya bir köyde ya da bir dağ başında, kısacası genelde Anadolu’nun ücra mekânlarında geçmektedir. Günümüz anlatılarında kahramanların başından geçen olay­ lar bugünün mekânlarıdır. Kâhya Yahya, bir gece kulübünün önünde âşık olur. “Diskoteğin önünde Kâhya durmuşum Durmuşum da sadece yutkunmuş içeri giren sarı kız bana baksaydı Baksaydı da bana benim olsaydı Olmaz olmaz bilirim ben Kâhya Yahya O kim bilir kimin nesi? Ben Kâhya Yahya ...”(Yiyin Efendiler, 1991) HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Tamirci Çırağı, çalıştığı otomobil tamirhanesinde âşık olur. “ Otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye Ayağında uzun etek dalga dalga saçları Ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları ...’’(Tamirci Çırağı, 1975) Fabrika Kızının düşünce dünyası ise çalıştığı fabrika ile evi arasıdır. “Gün doğarken her sabah bir kız geçer kapımdan Köşeyi dönüp kaybolur başı önde, yorgunca Fabrikada tütün sarar sanki kendi içer gibi Sararken de hayal kurar bütün insanlar gibi Bir evi olsun ister, bir de içmeyen kocası Tanrı ne verir ise geçinir gider. Yeter ki mutlu olsun yuvası ...’’(Gitme, 1990) Eskinin hikâyelerinde âşığın enstrümanı elindeki sazı idi. Bu enstrüman ile anlatısını gelenekten aldığı standart ezgi eşliğinde icra ederdi. Örneğin Köroğlu’nun ritmi, hikâyenin başından sonuna dek değişmemekte, bu da âşığa bir nevi kolaylık sağlamaktaydı. Bugünün icracılarının anlatılarının müziği ise çok seslidir, içinde hem bizim hem de batının enstrümanlarını kullanan sanatçıların böylelikle bir bakıma elleri kuvvetlenmiştir. Düşün­ celerini, duygularını farklı müzik âletleri ve ritimleri ile ifade eden anlatıcı, bu şekilde daha etkili ve daha kalıcı olmayı başarabilmiştir. Bu alanda bazı sanatçılarımız öylesine derinleşmişlerdir ki yabancı dilli halk hikâyeleri te­ rennüm edecek seviyeye gelmişlerdir. Barış Manço’nun “Nick the Chopper' adlı eseri, İngilizce bir şarkıdır ancak tam anlamıyla bizim üzerinde durdu­ ğumuz modern halk hikâyeleri için yerinde bir örnektir. “Down in theforest, near a village Lived a man called, Nick the Chopper Chopping woods his game, and making money Caring notfor trees, he blindly chops on [Ormanın aşağısında, bir köyün yanında Nick the Chopper adlı bir adam yaşardı Ağaçları kesmek ve bunlardan para kazanmak onun oyunuydu Ağaçları hiç umursamadan durmadan balta sallıyor(du) .. .f (Bans Mancho, 1974) Modern halk hikâyelerinde işlenen konulardan biri olan aşkın yanında, ahlak, iyilik, doğruluk, dürüstlük gibi konuların ele alındığı anlatılar da mo­ dern hikâyeciler tarafından işlenmiştir. Barış Manço, “Süleyman adlı anla­ 285 286 UĞUR BAŞARAN tısında, ne oldum delisi olan ve parayı görünce aslını unutan Süleyman adlı genci yerer. “Biz görmeyeli çok değişmiş Selam sabahı unutmuşsun Süleyman Tepsiyi biraz da bu tarafa gönder Müsaade et de bi tadına bakalım Süleyman Kendini yoksa sultan mı sandın? Seninki sade isim benzerliği Süleyman Bu dünya kimseye kalmamış Hele bir düşün, niye sana kalsın Süleyman ...” (Mega Manço, 1992) “Ahmet Beyin Ceketi' adlı çalışmasında ise insanların yapılan erdemli davranışlar karşısında bazı yanlış algılarının değiştirerek hakkı hak sahip­ lerine verebildiklerini belirten ozan, bu düşüncelerini Kul Ahmet isimli bir mahalle sakininin başından geçen ilginç bir olay üzerinden tahkiye ederek anlatmıştır. “Bir gün bir yoksul öldü üzüldü mahalleli Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli KulAhmet dedi yalan dünya çıkardı ceketini Örttü garibin üstüne kaldırdı cenazeyi Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti Bizim kul Ahmet birden oluverdi Ahmet Bey Ceketse Ahmet Bey in ceketi ...” (Sahibinden İhtiyaçtan, 1988) “Sakız Hanım-Mahur Bey'&ç, ise Manço, çocukluk yıllarında üzerinde derin etkiler bırakmış bir evi ve o evin sakinlerini melankolik bir eda ile an­ latmıştır. Kimi betimlemelerinde roman havasını sezinleyebildiğimiz anlatı, hem kılık hem de ruh değiştirmiş bir hikâyedir. Bu da bize göstermektedir ki, modern ozanların anlattığı günümüz halk hikâyelerinin konuları azami derecede çeşitlilik gösterebilmektedir. “Çocukluğumun geçtiği o mahallede Başı boyalı, ahşap, eski bir evde otururlardı Sakız Hanımla Mahur Bey Bembeyaz tenli, bembeyaz saçlıydı Sakız Hanım Zaten onun için Sakız Hanım derdik kendisine Pamuk gibi elleriyle kemençe çalardı Eşi Mahur Bey önce biraz nazlanır Sonra o da kanunuyla eşlik ederdi Sakız Hanıma Beraber meşk ederlerdi ...’’(Sahibinden İhtiyaçtan, 1988) HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Sonuç Sonuç olarak, bugün dinlediğimiz ve aceleci bir tutumla popüler müzik damgasını vurduğumuz şarkılarda eskinin izlerinin bulunduğunu belirtmek istiyoruz. Üzerinde farklı kabuklar olsa da, farklı icra ortamlarında icra edil­ se de, dinleyici kitlesinde hem sosyal hem de zihinsel farklılıklar meydana gelse de yukarıda söz konusu ettiğimiz şarkılara bugünün halk hikâyeleri olarak bakmak yanlış bir bakış açısı olmasa gerektir. Eskinin hikâyelerinde insanlar birbirlerine çeşme başlarında, bir köy düğününde âşık olurlarken; bugünün anlatılarında kahramanlar birbirlerine “diskoteğin önünde”, “oto­ mobil tamirhanesinde”, “mahalle kahvehanesi önlerinde” âşık olmaktadırlar. Popüler kültür, zamanı parçalamıştır. Dünün hikâyeleri günler hatta haf­ talar sürerken parçalanmış zaman içerisinde, yani popüler kültürün ürettiği bugünün hikâyeleri 5 dakika civarında sürmektedir. Bunun nedeni ise bu­ günün anlatıcısının ve hitap ettiği kitlenin zamana yüklediği anlam yoğun­ luğudur. Zaman, dünün insanı için o kadar da önemli değil iken bugünün insanı için son derece ve hatta hayatî derecede değerli bir unsurdur. Zaten bugünün insanı da zamanın kıymetinden ötürü onu dilimlemiştir. Bu da beraberinde günümüz hikâyelerinin sıkıştırılmış öyküler olarak karşımıza çıkmasını getirmiştir. Bunlara bu haliyle draje hikâyeler de diyebiliriz. Eskinin değişmeyen ve standart kalıplar halinde icra edilen bu geleneği­ ni, günümüz müzik piyasasında farklı kıyafetler içinde boy gösteren bir olu­ şum olarak nitelendirmeliyiz. Bu bakış açısı ile birlikte “eski değerlerimiz yok olup gidiyor”, “günden güne kültürümüz yozlaşıyor”, “halk hikâyeciliği geleneğimiz bitti bitiyor” gibi ahlı vahlı ünlemlerle yakınılan durumların kaba ve modern halkbiliminin bakış açılarına ters vaziyetler olduğunu be­ lirterek, özelde halk hikâyeciliği geleneğinin, genelde ise her kültürel biri­ kimin, değişik ambalaj ve şekillerde karşımıza çıkabileceğini vurgulayabili­ yoruz. Kaynaklar Bâli, Muhan (1973). Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi Varyantların Tespiti ve Halk Hikâyeciliği Bakımından Önemi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları. Boratav, Pertev Naili (1988). Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, İstanbul: Adam Yayınları. Boyraz, Şeref (2008). “Sözlü Anlatıların Sürekliliği Üzerine Düşünceler”, Folklor/ Edebiyat 54, s.105-118. Degh, Linda (2006). “Halk Anlatısı”, Çev. Zerrin Karagülle, Halkbiliminde Kuram­ lar ve Yaklaşımlar 1, Ankara: Geleneksel Yayıncılık, s.203-234. Elçin, Şükrü (2000). Kerem ile Aslı Hikâyesi (Araştırma-İnceleme), Ankara: Akçağ Yayınları. 287 288 UGUR BAŞARAN Görkem, İsmail (2000). Halk Hikâyeleri Araştırmaları: Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı, Ankara: Akçağ Yayınları. Kaya, Doğan ve M. Sabri Koz (2000). Halk Hikâyeleri Z, İstanbul: Kitabevi Yayın­ ları. Türkmen, Fikret (1983), Tahir ile Zühre, Ankara: KTB Yayınları. Yangın, Birgül (2002), Çağdaş Türk Ozanı Barış Manço, Ankara: Akçağ Yayınları. http://sarki.alternatifım.com/data.asp?ID=19386&sarki=Kahya%20Yahya&sarkici=Cem%20Karaca&ok=l (Erişim: 10 Eylül 2013) http://sarki. alternatifim, com/data. asp?ID=565258csarki=Zeynoöcsarkici=Cem%20Karaca&ok=l (Erişim: 10 Eylül 2013) http://sarki.alternatifim.com/data.asp?ID=1328&sarki=Tamirci%20ra&sarkici=Cem%20Karaca&ok=l (Erişim: 10 Eylül 2013) http://www.nomorelyrics.net/tr/sozleri/1409-Osman-sozleri.html (Erişim: 10 Ey­ lül 2013) http://www.sarki-sozleri.net/baris-manco-sakiz-hanim-mahur-bey (Erişim: 10 Eylül 2013) http://www.keyfimuzik.net/sarki-sozleri/8799-baris-manco-suleyman-sarki-sozu . html (Erişim: 10 Eylül 2013) http ://www. nomorelyrics. net/tr/sozleri/1323- Ahmet_Beyin_Ceketi-sozleri.html (Erişim: 10 Eylül 2013) http://www.anatolianrock.com/Bar%C4%B1%C5%9F_Man%C3%A7o/sarki_ sozleri/nick_the_chopper-l-178.htm (Erişim: 10 Eylül 2013) http://sarki. alternatifim. com/data.asp?ID=5079&sarki=Ali%20Desidero&sarkici=Mazhar%20Fuat%20zkan%20(MF)&ok=l (Erişim: 10 Eylül 2013) http://www.nomorelyrics.net/tr/sozleri/516-Fabrika_Kz-sozleri.html (Erişim: 10 Eylül 2013) Ekler Ek1: TAMİRCİ ÇIRAĞI Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar Elleri ak, yumuk yumuk, ojeli tırnakları Nerelere gizlesin şu avcun nasırları Otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye Ayağında uzun etek, dalga dalga saçları Ustam seslendi uzaktan, oğlum al takımları Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Cildi parlak kâğıt kaplı pahalı bir kitaptı Ne olmuş, nasıl olmuşsa âşık olmuştu genç kız Yine böyle bir durumda tamirci çırağına Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları Arkası puslu aynamda taradım saçlarımı Gelecekti bugün geri arabayı almaya O romandaki hayali belki gerçek yapmaya Durdu zaman, durdu dünya, girdi içeri kapıdan Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan Arabanın kapısını açtım, açtım girsin içeri Kalktı hilal kaşları sordu “Kim bu serseri?” Çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum Gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum Ustam geldi, sırtıma vurdu, unut dedi romanları İşçisin sen işçi kal, giy dedi tulumları (Cem Karaca, Tamirci Çırağı, 1975) Ek 2: ZEYNO Allı pullu gelin olacakmış Dört köyün narçiçeği Zeyno Gomadılar ki gardaş, gomadılar ki... İpsizlerin Memedi sevmiş idi Dört köyün narçiçeği Zeyno Sevdirmediler gardaş, sevdirmediler... Zeyno güzel, Zeyno nazlı Zeyno dört köyün ağa kızı Kız almak için başlık vermek gerek Oysa fakirin biri Memed Variyeti yok ama pek yiğit ipsizlerin ırgadı Memed Sevda bu fakir zengin dinlemez Aldı kızı kaçırdı Memed (Cem Karaca, Zeyno, 1969) Ek 3: KAHYA YAHYA Diskoteğin önünde kâhya durmuşum Araba plakasından fallar tutmuşum İçeri giren san kız bana baksaydı Baksaydı da bana bana benim olsaydı 289 290 UĞUR BAŞARAN Olmaz olmaz bilirim ben Kâhya Yahya O kim bilir kimin nesi, ben Kâhya Yahya Şu İstanbul şehrinden neler ummuşum Ummuşum da sadece yutkunmuşum İçeri giren sarı kız bana baksaydı Baksaydı da bana bana benim olsaydı Olmaz olmaz bilirim ben Kâhya Yahya O kim bilir kimin nesi, ben Kâhya Yahya Dur be oğlum Kâhya Yahya gel haddini bil Sen kâhyasın kâhya gibi kâhyalığını bil İçeri giren sarı kız bana baksaydı Baksaydı da bana bana benim olsaydı Olmaz olmaz bilirim ben Kâhya Yahya O kim bilir kimin nesi, ben Kâhya Yahya (Cem Karaca, Yiyin Efendiler, 1991) Ek 4: OSMAN Osman bir deli oğlan on yedisinde Bir dikili taşı yoktu şu fani dünyada Osman yoksul Osman garip Osman bir deli oğlan Osman sahipsiz Osman bir âşık oğlan Şerife bir güzel kız on beşinde Şerife ay parçası Şerife elma yarısı Şerife Bey kızı Şerife ağa kızı Osman kim Şerife kim derler Derler de araya girerler ağalar beyler Sana yoksul dediler Osman garip fakir dediler Osman Ağa kızı nene gerek seni oyuna getirdiler Osman Gel büyük sözü dinle Osman hani kan kardeştik Osman O kızı sana yar etmezler gece vakti dellenme Osman Bırak o silahı yerine Osman silahla mertlik olmaz Osman Allah’ın verdiği canı almak sana mı kaldı Osman Destur be tövbe de Osman yüz bin kere tövbe de Osman Tetik kolay düşer ama Osman dur Osman dur çekme Osman Osman bir deli oğlan on yedisinde Bir dikili taşı yok derlerdi şu fani dünyada Dinleyin ağalar dinleyin beyler Üç günlük dünyada üç kuruşluk mala gönül verenler Bilesiniz artık Osman’ın da dikili bir taşı var Bir avuç toprağa dikili bir taşı Bir de ağızdan ağza yayılan yanık bir türküsü var Osman’ın (Barış Manço, Değme­ sin Yağlı Boya, 1987) HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Ek 5: SÜLEYMAN Bizim köyden bir deli oğlan Yıllar önce gurbete gitti Süleyman Birde duyduk öğrendik ki Büyük şehirde büyük adam olmuş Süleyman Vur davulcu eline üşenme hoppa Çal zurnacı diline üşenme hoppa Bir gün sıladan mektubu geldi Okuduk ki köye dönüyormuş Süleyman Çorba kaynadı pilav da pişti Sofrayı kurduk düğün misali Süleyman Biz görmeyeli çok değişmiş Selam sabahı unutmuşsun Süleyman Sofraya hemen yerleşiverdin Belli ki gurbet sana yaramamış Süleyman Vur davulcu eline üşenme hoppa Çal zurnacı diline üşenme hoppa Yedin içtin afiyet olsun Neler gördün anlat bakalım Süleyman Tepsiyi biraz da bu tarafa gönder Müsaade et de bi tadına bakalım Süleyman Vur davulcu eline üşenme hoppa Çal zurnacı diline üşenme hoppa The name of the guy is Süleyman Listen to me men he’s number one Şarkının burası turistler için Neden? Because Süleyman is back in town Kendini yoksa sultan mı sandın Seninki sade isim benzerliği Süleyman Bu dünya kimseye kalmamış Hele bir düşün, sana niye kalsın Süleyman (Barış Manço, Mega Manço, 1992) Ek 6: SAKIZ HANIM-MAHUR BEY Çocukluğumun geçtiği o mahallede, başı boyalı, eski, ahşap bir evde otururlardı Sakız Hanım’la Mahur Bey. Bembeyaz tenli, bembeyaz saçlıydı Sakız Hanım. Za­ ten onun için Sakız Hanım derdik kendisine. Pamuk gibi elleriyle kemençe çalardı. Eşi mahur Bey önce biraz nazlanır sonra o da kanunu ile eşlik ederdi Sakız Hanım’a. Beraber meşk ederlerdi. 291 292 UĞUR BAŞARAN Yaz akşamlarında Açılırdı perdeler Yorgun ellerinden Dökülürdü nağmeler İki yıl kadar oluyor. Önce kanun sustu eski evde; birkaç ay sonra da kemençe. Ve başı boyalı ahşap evin perdeleri bir daha açılmamak üzere kapandı. Evin satılacağı söylentileri başlayınca gittim. İçeri girdiğimde eski bir koltuğun üzerinde boynu bükük bir kanun ve kanunun göğsüne yaslanmış mahzun kemençeyi gördüm. “Bizi rahatsız etmeyin” der gibiydiler. Kıyamadım. Uzaklaştım. Mahur bey susunca Kapandı perdeler Sakız Hanımla bitti O hüzünlü nağmeler (Barış Manço, Sahibinden İhtiyaçtan, 1988) Ek 7: AHMET BEYİN CEKETİ Tanrı bütün kullara rızkını dağıtırken Kimi sırtüstü yatar kimi boşta gezerken Kul Ahmet erken kalkar haydi ya nasip derdi Kimseler anlamazdı ya nasip ne demekti O mahallede herkes gömlek giyerdi Bizim kul Ahmet bir gün bir ceket diktirdi diktirir ya Mahalleye dert oldu kul Ahmet’in ceketi Kul Ahmet erken kalkar haydi ya nasip derdi Kimseler anlamazdı ya nasip ne demekti Herkes gömlek giyerken Ahmet ceket giyerdi Konu komşuya dert oldu kul Ahmet’in ceketi Mahalleli kahvede muhabbet peşindeyken Leylekler lak lak edip peynir gemisi yüklerken Kul Ahmet erken kalkar haydi ya nasip derdi Kimseler anlamazdı ya nasip ne demekti Herkes gömlek giye dursun Bizim kul Ahmet ceketine bir de astarla kaplatıverdi kaplatır ya Konu komşuya dert oldu kul Ahmet’in ceketi Kul Ahmet erken kalkar haydi ya nasip derdi Kimseler anlamazdı ya nasip ne demekti Herkes gömlek giyerdi Konu komşuya dert oldu kul Ahmet’in ceketi Bir gün bir yoksul öldü üzüldü mahalleli Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Kul Ahmet dedi yalan dünya çıkardı ceketini Örttü garibin üstüne kaldırdı cenazeyi Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti Bizim kul Ahmet birdenbire oluverdi Ahmet Bey Ceket ise Ahmet Bey’in ceketi ibreti âlem oldu Ahmet Bey’in ceketi Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti ibreti âlem oldu Ahmet Bey’in ceketi Meğerse tüm keramet ceketteymiş be Ahmet Barış a sorar isen sen bu yolda devam et. (Sahibinden İhtiyaçtan, 1988) Ek 8: NICK THE CHOPPER Down in the forrest, near a village Lived the man called, Nick The Chopper Chopping woods his game And making money Carring nought for trees He blindly chops on Never to be married He never washes He never went to scholl, Nick The Chopper Chopping woods his game And getting money Does nt car for life or even for a friend He is dirty old man, Nick The Chopper Now A very old man He had decided To make his fortune, Nick the Chopper Chopping woods his game He couldnt stop it He wants to cut down all the forrest The trees they hated him They Made a promise Give him a lesson, Nick the Chopper Chopping woods his game He couldnt stop it But as the story goes He is beaten at his game He s a dirty old man, Nick the chopper 293 294 UĞUR BAŞARAN We re gonna kill you, Nick the chopper Strangle you with branches, Nick the chopper (Barıs Mancho, 1974) EK 9: ALİ DESI DERO Arkadaşları Ali derler hani oturur bizim kahvede Yakmış abayı bir dilbere nefaset bir şey fidan boylu Bizim Ali pişpirik oynar MFÖ dinler maç seyreder Dedim ki abayı yakmış kıza bundan haberi yok kızın ama Ali Desidero Aliii Ali Desidero Kız çok güzel latif şirin hem kitap kurdu hem bir ahu Venüs mü desem afrodit mi eli yüzü düzgün bir içim su Elbette ki feminist bir kız metafiziğe de inanmakta Bir kusuru var yalnız kızın biraz entel takılmakta Optimist hem de pesimist biraz idealizmi de savunmakta Ali Desidero Aliii Ali Desidero Teoride desen zehir gibi pratik dersen sallanmakta Bazen ben hümanistim diyor bazen rasyonalist oluyor Değişik bir psikoloji bir felsefe idiotloji Idiot, idiot idiotloji Bizim ali kahvede aynen kız oradan gelip geçerken Gözüne kestirip kafasına takıyor Bu benim diyor dokunanı yakarım Ne yapmalı ne etmeli bir oyunbazlık bir şeytanlık Kıza dalavere mi çevirmeli bu beraberlik nasıl olacak İkisi de ayrı telden çalıyor Centilmence mi yaklaşmak familyasıyla mı tanışmak Bir bilene mi danışmak Bu kız sanki bir buzdolabı Afi Desidero Aliii Afi Desidero Afi kahvede oturup duruyor kızın geçmesini bekliyor Hatun kişi görününce köşeden MFÖ başhyor aynen kasetten Afi Desidero Aliii Ali Desidero Matmazel MFÖ’yü duyar duymaz bir an kendinden geçiyor Ha bayıldı bayılacak derken afi kızın elinden tutuyor Afi kıza bir klark çekiyor kahvedekiler ininin diyor ininin ininin ininin mininin ininin ınmııınıım Afi Desidero Aliii Afi Desidero Kız pardon diyor başım döndü MFÖ yakar gönlümü Rica ederim gelebilir her genç kızın başına Yardım edeyim size isterseniz HALK HİKÂYELERİNİN GÜNÜMÜZ VERSİYONLARI ÜZERİNE Evinize götüreyim icabında Ay nasıl olur ben sizi hiç tanımıyorum ama Hem konu komşu ne der sonra merci giderim tek başıma Olur mu ne önemi var diyor oğlan Yürüyelim işte ne çıkar bundan Hem sizinle de tanışmış oluruz hem konuşuruz şurdan buradan Ne kibar çocuk diyor kız içinden hem samimi hem vefalı yani Bir imtihan çekeyim şuna diyor. Serseri mi yoksa bir dahi mi? Diyor felsefeyi sever misiniz ali diyor biz hep dönemiyiz Luther diyor kız Machiavelli Şampiyon biziz diyor ali attığımız gollerden belli Ali Desidero Aliii Ali Desidero Kız anlıyor ki dünyalar ayrı Ali’ye kibarca bir bye bye Ali diyor hay hay Gözü parlıyor aniden kızın şeytan tüyü var bu hınzırın Ali anlıyor ki doğru yolda hazırım diyor buluşmaya Kız diyor ki bu işler narin bugün olmaz Ali belki yarın Ali Desidero Aliii Ali Desidero. (Geldiler, 1990) Ek 10: FABRİKA KIZI Gün doğarken her sabah, bir kız geçer kapımdan Köşeyi dönüp kaybolur, başı önde yorgunca Fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi Sararken de hayal kurar, bütün insanlar gibi Bir evi olsun ister, bir de içmeyen kocası Tanrı ne verirse geçinir gider, yeter İd mutlu olsun yuvası Dışarıda bir yağmur başlar, yüreğinde derin sızı Gözlerinden yaşlar akar, ağlar fabrika kızı Oysa yatağında bile, bir gün uyku göremez İhtiyar anası gibi, kadınlığını bilemez Makineler diken gibi, batar her gün kalbine Yün örecek elleri, her gün ekmek derdinde Gün batarken her akşam, bir kız geçer kapımdan Köşeyi dönüp kaybolur, başı önde yorgunca Fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi Sararken de hayal kurar, bütün insanlar gibi. (Gitme, 1990) 295