Academia.eduAcademia.edu

Edebiyatta Başkaldırı Ve Oğuz Atay

2016, IMCOFE

i i Comittees Honor Committee Prof. Dr. AĢkın ASAN Prof.Dr. Igor KOVAL Cemil Ufuk TOĞRUL University of Avrasya Odesa National I.I Mechnikov University Consul General of the Republic of Turkey Congress Chairman Assoc. Prof. Dr. Kemale GAHRAMANOVA Regulatory Board Assoc. Prof. Dr. Ahmet GÖKGÖZ Assist. Prof.Dr. Mirvari HASRATOVA Assist. Prof.Dr. Türkay TÜRKOĞLU Assist. Prof.Dr. Gül YÜCEL Lec. Tuğrul AKTAġ Lec. Volkan ÇAVUġ Liridon KRYEZIU ii Scientific Board Prof. Dr. Ahmet TOLUNAY Prof. Dr. Annette GOUGH Prof. Dr. Hüseyin Avni EGELĠ Prof. Dr. Erdoğan GAVCAR Prof. Dr. Ergun BAYSAL Prof. Dr. Fujio YAMAGUCHĠ Prof. Dr. Hikmet ALĠZADE Prof. Dr. Ġsmail ĠSMAĠLOV Prof. Dr. Ikue NONAKO Prof. Dr. John FIEN Prof. Dr. Muhammad ABĠD Prof. Dr. Kiyohito KURAHARA Prof. Dr. Kamile ALĠYEVA Prof. Dr. Nesib NESĠBLĠ Prof. Dr. Steven GOUGH Prof. Dr. Syed Amir IQBAL Prof. Dr. Steven LAMB Prof.Dr.Tofiq KAZIMOV Prof.Dr.Tomofumi ANEGAWA Prof. Dr. Yavuz ÖZORAN Prof. Dr. Yuji YAMAGUCHĠ Assoc. Prof Dr. Afet NESĠBLĠ Assoc. Prof Dr.Fatih YAPICI Assoc. Prof Dr.Farhad MĠRZAVEY Assoc. Prof Dr.Hasan ÜNAL Assoc. Prof Dr.Hilmi TOKER Assoc. Prof Dr. Lala JABBAROVA Doç. Dr. Maqsood Ahmet KHAN Assoc. Prof Dr.Mustafa ġEKER Assoc. Prof Dr.Mustafa Sami TOPÇU Assoc. Prof Dr. Murat GÖK Assoc. Prof Dr. Nazli Hasanova Assoc. Prof Dr. Oğuzhan ĠLGEN Assoc. Prof Dr. Rena MAMEDOVA Assoc. Prof Dr.Sevınç ALLAHYAROVA Assoc. Prof Dr.Qurban QASĠMOV Assist. Prof. Dr. Abdullah URAL Assist. Prof. Dr. Araz ASLANLI Assist. Prof. Dr. Banu Yücel TOY Assist. Prof. Dr. Burak HERGÜNER Assist. Prof. Dr. Fatma SÖYLEMEZ Assist. Prof. Dr. Glulam DASTGEER Assist. Prof. Dr. Güler ÇAVUġOGLU Assist. Prof. Dr. Ismaıl Hakkı OCAK Assist. Prof. Dr. Levent KALYON Assist. Prof. Dr. Ofira KAFAROVA Assist. Prof. Dr. Osman YILDIZLAR Assist. Prof. Dr. Orhan ÇELTĠKÇĠ Assist. Prof. Dr. Özlem EFĠLOĞLU KURT Assist. Prof. Dr. ġahin ORUÇ Assist. Prof. Dr. Rıfat BENVENĠSTE University of Süleyman Demirel University of Rmit University of Dokuz Eylül University of Muğla Sıtkı Koçman University of Muğla Sıtkı Koçman University of Meiji University of Baku State University of Avrasya University of Meiji University of Swinburne Enstitüs Comsats University of Kogakuin University of Baku State University of Avrasya University of Bath University of Ned University of Victoria University of Keio Azerbaycan Information Technology Institute University of Avrasya University of Daitobunka University of Avrasya University of Ondokuz Mayıs University of Bakü State University of Yıldız Teknik University of Muğla Sıtkı Koçman University of Baku State University of Ned University of Yıldız Teknik University of Yıldız Tekniks University of Yalova University of Bakü State University of Koceli University of Baku State University of Baku State University of Baku State University of ĠSTANBUL University ofAzerbaijan University of Yıldız Teknik University of Avrasya University of Avrasya University of Air University of Artvin Çoruh University of Avrasya University of Avrasya University of Baku State University of Avrasya University of Süleyman Demirel University of Yalova University of Yıldız Teknik University of Avrasya iii Assist. Prof. Dr. Türkay TÜRKOĞLU Assist. Prof. Dr. Zeynep UĞURLU Dr. Margarita Pavlova University of Muğla Sıtkı Koçman University of Sinop Hong Kong Institute of Education iv Contents Zayıf Kayaçlarda RMR Sistemi için Önerilen Dayanım Puanının Belirlenmesi .......................... 1 Three Dimensional Modeling of Rock Quality Designation (RQD) in a Limestone Quarry (Trabzon, Turkey) ....................................................................................................................... 10 Bir KireçtaĢı Ocağındaki Kayaçların Kazılabilirlik Özelliklerinin AraĢtırılması ....................... 18 Ses Ötesi Dalgaların Flotasyon ile Kömür Temizleme Üzerine Etkisi ....................................... 24 Kömürün Flotasyon ile Temizlenmesinde Atık Ayçiçek Yağının Kullanılabilirliği .................. 32 Farklı Salınım Barası Seçimlerinin Optimal Güç AkıĢı Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi ..... 40 Türkiyede Akıllı ġebekeler Üzerine Bir Ġnceleme ...................................................................... 51 Ti-6Al-4V‘ nin Frezelenmesinde Kesme Parametrelerinin, TitreĢim, Akustik Emisyon ve Kuvvet Sinyallerine Etkisi .......................................................................................................... 56 Türkiye Kamu Ortak Veri Merkezi için Optimum Lokasyon Önerisi ........................................ 62 Kaya ġev Duraylılığının AraĢtırılmasında FEM-SSR Yönteminin Kullanılması ....................... 71 Osmanlı Dönemi Kubbeli Mimarlık Eserleri Restorasyon ĠnĢaat Maliyetlerinin Yapay Zeka Yöntemleriyle Tahmini* ............................................................................................................. 78 Destek Vektör Makineleri Ġle Türkiye‘nin Uzun Dönem Elektrik Arıza Tahmini Ve Modellemesi ................................................................................................................................ 92 Personelgüçlendirme Ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki ĠliĢkide Örgüt Kültürünün Moderatör Etkisinin Ġncelenmesine Yönelik Bir AraĢtırma ........................................................ 97 Gemi Adamlarının ĠĢten Ayrılma Nedenleri Üzerine Bir Uygulama ........................................ 109 Sosyal-Çevre Unsurlarının ve Demografik Özelliklerin, Kamu ÇalıĢanlarının Örgütsel Bağlılığına Etkisinin Değerlendirilmesi: Akseki Ġlçesi Örneği ................................................. 124 Yenilikçilik Düzeyi ve Örgüt Performansı ĠliĢkisi: Denizcilik UlaĢtırma ĠĢletmelerinde Bir Uygulama .................................................................................................................................... 12 TalaĢlı Imalat IĢlemlerinde IĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi .......................... 16 ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirme ........................................... 25 Mersin Ilinin Bazi Ilçelerindeki Anit Ve Anitsal Nitelikli Ağaçlar ............................................ 34 Primula ruprechtii Kusn.: ayrı bir tür mü yoksa Primula elatior (L.) Hill ile aynı mı ? ............ 45 Anadolu Göknar Türleri (Abies spp.) Odunlarının Kimyasal Karakterizasyonu ........................ 52 MeĢe Odununun Mikro-mekanik Özellikleri Üzerine Yükleme Hızının Etkisi .......................... 60 Natural Beech (Fagus orientalis Lipsky) Regenerations and Long-term productivity ............... 67 Mikro Boyutlu Sarıçam Odununun Eğilme Özelliklerinin Belirlenmesi ve Standart Boyutlu Örneklerle KarĢılaĢtırılması ........................................................................................................ 77 Farklı Platformlardaki Veritabanı Yönetim Sistemleri ............................................................... 85 Yazılım GeliĢtirme Eğitimine Yeni Bir BakıĢ: Blok Programlama Teknolojisi ......................... 89 Moodle ile Bıgbluebutton ve Adobe Connect Entegrasyonu ve Performans KarĢılaĢtırması ..... 98 3d Printer ile KiĢiye Özel Tabanlık ve Ortez Tasarım ve Üretimi ............................................ 104 Görgül Kip AyrıĢımı ve Elman-Jordan Yapay Sinir Ağı Tabanlı Hibrit Rüzgar Hızı Kestrimi ..................................................................................................................................... 110 GazipaĢa (Antalya)‘nın Anıt ve Anıtsal Nitelikli Ağaçları ....................................................... 117 Kolza Üretiminde Enerji Kullanımı .......................................................................................... 125 v Isıl ĠĢlemin Kızılçam Odununda (Pinus brutia Ten.) Ağırlık Kaybı, Islanabilirlik ve YapıĢma Performansı Üzerine Etkisi ........................................................................................ 135 Farklı Azot Uygulamalarının Golden Sel B Elma ÇeĢidinin Yaprak Besin Maddesi Ġçeriği Üzerine Etkileri ......................................................................................................................... 142 Tarımsal Ġlaçlamalarda Çiftçilerin Meteorolojik KoĢullara Duyarlılıklarının Saptanması ....... 150 Meyvecilikte Koruyucu Ġlaçlamanın Adı: Bordo Bulamacı ...................................................... 156 Okul Öncesi Eğitimde Okuma Yazmaya Hazırlık ÇalıĢmaları ................................................. 162 Mühendislik Öğrencilerinin Tercih Nedenleri Üzerine Bir AraĢtırma: Kocaeli Örneği ........... 172 Üniversite Öğrencilerinin Uzaktan Eğitime BakıĢ Açıları: Dumlupınar Üniversitesi Örneği .. 181 Sakarya Üniversitesi Sakarya Meslekyüksekokulunda Üniversite- Sanayi ĠĢbirliği Ġçin Uygulanan Bir Proje .................................................................................................................. 188 Denizcilik Öğrencilerinin Seyir Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Düzeylerinin Değerlendirilmesi ...................................................................................................................... 198 Edebiyatta BaĢkaldırı Ve Oğuz Atay ........................................................................................ 204 Enver Gökçe‘nin ġiirlerinde BaĢkaldırı .................................................................................... 213 Toplumdaki ParçalanmıĢlığın Dile Yansımaları: Pinter‘in Doğum Günü Partisi ve Anday‘ın Müfettişler Adlı Oyunu ............................................................................................. 222 ġeyh Ġsmâil Gürünlü‘nün (Gürünî‘nin) Merece‘l Bahreyn Adlı Mesnevîsi Üzerine Yapılan Tez ÇalıĢması ve Tanıtımı......................................................................................................... 229 Nazmü‘l-Le‘âlî Der-Tercüme-Ġ Nesrü‘l-Le‘âlî‘nin Türk Edebiyatındaki Yeri ve Önemi ........ 236 Türk Fındığı (Corylus Colurna L.)‘Nın Meyve Karakteristikleri Açısından Kuzeybatı Anadolu Ormanlarındaki Populasyon ÇeĢitliliği (Kastamonu Yöresi) ..................................... 241 Türkiye Florasında Mevcut Scilla (Scilla spp.) Türlerinin YetiĢtiği Alanlara Ait Bazı Toprak Özelliklerinin Belirlenmesi ........................................................................................... 251 ġırnak Ġli Topraklarının Yüzey Karbon Stokları ....................................................................... 260 Tunceli Yöresinde YetiĢen Yenilebilir Bazı Makrofungus Türlerinin Antioksidan Aktivitelerinin AraĢtırılması ..................................................................................................... 267 Kermes MeĢesi (Quercus coccifera L.) Yaprak ve Sürgünlerinin Besin Madde Ġçeriği ve Yem Kalitesinin DeğiĢimi ......................................................................................................... 275 Tuz Stresi Altındaki Patlıcan Fidelerine Uygulanan Gibberellik Asit (GA3)‘in Bitki GeliĢimi ve Ġyon Birikimi Üzerine Etkisi ................................................................................. 282 Eko-GiriĢimciliği Motive Eden Faktörler ................................................................................. 287 MüĢteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık ile Pazarlama Performansı Arasındaki ĠliĢkinin Ġncelenmesi: Yat Turizmi ĠĢletmeleri Üzerine Bir AraĢtırma ................................................... 295 Lojistik Yönetiminde DıĢ Kaynak Kullanımı: Bursa‘daki Ġmalat Sektörü Üzerinde Bir Uygulama .................................................................................................................................. 301 Yöneticilerin ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemine YaklaĢımı: Bir Alan RaĢtırması................ 307 Participation of Women in Politics in Local Administration: In The Example of Ġzmir ......... 318 KTÜ Halis Duman Amfisi ve Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Dersliğinin Sesin Nesnel Parametreleri Açısından Değerlendirilmesi .............................................................................. 329 Anadolu Selçuklu Dönemi Çinilerinde Kullanılan Hayvan Figürlü Motiflerin Ġncelenmesi: BeyĢehir Kubadabad Sarayı Örneği .......................................................................................... 339 Kentsel Alanın Arazi Örtüsünün Veri Madenciliği Algoritmaları ile Sınıflandırılması ........... 349 Mimari Soruna Estetik Bir KarĢilik: Sancaklar Cami ............................................................... 356 vi Kamusal Mekanlarin Yeni Yüzü Olarak AliĢveriĢ Merkezlerinin Ġncelenmesi ........................ 368 Mikro Taktiklerden Kentsel Tasarım Stratejilerine Taktiksel Kentçilik: Kentsel Bir Sanat Ve Zanaat Biçimi ...................................................................................................................... 380 Ġç Mekân Tasarımında Mobilya‘nın Etkisi ............................................................................... 392 Klasik Osmanlı Döneminde Ortaya Çıkan Ġnsan Figürlü Ġznik Seramikleri ............................. 402 Osmanlı Ġmparatorluğu Dönemi‘nde Türk ĠĢleme Sanatı ve Kadın.......................................... 409 Tarımsal Sulamada GüneĢ Enerjisi Kullanımı Üzerine Bir AraĢtırma ..................................... 415 Türkiye‘de YetiĢen Bazı Ġğne Yapraklı Ağaç Odunlarının Eğilme Özelliklerinin Ultrasonik Yöntemle Tahmini .................................................................................................................... 422 Orman Ürünleri Sanayinde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Uygulamalarının Demografik Özellikler Bakımından Ġncelenmesi ........................................................................................................... 428 Polipropilen Esaslı Bağlayıcı Sistemi Ġle ÜretilmiĢ T15 Yüksek Hız Çeliği Besleme Stoklarının Toz Enjeksiyon Kalıplanabilirliği .......................................................................... 435 Sıcak Presleme Yöntemiyle Üretilen Al7xxx Metalik Köpüklerin Gözenek Morfolojisine Presleme Basıncı ve Sıcaklığın Etkisi ....................................................................................... 445 Tarımsal Sulamada FV panellerde Verimlilik Değerlendirmesi ............................................... 454 Yüksek Gerilim Yeraltı Kablolarında Hava BoĢluğu Etkisinin FEMM Tabanlı Analizi.......... 460 ĠĢ Sağliği ve Güvenliğinde Performans Ġzleme Metodu Elmeri ve Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Metal ĠĢleri Atölyesinde Bir Uygulama ............................................................................................................................ 467 Türkiye'de ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Önlisans ve Lisans Programlarında Öğrenci Profili .......... 481 Sıcak Presleme Yöntemi ile ÜretilmiĢ Al Köpüğün Gözenek Yapısı ve Köpürme DavranıĢı Üzerine MgO Ġlavesinin Etkisi .................................................................................................. 491 Alumix 231 Esaslı SiC ve Al2O3 Takviyeli Hibrit/Kompozit Üretimi ve Karakterizasyonu ... 500 B2O3-C-Al Üçlü BileĢen Tozlarının Mekanokimyasal DavranıĢı Üzerine Bir ÇalıĢma ........... 507 Yıldırım Darbe Generatörü Sistem Parametrelerinin Hesabı ve PSPICE Tabanlı Analizi ....... 514 Surface Soil Carbon Stock In Adıyaman Province ................................................................... 523 Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörler; Konya Ġli Yunak Ġlçesi Örneği........................................................................................................................................ 529 The Effect of Relative Temperature And Humıdity on Soil Carbon Emission ......................... 536 Tam Arpa ve SoyulmuĢ Arpa Unu Katkısının EriĢtenin Bazı Kalite Özelliklerine Etkisi ........ 543 DeğiĢik Vejetasyon Dönemlerine Kadar Uygulanan Farklı Tuz Konsantrasyonlarının Biberde Meydana Getirdiği Fizyolojik DeğiĢikliklerin Belirlenmesi ....................................... 552 Hassas Tarımda Ġnsansız Hava Aracı Kullanımı ....................................................................... 564 Kızılçam (Pinus brutia Ten.) ve Karaçam (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana) Kabuk Miktarı ve Kullanım Olanakları ................................................................................................ 570 Reklam Panolarının Görsel Kalite Yönünden Ġncelenmesi ve Değerlendirilmesi; Düzce Spor Sokak Örneği .................................................................................................................... 582 Odun DıĢı Orman Ürünü Olarak Kullanılan Bazı Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında Kullanım Potansiyelleri ............................................................................................................. 590 Melez Servi‘nin Ġlginç Öyküsü ................................................................................................. 601 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne Ait Diskli Gübre Dağıtma Makinalarının ĠĢ GeniĢliklerinin Belirlenmesi ........................................................... 608 vii Van Ġli Gövelek Köyü Mera Vejetasyonunun Botanik Kompozisyonu .................................... 615 Hepatoprotective Potential of Giant Fennel ( Ferula communis) Extract on Carbon Tetrachloride-Induced Hepatotoxicity and Oxidative Damage in Rats ................................... 622 Anestezi Teknikerliği Programı Öğrencilerinin Hasta Mahremiyetine BakıĢı ......................... 632 Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Uygulaması: Türkiye Örneği ................................................. 636 Farklı Juniperus L. Türlerinin P. Aeruginosa‘da Biyofilm OluĢumuna Etkisi ......................... 643 Probiyotiklerin Ġnsan Sağlığındaki Önemi ................................................................................ 649 Bazı Rhamnus (Cehri) Türlerinin Kök Ekstraktlarının Diabetli Mus musculus albino Kan ġekeri Değerleri Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması ................................................................... 654 viii Zayıf Kayaçlarda RMR Sistemi için Önerilen Dayanım Puanının Belirlenmesi Kadir KARAMAN* Karadeniz Teknik Üniversitesi, Turkiye kadirkaraman@ktu.edu.tr Özet Kaya Kütle Puanlama (RMR) sistemi; jeoloji, maden ve inĢaat mühendisleri tarafından yeraltı madenciliği, Ģev ve tünellerin duraylılık tasarımı ve taĢıma gücü analizleri gibi farklı konularda yaygın olarak kullanılmaktadır. 40 yılı aĢkın süredir araĢtırmacılar tarafından yaygın bir Ģekilde kullanılan ve evrensel düzeyde kabul gören RMR sisteminde kayacın tek eksenli basınç dayanımı (UCS), dayanım puanının (Rs) belirlenmesinde kullanılan önemli bir girdi parametresidir. Ancak zayıf, ince tabakalı ve yoğun çatlaklı kayaçlarda UCS deneyi için yüksek kalitede karot örneği derlemek çoğu zaman zor ve zaman alıcıdır. Bu nedenle araĢtırmacılar, UCS parametresine bağlı olarak dolaylı yoldan dayanım puanlarını belirlemek için nokta yük dayanım indeksi (PLI), iğne penetrasyon direnci (NPR) ve disk makaslama indeksi (BPIc) gibi farklı yaklaĢımlar geliĢtirmiĢlerdir. Bu çalıĢmanın amacı dayanım puanının belirlenmesi için araĢtırmacılar tarafından önerilen yöntemlerin güvenilirliğini istatistiki açıdan değerlendirmektir. Bu amaca yönelik olarak zayıf kayaçları içeren (UCS < 19 MPa) bir biyomikritik kireçtaĢı sahası uygulama alanı olarak seçilmiĢtir. Kaya malzemeleri üzerinde UCS, PLI, NPR ve BPI deneyleri yapılmıĢ ve çalıĢmadan elde edilen sonuçlar kıyaslamalı olarak yorumlanmıĢtır. Sonuç olarak zayıf kayaçlarda PLI, BPIc ve NPR deneylerinin dayanım puanı tahmininde kullanılabileceği teyit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: RMR, dayanım puanı, UCS, dolaylı yöntemler, zayıf kayaç Determination of Strength Ratings Proposed for RMR Classification System in Weak Rocks Abstract The Rock Mass Rating (RMR) system is commonly used by geology, mining and civil engineering for different applications such as tunneling, underground mining, slope stability and analysis of bearing capacity. In the RMR system which has been widely utilized over the last 4 decades by researchers and has achieved a global recognition, Uniaxial Compressive Strength (UCS) of intact rock is a crucial input parameter in determining the strength rating (Rs). However, determination of the UCS parameter is sometimes difficult and also requires high quality core samples for tests because of weak, thinly bedded or densely fractured rocks. Therefore, researchers have studied on point load index (PLI), needle penetration resistance (NPR) and block punch index (BPI) for indirect estimation of strength rating based on the UCS parameter. The aim of this study is to assess the reliability of the methods suggested by the researchers for determination of strength rating. In accordance with this purpose, a limestone field including weak rocks (UCS < 19 MPa) was selected as field of application. UCS, PLI, NPR and BPIc experiments were carried out on rock material and the results acquired from the study were interpreted comparatively. Finally, it was confirmed that the PLI, BPIc and NPR can be used for the estimation of strength rating in weak rocks. Keywords: RMR, strength ratings, UCS, indirect methods, weak rock 1 GĠRĠġ Kaya kütlesi sınıflama sitemleri tünelcilik ve madencilik gibi yeraltı çalıĢmalarının, açık ocak ve karayolu Ģevleri gibi yüzey çalıĢmalarının tasarım ve yürütülmesi aĢamalarında yararlanılan önemli bir araçtır (Karaman, 2015). RMR ilk kez 1973 yılında Bieniawski tarafından geliĢtirilmiĢ bir kaya kütle sınıflama sistemidir. Sistem daha sonraki yıllarda karĢılaĢılan mühendislik probleminin özelliklerine göre veya uygulamada karĢılaĢılan ve sınıflama sisteminin mevcut hali ile değerlendirilemeyen koĢullar dikkate alınarak 1974, 1976, 1979, 1989 ve 2014 yıllarında değiĢimlere uğratılmıĢtır (Bieniawski, 1973, 1976, 1989; Celada vd. 2014). RMR, farklı parametrelere (UCS, RQD, süreksizlik durumu vb.) sayısal değerler atayarak kaya kütle kalitesini ifade eden ve tek bir rakama ulaĢmak amacını taĢıyan bir sistemdir. Tablo 1‘de RMR sınıflama sisteminin 1989‘daki versiyonu ve bu sisteme göre verilen puanlar görülmektedir. Daha hassas puanlama yapmak amacıyla UCS, % RQD ve süreksizlik ara uzaklığı parametreleri için RMR sisteminin 1989 versiyonunda (RMR89) belirtilen parametre–puan grafikleri kullanılmıĢtır. Herhangi bir değiĢim aralığına bağlı kalmaksızın, puanlar doğrudan grafiklerden belirlenebilmektedir (Ulusay ve Sönmez, 2007; Karaman vd., 2015). Parametre–puan grafiklerinden en önemlisi ve üzerinde en çok çalıĢılanı kuĢkusuz dayanım (UCS) puan grafiğidir. Tablo 1: RMR Sisteminin 1989 Versiyonu (Bieniawski, 1989) 1 2 3 4 Nokta yük Kaya malzemesinin Ġndeksi, PLI dayanımı Tek eksenli basınç (MPa) dayanımı, UCS Kaya kalite göstergesi, RQD (%) Süreksizlik ara uzaklığı (cm) Devamlılık (m) Puan Açıklık (mm) Puan Pürüzlülük Puan Süreksizlik durumu Dolgu Puan Bozunma 5 Yeraltı suyu (lt/dk) Puan 10 m‘lik kısımdan gelen su Genel koĢullar Puan DüĢük aralıklar için UCS > 10 4-10 2-4 1-2 > 250 100-250 50-100 25-50 90-100 75-90 50-75 25-50 <25 >200 <1 6 Yok 6 Çok pürüzlü 6 60-200 1-3 4 <0.1 5 Pürüzlü 5 <5 mm (sert) 4 20-6 10-20 1 1-5 1 Düz 1 <5 mm (yumuĢak) 2 <6 >20 0 >5 0 Kaygan 0 >5 mm (yumuĢak) 0 BozunmuĢ Çok bozunmuĢ 1 0 5-25 1-5 BozunmamıĢ Az bozunmuĢ 6 5 20-60 3-10 2 0.1-1 4 Az pürüzlü 3 >5 mm (sert) 2 Orta derecede bozunmuĢ 3 Yok 10 25 25-125 >125 Tamamen kuru 15 Nemli Islak Damlama Su akıĢı 10 7 4 0 Yok 6 <1 Dayanım Puanının Belirlenmesine Yönelik Önceki Yaklaşımlar RMR‘nin eski versiyonunda dayanım puanlarına iliĢkin bilgiler Tablo 2‘de verilmiĢtir. 1974, 1976 ve 1979 yıllarındaki versiyonlarında kaya malzemesi dayanım ve buna karĢılık gelen dayanım puanlarında değiĢikliklerin yapıldığı görülmektedir. 1974 versiyonunda dayanım puanı en fazla 10 ve kaya malzemesi dayanımı ise 200 MPa olduğu anlaĢılmaktadır. 1976 versiyonunda dayanım puanı 15‘e çıkarılmıĢ ve sisteme PLI parametresi de eklenmiĢtir. 1979 versiyonunda ise hem PLI hem UCS değerlerinde güncellemeler yapılmıĢtır. 1979 versiyonunda da görüldüğü gibi kaya malzemesinin dayanımı 100 MPa ile 250 MPa arasında olduğunda dayanım puanı 12 olmaktaydı. Dayanım açısından 2.5 kat fark olmasına rağmen RMR sisteminde kullanılacak dayanım puanının aynı olması jeoteknik uygulamalarda problemlere yol açmıĢ olduğundan, Bieniawski (1989) tarafından dayanım puanının hassas bir Ģekilde belirlenmesine yönelik dayanım puan grafiği önerilmiĢtir (ġekil 1a). Ancak, UCS parametresinin doğrudan belirlenmesi projelerin baĢlangıç aĢamalarında pahalı, zahmetli ve 2 Kaya malzemesi dayanım puanı zaman alıcı olabilmektedir. Ayrıca problemli kaya kütlesi ortamlarından sağlam karot alımı güçleĢmektedir. Bu nedenle bazı araĢtırmacılar tarafından dayanım puanının belirlenmesine yönelik daha pratik yaklaĢımlar sunulmuĢtur (Sülükçü ve Ulusay, 2001; Ulusay ve Ergüler, 2012; Karaman vd., 2015). (Sülükçü ve Ulusay, 2001) (Bieniawski, 1989) (b) (a) Tek eksenli basınç dayanımı (MPa) (Ulusay ve Ergüler, 2012) (c) ġekil 2.17. RMR sisteminin son versiyonundaki tek eksenli basınç dayanımı, süreksizlik aralığı ve RQD parametrelerine grafikleri (Bieniawski, 1989) PLI ait (< 1puanlama MPa) 1.0 0.9 0.8 0.7 0.6 0.5 0.4 0.3 0.2 0.1 0.0 15 0.0 14 PLI<1 MPa 13 0.5 Dayanım puanı (Rs) 11 10 9 1.0 RS RS 8 7 6 1.5 5 Dayanım puanı (Rs) 12 4 3 2.0 2 (Karaman vd., 2015) PLI>1 MPa N/A 1 (d) 0 2.5 0 2 4 6 8 10 12 14 16 18 PLI (> 1 MPa) ġekil 1: Dayanım Puanının Belirlenmesine Yönelik Önceki YaklaĢımlar (a – d) 3 Tablo 2: RMR Sisteminin GeliĢimi Süresince Dayanım Puanlarının DeğiĢimi RMR sisteminin 1974 versiyonundaki dayanım puanları UCS (MPa) Dayanım puanı >200 100-200 50-100 25-50 <25 - - 10 5 2 1 0 - - RMR sisteminin 1976 versiyonundaki dayanım puanları PLI (MPa) >8 4-8 2-4 1-2 UCS (MPa) >200 100-200 50-100 25-50 25-10 10-3 3-1 15 12 7 4 2 1 0 Dayanım puanı UCS tercih edilir RMR sisteminin 1979 versiyonundaki dayanım puanları PLI (MPa) >10 4-10 2-4 1-2 UCS (MPa) >250 100-250 50-100 25-50 5-25 1-5 <1 15 12 7 4 2 1 0 Dayanım puanı UCS tercih edilir UCS ile BPIc arasında yüksek korelasyondan dolayı Ulusay ve Gökçeoğlu (1999) kaya kütlesi sınıflama sistemlerinde alternatif bir girdi parametresi olarak kullanılabileceğini önermiĢlerdir. Sülükçü ve Ulusay (2001) BPIc‘nin özellikle PLI ve UCS testleri için standart örnek hazırlamanın oldukça zor olduğu çok zayıf kayaçlara yönelik olduğunu belirtmiĢlerdir (ġekil 1b). Ġğne penetrasyon direnci (NPR) çok yumuĢak ve zayıf kayaçların dayanımını dolaylı yoldan tahmin etmede kullanılan bir parametredir. Ulusay ve Ergüler (2012) NPR ile UCS arasındaki yüksek korelasyondan yola çıkarak RMR sınıflama sistemi için dayanım puanını belirlemeye yönelik bir grafik geliĢtirmiĢlerdir (ġekil 1c). Tablo 1 ve 2‘de düĢük aralıklar için UCS parametresinin kullanılması gerektiği görülmektedir. Diğer bir ifade ile düĢük aralıklar için yani PLI < 1 MPa olduğu durumda UCS‘nin (< 25 MPa) tercih edileceği Bieniawski (1989) tarafından önerilmiĢtir. Literatürde örnek hazırlamanın zor olduğu piroklastik kayaçlara ait UCS değerlerinin çoğunlukla 25 MPa‘ın, PLI değerlerinin ise 1 MPa‘ın altında olduğu görülmüĢtür (Quane ve Russell, 2005; Kahraman, 2014). Bu nedenle RMR sınıflamasında 25 MPa‘ın altındaki UCS veya 1 MPa‘ın altındaki PLI için sadece UCS değerlerinin kullanımının önerilmesi araĢtırmacıları zor durumda bırakmaktadır. Bu nedenle, Karaman vd. (2015) nokta yükü dayanım indeksi (PLI) ile UCS arasındaki iliĢkiyi 490 kayaç verisi için detaylı bir Ģekilde araĢtırdıktan sonra PLI‘nin 1 MPa değerinin üzerinde ve altında olduğu duruma göre RMR sınıflama sisteminde kullanılmak üzere birleĢtirilmiĢ dayanım puan grafiği önermiĢlerdir (ġekil 1d). Zayıf ve yumuĢak kayaçlarda (PLI < 1 MPa) grafikten doğrudan dayanım puanı belirlenebilmektedir. Yazarlar (Sülükçü ve Ulusay, 2001; Ulusay ve Ergüler, 2012; Karaman vd. 2015) tarafından geliĢtirilen dayanım puan grafiklerinin UCS parametresinin belirlenemediği veya belirlenmesinin oldukça güç olduğu ince tabakalı, zayıf ve sık çatlak içeren formasyonlar için oldukça önemli olduğu anlaĢılmaktadır. DENEYSEL ÇALIġMALAR ÇalıĢma, Araklı–Trabzon‘da bulunan biyomikritik kireçtaĢı sahasından alınan örnekler üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir. Biyomikritik kireçtaĢları renkleri ve mekanik özelliklerine göre 4 gruba ayrılmıĢtır. Bu çalıĢmada, literatürde önerilen grafiklerin kullanımını test etmek amacıyla 54.7 mm çapındaki zayıf kayaçlar üzerinde UCS, PLI, BPIc ve NPR deneyleri ISRM (2007) tarafından önerilen yöntemlere göre gerçekleĢtirilmiĢtir. 5‘er adet boy/çap oranı 2.5 olan karotlar, yükleme hızı 0.5 MPa/s olacak Ģekilde 30 ton kapasiteli pres altında UCS deneylerine tabi tutulmuĢtur. PLI deneyleri (çapsal yöntem) 10‘ar adet karot örnekleri ile 10–60 sn arasında olacak Ģekilde gerçekleĢtirilmiĢtir (Karaman, 2011). Disk makaslama deneyleri için yaklaĢık 10 mm kalınlığındaki örnekler kullanılmıĢtır. Ġğne penetrasyon indeksi (NPR) deneyleri laboratuvarda karot örnekler üzerinde yapılmıĢtır. Yükleme karot yüzeyine dik olacak Ģekilde 4 yapılmıĢ ve aynı test yüzeyi üzerinde en az 3 ölçüm alınmıĢtır. Deneylere ait bazı görüntüler ġekil 2‘de, deney sonuçları ise Tablo 3‘te verilmiĢtir. (c) (b) (a) ġekil 2: Laboratuvarda Yapılan Deneylere ĠliĢkin Görüntüler (a – d) Tablo 3: Laboratuvar Deneylerinin Sonuçları Kaya Dayanım Parametreler Ortalama Standart sapma kodu puan (Rs) UCS (MPa) BPIc (MPa) NPR (N/mm) PLI (MPa) 1 11.6 1.9 2.1 2 18.9 1.1 2.9 3 8.2 1.2 1.7 4 7.7 1.2 1.6 1 1.6 0.6 1.7 2 3.6 0.9 2.9 3 2.0 0.3 2 4 1.1 0.2 1.3 1 55 4 2.6 2 75 7 3.2 3 52 4 2.5 4 45 5 2.4 1 0.74 0.1 1.8 2 0.78 0.1 1.9 3 0.55 0.2 1.5 4 0.67 0.2 1.7 5 (d) BULGULAR VE DEĞERLENDĠRME Deney sonuçları kullanılarak ġekil 1‘deki grafiklerden ve/veya grafiklere iliĢkin verilen eĢitliklerden dayanım puanları belirlenmiĢtir (Tablo 3). UCS‘den elde edilen dayanım puanları ölçülen veya deneysel, diğer deneylerden (BPIc, NPR ve PLI) elde edilen dayanım puanları ise tahmini değerlerdir. Dolayısıyla UCS‘den elde edilen dayanım puanları kontrol grup olarak kullanılacaktır. ġekil 3a,b incelendiğinde BPIc‘den elde edilen dayanım puanlarının UCS‘den elde edilen puanlara oldukça yakın olduğu anlaĢılmaktadır. NPR testinden kısmen yüksek, PLI testinden ise kısmen düĢük dayanım puanları elde edilmiĢtir. ġekil 3a,b‘den farklı yöntemlerden elde edilen dayanım puanları ile UCS‘den elde edilen dayanım puanları arasındaki farklar çok anlaĢılamamaktadır. Bu nedenle tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile gruplar arasındaki benzerlikler veya farklılıklar ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Bu yöntem iki veya daha fazla verilerin grup ortalamalarının veya iĢlem ortalamalarının farklılığını test etmek için yararlanılan bir yöntemdir (Kalaycı, 2009). Öncelikle verilerin normal dağılım gösterip göstermediği test edilmiĢtir. Veri sayısı az olduğu için normal dağılım testleri SPSS non-parametrik test ile (Kolmogorov-Smirnov Z testi) yapılmıĢtır. Buna göre anlamlılık düzeyi (0.77–0.99) >0.05 olduğu için veriler normal dağılım göstermiĢtir. Tek yönlü varyans analizi için grupların homojenliğine bakılmaktadır (anlamlılık seviyesi (P) > 0.05 olmalı). Grup verileri homojen olduğunda Dunnett 2 yönlü ve Tukey HSD ANOVA analizleri gibi kullanılabilecek yöntemler bulunmaktadır. Eğer kontrol grubu varsa Dunnett 2 yönlü test kullanılmalıdır. Bu çalıĢmada UCS‘den elde edilen dayanım puanları kontrol grubu olduğu için Dunnett 2 yönlü test kullanılmıĢtır. Eğer bu teste göre P < 0.05 ise ―grup ortalamaları birbirinden önemli düzeyde farklıdır‖ veya ―grup ortalamalarından en az biri diğerlerinden farklıdır‖ yorumları yapılmaktadır (Dunnett ve Tamhane, 1992). P>0.05 ise gruplar birbirinin aynıdır veya grup ortalamaları birbirinden farklı değildir anlamı çıkmaktadır. P, 1 değerine yaklaĢtıkça gruplar arası benzerlik artmaktadır. Yapılan analiz sonucunda P değerleri Rs_UCS ile Rs_BPIc arasında 0.983, Rs_UCS ile Rs_NPR arasında 0.249 ve Rs_UCS ile Rs_PLI arasında ise 0.634 olduğu görülmüĢtür. P değerlerinden de anlaĢılacağı gibi BPIc yönteminden elde edilen dayanım puanlarının (Rs_BPIc) ölçülen dayanım puanlarına (Rs_UCS) daha yakın olduğu anlaĢılmaktadır. Ayrıca PLI‘den elde edilen dayanım puanları kaya kodu 2 hariç diğer kayaçlarda oldukça yakın olduğu görülmüĢtür. 3,5 Rs (NPR) Rs (UCS) Rs (BPIc) Rs (PLI) Dayanım Puanları (Rs) 3 2,5 2 1,5 1 1 2 3 Kaya kodu (1 – 4) 6 4 (a) 3,5 Rs_UCS Rs_BPIc 3 Rs_NPR Rs_PLI Rs değerleri 2,5 2 1,5 1 0,5 0 1 2 Kaya kodu 3 4 (b) ġekil 3: Dayanım Puanlarının Kıyaslanması (a, b) Tek yönlü varyans analiz sonuçlarını daha iyi görebilmek adına ġekil 4‘teki grafik çizilmiĢtir. Grafikte Rs_UCS değerlerine en yakın değerlerin Rs_BPIc değerleri olduğu, PLI testinden elde edilen Rs değerlerinin daha dar aralıkta olmasına rağmen Rs_UCS değerlerini temsil ettiği ortaya çıkmaktadır. NPR ile kısmen daha yüksek Rs değerlerine ulaĢıldığı görülmüĢtür. Gruplar kendi içinde değerlendirildiğinde NPR ile PLI testlerinden elde edilen Rs değerlerinin birbirini temsil etmediği veya grupların benzerlik göstermediği anlaĢılmaktadır. Ancak burada kontrol parametresi UCS olduğu için diğer parametrelerden elde edilen Rs değerlerinin UCS‘den elde edilen değerleri temsil ettiği gözlenmiĢtir. Tablo 3 incelendiğinde bütün parametrelerden 1 kodlu kaya için en düĢük Rs 1.7 en yüksek Rs ise 2.6 (fark 0.9), 2 kodlu kaya için en düĢük 1.9 en yüksek 3.2 (fark 1.3), 3 kodlu kaya için en düĢük 1.5 en yüksek 2.5 (fark 1) ve 4 kodlu kaya için ise en düĢük 1.3 en yüksek 2.4 (fark 1.1) olarak elde edilmiĢtir. Hangi yöntem olursa olsun elde edilen dayanım puanları arasındaki farkların oldukça birbirine yakın olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu konuyu detaylandıracak olursak RMR sınıflama sisteminde, örneğin kaya sınıfının zayıf kaya olması için toplam puanının 21–40 arasında, orta kaya olarak adlandırılması için toplam puanının 41– 60 arasında olması gerekmektedir (Bieniawski, 1989). Buna göre yukarıda elde edilen bulguların (dayanım puanlarının) RMR puanı üzerinde kaya sınıfı tanımını (çok zayıf kaya, zayıf kaya, orta kaya vb.) değiĢtirecek kadar bir etkiye sahip olmayacağı görülmüĢtür. Ancak, kaya kütlesinin değerlendirmesi sonucunda (dayanım puanının UCS dıĢındaki yöntemlerden edinildiği) toplam RMR puanı (dayanım puanı, süreksizlik durumu, yeraltı suyu durumu vb.), kaya sınıfının değiĢim aralığına yakın puanlarda (21 veya 41 gibi) olması durumunda güvenli tarafta kalma adına bir alt kaya sınıfı seçilebilir veya araĢtırmacının tecrübesine bağlı olarak yapılan ölçümler gözden geçirilebilir. Sonuç olarak UCS için yüksek kalitede karot alımının zor veya imkansız olduğu durumlarda, BPIc, NPR ve PLI deneylerine ait literatürde önerilen dayanım puan grafiklerinin kullanılabileceği teyit edilmiĢtir. 7 ġekil 4: Dayanım Puanı Tahmininde Yöntemlerin KarĢılaĢtırılması SONUÇLAR UCS parametresinin belirlenmesinin zor veya imkansız olduğu zayıf kayaçlar için BPIc, NPR ve PLI testleri temel alınarak literatürde önerilen grafikler kullanılmıĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir. UCS parametresinden elde edilen dayanım puanlarına en yakın puanlar BPIc deneylerinden elde edilmiĢtir. Buna rağmen hangi yöntemle olursa olsun dayanım puanları arasındaki farkların oldukça düĢük olduğu görülmüĢtür. Tek yönlü varyans analizleri yapılmıĢ ve UCS‘den elde edilen dayanım puanları ile diğer yöntemlerden elde edilen dayanım puanları arasında istatistiki açıdan fark olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Zayıf kayaçlardan dolaylı yöntemlerle elde edilen dayanım puanlarının RMR sisteminde kaya sınıfını etkileyecek düzeyde olmadığı, ancak kaya sınıfının değiĢim aralıklarına karĢılık gelen RMR puanlarında kullanıcıların dikkatli olmaları bu çalıĢmada önerilmiĢtir. REFERANSLAR Bieniawski, Z.T. (1973). Engineering classification of jointed rock masses. Transactions of South African Institute of Civil Engineering, 15, 12, 335–344. Bieniawski, Z.T. (1976). Rock mass classification in rock engineering applications. Proc. Symp. On Exploration for Rock Eng. South Africa, Balkema, Rotterdam, 97–106. Bieniawski, Z.T. (1989). Engineering rock mass classifications, Wiley, New York, 251 s. Celada, B., Tardaguila, I., Varona, P., Rodriguez, A., ve Bieniawski, Z.T. (2014). Innovating tunnel design by an improved experience-based RMR system. Proceedings of the World Tunnel Congress, Tunnels for a better Life, Foz do Iguaçu, Brazil, 9 s. ISRM. (2007). The Complete ISRM Suggested methods for rock characterization, testing and monitoring: 1974–2006. In: Ulusay, Hudson (Eds.), Suggested Methods Prepared by the Commission on Testing Methods, International Society for Rock Mechanics. ISRM Turkish National Group, Ankara, Turkey, 628 s. Kahraman, S. (2014). The determination of uniaxial compressive strength from point load strength for pyroclastic rocks. Engineering Geology, 170, 33-42. 8 Kalaycı, ġ. (2009). SPSS uygulamalı çok değişkenli istatistik teknikleri. Asil Yayın Dağıtım Ltd. ġti. 4. Baskı, 426 s. Karaman, K. (2011). TaĢönü (Trabzon–Araklı) kalker ocağındaki Ģevlerin duraylılık açısından incelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon, 123 s. Karaman, K. (2015). Tünel uygulamalarında kullanılan kaya dayanım parametrelerinin dolaylı yöntemlerle tahmini, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon, 156 s. Karaman, K., Kaya, A., ve Kesimal, A. (2015). Use of the point load index in estimation of the strength rating for the RMR system. Journal of African Earth Sciences, 106, 40–49. Quane, S.L., ve Russel, J.K. (2005). Ranking welding intensity in pyroclastic deposits. Bulletin of Volcanology, 67, 129-143. Sülükçü, S., ve Ulusay, R. (2001). Evaluation of the block punch index test with particular reference to the size effect, failure mechanism and its effectiveness in predicting rock strength, International Journal of Rock Mechanics and Mining Sciences, 38, 1091–1111. Ulusay, R., ve Gökçeoğlu, C. (1999). A new test procedure for the determination of the block punch index and its possible uses in rock engineering. ISRM News Journal, 6(1), 50–4. Ulusay, R., ve Sönmez, H. (2007). Kaya kütlelerinin mühendislik özellikleri, 2. Baskı, Jeoloji Mühendisleri Odası, 292s., Ankara. Ulusay, R., ve Ergüler, Z.A. (2012). Needle penetration test: Evaluation of its performance and possible uses in predicting strength of weak and soft rocks. Engineering Geology, 149–150, 47–56. 9 Three Dimensional Modeling of Rock Quality Designation (RQD) in a Limestone Quarry (Trabzon, Turkey) ġener ALĠYAZICIOĞLU* Res.Assist. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye Türkiye aliyazicioglu@ktu.edu.tr Kadir KARAMAN Assist.Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, kadirkaraman@ktu.edu.tr Ferdi CĠHANGĠR Bayram ERÇIKDI Assist.Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye Assos.Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye cihangir@ktu.edu.tr bercikdi@ktu.edu.tr Ayhan KESĠMAL Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye kesimal@ktu.edu.tr Abstract Rock slope stability analysis is performed to design safe and functional slopes in open pit mines. A proper design of slopes leads to improve slope stability and safety and correspondingly reduces costs, extends the life of mines and decreases the stripping ratio. Rock quality designation (RQD) index measures the percentage of rock within a borehole. RQD is used as a standard parameter in borehole logging. Its simplicity allows designers to decide a proper and stable design in open pit mines. This study includes borehole analysis, discontinuity measurements and observations of TaĢönü (Trabzon) limestone quarry (Northeast, Turkey). In the study area, 3 large-scale planar failures occurred between 2005 and 2007 years. After these failures, new tension joints formed behind the failure zone. Clay layer having up to 110 centimeter thickness has been held responsible for these failures. The purpose of this study is to analyze rock classification system by RQD. To achieve this purpose, five boreholes were drilled behind the failure zone. Total length of boreholes was 193 meters. Boreholes formation roughly includes limestone and volcanic breccia. RQD values are 20.40, 26.13, 18.57, 50.09 and 36.72 in percentage for limestone formation in the boreholes. Beside this, RQD values found as 50.58, 44.15, 42.73, 40.13 and 34.87 in percentage for total lengths in the boreholes. This study evaluated the boreholes and modeling RQD values in the limestone quarry, analyzing all boreholes and recording the length of discontinued rock specimens. Borehole data including RQD values and formation and digital terrain model (DTM) was created in Gemcom Surpac 6.2 package program with three dimensional modelling. RQD values for modeling classified as very poor, poor, fair, good and excellent like described in the literature. The result includes boreholes and the RQD distribution models through the limestone quarry. This study shows the significance of boreholes evaluation and RQD modeling to analyses and evaluation of rock failure and potential future failures. Anahtar Kelimeler: Borehole evaluation, RQD, slope stability, 3D modeling 10 INTRODUCTION TaĢönü (Araklı-Trabzon) limestone quarry has been exposed to three large-scale planar failures between 2005 and 2007 years. It is figured out that the failures occurred on clay layers. The factors such as high slope angle and bench height in the quarry, uncontrolled blasting operations and intense rainfall have been reported to cause failures by studies carried out between 2004 and 2015 years (Erçıkdı et al., 2006). After these failures, raw limestone supply from the quarry came to a standstill. Therefore, 5 different exploratory drillings were bored north side of the landslide area. For the purpose of evaluation of boreholes, detailed RQD calculation has been put into effect. The rock quality designation, RQD, is a rock mass classification system. RQD was firstly proposed by Deere (1964) as an index of evaluating rock quality quantitatively. After this, RQD has become a topic of various assessments (Deere et al. 1967; Cording and Deere 1972; Merritt 1972; Deere 1989). RQD is a core recovery percentage calculated by measuring rock core pieces over 100 mm in length (optimal in NX cores). This study evaluated the boreholes and modeling RQD values in the limestone quarry, analyzing all boreholes and recording the length of discontinued rock specimens. Borehole data including RQD values and formation and digital terrain model (DTM) was created in Gemcom Surpac 6.2 package program with three dimensional modelling. RQD values for modeling classified as very poor, poor, fair, good and excellent like described in the literature. The result includes boreholes and the RQD distribution models through the limestone quarry. SITE DESCRIPTION The Araklı-TaĢönü limestone quarry is placed approximately 40 km from Trabzon city in northeast of Turkey (Figure 1) (Aliyazıcıoğlu et al, 2015). The quarry is managed by AĢkale Cement Factory and utilizes the limestone-rich Kirechane formation. Kirechane formation includes different limestone formations such as biomicritic limestone, macro fossil void limestone and sandy-clayey limestone (Karaman vd., 2013). The quarry has experienced three separate planar failures, which occurred between 2005 and 2006 (Figure 2). It has been indicated that landslides occured on a clay layer which is up to 100 cm thick and 20-30 degree inclined (Ceryan, 2009). Figure 1: Location of the Araklı-TaĢönü limestone quarry (Aliyazıcıoğlu vd., 2015) 11 Figure 2: A general view (a) and a closer view (b) of failure region (Karaman vd., 2013) RQD CALCULATION Rock quality designation (RQD) is the calculation of the degree of discontinuities or fractures in a rock mass. It is calculated by measuring sound rock pieces in a borehole and dividing the total sound rock pieces to total core length (Figure 3). High quality rock is described having more than 75 % in RQD, low quality as less than 50 % (Table 1). RQD is the borehole core recovery percentage including only pieces of solid cores which are equal or longer than 10 cm in length. It is measured along the centerline of the core. In this respect, rock pieces not hard or soft and soil parts is not included. RQD was originally implemented to use with core diameters of 54.7 mm (NX core size) Figure 3: Procedure for measurement and calculation of RQD (after Deere, 1989) 12 Table 1: Rock quality designation (RQD) classification index RQD Rock Mass Quality < 25 % Very poor 25 – 50 % Poor 50 – 75 % Fair 75 – 90 % Good 90 – 100 % Excellent In the limestone quarry, 5 different boreholes drilled and total length of boreholes was 193 meters (Figure 4) (Aliyazıcıoğlu vd., 2015). Boreholes formation roughly includes limestone and volcanic breccia (Figure 5). All boreholes‘ core boxes are measured one by one (max. 1.2 m) and calculated their RQD values, values of borehole number 1 is given in Table 2 as an example. RQD values are 20.40, 26.13, 18.57, 50.09 and 36.72 in percentage for limestone formation in the boreholes. Beside this, RQD values found as 50.58, 44.15, 42.73, 40.13 and 34.87 in percentage for total lengths in the boreholes. Figure 4: Core boxes belonging to borehole number 4 (Aliyazıcıoğlu vd., 2015) 13 Figure 5: All boreholes with formation and depth values Table 2: Detailed core boxes RQD values for borehole number 1 From (m) 0.00 8.00 9.20 10.50 11.70 13.00 14.30 15.50 16.70 18.00 19.30 20.50 21.80 23.00 24.00 25.20 26.40 27.60 28.70 30.00 31.20 32.50 33.70 34.80 35.90 37.00 38.00 39.00 40.00 41.00 Borehole No. 1 To RQD (%) (m) 8.00 9.20 10 10.50 31 11.70 10 13.00 20 14.30 20 15.50 35 16.70 60 18.00 60 19.30 54 20.50 95 21.80 28 23.00 62 24.00 100 25.20 87 26.40 58 27.60 65 28.70 96 30.00 42 31.20 51 32.50 24 33.70 48 34.80 85 35.90 60 37.00 66 38.00 82 39.00 75 40.00 97 41.00 62 42.00 86 Rock Mass Quality Very poor Poor Very poor Very poor Very poor Poor Fair Fair Fair Excellent Poor Fair Excellent Good Fair Fair Excellent Poor Fair Very poor Poor Good Fair Fair Good Good Excellent Fair Good THREE DIMENSIONAL (3D) MODELING 14 Limestone quarry modeling has been made by using Geovia Surpac 6.2 package program (URL-1). The program is used as 3 dimensional (3D) modeling of topographic maps, modeling and visualization of core drilling and combining with surface model, applying geostatistical analysis by creating database, ore deposit modeling from drillings, block modeling and underground and open pit mine modeling (Aliyazıcıoğlu, 2011). In this study, except from standard borehole modeling or geostatistical values, RQD values is modeled by using Surpac 6.2. Beside this, topographical digital terrain model (Figure 6) and potential failure zone is added to this model to analyze RQD values in 3 dimensional and understand the different RQD values by location and individually. Potential failure zone is released by Aliyazıcıoğlu et al. (2015) that three boreholes (3,4 and 5) includes sheared zone in core samples such that it could be a sign for a new failure in near future. Sheared zones has seen in 17, 34.5 and 24.5 meters in 3,4, and 5th boreholes respectively (Figure 7). In the first approach, RQD classification index is used for the separation value of RQD modeling. Topsoil is not taken into effect as it has no hard rock pieces or not giving any RQD values. Additionally, volcanic breccia is not added to modeling as it proportionally gives higher RQD values (Figure 7). Even though, RQD values can be modeled as a block model like modeling any type of orebody. In this study, only RQD classification of ―very poor‖ is modeled to illustrate the possibility of three dimensional modeling of RQD values (Figure 8). Figure 6: Limestone quarry digital terrain model (DTM) and location of boreholes Sheared zone Figure 7: Boreholes with RQD values (differentiated by classification index) 15 Figure 8: Block modeling of RQD classification of ―very poor‖ RESULT AND DISCUSSION This study evaluated the boreholes and modeling RQD values in the limestone quarry, analyzing all boreholes and recording the length of discontinued rock specimens. Borehole data including RQD values and formation and digital terrain model (DTM) was created in Gemcom Surpac 6.2 package program with three dimensional modelling. RQD values for modeling classified as very poor, poor, fair, good and excellent like described in the literature. RQD values are 20.40, 26.13, 18.57, 50.09 and 36.72 in percentage for limestone formation in the boreholes. Beside this, RQD values found as 50.58, 44.15, 42.73, 40.13 and 34.87 in percentage for total lengths in the boreholes. After analyzing RQD models of boreholes, it is obvious that calculation of RQD along the borehole in total will give different classification index according to formation RQD values. Also, being more specific, it is important to see the true location of boreholes in 3D as limestone RQD changes from one core box to another one. According to RQD values, especially for 3rd ,4th , and 5th boreholes, the. values are ―18.57% - very poor‖, ―50.09% - fair‖ and ―36.72 - poor‖ for limestone respectively. On the other hand, it is all ―very poor‖ in the boreholes near to the sheared zone emphasized in modeling. The result includes boreholes and the RQD distribution models through the limestone quarry. This study shows the significance of boreholes evaluation and RQD modeling to analyses and evaluation of rock failure and potential future failures. Thus, three dimensional modeling is seen to provide a significant contribution to slope stability assessment in order to see a larger failure surface areas and to identify risky areas healthier. REFERENCES Aliyazıcıoğlu, ġ, (2011). Örnek bir bakır madeninin Surpac programı ile modellenmesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon, Yüksek Lisans Tezi, 65 s. (yayımlanmamıĢ). Aliyazıcıoğlu, ġ., Karaman, K., Kesimal, A., Cihangir, F., ve Erçıkdı, B. (2015). Bir kireçtaĢı ocağında (Araklı-Trabzon) sondajların 3 boyutlu analizi yoluyla kaya Ģev duraylılığı değerlendirmesi. Antalya, Türkiye 24. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisine SunulmuĢ Bildiri Ceryan, N. (2009). TaĢönü kalker ocağındaki (Trabzon) kaya Ģevleri duraylılığının olasılık yöntemle analizi ve kazılabilirlik. Doktora Tezi, KTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı, Trabzon. Cording, E.J., and Deere, D.U. (1979) Rock tunnel supports and field measurements, in Lane, K.S., and Garfield, L.A., eds., North American rapid excavation and tunneling conference, Volume 1: Chicago, New York: Society of Mining Engineers, American Institute of Mining, Metallurgy and Petroleum Engineers, pp. 601-622. 16 Deere, D. U. (1964). Technical description of rock cores for engineering purposes. Rock Mechanics and Rock Engineering, 1, 17-22. Deere, D. U., Hendron, A. J., Patton, F. D., and Cording E. J., (1967). Design of surface and near surface construction in rock. 8th U.S. Symposium on Rock Mechanics: Failure and breakage of rock: New York, Society of Mining Engineers, American Institute of Mining, Metallurgical and Petroleum Engineers. Deere, D.U., and Deere, D.W., (1988). The rock quality designation (RQD) index in practice, in Kirkaldie, L., ed., Rock classification systems for engineering purposes, Volume 984: ASTM Special Publication: Philadelphia, American Society for Testing Materials, pp.91-101. Erçıkdı B., Cihangir F., Kesimal A. (2006). Düzlemsel kaymanın oluĢtuğu bir kireçtaĢı ocağında güvenlik katsayılarının belirlenmesi: örnek bir uygulama. Ġstanbul Üniv. Müh. Fak. Yerbilimleri Dergisi 19 (2) 121–129. Karaman, K., Erçıkdı, B., ve Kesimal, A. (2013). The assessment of slope stability and rock excavatability in a limestone quarry. Earth Sciences Research Journal. 17 (2), 169 – 181. Merritt, A.H., (1972) Geologic prediction for underground excavations, in Lane, K.S., and Garsfield, L.A., eds., North American rapid excavation and tunneling conference, Volume 1: Chicago, New York: Society of Mining Engineers, American Institute of Mining, Metallurgical and Petroleum Engineers, pp. 115-132. URL1: Geovia Surpac Integrated geology, resource modeling, mine planning and production. Retrieved from http://www.geovia.com/products/surpac on 1 June 2016. 17 Bir KireçtaĢı Ocağındaki Kayaçların Kazılabilirlik Özelliklerinin AraĢtırılması ġener ALĠYAZICIOĞLU* Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye aliyazicioglu@ktu.edu.tr Kadir KARAMAN Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye kadirkaraman@ktu.edu.tr Ferdi CĠHANGĠR Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye cihangir@ktu.edu.tr Bayram ERÇIKDI Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye bercikdi@ktu.edu.tr Ayhan KESĠMAL Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye kesimal@ktu.edu.tr Özet Ülkemizin ekonomisine önemli katkılar sağlayan Trabzon Çimento Fabrikası‘na ait Araklı TaĢönü (Trabzon) kireçtaĢı ocağında 2005-2007 yılları arasında 3 kez düzlemsel yenilme meydana gelmiĢtir. Bu yenilmeler sonrasında ocaktan hammadde alımı durma noktasına gelmiĢtir. Üretimin patlatma ile gerçekleĢtiği bu kireçtaĢı ocağında, heyelanı tetikleyen parametrelerden biri de patlatma kaynaklı ivmelenmedir. Bu çalıĢmada, heyelana maruz kalmıĢ kireçtaĢı ocağında, kayaçların farklı kazılabilirlik ve sökülebilirlik sınıflamaları yapılması amaçlanmıĢtır. Bu amaca yönelik olarak kayaç fiziksel (süreksizlik ara uzaklığı indeksi ve hacimsel eklem sayısı) ve mekanik (tek eksenli basınç dayanımı ve nokta yükü dayanım indeksi) özellikleri belirlenmiĢtir. Sonuç olarak, çalıĢma sahasındaki kaya birimlerinin patlatma gerekmeden kazılabileceği ortaya çıkmıĢtır. Böylelikle, kireçtaĢı ocağında üretime tekrar baĢlanılması durumunda, patlatmalı üretime alternatif olarak kazı ile üretim metodu seçilerek ileride oluĢabilecek ivmelenmeler sonucu heyelan oluĢumları engellenebilecektir. Anahtar Kelimeler: Kireçtaşı ocağı, kazılabilirlik, sökülebilirlik, patlatmasız kazı The Investigation of Excavatability of Rock Formation in a Limestone Quarry Abstract Belonging to Trabzon Cement Factory that providing a significant contribution to the economy of our country, in the TaĢönü (Trabzon Araklı) limestone quarry, 3 different planar failures occurred between 2005 and 2007 years. After these failures, limestone supply from the quarry has been stopped. In this quarry that production is made by blasting, one of the triggering mechanisms of failures was blast induced acceleration. In this study, in the limestone quarry exposed to planar failure, it is intended to calculate different excavability and ripping classification systems. To achieve this, rock‘s physical (discontinuity spacing and volumetric joint count) and mechanical (uniaxial compressive strength and point load index) properties were determined. As a result, it is found that rock formation in the study area could be excavated without blasting. Thus, in case of starting reproduction in the quarry, by choosing excavability instead of blasting, failures triggered by blasting will be prevented. Keywords: Limestone quarry, excavability, ripping, non-blasting excavation 18 GĠRĠġ Kazılabilirlik, kayaçların bulundukları yerden kazı makinaları ile ne ölçüde koparılabilirliklerinin göreceli ifadesidir. Açık ocak madenciliği projelendirme çalıĢmalarında ve ekipman seçiminde gerekse üretim faaliyetleri sırasında birim operasyonların verimliliğinin ve etkinliğinin artırılmasına yönelik rehabilitasyon çalıĢmalarında, cevher ve yan kayacın sağlamlık dereceleri ve kazılabilirliği, göz önüne alınması gereken önemli parametrelerdendir (Akın, 2006). Açık iĢletmecilikte, kayaçların kazılabilirlik koĢullarının arazi ve laboratuvarda kolay elde edilebilir jeoteknik veriler yardımıyla kestirilebilmesi, makina parkının kurulması ve birim kazı fiyatının belirlenmesi bakımından büyük önem taĢımaktadır. Son yıllarda, kayaç kütlesi kazılabilirlik özelliklerinin sınıflama yöntemleriyle saptanması konusunda yeni yaklaĢımlar izlenmektedir. Bu yöntemlerin ortak yanı, kayaç kütlesinin kazılabilirliğini etkilediği düĢünülen en önemli jeoteknik parametreleri ele almaları ve bu parametreleri ağırlıklı puanlama sistemiyle değerlendirerek, kazılabilirlik sınıflama indisleri oluĢturmalarıdır. Kayaçların kazılabilirliği kazılacak malzemelerin jeoteknik özelliklerine, iĢ metoduna, kullanılan kazıcı ekipmanın boyutu ve tipine bağlıdır. Kayaçların dayanım özellikleri ve içerdikleri süreksizliklerin ara uzaklıkları kazılabilirliğinde genellikle kabul görmüĢ önemli özelliklerdir. Madencilikte ana kazı yöntemleri patlatma, sıyırma ve kazı iĢlemleridir (Gürocak vd., 2008). Ancak, yapılaĢmanın yoğun olduğu yerlerde veya hassas çalıĢma koĢullarının gerektiği riskli bölgelerde çevresel etkilerin minimize edilmesi Ģartı, mekanize kazıyı patlatmalı kazıya göre daha avantajlı hale getirmektedir (Feridunoğlu ve Bilgin, 2010). Literatürde kayaç kazılabilirliğini öneren sayısız yöntemler mevcuttur (Franklin vd., 1971; Bieniawski, 1974; Weaver, 1975; Scoble ve Muftuoglu 1984; Caterpillar, 1988; Karpuz vd., 1990; Hadjigeorgiou ve Scoble, 1990). Her sistem farklı jeoteknik parametreleri dikkate almaktadır. Araklı TaĢönü (Trabzon, Türkiye) kireçtaĢı ocağı, Türkiye ekonomisine önemli katkılar sağlayan AĢkale Çimento Fabrikasının hammadde ihtiyacının büyük bir bölümünü karĢılamaktadır. Söz konusu ocak sahasında 2005-2007 yılları arasında 3 büyük ölçekli düzlemsel kayma meydana gelmiĢtir. OluĢan bu kayma sonucunda ocaktan hammadde üretimi durma noktasına gelmiĢtir. OluĢan kaymanın nedenleri olarak bölgenin aĢırı miktarda yağıĢ alması ve kontrolsüz patlatmaların yapılması gösterilmiĢtir (Erçıkdı vd., 2006). Bu çalıĢmada kireçtaĢı ocağında üretime tekrar baĢlanılması durumunda, ocakta patlatmalı kazıya alternatif olarak kayaç kazılabilirliğinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. Bu amaçla, kayaç kazılabilirliğinin değerlendirilmesi için Pettifer ve Fookes (1994) tarafından önerilen kazılabilirlik diyagramı kullanılmıĢtır. Bu kazılabilirlik grafiği süreksizlik ara uzaklığı indeksi (If) ve nokta yükü dayanım indeksi (Is(50)) değerini dikkate almaktadır. Diğer kazılabilirlik yöntemlerindekilere kıyasla, bu parametrelerin arazi ve laboratuvar çalıĢmalarıyla elde edilmesi daha kolaydır. Sahada yapılan inceleme, gözlem ve laboratuvarlarda gerçekleĢtirilen deneysel çalıĢmalarla jeoteknik birimlerin kaya kütle özellikleri belirlenmiĢ, yapılan kazılabilirlik tayinleri için gerekli If değerleri hem karot örneklerinden hem de arazide yapılan ölçümler ile elde edilmiĢtir (ISRM (1981); ISRM (1985)). ÇALIġMA SAHASININ ÖZELLĠKLERĠ Bu çalıĢmanın kapsamını oluĢturan kireçtaĢı ocağı Trabzon (Türkiye) ili Araklı ilçesi TaĢönü köyünde bulunmaktadır (ġekil 1) (Aliyazıcıoğlu vd., 2015). ÇalıĢma sahasında Kireçhane Formasyonuna ait biyomikritik kireçtaĢı, makro fosilli boĢluklu kireçtaĢı, kumlu-killi kireçtaĢı gibi çeĢitli kireçtaĢları bulunmaktadır (Karaman vd., 2013). ÇalıĢma sahasında 2005-2007 yılları arasında 3 ayrı düzlemsel kayma meydana gelmiĢtir (ġekil 2) (Ceryan, 2009; Karaman vd., 2013). Yenilmelerin, kalınlığı yer yer 100 cm‘ye ulaĢan ve eğim açıları 20–30º arasında değiĢen bir kil tabakası üzerinde gerçekleĢtiği belirtilmiĢtir (Ceryan, 2009). Kil tabakası ve heyelan sahasındaki Ģevlerin eğim yönlerinin aynı olması kaymayı kolaylaĢtıran en önemli sebeplerden biri olarak gösterilmesinin yanında (Ceryan vd., 2009), ocakta Ģev eğimlerinin düzensiz ve dike yakın olması, kontrolsüz yapılan patlatmalar ve 19 bölgeye aĢırı miktarda yağıĢ düĢmesi de Ģev duraysızlığını tetikleyici etkenler olarak belirtilmiĢtir (Erçıkdı vd., 2006). ġekil 1: ÇalıĢma sahası yer bulduru haritası (Aliyazıcıoğlu vd., 2015) (a) (b) ġekil 2: Heyelan sahasından bir görünüm (a) ve jeolojik enine kesit (b) (Karaman vd., 2013). YAPILAN ÇALIġMALAR Araklı-TaĢönü kireçtaĢı sahasında yapılan bu çalıĢma, ocak kayaç birimlerinin kazılabilirlik sınıflaması ortaya konulmuĢtur. Bu amaçla arazide gerçekleĢtirilen 5 farklı sondaj noktasından elde edilen veriler değerlendirilmiĢ ve arazide jeoteknik ölçümler (süreksizlik ara uzaklığı vb.) ve laboratuvarda kaya mekaniği (nokta yükü, tek eksenli basınç) deneyleri yapılmıĢtır. KireçtaĢı sahasında gözlenen süreksizlik ara uzaklıkları ölçülerek, süreksizlik ara uzaklığı indeksi (If) değerleri 0.025-1.042 m olarak hesaplanmıĢtır. Araziden ve sondaj sandıklarından alınan örnekler kullanılarak nokta yükü ve tek eksenli basınç deneyi gerçekleĢtirilmiĢtir. Sekilsiz ve çapsal numuneler üzerinde gerçekleĢtirilen nokta yükü dayanım indeksi deneyleri ISRM (1985)‘e göre yapılmıĢtır (ġekil 3a) (Tablo 1). Elde edilen nokta yükü dayanım (Is(50)) değerleri 0.269-2.124 MPa arasındadır. Ayrıca kayaçların tek eksenli basınç dayanımlarının 619 MPa arasında değiĢtiği elde edilmiĢtir (ġekil 3b) (Tablo 1). 20 (b) (a) ġekil 3: Nokta yükü (a) ve tek eksenli basınç dayanım (b) deneyi Tablo 1: Numunelerin nokta yükü ve tek eksenli basınç dayanımları Nokta Yükü P Kırılma Yükü Tek Eksenli Basınç No Dayanım Ġndeksi No (kN) Dayanımı (MPa) Is(50) (MPa) 1 0.760 0.335 1 9.42 2 1.172 0.516 2 11.45 3 1.140 0.502 3 6.07 4 1.560 0.687 4 15.79 5 0.610 0.269 5 14.98 6 0.850 0.374 6 16.46 7 0.922 0.406 7 8.71 8 0.792 0.349 8 19.40 9 1.210 0.533 9 13.90 10 1.172 0.516 10 16.72 11 1.574 0.693 11 7.32 12 1.608 0.736 12 11.92 13 4.508 1.543 13 15.84 14 4.112 1.798 14 18.87 15 3.972 2.124 15 9.86 16 2.028 0.812 16 13.18 17 3.458 1.292 17 15.49 18 1.194 0.468 18 12.47 19 2.472 0.698 19 14.04 20 0.986 0.413 20 14.13 21 2.590 1.203 22 2.346 1.410 BULGULAR VE DEĞERLENDĠRME Süreksizlik ara uzaklığı indeksi (If) ve hacimsel eklem sayısı (Jv) ISRM (1978-1981)‘e göre hesaplanmıĢ olup, elde edilen değerler Pettifier ve Fookes (1994) tarafından önerilen kazılabilirlik diyagramı kullanılarak çalıĢma sahasındaki kayaçların kazılabilirliği değerlendirilmiĢtir (ġekil 4). If değerleri (0.025-1.042 m) ve nokta yükü dayanımları (0.269– 2.124 MPa) dikkate alındığında kalker sahasındaki kayaçların kazılabilirliği, patlatma gerektirmeyen, genel olarak ―zor kazılabilir-zor sökülebilir‖ arasında değiĢmektedir. Ayrıca, kayaçların tek eksenli basınç dayanımlarının 6-19 MPa arasında değiĢtiği elde edilmiĢ olup, ISRM (1978)‘e göre (Tablo 2) yapılan dayanım sınıflamasına göre kalker örnekleri; düĢük dayanımlı kaya sınıfına girmektedir. 21 Tablo 2: Tek eksenli basınç dayanımına göre sınıflama (ISRM, 1978) Sınıf A B C D E F Tek Eksenli Basınç Dayanımı (MPa) Tanım Çok yüksek dayanımlı Yüksek dayanımlı Orta dayanımlı Orta-düĢük dayanımlı DüĢük dayanımlı Çok düĢük dayanımlı >225 225-101 100-51 50-26 25-6 5-1 ġekil 4. ÇalıĢma sahasındaki kayaçların kazılabilirliği SONUÇ Bu çalıĢma sonucunda, kireçtaĢı ocağında kayaçların kazılabilirliğinin hidrolik kırıcılar ile kazılabilir seviyede ―zor kazılabilir-zor sıyrılabilir‖ olması ve dayanım sınıflamasına göre düĢük dayanımlı kaya sınıfında olması nedeniyle, arazide yapılacak yeniden üretim ve/veya rehabilitasyon çalıĢmaları kapsamında, patlatmasız kazı yapılabileceği ortaya çıkmıĢtır. Böylelikle, ileride yapılabilecek kazılarda patlatma kaynaklı ivmelenmenin önüne geçilerek, ocakta geliĢebilecek olası heyelan riski en aza inmiĢ olacaktır. Sonuç olarak zayıf kayaçları 22 içeren taĢ ocaklarında üretime geçmeden önce kazı yöntemi (makina, patlatma vb.) ile ilgili ön çalıĢma yapılması, ileride kazı yönteminden kaynaklanan duraysızlıkların yaĢanmaması açısından önem arz etmektedir. REFERANSLAR Akın, A. (2006). Kazılabilirlik ve riperlenebilirlik sınıflama sistemlerinin araĢtırılması ve değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi (s. 78) Cumhuriyet Üniversitesi. Aliyazıcıoğlu, ġ., Karaman, K., Kesimal, A., Cihangir, F., ve Erçıkdı, B. (2015). Bir kireçtaĢı ocağında (Araklı-Trabzon) sondajların 3 boyutlu analizi yoluyla kaya Ģev duraylılığı değerlendirmesi. Antalya, Türkiye 24. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisine Sunulmuş Bildiri. Bieniawski, Z.T. (1974). Geomechanics classification of rock masses and its application in tunneling. Proceedings of the Third International Congress on Rock Mechanics, vol. 11A. International Society of Rock Mechanics, Denver, 27–32. Caterpillar (1988). Caterpillar Performance Handbook, 19th ed. Caterpillar Tractor Company, Peoria, IL, USA. Ceryan, N. (2009). TaĢönü kalker ocağındaki (Trabzon) kaya Ģevleri duraylılığının olasılık yöntemle analizi ve kazılabilirlik. Doktora Tezi, KTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı, Trabzon. Ceryan, N., Çellek, S., ve Kesimal, A. (2009). TaĢönü (Araklı/Trabzon) heyelanının kayma düzlemindeki killerin mühendislik özellikleri (s. 351-360). Trabzon, 14. Ulusal Kil Sempozyumuna Sunulmuş Bildiri Erçıkdı, B., Cihangir, F., ve Kesimal, A. (2006). Düzlemsel kaymanın oluĢtuğu bir kireçtaĢı ocağında güvenlik katsayılarının belirlenmesi, Ġstanbul Üniv. Müh. Fak. Yerbilimleri Dergisi, 19 (2), 121–129. Feridunoğlu, O. C., ve Bilgin, N. (2010). Kayaç Kazılabilirliğinin Tayini Ġçin TaĢınabilir Kayaç Kesme Deney Aletinin GeliĢtirilmesi, ĠTÜ, Müh. Dergisi, 9(3), 66–74. Franklin, J.A., Broch, E., ve Walton, G. (1971). Logging the mechanical character of rock. Transactions of the Institution of Mining and Metallurgy 80A, 1–9. Gürocak, Z., Alemdag, S., ve Zaman, M. M. (2008). Rock Slope Stability and Excavatability Assessment of Rocks at the Kapikaya Dam Site, Turkey. Engineering Geology 96, 17–27. Hadjigeorgiou, J., ve Scoble, M.J., 1990. Ground characterization for assessment of ease of excavation. In: Singhal, R.K., Vavra, M. (Eds.), Proceedings of the 4th International Symposium on Mine Planning and Equipment Selection (pp. 323–331), Calgary, AB. Balkema, Rotterdam. International Society for Rock Mechanics ISRM. (1978). Suggestive methods for determining the unconfined compressive strength and deformability of rock materials. International Journal of Rock Mechanics and Mining Sciences & Geomechanics Abstracts 16, 135–140. International Society for Rock Mechanics ISRM. (1981). Rock characterization, testing and monitoring. In: Brown, E.T. (Ed.), ISRM Suggested Methods (pp. 211). Pergamon Press, Oxford. International Society for Rock Mechanics ISRM. (1985). Point load test, suggested method for determining point load strength. International Journal of Rock Mechanics and Mining Sciences & Geomechanics Abstracts 22, 51–60. Karaman, K., Erçıkdı, B., ve Kesimal, A. (2013). The assessment of slope stability and rock excavatability in a limestone quarry. Earth Sciences Research Journal. 17 (2), 169 – 181. Karpuz, C., Pasamehmetoglu, A.G., Bozdag, T., ve Muftuoglu, Y. (1990). Rippability assessment in surface coal mining. In: Singhal, R.K., Vavra, M. (Eds.), Proceedings of the 4th International Symposium on Mine Planning and Equipment Selection (pp. 315–322), Calgary, AB. Balkema, Rotterdam. Pettifer, G.S., ve Fookes, P.G. (1994). A revision of the graphical method for assessing the excavatability of rock. Quarterly Journal of Engineering Geology 27, 145–164. Scoble, M.J., ve Muftuoglu, Y.V. (1984). Derivation of a diggability index for surface mine equipment selection. Mining Science and Technology 1, 305–322. Weaver, J.M. (1975). Geological factors significant in the assessment of rippability. Civil Engineer in South Africa 17, 313–316. 23 Ses Ötesi Dalgaların Flotasyon ile Kömür Temizleme Üzerine Etkisi Ercan ġAHĠNOĞLU * Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye ercansahinoglu@ktu.edu.tr Özet Duyma sınırının üzerinde kalan frekanslardaki ses; ultrason veya ses ötesi Ģeklinde adlandırılmaktadır. Ses ötesi (ultrasonik) dalgaların cevher hazırlama ve kömür temizleme de olmak üzere birçok kullanım alanı mevcuttur. Bu çalıĢmada, kömürün flotasyon yöntemi ile temizlenmesinde ses ötesi dalgaların kullanıla bilirliği araĢtırılmıĢtır. Toz boyutlu (-0,5 mm) kömür taneleri farklı güçlerde (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2) ses ötesi dalga iĢlemine tabi tutulup flotasyon deneyleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Elde edilen sonuçlar konvansiyonel flotasyon sonuçlarıyla karĢılaĢtırılmıĢtır. Ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyonda, verim indeksi ve kül atımının daha fazla olduğu görülmüĢtür. Verim indeksi %28,33‘den %37,84‘e, kül atımının %40,66‘dan %52,24‘e arttığı bulunmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Ses ötesi dalgalar, Flotasyon, Kömür, Verim indeksi, Kül atımı, Yanabilir verim Effect of ultrasonic waves on coal cleaning with flotation Abstract Ultrasound is referred as sound waves with frequencies higher than the upper audible threshold of human hearing. Ultrasonic waves have many application fields including mineral processing and coal cleaning. In this study, usability of ultrasonic waves in coal cleaning using flotation was investigated. Flotation tests were carried out with fine coal (-0.5 mm) at different power intensities (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2). The results were compared with the results of conventional flotation tests. In the tests where ultrasonic waves were used prior to flotation, higher efficiency index and ash reduction ratios were obtained. Efficiency index and ash reduction was improved from 28.33% to 37.84% and from 40.66% to 52.24%, respectively. Keywords: Ultrasonic waves, Flotation, Coal, Efficiency index, Ash reduction, Combustible recovery 24 GĠRĠġ Duyma sınırının üzerinde kalan frekanslardaki ses; ultrason, ultrases veya ses ötesi Ģeklinde adlandırılmaktadır (Alp, 1998). Kullanım alanına bağlı olarak güç yoğunluğu 1 watt/cm2‘ın altından, binlerce watt/cm2‘ye değiĢebilmektedir (Gül, 2001). Ġnsan kulağı, 16 Hz - 20 kHz frekans aralığında kalan seslere duyarlıdır (Gürpınar, 2007). Ses ötesi dalgalar frekans aralığına göre yüksek 2-10 MHz, orta 100 kHz - 2 MHz ve düĢük 20-100 kHz frekans dalgaları olarak üçe ayrılmaktadır (Yazıcı, 2005). Ses ötesi, titreĢim hareketinden ibaret olan sesten baĢka bir Ģey değildir. TitreĢim hareketi olarak doğar, titreĢim hareketi olarak yayılır ve titreĢim hareketi olarak algılanır (Gürpınar, 2007). Ses ötesi dalgaları sıvı ortamı içinde kavitasyon olarak bilinen bir olay meydana getirmektedir. Bu olay ses ötesi dalgaların sıvı içinde ilerlerken oluĢturduğu basınç ve gevĢeme evrelerinde, sıvı moleküllerin ayrılarak oyuklanması ve hızla büzülerek dağılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Bu sırada, oyuk içerisinde çok yüksek sıcaklık ve basınç değerleri meydana gelmektedir. Oyuğun çökmesiyle Ģok dalgaları ve sıvının yüksek hızlı mikrojetleri oluĢmaktadır. ġok dalgaları ve sıvı jetleri herhangi bir yüzey üzerinde darbe etkisi yaparak aĢınmaya sebep olmaktadır. Bu etki sayesinde ses ötesi dalgaların cevher hazırlamada birçok uygulama alanı bulunması ihtimali ortaya çıkmaktadır (TaĢdemir, 2007). Ses ötesi dalgaların, bilimde, sanayide, tıpta, deniz bilimlerinde ve hizmet sektöründe birçok uygulama alanı vardır (Alp, 1998). Cevher hazırlamada ve kömür temizleme de kırma, öğütme, eleme, flotasyon, hidrometalurji, siyanür bozundurma (Yazıcı, 2005) ve katı-sıvı ayırımında kullanım alanı bulmuĢtur (Altun vd., 2009). Ses ötesi dalgalar cevher hazırlamadaki fiziksel, kimyasal ve fizikokimyasal süreçler esnasında çoğunlukla yüzey temizleme için kullanılmaktadır (Özkan, 2006). Flotasyon, mineralleri uygun reaktiflerle muamele ettikten sonra, bazı mineral yüzeylerinin havaya karĢı, bazılarının suya karĢı selektif yakınlaĢmalarından yararlanarak, mineralleri birbirinden ayıran bir zenginleĢtirme yöntemidir (Atak, 1990). Bu yöntem toz kömürler için de (-0,5 mm) verimli Ģekilde uygulanabilmektedir (ġahinoğlu, 2015). Kömürler doğal olarak, yani kimyasal reaktifler kullanılmadan yüzebilseler de doğal flotasyon kabiliyeti kömür cinslerine göre çok değiĢmektedir (Oruç, 1996). Flotasyon yönteminin baĢarısının arttırılması amacıyla kömür flotasyonunda bastırıcılar, dağıtıcılar, toplayıcılar ve köpürtücüler kullanılabilmektedir. Bununla birlikte, kömürün yüzeyindeki oksidasyon tabakasının yüzeyden uzaklaĢtırılması, kömür-mineral madde birleĢik yapılarının ayrılması kömürün flotasyon yönteminin baĢarısı için gereken önemli faktörlerdendir. Ses ötesi dalgaların çeĢitli alanlarda gerek yüzey temizleme gerekse de kırma ve öğütme amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla ses ötesi dalgalar, kömürün flotasyonunda da, prosesde kömür yüzeylerinin temizlemesi ve kömür-mineral madde birleĢik yapılarının ayrılması amacıyla kullanılabilir. Bu çalıĢma kapsamında, yüksek kül-kükürt içerikli toz boyutlu Müzret kömürü farklı güçlerde (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2) ses ötesi dalga iĢlemine tabi tutulup flotasyon deneyleri gerçekleĢtirilmiĢ ve sonuçlar konvansiyonel flotasyon sonuçlarıyla karĢılaĢtırılmıĢtır. MALZEME VE YÖNTEM Malzeme Flotasyon deneylerinde kullanılan kömür numunesi Müzret (Artvin-Yusufeli) havzasından yeni üretilmiĢ kömür yığınlarından alınmıĢtır. Kömür numunelerinin tüm yığını temsil etmesi konusunda gerekli hassasiyet gösterilmiĢtir. Laboratuvara getirilen kömürlerin miktarı konileme-dörtleme yöntemi ve mekanik numune bölücü kullanılarak azaltılıp, kimyasal ve minerolojik analizleri yapılmıĢtır. Tablo 1‘de kömürünün kimyasal analiz sonuçları görülmektedir. Minerolojik analizler, X-ıĢını difraktometresi (XRD), taramalı elektron mikroskop (SEM) - enerji saçınım spektroskopisi (EDS), cihazları kullanılarak belirlenmiĢtir. Kömür örneğinin XRD analizinde, pirit, kaolinit, montmorillonit, illit, kalsit, jips, kuvars tespit edilmiĢtir. Kömür örneğinin, SEM ve EDS analizleri ġekil 1‘de görülmektedir. ġekil 1a,b‘de 25 SEM görüntüleri verilen kömür örneğinin noktasal EDS analizlerinde gang minerallerinden kil, pirit ve kalsit gösterilmektedir. ġekil 1a‘(1)‘de çoğunluğu kömür olan kömür+kil, (2)‘de kil+kömür+pirit, ġekil 1b‘(3)‘de çoğunluğu kalsit olan kalsit+kömür, (4)‘de kömür maserali görülmektedir. Deneylerde kullanılan kömürün tane boyutu analizi Tablo 2‘de gösterilmiĢtir. Tablo 1: Müzret kömürünün kimyasal analiz sonuçları Tablo 2: Kömür tane boyutu analizi Deneylerde toplayıcı olarak gazyağı, köpürtücü olarak ise çamyağı kullanılmıĢtır. Gazyağının, yoğunluğu Alla France tipi hidrometre ile 0,795 gr/cm3, viskozitesi ise Tanaka AKV-202 tipi viskometre ile 1,082 mm2/s olarak bulunmuĢtur. 26 ġekil 1: Kömür örneğinin SEM görüntüleri ve EDS analizleri Yöntem Flotasyon deneyleri öncesi, büyük çoğunluğu toz boyuta sahip kömür örneği kontrollü olarak 0,5 mm‘nin altına indirilmiĢ ve poĢetlenmiĢtir. Deneyler -0,5 mm boyutundaki kömür numuneleri kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Deneyler 1 L‘lik flotasyon hücresinde, 1600 devir/dakika karıĢtırma hızında, %10 katı oranında, 100 g örnek kullanılarak Denver tipi flotasyon makinasında yapılmıĢtır. Konvansiyonel flotasyon deneyinde kömür+su karıĢımı (900 ml su, 100 gr kömür) 3 dakika sartlandırılmıĢ, daha sonra karıĢıma gazyağı ilave edilip (1000 g/t) 5 dakika karıĢtırılmıĢtır ve ortama çamyağı ilavesi yapılıp (400 g/t) 2 dakika daha karıĢtırılmıĢtır. Flotasyon makinasının havası tam açılarak 3 dakika köpük alınmıĢtır. Deney doğal pH‘da gerçekleĢtirilmiĢtir. 27 Flotasyon konsantresi ilk olarak vakum filtre ile susuzlandırılıp, daha sonra etüvde 105 ºC‘de kurutulup tartılmıĢ ve kül analizine tabi tutulmuĢtur. Ses ötesi dalgaların flotasyona olan etkisini belirlemek amacıyla yapılan deneylerde 750 watt gücünde ve 20 kHz frekansında ses ötesi cihaz (Cole-Parmer) kullanılmıĢtır (ġekil 2a). Ses ötesi dalgaların kömürün yüzey özelliklerini değiĢtirmesi sonucu flotasyonda yapacağı etkiyi belirlemek amacıyla, kömür-su karıĢımı (900 ml su, 100 gr kömür), 1600 dev/dak. hızda 3 dakika Ģartlandırıldıktan sonra farklı güçlerde (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2) 5 dakika ses ötesi dalga iĢlemine tabi tutulup (ġekil 2b) konvansiyonel flotasyonda olduğu gibi flotasyon iĢlem süreci devam ettirilip flotasyon deneyleri gerçekleĢtirilmiĢtir (ġekil 3). ġekil 2: Deneylerde kullanılan ses ötesi dalga cihazı (a), Kömür-su karıĢımının ses ötesi dalga iĢlemine tabi tutulması (b) ġekil 3: Flotasyon deney görüntüleri AĢağıdaki eĢitlikler kullanılarak, yanabilir verim (YV, %), kül atımı (KA, %) ve verim indeksi (VĠ, %) hesaplanmıĢtır (ġimĢek, 2007). YV (%) ═ [ (1) KA (%) ═ 100(2) VĠ (%) ═ YV (%) + KA (%)-100 (3) C(100-c)/F(100-f) [ (C/F 28 x ] c/f) x x 100 100 ] Burada; C: Konsantrenin ağırlığı (g) c: Konsantrenin külü (%) F: Beslemenin ağırlığı (g) f: Beslemenin külü (%) BULGULAR VE TARTIġMA Konvansiyonel flotasyon deneyinde yanabilir verim, kül atımı ve verim indeksi sırasıyla %87,67; %40,66 ve %28,33‘dir (ġekil 4). Ses ötesi dalga gücü 28,5 watt/cm2 olduğunda elde edilen flotasyon sonuçları ġekil 4‘de görülmektedir. Tüm deneyler arasında en yüksek yanabilir verim bu ses ötesi dalga gücünde %88,37 olarak elde edilmiĢtir. Kül atımı ve verim indeksi değerleri sırasıyla %45,37 ve %33,74 olarak bulunmuĢtur. ġekil 4: Ses ötesi dalga gücü 28,5 watt/cm2 olduğunda elde edilen sonuçların karĢılaĢtırılması Ses ötesi dalga gücü 45,7 watt/cm2 olduğunda elde edilen flotasyon sonuçları ġekil 5‘de görülmektedir. Yanabilir verim ve kül atımı değerleri sırasıyla %85,56 ve %50,07 olarak bulunmuĢtur. Verim indeksi değeri ise %35,63‘dir. 29 ġekil 5: Ses ötesi dalga gücü 45,7 watt/cm2 olduğunda elde edilen sonuçların karĢılaĢtırılması Ses ötesi dalga gücü 72,8 watt/cm2 olduğunda elde edilen flotasyon sonuçları ġekil 6‘da görülmektedir. Yanabilir verim ve kül atımı değerleri sırasıyla %85,60 ve %52,24‘dır. Verim indeksi değeri ise %37,84 olarak elde edilmiĢtir. En yüksek kül atımı ve verim indeksi değerleri 72,8 watt/cm2 ses ötesi dalga gücünde bulunmuĢtur. ġekil 6: Ses ötesi dalga gücü 72,8 watt/cm2 olduğunda elde edilen sonuçların karĢılaĢtırılması Ses ötesi dalgaların kömürün yüzey özelliklerini değiĢtirmek için kullanıldığı flotasyonda elde edilen sonuçlar konvansiyonel flotasyon sonuçlarıyla karĢılaĢtırıldığında; yanabilir verimin genel olarak konvansiyonel flotasyonda elde edilen sonuca yakın olduğu görülmüĢtür. Ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde ses ötesi dalga gücü arttıkça yanabilir verimin önce azda olsa azaldığı daha sonra değiĢmediği görülmüĢtür. Yanabilir verim 28,5 watt/cm2 ses ötesi dalga gücünde maksimum değer olarak (%88,37) elde edilmiĢtir. Ses ötesi dalgalar kullanıldığında kül atımı oranlarının konvansiyonel flotasyona göre daha fazla olduğu belirlenmiĢtir. Bunun nedeni ses ötesi dalga iĢlemi ile kömürle birlikte bulunan kil ve 30 pirit minerallerinin kömürden uzaklaĢtırılmasıyla açıklanabilir. Ses ötesi dalgalar pirit ve diğer mineral maddelerin kömürden serbestleĢmesini sağlamaktadır. Kül atımı oranlarının ses ötesi dalga gücünün artıĢıyla da arttığı görülmüĢtür. Bu durum ses ötesi dalga gücü artıkça kül minerallerinin kömürden daha fazla uzaklaĢtırılmasıyla açıklanabilir. Ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde güç artıĢıyla birlikte elde edilen verim indeksi konvansiyonel flotasyona göre daha fazla olmuĢtur. Bunun nedeni verim indeksi değerinin yanabilir verim ve kül atımı değerlerinden elde edilen bir değer olmasından kaynaklanmaktadır. ġöyle ki her ne kadar tüm deneylerde yanabilir verim değerleri birbirine yakın olmakla birlikte, kül atımı değerlerinin ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyonda daha fazla olmasıyla açıklanabilir. SONUÇ Ses ötesi dalgaların flotasyonda kullanılması elde edilen kömürün kalitesini arttırmaktadır. Konvansiyonel flotasyon deneyi ile ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde elde edilen yanabilir verim değerleri birbirine yakın iken, kül atımı ve verim indeksi değerlerinin ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde daha fazla olduğu görülmüĢtür. Maksimum kül atımı ve verim indeksi değerleri sırasıyla %52,24 ve %37,84 olarak 72,8 watt/cm2 ses ötesi dalga gücünün kullanıldığı flotasyon deneyinde elde edilmiĢ olup, bu deneyde yanabilir verim %85,60 olmuĢtur. REFERANSLAR Alp, Ġ. (1998). Yüksek Frekanslı Ses Dalgalarının Cevher ZenginleĢtirmede Kullanılabilirliğinin AraĢtırılması, Doktora Tezi, Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, EskiĢehir. Altun, N.E., Hwang, J.Y. ve Hiçyilmaz, C. (2009). Enhancement of Flotation Performance of Oil Shale Cleaning by Ultrasonic Treatment, International Journal of Mineral Processing, 91, 1-2, 1-13. Atak, S. (1990). Flotasyon Ġlkeleri ve Uygulaması, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Yayını, Kitap Yayın No: 34, Ġstanbul. Gül, E. (2001). Ses Dalgaları ile Türk Linyitlerinin ZenginleĢtirilmesinin Kömür DönüĢümü ve Ürün Dağılımı Üzerine Etkisi, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Gürpınar, G. (2007). Ses Ötesi Dalgaların Cevher ZenginleĢtirmede Kullanılabilirliğinin AraĢtırılması, Doktora Tezi, Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, EskiĢehir. Oruç, M. (1996). Kömür Flotasyonuna Etki Eden Bazı Önemli Faktörlerin Ġncelenmesi, Yüksek Mühendislik Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Zonguldak. Özkan, ġ.G. (2006). Ultrason Yoluyla Kömür Flotasyonunun ĠyileĢtirilmesi, Ġstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakakültesi, Yerbilimleri Dergisi, 19, 2, 169-174. ġahinoğlu, E. (2015). Yüksek kül-kükürt içerikli toz boyutlu kömürün flotasyon ile temizlenmesi, Türkiye 24. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi, Nisan, Antalya, Bildiriler Kitabı: 689-693. ġimĢek, S. (2007). Farklı Kömürlerin Flotasyon ile ZenginleĢtirilmesinde Klasik Flotasyon Yağları ile Bitkisel Kökenli Yağların Performanslarının KarĢılaĢtırılması, Doktora Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sivas. TaĢdemir, A. (2007). Kömür Flotasyonunda Yeni Tekniklerin Uygulanabilirliğinin AraĢtırılması, Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul. Yazıcı, E.Y. (2005). Atık Sulardaki Siyanürün Hidrojen Peroksit, Aktif Karbon Adsorpsiyonu ve Ses Ötesi Dalgalarla UzaklaĢtırılması, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. 31 Kömürün Flotasyon ile Temizlenmesinde Atık Ayçiçek Yağının Kullanılabilirliği Ercan ġAHĠNOĞLU * Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye ercansahinoglu@ktu.edu.tr Özet Kömür, dünya enerji gereksiniminin karĢılanmasında birkaç yüzyıldan beri çok önemli rol üstlenmiĢ olan önemli bir katı fosil yakıttır. Kömür geçmiĢte olduğu gibi gelecekte de önemini korumaya devam edecektir. Kömür endüstrisinde uygulanan modern üretim metotları toz boyutlu kömür miktarını sürekli olarak arttırmaktadır. Bu nedenle toz kömürün temizlenmesine olan ilgi de artmıĢtır. Toz boyutlu kömürlerin temizlenmesinde kullanılan çeĢitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerden biri flotasyon‘dur. Flotasyon ince boyutlu (-0,150 mm) cevherler için uygulanabilen fizikokimyasal bir ayırma yöntemidir. Bu yöntem toz kömürler için de (-0,5 mm) verimli Ģekilde uygulanabilmektedir. Bu yöntemde etkili olan parametrelerden bir tanesi kullanılan toplayıcılardır. Kömür flotasyonunda genellikle toplayıcı olarak gazyağı, motorin ve fuel oil kullanılmaktadır. Bu çalıĢmada, kömürün flotasyon yöntemi ile temizlenmesinde atık ayçiçek yağının toplayıcı olarak kullanılabilirliği araĢtırılmıĢtır. Toplayıcı miktarı (0,25; 0,5; 0,75; 1,0 kg/t) değiĢken olarak seçilmiĢtir. Bu amaçla, yüksek kül (%35,65) ve kükürt (%7,91) içerikli Müzret kömürü flotasyon iĢlemine tabi tutulmuĢtur. Toplayıcı miktarının artıĢına bağlı olarak yanabilir verimin arttığı ancak kül atımının azaldığı bulunmuĢtur. Elde edilen maksimum yanabilir verim ve kül atımı sırasıyla %84,19 ve %56,17‘dır. Atık ayçiçek yağının, kömürün flotasyonunda toplayıcı olarak baĢarılı bir Ģekilde kullanılabildiği, kömürün kül içeriğinin %35,65‘den %23,41‘e düĢürüldüğü görülmüĢtür. Anahtar Kelimeler: Kömür, Flotasyon, Atık ayçiçek yağı Usability of Waste Sunflower Oil in Cleaning of Coal by Flotation Abstract Coal which has a significant role on energy demand of the world is a crucial solid fossil fuel used for several centuries. Coal will continue to protect its significance in the future like in the past. Modern production methods applied in the coal industry are constantly increasing the amount of fine coal. Therefore, concern of the cleaning of fine coal has enhanced. There are various methods in cleaning fine coal. One of these methods is flotation. Flotation is a physicochemical separation method to be applied in fine ores (-0.150 mm). This method can also be carried out on fine coal (-0.5 mm) efficiently. One of the effective parameters for this method is collector used. Kerosene, fuel oil and diesel oil are generally utilized as collector in coal flotation. In this study, usability of waste sunflower oil as a collector in cleaning the coal with flotation method was investigated. Collector amount ( 0.25 ; 0.5 ; 0.75 ; 1.0 kg/t ) is selected as variable. For this purpose, high ash (35.65%) and sulfur (7.91%) containing Müzret coal subjected to the flotation process. It was found that depending on the increase collector amount of combustible recovery is increased, but reduced ash reduction. Maximum combustible recovery and ash reduction are 84.19% and 56.17%, respectively. It was shown that the waste sunflower oil can be utilized as a collector successfully in flotation of coal and decreased the ash content from 35.65 % to 23.41%. Keywords: Coal, Flotation, Waste sunflower oil 32 GĠRĠġ Kömür, siyah, koyu gri veya kahverengi-siyah renkli, parlak veya mat bir katı fosil yakıttır (Ünalan, 2010). Kömürde yaygın olarak bulunan elementler; karbon, hidrojen, oksijen ve daha az oranda kükürt ve azottur (DoymuĢ, 1997). Bu elementlerden kömürü oluĢturan ana eleman karbondur (Özpeker, 1991). Dünya genelinde bir değerlendirme yapıldığında, petrol rezervlerinin 41, doğal gaz rezervlerinin 63, kömür rezervlerinin de ortalama 180 yıllık ömre sahip olduğu hesaplanmaktadır (Delibalta, 2011). Dünya toplam enerji tüketiminin %26‘sını oluĢturan ve elektrik enerjisi üretiminin %38‘inden sorumlu olan kömür geçmiĢte olduğu gibi gelecekte de önemini korumaya devam edecektir (Güler ve Güyagüler, 2011). Ancak, kömürün gerek enerjide gerekse diğer alanlarda kullanımında çevre ve hava kirliliği açısından büyük problemler yaĢanmaktadır. Özellikle çevre kirliliğine karĢı duyarlılığın arttığı günümüzde, kömür kullanımı büyük engellerle karĢılaĢmaktadır (ġahinoğlu, 2006). Kömürün içerdiği ve gerek kullanımında gerekse de kömür temizlemede önem taĢıyan safsızlıkları dört grupta toplanmaktadır. Bu safsızlıklar nem, kül, uçucu madde ve kükürttür (ġahinoğlu, 2012). Nem nakliye, stoklama ve yakma iĢlemlerinde gereksiz bir yük oluĢturduğu gibi kömürün kalori değerini de düĢürmektedir (Aykul vd., 2004). Bütün kömürler, organik olmayan maddeler içerirler. Kömürün yanmasından sonra, yanmayan maddelerden oluĢan artığa kül denir (DPT, 2009). Kömür oksijensiz ortamda ısıtıldığında, gaz ve sıvı ürünler halinde bir takım maddeler çıkmakta ve geride kok kalmaktadır. Isıtmaya bağlı olarak çıkan bu gaz ve sıvı maddelere, kömürün uçucu maddesi ve bunun toplam kömür ağırlığına olan oranına da, kömür uçucu madde oranı denilmektedir (PiĢkin, 1988). Kömürde kükürt, inorganik ve organik olmak üzere iki Ģekilde bulunur (Ambedkar vd., 2011). Ġnorganik kükürt, kömürde sülfat ve piritik kükürt Ģekillerinde olmaktadır. Hemen hemen bütün kömürlerde bulunan bu kükürt türlerine ilave olarak, elementer kükürtten de bahsetmek mümkündür (Oruç, 1996). Kömürlerin tüketimi esnasında çevreye en az zararlı gaz çıkıĢı verecek Ģekilde temizlenmesi gerekmektedir (Engin, 2002). Kömür temizleme yöntemleri, kömür özelliği ve yıkanacak kömür tane boyutuna göre değiĢmektedir (Kemal ve Arslan, 1999). Cevher hazırlamada toz boyutlu taneler; ya üretim ya da boyut küçültme iĢlemlerinin doğal sonucu olarak daima mevcuttur. Özellikle, kömür endüstrisinde uygulanan modern üretim metotları toz boyutlu kömür miktarını sürekli olarak arttırmaktadır (ġimĢek, 1999). Toz boyutundaki kömürlerin temizlenmesinde kullanılabilen yöntemler, yağ aglomerasyonu, flotasyon, seçici flokülasyon ve geliĢtirilmiĢ gravite ayırıcılarıdır (Kawatra ve Eisele, 2001). Bununla birlikte, endüstriyel ölçekte genellikle flotasyon kullanılmakta olup geliĢtirilmiĢ gravite ayırıcıların bazıları da yeni kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Flotasyon, çok ince tane büyüklüğünde ayrılması mümkün olan minerallere uygulanan, ayrıca toz kömür için de kullanılan bir temizleme yöntemidir. Flotasyon yöntemi, gravite yöntemleri ile zenginleĢtirilmeleri mümkün olmadığı için kıymetsiz kabul edilen, pek çok düĢük dereceli veya kompleks yapılı cevher yatağının iĢletilmesini ve toz kömürlerinde temizlenebilmesini mümkün kılarak, madencilik endüstrisinin geliĢmesine yol açmıĢtır. Flotasyon yöntemi; minerallerin yüzey özelliklerinin reaktiflerle değiĢtirilerek bazılarının ıslanmaz özellik kazanarak hava kabarcığı ile yüzmesi, bazılarının da ıslanarak batması prensibine dayanan bir ayırma yöntemidir (Atak, 1990). Kömür flotasyonu için kömür tane boyutun 0,5 mm‘nin altında olması yeterlidir (Yavuz, 2010). Kömürlerin flotasyon özellikleri, kömürleĢme derecesi, petrografik yapısı, kül miktarı, kül yapıcı minerallerin cinsi ve yüzey oksidasyonuna bağlı olarak değiĢmektedir. %86-90 arasında karbon içeren bütümlü kömürler kolay yüzmektedirler. Kömürdeki vitrinit oranı arttıkça flotasyon yeteneği artar. Kömürün kül oranı ve yüzey oksidasyonu arttıkça doğal yüzebilirliği azalır (ġahinoğlu, 2006). Kömür flotasyonuna etki eden diğer faktörler; tane boyutu, pülpte katı oranı (pülp yoğunluğu), hava kabarcık boyutu, hava miktarı, karıĢtırma hızı, besleme hızı, kullanılan reaktifler, nem, suyun pH derecesi ve flotasyon makinesidir (Oruç, 1996). Bu çalıĢmada, toz boyutlu yüksek kül içerikli Müzret kömürünün flotasyon yöntemi ile temizlenmesinde bitkisel atık ayçiçek yağının toplayıcı olarak kullanılabilirliği araĢtırılmıĢtır. Dünyada her yıl oldukça fazla miktarda bitkisel atık yağ açığa çıkmaktadır. Bitkisel atık yağlar 33 bedelsiz olarak veya oldukça düĢük bir maliyetle temin edilip kömürün flotasyonunda kullanılabilir. MALZEME VE YÖNTEM Malzeme Flotasyon deneylerinin yapılması amacıyla, Müzret (Artvin-Yusufeli) havzasından yeni üretilmiĢ kömür yığınlarından örnek alınmıĢtır. Örneklerin tüm yığını temsil etmesi konusunda gerekli özen gösterilmiĢtir. Alınan kömür örneğinin miktarı laboratuvarda konileme-dörtleme yöntemi ve mekanik numune bölücü kullanılarak azaltılmıĢtır. Kömür örneğinin özellikleri kimyasal ve minerolojik analizlerle belirlenmiĢtir. Tablo 1‘de Müzret kömürünün kimyasal analiz sonuçları görülmektedir. Minerolojik analizler için, X-ıĢını difraktometresi (XRD) ve mikroskop altında parlak kesit incelemeleri yapılmıĢtır. Kömür örneğinin XRD analizinde, sülfür minerallerinden pirit, kil minerallerinden kaolinit, montmorillonit ve illit, karbonat minerallerinden kalsit, sülfat minerallerinden jips, silikat minerallerinden kuvars tespit edilmiĢtir. Flotasyon beslemesinden yapılan parlak kesit incelendiğinde (ġekil 1), vitrinitin kömür içinde baskın maseral olduğu, iri boyutlu piritlerin olduğu gibi çok küçük boyutlu piritlerin de yapıda yer aldığı görülmüĢtür. Deneylerde kullanılan kömürün tane boyutu analizi Tablo 2‘de gösterilmiĢtir. Tablo 1: Müzret kömürünün kimyasal analiz sonuçları ġekil 1: Flotasyon beslemesinin parlak kesitte görünümü 34 Bu çalıĢmada, toplayıcı olarak bitkisel atık ayçiçek yağı kullanılmıĢtır. Köpürtücü olarak ise çamyağı kullanılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan atık ayçiçek yağı Karadeniz Teknik Üniversitesi ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü kantininden temin edilmiĢtir. Atık yağ, içindeki fiziksel safsızlıkların giderilmesi amacıyla vakum filtre ile süzülmüĢtür. FiltrelenmiĢ atık ayçiçek yağı ġekil 2‘de görünmektedir. Atık yağın, yoğunluğu Alla France tipi hidrometre ile 0,91 gr/cm3, viskozitesi ise Tanaka AKV-202 tipi viskometre ile 35,81 mm2/s olarak bulunmuĢtur. Tablo 2: Kömür tane boyutu analizi ġekil 2: Deneylerde kullanılan filtrelenmiĢ atık ayçiçek yağı Yöntem Büyük çoğunluğu toz boyutta olan yüksek mineral madde içerikli Müzret kömürü kontrollü olarak -0,25 mm‘in altına indirilmiĢ ve flotasyon deneyleri bu tane boyutunda gerçekleĢtirilmiĢtir. Deneyler 1 L‘lik flotasyon hücresinde, 1200 devir/dakika karıĢtırma hızında, %10 katı oranında, 100 g örnek kullanılarak Denver tipi flotasyon makinasında yapılmıĢtır (ġekil 3). ġekil 3: Flotasyon deney görüntüleri 35 Bütün deneylerde ilk olarak kömür+su karıĢımı 3 dakika sartlandırılmıĢ, daha sonra karıĢıma atık ayçiçek yağı ilave edilip (250; 500; 750; 1000 g/t) 5 dakika karıĢtırılmıĢtır ve ortama çamyağı ilavesi yapılıp (400 g/t) 2 dakika daha karıĢtırılmıĢtır. Flotasyon makinasının havası tam açılarak 3 dakika köpük alınmıĢtır. Tüm deneyler doğal pH‘da gerçekleĢtirilmiĢtir. Flotasyon konsantresi ilk olarak vakum filtre ile susuzlandırılıp, daha sonra etüvde 105 ºC‘de kurutulup tartılmıĢ ve kül analizine tabi tutulmuĢtur. AĢağıdaki eĢitlikler kullanılarak, yanabilir verim (YV, %), kül atımı (KA, %) ve verim indeksi (VĠ, %) hesaplanmıĢtır (ġimĢek, 2007). YV (%) ═ [ (1) KA (%) ═ 100(2) VĠ (%) ═ YV (%) + KA (%)-100 (3) C(100-c)/F(100-f) [ (C/F x ] c/f) x x 100 100 ] Burada; C: Konsantrenin ağırlığı (g) c: Konsantrenin külü (%) F: Beslemenin ağırlığı (g) f: Beslemenin külü (%) BULGULAR VE TARTIġMA Müzret kömürünün toplayıcı olarak atık ayçiçek yağının kullanıldığı flotasyonda büyük ölçüde temizlendiği görülmüĢtür. Toplayıcı miktarının değiĢken olarak seçildiği flotasyon deneylerinde ulaĢılan yanabilir verim, kül atımı ve verim indeksi değerleri aĢağıda verilmiĢtir. Flotasyon deneylerinde, yanabilir verim %79,43-84,19 ve kül atımı %38,50-56,17 arasında değiĢmektedir (ġekil 4). Artan atık ayçiçek yağı miktarıyla birlikte yanabilir verim artmaktadır. Yanabilir verimdeki artıĢ, pülp içerisinde daha fazla yağ damlası bulunması sonucu kömür taneleriyle daha fazla temasın olması kömür taneleri yüzeylerine adsorplanan yağ miktarını arttırmaktadır. Yağ taneciklerinin kömür taneleri yüzeyine adsorplanması kömür tanelerinin hidrofobluğunun artmasına neden olmaktadır. Böylelikle kömür tanecikleri ile hava kabarcıkları arasında tutunmanın daha kuvvetli olması yanabilir verimi artırmıĢtır. Maksimum yanabilir verim 1000 g/t yağ miktarında %84,19 olarak elde edilmiĢtir. Atık ayçiçek yağı miktarı arttıkça kül atımının azaldığı görülmüĢtür. Bunun nedeni, yağ miktarı artıkça yağ damlacıklarının mineral maddeler üzerine adsorbe olması sonucu yüzdürülen mineral madde miktarının artmasıyla açıklanabilir. Maksimum atık yağ miktarında kül atımı %38,50 olurken, 250 g/t atık yağ miktarında kül atımı %56,17 olmuĢtur. 36 ġekil 4: Atık ayçiçek yağı miktarının yanabilir verim, kül atımına etkisi ġekil 5‘de görüldüğü gibi konsantrelerin kül içerikleri %23,41-28,81 arasında değiĢmektedir. Beslemenin kül içeriği kuru bazda %35,65‘den %23,41‘e düĢürülmüĢtür. Verim indeksi değerleri %22,69-35,6 arasındadır (ġekil 6). Maksimum verim indeksi değeri atık yağ miktarı 250 g/t olduğunda elde edilirken, en düĢük verim indeksi değeri 1000 g/t atık yağ miktarında elde edilmiĢtir. Atık yağ oranının artıĢıyla verim indekslerinin azaldığı görülmektedir. Bunun nedeni atık yağ oranının artıĢıyla birlikte yanabilir verimdeki artıĢ oranının, kül atımı oranlarındaki değiĢimlere göre çok daha az olmasıyla açıklanabilir. ġekil 5: Atık ayçiçek yağı miktarının konsantrenin kül içeriğine etkisi 37 ġekil 6: Atık ayçiçek yağı miktarının verim indeksine etkisi SONUÇ Atık ayçiçek yağı yüksek kül içerikli Müzret kömürünün flotasyonunda baĢarılı bir Ģekilde kullanılabilmekte, yüksek oranlarda yanabilir verim ile yüksek oranlarda kül uzaklaĢtırılabilmektedir. Atık yağ miktarının flotasyon iĢleminin verimini ve elde edilen kömürün kalitesini etkilediği bulunmuĢtur. Maksimum yanabilir verim atık yağ miktarı 1000 g/t iken % %84,19 olmuĢtur. En yüksek kül atımı ve verim indeksi değerleri sırasıyla %56,17 ve %35,6 olarak 250 g/t atık yağ miktarında bulunmuĢtur. REFERANSLAR Ambedkar, B., Nagarajan, R. ve Jayanti, S. (2011). Ultrasonic Coal-Wash for De-Sulfurization, Ultrasonics Sonochemistry, 18, 3, 718-726. Atak, S. (1990). Flotasyon İlkeleri ve Uygulaması, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Yayını, Kitap Yayın No: 34, Ġstanbul. Aykul, H., Akçakoca, H. ve Bentli, Ġ. (2004). Seyitömer Linyit ĠĢletmesi (SLĠ) Kömürlerinin Beklemeye Bağlı Olarak Isıl Değer DeğiĢimi, Türkiye 14. Kömür Kongresi, Haziran, Zonguldak, Bildiriler Kitabı: 301-309. Delibalta, M.S. (2011). Sürdürülebilir Kalkınmada AB-Türkiye Enerji ve Çevre Politikalarının Rolü, Türkiye 22. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi, Mayıs, Ankara, Bildiriler Kitabı: 3-10. DoymuĢ K. (1997). Bazı Türk Linyitlerinin Seçimli Yağ Aglomerasyonu ile Temizlenebilirliklerinin Ġncelenmesi, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum. D.P.T. (2009). Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), Enerji Hammaddeleri (Linyit-TaĢkömürüJeotermal) ÇalıĢma Grubu Raporu, Devlet Planlama TeĢkilatı Yayın No, 2794, BaĢbakanlık Basımevi, Ankara, 322 s. Engin, V.D. (2002). Kömür Yıkama Tesisleri Ġnce Artıklarının Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir. Güler, M. ve Güyagüler, T. (2011). Dünyada ve Türkiye‘de Kömür, Türkiye 22. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi, Mayıs, Ankara, Bildiriler Kitabı: 29-40. Kawatra, S.K. ve Eisele, T.C. (2001). Coal Desulfurization High-Efficiency Preparation Methods, Department of Mining and Materials Processing Engineering Michigan Technological University, 360 s. Kemal, M. Ve Arslan, V. (1999). Kömür Teknolojisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, No:33, Ġzmir, 373 s. Oruç, M. (1996). Kömür Flotasyonuna Etki Eden Bazı Önemli Faktörlerin Ġncelenmesi, Yüksek Mühendislik Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Zonguldak. Özpeker, I. (1991). Kömür Oluşumu Petrografisi ve Sınıflandırılması, Ed; Kural, O., Kömür, KurtiĢ Matbaası, 8-74. 38 PiĢkin, S. (1988). Kömürün Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri, Ed; Kural, O., Kömür Kimyası ve Teknolojisi, 59-88. ġahinoğlu, E. (2006). Müzret (Artvin-Yusufeli) Kömürünün Yağ Aglomerasyonu ile Temizlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. ġahinoğlu, E. (2012). Kömürün yağ aglomerasyonu yöntemi ile temizlenmesinde bitkisel atık yağların ve ses ötesi dalgaların kullanılabilirliği, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. ġimĢek, S. (1999). TaĢkömürünün Yağ Aglomerasyonu ile ZenginleĢtirilmesinde Bazı ĠĢletme Parametrelerinin Etkisinin Ġncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sivas. ġimĢek, S. (2007). Farklı Kömürlerin Flotasyon ile ZenginleĢtirilmesinde Klasik Flotasyon Yağları ile Bitkisel Kökenli Yağların Performanslarının KarĢılaĢtırılması, Doktora Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sivas. Ünalan, G. (2010). Kömür Jeolojisi, Matser Basım San. Tic. Ltd. ġti., Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Ankara, 556 s. Yavuz, M. (2010). Kömürün Yağ Aglomerasyonu Yöntemi ile Temizlenmesinde Atık Motor Yağlarının Kullanılabilirliği, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. 39 Farklı Salınım Barası Seçimlerinin Optimal Güç AkıĢı Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi Celal YAġAR Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye celal.yasar@dpu.edu.tr Serdar ÖZYÖN * ArĢ. Gör., Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye serdar.ozyon@dpu.edu.tr Özet Günümüzde enerjiye olan ihtiyacın artmasına bağlı olarak enerji sistemlerinin büyümesi, iĢletilmelerini daha karmaĢık hale getirmektedir. Büyük boyutlu enerji sistemlerinin optimal iĢletilmesi, optimal planlamayı gerektirmektedir. Bu sistemlerin verimsiz bir Ģekilde planlanması ve iĢletilmesi hem büyük elektriksel kayıplara hem de büyük maddi kayıplara neden olmaktadır. Bu nedenle bu tip problemleri içeren optimal yük akıĢı problemi son zamanlarda çok çalıĢılan problem olarak öne çıkmaktadır. Genel bir kural olarak optimal yük akıĢı problemlerinde salınım barası, generatör baraları veya daha fazla sayıda hattın bir araya geldiği baralar arasından seçilmektedir. Bu seçim tamamen tecrübeye dayalı olup bazı durumlarda yakınsamayı büyük ölçüde etkilemektedir. Yapılan çalıĢmada farklı salınım barası seçimlerinin generatör baralarındaki optimal güç değerleri, hat kayıpları ve üretim maliyetleri üzerine etkileri incelenmiĢtir. Optimal yük akıĢı probleminin çözümü için sezgisel algoritmalardan biri olan Diferansiyel GeliĢim Algoritması (DGA), Newton-Raphson yöntemi ile birlikte kullanılmıĢtır. Örnek uygulama olarak IEEE 30 baralı 6 generatörlü sistem seçilmiĢtir. Farklı farklı seçilen salınım baraları için, generatörlerin optimal güç üretimleri, iletim hattı kayıpları, üretim maliyetleri hesaplanmıĢ ve elde edilen sonuçlar tartıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Optimal güç akışı, Salınım barası seçimi, Diferansiyel gelişim algoritması. Analysis of the Effects of Different Slack Bus Selection on the Optimal Power Flow Abstract Today the growth of energy systems due to the increase in the need of energy makes it more complicated to operate them. The optimum operation of the big-size energy systems requires optimum planning. The inefficient planning and operation of these systems cause both big electrical losses and big economical losses. Therefore, optimal load flow problem including this type of problems comes into prominence as the most studied problem recently. As a general rule, the slack bus is selected from among generator buses or buses in which greater number of lines come together. This selection depending totally on experience affects the convergence highly in some cases. In this study, the effects of the selection of different slack bus on the optimum power values in generator buses, line losses and the generation costs have been analyzed. The optimal load flow of the energy system has been done by using Differential Evolution algorithm, which is one of the meta-heuristic algorithms, together with NewtonRaphson method. The IEEE system with 30 buses and 6 generators has been selected as the sample system. For differently selected slack buses, optimum power generation of the generators, transmission line losses, generation costs have been calculated and the obtained results have been discussed. Keywords: Optimal load flow, The selection of slack bus, Differential evolution algorithm. 40 GĠRĠġ Fosil kaynaklı yakıtlar elektrik enerjisi üretimi için kullanılan en önemli kaynaklardır. Bu kaynakların giderek azalması, enerji üretiminin mümkün olan minimum maliyetlerle yapılmasını önemli bir problem haline getirmiĢtir. Optimal yük akıĢı problemi bütün eĢitlik ve eĢitsizlik kısıtları altında sistemin amaç fonksiyonu olan enerji üretim maliyetinin optimal değerini bulma problemidir. Bu optimizasyon probleminin çözümü araĢtırılırken problemin değiĢkenleri durum ve kontrol değiĢkenleri Ģeklinde tanımlanır. Durum değiĢkenleri olarak salınım barasının aktif çıkıĢ gücü, yük baralarının gerilim genlik değerleri ve generatör baralarının reaktif çıkıĢ güçleri alınmaktadır. Kontrol değiĢkenleri olarak ise, salınım barası hariç diğer generatör baralarının aktif çıkıĢ güçleri, generatör baralarının gerilim genlik değerleri, transformatör kademe değerleri ve Ģönt kapasite değerleri alınmaktadır [Ayan ve Kılıç 2011, Cabadag vd. 2011]. Optimal yük akıĢı problemleri sayısal ve sezgisel metotlar olmak üzere iki farklı yapıdaki metotlarla çözülmektedir. Sayısal metotlar baĢlangıç noktasına bağlı olarak yerel minimuma takılma problemi yaĢarken, sezgisel metotlar genel minimumu veya genel minimuma yakın optimum çözümleri daha kolay elde edebilmektedir [Özyön 2009]. Genel bir kural olarak optimal yük akıĢı problemlerinde salınım barası, generatör baraları veya daha fazla sayıda hattın bir araya geldiği baralar arasından seçilmektedir. Bu seçim tamamen tecrübeye dayalı olup bazı durumlarda yakınsamayı büyük ölçüde etkilemektedir [Ayan ve Kılıç 2011, Cabadag vd. 2011]. Literatürde çeĢitli optimal güç akıĢı problemlerine birçok farklı algoritmayla çözümler aranmıĢtır. Bunlardan bazıları genetik algoritma (GA) [Osman vd. 2004], diferansiyel geliĢim algoritması (DGA) [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011], parçacık sürüsü optimizasyonu (PSO) [Abido, 2002], harmoni arama algoritması (HAA) [Özyön vd. 2011] ve yapay arı koloni optimizasyon algoritması (YAKOA) [Xuanhu vd. 2015, Dinh vd. 2013] olarak belirtilebilir. ÇalıĢılan örnek sistemlerde genel olarak, sistemdeki birinci bara salınım barası olarak seçilerek çözümler elde edilmiĢtir. Literatürde farklı salınım barası seçimlerinin güç sistemlerinin gerilim kararlılığı ve sistem bileĢenleri üzerindeki etkileri gibi olayları incelemek üzere farklı çalıĢmalar yapılmıĢtır [Abacı vd. 2004, 2005, 2007]. Bu çalıĢmada ekonomik güç dağıtımı probleminin amaç fonksiyonu olan yakıt maliyetinin optimizasyonundan çok, sistemde yer alan generatör baralarından hangisinin salınım barası olarak belirlenmesi daha uygun olur sorusuna cevap aranmıĢtır. Farklı salınım barası seçimlerinin termik sistemin toplam yakıt maliyeti, generatör baralarındaki güç üretimleri ve iletim hattı kayıpları üzerine etkileri incelenmiĢtir. Örnek olarak IEEE 30 baralı 6 generatörlü sistem belirlenmiĢtir. Sistemdeki iletim hattı kayıplarının belirlenmesi için Newton-Raphson (NR) yöntemi ile güç akıĢı yapılmıĢ ve yakıt maliyeti minimizasyonu için Diferansiyel GeliĢim algoritması (DGA) kullanılmıĢtır. Altı farklı generatör barası, sırayla salınım barası olarak belirlenmiĢ ve sistem çözülmüĢtür. Elde edilen sonuçlar değerlendirilmiĢtir. PROBLEMĠN FORMÜLASYONU ÇalıĢmada sadece termik üretim birimlerinden oluĢan bir sistem seçilmiĢtir. Termik üretim birimlerin giriĢ-çıkıĢ eğrisi saat baĢına harcanan paranın aktif çıkıĢ gücüne göre değiĢimi Ģeklinde tanımlanmıĢtır. ġekil 1‘de termik üretim birimlerinin ait giriĢ-çıkıĢ eğrisi verilmiĢtir [Özyön 2009]. 41 FT (R/h) P (MW) Pmin Pmax ġekil 1. Termik üretim birimlerine ait giriĢ-çıkıĢ eğrisi Sistemdeki üretim birimlerinin termik maliyetleri, birimlerin çıkıĢ gücü cinsinden 2. derece fonksiyon olarak denklem (1)‘de verildiği gibi alınmıĢtır. 2 Fn ( PGT ,n )  an  bn .PGT ,n  cn .PGT ( R / h) ,n (1) Denklemde ( PGT ,n ) ‘nin birimi MW olarak alınmaktadır. Termik maliyet ( Fn ), n. birimin saat baĢına aktif güç üretiminin, sanal bir para birimi ( R ) olarak yakıt maliyetini ifade etmektedir. Kayıplı sistemdeki güç denge eĢitlik kısıtı denklem (2)‘de gösterilmiĢtir. P nNT GT ,n  Pyük  Pkayıp  0, n  NT (2) Denklemdeki N T termik üretim birimleri kümesini göstermektedir. Termik üretim birimlerinin aktif güç üretim sınırlarını veren eĢitsizlik kısıtı denklem (3)‘de verilmiĢtir. min max PGT ,n  PGT ,n  PGT ,n , n  N T (3) DGA ile minimize edilecek olan amaç fonksiyonu, elektrik güç sisteminin toplam yakıt maliyet fonksiyonu (TYMF ) denklem (4)‘de verilmiĢtir. TYMF   F (P nNT n GT ,n ), (4) ( R / h) DĠFERANSĠYEL GELĠġĠM ALGORĠTMASI (DGA) ve PROBLEME UYGULANMASI DGA, 1995 yılında geliĢtirilen iĢleyiĢi genetik algoritmaya dayanan popülasyon temelli sezgisel bir optimizasyon tekniğidir. Sürekli parametreli problemlerin çözümünde oldukça etkilidir. Algoritma popülasyona dayalı çalıĢmayıp, tek tek kromozomlar operatörlere tabi tutularak yeni bir birey elde edilir. Bu iĢlem sırasında mutasyon ve çaprazlama operatörleri kullanılır. Yeni bireyin uygunluğu eskisinden daha iyi ise yeni birey, aksi takdirde eski birey bir sonraki popülasyona aktarılır [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011]. DGA‘da kullanılan parametreler; popülasyon büyüklüğü NP, değiĢken sayısı (gen sayısı) D, nesil (jenerasyon) (1,2,3,….,gmax) g, çaprazlama oranı CR ve ölçekleme faktörü F Ģeklinde gösterilir. DGA‘nın iĢlem basamakları kodlama, mutasyon, çaprazlama ve seçim olarak belirtilebilir. DGA‘da yeni kromozomların üretilmesi için mevcut kromozom dıĢında üç adet kromozom daha gereklidir. Bu nedenle popülasyon büyüklüğü üçten büyük olmalıdır (NP>3). NP adet D boyutlu kromozomdan meydana gelen baĢlangıç popülasyonunun üretimi denklem (5) kullanılarak bulunur [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011]. x j ,i , g 0  x(jl )  rand j [0,1].( x (ju )  x(jl ) ) (5) Denklemde xj,i,g, g neslindeki i kromozomunun j parametresini, ( x(jl ) , x(ju ) ) değiĢkenlere ait alt ve üst değerleri göstermektedir. 42 Mutasyon, kromozomun genleri üzerinde rastgele değiĢiklikler yapmaktır. DGA‘da mutasyona tabi tutulmak için kromozom dıĢında ve birbirlerinden farklı olan üç kromozom seçilir. Ġlk ikisinin farkı alınır ve F ile çarpılır. F genellikle 0~2 arasında değiĢen bir değer alınmaktadır. AğırlıklandırılmıĢ fark kromozomu ile üçüncü kromozom toplanır. n j ,i , g 1  x j ,r3 , g  F .( x j ,r1 , g  x j ,r2 , g ) (6) Denklemde n j ,i , g 1 mutasyon ve çaprazlaĢtırmaya tabi tutulmuĢ ara kromozom, x j ,r1 , g , x j ,r2 , g , ve x j ,r3 , g yeni r1,2,3  1,2,3, kromozom üretilmesinde kullanılacak rastgele seçilmiĢ kromozomları , NP , r1  r2  r3  i göstermektedir. Mutasyon sonucunda elde edilen fark kromozomu ve xi,g kromozomu kullanılarak yeni kromozom (ui , g 1 ) üretilir. Deneme kromozomu için genler CR olasılıkla fark kromozomundan, (1-CR) olasılıkla mevcut kromozomdan seçilir. j  jrand koĢulu, en az bir tane genin üretilen yeni kromozomdan alınmasını garanti etmek için kullanılmaktadır. Rastgele seçilen j  jrand noktasındaki gen CR değerine bakılmaksızın n j ,i , g 1 ‘ den seçilir [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011].   x j ,n , g 1 eğer rand [0,1]  CR veya j  jrand   x j ,u , g 1    x aksi durumda  j ,i , g    (7) Mutasyon ve çaprazlama operatörleri kullanılarak hedef kromozomla birlikte üç farklı kromozom kullanılarak yeni bir kromozom (deneme kromozu) elde edilmiĢtir. Yeni nesile ( g  g  1) aktarılacak olan kromozom uygunluk değerine bakılarak belirlenir. Hedef kromozun uygunluk değeri zaten bilinmektedir. Problemin amaç fonksiyonu değeri uygunluk fonksiyonu olarak hesaplanır. Kromozomlardan uygunluğu yüksek olan kromozom yeni nesile aktarılır. Döngü (g=gmax) olana kadar devam eder, gmax olduğunda mevcut en iyi birey çözüm olarak alınır.   xu , g 1 eğer f ( xu , g 1 )  f ( xi , g 1 )   xi , g 1    x diğer durumlarda  i ,g    (8) Algoritmada amaç sürekli daha iyi uygunluk değerine sahip kromozomlar elde etmek ve optimum değeri yakalamak ya da yaklaĢmaktır. Bu döngü g  g max olana kadar devam ettirilir. Algoritmanın durdurulması belirlenen maksimum iterasyon sayısına bağlıdır. ÇalıĢmada iterasyon sayısı 100 olarak alınmıĢtır. Genel olarak yukarıda anlatılan adımlardan oluĢan DGA‘nın ekonomik güç dağıtım problemlerine uygulanması ġekil 2‘de verilen akıĢ diyagramında özetlenmiĢtir. 43 DGA Parametrelerini gir Salınım Barasını Belirle. Rastgele birey oluĢtur. (Salınım barası hariç) NR ile Yük akıĢı yap. Kayıpları ve Salınım Barası Değerlerini Hesapla. Bireyi Popülasyona Kat. Birey sayısı = Birey sayısı+1 Hayır Popülasyondaki birey sayısı tamamlandı mı? Evet Ġlk popülasyonu oluĢtur Bireylerin toplam yakıt maliyetlerini hesapla. Evet Hayır Durma Kriteri sağlanıyor mu? Popülasyondaki en iyi çözümü yazdır. Bireyleri seç. DUR Çaprazlama ve Mutasyon ĠĢlemleriyle yeni bireyi oluĢtur. Popülasyondaki Bireylerin toplam yakıt maliyetlerini hesapla. NR ile Yük akıĢı yap. Kayıpları ve Salınım Barası Değerlerini Hesapla. Bireyi Popülasyona Kat. Birey sayısı = Birey sayısı+1 Popülasyon sayısı = Popülasyon sayısı+1 Evet Popülasyondaki birey sayısı tamamlandı mı? Hayır ġekil 2. DGA‘nın probleme uygulanmasının akıĢ diyagramı AkıĢ diyagramında verilen adımlar, örnek sistemde yer alan üretim birimlerinden, sırasıyla seçilen her farklı salınım barası için ayrı ayrı uygulanmıĢtır. Çözüm metodu, baĢlangıç parametreleri belirlendikten sonra, denklem (9)‘a göre rastgele oluĢturulan bireylerle doldurulan popülasyonla ilk iterasyona baĢlar. min max min PGT ,n  PGT ,n  U (0,1)  ( PGT ,n  PGT ,n ) (9) Denklemde U (0,1) sıfırla bir arasında düzgün dağılmıĢ rastgele sayıdır. Daha sonraki adımlar, belirlenen maksimum iterasyon sayısı bitinceye kadar devam eder. Maksimum iterasyon sayısı tamamlandıktan sonra popülasyondaki en iyi toplam yakıt maliyetine sahip birey problemin çözümü olarak alınır. ÖRNEK SĠSTEMĠN ÇÖZÜMÜ Farklı salınım barası seçimlerinin optimal güç akıĢı üzerine etkilerinin incelenmesi için ġekil 3‘te tek hat diyagramı verilen IEEE 30 baralı 6 generatörlü güç sistemi seçilmiĢtir. Test sisteminde 41 adet iletim hattı ve 21 adet yük barası bulunmaktadır [Xuanhu vd. 2015]. Sistemdeki transformatörlerin kademe ayarları 1 olarak alınmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan baz değerler Sbaz=100 MVA, Vbaz=230 kV ve Zbaz=529 Ohm‘dur. Bu sistem literatürde bütün çalıĢmalarda 1. baraya bağlı G1 generatörü salınım barası olarak seçilmiĢtir. Bu çalıĢmada örnek sistem DGA ile iletim hattı kayıpları dikkate alınarak çözülmüĢtür. Salınım barasının aktif ve reaktif güç üretim değerleri ve iletim hattı kayıpları Newton Raphson metoduyla yük akıĢı 44 yapılarak bulunmuĢtur. Sistemde 6 generatör bulunduğundan her defasında farklı bir üretim biriminin bağlı olduğu bara salınım barası olarak belirlenerek 6 farklı çözüm yapılmıĢtır. ġekil 3. IEEE 30 bara 6 generatörlü örnek sistemin tek hat diyagramı Örnek sistemdeki termik üretim birimlerinin yakıt maliyeti fonksiyonlarına ait katsayılar ve aktif güç üretim limitleri Tablo 1‘de, Ġletim hatlarının nominal  eĢdeğer devrelerine ait pu seri empedans ve paralel admitans değerleri Tablo 2‘de, yük baralarındaki aktif ve reaktif yük değerleri Tablo 3‘de ve sistemdeki üretim birimlerine ait baĢlangıç reaktif güç üretim değerleri Tablo 4‘te verilmiĢtir [Özyön 2009]. Tablo 1. Örnek sistemdeki termik üretim birimlerinin yakıt maliyeti fonksiyonlarına ait katsayılar ve aktif güç üretim limitleri Üretim birimlerinin bağlı olduğu bara no, (n) Katsayılar ve Üretim Limitleri G1 G2 G5 G8 G11 G13 a 10 10 20 10 20 10 b 200 150 180 100 180 150 c 100 120 40 60 40 100 min GT , n (pu) 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 max GT , n (pu) 1,5 1,5 1,5 1,5 1,5 1,5 P P 45 Tablo 2. Ġletim hatlarının nominal  eĢdeğer devrelerine ait pu seri empedans ve paralel admitans değerleri Baradan baraya 1-2 1-3 2-4 2-5 2-6 3-4 4-6 4-12 5-7 6-7 6-8 6-9 6-10 6-28 8-28 9-10 9-11 10-17 10-20 10-21 10-22 R (pu) X (pu) B (pu) 0,0192 0,0452 0,0570 0,0472 0,0581 0,0132 0,0119 0 0,0460 0,0267 0,0120 0,0000 0,0000 0,0169 0,0636 0,0000 0,0000 0,0324 0,0936 0,0348 0,0727 0,0575 0,1652 0,1737 0,1983 0,1763 0,0379 0,0414 0,256 0,1160 0,0820 0,0420 0,2080 0,5560 0,0599 0,2000 0,1100 0,2080 0,0845 0,2090 0,0749 0,1499 0,0528 0,0408 0,0368 0,0418 0,074 0,0084 0,009 0 0,0204 0,017 0,09 0 0 0,013 0,0428 0 0 0 0 0 0 Baradan baraya 12-13 12-14 12-15 12-16 14-15 15-18 15-23 16-17 18-19 19-20 21-22 22-24 23-24 24-25 25-26 25-27 27-29 27-30 28-27 29-30 R (pu) X (pu) B (pu) 0,0000 0,1231 0,0662 0,0945 0,2210 0,1070 0,1000 0,0824 0,0639 0,0340 0,0116 0,1150 0,1320 0,1885 0,2544 0,1093 0,2198 0,3202 0,0000 0,2399 0,1400 0,2559 0,1304 0,1987 0,1997 0,2185 0,2020 0,1932 0,1292 0,0680 0,0236 0,1790 0,2700 0,3292 0,3800 0,2087 0,4153 0,6027 0,3960 0,4533 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 Tablo 3. Örnek sistemde aktif ve reaktif yük değerleri Bara no 2 3 4 5 7 8 10 12 16 14 15 P (pu) Q (pu) 0,217 0,024 0,076 0,942 0,228 0,300 0,058 0,112 0,035 0,062 0,082 0,127 0,012 0,016 0,190 0,109 0,300 0,020 0,075 0,018 0,016 0,025 Bara no 17 18 19 20 21 23 24 26 29 30 TOPLAM P (pu) Q (pu) 0,090 0,032 0,095 0,022 0,175 0,032 0,087 0,035 0,024 0,106 0,058 0,009 0,034 0,007 0,112 0,016 0,067 0,023 0,009 0,019 2,834 1,262 Tablo 4. Sistemdeki üretim birimlerine ait baĢlangıç reaktif güç üretim değerleri Üretim birimlerini no, (n) bas GT ,n Q (pu) G1 G2 G5 G8 G11 G13 0,200 0,200 0,200 0,200 0,200 0,200 Örnek sistemin Tablo 3‘teki yük talebi için DGA ile 6 farklı salınım barası için çözümleri yapılmıĢtır. Yapılan çözümlerde sırasıyla G1, G2, G5, G8, G11 ve G13 generatörlerinin bağlı olduğu baralar salınım barası olarak alınmıĢtır. DGA‘nın problemi çözüm aĢamasında, 1 nolu baranın salınım barası seçilmesi durumunda, toplam yakıt maliyetinin iterasyon sayısına göre 46 değiĢimi ġekil 4‘de, toplam iletim hattı kaybının iterasyon sayısına göre değiĢimi ġekil 5‘te ve üretim birimlerinin aktif güç çıkıĢlarının iterasyon sayısına göre değiĢimleri ġekil 6‘da verilmiĢtir. ġekil 4. Toplam yakıt maliyetinin iterasyon sayısına göre değiĢimi ġekil 5. Aktif güç üretimlerinin iterasyon sayısına göre değiĢimleri 47 ġekil 6. Toplam iletim hattı kaybının iterasyon sayısına göre değiĢimleri ġekil 4‘ten toplam yakıt maliyetinin 30. iterasyondan sonra minimum maliyet değerini (606.747003 R/h) yakaladığı görülmektedir. ġekil 5‘te verilen generatör çıkıĢ güçlerinin 30. iterasyona göre çok fazla değiĢim gösterdiği fakat daha sonra belli bir aralıkta oynadığı 70. iterasyondan itibaren ise bütün üretim birimlerinin optimum değerlerini yakaladıkları söylenebilir. ġekil 6‘dan görüldüğü gibi iletim hatlarındaki güç kaybının değiĢimi ise yaklaĢık 65. iterasyondan sonra sabitlenmiĢ ve 0.028561 pu değerine oturmuĢtur. Salınım barası olarak diğer üretim birimlerinin bağlı olduğu baralar alındığında bu değiĢimlerin benzer Ģekillerde değiĢtiği gözlenmiĢtir. Farklı salınım barası seçimlerine göre yapılan çözümlerde elde edilen üretim birimlerinin çıkıĢ güçleri, toplam yakıt maliyeti, iletim hattı kayıp miktarları ve çözüm süreleri Tablo 5‘te, salınım barasına ait reaktif güç üretim değerleri ve sistemdeki bütün (30 bara) baralara ait gerilim aralıkları ise Tablo 6‘da verilmiĢtir. Tablo 5. Farklı salınım barası seçimlerine göre üretim birimlerinin çıkıĢ güçleri, toplam yakıt maliyeti ve iletim hattı kayıp miktarları Seçilen Salınım Barası PGT,13 TYMF (R/h) Pkayıp (pu) Çözüm Süresi (sn) PGT,1 PGT,2 PGT,5 PGT,8 PGT,11 1 0,112456 0,301704 0,599028 0,984155 0,512601 0,352616 606,747003 0,028561 6,395032 2 0,118211 0,294083 0,602851 0,984306 0,514015 0,352732 607,585362 0,032197 6,324116 5 0,176786 0,294874 0,533872 0,993278 0,527025 0,356270 611,277228 0,048105 6,375036 8 0,132132 0,287970 0,500993 1,015764 0,557691 0,363774 605,644792 0,024324 6,471260 11 0,128294 0,289924 0,506879 1,020018 0,550847 0,359806 605,029993 0,021768 6,492923 13 0,122605 0,290350 0,507043 1,018653 0,545457 0,370412 604,734447 0,020520 6,514309 Üretim birimlerinin çıkış güçleri, (pu) Tablo 6. Salınım baralarının reaktif güç çözüm değerleri ve Sistemdeki tüm baraların gerilim aralıkları Seçilen salınım bara no, (n) 1 2 5 8 11 13 0,398558 0,831501 0,727174 0,762887 0,186467 0,267081 Vnmin (pu) 0,9513 0,9531 0,9512 0,9588 0,9526 0,9543 Vnmax (pu) 1,05 1,05 1,05 1,05 1,05 1,05 çözüm GT , n Q (pu) 48 Tablo 5 incelendiğinde bütün generatör baraları salınım barası olarak seçildiğinde bütün çözümlerde yakınsama sağlanmıĢtır. Ayrıca optimal güç akıĢı probleminde farklı salınım barası seçimlerinin generatörler tarafından üretilen aktif güç üretimlerini etkilediğinden dolayı, bu seçimin iletim hattı kayıpları ve toplam yakıt maliyeti üzerinde etkili olduğu görülmüĢtür. Seçilen örnek sitemde sırasıyla seçilen salınım baralarından 13. barada hem minimum iletim hattı kaybı hem de minimum toplam yakıt maliyeti elde edilmiĢtir. Algoritmanın çözüm süresine bakıldığında ise ortalama 6,4 sn‘de çözüme ulaĢılmaktadır. Tablo 6‘da seçilen salınım baraları tarafından üretilen reaktif güçlerin sistem kısıtlarını sağlamıĢ olmasının yanında, sistemdeki bütün bara gerilimlerinin 0,95-1,05 pu aralığında olduğu gözlenmiĢtir. Salınım barası seçimi yapılırken bu değerin yanısıra daha fazla hattın bir araya geldiği baralar tercihi önemlidir. Bu nedenle bu sistemde bütün Ģartları sağlaması açısından sırasıyla 8, 1, 2 ve 5 nolu baraların salınım barası olarak seçilmesi daha uygundur. En düĢük kayıp ve maliyeti sağlamasına rağmen 11. ve 13. baralar sisteme sadece bir hat üzerinden bir diğer baraya bağlı olmaları nedeniyle salınım barası olarak seçilmesi uygun olmadığı söylenebilir. SONUÇLAR ÇalıĢmada farklı salınım barası seçimlerinin generatörlerin aktif güç üretimleri, iletim hattı kayıpları ve sistemin toplam yakıt maliyeti üzerinde etkileri incelenmiĢtir. Örnek sistem üzerinde farklı salınım baraları için NR ile yük akıĢı, DGA ile yakıt maliyeti minimizasyonu yapılarak iletim hatlarındaki kayıplar, reaktif güç üretimleri ve bara gerilimleri bulunmuĢtur. ÇalıĢmada bütün çözümlerde güç akıĢında yakınsamalar sağlanmıĢtır. Farklı salınım barası seçiminin optimal güç akıĢını etkilediği bulunan değerlerden gözlemlenmiĢtir. ÇalıĢmada bütün çözümlerde tüm baraların gerilim genlikleri kabul edilebilir sınırlar arasında kalmıĢtır. Sonraki çalıĢmalarda sistemdeki hat taĢıma kapasiteleri, yasak iĢletim bölgeleri yada valf noktası etkileri gibi kısıtlarda probleme katılarak konu daha detaylı olarak incelenebilir. REFERANSLAR Abacı K., Yalçın M.A., Uyaroğlu Y. (2007), Farklı Salınım Barası Seçiminde Kademe DeğiĢtirici Transformatörlerin Gerilim Kararlılığına Etkisi, II. Enerji Verimliliği ve Kalitesi Sempozyumu (EVK2007), Sayfa 296-300, Kocaeli. Abacı, K., Yalçın M.A., Uyaroğlu Y. (2005), Seri Kompanzasyonda Farklı Salınım Barası Seçiminin Sürekli Hal Gerilim Kararlılığına Etkileri, I. Enerji Verimliliği ve Kalitesi Sempozyumu (EVK2005), Sayfa 212-216, Kocaeli. Abacı, K., Yalçın, M.A., Uyaroğlu, Y. (2004), Güç Sistemlerinde Farklı Salınım Barası Seçiminin Gerilim Kararlılığı Açısından Ġncelenmesi, Elektrik-Elektronik-Bilgisayar Mühendisliği Sempozyumu (ELECO2004), Sayfa 79-83, Bursa. Abido, M.A., (2002), Optimal power flow using particle swarm optimization, International Journal of Electrical Power & Energy Systems, 24, 563-571. Abou A.A., Abido M.A., Spea S.R., Differential evolution algorithm for emission constrained economic power dispatch problem, Electric Power Systems Research 80, s.1286-1292, 2010. Ayan, K., Kılıç, U. (2011), Optimal Güç AkıĢı Probleminin Çözümü için GA, MA ve YAK Algoritmalarının KarĢılaĢtırılması‖, 6th International Advanced Technologies Symposium (IATS‘11), 16-18 May 2011, Electrical & Electronics Technologies Papers, Vol.4, pp.13-18, Elazığ, TURKEY. Cabadağ, R.I., Türkay, B.E., Tunç, A. (2011), Optimal Güç AkıĢı Çözümlerinde Lineer Programlama ve Ġç nokta Algoritması Yöntemlerinin KarĢılaĢtırmalı Analizi, II. Elektrik Tesisat Ulusal Kongresi, 24-27 Kasım 2011, Ġzmir, http://www.emo.org.tr/ekler/30e187258c46cf0_ek.pdf, (EriĢim tarihi :07.06.2016). 49 Dinh, L.L., Ngoc, D.V., Vasant, P. (2013), Artificial Bee Colony Algorithm for Solving Optimal Power Flow Problem, The ScientificWorld Journal, 2013, 1-9. Osman, M.S., Abo-Sinna, M.A., Mousa, A.A. (2004), A solution to the optimal power flow using genetic algorithm, Applied Mathematics and Computation, 155, 391-405. Özyön, S. (2009), Genetik algoritmanın bazı çevresel ekonomik güç dağıtım problemlerine uygulanması, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, 136 s. (yayımlanmamıĢ). Özyön, S., YaĢar, C., TemurtaĢ, H. (2011), Diferansiyel geliĢim algoritmasının valf nokta etkili konveks olmayan ekonomik güç dağıtım problemlerine uygulanması, 6th International Advanced Technologies Symposium (IATS‘11), 16-18 May 2011, Electrical & Electronics Technologies Papers, Vol.4, pp.181-186, Elazığ, TURKEY. Özyön, S., YaĢar, C., TemurtaĢ, H. (2011), Harmoni arama algoritmasının çevresel ekonomik güç dağıtım problemlerine uygulanması, Çukurova Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt.26, Sayı.2, pp.65-76. Xuanhu, H., Wang, W., Jiuchun, J., Lijie, X. (2015), An Improved Artificial Bee Colony Algorithm and Its Application to Multi-Objective Optimal Power Flow, Energies, 8, 2412-2437. 50 Türkiyede Akıllı ġebekeler Üzerine Bir Ġnceleme Yılmaz YURCĠ * Öğr. Gör. Bitlis Eren Üniversitesi, Türkiye yilmazyurci@gmail.com Özet Küresel elektrik sektöründe rüzgar, güneĢ gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geleneksel Ģebekeye dahil olmasıyla sistemin büyümesi, geniĢlemesi ve çeĢitlenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla enerji kaynaklarının çeĢitliliği, entegrasyon sorununu ortaya çıkaracaktır. GeliĢmiĢ veya geliĢmekte olan ülkelerde artan güvenlik riskleri ve güç sistemlerinin güvenilirliği için daha fazla kısıtlamaya maruz kalınması fosil yakıtlara bağımlılığı arttırmakta ve enerji maliyetlerini yükseltmektedir. Akıllı ġebekeler (Aġ) bu sorunları çözmek için en önemli dayanak noktası haline gelmiĢtir. Bu çalıĢmada çevresel, ekonomik ve enerji sektörlerinde Aġ geliĢme etkileri tartıĢılmıĢtır. Ülkemiz de Aġ uygulamalarına geçiĢte karĢılaĢılan ana engeller vurgulanmıĢ ve bunların giderilmesi için öneriler sunulmuĢtur. Pratik sınırlamalar dikkate alınarak Aġ mimarisi, tasarımı ve özellikleri için olası bir çerçeve belirtilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Akıllı şebeke, mikro şebeke, akıllı sayaç A RESEARCH ON SMART GRIDS IN TURKEY Abstract As the renewable energy resources such as wind, solar are included in the global electricity industry, the system is expected to grow, expand and diversify. Thus, the diversity of energy resources will reveal the problem of integration. The fact that more restriction is imposed for the reliability of the security risks and power systems increased in developed and developing countries increases dependence on fossil fuels and increases the energy costs. Smart Grids (SG) has been an important premise to solve these problems. SG developing effects in environmental, economical and energy sector have been discussed in this study. The main obstacles encountered in the transition to the SG application in our country are emphasized and suggestions to remove them have been offered. A possible frame was determined for SG architecture, design and features by taking the practical limitations into account Keywords: Smart grid, micro grid, smart meter 51 GĠRĠġ Ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik 21. yüzyılın enerji senaryosunda en önemli değiĢkenleri temsil eder. Enerji güvenilirliği, artan enerji talebi ve yükselen müĢteri beklentileri nedeniyle çevreye salınan sera gazı her geçen gün artmaktadır. Sera gazı emisyon miktarlarını azaltmak için ekonomik ömrünü doldurmuĢ yaĢlı geleneksel Ģebekenin üretim, iletim ve dağıtım Ģebekesinin artan maliyet ve bakım masrafları nedeniyle yeniden yapılandırılarak Aġ dönüĢümü hızlandırılmalıdır. Çünkü zaten sisteme lokal olarak dahil edilen bilgisayar, haberleĢme teknolojileri, modüler otomasyon sistemleri vb. yeni nesil seçenekler ile Aġ‘ye geçiĢin ilk adımları atılmıĢtır. Dünyada Aġ teknolojileri enerji krizlerini çözmek için son derece önemli hale gelmiĢtir (Ipahchi ve Albuyeh, 2009:52). Sistem üzerinde meydana gelen arızalar güç sisteminde belirsizliği artırmaktadır. Coğrafi koĢullar ve rasgele sistem bağlantıları nedeniyle son zamanlarda birçok büyük enerji santrali dağlık, kırsal ve Ģebekeden uzak uç yerlerde kurulmaktadır (Amin ve Wollenberg, 2005:34). Buna ek olarak, yük artıĢını talep eden endüstri kuruluĢlarının sisteme plansız dahil olmasıyla, güç sistemi kararsızlığa sürüklenmektedir. Ġstikrarsızlığı önlemek için, mevcut güç sistemlerine ivedi olarak güç aktarımı yapmak önem arz etmektedir. Aġ 21. yüzyılda bu tür sorunların üstesinden gelmek için akılcı bir seçenektir. Çünkü günümüzde enerji üretimi için kullanılan teknolojinin geleceği düĢük maliyetli yakıt durumuna bağlıdır. GeliĢmekte olan ülkelerde Aġ uygulanması için enerji sektöründe organizasyon eksikliği yaĢanmaktadır. Diğer geliĢmekte olan ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de Aġ yeni yeni keĢfediliyor. Özellikle özel sektörden, Aġ teknolojisinde küresel deneyime sahip olan Ģirketler, Aġ hizmetlerinin yürütülmesi için ülkemiz pazarına katkıda bulunuyorlar. Günümüzde Aġ sayesinde, enerji tasarrufu, emisyon azaltma, yeĢil enerji uygulaması, sürdürülebilir kalkınma, müĢteri memnuniyeti, güvenli ve güvenilir akıllı güç sistemleri ilgi odağı haline gelmiĢtir (Garrity, 2008:38). Bu tür yenilenebilir kaynaklar, talep yanıt, elektrik depolama ve elektrikli taĢıtlar gibi çeĢitli kaynakların entegrasyonunu kolaylaĢtırmak için yine Aġ‘ye ihtiyaç duyulmaktadır. AKILLI ġEBEKELER Modern güç sistemlerinde, elektrik Ģebekesi, birçok operatörle birlikte çeĢitli ağlar ve çoklu güç üretim Ģirketlerinden oluĢur. Aġ güç sistemi ağ optimizasyonu ile ulusal elektrik dağıtım sistemleri için kontrol, izleme, analiz yapma, iletiĢim ve koordinasyon gibi çeĢitli düzeylerde kullanılırken aynı zamanda enerji tüketimini de azaltabilir. Aġ 21. yüzyıl gereksinimlerini karĢılayan, tüm üretim ve depolama seçeneklerini içinde barındıran bir sistemdir. Aġ tüm ağ kullanıcıları, özellikle yenilenebilir enerji kaynakları ya hiç ya da düĢük karbon emisyonları ile verimliliği sağlar (McGranaghan vd., 2008:1). Aġ arz güvenliğini artıran dijital çağın taleplerine tutarlı, esnek ve son derece güvenilir cevaplar verir (McDaniel ve McLaughlin, 2009:75). Bu da varlık kullanımını ve iĢletme verimliliğini optimize etmek için yeni ürünler, hizmetler ve pazarların oluĢmasını sağlar. Bu Ģekilde güç dağıtım entegrasyonu ve yüksek düzeyde fayda sağlanır. Aġ elektrikli araçlar, gerçek iĢ değerleri, uçtan uca enerji dağıtım kontrolü ve daha güvenli bir altyapı sağlar (EIA, 2015:1). Günümüzde, enerji tasarrufu ve emisyon azaltma, yeĢil enerji, sürdürülebilir kalkınma, güvenlik, kayıplarının azaltılması, varlıkların optimal kullanımı Aġ‘nin en fazla tercih edilme sebeplerini oluĢturmaktadır. Farklı, esnek, temiz, güvenli ve ekonomik Aġ uygulamasına ulaĢmak için güç, bilgi ve iĢ akıĢı arasında entegrasyon yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır (NASPI, 2015; Cengiz, 2013:206). Aġ‘de yapılabilecekler; • Kesinti anında algılama yaparak ekiplerin yönlendirilmesinin sağlanması, • Eskiyen malzemelerin yaĢlanmasını algılayarak ilgili teçhizatın değiĢiminin yapılması, • Donanım nedeniyle ortaya çıkabilecek arızaları algılayarak engelleme (kusurlu malzeme), • Tüketicilerle iletiĢim kurarak gereksiz cihazların pik-puant yük saatlerinde devre dıĢı bırakılması Ģeklinde sıralanabilir. Ayrıca Tablo 1‘de geleneksel Ģebeke ile akıllı Ģebeke arasında karĢılaĢtırma yapılmıĢtır. 52 Tablo 1.Geleneksel Ģebeke ile akıllı Ģebeke karĢılaĢtırması Geleneksel ġebeke Akıllı ġebeke Elektomekanik cihazlar Dijital cihazlar Çok sınırlı veya tek yönlü iletiĢim Ġki yönlü karĢılıklı iletiĢim Sınırlı Ģeffaf olmayan operasyon Ekrandan izlenebilen noktasal operasyon Güç akıĢı üzerinde sınırlı denetim Yaygın otomasyon ve kontrol Manuel bakım Otomatik kendi kendini iyileĢtirme Kurumsal bazda bilgi entegrasyonu, koordineli çalıĢma Karar destek sistemleri, akıllı güvenirlilik mekanizmaları Dinamik tarife Bireysel çalıĢma KiĢisel insiyatif Sınırlı fiyat tarifeleri AKILLI ġEBEKELERĠN KÜRESEL BAZDA DEĞĠġĠMĠ • 2000-2005 Telegestore Projesiyle Ġtalyada 27 milyon adet sayaç uzaktan okunabilen akıllı sayaçlar ile değiĢtirilmiĢtir. • 2009‘da Teksasta 200.000 adet akıllı sayaç, akıllı termostat ve sensörler Ģebekeye yerleĢtirilmiĢ ve yaklaĢık 1.000.000 tüketiciye akıllı Ģebeke ulaĢmıĢtır. • Kanada kamu elektrik Ģirketi olan Hydro One uzaktan okumalı sayaç projesiyle 2010 yılında sonunda yaklaĢık 1.3 milyon tüketiciye hizmet vermiĢtir. • ABD‘nin Sacramento bölgesinde 2009 yılı Haziran ayında 600.000 evsel ve ticari tüketiciye akıllı sayaç takılmıĢtır. • AB, 2006 yılında Avrupa Birliği Akıllı ġebekeler Teknoloji Platformunu oluĢturmuĢtur. Bu platform Avrupa‘nın gelecekteki Ģebeke yapısı için vizyonunu ve bu vizyona ulaĢmak için gerekli stratejiyi belirlemiĢtir (MNCES, 2015; Cengiz, 2013:206). Fransa ve Ġngiltere gibi ülkelerin yatırımlarının düĢük kalmasının nedeninin ise bu ülkelerin enerji altyapılarının çok daha geliĢmiĢ olmasından kaynaklanmaktadır (Cengiz ve Rüstemli, 2014:76). Avrupa‘nın güneĢ enerjisini güneyden, dalga enerjisini batıdan ve rüzgâr enerjisini kuzeyden getirecek akıllı Ģebekesini nasıl kuracağını ifade eden ―European Technology Platform (ETP) Smart Grids‖ raporu bulunmaktadır. Almanya ―DENA-I ve II‖ projesiyle 2010‘da %12.5, 2020 yılında %30 olacağı planlanmıĢtır. Asıl amaç ömrünü dolduran santrallerin yerine belli bir oranda yenilenebilir enerji kullanabilmek olmuĢtur (EPRI, 2009). Malta akıllı Ģebeke ülkesi olarak da bilinir kendi toplumunu enerji tüketim için bilinçlendirerek daha az enerji tüketen tüketicilerini ödüllendirmiĢtir. Hollanda Amsterdam 2020 yılına kadar %20 oranında YEK kullanarak enerji maliyetlerinde düĢüĢ ve sera gazı salınımını azaltmayı planlamaktadır. Asya kıtasında ise Hindistan dünyadaki en büyük iletim ve dağıtım kayıplarına sahip durumdadır. Hindistan Enerji Bakanlığına göre bazı yörelerde %26 iken daha uzak kırsal alanlarda %62 civarındadır. Bu kayıplar, kaçaklar ile birlikte ortalama %50 kadardır. Bu nedenle Hindistan 2008 yılı itibariyle Aġ çalıĢmalarına baĢlamıĢtır. Yine Asya kıtasında Çin‘de yeni üretimler ve yeni hatlar çok hızlı oluĢturulmaktadır. Dolayısıyla akıllı ve geliĢime müsait bir Ģebekeye en fazla ihtiyacı olan ülkelerden biri konumundadır. Çin‘de akıllı Ģebeke çalıĢmaları 2007 yılındaki MIT (Massachusetts Institute of Technology) forumundan sonra baĢlatılmıĢtır. Rusya‘da ise Ġsveç‘te telekomünikasyon araçlarının baĢlıca üreticisi olan Ericson Ģirketi Rusya‘nın ‖Skolkovo‖ invasyon kentinde Akıllı elektrik Ģebekelerinin geliĢtirilmesine iliĢkin sorunların çözümü için çalıĢacak bilim araĢtırma merkezini 2012‘de kurmuĢtur. Yine Güney Kore hükümetinin karbon salınımı azaltma hedefinin bir parçası olarak 2012-2017 yılları arasında akıllı Ģebeke yatırımları için 1.8 milyar dolar yatırım öngörülmüĢtür (Red Paper, 2014). 53 AKILLI ġEBEKELERĠN ENTEGRASYON SÜRECĠ Türkiyede büyüme beklentileri karĢılamak için enerji sektörünün geliĢimini hızlandırmak gerekir. Ülkemiz kömür kaynakları açısından zengin kaynaklara sahip olmakla birlikte, güneĢ, rüzgar, hidroelektrik, jeotermal ve biyoenerji gibi yenilenebilir enerji kaynakları açısından yüksek bir potansiyele sahiptir. Dünyada gelecekteki ekonomik büyümenin sağlanması için gerekli enerji, çevre dostu kaynaklardan elde edilen enerjinin varlığına bağlıdır (Cengiz, 2014:149). Ülkemiz elektrik Ģebekesi dünya sıralamalarında geliĢen ülkeler içinde en son sıralardadır. Termik ve hidroelektrik potansiyeller ülkemizin birçok bölgesinde halen mevcuttur. Rüzgar, ve güneĢ santralleri ile ilgili çalıĢmalar hızla devam etmektedir. Yine güneĢ enerjisine yönelik yenilenebilir enerji entegrasyonuyla ilgili her ülkenin kendine ait çalıĢmalarının ve raporlarının bulunmasının yanında, Türkiye‘nin de dahil olduğu ―Ġnsanoğlunun 1 yılda tükettiği enerjiyi çöller, 6 saat içerisinde üretebilmektedir‘‘ sloganıyla ortaya çıkan Almanya merkezli DESERTEC olarak bilinen projede yer alması bu çalıĢmalar kapsamında değerlendirilebilir (Cengiz, 2014:149). Türkiye‘nin batısında büyük bir rüzgar potansiyeli bulunmakta ve kullanılmaktadır. Ancak ülkemizin doğusundaki güneĢ ve özellikle rüzgar potansiyeli ile ilgili yeterli araĢtırma yapılmadığı için bu tür yenilenebilir enerji kaynaklarından birkaç kiĢisel giriĢim dıĢında faydalanılmamaktadır. Ülkemizde enerji sektöründe daha iyi bir sistem ve altyapı kurmanın en akılcı yolu Aġ uygulamasına geçiĢtir. Ülkemizde geleneksel Ģebeke altyapısının yetersiz olmasının baĢlıca nedenleri ġekil 1‘de gösterilmiĢtir. Reaktif güç destek ve düzenleme hizmetlerinin eksikliği Ölçüm, verimlilik ve tahsilatın az olması Kayıp, kaçak oranlarının yüksekliği Kötü planlanan dağıtım Ģebekeleri Sistem bileĢenlerinin taĢıyabileceği yükten daha fazla yüklenmesi ġebekenin yaĢlanmaya bağlı ekonomik ömrünü doldurmuĢ olması ġekil 1. Geleneksel elektrik Ģebeke altyapısının yetersiz olma nedenleri SONUÇ • Türkiye gibi geliĢen ülkelerde enerji sektöründe teknolojik geliĢmiĢlik veya kapasite artırımının Aġ ile yapılmasıyla sistem kararlılığı ve güvenirliliğe katkı sağlaması beklenmektedir. • Aġ için yapılacak geçiĢte Türkiye ucuz ve verimli insan kaynaklarıyla iĢ gücü açısından büyük bir avantaja sahiptir. • GeliĢmiĢ AC Ġletim-Dağıtım Sistemi cihazları, iletiĢim ve bilgi teknolojileri yardımıyla, hassas ayar ve akıllı sayaç kullanarak, iletim-dağıtım hattı kayıpları ve kaçak tüketimler tespit edilerek tasarruf yapılabileceği öngörülmektedir. 54 • Türkiye güç sisteminin karasızlığı ve güvenilirlik sorunu sistemin iletiĢim ve koordinasyonun yüksek seviyede tutulmasıyla analiz, kontrol ve izleme sisteminin geliĢtirilmesi ile aĢılabilecektir. • Smart Grid teknolojisinin tüketici dostu ve hat kayıplarını azaltır olması dıĢında enerji sektörünün güvenilirliğini, arz kalitesini ve enerji verimliliğini artırması hedeflerine ulaĢmanın daha kolay olacağı bilinmektedir. • Her ülkeye ait farklı Ģebeke yapısı olduğundan, Aġ ve yenilenebilir enerji kaynakları entegrasyonunda detaylı sistem analizleri yapılmalıdır. Çünkü ABD, Çin veya daha farklı geliĢmiĢ herhangi bir ülkenin Ģebeke yapısı ülkemizin Ģebeke yapısına benzemeyeceğinden sistem entegrasyonu tak çalıĢtır mantığı ile sağlanamayacaktır. Bu nedenle Aġ‘yi oluĢturan her mikro Ģebeke sisteme özgü detaylı sistem analizinin bölgesel ve daha sonrada ulusal olarak tasarlanması Ģarttır. REFERANSLAR Amin S. M., Wollenberg B.F. (2005). ‗‘Toward a smart grid: power delivery for the 21st century‘‘, IEEE Power Energy Mag. 3(5):34-41 Cengiz M.S. (2014). ‗‘Evaluation of Smart Grids and Turkey‘‘, Global Advanced Research Journal Of Engineering, Technology and Innovation 3(7):149-153. Cengiz M.S. (2013). ‗‘Smart Meter and Cost Experiment", Przeglad Elektrotechniczny, 89(11):206-209. EPRI, (2009).‘‘Intelligrid‘‘, http://intelligrid.epri.com/, 01.04.2015. EIA, (2015). ‗‘Electricity‘‘, http://www.eia.doe.gov/cneaf/electricity/, 05.04.2015 Garrity T.F. (2008). ‗‘Getting smart‘‘, IEEE Power Energy Mag. 6(2):38-45. Ipakchi A., Albuyeh F. (2009). ‗‘Grid of the future‘‘, IEEE Power Energy Mag. 7(2):52-62. MCDANIEL P., MCLAUGHLIN S., (2009). ‗‘Security and privacy challenges in the smart grid‘‘, IEEE J. Security Privacy 7(3):75-77. Mcgranaghan M., Vondollen D., Myrda P., Gunther E. (2008). ‗‘Utility experience with Developing a smart grid roadmap‘‘ IEEE Power Eng. Soc. Gen. 1(1):1-5. MNCES, (2015). ‗‘Energy Sources‘‘, http://mnes.nic.in, 02.04.2015. NASPI, (2015). ‗‘Naspi‘‘, http://www.naspi.org/, 04.04.2015. RED PAPER (2013), ―An overview of the Desertec Concept‖, http://www.desertec.org/fileadmin/downloads/desertec-foundation_redpaper_3rdedition_english.pdf, 06.04.2015. 55 Ti-6Al-4V’ nin Frezelenmesinde Kesme Parametrelerinin, TitreĢim, Akustik Emisyon ve Kuvvet Sinyallerine Etkisi Ġ. Burcu TOPRAK* Öğr.Gör.Dr. Akdeniz Üniversitesi, Türkiye ibmutlu@akdeniz.edu.tr M.Fatih ÇAĞLAR Yrd.Doç.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye fatihcaglar@sdu.edu.tr Oğuz ÇOLAK Doç.Dr.. Anadolu Üniversitesi, Türkiye oguzcolak@anadolu.edu.tr Mustafa BAYHAN Prof.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye mbayhan@mmf.sdu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada, Ti-6Al-4V süper alaĢımının yüksek basınçlı soğutma koĢulları altında frezelenmesi sensörlerle izlenmiĢtir. Taguchi L16 ortogonal dizisi kullanılarak gerçekleĢtirilen deney tasarımında; kesme hızı, ilerleme oranı, soğutma sıvısı basınç değeri dört farklı seviyede tanımlanmıĢtır. SPSS 19 programı aracılığıyla; titreĢim, akustik emisyon ve kuvvet sinyallerinin kesme parametreleriyle korelasyonu tespit edilmiĢ, iliĢki grafikleri çizdirilmiĢtir. Bu iĢlemi yapabilmek için, frezeleme süresince sensörlerden alınan sinyallerin RMS değerleri kullanılmıĢtır. Sonuçlar literatürle paralellik göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ti-6Al-4V, Kesme Parametreleri, Titreşim, Akustik Emisyon, Kuvvet. The Impacts Of Cutting Parameters in Milling Of Ti-6Al-4V on Vibration, Acoustic Emission And Force Signals Abstract In this study, the milling of Ti-6Al-4V super alloy was observed by sensors, under highpressure cooling conditions. In the experiment which was executed by using Taguchi L16 orthogonal series; cutting speed, feed rate and cooling liquid pressure was defined in four different levels. By using SPSS 19 software; the correlation between vibration, acoustic emission, force signals and cutting parameters was identified and the relation between these were graphed. In order to do this, RMS values of signals obtained by sensors during the milling were used. The results are parallel with the literature. Key words: Ti-6Al-4V, CuttingParameters, Vibration, Acoustic Emission, Force. GĠRĠġ Ġmalat sektöründe; iĢleme maliyetinin düĢürülmesi ve ürün kalitesinde devamlılığın sağlanması için, takım durumunun sürekli takibi gerekir. Kesme iĢleminde ideal bir otomasyon sisteminden beklenen, iĢlem hatalarını fark ettiği zaman bunları düzeltmesidir. Klasik imalat iĢlemlerinde bu görevler operatörler, zeki imalat sistemlerinde ise tekli/çoklu sensörler ve gelen sinyal bilgilerini yorumlayarak karar verebilen yapılar tarafından yerine getirilir. Zeki imalat sistemlerinde baĢarı; izleme sensörleri tarafından üretilen bilginin kalitesine ve karar vermek için kullanılan tekniklere bağlıdır (Sağlam, 2000). 56 Literatürde, ölçülebilen değiĢkenler (kesme kuvvetleri, titreĢim gibi) ile ölçülemeyen parametreler (takım aĢınması, yüzey pürüzlülüğü gibi) arasında bağlantı kuran tahmin modellerinin geliĢtirildiği çalıĢmalarla karĢılaĢılmaktadır. (Al-Habaibeh ve Gindy, 2000; Fu ve Hope, 2008; Kaya, 2009; AkkuĢ ve Asiltürk, 2012; Nourı vd., 2015). Ayrıca takım aĢınması ve yüzey pürüzlülüğünün tespitinde kesme parametrelerine bağlı modellerinde kullanıldığı görülmektedir. (Ezugwu vd., 2005; Davim vd., 2008; Gupta, 2010; TaĢdemir, 2011; Özlü vd., 2014). Bu çalıĢmada, aĢınmaya ve yüzey pürüzlülüğüne etki eden kesme parametrelerinin; titreĢim, akustik emisyon (AE) ve kuvvet sinyallerine etkisi incelenmiĢtir. MATERYAL VE METOT Bu çalıĢmada, 100x130x50 mm boyutlarında Ti-6Al-4V iĢ parçası, Hartford VMC 1020 CNC Freze tezgâhında iĢlenmiĢtir. Malzemenin iĢlenmesinde, takım- iĢ parçası arasında oluĢan yüksek sıcaklığı azaltmak, titanyumun kesici takıma yapıĢmasını engellemek için Blaser Swisslube firmasına ait su ile karıĢabilen yarı sentetik B-Cool 9665 metal kesme sıvısı kullanılmıĢtır. Deneylerde, Seco F40M ((Ti, Al) N-TiN) kaplamalı 218.20-0.80ER-ME04 uç ve bu uca uygun Seco R218.20-2016.0-14.070 kopya frezeleme takımı kullanılmıĢtır. Kopyalama freze takımı, takım tutucuya Seco Easy Shrink 15 makinası ile bağlanmıĢtır. Kesme kuvvet sinyallerinin ölçülmesinde Kistler firmasına ait 9257-B dinamometre, freze tezgâhının tablasına sabit bir Ģekilde bağlanmıĢ, soğutma sıvısından etkilenmemesi için silikon ile kaplanarak üzerine iĢ parçası montajı yapılmıĢtır. Kesme kuvveti sinyallerinin, sinyal düzenleyiciden geçtikten sonra, bilgisayara aktarılmasında, National Instruments firmasına ait DAQ 6062E tipi veri toplama kartı ve Kistler firmasına ait 5070 A tipi sinyal yükseltici kullanılmıĢtır. Üç eksen için kesme kuvveti sinyalleri ölçülmüĢtür. Yazılım olarak Cut-Pro programından yararlanılmıĢtır. 3 eksende alınan kuvvet sinyallerinin Hızlı Fourier DönüĢümleri (HFD) alınarak yapılan incelemelerde; x eksenindeki kuvvet sinyali (Fx) için elde edilen frekansların, titreĢim sinyalinin HFD‘sinde elde edilen frekanslarla aynı olduğu görülmüĢtür. Bu nedenle, deneylerde üç eksende kuvvet sinyali ölçülmesine rağmen analizlerde esas kesme kuvveti olduğundan x doğrultusundaki kuvvet sinyali kullanılmıĢtır. TitreĢim sensörü olarak, PCB piezotronics 353B31, akustik emisyon sensörü olaraksa Kistler Piezotron Coupler Type 5125 (8152B121/SN1197259) kullanılmıĢtır. Ti-6Al-4V süper alaĢımının yüksek basınçlı soğutma Ģartlarında frezelenmesinde, radyal ve eksenel kesme derinliği sırasıyla 10 mm ve 2 mm olarak sabit tutulmuĢtur (Arokiadass vd., 2011). Kesme parametreleri ve seviyeleri tablo 1 deki gibi alınmıĢtır. Tablo 1: Kesme parametreleri ve seviyeleri Parametreler 1.Seviye 2.Seviye 3.Seviye Kesme hızı(Vc[m/dk]) 50 70 90 Ġlerleme oranı( f [mm/diĢ]) 0.05 0.1 0.15 Basınç (P [bar]) 6 100 200 4.Seviye 110 0.2 300 Bu çalıĢmada, deney sayısını azaltarak zaman ve maliyet açısından tasarruf sağlamak için, Taguchi L16 ortogonal dizisi kullanılarak deney tasarımı gerçekleĢtirilmiĢtir. SPSS 19 programı aracılığıyla, titreĢim, akustik emisyon, Fx kesme kuvveti sinyallerinin kesme parametreleriyle korelasyonu tespit edilmiĢ, iliĢki grafikleri çizdirilmiĢtir. DENEYSEL SONUÇLAR TitreĢim, akustik emisyon, Fx kuvvet sinyallerinin kesme parametreleri ile iliĢki grafiklerini çizdirebilmek, korelasyon oranlarını hesaplayabilmek için, sensörlerden kaydedilen sinyallerin RMS değerleri hesaplanmıĢ, tablo 2 de verilmiĢtir. 57 Tablo 2: Her deney için sensörlerden kaydedilen sinyallerin RMS değerleri (son satırdaki veriler doğrulama deneyine aittir.) Vc P f TitreĢim Fx AE 50 200 0,15 124,4372 322,8152 2,7941 50 300 0,2 143,4124 361,5304 3,0476 50 6 0,05 56,0539 188,9308 1,1988 50 100 0,1 70 6 83,5151 249,0402 1,6451 0,1 112,1660 263,5142 2,0464 70 100 0,05 94,8567 180,7621 2,1110 70 200 0,2 167,6409 392,3525 3,0788 70 300 0,15 157,1637 320,1931 3,2354 90 300 0,1 162,0686 266,5324 3,3434 90 200 0,05 120,1283 183,9243 2,6241 90 6 0,15 175,5325 335,4426 3,1285 90 100 0,2 153,0204 518,9591 2,3510 110 200 0,1 162,5977 252,2920 3,1473 110 300 0,05 133,7261 177,4368 2,9836 110 6 0,2 235,9151 373,2371 3,9907 110 100 0,15 204,9605 314,9388 3,7981 90 300 0,05 130,1019 170,5363 3,0468 ġekil 1‘ de titreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği ve tablo 3‘ de titreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki korelasyonu gösteren tablo verilmiĢtir. ġekil 1: TitreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği 58 Tablo 3: TitreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢkiler Ġlerleme oranı Kesme hızı TitreĢim r 0,646 0,670 p 0,005 0,003 r -0,033 Ġlerleme oranı p 0,899 Uygulanan korelasyon analizi sonucunda titreĢim-kesme hızı ve titreĢim-ilerleme oranı arasında anlamlı doğrusal iliĢkiler tespit edilmiĢtir. Buna göre; titreĢim ile kesme hızı arasında %67 oranında, pozitif yönlü, orta güçte doğrusal iliĢki, titreĢim ilerleme oranı arasında %64,6 oranında, pozitif yönlü, orta güçte bir iliĢki bulunmaktadır (p<0,05). ġekil 2‘ de akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği ve tablo 4‘ de akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki korelasyonu gösteren tablo verilmiĢtir. ġekil 2. Akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği Tablo 4: Akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢkiler Akustik emisyon r p r Ġlerleme oranı p Ġlerleme oranı 0,461 0,062 - Kesme hızı 0,644 0,005 -0,033 0,899 Akustik emisyon ile kesme hızı arasında %64,4 oranında, pozitif yönlü, orta güçte doğrusal iliĢki bulunmaktadır (p<0,05). ġekil 3‘ de Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki iliĢki grafiği ve tablo 5‘ de Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki korelasyonu gösteren tablo verilmiĢtir. 59 ġekil 3: Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki iliĢki grafiği Tablo 5: Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki iliĢkiler Ġlerleme oranı Basınç Fx kuvveti r 0,940 -0,161 p 0,000 0,537 r -0,096 Ġlerleme oranı p 0,713 Korelasyon analizi sonucunda Fx ve ilerleme oranı arasında %94 oranında, pozitif yönlü, yüksek güçte bir iliĢki bulunmaktadır (p<0,05). SONUÇ Sensörlerden kesme süresince alınan sinyallerin RMS değerleri hesaplanarak, titreĢim, akustik emisyon, iĢ mili titreĢimi, Fx kuvvet sinyallerinin kesme parametreleri ile aralarındaki korelasyon tespit edilmiĢtir. Buna göre; titreĢim ile kesme hızı arasında %67 oranında, titreĢim ile ilerleme oranı arasında %64,6 oranında, akustik emisyon ile kesme hızı arasında %64,4 oranında pozitif yönlü, orta güçte iliĢki bulunmaktadır. Fx ile ilerleme oranı arasında %94 oranında pozitif yönlü, yüksek güçte iliĢki tespit edilmiĢtir. Sonuçların literatüre paralel olduğu gözlenmiĢtir (Sağlam, 2001; AkkuĢ, 2010, Asiltürk vd., 2012, Özlü, 2014, Yılmaz vd., 2014). TEġEKKÜR Bu araĢtırmanın yapılmasındaki desteklerinden dolayı, Süleyman Demirel Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimine (2215-D-10), Süleyman Demirel Üniversitesi CAD/CAM AraĢtırma ve Uygulama Merkezi çalıĢanlarına, çalıĢmanın sunulmasındaki destekleri için Akdeniz Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon birimine teĢekkür ederiz. 60 REFERANSLAR AkkuĢ, H., ve Asiltürk, Ġ., (2012). Tornalamada Yüzey Pürüzlülüğü ve Takım AĢınmasının Akustik Emisyon ve TitreĢim Sensörleriyle Ġzlenmesi. International Iron & Steel Symposium, 02-04 April, Karabük, 497-503. AkkuĢ, H., (2010). Tornalama ĠĢlemlerinde Yüzey Pürüzlülüğünün Ġstatistiksel ve Yapay Zeka Yöntemleriyle Tahmin Edilmesi. Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 125s, Konya. Al-Habaibeh, A., ve Gindy, N., (2000). A New Approach For Systematic Design of Condition Monitoring Systems For Milling Processes. Journal of Materials Processing Technology, 107(1-3), 243251. Arokiadass, R., Palaniradja, K., ve Alagumoorthi, N., (2011). Surface Roughness Prediction Model in End Milling of Al/SiCp MMC by Carbide Tools. International Journal of Engineering, Science and Technology, 3(6), 78-87. Asiltürk, Ġ., AkkuĢ, H., ve Demirci, M.T., (2012).Regresyonla TitreĢim,akustik emisyon ve Kesme Parametrelerine Bağlı Yüzey Pürüzlülüğünün Modellenmesi.TMMOB MMO Mühendis ve Makine Dergisi, cilt 53, sayı 632, s.55-62. Davim, J.P., Gaitonde, V.N., ve Karnik, S.R., (2008). Investigations Into the Effect of Cutting Conditions on Surface Roughness in Turning of Free Machining Steel by ANN Models. Journal of Materials Processing Technology, 205(1-3), 16-23. Ezugwu, E.O., Fadare, D.A., Bonney, J., Da Silva, R.B., ve Sales, W.F., (2005). Modelling the Correlation Between and Process Parameters in High-Speed Machining Cutting of Inconel 718 Alloy Using an Artificial Neural Network. International Journal of Machine Tools & Manufacture, 45, 13751385. Fu, P., ve Hope, A.D., (2008). Intelligent Cutting Tool Condition Monitoring Based on a Hybrid Pattern Recognition Architecture. Proceedings of the Seventh International Conference on Machine Learning and Cybernetics, 12-15 July, Kunming, 78-83. Gupta, A.K., (2010). Predictive Modelling of Turning Operations Using Response Surface Methodology, Artificial Neural Networks and Support Vector Regression. International Journal of Production Research, 48(3), 763-778. Kaya, B., (2009). Sensör ve Karar Entegresyonu Ġle Frezeleme ĠĢlemleri için Çevrimiçi Bir Takım Durum Gözlem Sisteminin GeliĢtirilmesi. Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 133s, Kocaeli. Nouri, M., Fussell, B.K., Ziniti B.L., ve Linder,E., (2015). Real-Time Tool Wear Monitoring in Milling using a cutting Condition Independent Method. International Journal of Machine Tools and Manufacture. 89, 1-13. Özlü, B., Demir, H., Nas, E., (2014). CNC Tornalama ĠĢleminde Yüzey Pürüzlülüğü ve Kesme Kuvvetllerine Etki Eden Parametrelerin Matematiksel Olarak Modellenmesi. Journal of Advanced Technology Sciences Vol.3, No.2, 75-86. Sağlam, H., (2000). Frezelemede Yapay Sinir Ağları Kullanarak, Çok-Elemanlı Kuvvet Ölçümlerine Dayalı Takım Durumu Ġzleme, Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 171s, Konya. Sağlam, H., (2001). Frezelemede Kesme Parametreleri Ġle Kesme Kuvvetlerinin DeğiĢimi ve Bunların Takım AĢınması ve Yüzey Pürüzlülüğü Üzerindeki Etkilerinin Deneysel Ġncelenmesi. Selçuk-Teknik Online Dergisi/ISSN 1302-6178, Vol 1, No.3. TaĢdemir, ġ., (2011). Yüzey Pürüzlülüğünün Yapay Sinir Ağı ve Regresyon Modelleri Ġle Belirlenmesi ve KarĢılaĢtırılması. Selçuk Üniversitesi Journal of Technical-Online, 10(3), 215-226. Yılmaz , V., Dilipak, H., Sarıkaya, M., Yılmaz.,C.Y., Özdemir, M., (2014). Frezeleme ĠĢlemlerinde Kesme Kuvveti, TitreĢim ve Yüzey Pürüzlülüğü Sonuçlarının Modellenmesi. Erciyes University Journal of Institute of Science and Technology, 30(4), 220-226. 61 Türkiye Kamu Ortak Veri Merkezi için Optimum Lokasyon Önerisi Ömer GÜLTEKĠN Teknik Uzman Bilgi Tek. ve Ġle. Kur. Türkiye omer.gultekin@btk.gov.tr Bekir MUMYAKMAZ * Doç. Dr. Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye bekir.mumyakmaz@dpu.edu.tr Özet BiliĢim sektöründe yaĢanan geliĢmeler, veri kullanımının büyük boyutlara ulaĢmasını beraberinde getirmiĢtir. Bu verilerin; eriĢimi, güvenliği, depolanması, iletimi ve yönetimi yeni nesil çevreci veri merkezleri kurulumunu gerektirmektedir. Çevreci veri merkezlerinde en önemli konu ise enerji verimliliğidir. Dolayısıyla, her bir kamu kurumunun ihtiyacını gidermek için ayrı ayrı veri merkezi kurmak yerine ortak bir veri merkezi kurma fikri giderek dünyada yaygınlaĢmaktadır. Bu çalıĢmada, Türkiye‘nin olası kamu ortak veri merkezi için optimum lokasyon önerisi sunulmaktadır. ÇalıĢmada ele alınan parametreler doğal ve çevresel etkiler; enerji temini, iletiĢim altyapısı, iklim koĢulları ve ulaĢım kolaylığıdır. Yer seçim faktörleri dikkate alınarak potansiyel aday iller olarak EskiĢehir, Kayseri ve Konya incelemeye alınmıĢtır. Kamu ortak veri merkezi için en uygun il olarak EskiĢehir‘in öne çıktığı gözlemlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Yeni nesil veri merkezi, Enerji verimliliği, Optimum Lokasyon OPTIMAL LOCATION RECOMMENDATION FOR TURKISH PUBLIC COMMON DATA CENTER Abstract The developments in the IT industry, has brought to reach the large size of data usage. The accessibility, security, storage, communications, and management of this large data require the installation of a new generation of environmentally friendly data centers. The most important topic in green data centers is energy efficiency. Thus, the idea of building a common data center instead of separate data center to address the needs of each public institution is becoming increasingly common around the world. In this study, the optimal location for Turkey's prospective public common data center is offered. The parameters, that are considered for the optimal location determination, have been chosen as natural and environmental effects; energy supply, communication infrastructure, climatic conditions and ease of transportation in the study. Eskisehir, Kayseri and Konya provinces have been included in the study as potential candidate cities according to the site selection criteria. Eskisehir province has been observed as the most suitable location for public common data center. Keywords: Green Data Center, Energy Efficiency, Optimal Location 62 GİRİŞ Günümüz dünyasında, bilgi teknolojilerinde yaĢanan geliĢmelerin etkisi ile biliĢim uygulamalarının hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmesi, veri üretiminin ve kullanımının çok büyük oranlara ulaĢması sonucunu doğurmuĢtur. Buna bağlı olarak güçlü ve güvenilir altyapılara sahip veri merkezlerine duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır. Özellikle son birkaç yıldır ülkemizde ve dünyada internet kullanım oranı hızlı bir Ģekilde artıĢ göstermektedir. Bu artıĢ doğrultusunda; E-Devlet uygulamaları yaygınlaĢmıĢ, firmalar e-ticaret uygulamalarını arttırmıĢ ve buna paralel olarak internet ortamında yapılan alıĢveriĢ artmıĢtır. Yeni geliĢen sosyal medya olgusu ile beraber çok büyük hacim kaplayan veriler internet ortamında yoğun olarak paylaĢılmaya baĢlanmıĢtır. Son olarak da akıllı telefonların kullanılmaya baĢlanması ve yaygınlaĢması beraberinde çok daha yoğun ve hızlı bir veri paylaĢımı getirmiĢtir. Yeni nesil veri merkezi altyapılarında; birleĢtirme, iĢletim kolaylığı ve standardizasyon, esneklik, kaynak kullanımının artırılması, az enerji tüketimi, sahip olma maliyetleri ve harcamaların düĢürülmesi konuları belirleyici unsurlar olarak yer almaktadır. Ayrıca, enerji tasarrufu sağlanması ve çevre dostu bir yapı oluĢturulmasını amaçlayan ve son yıllarda giderek yaygınlaĢan ―yeĢil‖ veri merkezi yaklaĢımı da benimsenmektedir. Yeni nesil bir veri merkezi tasarımında olabilecek bütün altyapı bileĢenleri teker teker ele alınarak; her biri için güncel çözümler sunulup verimli kamu ortak veri merkezi için en uygun olan uygulama ve lokasyon çözümlerine ulaĢılması hedeflenmektedir. VERĠ MERKEZLERĠ Veri merkezleri kısaca; dijital bilgiyi iĢleme, depolama ve iletme için kullanılan çok sayıdaki BiliĢim Teknolojileri (BT) donanımını bünyesinde barındıran bilgi iĢlem altyapı tesisleri olarak tanımlanabilir (Arthur Tatnall, 2012). Yeni nesil veri merkezi ise maksimum enerji verimliliği ve minimum çevresel etki ile çalıĢabilir bir tesistir. Bu tesis mekanik, elektrik ve BT donanımlarını (sunucular, bellek, ağ vb.) barındırır. Yeni nesil veri merkezleri öncelikle veri merkezi iĢletiminde oluĢan çok fazla enerji maliyetlerinin azaltılmasına odaklanır. Diğer bir deyiĢle, yeni nesil bir veri merkezinde BT altyapısında çalıĢma giderlerini önemli ölçüde azaltma önemlidir. Genel olarak yeni nesil ve geleneksel veri merkezlerinin ayrımı ve karĢılaĢtırılması aĢağıda Tablo 1. de görülmektedir (Bullock, 2009). Tablo Hata! Belgede belirtilen stilde metne rastlanmadı.: Yeni nesil ile geleneksel veri merkezlerinin karĢılaĢtırılması Geleneksel veri merkezi Yeni nesil veri merkezi Güvenilirlik odaklı Enerji verimliliği odaklı Ofis içerisinde kurulu ÖzelleĢmiĢ alanlarda kurulu N veya maksimum N+1 yedekli 1 – 2 kW/kabin güç yoğunlukları 2N veya 2(N+1) yedekli 10 kW/kabin ve üzeri güç yoğunlukları Enerji Kullanım Etkinliği 2,0 ve üzeri Enerji Kullanım Etkinliği 1,2 ve altı Sahipli tesisler Ortak yerleĢimli (co-location) tesisler Tekli enerji beslemesi Yedekli enerji beslemesi ġebeke enerjisi kullanımı Yenilenebilir enerji kullanımı Standart BT çözümleri YeĢil BT çözümleri DüĢük BT sıcaklığı Yüksek BT sıcaklığı Gazlı Soğutma Serbest soğutma (free cooling) AC ve klasik kesintisiz güç kaynağı kullanımı DC ve modüler kesintisiz güç kaynağı kullanımı 63 2.1 Yeni Nesil Veri Merkezi Çerçevesi ve Gereklilikler Veri merkezlerinin sorunsuz ve baĢarılı bir Ģekilde performans göstermesinde Ģu iki faktörün katkısı büyüktür: güvenilir enerji ve güvenilir soğutma. Güvenilir enerji konusu on yıllardır önde gelen bir kaygı kaynağı olmuĢ ve enerji kalitesinin, mevcudiyetinin ve güvenilirliğinin geliĢtirilmesine odaklanılmıĢtır. BT donanımı bir veri merkezinin elektrik tüketiminin ve ısı oluĢumunun temel unsurudur. Dolayısıyla da güvenilir bir soğutma yine öncelikler arasında yer alır. Yüksek kalitede eriĢim, hazır kullanım ve yüksek esneklik özelliklerine sahip BT günümüzde iĢletmelerin büyük çoğunluğunun can damarıdır. Hayati öneme sahip veri merkezlerinin iĢlevlerinde meydana gelebilecek herhangi bir kesinti veya kayıp iĢletmenin çalıĢmasını ciddi bir Ģekilde aksatacaktır. ‗Bulut biliĢim‘ kavramı gibi yeni kavramlar veri merkezleri için çok Ģey vaat etmesine rağmen, iĢletmelerin birçoğu kendi veri merkezleri ve buna bağlı olarak donanım ile ağ altyapısını iĢletmeye devam edeceklerdir. Bundan dolayı tasarım ve boyutlandırma veri merkezleri için sırasıyla birinci ve ikinci derecede öneme sahiptirler (Harrison, 2012, s.2). GeniĢ çerçevede yeni nesil bir veri merkezinin Harrison‘dan (2012) uyarlanan kuĢbakıĢı görünümü ġekil 1‘de gösterilmektedir. Kaynak: Harrison, 2012 ġekil 1: Yeni nesil veri merkezi çerçevesi Veri merkezi tasarımında, daha fazla ve daha aktif verinin depolanması ve yedeklenmesi gereksinimleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı sektörlerde uzun süreli düzenlemelere iliĢkin uyumluluğu sağlamaya ve artan arĢiv verilerini depolamaya çok daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. BT donanımlarının iki ile beĢ yıl arasında standart bir kullanım ömrü bulunmaktadır. BT donanımlarının içinde bulunduğu bina ve mühendislik tesisleri için çok daha uzun bir kullanım ömrü beklenmektedir. Bu tesislerin kullanım ömrünü uzatmak için, gelecekte artacak enerji yoğunluğunu ve farklı BT yapılandırmalarını tasarımda göz önünde bulundurmak gerekir (Harrison vd., 2012, s.4). 64 YENĠ NESĠL VERĠ MERKEZĠ LOKASYON SEÇĠMĠ VE ÇEVRE KOġULLARI Lokasyon seçimi süreci veri merkezi ile iliĢkili riskleri azaltmak için çok önemli bir adımdır. En yüksek düzeyde kullanılabilirlik için inĢa edilmiĢ ancak yanlıĢ yerde konumlandırılmıĢ birçok veri merkezi bulunmaktadır. Kötü yer seçiminin bir tesisin genel kullanılabilirliği üzerinde önemli bir etkisi olabilir. Eğer dünyanın en iyi veri merkezi inĢa edilip; her türlü yedekler sağlanıp, enerji verimliliği için bütün gereksinimler yerine getirilse, % 100 kullanılabilirlik seviyesinde olsa ve her Ģey yapılabilecek en mükemmel Ģekilde tasarlansa, ancak kötü bir yer seçimi yapılsa bunların hepsi boĢa gidebilir. Binayı alıp yerinden hareket ettirmek mümkün olmaz. Eğer konum yanlıĢ ise, her Ģeyin üzeri kötüye boyanmıĢ gibidir. Veri merkezi performansının, iĢletme maliyetinin ve risk düzeyinin temel bileĢeni konumdur. Lokasyon seçiminde dikkate alınması gereken baĢlıca faktörler aĢağıda sıralanmıĢtır: (DCDA, 2012, s.120-126) Doğal veya çevresel riskler Fiziksel riskler Hizmet boyutlandırılması Gelecekteki büyüme Mevcut ve gelecekteki komĢular Telekomünikasyon Endüstrisi Birliği (TIA) 942 ve Uluslararası ĠnĢa Endüstrisi DanıĢma Servisi (BICSI) 002 Yer Seçim Kriterleri Doğal riskler; hava olayları, sel basması, fırtına, depremler, volkanlar, vb. gibi faktörleri içerir. Fiziksel riskler; binayı tehdit eden uçak, gökten düĢen Ģeyler, patlamalar, dumanlar, ya da veri merkezi eriĢimini kısıtlayan durumları içerir. Hizmet boyutlandırması; elektrik – su ve doğalgaz hizmetleri kapsamındaki kamu hizmetleri, ya da haberleĢme hizmetlerine eriĢim gibi hizmetleri içerir. Gelecekteki büyüme; eğer gerekirse daha sonra veri merkezini geniĢletmek için bırakılması gereken boĢ alanları içerir. TIA 942 ve ANSI/BICSI 002 yer seçim kriterleri; veri merkezi konumu için bir yakınlık modeline göre ayrıntılı tehditleri içerir. Belirli tehditlere karĢı olmak üzere veri merkezi konumu için minimum mesafeler ortaya konmuĢtur (DCDA, 2012, s.120-126). Tamamen yeni bir veri merkezi binası inĢası yapılacak ise tesisin geniĢleme durumu göz önüne alınması gerekir. Burada geniĢleme kapasitesi, bitiĢik mülkiyet kullanımı, yardımcı geniĢletme kapasitesi, kaynakların kullanılabilirliği ve gelecekteki geliĢimlerin olası etkilerinin hepsi düĢünülerek hareket edilmesi gerekmektedir. Bir veri merkezi inĢa edildiğinde, tesis türüne uygun boĢ bir alan veri merkezinin istenilen kısımda büyüme yeteneğini geliĢtirir. ġekil 2 de ABD'nin Kuzeydoğu Pasifik kırsalında yer alan birçok firmanın veri merkezlerinin bir arada bulunduğu Quincy veri merkezi çiftliği görülmektedir (COLO&CLOUD, 2013). ġekilde görüldüğü üzere uluslararası Ģirketlere ait veri merkezleri, tesislerini geniĢleme durumu düĢünülerek müsait yerlerde inĢa etmiĢlerdir. Böylece veri merkezine ilave bir tesis yapılmak istense, hiç zorlanmadan mevcut tesisin devamı olarak inĢa edilebilecektir (ANSI/BICSI, 2014). 65 Kaynak: COLO&CLOUD,2013 ġekil 2: Quincy veri merkezi çiftliği Quincy veri merkezi çiftliğinin seçim kriterleri Tablo 2‘de sıralanmaktadır: (COLO & CLOUD, 2013) Tablo Hata! Belgede belirtilen stilde metne rastlanmadı.: Quincy veri merkezi çiftliğinin seçim kriterleri Seçim Kriteri Quincy veri merkezi çiftliğinin özelliği Yenilenebilir Enerji Çevresinde 2.000 MW gücünde yenilenebilir enerji Kaynağı kaynaklarının varlığı Enerji Maliyeti Enerji maliyetlerinin kW/h baĢına yaklaĢık 0,025 $ değerinde olması (USA Ort. 0,1$) Enerji Temini Enerji iletim hatlarının kesiĢim noktasında bulunması ĠletiĢim Sürekliliği Yüksek kapasitede fiber bağlantıların yedekli olması (Zayo, Level3, Verizon ve Frontier) Enerji Sürekliliği Yıllık enerji kesintilerinin toplam 3 saatin altında gerçekleĢmesi Uygun Lokasyon Washington gibi merkezi lokasyona yaklaĢık 110 km yakınlıkta olması ĠĢletme Maliyeti 2010 yılında Washington Eyalet tarafından onaylanan vergi muafiyeti Ġklim KoĢulları Veri merkezleri için uygun iklim koĢullarına sahip olması (910 ay 20°C ve altı sıcaklık) Hava Kalitesi Serbest soğutma için uygun hava kalitesine sahip olması Hava Kirliliği Tesislerin çevrelerinde hava kirliliğinin olmaması Gelecekteki Büyüme Veri merkezlerinin geniĢlemesine müsait geniĢ alanları varlığı Doğal Riskler Doğal felaket riskinin düĢük olması UlaĢım Kolaylığı Otoban ve Hızlı trenler ile 30 dakikada Washington‘a ulaĢım Kaynakların kullanılabilirliği daha ayrıntılı olarak kaynak bazında aĢağıda yer almaktadır: Enerji Temini: Tesislerde mevcut Ģebeke gücü değerlendirirken dikkat edilmesi gereken durumlar: Enerji temin edilen Ģebekenin güvenilirliği 7/24 Ģebeke mevcudiyetinin sağlanması Ayrı (Yedek) Ģebeke beslemesi ġebeke gücünün geniĢletilebilmesi Enerji kaynağı kullanımı (Fosil, Nükleer, Yenilenebilir) Enerji maliyetinin hesaplanması Ayrı Ģebekelerin veri merkezine 20 m aralıkla girmesi 66 Su Temini: Veri merkezleri için ikinci kritik kaynak sudur. Enerji gibi yedekli ve tesise çeĢitli yollardan gelmesi istenir. Bir yolda meydana gelecek arıza durumunda diğer bir yoldan suyun tesise getirilmesi sağlanır. Birçok veri merkezi yedek su kaynağı olarak kuyu sularını, güvenli bir Ģekilde eriĢilen nehir veya göl sularını kullanır. Veri merkezlerinde su soğutma için kullanılır. Soğuk suya bol eriĢimin olduğu yerlerde çok yenilikçi çözümler sunulmuĢtur. Kanada‘nın Toronto Ģehrinin çoğu yerinde soğutma suyu olarak Ontario Gölünün derin suları kullanılmaktadır. ĠletiĢim Temini: Veri merkezleri için üçüncü kritik kaynak iletiĢimdir. Bir veri merkezi iletiĢim alt yapısında geniĢ bant geniĢliği için çok miktarda fibere ve taĢıyıcılara ihtiyaç vardır. Özellikle bu veri merkezi ortak yerleĢim veya çok sayıda kiracı barındırma tesisleri ise bu ihtiyaç daha da artacaktır. Diğer teminler gibi eriĢim, yedeklilik ve geniĢleme imkânlarının bulunması arzu edilir. ĠletiĢimde hizmetleri değiĢik Ģekilde yönlendirme ve tesis giriĢini farklı noktalardan sağlamak önemlidir. Bu önem; yol çalıĢması ve çevre düzenlemesi gibi çok sık karĢılaĢılan durumlarda iletiĢim hatlarının çok kolay kopabilmesinden kaynaklanmaktadır. Kaliteli Hava Temini: Önemli bir kaynak olarak hava taraflı soğutma ile ilgili tasarrufların ortaya çıkması ile beraber hava kalitesi önemli bir konu haline gelmiĢtir. Hava taraflı soğutma, verimliliğe yardımcı olmak için serbest olarak kullanılır. Ayrıca kaliteli hava temininde; havanın nem oranları, hava kirliliği ve asit yağmurları gibi konuları da düĢünerek hareket etmek gerekmektedir. Coğrafi Etkiler: Bir veri merkezi tasarımında fizibilite çalıĢmalarında ele alınması gereken diğer bir konu ise coğrafi etkilerdir. Coğrafi Ģartları düĢünürken 100 yıllık meteorolojik değerler incelenmeli ve yaĢanmıĢ deprem, sel ve kasırga gibi olaylar detaylı ele alınmalıdır. Coğrafi etkileri birkaç ana baĢlıkta değerlendirmek gerekir. Bunlar aĢağıda sıralanmıĢtır: Sismik hareketler (Deprem bölgeleri, Tsunami alanları, Volkanik oluĢum alanları) Sel bölgeleri (Kıyı kenarları, Nehir yatakları, Barajlar, Göl kenarları, Kanallar, Su kemerleri, Su depoları, Kanalizasyon kanalları) Hava hareketleri (Rüzgârlar, Kasırgalar, Fırtınalar, YağıĢlar, Yıldırımlar) KAMU ORTAK VERĠ MERKEZĠ OPTĠMUM LOKASYON ÖNERĠSĠ Kamu ortak veri merkezi konusu her geçen gün daha yoğun bir Ģekilde ülkelerin gündemine girmektedir. Devletler bu konu ile ilgili radikal kararlar almaktadırlar. Kamu ortak veri merkezlerinde iĢ ihtiyaçlarını desteklemek için gerekli yedeklilik seviyesini belirlemek gerekir. Aksi takdirde planlanmamıĢ kesintilerde yaĢanacak kayıplar beklenenin çok üzerinde olabilir. Kesinti sonucu ortaya çıkabilecek kayıplar yüksek seviyeli kullanılabilirlik ile iliĢkili ek maliyetlerle dengeli olmalıdır. Düzenleyici kurumlar tarafından gerekli raporlar istenip, yaptırımlar uygulanabilir. Kamu ortak veri merkezi tasarımı yapılmadan önce oluĢabilecek tüm riskler tahmin edilebilir ve ölçülebilir olmalıdır. Daha sağlam veri merkezi tesisleri inĢasındaki masraflar, daha sonra tesisin düzgün bir Ģekilde çalıĢması ile fazlası ile çıkarılabileceği görülecektir. Ülkemiz için yeni olan kamu veri merkezi konusu son yıllarda biliĢim ve internet altyapısı olarak geliĢmiĢ ülkelerin gündeminde olmuĢtur. Öncelikle dünya çapında kurumlar (kamu, finans, teknoloji vb. sektörler) küçük ve orta ölçekli veri merkezlerini kapatıp biliĢim sistemlerini büyük veri merkezlerine taĢımak ile iĢe baĢladılar. Bu taĢınma; fiziksel barındırma (kabin kiralama, kafes içi alan kiralama vs.), sunucu kiralama, iĢletim sistemi kiralama, uygulama kiralama gibi pek çok Ģekilde gerçekleĢtirilmektedir. Türkiye‘de kamu kurumları genelde E-Devlet uygulamalarına ayak uydurmak veya kendi uygulamalarını geliĢtirmek için veri merkezi altyapılarında iyileĢtirme yoluna gitmektedirler. Ġdari ihtiyaçlar, tasarruf imkânı, siber güvenlik ve enerji verimliliği gereksinimleri doğrultusunda, halen her kurumun kendisinin iĢletmekte olduğu veri merkezi altyapılarının tek 67 bir çatı altında birleĢtirilerek Türkiye kamu ortak veri merkezinin kurulması önem arz etmektedir. Türkiye‘de kurulacak bir Kamu Ortak Veri Merkezi‘nin nereye konuĢlanmasının uygun olacağı konusunda önerilerde bulunabilmek amacıyla bu çalıĢmada önemli görülen kriterler: iletim hatları yoğunluğu; fiber haberleĢme hatları yoğunluğu, yenilenebilir enerji kaynakları sayısı ve potansiyeli, iklim koĢulları, ulaĢım kolaylığı ve çeĢitliliği, kalifiye eleman temini, depremsellik ve sel vb. afet durumları dikkate alınmıĢtır. Her bir kriter için puanlar belirlenmiĢ ve bu puanlar dahilinde potansiyel üç il (EskiĢehir; Kayseri ve Konya) için elde edilen toplam puanlar Tablo 3‘te verilmiĢtir. Sırasıyla incelenecek olursa, iletim hatları açısından Türkiye Enterkonnekte Sistem Haritası (TEĠAġ, 2008) ve Türkiye Elektrifikasyon ġeması ayrıntılı olarak incelendiğinde EskiĢehir‘in iletim hatlarının kesiĢtiği bir lokasyonda yer aldığı görülmektedir (TEĠAġ, 2008). Özellikle EskiĢehir‘in çok yakın bir konumda bulunan Gökçekaya merkezinde üç farklı 380 kV iletim hattının, EskiĢehir-2 merkezinde ise beĢ farklı 154 kV iletim hattının kesiĢtiği görülmektedir. EskiĢehir‘i sırasıyla Kayseri ve Konya izlemektedir. Farklı üretim kaynaklarından gelen iletim hatlarının EskiĢehir‘de kesiĢmesi enerji beslemesinin yedekliliği ve sürekliliği açısından önemli bir avantaj olarak değerlendirilmektedir. Türkiye Telekomünikasyon Omurga Fiber Ağı Haritası (Türk Telekom, 2015) incelendiğinde benzer Ģekilde enterkonnekte sistemde olduğu gibi, fiber ağ haritasında da farklı üç taraftan gelen iletiĢim hatlarının EskiĢehir ‗de kesiĢtiği görülmektedir. Burada Konya, dört düğüm noktası ile EskiĢehir‘den daha avantajlı, Kayseri ise üç düğüm noktası ile EskiĢehir ile aynı pozisyondadır. Kamu ortak veri merkezi için iletiĢim altyapısı hayati önem arz ettiğinden bu durumun iletiĢim sürekliliği ve kalitesi açısından çok önemli avantajlar sağlayacağı açıktır. Ayrıca Türkiye Elektrik Üretim Haritası (Gültekin, 2015) incelendiğinde EskiĢehir ve çevresinde hidroelektrik, termik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yoğunluğu da görülmektedir. EskiĢehir‘i sırasıyla Kayseri ve Konya izlemektedir. Yenilenebilir enerji kaynağı olarak, özellikle EskiĢehir ve çevresinde yoğun bir Ģekilde bulunan Jeotermal kaynaklar kullanılabilir. Bölgedeki jeotermal kaynakların enerji potansiyelleri yüksek seviyededir. Öte yandan güneĢ enerjisi potansiyeli, iklim koĢulları ve güneĢlenme bakımından birlikte değerlendirildiğinde Konya ve EskiĢehir avantajlı durumdadır. Tablo 3: Kamu Ortak Veri Merkezi uygun lokasyon puanlama kriterleri ve potansiyel üç il için puanlar EskiĢehir EskiĢehir Kayseri Kayseri Konya Konya Kriter Birim Puanı (Birim) (Toplam) (Birim) (Toplam) (Birim) (Toplam) 10 380 kV=> 2 5 10 5 2 4 Ġletim Hatları 154 kV=> 1 9 9 7 7 10 10 Fiber Düğüm => 4 3 12 3 12 4 16 Hatlar Yenilenebilir Y.E.K => 2 4 8 3 6 2 4 Enerji Kayn. Ġklim Ort. < 20 ˚C/Ay 4 8 4 8 3 6 KoĢulları => 2 Ankara => 5 1 5 1 5 1 5 UlaĢım Ġstanbul => 4 1 4 0 0 0 0 Kolaylığı Ġzmir,vb. => 1 1 1 0 0 1 1 Üniversite=>1 2 2 2 2 2 2 Kalifiye Sanayi=>1 3 3 3 3 3 3 Eleman Teknik El.=>1 3 3 3 3 3 3 Deprem Derece ArtıĢ => 3 1 3 2 6 3 9 Sel, Afet Görece Azlık=>1 9 9 7 7 5 5 TOPLAMLAR 77 69 68 68 AltmıĢ yılı kapsayan EskiĢehir ili ortalama aylık sıcaklık değerleri (MGM, 2015) ayrıntılı olarak incelendiğinde, EskiĢehir‘de yılın yaklaĢık dokuz on ayı ortalama sıcaklık değerinin 20 °C‘nin altında olduğu görülmektedir. Ayrıca yılın sadece üç ayında 25 °C‘nin üzerinde ortalama en yüksek sıcaklık değerlerinin ölçüldüğü görülmektedir. EskiĢehir ili Isıtma ve Soğutma Gün dereceleri incelendiğinde nerede ise yılın 300 gününden fazla sıcaklık değerinin 22 °C‘nin altında olduğu görülmektedir. Bu değerler Kayseri için yaklaĢık aynı, Konya için ise daha yüksek seviyelerdedir. Özellikle kamu ortak veri merkezi enerji verimliliği açısından hayati önem taĢıyan soğutmada kullanılan serbest soğutma sistemleri açısından değerlendirildiğinde EskiĢehir‘in çok uygun bir lokasyon olduğu değerlendirilmektedir. Türkiye Demiryolları güzergâhları (Gültekin, 2015) incelendiğinde son yıllarda ulaĢım kolaylığı getiren yüksek hızlı tren hatlarının EskiĢehir‘de kesiĢtiği görülmektedir. Bu hatlar vasıtasıyla Türkiye‘nin dört büyük ili Ġstanbul, Ankara, Ġzmir ve Bursa‘dan EskiĢehir‘e çok hızlı bir Ģekilde ulaĢım sağlanmaktadır. Ayrıca kamu ortak veri merkezinin gelecekteki büyümesi düĢünüldüğünde EskiĢehir ve çevresinde düz geniĢ alanlar bulunmaktadır. Son olarak kalifiye eleman temininde gerek illerde bulunan üniversiteler ve sanayi gerekse illerin geliĢmiĢlik düzeyleri kapsamında her üç il de aynı düzeydedir. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası (AFAD, 1996) ve Türkiye Afet Olaylarının Dağılımı (AFAD, 2008) ayrıntılı olarak incelendiğinde EskiĢehir‘in büyük bir doğal risk faktörü taĢımadığı görülmektedir. Kamu ortak veri merkezi için büyük bir risk teĢkil eden sel olayları EskiĢehir ve çevresinde hiç görülmemektedir. EskiĢehir‘i sırasıyla Kayseri ve Konya izlemektedir. Belki de EskiĢehir lokasyonu için akla takılan tek soru iĢareti deprem riskidir. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasında EskiĢehir çevresinin ikinci ve üçüncü derecede deprem bölgesinde olduğu görülmektedir. Bu konuda Konya‘nın çok daha avantajlı olduğu görülmektedir. Kayseri‘nin de üçüncü derecede deprem bölgesinde olduğu görülmektedir. Günümüzde geliĢen depreme dayanıklı teknolojiler ve dünya uygulamaları düĢünüldüğünde bu risk faktörünün azaltılabileceği değerlendirilmektedir. SONUÇ Bu çalıĢmada, Türkiye‘nin olası Kamu Ortak Veri Merkezi için optimum lokasyon önerisi sunulmaktadır. ÇalıĢmada ele alınan parametreler doğal ve çevresel etkiler; enerji temini, iletiĢim altyapısı, iklim koĢulları ve ulaĢım kolaylığıdır. Yer seçim faktörleri dikkate alınarak potansiyel aday iller olarak EskiĢehir, Kayseri ve Konya incelemeye alınmıĢtır. Kamu ortak veri merkezi için en uygun il olarak EskiĢehir‘in öne çıktığı gözlemlenmiĢtir. Kamuya ait tüm verilerin ortak bir merkezde toplanması risklerin de tek bir noktada toplanması sonucunu doğuracağından, kurulması planlanan veri merkezi sadece bir lokasyonda değil birden fazla lokasyonda konumlandırılmalıdır. Aynı lokasyonda yer alacak kurumlar risk faktörleri göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Kurulması planlanan kamu ortak veri merkezi lokasyonunun tespitinde özellikle Amerika‘nın kuzey doğusunda Quincy veri merkezi çiftliği kurulurken dikkate alınan seçim kriterleri bu çerçevede değerlendirilmelidir. Sonuç olarak dikkate alınan yer seçim faktörleri ile tespit edilen potansiyel lokasyonlardan EskiĢehir, Kayseri ve Konya illeri arasında; kurulacak kamu ortak veri merkezi için uygun lokasyon olarak EskiĢehir‘in öne çıktığı görülmektedir. Kayseri ve Konya illeri ise eĢit potansiyelde olarak değerlendirilebilir. TEġEKKÜR Bu çalıĢma, Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu için hazırlanan ―Yeni nesil veri merkezi altyapısında güncel yaklaĢımlar ıĢığında kamu ortak veri merkezi için öneriler‖ isimli uzmanlık tezinden derlenerek hazırlanmıĢtır. Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu‘na desteklerinden dolayı teĢekkür ederiz. 69 REFERANSLAR ANSI/BICSI 002, (2014), Approved American National Standard, Subcommittee, Data Center Design and Implementation Best Practices, Bicsi Publications, Florida Arthur Tatnall, Reflections on the History of Computing: Preserving Memories and Sharing Stories, Springer Publishing Company, Incorporated, 2012 Michael Bullock, (2009), Data center definition and solutions, http://www.cio.com/article/2425545/data-center/data-center-definition-andsolutions.html#green, (Accessed 31/05/2016) Colo&Cloud, (2013), Quincy Data Centers, Colo and Cloud, http://www.coloandcloud.com/editorial/quincy-wa-big-data-centers-leverage-abundantinexpensive-renewable-energy/, (Accessed 31/05/2016) DCDA, (2012), Data Center Design Awareness, Laban John, DCP Professional Development, Ġstanbul Harrison Jim, (2012), Data Centers: An Introduction to Concepts and Design, CIBSE, London TEĠAġ, (2008), http://www.teias.gov.tr/eBulten/makaleler/2008/t%C3%BCrkiye%20elektrik%20sistemi.pdf, (Accessed 31/05/2016) Türk Telekom, (2015), http://www.turktelekomint.com/network-map/ (Accessed 31/05/2016) Gültekin, Ö., (2015), Yeni nesil veri merkezi altyapısında güncel yaklaĢımlar ıĢığında kamu ortak veri merkezi için öneriler, Teknik uzmanlık tezi, Nisan 2015. AFAD, (1996), http://www.deprem.gov.tr/tr/kategori/deprem-bolgeleri-haritasi-28841, (Accessed 31/05/2016) AFAD, (2008), Türkiye‘de afetlerin mekânsal ve istatiksel dağılımı, Afet bilgileri envanteri. 70 Kaya ġev Duraylılığının AraĢtırılmasında FEM-SSR Yönteminin Kullanılması Ayberk KAYA* Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Türkiye ayberk.kaya@erdogan.edu.tr Özet Karadeniz Sahil Yolu‘nun DevgeriĢ (Samsun) Mahallesi kesimindeki kaya Ģevi, süreksizlik kontrollü bir yenilmeye maruz kalma riski altındadır. Bu kaya Ģevinin kuzeybatı sınırından itibaren açılmıĢ taĢocağından malzeme alımı neticesinde Ģev içine doğru eğimli olan J2 nolu (245/80) eklem seti boyunca açılmalar meydana gelmiĢtir. Kaya Ģevinde gözlenen bu duraysızlık problemlerinin oluĢum mekanizmasını araĢtırmak için FEM-SSR yönteminden yararlanılmıĢtır. Yapılan çalıĢmalar arazi, laboratuvar ve duraylılık analiz çalıĢmaları olmak üzere üç aĢamada yürütülmüĢtür. Arazi çalıĢmaları sonucunda kaya Ģevinin Eosen yaĢlı Tekkeköy Formasyonu‘na ait tüflerin içinde açıldığı belirlenmiĢtir. Kaya kütlesinin üç adet eksem seti içerdiği ve eklemlerin yakın aralıklı, açık, yüksek devamlı, dalgalı-pürüzlü, orta derecede bozunmuĢ, yüzeyinin kuru ve çok ince kil sıvaması ile doğulu olduğu saptanmıĢtır. Laboratuvar deneyleri yapılarak tüflere ait fiziko-mekanik ve elastik özellikler belirlenmiĢtir. FEM-SSR tabanlı Phase2 programı kullanılarak duraylılık analizleri yapılmıĢtır. En kötü koĢullardaki duraylılık durumu araĢtırılırken eklemlerin suyla dolu olduğu varsayılmıĢ ve sismik yükler dikkate alınmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda J2 nolu eklemler boyunca devrilme olasılığının olduğu ve en kötü koĢullar için güvenlik sayısının (FOS) 0.96, mevcut koĢullar için ise 1.23 olduğu belirlenmiĢtir. Bu değerler, duraylılık için kabul edilen 1.3 FOS değerinden küçüktür. Kaya Ģevi, bulonlarla desteklendiğinde veya yatıklaĢtırıldığında duraysızlık sorunu ortadan kalkmaktadır. Kazı aĢamasında veya sonrasında duraysızlık sorunlarıyla karĢılaĢmamak için Ģevlerin duraylılığı, tasarım aĢamasında uygun analiz yöntemleriyle araĢtırılmalıdır. Kaya Ģevlerinin duraylılığının araĢtırılmasında ve güvenilir Ģev tasarımının yapılmasında hem kaya kütlesinin hem de süreksizliklerin özelliklerini dikkate alan sayısal analiz yöntemlerini kullanmak daha gerçekçi sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Kaya şevi, Devrilme, Şev duraylılığı, Sonlu elemanlar yöntemi, Destek tasarımı The Use of the FEM-SSR Method in Evaluation of Rock Slope Stability Abstract The rock slope is located in the DevgeriĢ (Samsun) district of Black Sea coast highway, and is exposed to discontinuity controlled failures. As a result of the quarry operation at the northwest side of studied rock slope, cracks occurred along the direction of J2 (245/80) joint set. Therefore, the FEM-SSR based numerical analyses were carried out in order to investigate the occurrence mechanism of this failure. The engineering geological studies were conducted in three stages as field investigation, laboratory studies and stability analyses. It was determined that the rock slope was excavated in tuffs of the Eocene aged Tekkeköy Formation. It was also concluded that the rock mass have three major joint sets described as open, closely spaced with high persistence, rough-undulating, dry, moderately weathered and filled with thin clay staining. Laboratory studies were carried out in order to determine the physico-mechanical and elastic properties of tuffs. The finite element (FEM-SSR) based computer software Phase2 was used in the numerical analyses. In stability analyses for worst rock conditions, it was assumed that the joints are filled with water and seismic load is available. According to stability analyses results, toppling failure is possible along the J2 joint set and safety factor (FOS) values for worst and current conditions were determined to be 0.96 and 1.23, respectively. These values are smaller 71 than the acceptable FOS value of 1.3. Consequently, after bolting or slope flattening, the rock slope becomes stable. In order to avoid the stability problems during and after the excavation stages, the stability of rock slopes should be investigated by appropriate methods in designing stage. Therefore, using the numerical analysis methods that consider properties of the rock masses and discontinuities in stability investigations and safe slope design, allow to obtain the more realistic results. Keywords: Rock slope, Toppling, Slope stability, Finite element method, Support design GĠRĠġ Türkiye‘de kütle hareketlerinin en çok gözlendiği bölge Doğu Karadeniz Bölgesi‘dir. Bölgenin topoğrafik ve jeolojik yapısı, yağıĢların bol olması ve buna bağlı olarak kayaçların ayrıĢması, potansiyel heyelan alanlarını oluĢturmaktadır. Son yıllarda hızlı nüfus artıĢına bağlı olarak bu alanlarda yeni yerleĢim yerleri için büyük hacimli kazıların yapılması veya plansız açık ocak iĢletmeciliği, pek çok kütle hareketini tetiklemektedir. Meydana gelen bu duraysızlıklar, hem ekonomik kayıplara hem de can kayıplarına yol açmaktadır. Bilgisayar teknolojisindeki hızlı geliĢmelere bağlı olarak analitik elemanlar (AEM), sınır elemanlar (BEM), sonlu farklar (FDM) ve sonlu elemanlar (FEM) gibi kaya Ģevlerinin duraylılık araĢtırmalarında kullanılan birçok analiz yöntemi geliĢtirilmiĢtir. Bunların içinde jeoloji, maden ve inĢaat mühendisleri tarafından en yaygın kullanılanı ise Ģevi oluĢturan kütlenin elastik özelliklerini ve kütleye etki eden kuvvetleri de göz önüne alan sonlu elemanlar tabanlı kayma gerilmesi azaltma yöntemidir (FEM-SSR). Samsun Ġli‘nin DevgeriĢ Mahallesi‘ndeki çalıĢma alanı, Ģehir merkezinden yaklaĢık 3 km uzaklıkta olup, Karadeniz Sahil Yolu‘nun hemen bitiĢiğinde bulunan 3 katlı betonarme binanın arkasındaki 2008 yılında basamaklandırılmıĢ kaya Ģevini kapsamaktadır (ġekil 1). Bu kaya Ģevinin kuzeybatı sınırından itibaren 6 yıl süre ile hidrolik kırıcı kullanılarak açık ocak iĢletmeciliği yapılmıĢ ve düzensiz geometriye sahip bir alan meydana getirilmiĢtir (ġekil 2). Bu faaliyet sonucunda taĢocağı sınırından itibaren kaya Ģevini kesen süreksizler boyunca açılmalar meydana gelmiĢtir. Bu amaçla, Eosen yaĢlı tüflerde açılmıĢ bu Ģevin duraylılığını araĢtırmak için detay mühendislik jeolojisi çalıĢmaları gerçekleĢtirilmiĢtir. Yapılan çalıĢmalar arazi, laboratuvar ve duraylılık analiz çalıĢmaları olmak üzere üç aĢamada yürütülmüĢtür. Arazi çalıĢmaları kapsamında jeoloji haritası hazırlanmıĢ, eklemlerin özelliklerini belirlemek için hat etütleri yapılmıĢ ve laboratuvar deneylerinde kullanılmak üzere blok örnekler derlenmiĢtir. Laboratuvar çalıĢmalarında tüflerin fiziko-mekanik ve elastik özelliklerini belirlemek için deneyler yapılmıĢtır. ġev duraylılık araĢtırmalarında ise kinematik ve sonlu elemanlar tabanlı sayısal analizlerden yararlanılmıĢtır. ÇalıĢma Alanı ġekil 1: ÇalıĢma alanına ait yer bulduru haritası 72 a b 8. Basamak 7. Basamak 6. Basamak 5. Basamak Ocak Alanı 4. Basamak 3. Basamak 2. Basamak 1. Basamak ġekil 2: Kaya Ģevinin ve taĢocağının (a) hava fotoğrafındaki ve (b) arazideki görünümleri Tüflerin Fiziko-Mekanik ve Elastik Özellikleri Bu çalıĢmada, tüflerden derlenen bloklardan laboratuvarda silindir Ģeklinde örnekler hazırlanarak fiziko-mekanik ve elastik özellikleri belirlenmiĢtir. ISRM (2007) tarafından önerilen yöntemler esas alınarak tüflerin birim hacim ağırlığı, nokta yükü dayanım indeksi, tek eksenli basınç dayanımı ve elastisite modülü değerleri saptanmıĢtır. Tüflerin taze ve eklem yüzeylerinden ISRM (2007) tarafından önerilen yöntemlere göre L-tipi Schmidt sertlik çekici kullanılarak geri tepme sayısı ölçümleri alınmıĢtır. Ölçümler düĢey tutuĢ açısına göre yapıldığı için belirlenen değerlere herhangi bir düzeltme uygulanmamıĢtır. Tüflerin birim hacim ağırlık (), nokta yükü dayanım indeksi (Is(50)), tek eksenli basınç dayanımı (σci), elastisite modülü (Ei) ve Schmidt sertlik çekici geri tepme sayısı (R ve r) değerleri Tablo 1‘de özet olarak verilmiĢtir. Eklemlerin Özellikleri ÇalıĢma alanındaki tüflerin içerdiği eklemlerin özelliklerini belirlemek için kaya Ģevindeki basamak aynalarında yapılan hat etüdü çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır. Eklemlerin özellikleri, ISRM (2007) tarafından önerilen ölçütlere göre tanımlanmıĢtır. Hat etüdü çalıĢmaları ile eklemlere ait yönelim, aralık, açıklık, devamlılık, yüzey pürüzlülüğü ve dalgalılığı, bozunma derecesi, dolgu malzemesinin özelliği ve yüzeylerindeki su durumu gibi özellikler tespit edilmiĢtir. 73 Pürüzlü özellikte olan eklem yüzeylerinin makaslama dayanımı parametreleri ise Barton ve Bandis (1990) tarafından tavsiye edilen yenilme ölçütü kullanılarak belirlenmiĢtir. Ġlk önce CANMET (1977) tarafından önerilen yönteme göre deformasyon kontrollü doğrudan makaslama deneyleri yapılmıĢ ve tüflere ait temel sürtünme açısı (b) 30o olarak belirlenmiĢtir. ISRM (2007) tarafından önerilen tanımlama ölçütlerine göre değerlendirilen eklemlerin özellikleri ile literatürde tanımlanan yöntemlere göre belirlenen eklem sıklığı (), kaya kalite göstergesi (RQD), hacimsel eklem sayısı (Jv), sürtünme açısı (ϕ) ve kohezyon (c) değerleri Tablo 2‘de özet olarak sunulmuĢtur. Tablo 1: Tüflere ait fiziko-mekanik ve elastik özellikler Örnek sayısı Ortalama En büyük En küçük Birim hacim ağırlık (, kN/m3) 18 19.84 21.46 18.71 Nokta yükü dayanım indeksi (Is(50), MPa) Std. Sp. 42 2.84 2.02 34.41 14.16 6.13 7.3 5.7 2.4 4.10 6.71 2.14 Tek eksenli basınç dayanımı (σci, MPa) 15 20.52 Elastisite modülü (Ei, GPa) 5 5.4 Schmidt sertlik çekici geri tepme sayısı Taze yüzey (R): 36, Eklem yüzeyi (r): 26 Tablo 2: Tüflerdeki eklemlere ait özellikler Özellik Eklem takımları Değer Eklem aralığı (cm) Tanımlama (ISRM, 2007) 6.7* Yakın aralıklı Eklem açıklığı (mm) Tanımlama (ISRM, 2007) Eklem devamlılığı (m) Tanımlama (ISRM, 2007) 1.5* Açık 10.5* Yüksek devamlı Eklem yüzeyi pürüzlülüğü (JRC) Tanımlama (ISRM, 2007) 14-16 Dalgalı pürüzlü Eklemlerdeki dolgu malzemesinin özelliği Eklem yüzeylerinin bozunma derecesi (ISRM, 2007) Çok ince kil sıvaması yer yer <2 mm kalsit dolgu Orta derecede bozunmuĢ Eklem yüzeylerindeki su durumu (ISRM, 2007) Kuru ve sızıntı yok Eklem sıklığı (, m-1) Tanımlama (Franklin vd., 1971) 15* Çok çatlaklı- kırıklı Hacimsel eklem sayısı (Jv, eklem/m3) Tanımlama (ISRM, 2007) 22 Çok küçük bloklar Kaya kalite göstergesi (RQD, %) Tanımlama (Deere, 1964) 55.7 Orta 39 15 JI: 320/60 (Set 1) J2: 245/80 (Set 2) J3: 080/60 (Set 3) Sürtünme açısı (, o) Kohezyon (c, kPa) * Ortalama değer 74 Eklemlerin Özellikleri Tüflerden oluĢan kaya kütlesine ait tek eksenli basınç dayanımı ve kaya kütle sabitleri Hoek vd. (2002) tarafından önerilen eĢitlikler yardımıyla; deformasyon modülü ise Hoek ve Diederichs (2006) tarafından tavsiye edilen eĢitlik kullanılarak belirlenmiĢtir. Poisson oranı hesaplanırken Aydan vd. (1993) tarafından önerilen ampirik eĢitlikten yararlanılmıĢtır. Jeolojik Dayanım Ġndeksi (GSI) değerini saptamak için Hoek vd. (2013) tarafından önerilen denklem kullanılmıĢ ve GSI değeri 46 olarak belirlenmiĢtir. Ayrıca, RocLab v1.0 (Rocscience, 2002) programından yararlanılarak tüfler için kaya malzemesi sabiti (mi) 13 olarak seçilmiĢtir. ġev kazısı sırasında mekanik kazı uygulandığından örselenme faktörü (D) 0.7 olarak kabul edilmiĢtir. Sayısal duraylılık analizlerinde kullanılmak amacıyla belirlenen Poisson oranı (m), deformasyon modülü (Em), tek eksenli basınç dayanımı (cm), kaya kütle sabitleri (mb, s, a) ve hesaplamalarda kullanılan eĢitlikler Tablo 3‘te verilmiĢtir. Tablo 3: Tüflere ait kaya kütle özellikleri ve hesaplamalarda kullanılan eĢitlikler AraĢtırmacı EĢitlik Hoek vd. (2013) GSI  1.5JCond89  RQD / 2 Aydan vd. (1993)  m  0.25 1  e cm / 4 Hoek ve Diederichs (2006)  1   D / 2  Em  Ei  0.02  (60 15 D -GSI ) /11  1 e    cm   ci .   mb  4 s  a  mb 8 s   mb / 4  s a 1 21 a  2  a   GSI 100    Hoek vd. (2002) mb  mi e 28 14 D   GSI 100     9 3D  se 1 1 a    eGSI /15  e20 / 3  2 6 Not JCond89: 12 Değerler 46 0.40 GPa 0.45 MPa 2.17 mi: 13 D: 0.7 0.66 0.0004 0.508 JCond89: Eklem durumu puanı, Bieniawski (1989) tarafından tanımlanmıĢtır SAYISAL DURAYLILIK ANALĠZLERĠ Bu çalıĢmada, tüflerde açılan kaya Ģevinin duraylılığı kinematik ve sayısal analizler yapılarak araĢtırılmıĢtır. TaĢocağı ile kaya Ģevi sınırındaki 6. ve 7. basamaklarda gözlenen açılmalar, devrilme riski taĢıyan J2 nolu eklemlerin doğrultusu boyunca geliĢmiĢtir. Ġncelenen kaya Ģevindeki eklem kontrollü kayma riski, hem kaya kütlesinin deformasyon ve kütle özelliklerinin hem de eklemlerin makaslama dayanımının göz önüne alındığı sonlu elemanlar (FEM) tabanlı Phase2 v8.0 (Rocscience, 2011) programı kullanılarak araĢtırılmıĢtır. OluĢturulan üç düğüm noktalı üçgen sonlu elemanlar modelinde Hoek-Brown yenilme ölçütü kullanılarak gerilmedeformasyon analizleri yapılmıĢ ve yenilme türleri incelenmiĢtir. Sayısal analizlerde Ģevin mevcut koĢullardaki duraylılık durumunun yanı sıra en kötü koĢullardaki duraylılık durumu da araĢtırılmıĢtır. En kötü koĢullardaki duraylılık durumu araĢtırılırken eklemlerin suyla dolu olduğu varsayılmıĢ ve sismik yükler dikkate alınmıĢtır. Ulusay vd. (2004) tarafından önerilen deprem azalım iliĢkisi yardımıyla en büyük yatay yer ivmesi, 0.17 g olarak hesaplanmıĢ ve sismik yük olarak modele eklenmiĢtir. Hesaplamalarda, çalıĢma alanına yaklaĢık 20 km uzaklıkta bulunan ve son yıllarda sismik hareketlilik açısından aktif olan Karadeniz Fayı dikkate alınmıĢtır. Bu çalıĢmada, kaya Ģevinin duraylılık durumu için yeterli güvenlik sayısı değeri, 1.3 olarak seçilmiĢtir (Mines Branch, Canada, 1972). Analizlerde kullanılan değiĢkenler Tablo 13‘te sunulmuĢtur. ġevin geometrisi sekiz basamaklı kazı düzenine göre oluĢturulmuĢtur. Yapılan sayısal duraylılık analizleri sonucunda kaya Ģevinin ait güvenlik sayısının en kötü koĢullar için 0.86 (ġekil 3a); mevcut koĢullar için ise 1.23 (ġekil 3b) olduğu ve devrilme riski taĢıdığı saptanmıĢtır. ġekil 3c‘de, yenilmelerin J2 nolu eklemler boyunca basamakların üst bölümünde geliĢtiği ve derinlere doğru eğilme deformasyonu Ģeklini alarak yamaç aĢağı doğru 75 hareket ettiği görülmektedir. Dolayısıyla, olası yenilme probleminin önlenmesi için kaya Ģevinin desteklenmesi veya yeniden basamaklandırılması gerekmektedir. ġekil 3. Kaya Ģevinin yenilme öncesi (a) en kötü ve (b) mevcut koĢullardaki durumu ile (c) yenilme sonrası durumunu gösteren sayısal analiz sonuçları 76 SONUÇLAR VE ÖNERĠLER Bu çalıĢmada, Karadeniz Sahil Yolu‘nun DevgeriĢ (Samsun) mahallesi kesimindeki Eosen yaĢlı tüflerde açılmıĢ kaya Ģevinin duraylılığı, sayısal analizler yapılarak araĢtırılmıĢ ve elde edilen sonuçlar aĢağıda maddeler halinde sunulmuĢtur; a) Kaya Ģevindeki J2 nolu (245/80) eklem setinin devrilme türü bir yenilme oluĢturma olasılığı vardır. TaĢocağı ile kaya Ģevi sınırındaki 6. ve 7. basamaklarda J2 nolu eklemlerin doğrultusu boyunca geliĢmiĢ açılmalar mevcuttur. b) Kaya Ģevinde J2 nolu (245/80) eklem setine bağlı bir yenilmenin gerçekleĢme olasılığı sonlu elemanlar (FEM) tabanlı sayısal analiz yöntemi ile incelendiğinde kaya Ģevi için güvenlik sayısı en kötü koĢullar için 0.96, mevcut koĢullar için ise 1.23 olmaktadır. Bu değerler, duraylılık için kabul edilen F: 1.3 değerinden küçüktür. c) Sayısal duraylılık analizi sonuçlarına göre kaya Ģevinde devrilme türü bir yenilme beklenilmektedir. Kaya Ģevinin duraylılığının sağlanması için bulonlama yapılması veya Ģevin yatıklaĢtırılması önerilmektedir. d) Kaya Ģevlerinin duraylılığının araĢtırılmasında hem kaya kütlesinin hem de süreksizliklerin özelliklerini dikkate alan sayısal analizleri kullanmak daha gerçekçi sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, duraylılık değerlendirmelerinde birden fazla yöntemi kullanarak sonuçları kontrol etmek, güvenilir Ģev tasarımı açısından önemlidir. REFERANSLAR Aydan, Ö., Akagi, T. ve Kawamoto, T. (1993). The squeezing potential of rocks around tunnels; theory and prediction. Rock Mechanics and Rock Engineering, 26(2), 137-163. Barton, N. ve Bandis, S. C. (1990). Review of predictive capabilities of JRC-JCS model in engineering practice. Proceedings of the International Symposium on Rock Joints, Loen, Norway, 603-610. CANMET (1977). Pit slope manual: supplement 5-1, plane shear analysis. Canada Centre for Mineral and Energy Technology Report, 16-77. Deere, D. U. (1964). Technical description of rock cores for engineering purposed. Rock Mechanics and Rock Engineering, 1, 17-22. Franklin, J. A., Broch, E. ve Walton, G. (1971). Logging the mechanical character of rock. Transactions of the Institution of Mining and Metallurgy, 80(A), 1-9. Hoek, E., Carranza-Torres, C. ve Corkum, B. (2002). Hoek-Brown failure criterion. Proceedings of the 5th North American Rock Mechanics Symposium and 17th Tunneling Association of Canada Conference, Toronto, Canada, 267-273. Hoek, E. ve Diederichs, M. S. (2006). Empirical estimation of rock mass modulus. International Journal of Rock Mechanics and Mining Science, 43, 203-215. Hoek, E., Carter, T.G., Diederichs, M.S., 2013. Quantification of the Geological Strength Index chart. 47th US Rock Mechanics and Geomechanics Symposium, San Francisco, USA. ISRM (International Society for Rock Mechanics) (2007). The complete ISRM suggested methods for rock characterization, testing and monitoring: 1974-2006. R. Ulusay and J.A. Hudson (eds.), Suggested Methods Prepared by the Commission on Testing Methods, International Society for Rock Mechanics, Compilation Arranged by the ISRM Turkish National Group, Ankara, Turkey, Kozan Ofset. Mines Branch, Canada, (1972). Tentative design guide for mine waste embankments in Canada. Department of Energy, Mines and Resources, Canada. Palmström, A. (2005). Measurements of and correlations between block size and Rock Quality Designation (RQD), Tunnels and Underground Space Technology, 20, 362-377. Priest, S. D. ve Hudson, J. A. (1976). Discontinuity spacing in rock. International Journal of Rock Mechanics and Mining Sciences and Geomechanics, Abstracts, 13, 135-148. Rocscience (2002). RocLab v1.0 rock mass strength analysis using the generalized Hoek-Brown failure criterion. Rocscience Inc., Toronto, Ontario, Canada. Rocscience (2011). Phase2 v8.0 2D finite element program for calculating stresses and estimating support around the underground excavations. Geomechanics Software and Research, Rocscience Inc., Toronto, Ontario, Canada. Ulusay, R., Tuncay, E., Sonmez, H. ve Gokceoglu, C. (2004). An attenuation relationship based on Turkish strong motion data and iso-acceleration map of Turkey. Engineering Geology, 74 (3–4), 265-291. 77 Osmanlı Dönemi Kubbeli Mimarlık Eserleri Restorasyon ĠnĢaat Maliyetlerinin Yapay Zeka Yöntemleriyle Tahmini* Ġbrahim YILMAZ * Uludağ Üniversitesi, Türkiye ibrahimyilmaz@uludag.edu.tr Bildiri No: 575 Özet Osmanlı dönemi kubbeli yapıların, restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleriyle tahmin edilmesi amacıyla yapılan bu çalıĢmada, yapay zeka sistemlerine ait iki yöntem iki aĢamalı olarak bir arada kullanılmıĢtır. Birinci aĢamada restorasyonu gerçekleĢtirilecek yapının bulanık mantık yöntemiyle elde edilen hasar düzeyi değeri, ikinci aĢama olan restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmini amacıyla oluĢturulan yapay sinir ağında diğer değiĢkenlerle birlikte giriĢ parametresi olarak kullanılmıĢtır. GerçekleĢtirilmiĢ örnekler kullanılarak oluĢturulan model, sistemin daha önce hiç görmediği diğer örneklerle de sınanmıĢtır. Test sonucu, geliĢtirilen yöntemin restorasyon projelerinde bütçelemeye ve yatırım kararı sürecine ıĢık tutacak hızlı, kolay ve gerçeğe yakın restorasyon inĢaat maliyet tahmin sonuçları ürettiği görülmüĢtür. Anahtar Kelimeler: Osmanlı dönemi, kubbeli yapılar, restorasyon maliyet tahmini, yapay zeka. ESTIMATION OF CONSTRUCTION COSTS OF OTTOMAN DOMED ARCHITECTURE WITH ARTIFICIAL INTELLIGENCE METHODS Abstract In this study that was conducted to estimate the cost of restoration works of Ottoman Period of domed structures by using artificial intelligence tehniques, two methods were used in two stages together. In first stage the value of the level of damage of the building which is going to be restored by using fuzzy logic method, in the second stage in artificial neural network that was created for the estimation of the cost of restoration works were used together with other factors as input parameter. The model created by using actualized samples was tested with other samples that the system has never seen before. In the test results, it was observed that developed methods produced rapid, flowing and real-like restoration construction costs estimation results that sort out the budgeting the restoration projects and investement decision process. Keywords: Ottoman Period, Domed Structures, Cost Estimation of Restoration, Artificial Intelligence 1. GĠRĠġ Tarihi yapılar korunması gerekli kültür varlıklarıdır. Bu yapılar, yapıldıkları dönemde ne kadar mükemmel kalitede inĢa edilmiĢ olurlarsa olsunlar, zaman içerisinde çeĢitli nedenlere bağlı olarak farklı düzeylerde hasar görmüĢ ve zaman zaman da tamirleri gerekmiĢtir. Günümüzde bu eserlerde, yapılacak müdahalenin türüne ve derecesine bağlı olarak korumaya ve yapının ömrünü uzatmaya yönelik gerçekleĢtirilen onarımlar restorasyon eylemi olarak adlandırılmaktadır. Restorasyonda, yapılacak onarım iĢlemlerinin kapsamı yapıdaki hasar oranı ile ne seviyede restore edilmek istendiğiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu bağlamda, yeni bir inĢaatta binayı oluĢturan tüm iĢ kalemlerinin hesabı yapılırken, restorasyon inĢaatında sadece onarılacak kısımların miktarı ile maliyet hesabı ya da tahmini yapılabilmektedir. Bu yüzden, restorasyon 78 inĢaat maliyeti hesaplarında; mevcut durum ve hedef durum olmak üzere iki durum söz konusudur (Yılmaz, 2012:2). Mevcut durum; restorasyon çalıĢması yapılacak yapının günümüzdeki durumudur. Yani hasarın düzeyidir. Hedef durum ise; restorasyon kuram ve ilkelerine göre, yapının mevcut durumuna uygulanacak müdahale türüne bağlı olarak ortaya çıkan onarım miktarını içermektedir. Görüldüğü gibi, restorasyon çalıĢmalarında hasar düzeyine ve seçilen müdahale türlerine göre onarım miktarları da değiĢmektedir. Dolayısıyla restorasyon inĢaat maliyetleri de farklılık göstermektedir. Bu nedenle, restorasyonu yapılacak anıtsal yapının mevcut kalıntı yüzdesi ve miktarı ile ona yapılacak müdahalenin yüzdesi ve miktarını restorasyon projesi öncesi veya tasarım aĢamasında tespit edip maliyet tahmini yapmak oldukça güçtür. Böylesi bir tahmin kiĢiden kiĢiye değiĢmekte olup, ayrıca büyük sapma oranları gösterebilmektedir. Bu bağlamda, restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmin edilmesinde karĢılaĢılan en zor nokta, hasar düzeyi değerleri ile onarım miktarlarının tespitinde yaĢanan karmaĢıklık, insana özgü yargılardaki bulanıklık ve belirsizliklerdir. Bu çalıĢmanın amacı, Osmanlı dönemi kubbeli anıtsal yapıların restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleri ile tahmin edilmesine imkan sağlayan bir model oluĢturmaktır. Bu amaçla, yapay zeka metotlarına ait iki yöntem iki aĢamalı olarak bir arada kullanılmıĢtır. Ġlk aĢamada, yapının hasar düzeyi değerinin belirlenmesi için ―Bulanık Mantık Yöntemi‖, ikinci aĢama olan restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmininde ise, ―Yapay Sinir Ağları Yöntemi‖ kullanılmıĢtır. Bulanık mantık yöntemi ile elde edilen hasar düzeyi değeri, restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmini amacı ile oluĢturulan yapay sinir ağı modelinde, tespit edilen diğer giriĢ değiĢkenleri ile birlikte giriĢ vektörü olarak kullanılmıĢtır. ÇalıĢmanın ihtiyaç duyduğu veriler, Bursa ve yakın çevresinde bulunan erken Osmanlı dönemi kubbeli taĢ yapıların, kamu kurumlarınca gerçekleĢtirilen restorasyon çalıĢmalarından elde edilen örneklerden oluĢmuĢtur. 2. RESTORASYON ĠNġAAT MALĠYET TAHMĠNĠ ÜZERĠNE YAPILAN ÇALIġMALAR Türkiye‘de restorasyon inĢaat maliyetlerinin önceden tahmin edilmesine yönelik en çok kullanılan restorasyon inĢaat maliyeti hesaplama yöntemi, metraja uygun olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı ve ġehircilik ve Çevre Bakanlığı‘na ait birim fiyatlar ile hesaplanan yaklaĢık maliyet hesaplarıdır. Hızlı maliyet tahmini için Türkiye‘de kullanılan tek veri ise, T.C. ġehircilik ve Çevre Bakanlığı‘nın restorasyon inĢaatı m2 maliyeti olarak 2016 yılı için belirlediği 2150 TL/m2 birim fiyatıdır. Anıtsal nitelikteki her yapının hasar düzeyi (onarım miktarı), yapıya uygulanacak müdahale türü, ayrıca yapım ve malzeme özellikleri birbirinden farklı olduğundan, ġehircilik ve Çevre Bakanlığı tarafından belirlenen m2 birim maliyeti olarak verilen değer ile yapılacak maliyet tahmin hesaplarının yüksek oranlarda hata vereceği açıktır. Restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmin edilmesi konusunda, diğer ülkelerde sınırlıda olsa yapılmıĢ çalıĢmalar mevcuttur. Fuchsbichler (1990:43), “Kostenschatzung Altbaumodernisierung” adı altındaki çalıĢmasında, geliĢtirdiği restorasyon inĢaat maliyeti tahmin modelinin prensibi, eski eserin onarım miktarı oranının tespitine dayanmaktadır. Bu oran aynı zamanda hasarın oranıdır. Bu yüzden, eski yapılarda hasar durumuna göre standart oranlar belirlemiĢtir. Fuchsbichler modelinde iki ayrı diyagram kullanmıĢtır. Birinci diyagramda, yapının alanına göre, yeni yapım gibi toplam maliyeti hesaplamıĢ, ikinci diyagramda ise yapının hasar oranını belirlemiĢtir. Birinci diyagramda hesapladığı toplam maliyet değeri üzerinden, diğer diyagramda belirlenen hasar oranını esas alarak, restorasyon inĢaat maliyetinin kolayca tahmin edilebileceğini belirtmiĢtir. Neddermann (1994:54),“Kostenermitlung von Altbauerneuerungsmassnahmen” baĢlıklı çalıĢmasında, yapıda restorasyon yapılacak kısımları maliyet gruplarına, bu grupları da alt düzeylerine ve bileĢenlerine ayırmıĢtır. Nedderman‘a (1994:55) göre, alt düzeylerdeki bileĢenlerin maliyet hesaplaması ile oluĢan maliyet gruplarının toplamı restorasyon inĢaat maliyetini vermektedir. Nedderman, restorasyon projesinin ilk %21‘lik kısmında tek birim fiyata dayalı maliyet tahmininde %30 hata oluĢabileceğini, projenin ilerleyen safhalarında bu oranın %20 ve %10‘a kadar düĢeceğini belirtmiĢtir. Nedderman, restorasyonda proje safhalarına karĢılık gelen maliyet süreçlerini ve bu süreçlerde kabul edilebilir hata oranları ile, kendi 79 geliĢtirdiği modele göre ulaĢılabilir hata oranlarını, ġekil 1‗de piramitsel bir çizim ile ifade etmektedir. Nedderman, modelinde geliĢtirdiği bilgisayar programı ile yapılacak restorasyon inĢaat maliyet tahminlerinde, %18 hata payı oluĢabileceğini öngörmüĢtür. Nedderman bu çalıĢmasında, Almanya‘da yapılan restorasyonlarda; iyi ve orta düzeyde hasarlı olan eski yapıların maliyet tahmininde ortalama % 30 oranında hata yapılırken, kötü ve çok kötü durumda olan eski yapılarda hata oranının % 50‘den % 70‘lere kadar ulaĢabileceğini belirtmiĢtir. Kesin maliyetin tespit edilmesi Güvenli Planın ve yapının sonu 100% 97% Maliyetin verilerle ( alınan tekliflerle) belirlenmesi Güvenli 66% 62% 52% Maliyet hesaplaması Güvenli Güvenli 27% 21% Maliyet tahmini Güvenli Güvenli 10% + 30% + 20% + 10% +/- 0% - 10% - 20% - 30% 3% Planın ve yapının başlangıcı Kabul edilebilir güvenli bölgeler Ulaşılabilir güvenli bölgeler ġekil 1: Restorasyonda proje ve maliyet safhalarında kabul edilebilir hata oranları ile bunlara ait güvenli bölgeler (Nedderman 1994:55) Dickenbrock (1985:68), ―Kostenermitlung in der Altbaumodernisierung‖ baĢlıklı çalıĢmasında, net maliyetin hesaplanmasına yardımcı olacak bir maliyet tahmin yöntemi geliĢtirmiĢtir. Dickenbrock, restorasyon maliyet hesaplamalarında kullanılan standart birim fiyat listesini doğru bulmayarak, restorasyonu yapılacak yapının yeri, kıĢ ve yaz çalıĢmaları, ilave maliyetler, malzeme fiyatlarının artması, malzeme ve iĢçilikteki kazanç ve kayıp oranlarını dikkate alan maliyet tahmin hesabı modeli geliĢtirerek, iĢçilik ve malzeme maliyetlerini ayrı ayrı hesaplamıĢtır. Dickenbrock, kendi geliĢtirdiği yöntemle yaptığı hesaplamalarda, restorasyon inĢaat maliyet tahmininde, %30‘luk bir hata sapması olabileceğini belirtmiĢtir. 3. YAPAY ZEKA Yapay Zeka; temel olarak insan beyninin çalıĢma prensiplerini kullanarak oluĢturulan problem çözme yöntemleridir. Ġnsanların bilgisayarlardan daha iyi yaptıkları iĢleri bilgisayarların yardımıyla yapabilmesi için çalıĢan bir bilim dalıdır. Yapay zeka insanların düĢünüĢ süreci ve bu süreci çeĢitli makineler kullanarak taklit etme olgusudur (Sağıroğlu vd. 2003:33). Yapay zeka yöntemlerini geleneksel matematik çözüm yöntemlerinden ayıran en önemli özellik ters (inverse) problemleri çözme kabiliyetidir. Yapay zeka yöntemleri inĢaat projelerinin yönetimi alanında da pek çok uygulama alanı bulmuĢtur (Dikmen vd. 2009:1777). 3.1. Yapay Zeka Teknikleri Yapay zeka teknikleri aĢağıdaki gibi gruplandırılabilir (Elmas 2007:21); Yapay Sinir Ağları (YSA), Bulanık Mantık (BM), Uzman Sistemler (US), Genetik Algoritma (GA). 80 3.2. Yapay Sinir Ağları Yapay sinir ağları, insan beyninin özelliklerinden olan öğrenme yolu ile yeni bilgiler türetebilme, yeni bilgiler oluĢturabilme ve keĢfedebilme gibi yetenekleri herhangi bir yardım almadan otomatik olarak gerçekleĢtirebilmek amacı ile geliĢtirilen bilgisayar sistemleridir. Yapay sinir ağları bir baĢka deyiĢle, biyolojik sinir ağlarını taklit eden bilgisayar programlarıdır. Ġnsan beyninin fonksiyonel özelliklerine benzer Ģekilde; öğrenme, ilişkilendirme, sınıflandırma, genelleme, özellik belirleme, optimizasyon gibi konularda baĢarılı Ģekilde uygulanmaktadır. Örneklerden elde ettikleri bilgiler ile kendi deneyimlerini oluĢturur; ve benzer konularda benzer kararlar verirler. (Öztemel 2006:32,33). Yapay sinir ağlarının baĢlıca uygulama alanları; sınıflandırma, tahmin ve modelleme olarak ele alınabilir (Elmas 2007:175). 3.3. Bulanık Mantık Bulanık mantık kavramı genel olarak insanın düĢünme biçimini modellemeye çalıĢır. Bulanıklığın, kavram olarak kesinlik içermeyen bilgiyi baĢka bir deyiĢle belirsizliği ifade ettiği söylenebilir. Bulanık mantık ise, sözel değiĢkenler kullanılarak kesinlikler yerine belirsizliklerle çalıĢan bir yapay zeka tekniği olarak tanımlamak gerekmektedir. Sözel bir değiĢkenin tipik değeri örneğin, ―sıcak‖ veya ―soğuk‖ gibi sözcüklerle ifade edilir ve bulanık kümelerin üyelik fonksiyonları ile temsil edilir. Bulanık mantığın klasik matematiksel yöntemlerden farkı, kesinliklerle çalıĢmaması ve niteliksel tanımlamalara olanak sağlamasıdır. Belirsizliklerin matematiksel olarak ifade edilmesi, karmaĢık sistemlerin modellemesine bulanık mantığın getirdiği en büyük kolaylık olarak değerlendirilir (Gülbağ 2006:42). Bulanık mantık, bulanık küme teorisine dayanmaktadır. Bulanık küme teorisi genel bir matematiksel yaklaĢımdır. Bu yaklaĢım ile çözülmesi güç olan problemler genel bir yapıya kavuĢturularak daha kolay sonuca gidilmektedir. Ayrıca, ―kesin doğru‖ ve ―kesin yanlıĢ‖ arasındaki ―kısmen doğru‖ kavramını kullanması nedeniyle ikili (klasik) mantığın genelleĢtirilmiĢ halidir. Bulanık mantık çok karmaĢık bir problemi tamamen çözemese de etkili metotlar geliĢtirir. Ayrıca, bulanık mantık ile tasarlanan ürünlerin kullanımı, tasarlanması, denenmesi daha kolay ve standart sistemlere göre daha iyi bir denetim sağlamaktadır. Diğer yandan, bulanık mantığın uygulamaya geçiriliĢi kolay, hızlı ve ekonomiktir (Elmas 2007:189). 4. YÖNTEM 4.1. Modelin Oluşturulması Günümüze farklı hasar düzeyleriyle ulaĢan Osmanlı döneminde inĢa edilmiĢ kubbeli anıtsal yapıların restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleriyle tahmin edilmesi amacıyla geliĢtirilen yöntemde, öncelikli olarak veri seti tablosunda yer alan ve YSA‘nın eğitilmesinde kullanılacak yaklaĢık maliyet değerlerinin elde edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, mevcut örneklerin her bir kubbe modülüne ait yapım birimlerinin onarım miktarları ―Vakıflar Genel Müdürlüğü‖ ve ―Çevre ve ġehircilik Bakanlığı‖ 2015 yılı eski eser birim fiyatlarında belirlenen birim bedellerle çarpılarak restorasyon inĢaat maliyeti elde edilecektir. Kubbe modülü restorasyon yaklaĢık inĢaat maliyeti elde edildikten sonra, yapay zeka çalıĢmasının ilk aĢaması olan bulanık mantık yöntemiyle kubbe modülü hasar düzeyi derecesi tespit edilecektir. Bu amaçla, örnek verilerin rölöve çalıĢmalarından elde edilen beĢ adet hasar derecesi belirlenmiĢtir. Bunlar; Pek az yıkık: (1), Az yıkık: (2), Orta yıkık: (3), Çok yıkık: (4), Pek çok yıkık: (5) olan hasar dereceleridir (Yılmaz, 2012:125). Ġkinci aĢamada bulanık mantık yöntemiyle elde edilen kubbe modülü hasar düzeyi değeri ile birlikte, örneklerin restorasyon projelerinden elde edilen kubbe yarıçapı, kubbe yüksekliği, kubbe biçimi, yapı yüksekliği, dolu cephe sayısı, yapı açıklığı, restorasyon müdahale derecesi ve kubbe modül yöntemi yoluyla tespit edilen restorasyon inĢaat maliyet değerleri, Yapay Sinir Ağlarının eğitilmesi amacıyla, çok katmanlı ağ mimarisinde ana giriĢ parametreleri olarak 81 kullanılacaktır. Ağın eğitilmesinde kullanılacak, yukarıda belirtilen ana giriĢ parametrelerinden birisi olan restorasyon müdahale derecesinin belirlenmesinde, beĢ adet müdahale derecesi değeri esas alınmıĢtır. YSA‘da müdahale derecelerinin her birine 1‘den 5‘e kadar değerler verilmiĢtir (Yılmaz, 2012: 126). Bunlar; Düzey 1 (Bakım-Onarım), Düzey 2 (Esaslı bakım ve onarımlar), Düzey 3 (SağlamlaĢtırma), Düzey 4 (Tamamlama), Düzey 5 (Yeniden yapım). GeliĢtirilen modelin genel Ģeması ġekil 2‗de verilmiĢtir. Hasar Düzeyi Kubbe Modül Pek Alt Elemanı Az Yıkık 1 Kubbe Kasnak Beden Duva. Kemer DöĢeme Kubbe Modülü Pek Az Orta Çok Çok Yıkık Yıkık Yıkık Yıkık 2 3 4 5 Toplam Hasar Düzeyi Değeri (Bulanık Mantık) 1 2 3 4 5 Her bir kubbe modülü için ayrı ayrı hasar 1. Kubbe M 2. Kubbe M n.Kubbe M düzey değeri girilecektir. X1 HASAR DÜZEYĠ X2 KUBBE YARI ÇAPI X3 KUBBE YÜKSEKLĠGĠ X4 KUBBE BĠÇĠMĠ X5 YAPI YÜKSEKLĠĞĠ 6 Müdehale Türü Müdahale Derecesi Değeri MÜDAHALE (Hasar Düzeyi) TÜRÜ Bakım-Onarım MÜDAHALE TÜRÜ DEĞERĠ 1 2 3 4 Esaslı Onarımlar Yenileme SağlamlaĢtırma SağlamlaĢtırma Tamamlama Tamamlama YenidenYapım Yapim Yeniden X YAPI AÇIKLIĞI X7 DOLU CEPHE SAYISI X8 MÜDAHALE DERECESĠ Her bir kubbe modülü icin ayrı ayrı müdahale türü değeri girilecektir ġekil 2: GeliĢtirilen modelin genel Ģeması 4.1.1. Modelde Bulanık Mantık Yönteminin Kullanılması 82 ÇIKTI (MALĠYET TAHMĠNĠ) Önceki bölümlerde de açıklandığı gibi, restorasyon inĢaat maliyetlerinin doğru tahmin edilmesine olanak sağlayan en önemli parametre, anıtsal yapının hasar düzeyinin tespit edilmesidir. Ancak, anıtsal bir yapının hasar düzeyinin tespiti ise, karmaĢık ve bulanık bir yapı içermesinden dolayı oldukça güçtür. Bu nedenle yöntemde kullanılan bulanık mantık sistemleri kontrol, karar verme ve tahmin problemleri ile düzey ve miktar belirlemelerinde oldukça baĢarılı sonuçlar vermektedir. Kolay kullanılabilir, geniĢletilebilir ve güncellenebilir olması özelliklerinden dolayı geliĢtirilen modelde kullanılması tercih edilmiĢtir. Modelde kullanılacak Bulanık Mantık yöntemi, aĢağıda sıralanan 6 aĢamada ve ġekil 3‗de gösterilen Ģemaya uygun olarak gerçekleĢtirilecektir. KURAL VERĠ TABA GĠRĠġ TABANI TABANI BULANIK ġekil 3: Modelde kullanılacak bulanık mantık sistem Ģeması DURULAġTIRMA BULANIKLAġTIRMA ÇIKIġ ÇIKARMA ġekil 3: Modelde kullanılacak bulanık mantık Ģeması GiriĢ/Veri tabanı: Modelin girdi değiĢkenlerini ve bunlar hakkındaki tüm bilgileri içermektedir (Uygunoğlu vd. 2006). Bu yöntemde, toplam hasar düzeyi değiĢkenine ait, beĢ bulanık alt küme oluĢturulmuĢtur. Bunlar, bir kubbe modülünü oluĢturan kubbe, kasnak, kemer, beden duvarı ve döĢeme hasar düzeyleridir. Bu kümelere ait hasar düzeyleri ana parametre giriĢ değerleri olarak ele alınacaktır. BulanıklaĢtırıcı: Bulanık sistemden alınan denetim giriĢ bilgilerinin, dilsel niteleyiciler olan sembolik değerlere dönüĢtürme iĢleminin yapıldığı yerdir (Uygunoğlu vd. 2006:62). Yöntemde kullanılacak dilsel niteleyiciler olarak, kubbe modülünü oluĢturan her bir yapım birimi için, pek az yıkık, az yıkık, orta yıkık, çok yıkık, pek çok yıkık gibi, 5 ayrı etiketli üyelik iĢlevleri belirlenmiĢtir. ġekil 4‗de görüldüğü gibi pek az ve pek çok için trapez, diğerleri için ise, üçgen üyelik fonksiyonları kullanılmıĢtır. ġekil 4: Modelde kullanılan beĢ ayrı etiketli üyelik iĢlevleri Bulanık kural tabanı: GiriĢ parametrelerindeki değiĢkenlere bağlı olarak, mantıksal ifadelerle, Eğer-Ġse türünde yazılabilen kuralların tümünü içermektedir. Yöntemde, kullanılacak bulanık kural tablosu, Tablo 1‗deki gibi örneklenmiĢtir. 83 Bulanık çıkarım: Bulanık kural tabanında, giriĢ ve çıkıĢ bulanık kümeleri arasında kurulmuĢ olan parça iliĢkilerin hepsini bir arada toplayarak sistemin bir çıkıĢlı davranmasını temin eden iĢlemler topluluğunu içeren bir mekanizmadır (Uygunoğlu vd. 2006:62). Bu yöntemde, ―Mamdani‖ tipi bulanık çıkarım yöntemi kullanılacaktır. DurulaĢtırma: Bulanık çıkarım motorunun bulanık küme çıkıĢları üzerinde ölçek değiĢikliği yapılarak gerçek sayılara dönüĢtürüldüğü aĢamadır (Uygunoğlu vd. 2006:62). Kullanılan modelde, durulaĢtırma olarak ağırlık merkezi yöntemi kullanılacaktır. ÇıkıĢ: Bu aĢamada, bilgi ve bulanık kural tabanlarının bulanık çıkarım vasıtasıyla etkileĢimi sonucunda elde edilen çıktı değerleri belirlenmektedir (Uygunoğlu vd. 2006:62). Bu sistemde çıkıĢ değeri olarak, kubbe modülü toplam hasar düzeyi değeri elde edilecektir. Tablo 1: Yöntemde kullanılan kurallar tablosu SIRA NO 1 2 3 157 158 159 KUBBE KASNAK KEMER PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ AZ AZ AZ AZ PEK AZ PEK AZ AZ AZ AZ AZ BEDEN DUVARI PEK AZ AZ AZ AZ ORTA AZ DÖġEME SONUÇ PEK AZ PEK AZ PEK AZ AZ AZ ÇOK PEK AZ PEK AZ PEK AZ AZ AZ AZ 4.1.2. Modelde Yapay Sinir Ağları Yönteminin Kullanılması Anıtsal yapı hasar düzeyinin bulanık mantık yöntemiyle belirlenmesinden sonra, yapay zekanın diğer yöntemi olan yapay sinir ağları ile maliyet tahmini yapabilmek amacıyla, ilgili kuruluĢlardan sağlanan Osmanlı dönemi kubbeli yapılarına ait, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinden ve onarım metrajlarından yararlanılmıĢtır. Restorasyon projelerinden elde edilen; kubbe yarıçapı, kubbe yüksekliği, kubbe biçimi, yapı yüksekliği, dolu cephe sayısı, hasar düzeyi değeri, yapı açıklığı, müdahale derecesi (Hedef durum) gibi bilgiler, oluĢturulan çok katmanlı, geri yayılımlı, danıĢmanlı öğrenme özelliklerinde yapılandırılan Yapay Sinir Ağları‘na veri vektörleri olarak girilmiĢtir. Her bir projenin (Kubbe modülünün) restorasyon yaklaĢık inĢaat maliyeti, kubbe birim modülü esas alınarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2015 yılı birim fiyat rayiçlerine göre hesaplanmıĢ ve bu değerler oluĢturulan ağa çıktı vektörü olarak tanıtılmıĢtır. Bu çalıĢmada, bir geri yayılımlı YSA yöntemi kullanılması tercih edilmiĢtir. Geri yayılımlı ağlar, çok tabakalı perceptron ile aynı yapıya sahiptirler ve öğrenme yöntemi olarak geri yayılma algoritması kullanırlar. Dolayısıyla bu ağlar ileri besleme ağlar sınıfına girmektedir. Ayrıca, çalıĢmada kullanılan ağ, gerçek veriler kullanılarak çalıĢmakta ve danıĢmanlı öğrenme yöntemi kullanmaktadır. Bu YSA türünün seçilmesinin ana sebebi; yukarıda anlatılan özellikleri sayesinde, tahmin (öngörü) ve sınıflandırma iĢlemleri için oldukça uygun olmasıdır. Diğer bir neden ise, doğrusal olmayan problemlerin çözümünde de oldukça baĢarılı sonuçlar vermesidir. Model için tercih edilen geri yayılma ağ mimarisinde bir girdi tabakası, bir çıktı tabakası ve bu iki tabaka arasında iki adet gizli tabaka bulunmaktadır. 4.1.3. Verilerin Tabanının Tanıtımı Modelde kullanılan veriler, Bursa ve yakın çevresinde, resmi kurumlarca restorasyon yapım çalıĢması tamamlanmıĢ 43 adet Osmanlı Dönemi anıtsal kubbeli yapıya ait, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri, müdahale paftaları, yaklaĢık maliyet hesaplarını içermektedir. Verilerin 21 adedi Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü‘nden, 20 adedi Bursa BüyükĢehir Belediyesi‘nden, 2 adedi ise, Bursa Osmangazi Belediye‘sinden elde edilmiĢtir. Elde edilen bu verilerin, 14 adedi cami, 13 adedi hamam, 16 adedi ise türbe yapısıdır. 43 adet veri incelendiğinde, 11 adet yapının yıkık olduğu görülmüĢtür. Bunlardan 8 adedi oldukça yıkıktır. Yıkık minare, bir duvar ve temel kalıntılarından ibaret olan bu yapılardan bir tanesinde tüm yapım birimleri ―rekonstrüksiyon‖ yöntemi kullanılarak yeniden yapılmıĢtır. Kısmi yıkık olan yapıların eksik olan yapım birimleri bütünleme yöntemiyle tamamlanmıĢtır. Diğer bazı oldukça yıkık yapılarda ise, kalıntılar 84 sağlamlaĢtırılarak ―konservasyon‖ uygulaması yapılmıĢtır. Veri olarak elde edilen 153 adet örnekden, 130 adet kubbe modülü yapay sinir ağlarının eğitilmesi amacıyla, 20 adet kubbe modülü test amacıyla, kalan 3 adet örnek veri ise, modelin sınanması amacıyla kullanılacaktır. 4.1.4. Veri Setinin Oluşturulması Modelde, YSA‘nın eğitilmesi amacıyla kullanılacak veri seti, Tablo 2‘de örneklenmiĢtir. Bu tabloda, yapay sinir ağlarıyla maliyet tahmini yapabilmek amacıyla, yukarıda açıklanan ilgili kuruluĢlardan sağlanan 153 adet kubbe modülüne sahip, 43 adet Osmanlı dönemi anıtsal kubbeli yapının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinden ve onarım metrajlarından yararlanılmıĢtır. OluĢturulan veri setinde restorasyon projelerinden elde edilen; kubbe sayısı, kubbe yarıçapı, kubbe yüksekliği, kubbe biçimi, yapı yüksekliği, dolu cephe sayısı, hasar düzeyi (Bulanık Mantık Yöntemiyle), yapı açıklığı, müdahale derecesi (Hedef durum) ve onarım maliyeti gibi değerler bulunmaktadır. Tablo 2: Örnek veri seti tablosu, Ördekli Hamamı verileri Yapı Kubbe No. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Yarıçap Yük. (m) (m) 3.20 3.20 3.20 3.25 3.15 3.15 3.30 3.25 2,30 5.25 6.00 4.95 1.70 1.65 1.75 1.70 2.25 2.70 1.90 2.40 2.20 3.25 3.60 3.00 Biçim TAM TAM TAM TAM TAM TAM TAM TAM TAM TAM TAM Yarım Yük. Açık. (m) (m) 5.10 5.10 5.10 5.10 5.80 5.80 6.50 6.20 5.80 9.60 5.50 7.80 6.30 6.35 6.40 6.30 6.25 6.25 7.85 7.85 5.10 10.50 12.00 10.00 Dolu Hasar Müdahale Cephe Düzeyi Derecesi Ad. 4 4 4 4 4 4 4 4 4 3 4 3 1-5 5 4 3 4 5 4 3 3 4 4 2 5 1–5 5 4 3 4 5 4 3 3 4 4 2 5 Maliyet (Bin TL) 86.50 71 58.80 78 113.70 95.80 91.50 98.14 56.70 343 238.80 190.20 4.2. Deneysel Çalışmalar 4.2.1. Bulanık Mantık Analizleri Bulanık mantık yöntemi ile, kubbe modülü toplam hasar derecesi değerinin elde edilmesi amacıyla, öncelikli olarak bir kubbe modülüne ait kubbe, kasnak, beden duvarı, kemer ve döĢemeden oluĢan beĢ adet yapım biriminin ayrı ayrı hasar dereceleri uzman görüĢleri alınarak belirlenmiĢtir. Bu veriler esas alınarak gerçekleĢtirilen bulanık mantık analizlerinde, kubbe modülünü oluĢturan beĢ adet yapım biriminin hasar derecesi değerleri bulanık girdi değiĢkeni olarak, kubbe modülü toplam hasar düzeyi derecesi değeri ise, bulanık çıktı değiĢkeni olarak kabul edilmiĢtir. Yapım birimleri hasar derecelerinin bulanık girdi değiĢkenlerine ait, beĢ adet bulanık alt küme tanımlanmıĢtır. Bunlar, ―Pek az yıkık‖, ―Az yıkık‖, ―Orta yıkık‖, ―çok yıkık‖, ―Pek çok yıkık‖ Ģeklinde sözel ifadelerle isimlendirilerek, Ģekilleri ve 1-5 arası değerler içeren bulanık aralıkları belirlenmiĢtir. Bu iĢlem her bir yapım birimi için ayrı ayrı uygulanmıĢtır. Bunlardan ―Pek az‖ ve ―Pek çok‖ isimli üyelik fonksiyonları için trapez, diğerleri için ise, üçgen üyelik fonksiyonları seçilmiĢtir. Bulanık mantık uygulaması ile ilgili tüm iĢlemler MATLAB programında gerçekleĢtirilmiĢtir. ġekil 4‗de kubbe yapım birimi için tanımlanan üyelik 85 fonksiyonlarının program ekranındaki ara yüz görüntüsü verilmiĢtir. Kubbe modülünü oluĢturan diğer yapım birimleri için de, kubbe yapım birimi için tanımlanan üyelik fonksiyonlarının aynısı kullanılmıĢtır. Uygulanan bulanık mantık değerlendirmesinde çıkarsama metodu olarak, yukarıdaki bölümlerde de anlatıldığı gibi, ―Mamdani Yöntemi‖ kullanılmıĢtır. Mamdani yöntemi çok yaygın bir kullanıma sahiptir ve diğer bulanık mantık modellerinin temelini oluĢturur. Bu yöntemde hem girdi değiĢkenleri, hem de çıktı değiĢkeni kapalı formdaki üyelik fonksiyonları ile ifade edilir (Güner vd. 2009:209). Hesaplamalarda kullanılacak girdi değiĢkenlerine ait üyelik fonksiyon tipleri ve tanımlamaları belirlendikten sonra, toplam kubbe modülü hasar derecesi değerinin elde edileceği çıktı fonksiyonlarının tipleri ve tanımlamaları ġekil 5‘deki gibi belirlenmiĢtir. ġekilde de görüldüğü gibi, hasar derecesi aralığı 1-5 arası değerler içerecek Ģekilde, ―Pek az yıkık‖ ve ―Pek çok yıkık‖ ifadeleri için trapez, diğerleri için ise üçgen üyelik fonksiyonları oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmanın daha iyi sonuç vermesi hedeflendiğinden çıktı fonksiyonlarının sözel anlatımları için, ―Pek az yıkık‖, ―Az yıkık‖, ―Orta yıkık‖, ―Çok yıkık‖, ―Pek çok yıkık‖ olmak üzere beĢ farklı sınıflandırma oluĢturulmuĢtur. ġekil 4: Kubbe yapım birimine ait üyelik fonksiyonlarının fonksiyonlarının program ara yüz görüntüsü ġekil 5: Kubbe modülü çıktı üyelik program ara yüz görüntüsü Girdi ve çıktı fonksiyonlarının tümü oluĢturulduktan sonra gerçekleĢecek tüm koĢulları sağlayacak Ģekilde bulanık kurallar ortaya konulmuĢtur. Bu kurallar yine sözel değiĢkenler ile ifade edilmiĢ ve konu hakkında uzman kiĢilerin görüĢleri ile yapım birimleri hasar düzeylerinin toplam kubbe modülü hasar düzeyindeki ağırlıkları da göz önüne alınmıĢtır. Bir kubbe modülünün hasar derecesini ağırlıklı olarak en fazla etkileyen unsur beden duvarı hasar derecesidir. Ağırlık oranı ortalama 0.50 düzeyindedir. Kubbe modülü toplam hasar derecesini ikinci düzeyde etkileyen yapım birimi ise kubbedir. Kubbenin ağırlık oranı ortalama 0.30 düzeyindedir. Kasnak yapım biriminin ağırlık oranı ortalama 0.10 iken, kemerin ağırlık oranı ortalaması 0.07 düzeyinde olduğu tespit edilmiĢtir. DöĢemenin ağırlık oranı ise, ortalama 0.03 ile en alt düzeydedir. Buna göre, Tablo 3‗de görüldüğü gibi üyelik fonksiyonu için 5 farklı sözel değerlendirme, hasar derecesi için de 5 farklı değiĢken ile 3125 adet koĢul oluĢturulmuĢtur. Tablo 3: Yöntemde kullanılan kurallar tablosu sözel değerlendirme örneği SIRA NO 1 KUBBE KASNAK KEMER DÖġEME SONUÇ PEK AZ BEDEN DUVARI PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ PEK AZ 2 PEK AZ PEK AZ PEK AZ AZ PEK AZ PEK AZ 152 PEK AZ AZ AZ PEK AZ AZ AZ 153 PEK AZ AZ AZ PEK AZ ORTA AZ Pek çok pratik uygulamada sonuç kesin bir değer olarak verilmektedir. Bundan dolayı, bulanık çıkarım sonucunu durulamak gerekmektedir. Durulama yapılan bir bulanık hesaplamada olasılık dağılımını en iyi gösteren bulanık olmayan bir sonucu elde etme sürecidir. Ancak iyi bir durulama stratejisi seçmek için sistematik bir iĢlem yoktur, bu yüzden uygulamanın özelliklerini 86 dikkate alan bir yöntem seçilmesi gerekmektedir. ÇalıĢmada, durulama iĢlemi için ağırlık Dene me Sayısı Aktivasyon Fonksyonu YSA Modeli Eğitim Fonksyonu Öğrenme Fonksyonu Ġteras yon Gizli Katman Sayısı Node sayısı Max Hata (%) merkezi yöntemi kullanılmıĢtır. Ağırlık merkezi yönteminde her bir kurala ait çıkarım toplanır ve elde edilen Ģeklin ağırlık merkezi bulunarak durulaĢtırılır. Yukarıda anlatılan yöntemle kubbe modülünü oluĢturan yapım birimlerinin hasar derecesi değerleri MATLAB Fuzzy Toolbox‘a girilmiĢ, böylece ağırlık merkezi yöntemi yardımıyla her bir kubbe modülü için 1-5 arası net hasar derecesi değerleri elde edilmiĢtir. Bulanık mantık yöntemiyle 153 adet kubbe modülüne ait çıkıĢ değerleri elde edilmiĢtir. 4.2.2. Yapay Sinir Ağı Analizleri Yukarıda belirtildiği gibi, gerçek veri setinde kullanılan verileri, olduğu gibi YSA analizlerinde kullanmak mümkün değildir. OluĢturulan veri seti, normalizasyon iĢleminden geçmek zorundadır. Normalizasyon için oluĢturulan veri setinde her bir sütun kendi içersinde ölçeklendirilmiĢ [-1,+1] arasına çekilmiĢtir. Bunun sonucunda, gerek iterasyon sayısı, gerekse öğrenme süresi boyutlarında önemli azalmalar sağlanmıĢtır. Yapay sinir ağları ile ilgili hesaplamalar, Matlab programı ile gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu programda, istendiği anda depolanmıĢ bilgilerden gerekli verilere ait grafik ya da Ģekillerin elde edilebilmesi mümkündür. Veri setinde her bir sütun kendi içerisinde normalizasyon iĢlemine tabi tutulmuĢtur. Veri setinde bulunan max-min. değerler Tablo 4‘de verilmiĢtir. Tablo 4: YSA Veri seti max-min. değerler No 1 2 3 4 5 6 7 8 No 1 Girdiler Kubbe Yarıçapı Kubbe Yüksekliği Kubbe Biçimi Yapı Yüksekliği Yapı Açıklığı Beden Duvarı (Adet) Hasar Derecesi MüdahaleDerecesi Çıktı Maliyet Azami 7,20 5,45 1,00 14,10 16,50 4,00 4,58 5,00 Azami 642.95 Asgari 1,10 0,65 0,50 2,70 2,90 0,00 1,42 1,00 Asgari 4.15 Aralık 6,10 4,80 0,50 11,40 13,60 4,00 3,16 4,00 Aralık 638.80 OluĢturulan YSA‘nın Ģematik gösterimi ve bağlantı aralıkları, ağ mimarisinin belirlenmesi (açık ve gizli katmanların sayısı, bağlantı Ģekli, ileri geri besleme tasarım vb.) uygulamalarının yapılıĢı ġekil 6‘de gösterilmiĢtir. ġekilde de görüleceği gibi, danıĢmanlı öğrenmenin danıĢma kısmına karĢılık gelen hesapların yüzde kaçlık bir değerdeki hata sınırında durdurulacağına, ya da diğer bir ifade ile kabul edilebilecek hata sınırı değerinin belirlenmesine yönelik hata sınırı (RMSE) değerinin atanması iĢlemi ile iterasyonların sayısal artıĢı görülmektedir. 87 SRSS Hata (%) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Ġleri Beslemeli, Çok katmanlı GYA Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Sigmoid (logsig) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Levenberg Marquardt (trainlm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Momentum Ağırlıklı (learngdm) Tablo 5: YSA Analizleri ve karĢılaĢtırmaları tablosu 88 29 1 5 40,90 20,32 17 2 5-3 43,95 19,85 103 3 6-4-2 55,82 19,48 7 1 6 32,94 19.26 29 3 5-4-3 31,18 17,13 40 2 6-6 33,46 16,84 7 2 6-5 38,23 15,44 10 2 6-4 45,06 14,78 27 1 3 31,57 13,62 47 2 6-3 3 19.24 12,11 ġekil 6: OluĢturulan YSA‘nın program ara yüzünde Ģematik görünümü Deneme çalıĢmalarına sigmoid fonksiyonları kullanılarak baĢlanmıĢtır. Ġlk giriĢimlerde hata düzeyi yüksek sonuçlar elde edilmesine rağmen, farklı topoloji ve özelliklere sahip ağlar kullanılarak kabul edilebilir düzeyde hata oranlarına ulaĢılmaya çalıĢılmıĢtır. Nitekim ara katman sayısı artırılarak, ayrıca ara katmanlardaki nöron sayılarının da değiĢtirilmesi ile yapılan denemelerde, hedeflenen sonuçlara ulaĢılmasını sağlayacak hata değerleri elde edilmiĢtir. Yapılan çok sayıda deneme sonucu, esas alınacak YSA konfigürasyonunun belirlenmesi amacıyla, farklı özelliklere sahip 10 adet ağ Ģekli değerlendirilmiĢtir. Yapılan çok sayıda deneme sonucu, esas alınacak YSA konfigürasyonunun belirlenmesi amacıyla, farklı özelliklere sahip 10 adet ağ Ģekli değerlendirilmiĢtir. Yapılan analizlerde bu ağların karakteristikleri ve beklenen değerlere göre sağladıkları % hata oranları Tablo 5‗de verilmiĢtir. En iyi sonuç, 10 nolu denemede görülen iki ara katmana sahip, birinci ara katmanında 6 adet, ikinci ara katmanında 3 adet nöronu bulunan ağ ile gerçekleĢmiĢtir. Bir yapay sinir ağının performansı daha önce hiç görmediği örneklere ürettiği sonuçların doğruluğuyla belirlenir. Bunun için ağı eğitmek üzere toplanan örneklerin bir kısmı test için ayrılır. Hesaplanan hataların sistemin bütününü temsil etmesi açısından tek rakamla ifade edilmesi amacıyla, süperpoze (SRSS) yöntemi kullanılmıĢtır. Yukarıdaki verilere göre oluĢan SRSS hata oranı en düĢük ağ konfigürasyonu 10 nolu ağ olup, SRSS hata değeri % 12,11 olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 6‘da SRSS iĢlemi ve hata hesabı görülmektedir. Bu tabloda, daha önce belirtildiği gibi, 130 adet örnek veri ile eğitilen ağın, test edilmek amacıyla 20 adet örnek veriye verdiği cevaplar ve buna göre ağın sağladığı performans görülmektedir. Tablo 6‘da da görüleceği gibi, gerçekleĢen değerler ile, geliĢtirilen yöntem kullanılarak hesaplanan değerlerin çoğu birbirine yakın çıkmıĢtır. Bu test sonuçlarına göre, 20 adet yapıdan, 11 adet yapının hata oranı % 10‘nun altındadır. En büyük hata, 9 nolu test setinde % 31,11 olarak gerçekleĢmiĢtir. 9 nolu testte çıkan yüksek hata oranı veri setinde cami, hamam ve türbe gibi birbirinden farklı kompleks yapıların bir arada kullanılmasından kaynaklanmıĢtır. Bu yapıların, birbirinden farklı bazı yapımsal özelliklere sahip olduğu göz önüne alındığında, elde edilen hata oranı ortalamalarının kabul edilebilir düzeyde kaldığı görülmektedir. Test sonucu hesaplanan ve Tablo 6‘da gösterilen % 12,06 düzeyindeki ortalama SRSS hata oranı, ağın performansını göstermektedir. GeliĢtirilen yöntemin test edilmesi amacıyla, mevcut verilerin içerisinden cami, hamam ve türbeden oluĢan 3 farklı tür proje örneği rastgele seçilerek, bu yapıların YSA‘da maliyet tahmin analizleri yapılmıĢtır. Bu Ģekilde, geliĢtirilen yöntemin üreteceği sonuçlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2015 yılı birim fiyatları esas alınarak hazırlanan gerçekleĢmiĢ onarım maliyetleriyle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu nedenle, yukarıda belirtilen yapı türlerinden, her bir yapı türünü temsil etmesi amacıyla 2, 24, 88 proje nolu üç adet yapı örneği rastgele olarak seçilmiĢtir. Bu yapıların, veri seti tablosunda belirtilen parametre değerleri sigmoid aktivasyon fonksiyonu kullanılarak, yukarıda belirtilen iki gizli katmanlı 6-3 nörona sahip, ileri beslemeli, 89 geri yayılımlı özellikte oluĢturulan YSA‘na girilerek maliyet tahmini hesabı yaptırılmıĢtır. Yapılan bu hesaplamada, elde edilen sonuçlar, Tablo 7‗de verilmiĢtir. Tablo 6: SRSS ile Hata hesabı- Ağ performansı Proje No 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 YSA Yöntemi 13.55 16.10 11.45 11.15 11.03 15.65 12.75 19.07 412.10 45.60 41.70 8.00 8.00 6.70 9.50 9.45 8.50 5.10 5.10 8.40 Vak.Bir.Fiyat Analizi 13.52 14.05 11.90 10.45 10.20 13.95 12.85 21.15 314.30 44.20 37.10 7.30 7.30 6.40 10.70 10.60 8.10 6.05 5.95 8.10 Hata -0.0022 -0.1459 0.0393 -0.0806 -0.0811 -0.1218 0.0118 0.1090 -0.3111 -0.0316 -0.1240 -0.0884 -0.0884 -0.0468 0.1263 0.1217 -0.0493 0.1862 0.1667 -0.0370 Toplam SRSS (%) Hata² 0.0000 0.0212 0.0015 0.0065 0.0066 0.0148 0.0001 0.0119 0.0968 0.0010 0.0154 0.0078 0.0078 0.0022 0.0160 0.0148 0.0024 0.0347 0.0278 0.0014 0.2907 12.0561 Tablo 7 : Vak.Bir. Fiy. Ġle YSA yönteminin karĢılaĢtırılması Proje No YSA Yöntemi Vak.Bir.Fiyat Analizi 2 295.60 312.20 24 67.10 70.06 88 193.45 233.52 Hata (%) 5.6156 -0.4411 -12.0713 Tablo 7‘de de görüldüğü gibi, 2 proje nolu yapının hata oranı; % 5.62, 24 proje nolu yapının hata oranı; % 0.44, 88 proje nolu yapının hata oranı ise; % 12.07 çıkmıĢtır. 3 örnek proje için elde edilen hata değerleri beklenen düzeyde gerçekleĢmiĢtir. 5. SONUÇ Bu çalıĢmada, Osmanlı dönemi kubbeli mimarlık eserleri restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleri kullanılarak tahmin edilmesi amacıyla geliĢtirilen bir yöntem önerilmiĢtir. Yapılan çalıĢmada test sonuçları ortalama % 12.06 hata göstermektedir. Ortalama hata değerine ulaĢılırken SRSS yöntemi kullanılmıĢtır. Test sonuçlarında, 20 adet veriden 11 adet verinin hata oranı; % 10‘nun altında kalmıĢtır. 6 adet verinin hata oranı; % 10 ile % 15 arasında, 2 adet verinin hata oranı ise; % 15 ile % 20 arasında kalmıĢtır. Testte 1 adet verinin hata oranı, % 31,11 değeri ile maksimum düzeyde çıkmıĢtır. Diğer yandan, geliĢtirilen yöntemin performansını test etmek amacıyla, örnek verilerden cami, hamam ve türbeden oluĢan 3 farklı yapı türü rastgele seçilmiĢ, bu yapıların, veri setinde belirtilen yapımsal özellikleri kullanılarak oluĢturulan geri yayılımlı YSA‘na restorasyon maliyet tahmini analizleri yaptırılmıĢtır. YSA analizleri ile elde edilen sonuçlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2015 yılı birim fiyat rayiçleri esas alınarak hazırlanan yaklaĢık maliyet değerleri ile ayrı ayrı karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu karĢılaĢtırmalarda, 2 proje nolu örnek yapının hata düzeyi; % 5.62, 24 proje nolu yapının hata düzeyi; % 0.44, 88 nolu yapının hata düzeyi ise; % 12.07 çıkmıĢtır. Türkiye‘de yapılan restorasyon inĢaat yaklaĢık maliyet hesaplamalarında % 50 düzeyine kadar hata yapılmaktadır. 90 Pastör (1992:56) yaptığı araĢtırmada, Almanya‘da restorasyon inĢaatı maliyet tahmini hesaplamalarında, % 30 düzeyinde hatanın kabul edilebilir olduğunu belirtmiĢtir. Bu bağlamda önerilen modelde elde edilen sonuçlar, yöntemin hedeflenen değerlere ulaĢtığını göstermektedir. GeliĢtirilen yöntemin sağladığı baĢarının temel nedeni, yöntemde gerçekleĢtirilmiĢ restorasyon çalıĢmalarının gerçek onarım metrajlarından elde edilmiĢ onarım maliyetlerinin kullanılmıĢ olmasıdır. Önemli bir diğer neden ise, onarım maliyet tahmini için gerekli olan hasar düzeyi değerinin elde edilmesinde, gerçeğe yakın değerler veren bulanık mantık yönteminin kullanılmıĢ olmasıdır. Diğer yandan, ÇalıĢmada, problemin en zor noktasını hasar düzeyi değerinde oluĢan belirsizlikler oluĢturmuĢtur. Elde edilen sonuçlardan da anlaĢılacağı gibi, analiz yöntemleri kullanılarak yapılacak restorasyon onarım maliyet tahmin çalıĢmalarının baĢarılı olmasında geçerli olabilecek en önemli parametre, hasar düzeyi derecesinin gerçeğe uygun değerlerde belirlenebilmesidir. Hasar düzeyi derecesi ve buna uygun olarak seçilecek müdahale derecesi doğru belirlenmeden, kabul edilebilir düzeyde bir onarım maliyet tahmin değerine ulaĢmak mümkün değildir. GeliĢtirilen bu yöntem, basit ve elde edilebilir bilgilerle çalıĢmaktadır. Aynı zamanda, sisteme sunulan girdilerin kolay ve ulaĢılabilir nitelikte olması sayesinde yöntemin, restorasyon çalıĢması yapan kurumlar tarafından da kullanılabilmesi mümkündür. Bu sayede, kısa sürede bütçelendirilmesi gerekli restorasyon projelerinin gerçeğe yakın maliyet tahmin sonuçları, daha az zaman ve enerji harcanarak elde edilebilecektir. Ancak, bu yaklaĢımın kullanılabilmesi için, geçmiĢ proje bilgilerine ihtiyaç duyulduğundan bilgilerin doğru ve sağlıklı olarak arĢivlenmesi sorunu en önemli sorun olarak ortaya çıkmaktadır. REFERANSLAR Dickenbrock, G., (1985). Kostenermittlung in der Altbaumodernisierung. Springer verlag, Berlin. Dikmen, S.Ü., Akbıyıklı, R., (2009). A review of soft computing methods based cost estimation techniques. Rıcs Cobra Research Conference, Universty of Cape Town, South Africa, 1776-1788. Elmas, Ç., (2007). Yapay zeka uygulamaları. Seçkin Yayıncılık, Ankara. Fuchsbichler, M., (1990). Kostenschatzung Altbaumodernisierung. Springer verlag, Wien. Gülbağ, A., (2006). Yapay sinir ağı ve bulanık mantık tabanlı algoritmalar ile uçucu organik bileĢiklerin miktarsal tayini. Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Doktara Tezi, Sakarya. Güner, M., Ġlleez, A.A. ve Ünal, C., (2009). ĠĢletme fiziksel koĢullarının bulanık mantık yöntemi kullanılarak değerlendirilmesi, bir konfeksiyon iĢletmesi örneği. Tekstil Konfeksiyon Dergisi, (3), 206211. Nedderman, R., (1994). Kostenermittlung von Altbauerneuerungsmassnahmen. An der Fakulty Architektur und Stadplanung der Universitat Stuttgart, Institut für Bauökonomie, Doktorand Dissertation, Stuttgart. Öztemel, E., (2006). Yapay sinir ağları. Papatya Yayıncılık, Ġstanbul. Pastor, W., (1992). Der bauprozess. 7. Auflage, Werner, Düsseldorf. Sağıroğlu, ġ., BeĢdok, E. ve Erler, M., (2003). Mühendislikte yapay zeka uygulamaları. Ufuk Yayıncılık, Kayseri. Uygunoğlu, T., Ünal, O., Yücel, K.Y., (2006). Yapay zeka tekniklerinin inĢaat mühendisliği problemlerinde kullanımı. Yapı Teknolojileri Elektronik Dergisi, (1), 61-70. Yılmaz, Ġ., (2016). Osmanlı dönemi mimarlık eserleri restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleriyle tahmini. ĠKÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġstanbul. 91 Destek Vektör Makineleri Ġle Türkiye’nin Uzun Dönem Elektrik Arıza Tahmini Ve Modellemesi ġakir PARLAKYILDIZ * Bitlis Eren Üniversitesi sp_yildiz@hotmail.com Muhsin Tunay GENÇOĞLU Fırat Üniversitesi mtgencoglu@firat.edu.tr Metin KAYNAKLI Bitlis Eren Üniversitesi mkaynakli@beu.edu.tr Özet Elektrik enerji kaynaklarını yönetmek zor bir iĢtir. Enerji kaynak planlamasının en önemli parçası bölgesel ve ulusal hizmet alanlarında gelecekteki elektrik arızasının tahminidir. Doğru arıza modelleri devletlere bakım, elektrik güç üretimi ve altyapı geliĢtirme kararlarını içeren önemli kararlar almaya yardımcı olur. Bu çalıĢma polinom regresyon analizi(PR) ve destek vektör makineleri regresyon(DVMR) yöntemlerinin kullanarak Türkiye‘nin elektrik arıza tahmini performansını karĢılaĢtırmaya yöneliktir. Elektrik hattı uzunluğu, ve arıza sayısı bağımsız değiĢkenler olarak seçilmiĢtir. Bulunan sonuçlar DVMR ve PR karĢılaĢtırılmıĢtır. Bulunan sonuçlar DVMR‘nin elektrik enerjisi arızasında iyi bir tahmin aracı olduğunu göstermiĢtir. Anahtar Kelimeler: SVM Regresyon, Polinom Regresyon, Elektrik Enerjisi Arıza Planlaması MODELING AND FORECASTING OF TURKEY’S LONG TERM ELECTRICITY FAILURE WITH SUPPORT VECTOR MACHINES Abstract Managing electrical energy supply is a complex task. The most important part of energy resource planning is forecasting of the future electricity failure in the regional or national service area. Accurate failure models help government to make important decisions including decisions on maintenance, generating electric power and infrastructure development. This study deals with estimation performance of the electricity failure of Turkey on polynomial regression analysis(PR) and support vector machines regression(SVMR) methods. Length of the electricity lines and failures are selected as independent variables. The results obtained by SVMR are compared to obtained by PR technique. It is shown that, SVMR is a good forecasting tool for electricity failures. Keywords: SVM Regression, Polynomial Regression, Electricity Failure Planning GĠRĠġ Elektrik enerjisinin üretim noktası ile tüketim noktasını birleĢtiren hat enerji iletim hattı olarak tanımlanmaktadır. Enerji nakil hatları projelendirilirken, taĢınacak enerjinin miktarı ve taĢınacak noktaya olan uzaklığı gibi parametreler göz önünde alınarak uygun gerilim seviyesi ve kablo kesitine göre projelendirilir. Projelendirme aĢamasında seçilen gerilim seviyeleri ve kablo kesitleri uluslararası standartlarla belirlenmiĢtir. Enerji üretim ve tüketim noktalarının çeĢitlenmesi ve sayılarının çoğalması nedeniyle birbirine paralel bağlı enerji nakil hatları kullanılmaktadır. Bu Ģekilde bir birleĢtirmenin asıl amacı üretim noktalarını birbirine bağlayarak tek bir üretim noktası varmıĢ gibi kullanmaktır. Ġki enerji nakil hattının bir noktadan baĢlayıp diğer bir noktada birleĢmesiyle oluĢan sisteme ise ring sistemi adı verilmektedir. Ring sisteminin kullanım avantajı ise üzerinde bulunan tüketim noktasının birden fazla yerden beslenmesine izin vermesidir, bu Ģekilde tüketim merkezlerinden 92 birinde meydana gelebilecek arızadan dolayı diğer tüketim merkezlerinin etkilenmesinin önüne geçilmiĢtir. Türkiye elektrik iletim sistemi 380 kV ve 154 kV olmak üzere iki gerilim seviyesinde tüketim merkezlerine enerji iletimi sağlamaktadır. 66 kV‘luk hatların kullanımı terk edilmiĢ olup, mevcut olanlar ise yenileriyle değiĢtirilmektedir. Ülkemizde kullanılan dağıtım hatları da 33 kV gerilim kademesinde standart hale getirilmiĢtir. Elektrik iletim hatlarında meydana gelen arızalar genellikle faz-faz, faz-toprak ve izolatör arızalarıdır. Ġzolatörlerden kaynaklı arızalar genellikle izolatörün kirlenmesi sebebiyle ortaya çıkmaktadır (AydoğmuĢ ve Cebeci, 2004:577; Cengiz ve MamiĢ, 2015:21; Ceylan, 2015:24). Enerji iletim hatları aĢağıdaki iĢlem basamakları takip edilerek tesis edilmektedir. Seçilen iki nokta arasında yapılması planlanan enerji nakil hattının 1/2500 ölçekli haritası temin edilir ve tespit edilen iki nokta arasındaki güzergah harita üzerinde belirlenir. Belirlenen bu güzergahın seçilen iki noktayı birleĢtiren en yakın mesafe olmasına dikkat edilmelidir. Harita üzerinde belirlenen noktalara arazide beton kazıklar çakılır bu sayede enerji nakil hattının arazi profili çıkarılmıĢ olur. Profili çıkartılan arazide direklerin hangi noktaya geleceği iĢaretlenir. Arazi yapısı, iletken cinsi ve emniyet mesafesine göre direkler seçilerek iĢleme devam edilir. Alt ve üst montajı tamamlanan direğe, iletim kablosu çekilmek suretiyle hat tamamlanır. POLĠNOM REGRESYONUN YÜZEY UYDURMA ALGORĠTMASIYLA KULLANIMI DeğiĢkenlerden birinin bağımlı (y), diğerinin bağımsız (x) olması durumunda, y‘nin x‘ in bir fonksiyonu Ģeklinde ifade edilmesine regresyon denir. Bağımlı değiĢkenle bağımsız değiĢken arasındaki iliĢkiyi inceleyen analiz ise regresyon analizi olarak ifade edilir. Regresyon analizi değiĢkenler arasındaki neden sonuç iliĢkisinin anlaĢılmasını sağlayan bir analiz türüdür. Regresyonda bir adet bağımlı değiĢken ve birden fazla bağımsız değiĢken varsa bu durum çoklu regresyon olarak ifade edilir. Ġki değiĢken arasındaki iliĢki doğrusal, üstel, logaritmik vb. olabilir. Bu çalıĢmada yüzey uydurma algoritmalarından faydalanılmıĢ olup, 2. dereceden polinom bir fonksiyon kullanılmıĢtır (Denklem 1). Z  F ( x, y)  p00  p10 * x  p01 * y  p20 * x 2  p11 * x * y  p02 * y 2 (1) (1) denkleminde p00, p01, p02, p10, p11, p20 yüzey uydurma algoritmalarıyla belirlenmiĢ olan katsayılardır. EN KÜÇÜK KARELER DESTEK VEKTÖR MAKĠNALARI En küçük destek vektör makinaları klasik vektör makinalarının bir alternatifi olarak hem sınıflandırma hem de regresyonda kullanılmaktadır. 1999 yılında Suykens ve arkadaĢları tarafından geliĢtirilmiĢtir. Veriler giriĢ ve çıkıĢ verileri olarak ayrılırlar, giriĢ verileride kendi arasında öğretme verileri ve test verileri olarak ayrılır. 1 2 W ∑ ,( ) (2) - (3) Denklem (2)‘de verilen eĢitlik denklem (3)‘teki durumlar dikkate alınarak minimize edilmelidir. Denklem (2)‘de verilen eĢitlik destek vektör makinaları sınıflandırıcısının genel formülüdür, bu durum denklem (4)‘te verilen ikili problem denklemine dönüĢtürülür. ( ) 1 2 W ∑ ∑ * ,( ) - + (4) Denklem (4)‘te belirtilen denklem ile standart desktek vektör makinaları sınıflandırıcı arasında hiç bir fark yoktur. Aradaki tek fark ―α‖ katsayısının standart destek vektör makinası 93 sınıflayıcısında pozitif olma zorunluluğu varken, en küçük kareler destek vektör makinasında pozitif veya negatif olabilir. ELEKTRĠK ĠLETĠM HATTI ARIZALARINA LS-SVM VE POLĠNOM REGRESYONUN UYGULANMASI Bu bölümde Türkiye‘de son 6 yılda meydana gelen iletim hattı arızaları detaylı olarak sınıflandırılmıĢtır. Meydana gelen arızaların sınıflandırılması, koruyucu bakım onarım yapacak personelin en çok hangi tür arızayla ne sıklıkla karĢılaĢıldığını bilmesi açısından önem arz etmektedir. ÇalıĢmanın bu bölümünde Türkiye‘deki iletim hatları gerilim seviyelerine göre gruplandırılmıĢ ve yüzey uydurma algoritması yardımıyla hattın devrede kalacağı günler tahmin edilmiĢtir. Son 6 yıllık verilere göre arızaları detaylandırmak önleyici bakım onarım çalıĢmalarında sistemin devrede kalma güvenilirliğini tespit etmek açısından büyük önem arz etmektedir ( Ceylan, 2014:10; Ceylan, 2012:909). Tablo 2: Türkiye‘deki elektrik iletim hattı arızaları Yıllar Toplam Hat Uzunluğu Arıza Sayısı Hattın Devrede Kaldığı Süre (Gün) Arıza Endeksi 2009 51.451.130 4.048 351,14 8,18 2010 52.539.263 4.404 354,45 8,63 2011 54.267.422 4.636 357,12 8,73 2012 54.826.254 4.517 359,85 8,38 2013 57.377.076 3.999 355,38 7,16 2014 59.706.994 4.693 354,48 8,09 Tablo 1‗de belirtilen verilere yüzey uydurma algoritması uygulandığında ġekil 1‘deki durum ortaya çıkacaktır. Tablo 1‘de bahsedilen arızaların sayıca artması endüstriyel tesislerdeki verimliliği ciddi oranda azaltacaktır ( Gençoğlu ve Cebeci, 2008:194). ġekil 1‘de x0 toplam hat uzunluğunu, y0 arıza sayısını ve z0 ise hattın devrede kaldığı gün sayısını göstermektedir. Yüzey algoritması uygulandıktan sonra elde edilen katsayılar aĢağıda verilmiĢtir. p00 = -1211; p10 = 5.201e-005; p01 = 0.05284; p20 = -5.706e-013; p11 = 2.712e-009; p02 = 2.333e-005. Tablo 1‘de verilen datalar ls-svm modeline uygulandığında Ģekil 2‘deki durum ortaya çıkacaktır. 94 ġekil 1: Verilerinin LS-SVM Modelinde 3 Boyutlu Gösterimi LS-SVM modeli ve Polinom Regresyon modellerinin tahmin performanslarının karĢılaĢtırılması açısından ortalama hata ME ve mutlak ortalama hata MAE kullanılmıĢtır. ġekil 1‘de X1 toplam hat uzunluğunu, X2 arıza sayısını ve Y ise hattın devrede kaldığı gün sayısını göstermektedir. MAPE  ME  1 n o t 1 [ i i *100]  n oi ( o i (5) t i ) (6) Denklem (5) ve denklem (6) için oi gerçek değeri, ot ise tahmin değerinin göstermektedir. Her iki yönteme iliĢkin sonuçlar tablo 2‘de gösterilmiĢtir. Tablo 2: Seçilen modeller için tahmin hatalarının karĢılaĢtırılması Uygulanan Model LS-SVM Polinom Regresyon Hata Kodu MAPE(%) Hattın Arızalı Olduğu Gün Sayısını Tahmin 0.0004 ME 0 MAPE(%) 0.6831 ME 2.39 Tablo 2‘de gösterilen hata performanslarından da anlaĢılacağı üzere LS-SVM modeli elektrik iletim hattının arızalı gün sayısını belirlemede daha iyi sonuç vermektedir. Türkiyede planlaması yapılan hatlar için gelecek yıllara yönelik bir tahmin yapılmak istendiğinde güvenli bir Ģekilde kullanılabilir. 95 SONUÇ Polinom regresyon ve destek vektör makinaları algoritmaları kullanılarak elektrik iletim hatlarında meydana gelen arızalar ve bu arızalar nedeniyle hattın yıl içinde açık kaldığı günler detaylı olarak sınıflandırılmıĢ ve her iki yönteme ait tahmin performansları karĢılaĢtırılmıĢtır. Gelecek yıllarda enerji tüketimine olan talep artacağından dolayı, elektrik iletim hattı sistemi kurmakla yükümlü olan kurumlar tüketilecek enerji talebini karĢılamak amacıyla yeni elektrik santralleri ve iletim hatları tesis edecektir. Bu çalıĢmada geçmiĢ verilerin analizi ve gelecek 6 yıl için hattın devrede kalacağı gün sayısı belirlenirken polinom regresyon analizi ve destek vektör makinaları algoritmaları kullanılmıĢ olup, daha fazla veri olduğunda yapay sinir ağlarından da yararlanılabilir. KarĢılaĢılan arızaların bu Ģekilde detaylı olarak tasnif edilmesi önleyici bakım onarım çalıĢması yapacak personel bakımından büyük önem arz etmektedir. Tablo 2‘deki tahmin hataları incelendiğinde destek vektör makinası % 0.0004 hata ile sonuçları tahmin ederken, klasik yöntemdeki polinom regresyon % 0.68 hata ile tahmin yapmaktadır, sonuçlar göstermektedir ki destek vektör makinası Türkiye elektrik iletim hattı arızalarını tahmin etmede güvenilir bir yöntem olarak kullanılabilir. REFERANSLAR Aydogmus, Z., ve Cebeci, M., A. (2004). New flashover dynamic model of polluted HV insulators, Dielectrics and Electrical Insulation. IEEE Transactions, (11)4, 577-584. Cengiz, Mehmet Sait, ve Mehmet Salih MamiĢ. (2015). Endüstriyel tesislerde verimlilik ve güneĢ enerjisi kullanımı. Vı. Enerji Verimliliği Kalitesi Sempozyunu Ve Sergisi, Sakarya, 21-25. Ceylan, H. ve Analysis of fatal occupational accidents in turkey for the year 2013. Journal Of Multidisciplinary Engineering Science And Technology, 2(3), 314-320. Ceylan, H. (2014). An artificial neural networks approach to estimate occupational accident: a national perspective for turkey. Mathematical Problems In Engineering, Article ID 756326: 10 pages. Ceylan, H. (2012). Analysis of occupational accidents according to the sectors in Turkey. Gazi University Journal of Science, 25(4), 909-918. Gençoğlu, Muhsin Tunay, ve Mehmet Cebeci. (2008). The pollution flashover on high voltage insulators. Electric Power Systems Research, 78(11), 1914-1921. Liu H, Jiang W, Hulio Z ve Wang Q. (2016). Estimation of system reliability by using the PLS-regression based corrected response surface method, Eksploatacja i Niezawodnosc – Maintenance and Reliability, 18 (2), 260–270. NI X, Zhao J, Song W, Guo C ve Li H. (2016). Nonlinear degradation modeling andmaintenance policy for a two-stage degradation system based on cumulative damage model. Eksploatacja i Niezawodnosc – Maintenance and Reliability, 18 (2), 171–180. 96 Personelgüçlendirme Ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki ĠliĢkide Örgüt Kültürünün Moderatör Etkisinin Ġncelenmesine Yönelik Bir AraĢtırma Ġlhami YÜCEL * Erzincan Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi iyucell@erzincan.edu.tr Daimi KOÇAK Erzincan Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu dkocak@erzincan.edu.tr Özet Örgüt kültürü ile ilgili olarak günümüze kadar yapılan araĢtırmalar incelendiğinde örgüt kültürünün birçok faktör ile iliĢkili olduğu tespit edilmiĢtir. ÇalıĢanların örgüte olan bağlılıklarında belirleyici bir faktör olan çalıĢanların güçlendirilmesi ve güçlendirmenin uygulanmasında belirleyici olan örgüt kültürü birbirleriyle yakından iliĢkili kavramlardır. Yapılan literatür araĢtırması sonucunda bu faktörlerin ikili olarak incelendiği çalıĢmaların olduğu fakat bu üç kavramın bir arada incelendiği hiçbir çalıĢmanın olmadığı görülmüĢtür. Bu çalıĢmanın amacı, personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün moderatör etkisinin tespit edilmesidir. Bu amacın gerçekleĢtirilmesine yönelik olarak özel sektörde faaliyet gösteren bir hizmet iĢletmesi çalıĢanlarına anket yapılmıĢtır. Ġlgili firmadaki çalıĢanlardan 160 kiĢi ile yapılan anket çalıĢması sonucunda 114 anket çalıĢması değerlendirilmeye uygun görülmüĢtür. Toplanan veriler istatistik yöntemlerinden AMOS programı kullanılarak doğrulayıcı faktör analizi, ve SPSS kullanılarak korelasyon analizi ve hiyerarĢik regresyon analizi ile test edilmiĢtir. Yapılan araĢtırma sonucunda, personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde örgüt kültürünün moderatör etkisinin olmadığı tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Örgüt kültürü, personel güçlendirme, örgütsel bağlılık AN ANALYSIS OF MODERATOR EFFECT OF ORGANIZATIONAL CULTURE ON THE RELATIONSHIP BETWEEN EMPLOYEE EMPOWERMENT AND ORGANIZATIONAL COMMITMENT Abstract When the research carried out till now in connection with the organizational culture is examined, organizational culture has been found to be associated with many factors. Employee empowerment, which is a decisive factor in the commitment of employees to the organization, and organizational culture, which is decisive in implementing the concept of empowerment, are closely related concepts. When the related literature is examined, it has been found that there are studies in which these factors have been analyzed in pairs but there are no studies in which these three concepts have been examined in combination. The aim of this study is to determine the moderator effect of organizational culture on the relationship between employee empowerment and organizational commitment. With this purpose, employees of a company operating in the field of private service have been surveyed. As a result of the 160-people-survey in the related company, 114 surveys have been selected to be evaluated. Collected data have been tested by statistical methods such as confirmatory factor analysis by using AMOS program and correlation analysis and hierarchical regression analysis by using SPSS program. As a result of this research, it has been found that there is not a moderator effect of organizational culture on the relationship between employee empowerment and organizational commitment. Keywords: organizational culture, employee empowerment, organizational commitment 97 GĠRĠġ Örgütlerde birçok uygulamanın belirleyicisi olan örgüt kültürü akademik çalıĢmalarda birçok faktör ile iliĢkilendirilerek incelenmiĢtir. Örgütlerde sahip olunan kültür bazı uygulamalar için engel olabilirken bazı uygulamalar için ise kolaylaĢtırıcı veya baĢarılı bir Ģekilde uygulanabilirliğini artırıcı bir etken olabilir. Örgüt kültürünün engel veya kolaylaĢtırıcı bir etken olduğu uygulamalardan biride personel güçlendirme uygulamalarıdır. Personel güçlendirmenin baĢarılı bir Ģekilde uygulanması örgütün sahip olduğu kültür ile çok yakından iliĢkilidir. Örgütlerin sahip oldukları kültüre göre uygulama alanı bulabilen veya bulamayan personel güçlendirme çalıĢanların örgüte olan bağlılıklarının da belirleyicilerinden biridir. ÇalıĢanların yaptıkları iĢte karar verici olmaları, inisiyatif kullanabilmeleri, yaptıkları iĢ konusunda yeterli eğitim alarak geliĢim göstermeleri çalıĢtıkları organizasyonun kendilerine değer vermesi Ģeklinde algılanarak örgüte olan bağlılıklarına olumlu katkı sağlayabilmektedir. Bu çalıĢmamızda personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün moderatör etkisinin olup olmadığı araĢtırılmıĢtır. Personel Güçlendirme Kavramı Personel güçlendirme kavramı literatür çalıĢmalarında farklı Ģekillerde tanımlanmıĢtır. Genel olarak personel güçlendirme yardımlaĢma, paylaĢma, yetiĢtirme ve ekip çalıĢması yolu ile çalıĢanların yaptıkları iĢlerle ilgili karar vermeleri, inisiyatif kullanabilmeleri, sorumluluk alabilmelerinin sağlanarak iĢi yapanın iĢin sahibi haline getirilmesidir (Koçel, 2014:474). Personel güçlendirmenin etkili bir Ģekilde uygulanması bazı faktörlere bağlıdır. Bu faktörler aĢağıdaki gibi özetlenebilir (Akçakaya, 2010:156). Personelin kararlara dahil edilmesi Yenilikçi anlayıĢın benimsenmesi ÇalıĢanların ihtiyaç duydukları bilgiye hızlı ve yeterli düzeyde ulaĢabilmesi ÇalıĢanların yaptıkları iĢ konusunda yeterli bilgiye sahip olması için gerekli eğitimlerin verilmesi ÇalıĢanların performanslarıyla ilgili geri bildirim yapılması ÇalıĢanların ihtiyaç duyabilecekleri her türlü örgütsel kaynağın sağlanması (para, araç, gereç vb.) Üst yönetimin personel güçlendirme uygulamalarını desteklemesi Örgüt içerisinde iyi bir iletiĢim sisteminin oluĢturulması Personel güçlendirme Sun vd. (2012) tarafından yapısal, psikolojik ve müĢteri odaklı güçlendirme olarak üç gruba ayrılmıĢtır. Yapısal güçlendirme çalıĢanların politika, emir ve talimatlarla kontrol altında tutmak yerine onlara yaptıkları iĢlerle ilgili karar verme ve sorumluluk alma özgürlüğünün verilmesidir (Yürür ve Demir, 2011:334). Psikolojik güçlendirme ise çalıĢanın örgütün sunduğu güçlendirme uygulamalarını nasıl algıladığıyla ilgilidir. Psikolojik güçlendirmenin oluĢumunda çalıĢanın yaptığı iĢ üzerindeki özerkliğinin olması, yaptığı iĢin kendisine anlamlı gelmesi, yaptığı iĢin iĢletme performansına etkisini bilmesi ve çalıĢanın yaptığı iĢi baĢarabilme yetkinliğine sahip olması etkili olur. Bir diğer güçlendirme çeĢidi olan müĢteri odaklı davranıĢ ise çalıĢanın müĢteri ihtiyaçlarını tespit etmesi, değerlendirmesi, anlaması ve bu ihtiyacı karĢılama yeteneğidir(Zeglat vd., 2014:56). Örgütsel Bağlılık Kavramı ve Boyutları Örgütsel bağlılık kavramı çalıĢanın örgütüne bağlanmasını ifade eden psikolojik bir durum olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile çalıĢanların örgütlerine karĢı hissettikleri ve ortaya koydukları olumlu düĢünce ve davranıĢlardır (McMahon, 2007:2). Türk Dil Kurumu bağlılığı ―birine karĢı sevgi, saygı duyma ve gösterme‖ olarak tanımlamaktadır (http://www.tdk.gov.tr). Genel olarak örgütsel bağlılık bireyin belirli bir organizasyonda kendini o organizasyona ait hissetmesi, örgütte kalmak için güçlü bir istek duyması, örgütün hedeflerini ve değerlerini benimsemesi olarak tanımlanabilir (Albdour ve Altarawneh, 2014:194). ÇalıĢanların örgütlerine bağlılıkları yüksek performans, daha az iĢe devamsızlık gibi olumlu çıktılara neden olur. Örgütsel bağlılık literatürde farklı yazarlar tarafından farklı boyutlarla açıklanmıĢtır. Mowday (1979): tutumsal bağlılık ve davranıĢsal bağlılık; Etzioni (1961): ahlaki, hesapçı ve 98 yabancılaĢtırıcı bağlılık (Penley ve Gould, 1988:46); O‘Reilly ve Chatman (1986): uyum, özdeĢleĢme ve içselleĢtirme bağlılığı; Wiener (1982): araçsal bağlılık ve örgütsel bağlılık (normatif-moral bağlılık) (Singh ve Gupta, 2008:61); Allen ve Meyer (2002): duygusal, devam ve normatif (Doğan ve Kılıç, 2007:40). Bu çalıĢmada örgütsel bağlılık Allen ve Meyer tarafından duygusal, devam ve normatif bağlılık olarak isimlendirdikleri sınıflandırmaya göre ele alınacaktır. Duygusal bağlılık çalıĢanın örgütü ile özdeĢleĢtiği, kendini örgüte ait hissettiği, örgüte karĢı olumlu duygular hissettiği bağlılık olarak tanımlanmaktadır. Duygusal olarak örgüte bağlı olan bireyler o örgütte mecburiyetten değil kendileri istedikleri için çalıĢmaya devam ederler (Bergman, 2006:646). Devam bağlılığı ise çalıĢanın örgütten ayrılmasının kendisi için maliyetli olacağını düĢünmesiyle örgütte çalıĢmaya devam etmesini ifade eder. Devam bağlılığı çalıĢanın örgütten ayrılması halinde örgütte çalıĢtığı süre içerisinde harcadığı zaman ve verdiği emek karĢılığında elde ettiği statü, kıdem, ücret vb. haklarını kaybedeceği endiĢesi ile oluĢan bağlılığı ifade eder (Sayğan, 2011:220). Bir diğer bağlılık türü olan normatif bağlılık ise çalıĢanın örgütten ayrılmasının ahlaki olarak doğru olmayacağı düĢüncesi ile oluĢan bağlılığı ifade etmektedir. Normatif bağlılık çalıĢanın örgütün kendisine ihtiyaç duyduğunda iĢ vermesi, kendisini geliĢtiren eğitimler vermesi, karĢılıksız ödemeler yapmıĢ olması gibi nedenlerden ötürü örgüte karĢı borçlu hissetmesiyle oluĢan bağlılığını ifade eder (Wiswell vd, 2003:30). Örgüt Kültürü Kavramı ve Boyutları Örgüt kültürü kavramı ilk olarak araĢtırılmaya baĢlandığı 1980‘li yıllardan beri birçok araĢtırmacı tarafından farklı Ģekillerde tanımlanmıĢtır. Shein (2004:22) örgüt kültürünü grup tarafından, dıĢ çevre adaptasyonu ve içsel bütünleĢme gerçekleĢtirilirken problemlerin çözümlerinde öğrenilen, sonuçlarının iyi olması nedeniyle geçerliliği kabul edilen ve yeni üyelere öğretilen temel varsayımlar modeli olarak tanımlamıĢtır. Örgüt kültürü örgüt içerisinde düzenlenen seremoniler, törenler, örgütün sahip olduğu semboller, hikayeler, kahramanlar, değerler, normlar ve inançlardan oluĢur (Ebeid ve Gadelrab, 2009:23). Örgüt kültürü ile ilgili olarak farklı yazarlar tarafından farklı sınıflandırmalar yapılmıĢtır. Bu çalıĢmada Cameron ve Quinn (2006) tarafından klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi olarak yapılan sınıflandırma kullanılacaktır. Klan kültürü çalıĢanların kararlara dahil edildiği, takım çalıĢmasının önemle uygulandığı, çalıĢanların örgüt için son derece önemli olduğu, iĢletmenin çalıĢanlarına bağlı olduğu kültür tipidir. Örgüt bir ailedir ve çalıĢanlarda bu ailenin birer üyesidir anlayıĢına sahiptirler (Masood vd., 2006:943). Adhokrasi kültürü ise giriĢimciliği ve yenilikçi olmayı önemseyen, risk almaktan çekinmeyen, çalıĢanların fikirlerine danıĢan, çalıĢanları yenilik yapma konusunda teĢvik eden, yapılan iĢi ve çalıĢanları önemseyen organizasyonların sahip olduğu kültür tipidir (Erdem vd., 2010:77). Üçüncü bir kültür boyutu olan pazar kültürü ise organizasyonun tedarikçi, müĢteri, ruhsat sahibi, sendikalar gibi dıĢsal unsurlara daha fazla odaklanması, çalıĢanlar arasında rekabeti artırıcı baĢarıları ödüllendirmesi, baĢarıyı pazarda sahip olunan paya göre değerlendirmesi, çalıĢanlara organizasyonun baĢarısına yaptıkları katkıya göre değer vermesi gibi durumlarda söz konusu olur (Suderman, 2012:54). Son olarak hiyerarşi kültürü alt kademe çalıĢanların kararlara dahil edilmediği, çalıĢanlardan sadece kendilerine söylenenin yapılmasının istendiği, kimin neyi nasıl yapacağının, kimden emir alacağının önceden belirlendiği, yapılan tüm iĢlerin kural ve prosedürlere göre yürütüldüğü organizasyonların sahip olduğu kültürü ifade etmektedir (Übius ve Alas, 2009:92). Araştırmanın Amacı Bu çalıĢmanın amacı, personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün moderatör etkisinin olup olmadığını ölçmektir. Araştırma Modeli ÇalıĢma kapsamına uygun olarak yapılan araĢtırmalar sonucunda aĢağıda belirtilen model kullanılmıĢtır. 99 ÖRGÜT KÜLTÜRÜ ÖRGÜTSEL BAĞLILIK PERSONEL GÜÇLENDĠRME ġekil 1: AraĢtırma Modeli Araştırma Ölçekleri AraĢtırmada elde edilen veriler anket yöntemiyle toplanmıĢtır. Örgütsel bağlılık ölçeği, Allen ve Meyer‘in (1991) geliĢtirdiği üç boyutlu ölçekten yararlanılarak oluĢturulmuĢtur. Toplam 18 sorudan oluĢan örgütsel bağlılık ölçeğinin boyutları; duygusal, devam ve normatif bağlılıktır. Örgüt kültürünü ölçmeye yönelik kullanılan sorular Cameron ve Quinn‘in (1999) ―Diagnosing and Changing Organizational Culture, Based on The Competing Values Framework‖ adlı çalıĢmalarından Türkçeye çevrilerek uygulanmıĢtır. Toplam 24 yargıdan oluĢan örgüt kültürü ölçeği klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi boyutlarından oluĢmaktadır. Personel güçlendirme ile ilgili sorular Spreitzer‘e (1995) ait ―Psychological Empowerment in the Workplace: Dimensions, Measurement and Validation‖ adlı eserinden Türkçeye çevrilerek kullanılmıĢtır. Toplam 6 sorudan oluĢan personel güçlendirme ölçeği tek bir faktörü içermektedir. Örneklem Süreci AraĢtırmada kullanılan anketler hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir firmadaki çalıĢanlara posta ile yollanmıĢ olup, toplam 160 adet hazırlanan anketlerin 140 adedi cevaplanmıĢtır. Fakat anket formları incelendiğinde anketlerin 26 adedi eksik veya hatalı doldurulmalarından ötürü değerlendirilmeye katılmamıĢtır. Eleme sonucunda değerlendirilmeye katılan anket sayısı 114 olmuĢtur. Araştırmanın Sınırlılıkları Bu araĢtırmanın sınırlılıkları aĢağıdaki gibi sıralanabilir: AraĢtırmanın yapıldığı iĢletmede katılımın belli departmanlarda yoğunlaĢması araĢtırma sonuçlarının iĢletmenin tamamına yönelik olarak açıklanmasını engellemektedir. Bu çalıĢmada personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık iliĢkisinde sadece örgüt kültürünün moderatör etkisi incelenmiĢtir. Araştırmanın Hipotezleri AraĢtırmanın amacına yönelik olarak 2 adet ana ve 4 alt olmak üzere toplam 6 adet hipotez geliĢtirilmiĢtir. H1. Personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif bir iliĢki vardır. H2: Örgüt kültürü personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkiye sahiptir. H2a: Klan kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkisi vardır. H2b: Adhokrasi kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkisi vardır. H2c: Pazar kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkisi vardır. H2d: HiyerarĢi kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkisi vardır. 100 BULGULAR Ankete Katılanların Demografik Özelliklerine İlişkin Bulgular Yapılan anket çalıĢması kapsamında ankete katılan çalıĢanlara ait demografik özellikleri belirlemek için altı adet soru sorulmuĢtur. Bu sorular kapsamında yaĢ, cinsiyet, eğitim, medeni hal, pozisyon ve çalıĢma süresi bilgileri elde edilmiĢtir. Veriler genel olarak incelendiğinde; ankete katılan çalıĢanların çoğunun 21-28 yaĢ gurubu arasında oldukları, cinsiyetleri bakımından erkeklerin çoğunlukta olduğu (%56 erkek ve %44 bayan), eğitim seviyeleri bakımından büyük bir çoğunluğunun lise mezunu oldukları (%44), medeni halleri bakımından büyük çoğunluğunun bekar olduğu (%57), Ģirkette çalıĢtıkları pozisyonlara göre çoğunluğun ön büro biriminde çalıĢtığı (%42) ve çalıĢma sürelerine göre büyük çoğunluğunun (%48) 3 yıldan az bir süredir bu Ģirkette çalıĢtığı tespit edilmiĢtir. Örgütsel Bağlılık ve Örgüt Kültürü Boyutlarına İlişkin Doğrulayıcı Faktör Analizi ġekil 2: Örgütsel Bağlılık Boyutlarının Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları Yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda GFI ve CFI değerlerinin 0,9‘dan küçük çıkmalarından ötürü regresyon katsayısı 0,5‘in altında olan 5, 9 ve 18. Sorular değerlendirmeden çıkarılmıĢlardır. Daha sonrasında yapılan inceleme sonuçları Ģu Ģekilde olmuĢtur. Tablo 1: Örgütsel Bağlılık Doğrulayıcı Faktör Analizi Uyum Ġndeksleri Uyum Ġndeksleri Kriterler Hesaplanan Değerler X²/sd <5/1 1,91 GFI >0,90 0,92 AGFI >0,90 0,91 RMSEA <0,08 0,06 CFI >0,90 0,92 101 Model uyum değerleri incelendiğinde değerlerin iyi uyum seviyelerinde oldukları görülmektedir (CMIN/SD=1,91, GFI=0,92, AGFI=0,91, RMSEA=0,06 ve CFI=0,92). Sonuç olarak örgütsel bağlılık boyutlarına (devam, duygusal ve normatif) iliĢkin doğrulayıcı faktör analizi sonucunda ölçeklerin faktör yapısının araĢtırmanın amacına uygun olarak oluĢtuğu belirlenmiĢtir. ġekil 3: Örgüt Kültürü Boyutlarına Ait Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları Yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda GFI ve CFI değerlerinin 0,9‘dan küçük çıkmalarından ötürü regresyon katsayısı 0,7‘nin altında olan 34, 35, 36, 40, 41 ve 42. sorular değerlendirmeden çıkarılmıĢlardır. Daha sonrasında yapılan inceleme sonuçları Ģu Ģekilde olmuĢtur: Tablo 2: Örgüt Kültürü Doğrulayıcı Faktör Analizi Uyum Ġndeksleri Uyum Ġndeksleri Kriterler Hesaplanan Değerler X²/sd <5/1 1,76 GFI >0,90 0,91 AGFI >0,90 0,91 RMSEA <0,08 0,06 CFI >0,90 0,96 Örgüt kültürü boyutlarına iliĢkin yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarını incelediğimizde değerlerin genel olarak iyi uyum seviyelerinde oldukları görülmektedir (CMIN/SD=1,76, GFI=0,91, AGFI=0,91, RMSEA=0,06 ve CFI=0,96). Bu değerlere göre örgüt kültürü boyutlarına (klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi) yönelik yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda ölçeklerin faktör yapısının araĢtırmanın amacına uygun olarak oluĢtuğu belirlenmiĢtir. 102 Tablo 3: Ortalama, Standart Sapma ve DeğiĢkenler Arası Korelasyon Değerleri DeğiĢkenler Ortalama Standart Sapma 1 Örgütsel Bağlılık 3,0561 ,98506 1 Klan Kültürü 3,3366 ,98506 ,319** ,90244 ** ,628** ,92234 -,038 -,513 ** -,315** ,97939 * -,744 ** ** ,755** 1 ,320** -,168** ,213** Adhokrasi Kültürü 3,1357 Pazar Kültürü 2,7115 HiyerarĢi Kültürü 2,9045 Personel Güçlendirme 3,7161 ,75598 2 ,163 -,157 ,153* 3 4 5 6 1 ,310** 1 -,455 1 **p< 0,01 *p<0,05 Personel Güçlendirme ile Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkinin incelenmesine yönelik olarak yapılan regresyon analizi sonuçları Tablo 4‘te özetlenmiĢtir. Tablo 4: Personel Güçlendirme ile Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisi Bağımsız DeğiĢken Beta t Personel Güçlendirme ,153 2,457 Anlamlılık ,015 R²=0,023 ∆R²=0,020 F=6,039 P=0,015 Tablo 4‘teki değerler incelendiğinde personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında kurulan regresyon modelinin anlamlı olduğu ve modelin bağımsız değiĢkeni açıklama gücünün (R²) 0,023 olduğu görülmektedir. Bu değerin anlamı bağımsız değiĢken durumundaki personel güçlendirmenin bağımlı değiĢken durumundaki örgütsel bağlılıktaki değiĢimin %2,3‘ünü açıkladığı diğer bir ifade ile örgütsel bağlılığın %2,3 oranında personel güçlendirme değiĢkeni tarafından Ģekillendiği söylenebilir. Personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki 0,05 anlamlılık düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır (F=6,039, p=0,015). ÇalıĢanların güçlendirme algılarındaki bir birimlik artıĢ örgüte karĢı hissettikleri bağlılığın 0,153 oranında armasına neden olacağı söylenebilir. Dolayısıyla H1 hipotezimiz olan ―personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif bir iliĢki vardır‖ kabul edilmiĢtir. Personel Güçlendirme ile Örgütsel Bağlılık İlişkisi Üzerinde Örgüt Kültürü Boyutlarının Etkileri Klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi olarak ele alınan örgüt kültürü boyutlarının her birinin personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkisinin tespit edilmesine yönelik olarak yapılan hiyerarĢik regresyon analizi sonuçları aĢağıda tablolarda özetlenmiĢtir. BeĢ aĢamada gerçekleĢtirilen analiz sonuçları incelendiğinde birinci aĢamada demografik değiĢkenlerin örgütsel bağlılıkla olan iliĢkilerini tespit etmeye yönelik olarak yaĢ, cinsiyet, eğitim, medeni hal, departman ve çalıĢma sürelerini modele dahil edilmiĢtir (model 1), ikinci olarak personel güçlendirmenin bağımlı değiĢken (örgütsel bağlılık) üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için regresyon analizi uygulanmıĢtır (model 2). Sonrasında araĢtırmamızda moderatör değiĢken olarak kullandığımız örgüt kültürü boyutlarını modele dahil edilmiĢtir (model 3). Bir sonraki aĢamada personel güçlendirme ve örgüt kültürü boyutlarının karĢılıklı etkileĢimleri hesaplandıktan sonra modele dahil edilmiĢtir (model 4). Ve en son olarak personel güçlendirmenin karesi ve örgüt kültürü boyutlarının aralarındaki ikili iliĢkiler hesaplanarak modele dahil edilmiĢtir (model 5). Hipotezlerimizin kabul edilmesi için personel güçlendirmenin karesinin örgüt kültürü boyutlarıyla etkileĢimlerinin regresyona dahil edilmesi ile açıklanan varyansta (∆R²) istatistiksel olarak anlamlı bir artıĢ olması gerekir. 103 1 Tablo 5: Klan Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi Model 1 Model 2 β YaĢ Cinsiyet Egitim M.Hal Departman Ç.Süresi ,026 ,039 -,081 ,005 -,048 ,047 Model 3 β YaĢ Cinsiyet Egitim M.Hal Departman ,033 ,036 -,073 ,011 -,044 Model 4 β YaĢ ,019 Cinsiyet Egitim M.Hal Departman ,035 -,068 ,016 -,022 Model 5 β β YaĢ ,024 YaĢ ,016 Cinsiyet ,037 Cinsiyet ,036 Egitim -,069 Egitim -,075 M.Hal ,021 M.Hal ,021 Departman -,016 Departman -,016 Ç.Süresi ,050 Ç.Süresi ,070 Ç.Süresi ,071 Ç.Süresi ,074 Güç ,150 Güç ,058 Güç ,075 Güç ,361 Klan ,300 Klan ,296 Klan ,518 Güçxklan ,069 Güçxklan ,162 Güç²xklan -,408 R² ,017 R² ,040 R² ,120 R² ,124 R² ,126 ∆R² -,007 ∆R² ,012 ∆R² ,091 ∆R² ,092 ∆R² ,090 F ,723 F 1,444 F 4,162 F 3,837 F 3,479 Tablo 6: Adhokrasi Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi Model 1 Model 2 β Model 3 β Model 4 β Model 5 β β YaĢ ,026 YaĢ ,033 YaĢ ,039 YaĢ ,045 YaĢ ,030 Cinsiyet ,039 Cinsiyet ,036 Cinsiyet ,035 Cinsiyet ,037 Cinsiyet ,032 Egitim -,081 Egitim -,073 Egitim -,063 Egitim -,065 Egitim -,071 M.Hal ,005 M.Hal ,011 M.Hal ,016 M.Hal ,022 M.Hal ,018 Departman -,048 Departman -,044 Departman -,037 Departman -,029 Departman -,034 Ç.Süresi ,047 Ç.Süresi ,050 Ç.Süresi ,039 Ç.Süresi ,042 Ç.Süresi ,045 Güç ,150 Güç ,115 Güç ,135 Güç ,394 Adhok ,111 Adhok ,110 Adhok ,308 Güçxadhok ,081 GüçxAdhok ,141 Güç²xAdho -,373 k R² ,017 R² ,040 R² ,050 R² ,056 R² ,061 ∆R² -,007 ∆R² ,012 ∆R² ,019 ∆R² ,022 ∆R² ,022 F ,723 F 1,444 F 1,617 F 1,616 F 1,578 104 Tablo 7: Pazar Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi Model 1 Model 2 β YaĢ Cinsiyet Egitim M.Hal Departman Ç.Süresi ,026 ,039 -,081 ,005 -,048 ,047 Model 3 β Model 4 β Model 5 β YaĢ ,033 YaĢ Cinsiyet ,036 Cinsiyet Egitim -,073 Egitim M.Hal ,011 M.Hal Departman -,044 Departman Ç.Süresi ,050 Ç.Süresi ,049 Ç.Süresi ,042 Ç.Süresi ,042 Güç ,150 Güç ,148 Güç ,156 Güç -,026 Pazar -,010 Pazar -,008 Pazar -,177 GüçxPazar -,084 Güçx Pazar -,148 Güç²x Pazar ,243 ,033 ,037 -,073 ,011 -,044 YaĢ β Cinsiyet Egitim M.Hal Departman ,044 ,041 -,064 ,013 -,038 YaĢ Cinsiyet Egitim M.Hal Departman ,049 ,041 -,059 ,015 -,038 R² ,017 R² ,040 R² ,040 R² ,047 R² ,047 ∆R² -,007 ∆R² ,012 ∆R² ,008 ∆R² ,011 ∆R² ,008 F ,723 F 1,444 F 1,262 F 1,318 F 1,199 Tablo 8: HiyerarĢi Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi Model 1 Model 2 β YaĢ Cinsiyet Egitim M.Hal Departman Ç.Süresi ,026 ,039 -,081 ,005 -,048 ,047 Model 3 β Model 4 β Model 5 β YaĢ ,033 YaĢ Cinsiyet ,036 Cinsiyet Egitim -,073 Egitim M.Hal ,011 M.Hal Departman -,044 Departman Ç.Süresi ,050 Ç.Süresi ,053 Ç.Süresi ,052 Ç.Süresi ,052 Güç ,150 Güç ,123 Güç ,124 Güç ,025 Hiy -,126 Hiy -,125 Hiy -,215 Güçx Hiy -,011 Güçx Hiy -,042 Güç²x Hiy ,128 ,022 ,035 -,070 ,009 -,045 YaĢ β Cinsiyet Egitim M.Hal Departman ,023 ,035 -,069 ,009 -,044 YaĢ Cinsiyet Egitim M.Hal Departman ,026 ,035 -,068 ,010 -,044 R² ,017 R² ,040 R² ,055 R² ,055 R² ,055 ∆R² -,007 ∆R² ,012 ∆R² ,024 ∆R² ,020 ∆R² ,016 F ,723 F 1,444 F 1,762 F 1,563 F 1,406 105 Örgüt kültürü boyutlarından klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi kültürlerinin personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerindeki etkilerini araĢtırmaya yönelik olarak yapılan hiyerarĢik regresyon analizi sonucunda beĢinci aĢamada modele dahil edilen personel güçlendirmenin karesi ile klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi kültürleri etkileĢimlerinin personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde anlamlı bir etki yaratmadıkları (∆R²=0,09, p=0,553; ∆R²=0,036, p=0,108; ∆R²=0,008, p=0,676; ∆R²=0,016, p=0,823; ), dolayısıyla H2, H2a, H2b, H2c ve H2d hipotezlerimizin desteklenmediği söylenebilir (Tablo 5, 6, 7 ve 8). Örgütlerde personel güçlendirme uygulamaları örgütün sahip olduğu kültüre göre uygulama alanı bulabilir ya da bulamaz. Klan tipi kültüre sahip organizasyonlar çalıĢanlarını kararlara dahil eden, taleplerini dikkate alan, çalıĢanların geliĢimlerine önem veren bir anlayıĢa sahip oldukları için personel güçlendirme uygulamaları bu tür kültüre sahip organizasyonlarda baĢarılı bir Ģekilde uygulama alanı bulabilir. Bir diğer örgüt kültürü olan adhokrasi kültürü çalıĢanların ve yapılan iĢin önemsendiği, yenilik odaklı, çalıĢanların fikirlerinin alındığı, geliĢimlerinin desteklendiği dolayısıyla personel güçlendirmenin baĢarılı bir Ģekilde uygulanabildiği kültürü ifade eder. Diğer bir örgüt kültürü boyutu olan pazar kültürüne sahip organizasyonlarda ise daha çok iĢe odaklanma, çalıĢanların birbirleriyle rekabet etmeleri konusunda teĢvik eden, baĢarısını pazarda sahip olduğu paya göre ifade eden bir anlayıĢ hakimdir. Bu tür kültüre sahip organizasyonlarda personel güçlendirme uygulamaları diğer iki örgüt kültürü boyutuna göre daha az uygulama alanı bulur. Son olarak çalıĢanlara neyi nasıl yapacaklarının önceden söylendiği, belirlenen kural ve politikalar dıĢındaki davranıĢların onaylanmadığı, çalıĢanların kararlara dahil edilmediği hiyerarĢi kültürüne sahip organizasyonlar personel güçlendirmenin uygulanmasının mümkün olmadığı bir yapıya sahiptirler. Bu çıkarımlarla oluĢturulan hipotezlerimizdeki iliĢkilerin anlamsız çıkmıĢ olması örgüt kültürü ile ilgili ölçeğin anket çalıĢmasına katılan çalıĢanlara anlamsız gelmiĢ olmasından kaynaklandığı söylenebilir. SONUÇ Personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün moderatör etkisinin incelenmesine yönelik olarak yapılan bu çalıĢma hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir iĢletme çalıĢanlarına yapılan anket çalıĢması sonuçlarına göre değerlendirilmiĢtir. Örgüt kültürü ölçeği Cameron ve Quinn tarafından geliĢtirilen klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi boyutlarına göre ele alınmıĢtır. Örgütsel bağlılık ölçeği ise Allen ve Meyer tarafından duygusal, devam ve normatif bağlılık olarak yapılan sınıflandırmaya göre değerlendirilmiĢtir. Tek boyutlu olarak ele alınan personel güçlendirme ölçeği ise Spreitzer tarafından geliĢtirilmiĢtir. AraĢtırmada iki ana ve dört alt hipotez geliĢtirilmiĢtir. Bunlardan H1 kodlu ―personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif bir iliĢki vardır‖ hipotezimiz yapılan analiz sonucunda kabul edilmiĢtir. Bu sonuç çalıĢanların çalıĢtıkları kurumda kendilerini geliĢtirme, kararlara dahil edilme, yaptıkları iĢ üzerinde söz sahibi olma, inisiyatif kullanabilme gibi imkanlara sahip oldukları diğer bir ifade ile kendilerini güçlendirilmiĢ hissettikleri ve bunun sonucunda da çalıĢtıkları kuruma kendilerini bağlı hissettikleri Ģeklinde açıklanabilir. Ayrıca, örgüt kültürü boyutları, personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkiye yönelik olarak yapılan korelasyon analizi sonucunda; klan kültürü ile örgütsel bağlılık arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir iliĢki olduğu (r=0,319 ve p<0,01) ve klan kültürü ile personel güçlendirme arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir iliĢki olduğu (r=0,310 ve p<0,01); adhokrasi kültürü ile örgütsel bağlılık (r=0,163, p<0,01) ve personel güçlendirme (r=0,320 ve p<0,01) arasında pozitif ve anlamlı bir iliĢki olduğu; pazar kültürü ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı bir iliĢki olmadığı (r= -0,038 ve p<0,01) ve personel güçlendirme ile negatif yönlü anlamlı bir iliĢki olduğu (r= -0,168 ve p<0,01); ve son olarak hiyerarĢi kültürü ile personel güçlendirme (r= -0,213 ve p<0,01) ve örgütsel bağlılık (r= -0,157 ve p<0,05) arasında negatif yönlü ve anlamlı bir iliĢki olduğu sonucu ortaya çıkmıĢtır. Bu sonuçlara göre klan ve adhokrasi kültürlerine sahip organizasyonlarda bu kültürlere ait özellikler arttıkça çalıĢanların güçlendirilme algıları ve örgüte bağlılıkları da artıĢ göstereceği söylenebilir. Pazar kültürü ile personel güçlendirme arasında negatif yönlü bir iliĢkinin çıkmıĢ olması pazar kültürüne sahip organizasyonların daha 106 çok iĢe odaklanılması ile açıklanabilir. Bu kültüre ait özellikler arttıkça personel güçlendirme uygulamalarının azalacağı söylenebilir. HiyerarĢi kültürü ile personel güçlendirme arasındaki iliĢkinin negatif yönlü çıkmıĢ olması bu kültüre ait özelliklerin artması durumunda personel güçlendirme uygulamalarının da azalacağı anlamına gelmektedir. Ayrıca hiyerarĢi kültürü ile örgütsel bağlılık iliĢkisinin negatif yönlü olması çalıĢanların hiyerarĢi kültürünün hakim olduğu bir organizasyonda organizasyona olan bağlılıklarının azalacağı Ģeklinde yorumlanabilir. H2 kodlu ―personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün moderatör etkisi vardır‖ hipotezimiz ve bu hipotezin alt hipotezleri olan H2a, H2b, H2c ve H2d kodlu hipotezlerimiz kabul edilmemiĢtir. ÇalıĢanların güçlendirilmeleri ile örgütsel bağlılıklarının arttığı sonucuna rağmen örgüt kültürü boyutlarının moderatör etkilerinin anlamsız çıkmıĢ olması örgüt kültürü ölçeğinin anket çalıĢmasına katılanlar tarafından anlaĢılamadığı ile açıklanabilir. Ayrıca anket çalıĢmasına katılanların çoğunun 3 yıldan az bir süredir bu iĢletmede çalıĢıyor olmaları çalıĢtıkları örgütün kültürü ile algının tam olarak oluĢmadığı ve yaĢ yoğunluklarının 21-28 arasında olmasının ise iĢ tecrübelerinin çok az olmasından ötürü kültür algılarının tam olarak oluĢmadığı Ģeklinde yorumlanabilir. Örgüt kültürünün klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi boyutlarının personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide moderatör etkisinin olup olmadığıyla ilgili olarak daha önce böyle bir çalıĢmanın yapılmamıĢ olması çıkan sonuçların karĢılaĢtırılmasını kısıtlamaktadır. Çıkan bu sonuçlara dayanarak ileride yapılacak olan çalıĢmalarda örgüt kültürü boyutu farklı ölçeklerle test edilerek aralarında anlamlı iliĢkiler olduğu ortaya konabilir. REFERANSLAR Albdour, A., A., ve Altarawneh, I. I. (2014). Employee engagement and organizational commitment: evidence from jordan, International Journal of Business, 19(2), 192-212. Akçakaya, M. (2010). Örgütlerde uygulanan personel güçlendirme yöntemleri: Türk kamu yönetiminde personel güçlendirme, Karadeniz AraĢtırmaları, 25, 145-174. Bergman, M. E., (2006). The relationship between affective and normative commitment: review and research agenda, Journal of Organizational Behavior, 27, 645-663. Brown, B.B. (2003). Employees‘ organizational commitment and their perception of supervisors‘ relations-oriented and task-oriented leadership behaviors, Doctor of Philosophy in Human Development Falls Church, Virginia. Doğan, S. ve Kılıç, S. (2007). Örgütsel bağlılığın sağlanmasında personel güçlendirmenin yeri ve önemi, Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 29, 37-61. Ebeid, A.Y.H. ve Gadelrab, H.F.(2009). Identifying dominant organizational culture types in public egyptian universities and their relationships to a set of developmental indicators, Problems and Perspectives in Management, 7(4), 23-32. Erdem, R., Adıgüzel, O. ve Kaya, A. (2010). Akademik personelin kurumlarına iliĢkin algıladıkları ve tercih ettikleri örgüt kültürü tipleri, Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 36, 73-88. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.571221cf8389c3.196739 49 adresinden 04.04.2016 tarihinde alınmıĢtır. Koçel, T. (2014). İşletme Yöneticiliği, Ġstanbul: Beta Yayınları. Masood, S. A., Dani, S. S., Burns, N. D. ve Backhouse, C. J. (2006). Transformational leadership and organizational culture: the situational strength perspective, Mechanical and Manufacturing Engineering, 220, 941-949. McMahon, B.(2007). Organizational commitment, relationship commitment and their association with attachment style and locus of control, In Partial Fulfillment Of the Requirements for the Degree Master of Science in Psychology, Georgia Institute of Technology. Meyer, J. P., Stanley, D. J., Herscovitch, L. ve Topolnytsky, L. (2002). Affective, continuance, and normative commitment to the organization: a meta-analysis of antecedents, correlates, and consequences, Journal of Vocational Behavior 61, 20-52. O'Reilly, C. ve Chatman, J. (1986). Organizational commitment and psychological attachment: the effects of compliance, ıdentification, and ınternalization on prosocial behavior, Journal of Applied Psychology, 71 (3), 492-499. Penley, L. E. ve Gould, S. (1988). Etzioni's model of organizational involvement: A perspective for understanding commitment to organizations, Journal of Organizational Behavior, 9, 43-59. 107 Sayğan, F. N., (2011). Relationship between affective commitment and organizational silence: a conceptual discussion, International Journal of Social Sciences and Humanity Studies, 3(2), 219227. Shein, E. (2004). Organizational culture and leadership, San Francisco: Published by Jossey-Bass. Singh, B ve Gupta, P.K. (2008). Organisational commitment: revisited, Journal of the Indian Academy of Applied Psychology, 34 (1), 57-68. Steers, and Lyman W. Porter (1979). The measurement of organizational commitment, Journal of Vocational Behavior, 14. 224-247. Suderman, J. (2012). Using the organizational cultural assessment (ocaı) as a tool for new team development, Journal of Practical Consulting, 4 (1), 52-58. Übius, Ü. ve Alas, R.(2009). Organizational culture types as predictors of corporate social responsibility, Engineering Economics, 61 (1), 90-99. Yürür, ġ. ve Demir, K. (2011). Örgütsel adalet ve psikolojik güçlendirme: karĢılıklı etkileri üzerine bir araĢtırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 16(3), 311335. Zeglat, D., Aljaber, M. ve Alrawabdeh, W. (2014). Understating the impact of employee empowerment on customeroriented behavior, Journal of Business Studies Quarterly, 6(1), 55-67. 108 Gemi Adamlarının ĠĢten Ayrılma Nedenleri Üzerine Bir Uygulama C. Gazi UÇKUN* Kocaeli Üniversitesi, Türkiye guckun@gmail.com Ġbrahim DÜGENCĠ Kocaeli Üniversitesi, Türkiye ibrahimdugenci@gmail.com Gökhan KARA Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye karagok@istanbul.edu.tr Özet ĠĢ stresi ve iĢ tatmini konusu son yıllarda iĢletme yönetiminin performans yönetimlerinin en önemli konuları arasına girmeyi baĢarmıĢtır. Örgütlerin baĢarısı iĢletme çalıĢanlarının motivasyonu ile doğrudan ilgilidir. ĠĢletmelerde insan kaynaklarının verimli ve etkin olabilmesi için, çalıĢanların iĢ stresi ve adaletsizlik algılarının iĢ tatmini ve duygusal bağlılık sağlaması gerekir. Aksi halde çalıĢanlar, örgütlerde ücret, taciz, tayin, terfi, nakil ve örgütsel fiziksel kaynakların paylaĢımı yetki ve sorumluluk verme gibi herhangi bir iĢlemden dolayı adaletsizlik yaĢadıkları veya algıladıkları zaman iĢ doyumu bulamazlar, iĢe karĢı istek ve motivasyonlarını kaybederler. ĠĢletme çalıĢanları bu tarz haksızlık algılarında bazen rahatsızlıklarını belli eder bazen de bunları kendi içlerinde taĢırlar. Tüm bunlar tatminsizlik yaratırken çalıĢanların iĢletmeye aidiyetlerini zedeler ve performanslarını düĢürür. Ġnsan unsurunun iĢletmelerin baĢarısındaki rolü tartıĢılmazdır. Örgütsel bağlılık ile is tatmini arasında karĢılıklı bir etkileĢim vardır. Örgütsel bağlılık is tatminini olumlu yönde etkilerken, is tatmini de örgütsel bağlılığı aynı yönde etkiler. Örgütsel bağlılık çalıĢanların iĢyerlerindeki verimlilikleri ve iĢyerlerinden ayrılma niyetlerini açıklaması sebebiyle, son yıllarda örgütsel davranıĢ literatüründe çok sık incelenen bir konu haline gelmiĢtir. Modern yönetim düĢüncesi yöneticilere, çalıĢanların bağlılık, tatmin ve performans düzeylerini geliĢtirme sorumluluğu yüklemektedir. Bu araĢtırmada gemi adamlarının iĢ stresi ve iĢ tatmini düzeylerinin iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkisi incelenmiĢtir. Bu doğrultuda 392 gemi adamı çalıĢmanın örneklemini oluĢturmuĢtur. Toplanan veriler betimsel istatistikler ve nicel veri analiz yöntemleriyle analiz edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Gemi Adamları, İş Tatmini, İş Stresi, İşten Ayrılma AN APPLICATION ON LEAVE THAT CAUSES OF SEAMEN Abstract In recent years Work stress and job satisfaction issues has managed to become one of the most important issues in the business management‘s performance management. The success of the organization is directly related to the motivation of the company employees.In order for the human resources to work efficiently and productively in companies, personnel perceptions of job stress and injustice must provide job satisfaction and emotional attachment. Otherwise, personnel fail to perceive job satisfaction and lose their eagerness and motivation for work, when they experience or sense injustices in terms of wages, harassment, appointment, transfer, sharing of organizational physical resources and appointment of powers and responsibilities. Personnel may voice or repress such distresses. All these factors spoil the sense of attachment and decrease performance through dissatisfaction. The role of the human element in the success of companies is undeniable. There is an interaction between organizational attachment and job satisfaction. While organizational attachment positively affects job satisfaction, job satisfaction, likewise, positively affects organizational satisfaction. Due to the 109 reasons of workplace efficiency of personnel and their statements of willingness to leave the workplace, organizational attachment has become one of the frequently studied subjects of organizational behavior. The idea of modern management creates the executive responsibility to improve attachment, satisfaction and performance levels of personnel. This research studies the effect of job stress and job satisfaction levels of seamen on the willingness to leave employment. In this context, the research samples 392 seamen. Data gathered were analyzed using the methods of descriptive statistics and quantitative analysis. Key words: Seamen, Job Satisfaction, Job Stress, Job Leave GĠRĠġ Bireyin çalıĢma ortamına karĢı tavrı‖ olarak tanımlanan iĢ tatminini etkileyen ücret, terfi imkânları, sosyal haklar, iĢ arkadaĢları ve yöneticilerle iliĢkiler, güvenlik, verimlilik ve çalıĢma koĢulları olması konuya yöneticilerin çok daha dikkatle yaklaĢmalarını gerektirmektedir. Örgütsel bağlılık konusunda yapılan birçok tanımlamaya rağmen, en yaygın kullanılan ve belki de en basit ve etkili tanımı Ģudur: ―Örgütsel bağlılık, bireyin kurumsal amaç ve değerleri kabul etmesi, bu amaçlara ulaĢılması yönünde çaba sarf etmesi ve kurum üyeliğini devam ettirme arzusudur‖ (Durna ve Eren, 2005:211; Hiriyappa, 2009:134). Örgütsel davranıĢ açısından en önemli tutumlardan bir diğeri de, bireyin iĢine karĢı geliĢtirdiği tutumlardır. Bu, genellikle iĢ tatmini olarak ifade edilmektedir. Eğer bu tutumlar olumlu ise çalıĢanların tatmin düzeylerinin yüksek, eğer olumsuz ise tatmin düzeylerinin düĢük olduğu görülür (Özkalp, 2004:75). Temelde psikolojik bir süreç olan iĢ tatmini, birey amaçları ile örgüt amaçlarının aynı hizaya getirilerek uyumlaĢtırılmasında bir nevi katalizör rolü oynaması ve iĢgörenleri yüksek kapasite ile çalıĢmaya sevk etmesi nedeniyle öteden beri yönetim alanında kullanılagelmiĢtir. Bu bağlamda, motivasyon ve motivasyon uygulamaları vasıtasıyla ulaĢılmak istenen verimlilik arasındaki iliĢkinin gerçekleĢme biçimleri, bu iliĢkiye etki eden bireysel ve örgütsel faktörler, bu iliĢkinin kurulmasındaki öncelikli koĢullar, bu iliĢkinin yönü ve gerçekleĢtiği zemin gibi noktalar önem kazanmaktadır. Bu bağlamda örgütsel bağlılığı etkilemekte önemli rol oynamaktadır. Denizcilik; ilk olarak deniz taĢımacılığı olmak üzere gemi inĢa sanayii, liman iĢletmeciliği gibi denizlerde ve kıyılardaki hizmetleri içeren entegre faaliyetler bütününü oluĢturmaktadır. Gemilerde çalıĢanların içinde bulundukları çalıĢma koĢulları, karada çalıĢanların çalıĢma koĢullarına göre belirgin farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle gemi adamlarının stres faktörleri ve iĢ tatmini faktörleri de oldukça farklıdır. Denizcilik sektörünün temelini oluĢturan deniz taĢımacılığının yürütülmesi ise gemilerde görev yapan ―gemiadamı‖ adı verilen gemi personelinin sayesinde mümkün olmaktadır. Gemi adamlarının mesleki Ģartları yukarıda belirtildiği gibi diğer iĢ kollarında görev yapan çalıĢanların koĢullarından oldukça farklıdır. Denizciler; aile ve arkadaĢlarından sürekli uzakta görev yapan, kimi zaman günlerce veya aylarca karaya ayak basamayan, seyir esnasında kötü hava ve fırtına gibi olumsuz fiziksel veya psikolojik koĢullara maruz kalan, sadece bulundukları gemideki insanların oluĢturduğu sosyal ortamda çalıĢan ve farklı bir örgüt yapısı içerisinde iĢyerleri sürekli değiĢen iĢgörenlerdir. ÇalıĢanların tutum, davranıĢ ve tepkilerine yön vererek onları etkileyen unsurlardan biri strestir. ĠĢin özellikleri ile iĢgörenlerin beklentilerinin uyuĢtuğu noktada kendini gösteren ve çalıĢanların iĢlerine karĢı geliĢtirdikleri tutumlardan doğan iĢ doyumu kavramı da her faaliyet alanında olduğu gibi denizcilik sektöründe de araĢtırılması ve değerlendirilmesi önem arz etmektedir. 110 Ġġ TATMĠNĠ ĠĢ tatmini ve iĢ tatmininin iliĢkili olduğu örgütsel bağlılık, iĢten ayrılma niyeti, hayal kırıklığı, iĢ performansı gibi konular, örgütsel davranıĢ ve insan kaynakları yönetimi uygulamalarının ilgilendiği önemli konular olmuĢtur. ĠĢ tatmini, bireyin normlar, değerler, beklentiler sisteminden geçerek iĢlenen iĢ ve iĢ koĢullarına iliĢkin algılarına karĢı geliĢtirdiği içsel tepkilerden oluĢmaktadır (Schneider & Snyder,1975:31). Bu anlamda, iĢ tatmini, çalıĢanların iĢ ve iĢin sağladıklarına iliĢkin bir algısı ve bu algıya karĢılık olarak verdiği duygusal cevaptır (Luthans,1994:114). Rusbelt, Farrell, Rogers, Maınous (1988:601), bireylerin iĢ tatminsizliğine karĢı bazı farklı tepkiler geliĢtirdiğini ifade etmektedir. ÇalıĢanlar iĢ tatminsizliğine karĢı ya organizasyondan ayrılma gibi negatif ya da sorunları dile getirme ve çözüm bulma gibi pozitif davranıĢlarda bulunacaktır. ĠĢ tatminsizliği karĢısında bireylerin geliĢtirecekleri bazı tepkilerde sadakat ve sorunu görmezden gelme gibi davranıĢlar olabilir. Pozitif iĢ tutumlarından biri olan iĢ tatmini, kiĢinin iĢ ve iĢ Ģartlarına karĢı geliĢtirdiği bir tutumdur. ĠĢ tatmini, iĢ Ģartlarının (iĢin kendisi, yönetimin tutumu) ya da iĢten elde edilen sonuçların (ücret – iĢ güvenliği gibi) kiĢisel bir değerlendirmesidir. ĠĢ tatmini, iĢ durumuna duygusal bir tepkidir (Weiss, 2002, s.174).ĠĢ tatmini ile iĢ değiĢtirme arasındaki iliĢkinin bireysel değiĢkenlere göre farklılık gösterdiğini tespit edilmiĢtir (Reitz 1987 s.224). ĠĢ tatminine etki eden birçok faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılan çalıĢmalar sonucunda; ücret, güvenlik, terfi, liderlik, kararlara katılma, yönetim tarzı, rol açıklığı, farkına varılma çalıĢma koĢulları, arkadaĢlık ortamı, takdir edilme ve iĢin kendisi gibi faktörlerin iĢ tatmini üzerinde önemli etkileri olduğu ortaya çıkmıĢtır. ĠĢletmelerde yönetimin önemli görevlerinden biri çalıĢanın iĢ tatminini sağlayacak bu faktörleri belirlemek ve gerekli düzenlemeleri yapmaktır. ĠĢ tatmininin teorik temelleri, Maslow‘un 1954‘te ―Ġnsan Ġhtiyaçları HiyerarĢisi Kuramı‖ ve Herzberg‘in 1959‘da ―Çift Faktör Kuramı‖ ile oluĢmuĢtur (Adler ve diğ., 1985: 270; akt, Ardıç ve Türker, 2001). Ġġ YAġAMINDA STRES Stres kiĢinin gerçek dünyası ile beklentileri arasındaki farklılığa gösterdiği tepki (GümüĢtekin ve Öztemiz, 2004, s.64); bir kiĢinin duygularında düĢünce süreçlerinde veya fiziki Ģartlarında, kiĢinin çevresi ile baĢ edebilme gücünü tehdit eden bir olumlu bir yönü Ģeklinde tanımlanmıĢtır. ÇalıĢanların ruhsal ve fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkileyen iĢ ve mesleki stresi konusunda son yirmi yılda literatürde önemli artıĢlar yaĢanmaktadır (Hang-Yue vd., 2005: 2133). Örgütsel rol dinamikleri üzerine öncülük ettikleri çalıĢmadan sonra, iĢ stresi ile iĢ tatmini, örgütsel bağlılık, iĢ performansı ve iĢgören devri gibi çeĢitli sonuçlarla arasındaki iliĢki kapsamlı çalıĢmalarla incelenmektedir (Hang-Yue vd., 2005: 2134). Farklı araĢtırmacılar tarafından farklı anlamlarda da kullanılan stres, stres faktörleri ve gerginlik kavramları, giderek mesleki stres araĢtırmalarında yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Rageb vd., 2013: 52). Stres, belirsiz ya da çalıĢanın kontrolü dıĢındaki deneyimlerinden kaynaklanan, istenmeyen ya da hoĢ olmayan duygusal ve fizyolojik durum olarak tanımlanmaktadır (Judge ve Colquitt, 2004: 396). Modern toplumun hastalığı olarak ifade edilen stres (Güçlü, 2001: 92) çalıĢan verimliliğinin artırılmasına katkısı olduğu kadar, aĢırı olması da çalıĢanın ve örgütün sağlığını olumsuz etkilemektedir. Stresli bir ortamda çalıĢmanın, depresyona, değersizlik hissine, düĢük düzeyde iĢe bağlılık ve çalıĢma grubundan psikolojik olarak uzaklaĢmaya neden olduğu ileri sürülmektedir ki bu da, iĢten ayrılma niyetini artıran bir durumudur (Hang-Yue vd., 2005: 2137). ĠġTEN AYRILMA NĠYETĠ Örgütsel performans göstergelerinden biri olan nitelikli personelin örgütte kalmasını sağlamak önemlidir. Bunun farkında olan yöneticiler özellikle örgütün amacına ulaĢmasında etkili ve verimli çalıĢan personelleri örgüte bağlamaya çalıĢmaktadırlar. Buna karĢın, çalıĢanlar örgütün değerlerine bağlı değilse ve bu değerlerin gerçekleĢmesine katkıda bulunmak istemiyorlarsa örgütünden ayrılmak isteyecekleridir (Çekmecelioğlu, 2005). ĠĢten ayrılma niyeti olarak 111 adlandırılan bu durum ―çalıĢanın örgütten ayrılmak konusundaki bilinçli ve temkinli kararını veya niyetini‖ ifade etmektedir. ĠĢten ayrılmalar gönüllü ya da zorunlu olmak üzere iki Ģekilde gerçekleĢmektedir. ĠĢten ayrılma niyeti de gönüllü ya da zorunlu bir durum olup, çalıĢanların iĢten ayrılma niyetine girmeleri altında yatan çeĢitli nedenler vardır. Rusbelt ve arkadaĢları (1988) iĢten ayrılma niyetini, personelin iĢ koĢullarından tatminsiz olmaları durumunda göstermiĢ oldukları yıkıcı ve aktif eylemlerdir Ģeklinde tanımlamaktadırlar. ĠĢten ayrılma niyetinin, örgütsel etkinliği etkilediği yönünde yaygın bir kanaat bulunmaktadır (Hwang vd., 2006). ĠĢten ayrılma niyetini etkileyen unsurların belirlenmesiyle birlikte araĢtırmacılar iĢten ayrılma davranıĢlarını önceden tahmin etmekte ve açıklamakta, yöneticiler de potansiyel ayrılmaları önlemek için tedbirler geliĢtirmektedirler. ĠĢten Ayrılma Niyeti ve ĠĢ Tatmini Literatürde iĢten ayrılma niyeti ile iĢ tatmini arasında negatif bir iliĢkinin olduğu yönünde hem teorik hem de ampirik bulgular bulunmaktadır. ĠĢ tatmininin yüksek olduğu durumlarda genellikle iĢten ayrılma niyetinin daha düĢük olduğu görülmektedir (Rusbelt vd., 1988). ĠĢ tatmini veya tatminsizliğine bağlı olarak oluĢan ayrılma niyeti paralelinde, çalıĢan öncelikle iĢini değerlendirerek, iĢ tatminini sorgulamaktadır. Sonucun olumsuz olması halinde, iĢe ve iĢyerine karĢı isteksizlikle birlikte uygunsuz iĢ davranıĢları görülmekte, daha sonraki aĢama ise oluĢan niyet paralelinde iĢten ayrılmayı düĢünmektir (Poyraz ve Kama, 2008: 149). ĠĢten ayrılma niyeti ve iĢ tatmini pek çok endüstriyel ve örgütsel psikolog, yönetim bilimcisi ve sosyoloğun ilgi alanlarının merkezinde yer almaktadır. Bunun sebebi ampirik araĢtırmaların iĢten ayrılma niyetinin bir örgütün etkinliğinin tamamını olumsuz yönde etkileyeceğine yönelik bulgular ortaya koymasıdır. Personelin ayrılma niyetleri yeteneklerin kaybı, ilave eleman toplama ve yönetim maliyetlerini artırma gibi pratik bir takım problemlere neden olmaktadır. Personelin iĢten ayrılma niyetlerini etkileyen çevresel faktörler, örgüt kültürü ve değerleri, çalıĢma arkadaĢları ile iliĢkiler, iĢ / rol talep ve beklentileri ile kariyer geliĢtirme fırsatları ve otonomi gibi ödüllendirme yapılarıdır (Takase vd., 2005). ĠĢten Ayrılma Niyeti ve ĠĢ Stresi Stres; Sosyal, ruhsal, geliĢimsel, psikolojik ve fizyolojik yönleri olan oldukça kapsamlı bir olgudur. Stres etkisi dolaylı olarak gözlenebilen daima var olan fakat iç ve dıĢ çevredeki değiĢiklikler ya da tehdit edici olaylar karĢısında artan fiziksel ve duygusal bir durum olarak tanımlamaktadır (Karahan vd., 2007: 29). Stres kısaca, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur (a.g.e). Her iĢ zorluk, karmaĢıklık ve iĢ yükü unsurlarını bünyesinde barındırır, derecesi ne olursa olsun yerine getirilen her iĢin özünde, stres kavramıyla karĢılaĢılır. Bu anlamda iĢin kendisi streslidir. ĠĢ stresi, hem organizasyondaki kiĢiler için hem de organizasyonun kendisi için önemli bir problem teĢkil etmektedir. ĠĢ stresi, iĢin kendisi ile iĢbirliği yapan fiziksel stres kaynakları ile yetersiz mücadeleyi beraberinde getiren zihinsel ve fiziksel hastalık neticesi ile sonuçlanan istenmeyen bir kavramdır (Özkaya vd., 2008:164). ĠĢ hayatında yaĢanan stres hem çalıĢanlar açısından, hem yöneticiler açısından önemlidir. Bir diğer ifade ile stresin bireysel ve örgütsel neden ve sonuçları vardır. Uzun süreli stres personel üzerinde fiziksel ve psikolojik olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Personelin sağlığı bu yüzden zarar görmektedir. AraĢtırmalara göre stres, çalıĢanların iĢe devamsızlık göstermelerine ve iĢten ayrılmalarına neden olabilmektedir. YÖNTEM Araştırmanın Amacı Bu çalıĢmada gemi adamlarının iĢ stresi algılarının, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkisi belirlenecektir. Bununla birlikte araĢtırmada ayrıca demografik özellikler ile iĢten ayrılma niyeti arasındaki iliĢkileri tespit etmek amaçlanmıĢtır. 112 Araştırmanın Önemi Ülkemiz denizcilik sektörünün son yıllarda yakaladığı baĢarısındaki pay sahibi olan gemi adamlarının, iĢ stresi, iĢ tatmini ve iĢten ayrılma niyetlerinin ölçülmesi bu çalıĢmanın konusu olarak seçilmiĢtir. ĠĢ tatmini ve iĢ tatmininin iliĢkili olduğu iĢ stresi, iĢten ayrılma niyeti, iĢ performansı gibi konular, örgütsel davranıĢ ve insan kaynakları yönetimi uygulamalarının ilgilendiği önemli konulardan biridir. Özel sektörde insan kaynakları yönetimi, zaman zaman gemi adamlarının iĢ tatmini, iĢ stresi ve iĢten ayrılma niyetlerini çeĢitli yöntemlerle ölçmekte ve personel memnuniyeti adına projeler geliĢtirmektedirler. ĠĢletmelerde de üretilen hizmetlerin ortaya çıkarılmasında kullanılan kaynakların içinde insan kaynağı ilk sırada gelmektedir. Gemi adamlarının verimliliğinde, diğer sektörlerde olduğu gibi; gemi adamlarının iĢlerine yönelik tutum ve beklentileri ile iĢ davranıĢları önemli yer teĢkil etmekte ve gemi adamlarının iĢ tatmini, iĢ stresi algısı ve iĢten ayrılma niyeti gibi kavramlar çalıĢanlar açısından hizmetlerin verimli ve etkin yerine getirilmesi adına büyük önem taĢımaktadır. ÇalıĢan personelden verimli hizmet alabilmek için de gemi adamlarının örgüte aidiyet hissedip hissetmediği, iĢte kalma niyeti hizmetin sürekliliği açısından önemli olmaktadır. Dolayısıyla, bu araĢtırma, denizcilik sektöründe görev yapan gemi adamlarının iĢ stresi algılarının, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkilerini araĢtırması nedeniyle önemlidir. Araştırma Problemi ve hipotezleri AraĢtırmanın problemi; gemi adamlarının iĢ stresi algıları, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma niyetine iliĢkin görüĢlerini saptayarak bunlar arasında iliĢkinin olup olmadığını belirlemektir. Bu amaca ulaĢmak için araĢtırmada aĢağıda yer alan hipotezlere yanıt aranacaktır. Bu çalıĢmada aĢağıdaki hipotezler test edilmektedir: : ĠĢ stresi ile iĢ tatmini arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. : ĠĢ tatmini ile iĢten ayrılma niyeti arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. : ĠĢ stresi ile iĢten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. H4 Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları demografik değiĢkenlere göre farklılık göstermektedir. H4a: Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. H4b: Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları eğitim durumuna göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir H4c:Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları mesleki deneyim süresine göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. H4d: Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları ünvana ( pozisyon) göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi AraĢtırma evreni, Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi tarafından yayınlanan istatistikî veriler çerçevesinde tankerlerde çalıĢan aktif 115.774 kiĢiden oluĢmaktadır. (BIMCO, 2010) Ana kütlenin tamamına ulaĢılamaması nedeniyle, basit tesadüfî örneklem tespiti yöntemiyle (rastsal olarak) seçilen örneklemini ise tankerlerde çalıĢan zabıtan ve tayfalar olmak üzere toplam 392 personelden oluĢmaktadır. Anketlerin 0,95 güven ve 0,05 hoĢgörü düzeyine göre çalıĢan toplamını temsil eden örneklem miktarı 383 olmalıdır (Çıngı, 1990, s. 256). Veri Çözümleme Yöntemi Anket verilerinin analizinde istatistik paket programlarından SPSS 16.00 (Statistical Package Social Science) kullanılmıĢtır. Anket sorularının analizinde istatistik yöntemlerinden frekans dağılımları, korelasyon (pearson korelasyonu) ve tek yönlü varyans analizi (anova) kullanılmıĢ, sonuçlar tablolar ile ifade edilmiĢtir. 113 Veri Toplam Araçları AraĢtırmada veri toplama aracı olarak iĢ stresi, iĢ tatmini ve iĢten ayrılma niyetini ölçen ölçekler kullanılmıĢtır. AraĢtırma için hazırlanan anket dört bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde demografik özellikleri içeren sorular yer almaktadır. Ġkinci bölümde gemi adamlarının iĢ streslerini belirlemek amacıyla literatürde yer alan çalıĢmalarda kullanılan faktörler ve sektörle ilgili yapılan araĢtırmalar birlikte dikkate alınarak rol çatıĢması rol belirsizliği (Moncrief vd., 1997:789) iĢ-aile çatıĢması, (Bhuian vd., 2005: 148) ve rol stresi temel faktörleri kullanılmıĢtır. ĠĢ stresine iliĢkin toplam güvenirlik katsayısı (Cronbach Alpha) .936‘dır. Üçüncü bölümde Spector tarafından geliĢtirilen ĠĢ Tatmini Anketi esas alınarak hazırlanan ölçek kullanılmıĢtır (Lawrence, 2003: 125). Ölçek boyutları; ücret, terfi, yönetici, yan ödemeler, ödüllendirmeler , çalıĢma Ģartları , iĢ arkadaĢları , iĢin kendisi , iletiĢim olmak üzere toplam 9 faktörden (35 madde) oluĢmaktadır ve iĢ tatmini ölçeğine iliĢkin toplam güvenirlik katsayısı .917‘dir. Anket formunun dördüncü bölümünde ise gemi adamlarının iĢ yerinde kalmak yada istifa etmek için kendini değerlendirme niyetlerinin düzeyini ölçmek için Mobley, Horner ve Hollingsworth (1978; 410) tarafından geliĢtirilen 3 maddelik ĠĢten Ayrılma Niyeti Ölçeği kullanılmıĢtır. Ölçek, güvenirliğinin sınanması sonucunda Cronbach‘s Alpha değeri 0.754 olarak bulunmuĢtur. BULGULAR VE YORUMLAR Bu bölümde anketin uygulanması sonucu elde edilen verilerin istatistiksel analizine iliĢkin bulgulara ve yorumlara yer verilmiĢtir. Ġlk olarak araĢtırmaya katılan gemi adamlarına iliĢkin kiĢisel bulgulara, ikinci olarak ise araĢtırmanın hipotezlere iliĢkin bulgulara ve yorumlara yer verilmiĢtir. Demografik Özellikler Anket uygulaması tankerlerde çalıĢan gemi adamlarına uygulanmıĢ ve gemi adamlarının demografik özellikleri aĢağıda verilmiĢtir. Gemi adamlarının YaĢa Göre Dağılımı AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının yaĢa göre dağılımına iliĢkin bilgilere Tablo 10‘da yer verilmiĢtir. Tablo 1: Gemi adamlarının YaĢa Göre Dağılımı YaĢ N % 25-30 arası 150 38,3 31-35 arası 119 30,4 36-40 arası 67 17,1 41 ve üstü 56 14,3 Toplam 392 100,0 Tablo 1 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 38,3‘ü 25-30 yaĢ aralığında, %30,4‘ünün 31-35 yaĢ aralığında olduğu, % 17,1‘inin 36-40 yaĢ aralığında olduğu, % 14,3‘ünün ise 41 ve üzeri yaĢ aralığında yer görülmektedir. Gemi adamlarının Eğitim Durumuna Göre Dağılımı AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının eğitim durumuna göre dağılımına iliĢkin bilgilere Tablo 2‘de yer verilmiĢtir. 114 Tablo 2: Gemi adamlarının Eğitim Durumuna Göre Dağılımı Eğitim Durumu N Ġlköğretim 93 Ortaöğretim 78 Ön lisans 47 Lisans 139 Lisans Üstü 35 Toplam 392 % 23,7 19,9 12,0 35,5 8,9 100,0 Tablo 2 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 23,7‘sinin ilköğretim mezunu, % 19,9‘unun ortaöğretim mezunu, % 12‘sinin ön lisans mezunu, % 35,5‘inin lisans mezunu, % 8,9‘unun lisansüstü mezunu olduğu görülmektedir. Tabloya göre tankerlerde çalıĢan gemi adamlarının yaklaĢık yarısının lisans ve lisansüstü mezunu olduğu görülmekte, daha sonra ön lisans mezunları gelmektedir. Buradan gemi adamlarının yüksek düzeyde bir eğitime sahip olduğunu söylenebilir. Gemi adamlarının Unvana Göre Dağılımı AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının unvana göre dağılımına iliĢkin bilgilere Tablo 3‘de yer verilmiĢtir. Tablo 3: Gemi adamlarının Unvana(pozisyon) Göre Dağılımı Unvan N % Zabit 178 45,4 Yardımcı zabit 18 4,6 Stajer 33 8,4 Tayfa 147 37,5 Yardımcı personel 16 4,1 Toplam 392 100,0 Zabit: kaptan, baĢ mühendis,1.zabit.. Yardımcı zabit: telsiz, elektrik, doktor.. Tayfa: usta gemici, bosun, reis, yağcı.. Yardımcı personel: aĢçı. Tablo 3 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 45,4‘ünün zabit, %4,6‘sının yardımcı zabit,% 8,4‘ünün stajer,% 37,4‘ünün tayfa ve % 4,1‘inin yardımcı personel olduğu görülmektedir. Yüzdelik dağılımlara göre araĢtırmaya katılan gemi adamlarının yaklaĢık yarısını zabit oluĢmaktadır. Gemi adamlarının Mesleki Deneyim Süresine Göre Dağılımı AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının mesleki deneyim süresine göre dağılımına iliĢkin bilgilere Tablo 4‘de yer verilmiĢtir. Tablo 4: Gemi adamlarının Deneyim Süresine Göre Dağılımı Deneyim Süresi 1-5 yıl 6-10 yıl 11-15 yıl 16-20 yıl 21 ve üstü Toplam N % 138 133 67 27 27 392 35,2 33,9 17,1 6,9 6,9 100,0 Tablo 4 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 35,2‘sinin 1-5 yıl, % 33,9‘unun 6-10 yıl, % 17,1‘inin 11-15 yıl, % 6,9‘unun 16-20 yıl ve % 6,9‘unun 21yıl ve üzeri hizmet aralığında yer aldığı görülmektedir. AraĢtırmanın Hipotezlerine ĠliĢkin Analizler 115 AĢağıda, araĢtırmanın hipotezlerine iliĢkin bulgular sırası ile ele alınmakta ve yorumlar yapılmaktadır. AraĢtırmanın hipotezlerini test etmek için korelasyon analizi, tek yönlü anova testi ve araĢtırma modelini test etmek için doğrusal regresyon analizi yapılmıĢtır. Öncelikle bağımsız ve bağımlı değiĢkenler arasındaki korelasyonlara bakılmıĢtır. Birbiriyle anlamlı düzeyde iliĢki içinde olmayan değiĢkenler, regresyon analizine dahil edilmemiĢtir. Birinci hipotez ( ) ile ilgili bulgular ve Yorumlar AraĢtırmanın birinci hipotezi ―ĠĢ stresi ile iĢ tatmini arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir. Tablo5: ĠĢ Stresi Boyutları ile ĠĢ tatmini Boyutları Arası Korelasyon Analizi Sonuçları ÜCR TRF YÖN YÖD ÖDL RB Pearson -,140** -,387** -,561** -,322** -,394** Corr. Sig. RÇ Pearson Corr. Sig. Pearson ĠAÇ Corr. RS ,005 -,011 ,821 -,098 ,000 ,000 -,209** -,239** ,000 ,000 ,000 ,000 ,072 -,114* -,249** ,154 ,024 ,000 -,349** -,431** ,000 ,000 -,404** -,381** ,000 ,000 -,202** -,358** -,120* ĠST Pearson -,188** -,431** -,553** -,234** -,391** ,000 ,000 ,000 -,369** ,000 Sig. ,052 ,000 ,000 ,017 (2tailed) Pearson -,283** -,500** -,576** -,298** Corr. Sig. ,000 ,000 ,000 ,000 Corr. Sig. Çġ ,000 ,000 *. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed). (2-tailed). -,422** ,000 ĠA ĠK ĠLT -,432** -,327** -,347** ,000 ,000 ,000 -,133** -,192** -,293** ,008 ,000 ,000 -,430** -,431** -,333** ,000 ,000 ,000 -,624** -,544** -,476** ,000 ,000 ,000 -,517** -,465** -,452** ,000 ,000 ,000 ĠT -,550** ,000 -,221** ,000 -,458** ,000 -,678** ,000 -,607** ,000 **. Correlation is significant at the 0.01 level RB: Rol Belirsizliği RÇ: Rol ÇatıĢması Ġ-AÇ: ĠĢ-Aile ÇatıĢması RS: Rol Stresi ĠST: ĠĢ Stresi ÜCR. Ücret TRF: Terfi YÖN: Yönetici YÖD: Yan Ödemeler ÖDL: Ödüllendirmeler Çġ: ÇalıĢma ġartları ĠA: ĠĢ ArkadaĢları ĠK: ĠĢin Kendisi ĠLT: ĠletiĢim ĠT: ĠĢ Tatmini ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢ tatmini değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre(Tablo 5), iĢ stresinin iĢ tatmini üzerinde istatistiksel olarak anlamlı(p=0,000<0,05) ve yüksek düzeyde negatif yönde (-0,607) etkisi bulunmaktadır. Alt değiĢkenler arasındaki korelasyonlar sonuçlar kısmında açıklanacaktır. Elde edilen bulgulara göre, ―İş stresi ile iş tatmini arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmaktadır” Ģeklinde ifade edilen hipotezi kabul edilmiĢtir. İkinci hipotez ( ) ile ilgili bulgular ve Yorumlar AraĢtırmanın ikinci hipotezi ―ĠĢ tatmini ile iĢten ayrılma niyeti arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir. 116 Tablo 6: ĠĢ Tatmini Boyutları ile ĠĢten Ayrılma Niyetleri Arası Korelasyon Analizi Sonuçları ÜCR TRF YÖN YÖD ÖDL Çġ ĠA ĠK ĠLT ĠT ĠAN Pearson -,104* -,201** -,168** -,082 -,039 -,270** -,338** ,177** ,204** ,267** Corr. Sig. (2,040 ,000 ,000 ,001 ,107 ,441 ,000 ,000 ,000 ,000 tailed) *. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed). level (2-tailed). **. Correlation is significant at the 0.01 ĠAN: ĠĢten Ayrılma Niyeti ÜCR. Ücret TRF: Terfi YÖN: Yönetici YÖD: Yan Ödemeler ÖDL: Ödüllendirmeler Çġ: ÇalıĢma ġartları ĠA: ĠĢ ArkadaĢları ĠK: ĠĢin Kendisi ĠLT: ĠletiĢim ĠT: ĠĢ Tatmini ĠĢ tatmini değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre(Tablo 6), iĢ tatminin iĢten ayrılma niyeti üzerinde istatistiksel olarak anlamlı(p=0,000<0,05) ve düĢük düzeyde negatif yönde (-0,267) etkisi bulunmaktadır. Alt değiĢkenler arasındaki korelasyonlar sonuçlar kısmında açıklanacaktır Elde edilen bulgulara göre, ―İş tatmini ile işten ayrılma niyeti arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde ifade edilen hipotezi kabul edilir. Üçüncü hipotez ( ) ile ilgili bulgular ve Yorumlar AraĢtırmanın üçüncü hipotezi ―ĠĢ stresi ile iĢten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir. Tablo 7: ĠĢ Stresi Boyutları ile ĠĢten Ayrılma Niyetleri Arası Korelasyon Analizi Sonuçları RB RÇ Ġ-AÇ RS ĠST ĠAN Pearson ,343** ,220** ,214** ,394** ,375** Correlation Sig. (2-tailed) ,000 ,000 ,000 ,000 ,000 *. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed). (2-tailed). **. Correlation is significant at the 0.01 level ĠAN: ĠĢten Ayrılma Niyeti RB: Rol Belirsizliği RÇ: Rol ÇatıĢması Ġ-AÇ: ĠĢ-Aile ÇatıĢması RS: Rol Stresi ĠST: ĠĢ Stresi ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre(Tablo 7), iĢ stresinin iĢten ayrılma niyeti üzerinde istatistiksel olarak anlamlı(p=0,000<0,05) ve orta düzeyde pozitif yönde (0,375) etkisi bulunmaktadır. Alt değiĢkenler arasındaki korelasyonlar sonuçlar kısmında açıklanacaktır. Elde edilen bulgulara göre, ―İş stresi ile işten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde ifade edilen hipotezi kabul edilir. Altıncı hipotez (H4) ile ilgili bulgular ve Yorumlar AraĢtırmanın dördüncü hipotezi ―Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları demografik değiĢkenlere göre farklılık göstermektedir.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir. H4a :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. 117 Tablo 8: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının yaĢ değiĢkenine göre ANOVA sonuçları YAġ S.S. F DEĞERĠ P DEĞERĠ X 25-30 arası 2,2378 ,70297 ĠĢten ayrılma 31-35 arası 2,1905 ,90674 Niyetleri 36-40 arası 2,5672 ,82881 5,173 ,000* 41-45 arası 2,7417 1,1259 46 ve üstü 2,5000 ,66667 TOPLAM 2,3418 ,85621 *p<0,05 Tablo 8‘e baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda yaĢ değiĢkenine (F = 5,173, p=,000<0,05‘e) göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Tukey testi sonucunda bu farkın yaĢ grubu 31-35 arası ve 41-45 arası olan gemi adamlarından kaynakladığı görülmüĢtür. Buradan “Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi kabul edilmiĢtir. H4b :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. Tablo 9: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının eğitim durumu değiĢkenine göre ANOVA sonuçları EĞĠTĠM DURUMU S.S. F DEĞERĠ P DEĞERĠ X Ġlköğretim 2,2903 ,95329 Lise 2,3803 1,0646 ĠĢten Ayrılma Ön lisans Niyeti 2,3972 ,99913 2,926 ,021* Lisans 2,2302 ,60306 Lisansüstü 2,7619 ,57492 TOPLAM 2,3418 ,85621 *p<0,05 Tablo 9‘a baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda eğitim durumu değiĢkenine (F = 2,926, p=,021<0,05‘e) göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Tukey testi sonucunda bu farkın eğitim durumu Lisansüstü olan gemi adamlarından kaynakladığı görülmüĢtür. Buradan “Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları eğitim durumuna göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi kabul edilmiĢtir. H4c :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları mesleki deneyim süresine göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. Tablo 10: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının mesleki deneyim değiĢkenine göre ANOVA sonuçları MESLEKĠ DENEYĠM S.S. F DEĞERĠ P DEĞERĠ X ĠĢten Ayrılma Niyeti 1-5 yıl 6-10 yıl 11-15 yıl 16-20 yıl 2,2995 2,3810 2,3731 2,2099 2,4198 2,3418 21 ve üstü TOPLAM ,72973 ,88966 ,98903 1,1662 ,55925 ,85621 ,390 ,816 *p<0,05 Tablo 10‘a baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda mesleki deneyim değiĢkenine (F = ,390, p=,816>0,05‘e) göre anlamlı bir fark olmadığı ve en çok iĢten ayrılma niyeti yaĢayan grubun 21 yıl ve üstü olduğu görülmektedir. Buradan “Gemi adamlarının iĢten 118 ayrılma niyetlerine yönelik algıları mesleki deneyim değiĢkenine göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi red edilmiĢtir. H4d :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları ünvana(pozisyona) göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir. Tablo 11: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının ünvan değiĢkenine göre ANOVA sonuçları ÜNVAN S.S. F DEĞERĠ P DEĞERĠ X zabit 2,3071 ,69475 ĠĢten ayrılma niyeti yardımcı zabit 1,3704 ,55881 stajer 2,4848 ,55958 tayfa 2,5011 1,0536 8,363 ,000* yardımcı personel 2,0625 ,25000 TOPLAM 2,3418 ,85621 *p<0,05 Tablo 11‘e baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda ünvan değiĢkenine (F = 8,363, p=,000<0,05‘e) göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Tukey testi sonucunda bu farkın ünvanı yardımcı zabit olan gemi adamlarından kaynaklandığı görülmüĢtür. Buradan “Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları ünvana göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi kabul edilmiĢtir. Bu sonuçlara göre ―Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları demografik değiĢkenlere göre farklılık göstermektedir‖ hipotezi kısmen kabul edilmiĢtir. SONUÇLAR VE TARTIġMA AraĢtırmada elde edilen bulgulara dayalı olarak elde edilen sonuçlar aĢağıda verilmiĢtir. AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 38,3‘ü 25-30 yaĢ aralığında, %30,4‘ünün 31-35 yaĢ aralığında , % 17,1‘inin 36-40 yaĢ aralığında , % 14,3‘ünün ise 41 ve üzeri yaĢ aralığındaki personel oluĢturmaktadır. Gemi adamlarının % 23,7‘sinin ilköğretim mezunu, % 19,9‘unun ortaöğretim mezunu, % 12‘sinin ön lisans mezunu, % 35,5‘inin lisans mezunu, % 8,9‘unun lisansüstü mezunu olduğu görülmektedir. Tabloya göre tankerlerde çalıĢan gemi adamlarının yaklaĢık yarısının lisans ve lisansüstü mezunu olduğu görülmekte, daha sonra ön lisans mezunları gelmektedir. Buradan gemi adamlarının yüksek düzeyde bir eğitime sahip olduğunu söylenebilir. AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 45,4‘ünün zabit, %4,6‘sının yardımcı zabit,% 8,4‘ünün stajer,% 37,4‘ünün tayfa ve % 4,1‘inin yardımcı personel olduğu görülmektedir. Yüzdelik dağılımlara göre araĢtırmaya katılan gemi adamlarının yaklaĢık yarısını zabit oluĢmaktadır. AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 35,2‘sinin 1-5 yıl, % 33,9‘unun 6-10 yıl, % 17,1‘inin 11-15 yıl, % 6,9‘unun 16-20 yıl ve % 6,9‘unun 21yıl ve üzeri hizmet aralığında yer aldığı görülmektedir. Gemi adamlarının iĢ tatmini ve iĢten ayrılma niyetlerine iĢ stresi düĢüncelerinin etkilerinin belirlenmeye çalıĢıldığı çalıĢmanın sonuçları aĢağıda değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın amacı gemi adamlarının iĢ stresi algılarının, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkisi belirlemektir. Karada görev yapan herhangi bir çalıĢana oranla gemide çalıĢmakta olanların zor koĢullar altında çalıĢmakta olduklarından dolayı iĢ tatmini ve iĢ stresi algılarının daha farklı olması bununda iĢten ayrılma niyeti üzerinde etki yaratacağı düĢünülebilir. ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢ tatmini değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre iĢ stresinin iĢ tatmini üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve yüksek düzeyde negatif yönde etkisi bulunmuĢtur. ĠĢ tatmini ile ilgili bir araĢtırmada Rice vd. (1992), iĢi-aile çatıĢması ile iĢ tatmini arasında negatif yönlü bir iliĢki olduğu bulunmuĢtur. Jackson ve Schuler (1985) araĢtırmalarında, rol çatıĢması ve rol belirsizliği ile iĢ tatmini 119 arasında negatif yönlü bir iliĢki olduğunu tespit etmiĢlerdir. Boles ve vd. araĢtırmalarında iĢ-aile çatıĢması ile iĢ tatmini arasında bir iliĢki olduğunu belirlemiĢlerdir. ĠĢ stresi alt değiĢkenlerden rol belirsizliği, rol çatıĢması, iĢ-aile çatıĢması ve rol stresi ile iĢ tatmini arasında negatif yönde bir iliĢki tespit edilmiĢtir. Aynı Ģekilde iĢ tatmini alt değiĢkenleri ücret, terfi, yönetici, yan ödemeler, ödüllendirmeler, çalıĢma Ģartları, iĢ arkadaĢları, iĢin kendisi ve iletiĢim ile iĢ stresi arasında negatif yönde bir iliĢki vardır. Elde edilen bulgulara göre, iĢ stresinin artması durumunda iĢ tatminin azalacağı ile ilgili hipotez doğrulanmaktadır. ĠĢ tatmini değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre iĢ tatminin iĢten ayrılma niyeti üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönde etkisi bulunmaktadır. Bu durum iĢ tatminin artması durumunda iĢten ayrılma niyetinin azalacağı ile ilgili hipotezi doğrulamaktadır. Alt değiĢkenlerle iĢten ayrılma niyeti arasında ücret, yan ödemeler, terfi, yönetici, iĢ arkadaĢları, iĢin kendisi ve iletiĢim boyutlarında negatif iliĢki bulunmuĢtur. Burada iĢ tatmini oluĢturan değiĢkenlerden özellikle ücret ve yan ödemeler iĢten ayrılma niyetlerine doğrudan etki ettiği söylenebilir. ĠĢten ayrılma niyeti üzerinde iĢ tatmini ve belli demografik değiĢkenlerin rolünü belirlemeye yönelik birçok çalıĢma yapılmasına rağmen, tam anlamıyla bir sonuca ulaĢıldığı söylenemez (Kabungaidze ve Nomakholwa, 2013: 54). Arnold ve Feldman‘ın(1986) çalıĢmalarında alternatif iĢ seçenekleri de(yüksek ücret öneren bir firma) bir etken olarak ortaya çıkmakta ve denizcinin aldığı ücret iĢten ayrılma niyeti üzerinde oldukça etkili olduğunu belirtmektedir. Yin-Fah ve diğerlerinin (2010: 60-63) çalıĢmasında, iĢ tatmini ve örgütsel bağlılığın iĢten ayrılma niyeti üzerine negatif anlamlı etkisi, iĢ stresinin ise pozitif anlamlı etkisi gözlenmiĢtir. Murrar ve Hamad‘ın (2013: 75-76,83) hiyerarĢik regresyon analizinde, hem sadece iĢ tatmin boyutlarının (ücret ve ek imkânlar, iĢ arkadaĢları, yönetici ve yönetim, kariyer ilerlemesi, iĢ güvenliği) analize girdiği modelin birinci aĢamasında hem de kiĢisel özelliklerin analize dâhil edildiği ikinci aĢamasında sadece ücret ve ek imkânlar, iĢ arkadaĢları ve iĢ güvenliğinin iĢten ayrılma niyetini anlamlı olarak negatif yönde etkilediği belirlenmiĢtir. Griffeth ve diğerlerinin (2000: 466-468) yaptıkları meta-analiz çalıĢmasında da genel iĢ tatmininin iĢten ayrılma niyetinde önemli bir belirleyici olduğu saptanmıĢtır. Kabungaidze ve Nomakholwa‘nın (2013: 59) çalıĢmalarında iĢ tatmini ile iĢten ayrılma niyeti arasında negatif yönlü anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Özetle araĢtırmacılar, tatmin düzeyi yüksek olan çalıĢanların, daha az iĢten ayrılma niyetlerinin olduğunu belirtmiĢlerdir. ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre iĢ stresinin iĢten ayrılma niyeti üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif yönde etkisi bulunmaktadır. Hang-Yue ve diğerlerinin (2005: 2141) çalıĢmasında, iĢ stres faktörlerinin (rol belirsizliği, rol çatıĢması, rol yükü, iĢ-aile çatıĢması) dördünün de iĢten ayrılma niyeti üzerine pozitif etkisi olduğu belirlenmiĢtir. Turunç ve diğerlerinin (2010:127) çalıĢmasında iĢ stresinin iĢten ayrılma niyet üzerine doğrudan pozitif etkisi gözlenirken aynı zamanda iĢ tatmini üzerinden de dolaylı etkisinin olduğu gözlenmiĢtir. Firth ve diğerleri (2004: 170-171) iĢ stres faktörlerinin ve iĢ tatminsizliğinin, iĢten ayrılma niyetine katkı sağladığını belirtmiĢlerdir. ĠĢ stresine neden olan rol çatıĢması ve rol belirsizliğinin, çalıĢanların yetenek ve becerilerini negatif yönde etkilediği, dahası bu iki değiĢkenin iĢten ayrılma niyetini ve iĢ tatminini negatif yönde etkilediği belirtilmektedir (HangYue vd., 2005: 2137). Bu durum iĢ stresinin artması durumunda iĢten ayrılma niyetinin artacağı ile ilgili hipotezi doğrulamaktadır. AraĢtırmada demografik değiĢkenler ile anlamlı analizler yapılmıĢtır. AraĢtırma grubunda hiç bir kadının olmaması cinsiyet ile ilgili bir analize imkân vermemiĢtir. Bunun nedeni denizde aktif görev yapmakta olan kadın sayısı çok düĢük olmasıdır. Bunun dıĢında yaĢ, eğitim durumu, mesleki deneyim ve unvan değiĢkenleri kullanılarak analiz yapılmıĢtır. Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda yaĢ değiĢkenine göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok düĢünen grubun 41-45, en az düĢünen grubun ise 31-35 yaĢ grubu olduğu görülmüĢtür. Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda eğitim durumu değiĢkenine göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok düĢünen grubun lisansüstü, en az düĢünen grubun ise lisans grubu olduğu görülmüĢtür. Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda mesleki deneyim değiĢkenine göre anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok düĢünen grubun 21 ve üstü, en az düĢünen 120 grubun ise 1-5 yaĢ grubu olduğu görülmüĢtür. Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda ünvan değiĢkenine göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok düĢünen grubun tayfa, en az düĢünen grubun ise yardımcı zabit olduğu görülmüĢtür. ĠĢ stresi düzeylerini düĢürmek için, çalıĢanlarda rol çatıĢması, rol stresi ve iĢ-aile çatıĢmasına neden olacak etkenlerin azaltılması gerekmektedir. Gemi adamlarının iĢ tatmini düzeylerini yükseltmek için ücret ve çalıĢma koĢulları, yan ödemelerin iyileĢtirilmesi, ödüllendirmeleri kullanması faydalı olabilir. Yukarıda belirtilen düzenlemeler yapıldığında iĢten ayrılma niyetinin de düĢük olması beklenebilir. Öneriler Tüm bu bulgular iĢ güvencesi algısının örgütsel değiĢkenlerden iĢ tatmini, örgütsel bağlılık ve iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkilerini ve demografik değiĢkenler itibariyle iĢ güvencesi algılama düzeyleri arasındaki farklılıkları ortaya koymakta olup, değiĢkenler arası öngörülen iliĢkileri ve literatürü destekler niteliktedirler. Personele periyodik zamanlarda iĢ tatmini ile ilgili anketler yaptırılarak değerlendirmeler ölçülebilir Gemilerdeki çalıĢma Ģartlarının iyileĢtirilmesi ve iĢ tatmin düzeylerinin arttırılması için çalıĢmalar yapılabilir Ağır Ģartlarda çalıĢmanın tatminine yönelik ödül, teĢekkür vb. uygulamalar geliĢtirilmelidir Performans takibi yapılarak eğitim ile terfi etme ve iĢe aidiyeti arttırma yolları uygulanmalıdır Sosyal aktivitelerle stres azaltılması çalıĢması yapılmalıdır KAYNAKLAR Adler, S., Rıchard, B.S. Ve Nat, J.S. (1985). Job Characteristics And Job Satisfaction : When Cause Becomes Consequence. Organizational Behaviour And Human Decision Processes, Vol.35, 266-278.Ss. ARDIÇ, K. ve TÜRKER, B. (2001). Kamu ve vakıf üniversitelerindeki akademik personelin iĢ tatmin düzeyinin karĢılaĢtırılması. 9.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi 24-26 Mayıs 2001, Silivri, Ġstanbul. Arnold, j. & Feldman, C. (1986). Organizational Behavior. New York: McGraw Hill Book. Bhuin, Shahid N., Mengüç, Bülent, Borsboom, Rene (2005); ―Stressors and Job Outcomes in Sales : A Triphasic Model versus a Liner-Quadratic- Ġnteractive Model‖, Journal of Business Research, Vol, 58 Boles, James S. Johnston, Hair, Mark W. Joseph F. (1997); ―Role Stres, Work- Family Conflict and Emotional Exhaustion: Inter-Relationships and Effects on Some Work-Related Consequences‖, The Journal of Personal Selling and Sales Management, Volume:17, Issue: 1, ss.17-28. Brashear. ÇEKMECELIOĞLU, H., (2006), ĠĢ Tatmini ve Örgütsel Bağlılık Tutumlarının IĢten Ayrılma Niyeti ve Verimlilik Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi: Bir AraĢtırma, ĠĢ Güç Endüstri ĠliĢkileri Ve Ġnsan Kaynakları Dergisi, Cilt: 8 Sayı: 2, ss.153-168. Çıngı, H. (1990). Örnekleme kuramı. Ankara: Hacettepe Üniversitesi. Durna, Ufuk ve Eren, Veysel (2005), ―Üç Bağlılık Unsuru Ekseninde Örgütsel Bağlılık‖, Dogus Üniversitesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, s. 210219. FIRTH, L., MELLOR, D. J., MOORE, K. A. and LOQUET, C., (2004), How Can Managers Reduce Employee Intention To Quit?, Journal Of Managerial Psychology, 19 (2), 170187 GRIFFETH, R.W., HOM, P.V. and GAERTNER, S., (2000), A Meta-Analysis Of Antecedents And Correlates Of Employee Turnover: Update, Moderator Tests, And Research Implications For The Next Millennium, Journal Of Management, 26 (3), 463–488. GÜÇLÜ, N., (2001), Stres Yönetimi, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21(1), 91-109. GümüĢtekin, G. E. ve A. B. Öztemiz, 2004, ―Örgütsel Stres Yönetimi ve Uçucu Personel Üzerinde Bir Uygulama‖, Erciyes Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, Sayı. 23, Temmuz-Aralık, ss.61-85 121 HANG-YUE, N., FOLEY, S. and LOI,I, R., (2005), Work role stressors and turnover intentions: a study of Professional clergy in Hong Kong, Int. J. of Human Resource Management 16 (11), 2133–2146. HIRIYAPPA, B. (2009), Organizational Behavior, New Age International, Delhi. HWANG,I. S. ve J. H. KOU(2006), ―Effects of Job Satisfaction and Perceived Alternative Employment Opportunities on Turnover Intention: An Examination of Public Sector Organizations‖, Journal of American Academy of Business,c.8, s.2: 254-255 ĠLUSU,Ġ, (2012). ―Personel Güçlendirmenin Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Ve ĠĢten Ayrılma Niyetine Etkisi Üzerine Bir AraĢtırma‖, Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde. Jackson, Susan E. & Randall.S Schuler, ‗‗A Meta Analysis And Conceptual Critique Of Research On Role Ambiguity And Role Conflict In Work Settings‘‘, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 36:1, August 1985, 16-78. JUDGE, T. A. and COLQUITT, J. A., (2004), Organizational Justice And Stress: The Mediating Role Of Work–Family Conflict, Journal Of Applied Psychology, 89 (3), 395404. KABUNGAIDZE, T. and MAHLATSHANA, N., (2013), The Impact of Job Satisfaction and Some Demographic Variables on Employee Turnover Intentions, International Journal of Business Administration, 4 (1), ss.53-65 KARAHAN,A., K. GÜRPINAR,P. ÖZYÜREK(2007), ―Hizmet Sektöründeki ĠĢletmelerin Örgüt Ġçi Stres Kaynakları: Afyon Ġl Merkezindeki HemĢirelerinin Stres Kaynaklarının Belirlenmesi‖, Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, c.3, s.1: 3:27-44 Lawrence, Shelley King (2003); An Examination of the Ralationship Between Job Satisfaction and Intention to Leave Among Specialty Sales Representatives ın a Major Pharmaceutical Organization, Degree Doctor of Philosophy, Capella University. Luthans F., (1994), Organizational Behavior, Newyork: Mcgraw-Hill, Inc. Mobley, W.H., Horner, S.O., & Hollingsworth, A.T. (1978). ―An Evaluation of Precursors of Hospital Employee Turnover‖. Journal of Applied Psychology, 63(4), 408-414. Moncrief , William C., BabakuĢ, Emin, Cravens, David W., Jonston, Mark (1997); Examining the Antecedents and Consequences of Salesperson Job Stress‖, Europan Journal of Marketing, Volume: 31, Number: 11/12, ss.786-798. MURRAR, A. and HAMAD, A., (2013), Relationship Between Job Satisfaction And Turnover Intention: An Empirical Study On The It Firms In Palestine, Interdisciplinary Journal Of Research In Business. 2 (8), 67- 83. ÖZKALP, Enver (2004a), Örgütsel Öğrenme, Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı ve Örgütsel Bağlılılk, Özkalp, Enver (Ed.), Örgütsel DavranıĢ, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 85100, EskiĢehir ÖZKAYA,M. O., V. YAKIN,T. EKĠNCĠ(2008). ―Stres Düzeylerinin ÇalıĢanların ĠĢ Doyumu Üzerine Etkisi Celal Bayar Üniversitesi ÇalıĢanları Üzerine Ampirik Bir AraĢtırma‖, Yönetim ve Ekonomi, c.15, s.1: 163-180 Poyraz,K., Kama,B. (2008), ―Algılanan ĠĢ Güvencesinin ĠĢ Tatmini Örgütsel Bağlılık Ve ĠĢten Ayrılma Niyeti Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi‖, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c.13, s. 2: 143-164. RAGEB, M. A., ABD-EL-SALAM, E. M., EL-SAMADICY, A. and FARID, S., (2013), Organizational Commitment, Job Satisfaction And Job Performance As A Mediator Between Role Stressors And Turnover Intentions A Study From An Egyptian Cultural Perspective, The Business & Management Review, 3 (2), 51-73. Reıtz, J., H.(1987).‖Behavior In Organizations‖, Illinois:Richard D. Irwin Inc., S.224. Rusbelt, Farrell, Rogers& Maınous, (1988) ―Impact Of Exchange Variables On Exit, Voice, Loyalty And Neglect: An Ġntegrative Model Of Responses To Decline Job Satisfaction‖, Academy Of Management Journal, 31(3), 599-627 Schneider, B., & Snyder, R. (1975), ―Some Relationships Between Job Satisfaction And Organizational Climate‖, Journal Of Applied Psychology, 60(3), 318-328. Spector, Paul E. (1997); Job Satisfaction Application, Assessment, Cause and Consequences, SAGE Publications, Inc., California 122 TAKASE,M., P. MAUDE,E. MANIAS(2005), ―Nurses Job Dissatisfaction and Turnover Intention: Methodological Myths and an Alternative Approach‖, Nursing and Health Sciences,c.7: 209-217. TEKİN GÜNDÜZ ,S. TOP,M. Seçkin, M.(2015) ―ĠĢ Tatmini, Performans, ĠĢ Stresi Ve ĠĢten Ayrılma Niyeti Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesi: Hastane Örneği‖, Verimlilik Dergisi,Sayı:4, 39-64 TURUNÇ, Ö., TABAK, A., ġEġEN, H. ve TÜRKYILMAZ, A., (2010), ―ÇalıĢma YaĢamı Kalitesinin Prosedür Adalet, IĢ Tatmini, IĢ Stresi ve IĢten Ayrılma Niyetine Etikisi, ĠĢ Güç Endüstri ĠliĢkileri ve Ġnsan Kaynakları Dergisi‖, 12 (2), 117-134. Weiss, H., M.(2002). ―Deconstructing Job Satisfaction Separating Evaluations, Beliefs And Affective Experiences‖, Human Resource Management Reviw, Vol:12, S.174. Yapraklı, ġ., ve Yılmaz, M.K, ―ÇalıĢanların ĠĢ Stresi Algılarının ĠĢ Tatminleri Üzerindeki Etkisi: Erzurumda Ġlaç Mümessilleri Üzerinde Bir Saha AraĢtırması, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 1,155-183.S.s YIN-FAH, B. C., FOON, Y. S., CHEE-LEONG, L. and OSMAN, S., (2010), An Exploratory Study On Turnover Intention Among Private Sector Employees, International Journal Of Business And Management, 5 (8), 57-64. 123 Sosyal-Çevre Unsurlarının ve Demografik Özelliklerin, Kamu ÇalıĢanlarının Örgütsel Bağlılığına Etkisinin Değerlendirilmesi: Akseki Ġlçesi Örneği Mehmet Emin ERGÜN Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi m.eminergun@hotmail.com Meltem KILIKLI* Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi mkilikli@akdeniz.edu.tr Ġsmet DOĞAN Afyon Kocatepe Üniversitesi idogan@aku.edu.tr Özet Kamu hizmeti, kamu çalıĢanları vasıtasıyla vatandaĢların kamusal ihtiyaçlarını karĢılama amacıyla verilen bir hizmettir. Kamu çalıĢanlarının, halkın ihtiyaçlarını karĢılayan kamu kurumlarının amaçlarına ulaĢmada göstereceği performans, onların örgütsel bağlılığından etkilenir. Bu çalıĢmada, Akseki (Antalya) ilçesinde kamu kurumlarında çalıĢan kamu görevlilerinin, çalıĢtıkları kuruma olan bağlılıklarını ortaya koymak için Meyer ve Allen (1990) tarafından geliĢtirilen Örgütsel Bağlılık Ölçeği (duygusal, devam ve normatif bağlılık olmak üzere üç boyutlu) kullanılmıĢtır. Anket üç bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde, çalıĢanların sosyo-demografik özellikleri ile ilgili sorular; ikinci bölümde, çalıĢanların içinde bulunduğu sosyal çevre ile ilgili sorular yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise, yirmi dört maddeden oluĢan Örgütsel Bağlılık Ölçeği kullanılmıĢtır. Anket, ilçedeki kamu kurumlarında yönetim, idari, eğitim, sağlık, güvenlik, adalet, teknik ve yardımcı hizmetlerde çalıĢan kamu görevlilerine uygulanmıĢtır. AraĢtırma evrenini temsil eden örneklem basit tesadüfi yöntemle seçilmiĢtir. Kamu görevlilerinin, demografik özelliklerine ve çalıĢtıkları ilçenin sosyal çevre unsurlarına göre; örgütsel bağlılıklarının farklılık gösterip göstermediği SPSS istatistik programı ile analiz edilmiĢtir. Bu çalıĢmanın sonuçları, Akseki ilçesindeki kamu kurumlarında çalıĢan kamu personelinin, hem demografik özellikleri bakımından hem de sosyal-çevre unsurları açısından örgütsel bağlılıklarının düĢük olduğunu ortaya koymuĢtur. Anahtar Kelimeler: Örgütsel Bağlılık, Kamu Çalışanları, Sosyal Çevre. Social-Environmental Factors And Demographic Features, Public Employees Evaluation of The Effects of Organizational Commıtment: Akseki Subprovince Center Example Abstract Public service is a service which provides to the citizens through public employees. Public employees show performance in achieving aims of public institutions, it is affected by organizational commitment. In this study, Akseki (Antalya) public officials demonstrate their commitment to the organizations for Organizational Commitment Questionnaire which Meyer and Allen (1990) developed a three-dimensional (affective, continuance and normative commitment) is used. The survey consists of three parts. In the first part, questions about the socio-demographic characteristics of workers; in the second part, questions about the social environment in which the employee is located. In the third section, Organizational Commitment Questionnaire is used consisting of twenty-four expressions. The survey management services in public institutions in the district, Administrative Services, Education Services, Health Services, Security Justice Services, Technical Services and Deputy shall apply to civil servants in the service. The study was chosen randomly simple samples. Public officials, according to demographic and social environmental factors of the district they work; It was analyzed with SPSS statistical program that the differences in organizational commitment. Key Words: Organizational Commitment, Public Employees, Social Environment. 124 GĠRĠġ Kamu Hizmeti Kamu hizmetleri, devletin veya diğer kamu tüzel kiĢilerinin toplumun, halkın ya da toplulukların genel ortak ihtiyaçlarını gereği gibi karĢılama amacıyla doğrudan doğruya yerine getirmek ya da buyruğu ve sorumluluğu altında baĢkalarına yaptırdığı her türlü faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. (Duran, 1982:307). Kamu hizmeti veren kurumlarda çalıĢanlar, ürettikleri mal veya verdikleri hizmetlerin kalitesinde, verimliliğinde ve etkinliğinde büyük bir öneme sahiptir. Yani çalıĢanın niteliği hizmetin kalitesini belirlemede önemli bir faktördür. Diğer yandan günümüzde hızla değiĢen çevre koĢulları, artan rekabet, sürekli farklılaĢan bireysel gereksinimler gibi nedenlerle hem vatandaĢın kamu hizmetlerinden beklentileri artmakta hem de çalıĢanları kurumlarda tutmak giderek daha zor hale gelmektedir. Bir çalıĢanın kamusal süreçler ve iĢler konusunda yetiĢtirilip, iĢyerine ya da kuruma uyum ve verimli bir Ģekilde iĢ performansının sağlanmasından sonra iĢten ayrılması, bulunduğu kuruma oldukça yüksek maliyetlere yol açmakta ve kamusal kaynakların verimli ve etkin kullanılmasından da uzaklaĢılmaktadır. Ayrıca, toplam istihdam içinde eğitimli ve uzman iĢgücü ihtiyacının artması ve bu nitelikli iĢgücü arzındaki yetersizlikler de konuyu örgütsel bağlılık açısından daha önemli hale getirmektedir. Bu bağlamda, çalıĢanların örgütsel bağlılıklarının arttırılması ve onların örgüte bağlanmasını etkileyecek unsurların belirlenmesi önemli hale gelmektedir (Durna ve Eren, 2011:215). Örgütsel Bağlılık Bağlılık, koĢullar ne kadar zorlayıcı olsa da bireyin, kendisini bir kiĢiye ya da bir gruba bağlı hissetmesi; onlarla birlikte olmayı istemesidir. Örgütsel bağlılık ise, bir çalıĢanın örgütte kalmak istemesi, kendini örgüte ait hissetmesi ve olumlu ya da olumsuz koĢullara rağmen örgütün amaçları doğrultusunda çalıĢmaya devam etmesidir (Koçel, 2014:534). Örgütsel bağlılık, çalıĢanların örgütün hedefine ulaĢması için gösterdiği gayret ve örgüte olan sadakatidir. Ayrıca, örgütsel bağlılık, insan kaynaklarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin yöntemini açıklar. ÇalıĢanların, örgütte kalma isteklerini arttırarak; iĢ gücü devir oranının azaltılmasında ve örgütlerin vizyon oluĢturmalarında önemli bir etkendir (Karasoy, 2011:50). Örgütsel bağlılık, çalıĢanların örgüt amaçlarına sadakatle bağlanması, örgüt yararına özverili davranması ve çalıĢanın kendisini örgütüne adama duygusudur. Örgütü ile arasında güçlü bir bağı olan çalıĢan, örgütün değerlerini özümser, örgüt amaçlarını gerçekleĢtirmek için çaba sarf eder ve örgütünü her zaman her yerde savunur (Eren, 2012:555). Örgütsel bağlılık çalıĢan ve kurum arasındaki psikolojik bağlılık olarak tanımlanmaktadır (Allen ve Meyer, 1996:253). Örgütsel bağlılık üzerine yapılan birçok çalıĢmada Allen ve Meyer (1990:12) tarafından geliĢtirilen üç bileĢenli model kabul edilmiĢtir. Üç bileĢenli modelin ilk bölümü olan duygusal bağlılık, çalıĢılan kurum içerisinde, kuruma karĢı duygusal veya psikolojik bir bağlanma Ģeklinde tanımlanır. Devam bağlılığı kiĢinin üzerinde birçok sorumluluk olduğunu, bu yüzden iĢten ayrılmasının büyük karıĢıklıklara neden olacağını düĢünerek iĢe devam etme zorunluluğu hissetmesidir. Normatif bağlılık ise çalıĢanın kiĢisel bağlılık nedeniyle bir kuruluĢta sürekli kalmak zorunda olmasını düĢünmesinden kaynaklanmaktadır. Daha geniĢ bir Ģekilde karĢılaĢtırıldığında bu üç bağlılık türünün örgütsel bağlılığı sağladığı açıktır. Ancak duygusal bağlılık diğerlerine oranla çalıĢanın daha fazla gönüllü bir Ģekilde davrandığı bağlılık türüdür. Bunun dıĢında bu bağlılığa baĢka bir yerde daha iyi iĢ olanakları elde etme noktasındaki belirsizlikler de katkıda bulunur. Bu üç bağlılık unsuru, çalıĢanları bir örgüte bağlayan ve onların ayrılma ya da kalma kararlarını etkileyen bir psikolojik durumu yansıtmaktadır (Obeng ve Ugboro, 2003: 84). Örgütsel bağlılığın hem örgütler hem de çalıĢanlar açısından önemli yararları bulunmaktadır. ÇalıĢanlar arasında yüksek oranda örgütsel bağlılığa ulaĢmak örgütlerin önemli yönetsel amaçları arasında yer almaktadır (Tan ve Akhtar, 1998: 310). ÇalıĢanları örgüte bağlayacak pek çok etmen olmakla birlikte; ücret, prim gibi maddi çıkarlar, örgütsel kültür ve liderlik, özel yasam – iĢ yaĢamı arasındaki denge, bireysel özellikler, genel yönetim politikaları, iĢyerindeki eğitim ve geliĢme olanakları gibi konular bu noktada önemli olmaktadır (Stum, 1999: 6). 2 Meyer ve Allen‘in (1997: 15) geniĢ bir değerlendirmesine göre, duygusal bağlılık kurumun verimliliği üzerine etki eden ve pozitif iĢ deneyimlerinin bir sonucu olarak geliĢtirilirken, devam bağlılığı alternatiflerin yokluğu ve verimlilik üzerine önemli bir etkisi olmadığından dolayı gerçekleĢtirilmiĢtir. Normatif bağlılık en az araĢtırılmıĢ ve öncelikle çalıĢanların personel sadakat normu ile ilgilidir. Kurumsal ortam içerisinde normatif bağlılığın etkisi hakkında bir kesinlik yoktur (Wasti, 2002:540). Meyer ve Allen (1991: 75) bağlılığın tüm üç bileĢeni de iĢten ayrılma eğilimi ile negatif iliĢkili olduğunu ortaya çıkarmıĢtır. Coetzee‘ye (2005: 22) göre de çalıĢanların isteği örgütsel etkiye katkı da bulunacağı mantıklı sayılmaktadır. Bu çalıĢma Antalya‘nın Akseki ilçesinde görev yapan kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılıklarını, sosyal çevre unsurlarını ve demografik özelliklerini göz önünde bulundurarak tespit etmeyi amaçlamıĢtır. Bu kapsamda öncelikle, konuya genel bir giriĢ yapılmıĢ, örgütsel bağlılıkla ilgili kavramlar ve araĢtırmalar özetlenmiĢtir. Daha sonra, araĢtırma yöntemi, araĢtırmaya iliĢkin ölçekler açıklanmıĢ ve bulgular ortaya konularak, konu daha önce yapılmıĢ olan çalıĢmalarda elde edilen bulgular da göz önünde bulundurularak tartıĢılmıĢtır. YÖNTEM AraĢtırma, tarama modelinde betimsel bir çalıĢmadır. AraĢtırma, Antalya‘nın Akseki ilçesindeki kamu kurumlarında gerçekleĢtirilmiĢtir. Akseki ilçesindeki kamu kurumlarında 475 kamu çalıĢanı bulunmaktadır. AraĢtırmanın evrenini oluĢturan 475 kiĢiden, 184 kiĢi basit tesadüfi yöntemle örneklem olarak alınmıĢtır. Örneklemin, evreni temsil etme oranı % 40‘tır. AraĢtırmada veri toplama aracı olarak, üç bölümden oluĢan anket formu kullanılmıĢtır. Anketin ilk bölümünde demografik özelliklerle ilgili sorular, ikinci bölümde sosyal-çevre unsurlarına iliĢkin sorular ve son bölümde ise örgütsel bağlılığı ölçmeye yönelik Meyer ve Allen (1990:6-8) örgütsel bağlılık ölçeği yer almaktadır. 1 ankette sorulara hatalı cevap verildiği için geçersiz kabul edilmiĢtir ve geçerli anket sayısı 183‘tür. ÇalıĢanların örgütsel bağlılığını ölçmeye yönelik Meyer ve Allen (1990:6-8) ölçeği, Türkçeye çevrilmiĢ, geçerlilik ve güvenirliği test edilmiĢtir. Duygusal bağlılık, devamlılık bağlılığı ve normatif bağlılık olmak üzere 3 boyuttan oluĢan ölçekte her boyutta 8 ifade yer almakta ve toplamda ölçek 24 maddeden oluĢmaktadır. Ölçeğin sırasıyla güvenirlik katsayısı; duygusal bağlılık boyutu için alfa 0.61, devamlılık boyutu için alfa 0.71, normatif bağlılık için 0.60 ve ölçeğin genel olarak güvenirlik katsayısı ise 0.65 olarak hesaplanmıĢtır. Ölçekte yer alan ifadeler için ―Kesinlikle katılmıyorum‖ (1)‘dan, ―Kesinlikle katılıyorum‖ (5)‘a doğru cevap sıralaması yer almaktadır. BULGULAR VE YORUMLAR AraĢtırmada, elde edilen verileri değerlendirmek amacıyla, tanımlayıcı istatistikler ve değiĢkenler arasında iliĢki olup olmadığını belirlemek için de korelasyon analizi yapılmıĢtır. AraĢtırma verileri, SPSS 22.0 paket programı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. Tablo 1:Kamu ÇalıĢanlarının Demografik Özelliklerine ĠliĢkin Tablo DeğiĢken Cinsiyet Kadın Erkek Medeni Durum Evli Bekar Eğitim Düzeyi Ġlkokul Ortaokul Lise Yüksekokul Lisans Lisans üstü Hizmet Grubu 3 N (183) % 61 122 33,3 66,7 119 64 65,0 35,0 6 12 31 35 76 23 3,3 6,6 16,9 19,1 41,5 12,6 Yönetim Hizmetleri Ġdari Hizmetler Eğitim Hizmetleri Sağlık Hizmetleri Güvenlik-Adalet Hizmetleri Teknik Hizmetler Yardımcı Hizmetler 10 31 62 19 27 11 23 5,5 16,9 33,9 10,4 14,8 6,0 12,6 AraĢtırmaya katılan toplam 183 kamu çalıĢanının % 33,3‘ü kadınlardan, % 66,7‘si erkeklerden oluĢmaktadır. Kamu çalıĢanlarının yaĢ ortalaması 33‘tür. Kamu çalıĢanlarının %65‘i evli, %35‘i ise bekardır. Kamu çalıĢanlarının eğitim düzeyi dağılımı; %3,3 ilkokul, % 6,6 ortaokul, % 16,9 lise, % 19,1 yüksekokul, % 41,5 lisans, % 12,6 Lisansüstü mezunlardan oluĢmaktadır. ÇalıĢanların aylık ortalama geliri 3.086 TL‘dir. AraĢtırmaya katılan kamu çalıĢanlarının % 5,5‘i yönetim hizmetlerinde, % 16,9‘u idari hizmetlerde, % 33,9‘u eğitim hizmetlerinde, % 10,4‘ü sağlık hizmetlerinde % 14,8‘i güvenlik-adalet hizmetlerinde, % 6‘sı teknik hizmetlerde ve % 12,6‘sı yardımcı hizmetler grubunda çalıĢmaktadır. ÇalıĢanların, kamu kurumlarında toplam çalıĢma süresi ortalama 9 yıldır. ÇalıĢanların, Ģu an bulundukları kurumda ortalama kıdem süresi ise 6 yıl civarındadır. ÇalıĢanların cinsiyetleri, medeni durumları, eğitim durumları, hizmet grupları ile duygusal, devamlılık ve normatif örgütsel bağlılıkları arasındaki iliĢkiyi gösteren tablo aĢağıdadır. Tablo 2:Kategorik Demografik DeğiĢkenlerle duygusal, devamlılık, normatif bağlılık iliĢkisinin incelenmesi Cinsiyet Kadın Ortalama Standart Sapma Erkek Ortalama Standart Sapma Medeni Durum Evli Ortalama Standart Sapma Bekar Ortalama Standart Sapma Eğitim Düzeyi Ġlkokul Ortalama Standart Sapma Ortaokul Ortalama Standart Sapma Lise Ortalama Standart Sapma Yüksekokul Ortalama Standart Sapma Lisans Ortalama Standart Sapma Lisansüstü Ortalama Standart Sapma Hizmet Grubu Yönetim H. Ortalama Standart Sapma Ġdari H. Ortalama Standart Sapma Eğitim H. Ortalama Standart Sapma Sağlık H. Ortalama Standart Sapma Güvenlik – Ortalama Adalet H. Standart Sapma Teknik H. Ortalama Duygusal 3,4334 ,57705 3,3359 ,60483 Devamlılık 2,8917 ,73731 2,8637 ,69903 Normatif 3,1206 ,48472 3,1104 ,42664 Toplam 3,1486 ,39148 3,1033 ,39517 3,3671 ,58371 3,3708 ,62265 2,7901 ,67104 3,0273 ,75903 3,0914 ,43169 3,1554 ,47081 3,0829 ,37428 3,1845 ,42190 3,4000 ,39051 3,4792 ,45799 3,3704 ,48511 3,3781 ,72057 3,3461 ,58754 3,3587 ,69933 2,4613 ,48372 2,7604 ,86841 2,9718 ,74980 2,6036 ,70937 2,9227 ,68037 3,1522 ,58867 3,0625 ,54054 3,0417 ,45954 3,2333 ,36943 3,0311 ,45550 3,1562 ,43547 2,9891 ,50973 2,9746 ,30466 3,0938 ,38686 3,1918 ,37010 3,0043 ,46633 3,1417 ,36792 3,1667 ,40221 3,7625 ,48034 3,5363 ,57118 3,3839 ,53483 3,3327 ,67260 3,1806 ,68231 2,9318 2,9375 ,93216 2,9194 ,68962 3,0444 ,68656 2,9605 ,58933 2,5509 ,75021 2,3977 3,4500 ,37361 3,0726 ,32076 3,1089 ,46080 3,1231 ,52969 3,0000 ,50240 3,0682 3,3833 ,41980 3,1761 ,31836 3,1791 ,35578 3,1388 ,39969 2,9105 ,49674 2,7992 4 Yardımcı H. Standart Sapma Ortalama Standart Sapma ,69903 3,3877 ,46020 ,38656 2,8540 ,71308 ,28703 3,1840 ,46327 ,21955 3,1419 ,35106 Kadın çalıĢanların, erkek çalıĢanlara oranla çok az bir fark olmakla birlikte örgütsel bağlılıkları daha güçlüdür. Örgütsel bağlılıkla medeni durum iliĢkisine bakıldığında; bekar çalıĢanlar, evli çalıĢanlara göre kurumlarına daha bağlıdır. Kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılıklarına eğitim düzeyleri açısından bakıldığında; lisansüstü mezunlar hariç, diğer mezunların hepsinde devamlılık bağlılığı, duygusal ve normatif bağlılığa göre daha düĢüktür. Eğitim düzeylerine genel olarak bakıldığında kamu çalıĢanlarının eğitim düzeylerine göre örgütsel bağlılıkları güçlü değildir. Hizmet gruplarına göre kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılıkları incelendiğinde; teknik hizmetler grubu hariç, diğer gruplarda örgütsel bağlılığın alt boyutlarında birinci sırada duygusal bağlılık, ikinci sırada normatif bağlılık, üçüncü sırada ise devamlılık bağlılığı yer almaktadır. Teknik hizmetler grubunda çalıĢanların, kurumlarına normatif bağlılıkları, diğer boyutlara göre daha güçlüdür. ÇalıĢanların yaĢı, aylık geliri, kamu kurumlarında toplam çalıĢma süresi ve Ģu anki kurumlarında çalıĢma süreleri ile duygusal, devamlılık ve normatif örgütsel bağlılık arasında iliĢki olup olmadığını test etmek amacıyla korelasyon analizi uygulanmıĢtır. Tablo 3: Nicel Demografik DeğiĢkenlerle duygusal, devamlılık, normatif bağlılık iliĢkisinin incelenmesi DeğiĢken YaĢ Aylık Gelir Toplam Ç.Süresi Hizmet Süresi PearsonKorelasyon p. PearsonKorelasyon p. PearsonKorelasyon p. PearsonKorelasyon p. Duygusal -,005 ,946 -,025 ,738 -,008 ,919 -,022 ,772 Devamlılık ,034 ,651 ,106 ,155 ,041 ,578 ,134 ,070 Normatif ,015 ,836 -,054 ,469 ,048 ,521 ,145 ,050 Toplam ,024 ,753 ,031 ,681 ,039 ,600 ,125 ,092 ÇalıĢanların Ģu an bulundukları kurumdaki hizmet süreleri ile normatif bağlılık arasında anlamlı bir iliĢki vardır. ÇalıĢanların hizmet süreleri arttıkça, normatif bağlılıkları da artmaktadır. ÇalıĢanların yaĢları, aylık geliri ve kamu kurumlarındaki toplam çalıĢma süreleri ile örgütsel bağlılık ve alt boyutları arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. Ancak kamu çalıĢanlarının yaĢları ile duygusal bağlılık boyutu; çalıĢanların aylık geliri ile duygusal ve normatif bağlılık boyutları; çalıĢanların kamu kurumlarında toplam çalıĢma süreleri ile duygusal bağlılık boyutu; çalıĢanların Ģu an bulundukları kamu kurumlarındaki hizmet süreleri ile duygusal bağlılık boyutu arasında negatif bir bağlantı, ters bir orantı vardır. Örneğin çalıĢanların yaĢı arttıkça duygusal bağlılıkları azalmaktadır. Yapılan diğer çalıĢmalarda ise Meyer vd. (2002: 22)‘nin üç bileĢenli örgütsel bağlılık modeline göre örgütsel bağlılıkla değiĢkenler arasında iĢ tatmini ile yaĢ arasında doğru orantı olduğunu saptamıĢtır. Yapılan çalıĢma da ise ters orantılı çıkma nedenlerin sosyal olanakların azlığı ve gelen kiĢilerin Akseki‘ye karĢı ön yargılarını yıkamamalarından kaynaklanabileceği düĢünülebilir. Bu da kurumun bulunduğu ilçenin konumunu ve imkânlarını örgütsel bağlılık açısından önemli kılmaktadır. ÇalıĢanların sosyal-çevre unsurları ile duygusal, devamlılık ve normatif örgütsel bağlılıkları arasındaki iliĢkiyi gösteren tablo aĢağıdadır. Tablo 4:Sosyal-çevre unsurları ile duygusal, devamlılık, normatif bağlılık iliĢkisinin incelenmesi Merkeze Uzaklık Ġlçe Merkezinde N Ort. Duygusal 164 3,3623 5 Devamlılık 164 2,8332 Normatif 164 3,1064 Toplam 164 3,1006 S.S. N Ort. S.S. N Ort. S.S. ,60053 16 3,5703 ,42810 3 2,6250 ,62500 ,71111 16 3,1719 ,60359 3 3,4583 ,76376 ,44887 16 3,1328 ,36931 3 3,4167 ,68845 ,40339 16 3,2917 ,22100 3 3,1667 ,43501 N Ort. S.S. N Ort. S.S. N Ort. S.S. 76 3,2735 ,55441 5 2,8000 ,77862 102 3,4670 ,59586 76 2,8569 ,64798 5 2,5750 ,82727 102 2,8997 ,75130 76 3,0921 ,44971 5 2,8500 ,89443 102 3,1429 ,41373 76 3,0742 ,32469 5 2,7417 ,72012 102 3,1698 ,41105 N Ort. S.S. N Ort. S.S. N Ort. S.S. N Ort. S.S. 121 3,3146 ,63683 21 3,5060 ,48810 23 3,5109 ,48983 15 3,4250 ,52780 121 2,8772 ,68850 21 2,8750 ,78062 23 2,9185 ,75904 15 2,6000 ,67513 121 3,0834 ,45669 21 3,1071 ,41699 23 3,3641 ,42123 15 2,9167 ,26163 121 3,0917 ,40950 21 3,1627 ,39789 23 3,2645 ,27656 15 2,9806 ,33625 N Ort. S.S. Haftada Bir kez N Ort. S.S. Haftada Birkaç kez N Ort. S.S. Ayda Birkaç kez N Ort. S.S. Ayda Bir N Ort. S.S. Eğlence Etkinliğine Katılma Haftada Bir N Ort. S.S. Ayda Bir N Ort. S.S. Yılda Bir N Ort. S.S. Yılda Birkaç kez N Ort. 24 3,3281 ,56604 27 3,3439 ,59890 55 3,3808 ,54226 22 3,2955 ,61303 12 3,2104 ,71035 24 3,0573 ,75360 27 2,9722 ,59579 55 2,8276 ,69632 22 2,6364 ,72262 12 2,8229 ,76585 24 3,1510 ,44840 27 3,1389 ,31266 55 3,1523 ,47121 22 2,9091 ,36633 12 3,1771 ,63840 24 3,1788 ,39461 27 3,1517 ,34011 55 3,1202 ,36184 22 2,9470 ,40666 12 3,0701 ,53437 16 3,1562 ,61998 50 3,3939 ,63341 31 3,3278 ,59296 64 3,4537 16 3,0625 ,63246 50 2,8725 69,551 31 2,9637 ,75498 64 2,8225 16 2,9531 ,51006 50 3,1575 ,49216 31 3,1129 ,38372 64 3,1164 16 3,0573 ,31064 50 3,1413 ,39956 31 3,1348 ,40309 64 3,1309 Ġlçe Merkezine biraz uzak Ġlçe Merkezine uzak UlaĢım Özel aracımla Toplu taĢıma aracı ile Yürüyerek Hobi Kursu Hiçbir zaman Yılda Bir kez Yılda Birkaç kez Bir Kez Spor Yapma Sıklığı Her gün 6 Hiç Gitmedim S.S. N Ort. S.S. Bilimsel Etkinliğe Katılma Ayda Bir N Ort. S.S. Yılda Bir N Ort. S.S. Yılda Birkaç kez N Ort. S.S. Hiç Gitmedim N Ort. S.S. AlıĢveriĢ Merkezine Gitme Haftada Bir N Ort. S.S. Ayda Bir N Ort. S.S. Ayda Birkaç kez N Ort. S.S. Bir kez gittim N Ort. S.S. Birkaç kez gittim N Ort. S.S. Hiç gitmedim N Ort. S.S. AlıĢveriĢ Ürünlerini Bulabilme Evet N Ort. S.S. Hayır N Ort. S.S. Bazen N Ort. S.S. Nadiren N Ort. S.S. ,59939 19 3,2579 ,45583 ,70470 19 2,6776 ,72924 ,42469 19 3,0987 ,42610 ,41012 19 3,0114 ,38425 12 3,2604 ,78779 66 3,3983 ,61348 59 3,3768 ,56711 42 3,3756 ,57050 12 3,0833 ,71774 66 2,9375 ,69485 59 2,8838 ,70678 42 2,6518 ,69489 12 3,1771 ,37103 66 3,1266 ,40824 59 3,1922 ,47745 42 2,9881 ,47242 12 3,1736 ,45914 66 3,1541 ,36457 59 3,1509 ,38044 42 3,0052 ,43162 30 3,3875 ,50253 63 3,4430 ,61345 64 3,3320 ,56265 2 3,6875 ,61872 15 3,2917 ,87839 4 3,2830 ,44343 30 2,8256 ,59628 63 2,9206 ,70185 64 2,7734 ,68352 2 4,0625 ,61872 15 2,7917 ,87074 4 3,5000 ,46771 30 3,0833 ,38887 63 3,1448 ,33989 64 3,0854 ,41452 2 4,000 ,17678 15 3,0500 ,81941 4 3,1518 ,69643 30 3,0988 ,33213 63 3,1695 ,33438 64 3,0636 ,38622 2 3,9167 ,35355 15 3,0444 ,62051 4 3,3116 ,45673 117 3,3492 ,59477 9 3,1556 ,56648 46 3,4165 ,60823 11 3,5455 ,58968 117 2,8869 ,73334 9 3,1677 ,58630 46 2,8342 ,67188 11 2,6477 ,70004 117 3,0992 ,47105 9 3,2778 ,47917 46 3,0897 ,36956 11 3,2354 ,44131 117 3,118 ,40154 9 3,2000 ,36051 46 3,1135 ,38858 11 3,1429 ,39545 Akseki ilçesinde çalıĢan kamu çalıĢanlarından 164 kiĢinin kurumu ilçe merkezinde, 16 kiĢinin kurumu ilçe merkezine biraz uzak, 3 kiĢinin kurumu ise ilçe merkezine uzaktır. Dolayısıyla kamu kurumlarının çoğunun ilçe merkezinde olduğu söylenebilir. Kurumları ilçe merkezine biraz uzak olanların örgütsel bağlılıkları, kurumları ilçe merkezinde ve ilçe merkezinden uzak olanlara göre daha güçlüdür. Ġlçedeki kamu çalıĢanlarının 76‘sı iĢlerine özel araçlarıyla, 5‘i toplu taĢıma araçlarıyla, 102‘si ise yaya olarak gidip gelmektedir. ÇalıĢanların büyük bir çoğunluğu iĢlerine yürüyerek gitmeyi tercih etmektedirler. Kurumlarına yaya olarak gidip 7 gelenlerin örgütsel bağlılıkları, kurumlarına özel araçlarıyla ve toplu taĢıma araçlarıyla gelenlere göre daha yüksektir. Kamu çalıĢanlarının hobi kurslarına katılmasında; 121 çalıĢan hiç katılmadığını, 21 çalıĢan yılda bir kez katıldığını, 23 çalıĢan yılda birkaç kez katıldığını, 15 çalıĢan ise sadece bir kez katıldığını belirtmiĢtir. Hobi kurslarına katılımın az olması, ilçede bu tür kursların çok az düzenlendiğini ya da çalıĢanların hobi kurslarına katılmayı tercih etmediklerini göstermektedir. Hobi kurslarına yılda birkaç kez katılanların örgütsel bağlılıkları diğerlerine göre daha yüksektir. Bu durum, hobi kurslarının kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılığını arttırdığı Ģeklinde yorumlanabilir. Kamu çalıĢanlarının spor yapma alıĢkanlıklarına bakıldığında; her gün spor yapanlar 24 kiĢi, haftada bir kez spor yapanlar 27 kiĢi, haftada birkaç kez spor yapanlar 55 kiĢi, ayda birkaç kez spor yapanlar 22 kiĢi ve ayda bir kez spor yapanlar ise 12 kiĢidir. Genel olarak kamu çalıĢanları düzenli olarak spor yapmaktadırlar. Düzenli spor yapmanın çalıĢanların örgütsel bağlılığını artırdığı söylenebilir. Kamu çalıĢanları, eğlence etkinliklerine katılmaları açısından değerlendirildiğinde; 64 kiĢi yılda birkaç kez, 50 kiĢi ayda bir, 31 kiĢi ise yılda bir kez bu tür bir etkinliğe katıldıklarını belirtmiĢlerdir. ÇalıĢanların imkanlar dahilinde eğlence etkinliklerine katıldıkları söylenebilir. Kamu çalıĢanları bilimsel etkinliğe katılma açısından incelendiğinde; 125 çalıĢan yıl içerisinde bir veya birkaç kez bilimsel bir etkinliğe katılmaktadır. Ankete katılan kiĢilerin üçte birini eğitim hizmetleri çalıĢanları olan akademisyenler ve öğretmenler oluĢturmaktadır. Bu bağlamda eğitim hizmetleri çalıĢanlarının, kendilerini geliĢtirmek için bilimsel etkinliklere katılmayı önemsedikleri sonucu çıkartılabilir. Bilimsel etkinliğe katılmanın kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılığını artırıcı yönde bir etkisi olduğu düĢünülebilir. AlıĢveriĢ merkezine gitme sıklığı açısından; kamu çalıĢanlarının büyük bir çoğunluğu ayda bir ya da birkaç kez ve haftada bir alıĢveriĢ merkezine gitmektedir. Ġlçe merkezinde alıĢveriĢ merkezi olmadığı için kamu çalıĢanlarının alıĢveriĢ tercihleri, alıĢveriĢlerini ilçe dıĢından yapma Ģeklindedir. Kamu çalıĢanları alıĢveriĢte genel olarak istedikleri ürünleri bulamadıklarını belirtmiĢlerdir. Ancak alıĢveriĢ merkezine gitme sıklığı ile alıĢveriĢ ürünlerini bulabilmenin, çalıĢanların örgütsel bağlılıklarını artırıcı bir yönde etkisi olduğu düĢünülmemektedir. Tablo 5:Kamu ÇalıĢanlarının Kurumlarına Duygusal, Devamlılık ve Normatif Bağlılıklarına ĠliĢkin Veriler Duygusal Bağlılık Boyutu Hayatımın geri kalanını bu kurumda geçirmekten oldukça mutlu olurum. Kurumum dıĢındaki insanlarla kurumumla ilgili tartıĢmalar yaparım. Kurumumun problemlerini, kendi problemlerimmiĢ gibi hissederim. Bu kurumda sağlamıĢ olduğum uyumu, baĢka bir kurumda da kolaylıkla sağlayabileceğimi düĢünüyorum. Kurumumda kendimi ailenin bir parçası olarak hissetmiyorum. Bu kuruma, duygusal bir bağlılık hissetmiyorum. Bu kurum, benim için çok fazla anlama sahiptir. Bu kuruma, güçlü bir sahiplik duygusu hissetmiyorum. Toplam Devamlılık Bağlılığı Boyutu Eğer baĢka bir iĢ bulmadan iĢimden ayrılırsam, geleceğim hakkında endiĢelenirim. Ġstesem bile Ģuan, bu kurumu bırakmak benim için çok zor. ġimdi, bu kurumdan ayrılmaya karar verirsem, hayatımda çok fazla sorun ortaya çıkar. ġimdi, çalıĢtığım bu kurumu bırakmak, benim için çok zor değil. ġuan bu kurumda kalmak, isteğim olduğu kadar aynı zamanda ihtiyacımdır. Bu kurumu bırakmaya karar verdiğimde, iĢ ile ilgili oldukça az seçeneğe sahip olduğumu düĢünüyorum. Bu kurumdan ayrılmamın ciddi bir sonucu olarak; mevcut iĢ alternatiflerinin az olduğunu düĢünüyorum. Bu kurumda devam etmemin en önemli nedenlerinden bir tanesi, kiĢisel memnuniyetimin oldukça fazla olması ve baĢka bir kurumda, bu kurumdaki olanakları bulamayacak olmamdır. Toplam 8 (X) 3,22 2,93 3,64 3,57 3,42 3,34 3,60 3,23 3,36 2,47 2,50 2,71 2,54 3,94 2,91 2,90 3,02 2,87 Normatif Bağlılık Boyutu Bu günlerde insanların kurumlar arası geçiĢi oldukça sık yaptığını düĢünüyorum. ÇalıĢan kiĢi, sürekli olarak çalıĢtığı kuruma sadık kalmak zorunda değildir. Benim için, kurumlar arası geçiĢin, kısmen etik olduğunu düĢünüyorum. Bu kurumda çalıĢmaya devam etmemin en önemli nedenlerinden biri, ahlaki yükümlülük duygusuna inandığımdan dolayı sadakate inanmadır. BaĢka bir kurumdan daha iyi bir iĢ teklifi alırsam, kurumumdan ayrılmanın doğru olmayacağını düĢünürüm. Bir kuruma sadık kalmanın önemli olduğu düĢüncesine inanıyorum. Ġnsanların kariyerlerinin büyük bir çoğunluğunu bir kurumda geçirmeleri daha iyidir. ÇalıĢanların, kendilerini ―Kurumun bir ferdi‖ olarak gördüklerini sanmıyorum. Toplam GENEL ORTALAMA 3,10 2,95 3,43 3,25 3,28 3,31 2,78 2,81 3,11 3,11 Ġstatistik analizler yapılmadan önce ölçekteki olumsuz yargıların puan dönüĢümü yapılmıĢtır. ÇalıĢanların örgüte bağlılık puanlarına bakıldığında; duygusal bağlılık X=3,36 ortalama ile ilk sırada, normatif bağlılık X=3,11 ortalama ile ikinci sırada ve son sırada ise X=2,87 ortalama ile devamlılık bağlılığı yer almaktadır. ÇalıĢanların genel örgütsel bağlılık düzeyi X=3,11 olarak tespit edilmiĢtir. Bu durum kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılık ölçeğindeki ifadelere kararsız düzeyde katıldıklarını göstermektedir. TARTIġMA ve SONUÇ Türkiye‘de kamu kurumlarında ömür boyu istihdam garantisinin olması ve kamu çalıĢanlarının çoğunlukla iĢlerinden ayrılmamaları, süreklilik bağlılığının temelini oluĢturan emeklilik hakları, kariyer, özel yetenek oluĢturma gibi kuruma yapılan kiĢisel yatırımların önemini azaltmaktadır (Durna ve Veysel, 2011: 217). Akseki‘de yapılan çalıĢma literatür ile karĢılaĢtırırsak örgütsel bağlılık ile cinsiyet arasında iliĢki bulunduğu (Alotaibi, 2001: 368-371), kadın personelin erkeklere göre örgüte daha fazla bağlı olduğu ortaya konmuĢ olup, sonuçlar yakın çıkmıĢtır (Mclurg, 1999: 16). Ayrıca, erkekler genellikle kadınlara göre astlarından daha yüksek duygusal örgütsel bağlılığa ulaĢma eğiliminde olmalarına rağmen, onlara küçük dönüĢümsel liderlik teklifleri yapıldığında bazen daha az duygusal örgütsel bağlılığa ulaĢmıĢ oldukları belirtilmektedir (Triana vd., 2016:36). Ayrıca, araĢtırmalar, sosyal çevre ile örgütsel bağlılık arasında ve insan kaynakları uygulamaları kalite ve verimlilik arasında iliĢkiler olduğunu da ortaya koymuĢtur (Wright vd., 2005:415; Patiar ve Wang, 2016:591). Bu bağlamda, sosyal-çevre unsurlarının çalıĢanların örgütsel bağlılıkları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu düĢünülebilir. Gao‐Urhahnve ark. (2016:532) duygusal bağlılık düzeyi ve gelir düzeyi arasında pozitif karĢılıklı iliĢkiler saptamıĢtır. Ayrıca, çalıĢmalarında bireysel düzeyde; duygusal örgütsel bağlılık değiĢiklikleri ile gelir değiĢiklikleri arasında anlamlı ve olumlu etki gösterdiğini saptamıĢlardır. ÇalıĢanların duygusal bağlılığının artması teorik ifadeyi kanıtlıyor ki çalıĢanların iĢ deneyiminde iĢte geçirdiği vakit ile çalıĢtığı kuruma bağlılık arasında yakın bir iliĢki vardır. Duygusal bağlılığın hem uygun Ģart hem de geçici değiĢimi çalıĢma tutumunun birey içi gidiĢatını oluĢturmaktadır. Akseki de kamu kurumlarında çalıĢan personel için ise gelir ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. Ancak bu çalıĢmada da kamu çalıĢanlarının hizmet süresi ile normatif bağlılıkları arasında pozitif anlamlı bir iliĢki tespit edilmiĢtir. Saputro ve ark. yaptıkları çalıĢmaya göre (2016:15) çalıĢanların yaĢları ilerledikçe, meslekte geçirdikleri süre arttıkça ve medeni halleri evlilikten yana değiĢtikçe ―örgütsel bağlılıkları‖, bireysel ve örgütsel değerler arasındaki uyumdan ve çalıĢanların memnuniyetinden kaynaklanan ―duygusal bağlılıkları‖ ve kendini kuruma adamayı ve sadakati teĢvik eden bir kültürden ortaya çıkan ―normatif bağlılıkları‖ artmaktadır. Yani çalıĢanlar söz konusu değiĢkenler açısından değerlendirildiğinde ―duygu‖ ve ―sadakat‖ ekseninde bir bağlılığın etkisi altındadırlar. Bu durum çalıĢılan kurum için de geçerlidir ve çalıĢmada ayrıca iĢ tatmini ile çalıĢma ortamı değiĢkenleri arasında anlamlı bir iliĢki olduğu ortaya konulmuĢtur. Bu çalıĢmada da 9 Akseki‘deki Kamu kurumlarında çalıĢan personelin Ģu an bulunduğu kurumdaki hizmet süresi ile örgütsel bağlılığın normatif bağlılık boyutu arasında anlamlı bir farklılık saptanmıĢtır. Akseki ilçesinde kamu kurumlarında çalıĢan kamu personelinin, demografik özellikleri ve sosyal-çevre unsurları açısından örgütsel bağlılığının değerlendirildiği bu çalıĢmanın sonuçları; kamu çalıĢanlarının, örgütsel bağlılığın her üç boyutunda da düĢük örgütsel bağlılığa sahip olduğunu ortaya koymuĢtur. Bu sonuca etki eden en önemli unsurun küçük ilçelerde yaĢayanların Ģehirdeki olanaklara sahip olmadığı ve bu etkinin de çalıĢanların örgütsel bağlılığını azalttığı yönünde bir sonuca varılabilir. Bu bağlamda, sosyal-çevre değiĢkenlerinin istenilen düzeyde olmasının, çalıĢanların örgütsel bağlılıkları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu söylenebilir. REFERANSLAR Allen, N. J., & Meyer, J. P. (1996). Affective, continuance and normative commitment to the organization: An examination of construct validity. Journal of Vocational Behavior, 49(3), 252–276. Allen, N.J. & Meyer, J.P. (1990). The measurement and antecedents of affective, continuance and normative commitment to the organization, Journal of Occupational Psychology, Vol. 63, 1-18. Alotaıbı, A.G. (2001). Antecedents of organizational citizenship behavior: a study of public personnel in kuwait, Public Personnel Management, Vol. 30, No. 3, Fall, 363-376. Coetzee, M. (2005). The fairness of affi rmative action: An organizational justice perspective. Unpublished doctoral thesis. University of Pretoria, South Africa. Retreived from http://upetd. up.ac.za/thesis/available/etd-04132005-130646/unrestricted/00front.pdf Duran, L. (1982). Ġdare Hukuku Ders Notları, Fakülteler Matbaası, Ġstanbul: s. 307. Durna, U., & Veysel, E. R. E. N. (2011). Üç bağlılık unsuru ekseninde örgütsel bağlılık. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 6(2), 210-219. Eren E. (2012). Örgütsel DavranıĢ ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınları, Ġstanbul. Gao‐Urhahn, X., Biemann, T., & Jaros, S. J. (2016). How affective commitment to the organization changes over time: A longitudinal analysis of the reciprocal relationships between affective organizational commitment and income. Journal of Organizational Behavior. 37, 515-536 Karasoy, H.A. (2011). Örgüt Psikolojisi (Edt. Bedük, A.), Atlas Akademi, Konya. Koçel, T. (2014). ĠĢletme Yöneticiliği, Beta Yayınları, Ġstanbul. Mcclurg, L.N. (1999). Organizational commitment in the temporary-help service industry, Journal of Applied Management Studies, Vol. 8, No. 1, 5-26. Meyer, J. P., & Allen, N. J. (1997). Commitment in the workplace: Theory, research, and application. Thousand Oaks, CA: Sage. Meyer, J.P. & Allen, N.J. (1991). A three-component conceptualization of organizational commitment, Human Resource Management Review, Vol. 1, Num. 1, 61-89. Meyer, J., David S., Lynne H. ve Laryssa T. (2002). Affective, continuance, and normative commitment to the organization: A meta-analysis of antecedents, correlates, and consequences, Journal of Vocational Behavior, 61 (1), pp. 20-52. Mueller, C. W., Finley, A., Iverson, R. D., & Price, J. L. (1999). The effects of group racial composition on job satisfaction, organizational commitment, and career commitment: The case of teachers. Work and Occupations, 26(2), 187-219. Obeng, K. & Ugboro, I. (2003). Organizational commitment among public transit employees: an assessment study, Journal of the Transportation Research Forum, Vol. 57, No. 2, Spring, 83-98. Patiar, A. K., & Wang, Y. (2016). The effects of transformational leadership and organizational commitment on hotel departmental performance. International Journal of Contemporary Hospitality Management, 28(3), 586-608 Saputro, T. A., Paramita, P. D., & Gagah, E. (2016). Analysıs The Influence Of The Work Envıronment And Organızatıonal Commıtment To Job Satısfactıon And Impact On Employee Job Performance (Studıes At Dırectorate Offıcers Polytechnıc Health Mınıstry In Semarang. Journal of Management, 2(2),1-21 Stum, David L. (1999) Workforce commitment: strategies for the new work order, Strategy & Leadership, Vol. 27, Num. 1, Jan-Feb, 5-7. Tan, D.S.K. & Akhtar, S. (1998). Organizational commitment and experienced burnout: an exploratory study from a chinese cultural perspective, The International Journal of Organizational Analysis, Vol. 6, No. 4, (October), 310- 333. Triana, M. D. C., Richard, O. C., & Yücel, Ġ. (2016). Status Incongruence And Supervısor Gender As Moderators Of The Transformatıonal Leadershıp To Subordınate Affectıve Organızatıonal Commıtment Relatıonshıp. Personnel Psychology, 1-39 10 Wasti, S. A. (2002). Affective and continuance commitment to the organization: test of an integrated model in the Turkish context. International Journal of Intercultural Relations, 26(5), 525–550. Wright, P. M., Gardner, T. M., Moynihan, L. M. and Allen, M. R. (2005), ―The relationship between HR practices and firm performance: Examining causal order‖, Personnel Psychology, Vol. 58 No. 2, pp. 409446.). 11 Yenilikçilik Düzeyi ve Örgüt Performansı ĠliĢkisi: Denizcilik UlaĢtırma ĠĢletmelerinde Bir Uygulama Güler ALKAN Prof. Dr., Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye gbalkan@istanbul.edu.tr Murat YORULMAZ * Öğr. Gör. Dr., Yalova Üniversitesi, Türkiye muratyor@gmail.com Özet Küresel rekabet ortamında, firmaların uzun süre faaliyetlerini sürdürebilmeleri, örgüt performanslarını artırabilmelerine bağlıdır. Örgüt performansını etkileyen birçok etmen olmakla birlikte, yenilikçilik son zamanlarda önem verilen ve dikkat edilen bir kaynak haline gelmiĢtir. Bu çalıĢmanın amacı, uluslararası alanda faaliyette bulunan deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin sahip olduğu yenilikçilik düzeylerinin tespit edilmesi ve yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansına olan etkisini ortaya çıkartmaktır. Bu amaca yönelik olarak Ġstanbul ilinde bulunan 22 deniz ulaĢtırma iĢletmesinin 74 yöneticisinden, anket yöntemiyle toplanan veriler SPSS 20.0 programı yardımıyla analiz edilmiĢtir. AraĢtırma bulgularına göre, deniz ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilikçilik düzeyi algısının yüksek olduğu (X=3,81) ve yenilikçilik düzeyinin örgüt performansı üzerinde % 26,3 bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Deniz işletmeciliği, deniz ulaştırma işletmeleri, yenilikçilik The Relationship Between Innovation Level and Organizational Performance: An Application Maritime Transport Businesses in Istanbul Abstract In the globalization environment, long-term activity of enterprises depends on their ability to increase organizational performance. While there are many factors that affect the performance of the organization with innovation and emphasis it has recently become a source noted. The aim of this study is to determine the level of innovation that managers of businesses in the international maritime transport activity and to determine its impact on organizational performance and level of innovation. For this purpose, in Istanbul from 22 marine transportation in the province of 74 managers, data collected by a questionnaire were analyzed using SPSS 20.0 software. According to the findings, a high level of perception of innovation in maritime transport business (X = 3.81) and on the organization performance of the innovation levels have been found to have an effect 26.3%. Keywords: Maritime management, maritime transportation businesses, inovation GĠRĠġ Dünya‘da artan ticaret hacmiyle birlikte deniz ulaĢtırmasına olan talep artmaktadır. Deniz ulaĢtırmasına olan talep artıkça bu sektörde faaliyet gösteren deniz ulaĢtırma iĢletmeleri, gemi inĢa sanayisinin geliĢmesiyle de birlikte daha hızlı, daha büyük ve modern teknolojiye sahip gemileri filolarına katmaktadırlar. Böylece, müĢterilerinin yüklerini, denizyoluyla taĢınmanın yanında, yüklerin takibi, yüklerin limanda depolanması, paketlenmesi ve diğer ulaĢtırma modlarıyla entegrasyonu gibi lojistik çözümler sunmaktadırlar. Deniz ulaĢtırma iĢletmeleri hem endüstriyel, hem de örgütsel pazarlara hizmet verirler. Deniz ulaĢtırma iĢletmeleri hammaddelerin, yarı mamul ve ürünlerin yer değiĢtirilmesini sağlayarak endüstriyel sektörlere ve iĢletmelere girdi sağlarlar. Diğer bir ifade ile deniz ulaĢtırma iĢletmelerin sundukları 12 ulaĢtırma hizmeti, diğer ürün veya hizmetlerin ortaya çıkabilmesi için bir zorunluluktur. Dolayısıyla deniz ulaĢtırma hizmetlerine duyulan talep diğer sektörlere olan talebe bağlıdır. Yenilikçilik, iĢletmenin mevcut uygulamalarından farklı olarak hizmetlerde yeni, faydalı bir fikir veya uygulama yapabilme becerisidir (Grawe 2009). Lojistik hizmetlerde yenilikler özellikle teknoloji tabanlı olup (Chapman, Soosay ve Kandampully 2002) lojistik hizmet sağlayıcı iĢletmelerin iĢ süreçlerinde ve operasyonlarında yapacakları yenilikler, müĢterinin gözünde değer yaratmak ve müĢteri tatmini sağlamak açısından önemli bir kavramdır. Yenilik, yeteneği geliĢtirmek veya baĢka bir kaynaktan yeni bir Ģeyin benimsenmesi Ģeklinde gerçekleĢir (Daugherty, Chen ve Ferrin 2011). Lojistik hizmet sağlayıcı iĢletme konumunda olan deniz ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilik, gerçek anlamda taklit edilemeyen, kalıcı rekabet avantajı yaratmanın bir ön koĢulu olan ve müĢteri beklenti ve isteklerinin hızla değiĢmesine karĢı yeni lojistik çözümler ve uygulamalar geliĢtirebilme kapasitesidir. Yenilik, yeteneği geliĢtirmek veya baĢka bir kaynaktan yeni bir Ģeyin benimsenmesi Ģeklinde gerçekleĢir ve lojistik hizmetlerde yenilik yeteneği iĢletmelerin finansal, pazar ve müĢteri tatmini değiĢkenlerinden oluĢan pazar performansıyla olumlu iliĢki ve etkileĢim içerisindedir (Daugherty, Chen ve Ferrin 2011). Lojistik hizmet sağlayıcı iĢletmelerin lojistik hizmetlerinde yenilikçi yaklaĢımları, müĢterinin hizmet kalitesi algısında artıĢ ve böylece iĢletme performansının artmasını sağlar (Panayides 2006). Bu çalıĢmada, uluslararası alanda faaliyette bulunan, lojistik hizmeti üreten deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin sahip olduğu yenilikçilik düzeylerinin tespit edilmesi ve yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansına olan etkisini ortaya çıkartılması amaçlanmıĢtır. AraĢtırma amacına ve literatüre dayanarak aĢağıdaki iki hipotez geliĢtirilmiĢtir. Hipotez 1: Deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik algıları yüksektir. Hipotez 2: Deniz ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilikçilik, örgüt performansını pozitif yönde etkiler. YÖNTEM AraĢtırma amacına yönelik olarak yüz yüze anket yöntemiyle toplanan veriler SPSS 20 paket programı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın evrenini Ġstanbul‘da faaliyette bulunan deniz ulaĢtırma iĢletmeleri oluĢturulmaktadır. AraĢtırmaya katılmak isteyen 22 iĢletmenin 74 yöneticisinden elde edilen verilerin analizler yapılmıĢtır. Anket uygulanacak iĢletmeler, Ġstanbul Deniz Ticaret Odasının kayıtları yardımıyla tespit edilmiĢtir. AraĢtırmaya katılmak isteyen iĢletme yöneticileri ile yüz yüze anketler yapılmıĢtır. Ankette araĢtırmanın konusunu oluĢturan değiĢkenleri ölçmek üzere literatürde geçerliliği ve güvenirliği test edilmiĢ ölçekler yer almaktadır. AraĢtırmada kullanılan anket iki bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde firmalar ve yöneticilere ait demografik sorular, ikinci bölümde ise yenilikçilik ve örgüt performansına yönelik 13 soru 5 noktalı Likert ölçeği (1:Kesinlikle katılmıyorum, 5:Kesinlikle katılıyorum) kullanılarak ölçülmüĢtür. Yenilikçilik ölçeği Panayides‘in (2006) çalıĢmasında kullandığı ve ‗‗Yeni teknolojileri takip ederiz‘‘ ve ‗‗Yenilikçi fikirler önemsenir‘‘ gibi ifadelerden oluĢan 6 soru, örgüt performansı ölçeği ise Kim‘in (2006) çalıĢmasında kullandığı ve ‗‗Hizmet kalitemiz yüksektir‘‘ ‗‗Pazar payımız yüksektir‘‘ gibi nitel performans göstergelerinde oluĢan 7 sorudan faydanılmıĢtır. BULGULAR Yöneticilerin demografik özellikleri Tablo 1‘de gösterilmektedir. Buna göre araĢtırmaya katılanların % 12,2‘sini kadın yönetici oluĢtururken, % 87,8‘ni ise erkek yöneticiler oluĢmaktadır. Katılımcıların % 37,8‘nin 35-44 yaĢ aralığında ve % 86,5‘nin üniversite mezunu olduğu görmektedir. Katılımcıların % 67,6‘ın orta düzey yönetici, % 32,4‘nün üst düzey yönetici olduğu anlaĢılmaktadır. 13 Tablo 1: Yöneticilerin Demografik Özellikleri DeğiĢkenler Cinsiyet YaĢ Eğitim Düzeyi Konumu Gruplar n % Kadın 9 12,2 Erkek 65 87,8 Toplam 74 100,0 25-34 27 36,5 35-44 28 37,8 45-54 18 24,3 55-64 1 1,4 Toplam 74 100,0 Lise 4 5,4 Üniversite 64 86,5 Lisans üstü 6 8,1 Toplam 74 100,0 Orta Düzey Yönetici 50 67,6 Üst Düzey Yönetici 24 32,4 Toplam 74 100,0 DeğiĢkenlerin faktör yapısını belirlemek ve yapısal geçerliliği test etmek için Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA) yapılmıĢtır. Verilerin Açıklayıcı Faktör Analizi için uygun olup olmadığının tespiti, Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) ve Barlet Spherty testi ile incelenmiĢtir. Verilerin AFA yapmak için uygun çıkması (KMO: 0,845; x²: 778,443; df: 78; p:000 0,01) üzerine faktörleĢme tekniği olarak Temel BileĢenler ve birbirleriyle iliĢkili değiĢkenlerin faktör oluĢturabilmeleri için de Varimax Eksen Döndürme yöntemi kullanılmıĢ ve öz değerleri 1‘in üzerinde olan faktörler alınmıĢtır. Faktör Analizi sonucunda söz konusu değiĢkenlerin beklendiği gibi yenilikçilik ve örgüt performansı faktörleri altında toplandığı görülmüĢtür. Bu faktörler toplam varyansın % 69,28‘ni açıklamaktadır. Birinci faktör olan yenilikçilik faktörü toplam varyansın % 35,80‘ni, örgüt performansı faktörü ise % 33,48‘ni açıklamaktadır. Faktör analizi sonrasında güvenilirlik analizi yapılmıĢtır. Ölçeklerin güvenirliğinin (içsel tutarlılığının) testinde en yaygın olarak kullanılan yöntem olan Cronbach Alfa (Giacobbi, 2002: 60) katsayısından yararlanılmıĢtır. Cronbach Alfa katsayısı 0 ile 1 arasında değiĢen değerler alır ve Cronbach Alfa katsayısının 0,70 ve üzeri değerler alması, ölçeğin içsel tutarlılığının yüksek olduğuna iĢaret eder (Özdemir, 2008: 291). Yenilikçiliğin Cronbach Alfa katsayısı % 0,883 ve örgüt performansının Cronbach Alfa katsayısı ise % 0,902 olduğu tespit edilmiĢtir. Bu bulgulara göre ölçeğin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu anlaĢılmıĢtır. Ankette yer alan sorular 5‘li Likert tipi ölçek Ģeklinde düzenlendiği için, araĢtırma değiĢkenlerin ortalamasının, 5‘li Likert ölçeğinin ortalaması olan 3‘ün altında, ortalama değerler alması düĢük algıyı, 3‘ün üzerinde olması ise yüksek algıyı ifade etmektedir. Buna göre, yenilikçilik (X=3,81) ve örgüt performansı (X=3,84) ortalamalarının 3‘den yüksek olması nedeniyle, deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik düzeyi algılarının yüksek olduğu sonucuna varılabilir. Dolayısıyla Hipotez 1 kabul edilmiĢtir. DeğiĢkenler arasındaki nedensel iliĢkileri belirlemek için Basit Doğrusal Regresyon Analizi yapılmıĢtır. Deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansını etkileyip etkilemediğini belirlemek için yapılan regresyon analizin sonuçları Tablo 2‘de gösterilmektedir. Tablo 2‘deki regresyon analizi sonuçlarına göre, modelinin bir bütün olarak anlamlı olduğu [(F= 25,90; sig (0,00) < α (0,01)] ve kurulan regresyon modelinde bağımsız değiĢken olan 14 yenilikçiliğin, örgüt performansı üzerinde meydana gelen değiĢimin % 26,3‘ nü açıkladığı anlaĢılmaktadır. Tablo 2: Regresyon Analizi Sonuçları Bağımsız DeğiĢken Yenilikçilik Std. Beta ,512 p-değeri ,000* t-değeri 5,029 R2 = ,263 F= 25,90 Sig.=,000 * p < ,01 Bulgular bağımsız değiĢken açısından incelendiğinde; yenilikçilik değiĢkeninin örgüt performansı değiĢkeni üzerinde 0,01 anlamlılık düzeyinde pozitif bir etkisinin [(β= ,512; α(0,01) > p(0,00)] olduğu tespit edilmiĢtir. Bunlara göre Hipotez 2 desteklenmiĢtir. SONUÇ Bu çalıĢma, uluslararası deniz ticaretinde faaliyette bulunan deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin sahip olduğu yenilikçilik düzeylerinin tespit edilmesi ve yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansına olan etkisini ortaya çıkartılması amacını taĢımaktadır. Ġstanbul‘da 22 iĢletmenin 74 orta ve üst düzey yöneticisinden elde edilen anket verileri ile geliĢtirilen Hipotez 1: Deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik algıları yüksektir ve Hipotez 2: Deniz ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilikçilik, örgüt performansını pozitif yönde etkiler, hipotezleri SPSS 20.0 paket programı yardımıyla test edilmiĢtir. AraĢtırma bulgularına göre her iki hipotez de desteklenmiĢtir. Diğer bir ifade ile araĢtırma kapsamındaki deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik algılarının yüksek olduğu ve bu iĢletmelerde yenilikçilik düzeyi artıkça örgüt performansın da artacağı söylenebilir. Deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticiler, küresel rekabetin değiĢen Ģartlarına bağlı olarak, teknoloji odaklı yenilikleri takip etmek ve iĢ süreçlerini bunlara göre düzenlemek zorundadırlar. Dolayısıyla yenilikçi yaklaĢımlar her sektör için önemli olduğu gibi deniz ulaĢtırma sektör için de önemli olmaktadır. Bu çalıĢma ile söz konusu iĢletmelerdeki yöneticilerin de yenilikçi yaklaĢımlara önem verdikleri ve yenilikçilik düzeyinin, örgüt performansını artırdığına inandıkları ortaya çıkmıĢtır. REFERANSLAR 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Chapman, R. L., Soosay, C., & Kandampully, J. (2002). Innovation in Logistic Services and the New Business Model: A Conceptual Framework. Managing Service Quality , s. 358-371. Daugherty (b), P. J., Chen, H., & Ferrin, B. (2011). Organizational structure and logistics service innovation. The İnternational Journal of Logistics Managment, 22(1), s. 26-51. Giacobbi, P. R. (2002). Survey Construction and Analysis, Part II: Establishing Reliability Survey Construction and Analysis and Validity. Athletic Therapy Today, 7(5), s. 57-76. Grawe, S. J. (2009). Logistics innovation: a literature-based conceptual framework. International Journal of Logistics Management, 20(3), s. 360-77. Kim, S. W. (2006). Effects of supply chain management practices, integration and competition capability on performance. Supply Chain Management: An International Journal, 11(3), s. 241–248. Özdemir, A. (2008). Yönetim Biliminde İleri Araştırma Yöntemleri ve Uygulamaları. Ġstanbul: Beta Yayıncılık. Panayides (b), P. M. (2006). Enhancing Innovation Capability Through Relationship Management and Implications for Performance. European Journal of Innovation Management, s. 466-483. 15 TalaĢlı Imalat IĢlemlerinde IĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi Demet GÖNEN * B. YANTURALI Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Müh.-Mim. Fakültesi Endüstri Mühendisliği Fen Bilimleri Enstitüsü, Endüstri Müh. dgonen@balikesir.edu.tr betulilkbahar@hotmail.com Özet Hizmet veya üretim iĢletmelerinin en önemli sorunlarından biri; iĢ kazaları ve meslek hastalıklarıdır. ĠĢ kazalarına ve meslek hastalıklarına iliĢkin kötü sonuçları azaltmak, ancak etkin olarak uygulanan ve denetlenen bir iĢ sağlığı ve güvenliği sistemi ile mümkün olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası ÇalıĢma Örgütü iĢ sağlığı ve güvenliği kavramını; tüm çalıĢanların bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlık ve refahlarının en üst düzeye yükseltilmesi ve bu durumun korunması, iĢ yeri koĢullarının, çevrenin ve üretilen malların meydana getirdiği sağlığa aykırı sonuçların ortadan kaldırılması, çalıĢanları yaralanmalara ve kazalara maruz bırakacak risk etmenlerinin önlenmesi, çalıĢanların bedensel ve ruhsal gereksinimlerine uygun bir iĢ ortamı yaratılmasıdır‖ Ģeklinde tanımlar. Amaç, iĢin insana ve insanın kendi iĢine uyumunu sağlamaktır. ĠĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının iĢgören ve iĢveren üzerinde fiziksel, psikolojik ve maddi etkileri görülmektedir. Bu olumsuz etkilerin önlenmesi için öncelikle nedenler irdelenmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu çalıĢmada, tarım aletleri üreten bir iĢletmenin süreçleri incelenmiĢ, iĢ sağlığı ve güvenliği kapsamında risk yönetimi ve risk değerlendirmesi gerçekleĢtirilmiĢtir. ĠĢ sağlığı ve güvenliği yönetim sisteminin tam olarak uygulanması ile farklı nedenlerden kaynaklanan kazaların azaltılabileceği hatta kazaların oluĢmasının engellenebileceği görülmüĢtür. Anahtar kelimeler: İş sağlığı, iş sağlığı ve güvenliği, risk değerlendirmesi Occupatıonal Health And Safety Risk Assessment In The Machining Process Abstract One of the most important problems of service or production companies is work accidents and occupational diseases. Reducing bad results related to work accidents and occupational diseases can be possible by an occupational health and safety system implemented and supervised effectively. Occupational health and safety concept according to the World Health Organization and the International Labor Organization; upgrade to the highest degree of physical, mental and social well-being of all workers; the protection of workers from risks resulting from factors adverse to health; the creating of the environment in an occupational adapted to their physiological and psychological capabilities for the workers; and, to summarize, the adaptation of work to man and of each man to his job. There are physical, psychological and financial effects of work accidents and occupational diseases on employees and employer. To prevent these adverse effects, It should be firstly examined the reasons, and then appropriate measures should be taken. In this study, it is examined the processes of a company producing agricultural equipments, and is carried out the risk management and risk assessment under the occupational health and safety. It has been observed that the accidents caused by different reasons could be reduced, and could 16 be even prevented effectively by implementing fully occupational health and safety management system. Key words: Occupational health, occupational health and safety, risk assessment 1. GiriĢ Sanayi devriminden bugüne kadar yaĢanan teknolojik geliĢmeler, fabrikalaĢma ve modern üretim sistemleri çalıĢma hayatına birçok yenilik getirmiĢtir. Bu yeniliklerin iĢverene, çalıĢana, devlete ve ekonomiye birçok yararı mevcuttur. Teknoloji sayesinde kitle üretimi yapılabilmekte, geliĢmiĢ üretim sistemleri kullanılarak en az hata ile maksimum verimlilik elde edilebilmektedir. Teknolojik geliĢmelerin olumlu yönlerinin yanında olumsuz yönleri de mevcuttur. Daha fazla üretim yapmak ve daha fazla kar elde etmek için üretimin en önemli faktörlerinden insanın sağlığına ve güvenliğine gereken önem verilmemekte ve bunun sonucu olarak iĢ kazaları ve meslek hastalıkları oluĢmaktadır. ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda her yıl yüz binlerce iĢçi uzuv kaybı yaĢamakta, bir daha hiç çalıĢamayacak duruma gelmekte ya da hayatını kaybetmektedir. Bu kadar ciddi sonuçları olan ve sadece iĢçileri değil aynı zamanda ailelerini, iĢvereni ve dolayısıyla ekonomiyi olumsuz etkileyen iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi gerekmektedir. ĠĢ sağlığı ve güvenliği, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınması gereken tedbirleri, yapılması gereken uygulamaları, verilmesi gereken eğitimleri kapsayan çok geniĢ bir sistemdir (Yanturalı, B., 2015). 2. ĠĢ sağliği ve güvenliği Dünyada ve ülkemizde sanayileĢme ve teknolojik geliĢmelere paralel olarak özellikle iĢyerlerinde üretken faktör olan çalıĢanların sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir takım sorunlar ortaya çıkmıĢtır. Bu sorunlar iĢ verimini düĢürmesi ve iĢletmeyi tehlikeye sokmasıyla önem kazanmıĢ ve üzerinde düĢünülmesi gerekliliği doğmuĢtur. Bunun üzerine yapılan çalıĢmalar ve araĢtırmalar sonucunda ―ĠĢ Sağlığı ve ĠĢ Güvenliği‖ kavramı doğmuĢtur (Anonim 1, 2014). ĠĢ sağlığı, çalıĢan bir kiĢinin çalıĢma koĢulları ile kullanılan araç ve gereçlerden doğabilecek tehlikelerden arınmıĢ veya bu tehlikelerin asgari düzeye indirildiği bir iĢ çevresinde huzurlu biçimde yaĢayabilmesini ifade etmektedir (Demircioğlu, M. ve Cenkel, T., 2009) Sadece iĢle ilgili hastalık ve sakatlığın bulunmaması halini değil, aynı zamanda hijyen ve güvenlikle doğrudan ilgili sağlığı etkileyen zihinsel unsurları da içermektedir (Willey, B., 2000). ĠĢ güvenliği ise, iĢçilerin iĢ ortamında karĢılaĢabilecekleri tehlikelerin yok edilmesi veya azaltılması için getirilen yükümlülüklerden oluĢan teknik kuralların bütününü ifade eden, iĢ kazaları ve meslek hastalıklarını azaltmayı amaçlayan bir bilim dalıdır (TMMOB., 2011). ĠĢ sağlığı sağlıklı bir yaĢam çevresi için gereken sağlık kurallarını içerirken; iĢ güvenliği, daha çok iĢçinin yaĢamına ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikelerin ortadan kaldırılması için gerekli teknik kuralları ele almaktadır (Kahya E., Özkar D., 2014). Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası ÇalıĢma Örgütü ilkeleri kapsamında iĢ sağlığı ve güvenliği; tüm çalıĢanların bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlık ve refahlarının en üst düzeye yükseltileceği ve bu durumun korunacağı, iĢ yeri koĢullarının, çevrenin ve üretilen malların meydana getirdiği sağlığa aykırı sonuçların ortadan kaldırılacağı, çalıĢanları yaralanmalara ve kazalara maruz bırakacak risk etmenlerinin önleneceği uygun bir iĢ ortamı yaratılmasıdır (Çolakoğlu, H. M., 2002). ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarına yeterli önemin verilmesi ile rahat ve güvenli bir çalıĢma ortamı yaratılarak çalıĢanların memnuniyeti sağlanacak, meslek hastalıkları ve iĢ kazaları sonucu ortaya çıkan iĢ gücü ve iĢ günü kayıpları azaltılacak ve bu kayıplar sonucunda oluĢan istenmeyen maliyetlerin önüne geçilebilecek, iĢletme karı arttılabilecek ve sonuçta iĢ veriminde artıĢ sağlanabilecektir (ġardan, S., 2007, Wolff, H. J., 2008, Ercüment N. Dizdar, 2006). Bunun için; iĢçilerin çalıĢma koĢulları yüzünden sağlıklarının bozulmasını önlemek, iĢçilerin çalıĢtırılmaları esnasında sağlığa aykırı etmenlerden oluĢan tehlikelerden korumak, iĢçileri fizyolojik ve psikolojik durumlarına en uygun mesleksel ortamlara yerleĢtirmek yapılması gerekenlerdendir (Kahya E., Özkar D., 2014). 17 ĠĢ kazalarının önlenmesinde, iĢletmelerdeki potansiyel tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin ölçümlerinin ve kontrollerinin yapılması, iĢ güvenliği programlarının altyapısını oluĢturmaktadır (Makin, A.M. ve Winder, C., 2008). 3. ĠĢ sağlığı ve güvenliğinde risk değerlendirme Risk değerlendirme, risklerin tanınması, değerlendirilmesi ve ölçülmesi sonucunda riskleri ortadan kaldırmak ya da etkilerini azaltmak üzere gerekli stratejileri geliĢtirecek, aynı zamanda fırsatları maksimize edecek kararlar bütünüdür (Eke, S., 2005). Temel yaklaĢım, belirsizliklerin olumsuz etkilerini en aza indirirken, olumlu etkilerini arttırmaya çalıĢmak ve gelecekteki muhtemel olumsuz olaylar gerçekleĢmeden gerekli tedbirleri almayı öngörmektir. Risk değerlendirme, tehliklerden kaynaklanan riskin büyüklüğünü tahmin etmek ve mevcut kontrollerin yeterliliğini dikkate alarak riskin kabul edilebilir olup olmadığına karar vermek için kullanılan proses olarak tanımlanmaktadır. Risk değerlendirme, tüm proseslerde, çalıĢma ortamı ve Ģartlarında yada çevrede mevcut olan tehlikeleri sistematik metotlarla belirlemek, riskleri ortaya çıkarmak ve kontrol edebilmek için yapılan çalıĢmaların bütünüdür (Kahya E., Özkar D., 2014). Risk değerlendirme süreci genel olarak, riskin belirlenmesi, analizi ve değerlendirilmesi aĢamalarından oluĢmaktadır. 3.1. Risklerin belirlenmesi Risk değerlendirme sürecinde birinci aĢamada iĢyerinde çalıĢanlara, ürünlere ve iĢ ekipmanlarına nelerin zarar verebileceğinin belirlenmesi gerekir. Riskin belirlenmesi için öncelik iĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği kapsamındaki amaçlarının belirlenmiĢ olmasıdır. Bu amaçlar belirlendikten sonra, amaçlara ulaĢma yolunda engel teĢkil edecek riskler tanımlanabilecektir. ĠĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği alanında sahip olduğu riskleri doğru belirlemesi, oluĢacak iĢ kazaları ve meslek hastalıklarına karĢı gerekli önlemlerin alınabilmesi iĢveren ve iĢçi açısından son derece maliyetli olan sonuçları minimize edecektir. 3.2. Risklerin analizi Bu aĢamada, belirlenmiĢ ve nedenleri ile listelenmiĢ riskler analiz edilmelidir. Yapılan risk analizindeki temel amaç; iĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği sistemindeki risk odaklarını bulmak olmalıdır. 3.3. Risklerin değerlendirilmesi Risklerin değerlendirilmesi sürecinde; risklerin belirlenmesi, kabul edilebilir olup olmamalarına göre sınıflandırılması ve risklerin azaltılması ya da ortaya çıkmalarının önlenmesi için önlemler alınmasından sonra kontrol aĢaması yer almaktadır. Derecelendirme yapılırken risklerin ortaya çıkma olasılıkları (Tablo 1) ve bu risklerin gerçekleĢmesi durumunda yaratacakları etki (Tablo 2) 1 ile 5 arasında değerlendirilecektir. Tablo 1. Risklerin ortaya çıkma olasılıkları Tablo 2. Risklerin Ģiddet derecesi OLASILIK/SIKLIK KRĠTER SKOR ġĠDDET/ETKĠ Çok Küçük Yılda Bir 1 Kabul edilebilir Küçük Üç Ayda Bir 2 DüĢük Orta Ayda Bir 3 Orta Yüksek Haftada Bir 4 Yüksek Çok Yüksek Her Gün 5 Tolere edilemez 18 KRĠTER İş saati kaybı yok, ilk yardım gerektiren İş günü kaybı yok, ilk yardım gerektiren Hafif yaralanma, tedavi gerektirir Ölüm, ciddi yaralanma, meslek hastalığı Birden çok ölüm, sürekli iş göremezlik SKOR 1 2 3 4 5 Riskin Derecesi=Riskin OluĢma Olasılığı×Riskin ġiddeti ile hesaplanmaktadır. Önem durumlarına göre; tolere edilemez, yüksek, orta, düĢük ve kabul edilebilir risk olarak değerlendirilir (Tablo 3). Tablo 3. Risklerin derecelerine göre çeĢitleri DERECE RĠSK 25 Tolere edilemez 20,16,15 12,10,9,8 6,5,4,3,2,1 Yüksek Orta Düşük EYLEM Risk kabul edilebilir bir seviyeye düĢürülünceye kadar iĢ baĢlatılmamalı, devam eden bir faaliyet varsa derhal durdurulmalıdır. Bu risklerle ilgili hemen çalıĢma yapılmalıdır. Bu risklere mümkün olduğu kadar çabuk müdahale edilmelidir. Acil tedbir gerektirmeyebilir. 3.4. Kontrol Önlemleri Bu aĢamada özellikle kabul edilemez düzeyde bulunan risklerin kabul edilebilir düzeye indirilmesi için gerekli olan kontrol tedbirlerine karar verilir (Kahya E., Özkar D., 2014). Risk değerlendirme sürecinde önem sırasına göre belirlenen riskler kaynakta veya ortamda yok edilmeye çalıĢılmaktadır. Tehlikeli olanı daha az tehlikeli olan ile değiĢtirmek, etkin acil durum planları yapmak ve ilk yardım olanakları sağlamak, baĢka seçenek yok ise kiĢisel koruyucu donanımlar kullanılarak risklerin yok edilmesi amaçlanmaktadır. Riskler için alınan kontrol önlemlerinin doğru bir Ģekilde uygulanıp uygulanmadığının gözlenmesi ve değerlendirilmesi risk yönetim sisteminin etkinliği açısından son derece önemlidir. 4. TalaĢlı imalat iĢlemlerinde risk değerlendirmesi ÇalıĢma Balıkesir ilinde 1973 yılından bugüne tarım makineleri imalatı gerçekleĢtiren orta ölçekli bir iĢletmede gerçekleĢtirilmiĢtir. ĠĢletmede toplam 127 personel çalıĢmaktadır. ÇalıĢmada iĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği kapsamındaki risklerinin ortaya çıkartılması amaçlanmıĢtır. ĠĢletmede risk analizi talaĢlı imalat bölümünde gerçekleĢtirilmiĢ ve Tablo 4‘de verilmiĢtir. Bu bölümde toplam 23 adet risk gözlenmiĢtir. Bu risklerden 4 tanesi düĢük risk, 11 tanesi orta seviyeli risk, 8 tanesi de yüksek seviyeli risk grubundadır. Öncelikle yüksek seviyeli riskler üzerinde durulmuĢ, sırasıyla diğer riskler de değerlendirilmiĢtir. CNC tezgahlarda parça fırlaması durumunun olasılığı 5 ve oluĢması durumunda yaratacağı etki 4 olarak derecelendirilmiĢtir. Bu riskin oluĢması durumu ciddi yaralanmalara neden olabilecektir. Önlem olarak; çalıĢanlar tarafından iptal edilebilen güvenlik swiçlerinin kesinlikle iptal edilmemesi, gözlük kullanılması ve çalıĢma alanının iyileĢtirilmesi sunulmuĢtur. Diğer risk seviyesi yüksek olan durum, CNC frezede ağır parçaların taĢınması ve frezeye bağlanması sırasında ortaya çıkabilecek bel rahatsızlıklarıdır. Ergonomik açıdan uygun taĢınmayan malzemelerin iĢgören üzerinde yaratacağı etki ve bu durumun oluĢma olasılığı derecelendirilmiĢtir. Ağır parçaların taĢınması ve frezeye bağlanması sürecinde sağlık sorunlarına neden olmamak için parçaların kaldırma aparatı ile frezeye yerleĢtirilmesi önerilmiĢtir. NC tornada ağır parçaların tezgah üzerine yerleĢtirilmesi sonucu bel rahatsızlıkları oluĢabilmektedir. Bu rahatsızlıkların oluĢmasını önlemek amacıyla ağır parçaların iki kiĢi tarafından kaldırılması kuralı getirilmiĢtir. Forklift geçiĢ yollarından operatörlerin geçmesi yüksek risk olarak değerlendirilmiĢtir ve bu tehlikeyi önlemek amacıyla forklift yollarının çizgilerle belirlenmesi, uyarı talimatının asılması ve ihtar verilmesi önerilmiĢtir. 19 Orta derece risk grubuna giren riskler de incelenmiĢ ve bu risklerin önlenmesi için önerilerde bulunulmuĢtur. Matkap ve vargelde talaĢ sıçraması sonucu yaranmalar sözkonusudur. Bu riskin, çalıĢılan kısma ön korkuluk yapılması ve çalıĢanların gözlük kullanması ile azaltılabileceği düĢünülmüĢtür. Universal tornada, aynaya elle müdahale edilmesi sonucu el-parmak sıkıĢması ve parça veya talaĢ fırlaması ile çalıĢanın yaralanma riski bulunmaktadır. Bu riski ortadan kaldırmak için uyarı talimatlarının asılması ve çalıĢanın gözlük kullanması önerilmiĢtir. ÇalıĢmada risk değerlendirmesi iĢletmenin mevcut yerinde ve taĢınılan yeni yerinde olmak üzere iki defa tekrarlanmıĢtır. Tablo 4 'de ayrıca iĢletmenin yeni yerleĢim yerinde yapılan risk analizi görülmektedir. 23 adet risk tekrar değerlendirilmiĢ, bunlardan 13 tanesi düĢük risk, 9 tanesi orta seviyeli risk, 1 tanesi de yüksek seviyeli risk olarak belirlenmiĢtir. Yüksek seviyeli risk olarak forklift geçiĢ yollarının belirlenmemiĢ olmasından kaynaklanan ve iĢgörenlerin de bu yolları kullanmaları durumunda ortaya çıkan yaralanmalardır. ĠĢletme içerisinde tüm makinelerin konumları netleĢtiğinde çizgiler çekilecek ve forklift geçiĢ yolları belirlenecektir. ĠĢgörenlerin de bu yolları kullanmamaları, kullanmaları durumunda dikkatli olmaları olası yaralanma riskini düĢürecektir. Diğer riskler orta veya kabul edilebilir düzeydedir. Mevcut fabrikada karĢılaĢılan riskleri azaltmak hatta önlemek için sunulan öneriler yeni fabrika yerleĢim yerinde uygulanmıĢtır. Bu önerilerden bazıları ġekil 1‘de verilmiĢtir (Yanturalı, B., 2015). 20 Tablo 4. TalaĢlı Ġmalat Bölümü Risk Analizi (mevcut-yeni fabrika) TALAġLI ĠMALAT ĠÇĠN RĠSK DEĞERLENDĠRME FORMU Parça fırlaması 5 4 20 Yüksek Risk Değeri Yaralanma ġiddet CNC Freze Risk Seviyesi Ġhtimal Nedeni Risk Değeri Tehlike/Hata ġiddet Yer / Makine YENĠ FABRĠKA Ġhtimal MEVCUT FABRĠKA Risk Seviyesi 3 4 12 Orta 3 4 12 Orta 1 3 3 DüĢük 3 2 6 DüĢük Ön korkuluk yapılması, tüm personelin gözlük kullanması 3 2 6 DüĢük Tüm personelin gözlük kullanması 2 3 6 DüĢük Kontrol/Önlem /Sonuç Güvenlik swiçlerinin kesinlikle iptal edilmemesi, çalıĢanların gözlük ve çelik burunlu ayakkabı kullanması, çalıĢma alanının iyileĢtirilmesi CNC Freze Bel Rahatsızlığı CNC Freze Yaralanma CNC Freze Ağır parçaların taĢınması ve frezeye 5 4 20 Yüksek Takım kırılması 3 3 9 Orta Yaralanma Parça fırlaması 3 3 9 Orta Matkap ve Vargel Yaralanma TalaĢ sıçraması 5 2 10 Orta Kesme sıvıları Cilt/Göz Rahatsızlığı Kesme sıvısının sıçraması 2 3 6 DüĢük Universal Torna Yaralanma 4 3 12 Orta Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi 4 3 12 Orta Universal Torna Yaralanma Parça fırlaması, talaĢ fırlaması 3 3 9 Orta Koruma mevcut, tüm personelin gözlük kullanması 3 3 9 Orta Universal Torna Yaralanma Eldivenle çalıĢılması 2 3 6 DüĢük Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi 2 3 6 DüĢük Universal Torna Yaralanma 4 2 8 Orta Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi 3 2 6 DüĢük NC Torna Bel rahatsızlığı 5 4 20 Yüksek Ağır parçaların iki kiĢi tarafından kaldırılması kuralı 3 4 12 Orta Tezgahlar Elektrik Ģoku 5 1 5 DüĢük Periyodik olarak kontrol edilmesi 3 1 3 DüĢük Ortam Yaralanma 5 4 20 Yüksek 5 4 20 Yüksek bağlanması Aynaya elle müdahale edilmesi sonucu el-parmak sıkıĢması Bol elbise giyilmesi veya kolye, yüzük, bileklikle çalıĢılması sonucu takılma, Ağır parçaların tezgah üzerine yerleĢtirilmesi sonucu bel rahatsızlığı Tezgahta elektrik kaçağının olması Forklift geçiĢ yollarından çalıĢanların geçmesi 21 Kaldırma aparatı ile parçaların frezeye yerleĢtirilmesi IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun kesme parametrelerinin seçilmesi Tezgah kapıları/ kapakları kapalı konumda olmalıdır, uygun iĢ parçası bağlama yöntem ve kuvvetinin seçilmesi Fortlift yollarının çizgilerle belirlenmesi, uyarı talimatı ve ihtar verilmesi Tablo 4. TalaĢlı Ġmalat Bölümü Risk Analizi (mevcut-yeni fabrika)-devamı TALAġLI ĠMALAT ĠÇĠN RĠSK DEĞERLENDĠRME FORMU Parça fırlaması CNC Torna Yaralanma Risk Değeri Yaralanma ġiddet CNC Torna Risk Seviyesi Ġhtimal Nedeni Risk Değeri Tehlike/Hata ġiddet Yer / Makine YENĠ FABRĠKA Ġhtimal MEVCUT FABRĠKA Risk Seviyesi 4 2 8 Orta Tezgah kapakları açıldığında tezgahın durması 3 2 6 DüĢük 5 2 10 Orta Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi 4 2 8 Orta 2 3 6 DüĢük 2 3 6 DüĢük 1 3 3 DüĢük 3 2 6 DüĢük 3 3 9 Orta 2 2 4 DüĢük 4 2 8 Orta 4 2 8 Orta 2 2 4 DüĢük Kontrol/Önlem /Sonuç Kumanda panosuna yağlı eldiven ile temas sonucu göstergelerin okunmaması ve müdahalede gecikme Parça programın seçilmesi sonucu CNC Torna Yaralanma CNC Torna Yaralanma Takım kırılması 3 3 9 Orta CNC Torna Yaralanma Parça fırlaması 3 3 9 Orta Malzeme düĢmesi Takımların el ile takılmasında takımın sonucu yaralanma düĢmesi 3 3 9 Orta Klasik Torna Yaralanma Takım kırılması 4 4 16 Yüksek Klasik Torna Yaralanma Parça fırlaması 4 4 16 Yüksek Klasik Freze Yaralanma Parça fırlaması 4 4 16 Yüksek Klasik Freze Yaralanma Takım kırılması 4 4 16 Yüksek CNC Torna parçanın fırlaması 22 Tezgah kullanma talimatına uyulması, teknik ekip tarafından kodların kontrol edilmesi IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun kesme parametrelerinin seçilmesi Tezgah kapıları/kapakları kapalı konumda olmalıdır, uygun iĢ parçası bağlama yöntem ve kuvvetinin seçilmesi Tüm personelin çelik burunlu ayakkabı giymesi IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun kesme parametrelerinin seçilmesi TalaĢ siperi kullanılmalı, ayna punta arasına bağlanmalı TalaĢ siperi kullanılmalı, uygun iĢ parçası bağlama yöntem ve bağlama elemanlarının seçilmesi IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun kesme parametrelerinin seçilmesi a) ÇalıĢanların gözlük ve çelik burunlu ayakkabı kullanması d) CNC Freze-Torna Tezgah Emniyetli ÇalıĢma Talimatı b) ÇalıĢma alanının iyileĢtirilmesi, tezgah kapaklarının kapalı konumda olması e) Freze Emniyetli ÇalıĢma Talimatı c) TaĢıma sistemleri ile parçaların taĢınması f) Torna Emniyetli ÇalıĢma Talimatı ġekil 1. Sunulan Öneriler 5. Sonuç ÇalıĢmada tarım makineleri imalatı yapan orta ölçekli bir iĢletmenin talaĢlı imalat bölümünde risk değerlendirmesi yapılmıĢ ve riskler belirlenmiĢtir. Belirlenen risklerin bazıları düĢük seviyeli, bazıları orta seviyeli, bazıları da yüksek seviyeli riskler olarak karĢımıza çıkmıĢtır. Risk değerlendirme süreci kapsamında, eğitimlerin verilmesi, talimatların hazırlanması ve risk teĢkil eden iĢletme malzemeleri için koruyucu önlemlerin alınması kontrol önerileri olarak sunulmuĢtur. Fabrika yeni üretim alanına taĢındığından iyileĢtirme çalıĢmaları yeni fabrikada uygulanmıĢ ve risk değerlendirmesi tekrarlanmıĢtır. Yeni üretim alanında risklerin çoğunun ortadan kaldırıldığı görülmüĢ ve iĢyeri daha güvenli hale getirilmiĢtir. ĠĢletmenin mevcut yerleĢim yerinde belirlenen risk yaratan durumlar göz önünde bulundurulmuĢ ve taĢınılan yeni yerleĢim yerinde bu durumların ortaya çıkmasını önlemek amacıyla tedbirler alınmıĢ, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının oluĢma olasılığı minimum düzeye indirilmiĢtir. Böylece oluĢabilecek kayıplar azaltılmıĢtır. 23 6. Kaynaklar Çolakoğlu, H. M. (2002). KOBĠ rehberi. 359, Ankara: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yayınları. Demircioğlu, M. ve Cenkel, T. (2009). ĠĢ Hukuku. 13, Ġstanbul: Beta Basım Yayın. Dizdar, E. N. (2006). ĠĢ Güvenliği, Academic Book Production Yayınevi&Matbaacılık, Trabzon. Eke, S. (2005). Risk yönetimi ve risk yönetiminin kurumsal yönetim ilkeleri açısından önemi. Activeline Dergisi, Ġstanbul, (1), 1-5. Kahya, E., Özkar, D. (2014). ĠĢ Güvenliği, Özkağıtcılık Matbaacılık Basım San. Tic. A.ġ., EskiĢehir. Makin, A.M. and Winder, C. (2008). A new conceptual framework to improve the application of occupational health and safety management systems. Safety Science, (13), 935-948. ġardan, S. (2007). ĠĢ sağlığı ve iĢ güvenliğini yönetmek. ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, (1), 10-13. TMMOB. (2011). ĠĢçi sağlığı ve iĢ güvenliği alanında temel bilgiler. Mühendislikte, Mimarlıkta ve Planlamada Ölçü Dergisi eki, Ankara, (1), 2-12. Willey, B. (2000). Employement law in context. Ġngiltere: PrenticeHall. Wolff, H. J. (2008). ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının rekabet edilebilirliğe katkısı. Mess Mercek Dergisi, (50), 129-131. Yanturalı, B. (2015). ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi ve Bir Uygulama ÇalıĢması, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Balıkesir. Anonim 1: http://www.ismufder.org/P_is-sagligi-ve-is-guvenliginin-tanimi (E.T. Kasım 2014). 24 ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirme Demet GÖNEN Balıkesir Üniversitesi, Türkiye dgonen@balikesir.edu.tr Yeliz TÜLÜBAġ GÖKUÇ* Balıkesir Üniversitesi, Türkiye yeliz@balikesir.edu.tr Hilal ATICI Balıkesir Üniversitesi, Türkiye hilalatici@balikesir.edu.tr Merve ERDĠK Balıkesir Üniversitesi, Türkiye merveerdik92@hotmail.com Özet Son yıllarda önemi giderek artan iĢ sağlığı ve güvenliği kavramı, çalıĢanların bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hallerinin korunması, geliĢtirilmesi ve en üst düzeyde sürdürülmesi olarak tanımlanmaktadır. ĠĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmalarının amacı, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının önüne geçmek ve çalıĢanlar için güvenli bir çalıĢma ortamı yaratmaktır. ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları, oluĢmaları durumunda yaratacakları psikolojik, fizyolojik ve ekonomik sonuçlar nedeniyle iĢ hayatının önemli problemlerindendir. Bu problemlerin oluĢmasının önlenmesi için iĢ sağlığı ve güvenliği sisteminin iyi bir Ģekilde uygulanıyor olması gerekir. ĠĢyerlerinde risk oluĢturacak durumların önlenmesi, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının azaltılmasını hatta yok edilmesini aynı zamanda bu durumların ortaya çıkmasında yaĢanacak iĢgücü kaybının, üretim kaybının ve maliyet artıĢının önüne geçilmesini sağlayacaktır. Emeğin yoğun olduğu inĢaat sektörü düĢünüldüğünde, iĢ kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek için yapılacak çalıĢmalar daha fazla önem taĢımaktadır. ĠnĢaat sektörünün 2014 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içerisindeki payı %5,6 olmuĢtur. Ülke istihdamındaki payı da yaklaĢık olarak %6,9‘dur. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)‘nın 2014 yılı iĢ kazaları istatistiklerine göre inĢaat sektörü Türkiye‘deki iĢ kazalarının %44,1‘ini oluĢturan dört sektörden biridir. ĠĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının çalıĢanlara ve ailelerine, iĢverenlere ve ülke ekonomisine maddi manevi olumsuz etkileri düĢünüldüğünde, iĢ sağlığı ve güvenliği denetimlerinin önemi ve değeri anlaĢılmaktadır. ĠĢ sağlığı ve güvenliği için çalıĢmaların arttırılması, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının oluĢmasını engelleyecektir. Bu çalıĢmada inĢaat firmasının Ģantiyesinde yapılan risk analizine yer verilmiĢtir. ÇalıĢanlar için risk oluĢturacak durumlar belirlenerek, önem seviyelerine göre gruplandırılmıĢ ve risk değeri yüksek olan durumların iyileĢtirilmesi hatta ortadan kaldırılması için çalıĢılmıĢtır. Böylece çalıĢanlar ve iĢ için risk oluĢturacak unsurların önlenmesi, çalıĢanlara güvenli bir çalıĢma ortamı yaratılarak çalıĢan verimliliğinin ve iĢ verimliliğinin arttırılması amaçlanmıĢtır. Anahtar kelimeler: iş sağlığı ve güvenliği, risk analizi, inşaat sektörü. OCCUPATIONAL HEALTH AND SAFETY ASSESMENT IN CONSTRUCTION INDUSTRY Abstract The concept of occupational health and safety that has an increasing importance in recent years, is defined as to protect and improve the phsyical, psychological and social well-being of employees, and to maintain it at the highest level. The purpose of occupational health and safety studies is to avoid work accidents and occupational diseases and to create a safe workplace for employees. Work accidents and occupational diseases are one of the most important problems of business life due to their psychological, physiological and economic consequences in case of occurrence. Occupational health and safety management system should be applied in a good way to avoid occurrence of these problems. Prevention of the situations that pose a risk in the workplace allows the reduction or even elimination of work accidents and occupational diseases. It will also ensure the prevention of the loss of labor, loss of production and increased costs. When the labor-intensive construction industry is considered, studies for the prevention of work accidents and occupational diseases become more important. The share of the construction industry of 25 Gross Domestic Product in 2014 is 5.6%. Besides the construction industry‘s share of country employment is approximately 6.9%. According to the work accident statistics of Social Security Institution in 2014, the construction industry is one of the four sectors that constituting 44.1% of all work accidents in Turkey. When the negative effects of work accidents and occupational diseases on employees, their families and economics are considered, the importance of the occupational health and safety inspections is understood. Developing the studies for occupational health and safety will prevent the formation of work accidents and occupational diseases. This study includes a risk assessment that conducted in a worksite of a construction company. The risky situations for employees were determined, classified depending on their importance and appropriate precautions were proposed for reducing and eliminating the situations that had high risk levels. Thus the aim was to avoid risks for the work and employee, to create a safe workplace and to increase employee productivity and work effiency. Keywords: occupational health and safety, risk assessment, construction industry. 1.GĠRĠġ ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği, iĢyerlerinde iĢin yapımı ve yürütümü ile ilgili olarak oluĢan tehlikelerden, sağlığa zarar verecek Ģartlardan çalıĢanları korumak, çalıĢanlara daha iyi bir çalıĢma ortamı sağlamak ve sürekli iyileĢtirmek, üretimin devamlılığını ve verimini arttırmak için yapılan sistemli ve bilimsel çalıĢmalardır. Bu çalıĢmaların amacı; çalıĢanları iĢ kazalarından ve meslek hastalıklarından korumaktır (Yılmaz, 2013). Ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 2014 yılı verilerine göre (Tablo 1); 221.366 adet iĢ kazası bildirimi yapılmıĢ, bunlardan 1626 adedi ölümle, 1421 adedi ise sürekli iĢ görememezlik ile sonuçlanmıĢtır. ĠĢ kazalarının %44,1‘i, ölümlerin ise %71‘i madencilik, metal/makine, inĢaat ve kara taĢımacılığı sektörlerinde meydana gelmiĢtir. Ölümcül iĢ kazalarına bakıldığında ise inĢaat sektörü ilk sırada yer almaktadır (ÇSGB, 2014-2018; Anonim 1). Tablo 1. 2014 Yılında iĢ kazası ve ölüm hızları en yüksek olan dört sektör Kod 5 7 8 9 24 25 28 29 30 33 41 42 43 49 ĠĢkolu Kömür ve Linyit Çıkartılması Metal Cevheri Madenciliği Diğer Madencilik ve TaĢ Ocak Madenciliği Destekleyici Hizmet MADENCĠLĠK SEKTÖRÜ Ana Metal Sanayi Fabrik. Metal Ürün Makine ve Ekipman Ġmalatı Motorlu Kara TaĢıtı ve Römork Ġmalatı Diğer UlaĢım Araçları Ġmalatı Makine ve Ekipman Kurulumu ve On. METAL/MAKĠNE SEKTÖRÜ Bina ĠnĢaatı Bina DıĢı Yapıların ĠnĢaatı Özel ĠnĢaat Faaliyetleri ĠNġAAT SEKTÖRÜ KARA TAġIMACILIĞI SEKTÖRÜ DÖRT SEKTÖR TOPLAMI Dört Sektörün Genel Toplam Ġçindeki Oranı GENEL TOPLAM Kaza sayısı Ölüm Sigortalı sayısı 10.026 1.030 1.557 271 12.884 12.357 18.529 5.415 6.375 1.446 3.592 47.714 13.508 7.675 8.516 29.699 7.287 97.584 335 7 38 1 381 14 31 22 5 5 23 100 260 143 98 501 172 1.154 41.058 23.422 56.250 8.232 128.962 4.840 30.609 58.860 10.616 539.701 15.545 660.171 760.098 754.773 85.988 1.600.859 82.693 2.472.685 44,1% 71,0% 18,7% 221.366 1.626 13.240.122 Ölüm Hızı 100.000 kiĢide 816 30 68 12 295 289 101 37 47 1 148 15 34 19 114 31 208 47 Kaza Hızı 100.000 kiĢide 24,4 4,4 2,8 3,3 10,0 255,3 60,5 9,2 60,1 0,3 23,1 7,2 1,8 1,0 9,9 1,9 8,8 3,9 12,3 1.67 Emeğin yoğun olduğu inĢaat sektörü diğer sektörlere göre daha fazla risk altındadır ve iĢ kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek için, iĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmaları daha fazla önem taĢımaktadır (Baradan, 2006). 26 2. ĠNġAAT SEKTÖRÜNDE Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ Ülkemizde ve dünyada iĢ kazaları ve meslek hastalıkları uzun yıllardır birçok iĢçinin hastalanmasına, yaralanmasına, sakat kalmasına ve hatta hayatlarını kaybetmesine yol açmaktadır. Bu olumsuzluklar özellikle inĢaat sektöründe daha fazla yaĢanmaktadır. Bunun en önemli sebebi inĢaat sektörünün kendine özgü çalıĢma koĢulları olmasındandır. ĠnĢaat sektörünün diğer sektörlerden farklı olmasının baĢlıca nedeni; her projenin birbirinden farklı olması ve her projede değiĢik çalıĢma koĢullarıyla ve farklı risklerle karĢı karĢıya kalınmasıdır (Baradan, 2006). ĠnĢaat sektöründe iĢ sağlığı ve iĢ güvenliğinde risk değerlendirme ile ilgili pek çok çalıĢma yer almaktadır (Karaca,2015; Pinto,2014; Sousa ve diğ, 2015 vb.). Karaca (2015), inĢaat sektöründeki iĢ kazalarının nedenlerini daha önceden yaĢanmıĢ olan kazalara göre sınıflandırmıĢ, Ģantiyelere ve yapılan imalata göre bir risk değerlendirme formu oluĢturmuĢtur. Bu formlarla belirlenen risk seviyelerine göre riskleri değerlendirmiĢ ve alınabilecek güvenlik önlemlerini açıklamıĢtır. Hafızoğlu, 2015 yılında yaptığı çalıĢmada inĢaatlarda meydana gelen iĢ kazalarını incelemiĢ, bu iĢlerde görülen tehlikeleri ve ortaya çıkardıkları sonuçları belirtmiĢtir. ÇalıĢmada en fazla rastlanan kazaya iliĢkin örnek risk değerlendirme formu hazırlanmıĢ ve inĢaat sektöründe iĢ güvenliği konusunda yapılabilecek çalıĢmalar ile ilgili öneriler sunulmuĢtur (Hafızoğlu, 2015). Sousa ve diğ. (2014), çalıĢmalarında inĢaat sektöründe iĢ güvenliği ve iĢçi sağlığı konusu; kaza anlama, kaza analizi, kaza modelleme çalıĢmaları ve özel risk kriterleri ve limitleriyle iĢ güvenliği ve iĢçi sağlığı risk yönetimi açısından incelenmiĢtir. Ġnceleme, inĢaat projelerinde iĢ güvenliği ve iĢçi sağlığı risklerini uluslararası ISO 31000:2009 standardı tarafından belirlenen yönergelere göre ölçmek için bir metodolojiye ihtiyaç olduğunu göstermiĢtir. Ayrıca çalıĢmada risklerin maliyetlerinin istatistiksel olarak tahmin edilmesini sağlamak için tasarlanan ĠĢ Güvenliği ve ĠĢçi Sağlığı Potansiyel Risk Modeli (OSH-PRM) önerilmiĢtir. Önerilen model iĢ güvenliği ve iĢçi sağlığı risk yönetimi için fayda-maliyet analizine yardımcı olmak üzere tasarlanmıĢtır. Bu model, bir inĢaat projesinin uygulama aĢamasındaki farklı iĢçiler ve çeĢitli aktiviteler için güvenlik ve sağlık koĢullarını iyileĢtirmek amacıyla kaynakların yönetilmesini sağlamaktadır (Sousa ve diğ., 2015). Pinto (2014) çalıĢmasında, yeni geliĢtirilen ve inĢaat firmalarının iĢ güvenliği risklerini azaltma konusunda desteklemeyi amaçlayan bir Bulanık Nitel Risk Değerlendirme Modeli sunmuĢtur. Modelin yenilikçi yönleri; güvenlik önlemlerinin etkinliğini değerlendirme kriteri olarak alması ve dilsel değiĢkenlerin ortaya çıkardığı değersiz ve eksik bilgi kullanımını iyileĢtirmek için bulanık küme teorisini kullanmasıdır. Pinto ve diğ. (2011), geleneksel iĢ güvenliği risk değerlendirme yöntemlerinin inĢaat sektörü için bugünkü durumunu kısıtlarıyla sunmuĢlar ve riskli durumlarda bulanık küme yaklaĢımlarını kullanmanın avantajlarından bahsetmiĢlerdir. 2.1 ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi Günümüzde kalite anlayıĢının en önemli faktörlerinden biri haline gelen iĢ sağlığı ve güvenliği alanında uygulanan risk yönetiminin bel kemiğini oluĢturan risk değerlendirmesi, tehlike ve risklerin belirlenmesi, önlem alınması ve yapılan iĢlerin değerlendirilmesi konusunda genel bir çerçevede gerçekleĢtirilir (ÇSGB, 2007). Risk değerlendirmesi, iĢyerinde var olan ya da dıĢarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüĢmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaĢtırılması amacıyla yapılması gerekli çalıĢmalardır (Vatansever, 2014). Risk değerlendirmesi, önce çalıĢanları korumak sonra da iĢyerini ve iĢyerinin çevreye verebilmesi muhtemel zararlardan, baĢka kiĢi ve kuruluĢları korumak amacıyla yürütülmesi gereken bir faaliyettir. Amaç; iĢyerlerindeki çalıĢma koĢullarından kaynaklanan her türlü tehlike ve sağlık riskini azaltmak, insan sağlığını etkilemeyen seviyeye düĢürmektir (Akpınar, 2014; Tan, 2007). Risk değerlendirmesinde uygulanacak adımları sırayla ele alacak olursak (ġekil 1); 1.Adım: Tehlikelerin Belirlenmesi Bu adımda, iĢyerinde çalıĢanlara, ürünlere, iĢ ekipmanlarına nelerin zarar verebileceği belirlenir. 2. Adım: Tehlikelerin Değerlendirilmesi Birinci adımda tespit edilen tehlikelerden kimlerin ve nasıl etkileneceği belirlenir, listedeki tehlikelerin hangileri için ne tür önlemler alınacağı ve hangileri için risk derecelendirmesi yapılacağına karar verilir. 3. Adım: Risklerin Derecelendirmesi ve Alınacak Önlemlere Karar Verilmesi 27 Ġkinci adımda derecelendirilmesine karar verilen tehlikelerin her biri için ayrı ayrı risk ağırlık oranları hesaplanır. Hesaplamalar yapılırken risk değerlendirme metotları kullanılmaktadır. 4. Adım: Bulguların Kayıt Altına Alınması ve Kontrol Önlemlerinin Uygulanması Ġkinci ve üçüncü adımlarda alınmasına karar verilen önlemlerin hemen ortadan kaldırılabilecek olan tehlikeler için olanları derhal uygulamaya alınır ve tehlikenin tekrar ortaya çıkmaması için uygun bir kontrol periyodu belirlenir. Belirli bir maliyet ve zaman gerektiren önlemler için uygulama planları yapılarak uygulama süreci baĢlatılır. 5. Adım: Denetim, Ġzleme, Gözden Geçirme ve Gerekli Hallerde ĠyileĢtirme ĠĢyerinde gerçekleĢtirilen risk yönetiminin tüm aĢamaları ve uygulanması denetlenir, izlenir ve aksayan yerler gözden geçirilerek sürekli iyileĢtirme kapsamında gerekli görülen hallerde güncellenir. ġekil 1. 5 Adımda Risk Değerlendirme Döngüsü (ÇSGB, 2007). 2.2. Risk Değerlendirme Metotları ĠĢ sağlığı ve güvenliği odaklı risklerin belirlenmesi ve değerlendirilmesi için kullanılan birçok yöntem bulunmaktadır (Pinto vd.,2011). Bunlardan bazıları; Matris Metodu, Hata Ağacı Analizi, Fine-Kinney Metodu, Hata Türü ve Etkileri Analizi (FMEA), Olay Ağacı Analizi, Kontrol Listeleri, Eğer-Öyleyse Analizleri, Tehlike ve ĠĢletilebilirlik Metodu‘dur (HAZOP). Bu çalıĢmada en klasik ve temel risk değerlendirme modeli olan Matris metodu esas alınmıĢtır. Matris metodu özellikle sebep-sonuç iliĢkilerinin değerlendirilmesinde kullanılır. ĠĢletmelerde özellikle aciliyet gerektiren ve bir an önce önlem alınması gerekli olan risklerin tespitinin yapılabilmesi için kullanılmaktadır. Bu metot ile öncelikle bir olayın gerçekleĢme ihtimali ile gerçekleĢmesi durumunda sonucunun derecelendirilmesi ve ölçümü yapılır. Risk=Olasılık x ġiddet olarak ifade edilir. Bu formülün verdiği sonucun değerlendirilmesi ile bir riskin kabul edilebilir (kuruluĢun, yasal yükümlülük ve kendi iĢ sağlığı ve güvenliği politikası göz önüne alındığında tahammül edilebilir seviyeye indirilmiĢ risk) olup olmadığı ya da hangi zaman periyodunda ne ölçüde önlem alınması gerektiği belirlenir. Ortaya çıkacak bir olayın ne Ģiddette zarar vereceği aĢağı yukarı tahmin edilebilir (Yüksekten düĢmede ölüm ya da ciddi yaralanma, vb.) Sonuçların değerlendirilmesi için olasılığın belirlenmesinde Tablo 2 ve zararın Ģiddetinin belirlenmesinde de Tablo 3‘de yer alan skala kullanılmıĢtır (Koltan ve ark., 2010). 28 Tablo 2. Olasılığın belirlenmesinde kullanılan skala Ġhtimal Ortaya Çıkma Olasılığı Çok küçük (1) Hemen hemen hiç Çok az (yılda bir kez), sadece anormal durumlarda Az (yılda bir kaç kez) Sıklıkla (ayda bir) Çok sıklıkla (haftada bir, hergün) Küçük (2) Orta (3) Yüksek (4) Çok yüksek (5) ġiddet Çok hafif (1) Hafif (2) Orta (3) Ciddi (4) Çok ciddi (5) Tablo 3. ġiddetinin hesaplanmasında kullanılan skala Derecelendirme ĠĢ saati kaybı yok, ilkyardım gerektiren ĠĢgünü kaybı yok, kalıcı etkisi olmayan, ayakta tedavi, ilkyardım gerektiren Hafif yaralanma, yatarak tedavi gerekir Ciddi yaralanma, uzun süreli tedavi, meslek hastalığı Ölüm, sürekli iĢgöremezlik Sonuçların değerlendirilmesi için risklerin olasılıkları ve Ģiddetleri dikkate alınarak Tablo 4'teki risk matrisi oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan risk matrisine göre kabul edilebilirlik, yasal Ģartlar, yerel özellikleri ve iĢ yeri Ģartları dikkate alınarak Ģu Ģekilde tanımlanmıĢtır (Koltan ve ark., 2010). Risklerin Derecesi Önemsiz Riskler DüĢük Riskler Orta Riskler Önemli Riskler Kabul edilemez Riskler Tablo 4. Risklerin derecesi ve alınması gereken önlemler Risk Alınması Gerekli Önlemler Seviyesi Risklerin ortadan kaldırılması için kontrol prosesleri 1 planlamaya ve gerçekleĢtirilecek faaliyetlerin kayıtlarını saklamaya gerek olmayabilir. Risklerin ortadan kaldırılması için ilave kontrol proseslerine 2,3,4,5,6 gerek olmayabilir; ancak mevcut kontroller sürdürülmelidir. Riskleri düĢürmek için gerekli faaliyetler baĢlatılmalı ve en az 8,9,10,12 altı ay içinde tamamlanmalıdır. Riskler azaltılıncaya kadar iĢ baĢlatılmamalı eğer devam eden bir faaliyet varsa derhal durdurulmalıdır. Risk, iĢin devam 15,16,20 etmesi ile ilgiliyse acil önlem alınmalı ve bu önlemler sonucunda faaliyetin devamına karar verilmelidir. Risk kabul edilebilir seviyeye düĢürülene kadar çalıĢma baĢlatılmamalı, devam eden faaliyet durdurulmalıdır. 25 GerçekleĢtirilen faaliyetlere rağmen riski düĢürmek mümkün olmuyorsa, faaliyet engellenmelidir. 3. UYGULAMA Matris yöntemi kullanılarak yapılan risk değerlendirmesi Çanakkale‘de yer alan yaklaĢık 7000 m2‘ lik konut + iĢyerinden oluĢan Ģantiye alanında uygulanmıĢtır. Risk değerlendirme çalıĢmasında; temel amaç, iĢyerinde çalıĢma koĢullarından kaynaklanan her türlü tehlike ve sağlık riskini saptamak, insan sağlığını etkilemeyen seviyeye düĢürücü önlemleri belirlemektir. Bu riskler iĢ kazaları olabileceği gibi her türlü meslek hastalığı ve diğer sağlık riskleri olabilir. ġantiyede yapılan risk değerlendirmesinde yedi risk belirlenmiĢtir. Bu risklerin üç tanesi önemli risk, dört tanesi orta risk olarak değerlendirilmiĢtir. Kaynak yaparken çalıĢanın maske takmaması ve ortaya çıkan gazların solunması, bu durumun gün içerisinde tekrarlanması çalıĢanda meslek hastalıklarına neden olabilecektir. Diğer önemli riskler, yüksekte çalıĢanların iĢ güvenliğine dikkat etmemeleri ile 29 oluĢabilecek kazalardır. Yüksekte çalıĢma yapılacağı durumlarda, çalıĢanların emniyet kemeri takmaları, boĢlukların demir veya ahĢap korkuluklar ile çevrelenmesi ve aydınlatılması iĢ güvenliği açısından büyük önem arz etmektedir. Yapılan iĢ gereği etrafa çok fazla malzeme dağılmaktadır. ĠĢlem tamamlandıktan sonra etrafa dağılan bu malzemeler kaza riskleri (takılıp düĢme, üzerine basıp kayıp düĢme, ayağa batma vb.) yarattıkları için toplanmalı ve çalıĢılan ortam riskleri görebilmek için iyi aydınlatılmalıdır. ÇalıĢan kullandığı makineyi iĢi bittiğinde açık halde bırakmakta, baĢka bir çalıĢan aynı makineyi alıp çalıĢmaktadır. ÇalıĢanın makineyi alma esnasında olası bir risk ile karĢılaĢılmaması için, iĢlem tamamlandıktan sonra makineler kapatılmalıdır. ÇalıĢanlar ortaya çıkabilecek riskler ile ilgili olarak bilgilendirilmelidir. Yapılan çalıĢmada incelenen Ģantiyede karĢılaĢılan riskli çalıĢma koĢulları ġekil 2‘de yer almaktadır. ġantiyede yapılan risk değerlendirmesi sonucu tespit edilen riskler ve risk dereceleri Tablo 5'te verilmiĢtir. Riskler için sunulan öneriler ile önemli olan risklerin seviyesi azaltılmıĢtır. ÇalıĢanların kullanacağı kiĢisel koruyucular ve çalıĢma ortamında alınacak tedbirler ile iĢ kazası ve meslek hastalığı riskleri azaltılacak, çalıĢanlar için daha güvenli bir çalıĢma ortamı yaratılacaktır. a) ParaĢüt tipi emniyet kemeri takılmaması, demir veya ahĢap korkulukların gerekli yerlerin hepsinde kullanılmaması b) Merdiven kullanılmaması c) Aydınlatmanın yetersiz olması 30 d) Makinanın çalıĢır halde bırakılması e) Çivi vb. malzemelerin ortamda kalması ġekil 2. Risk oluĢturabilecek çalıĢma koĢulları 31 Tablo 5. Risk Analiz Tablosu 4 16 Yüksekte çalıĢmalarda kiĢisel koruyucu (baret, emniyet kemeri vb.) kullanmama Ġnsan veya malzeme düĢmesi 4 5 20 ÇalıĢanların boĢluklara fazla yaklaĢmaları RĠSK 4 ġĠDDET Kaynak gazları Gazların solunması ile akciğerlere zarar vermesi RĠSK DEĞERLENDĠRME OLASILIK RĠSK RĠSK ġĠDDET TEHLĠKE OLASILIK RĠSK DEĞERLENDĠRME Önemli ÇalıĢanların kiĢisel koruyucu malzemeleri kullanması (kaynak gözlüğü ve solunum maskesi, iĢ elbisesi vb.), aspirasyon sistemi yapılması 1 2 2 DüĢük Önemli ParaĢüt tipi emniyet kemeri kullandırılması, eğitimler verilmesi, çalıĢma esnasında kontrolör görevlendirilmesi 1 3 3 DüĢük 1 2 2 DüĢük 1 1 1 Önemsiz 2 3 6 DüĢük 1 1 1 Önemsiz 1 1 1 Önemsiz ÖNCELĠK SIRASI Yaralanma 4 5 20 Önemli Parçanın insana çarpması 3 3 9 Orta Takılma, düĢme 4 3 12 Orta Makineyi çalıĢır halde bırakma Yaralanma 2 5 10 Orta Çivi vb. malzemeler Ayağa batması 3 3 9 Orta Sökülen kalıp parçalarını aĢağıya atma Aydınlatmanın yetersiz olması ÖNLEM Demir korkulukların uygun ve sağlam malzemeden seçilip düzenli aralıklarla kontrol edilmesi, boĢlukların etrafının fosforlu Ģeritler ile çevrilerek aydınlatılması, çalıĢanların emniyet kemeri kullanması Söküm alanının sınırlandırılarak malzemelerin belirli alanlarda toplanması, söküm alanında insan bulunmaması Tüm karanlık bölgelerin aydınlatılması Makine ile iĢlem bittikten sonra prizden çekilmesi hakkında talimat, eğitimler düzenlenmesi Kullanılmayan malzemelerin iĢi bittikten sonra temizleme ekipleri tarafından ortamdan kaldırılması 32 ÖNCELĠK SIRASI 4. SONUÇ Uygulamanın yapıldığı Ģantiyedeki risk değerlendirmesi sonucunda, iĢyerindeki risklerin neler olduğuna karar verilmiĢ, kaza olma olasılığı ile olası kazaların boyutu/büyüklüğü hakkında bilgi sahibi olunmuĢ ve olası risklerin önceliği saptanmıĢtır. Sonuç olarak; yedi riskten üç tanesi önemli risk, dört tanesi orta risk olarak tespit edilmiĢtir. Tespit edilen risklerin her biri için ayrı ayrı olmak üzere kontrol ve önlem faaliyeti belirlenmiĢtir. Bir Ģantiyede risklerin sadece olasılık ve Ģiddetinin hesaplanması, o iĢletmedeki kaza olasılığını ve riskini ortadan kaldırmayacağından, belirlenen risklere uygun kontrol önlemlerinin alınması gerekmektedir. Risk analizi yapıldıktan ve kontrol önlemleri geliĢtirildikten sonra ise kontrol önlemlerinin iĢlerliliği düzenli olarak takip edilmelidir. ġantiyede çalıĢanların tamamının dolaylı yoldan ya da doğrudan risk değerlendirme sürecine katılmaları gerekir. Verilecek talimat ve eğitimler risk değerlendirme sürecini ve çalıĢma ortamında yapılacak iyileĢtirmeleri kolaylaĢtıracaktır. Düzenli olarak yapılacak risk analizleri ile iĢyerlerinde çalıĢanlara, ailelerine, iĢverenlere ve ülke ekonomisine maddi ve manevi olumsuz etkisi olabilecek meslek hastalıklarının ve iĢ kazalarının minimum düzeye indirilmesi veya oluĢmalarının önlenmesi sağlanacaktır. KAYNAKLAR Akpınar, T., Çakmakkaya, B., Y. (2014), "ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Açısından ĠĢverenlerin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü" ÇalıĢma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 40, 2014/1, 273-304. Baradan, S., (2006), "Türkiye ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Güvenliğinin Yeri ve GeliĢmiĢ Ülkelerle Kıyaslanması", DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt: 8 Sayı: 1 s. 87-100. Hafızoğlu, E. (2015), "Bina Yapımında YaĢanan Kazalar ve Bir Risk Değerlendirme ÇalıĢması", Doktora tezi, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul. Karaca, S. (2015), "Yapı ĠĢlerinde ĠĢ Güvenliği Açısından Risk Değerlendirmesi ve Alınacak Önlemler", Doktora tezi, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul. Koltan A., Orhon H. Y., Yılmaz S., Altay M., Yılmaz S., Çay Ġ., (2010), ―Risk Değerlendirmede Kullanılan L Tipi Karar Matrisi Yönteminin ĠĢçi Sağlığına Uygunluğunun Değerlendirilmesi‖, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 38-43. Pinto, A., Nunes, I. L., & Ribeiro, R. A. (2011), "Occupational risk assessment in construction industry–Over view and reflection", Safety Science, 49(5), 616-624. Pinto, A. (2014), "QRAM A Qualitative Occupational Safety Risk Assessment Model ForThe Construction Industry That Incorporate Uncertainties by The Use of Fuzzy Sets". Safety Science, 63, 57-76. Sousa, V., Almeida, N. M., & Dias, L. A. (2014), "Risk-based management of occupational safety and health in the construction industry–Part 1: Background knowledge", Safety science, 66, 75-86. Sousa, V., Almeida, N. M., & Dias, L. A. (2015), "Risk-based management of occupational safety and health in the construction industry–Part 2: Quantitative model", Safety science, 74, 184-194. Tan, O. (2007), "ġantiyelerde OluĢan Risklerin Değerlendirilmesi", ĠSGĠAD ĠĢ Güvenliği Dergisi. Sayı -9. T.C. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), Ulusal ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi III ve Eylem Planı 2014-2018 T.C. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), (2007). 5 Adımda Risk Değerlendirmesi, ÇSGB Genel Yayın No:140, Ankara. Vatansever, Ç. (2014), "Risk Değerlendirme‘de Yeni Bir Boyut: Psikososyal Tehlike ve Riskler", ÇalıĢma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 40, 2014/1, 117-138. Yılmaz, A. (2013), "Genel ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi, Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası", http://www.fto.org.tr/DB_INT_Image/4/1587/FTO%20E%C4%9Fitim.pdf Anonim1: http://www.isteguvenlik.tc/2014%20SGK%20Analiz.pdf - 2014 Yılı SGK ĠĢ Kazası Ġstatistiklerinin Analizi (EriĢim Tarihi:20.04.2016) 33 Mersin Ilinin Bazi Ilçelerindeki Anit Ve Anitsal Nitelikli Ağaçlar Ġsmail DUTKUNER* Hasan ASLAN Fatma Merve NACAKCI Doç.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye Or. Yük. Müh., OGM Mersin Orman Bölge Müdürlüğü, Türkiye ArĢ. Gör. Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye ismaildutkuner@sdu.edu.tr hasanaslan@ogm.gov.tr mervenacakci@sdu.edu.tr Özet Bu tez çalıĢmasında Mersin Ġli, Mut, Gülnar ve Aydıncık Ġlçelerinin siyasi sınırlarında bulunan anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlarının tespiti yapılmıĢtır. ÇalıĢma esnasında anıt ağaç özelliği taĢıyan ağaçların tespitinde o bölgede görevli orman iĢletme Ģefi, orman muhafaza memurları, orman iĢçileri, köy muhtarları ve köylerde yaĢayan yaĢlı insanlara sorularak tarama ve tespitler yapılmıĢtır. Tespit edilen ağaçların anıtsal nitelik taĢıyıp taĢımadığı hususunda, ağaçlara anıtsal nitelik kazandıracak soyut yöresel hikayeleri ile somut teknik verilerin (çap, boy, yaĢ ve tepe) ölçümleri yapılarak anıt ağaç envanter karnesine iĢlenmiĢtir. Envanter karnesine iĢlenen veriler puanlamaya tabi tutularak anıt ağaç niteliğinde olup olmadığı tespitleri yapılmıĢtır. Anıt ağaç envanteri ve seçimine iliĢkin olarak, Türkiye‘de halen yaĢanmakta olan eksikliklerin hemen hemen tamamıyla giderildiği ―Genç–Güner Yöntemi‖nden (Genç ve Güner, 2003) yararlanılarak Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan ―TS 13137/Mart 2005 Anıt Ağaçlar-Envanter, Seçim Kuralları ve ĠĢaretleme‖ standardı (TSE, 2005) ‗na uygun olarak tespit edilen anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar hakkında bilgiler verilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Anıt Ağaç, Mut, Gülnar, ağaç The Monumental and the Candidate Monumental Trees İn Some Districts of Mersin Abstract In this thesis, the monumental and the candidate monumental trees inside the political boundaries of Mut, Gülnar and Aydıncık district in Mersin province have been identified. During the study, the field survey and identification process of the monumental trees has been conducted in cooperation and contribution of the forest chiefs and rangers in charge of the area, forestry workers, elected heads of villages and the elderly locals in the area. The possible monumental trees spotted in the area were registered in inventory book in consideration of historical, folkloric or mystical stories about the trees which will provide them to be qualified as monumental trees and measuring the technical data such as diameter, height, age and crown size. By evaluating the scored data registered in inventory book they were decided whether they are monumental or not. Regarding the selection and inventory of monumental trees, the deficiencies in Turkey have been nearly made up. The knowledge is given about the monumental trees and the candidate monumental trees which are identified by using Genç– Güner Method (Genç, Güner 2003) in accordance with the standarts ―TS 13137/March 2005 monumental trees - inventory, selection criteria and marking‖ which are prepared by Turkish Standards Institute. Keywords: Monumental trees, Mut, Gülnar, trees 34 GĠRĠġ Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kiĢinin gelecek kuĢaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, olarak tanımlanmaktadır. Anıtlar, genellikle heykel ya da çeĢitli biçimlerdeki yapılar olabildiği gibi, ağaçlar da anıt olarak kabul edilmektedir. Anıtın amacı, bir kiĢinin, olayın ya da tarihsel bir dönemin anısını canlı tutmaktır (Wikipedia, 2014a). Anıt ağaçların doğal ortamda kendi halinde yaĢayabilmesi, kuĢaklar arasında bir bağ sağlayacak kadar uzun ömre sahip olması, görsel güzellik taĢıması, yaĢanan tarihe ve önemli olaylara tanıklık yapmıĢ olması gerekmektedir (Wikipedia, 2014b). Özellikle 1900 ‗lü yılların baĢından beri süre gelen ve doğal dengenin bozulması pahasına gerçekleĢtirilen endüstrileĢme; doğa tahribatına ve çevresel sorunların artmasına neden olmuĢtur. Yine aynı dönemde; doğa sevgisinin ve çevre bilincinin artmasına koĢut olarak, özellikle doğa tarihinin canlı tanıkları olan, yüzyıllar öncesinden günümüze ulaĢabilmiĢ, toplum ve insan psikolojisini derinden etkileyen, geçmiĢle gelecek arasında önemli bir köprü vazifesi gören ağaçların tespitine ve korunmasına yönelik çalıĢmalar giderek artmıĢtır (Asan, 1998). YaĢ, çap ve boy itibariyle kendi türünün alıĢılagelmiĢ ölçülerinin çok üzerindeki boyutlara ulaĢan, yöre tarihinde, kültür ve folklorunda özel yeri bulunan; geçmiĢ ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında iletiĢim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip ağaçlara ―anıt ağaç‖ denir (Asan, 1991; 1993). Anıt ağaçlar dört grupta toplanır ve (a) Tarihi anıt ağaçlar, (b) Mistik anıt ağaçlar, (c) Folklorik anıt ağaçlar ve (d) Boyutsal anıt ağaçlar olarak isimlendirilir. Tarihi, mistik ve folklorik anıt ağaçlar için yaĢları ve boy, gövde çapı veya tepe çapı gibi boyutsal özellikleri önemli değildir, doğrudan anıt ağaç olarak seçilirler (Genç ve Güner, 2003). Anıt ağaç topluluğu kavramının kullanılabilmesi için, ağaçların en az grup-Ģerit büyüklüğünde bir alanda olması gerekir. Alan büyük grup-geniĢ Ģerit, meĢcere ve hatta daha büyük boyutlarda olabilir. Anıt ağaç topluluğunun kapladığı alan her zaman daireye benzemez. Özellikle, yapay yöntemlerle tesis edilmiĢ ağaç toplumları Ģerit, geniĢ Ģerit veya zon Ģeklinde olabilir. Alan büyüklüğünün tespitinde, anıt ağaçların ortalama boyuna göre, daireye benzer alanlar için alanın ortalama çapı; uzunlamasına alanlar için, alanın ortalama geniĢliği dikkate alınır. Tarihi, mistik veya folklorik özellikleri ile anıtlaĢmıĢ ağaçlar, en az grup veya Ģerit büyüklüğündeki bir alan üzerinde ve bir topluluk halinde bulunuyor ise, tarihi, mistik veya folklorik anıt ağaç topluluğu kavramı kullanılır. Keza, yaĢ, boy, gövde çapı ve tepe çapı özellikleri bakımından boyutsal anıt ağaç niteliğine sahip ağaçlar, en az grup veya Ģerit ölçülerindeki bir alan üzerinde bulunuyorsa ve söz konusu bu alanda, adet olarak veya psikolojik olarak hakimiyet kurmuĢlarsa, böyle bir topluluk boyutsal anıt ağaç topluluğudur (Bayar, Türker ve Genç, 2012). Ġnsanoğlu teknik ve kültürel açıdan ilerledikçe doğayı tahrip etmekte ve doğal çevrelerinden soyutlanmaktadır. Ortaya çıkan bazı çevre sorunları bugün toplumların sadece bazı bireylerini endiĢeye sevk etmekte ve konuya gerekli önemin verilmemesi sebebiyle sorun güncelliğini korumaktadır. Değeri az bilinen doğal varlıklar adeta bir mirasyedi rahatlığıyla israf edilmektedir. Ancak bu değerler yok oldukları zaman önemleri anlaĢılacak fakat çok geç kalınmıĢ olacaktır. AĢınmıĢ bir toprağı, yok olmuĢ bir ormanı, tahrip edilmiĢ bir tabiat anıtını yerine koymak mümkün değildir. Günümüzde yer ve doğa bilimlerinin ortaya koyduğu gerçek, geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de insanoğlunun geleceğinin ağaca bağlı olduğudur. Buna rağmen insanoğlu ormanları katletmek için adeta yarıĢıyor. Bir ağaç ömrü boyunca, odun değerinin yaklaĢık 2000 katı hizmet veriyor(Özçelik vd. 1998). ÇalıĢma alanı olan Mut ve Gülnar Ġlçelerinin tarihi ve coğrafi konumları itibariyle asırlar boyunca çeĢitli medeniyetlere ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Bu topraklarda yaĢayan medeniyetler kendi kültür ve inançları doğrultusunda bu ağaçları koruyarak günümüze kadar yaĢamalarına vesile olmuĢlardır. Bu ağaçların çoğunlukla kutsal mekan bahçeleri, herkesin gözü önündeki umumi alanlar yada insanların ulaĢım imkanı olmayan yerlerde olduğu tespit edilmiĢtir. Pek çoğunun öyküsünde geçmiĢteki olaylara ve yıllara tüm asaleti ile direnme sonucu ayakta kalmayı baĢarmıĢlık vardır. Ġnsanlar bu nedenle bu ağaçları kutsallaĢtırmıĢlardır. Kültürel değer taĢıyan bu öykülerin yanı sıra çeĢitli zorluklara göğüs geren ve direnen bu ağaçların, sağlıklı ve uzun bir ömrün genlerine sahip olduğu düĢünülebilir. Bunların bilimsel olarak araĢtırılması ve doğrulanması gerekiyor (Düzenli ve Karaömerlioğlu, 2010). 35 ÇalıĢma alanında bulunan ormanların tamamı devletin hüküm ve tasarrufunda olup bu ormanların asli ağaç türleri ise doğal ve yapay yolla gelmiĢ kızılçam, sedir, ardıç, karaçam ve meĢe‘den oluĢmaktadır. Deniz seviyesinden baĢlayan yükseltisi, Gülnar‘da bulunan 1650 metre rakımlı Karınbeleni Tepesi ile yine aynı yükseltide Mut Ġlçesi Sertavul Geçidi‘ nde en yüksek noktaya ulaĢır. Güneyde Akdeniz‘ den baĢlayarak kuĢ uçumu ortalama 45 km. kuzeyde Göksu Nehri ve daha kuzeyde Torosların zirve yaptığı Sertavul Geçidine kadar geniĢ bir alanı kapsamakta olup yükselti farkından dolayı tür çeĢitliliği açısından zengin bir flora ve faunaya sahiptir. Tipik Akdeniz iklimi özellikleri yanında üst rakımlarda karasal iklim geçiĢ zonları barındırmaktadır. Toprak yapısı olarak genellikle kalker anakayadan oluĢan kumlu, killi, kireç taĢları, marn ve kum taĢından oluĢmaktadır. Ġç kesimlere doğru serpantin ve andezit görülmektedir. Toroslar ile özdeĢleĢmiĢ olan sedir ve çalıĢma alanının %50 sini kaplayan kızılçam‘ a ait boyutsal olarak bir tek anıt ağaca rastlanılmamıĢ olması da düĢündürücüdür. Yapılan çalıĢmada tespit edilen anıt ağaçlar ormanlık alanlardan ziyade ya mezarlık yada yerleĢim yerlerinde tespit edilmiĢ olmaları yerel halkın bu konuya gereken önemi vermediklerini ortaya koymaktadır. Bunca geçen zamana karĢılık beklenilen sayıda anıtsal nitelikli ağaç tespit edilememiĢ olması da dikkat çeken ayrı bir husus olarak değerlendirilmelidir. Özellikle Akdeniz bitki varlığının maki formundaki türlerinde göze çarpan bir adet kermes meĢesi tespiti yapılmıĢtır. Ormanlarda aĢırı otlatma ve usulsüz faydalanmalar neticesinde en çok meĢe sahaları büyük zarar görmekte ve çalı formunda kalarak geliĢim gösterememektedir. YerleĢim yeri özellikleri, coğrafya ve topoğrafya itibariyle ulaĢım imkanlarının kısıtlı olması sebebiyle herhangi bir sanayi ve endüstriyel kuruluĢ olmadığından çok geniĢ doğal ormanlar bulunmaktadır. ÇalıĢma alanı içerisinde doğa koruma anlamında yasal olarak korunan alan bulunmamaktadır. Özellikle yüksek rakımlara çıkıldıkça insanların yaĢam koĢulları güçleĢmekte ve doğala uygun yaĢam tarzları ve gelenekleriyle yerleĢim yerleri merkezinde veya yakınlarında bulunan anıtsal nitelikli ağaçların korunduğu gözlemlenmiĢtir. Toplumun eğitim seviyesi ve yaĢam koĢulları her türlü yasal, dini, vicdani kısıtlamalara rağmen anıt ağaçların ayakta kalmalarını sağlayamamıĢtır. Bu da kırsalda yaĢayan insanların, anıtsal nitelikli ağaçların ihtiva ettiği değeri gerçek manada kavrayamadıklarının bir göstergesidir. Tespit edilen tüm anıt ağaçların bugüne kadar gelmiĢ olmaları gelecek nesile iletilmek üzere alınan emanetler olarak değil, bazı çekincelerle tabiri caizse tesadüfen yada folklorik değerleri sayesinde korunduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple, bugün anıtsal nitelikte olmasa bile pek çok aday anıt ağaç bulunmakta olup, farklı bir çalıĢma konusu ile aday anıt ağaçlar tespit edilerek envanterlerin takibi yapılarak bu tür ağaçların korunması yönünde gerekli çalıĢmalara baĢlanılmalıdır. Aksi takdirde özellikle bu yöre için anıt ağaçlardan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu çalıĢma ile tespit edilen mevcut anıt ve anıtsal nitelikli ağaçların çoğunun tescilli olmadığı, tesciline yönelik olarak yetkili kurum ve kuruluĢlarca herhangi bir giriĢimde bulunulmadığı dikkat çekmektedir. Bunun sebebi ise tescile yönelik iĢ ve iĢlemlerin kimin tarafından yapılacağı hususunun net olmaması ile birlikte vatandaĢın bu konuya gerekli hassasiyeti göstermemeleridir. Bilindiği üzere anıt ağaçların tescili, ya yetkili makamların ya da duyarlı vatandaĢların talebi ve takibi neticesinde gerçekleĢmektedir. Bu çalıĢmanın sonucu, tespit edilen anıt ağaçların tescili ve tanıtımı yöre turizmine katkı sağlayacaktır. MATERYAL VE METOD Bu çalıĢmada T.C. Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Mersin Orman Bölge Müdürlüğü, Mut ve Gülnar Orman ĠĢletme Müdürlükleri idari sınırlarını kapsayan Mersin Ġli, Mut ve Gülnar Ġlçeleri siyasi sınırlarında bulunan anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlarının tespiti yapılmıĢtır. ÇalıĢma esnasında devlet ormanı, hazine arazisi ve özel mülk ayrımı yapılmadan Mersin Ġli, Mut, Gülnar ve Aydıncık Ġlçeleri‘ nde münferit halde bulunan anıt ağaç kriteri taĢıyan ve namzet anıt ağaçların tespiti yapılmıĢtır. Tespit edilen anıt ağaç toplulukları bulunduğunda ise içerisinde en iyi kriterlere sahip fert çalıĢmaya dahil edilmiĢtir. Anıt ağaç özelliği taĢıyan ağaçların tespitinde o bölgede görevli Orman ĠĢletme ġefi, Orman Muhafaza Memurları, Orman ĠĢçileri, Köy Muhtarları ve Köylerde bulunan yaĢlı insanlara sorularak seri bir Ģekilde tarama ve tespitler yapılmıĢtır. ÇalıĢma esnasında değiĢik türlerde oldukça fazla anıtsal 36 özellik taĢıyan aday ağaçlara rastlanmasına rağmen bunlardan en çok dikkat çeken aynı türden bir veya birkaç tanesi kayıt altına alınmıĢtır. Anıt ağaç envanteri ve seçimine iliĢkin olarak, Türkiye‘de halen yaĢanmakta olan eksikliklerin hemen hemen tamamıyla giderildiği ―Genç–Güner Yöntemi‖nden (Genç ve Güner, 2003) yararlanılarak Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan ―TS 13137/Mart 2005 Anıt AğaçlarEnvanter, Seçim Kuralları ve ĠĢaretleme‖ Standardı (TSE, 2005) kapsamında tespit edilen anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar hakkında bilgiler verilmiĢtir. Bu çalıĢmada, (Genç ve Güner, 2003) tarafından geliĢtirilen ―Anıt Ağaç Envanter Karnesi‖ kullanılmıĢtır. Tespit edilen ağacın, görünür fiziksel özellikleri, ölçülebilen somut özellikleri ve alınması gereken koruyucu tedbirler ile varsa yörede bu ağaç hakkında anlatılan hikayeler gibi soyut özellikleri envanter karnesine iĢlenerek objenin tamamının görülebildiği en uygun pozisyondan fotoğraflanarak arazi çalıĢmaları tamamlanmıĢtır. Anıt ağaç seçiminde kullanılmak üzere yerli türlerimiz için (Genç ve Güner, 2003) tarafından geliĢtirilen değerlendirme yöntemi kullanılmıĢtır. GeliĢtirilen bu yöntemde, ağaçların tarihi, folklorik ve mistik değerleri dıĢında kalan diğer soyut özellikleri ve somut özellikleri bir arada değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. Yani, ağacın bulunduğu yer ve sağlıklı, görkemli hatta ―özellikli‖ oluĢu pozitif; tepe çökmesi, böcek ve mantar zararına uğrama, koğuk ve yara mevcudiyeti ve boyutları ise, negatif puanlarla değerlendirmeye dahil edilmiĢtir. Anıt ağaç seçiminde, soyut nitelikler dıĢında somut kriterlerin olduğu ulusal ve uluslararası düzeyde bir standarda rastlanılmamıĢ olup, (Genç ve Güner, 2003) tarafından yerli türlerimiz için geliĢtirilen değerlendirme yöntemi kullanılmıĢtır. Bu yönteme göre yerli türlerimize ait ağaçlar, ulaĢabildikleri normal final boylarına göre üç sınıfa ayrılmıĢ ve her ağaç sınıfı için, anıt ağaç seçiminde dikkate alınacak minimal final boy, göğüs yüksekliğindeki minimal final çap, minimal final tepe tacı ve minimal yaĢ değerleri esas alınarak boy, çap, tepe tacı çapı ve yaĢ basamakları oluĢturulmuĢtur. (Genç ve Güner, 2003) tarafından geliĢtirilen doğal türlerimize ait minimal anıtsal değerler tablolarına göre kök, gövde ve tepe geliĢimini tamamlayan tek gövdeli bitkilerin ağaç olarak nitelendirilebilmesi için temel ölçütler olan min. 5 m. boy ve min. 10 cm. çap yapabilme koĢulu ile, Türkiye‘nin en uzun boylu ve kalın çaplı türlerinin geliĢtirebildiği ortalama max boy (50 m) ve ortalama max çap (300 cm) dikkate alınmıĢtır. Dolayısıyla, boy öğesi 5 m‘ den baĢlatılıp 2‘ Ģer veya 4‘ er m aralıklarla 11; çap öğesi 50 cm‘ den baĢlatılıp 25‘ er cm aralıklarla 12 basamağa ayrılmıĢtır. Tepe çapı basamaklarının oluĢturulmasında ağaç sınıfları içinde yer alan türlerin geliĢtirebildiği tepe çapları göz önünde bulundurulmuĢ ve 5‘ er m. aralıklarla 5 basamak tesis edilmiĢtir. Bilindiği gibi, Türkçe‘mizde ―asırlık‖ nitelemesi, ekseriyetle ―çok yaĢlı‖ kavramı yerine kullanılmaktadır. ĠĢte, 100 yaĢın insan psikolojisi üzerindeki bu önemli etkisi sebebiyle, anıt ağaç olarak ayrılacak bir ağacın en az bir asır yaĢamıĢ olması, toplumumuzda da neredeyse bir mecburiyet gibi görülmektedir. Ayrıca, ülkemizde 1000 yaĢına ulaĢmıĢ veya geçmiĢ ağaç sayısı da oldukça azdır. Bugüne kadar tespit edilmiĢ anıt ağaçların minimum yaĢları ise, ağırlıklı olarak 300 yıl civarındadır. Bu nedenle, tahmini yaĢın basamaklara ayrılmasında, 100 yıl alt, 1000 yıl üst sınır olarak kabul edilmiĢ ve 100‘er yıllık aralıklar kullanılarak 10 yaĢ basamağı oluĢturulmuĢtur (Genç ve Güner, 2003). Tarafımızdan tespit edilen ağaçlar kayıt altına alınarak yukarıda belirtilen (Genç ve Güner,2003) Ģekil ve standarda göre puanlamaya tabi tutularak ġimdiki Anıtsal Değeri (ġAD) tespit edilmiĢ olup Minimal Anıtsal Değer (MAD)‘ ine göre anıt ağaç veya aday anıt ağaç olup olmadığı sonucuna varılmıĢtır. BULGULAR Mersin Ġli, Mut, Gülnar ve Aydıncık Ġlçeleri sınırları içerisinde yapılan araĢtırmalarda, 8‘i iğne yapraklı, 14‘ ü geniĢ yapraklı olmak üzere toplam 22 adet anıtsal nitelikli ağaç tespit edilmiĢtir (Tablo 1). ÇalıĢma alanı sınırları içerisinde tescilli anıt ağaç/ağaçlar bulunup bulunmadığı hususunda; internet üzerinden tarafımdan yapılan 09.02.2015 tarih ve 144054 sayılı Bimer baĢvurusunda ― yüksek lisans tezine kaynak olmak üzere Mersin Ġli, Aydıncık, Mut ve Gülnar Ġlçeleri sınırları içerisinde bulunan tescil edilmiĢ anıt ağaçların listesi istenilmiĢtir.‖ T.C. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Mersin Ġl Müdürlüğü‘ nün Ģahsıma hitaben 20.02.2015 tarih ve 1754 sayılı yazılarından 3 adet tescilli anıt ağaç bulunduğu anlaĢılmaktadır (Anonim, 2015). 37 Eskiyörük Duruhan Akova Çukurasma Çukurkonak Delikkaya Gezende Halifeler Gülnar Mersin Ilısu Sipahili TaĢoluk Örtülü Üçoluk Zeyne Bağcağız Mut Haydar Merkez TOPLAM GENEL TOPLAM Aydıncık Pinus brutia (Kızılçam) Juniperus excelsa (Boylu Ardıç) Cupressus sempervirens (Servi) Platanus orientalis (Doğu Çınarı) Quercus cerris (Saçlı MeĢe) Quercus infectoria (G.A. Mazı MeĢesi) Quercus coccifera (Kermes MeĢesi) Pistacia terebinthus (Menengiç) Olea olaester (Zeytin) Köyü/Mahallesi Ġlçesi Ġli Tablo 1. ÇalıĢma alanı içerisinde tespit edilen anıt ağaçlar tablosu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 2 1 1 1 2 4 2 1 5 2 22 2 1 3 1 Bir örnek olarak tablo 2 ve 3‘te Çınar verilmiĢ ve diğer 22 ağaç için aynı iĢlem tekrarlanmıĢtır (Tablo 2, 3). Tablo 2 de Anıt ya da anıtsal ağacın özellikleri ayrıntılı olarak biraraya getirilmiĢtir. Tablo 3 de ise Bu anıt ağacın puanı hesaplanmıĢtır. Bu iki tablo bütün anıt ya da aday ağaçlar için doldurulmuĢtur. 38 Tablo 2. Gülnar–Mersin ilçesindeki 05 nolu anıt çınar özellikleri. ANIT AĞACIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ Tür Adı (Türkçe) : Doğu Çınarı Kod No : Çn – 33 / Gülnar / 05 (Zeyne) Mahalli - Önerilen - Adı : Ziyaret Kavağı İli : Mersin Tür Adı (İngilizce) : Platanus İlçesi : Gülnar Tür Adı (Bilimsel) : Platanus orientalis Belde - Köy - Mahalle : Zeyne (Sütlüce) Ölçüm Tarihi : 06 Ekim 2014 Orman İşletme Müdürlüğü : Gülnar Pafta No : Serisi : Zeyne Enlem : 4029414 (36 S UTM) Mevkii : Pınarbaşı (Şükran Pınarı) Boylam : 516071 (36 S UTM) Bölme No : 74-Z Yükselti (m) Bakı Eğim (%) Röliyef 260 KD 1 6 Tepe Çapı Çevre (Kabuklu) Çap (Kabuklu) Tahmin Yaş Boy (Yıl) (m) 600? (m) (cm) K--G D--B Toprak Yüzeyi 27 18 2600 21 (cm) 1.30m Yükseklik 320 Toprak Yüzeyi 1.30m Yükseklik 828 102 Genel Görünüm : Düzgün : Budanmamış : Budanmış : X Gövde Özellikleri : Dipte Çatal :X 3 m' de 2 Çatal Koğuk :X Sağlık Durumu : Sağlıklı : X Tepe Çökmesi : Böc. - Mantar Zararı : Mülkiyet Durumu : Özel : Tüzel : X Devlet : Tescil Durumu ve Anıtsal Değeri Tescilli değildir. Şimdiki Anıtsal Değer (ŞAD)=67>39 Minimum Anıtsal Değer (MADTür) Boyutsal anıt ağaç olarak ayrılması uygundur. Tarihi veya Folklorik Niteliği Zeyne Mahallesinde bulunan Şeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi Türbesi tarihi ve manevi olarak büyük öneme sahiptir. Türkiye’ nin her yerinden bu türbeyi ziyaret etmek ve şifalı olduğuna inanılan Şükran Pınarından su içerek dertlerine çare aramaya binlerce insan gelmektedir. Diğer Açıklamalar ve Öneriler Anıtsal nitelikli çınarların ve pınarın bulunduğu yer, tamamen korumasız ve bakımsız olup, etkili ve yetkili kurumların harekete geçerek acilen bu yerin manevi atmosferine uygun olarak işletecek ve koruyacak tedbirler alınmalıdır. Muhterem bir zat olduğu, kaynaklardan anlaşılan bu kişinin ve anlatılan rivayetlerin maneviyatına uygun olarak tanzim edilecek çevre düzenlemesi ve işletilmesi ile ziyaretçi potansiyeli arttırılabilir. 39 Tablo 3. 05 nolu anıt çınar değerlendirme formu. ANIT AĞAÇ DEĞERLENDİRME FORMU (Türkiye’nin Doğal Türleri İçin) ÖGELER VERİLEBİLECEK MAKSİMUM PUAN SINIFLARINA GÖRE AĞAÇLARA VERİLECEK PUANLAR I. SINIF II. SINIF III. SINIF DEĞERLENDİRME BASAMAKLARI Ø 05,0 – 07,5 Ø 08,0 – 10,0 Ø 10,5 – 15,0 Ø 15,5 – 20,0 Ø 20,5 – 25,0 Boy (Bo) 10 Ø 25,5 – 30,0 Ø 30,5 – 35,0 Ø 35,5 – 40,0 Ø 40,5 – 45,0 Ø 45,5 – 50,0 Ø > 50,0 m Ø < 50 Ø 50 – 74 Ø 75 – 99 Ø 100 – 124 Ø 125 – 149 Ø 150 – 174 Gövde 30 Çapı (GÇ) Ø 175 – 199 Ø 200 – 224 Ø 225 – 249 Ø 250 – 274 Ø 275 – 299 Ø >= 300 cm Ø < 05,0 Ø 05,0 – 09,5 Tepe Çapı 10 Ø 10,0 – 14,5 (TÇ) Ø 15,0 – 19,5 Ø >= 20,0 m Ø 100 – 200 Ø 201 – 300 Ø 301 – 400 Ø 401 – 500 Ø 501 – 600 Tahmini 30 Yaş (Ya) Ø 601 – 700 Ø 701 – 800 Ø 801 – 900 Ø 901 – 1000 Ø > 1000 Yıl Ø Ormanda [Ağaçlık çağındaki bir toplum içinde ve bulunduğu alan meşcereden (bir hektardan) büyük] Ø Meşcerede (Kırsal – Kentsel Alanda) Bulunduğu Ø Grupta (Kırsal – Kentsel Alanda) 10 Yer (BY) Ø Kümede (Kırsal – Kentsel Alanda) Ø Tek (Kırsal Alanda) Ø Tek (Kent İçinde) Ø Ağaç için zorunlu yetişme ortamı faktörlerinin korunması mümkün Ø Sağlıklı Ø En az bir anıtsal özelliği (boyu, çapı, yaşı gibi) Diğer bakımından Dünyada veya Türkiye’de sayılı bir ağaç Pozitif 10 olması Özellikler (PÖ) Ø Özellikli (Doğal halinin dışında kabuk, yaprak, çiçek, meyve veya kozalak, dallanma, çatallanma, gövde şekillenmesi vb. özelliklerce farklı) Ø Hiç biri Ø Ağaç için zorunlu yetişme ortamı faktörlerinin korunması mümkün değil Ø Tepe Çökmesi ® İlerlemiş (Tepede yoğun kuruma) ® Yeni Ø Böcek-Mantar Zararı (Tepe çökmesi yoksa değerlendirmeye katılır) Ø Gövde Koğuk ve Kovuğun Negatif Ø ® Genişliği < 1/5 Å Özellikler -10 ® Genişliği = 1/5 – 1/ 3 Å (NÖ) ® Genişliği > 1/ 3 Å [Å= Kovuğun Bulunduğu Yerdeki Çevre] Ø Gövde ve/veya Ana Dallar Yaralı ve Yaranın Ø ® Genişliği < 1/5 Å ® Genişliği = 1/5 – 1/ 3 Å ® Genişliği > 1/ 3 Å [Å= Yaranın Bulunduğu Yerdeki Çevre] Ø Hiç biri Şimdiki Anıtsal Değer (ŞAD) = (Bo + GÇ + TÇ + Ya + BY + PÖToplam) ŞAD >= MADTür ise, incelenen ağaç “boyutsal anıt ağaç” olarak ayrılır. 40 0 0 0 0 0 3 6 9 12 16 20 0 0 0 3 6 9 12 15 18 22 26 30 0 0 6 13 20 VERİLEN PUAN 10 20 0 0 6 12 18 24 30 0 2 4 7 10 10 20 30 3 3 6 10 3 6 9 12 15 18 21 24 27 30 10 15 2 10 9 8 4 6 4 10 6 9 6 3 0 -10 -8 -6 -8 -2 -3 -4 -4 -1 -2 -3 0 67 ġekil 1. Gülnar–Mersin Ġlçesindeki 05 nolu anıt çınar. Foto; H.ASLAN Çn – 33 / Gülnar / 05 (Zeyne) kodu ile kayıtlara alınan çınar/lar, Gülnar-Mut karayolu üzerinde, Zeyne Mahallesinin PınarbaĢı mevkiinde bulunmaktadır. Bu mevkiide eskiden 5 adet devasa çınar ağacı bulunduğu uzun yıllar önce bir tanesinin kesildiği/yakıldığı yerel halk tarafından ifade edilmektedir. Günümüzde ise kayda alınan en görkemli çınar ağacına yine anıtsal özellik taĢıyan, en yaĢlısının gövde çapı 3 metre ve boyu 20 metre olan 3 adet çınar ağacı eĢlik etmektedir. Zeyne Mahallesinde bulunan ġeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi Türbesi tarihi ve manevi olarak büyük öneme sahiptir. Türkiye‘ nin her yerinden bu türbeyi ziyaret etmek ve Ģifalı olduğuna inanılan ġükran Pınarından su içerek dertlerine çare aramaya binlerce insan gelmektedir. Ziyarete gelenler dinlenmek için burayı tercih etmekte ve gün geçtikçe ziyaretgahın değeri artmaktadır. En görkemli olan bu çınarın tabanından debisi ve miktarı hiç azalmayan muhteĢem görsellikte bir su kaynağı bulunmaktadır. Bu su görselliğiyle estetik fonksiyonunu tamamladıktan sonra cazibesiyle çok geniĢ verimli tarım arazilerine hayat vermektedir. Çok geniĢ bir gövde tabanına sahip olan bu çınar, sudan iki metre yükseklikte en kalını 1metre çapında olan dört büyük gövdeye ayrılmaktadır. Bu gövdelerden birisi kırılma ihtimaline karĢı demir direkle desteklenmiĢ bir diğeri ise iç kovukluk sebebiyle kırılmıĢ ve kovuğun içinde tohumdan gelen büyük bir gövde daha oluĢmuĢtur (ġekil 1). Yörede ziyaret kavağı olarak da bilinen bu çınar ağacının, ġeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi‘nin Zeyne‘ ye intikalinden itibaren var olduğuna inanılmaktadır. Yöre folklorunda ve tarihinde çok önemli bir yere sahip olan bu zat hakkında halk arasında eskiden beri anlatıla gelen rivayete göre; kıtlık olan bir dönemde burada çobanlık yapan Semerkandi köylüler tarafından hayvanları susuz bırakmakla suçlanmıĢ, bu durum karĢısında elindeki asayı yere atmıĢ ve ―ĠĢte, Zeyne suya Semerkandi‖ dedikten sonra orada bir pınar oluĢmuĢ, pınarın tam ortasında sopanın yeĢermesiyle bu muhterem zatın göstermiĢ olduğu keramet sonucu çınarların meydana geldiğine inanılmaktadır. ġeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi (H.860/M.1456)‘ da vefat ettiği ve 150 yıl yaĢadığı düĢünüldüğünden (H.710/M.1311)‘ de Semerkant‘ da doğduğu tahmin edilmektedir. Yedi yaĢında iken Kur‘an-ı Kerim‘ i hıfz etmiĢ, yirmi yaĢında babası ile birlikte hac ibadetini yapmak üzere Mekke‘ye gitmiĢ, burada kusursuz denilebilecek düzeyde Arapça ve farsça öğrenerek ilmi olgunluğa 41 ulaĢmıĢ ve hemen hiç kimsenin kendisiyle tartıĢamayacağı bir seviyeye ulaĢmıĢtır. Ġlmi olgunluğa ulaĢınca sıla-yı rahim için baba ocağı ġirvan‘ a, oradan Semerkant‘a, ve son olarak Medine‘ye gelerek burada imamlık ve Hz. Peygamberin Ravza‘ sında türbedarlık yapmıĢtır. Bu sırada bir gün uyur uyanık bir halde Hz. Peygamber göründüler ve ―Ey benim mesud torunum, sendeki ledünni bilgiler ve Ģar‘i kemaller zayi olmasın, Sana izin veriyorum. Ümmetimi irĢad et! Karamanlılar gözleri yaĢlı, ciğerleri yanık, ĢaĢkınlığa düĢmüĢ, salah kabul edecek kabiliyette mümin insanlardır. Allah seni o iklime rahmet olarak ayarmıĢtır. Sen onları irĢad et. Sana uyanlar benim has ümmetimdir. Sana verdiğim Ģu yeĢil asayı Rum‘ dan yana at, nereye düĢerse bak, oraya git. O asanın düĢtüğü yer senin cismine yuva olacaktır. O yerlerde senin bir çok kerametlerin ve sırların ortaya çıkacaktır. ― emri Ģeriflerini buyurdular. Bu manevi iĢarete uyarak Medine dıĢına çıkan Semerkandi, elindeki yeĢil asayı Rum‘ a doğru atmıĢ asa Karaman topraklarından Zeyne yakınlarına düĢmüĢtür. Karaman‘ a gelerek bir müddet burada medresede talebelerine ilim tahsil ettiren Semerkandi ömrünün sonlarına doğru asasının düĢtüğü yer olan Zeyne‘ ye gelmiĢ irĢad vazifesini Zeyne‘ de teĢekkül eden tekkede devam ettirerek burada vefat etmiĢtir(Çıpan, 1999). H.825/M.1421 tarihinde Ahmet PaĢazade Musa Bey tarafından yaptırılan camiinin yanında mescid, türbe, zaviye ve kabristandan oluĢan bir külliye tesis edilmiĢtir. Kabirleri halen bu külliyede bulunan türbededir (Konyalı, 1967).Seyahatname‘ siyle dünya çapında bir Ģöhretin sahibi olan Evliya Çelebi‘ de (H.1059/M.1649) yıllarında ziyaret ettiği Zeyne ve bu türbe hakkında detaylı bilgiler vermektedir (Çıpan, 1999). Kronolojik olarak tarihler dikkate alındığında ağaçların yaĢı ile örtüĢmektedir. TARTIġMA VE SONUÇ Bu çalıĢmada Mersin Ġlinin Aydıncık, Mut ve Gülnar Ġlçeleri seçilmiĢtir. ÇalıĢma alanı içerisinde tüm alanlar sağlıklı bir Ģekilde taranmıĢtır. Bugüne kadar anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar üzerine pek çok araĢtırma ve yayın yapılmasına karĢılık halen bir standardın yakalanamaması tüm araĢtırmacılar tarafından dile getirilen bir gerçektir. Öncelikle anıt ağaç seçimi bilimsel düzeyde araĢtırmalara dayalı bir standarda bağlanarak, anıt ağaç tespit, tescil ve koruma iĢlemlerinin hangi kamu kurumu tarafından yapılacağı net olarak ortaya konularak yasal olarak görev tanımları yapılmalıdır. Tarafımca mevcut durumda olduğu gibi çok baĢlılığın ve yetki karmaĢasının giderilmesi adına tüm yetki ve sorumluluğun Kültür ve Turizm Bakanlığı‘ nda olması önerilmektedir. ÇeĢitli kaynaklarda farklı görüĢler olmakla birlikte Orman Mühendisi formasyonuna sahip çoğu meslektaĢımız bu iĢin Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı‘ nca dolayısıyla Orman Genel Müdürlüğü‘ nce yapılması yönündedir. Çünkü Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı‘ nın bağlı kuruluĢu olan OGM dıĢında bu kurumsal hafızaya ve bilgi birikimine sahip baĢka bir genel müdürlük yoktur. Genel görüĢün aksine farklı bir bakıĢ açısı ile bu iĢlerin takibinin neden Orman Genel Müdürlüğü‘ nce yapılmaması gerektiği hususunu detaylı Ģekilde tartıĢmaya açmak üzere tarafımdan yapılan durum tespitleri aĢağıda sunulmuĢtur. Son yıllarda ―köklerinde hayat var‖ sloganıyla kurumsallaĢma yolunda önemli aĢamalar kaydeden Orman Genel Müdürlüğü tanzimat ile yaĢıt 176 yıllık köklü bir geleneğe sahip, ülkemizin nadide kurumlarından birisidir. OGM asli görevi yanında, eğitim, kültür, turizm, tanıtım ve ulaĢım gibi her alanda önemli görevler üstlenerek hastalıkta ve sağlıkta kırsalda yaĢayan insanların tek devlet kapısı olmayı baĢarmıĢtır. Bu misyonun doğal sonucu olarak millet ve memleket menfaatine sahipsiz olan her Ģeyin sahibi orman teĢkilatı olmuĢtur. Pek çok tarihi, kültürel ve doğal mirasın da ortaya çıkmasına vesile olmuĢ resmi veya gayri resmi koruyuculuğunu üstlenmiĢ halkta bunu böyle benimsemiĢtir. KuruluĢundan bugüne kadar ormancılık alanında sayısız mevzuat ve kaynak oluĢturan OGM anıt ağaçlar konusunda yasal bir mevzuat oluĢturma gayreti içerisinde olmamıĢtır. Bütçesinde bu konuya iliĢkin bir pay ayırmamıĢtır. Sadece tespit, teĢhir ve tanıtımdan öte bir görev üstlenmemiĢtir. KuruluĢ kanunları dıĢında her kurumun anayasası da diyebileceğimiz kurumun omurgasını oluĢturan mesleki kanunları ön plana çıkar. Orman teĢkilatının omurgasını oluĢturan 6831 Sayılı Orman Kanunu gibi, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun kurumsal sahibi de Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ilgili birimleridir. Adından da anlaĢılacağı üzere ―Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma…‖, Anıt ağaçlar da birer tabiat varlığı olduğuna göre gerek ormanda gerekse tarımsal alanda hangi tür olursa olsun tescili ve korunması konusunda tek etkili ve yetkili kurum Kültür ve Turizm Bakanlığı olmadır. Asli sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanlığı birimlerinde 42 olmakla birlikte uyarı, ihbar gibi görevlerini bir devlet kurumu olarak zaten orman teĢkilatı yerine getirecektir. Anıt ağaçlar, istisnai durumlar ve anıt ağaç toplulukları hariç olmak üzere ister kırsalda, ister kent içinde ve isterse ormanda olsun nadiren yakınında birkaç emsal barındırsa da genellikle tek birey olarak münferit halde bulunmaktır. Bitki davranıĢları açısından ağırlıklı olarak meĢcere düzeyinde çalıĢan orman idaresi ve çalıĢanları tek ağaç davranıĢları ve istekleri ile alınacak koruma tedbirleri konusunda yeterli tecrübeye sahip değildir. ġöyle ki, yaĢlılık ve kovukluk sebebiyle restorasyon ile desteklenmesi gereken bir ağaca ne gibi bir müdahale yapılacağı, yapılan müdahalenin ne gibi bir sonuç doğuracağı konusunda yeterli tecrübeleri yoktur. Yetki ve sorumluluğun tek kurumda toplanmasının akabinde ilgili kurum bünyesinde yeterli donanıma sahip personellerin asli görevi mevcut yapılmıĢ tüm çalıĢmaları derlemek, derlenen çalıĢmaları sabit kriterlere göre güncellemek ve herhangi bir Ģekilde kendilerine ulaĢan bilgiyi değerlendirerek anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar ile aday anıt ağaçların tespitini ve tescilini yapmak olmalıdır. Son olarak Türkiye genelinde hiç boĢluk bırakılmayacak Ģekilde derlenen ve güncellenen envanterler bir sicile bağlanarak, doğal olarak ölen, kuruyan, devrilen veya korunmasına ihtiyaç duyulmayan ağaçların envanterlerden düĢülmesi, yeni fertlerin envanterlere dahil edilerek bu sicilin canlı tutulmasını sağlayacak bir sistem kurmak olmalıdır. Bu sistemde yer alan tüm envanterler, bulunduğu bölge turizmine katkı sağlayacak Ģekilde teknik bilgi, özellikleri ve görselleriyle birlikte tanıtımlarının yapıldığı bir web sitesi aracılığı ile paylaĢıma sunulmalıdır. Tespit edilen anıtsal nitelikli ağaçların cinsleri, latince isimleri, yaĢı, boyu, tepe çapı, gövde çapı, çevresi, özellikleri ve koordinat bilgileri, fotoğrafları ve türleri hakkında sözel bilgiler, ağaçların sağlık durumları, yaĢları, gövde çapları özel CBS yazılımları kullanarak bir veritabanında toplanmalıdır. Toplanan bu veriler istenildiği zaman istenilen kriterlere göre sorgulanabilir ve üzerinde değiĢiklikler yapılarak güncel bir sicil tutulması sağlanabilir(Sabuncu vd. 2013). Anıt ağaçların korunması denilince aklımıza sadece insan zararı gelmekte ve etrafının basit bir çitle çevrilmesi, yön ve tanıtım tabelaları asılması gibi basit tedbirlerle yetinilmektedir. Özellikle kent içerisinde insanların günlük yaĢamında altından gelip geçtiği çeĢitli sebeplerle tehlike arz eden anıt ağaçların teknik ve maddi anlamda restorasyonunu hangi kurumun yapacağı belirsizdir. Bu belirsizlik sorumsuzluğu da beraberinde getirmekte ve kaderine terk edilmekte, kimi zaman iyi niyetle bile olsa yetkisiz ve bilinçsiz kiĢilerce tehlike arz eden dallar hatta ağaçlar kesilmekte veya kovuğun içi toprak veya betonla doldurulmakta, destek yapmak için ağaca ciddi zararlar vermektedirler. Anıt ağaç olarak tespit edilen bu ağaçların hayatiyetlerini sağlıklı bir Ģekilde devam ettirebilmeleri için uzman kiĢiler tarafından bakım çalıĢmalarının uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda, ağaçtaki hastalıklı ve zarar gören kısımların temizlenmesi, ilaçlanması ve daha sonra özel macunla kaplanması gerekmektedir. Ayrıca, mantar ve böceğe karĢı ilaçlama yapılmalıdır. Bu bakım çalıĢmalarıyla ağaçların ömürlerinin uzatılarak gelecek nesillerin bu ağaçları görmesi sağlanmıĢ olacaktır. Bu anıt ağaç özelliği taĢıyan bireylerin tescillenmesi için gerekli iĢlemlerin biran önce baĢlatılması gerekmektedir. Ayrıca, bu ağaçların korunması için gerekli tedbirler (bilgilendirici levha, koruma Ģeridi, vs.) alınmalıdır. Anıt ağaçlar için tanıtım broĢürü hazırlanarak yöre halkının bilinçlenmesine katkıda bulunulmalıdır(Uzun vd. 2011). Sosyal olarak belirli bir standardı yakalayamamıĢ bir toplumun kaynak değerlerini korumasını beklemek anlamsız olacaktır. Eğitim, sağlık, ulaĢım ve kültürel ihtiyaçların karĢılandığı oranda dolaylı olarak çevreye ve her türlü kültürel varlıklara sahip çıkılacaktır. Yöre turizm ve kültürel faaliyet açısından geliĢme gösteremediğinden ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık ön plana çıkmaktadır. Turizme katkı sağlayacak birincil derecede doğal güzelliklerin ve tarihi kalıntıların bile yeterince tanıtımı yapılamazken görmeye değer anıt ağaçların tesciline ve tanıtımına yönelik hiçbir faaliyete rastlanılmamıĢtır. 43 KAYNAKLAR Anonim, 2007. Ağaçların restorasyonu, EriĢim Tarihi: 08.01.2015 http://www.agaclar.net/forum/anit-vekorunmaya-deger-agaclar-korunmasi-gereken-bitkiler/2812.htm Anonim, 2010. Duruhan köyü, EriĢim Tarihi: 08.01.2015 http://mustafabyalciner.blogspot.com.tr/2010/10/duruhan-koyu.html Anonim, 2014. Anıt ağaçlar, EriĢim Tarihi: 25.12.2014 http://www.mersinkulturturizm.gov.tr/TR,73470/anitagaclar.html Anonim, 2015. TC Mersin Valiliği Çevre ve ġehircilik Ġl Müdürlüğü‘nün 20 ġubat 2015 tarih ve 51512229252.99-1754 sayılı ―Anıt Ağaç‖ konulu yazısı ve ekleri, Mersin. Asan, Ü., 1991. Doğal ve Kültürel Miraslarımızdan Anıt Ağaç ve Ormanlarımız. YeĢile Çerçeve, 6, 22-24. Asan, Ü., 1993. Mistik ve Folklorik Yönüyle Anıt Ağaçlarımız. YeĢile Çerçeve, 23, 13-15 Asan, Ü., 1998. Anıtsal MeĢeler, Kasnak MeĢesi ve Türkiye Florası Sempozyumu, 21-23 Mart, 610-621, Ġstanbul. Bayar, E., Türker, H., Genç, M., 2012. Gölhisar-Burdur Anıt Ağaçları. Göller Bölgesi Anıt Ağaç Varlığına Yeni Ġlaveler. Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 14-22, 83-95 Çıpan, M., 1999. ġeyh Alaeddin Ali Semerkandi‘ nin Hayatı, Eserleri ve KiĢiliği, Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, 99-5, 157-169 Düzenli, A., Karaömerlioğlu, D., 2010. Anıları Ġle Doğu Akdeniz Bölgesi‘ nin YaĢlı ve Anıt Ağaçları. ANG Vakfı, 74, Adana Fırat, F., 1973. Dendrometri. Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayını, 1800/193, Ġstanbul Genç, M., Güner, ġ.T., 2003. Göller Bölgesi‘nin Anıt Ağaçları, Isparta Valiliği, Ġl Özel Ġdare Müdürlüğü, 322s., Isparta. Genç, M., 2007. Ormancılık Bilgisi. 4.Klasör. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Isparta EriĢim Tarihi: 08.01.2015http://ormanweb.sdu.edu.tr/dersler/mgenc/orbil/orbil4.pdf Konyalı, Ġ.H., 1967.Karaman Tarihi, Baha Matbaası, 799, Ġstanbul Özçelik H., Doğan Ü., Tanrıver H., 1998. Göller Yöresinden Bazı Abide Ağaçlar. Çevre Koruma ve AraĢtırma Vakfı Ekoloji Dergisi, 7-26, 13-17. Özçelik, R., 2006. Mersin-Aydıncık Ġlçesi Anıt Dallı Servileri. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 10-02, 197-201 Öztürk, S., 2014. Türkiye MeĢeleri TeĢhis ve Tanı Kılavuzu. Orman Genel Müdürlüğü, 374, Ankara Sabuncu A., Doğru A., Özener H., Turgut B., Halıcıoğlu K., 2013. Anıt Ağaç Envanterinin Coğrafi Bilgi Sistemleri Ġle OluĢturulması. Tmmob Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, 11-13 Kasım, Ankara, 8s. TSE 13137, 2005. Anıt Ağaçlar-Envanter, Seçim Kuralları ve ĠĢaretleme. Türk Standartları Enstitüsü, Ankara. Uzun, A., 1997. Anıt Ağaç Kavramı ve Ġstanbul‘ un Anıt Ağaçları. Kent Ağaçlandırmaları ve Ġstanbul‘96 Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ısfalt Yayını, 3, Ġstanbul, 81-89 Uzun P.S., Bozali N., Sivrikaya F., 2011. KahramanmaraĢ‘ ın Tarihine IĢık Tutan Anıt Ağaçlar. KahramanmaraĢ Sütçü Ġmam Üniversitesi Doğa Bilimleri Dergisi, 14(2), 43-51 Wikipedia, 2014. EriĢim Tarihi: 27.11.2014. http://tr.wikipedia.org/wiki/Anıt Wikipedia, 2014. EriĢim Tarihi: 27.11.2014. http://tr.wikipedia.org/wiki/Anıt_ağaç 44 Primula ruprechtii Kusn.: ayrı bir tür mü yoksa Primula elatior (L.) Hill ile aynı mı ? Murat Erdem GÜZEL* Karadeniz Technical University, Turkey Kamil COġKUNÇELEBĠ Karadeniz Technical University, Turkey mguzel@ktu.edu.tr kamil@ktu.edu.tr Özet Primula ruprechtii Kusn. (Primulaceae) çok yıllık bir Kafkas endemiğidir. Geleneksel olarak Primula cinsi Primula altcinsi içerisinde ele alınır. Fakat taksonomik durumu tartıĢmalıdır. Ayrı bir tür mü yoksa P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi mi olduğu net değildir. Bu çalıĢmada Primula ruprechtii‘nin taksonomik durumunu matK genine göre ortaya koymak amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan bitki materyalleri Türkiye ve Gürcistan‘dan toplanmıĢ veya Iran, Azerbaycan ve Rusya (Dağıstan)‘da bulunan farklı herbaryumlardan alınmıĢtır. P. ruprechtii‘ye ait üç ve Primula cinsinde yer alan 9 taksona ait 22 populasyonun matK geni baz dizisi elde edilmiĢtir. Bunların yanında Androsace sempervivoides (AY647535) ve Androsace chamaejasme (DQ378429) dıĢ grup olarak kullanılmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda matK geninin 1529 ile 1541 bp arasında bir uzunluğa sahip olduğu, ATG baz dizisiyle baĢlayıp TGA baz dizisiyle sonlandığı bulunmuĢtur. P.ruprechtii‘nin % GC içeriği 31,7‘dir. P. ruprechtii çalıĢılan diğer P. altcins Primula taksonları gibi aynı dalda yer almıĢtır. P.ruprechtii morfolojik olarak P.elatior‘a benzemesine rağmen matK genine göre hem P.elatior hemde P. veris ile yakından iliĢkilidir. Farklı ülkelerden çalıĢılan bütün P.ruprechtii populasyonları aynı dalda yer almıĢtır. Bu çalıĢmanın sonuçları P.ruprechtii‘nin ayrı bir tür olarak değerlendirilmesi için ilave veriler ortaya koymuĢtur. Bununla beraber P.ruprechtii‘nin nihai taksonomik pozisyonunu ortaya koymak için nuklear belirteçler gibi ek veriler ortaya koymak gerekir. Anahtar kelimeler: cpDNA, matK geni, Primula, altcins Primula, taksonomik durum TeĢekkür: Bu çalıĢma TÜBĠTAK 110T045 ve 107T918 nolu projeler tarafından desteklenmiĢtir. Primula ruprechtii Kusn.: a distinct species or conspecific with Primula elatior (L.) Hill? Abstract Primula ruprechtii Kusn. (Primulaceae) is a perennial herb endemic to Caucasia. It is traditionally considered to be a member of Primula L. subg. Primula. It‘s highly debated that it is a distinct species or conspecific with P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm. Thus here we aimed to clarify its taxonomic status based on molecular data inferred from matK gene. Plant materials used in this study collected during field trips in Turkey and Georgia or obtained from several herbaria in Iran, Azerbaijan and Russia (Daghestan). The matK gene from 3 populations belong to P. ruprechtii, as well as 22 populations belong to 9 other species from the Primula, was sequenced for the purpose of determining the placement of P. ruprechtii in Primula. Beside these, sequence data of Androsace sempervivoides (AY647535) and Androsace chamaejasme (DQ378429) were used as outgroup, which were obtained from GenBank. The matK length varies from 1529 to 1537 bp, begins with ATG codon and finishes with TGA codon in the studied taxa. GC % content of P.ruprechtii is 31,7. P. ruprechtii was resolved as a member of the same clade as all other sampled members of P. subg. Primula. Although P.ruprechtii is morphologically related to P.elatior, it has an affinity not only to P.elatior but also to P. veris according to the matK gene data. A phylogenetic study based on nrITS indicated that P.ruprechtii is closely related with P. veris. All studied P.ruprechtii populations from different countries was clustered at same clade. The results of this study revealed additional evidence to treat P.ruprectii as a distinct species. However it needs further molecular studies such as nuclear markers to ascertain ultimate taxonomic status of P. ruprechtii. Key words: cpDNA, matK gene, Primula, subgenus Primula, taxonomic status 45 GiriĢ Kafkasya bölgesi dünyanın önemli sıcak bölgelerinden biridir (URL-1). Barındırdığı türlerin yaklaĢık dörtte biri endemiktir (Williams, 2004). Bu bölgede yayılıĢ gösteren önemli cinslerden biri olan Primula L. (Primulaceae) içerdiği tür sayısı bakımından Primulaceae familyasının en büyük cinsidir. Primula cinsi Kafkasya‘ da farklı kaynaklarda farklı sayılar verilmekle birlikte 25 takson ile temsil edilmektedir. Bunların 17‘ i ise Kafkas endemiğidir (Federov, 1965; Wendelbo, 1965; Lamond, 1978, Schatz, 2006). Bu Kafkas endemiklerinden bir taneside çok yıllık Primula ruprechtii Kusn. dir. Federov (1965) bu taksonu Primula subg. Primula içerisinde ele almıĢtır. Fakat Primula cinsini dünya çapında ele alan Richard (2003) bu taksonu P. elatior altında P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi olarak değerlendirmiĢtir. P. ruprechtii‘nin ayrı bir tür mü yoksa P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi mi olduğu net değildir. Bu çalıĢmada P.ruprechtii‘nin taksonomik durumunu matK genine göre ortaya koymak amaçlanmıĢtır. Materyal ve Metod ÇalıĢmada kullanılan bitki materyallerinin bir kısmı değiĢik projeler kapsamında Gürcistan ve Türkiye‘ de yapılan arazi çalıĢmalarında bir kısmı ise ilgili bölgelerde çalıĢan farklı bilim adamlarının özel koleksiyonlarından veya herbaryumlarından temin edilmiĢtir. Toplanan veya temin edilen materyaller öncelikle kayıt altına alınarak numaralandırılmıĢtır ve doğada fotoğraflanmıĢtır. ÇalıĢılan taksonların bazılarına ait fotoğraflar ġekil 2‘de verilmiĢtir. ġekil 1. ÇalıĢmada kullanılan bazı bitkilere ait fotoğraflar. AraĢtırmada kullanılan tüm bitki materyallerinin toplama bilgileri Tablo 1‘ de ve araĢtırma bölgesindeki dağılıĢları ġekil 2‘ de verilmiĢtir. 46 Tablo 1. ÇalıĢılan taksonların toplama bilgileri. 1. Takson (Örnek No) P. acaulis (L.) L. subsp. acaulis (P96, P94) P. acaulis subsp. rubra (Sm.) Greuter & Burdet (P86, P87) 4. 5. P. algida Adams (P23, P63, P41) P. auriculata Lam. (P30, P88, P56) Türkiye A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1200 m, 18 iv 2010, P87, KTUB A9 Ardahan: Posof, Gönülaçan, 2130 m, 09 vi 2005, Uzuner P23, KTUB Gusar: Leze köyü, Suvaz tepesi, Kafkasya, kuzeybatı alpin, 14 vi 2009, V.N. Kerimov Tiflis: Bacürani, Tskhratskaro, 2450 m, 06 vi 2006, P41, KTUB A8 Erzurum: Ġspir, Moryayla, 2450 m, 21 x 2005, Uzuner P30, KTUB B7 Erzincan: Ahmediye, Ahmediye bakım istasyonu yanı, yol kenarı, 2102 m, 14 v 2010, CoĢkunçelebi 748, KTUB Hashtrod (Karaağaç): Khadem Kandy, 2550 m Türkiye Türkiye Türkiye 9. Ġran 10. 11. A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1300 m, 18 iv 2010, P86, KTUB Gürcistan 7. P. elatior (L.) Hill subsp. amoena (M. Bieb.) Greuter & Burdet (P29, P26, P100) Türkiye Gürcistan Türkiye A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1133 m, 02 iv 2009, P80a, KTUB Türkiye 13. Türkiye P. longipes Freyn & Sint. (P25, P27) 16. P. megaseifolia Boiss. & Bal. (P7, P6) P. ruprechtii Kusn. (P61, P97, P42) Azerbaycan Dağıstan 19. 22. 20. Türkiye Türkiye 17. 18. Türkiye Türkiye 15. P. × uzungolensis Terzioğlu & Coşkunçelebi 21. 23. 24. 25. P. veris subsp. columnae (Ten.) Lüdi (P18, P36, P43 A8 Rize: Ġkizdere, Ovit Dağı, 2850 m,24 vii 2005, Uzuner P26, KTUB A7 Trabzon: Çaykara, Demirkapı Köyü, 2920 m, 28 v 2005, Uzuner P29, KTUB A7 Trabzon: Çaykara, Demirkapı Köyü, 2920 m, 28 v 2008, CoĢkunçelebi 745, KTUB A8 Rize: Ġkizdere, Ovit Dağı, 2850 m,24 vii 2005, Uzuner P25, KTUB A7 Trabzon: Çaykara, Demirkapı Köyü, 3067 m, 28 v 2005, Uzuner P27, KTUB A8 Trabzon: Araklı, SularbaĢı köyü, 1120 m, 14 iv 2005, Uzuner P7, KTUB A8 Trabzon: BeĢikdüzü, ġahmelik köyü, Kızılağaç orman altı, 450 m, 10 iv 2005, Uzuner P6, KTUB Gusar: Leze köyü, Suvaz tepesi yanı, Kafkasya, alpin, 15 v 2004, V.N. Kerimov Tsumada Bölgesi: Bogos dağı, alpin, 2800 m, 19 viii2010, R. Murtazaliev. Tiflis: Bacürani, Tskhratskaro, 2450 m, 05 vi 2006, P42, KTUB 12. 14. Toplama Bilgileri A8 Trabzon: Dolaylı köyü, fındık bahçesi altı, 700 m, 04 iv 2010, P96, KTUB A8 Trabzon: Değirmendere vadisi, fındık bahçesi altı, 650 m, 30 iv 2010, P94, KTUB Türkiye Azerbaycan 6. 8. Türkiye Türkiye 2. 3. Ülke Türkiye Gürcistan A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1272 m, 18 iv 2010, P85a, KTUB A7 Trabzon: Çaykara, Ablaryas Platosu, 2052 m, 01 vi 2005, Uzuner P18, KTUB A9 Artvin: ġavĢat, Yavuzköy, Yapraklı orman, 2180 m, 13 v 2006, P36, KTUB Tiflis: Bacürani, Tskhratskaro, 2200 m, 06 vi 2006, P43, KTUB 47 ġekil 2. ÇalıĢılan taksonların Kafkasya Bölgesindeki dağılıĢı. P. ruprechtii populasyonları gösterilmiĢtir. ile Örnekleme, DNA izolasyonu ve baz sırası okutma Tablo 1‘ de listelenen bu örneklerden DNA izolasyonunda kullanılmak üzere sağlıklı yapraklar seçilerek silikajel içerisine alınmıĢtır. PCR uygulamalarında kullanılan örneklerin DNA‘sı Doyle ve Doyle (1987)‘ nin CTAB yöntemi modifiye edilerek Gültepe vd. (2010)‘ e göre izole edilmiĢtir. Ġzole edilen DNA‘ lardan cpDNA‘ sı üzerine yerleĢmiĢ olan matK geni evrensel primerler kullanılarak Biorad Personel Thermal Cycler cihazı kullanılarak çoğaltılmıĢtır. PCR çalıĢmalarında Liang ve Hilu (1996) tarafından dizayn düzenlenen evrensel MG1 (5′CTACTGCAGAACTAGTCGGATGGAGTAGAT-3′) ve MG15 (5′ATCTGGGTTGCTAACTCAATG-3′) primerleri kullanılmıĢtır. PCR ürünleri Macrogen firmasına (Kore) hizmet alımı yöntemiyle okutturulmuĢtur. Sonuç olarak P. ruprechtii‘ye ait üç ve Primula cinsinde yer alan 9 taksona ait 22 populasyonun matK geni baz dizisi elde edilmiĢtir. Filogenetik Analizler Doğrudan dizin analizi sonucu elde edilen matK geni baz sıraları, moleküler analizlerde ham veri olarak kullanılmıĢtır. Her bir örneğin matK genine ait nükleotit baz dizileri, BioEdit programı ile (Hall, 1999) düzenlenmiĢ ve Clustal W (Thompson vd., 1997) programı kullanılarak alt alta hizalanmıĢtır. Daha sonra bu sıralar analiz edilmek üzere Nexus formatına dönüĢtürülmüĢtür. DönüĢtürülmüĢ bu temel veriler, çalıĢılan tüm örnekler arasındaki iliĢkileri ortaya koymak için matK genine ait baz dizinleri PAUP* v.4.0b10 (Swofford, 2002) kullanılarak Maximum parsimony (MP) analizi ve *BEAST v1.8.0 (Drummond ve Rambaut, 2007) programı kullanılarak Bayesian inference (BI) analizi gerçekleĢtirilmiĢtir. Uygun nükleotit substitusyon modeli jModeltest 2.1.10 (Darriba ve 48 ark., 2012) programı ile seçilmiĢtir. GerçekleĢtirilen filogenetik analizde Primula cinsi ile yakın filogenetik iliĢkisi olduğu bilinen Androsace sempervivoides (AY647535) ve Androsace chamaejasme (DQ378429) türlerinin matK verileri Genbank‘tan alınmıĢ ve dıĢ grup olarak kullanılmıĢtır. Bulgular Ġncelenen örneklerde matK geni uzunluğu 1529-1541 bç, % GC içeriği 31,6-32,8 ve pürün/pirimidin oranı 0,873-0,908 arasında değiĢmektedir. matK geninin ATG baz dizisiyle baĢlayıp TGA baz dizisiyle sonlandığı bulunmuĢtur. P.ruprechtii‘nin % GC içeriği 31,7‘dir. DıĢ grup olarak kullanılan taksonlar hariç çalıĢılan tüm taksonların matK geni baz sıraları MEGA 5 programında analiz edilmiĢtir. Toplam 1557 karakter üzerinden yapılan bu analiz sonucu korunmuĢ bölge sayısı 1298 baz, değiĢken bölge sayısı 258 baz ve parsimonik bilgilendirici bölge sayısı 231 baz olarak belirlenmiĢtir. Bayesian inference (BI) analizi için en uygun substitusyon modeli −InL = 3799.1233 değeriyle GTR+G olarak belirlenmiĢtir. ÇalıĢılan örnekler arasındaki matK genine dayalı filogenetik iliĢkiyi göstermek için PAUP* v.4.0b10 (Swofford, 2002) kullanılarak Maximum parsimony (MP) analizi ve *BEAST v1.8.0 (Drummond ve Rambaut, 2007) programı kullanılarak Bayesian inference (BI) analizi gerçekleĢtirilmiĢ, elde edilen ağaçlar sırasıyla ġekil 3 ve 4‘de gösterilmiĢtir. ġekil 3. PAUP ile elde edilen Maximum parsimony (MP) ağacı. Bootstrap değerleri (BS) dalların üzerinde gösterilmiĢtir. 49 ġekil 4. *BEAST ile elde edilen Bayesian inference (BI) ağacı. Bayesian posterior probabilities (PP) dalların üzerinde gösterilmiĢtir. Sonuç ve TartıĢma P. ruprechtii‟ nin de yer aldığı P. altcins Primula taksonları çok güçlü BS/PP değeriyle (100/1) aynı dalda kümelenmiĢledir. Federov (1965) P. ruprechtii‟yi P. altcins Primula içerisinde ele almıĢtır. Fakat Primula cinsini dünya çapında ele alan Richard (2003) bu taksonu P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi olarak değerlendirmiĢtir. P. ruprechtii Federov (1965)‘e göre Kafkas endemiğidir. P. elatior subsp. leucophylla ise Nyarady ve GuĢuleac (1960)‘ göre Romanya endemiğidir. Kovtonyuk ve Goncharov (2009) nrDNA ITS‘e dayalı yaptıkları çalıĢmalarında P. ruprechtii, P.elatior‟dan uzak olarak P.veris ile aynı dalda kümelenmiĢtir. ġuteu (2012) AFLP ve üç ayrı cpDNA (rpL16, psbD-trnT and trnH-psbA) bölgesine dayalı yaptıkları çalıĢmasında P.elatior ile P. elatior subsp. leucophylla arasına sınır koyamamıĢtır. Schmidt-Lebuhn ve ark. (2012) P. altcins Primula üzerinde hem cpDNA hem nrDNA ITS‘e dayalı yaptıkları kapsamlı çalıĢmalarında P. elatior subsp. leucophylla ile diğer P.elatior‘un alttürleri arasında net bir ayrım ortaya koyamamıĢlardır. Fakat P.elatior‘un monofiletik olmadığını rapor etmiĢlerdir. Bu çalıĢmada ise MP analizi (ġekil 3) sonucu P. ruprechtii‟ nin, P. veris ve P. elatior arasında kümelendiği, BI analizine (ġekil 4) göre ise P.elatior ile aynı dalda yer aldığı fakat farklı ülkelerden çalıĢılan üç populasyonunda yüksek PP değeriyle çalıĢılan P.elatior populasyonlarindan kesin Ģekilde ayrıldığı görülmektedir. Bu durum P. ruprechtii‟ nin matK genine göre ayrı tür olarak değerlendirilmesi için ilave veriler ortaya koymuĢtur. Bununla beraber P.ruprechtii‘nin nihai taksonomik pozisyonunu ortaya koymak için nuklear belirteçler gibi ek veriler ortaya koymak gerekir. 50 Kaynaklar Darriba D, Taboada GL, Doallo R and Posada D. 2012. "jModelTest 2: more models, new heuristics and parallel computing". Nature Methods 9(8), 772. Doyle, J., J., Doyle, J. ve L., 1987. A Rapid DNA Isolation Procedure for Small Quantities of Fresh Leaf Tissue, Phytochemical Bull., 19, 11 – 15. Drummond, A.J., Rambaut, A., 2007. BEAST: Bayesian evolutionary analysis by sampling trees. BMC Evol. Biol. 7, 214. Federov, A., 1965. Prepared by an A. Federov of Primula Genus Taxonomy, in edit by Flora of USRR, Pp: 86 – 151. Gültepe, M., Uzuner, U., CoĢkunçelebi, K., Beldüz, A., O. ve Terzioğlu, S., 2010. ITS (Internal Transcribed Spacer) polymorphism in the wild Primula L. (Primulaceae) taxa of Turkey, TrJBot, 34, 147-157. Hall, T.A., 1999. BioEdit: a user-friendly biological sequence alignment editor and analysis program for windows 95/98/NT. Nucl. Acids Symp. Ser. 41, 95–98. Lamond, J., 1978. Flora of Turkey and The East Aegean Islands, ed: Davis P. H., vol: 6, Pp:112 - 120. Liang, H. ve Hilu, K., W., 1996. Application of the matK gene sequences to grass systematics. Canadian Journal of Botany 74: 125–134. Nyárády, E. I., Gușuleac, M., 1960. Primula. In: Săvulescu, T., (edit.), Flora Republicii Populare Române, VII. Ed. Academiei Republicii Populare Române, BucureĢti. Richards, J., 2003. Primula L. Second ed., Timber Press, Portland, Oregon , Pp: 3, 7, 17. Schatz, G., E., 2006. Coordination and Development of Plant red List Assesment for the Caucasus Biodivesity Hotspot. Swofford, D.L., PAUP* Phylogenetic Analysis Using Parsimony (and Other Methods): Beta Version 10, Sunderland: Sinauer Associates, 2002. URL-1, http://www.biodiversityhotspots.org/xp/hotspots/hotspots_by_region/Pages/default.aspx Wendelbo, P., 1965. Flora Ġranica, ed: Rechinger, K.H., vol: 9, Akademische Druck, Graz, Pp: 1-12. Williams, L. 2004. Caucaus Biodiversity Hotspot. 51 Anadolu Göknar Türleri (Abies spp.) Odunlarının Kimyasal Karakterizasyonu Hasan ÖZDEMĠR * Yrd. Doç. Dr. Düzce Üniversitesi, Türkiye hozdemir@duzce.edu.tr Mualla BALABAN UÇAR Prof. Dr. Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye muallab@istanbul.edu.tr Özet Türkiye‘de 2‘si endemik olmak üzere toplam 4 tür ile temsil edilen Göknarların kimyasal karakterizasyonunu amaçlayan bu araĢtırmada, Abies bornmülleriana, Abies nordmanniana, Abies equi-trojani, Abies cilicica subsp. cilicica ve Abies cilicica subsp. isaurica odunları incelenmiĢtir. AraĢtırma materyali olan odun örnekleri, her türün doğal olarak yetiĢtiği en az 2 farklı bölgeden alınmıĢtır. ÇalıĢmanın amacı, göknar odunlarını kimyasal açıdan inceleyerek, türler arasında farklılık veya benzerlik bulunup bulunmadığını belirlemektir. Bu amaç kapsamında, önce temel odun analizleri yapılmıĢ, daha sonra odun ve holoselüloz örneklerinde kalıntı ve çözünür lignin miktarı belirlenerek bilanço analizleri çıkarılmıĢtır. En son olarak da odunların polisakkarit bileĢimleri detaylı bir Ģekilde incelenmiĢtir. Temel odun bileĢenleri açısından bakıldığında türler arasında çok belirgin bir farklılık bulunamamıĢtır. Belirlenen farklılıklar ağaçtan ağaca değiĢebilecek sınırlardadır. Yapılan temel odun analizlerinin yanısıra, her türe ait odundaki polisakkarit bileĢimlerinin belirlenmesi amacıyla % 77‘lik sülfürik asitle hidroliz yöntemi uygulanmıĢtır. Elde edilen toplam polisakkarit miktarlarına bakıldığında, en yüksek değer % 67 ile Abies cilicica subsp. isaurica‘da belirlenirken, en düĢük değer % 65,80 ile Abies cilicica subsp.cilicica‘da olmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Göknar, Odun, Polisakkarit, Ekstraktif Madde Chemical Characterization of Fir Species (Abies spp.) in Anatolia Abstract Woods of Abies bornmülleriana,Abies nordmanniana, Abies equi-trojani, Abies cilicica subsp. cilicica and Abies cilicica subsp. isaurica are examined in this study that aims the chemical characterization of fir tree represented in Turkey by a total of four species two of which are endemic. At least two wood samples were taken for each species growing in its natural habitat. The main purpose of this study is,by means of chemical examination, to determine whether there are similarities or differences among the fir species. To this end, first the basic wood analyses were conducted, which was followed by the summative analyses that also incorporated the amounts of lignin soluble and insoluble in acid. Finally, polysaccharides of the woods were analyzed in detail. The species did not differ significantly with respect to basic wood components. The observed differences appear to be attributable to the individual trees. The hydrolysis method using sulfuric acid with 77 % concentration was applied for determination of polysaccharide components of woods belonging to each species. In this, Abies cilicica subsp. isaurica had the highest polysaccharide amount by 67 % while the lowest value of 65,80 % was found in Abies cilicica subsp. cilicica wood. Keyword: Fir, Wood, Polysaccharide, Extractives 52 GĠRĠġ Ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik geliĢmelerin hızlı olduğu günümüzde orman, ağaç topluluklarının bulunduğu mekan olma yanında, baĢta odun hammaddesi olmak üzere çok değiĢik ürünler ve hizmetler üreterek topluma fayda sağlayan, kendi içinde birtakım dengeleri olan, canlı, dinamik ve karmaĢık yapıda, karasal ekosistemler içinde en büyük paya sahip çok boyutlu bir sistem ve yenilenebilir özellikte bir doğal kaynaktır. Devamlılık ve istikrarlılık bu sistemin temel özelliğidir. 1999 yılı sonu itibariyle sağlanan verilere göre ülkemizin toplam orman alanı 20.763.247 hektardır. Bu miktar toplam ülke yüzölçümünün %26,6‘sını teĢkil etmektedir. Orman alanları içinde normal koru ve normal baltalık ormanlar toplam orman alanının %48,3‘ünü, çok bozuk koru ve çok bozuk baltalık ormanlar ise toplam alanın %51,7‘sini oluĢturmaktadır. Yine 1999 yılı tespitlerine göre tüm ormanlık alanda ibreli saha oranı %53,9, yapraklı saha oranı ise %46,1‘dir. Pinaceae familyasından olan Abies cinsi ülkemiz ormanlarında 2‘si endemik olmak üzere 4 tür ile temsil edilmektedir. Normal koru orman alanı içinde Göknarlar %6‘lık bir kısmı oluĢtururken, toplam orman alanımız içinde %3‘lük bir paya sahiptir (DPT, 2001). Yenilenebilir organik bir hammadde kaynağı olan odun, endüstriyel alanda günümüzde en fazla yapı malzemesi ve lifsel hammadde kaynağı olarak tüketilmektedir. Ancak ülke nüfusumuzun hızla artması sebebiyle buna paralel olarak selüloz, kağıt, lif levha, yonga levha ve benzeri kompozit malzeme gibi odun iĢleyen tesislerin sayılarının ve kapasitelerinin artması sonucunda odun hammaddesine olan ihtiyaç artmaktadır. Odun hammaddesinden maksimum yararlanmayı sağlamak için öncelikle onun yapısını oluĢturan bileĢenleri tanımak ve izolasyon yöntemlerini iyi bilmek gerekmektedir. Bu araĢtırmanın amacı; ülkemiz ormanlarında 4 tür ile temsil edilen Göknar odunlarını kimyasal bileĢenleri açısından inceleyerek, türler arasında bileĢenlerin bulunuĢ oranları açısından ayırt edici özellikleri ortaya koymaktır. Bu sebeple temel odun analizlerinin yanında odun ve holoselüloz örneklerinde çözünür lignin tayini yapılarak bilanço analizleri çıkarılmıĢtır. Ayrıca Ģeker analizleri yapılarak türler arasındaki farklılıklar ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Bu çalıĢma ile elde edilecek sonuçların selüloz endüstrisinde bu türlerin daha etkin değerlendirilmesine katkıda bulunacağı düĢünülmektedir. GENEL BĠLGĠLER Odunun Kimyasal Bileşimi Bir ağaç türünün kimyasal bileĢimi, alınan örneğin ağacın hangi kısmına ait olduğuna, ağacın yetiĢme ortamı, coğrafi mevki, iklim Ģartları, silvikültürel müdahaleler gibi bir çok sebebe bağlı olarak farklılık gösterir. Bunun yanı sıra her ağaç türünün kimyasal bileĢimi, o türe özgü belirli karakteristikler ortaya koyar. Genel olarak yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar arasında önemli farklar vardır. Ilıman kuĢakta yetiĢen yapraklı ağaçlardaki apolar ekstraktif madde miktarı bazı türler dıĢında iğne yapraklı ağaçlardakilere oranla daha azdır. Ilıman kuĢakta yetiĢen iğne yapraklı ağaçların ekstraktif maddelerinin büyük bir kısmını reçine asitleri,yağ asitleri ve gliseritler oluĢtururken, yapraklı ağaçlarda reçine asitleri bulunmaz. Uçucu bileĢikler hem yapraklı Ağaçlarda hem de iğne yapraklı ağaçlarda genellikle az miktarda bulunurlar. Fakat bazı iğne yapraklı ağaç türleri önemli miktarda uçucu bileĢik bulundurabilir. Aynı ağaç içinde de kimyasal bileĢim bakımından farklılıklar görülür. Bu farklılık; odunun diri ve öz odun, ilkbahar ve yaz odunu gibi farklı kısımları arasında görülür. iğne yapraklı ağaçların öz odunu, diri odununa oranla daha fazla ekstraktif madde, daha az miktarda lignin ve selüloz içerir. Yapraklı ağaçlarda ise bu fark genellikle çok azdır. Fakat hem yapraklı ağaçlar hem de iğne yapraklı ağaçların diri odununda asetil miktarı öz oduna oranla daha yüksektir. Selüloz miktarı ağaçların yaz odununda ilkbahar odununa oranla daha fazladır, buna karĢın lignin miktarı daha düĢüktür. Bunun nedeni yaz odununda selüloz oranı fazla olan hücre çeperinin daha kalın ve lignin miktarı fazla olan orta lamelin daha ince olması ile açıklanabilir. ġekil 1‘de odunun kimyasal bileĢenlerinin genel bir Ģeması gösterilmektedir. 53 ODUN DÜġÜK MOLEKÜL AĞIRLIKLI MADDELER MAKROMOLEKÜLER MADDELER ORGANĠK MADDELER ĠNORGANĠK MADDELER EKSTRAKTĠFLER KÜL POLĠSAKKARĠTLER SELÜLOZ LĠGNĠN POLYOZ ġekil 1: Odunun Kimyasal BileĢenlerinin Genel ġeması Yapraklı ve iğne yapraklı ağaç odunlarında hücre çeperi makro moleküler bileĢenleri selüloz, polyoz ve ligninlerdir. Bütün ağaç türlerinde selüloz aynı yapıyı gösterirken lignin ve polyozların kimyasal bileĢimleri ve oranları yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlarda farklıdır. Ilıman bölge odunlarında bu bileĢenler odunun % 97-99‘unu oluĢtururken tropik kuĢak ağaçlarında bu değer % 90 gibi ortalama bir değere kadar düĢebilir. Odunun yaklaĢık % 65-75‘i polisakkaritlerden oluĢur. Ayrıca temel makro moleküler bileĢenler olan selüloz, polyoz ve lignine ilaveten odunda çok daha az miktarlarda baĢka polimerik maddeler de bulunur. NiĢasta ve pektik maddeler bunların en önemlileridir. Proteinler, odunun paranĢim hücrelerinde en fazla % 1 oranında yer alır, fakat gövdenin kambiyum ve iç kabuk gibi odunsu olmayan kısımlarında önemli miktarda bulunur (Fengel ve Wegener, 1984). MATERYAL ve YÖNTEM Bu çalıĢmada Pinaceae familyasına ait olan 4 göknar türünün [Abies bornmülleriana (Uludağ Göknarı), Abies cilicica subsp. cilicica ve Abies cilicica subsp. isaurica (Toros Göknarı), Abies equitrojani (Kazdağı Göknarı) ve Abies nordmanniana (Doğu Karadeniz Göknarı)] odunları kullanılmıĢtır. Alınan odun örneklerinin ilgili türü temsil edebilmesi için optimum yayılıĢ mıntıkalarına gidilerek rastgele örnekler alınmıĢtır. Örnek alımında ağacın hastalıklı olmamasına, normal bir tepe yapısına sahip olmasına, budak, çatlak, ur, lif kıvrıklığı ve ikiz özlü olmamasına özen gösterilmiĢtir. Her bir tür için 2 adet yayılıĢ mıntıkası seçilmiĢ ve seçilen her bölgeden en az ikiĢer ağaç kesilmiĢtir. Abies bornmülleriana için Düzce ve Bursa‘dan ikiĢer adet, Abies cilicica subsp. cilicica için Andırın ve Göksun‘dan ikiĢer adet ayrıca Antalya Akseki‘den Abies cilicica subsp. isaurica‘ya ait bir adet, Abies equi-trojani için Bayramiç ve Kalkım‘dan ikiĢer adet, Abies nordmanniana için Trabzon ve Artvin‘den ikiĢer adet olmak üzere toplam 17 ağaç kesilmiĢtir. 17 adet örneğin çalıĢılmasındaki güçlükler dikkate alınarak her bölgeden kesilen iki ağaç kendi içlerinde birleĢtirilmiĢ ve tek örnek haline getirilmiĢtir. 54 ġekil 2: Göknar Türlerinin Ülkemizdeki YayılıĢ Alanları ve Örnek Alınan Bölgeler Kesilen ağaçlar boy ölçümü ve göğüs çapı tespit edildikten sonra ilki göğüs yüksekliğinden olmak üzere her 2-3 m. aralıkla 8-10 cm. kalınlığında 5 adet disk alınmıĢtır. Bu alınan diskler önce kendi içinde parçalanmıĢ daha sonra bu parçalar ağacı en iyi temsil edecek Ģekilde karıĢtırılmıĢtır. Parçalar Retsch 2000 değirmeninde öğütüldükten sonra T 257 cm-85‘de verilen uygun analiz boyutuna (40-100 mesh) Retsch AS-200 elekle elenerek cam kavanozlara konulmuĢ ve etiketlendirilmiĢtir. Böylece laboratuarda çalıĢılmaya hazır hale getirilmiĢtir. Ayrıca alınan tüm örneklerde yaĢ tespiti yapılmıĢtır. Hazırlanan örneklerde yapılan analizler ve standartlar aĢağıda sıralanmıĢtır; 1. Kül Tayini ( TAPPI T 211 om- 85) 2. Ekstraktif Madde Miktarı  Sıcak Su Çözünürlüğü (TAPPI T 207 om-88)  Alkol-Siklohegzan Çözünürlüğü (TAPPI T 204 om-88)  Alkol Çözünürlüğü (TAPPI T 204 om-88) 3. % 1‘lik NaOH Çözünürlüğü (TAPPI T-212 om-88 ) 4. Holoselüloz Tayini (JAYME (1942) ve WISE (1946)) 5. Lignin Tayini  Odun ve Holoselülozda Kalıntı Lignin Tayini ( RUNKEL Metodu)  Odunda Çözünür Lignin Tayini (TAPPI UM-250)  Holoselülozda Çözünür Lignin Tayini (TAPPI UM-250) 6. Polisakkaritlerin Belirlenmesi (TAPPI T-249 cm-85 ve UÇAR ve BALABAN (2003) ) TARTIġMA ve SONUÇ Ġncelenen örneklere ait kül analiz sonuçlarında farklı bölgelerden alınan aynı türler ve diğer türler arasında belirgin bir farklılığın olmadığı görülmektedir. Toplam ekstraktif madde oranını belirlemek amacıyla yapılan ardıĢık alkol-siklohegzan + alkol ekstraksiyonu sonucu aĢağıdaki Tablo 1‘de verilen sonuçlar tespit edilmiĢtir. Ekstraktif madde miktarının bu Ģekilde farklılık göstermesinin sebebi yetiĢme ortamı farklılığından kaynaklanmakta olabilir. 55 Tablo 1 : Toplam Ekstraktif Madde Miktarları Örnek Alkol Çöz. (%) Alkol-Sikloheksan Çöz. (%) Toplam (%) A. bornmüllerina 1 A. bornmülleriana 2 A. nordmanniana 1 A. nordmanniana 2 A. equi-trojani 1 A. equi-trojani 2 A. cilicica subsp. cilicica 1 A. cilicica subsp. cilicica 2 A. cilicica subsp. isaurica 0.15 0.36 0.66 0.18 0.35 0.18 0.47 0.39 0.29 1.52 1.84 2.13 1.19 2.41 1.52 3.95 1.04 1.65 1.67 2.20 2.79 1.37 2.76 1.70 4.42 1.43 1.94 Örneklerde alkalide çözünürlük oranlarına bakıldığında, analiz sonuçlarında en yüksek çözünürlük oranının ortalama % 12,24 ile Abies nordmanniana‘da bulunduğu tespit edilirken en düĢük oranın ortalama % 9,72 ile Abies cilicica subsp. cilicica‘da olduğu belirlenmiĢtir. Bu sonuçlar ıĢığında incelenen türlerin çözünürlük değerleri sonuçlarının, aynı türlerin birbiri içinde ve türler arasında ayırt edici bir farklılık göstermediği belirlenmiĢtir. Belirlenen farkların ağaçtan ağaca değiĢebilecek sınırlar içinde olduğu görülmüĢtür. Bu türler arasında bir farklılığın olup olmadığını ortaya koymak için daha spesifik çalıĢmaların yapılması gerektiği sonucuna varılmıĢtır. Ġncelenen örneklerde delignifikasyon sonrası holoselüloz verimleri birbirleriyle çok yakın değerler göstermektedir. Fakat bu değerler gerçek holoselüloz verimlerini yansıtmamaktadır. Bunun sebebi delignifikasyon iĢlemiyle ligninin etkin bir Ģekilde uzaklaĢtırılamamasıdır. Holoselüloz içinde belirlenen kalıntı lignin değerlerinin de gerçek değerleri yansıtmadığı görülmüĢtür. Holoselüloz içerisinde bulunan ve yapısı değiĢerek çözünür hale gelen lignin miktarı da belirlenmiĢtir. Böylece elde edilen holoselüloz içerisinde bulunan kalıntı ve çözünür lignin değerleri toplanarak bulunan değer orijinal holoselüloz verimlerinden çıkarılarak gerçek holoselüloz verimi elde edilmiĢtir (Tablo 2). Tablo 2 : DüzeltilmiĢ Holoselüloz Miktarları Türler Abies bornmülleriana 1 Abies bornmülleriana 2 Abies nordmanniana 1 Abies nordmanniana 2 Abies equi-trojani 1 Abies equi-trojani 2 Orijinal Holoselüloz Verimi (%) Holoselülozda Toplam Lignin (%) DüzeltilmiĢ Holoselüloz Verimi (%) (1) 78,80 78,28 11,44 11,61 67,36 66,67 9,91 11,47 65,25 67,62 68,33 66,68 76,52 77,97 78,24 78,15 11,27 10,35 Abies cil.subsp. cilicica 1 Abies cil. subsp. cilicica 2 78,52 78,20 10,94 10,71 67,58 67,49 Abies cil. subsp. isaurica 79,74 10,50 69,24 Bu düzeltilen holoselüloz verimleri sonucunda en yüksek holoselüloz veriminin ortalama % 69,24 ile Abies cilicica subsp isaurica‘ya, en düĢük değerin ise % 66,44 ile Abies nordmanniana‘ya ait olduğu belirlenmiĢtir. Pek çok araĢtırmacı tarafından da belirtildiği gibi, delignifikasyon iĢlemi sırasında ligninin bir kısmı değiĢerek çözünür hale geçmektedir. Bu değiĢim sırasında lignin de oksidatif reaksiyonlar kadar sübstitüsyon reaksiyonları da önemli rol oynamaktadır. Çözünerek çözeltiye geçen ligninin yanı sıra bir miktar lignin de hala delignifikasyon sonrasında elde edilen holoselüloz içerisinde kalıntı olarak bulunmaktadır. Büyük ölçüde yapısı değiĢen ve asitde çözünür hale gelen holoselülozdaki bu kalıntı lignin de, kalıntı ligninin belirlenmesi amacıyla 56 uygulanan asit iĢlemi sırasında çözünür hale geçmekte ve holoselülozdaki gerçek kalıntı lignin değerini yansıtmamaktadır. Bu değer asitde çözünür hale gelen lignin ile kalıntı olarak belirlenecek lignine ait değerlerin toplanmasıyla ancak elde edilebilecektir. Bu Ģekilde belirlenmemesi durumunda, odun analizlerinde toplamı % 9 civarında yanıltabilecek hatalara neden olmaktadır. Odun ve holoselüloz örneklerindeki kalıntı lignin miktarı RUNKEL yöntemiyle belirlenmiĢtir. Bu yöntemin özellikle iğne yapraklı ağaç odunlarının doğal ligninini belirlemede en güvenilir değerleri verdiği kabul edilir. Tablo 3 : Lignin Bilanço Analizi Delignifiye Edilebilen Lignin (%) 16,48 (58,34) A. bornm. 1 Lignin (%) 28,25 (100) A. bornm. 2 27,95 (100) 16,10 (57,60) 11,88 (42,50) A.nordm. 1 29,38 (100) 17,68 (60,18) 11,70 (39,82) A. nordm. 2 27,85 (100) 17,19 (61,72) 10,66 (38,28) A. equi-t. 1 27,82 (100) 17,63 (63,37) 10,19 (36,63) A. equi-t. 2 29,95 (100) 18,17 (60,67) 11,78 (39,33) A. cilicica 1 28,16 (100) 16,93 (60,12) 11,23 (39,88) A. cilicica 2 28,06 (100) 17,01 (60,62) 11,05 (39,38) subsp. isaur. 28,14 (100) 17,28 (61,41) 10,86 (38,59)  Delignifiye Edilemeyen Lignin (%) 11,77 (41,66) Parantez içindeki değerler, toplam lignin içindeki yüzdeyi göstermektedir. ÇalıĢılan örneklerin iğne yapraklı ve yapraklı ağaç odunu olmasına uygun olarak Ģeker standartlarından belli miktar tartılıp standart Ģeker çözeltisi hazırlanmıĢ ve HPLC‘de örneklerle birlikte analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmada iki paralel örnek arasına bir standart Ģeker karıĢımı yerleĢtirilmiĢtir. Elde edilen örnek kromatogramlarındaki Ģekerlere ait pikler standartların pik alanları ile kıyaslanarak örneklerdeki polisakkarit bileĢimi % olarak belirlenmiĢtir. 57 Tablo 4 : Hidroliz Sonrası Elde Edilen Polimer ġekerler ve Toplam Değerleri Toplam (%) Glukan (%) Ksilan (%) Galaktan (%) Arabinan (%) Mannan (%) A. bornmülleriana 46,7 4,9 1,6 1,4 11,6 66,2 A. nordmanniana 44,6 5,0 2,1 2,3 12,7 66,7 A. equi-trojani 45,9 4,9 1,8 1,9 12,4 66,9 A. cilicica subsp. cil. 44,5 5,5 1,8 1,9 12,1 65,8 A. cilicica subsp. isa. 46,1 5,2 2,1 2,0 11,7 67,1 Tablo 4‘deki odun hidroliz değerleri toplamına bakıldığında en yüksek polisakkarit değerinin % 67,10 ile Abies cilicica subsp. isaurica‘da, en düĢük değerin ise % 65,8 ile yine aynı türe ait diğer bir alt tür olan Abies cilicica subsp. cilicica‘da belirlendiği görülecektir. Diğer türlerde ise bu değerin çok yakın olduğu görülmüĢtür. Bu toplamı oluĢturan polimer Ģekerler tek tek incelendiğinde % 11,6 ile en düĢük mannan içeriğine Abies bornmülleriana odununun sahip olduğu, bunu % 11,7 ile Abies cilicica subsp. isaurica, % 12,1 ile Abies cilicica subsp. cilicica, % 12,4 ile Abies equi-trojani odunu takip etmektedir. Abies nordmanniana‘nın ise % 12,7 ile incelenen örnekler içerisinde en yüksek mannan miktarına sahip olduğu belirlenmiĢtir. Abies nordmanniana ve Abies equi-trojani örneklerindeki toplam polisakkarit miktarı açısından birbirine çok yakın değerler göstermesinin yanında ksilan, galaktan, arabinan ve mannan oranları da oldukça yakındır. Fakat Abies nordmanniana‘daki glukan oranı Abies equi-trojani‘den yaklaĢık % 1,3 daha fazladır. Ġncelenen bütün türler içerisindeki ksilan oranları Abies cilicica subsp. cilicica dıĢındaki örneklerde % 5 ± 0,2 arasında değiĢirken, Abies cilicica subsp. cilicica‘da % 5,5 olarak tespit edilmiĢtir. Bir karĢılaĢtırma olması açısından Uçar ve Yılgör (1995) tarafından yapılan 300 yıl bir tatlı su gölünde kalmıĢ Abies bornmülleriana odunu ve yakındaki bir ormandan alınan normal bir Abies bornmülleriana odunu ile yapılan çalıĢmada, toplam polisakkarit miktarı % 64,23 iken bu çalıĢmadaki aynı türde % 66,10 tespit edilmiĢtir. Tek tek polisakkaritler ele alındığında, galaktan ve mannan oranlarında çok az bir fazlalık varken glukan, ksilan ve arabinan miktarlarında % 0,3-3 arasında bir düĢme görülmüĢtür. Cote ve diğ. (1966) tarafından Abies balsamea odunu ile yapılan bir baĢka çalıĢmada %10 mannan, % 5,2 ksilan, % 1,0 galaktan ve % 1,1 arabinan değerleri elde edilmiĢtir. Bu değerler, incelenen örneklerle karĢılaĢtırıldığında mannan dıĢındaki değerlerin birbirine çok yakın olduğu görülmüĢtür. Mannan miktarının Abies balsamea‘da incelenen örneklere kıyasla yaklaĢık % 1,5 daha düĢük olduğu görülür. 58 KAYNAKLAR DEVLET PLANLAMA TEġKĠLATI, 2001, Sekizinci 5 yıllık Kalkınma Planı Ormancılık Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 975-19-2555-X FENGEL, D. ve WEGENER, G., 1984, Wood Chemistry, Ultrastructure, Reactions., Walter de Gruyter, Berlin NewYork, 3-11-008481-3 ANONĠM, 1992, Tappi T-257 cm-85: Sampling and Preparing wood for Analysis, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I. ANONĠM, 1992, Tappi T-211 om-85: Ash in Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I. ANONĠM, 1992, Tappi T-207 om-88: Water Solubility of Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I. ANONĠM, 1992, Tappi T-204 om-88: Solvent Extractives of Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I. ANONĠM, 1992, Tappi T-212 om-88: One percent Sodium Hydroxide Solubility of Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I. ANONĠM, 1992, Tappi T-249 cm-85: Carbohydrate Composition of Extractive-free Wood and Wood Pulp by gas-liquid chromatography, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I. ANONĠM, 1985, Tappi UM-250: Acid-Soluble Lignin in Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia. UÇAR, G.ve BALABAN, M., 2003, Hydrolysis of Polysaccharides with 77 % Sulfuric Acid of Quantitative Saccharification, Turk Journal of Agriculture and Forestry, 27, 361-365 UÇAR, G.ve YILGÖR, N., 1995, Chemical and Technological Properties of 300 years Waterlogged Wood, Holz als Roh-und Werkstoff, 53, 129-132 COTE, W.A., SĠMSON, B.W., TIMELL, T.E., 1966, Svensk Papperstid, 69, 547-558 59 MeĢe Odununun Mikro-mekanik Özellikleri Üzerine Yükleme Hızının Etkisi Ümit BÜYÜKSARI* Düzce Üniversitesi, Türkiye umitbuyuksari@duzce.edu.tr Özet Ağaç malzemenin mekanik özellikleri genellikle ilgili standartlarda belirtilen kusursuz örnekler kullanılarak belirlenmektedir. Son yıllarda, mikro boyutlu örneklerin odunun mekanik özelliklerinin tespitinde kullanımı giderek artmaktadır. Yükleme hızı odun ve odun bazlı panellerin mekanik özelliklerini etkilemektedir. Mikro boyutlu örneklerde yükleme hızının mekanik özellikler üzerine etkisi ile ilgili sınırlı sayıda bilgi mevcuttur. Bu çalıĢmanın amacı yükleme hızının MeĢe (Quercus petraea Lieb.) odununun mikro-mekanik özellikleri üzerine etkisini belirlemektir. Mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci, eğilmede elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerleri ölçülmüĢtür. Ġlk yükleme hızı ISO standardının öngördüğü hız değeridir. Ġkinci ve üçüncü hız değerleri standart değerin kademeli olarak azaltılması ile belirlenmiĢtir. Sonuçlar yükleme hızının MeĢe odununun çekme direnci, basınç direnci ve eğilmede elastikiyet modülünü istatistiki olarak anlamlı etkisi olduğunu, buna karĢın eğilme direnci değerleri üzerine anlamlı etkisi olmadığını göstermiĢtir. Yükleme hızı azaldığında mikro boyutlu örneklerin mekanik özelliklerini azalmaktadır. Anahtar Kelimeler: mikro-mekanik, meşe, yükleme hızı Effect of Loading rate on micro-mechanical properties of Oak wood Abstract The mechanical properties of wood are generally determined using small clear wood specimens according to related standards. In recent years, using of micro-sized samples is getting more important to determine the mechanical properties of wood. It is a well-known that loading rate affects the mechanical properties of solid wood and wood based panels. There is limited information about the effect of loading rate on the mechanical properties of wood in micro-sized samples. The aim of this study was to investigate the effect of loading rate on micro-mechanical properties of Oak (Quercus petraea Lieb.) wood. Bending strength, modulus of elasticity in bending, compression strength parallel to grain and tensile strength parallel to grain were determined using micro-size test samples. Three different loading rates were used for each test. First loading rates were determined according to related ISO standards and second and third loading rates were gradually decreased. Results showed that the loading rate had significantly affected for the modulus of elasticity in bending, compression strength and tension strength of Oak wood. However, loading rate had no significant effect on the bending strength of the Oak wood. The meeasured mechanical properties of micro-size wood samples were decreased as the loading rate decreased. Keywords: Micro-mechanic, Oak, Loading Rate 60 GĠRĠġ Ağaç malzemenin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde mikro boyutlu örneklerin kullanımı giderek artmaktadır. Bununla birlikte mikro mekanik testlerle ilgili bir standart bulunmamaktadır. Yapılan çalıĢmalarda kullanılan örnek boyutları ve yükleme hızları değiĢmektedir ve bu durum sonuçların karĢılaĢtırılmasını güçleĢtirmektedir (Jeong, 2008). Mikro boyutlu örnekler ilkbahar- yaz odunu, yonga (strand, flake) ve bireysel liflerin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır (Plagemann, 1982; Hunt vd., 1989; Groom vd., 2002; Mott vd., 2002; Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Cai vd., 2007; Hindman ve Lee, 2007; Jeong, 2008; Jeong vd., 2009). Mikro boyutlu örneklerde, çekme direnci, eğilme direnci, basınç direnci ve bu dirençlere ait elastikiyet modülü değerleri tespit edilmektedir. Mikro boyutlu örneklerde yapılan testlerin geliĢmesi ve standart boyutlu örneklerle arasındaki iliĢkilerin ortaya konulması birçok alanda fayda sağlayacaktır. Ağaç malzemenin yapısal maksatlı kullanıldığı alanlarda zamana bağlı olarak meydana gelen direnç kayıpları mikro boyutlu örnekler kullanılarak tespit edilebilir. Bu sayede, ağaç malzemenin yeterli dirence sahip olup olmadığı ve değiĢtirilip değiĢtirilmemesi konusunda daha doğru kararlar alınabilir. Periyodik olarak yapısal maksatlı kullanılan ağaç malzemeden test örnekleri alınabilir ve mekanik özelliklerindeki değiĢim gözlemlenebilir. Standart boyutlu örneklerin hazırlanmasının mümkün olmadığı durumlarda da mikro boyutlu örnekler kullanılabilir. Mikro boyutlu örneklerde mekanik özelliklerin belirlendiği ilk çalıĢma Price (1975) tarafından yapılmıĢtır. Yapılan çalıĢmalarda kullanılan ağaç türleri, örnek boyutları, belirlenen özellik, yükleme hızı ve sonuçlar Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1: Mikro mekanik testlerle ilgili yapılan çalıĢmaların test parametreleri ve sonuçları Örnek boyutları (mm) Özellik Yükleme hızı (mm/dak) Sığla 76,2 x 9,5 x 0,38 Çekme testi 0,063-0,16 Beyaz meĢe Kırmızı meĢe Sığla 0,5 × 3,8 × 14,2 Eğilme testi 0,029 Sığla 0,79 × 12,7 × 304,8 Çekme testi 1,9 Çam Sığla Lale ağacı 25 × 5 × 0,6 Eğilme testi 2,54 3,8 × 25,4 ×152,4 Çekme testi 0,127 1×1×4 Basınç testi 0,029 0,508 - 1,27 × 25,4 × 152,4 Çekme testi 0,127 33 × 11 × 0,68 0,66 × 5,07 × 60 Eğilme ve çekme testi 0,127 Ağaç Türü Çam Sığla Lale ağacı Akçaağaç Lale ağacı Çam Söğüt Kırmızı meĢe Çam Sonuçlar (N/mm2) TS 89,5 MOR ve MOE 91 ve 4068 102 ve 4799 101 ve 5281 TS 70,3 MOR ve MOE 66,0 ve 4086,9 78,6 ve 4430,6 89,0 ve 5829,4 TS 50,0 CS 39,2 33,5 41,6 TS 48,5 58,7 22,7 40,7 MOR 89.2 MOE 5780 TS 43.3 Referans Price (1975) Plagemann (1982) Hunt vd. (1989) Deomano ve Zink-Sharp (2004) Wu vd. (2005) Zink-Sharp ve Price (2006) Cai vd. (2007) Hindman ve Lee (2007) MOR: Eğilme direnci, MOE: Elastikiyet modülü, TS: Çekme direnci, CS: Basınç direnci Standart boyutlu örneklerde ağaç malzemenin ve ahĢap esaslı malzemelerin mekanik özellikleri üzerine yükleme hızının etkisi bilinmektedir. Gerhards (1977) ağaç malzemenin ve ahĢap esaslı malzemelerin mekanik özellikleri üzerine yükleme hızının etkisi ile ilgili yapılan çalıĢmaları 61 derlemiĢtir. En çok liflere dik çekme, daha sonra liflere paralel basınç, eğilme ve makaslama ile ilgili çalıĢmaların yapıldığını belirtmiĢtir. Mikro boyutlu örneklerde yükleme hızının mekanik özellikler üzerine etkisi ile ilgili sınırlı bilgi mevcuttur. Jeong vd. (2008) Çam (Pinus spp.) yongalarında çekme direnci üzerine yükleme hızının etkisini incelemiĢtir. 3 farklı yükleme hızının (0,102 mm/dak, 0,254 mm/dak, ve 0,406 mm/dak) kullanıldığı çalıĢmada çekme direnci ve çekmede elastikiyet modülü değerleri üzerine yükleme hızının etkisinin anlamlı etkisinin olmadığı belirtilmektedir. Mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci, eğilmede elastikiyet modülü ve basınç direnci üzerine yükleme hızının etkisi ile ilgili literatürde bir bilgiye rastlanılmamıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı MeĢe (Quercus petraea Lieb.) odununda yükleme hızının mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci, eğilmede elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisini belirlemektir. MATERYAL VE METOD Materyal Deneme ağaçları Bolu Orman Bölge Müdürlüğü, Düzce Orman ĠĢletme Müdürlüğü, Darıyeri ĠĢletme ġefliği‘nden temin edilmiĢtir. ĠĢletme Ģefliği sınırlarında bulunan 49 nolu bölmeden 6 adet deneme ağacı kesilmiĢtir. Deneme ağaçlarına ait bilgiler Tablo 2‘de verilmiĢtir. Deneme ağaçları 0,30 m‘den kesilerek her deneme ağacından 3 metre uzunluğunda 1‘er adet tomruk alınmıĢtır. MeĢe tomrukları Düzce‘de bulunan özel bir firmada öz ortada kalacak Ģekilde biçtirilmiĢtir. Hazırlanan örnekler boyuna yönde 3 parçaya bölünmüĢ ve her biri ayrı bir yükleme hızı için kullanılmıĢtır. Tüm örnekler % 65 bağıl nem ve 20 °C sıcaklıkta klimatize edilerek rutubetlerinin deney öncesi %12 olması sağlanmıĢtır. Tablo 2: Deneme ağaçlarına ait bilgiler Ağaç No Ağaç Çap (cm) YaĢı (Yıl) 1 Ve 203 2 39 207 3 38 138 4 40 193 5 41 214 6 40 204 Ort. 38,7 193,1 Alınan Bölme Tomruk Rakım No Uzunluğu (m) Bakı Eğim (%) (cm) 49 300 670 Doğu 60 Metod Mikro boyutlu eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü örnekleri 1-1,3 mm x 5 mm x 50 mm boyutlarında hazırlanmıĢtır. 3 noktalı eğilme testi yapılmıĢtır. Mesnet aralığı örnek kalınlığının 16 katı olarak alınmıĢtır. Mikro boyutlu eğilme direnci örnekleri ve test dizaynı ġekil 1‘de gösterilmiĢtir. Mikro boyutlu çekme direnci örnekleri 1-1,3 mm x 5 mm x 50 mm boyutlarında hazırlanmıĢ, 5 mm olan örnek geniĢlikleri 0,8 mm‘ye düĢürülmüĢtür. Mikro boyutlu basınç direnci örnekleri ise 3 mm x 3 mm x 5 mm boyutlarında hazırlanmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan test örnekleri ġekil 2‘de gösterilmiĢtir. Deneyler Zwick marka üniversal test cihazı kullanılarak yapılmıĢtır. Eğilme ve basınç testleri için 100 N kapasiteli yük hücresi ve çekme testi için 1kN kapasiteli yük hücresi kullanılmıĢtır. 62 ġekil 1: Eğilme test örneği ve test dizaynı ġekil 2: Test örnekleri Yükleme hızının etkisini belirlemek için 3 test hızı kullanılmıĢtır. 1. yükleme hızları ilgili ISO standartlarına göre (ISO 13061-3, 2014; ISO 13061-4, 2014; ISO 13061-6, 2014; ISO 13061-17, 2014) belirlenmiĢtir. 2. ve 3. hız değerleri ise sırasıyla standart hız değerinin yarısı ve dörtte biri olarak belirlenmiĢtir. Tablo 3‘de tüm test grupları için kullanılan yükleme hızları verilmiĢtir. Tablo 3: Yükleme hızları Yükleme hızı (mm/dak) Grup Basınç testi Çekme testi Eğilme testi A 0,7 0,3 1,2 B 0,35 0,15 0,6 C 0,175 0,075 0,3 63 Ġstatistiksel hesaplama ve değerlendirmeler için SPSS paket programı kullanılmıĢtır. Yükleme hızının eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi varyans analizi yapılarak belirlenmiĢtir. Farklılığın hangi grup ya da gruplardan kaynaklandığının belirlenmesi için Duncan testi kullanılmıĢtır. BULGULAR ve TARTIġMA Eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerlerine ait tanımlayıcı istatistikler ve Duncan testi sonuçları Tablo 4‘de verilmiĢtir. Tablo 4: Eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerlerine ait tanımlayıcı istatistikler ve Duncan testi sonuçları Test türü Eğilme direnci Elastikiyet modülü Çekme direnci Basınç direnci Yükleme hızı Örnek sayısı Ortalama (N/mm2) Standart sapma Standart hata Minimum değer Maximum değer A B C A B C A B C A B C 195 195 195 195 195 195 190 190 190 196 196 196 61,0a 59,0a 60,9a 2531,8a 2180,6b 2189,8b 96,1ab 86,2b 92,5a 45,1ab 45,7b 43,4a 17,6 18,6 17,1 698,8 703,7 656,2 33,3 32,6 35,6 8,9 9,3 8,5 1,3 1,3 1,2 50,0 50,4 47,0 2,4 2,4 2,6 0,6 0,7 0,6 23,6 22,9 23,5 1010,4 1008,1 1097,7 30,4 24,4 26,8 25,6 26,5 27,1 106,5 113,2 101,4 4688,8 4485,6 4664,8 187,9 180,3 200,0 68,1 65,8 60,2 Standart yükleme hızında (1,2 mm/dak) eğilme direnci 61,0 N/mm2, 0,6 mm/dak yükleme hızında 59,0 N/mm2 ve 0,3 mm/dak yükleme hızında 60,9 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney hızının azalması ile eğilme direnci önce bir miktar azalmıĢ yükleme hızının standart hızın dörtte birine düĢürülmesi ile artmıĢtır. Standart yükleme hızına göre, eğilme direnci değerleri sırasıyla %3,3 ve % 0,2 azalmıĢtır. Standart yükleme hızında (1,2 mm/dak) elastikiyet modülü 2531,8 N/mm2, 0,6 mm/dak yükleme hızında 2180,6 N/mm2 ve 0,3 mm/dak yükleme hızında 2189,8 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney hızının azalması ile elastikiyet modülü azalmıĢtır. Standart yükleme hızına göre, standart hızın yarısı ve dörtte biri hızlarda elastikiyet modülü değerleri sırasıyla % 13,9 ve % 13,5 azalmıĢtır. Standart yükleme hızında (0,3 mm/dak) çekme direnci 96,1 N/mm2, 0,15 mm/dak yükleme hızında 86,2 N/mm2 ve 0,075 mm/dak yükleme hızında 92,5 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney hızının azalması ile çekme direnci önce bir miktar azalmıĢ yükleme hızının standart hızın dörtte birine düĢmesi ile artmıĢtır. Standart yükleme hızına göre, çekme direnci değerleri sırasıyla % 10,3 ve % 3,7 azalmıĢtır. Jeong vd. (2008) Çam (Pinus spp.) yongalarında çekme direnci üzerine yükleme hızının etkisinin anlamlı olmadığını belirtmektedirler. Bu farklılığın, deneylerde kullanılan yükleme hızlarının farklı olmasından ve ağaç türü farklılığından kaynaklandığı düĢünülmektedir. Jeong vd. (2008) 0,102 mm/dak, 0,254 mm/dak, ve 0,406 mm/dak yükleme hızları kullanmıĢlardır. Standart yükleme hızında (0,7 mm/dak) basınç direnci 45,1 N/mm2, 0,35 mm/dak yükleme hızında 45,7 N/mm2 ve 0,175 mm/dak yükleme hızında 43,4 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney hızının azalması ile basınç direnci önce bir miktar artmıĢ yükleme hızının standart hızın dörtte birine düĢmesi ile azalmıĢtır. Basınç direnci değerleri standart yükleme hızına göre yükleme hızının yarıya düĢmesi durumunda % 1,3 artmıĢ, yükleme hızının standart hızın dörtte birine düĢmesi ile % 3,8 azalmıĢtır. Yükleme hızının eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi varyans analizi sonuçları Tablo 5‘de verilmiĢtir. 64 Tablo 5: Yükleme hızının eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi varyans analizi sonuçları Test türü Eğilme direnci Elastikiyet modülü Çekme direnci Basınç direnci Kareler toplamı Gruplar arası Gruplar içi Genel Gruplar arası Gruplar içi Genel Gruplar arası Gruplar içi Genel Gruplar arası Gruplar içi 520 183850 184370 15625690 274319209 289944899 9627,0 648655,8 658282,7 566,4 46350,3 Genel 46916,7 Serbestlik Ortalama derecesi kareler 2 260 582 316 584 2 7812845 582 471339 584 2,0 4813,5 567,0 1144,0 569,0 2 283,2 585 79,2 F değeri Önem düzeyi 0,823 0,440 16,576 0,000 4,208 0,015 3,57 0,029 587 Yükleme hızının elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi % 95 güven düzeyinde istatistiki olarak anlamlıdır. Yükleme hızının eğilme direnci üzerine etkisi ise istatistiki olarak anlamlı değildir. Jeong vd. (2008) Çam (Pinus spp.) yongalarında çekme direnci üzerine yükleme hızının etkisini incelemiĢtir. 3 farklı yükleme hızının (0,102 mm/dak, 0,254 mm/dak, ve 0,406 mm/dak) kullanıldığı çalıĢmada çekme direnci ve çekmede elastikiyet modülü değerleri üzerine yükleme hızının etkisinin anlamlı olmadığı belirtilmektedir. SONUÇ Bu çalıĢmadan aĢağıdaki sonuçlar çıkarılabilir; 1. Yükleme hızının azalması ile eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerleri azalmıĢtır. Sadece basınç direncinde yükleme hızının 0,70 mm/dak‘ dan 0,35 mm/dak‘ ya azalması durumunda basınç direnci artmıĢtır. 2. Yükleme hızının elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi istatistiki olarak anlamlı iken eğilme direnci üzerine etkisi istatistiki olarak anlamlı değildir. 3. Yükleme hızının azalması ile en fazla azalma elastikiyet modülü değerlerinde gözlenmiĢtir. Teşekkür Bu çalıĢma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu (TUBĠTAK) tarafından 112O815 nolu proje ile desteklenmiĢtir. REFERANSLAR Cai, Z., Wu Q., Han G., ve Lee J.N. (2007). Tensile and thickness swelling properties of strands from Southern hardwoods and Southern pine: Effect of hot-pressing and resin application. Forest Products Journal, 57(5), 36-40. Deomano, E.C.,ve Zink-Sharp, A. (2004). Bending properties of wood flakes of three southern species. Wood and Fiber Science, 36(4), 493-499. Gerhards, C.C. (1977). Effect of duration and rate of loading on strength of wood and wood-based materials. Forest Service, Forest Products Laboratory, 24 pp, Wisconsin, USA. Groom, L., Shaler, S., ve Mott, L. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part III. Global relationships between fiber properties and fiber location within an individual tree. Wood and Fiber Science, 34(2), 238-250. Hindman, D.P., ve Lee, J.N. (2007). Modeling wood strands as multi-layer composites: bending and tension loads. Wood Fiber Science, 39(4), 516-526. Hunt, M.O., Triche, M.H., McCabe, G.P., ve Hoover, W.L. (1989). Tensile properties of yellow-poplar veneer strands. Forest Products Journal, 39(9), 31-33. 65 ISO 13061-3. 2014. Physical and mechanical properties of wood -Test methods for small clear wood specimens Part 3: Determination of ultimate strength in static bending. International Organization for Standardization, Geneva, Switzerland. ISO 13061-4. 2014. Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens - Part 4: Determination of modulus of elasticity in static bending. International Organization for Standardization, Geneva, Switzerland. ISO 13061-6. 2014. Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens - Part 6: Determination of ultimate tensile stress parallel to grain. International Organization for Standardization, Geneva, Switzerland. ISO/DIS 13061-17. 2014. Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens - Part 17: Determination of ultimate stress in compression parallel to grain. International Organization for Standardization, Geneva, Switzerland. Jeong, G.Y. (2008). Tensile properties of loblolly pine strands using digital image correlation and stochastic finite element method. Doctoral dissertation, Virginia Polytechnic Institute & State University, Blacksburg, VA. Jeong, G.Y., Hindman, D.P., Finkenbinder, D., Lee, J.N., ve Lin, Z. (2008). Effect of loading rate and thickness on the tensile properties of wood strands. Forest Products Journal, 58(10), 33-37. Jeong, G.Y., Zink-Sharp, A., ve Hindman, D.P. (2009). Tensile properties of earlywood and latewood from loblolly pine (Pinus taeda) using digital image correlation. Wood Fiber Sci, 41(1), 51–63. Mott, L., Groom, L., ve Shaler, S. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part II. Comparison of earlywood and latewood fibers with respect to tree height and juvenility. Wood Fiber Sci, 34(2), 221 – 237. Plagemann, W.L. (1982). The response of hardwood flakes and flakeboard to high temperature drying. Master‘s thesis, Washington State University, Pullman, WA. Price, E.W. (1975). Determining tensile properties of Sweetgum veneer flakes. Forest Products Journal, 26(10), 50-53. Wu, Q., Cai, Z., ve Lee J.N. (2005). Tensile and dimensional properties of wood strands made from plantation southern pine lumber. Forest Products Journal, 52(2), 1-6. Zink-Sharp, A., ve Price, C. (2006). Compression strength parallel to the grain within growth rings of low density hardwoods. Maderas: Ciencia y Tecnologia, 8(2), 117-126. 66 Natural Beech (Fagus orientalis Lipsky) Regenerations and Long-term productivity Oktay YILDIZ * Düzce Üniversitesi, Forestry Faculty, Soil and Ecology Abstract Beech forests are established mainly through natural regeneration. For successful regeneration, 70–80 individuals per hectare are left for both shelter and seed source on the sites. In the 8–10 years following successful regeneration, shelter trees are gradually removed from the overstorey. The canopy closure of most of these naturally occurring stands is incomplete, and the forest understorey is comprised of very dense, purple-flowered rhododendron (Rhododendron spp) shrubs. This woody shrub prevents beech seed germination and seedling growth. For successful beech regeneration, rhododendrons must either be cleared or substantially reduced from beech forests during regeneration. Different rhododendron control and site preparation techniques have been used for many years. Prior to the last 15–20 years, cutting and uprooting woody understorey vegetation using hand labor had been used widely for rhododendron control in Turkish forests. However, because of the low efficacy of hand cutting and the high cost of grubbing, these techniques have been abandoned. A recent study reported that foliar-applied herbicides had a significantly greater efficacy and costeffectiveness in rhododendron control in the Black Sea region (BSR), when compared to hand cutting and grubbing. However, Turkish foresters are reluctant to use herbicides as a vegetation control method in these forests because of environmental considerations. Lately, machine (a rake equipped bulldozer) clearing has become the sole technique used for this purpose. Foresters prefer the use of a heavy bulldozer for short-term economical reasons, oppose the use of prescribed fire, and have abandoned manual grubbing due to its greater cost as a competing understorey vegetation control practice. However, results of several experiments in the region indicated that using a bulldozer removes substantial amount of organic matter (OM) and soil nutrients from the site which may reduce the productive capacity of the soil. In addition, using heavy machinery during site preparation compacts the soil, increasing soil density to a level that may restrict plant growth. Another point should be considered is that naturally growing species such as chestnut, maple, cherry, mountain ash, elm, linden, goat-willow etc. are included in the natural mixture of the beech forests of the BSR. Since site preparation is done in seed mast year of beech, the seed status of the other species is not taken into consideration. In addition during site preparation scraping forest floor by a rake equipped bulldozer significantly disturbed seed banks. As a result regeneration gaps are purely dominated with beech seedlings but the other species consist of mixture are not represented on the site. Thus this technique creates drawbacks in terms of ecosystem, biological as well as genetic diversity. Therefore, site preparation in these forests shouldn't be operated only according to beech but the mast seed years of the other species in the natural mixture should also be taken into consideration to protect and promote species diversity of these forests. Key words: Ecosystem, sustainability, beech, rhododendron, site-preparation, Düzce Natural Regeneration of Beech Forests Environmental regulations limit the wood production from natural forest ecosystems. In order to meet the demand for timber, fast growing tree species are planted on an area of approximately 5 million ha yearly. However, this rate of plantation is far from to compensate the gap between supply and demand (FAO, 2001; 2005). Therefore, the biggest challenge to forester is how to increase the productivity of natural forests, while incorporating the diversified demands of the society into decision-making process in ecosystem management (Waring and Running, 1998; 2007). Increasing public demand for various needs has led to the conversion of natural forestlands to other uses in Turkey. Currently, these forests cover almost 27% of the total land area (21 million ha), 67 of which only half are productive. Annual wood increment of the productive forests is also very low (about 1.4 m3 ha-1). Thus the gap between increasing wood demand and supply has steadily been widening and Turkey annually has to spend significant amount of money for wood imports (Anonymous, 2007). Eastern beech (Fagus orientalis Lipsky) is one of the most important tree species of Turkey in terms of wood production. Although, productive deciduous tree species occupy only 7% (1 414 000 ha) of the country‘s total forestland, of which eastern beech has the greatest share (42%). About 80% of beech forests are classified as highly productive, producing more than 3 million m3 annually. In Turkey, approximately 70,000 ha of beech forests are regenerated every year, and during this regeneration, 2.2 million m3 of wood is harvested. Beech forests are established mainly through natural regeneration. The mast seed year occurs ones in 4-5 years. After determining the mast seed year, site preparations including the removal of the understory rhododendron are conducted before seeds fall between September and November (Yıldız and EĢen, 2006; Yildiz et al., 2007). For successful regeneration, 70–80 individuals per hectare are left for both shelter and seed source on the sites. In the 8–10 years following successful regeneration, shelter trees are gradually removed from the overstorey (Figure 1). Figure 1. Seed trees left on site for regeneration of eastern beach Site preparation and rhododendron control The canopy closure of most of the naturally occurring beech stands is incomplete and the forest understorey is comprised of very dense, purple-flowered rhododendron (Rhododendron spp). Rhododendrons negatively affect seed germination and seedling growth (EĢen, 2000; EĢen et al., 2006). Because of the very low-light compensation point of the rhododendron, it is capable of photosynthesizing even at very low light level (Atay, 1987; 1990). Except for common ivy (Hedera helix) and rarely Black Sea holly (Ilex colchica) almost no other species are encountered under the shelter of rhododendron (Figure, 2; Yildiz et al., 2007; 2009). Therefore, ssuccessful regeneration of beech forests requires the effective removal of rhododendron from the site during site preparation prior to seed fall. 68 Figure 2. Rhododendron understorey in eastern beech forest of Black Sea Region Weed control is often a difficult and expensive task. To use as a management option, weed control and site preparation processes should be efficient, cheap and should be chosen in a way that will not affect ecosystem integrity and productivity when implemented (Radosevich et al., 1997). Different rhododendron control and site preparation techniques have been used for many years in the region. Prior to the last 15–20 years, cutting and uprooting woody understorey vegetation using labor had been used widely for rhododendron control in Turkish forests (Figure 3). However, due to high re-sprouting capabilities of rhododendron, cuttings promote the production of shoots from the roots and stems left in the soil (EĢen, 2000). To prevent re-sprouting from the stems, it is necessary to cut the shoots several times in a year to exhaust the stored energy in the stems. For this reason, rhododendron removal by way of cutting is by no means an effective way and the cost of removal from the area is higher compared to other weed control methods. In addition, significant decrease in youth population in villages in recent years has made it difficult to find qualified workers for weed removal and site preparation. As a result, due to the high cost, low efficacy and the slow progress of the work, labor force in the removal of rhododendron has become almost never used. Figure 3. Rhododendron understorey removal using labor in beech forest Fire used under certain controlled conditions to reduce or eliminate weed, to remove unwanted plants from an area are called prescribed burning (Smith et al., 1997). Fire is one of the most important factors in determining the vegetation cover and composition in terrestrial ecosystems and it has been used for thousands of years to create pasture for wildlife, to eliminate residues, hunting, crop production and for the purposes of rangeland rehabilitation (Thirgood, 1981; Agee, 1993; Debano et al., 1998). There are fire-adapted ecosystems and fire can be a very useful tool in ecosystem management when it is used consciously (Odum and Barrett, 2008). Fisher and Binkley (2000) 69 claimed that residual cuttings and burning of weed is an effective method of site preparation for forest regeneration (Figure 4). Figure 4. Rhododendron understorey removal using prescribed fire in beech forest Since their development in the 1930‘s, herbicide use in forestry has gradually increased after the 1950‘s (Wagner et al., 2004; 2006). Results of strict environmental policies have led to numerous and long-term research about the negative effects of herbicides to the environment and their half-life periods in the soil. While benefitting from allelopathic chemicals from plant roots, herbicides of organic origin are produced and these chemicals are self-destroyed in the soil after a few days. For this reason, there is a new generation of the so-called eco-friendly herbicides. EĢen (2000) stated that when used efficiently and carefully, eco-friendly herbicides are one of the most effective and cost effective methods in the removal of unwanted vegetation form the forest. Esen et al. (2006) stated that the application of triclopyr ester and imazapyr at low dosage, to combat rhododendron in the Black Sea beech forests is both an effective and an economical method. A lot of herbicides with different contents have been used in nurseries and in agricultural lands for many years. However, foresters in Turkey have begun to look at herbicides with suspicion and these herbicides are now used only in nurseries and in plantations with fast growing species limited amounts to control weed. Lately, machine (a rake equipped bulldozer) clearing has become the sole technique used for site preparation and rhododendron control in beech regeneration sites. Foresters prefer the use of a heavy bulldozer for short-term economical reasons, oppose the other techniques. Weed removal with machines is 5-10 times cheaper than the use of manpower (Sargıncı, 2005). However, results of several experiments in the region indicated that using a bulldozer removes substantial amount of organic matter (OM) and soil nutrients from the site which may reduce the productive capacity of the soil. In addition, using heavy machinery during site preparation compacts the soil, increasing soil density to a level that may restrict plant growth ( Yildiz et al., 2007). Loss of productivity Site preparation methods used during intensive forestry operations usually remove the forest floor organic matter (OM) and pile it on specific areas on the site (Figure 5; Yildiz, 1997; Yıldız, 2004a; Yıldız, 2004b). Therefore, nutrients available from OM mineralization are kept away directly or indirectly from the growth of the seedlings. The effects of this nutrient removal on overall site productivity depend on the nutrient capital of the system prior to the disturbance and also on the balance between the natural or anthropogenic nutrient inputs and losses in the system (Grigal, 2000). 70 Figure 5. Pile of removed understory and debris during site preparation in beech forest Organic matter, composed of plant, animal and microbial residues with varying degrees of decomposition, is the energy and nutrient reserves of the soil ecosystem (Kilham, 1995). About 95% of N and S and 25 % of P that can be utilized by plants are found in OM (Fisher and Binkley, 2000). OM also holds soluble elements like calcium (Ca), potassium (K) and magnesium (Mg) thus preventing their leaching. Therefore available nutrients in soil solution increases with the presence of higher OM content on the site. The physical structure of soil improves and aeration and water content of soil increases with increasing OM content. Moreover, soil OM serves as a buffer effect against extreme temperatures and humidity fluctuations by covering the soil. By reducing the speed of raindrops, OM increases the infiltration capacity thus reducing erosion (Brady and Weil, 1999). The vast majority of life in the soil uses soil organic matter as a source of energy. Complete removal of OM out of the site, its incorporation with mineral soil, accelerated OM decomposition and soil compaction are the most common methods of disturbance during site preparation. Ecosystem disturbance during site preparation results in acceleration of OM decomposition, increasing mineralization and the leaching of nutrients (Perry et al., 1991). After harvesting and site preparation for a certain period, there is usually a flush of mineral nutrient on the site. These easily available nutrients may fertilize the site for germinated seedling during stand initiation. Therefore removal of decomposable organic matter result in a significant amount of nutrient lost which negatively. In addition to nutrient content, OM also increases the cation exchange capacity (CEC) significantly (Tiessen et al., 1994). Since forest floor OM is the most dynamic pool of the nutrients in forest ecosystems, removal of organic matter disturb the nutrient cycling, population of soil organisms and functions of the soil system and overall may cause a long-term decline in soil fertility (Bengtsson et al., 1998; Eaton et al., 2004; Waring and Running, 2007). Although the effects of forestry activities vary according to the type of soil and forest, some levels of changes in the physical, biological and chemical properties of the soils were observed. However, the effects of these changes on overall site productivity have not yet been revealed significantly (Grigal, 2000). In temperate and boreal forest ecosystems, N is the most limiting nutrient for plant growth (Schlesinger, 1991). Inorganic N released by the decomposition of OM in forest soils is the most important source of N that can be utilized by plants. In the absence of disturbance, inorganic nitrogen concentration in soil solution is low due to slow decomposition rates. Disturbance increases N-mineralization in forest soils. At the same time, N uptake by plants is eliminated by the removal or destruction of plant cover. The OM removal, as well as cutting and soil compaction are among the most common negative effects of site preparation practices. The site preparation method with the most impacts on nutrient reserves is scalping of organic matter from the soil surface (Tew et al., 1986). After conducting 26 trials across the United States, Powers et al. (2005) concluded that removal of OM from the soil surface results in a reduction of available soil carbon and nutrients in the first 20 cm soil depth. The studies conducted in Black Sea region of Turkey revealed that using bulldozers during the site preparations removed 3-5 times more forest floor organic matter (Figure 6). Using bulldozer during 71 site preparation removed 4 times more N and P, 7 times more Ca, and 3 times more K and Mg compared to control sites (Sargıncı, 2005; Yildiz et al., 2007; Soysal, 2008). The nutrient loss is not only limited to the removal of organic matter. Harvesting and site preparation are usually conducted as part of the same operation. Removing the canopy cover by harvesting drastically changes the soil temperature and moisture and creates condition for organic matter decomposition (Adams et al., 2000). Data from different regions indicates that site disturbance increases leaching of mineral nutrients (Vitousek and Reiners, 1975; Vitousek and Matson, 1985; Yildiz, 2000; Powers et al., 2005). Yıldız (1997) found that nitrogen mineralization rate was increased on the sites received different harvesting and site preparation methods in loblolly pine plantations in the Mississippi valley. Leaching of excess nitrogen continued 8-16 months after harvesting and site preparation. Figure 6. Rhododendron understorey removal using buldozer in beech forest The use of heavy machinery like bulldozers in forest soils may cause soil compaction. There are a number of studies showing the negative effects of soil compaction on soil productivity and plant growth in long term (Rab, 2004). Compacted soils hinder germination and growth of seedlings, reduce resistance to drought and can limit the uptake of immobile nutrients such as phosphorus (Kozlowski, 2002; Bassett et al., 2005). Experimental evidence from the Black Sea region of Turkey indicate that the bulk density in the first 20 cm soil depth increased significantly with bulldozer operations compared to the other vegetation control methods (Sargıncı, 2005; Yildiz et al., 2007; Soysal, 2008). The most of fire burns all of the OM that is mixed with mineral soil without extremely heating the soil. Although a large portion of the total nitrogen evaporates with forest fires, the plant available nitrogen usually increases. Moreover, during a fire, anion-forming elements are lost while baseforming elements in the ash increases and this result in an increase in soil pH level (Agee, 1993; Debano et al., 1998; Marshall, 2000; Yıldız et al., 2004c). In acidic soils, post-fire pH level, the solubility and microbial transformation of phosphorus level and the amount of phosphorus that can be utilized increases. Soysal (2008) showed that using prescribed fire as a means of site preparation during beech regeneration increased the soil pH a half unit comparing to those of the site received mechanical and labor site preparation treatments. In addition, CEC of the soil after treatments was 50 % lower in mechanical treatment sites than that of the prescribed burning site. Even though fire is traditionally seen as a destructive agent in forestry, prescribed fire is recommended as a management tool to control rhododendron in beech forest of Black Sea region of Turkey. Using prescribed fire may successfully remove the dense woody weeds, increase the light reaching on the forest floor and may increase the soil pH, and available nutrients for the growing seedlings. Seed germination and seedling growth Mineral soil surface provides a better seed bed by providing good contact between soil particles and the seeds (Kozlowski, 2002). Agestam et al (2003) found that site preparation that expose mineral soils created a better seed bed than the sites that did not received site preparation treatments in a beech (Fagus silvatica) stands in Southern Sweden. Using bulldozers during site preparation 72 removes OM from soil surface and exposes the underlying mineral soils in beech regeneration sites. Therefore, it is thought to create a good seed bed than the other methods. Sites prepared by bulldozing have between 300 and 700 established seedlings per hectare (Sargıncı, 2005; Yildiz et al., 2007; Soysal, 2008) and this has led to a belief (conclusion) among foresters that in the regeneration of beech, this method is more successful than the other methods (Sargıncı, 2005; Soysal, 2008). However, for successful regeneration 2-3 seedlings per meter square is enough at the age first few years of the stand initiation stage. Thus having 15 to 20 times more seedlings than required may increase competition. Yıldız et al. (2009) reported that if the seedling did not receive tinning and tending, the stand remains stagnated for a long time. Yıldız et al. (2009) found that in a naturally regenerated beech forest without thinning and tending the seedlings only attain a diameter of 3.5 cm after 17 years of the regeneration. Yildiz et al. (2007) also reported that the seedling had nutritional problems growing on sites prepared by bulldozing in the second and third years of seedling ages. Despite this, thousands of hectares of beech forests are regenerated every year using bulldozing as a site preparation method. Conclusions and Recommendations The expected demands from forest ecosystems must be met within the ecological limits (McDonald and Lane, 2004). The main purpose of ecosystem management is to protect biological resources and to prevent irreversible erosion of ecological services. The protection of soil productivity is the most important factors in achieving this objective. Sustaining forest services is not possible if proper soil conditions are not maintained (Kimmins, 1997; 1999). The scalping and removal of OM and surface soil and piling them on limited locations on the site is one of the most destructive methods of site preparation. These types of operations may decrease the production capacity of soils and hinder plant growth in marginal sites. The lack of data at different scales in ecosystems and the inability of these data to ensure connectivity with each other is one of the most important problems in ecosystem management (Brussord et al., 1998). A significant amount of data has been collected on nutrient loss during site preparation in the beech forests of the Black Sea region. However, we have to estimate the outcome of the trade of between these site preparation methods. How much benefits is provided by different understory removal techniques both in terms of soil productivity and seedling growth needs to be compared. It is also necessary to determine the ecological rotation and resilience of the system to estimate the recovery process from such a severe disturbance. Site preparation methods carried with the use of machinery is easy and has become a commonly used method. However, the negative effects on soil productivity in the long term should be investigated. Until long term results are obtained, these operations should be abandoned or measures should be implemented to reduce the negative effects of the methods. For example, previous years piles of removed understory can be distributed on the site and burnt with prescribed fires when it is desiccated. In Turkey, despite the fact that foresters are against the use of fire in forest stands, the most practiced method of bulldozing causes more nutrient loss than forest fires in beech stands. Therefore, prescribed burning, which is cheaper than all the other methods must be tried as an alternative vegetation control method. The risk of fire can be reduced by cutting or uprooting rhododendron during the spring and summer months and burning it in the fall after they are desiccated. Newton (1981) stated that cutting and leaving the vegetation to dry and burning the piles is one of the most effective and cheapest methods in combatting this type of woody vegetation. Fire not only kills the stolon roots of rhododendron, but it also increases the soil pH and provide a good seed bed for fallen beech nuts by exposing the mineral soil surface. Another point should be considered is that naturally growing species such as chestnut (Castanea sativa Mill), maple (Acer spp), cherry (Prunus spp), ash (Fraxinus spp), mountain ash (Sorbus spp), elm (Ulmus spp), linden (Tilia spp), goat-willow (Salix spp) etc. are included in the natural mixture of the beech forests of the BSR. Since site preparation is done in seed mast year of beech, the seed status of the other species are not taken into consideration. In addition during site preparation scraping forest floor by a rake equipped bulldozer significantly disturbed seed banks. As a result regeneration gaps are purely dominated with beech seedlings but the other species consist of mixture are not represented on the site. Thus this technique creates drawbacks in terms of ecosystem, 73 biological as well as genetic diversity. Therefore, site preparation in these forests shouldn't be operated only according to beech but the mast seed years of the other species in the natural mixture should also be taken into consideration to protect and promote species diversity of these forests. The current economic value of beech wood should not mean that we will have the same value in the future. The established seedlings today will be ready for harvesting 100-150 years later. Therefore, promoting species diversity will offer more options for future society. References Adams, M.B., Burger, J.A., Jenkins, A.B., Zelazny, I. 2000. Impact of harvesting and atmospheric pollution on nutrient depletion of eastern US hardwoods forests. Forest Ecology and Management. 138: 301-319 Agee, J.K. 1993. Fire Ecology of Pacific Northwestern forests. Island Press. Washington, D.C. USA Agestam. E., Ekö, P.M., Nilson, U., Welander, N.T. 2003. The effects of shelterwood density and site preparation on natural regeneration of Fagus sylvatica in southern Sweden. Forest Ecology and Management. 176: 61-73 Anonymous. 2006. Orman Varlığımız. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü. Orman Ġdaresi ve Planlama Daire BaĢkanlığı, Ankara. Atay, Ġ. 1987. Doğal GençleĢtirme Yöntemleri I-II. Ġstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġ.Ü. Yayın No: 3461, F.B.E. Yayın No: 1. Atay, Ġ. 1990. Silvikültür-II Ders Kitabı, Silvikültürün Tekniği. Ġ.Ü. No: 3599, Orman Fakültesi No: 405. Ġstanbul. Bassett, I.E., Simcock, R.C. and Mitchell, N.D. 2005. Consequences of soil compaction for seedling establishment: Implications for natural regereration and restoration. Austral Ecology. 30: 827-833 Bengtsson, J., Lundkvist, H., Saetre, P., Sohlenius, B., Solbreck, B. 1998. Effects of organic matter removal on the soil food web: Forestry practices meet ecological theory. Applied Soil Ecology. 9: 137-143 Brady, N.C. and Weil. R.R. 1999. The nature and properties of soils. Twelfth edition. Prentice-Hall, Inc. New Jersey. Brussord, D. F., Reed, J. M., Tracy, C. R. 1998. Ecosystem Management : What is really? Landscape and Urban Planning. 40: 9-20 Debano, L. F., Neary, D.G. and Fflolliott, D.F. 1998. Fire‘s effects on ecosystems. John Wiley & Sons, Inc. New York. USA Eaton, R.J., Barbercheck, M., Buford, M., Smith, W. 2004. Effects of organic matter removal, soil compaction and vegetation control on collembola populations. Pedobiologia. 48:121-128. EĢen, D. 2000. Ecology and Control of Rhododendron (Rhododendron ponticum L.) in Turkish Eastern Beech (Fagus orientalis Lipsky.) Forests. Ph. D. Dissertation. Blacksburg, Virginia, USA. EĢen, D., Yıldız, O., Kulaç, ġ. and Sargıncı, M. 2006. Controlling rhododendron spp. in the Turkish Black Sea Region, Forestry.79(2): 177-184 FAO. 2001. Global forest resources assessment 2000. Main report. FAO. Forestry Paper 140. Rome, Italy FAO. 2005. State of the world‘s forests, Rome, Italy Fisher, R.F. and Binkley, D. 2000. Ecology and management of forest soils. Third edition. John Wiley & Sons, Inc. New York. USA Grigal,. D. F. 2000. Effects of extensive forest management on soil productivity. Forest Ecology and Management. 138:167-185 Kilham, K. 1995. Soil ecology. Cambridge University Press, Cambridge, U.K. Kimmins, J.P. 1997. Forest ecology a foundation for a sustainable management. Second edition. Prentice Hall. New Jersey. USA Kimmins, H. 1999. Balancing act. Environmental issue in forestry. Second edition. UBC Press. Vancouver, Canada Kozlowski, T.T. 2002. Physiological ecology of natural regeneration of harvested and disturbed forest stands: Implications for forest management. Forest Ecology and Mangement. 158: 195-221 Marshall, V.G. 2000. Impacts of forest harvesting on biological processes in nothern forest soils. Forest Ecology and Management. 133: 43-60. Mcdonald, G.T. and Lane, M.B. 2004. Converging global indicators for sustainable forest management. Forest Policy and Economics. 6: 63-70 Merino, A., Balboa, M.A., Soallario, R.R., Gonzalez, J.G.A. 2005. Nutrient exports under different harvesting regimes in fast growing forest plantations in Southern Europe. Forest Ecology and Management. 207: 325-339 Newton, M. 1981. Chemical Weed Control in Western Forests. Proceedings of the 1981 John S. Wright Forestry Conference, Weed Control in Forest Management, Purdue University, West Lafayette, IN. p.127-138. 74 Odum, E.D. and Barrett. G.W. 2008. Ekolojinin temel ilkeleri. BeĢinci baskıdan çeviri. Editor. Kani IĢık. Palme Yayıncılık. Ankara Perry, D.A., Borchers, J.G., Turner, D.P., Gregory, S.V., PErry, C.R., Dixon, R.K., Hunt, S.C., Kauffman, B., Neilson, R.P. and Sollins, P. 1991. Biological feedbacks to climate change: Terrestrial ecosystems as sinks and sources of carbon and nitrogen. The Northwest Environmental Journal. 7: 203-232 Powers, R.F., Scott, D.A., Sanchez, F.G., Voldseth, R.A., Page-Dumroese, D., Elioff, J.D. Stone, D. M. 2005. The North American long-term soil productivity experiment: Findings from the first decade of research . Forest Ecology and Management. 220: 31-50 Rab, M. A. 2004. Recovery of soil physical properties from compaction and soil profile disturbance caused by logging of native forest in Victorian Central Highlands, Australia. Forest Ecology and Management.191: 329-340 Radosevich, S., Halt, J. and Ghersa, C. 1997. Weed ecology. Implications for management. Second edition. John Wiley & Sons, Inc. New York. USA Sargıncı, M. 2005. Batı Karadeniz kayın (Fagus orientalis lipsky) ekosistemlerinde diri-örtü kontrol yöntemlerinin toprak verimliliğine etkisi. Yüksek lisans Tezi. Abant Ġzzet Baysal Universitesi, Düzce. Schlesinger, W.H., 1991. Biogeochemistry: An analysis of global change. Academic Pres, London. Smith, D.M., Larson, B.C., Kelty, M. J. and Ashton, P. M. S. 1997. The practice of silviculture. Applied Forest Ecology. Ninth edition. John Wiley & Sons, Inc. New York. USA Soysal, Y. 2008 Kayın (Fagus orientalis lipsky) ekosistemlerinde farklı saha hazırlama iĢlemlerinin besin kaybına etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Düzce Üniversitesi, Orman Fakültesi, Konuralp, Düzce. Tew, D.T., Morris, L.A., Allen, H.L. and Wells, C.G. 1986. Estimates of nutrient removal, displacement and loss resulting from harvest and site preparation of a Pinus taeda plantation in the Piedmont of North Carolina. Forest Ecology and Management.15: 257-267 Thirgood, J.V. 1981. Man and the Mediterranean forest. A history of resource depletion. Academic Press. New York, USA Tiessen, H., Cueves, E., Chacon, P. 1994. The role of soil organic matter in sustaining soil fertility. Nature. 371(27): 783-785. Vitousek, D.M. and Matson, P.A. 1985. Disturbance, nitrogen availability, and nitrogen losses in an intensively managed loblolly pine plantation. Ecology. 64 (4): 1360-1376 Vitousek, P.M., and Reiners, W.A. 1975. Ecosystem succession and nutrient retention: a hypothesis. Bioscience, 25: 376-381 Wagner, R.G., Newton, M., Cole, E.C., Miller, J.H., Shiver, B.D., 2004. The role of herbicides for enhancing forest productivity and conserving land for biodiversity in North America. Wildl. Soc. Bull. 32, 10281041. Wagner, R.G., Little, K.M., Richardson, B., Mcnabb, K. 2006. The role of vegetation management for enhancing productivity of the world‘s forests. Forestry, 79: 57-79. Waring, R. H. and Running, S.W. 1998. Forest Ecosystems. Analysis at multiple scales. Second edition. Academic Press, San Diego, USA. Waring, R.H., Running, S.W., 2007. Forest ecosystems: Analysis at multiple scales. 3rd ed. Elsevier Academic Press, San Diego, California. Yıldız, O. 1997. Impact of Different Harvesting and Sites Preparation Methods on Soil Compaction and Nitrogen Mineralization in a Loblolly pine (Pinus taeda L.) plantation, Ms. Thesisi, Louisiana State University, forestry, Wildlife and Fisheries, USA. Yildiz, O., 2000. Ecosystem effects of vegetation removal in coastal Oregon Douglas-fir experimental plantations: Impacts on ecosystem production, tree growth, nutrients, and soils. Ph.D. Dissertation. Oregon State University, Corvallis, Oregon. Yıldız, O. 2004a. Toprak ĠĢlemesinin Azot Mineralizasyonuna Etkisi, Doğa ve Çevre, V. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Abant, BOLU, TURKEY. Sayfa: 681-688 Yıldız, O. 2004b. Orman Alanlarından Hasat Sonrası Besin Kaybı, Doğa ve Çevre, V. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Abant, BOLU, TURKEY. S. 673-680 Yıldız, O., EĢen, D. ve Sargıncı, M. 2004c. Orman yangınlarının besin elementleri ve ekosistem verimliliğine etkileri. Tabiat ve İnsan, 3-4: 56-63. Yıldız, O., EĢen, D. 2006. Effects of different Rhododendron control methods in eastern beech (Fagus orientalis Lipsky) ecosystems in the western Black Sea Region of Turkey. Annals of Applied Biology. 149: 235242. Yıldız,O., Sargıncı, M., EĢen, D., JR., K. Cromack. 2007. Effects of Vegetation Control on Nutrient Removal and Fagus orientalis, Lipsky Regeneration in The Western Black Sea Region of Turkey. Forest Ecology and Management, 240(1-3): 186-194. 75 Yildiz, O., EĢen, D. and Sargıncı, M. 2009 Long-term site productivity effects of different Rhododendron control methods in eastern beech (Fagus orientalis Lipsky) ecosystems in the Western Black Sea region of Turkey. Soil Use and Management. 25, 28-33. 76 Mikro Boyutlu Sarıçam Odununun Eğilme Özelliklerinin Belirlenmesi ve Standart Boyutlu Örneklerle KarĢılaĢtırılması Nusret AS Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye nusretas@istanbul.edu.tr Ümit BÜYÜKSARI* Düzce Üniversitesi, Türkiye umitbuyuksari@duzce.edu.tr Türker DÜNDAR Ġstanbul Üniversitesi,Türkiye dundar@istanbul.edu.tr Ezel SAYAN Düzce Üniversitesi, Türkiye sayanezel@hotmail.com Özet Ağaç malzemenin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde standart boyutlu kusursuz örnekler ve büyük boyutlu kusur içeren örnekler kullanılmaktadır. Son yıllarda, mikro boyutlu örnekler ilkbahar odunuyazodunu, odun yongaları ve liflerinin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Mikro boyutlu test örneklerinin kullanımının geliĢmesi ile yapısal kullanım alanlarında zamana bağlı direnç kayıpları belirlenebilir. Bu tespit, ahĢap yapı elemanının değiĢtirilmesi konusunda doğru kararların alınmasını sağlayacaktır. Standart boyutlu örneklerin hazırlanmasının mümkün olmadığı durumlarda mikro boyutlu örnekler kullanılarak mekanik özellikler tespit edilebilecektir. Bununla birlikte, standart ve mikro boyutlu örneklerin mekanik özelliklerinin karĢılaĢtırılması ile ilgili çok az sayıda çalıĢma yapılmıĢtır. Üstelik önceki çalıĢmalarda mikro boyutlu örneklerde elde edilen değerler baĢka bir çalıĢmada aynı ağaç türü için yer alan değerlerle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı mikro boyutlu test örneklerinde Sarıçam (Pinus sylvestris L.) odununun eğilme özelliklerini belirlemek ve aynı ağaçtan alınan standart boyutlu test örneklerinin sonuçları ile karĢılaĢtırmaktır. Mikro ve standart boyutlu test örneklerinde eğilme özellikleri (eğilme direnci ve elastikiyet modülü) belirlenmiĢtir. Standart ve mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci değerleri 72,8 N/mm2 ve 62,4 N/mm2, elastikiyet modülü değerleri 9917,3 N/mm2 ve 2883,9 N/mm2olarak bulunmuĢtur. Sonuçlar, mikro boyutlu örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerlerinin standart boyutlu örneklere göre daha düĢük olduğunu göstermiĢtir. Regresyon analizi mikro ve standart boyutlu örneklerin eğilme özellikleri arasında pozitif doğrusal bir iliĢki olduğunu göstermiĢtir. Anahtar Kelimeler: mikro-boyut, standart boyut, Sarıçam, eğilme özellikleri Flexural properties of micro-size Scots Pine wood and comparison with standard size samples Abstract In order to determine the mechanical properties of wood, the approach has been to use structural-size and small-size clear samples. In recent years, micro-sized samples have been used to evaluate the mechanical properties of earlywood and latewood sections, wood strands, and fibers. With development of micro-size tests, strength loses depending on time can be determined for structural using areas of wood. This information provides a solid base for true decision on the need for wooden structure renewal. When it is not possible to obtain standard size samples, micro-size samples can be used to determine mechanical properties. However, there is very limited information concerning the comparison of flexural properties of micro- and standard-size samples. Moreover, in previous studies, authors have compared their findings for micro-size samples with the published values for the standard-size samples in different study. The aim of this study was to investigate the flexural 77 properties of Scots pine wood (Pinus sylvestris L.) using micro-size test specimens and to compare standard-size test results prepared from the same tree. Flexural properties (bending strength and modulus of elasticity) were determined using micro- and standard-size test samples. In the standardand micro-size samples, bending strength were found as 72,8 and 62,4 MPa, modulus of elasticity in bending as 9917,3 and 2883,9 MPa, respectively. The results showed that the bending strength and modulus of elasticity values of the micro-size samples were lower compared to the standard-size samples. Regression analyses indicated a positive linear regression between the flexural properties micro- and standard-size samples. Keywords: micro-size, standard-size, Scots pine, flexural properties GĠRĠġ Ağaç malzemenin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde kusur içeren büyük boyutlu ve kusursuz küçük boyutlu örnekler kullanılabilmektedir. Küçük boyutlu kusursuz örnekler ilgili standartlarda belirtilen boyutlarda hazırlanmaktadır. Son yıllarda farklı amaçlarla mikro boyutlu örnekler ilkbahar- yaz odunu, yonga (strand) ve liflerin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Plagemann, 1982; Hunt vd., 1989; Groom vd., 2002; Mott vd., 2002; Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Kretschmann vd., 2006; Cai vd., 2007; Hindman ve Lee, 2007; Jeong, 2008; Jeong vd., 2009). Mikro boyutlu örneklerde, genel olarak çekme direnci, eğilme direnci, basınç direnci ve bu dirençlere ait elastikiyet modülü değerleri tespit edilmektedir. Mikro boyutlardaki örneklerle ilgili bir standart bulunmamaktadır. Yapılan çalıĢmalarda, örnek boyutları ve yükleme hızları çalıĢmanın amacına göre değiĢmektedir ve bu durum elde edilen ölçüm sonuçlarının karĢılaĢtırılmasını güçleĢtirmektedir (Jeong, 2008). Hindman ve Lee (2007) yaptıkları çalıĢmada çok küçük boyutlu örneklerde ve odun yongalarında yapılan testlerle ilgili standardın olmadığını ve yükleme hızının ve uygun test prosedürünün belirlenmesinde küçük boyutlu kusursuz örneklerin test edilmesinde kullanılan ASTM D 143 standardını kaynak olarak kullandıklarını belirtmektedirler. Mikro boyutlu örneklerde mekanik özelliklerin belirlenmesi konusunda yapılan ilk çalıĢma Price (1975) tarafından yapılmıĢtır. Price (1975) mikro boyutlu örneklerde Sığla (Liquidambar styraciflua L.) odununda kopma bölgesi uzunluğunun çekme direnci ve çekmede elastikiyet modülü üzerine etkisini incelemiĢtir. Sonuç olarak, kopma bölgesi uzunluğunun artması çekme direncinin arttığını çekmede elastikiyet modülünün azaldığını bulmuĢtur. Ayrıca, deneylerde kullandığı yongaların (strand) direncinin aynı ağaç türünün standart boyutlardaki örneklerinden elde edilen direnç değerlerinden daha düĢük olduğunu belirtmiĢtir. Plagemann (1982) mikro boyutlu örneklerde 20°C, 150°C, ve 350 °C‘de kurutulmuĢ kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının (flake) eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini incelemiĢtir. Örnek boyutları 0,5 × 3,8 × 14,2 mm ve deney hızı 0,029 mm/dak.‘dır. 20 °C‘de kurutulmuĢ kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini sırasıyla 102 ve 4799 N/mm2, 91 ve 4068 N/mm2 ve 101 ve 5281 N/mm2 olarak bulmuĢtur. Deomano ve Zink-Sharp (2004) Lale ağacı (Liriodendron tulipifera), Çam (Pinus spp.) ve Sığla (Liquidambar styraciflua L.) odunu yongalarından (flake) 25 mm x 5 mm x 0,6 mm boyutlarında hazırladıkları örneklerde eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini belirlemiĢlerdir. Deneylerde 2,54 mm/dak. yükleme hızı kullanmıĢlardır. Hindman ve Lee (2007) Çam (Pinus taeda) ilkbahar ve yazodununda çekme ve eğilme testleri yaptıkları çalıĢmada, çekme örneklerini 60 mm uzunluk, 0,66 mm kalınlık ve ilkbahar odunu için 4,58 ve yazodunu için 3,3 mm geniĢlikte, eğilme direnci örneklerini ise 33,0 mm uzunluk, 0,68 mm kalınlık ve 11 mm geniĢlikte hazırlamıĢlardır. Mesnet aralığı 18,11 mm‘dir. Çekme testi için deney hızı 0,127 mm/dak olarak kullanılmıĢtır. Zink-Sharp ve Price (2006) Sığla (Liquidambar styraciflua L.), Lale ağacı (Liriodendron tulipifera) ve Akçaağaç (Acer rubrum) türlerinde 1 mm x 1 mm x 4 mm boyutlarındaki örneklerde basınç direncini belirlemiĢlerdir. Deneyler % 12 rutubette ve 0,029 mm/dak yükleme hızında yapmıĢlardır. Mikro boyutlu örneklerde buldukları sonuçları Green (1999) tarafından standart boyutlu örnekler için verilen ortalama basınç direnci değerleri ile karĢılaĢtırmıĢlar ve mikro boyutlu örneklerde buldukları direnç değerlerinin daha düĢük olduğunu tespit etmiĢlerdir. DüĢük olmasının sebebinin tam 78 olarak bilinmemekle birlikte iki nedenden kaynaklanabileceğini belirtmiĢlerdir. Birincisi örnek boyutunun etkisi, ikincisi ise örnek hazırlama esnasında oluĢabilecek zararlardır. Mikro-mekanik örneklerde elde edilen direnç değerlerinin aynı ağaçtan hazırlanan standart boyutlardaki örneklerle karĢılaĢtırılması ile ilgili bir literatüre rastlanamamıĢtır. Genel olarak, mikromekanik örneklerde elde edilen direnç değerleri o ağaç türü için literatürde verilen değerlerle karĢılaĢtırılmıĢtır. Mikro-mekanik örneklerde elde edilen mekanik özelliklerin standart boyutlardaki örneklerde elde edilen mekanik özelliklerden daha düĢük olduğu belirtilmektedir (Zink-Sharp ve Price, 2006; Price, 1975; Cai vd., 2007). Cai vd. (2007) Söğüt (Salix spp.), Lale ağacı (Liriodendron tulipifera L.), MeĢe (Quercus spp.) ve Çam (Pinus taeda) yongalarının çekme direncinin Green (1999) tarafından bu ağaç türleri için verilen değerlerden sırasıyla % 31,1, % 44,2, % 36,2 ve % 73,4 daha düĢük olduğunu belirtmektedirler. Bu tür bir karĢılaĢtırma ağacın genetik özellikleri, ağaç yaĢı ve yetiĢme ortamı Ģartları dikkate alındığında tam bir karĢılaĢtırma sağlamamaktadır. Bu çalıĢmanın amacı mikro boyutlu test örneklerinde Sarıçam (Pinus sylvestris L.) odununun eğilme özelliklerini belirlemek ve aynı ağaçtan alınan standart boyutlu test örneklerinin sonuçları ile karĢılaĢtırmaktır. MATERYAL VE METOD Materyal Deneme ağaçları Bolu Orman Bölge Müdürlüğü, Seben Orman ĠĢletme Müdürlüğü, TaĢlıyayla ĠĢletme ġefliği‘nden temin edilmiĢtir. ĠĢletme Ģefliği sınırlarında bulunan 102 nolu bölmeden 8 adet deneme ağacı kesilmiĢtir. Deneme ağaçlarına ait bilgiler Tablo 1‘de verilmiĢtir. Her deneme ağacından 3 metre uzunluğunda tomruklar alınmıĢtır. Mikro ve standart boyutlu deney örnekleri bu tomruklardan kesilen kerestelerden hazırlanmıĢtır. Test örneklerinin kesim planı ġekil 1‘de verilmiĢtir. Hazırlanan tüm örnekler %65 bağıl nem ve 20 C sıcaklıkta klimatize edilerek rutubetlerinin deney öncesi %12 olması sağlanmıĢtır. Tablo 1: Deneme ağaçlarına ait bilgiler Ağaç No 1 2 3 4 5 6 7 8 Ort. Çap (cm) 33 34 34 37 34 32 36 35 34,4 Ağaç YaĢı (Yıl) 137 135 144 127 94 135 123 130 128,1 Bölme No Tomruk Uzunluğu Rakım Bakı 1540 Kuzeydoğu Eğim (%) (cm) 102 300 79 40 ġekil 1: Test örneklerinin kesim planı Metod Standart boyutlu deney örnekleri ilgili ISO standartları esas alınarak hazırlanmıĢtır. Eğilme direnci örnekleri (ISO 13061-3, 2014) ve eğilmede elastikiyet modülü örnekleri (ISO 13061-4, 2014), standartlarına uygun olarak hazırlanmıĢ ve deneyler yapılmıĢtır. Standart boyutlu testler, 10 kN‘lik Universal test makinesi kullanılarak yapılmıĢtır. Aynı standartlar mikro boyutlu deney örneklerinin hazırlanmasında ve deneylerin yapılmasında rehber olarak dikkate alınmıĢtır. Mikro boyutlu eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü örnekleri 1-1,3 x 5 x 50 mm boyutlarında hazırlanmıĢtır. Mesnet aralığı örnek kalınlığının 16 katı olarak alınmıĢtır. Mikro boyutlu eğilme direnci deneyleri 100 N kapasiteli Zwick marka test cihazı kullanılarak yapılmıĢtır. Mikro ve standart boyutlu deney örnekleri ġekil 2‘de gösterilmiĢtir. ġekil 2: Mikro ve standart boyutlu eğilme test örnekleri Ġstatistiksel hesaplama ve değerlendirmeler için SPSS paket programı kullanılmıĢtır. Standart ve mikro boyutlu örnekler üzerine örnek boyutunun, ağaçlar arası farklılıkların ve etkileĢiminin eğilme direnci ve elastikiyet modülü üzerine etkisi çoklu varyans analizi yapılarak belirlenmiĢtir. Farklılığın hangi grup ya da gruplardan kaynaklandığının belirlenmesi için Duncan testi kullanılmıĢtır. Standart ve mikro boyutlu test örnekleri kullanılarak elde edilen eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerleri arasında iliĢkilerin olup olmadığı regresyon analizi ile tespit edilmiĢtir. ĠliĢkinin yönünü, kuvvetliliğini ve istatistik olarak anlamlı olup olmadığını ortaya koymak için Excel programında ilgili 80 grafikler çizilmiĢ, belirlilik katsayısı (R2) ve iliĢki denklemleri tespit edilmiĢtir. Ölçüm değerleri arasındaki iliĢkilerin doğrusal olduğu kabul edilmiĢtir. BULGULAR ve TARTIġMA Sarıçam odunu mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilme direnci değerleri ġekil 3‘de verilmiĢtir. Mikro boyutlu örneklerde, en düĢük eğilme direnci 5 nolu ağaçta ve en yüksek eğilme direnci 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Standart boyutlu örneklerde ise en düĢük eğilme direnci 1 nolu ağaçta ve en yüksek eğilme direnci 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Genel ortalama eğilme direnci standart boyutlu örnekler için 72,8 N/mm2 ve mikro boyutlu örnekler için 62,4 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Sarıçam odununda mikro boyutlu eğilme direnci değeri ile ilgili literatürde bilgi bulunmamaktadır. Bazı araĢtırmacılar farklı ağaç türlerinde mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci değerini ölçmüĢlerdir (Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Plagemann, 1982; ). Deomano ve Zink-Sharp (2004) Lale ağacı, Çam ve Sığla odununda mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci değerlerini sırasıyla 89,0 N/mm2, 66,0 N/mm2 ve 78,6 N/mm2 olarak bulmuĢlardır. Plagemann (1982) mikro boyutlu örneklerde kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının eğilme direnci değerlerini sırasıyla 102 N/mm2, 91 N/mm2 ve 101 N/mm2 olarak bulmuĢtur. Hindman ve Lee (2007) Çam (Pinus taeda) eğilme direnci değerlerini radyal yönde eğilmede 66,8 N/mm2 ve teğet yönde eğilmede 89,2 N/mm2 olarak bulmuĢlardır. Tüm ağaçlarda ve genel ortalama bakımından standart boyutlu örneklerde elde edilen eğilme direnci değerleri mikro boyutlu örneklerde elde edilen değerlerden daha yüksek bulunmuĢtur. Mikro boyutlu örneklerin ortalama eğilme direnci değerleri standart boyutlu örneklere göre %14,3 daha düĢük bulunmuĢtur. Deomano (2001) mikro boyutlu Lale ağacı, Çam ve sığla odunu örneklerinde bulduğu değerleri Green (1999) tarafından bu ağaç türleri için verilmiĢ değerlerle karĢılaĢtırmıĢtır. Mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci değerinin standart boyutlu örneklerden Çam odununda %33,3 ve sığla odununda % 8,9 daha düĢük olduğunu, lale ağacı odununda ise %21,3 daha yüksek olduğunu tespit etmiĢtir. Lale ağacı odununda mikro boyutlu örneklerdeki yüksek değerin standart ve mikro boyutlu örneklerin arasındaki yoğunluk farklılığından kaynaklanabileceğini belirtmiĢtir. ġekil 3: Mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilme direnci değerleri Sarıçam odunu mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilmede elastikiyet modülü değerleri ġekil 4‘de verilmiĢtir. Hem mikro hem de standart boyutlu örneklerde en düĢük eğilmede elastikiyet modülü 2 nolu ağaçta ve en yüksek eğilmede elastikiyet modülü 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Genel ortalama eğilmede elastikiyet modülü standart boyutlu örnekler için 9917,3 N/mm2 ve mikro boyutlu örnekler için 2883,9 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Sarıçam odunununda mikro boyutlu eğilmede elastikiyet modülü değeri ile ilgili literatürde bilgi bulunmamaktadır. Bazı araĢtırmacılar farklı ağaç türlerinde mikro boyutlu örneklerde eğilmede elastikiyet modülü değerini ölçmüĢlerdir (Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Plagemann, 1982; Hindman ve Lee 2007). Deomano ve Zink-Sharp, 2004) Lale ağacı, Çam ve Sığla için eğilmede elastikiyet modülü değerlerini sırasıyla 81 5829,4 N/mm2, 4086,9 N/mm2 ve 4430,6 N/mm2 olarak bulmuĢlardır. Plagemann (1982) mikro boyutlu örneklerde kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının eğilmede elastikiyet modülü değerlerini sırasıyla 4799 N/mm2, 4068 N/mm2 ve 5281 N/mm2 olarak bulmuĢtur. Hindman ve Lee (2007) Çam (Pinus taeda) eğilmede elastikiyet modülü değerlerini radyal yönde eğilmede 4710 N/mm2 ve teğet yönde eğilmede 5780 N/mm2 olarak bulmuĢlardır. Tüm ağaçlarda ve genel ortalama bakımından standart boyutlu örneklerde elde edilen eğilmede elastikiyet modülü değerleri mikro boyutlu örneklerde elde edilen değerlerden daha yüksek bulunmuĢtur. Mikro boyutlu örneklerin ortalama eğilmede elastikiyet modülü değerleri standart boyutlu örneklere göre %70,9 daha düĢük bulunmuĢtur. Benzer Ģekilde mikro boyutlu örneklerde eğilmede elastikiyet modülü değerlerinin daha düĢük olduğu Deomano (2001) tarafından da belirtilmektedir. Deomano (2001) mikro boyutlu Lale ağacı, Çam ve sığla odunu örneklerinde bulduğu değerleri Green (1999) tarafından bu ağaç türleri için verilmiĢ değerlerle karĢılaĢtırmıĢtır. Mikro boyutlu örneklerde eğilmede elastikiyet modülü değerinin standart boyutlu örneklerden Çam odununda %66,9 ve sığla odununda % 60,8 ve lale ağacı odununda ise %46,3 daha düĢük olduğunu, daha yüksek olduğunu tespit etmiĢtir. Lale ağacı odununda mikro boyutlu örneklerdeki yüksek değerin standart ve mikro boyutlu örneklerin arasındaki yoğunluk farklılığından kaynaklanabileceğini belirtmiĢtir. ġekil 4: Mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilmede elastikiyet modülü değerleri Eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri üzerine örnek boyutu (mikro ve standart), ağaçlar arası farklılıklar ve her iki faktörün etkileĢimi ile ilgili çok yönlü varyans analizi sonuçları Tablo 2‘de verilmiĢtir. Tablo 2: Eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri çok yönlü varyans analizi sonuçları Eğilme direnci Elastikiyet modülü Ortalama F Önem 1 7 Kareler 22422,47 3861,47 değeri 230,39 39,68 düzeyi 0,000 0,000 2874,5 7 410,65 4,22 0,000 9412257575,7 511322950,4 88243317,0 1 7 7 9412257575,7 73046135,8 12606188,1 7113,8 55,2 9,5 0,000 0,000 0,000 Type III Kareler Toplamı df Örnek boyutu Ağaçlar arası 22422,5 27030,3 Örnek boyutu*ağaçlar arası Örnek boyutu Ağaçlar arası Örnek boyutu*ağaçlar arası Kaynak 82 Standart Boyutlu Eğilme Direnci (N/mm²) Ġstatistiki karĢılaĢtırmalar, eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri üzerine örnek boyutu (mikro ve standart), ağaçlar arası farklılıklar ve her iki faktörün etkileĢiminin % 95 güven düzeyinde anlamlı etkiye sahip olduğunu göstermiĢtir. Standart ve mikro boyutlu örneklere ait eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri regresyon analizi sonuçları ġekil 5 ve ġekil 6‘da verilmiĢtir. 120,0 100,0 80,0 60,0 y = 0,7366x + 25,839 R² = 0,6128 40,0 20,0 0,0 0 20 40 60 80 100 120 Mikro Boyutlu Eğilme Direnci (N/mm²) Standart Boyutlu Elastikiyet Modülü (N/mm²) ġekil 5: Standart ve mikro boyutlu eğilme direnci regresyon analizi sonuçları 16000 14000 12000 10000 8000 y = 1,9301x + 4187,4 R² = 0,663 6000 4000 2000 0 0 1000 2000 3000 4000 5000 6000 Mikro Boyutlu Elastikiyet Modülü (N/mm²) ġekil 6: Standart ve mikro boyutlu elastikiyet modülü değerleri regresyon analizi sonuçları Regresyon analizi sonuçları eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri bakımından mikro ve standart boyutlu örnekler arasında anlamlı iliĢkilerin olduğunu göstermiĢtir. Mikro ve standart boyutlu örnekler arasında pozitif doğrusal bir iliĢki olduğunu ve belirlilik katsayısının (R2) eğilme direnci için 0,613 ve elastikiyet modülü için 0,663 olduğunu göstermiĢtir. SONUÇ Bu çalıĢmadan aĢağıdaki sonuçlar çıkarılabilir; 1. Mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri standart boyutlu örneklere göre daha düĢüktür. Standart ve mikro boyutlu örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri arasındaki fark istatistiki olarak anlamlıdır. 83 2. Ağaçlar arasında en yüksek eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri mikro boyutlu ve standart boyutlu örneklerde 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Ağaçlar arasındaki fark istatistiki olarak anlamlıdır. 3. Regresyon analizi standart ve mikro boyutlu örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri arasında anlamlı iliĢkiler olduğunu göstermiĢtir. Mikro boyutlu test örnekleri kullanılarak standart boyutlu örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri hesaplanabilir. Teşekkür Bu çalıĢma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu (TUBĠTAK) tarafından 112O815 nolu proje ile desteklenmiĢtir. REFERANSLAR Cai, Z., Wu Q., Han G., ve Lee J.N. (2007). Tensile and thickness swelling properties of strands from Southern hardwoods and Southern pine: Effect of hot-pressing and resin application. Forest Products Journal, 57(5), 36-40. Deomano, E.C. (2001). Mechanism of Flake Drying and Its Correlation to Quality. Ph.D dissertation, Virginia Tech, Blaksburg, VA. Deomano, E.C.,ve Zink-Sharp, A. (2004). Bending properties of wood flakes of three southern species. Wood and Fiber Science, 36(4), 493-499. Green, D.W., Winandy, J.E., ve Kretschmann, D.E. (1999). Mechanical properties of wood. In: Wood handbookWood as an engineering material, Gen. Tech. Rep. FPL–GTR–113, Chapter 12. U.S. Department of Agriculture, Forest Service, Forest Products Laboratory: Madison, WI, 463 p. Groom, L., Shaler, S., ve Mott, L. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part III. Global relationships between fiber properties and fiber location within an individual tree. Wood and Fiber Science, 34(2), 238-250. Hindman, D.P., ve Lee, J.N. (2007). Modeling wood strands as multi-layer composites: bending and tension loads. Wood Fiber Science, 39(4), 516-526. Hunt, M.O., Triche, M.H., McCabe, G.P., ve Hoover, W.L. (1989). Tensile properties of yellow-poplar veneer strands. Forest Products Journal, 39(9), 31-33. ISO, 13061-3. (2014). Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens - Part 3: Determination of ultimate strength in static bending. International Organization for Standardization, Geneva, Switzerland. ISO, 13061-4. (2014). Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens - Part 4: Determination of modulus of elasticity in static bending. International Organization for Standardization, Geneva, Switzerland. Jeong, G.Y. (2008). Tensile properties of loblolly pine strands using digital image correlation and stochastic finite element method. Doctoral dissertation, Virginia Polytechnic Institute & State University, Blacksburg, VA. Jeong, G.Y., Zink-Sharp, A., ve Hindman, D.P. (2009). Tensile properties of earlywood and latewood from loblolly pine (Pinus taeda) using digital image correlation. Wood Fiber Sci, 41(1), 51–63. Kretschmann, D.E., Cramer, S.M., Lakes, R., ve Schmidt, T. (2006). Selected mesostructure properties in loblolly pine from Arkansas plantations. In: Stokke DD, Groom LH (eds) Characterization of the cellulosic cell wall. Blackwell, Oxford, UK, pp. 149 – 170. Mott, L., Groom, L., ve Shaler, S. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part II. Comparison of earlywood and latewood fibers with respect to tree height and juvenility. Wood Fiber Sci, 34(2), 221 – 237. Plagemann, W.L. (1982). The response of hardwood flakes and flakeboard to high temperature drying. Master‘s thesis, Washington State University, Pullman, WA. Price, E.W. (1975). Determining tensile properties of Sweetgum veneer flakes. Forest Products Journal, 26(10), 50-53. Zink-Sharp, A., ve Price, C. (2006). Compression strength parallel to the grain within growth rings of low density hardwoods. Maderas: Ciencia y Tecnologia, 8(2), 117-126. 84 Farklı Platformlardaki Veritabanı Yönetim Sistemleri AyĢe ELDEM * Öğr. Gör. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye ayseeldem@kmu.edu.tr Özet Veritabanı, birbiriyle ilgili verilerin bir arada tutulup satır ve sütunlar halinde saklandığı yapılardır. Bu yapılar sayesinde binlerce hatta milyonlarca veri saklanabilmektedir. Arıza takip otomasyonu gibi basit uygulamalardan bankacılık otomasyonu gibi karmaĢık uygulamalara kadar birçok alanda veritabanı uygulamalarına ihtiyaç duyulabilmektedir. Veritabanı oluĢturma, tabloları ve sorguları aktif bir Ģekilde kullanma, alanlar üzerinde her türlü hesaplama iĢlemi yapabilme gibi birçok eylemin yapılabildiği sistemler olarak adlandırılan Veritabanı Yönetim Sistemleri sayesinde veriler üzerinde her türlü iĢlem gerçekleĢtirilebilmektedir. Bu çalıĢmada; Windows, Unix, Linux gibi iĢletim sistemleri ile Android, IOS ve Windows Mobile gibi taĢınabilir platformlarda kullanılabilen veritabanı yönetim sistemlerinin teknolojik geliĢimiyle ilgili genel bilgilere yer verilmiĢtir. Aynı zamanda farklı platformlarda kullanılan bu veritabanı sistemleriyle ilgili karĢılaĢtırmalar yapılarak avantaj ve dezavantajlarından bahsedilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Veritabanı Yönetim Sistemleri, Farklı Platformlar, Veritabanı Programları Database Management Systems on Different Platforms Abstract The database is a structure which has combination of interrelated data stored in columns and rows. Thousands or even millions of data can be stored with this structures. Database applications can be needed in many areas from simple applications such as Failure Tracking Automation to complex applications such as Banking Automation. Database Management Systems are systems which may able do all kinds of operations on the data can be realize of many actions such as creating a database, using tables and queries actively, any kind of calculation on the fields. In this study; general information on technological development of database management systems that are used on operating systems such as Windows, Unix, and Linux, on portable platforms such as Android, iOS and Windows Mobile are discussed. At the same time, by comparing with the database systems are used in different platforms, advantages and disadvantages of these are described in this study. Keywords: Database Management Systems, Different Platforms, Database Programmes GĠRĠġ Eski yıllarda veriler dosyalama sistemi ile kaydedilerek saklanmakta ve üzerinde her türlü iĢlem yapılabilmekteydi. Fakat büyük miktarda verileri saklama ihtiyacı ortaya çıktıktan sonra dosyalama sistemleri artık bazı ihtiyaçlara cevap verememeye baĢlamıĢtı. Bilginin artması, depolama alanlarının büyümesi, bilgiye eriĢim sorunları ve bilgiye eriĢim hızının azalması gibi nedenlerle yeni yöntemler geliĢtirilmeye baĢlanmıĢtı. ĠĢte bu noktada dosyalama sistemlerine karĢılık veritabanları ortaya çıkarılmıĢtır. Veritabanları sayesinde yukarıda bahsedilen problemler ortadan kaldırılmıĢtır. Veritabanı; birbiriyle iliĢkili verilerin bir arada tutulduğu, veriler üzerinde her türlü iĢlemlerin yapılabildiği yapılara denilmektedir. Veritabanı Yönetim Sistemlerinin (VTYS / Database Management System – DBMS) amacı ise; 85 Veri tabanlarını tanımlamak, OluĢturmak, Kullanmak, DeğiĢtirmek, Bakımı ve yedeklenmesini yapmak, Veri tabanı sistemleri ile ilgili her türlü iĢletimsel gereksinimleri karĢılamak için tasarlanmıĢ sistem ve yazılımdır (Vikipedi, 2016). ġekil 1‘de Veritabanı Yönetim Sistemi‘nin genel yapısı gösterilmiĢtir. Yukarıda belirtilen özelliklerin haricinde Veritabanı Yönetim Sistemleri kullanıcı izinlerini düzenlemek içinde kullanılırlar. Örneğin; okullarda kullanılan öğrenci takip sistemleri sayesinde öğrencilere ait her türlü genel bilgiye ve not bilgisine eriĢilebilmekte ve her türlü düzenleme yapılabilmektedir. Bu otomasyonlarda öğrenciler kendi kiĢisel bilgilerini değiĢtirebilirken not bilgilerini sadece görebilmektedirler. Öğretmenlerde öğrencilerin not bilgilerini girebilmekte, kendi kiĢisel bilgilerini düzenleyebilmekte fakat öğrencilerin kiĢisel bilgilerini sadece listeleyebilmektedir. Bu Ģekilde farklı kullanıcılara farklı izinler vererek sistemin daha dinamik bir Ģekilde kullanılabilmesini sağlamaktadırlar. Veritabanı VERĠTABANI YÖNETĠM SĠSTEMĠ Kullanıcı 1 Kullanıcı 2 . . GeliĢtirilen Kullanıcı n Yazılımlar ġekil 1: Veritabanı Yönetim Sistemi Veritabanı Yönetim Sistemleriyle ilgili birçok yazılım geliĢtirilmiĢtir. GeliĢtirilen bu yazılımlardaki veritabanlarının kullanımında bazıları için lisanslamaya ihtiyaç duyulurken bazıları ise ücretsiz olarak kullanılabilmektedir. Bu sayede birçok alanda rahatlıkla tercih edilen ve her ihtiyaca yönelik olarak tasarlanan yazılımlar hayatımızı kolaylaĢtırmaktadır. Veritabanı Yönetim Sistemlerinin kullanıldığı bazı uygulamalar; Hastanelerde kullanılan VTYS sayesinde muayene, muayene detayları, tahlil sonuçları, gibi birçok veri saklanabilmekte ve birçok düzenleme yapılabilmektedir. VTYS kullanılarak online uçak bileti ya da otobüs bileti satın alınabilmektedir. Farklı zamanlarda yapılan sorgulamalar sonucunda o seferdeki hangi koltukların dolu hangi koltukların boĢ olduğu görülebilmektedir. Marketlerde kullanılan otomasyonlar sayesinde satılan ürünler, depoda bulunanlar, müĢteri alıĢveriĢ eğilimleri gibi birçok konuyla ilgili sonuçlara rahatlıkla ulaĢılabilmektedir. Herhangi bir sözlük uygulamasında kullanılan VTYS ile aranan kelimenin diğer dildeki olan karĢılığı görülebilmektedir. Google, Yandex gibi arama motorları da Veritabanı Yönetim Sistemlerini kullandıklarından dolayı istenilen herhangi bir veriye rahatlıkla ulaĢılabilmektedir. Telefonla yapılan her türlü görüĢme ve mesajlar GSM operatörleri tarafından VTYS kullanılarak kaydedilmektedir. Banka otomasyonları sayesinde para transferleri, elektrik, su gibi her türlü ödeme iĢlemleri tek bir tıkla halledilebilmektedir. E-devlet sistemi kullanılarak kamu kurumlarının verdiği tüm hizmetlere hızlı bir Ģekilde ulaĢılabilmektedir. Tüketici herhangi bir isteğini, Ģikayetini ilgili birimlere ulaĢtırabilmek amacıyla aradığı Call Center sayesinde; iĢlemin ilgili birimlere ulaĢması, iĢlem sonucunun kaydedilmesi, durum güncellemesi gibi birçok uygulama gerçekleĢtirebilmektedir. Online alıĢveriĢ sitelerinden alıĢveriĢ yaparken siteye üye olduktan sonra yapılan her türlü alıĢveriĢin kayıt altında tutulması, alıĢveriĢ esnasında kullanılan kredi kartı bilgilerinin güvenli bir Ģekilde girilerek alıĢveriĢin tamamlanması sağlanmaktadır. Facebook, Twitter gibi sosyal medya hesaplarında birçok kiĢinin ayrıntılı olarak bilgilerini paylaĢabilmesi, yeni arkadaĢlar edinmesi, gibi birçok özellik birarada kullanılabilmektedir. 86 Bu tür örneklerde geliĢtirilecek uygulamanın büyüklüğüne göre güvenilirlik, veri türü çeĢitliliği, farklı platformlarda kullanılabilmesi,.. gibi birçok özellik önem arz etmektedir. Bu çalıĢmada farklı platformlardaki Veritabanı Yönetim Sistemleriyle ilgili genel bilgilere yer verilmiĢ olup bunlarla ilgili bilgiler karĢılaĢtırmalı olarak tablolarda gösterilmiĢtir. VERĠTABANI YÖNETĠM SĠSTEMLERĠ Günümüzde geliĢen teknolojiyle birlikte Windows, Linux gibi birçok iĢletim sisteminde, Android, IOS ve Windows Mobile gibi taĢınabilir platformlarda kullanabilmek amacıyla birçok yazılım geliĢtirilmektedir. Bu yazılımların birçoğunda Veritabanı Yönetim Sistemleri aktif olarak kullanılmaktadır. Bu platformlarda kullanılan baĢlıca Veritabanı Yönetim Sistemleri; Access DB2 Firebird Informix InterBase MySQL Oracle PostgreSQL SQLite SQL Server Burada belirtilen Veritabanı Yönetim Sistemleri arasından özellikle; büyük miktardaki verileri rahatlıkla yönetebilen, çoklu kullanıcı desteği içeren ve diğerlerine göre daha maliyetli olan Oracle büyük ölçekli uygulamalarda, MySQL genellikle web uygulamalarında, SQLite Android tabanlı uygulamalarda tercih edilmektedir. MySQL, PostgreSQL ve SQLite‘ ın açık kaynak kodlu ve ücretsiz olmaları avantaj sağlamaktadır. Bununla birlikte Access, Microsoft Office bileĢeni olduğu için çoklu kullanıcı desteği bulunmayan küçük ölçekli uygulamalar için tercih edilmektedir. Oracle, SQL Server, DB2 ve PostgreSQL‘ in performansı diğerlerine göre daha iyidir. DB2 frameworkler için geliĢtirilmiĢ olup büyük ölçekli uygulamalarda, Informix ise orta ölçekli uygulamalarda kullanılmaktadır. SQL Server oldukça güçlü olmasına rağmen en önemli dezavantajı, sadece Windows üzerinde çalıĢabilmesidir. GeliĢtirici firma, kullanılan platform ve arayüz bakımından ayrıntılı karĢılaĢtırmalar Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 3: Veritabanı Yönetim Sistemlerinin [GeliĢtirici Firma], [Kullanılan Platform], [Arayüz] Bakımından KarĢılaĢtırılması VTYS GeliĢtirici Firma Kullanılan Platform Arayüz Access Microsoft Windows GUI & SQL DB2 IBM Windows, OSX, Linux, Unix, z/O S, GUI & SQL iO S Firebird Firebird project Windows, OSX, Linux, BSD, Unix, SQL z/O S, iO S Informix IBM Windows, OSX, Linux, BSD, Unix SQL InterBase Embarcadero Windows, OSX, Linux, Unix SQL MySQL Oracle Corporation Windows, OSX, Linux, BSD, Unix, GUI & SQL z/O S, Android Oracle Oracle Corporation Windows, OSX, Linux, API & GUI & SQL Unix, z/O S PostgreSQL PostgreSQL Global Windows, OSX, Linux, BSD, Unix, API & GUI & SQL Development Group Android SQLite D. Richard Hipp Windows, OSX, Linux, API & SQL BSD, Unix, z/O S, iO S, Android SQL Server Microsoft Windows GUI & SQL Kaynak: (Wikipedi, 2016) 87 Veritabanı Yönetim Sistemlerinin sahip olduğu; kullanılabilecek maksimum veritabanı boyutu, union, intersect, except, inner join gibi veritabanı özellikleri, veri türü çeĢitliliği, cursor, fonksiyon, procedure, trigger gibi programlama özelliklerinin ayrıntılı gösterimi Tablo 2‘ de verilmiĢtir. Tablo 2: Veritabanı Yönetim Sistemlerinin [Maksimum Veritabanı Boyutu], [Veritabanı Özellikleri], [Veri Türü ÇeĢitliliği] ve [Programlama] Bakımından KarĢılaĢtırılması VTYS Maximum Veritabanı Özellikleri Veri Türü Programlama Veritabanı (Union, Intersect, ÇeĢitliliği (Cursor, Fonksiyon, Boyutu Except, Joins,… ) Procedure, Trigger, ..) Access 2 GB Orta Orta Sadece DML / DDL iĢlemlerinde DB2 Limit yok Çok Ġyi Ġyi Çok Ġyi Firebird Limit yok Ġyi Ġyi Çok Ġyi Informix ~128 PB Çok Ġyi Ġyi Çok Ġyi InterBase Limit yok Orta Orta Çok Ġyi MySQL Limit yok Orta Ġyi Çok Ġyi Oracle Limit yok Çok Ġyi Çok Ġyi Çok Ġyi PostgreSQL Limit yok Çok Ġyi Çok Ġyi Çok Ġyi SQLite 128 TB Ġyi Orta Az SQL Server 524,272 TB Çok Ġyi Ġyi Çok Ġyi Kaynak: (Dijital Ders, 2016), (Wikipedi, 2016) SONUÇ Herhangi büyüklükte bir veri yığınını kağıtlarda saklamak veya dosyalama sistemi sayesinde bilgisayar tutmak ve bu yığın üzerinde ekleme, arama, silme, güncelleĢtirme gibi bazı iĢlemler yapmak bu veri yığını üzerinde büyük zaman harcanmasına neden olmaktadır. Veritabanı Yönetim Sistemleri sayesinde programcılar tarafından herhangi bir programlama diliyle yazılmıĢ veritabanı uygulamaları geliĢtirilebilmektedir. Bu programlar hayatımızı büyük oranda kolaylaĢtırmaktadırlar. Bu çalıĢmada da Ģu anda yoğun olarak kullanılan Veritabanı Yönetim Sistemlerinden bahsedilmiĢ olup tablolar halinde karĢılaĢtırması verilmiĢtir. Özellikle veri türünün çeĢitliliği, veritabanı üzerinde stored procedure, fonksiyon, trigger gibi programlama yapılabilmesi yoğun ve büyük ölçekli uygulamalarda kullanılan Veritabanı Yönetim Sisteminin de fiyatını oldukça artırmaktadır. Buna karĢılık ücretsiz olarak dağıtılan, açık kaynak kodlu, orta ve küçük ölçekli uygulamalarda kullanılabilecek, programlanabilir özelliği bulunan, birçok platformda rahatlıkla çalıĢabilen Veritabanı Yönetim Sistemleri de mevcuttur. REFERANSLAR Vikipedi (2016). https://tr.wikipedia.org/wiki/Veri_taban%C4%B1_y%C3%B6netim_sistemi adresinden 25 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Wikipedi (2016). https://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_database_tools adresinden 25 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Dijital Ders (2016). http://www.dijitalders.com/icerik/13/2383/veri_tabani_karsilastirmasi.html#. V0ooPPmLTIU adresinden 30 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 88 Yazılım GeliĢtirme Eğitimine Yeni Bir BakıĢ: Blok Programlama Teknolojisi Hüseyin ELDEM * Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Karaman heldem@kmu.edu.tr Özet Uygulamalı teknik eğitim alanlarında eğitim görenlerin en büyük avantajlarından birisi öğrenmenin uygulamalar ile desteklenmesidir. Öğrenilen bilginin gözlemlenerek bizzat uygulamasının yapılması, kalıcı bir öğrenmeyi beraberinde getirmektedir. Teknik eğitimlerdeki iĢ akıĢını gözlemlemek, gerektiğinde birebir uygulamak, teorik bilginin devamı niteliğindedir. Bunun yanında elbette uygulamalı eğitimlerde karĢılaĢılan birtakım sorunlar olabilmektedir. Özellikle bilgisayar yazılımı geliĢtirilmesinin öğretilmesinin hedeflendiği bilgisayar programcılığı alanlarında, yazılım kavramlarının soyut olmasından dolayı öğrenme süreçlerinde zorluklar yaĢanabilmektedir. Web, masaüstü ya da mobil platformlarının hangisinde uygulama geliĢtirilmek istenirse istensin, temelde algoritma ve programlama mantığının en temel Ģart olarak benimsenmesi gerekmektedir. Algoritma öğreniminde, gerçek hayata dair örneklendirmeler yapılarak kısmen somut bir nitelik kazandırılmaya çalıĢılmaktadır. Son zamanlarda Avrupa ülkelerinde, ilkokul seviyesinde algoritma ve programlama eğitimleri verilmesi planlanmakta ve gün geçtikçe uygulamaya konmaktadır. Özellikle küçük yaĢlarda bu alanda eğitim görmesi hedeflenen kitle için, soyut kavramların yoğunlukta olduğu algoritma eğitiminin görsel bir içerikle aktarılması geliĢimi ve baĢarıyı artıracaktır. Ġlk etapta hiçbir programlama diline hâkim olmadan ve kod yazmadan uygulama geliĢtirmesine olanak sağlayan ―Blok Programlama‖ kavramı bugünlerde önem kazanmıĢtır. Görsel nesnelerin, sürükle-bırak prensibiyle kullanılmasıyla belirli bir problemi çözen uygulamalar geliĢtirilebilmesi mümkün olmaktadır. Bu çalıĢmada, mevcut ―blok programlama‖ örnekleri incelenerek, teknolojik geliĢimi ele alınmıĢtır. Farklı platformlar için geliĢtirilen bu blok programlama yöntemleri birlikte ele alınarak gelecekte yazılım geliĢtirmede nasıl kullanılabileceği ve yaygınlaĢtırılabileceği konusunda öneriler verilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Algoritma Öğrenme, Yazılım Eğitimi, Blok Programlama A New Perspective the Software Development Training: Block Programming Technology Abstract One of the biggest advantages of whom studying in applied technical education is supporting the learning by applications. Making applications personally by monitoring the learned information brings permanent learning. Observing the workflow in technical training and implementing exactly when needed is a follow-up of theoretical knowledge. Besides, of course, some problems may be encountered in practical training. In particular, in computer programming fields that is aimed to teach the development of computer software, difficulties may be encountered in learning process due to the abstract concept of software. Web, desktop or mobile in which desired platform you want to develop, fundamentally algorithms and programming logic should be adopted as a basic requirement. In the algorithm teaching, by performing real-life examples that are partially studies tries to give a concrete nature to coding. Recently, in European countries, primary school-level algorithms and programming training is planned and day by day it is put into practice. Especially for younger audiences in targeted to study in this field, transferring education with a visual content in frequent abstract concepts of algorithm education will enhance the development and success. Nowadays, "Block Programming" concept 89 which enables application development without writing code and without dominating any programming language, has gained importance. It is possible to develop applications that solve a specific problem by using the drag-and-drop visual components principle. In this study, by examining using the "block programming" samples, technological development of them were handled. Block Programming methods were investigated together that are developed for different platforms and how it can be used in future software development and how it can be popularised. Keywords: Learning Algorithms, Software Training, Block Programming GĠRĠġ Öğrenmede en temel hedef olarak, bilginin kalıcılığı ve farklı parametreler söz konusu olduğunda rahatlıkla tekrardan uygulanabilir olması ele alınmalıdır. Bu anlamda sosyal içerikli bölümlerdeki öğrenmelerde uygulamalı tekrar Ģansı teknik bölümlere nazaran daha az olmakla birlikte yorumlamaya daha açıktır. Ancak teknik eğitim alanlarında genellikle uygulama ağırlıklı içerikler sayesinde kalıcı bir öğrenme rahatlıkla sağlanabilmektedir. Standart örneklendirmelerin yanı sıra olası bazı durumların uygulamalarla test edilmesiyle konuya ait zengin çıkarımlar elde edilebilmektedir. Örneğin bir deney ortamında bazı girdilere göre nasıl bir çıktı alınıyorsa, girdi parametrelerinin değiĢtirilmesi ile farklılaĢtırmalar yapılarak deney sonuçlarına göre zengin bir karara rahatlıkla varılabilmektedir. Teknik eğitim bölümlerinde eğitim aĢamasında uygulamalardaki iĢ akıĢını ve süreçleri gözlemleyerek, gözlem sonucu aynı süreçleri bizzat uygulayarak, teorik bilginin kalıcı olması sağlanmaktadır. Bir deneydeki somut bileĢenler ya da bir makine tasarımındaki makine parçalarının somut olarak gözlemlenmesi, aynı deney ya da makine tasarımında benzer bileĢenlerin kullanılması iyi gözlemlendiğinde rahatlıkla tekrar uygulanabilir olmaktadır. Teknik eğitimde somut bileĢenlerin iĢlevi öğrenildiğinde rahatlıkla farklı tasarımlar yapılabilmektedir. Ancak bu somut bileĢenlerin yerini soyut bileĢenler aldığında öğretme ve öğrenme süreçlerinde zorluklar yaĢanabilmektedir. Özellikle bilgisayar teknolojileri alanında yazılım eğitimi verilen bilgisayar programcılığı, bilgisayar mühendisliği, yazılım mühendisliği bölümlerinde hedeflenen bilgisayar yazılımı geliĢtirilmesinin öğretilmesi, tamamıyla soyut yazılım kavramları barındırmasından dolayı uzun ve zorlu bir öğrenme sürecini beraberinde getirmektedir. Gerçek hayatın içinde yazılım kavramının somutlaĢtırılamaması öğretme ve öğrenme açısından ele alındığında kimi zaman istenilen öğrenme tam olarak gerçekleĢtirilememektedir. Bilgisayar yazılımı geliĢtirmede ilk aĢama olarak algoritma ve programlama mantığının kavratılması büyük önem arz etmektedir. Web, masaüstü ya da mobil platformlarının hangisinde uygulama geliĢtirilmek istenirse istensin, algoritma oluĢturma ve program geliĢtirme mantığının benimsetilmesi, bu alanda eğitim veren tüm bölümlerde ilk aĢama olarak ele alınmaktadır. Her ne kadar sahte kod (pseudocode) mantıksal diliyle geliĢtirilen algoritmalar ile gerçek hayattan örneklerin bilgisayarların anlayabileceği bir forma kavuĢturulması mevcut yazılım eğitimlerinde kullanılsa da yeterli olamamaktadır. Programlama mantığının öğretilmesi ve öğrenilmesinde ilgi düzeyinin artırılarak problem çözme yeteneğinin geliĢtirilmesi için yeni yöntemler geliĢtirilerek, somut olamasa da interaktif bir Ģekilde geliĢtirilen uygulama geliĢtirme platformları sayesinde motive edici bir öğrenim sağlanabilir. Son dönemlerde dijital oyun tasarımı ve blok programlama olarak isimlendirilen bu geliĢtirme ortamları sayesinde programlama mantığının öğretilmesi ve problem çözme yeteneğinin geliĢtirilmesinde büyük ölçüde katkı sağlanmaktadır. Günümüzde teknoloji her yaĢtan birey tarafından kullanılarak hayata teknolojik bir yön verilebilmektedir. Teknolojinin kullanılmasının yeterli olmadığı, bu teknolojinin nasıl çalıĢtırıldığı ve meydana getirildiğinin bilinmesi bilincinin hızla artacağı öngörülmektedir. Bilgisayar programcılığının öğrenilmesi sadece yazılım geliĢtirme oranının artırılmasının yanı sıra problem çözme ve mantıksal düĢünme yeteneklerinin geliĢmesinde de büyük katkı sağlayacaktır. Bu katkılar göz önüne alındığında, artık dünyada bilgisayar bilimleri, yazılım geliĢtirme ve programlama mantığının temel bir yetenek olarak farklı birçok branĢlarda yer alan kitlelere kazandırılması gerekliliğine inanılmaktadır. Son dönemlerde dünyada birçok ülkede, küçük yaĢlarda programlama mantığının verildiği temel eğitimler gündeme alınmaktadır. Küçük yaĢlardaki ya da programlama ile yeni tanıĢan kesimlere, soyut içerikli ve ilk etapta algılanması güç, algoritma geliĢtirme ve programlama mantığının verilmesi gerekmektedir. Herhangi bir programlama dili ile birlikte yeni bir 90 düĢünce üreterek problem çözme yeteneklerinin birlikte öğrenilmesi zorlu bir süreçtir. Bu yüzden herhangi bir kodlama olmadan ve herhangi bir yazılım diline hâkim olmadan görsel objeler yardımıyla, yazılım geliĢtirme yeteneğinin her yaĢtan ve kesimden bireylere aktarılmasında, blok programlama ve dijital oyun tasarlama büyük önem kazanmaktadır. Görsel ve belirli bir anlamı olan nesne (Ģekil) lerin sürükle-bırak prensibi ile oyun oynama ilgilerinden faydalanılarak belirli görevleri yerine getiren oyun ve uygulamalar geliĢtirilebilmesi kalıcı bir öğrenmeyi beraberinde getirmektedir. Bir yazılım tasarımını oyun tadında, planlayarak hayata geçirilmesi baĢarısı, yazılım geliĢtirmenin ilk etabı olan, algoritma geliĢtirme ve mantıksal düĢünme yeteneklerinin kazandırılması ve geliĢtirilmesinde ciddi bir ilerleme sağlayacaktır. Bu çalıĢmada, mevcut blok programlama, dijital oyun tasarımı platform örnekleri incelenerek, teknolojik geliĢimi ele alınmıĢtır. Bu platformların herhangi birinde ya da bazılarında uygulama geliĢtirme aĢamalarında baĢarılı olanların, kazanılan inovatif düĢünceyle mantıksal yöntemlerin rahatlıkla kavranması neticesinde, yazılım geliĢtirme konusunda uzman olmak yolunda en önemli, en zor aĢamayı baĢardıkları söylenebilir. Bu aĢamadan sonrasında ise kiĢilerin istekleri doğrultusunda platform bağımsız bir Ģekilde daha profesyonel yazılım geliĢtirme projelerinde geliĢtirici olarak rahatlıkla yerlerini alabileceklerdir. Bu çalıĢmada, farklı platformlarda çalıĢabilecek Ģekilde geliĢtirilen görsel blok programlama yöntemleri birlikte ele alınarak gelecekte yazılım geliĢtirmede nasıl kullanılabileceği ve yaygınlaĢtırılabileceği konusunda öneriler verilmiĢtir. Blok Programlama ve Dijital Oyun Tasarımı Bu bölümde bilinen blok programlama ve dijital oyun tasarım geliĢtirme ortamları hakkında bilgi verilecektir. Bunlardan bazıları üniversite bazıları ise özel Ģirketlerin bünyesinde geliĢtirilmektedir. App-Inventor Ġlk baĢlarda Google tarafından geliĢtirilen Ģimdilerde ise MIT (Massachusetts Institute of Technology) tarafından yönetilen App-Inventor isimli geliĢtirme ortamı (IDE) ile sürükle bırak blok programlama yapılarak Android cihazlar için uygulamalar geliĢtirilebilmektedir. (Chadhaa ve Turbak, 2014:1042), (MIT App Inventor 2), (Wikipedia, 2016). Web tabanlı bu IDE sayesinde, çizim programları, hesap makinesi vb. programlar, harita, veritabanı, oyun gibi birçok farklı türde uygulama geliĢtirebilmek mümkündür. Mevcut Android uygulamalarında tasarım aĢamasında XML, kod tarafında ise Java programlama dili kullanılmaktadır. Komponentler yardımıyla Android cihazlar için ekran tasarımları gerçekleĢtirilerek, oluĢturulan ara yüzlerde hangi eylemin ne zaman gerçekleĢtirileceğine dair bloklar kullanılarak kod yazmadan hem tasarım hem de olaylar yap-boz mantığı ile sürükle bırak prensibiyle rahatlıkla tasarlanabilmektedir. Böylece XML-Java dillerini bilmeden mantıksal düĢünerek algoritma geliĢtirme ve programlama mantığı rahatlıkla oluĢturulabilmektedir. GeliĢtirilen uygulamalar emulator yardımıyla test edilebileceği gibi gerçek mobil telefon ya da tabletlerde de test edilebilmektedir. ġekil 1 de MIT App Inventor 2 uygulaması ile yapılan bir blok programlama örneği gösterilmiĢtir. 91 ġekil 1: MIT App-Inventor Blok Program Ara yüzü Scratch & ScratchJr App Inventor gibi MIT (Massachusetts Institute of Technology) tarafından yönetilen Scratch isimli geliĢtirme ortamı (IDE) projesi ile de sürükle bırak blok programlama yapılabilmektedir. Kod yazmadan yaratıcılığın kullanılarak oyun, animasyon, simülasyon, hikaye, enstrüman vb. tasarımları yapılabilen App-Inventor‟ a göre daha zengin bir alt yapı ve kütüphaneye sahip olan Scratch, özellikle küçük yaĢlardaki bireyleri hedef alarak algoritma mantığının geliĢtirilmesini sağlamaktadır. Projelerin kalıcı olabilmesi için sisteme giriĢ yaparak kullanılan Scratch, hem online tasarıma olanak sağlayabilmekte, hem de bilgisayara kurularak offline olarak ta kullanılabilmektedir (Scratch, 2016). Oyun oynayarak öğrenme kalıcı bir öğrenmeyi beraberinde getirecektir. Dijital oyun tabanlı öğrenme araçlarından en bilineni Scratch‟ tir (Eck, 2015). ScratchJr ise Scratch bünyesinde 5-7 yaĢ arası çocukların, interaktif hikâyeler ve oyunlar programlayabilecekleri bir platformdur (ScratchJr, 2016). ġekil 2: Scratch Blok Program Ara yüzü 92 Alice 2 & Alice 3 Eğitimsel bir yazılım olan Alice 2 ve 3, 3 boyutlu bir ortamda bilgisayar programlamayı öğretmektedir (Alice, 2016). Java programlama dilinde uzmanlaĢması istenen kiĢiler için, kontrol yapıları, döngüler, değiĢkenler, prosedür ve fonksiyon gibi, klasik programlama kavramlarını görsel bir ortamda nesneler ile anlatarak programlama mantığı ve algoritma geliĢtirme yeteneğinin geliĢtirilmesi hedeflenmiĢtir. Bu geliĢtirme ortamında, sahneler, bu sahneye ait nesneler bir arada kullanılarak, programlama talimatları uygulanabilir, test edilebilir ve hata ayıklama yapılabilir (ġekil 3). Alice ile bir video için animasyon oluĢturmak, interaktif bir oyun tasarlamak mümkündür. Bir öğrencinin, nesne tabanlı programlama ilkelerini öğrenebileceği Alice ile temel programlama kavramları da rahatlıkla kavranabilir. ġekil 3: Alice3D Blok Program Ara yüzü Microsoft Kodu Game Lab Microsoft Research tarafından ilk baĢlarda Xbox için geliĢtirilen, Ģimdilerde bilgisayarlarda da kullanılabilen, nesne tabanlı görsel programlama dili olan Kodu, içerisinde hazır bulunan özellikler sayesinde, kullanıcıların herhangi bir programlama dilini bilmeden kendi oyunlarını tasarlamalarına yardımcı olmaktadır (KoduGameLab, 2016). Oyun tasarımcıları ya da oyun senaryosu yazanlar için geliĢtirilen Kodu, küçük yaĢlardaki kullanıcıların oyun tasarlayarak programlama mantığının oluĢmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda tasarladıkları oyunları oynayabilmelerine, arkadaĢlarıyla paylaĢabilmelerine olanak sağlamaktadır. Eğitici tarafından ele alındığında ise programlama öğretmenin yanı sıra problem çözme, hikâye oluĢturma ve algoritma oluĢturma mantığını öğretme yeterliliğine sahip bir yazılımdır. 93 ġekil 4: Microsoft Kodu Blok Program Ara yüzü TouchDevelop Microsoft un, dokunmatik ekranlı cihazlarda daha kolay uygulama geliĢtirmek için tasarlanmıĢ bir web uygulamasıdır (TouchDevelop, 2016). TouchDevelop ile ĠOS, Android, Windows, Windows Phone, Mac veya Linux platformları için kodlamaya gerek kalmadan uygulama geliĢtirilebilmektedir. Klavye ye gerek olmadan fare ya da dokunmatik ekran yardımıyla sürükle bırak yöntemiyle web tabanlı uygulama ve oyunlar geliĢtirme olanağı sunan TouchDevelop, temel programlama mantığını bilip yazılım diline geçiĢ yapmak isteyenler için avantajlıdır. Kodlama yapmadan yapılan değiĢikliklere ait sahte kodların incelenmesi, programın her aĢamasındaki değiĢikliklerin takip edilmesi, yazılım dillerine geçiĢ açısından önemli bir yardımcıdır. Herhangi bir yazılım kurmadan, uygulamalar web tabanlı olarak derlenmekte ve hata kontrolü web uygulaması tarafından belirtilmektedir. Beetle Blocks 3 Boyutlu tasarım ve imalat ürünler için grafiksel blok tabanlı bir programlama ortamıdır (Beetle Blocks, 2016). Blok yapısı Scratch e benzer olmakla birlikte Beetle Blocks ile sadece 3 boyutlu nesne tasarımları gerçekleĢtirilebilmektedir. Blockly & Blockly Games Google tarafından geliĢtirilen Blockly, diğer blok programlara benzer Ģekilde blokların editöre sürükle-bırak yapılmasıyla, uygulama ve oyunlar geliĢtirmesine olanak tanımaktadır (Blockly, 2016). Ek olarak Blockly ile tasarlanan uygulamaların JavaScript, Python, PHP, Lua ve Dart programlama dillerindeki kodları da üretilmektedir. Bu sayede yapılan tasarımların anlık kodsal değiĢiklikleri de gözlenebilmektedir. Yarının programcıları için oyunlar tasarlama amacıyla geliĢtirilen web tabanlı Blockly Games ile oyun tasarımları da yapılabilmektedir (Blockly Games, 2016). ġekil 5: Blockly Blok Program-JavaScript Kod Tasarım Ekranı 94 Snap! Kullanıcılara matematiksel ve hesaplama yöntemlerini öğretirken interaktif animasyonlar, hikâyeler, oyunlar oluĢturmayı sağlayan Snap! Web tabanlı eğitici grafiksel bir programlama dilidir. Scratch‟ ten esinlenilerek daha geliĢmiĢ düzeydeki öğrencilerin programlama yeteneklerini artırmaya yönelik tasarlanmıĢtır (Snap, 2016). Scratch ile aynı ara yüze sahip olan Snap! , Scratch ten farklı olarak Ardunio için kullanılması amacıyla geliĢtirilmiĢtir. Böylece Ardunio için kod yazmadan blok programlama kullanılarak uygulamalar geliĢtirilmektedir. Code.org Microsoft‘ un Hours of Code (Kod Saatleri) projesi kapsamında oyunlar, animasyonlar geliĢtirirken algoritma ve programlama öğrenmeyi hedeflediği web tabanlı bir blok programlama örneğidir (Code.org, 2016). Özellikle küçük yaĢlardaki kullanıcıların programlamayı öğrenmesi için geliĢtirilmiĢtir. Bu proje ile her okuldaki her öğrencinin bilgisayar bilimlerini öğrenmesini amaçlamaktadır. Uygulama örneklerinin adım adım nasıl yapılacağını gösteren video ve metin destekli bu projede, programlama öğrenme süreçleri anlık takip edilebilmektedir. Türkçe dil desteği bulunmaktadır. ġekil 6: Code.org ile Flappy Bird Block Oyun Tasarımı Tickle Scratch modelinde blok programlama yapılabilen Tickle, sadece IOS telefon ve tabletler için geliĢtirilmiĢtir (Tickle, 2016). Benzer blokları kullanarak oyun ve animasyonlar geliĢtirilebilen bu platform, iTunnes te yayınlanan oldukça yeni bir blok programlama örneğidir. Beraberinde gelen Ģablonları kullanarak uygulama geliĢtirilebilmektedir. Pocket Code (Cep Kodu) Pocket Code, Scratch benzeri, sadece Android iĢletim sistemli tablet ve telefonlarda uygulama geliĢtirme olanağı sunan blok programlama örneğidir (Pocket Code, 2016). Pocket Code ile oyunlar, animasyonlar, interaktif müzik ve videolar geliĢtirilebilmektedir. Kullanıcılar tarafından geliĢtirilen uygulamalar bir kütüphane halinde sunulmaktadır. Kütüphanedeki uygulamalar, geliĢtirme ortamına indirilerek geliĢtirmeye devam edilebilmektedir. Ġstenilirse sadece uygulama olarak cep telefonu ya da tablete indirilerek kullanılabilmektedir. 95 ġekil 7: Pocket Code Tasarım Ekranları Diğer Uygulamalar Bu çalıĢmada sıkça kullanılan, farklı platformlarda çalıĢan, yaygın blok programlama platform örneklerine yer verilmiĢtir. Ancak bunların yanı sıra birçok blok programlama örneği bulunmaktadır. Bu uygulamalara ait bilgiler aĢağıda Tablo 1‘ de verilmiĢtir. Tablo 4: Blok Programlama Örnekleri Blok Programlama Örneği Tynker Greenfoot Sandboxgamemaker Adventure Maker Gamefroot RoboMind Desktop Squeak eToys AgentSheets AgentCubes Daisy the Dinosaur Hopscotch Stencyl Move the Turtle Spherly Pixly Waterbear PencilCode Vizwik Actimator AllCanCode Sploder Kodable CargoBot LightBot Robot Turtles Web Sitesi https://www.tynker.com/hour-of-code/ http://www.greenfoot.org/door http://www.sandboxgamemaker.com/ http://www.adventuremaker.com http://gamefroot.com http://www.robomind.net/en/index.html http://www.squeakland.org http://agentsheets.com https://www.agentcubesonline.com https://itunes.apple.com/us/app/daisy-thedinosaur/id490514278?mt=8 http://www.gethopscotch.com http://www.stencyl.com https://itunes.apple.com/us/app/move-turtle.-programmingfor/id509013878?mt=8 http://outreach.cs.ua.edu/spherly/ http://outreach.cs.ua.edu/pixly/ http://waterbearlang.com https://pencilcode.net https://vizwik.com https://www.actimator.com/index https://www.allcancode.com/runmarco http://www.sploder.com https://itunes.apple.com/us/app/kodable/id577673067 http://twolivesleft.com/CargoBot/ http://lightbot.com http://www.robotturtles.com 96 SONUÇ Bilgisayarlar günümüzde ve gelecekte hayatımızda oldukça önemli ölçüde yer alacaktır. Hayatı kolaylaĢtırmasının yanı sıra hayata yön vererek bireylerin karar verme aĢamalarında kullanımı da hızla artacaktır. Bu anlamda hızla üretilen, her gün yeni bir güncellemesi ile karĢı karĢıya kalınan teknolojinin doğru kullanımı da birçok yönden değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. Ancak bu yenilenen teknolojinin kullanılmasından da öte, yeni teknolojiler üretebilmek, düĢüncelerin bilgisayar bilimleriyle hızla yorumlanabilmesini sağlamak, gelecek için çok daha önem arz etmektedir. Bu açıdan birilerinin bugün mühendislik düzeyinde yaptığı iĢlerin baĢlangıç aĢamalarının farklı yöntemlerle küçük yaĢlardaki kullanıcılara aktarılmasını sağlamak, gelecekte bu bireylerin daha sahiplenilmiĢ, hızlı çözüm üreten yöntemler üretebileceği ön görülebilir. Mesleki eğitimde bilgisayar yazılımlarının öğrenilmesindeki zorlukların aĢılması için birçok yöntem geliĢtirilmiĢtir. Genel olarak Blok Programlama ve Dijital Oyun Tasarımı baĢlıklarında incelenen, yazılımını arka tarafta tasarlanan frameworke otomatik olarak yazdıran, son kullanıcıya ise görsel bir arayüzle sürükle-bırak prensibiyle çalıĢan yöntemler, kullanıcıların programlama ve algoritma geliĢtirme bilgilerinin artmasında eğlenceli ve eğitici bir yaklaĢım sergilemektedirler. Ortam bağımsız, ya da web, mobil gibi belirli bir ortam için uygulama geliĢtirmede kullanılacak programlama dillerinin hepsinde en temel olarak programlama temellerinin ve algoritma geliĢtirmenin öğrenilmesi bir zorunluluktur. Burada kullanılan dilin yazım kuralları (syntax), genel kuralları, derlemesi vb. detayların bilinmesi ise sonraki bir öneme sahiptir. Ayrıca bu detaylar her bir dilde farklılık gösterebilmektedir. Programlama hakkında hiçbir Ģey bilmeyen kiĢileri bu detaylarla uğraĢtırmadan deyim yerindeyse iĢin özü olan algoritma mantığını aktarmak için bahsedilen yöntemlerin kullanılması çok verimli olacaktır. Akıllı gözlük, akıllı saat gibi giyilebilir teknolojilerin hızla yaygınlaĢması ile bu cihazlar için günlük ve anlık toplanan verilerin analiz edilmesiyle tasarlanacak küçük ölçekli programların geliĢtirilmesinde hız ve kolaylık açısından blok programlama platformlarından faydalanılabilir. Yazılım öğrenmeyi kolaylaĢtırması amacıyla ortaya çıkan Blok Programlama prensibi, belki de gelecekte gerçek programlama dillerinin tamamıyla yerini alacaktır. REFERANSLAR Alice, (2016). Alice. http://www.alice.org/index.php adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Beetle Blocks, (2016). Beetle Blocks. http://beetleblocks.com/run/ adresinden 14 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Blockly, (2016). Blockly. https://developers.google.com/blockly/ adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Blockly Games, (2016). Blockly Games. https://blockly-games.appspot.com/?lang=tr adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Chadhaa K. ve Turbak F. (2014). Improving App Inventor usability via conversion between blocks and text. Journal of Visual Languages & Computing, 25(6), 1042–1043. Code.org, (2016). Code.org. https://code.org adresinden 27 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Eck, D. R.(2015). Digital Game-Based Learning: Still Restless, After All These Years. EduCause.Edu. http://er.educause.edu/articles/2015/10/digital-game-based-learning-still-restless-after-all-these-years adresinden 09 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. KoduGameLab, (2016). KoduGameLab. http://www.kodugamelab.com adresinden 14 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. MIT App Inventor 2, (2016). App Inventor for Android. http://www.appinventor.org, http://appinventor.mit.edu/explore/ adreslerinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Pocket Code, (2016). Pocket Code. http://www.catrobat.org, https://share.catrob.at/pocketcode/ adreslerinden 23 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Scratch, (2016). Scratch. https://scratch.mit.edu adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. ScratchJr, (2016). ScratchJr. https://www.scratchjr.org adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Snap, (2016). Snap!. http://snap.berkeley.edu adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Tickle, (2016).Tickle. https://tickleapp.com adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. TouchDevelop, (2016). TouchDevelop. https://www.touchdevelop.com adresinden 14 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Wikipedia, (2016). App Inventor for Android. https://en.wikipedia.org/wiki/App_Inventor_for_Android adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 97 Moodle ile Bıgbluebutton ve Adobe Connect Entegrasyonu ve Performans KarĢılaĢtırması Bekir MUMYAKMAZ * Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye bekir.mumyakmaz@dpu.edu.tr Ferzende TEKÇE Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye ferzende.tekce@dpu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada açık kaynak kodlu, ücretsiz çevirim içi eğitim yönetim sistemi olan Moodle platformu üzerine yaygın kullanılan sanal sınıf uygulamalarından Adobe Connect ve BigBlueButton kurulmuĢ; entegrasyon süreci, uygulamaların performans ve kullanılabilirlikleri ele alınmıĢtır. Bu kapsamda Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu‘nun 2016 yılı bahar dönemine ait 14 haftalık eğitimlerinde 1200 öğrenci ile bu sistem test edilmiĢtir. Sonuçta, ticari sanal sınıf ve uzaktan öğretim gerçekleĢtirme uygulaması olan Adobe Connect ile aynı amaç için geliĢtirilmiĢ açık kaynak kodlu ve ücretsiz BigBlueButton uygulamasının entegrasyonu, performansı ve kullanılabilirliği açısından karĢılaĢtırmaları yapılarak kullanıcılara çeĢitli çözüm önerileri sunulmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Eğitim Yönetim Sistemi, Sanal Sınıf Uygulaması INTEGRATION OF ADOBE CONNECT AND BIGBLUEBUTTON WITH MOODLE AND PERFORMANCE COMPARISON Abstract In this study, BigBlueButton and Adobe Connect that have widespread usage in virtual classroom applications are integrated on the Moodle, which is an open source, free online learning management system platform. Then; the integration process, performance and availability of applications are discussed. In this context, the system is tested with 1200 students from the Faculty of Engineering, School of Applied Sciences and Foreign Languages School of Dumlupınar University during the 14 weeks of the 2016 spring semester. As a result; Adobe Connect, which is a commercial virtual classroom application program is compared with BigBlueBotton that is an open source and free program in terms of performance and availability. Finally, the recommendations and solutions to some problems are presented to the users. Keywords: Learning Management System, Virtual Classroom Application. 98 1. GİRİŞ GeliĢen teknoloji ve bilginin gün geçtikçe katlanarak artması bireylerin bilgi ve becerilerinin bir yandan artmasına diğer yandan da çabucak güncelliğini yitirmesine neden olmaktadır. Günümüz Dünyasında bireyler sürekli kendilerini geliĢtirmek ve yarıĢta önde olmak için eskiyen bilgilerini tazeleme ihtiyacı hissetmektedirler. Çoğu zaman yüz yüze eğitime eriĢim imkânı bulamayanlar için uzaktan öğretim yöntemleri alternatif bir çözüm olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yıllar içinde teknolojinin geliĢimine bağlı olarak bilgiye eriĢim yöntemleri posta, telefon, televizyon ve internet Ģeklinde zamanla farklılık gösterse de amaç hep bilgiyi daha geniĢ kitlelere yaymak ve eğitimde fırsat eĢitliği yaratmak olmuĢtur. Ġnternetin geliĢimine paralel olarak internet tabanlı uzaktan öğretim modelleri de geliĢmiĢ; biliĢim donanımları kullanımı ile zaman ve mekândan bağımsız olarak eğitim materyallerine ulaĢmak kolaylaĢmıĢtır (Oran ve Karadeniz, 2007: 167). Elektronik öğretim teknoloji kursları ya da eğitim programlarının yönetimi, dokümantasyonu, izlenmesi, raporlanması ve hizmetlerinin sunumu için geliĢtirilmiĢ yazılım uygulamaları Öğretim Yönetim Sistemleri (LMS) olarak adlandırılmaktadır (Ellis, 2009). 2013 yılı itibariyle yükseköğretim alanında ticari LMS yazılım uygulamaları yanında; Blackboard (% 41), Moodle (% 23), Desire2Learn (% 11) ve Instructure gibi pek çok açık kaynak kodlu öğretim yönetim sistemi yazılımları bulunmaktadır (CampusComputing, 2013). Bunlar içerisinde en yaygın olanlarından Moodle (Wikipedia, 2016), PHP dilinde yazılmıĢ ve ihtiyaca bağlı MySQL, PostgreSQL, MSSQL, Oracle veri tabanlarından biri kullanarak Linux veya Windows iĢletim sistemlerine kurulabilmektedir. Modüler yapısı sebebiyle kullanıcılar, ihtiyaçlara göre modüller geliĢtirerek ya da resmi sitesinden modüleri sisteme yükleyerek özelleĢtirilebilmektedirler. Öğretim yönetim sistemlerinin tamamlayıcı unsurlarından birisi de video konferans ya da sanal sınıf yazılımıdır. En yaygın web-konferans yazılımları Adobe Connect; AT&T Connect, AnyMeeting, Cisco Webex ve Skype ticari, BigBlueButton; Openmeetings ve eXo Platform gibi yazılımlar ise ücretsiz yazılımlardır. Dumlupınar Üniversitesinde, bugüne kadar uzaktan öğretim hizmetleri kapsamında ticari ve açık kaynak kodlu öğretim yönetim sistemleri ve sanal sınıf uygulamaları kullanılmıĢtır. Bu çalıĢmada, üniversitede verilen uzaktan öğretim hizmetleri kapsamında kullanılan Moodle öğretim yönetim sistemine Adobe Connect ve BigBlueButton uygulamalarının entegrasyonu ve performans karĢılaĢtırmaları ele alınmıĢtır. 2. SANAL SINIF UYGULAMALARI EĢzamanlı uzaktan öğretim amaçlı kullanılabilecek lisanlı veya açık kaynak kodlu çok çeĢitli sanal sınıf ve video konferans yazılımları bulunmaktadır. Bunlardan ticari olan Adobe Connect, Cisco Webex ile ücretsiz olan BigBlueButton ve Openmeetings yazılımlarına değinilecektir. Adobe Connect web ortamında kullanılan Adobe firması tarafından geliĢtirilmiĢ, video konferans ve sanal sınıf uygulamasıdır. Kullanıcı sayısına göre ücretlendirilen bu yazılım, isteğe göre bulut sistemlerinden kiralanarak veya yerel sunuculara kurularak kullanılabilmektedir. Ses, video, belge, bilgisayar masaüstü paylaĢımı ve beyaz tahta uygulaması desteğine sahiptir. Kullanıcılar tüm aktivitelerini kaydedip kayıtlı veya kayıtsız diğer kullanıcılar ile paylaĢabilmektedir. Cisco Webex, Cisco firması tarafından geliĢtirilmiĢ daha çok iĢ dünyasının web ortamında toplantılarını yapmasını amaçlayan bir uygulamadır. Ücretli olan bu uygulama ses, video, belge, bilgisayar masaüstünün paylaĢtırılması ve beyaz tahta uygulaması desteği yanında tüm bu aktivitelerinin kaydedilmesine ve tekrar izlenmesine de imkân vermektedir. BigBlueButton ücretli sanal sınıf uygulamalarına alternatif geliĢtirilmiĢ özgür ve açık kaynak kodlu, ücretsiz bir yazılımdır. Gönüllüler tarafından sürekli olarak geliĢtirilen bu yazılım Linux ve Windows sunuculara kurulabilir, üzerine eklentiler geliĢtirilebilir ve özelleĢtirilebilir. Ses, video, belge, bilgisayar masaüstünün paylaĢtırılması ve beyaz tahta uygulaması desteği sağlayan bu yazılım yakın zamanda çıkan sürümü ile tüm bu aktivitelerinin kaydedilmesini de imkân vermektedir. Açık kaynak kodlu olmasının en büyük avantalarından birisi de entegrasyon eklentilerinin bir çok platforma çok hızlı bir Ģekilde özgür yazılım grupları tarafından oluĢturulmasıdır. Hızla artan kullanıcı sayısı ile uzaktan öğretim için en popüler açık kaynak kodlu sanal sınıf uygulamalarından biri olmuĢtur. 99 Benzer Ģekilde OpenMeetings yazılımı da ücretsiz web tabanlı sanal sınıf uygulamasıdır. Bu uygulama ile de ses ve görüntü paylaĢımı yapılabilir, beyaz tahta, ekran paylaĢımı ile bunların kayıtları yapılabilmektedir. Bu yazılımların pek çok özelliğinden bazıları karĢılaĢtırma amaçlı Tablo 1‘de (Wikipedia, 2016) verilmiĢtir. Tablo1- Bazı sanal sınıf ve video konferans yazılımlarının özellikleri Yazılım Lisans Kapasite ĠĢletim Sistemi Chat, Masaüstü, Dosya Beyaz Desteği Tahta Desteği Video Kalitesi Mobil Cihaz Desteği Güvenli GiriĢ Kayıt Yeteneği VoIP Adobe Connect Ücretli 1-1500 Linux, Mac OS VGA, HQ, X, Windows HD ✓ PPT, PDF, DOC ✓ ✓ ✓ ✓ BigBlueButton LGPL, 1-80 GPL ✓ PPT, PDF, DOC ✓ ✓ ✓ ✓ Cisco WebEx Ücretli 1-3000 ✓ PPT, PDF, DOC ✓ ✓ Bilgisayar ve Sunucu Tabanlı ✓ Openmeetings Apache 1-125 Lisansı Linux, Mac OS VGA,HQ X, Windows Linux(Kısmi), VGA, HQ, Mac OS X, HD Windows Linux, Mac OS VGA X, Windows ✓ PPT, PDF, Bilinmiyor DOC X ✓ Bilinmiyor Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_web_conferencing_software 3. MOODLE VE SANAL SINIF UYGULAMALARININ ENTEGRASYON SÜRECİ Uzaktan öğretim yönetim sistemi olarak açık kaynak kodlu Moodle‘ın 2.8.6 sürümü 4 adet sanal CPU içeren ve 64 GB Ram barındıran Ubuntu 14.04.4 iĢletim sistemli bir sunucuda kurulmuĢtur. Veri tabanı olarak yine Moodle ile aynı sunucuda koĢturulan MySql kullanılmıĢtır. Kullanıcıların Dumlupınar Üniversitesi‘nin mail sistemlerine giriĢ için kullandıkları mail adresleri ve Ģifrelerini sisteme eriĢim amaçlı kullanabilmeleri için Basit Dizin EriĢim Protokolü (LDAP) ayarları yapılmıĢtır. Böylece üniversite dâhilindeki tüm kullanıcıların sisteme katılımı sağlanmıĢtır. Öğretim yönetim sistemi kurulduktan sonra; kullanıcıların video kaydı veya canlı ders yapabilmeleri için Adobe Connect (500 kullanıcı 5 sınıf lisanslı) ve BigBlueButton sanal sınıf uygulamaları sisteme entegre edildi. Bu amaçla öncelikle Connect uygulaması Windows Server 2008 iĢletim sistemli bir sunucuya kuruldu. Veri tabanı olarak aynı sunucuda koĢturulan MS Sql Server 2012 kullanıldı. Her ne kadar performans açısından veri tabanının ayrı sunucuda bulunması daha uygun olsa da sınırlı kullanıcı lisansı dolayısıyla ayrı bir sunucuya ihtiyaç duyulmamıĢtır. Kullanılan sunucular ve özellikleri Tablo 2‘de görülmektedir. Tablo 2- Uygulamaların kurulu olduğu sunucular ve özellikleri Uygulama ĠĢletim Sistemi Veri tabanı CPU Moodle Ubuntu MySql 4 VCPU 14.04.4 LTS BigBlueButton Ubuntu MySql Intel Xeon E5645- 2 iĢlemci 14.04.4 LTS Connect Windows Ms Sql Intel Xeon E5645- 2 iĢlemci Server 2008 R2 Server 2012 RAM 64GB 48GB 48GB Her ne kadar Connect uygulamasının bulut ortamında sunduğu daha uygun fiyatlı bir lisanslama modeli bulunsa da; Moodle – Connect entegrasyon eklentisi sadece ―single sign on‖ ile bağlanabildiğinden ve Bulut sisteminde bu hizmet her paket için sunulmadığından tercih edilmemiĢtir. Moodle‘ın resmi sitesi üzerinde bulunan ve Adobe firmasının katkılarıyla yazılmıĢ açık kaynak kodlu eklenti ile Adobe Connect uygulamasının Moodle ile entegrasyonu yapılmıĢtır. Bu eklenti Adobe Connect sunucusundaki ―single sign on‖ özelliği aktive edilerek yapılmıĢtır. Moodle bu bağlantıyı kullanarak Connect sunucusuna kullanıcı oluĢturma, yetkilendirme, kurs açma, kurs ismi ve adresini oluĢturma, kurs baĢlangıç ve bitiĢ zamanlarını belirleme ve yönetme iĢlemlerini yapabilmektedir. Moodle için geliĢtirilen Connect eklentisi Katılımcı, Eğitimci ve Moderatör olmak üzere üç temel rolü kullanabilmektedir. 100 Açık kaynak kodlu uzaktan öğretim ve web konferans uygulaması olan BigBlueButton (BBB) ile gerçek zamanlı doküman paylaĢımı, beyaz tahta, ses, video, chat ve masaüstü paylaĢımı yapılabilir ve tüm bu aktiviteler sunucu üzerine kayıt edilerek sonradan izlenebilir. BBB ile Moodle entegrasyonu, Moodle‘ın resmi sitesinde bulunan ve BBB ekibinin katkılarıyla yazılmıĢ açık kaynak kodlu eklenti ile yapılmıĢtır. Moodle‘da eklenti kurulumu son derece basit olup sihirbaz ekranı ile sorunsuz kurulabilmektedir. Kurulum sonrası ayarlardan BBB sunucusuna ait salt bilgisi ilgili yerlere yazıldıktan sonra kurulum tamamlanır. Salt BBB sunucusu üzerinde oluĢturulan bir güvenlik anahtarıdır. Bu anahtar olmadan bağlantı kurulamaz. Salt sunucu üzerinden öğrenilebilir veya tekrar tekrar oluĢturulabilir. Her oluĢturma rastgele yeni bir anahtar oluĢturur. Öğretim yönetim sisteminde Connect ve BBB uygulamaları eklenmiĢ hali ve yeni bir etkinlik ekleme penceresi ġekil 1‘de görülmektedir. Kullanıcılar uygun gördükleri sanal sınıf uygulamasını seçebilmektedirler. Sistemdeki sanal sınıf uygulamalarının ekran görüntüleri ise ġekil 2‘de görülmektedir. ġekil 1. Adobe Connect ve BigBlueButton uygulamalarının sisteme eklenmiĢ hali. ġekil 2- Adobe Connect (Sol) ve BigBlueButton (Sağ) sanal sınıf uygulamaları arayüz görüntüleri Sanal sınıf uygulamalarının performans ve kullanılabilirliklerini incelemek için, Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu‘nun 2016 yılı bahar dönemine ait 14 haftalık derslerde toplam 1200 öğrenci ile bu sistem test edilmiĢtir. Sistemin testi aĢamasında öğrenci; eğitmen, sınıf ve ders sayıları Tablo 3‘de verilmiĢtir. Sınıflar ortalama 30 – 80 kiĢilik gruplardan oluĢmakta olup bazı sınıflarda sadece internet destekli asenkron ve senkron öğretim uygulanırken; bazı derslerde ise yüz – yüze sınıf ortamının yanında canlı sınıf uygulaması da yapılmıĢ, öğrencilerin değiĢik iĢletim sistemi ve cihazlardan sisteme eriĢimleri sağlanmıĢtır. 101 Tablo 3- Sistemin testi aĢamasında öğrenci, eğitmen ve sınıf sayıları Öğrenci Eğitmen Sınıf/ġube Ders Süre 1200 6 22 10 14 Hafta 4. PERFORMANS VE KULLANILABİLİRLİK KARŞILAŞTIRMASI Sanal sınıf uygulamaları öğretim yönetim sistemine entegre edildikten sonra; performanslarını belirleyebilmek ve birbirleriyle karĢılaĢtırabilmek için, hem öğrenci ve eğitmenlerin kullanımına açılmıĢ hem de sistem stres testine tabi tutulmuĢtur. Adobe Connect uygulamasının sınırlı lisansı bulunmasından dolayı, uzaktan öğretim sistemini kullanan kullanıcıların yarısı Adobe Connect diğer yarısı BBB kullanacak Ģekilde yetkilendirilmiĢlerdir. Belirli zamanlarda üniversite kampüsü içerisindeki bilgisayar laboratuvarlarından öğrenci yetkisiyle derslere bağlanılarak sistemin performansı gözlemlenmiĢtir. Sistem kullanımı ile ilgili olarak öğrenci Ģikâyetlerinin büyük çoğunluğu ses ve görüntüdeki donmalar üzerine olmuĢtur. Özellikle kampüs dıĢında yurt gibi kalabalık barınma yerlerinde kalan öğrencilerin ortak düĢük bant geniĢliğine sahip Ģebeke kullanmalarından kaynaklanan sıkıntılar ön plana çıkmıĢtır. Benzer Ģikâyetlerin aynı bölgelerden hem BBB hem de Adobe Connect için gelmesi; aynı anda kampüs içindeki kullanıcı ile kampüs dıĢında ancak bireysel yüksek hızlı internet eriĢimli kullanıcılarda ses ve görüntünün akıcı olması sorunun dıĢ kaynaklı olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Sistem testleri paylaĢımsız; sunu veya dosya paylaĢımı, video gösterimi, canlı görüĢme, ekran paylaĢımı ve bunların kayıt edilmesi gibi değiĢik durumları içerecek Ģekilde yapılmıĢtır. Bu gözlemlerdeki öğrenci sayıları, sunucular üzerindeki CPU, RAM, ve Ģebeke kullanım bilgileri kayıt altına alınmıĢtır. Elde edilen veriler Tablo 4 ve Tablo 5‘te listelenmiĢtir. Bu tablolar oluĢturulurken düĢük internet bağlantısına sahip kullanıcıların Ģikâyetleri göz adardı edilmiĢtir. Tablo 4- BigBlueButton uygulaması stres testi ve kullanıcı deneyimlerinin sonuçları 1 – 20 Kullanıcı 20 – 50 Kullanıcı 50 – 80 Kullanıcı Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var Derse Girme Dersten Atılma Seste Takılma Görüntüde Takılma Normal Yok Yok Yok Normal Yok Yok Yok Normal Yok Yok Yok Normal Yok Az gecikme Atlama, Kesikli hareket CPU Kullanımı (%) Ram Kullanımı Network Kullanımı 28,6 1,8GB 8 MBit 32,3 1,9GB 8 MBit 50,7 2GB 13 MBit Normal Yok Yok Nadiren atlama, Kesikli hareket 59,7 2,1GB 13 MBit Normal Yok Az gecikme Nadiren atlama, Kesikli hareket 100 2,2GB 28 MBit 100 2,25GB 28 MBit Tablo 5- Adobe Connect uygulaması stres testi ve kullanıcı deneyimlerinin sonuçları 1 – 20 Kullanıcı 20 – 50 Kullanıcı 50 – 80 Kullanıcı Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var Derse Girme Dersten Atılma Seste Takılma Görüntüde Takılma CPU Kullanımı (%) Ram Kullanımı Network Normal Yok Yok Yok 2 4,9GB 6 MBit Normal Yok Yok Yok 2,1 4,9GB 6 MBit Normal Yok Yok Yok 2,8 5GB 11 MBit Normal Yok Yok Yok 3 5GB 11 MBit Normal Yok Yok Yok 5 5,3GB 24 MBit Normal Yok Yok Yok 5,6 5,3GB 24 MBit Tablolardan görüldüğü üzere Adobe Connect uygulaması genel itibariyle test edilen kullanıcı sayıları için problemsiz görülmektedir. Ancak aynı Ģey BigBlueButton için söylenemez. BigBlueButton uygulaması göreceli olarak daha çok iĢlemci gücü gerektirmektedir, ayrıca kullanıcı 102 sayısı arttıkça tüm iĢlemci gücü tüketilmektedir. Bu sebeple kullanıcı sayıları arttıkça problemlerin ortaya çıkmaya baĢladığı söylenebilir. YaĢanan problemlerin giderilmesi için eğitmenin ses kalitesini ve ekran paylaĢımı yapıyorsa ekran çözünürlük ve renk derinliğini düĢürmesi; sesteki kesilmeleri ve görüntüdeki atlamaları azaltmaktadır. Dolayısıyla düĢük internet hızına sahip kullanıcıların sistemi daha rahat kullanmaları mümkün olabilmektedir. Bu tür ayarların BigBlueButton‘ da % 10‘a kadar performans artıĢı sağladığı gözlenmiĢtir. Fakat görüntü kalitesindeki bu kısıtlamalar özellikle yüksek çözünürlük gerektiren derslerde öğrencilerin dersi takip etmede zorlanmalarına sebep olmaktadır ve her ders için yapılamamaktadır. BBB‘nin ekran paylaĢım uygulaması java, diğer iĢlemleri için kullanılan uygulaması ise flash tabanlıdır. Flash uygulaması sorun çıkarmazken java uygulamasının yüklenmesinde ve baĢlatılmasında birçok kullanıcı sorun yaĢamıĢtır. Java özellikle, iĢletim sistemi ve java güncellemesi tam olmayan kullanıcılarda çalıĢmayabilmektedir. Ayrıca, BBB ekran paylaĢımlarının kayıt edildiği videolarda fare simgesi görünmemektedir. Bu da sonraki izlemelerde dersin anlaĢılabilirliğini düĢürmektedir. BBB ile hem canlı derse katılım hem de kayıtların sonradan izlenmesi mobil cihazlarda sorunsuz yapılabilmektedir. Ancak, Connect uygulamasında kayıtlar flash formatında olduğundan öğrenciler bazı mobil cihazlar ile canlı derse bağlana bilmekte fakat sonradan izleyememektedir. Tablo 4 ve Tablo 5‘te görüleceği üzere Connect ve BBB sunucuları çok fazla RAM kullanmamaktadır. Ayrıca, BBB sunucusu Connect sunucusuna oranla çok fazla CPU kullanmaktadır. Dolayısıyla, sanal sınıf sistemlerini kuracak kurumlar sunucu yatırımlarını yapmadan önce bu durumu göz önünde bulundurarak gereksiz donanım harcamalarının önüne geçebilirler. Bu çalıĢmanın sonucunda sunuculardaki RAM oranı yarı oranda azaltılmıĢtır. Connect yazılımının ilk lisans ücreti ve devam eden yıllarda bakım için ödenmesi gereken ücret bulunmaktadır. Bunlara ek olaraktan kullanıcı sayısına göre de bir sunucu maliyeti oluĢmaktadır. BBB, açık kaynak kodlu olduğundan lisans ücreti yoktur. Fakat donanım gereksinimleri göreceli olarak daha fazla olduğundan kullanıcı sayısına bağlı olarak ilk yatırım maliyeti yüksek olabilir. Kullanılabilirlik açısından BBB, Connect uygulamasına göre zayıf kalsa da, ekran paylaĢımı yapılmadan ders kaydı, kayıt yapılmadan ekran paylaĢımı veya ekran paylaĢımsız etkinliklerde rahatlıkla kullanılabilir. 5. SONUÇ Bu çalıĢmada uzaktan öğretim sistemlerinde sıklıkla ihtiyaç duyulan sanal sınıf uygulamalarından açık kaynak kodlu ve ücretsiz BigBlueButton ile lisans ücretli Adobe Connect‘in yine açık kaynak kodlu ve ücretsiz Moodle platformu üzerine kurulma ve karĢılaĢtırma amaçlı test çalıĢmaları ele alınmıĢtır. Sistem Dumlupınar Üniversitesi‘nin Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu‘nda 1200 öğrenci ile 2016 yılı bahar dönemine ait 14 hafta boyunca kullanılarak kullanıcı Ģikâyet ve deneyimleri kayıt altına alınmıĢ, bu kullanımlarda sanal sınıf uygulamalarının kurulu olduğu sunucuların performansları gözlemlenmiĢ ve uygulamalar kullanabilirlik açısından karĢılaĢtırılmıĢtır. Elde edilen sonuçlardan benzer sistemleri kurmak isteyen eğitim kurumları için yazılım ve donanım seçimi konusunda öneriler verilmiĢtir. TEŞEKKÜR Bu çalıĢma Dumlupınar Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenmiĢtir (Proje No: 2015 – 38) REFERANSLAR A Profile of the LMS Market, CampusComputing, 2013. Ellis, Ryann K. (2009), Field Guide to Learning Management Systems, ASTD Learning Circuits https://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_web_conferencing_software https://en.wikipedia.org/wiki/Moodle Oran, M.K. ve Karadeniz, Ş. (2007). İnternet Tabanlı Uzaktan öğretimde Mobil Öğrenmenin Rolü, Akademik BiliĢim‘07-IX. Akademik BiliĢim Konferansında SunulmuĢ Bildiri. 103 3d Printer ile KiĢiye Özel Tabanlık ve Ortez Tasarım ve Üretimi H. Ġbrahim DEMĠRCĠ* Karabük Üniversitesi, Teknoloji Fak. End. Tas. Müh. Karabük/TÜRKĠYE, hdemirci@kbu.edu.tr Buğra SEKBAN, Karabük Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. Karabük/TÜRKĠYE bugrasekban@hotmail.com, Süleyman SEMĠZ Karabük Üniversitesi, Teknoloji Fak. End. Tas. Müh. Karabük/TÜRKĠYE, ssemiz@karabuk.edu.tr Özet GeliĢen teknoloji ile birlikte 3d yazıcıların kullanım alanları hızla artmaktadır. Bu süreçte 3d printer malzemelerinin mekanik özelliklerinin geliĢtirilmesi ile insan hayatında gereksinim duyulan ürünlerin (kan damarı, yapay el, diĢ, protez vb.) üretilerek ihtiyacın karĢılanması hedeflenmektedir. Medikal alanda kullanılan malzemelerin pahalı ve üretim zorluğundan dolayı 3d printer teknolojisi ile kiĢiye özel ürünlerin hızlıca kullanıma sunulması ve problemlere acil çözüm bulunması mümkün olabilmektedir. Bu çalıĢmada, üç boyutlu delta roctock model yazıcı tasarımı yapılarak imal edilmiĢtir. 3 boyutlu baskı teknolojileri yöntemi kullanılarak kiĢiye özel olarak taranan taban ve ayak bileğine uygun tabanlık ve ortez (ankle-foot orthosis, AFO) tasarımı yapılmıĢtır. Ġmalatı ise farklı malzemeler kullanılarak (PLA, PET ve ABS) 3D yazıcıda üretilmiĢtir. Malzeme çeĢidi ve tasarıma göre kullanımları test edilmiĢtir. 3D yazıcılar ile üretilen ürünlerin kiĢiye özel üretimlerde daha ekonomik olduğu iĢçilik ve zamandan avantaj sağladığı görülmüĢtür. Anahtar kelimeler: Ortez, 3boyutlu yazıcı, PLA, ABS, PET. DESIGN AND PRODUCTION OF PERSONALIZED SOLE PLATE AND ORTHOTĠCS WITH 3D PRINTER Abstract With advanced technology, usage areas of 3D printers are increasing rapidly. In this process, with the development of the mechanical properties of 3D printer materials, it is aimed to manufacture products (blood vessels, artificial hands, teeth, dentures, etc.) needed in human life. Due to the materials used in the medical field are expensive and manufacturing difficulties, it is possible to bring the personalized products to use and finding an urgent solution to the problems with 3D printer technology. In this study, Rostock Delta three-dimensional printer has been manufactured by making its design. By using the method of 3D printing technology, it has been scanned the personalized product and then made designing of the sole plates and orthotics (ankle-foot orthotics, AFO) appropriate to sole and ankle. And, its manufacturing is made in the 3D printer by using different materials (PLA, PET and ABS). According to the variety of materials and designs, they have been tested their usage and compared with the other orthotics which are on the market. It has been shown that the products producing with 3D is economical and advantageous in terms of time in the production of personalized products. Keywords: Orthotics, 3D printer, PLA, ABS, PET. 104 Giriş 3D printer teknolojisi ile üretilen ürünler günümüzde hayatı kolaylaĢtırmakla beraber medikal ve sağlık alanında hızla ön plana çıkmaktadır. Sağlık sektöründe kan damarından kafa tası yapımına, ortez üretiminden protez mekanik üretimine kadar bir çok alanda kolaylık sağlamaktadır. Özellikle sağlık sektöründe ortez gibi kiĢiye özel ürünlerin tasarlanması ve üretilmesi 3 boyutlu yazıcı teknolojisi ile daha kolay ve ekonomik hale gelmiĢtir. Ortez, iĢlevini kısmen veya tamamen kaybetmiĢ uzuvların performansını arttırmak ve daha fazla kullanılabilir hale getirmek amacıyla vücuda takılan yardımcı cihazlardır (Ortez, 2015). Bu cihazlar genellikle kiĢinin kas-iskelet sisteminin bir parçası boyunca basıncı yeniden düzenlemek, desteklemek ya da dağıtmak için tavsiye edilir. Kullanımları sonucunda semptomlar da azalma veya iyileĢmelere neden olarak, yaĢam kalitesinde genel bir artıĢa sebep olmaktadır. ÖzelleĢtirilmiĢ cihazlarda bireysel hastanın anatomisi ve fonksiyonel gereksinimleri dikkate alınarak tasarım gerçekleĢtirildiği için tedavi amaçlı sonuca ulaĢma açısından en etkili yöntem olduğu görülmüĢtür (J. H. P. Pallari, 2010). Ayak ortezlerinde kiĢinin ayağının yere düzgün basması da oldukça önemlidir. Bir AFO genellikle zayıf bacağı korumak, bilek ve ayağı doğru pozisyonda tutmak ve adım atmayı düzeltmek amaçları için kullanılır. Kullanıcı farklı boyutlarda bilek ve farklı tipte deformasyonlara sahip olabileceğinden AFO kullanıcının ayağına uygun bir Ģekilde üretilmelidir. Dolayısıyla seri üretilen AFO‘lar her bir son kullanıcı için uygun olmayabilir. Bu durum göz ününde bulundurulduğunda CAD-CAM ve üç boyutlu yazıcılar kiĢiselleĢmiĢ biyomedikal cihaz üretiminde öne çıkmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı, paslanmaz çelik, alüminyum alaĢımı veya titanyum alaĢımı kullanılarak üretilen diz altı protezlere bir alternatif olarak plastik malzemelerden daha hafif, maliyet açısından daha ucuz ve avantajlı tasarım alternatifleri ortaya koymaktır. Ayrıca bilgisayar yardımıyla yürüme analizi yapılarak kiĢiye özel tabanlık ve AFO öncelikle bir CAD yazılımı ile modellenerek ve geliĢtirilmiĢ ve üç boyutlu yazıcıyla üretilerek kullanıma hazır hale getirilmiĢtir. Deneysel ÇalıĢma Bilgisayarlı Yürüme Analizi ve Tabanlık Tasarımı Yürüme analizi, yürümenin sayısal olarak değerlendirilmesi, tanımlanması ve yorumlanmasını içermektedir. Bu amaçla geliĢtirilen ve yürüme analizi yapan programlar mevcuttur. Bu çalıĢmada Milletrix adı verilen bilgisayar destekli programla yürüme esnasında kiĢinin boy, kilo değerleri girilerek, ġekil 1‘de görüldüğü gibi yere basması ve uygulamıĢ olduğu basma kuvvetleri sensörler vasıtası ile algılanarak analiz edilmiĢ ve ideal yürüme sonuçları ile karĢılaĢtırılmıĢtır. ġekil 2‘de bir kiĢiden alınan yürüme test sonuçları kısmen görülmektedir. ġekil 3‘de yürüme analizinden elde edilen resim değerlendirildiğinde, sol ayakta topuk kısmına aĢırı yük geldiği görülmektedir. Program ayak tabanını iki kısma bölerek ön ayak ve arka ayak Ģeklinde değerlendirmekte ve hastanın içe basma dıĢa, basma gibi, topuk bölgesine basma gibi problemlerini belirlemektedir. Belirlenen basma bölgeleri ve yük dağılımı, ideal basma ile karĢılaĢtırılmakta ve ġekil 3‘deki veriler elde edilmektedir. ġekil 4‘de ise elde edilen ayak tabanının topoğrafik görüntüsü verilmektedir. ġekil 4 ve ġekil 3 incelendiğinde basıncın hastanın sol ayağında topuk bölgesinde yoğunlaĢtığı, sağ ayağında ise düzgün bir dağılım olmasına rağmen daha çok dıĢa bastığı gözlenmektedir. Bu veriler değerlendirilerek, yükün her iki ayak tabanına eĢit dağılımını sağlayan kiĢiye özel tabanlık tasarımının geliĢtirilmesine ihtiyaç olduğu gözükmektedir. KiĢinin statik ve dinamik durumları ele alınarak bu tabanlıkların geliĢtirilmesi gerekmektedir. Verilerin yorumlanması yürüme analizinin en zorlu aĢamasıdır. Bilgisayarlı yürüme analizi yürüme parametreleri ile ilgili kesin, objektif veriler oluĢturuyorsa da, bu verilerin yorumlanması subjektif ve dolayısıyla değiĢkendir. Kullanılan bütün yazılımlar çok renkli ve çekici çıktılar verir ve uzman kiĢilerce bu verilerin yorumlanması ve hangi giriĢimin hasta için daha iyi olduğu konusunda yorumda bulunması gereklidir. Bu esnada hastanın ayrıntılı öyküsü ve fizik muayene bulguları, yürüme verileri ve uzmanların deneyimi ile birleĢtiğinde klinik karar alma sürecine yardımcı olabilir (GüneĢ Y.2009/101). Malzemelerine ve fonksiyonlarına göre ayak deformiteleri tedavisinde kullanılan, portatif ve ayakkabı içine yerleĢtirilebilen çeĢitli tabanlıklar bulunmaktadır. Ayak topuğuna etki eden kuvvetlerin bir 105 yandan yükü azaltılarak, diğer yandan da yük artırılarak dağılımının sağlanması gerekmektedir. Tabanlıklar ayakkabıyla veya ortezle birlikte bir bütün oluĢturmalı, özellikle de çocuklarda kullanılıyorsa, daima aktif hareket egzersizleri ile desteklenmelidir (Ayak Ortezleri /2012). ġekil 1. Yürüme analizinde kullanılan basınç ölçme cihazı (GüneĢ Y.2009/101). ġekil 4. Hastanın sol ve sağ ayak bölgesindeki basıncın dağılımı. ġekil 2. Yürüme analizinde elde edilen global değerler. ġekil 3. Elde edilen değerlerin ideal ayak değerleri ile karĢılaĢtırılması 106 KiĢiye özel olarak geliĢtirilen bu tabanlık hastanın basma durumuna göre sağ ve sol ayak için farklı topografik özelliklerde olabilir. ġekil 3‘te hastanın sağ ayakta basıncın dağılımı normal ayakla karĢılaĢtırıldığında, dıĢa basan ayağın basınç dağılımı normal hale getirilmeli, sol ayakta ise topuk kısmına gelen basınç ayak tabanına yayılarak ileride oluĢabilecek olan topuk dikeni gibi hastalıklar engellenmelidir. Bu veriler baz alınarak basınç dağılımını yüzeye eĢit olarak dağıtan yazılım tarafından ideal tabanlık baz alınarak verilen değerler kullanılarak ġekil 5‘de görülen sol ayak tabanlığı tasarlanmıĢ ve üretilmiĢtir. Bu tabanlık tasarımları ile hastanın ideal basması sağlandıktan sonra ortez tasarımına geçilmesi daha sağlıklı olacaktır. IGES formatı olarak hazırlanan data 3D printer‘a yüklenerek PLA malzemesi kullanılarak basımı gerçekleĢtirilmiĢtir. ġekil 5. Hastanın sol ayağı için geliĢtirilen tabanlığın 3D yazıcıda basılması ve bitmiĢ hali. Ayak Bileği Ortez (AFO) tasarımı ve malzeme seçimi Ayak bileği ve subtalar eklemleri ilgilendiren güçsüzlük durumlarında sıklıkla reçete edilmektedir. Malzemesi plastik, metal ya da ikisinin karıĢımı olabilmektedir. Günümüzde plastik malzemelerin hafif, ucuz, kolay bulunabilir olması medikal amaçlı kullanımını arttırmıĢtır. Plastik ayak bileği ayak ortezleri termal plastikten hazır ya da hastanın uzvu model alınarak alçı kalıptan özel yapılmaktadır. Genelde baldır arkasını kuĢatır, önden Velcro Ģeritle kapatılır. AĢağıda ayak bileğine iner, plantar yüzeye uzanır; dorsifleksiyona yardım ederken plantar fleksiyonu kısıtlar. Destek hatlarının ve ayak levhasının tasarımı yapısal desteği ve cihazın rijiditesini belirler (Ayak Ortezleri 2012). Bu çalıĢmada öncelikli olarak 3D printer‘da basılabilen ve hastanın ayak bileğine destek sağlayacak Ģekilde tasarlanan farklı plastik malzemeler (PLA, ABS, PET) kullanılmıĢtır. 3 boyutlu yazıcıda üretilen ortezler ġekil 6‘da verilmiĢtir. ġekil 6. Malzeme seçimi için tasarlanan ve prototip üretimi yapılan ortezler. 107 Uygun malzeme seçimi yapmak amacıyla üretilen ortezlerin çekme ve basma testleri yapılmıĢ ve sertlikleri ölçülmüĢtür. Elde edilen test değerleri ġekil 7‘de karĢılaĢtırılarak en uygun olanı PLA malzemesi olarak seçilmiĢtir. Ayrıca sertlik ölçümü yapılmıĢ ve sonuçlar Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1. Sertlik Ölçümü (Shore D). Sertlik Ölçümü (Shore D) 80 75 70 65 60 PLA 75,45 Sertlik Ölçümü ABS 73,13 PET 65,38 Çekme Testi N/mm2 25 20 15 10 5 0 Çekme Testi PLA 21,01 ABS PET 12,603 10,123 ġekil 7a. PLA, ABS, PET malzemelerinin çekme testi karĢılaĢtırmaları. Basma Testi Mpa 100 80 60 40 20 0 Basma Testi PLA ABS PET 93,84 65 80 ġekil 7b. PLA, ABS, PET malzemelerinin basma testi karĢılaĢtırmaları. Elde edilen çekme ve basma testlerine göre PLA malzemenin dayanımının daha iyi olduğu görülmektedir. PLA malzemesi bioplastik bir malzeme olup medikal malzemelerde aktif olarak kullanılmakta ve geri dönüĢümü olan bir malzemedir (Ayak Ortezleri 2012).Normalde ayak ortezlerinde karbondan slikona, tabanlık yapımında alüminyumdan plastiğe kadar farklı malzemeler kullanılabilmektedir. Uygun malzeme seçimi tamamlandıktan sonra kiĢinin ayak ölçüleri elektronik tarama yöntemi ile alınarak ortez üretimi gerçekleĢtirilmiĢtir. Geleneksel metotla üretilen ortezlerde hasta üzerinden ölçü 108 alınarak alçı kalıplar yapılmakta ve ortez tasarlanmaktadır. Burada ise alınan ölçüler CAD programına girilerek ortez tasarımı yapılmıĢtır. STL formatında alınarak 3 boyutlu yazıcıda üretimler gerçekleĢtirilmiĢtir. Ortez tasarımı yapılırken takip edilen altı aĢamalı yöntem ġekil 8‘de gösterilmektedir. ġekil 8. Ortez ve tabanlık tasarımı akıĢ Ģeması GeliĢtirilen bu metodla tersine mühendislik yazılımı kullanılarak her hastanın kesin ihtiyaçlarını karĢılamak için tasarımda istenilen değiĢikliğe izin verecek ortez ve tabanlık tasarlama süreci geliĢtirilmiĢtir. Eğer gerekirse ortez ve tabanlık bir bütün olarak da üretilebilir. Ayrıca zamandan ve iĢçilikten kazanç sağlayan, hastaya daha iyi konfor veren ve daha ekonomik bir üretim gerçekleĢtirilmiĢtir. Sonuçlar Bu çalıĢma ile geliĢen teknoloji kullanılarak çok daha hızlı, güvenilir, kiĢiye özel tasarımlar, karmaĢık Ģekiller ve lokal takviye ihtiyaçları ile tabanlık ve ortez tasarımı ve üretimi için alternatif bir yol olan 3D baskı teknolojileri yaklaĢımı ortaya çıkarılmıĢtır. Plastik malzemeler ile birlikte tersine mühendislik ve düĢük maliyetli 3D baskı teknolojisinin kullanımı, pahalı olan CNC üretimine gerek kalmadan kiĢiye özel karmaĢık ürünlerin basılması sağlanmıĢtır. 3D printerler da kullanılan malzemelerin geliĢmesi malzeme seçimine de kolaylık sağlayacaktır. Böylece, alçı, ahĢap, kalıp, iĢleme veya ısıyla hastanın yüzeylerinde iĢlemler yapmaya gerek kalmadan üretim yapılmıĢtır. Kullanılan plastik malzemenin bükülebilir olması hastanın konforunu sağlaması gerekmektedir. Bu çalıĢma ile tasarım değiĢiklikleri her hastanın kesin ihtiyaçlarını karĢılamak için yenilenebilmektedir. Böylece teknolojik yöntemler kullanılarak yapılan AFO ve tabanlık tasarımını test etmek daha kolay, daha hızlı ve ucuz bir yöntem olarak ortaya konulmuĢtur. REFERANSLAR 1. Ġnternet: Ortez , (2015) ‖ortez hakkında genel bilgiler‖ https://tr.wikipedia.org/wiki/Ortez 2. J. H. P. Pallari , K. W. Dalgarno , J. Munguia , L. Muraru, L. Peeraer , S. Telfer , and J. Woodburn Materialise NV, Leuven, Belgium School of Mechanical and Systems Engineering, Newcastle University, Newcastle, UK Multidisciplinary Research Laboratory for Biomedical and Rehabilitation Technology (MOBILAB), Katholieke Hogeschool Kempen, Geel, Belgium Faculty of Kinesiology and Rehabilitation Sciences (FaBeR), K.U. Leuven, Belgium School of Health, Glasgow Caledonian University, Glasgow, Scotland UK (2005) DESIGN AND ADDITIVE FABRICATION OF FOOT AND ANKLE-FOOT ORTHOSES.845-845 3. GüneĢ Yavuzer, Three-dimensional quantitative gait analysis, Acta Orthop Traumatol Turc 2009; 43(2):94-101. 4. Ġnternet : Ayak Ortezleri (2012) ―tabanlıklar‖http://www.drdenizdogan.com/2012/05/ayakortezleri.html 5. Ebru TEKTEMUR(2011) ―POLĠ(LAKTĠK ASĠT) ÜRETĠMĠNE ĠġLETME PARAMETRELERĠNĠN ETKĠSĠ‖. http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/24406/Ebru%20TEKTEMUR%20tez.pdf?show 6. J. Munguia*, KW. Dalgarno (2013) ANKLE FOOT ORTHOTICS OPTIMIZATION BY MEANS OF COMPOSITE REINFORCEMENT OF FREE-FORM STRUCTURES School of Mechanical and systems engineering. Newcastle University, Newcastle, UK. 109 Görgül Kip AyrıĢımı ve Elman-Jordan Yapay Sinir Ağı Tabanlı Hibrit Rüzgar Hızı Kestrimi Emrah DOKUR * Bilecik ġ.E. Üniversitesi emrah.dokur@bilecik.edu.tr, Mehmet KURBAN Bilecik ġ.E. Üniversitesi mehmet.kurban@bilecik.edu.tr Salim CEYHAN Bilecik ġ.E. Üniversitesi salim.ceyhan@bilecik.edu.tr Özet Rüzgar hızı modellemesi ve kestirimi rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemi çalıĢmalarında büyük öneme sahiptir. Rüzgar enerjisinden elde edilen elektrik enerjisinin Ģebekeyle olan entegrasyonunda rüzgar hızının yüksek doğrulukta tahmini gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Doğru rüzgar hızı tahmini üretim planlaması ve elektrik piyasasında ki ekonomik analizler için gereklidir. Bu çalıĢmada kısa zamanlı rüzgar hızı tahmini için Görgül Kip AyrıĢımı (GKA) ve Elman Jordan Yapay Sinir Ağları (EJNN) kullanarak hibrit bir yapıda rüzgar hızı analizleri yenilenebilir enerji sistemleri için gerçekleĢtirilmiĢtir. Tüm modeller Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Bilecik ili 2014 yılı saatlik rüzgar hızı verileri kullanılarak analiz edilmiĢtir. Modelin doğruluğu MAE ve MSE kullanılarak karĢılaĢtırılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Görgül Kip Ayrışımı, Elman-Jordan Yapay Sinir Ağı, Rüzgar Hızı. Emprical Mode Decomposition and Elman-Jordan Neural Networks Based Hybrid Wind Speed Forecasting Abstract Wind speed modeling and prediction plays a critical role in wind related engineering studies. With the integration of wind energy into electricity grids, it is becoming increasingly important to obtain accurate wind speed forecasts. Accurate wind speed forecasts are necessary to schedule dispatchable generation and tariffs in the electricity market. In this paper a hybrid model named GKA-EJNN for wind speed prediction is proposed based on the Empirical Mode Decomposition (GKA) and the Elman-Jordan Artificial Neural Networks (EJNN) for renewable energy systems. All the models are analyzed with real data of wind speeds in Bilecik, Turkey using data measurement from the Turkish State Meteorological Service. Accuracy of the forecasting is evaluated in terms of MAE and MSE. Keywords: Empirical Mode Decomposition, Elman Jordan Neural Network, Wind Speed. GĠRĠġ Fosil yakıtların giderek tükeniyor olması ve artan enerji ihtiyacı sebebiyle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimi gün geçtikçe artırmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan rüzgar enerjisi gerek sera gazı emisyon salınımı açısından gerekse iklim değiĢikliklerine olan etkisi bakımından çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Bir bölgeye rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemi kurulmadan önce o bölge için rüzgar enerjisi potansiyel araĢtırmaları doğru Ģekilde yapılmalı ve bölgenin rüzgar hızı ölçümleri alınmalıdır. Rüzgar hızı ölçümleri alınan bölgenin rüzgar enerjisi potansiyeli ve rejimi uygun matematiksel fonksiyonlar ile (Weibull, Rayleigh, Gama vb.) modellenmelidir. Bu sayede kurulacak olan rüzgar enerjisi dönüĢtürme santralinin enerji profili çıkarılmıĢ olacaktır. Bir baĢka rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemleri için ele alınması gereken analiz ise rüzgar hızı kestirim çalıĢmalarıdır. Kısa dönem, orta dönem ve uzun dönem olarak yapılabilen rüzgar hızı 110 kestirimi bir rüzgar enerjisi dönüĢtürme sisteminin tesis edildikten sonra sisteme vereceği elektriksel gücünün belirlenmesi açısından büyük öneme sahiptir. Fiyatlandırma, birim yükleme ve üretim ve dağıtım planlaması açısından doğru rüzgar hızı kestirimi enterkonnekte Ģebeke yapısında büyük öneme sahiptir. Rüzgar enerjisi kestirimi üzerine bir çok farklı metot kullanılmaktadır. Ġstatistiksel ve akıllı sezgisel yaklaĢımlar rüzgar hızı kestirimi üzerine yapılan çalıĢmalarda kullanılan genel yöntemler olarak sıralanabilir. (Cadenas & Rivera, 2010) yapay sinir ağlarını kullanarak Meksika bölgesi için zaman serilerini de kullanarak kısa dönem rüzgar hızı kestirimi çalıĢmalarını gerçekleĢtirmiĢlerdir. Zhang ve arkadaĢları dalgacık dönüĢümü kullanarak yapay sinir ağları ile hibrit bir yapı oluĢturup kısa dönem rüzgar hızı çalıĢmalarını gerçekleĢtirmiĢlerdir (Zhang ve arkadaĢları, 2013). Kalogirou , yapay sinir ağlarının yenilenebilir enerji sisteminde ki uygulamalarını derleme çalıĢma olarak ele almıĢtır. (Kaogriou, 2001). Zaman serisi analizlerinde ise SARIMA modelleri kullanarak Bilecik bölgesi için ortalama aylık rüzgar hızı kestirimleri yapılmıĢtır (Dokur ve arkadaĢları, 2016). Bu çalıĢmada kısa dönemli rüzgar hızı tahmini için Görgül Kip AyrıĢımı (GKA) ve Elman Jordan Yapay Sinir Ağları (EJNN) kullanarak hibrit (GKA-EJNN) bir yapıda rüzgar hızı analizleri yenilenebilir enerji sistemleri için gerçekleĢtirilmiĢtir. Tüm modeller Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Bilecik ili 2014 yılı saatlik rüzgar hızı verileri kullanılarak analiz edilmiĢtir. Modelin doğruluğu MAE ve MSE kullanılarak karĢılaĢtırılmıĢtır. GÖRGÜL KĠP AYRIġIMI (Huang ve arkadaĢları, 1998) tarafından önerilen Görgül Kip AyrıĢımı yöntemi durağan ve durağan olmayan sinyal iĢleme yöntemidir. Kübik spline interpolasyon yardımıyla üst ve alt zarfların ortalaması esasına dayanarak, zaman serisini kendini oluĢturan yarı ortogonal özgül kip fonksiyonları (ÖKF) cinsinden ifade etmeye dayanmaktadır. GKA yöntemiyle açılan her salınımın ÖKF olabilmesi için iki koĢul: uç nokta sayısının sıfır geçiĢ sayısına eĢit veya farkın bir olması ve üst ile alt zarfın ortalamasının sıfır olması gerekmektedir. Fourier dönüĢümü ve Dalgacık DönüĢümüne kıyasla taban fonksiyonu seçimi gerektirmeyen uyarlamalı yöntem olarak sınıflandırılmaktadır. Bu amaçla, GKA algoritmasının en önemli kısmı olan sifting ÖKFleri belirtilen özellikleri sağlayana kadar sinyalin içinden elde etmeye dayanır. GKA algoritması (Mert A., Akan A., 2014) : a) Ayrık sinyal x(n) içinde yerel üst ve alt ekstremum noktaları M i, i=1,2,...ve mk, k=1,2,...,bulunur. b) Kübik interpolasyon ile bulunan üst ve alt ekstremum noktaları birleĢtirilerek üst zarf, M(n)=fM(Mi,n) ve alt zarf m(n)=fm(mi,n)elde edilir. c) Alt ve üst zarfların ortalaması bulunur, e(n)=(M(n)+m(n))/2) d)Ortalama sinyalden çıkarılır, x(n)=x(n)−e(n). e) Basamak (a) ya geri dönülür ve x(n)sabit kalmaya baĢladığında durdurulur. f) ÖKF, φi(n)elde edilince sinyalden çıkarılır. x(n)=x(n)−φi(n),ve eğer x(n)sabit, monoton artan veya azalan r(n), değilse basamak (a) ya dön. Böylece, herhangi bir kabul ve seçim yapılmadan ÖKF‘ler elde edilir. L x(n)   i (n)  r(n) (1) i 1 Burada, L toplam ÖKF sayısıdır (Mert A., Akan A., 2014). ÇalıĢmamız kapsamında Elman-Jordan yapay sinir ağlarının eğitim aĢamasında kullanılacak olan GKA'na göre ayrıĢtırılmıĢ 2014 yılına ait Bilecik ili rüzgar hızı verileri gösterilmiĢtir (ġekil 1) . 111 ġekil 1: GKA Yöntemi Ġle AyrıĢtırılmıĢ Rüzgar Hızı Serileri YAPAY SĠNĠR AĞLARI Yapay sinir ağları (YSA), insan beyninin özelliklerinden olan öğrenme yolu ile yeni bilgiler türetebilme, yeni bilgiler oluĢturabilme ve keĢfedebilme gibi yetenekleri herhangi bir yardım almadan otomatik olarak gerçekleĢtirmek amacıyla geliĢtirilen algoritmik bir yapıdır. YSA‘ları insanlar tarafından gerçekleĢtirilmiĢ olan örnekleri (gerçek beyin fonksiyonlarının ürünü) kullanarak olayları öğrenebilen, çevreden gelen olaylara karĢı nasıl tepkiler vereceğini belirleyebilen bilgisayar sistemleridir. Ġnsan beyninin fonksiyonlarına uygun olarak öğrenme, iliĢkilendirme, sınıflandırma, genelleme, özellik belirleme ve optimizasyon gibi konularda baĢarıyla uygulanmaktadır. YSA‘larının özellikleri uygulanan ağ modellerine göre değiĢkenlik göstermektedir. YSA‘lar yapay olarak sinir hücrelerinin bir araya gelmesiyle oluĢtururlar. Fakat bu sinir hücrelerinin bir araya getirilmesi rastgele bir düzen içerisinde olmaz. YSA ile oluĢturulmak istenen aslında biyolojik bir sinir ağıdır. Her bir sinir hücresi 3 adet katmandan meydana gelmektedir. Bu üç 3 katmanın farklı Ģekillerde birbirlerine bağlanmalarıyla farklı ağ yapıları oluĢturulmaya çalıĢılır. Bu katmanlar sayesinde tek giriĢli, tek çıkıĢlı veya çok giriĢli çok çıkıĢlı katmanlarda oluĢturulabilir. Bu üç katman sırasıyla girdi, ara katman (gizli katman) ve çıktı katmanıdır (ġekil 2). GiriĢ ve çıkıĢ sayıları problemin karakteristik özelliğine göre belirlenir YSA‘lar ileri beslemeli, kaskat, Elman Jordan vb. farklı yapıda problemin niteliğine göre oluĢturulabilirler. ġekil 3'de Elman Jordan Yapay Sinir Ağı (EJNN) algoritmasının temel yapısı gösterilmiĢtir. 112 ġekil 2: Elman Jordan Yapay Sinir Ağı Algoritmasının Temel Yapısı (Mühürcü A., Aksoy S., 2011) ÇalıĢmamız kapsamında da oluĢturulacak olan hibrit modelde GKA kullanılarak oluĢturulan ayrıĢtırılmıĢ sinyaller Elman Jordan yapay sinir ağı yapısının ayrı ayrı giriĢini oluĢturacaktır. Bir diğer bölümde çalıĢmamızın akıĢ diyagramını da içeren uygulamamız ele alınacaktır. HĠBRĠT MODEL TABANLI RÜZGAR HIZI KESTĠRĠMĠ Türkiye Meteoroloji istasyonundan alınan Bilecik bölgesi için 10m yükseklikte alınan saatlik rüzgar hızı değerleri çalıĢmamızın veri kümesini oluĢturmuĢtur. Bu kapsamda Temmuz ayı için 744 örnek içeren saatlik rüzgar hızı verilerinin 1-520 arası verileri eğitim ve doğrulama verileri olarak seçilirken 521-744 arası veriler ise test verileri olarak seçilmiĢtir. ġekil 3 de orjinal rüzgar hızı verileri yer almaktadır. ġekil 3: Temmuz Ayı Rüzgar Hızı Verileri 113 ÇalıĢmamız kapsamında oluĢturduğumuz hibrit model yapısında GKA metodu yardımıyla ayrıĢtırılmıĢ sinyaller EJNN yapısının giriĢ verileri olarak ayrı ayrı seçilmiĢtir. AyrıĢtırılmıĢ sinyallerden gelen alt bileĢenler ayrı ayrı sinir ağının giriĢine verildikten sonra her bir ayrıĢtırılmıĢ veri için tahminler bağımsız olarak analiz edilmiĢtir. Sonuçta elde edilen tüm ayrıĢtırılmıĢ sinyallerin kestirim değerleri toplanarak modelin kestirim sonuçları ele alınmıĢtır. ġekil 4'de çalıĢmamızın akıĢ diyagramı gösterilmiĢtir. Rüzgar Hızı Verileri GKA ÖKF1 ÖKF2 ÖKF3 EJNN1 EJNN2 EJNN3 Kestirim Kestirim Kestirim ... ... ... Rn EJNNn Kestrim Toplam Hibrit Modelin Kestirim Sonucu ġekil 4: ÇalıĢmanın AkıĢ Diyagramı Hibrit model sonuçları sadece Elman-Jordan YSA kullanılarak elde edilen analiz sonuçları ile karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu kapsamda literatürde model performans kriterlerinin belirlenmesi hususunda farklı kriterler bulunmaktadır. Bu çalıĢmamızda hataların karesinin ortalamasının kare kökü (RMSE) ve hataların mutlak değerinin ortalaması (MAE) değerleri ile karĢılaĢtırmalı analiz sonuçları gösterilmiĢtir. Sırasıyla RMSE ve MAE performans kriterlerinin elde edilmesi Denklem 2 ve 3'de gösterilmiĢtir. RMSE(x, y)  MAE(x, y)  1 N  (x i  yi )2 N i 1 (2) 1 N  x i  yi N i 1 (3) xi ve yi sırasıyla gerçek ve gözlenen değerleri göstermektedir. N ise gözlemlenme sayısı ifade etmektedir. Elde edilen sonuçlar karĢılaĢtırmalı olarak Tablo 1'de ve ġekil 5'de gösterilmiĢtir. 114 Tablo 5: Performans Kriterlerine Göre KarĢılaĢtırmalı Analiz Sonuçları Performans Kriteri RMSE MAE EJNN 0.5421 0.4056 EJNN-GKA 0.3032 0.2221 ġekil 5: Elman Jordan YSA ve EJNN-GKA Hibrit Modellerin KarĢılaĢtırmalı Kestirim Sonuçları Elman Jordan YSA yapısında giriĢ verileri olarak kaydırmalı pencereleme (sliding window) yöntemi ile geçmiĢ rüzgar hızı verileri kullanılmıĢtır. ġekil 5 ve Tablo 1'den de görüldüğü gibi hibrit yaklaĢım ile oluĢturulan model sonuçlarının sadece Elman-Jordan YSA (EJNN) ile oluĢturulan model sonuçlarına göre daha uygun olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Sadece EJNN ile RMSE ve MAE değerleri sırasıyla 0.5421 ve 0.4056 bulunurken, EJNN-GKA hibrit yapısında 0.3032 ve 0.2221 sonuçları elde edilerek hata değerlerinin düĢürülmesi elde edilmiĢtir. 115 SONUÇ Doğru rüzgar hızı kestirimi rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemlerinde büyük öneme sahiptir. Rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemlerinin Ģebekeye bağlanması ile birlikte sistemden elde edilebilecek rüzgar gücü tahmini açısından uygun modeller ile rüzgar hızı kestirimi yapılmalıdır. ÇalıĢmamız kapsamında rüzgar hızı kestirimi için Elman Jordan YSA ve Görgül Kip AyrıĢımı (GKA) kullanarak rüzgar hızı kestirimi için hibrit bir yaklaĢım önerilmiĢtir. Bilecik bölgesi için Türkiye Meteoroloji Ġstasyonundan 10m yükseklikte alınan saatlik rüzgar hızı verileri ile hibrit modelin analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Yapılan analizler sonucunda hibrit yaklaĢım ile elde edilen kestirim hata değerlerinin, sadece Elman Jordan YSA kullanılarak ile elde edilen hata değerlerine göre daha düĢük olduğu gözlemlenmiĢtir.. REFERANSLAR Aksoy, S., & Mühürcü, A. (2011). Elman neural network-based nonlinear state estimation for induction motors. Turkish Journal of Electrical Engineering & Computer Sciences, 19(6). Cadenas, E., & Rivera, W. (2010). Wind speed forecasting in three different regions of Mexico, using a hybrid ARIMA–ANN model. Renewable Energy,35(12), 2732-2738. Dokur E., Kurban M., Ceyhan S.,(2016). Short Term Forecasting of Wind Speed Using SARIMA Models with Statistical Tests, 8th International Ege Energy Symposıum and Exhibition, 11-13 May 2016, Afyon, Turkey Huang, N. E., Shen, Z., Long, S. R., Wu, M. C., Shih, H. H., Zheng, Q., ... & Liu, H. H. (1998, March). The empirical mode decomposition and the Hilbert spectrum for nonlinear and non-stationary time series analysis. InProceedings of the Royal Society of London A: Mathematical, Physical and Engineering Sciences (Vol. 454, No. 1971, pp. 903-995). The Royal Society. Kalogirou, S. A. (2001). Artificial neural networks in renewable energy systems applications: a review. Renewable and sustainable energy reviews,5(4), 373-401. Mert, A., & Akan, A. (2014). Detrended fluctuation thresholding for empirical mode decomposition based denoising. Digital Signal Processing, 32, 48-56. Zhang, W., Wang, J., Wang, J., Zhao, Z., & Tian, M. (2013). Short-term wind speed forecasting based on a hybrid model. Applied Soft Computing, 13(7), 3225-3233. 116 GazipaĢa (Antalya)’nın Anıt ve Anıtsal Nitelikli Ağaçları Ġsmail DUTKUNER* Bilal YÜKSEL Fatma Merve NACAKCI Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye ismaildutkuner@sdu.edu.tr OGM Antalya Orman Bölge Müdürlüğü, Türkiye bilalyuksel@ogm.gov.tr Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye mervenacakci@sdu.edu.tr Özet Bu çalıĢma 2014 yılında Antalya ili GazipaĢa ilçe sınırları içerisinde yaĢamakta olan anıtsal nitelikte 24 ağacın yerlerinin GPS (Küresel Yer Belirleme Sistemi) ile tespiti ve bugünkü durumlarının, yaĢ, boy ve çaplarının belirlenmesi amacıyla yapılmıĢtır. Bu ağaçların her birinin envanteri kayıt altına alınmıĢtır. Buna göre çıkan araĢtırma sonuçlarına göre ilçede anıtsal ya da korumaya değer nitelikte 24 adet ağaç değerlendirmeye alınmıĢtır. Öte yandan yapılan araĢtırma sonucunda GazipaĢa Ġlçesinde 6 değiĢik türden ağaç tespiti yapılmıĢtır. En fazla bulunan birey, sayısı 6 ağaç olan Karaçam (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana)‘dır. Anahtar Kelimeler: Anıt Ağaç, Gazipaşa, Antalya, ağaç The Monumental And The Candidate Monumental Trees of Gazipaşa (Antalya) Region Abstract In this study, 2014 in Antalya province of Gazipasa boundaries in the monumental character who lives in the 24 trees on the location of the GPS (Global Positioning System) to identify and present situation of age, was carried out to determine the height and diameter. These trees have been recorded each inventory. Accordingly, the district according to the research results monumental or nature conservation value of 24 trees were evaluated. On the other hand, in a study conducted in Gazipasa District 6 were estimated from different tree species. The most abundant individuals, which number 6 pine trees (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana).. Keywords: monumental trees, Gazipaşa, Antalya, trees GĠRĠġ Ormanı korumak ve gelecek kuĢaklara bırakmak demek, orman ekosistemi içinde mevcut doğal ve yapay her türlü mirasa sahip çıkmak demektir. Bu miras içinde ormanın asıl varlıkları olan tek tek veya gruplar halinde bulunan ağaçlar yanında, yüzlerce hatta binlerce yıl önce, doğal koĢullar altında oluĢmuĢ dağ ve tepeler, mağaralar, kayalıklar, kanyonlar, kireç ve lav birikintileri, ılıcalar, su kaynakları, Ģelaleler ve çağlayanlar; genel tanımlamayla, ―tabiat anıtları‖ ile birlikte, zenginliklerimiz içinde ayrı ve önemli bir yeri olan tarihi eserler, yani ―kültürel anıtlar‖ da bulunabilmektedir (Genç, Güner, 2003). Ülkemizde doğanın korunması konusunda yürürlüğe giren ilk yasalar 1937 yılında çıkan 3116 ve 3167 sayılı yasalardır. Ardından 1956 yılında kabul edilen 6831 sayılı Orman Kanunu ile milli parkların ve içindeki dinlenme alanlarının oluĢturulmasına iliĢkin ilk adımlar atılmıĢtır. Bu kanunun 25. Maddesinde Orman Genel Müdürlüğünün mevkii ve özelliği dolayısı ile uygun göreceği yerleri milli parklar, tabiat anıtları, tabiatı koruma sahaları ve orman mesire yerleri olarak ayırabileceği ifade edilmiĢtir (Çolak, 2001). Bu alanlardan tabiat anıtları sınıfına giren anıt ağaçlar; yaĢ, çap ve boy itibarı ile kendi türünün alıĢılagelmiĢ ölçülerinin çok üzerindeki boyutlara ulaĢan, yöre tarihinde, kültür ve folklorunda özel bir yeri bulunan; geçmiĢ ile günümüz ve gelecek arasında bağ oluĢturabilecek doğal ömre sahip 117 ağaçlar olarak tanımlanmaktadırlar. Doğa tarihinin canlı tanıkları olarak yüzyıllar ötesinden günümüze ulaĢma Ģansı bulabilmiĢ anıt ağaçlar, gelecek kuĢaklarımızdan emanet aldığımız önemli doğal zenginliklerimizin baĢında gelmekte ve baĢlıca Tarihi, Folklorik, Mistik ve Boyutsal olmak üzere dört gruba ayrılmaktadırlar. Tarihi, Mistik ve folklorik anıt ağaçlar için yaĢ, boy, gövde çapı veya taç çapı gibi boyutsal özellikler önemli değildir. Boyutsal anıt ağaçların ise sayılan bu somut özellikler bakımından, tür ve yetiĢme ortamı bazında seçkinleĢmesi ve nesiller arası bağlantıyı kuracak kadar uzun bir süre yaĢayabilmeleri gerekir. Ayrıca, türün normal görünümünün dıĢında özellikler gösteren ağaçlar, çok kıymetli ve mutlaka korunması gereken özellikli ağaçlar olmakla beraber, tarihi, mistik, folklorik veya boyutsal bir özellik taĢımıyorlarsa, kesinlikle anıt ağaç olarak ayrılamazlar (Asan, 1999). YaĢ, çap ve boy itibariyle kendi türünün alıĢılmıĢ ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan; ilginç kök, gövde ve dal formu nedeniyle izleyenlerin belleğinde kimi simgeler çağrıĢtıran; yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmiĢ ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında iletiĢim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlar ‗anıt ağaçlardır‘ statüsüne girmektedir (Asan, 1991). Fiziksel boyutları çok fazla olmamasına karĢın, kök, gövde ve dallarında gözlenen ilginç oluĢumlar nedeniyle izleyen kiĢilerde aynı düĢünceleri uyandıran ve belleklerde aynı benzeĢimi çağrıĢtıran ağaç ve ağaççıklar da anıt ve korunmaya değer ağaç sınıfına dâhildir (Asan, 1987). Bir Ağacı Anıt Yapan Özellikler Fiziksel boyutları; Çap ve boy gibi doğrudan göze hitap eden fiziksel özellikler bu konuda en etkin belirleyicidir. Görsel ayrıcalıklar; Genetik bozukluklardan veya kök, gövde ve dallarında böcek, mantar, hayvan ve insan zararları ile oluĢan ve zaman içinde ortaya çıkan ilginç görünümlerden ötürü, ağaçların her insanın belleğinde ilk bakıĢta aynı simgeleri çağrıĢtıran patolojik veya genetik farklılıklarıdır. Moral ve kültürel değerler; Fiziksel boyutlar yönünden olağanüstü sayılmasa da, yöre kültüründe olumlu veya olumsuz, gerçek veya hayal ürünü, mistik veya folklorik bir öyküye sahip olmak, ya da yöresel veya ulusal tarihte kimi olaylar ile özdeĢ hale gelmek ve onlara tanıklık etmek de ağaçlara anıtsal nitelik kazandırmaktadır. Bir ağaç ya da orman parçasına Anıt ağaç diyebilmemiz için gereken ilk koĢul, ağaç veya orman parçasının insan ve toplum psikolojisini derinden etkileyebilecek bir özelliğinin bulunmasıdır. Bu özellik ilgili ağaç ve ormanın, Çap ve boy itibariyle muhteĢem görünüĢünden, UlaĢtığı yaĢın uzunluğundan, Yöresel kültür ve folklorda olumlu, olumsuz bir üne sahip bulunmasından, Tarihsel süreç içinde kimi önemli olaylara sahne olmasından Ve nihayet mistik açıdan kutsal mekânlarda bulunması gerekir. Tarihsel yönü ile anıt ağaçlar; Anıt ağaçlar, 900-1000 yıllık hayatları boyunca nice tarihsel olaylara tanık olur. Tarih ve kültür mirasımızın en kıymetli varlıkları olan bu ağaçlar, tanık oldukları tarihsel olaylarla bütünleĢerek toplum belleğinde öylesine yer etmiĢtir ki, yöresel ve ulusal tarih içinde bazı toplumsal olaylar tarih sayfalarındaki yerini bu ağaçların adı ile alabilmiĢtir. Domaniç‘ deki Mızıkçam, Bursa‘daki Alufeli Çınarı, Hatay-Bedirge‘ deki Yavuz Selim MeĢesi, Bugün artık yaĢamayan Ġstanbul Sultanahmet‘ deki ġecer-i Vak vak Çınarı gibi, Osmanlı Tarihi böyle ağaçlara iliĢkin çok sayıda örnek ile doludur. Folklorik yönü ile anıt ağaçlar ; Anıt ağaçların pek çoğu, yöresel folklor açısından da kimi özelliklere sahiptir. Kimi hüzünlü, kimi neĢeli öykülere konu olan böyle ağaçların özgün örneklerini Anadolu‘ nun her yerinde görmek mümkündür. Mistik yönü ile anıt ağaçlar; Çevremizdeki mistik ve kutsal mekânlarda, eski külliyelerde, köĢk ve saray bahçelerinde sıkça karĢılaĢtığımız yaĢlı ağaçlar, devasa gövdelerinde zaman içinde ortaya çıkan ilginç patolojik oluĢumlardan ötürü, birey ve toplum belleğinde kimi simgeleri çağrıĢtırır. Böylece, bazen umut olur insanlara, kendisinden mucizeler beklenir, bazen de insan ruhunun derinliklerinde uyandırdığı mistik duygular ile uhreviye tin ve sükûnun temsilcisi oluverir. Kütahya Domaniç‘ da bulunan Çoban Murat Çamı bu örnekler arasında yer almaktadır. Mitolojik yönü ile anıt ağaçlar; Bilindiği üzere, kültür mirasımızın bir baĢka öğesi de hayal ve gerçeğin birbirine karıĢtığı destanlardır. Tarihsel çağlar içinde geriye gittiğimizde, her büyük imparatorluğun kuruluĢ yıllarını anlatan bir destanı olduğunu görürüz. Örneğin, Türk Destanı 118 Oğuzname‘ de bir çift ulu Kayının bütün Oğuz neslinin atası sayılacak kadar efsaneleĢtiği görülür. Aynı destanın bir baĢka yerinde ise, Oğuz Kağan‘ın güzel eĢini, göl ortasındaki dev bir ağacın kovuğunda bulduğundan söz edilir. Osmanlı Ġmparatorluğunun KuruluĢ Destanı‘nda da dev bir ağaç simgesi ile karĢılaĢırız. 600 yıldan uzun yaĢayan bu imparatorluğun ilk günlerini anlatan bu destanda belirtildiğine göre, genç cengâver Osman Bey, bir gün toprak komĢularından ġeyh Edebali‘nin evine konuk olur. O gece gördüğü düĢünde ġeyhin göğsünden doğarak yükselen bir ay, ıĢıklar saçarak Osman Bey‘in göğsüne girer. Ay‘ın girdiği yerde bir çınar ağacı yeĢerir. Süratle büyür ve etrafına uzattığı dallar ile bir ulu ağaç olur. Dağlar, ovalar, dereler, akarsular bu ulu ağacın gölgesi altında kalır. DüĢü yorumlayan ġeyh, Osman Bey‘e dünyaya hükmeden bir devlet kuracağını müjdeler. Genel kültür ve sanata katkı yönü ile anıt ağaçlar;Devasa boyutlu yaĢlı ağaçlar insanlığın tüm tarihi boyunca toplumların dikkatini çekmiĢtir. Ġlkel klanlar, böyle ağaçları doğrudan totem kabul etmiĢtir. Bu yaklaĢım Lübnanlılarca da kabul görmüĢ ve kurulan ülke bayrağı yaĢlı bir Sedir ağacı ile süslenmiĢtir ve bu yaklaĢım, uluslararası dostlukları ve uzun ömürlü bir dünya barıĢı arzusunu ifade için, 1945 Yılında San Francisco‘ da yapılan BirleĢmiĢ Milletler toplantısında üye ülkeler delegasyonuna Sekoya tohumları dağıtılması da aynı düĢünce ürünüdür. Çevre koruma ve bilimsel araştırmalara katkı yönü ile anıt ağaçlar; Anıt ağaç ve orman parçaları doğa ve doğal çevre ile ilgili fen bilimlerine ve çevre korumasına yaptığı katkılar önemlidir. ġöyle ki: Sarp arazilerde ve üst orman zomlarında bulunan anıt ormanlar buralarda toprak taĢınmasını ve çığların oluĢmasını önler. Kar erimesini geciktirerek su ekonomisini düzenler. Özel koruma altına alındıkları için, yabanıl hayatın geliĢip çeĢitlenmesine yardımcı olur. Doğal ömürlerinin üst sınırına gelmiĢ bireyleri ile hem ilgili ağaç türleri için birer gen havuzu iĢlevi görür, hem de orman kaynaklarının planlanması sırasında gerekli olan fiziksel idare süreleri hakkında planlamacıya fikir verir. Dendro klimatolojik araĢtırmalar için doğal materyal sağlayarak geriye dönük iklim tahminlerine ıĢık tutar Görkemli ve uzun ömürlü bireylerinin insan psikolojisi üzerinde yaptığı mistik etki ile hem genç dimağlarda vatan sevgisi ve soya bağlılık duygularının uyanıp geliĢmesine hem de doğaya saygı ve çevre konusunda bilinçlenmesine yardımcı olur. Eko-Turizm açısından anıt ağaçlar;Anıtsal niteliğe sahip tek ağaç ve orman parçaları ulusal kültür, yöresel tarih ve folklorik açıdan büyük önem taĢıdığı için Çevre sorunlarının geniĢ halk kitlesi tarafından benimsenmesine koĢut olarak, anıt ağaç ve orman parçalarının popülaritesi de her geçen gün artmaktadır. Bulunduğu yere ayrıcalık katan bu canlı miras, yeĢili koruma tutkusunun ibadet düzeyine ulaĢtığı ve çevre koruma etkinliklerinin ön plana çıktığı günümüzde, trendi belirgin bir biçimde yükselen ‗Eko-Turizm‘ olgusu için de önemli bir kaynak değerine sahiptir. Kaliforniya‘daki Sekoyalar baĢta olmak üzere değiĢik ülkelerdeki ulusal parklarda bulunan anıtsal ağaçlar her yıl binlerce doğa-sever turistin gezi programlarının olmazsa olmaz ziyaret noktaları arasında yer almaktadır. Ülkemizde‘ de Bursa‘ da bulunan Ağlayan Çınar her yıl onlarca turisti kendisine çekmektedir. Farklı milletlerin efsanelerine bakıldığı zaman, hemen hemen her ulusun geçmiĢinde anıtsal nitelikli ulu ve görkemli ağaçlar ile ilgili hikâyelerin, öykülerin ve masalların olduğu bilinmektedir. Örneğin Yunan mitolojisinde sonsuzluğu simgeleyen servinin, Apollon‘u kendisine aĢık eden Cupaerrisos‘un Tanrı Zeus tarafından ağaç haline getirilmiĢ görüntüsü olduğu rivayet edilmektedir (Kayacık, 1966). Ülkemizde ―Anıt ağaç‖ ya da ―Anıtsal Nitelikli Ağaç‖ ve benzeri kavramlar, oldukça eskiye dayanmaktadır. Nitekim Osmanlı Ġmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi‘nin dallarında sallandığı Mızıkçam‘ı (Pinus nigra subsp. pallasiana ) hepimizin malumudur. Ancak bu özellikteki ağaçlar üzerinde bilimsel olarak çalıĢmalar oldukça yenidir. Prof. Dr. Musa GENÇ ve Prof Dr. Ünal ASAN ―Anıt Ağaçlar‖ üzerine yaptıkları çalıĢmalarla bu ve benzeri kavramların bilimsel esasa dayanmasında önemli katkıları bulunmuĢlardır. Özellikle Musa GENÇ en çok tartıĢılan kriterler konusunda önemli mesai ve emek harcamıĢ ve disiplin altına almıĢtır. Bunların dıĢında ―Anıt Ağaçları‖ ile ilgili olarak sadece bilim adamları değil, ilgi duyan herkesin Anıtsal nitelikli olarak gördüğü ağaçların boylarını çaplarını ölçerek bir fotoğrafla birlikte çeĢitli Ģekillerde yayımladıkları görülmektedir. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK‘ ün asırlık ağaçlara verdiği önemi bir çınar ağacının hemen yanına yaptırılmasını istediği evin öyküsünden anlıyoruz. Atatürk‘ün 21 Ağustos 1929 günü Bursa‘ya gitmesi gerekmekteydi. Bu gezisinde ilk defa Mudanya yolunu kullanmadı. Yanındakilerle birlikte Ertuğrul Yatıyla Ġstanbul‘dan hareket etti. Marmara denizinde ilerlerken Yalova sahilinden geçerken birden O‘nu gördü. Dallarını özgürce uzatmıĢ baĢı dik ve asırlık bir ağaç. O bir Çınar ‗dı. Dört bir yana uzanmıĢ kolları güçlüydü. Mustafa Kemal PaĢa ağacın olduğu yere çıktı. Çınarın yanına gitti. 119 Gövdesi ve kollarıyla adeta insana güven veriyordu. Bu ağacın Türk halkının yaĢamına sadece bir ağaç olmaktan da öte çok önemli bir yeri vardı. Çünkü Çınar Devletti. Gölgesine oturdu ve sırtını ağaca dayadı. Onun için çınarlar, kayınlar, meĢeler, çamlar, salkım söğütler, en kutsal değerdi. Ayağa kalktığında kararını vermiĢti. Bu çınara daha yakın olmalıydı. Onun hemen yakınına bir ev yapılmasını istedi. ĠĢte yapılan o ev ‗‘Yürüyen KöĢk‘‘ adını alacak olan o KöĢk‘tü (Anonim, 2014). Tarihsel olaylarla ilgisi bulunan anıt ağaçlar Türkiye'nin anıtsal ağaç varlığı içerisinde özel bir yere sahiptir. Osmanlı tarihi ile iliĢkisi bakımından son derece önemli anıt ağaçlarımızdan birisi, Kütahya'nın Domaniç ilçesi Domur köyündeki 870 yaĢındaki Karaçamdır. Üzülerek söylemek gerekir ki, bu ağaç 1977 yılında kurumuĢ; 11 yıl dikili kuru olarak ayakta kaldıktan sonra 1988 yılında meydana gelen bir fırtına nedeniyle devrilmiĢ (Aras- Tayhan 1999) ve tarihsel önemi nedeniyle devrik haliyle Kültür Bakanlığı'nca özel koruma altına alınmıĢtır. "Mızık Çamı" adıyla bilinen bu Karaçamın tarihsel önemi, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey ile olan iliĢkisine dayanmaktadır (Asan 1999, Aras-Tayhan 1999, Genç ve Güner 2003). BULGULAR Yapılan araĢtırma sonucunda GazipaĢa ilçesinde 7 farklı taksondan 24 ağaç tespiti yapılmıĢtır (Tablo 1). Tarafımızdan tespit edilen ağaçlar kayıt altına alınarak Genç ve Güner‘in (2003) Ģekil ve standarda göre puanlamaya tabi tutularak (Tablo 2) ġimdiki Anıtsal Değeri (ġAD) tespit (Tablo 3) edilmiĢ olup Minimal Anıtsal Değer (MAD)‘ ine göre anıt ağaç veya aday anıt ağaç olup olmadığı sonucuna varılmıĢtır. ġekil 1. Anıtsal Nitelikli Boylu Ardıç Foto; B.YÜKSEL 120 Tablo 1. ÇalıĢma alanı içerisinde tespit edilen anıt ağaçlar tablosu. Ağaç Türü Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana Cedrus libani A. Rich. Cedrus libani A. Rich. Cedrus libani A. Rich. Platanus orientalis L. Platanus orientalis L. Platanus orientalis L. Platanus orientalis L. Platanus orientalis L. Ulmus minör Mill. Juniperus excelsa M. Bieb. Juniperus excelsa M. Bieb. Juniperus excelsa M. Bieb. Qercus cerris L. Qercus cerris L. Qercus cerris L. Qercus cerris L. Qercus cerris L. Quercus aucheri Jaub. & Spach Mahalle Ġnceğiz ġahinler Karatepe Karatepe Ġnceğiz Ġnceğiz Çığlık Çığlık Karatepe Zeytinada Karalar Gökçesaray Esenpınar Üçkonak Gürçam Karatepe Karatepe Ġnceğiz Karatepe Karatepe Çığlık Çığlık Beyobası Beyobası Mevkii Akçal BelbaĢı Dolukoluğu Dolukoluğu Murtlin Yaylası Ġnceğizyayla Darıalanı Darıalanı Pıynarlıgoruğu Akarca Çampınarı Sazak Yaylası Köyiçi Üçkonak Frengez Kocaalan Kocaalan Örücoluk Yaysı Sapadere Sapadere Çığlık Çığlık Beyobası DemirliçeĢme 121 Koordinat (UTM UPS1950) Y 36 S 0455776 36 S 0451510 36 S 0446993 36 S 0447238 36 S 0449507 36 S 0448566 36 S 0459386 36 S 0459322 36 S 0446427 36 S 0454862 36 S 0441038 36 S 0461418 36 S 0458884 36 S 0457952 36 S 0458100 36 S 04449024 36 S 0449111 36 S 0459890 36 S 0446522 36 S 0446519 36 S 0458661 36 S 0458664 36 S 438897 36 S 0440081 X 4041199 4034998 4035190 4034967 4037486 4037781 4023776 4023760 4034764 3997527 4025088 4011196 4015812 4014376 4006306 4038178 4038115 4034253 4033381 4033387 4019348 4019361 4016654 4017295 Rakım(m) 1790 1574 1584 1595 1709 1746 1715 1697 1303 454 320 1093 1002 971 975 1768 1776 1828 923 926 902 904 59 99 Eğim(%) 30 40 50 40 45 40 45 25 25 10 30 15 10 10 45 50 50 10 35 35 15 30 30 20 Tablo 2. Her bir ağaç için doldurulmuĢ tablo örneği ANIT AĞACIN ÖNEMLĠ ÖZELLĠKLERĠ Tür Adı (Türkçe) : Adi Ardıç Kod No : Ar– 18/ GazipaĢa/ GazipaĢa Mahalli - Önerilen - Adı : Ġli : Antalya Tür Adı (Ġngilizce) : Haired oak Ġlçesi : GazipaĢa Tür Adı (Bilimsel) : Juniperus excelsa M. Bieb. Belde - Köy - Mahalle : Ġnceğiz Yayla Ölçüm Tarihi : 03/05/2016 Orman ĠĢletme Müdürlüğü : GazipaĢa Pafta No : P29A1 Serisi : Sivastı Enlem :4034241(36 S UTM) Mevkii : Örüçoluk Boylam : 459867 (36 S UTM) Bölme No : 68/OT-T Yükselti (m) Bakı Eğim (%) 1822 KB 5 Çevre (Kabuklu) Tahmin YaĢ Boy Tepe Çapı (Yıl) (m) (m) 700 K--G D--B 14 11 10,5 Toprak Yüzeyi Röliyef (cm) 1.30m Yükseklik 610 565 Çap (Kabuklu) Toprak Yüzeyi 194 (cm) 1.30m Yükseklik 180 Genel Görünüm : Düzgün :X BudanmamıĢ : X BudanmıĢ : Gövde Özellikleri : Dipte Çatal : 1,60 da çatal Koğuk :X Sağlık Durumu : Sağlıklı : X Tepe Çökmesi : Böc. - Mantar Zararı : Mülkiyet Durumu : Özel : Tüzel : Devlet :X Tescil Durumu ve Anıtsal Değeri Tescilli değildir. ġimdiki Anıtsal Değer (ġAD)=67>39 Minimum Anıtsal Değer (MADTür) Boyutsal anıt ağaç olarak ayrılması uygundur. Tarihi veya Folklorik Niteliği Diğer Açıklamalar ve Öneriler Örüçoluk Mevkiinde bulunan Ardıç Örüçoluk mezarlığında yer almaktadır. YaĢının 700 üzerinde olduğu söylenmektedir. Bulunduğu mezarlıkta yatan bir Zat ‗ın mezarı olduğun söylenmekte ancak çok eskiye dayandığından akıbeti bilinmemektedir. Maneviyatı yüksek olduğuna inanılır ve dertlere çare olduğu düĢünülür. Yoğun Ģekilde ziyaretçisi vardır. Yüksek rakımda olması nedeniyle kıĢ aylarında karla birlikte yoların kapanması ziyaret etmek için engel ancak yaz aylarında ilgi büyüktür. Anıtsal nitelikli Ardıçın bulunduğu yer, orman sayılmayan alanlardan olup devlet hazinesine ait arazidir. Bu nedenle korumasız ve bakımsız olup, etkili ve yetkili kurumların harekete geçerek acilen bu yerin manevi atmosferine uygun olarak iĢletecek ve koruyacak tedbirler alınmalıdır. Mezarlık çevresinde olan ağaç çevre düzenlemesi yapılarak yörede bulunan tek ağaç olması nedeniyle de ziyaretçi potansiyeli arttırılabilir. 122 Tablo 3. Her bir ağaç için doldurulmuĢ Değerlendirme Tablosu Örneği ANIT AĞAÇ DEĞERLENDĠRME FORMU (Türkiye’nin Doğal Türleri İçin) ÖGELER VERĠLEBĠLECEKMAKSĠMUM PUAN DEĞERLENDĠRME BASAMAKLARI SINIFLARINA GÖRE AĞAÇLARAVERĠLECEK PUANLAR I. SINIF 0 0 0 0 0 3 6 9 12 16 20 0 0 0 3 6 9 12 15 18 22 26 30 II. SINIF 0 0 6 13 20 Ø 05,0 – 07,5 Ø 08,0 – 10,0 Ø 10,5 – 15,0 Ø 15,5 – 20,0 Ø 20,5 – 25,0 Boy (Bo) 10 Ø 25,5 – 30,0 Ø 30,5 – 35,0 Ø 35,5 – 40,0 Ø 40,5 – 45,0 Ø 45,5 – 50,0 Ø > 50,0 m Ø < 50 0 Ø 50 – 74 6 Ø 75 – 99 12 Ø 100 – 124 18 Ø 125 – 149 24 Ø 150 – 174 30 Gövde Çapı 30 (GÇ) Ø 175 – 199 Ø 200 – 224 Ø 225 – 249 Ø 250 – 274 Ø 275 – 299 Ø >= 300 cm Ø < 05,0 0 Ø 05,0 – 09,5 2 Tepe Çapı 10 Ø 10,0 – 14,5 4 (TÇ) Ø 15,0 – 19,5 7 Ø >= 20,0 m 10 Ø 100 – 200 3 Ø 201 – 300 6 Ø 301 – 400 9 Ø 401 – 500 12 Ø 501 – 600 15 Tahmini YaĢ 30 (Ya) Ø 601 – 700 18 Ø 701 – 800 21 Ø 801 – 900 24 Ø 901 – 1000 27 Ø > 1000 Yıl 30 Ø Ormanda [Ağaçlık çağındaki bir toplum içinde ve bulunduğu alan meĢcereden (bir hektardan) büyük] Ø MeĢcerede (Kırsal – Kentsel Alanda) Bulunduğu Ø Grupta (Kırsal – Kentsel Alanda) 10 Yer (BY) Ø Kümede (Kırsal – Kentsel Alanda) Ø Tek (Kırsal Alanda) Ø Tek (Kent Ġçinde) Ø Ağaç için zorunlu yetiĢme ortamı faktörlerinin korunması mümkün Ø Sağlıklı Diğer Pozitif Ø En az bir anıtsal özelliği (boyu, çapı, yaĢı gibi) bakımından Özellikler 10 Dünyada veya Türkiye‘de sayılı bir ağaç olması (PÖ) Ø Özellikli (Doğal halinin dıĢında kabuk, yaprak, çiçek, meyve veya kozalak, dallanma, çatallanma, gövde Ģekillenmesi vb. özelliklerce farklı) Ø Hiç biri Ø Ağaç için zorunlu yetiĢme ortamı faktörlerinin korunması mümkün değil Ø Tepe Çökmesi ® ĠlerlemiĢ (Tepede yoğun kuruma) ® Yeni Ø Böcek-Mantar Zararı (Tepe çökmesi yoksa değerlendirmeye katılır) Ø Gövde Koğuk ve Kovuğun Ø ® GeniĢliği < 1/5 Å Negatif ® GeniĢliği = 1/5 – 1/ 3 Å Özellikler -10 ® GeniĢliği > 1/ 3 Å (NÖ) [Å= Kovuğun Bulunduğu Yerdeki Çevre] Ø Gövde ve/veya Ana Dallar Yaralı ve Yaranın Ø ® GeniĢliği < 1/5 Å ® GeniĢliği = 1/5 – 1/ 3 Å ® GeniĢliği > 1/ 3 Å [Å= Yaranın Bulunduğu Yerdeki Çevre] Ø Hiç biri ġimdiki Anıtsal Değer (ġAD) = (Bo + GÇ + TÇ + Ya + BY + PÖToplam) ġAD >= MADTür ise, incelenen ağaç ―boyutsal anıt ağaç‖ olarak ayrılır. 123 III. SINIF 10 20 VERĠLEN PUAN 6 10 20 30 12 3 6 10 4 21 2 10 9 8 4 6 10 6 9 4 10 3 0 -10 -8 -6 -8 -2 -3 -4 -1 -1 -2 -3 0 56 SONUÇ Bu araĢtırmada Antalya/GazipaĢa ilçesinde 24 adet anıt ya da anıtsal nitelikli ağaç tespit edilmiĢtir. Tespiti yapılarak belirlenen bu ağaçların özellikleri ve coğrafi konumu belirlenmiĢtir. Sonuç olarak yapılmıĢ olan bu çalıĢmada yer verilen anıt niteliğindeki tarihimizi ve kültürümüzü yansıtan doğal güzelliklerimizden olan bu ağaçların tespit ve tescili resmi kurumlarca yapılarak ve koruma altına alınarak gelecek nesillere aktarılması kanaatimizce önem arz etmektedir. KAYNAKLAR Anonim, 2014. EriĢim Tarihi: http://www.ahmetakyol.net/tarihi-cinar-ve-yuruyen-kosk/ Aras-Tayhan A (1999) Domaniç'teki Anıt Karaçam Üzerinde Dendrokronolojik ve Dendroklimatolojik AraĢtırmalar. In: Tatlı A, Ölçer H, Bingöl N, Akan H (eds), 1st International Symposium on Protection of Natural Environment andEhrami Karaçam, 23-25 September 1999, Kütahya, 259268 Asan Ü (1999) Anıtsal Karaçamlar. In: Tatlı A, Ölçer H, Bingöl N, Akan H (eds), 1st International Symposium onProtection of Natural Environment andEhrami Karaçam, 23-25 September 1999, Kütahya, 611-622. Asan, Ü., Türkiye Ormanlarında Saptanabilen Anıt Nitelikli Ağaçların Dünyadaki Benzerleriyle KarĢılaĢtırılması, Ġ.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, 37 (2) (1987) 46–68. Asan, Ü.,1991. Doğal ve Kültürel Miraslarımızdan Anıt Ağaç ve Ormanlar, YeĢile Çerçeve Dergisi, 22– 24. Çolak, A. H. (2001). Ormanda doğa koruma:(kavramlar, prensipler, stratejiler, önlemler). Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü. Genç, M., Güner, ġ.T., 2003. Göller Bölgesi‘nin Anıt Ağaçları, Isparta Valiliği, Ġl Özel Ġdare Müdürlüğü, 322s., Isparta. Kayacık, H., 1966. Adi servi (Cupressussempervirens k.)‘nintürkiye‘ deki coğrafi dağılıĢı, Ġstanbul üniversitesi orman fakültesi dergisi seri: a, sayı: 2, sayfa 49-58, Ġstanbul. 124 Kolza Üretiminde Enerji Kullanımı ÖZTÜRK H.H.* Çukurova Üniversitesi hhozturk@cu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada, Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde kullanın enerji girdi ve çıktıları belirlenerek, üretimin enerji etkinliğinin saptanması amaçlanmıĢtır. Birim alan (ha) için toplam enerji tüketiminin; % 35,8‘ini (2740,3 MJ) doğrudan, % 64,2‘sini ise (4922,2 MJ) dolaylı enerji tüketimleri oluĢturmaktadır. Gübre enerjisi girdisinin (2929,1 MJ/ha), üretimde kullanılan toplam enerji girdisine oranı, diğer girdilerin oranına kıyasla en yüksek düzeyde olup, % 38,2 olarak belirlenmiĢtir. Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminden toplam enerji çıktısı; sadece tohum verimi dikkate alındığında 68332,1 MJ/ha, tohum ve bitki gövdesi (20112,9 MJ/ha) dikkate alındığında ise toplam 88445 MJ/ha olarak hesaplanmıĢtır. Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde, 2578,6 kg/ha tohum verimi için, enerji çıktı/girdi oranı 8,92, özgül enerji 2,97 MJ/kg, enerji üretkenliği 0,34 kg/MJ ve net enerji üretimi 60669,7 MJ/ha olarak belirlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Kolza üretimi, Kışlık ürün, Enerji kullanımı, Enerji verimliliği Energy Use for Rapeseed Production Abstract The aim of this study was to examine energy input and output for winter rape production in Adana province of Turkey. The total energy used in various farm inputs was 7662.5 MJ/ha for the winter rape production. The fertilizers energy input of the rape production was the highest in the total energy consumption with the value of 2929.1 MJ/ha followed by fuel energy (2734,2 MJ/ha). The share of machinery energy including fuel, lubricant and manufacturing energy of farm machines inputs was 35.8% for the winter rape production. The results showed that the average yield in seed rape was 2578.6 kg per hectare. The energy output/input ratio was found to be 8.92, if rape seeds are only taken into account. The specific energy was 2.97 MJ/kg, while the energy productivity and net energy yield were found to be of the order of 0.34 kg/MJ and 60669.6 MJ/ha, respectively for the winter rape production. Keywords: Rapeseed production, Winter crop, Energy use, Energy efficiency 125 GĠRĠġ Kolza (Brasicca napus Oleifera sp.), Rhoedales takımı Cruciferae familyasından bir bitkidir. Kolza; lahana ve yağ Ģalgamının doğal olarak melezlenmesi sonucunda elde edilmiĢ bir türdür. Kolza tohumlarının yağ miktarı % 3042 arasında değiĢmektedir. Genel olarak kolza yağı, % 2055 gibi yüksek orandaki erüsik asit içeriği ile bilinen bitkisel kaynaklı bir yağ çeĢididir. Ancak tohum ıslah çalıĢmaları ile erüsik asit içeriği % 0.1 değerine kadar düĢürülebilmiĢtir. Kolza tohumu sıfıra yakın erüsik asit içeriği ve % 41 yağ içeriği ile ayçiçeğine yakın bir tohumdur. Kolza yağının toplam doymuĢ yağ asidi içeriği % 5.49.5 toplam doymamıĢ yağ asidi içeriği ise % 90.594.2 arasında değiĢmektedir. DüĢük erüsik asitli kolza yağlarının bileĢiminde yer alan en önemli yağ asitleri ise oleik ve linoleik asitlerdir (GümüĢkesen, 1999). Son yıllarda dünyada yaĢanan petrol fiyatlarındaki aĢırı dalgalanmalar ve bunun yarattığı ekonomik krizlere çözüm bulmak amacıyla yeni kaynaklar aranmaktadır. Bu yüzden bitkisel yağlara petrol türevleri olarak elde edilen motor yakıtı ve yağına alternatif olabilecek kaynaklar gözü ile bakılmaktadır. Bitkisel yağlarla dizel yakıtların karıĢımından oluĢan yakıtlara biyodizel veya biyomotorin adı verilmektedir. Biyodizel olarak tüm bitkisel yağlar kullanılabileceği gibi, özellikle hintyağı, jojoba, kolza, yağ Ģalgamı, aspir ve yerfıstığı üzerinde fazlaca durulmaktadır (Karaosmanoğlu, 2001). Kolza tohumlarından soğuk presleme ile elde edilen ham yağ metanol ile katalizör eĢliğinde normal basınç ve ısı koĢullarında estere dönüĢtürülür.1 kg tohumdan 450 g yağ çıkmaktadır ve metanol ile reaksiyondan sonra 450 g biodizel yakıt elde edilebilmektedir (YaĢar, 2009). Erusik asit oranı yüksek olan çeĢitlerden elde edilen yağlar da sanayide, elektrik trafolarında, bioyakıt (biyodizel) olarak Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır. Günümüzde, enerji korunumuyla ekonomik kazanım sağlamak amacıyla, enerji kullanımının değerlendirilebilmesi için, enerji etkinliği modelleme yöntemlerine büyük önem verilmektedir. Enerji kaynağı olarak biyoyakıt üretimi için değerlendirilebilecek bir ürün olan kolzanın yetiĢtirilmesi amacıyla tüketilen enerji miktarı ile üretim sonunda elde edilen ürünün enerji içeriğinin karĢılaĢtırılması, üretim sisteminin enerji etkinliği açısından önemlidir. Unakıtan ve ark. (2010) Türkiye‘de Trakya bölgesinde yaptıkları bir çalıĢmada, farklı büyükteki çiftliklerde yapılan kolza üretim enerji etkinliğinin, çiftlik büyüklüğüne göre değiĢip değiĢmediğini araĢtırmıĢlardır. Çiftlik büyüklüklerini 3 grupta sınıflandırmıĢlardır. Bunlar; küçük ölçekli (< 5 ha), orta ölçekli (5-9.9 ha) ve büyük ölçeklidir (> 10 ha). Kolza üretim veriminin; küçük ölçekli çiftlik için 2129 kg/ha, orta ölçekli çiftlik için 3217 kg/ha ve büyük ölçekli çiftlik için 3334 kg/ha olduğunu saptamıĢlardır. Enerji verimini; sırasıyla, 4.43, 4.68 ve 5.23, net enerji üretimini de 62584 MJ/ha, 69836 MJ/ha ve 74405 MJ/ha olarak hesaplamıĢlardır. Kolza üretimin fayda-maliyet oranını; sırasıyla, 1.94, 2.13 ve 2.38 (ortalama 2.09) olarak bulmuĢlardır. Fayda-maliyet oranına göre kıyaslama yaptıklarında Trakya bölgesi için kolzanın ayçiçeğine alternatif bir bitki olabileceğini belirtmiĢlerdir. Bu çalıĢmada, Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde kullanın enerji girdi ve çıktıları belirlenerek, üretimin enerji etkinliğinin saptanması amaçlanmıĢtır. ÇalıĢma sonuçlarından elde edilecek bulgulara bağlı olarak, kolza üretiminde, enerji etkinliğinin artırılabilmesi için, uygulanan üretim iĢlemlerinden değiĢtirilebilecek olanlar belirlenmiĢtir. Bu amaçla, Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde uygulanan iĢlemler ve kullanılan girdiler ayrıntılı bir Ģekilde incelenmiĢtir. Kolza üretiminde kullanılan dolaylı ve doğrudan enerji girdileri, üreticilerle yapılan anket çalıĢmaları ile belirlenmiĢtir. Doğrudan enerji girdileri olarak; yakıt ve yağ enerjileri dikkate alınmıĢtır. Üretim iĢlemlerinde kullanılan tarım alet/makinalarının yapım enerjileri, gübre/tarımsal ilaç/tohumluk üretimi için tüketilen enerjiler ise dolaylı enerji girdileri kapsamında değerlendirilmiĢtir. Kolza üretimindeki enerji girdi ve çıktılarına bağlı olarak, yapılan üretimin enerji verimliliği; enerji çıktı/girdi oranı, özgül enerji, enerji üretkenliği ve net enerji verimi değerlerine bağlı olarak belirlenmiĢtir. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Adana İlinde Kışlık Kolza Üretimi Adana ilinde kolza yağlık olarak üretilmekte olup, kolzanın tamamına yakını kıĢlık olarak yetiĢtirilmektedir. KıĢlık kolza üretimi için yapılan kültürel uygulamalar ve bakım iĢlemleri Tablo 126 1‘de özetlenmiĢtir. KıĢlık kolza üretimi için tarla uygulamaları ve kullanılan ekipmanlar Tablo 2‘de verilmiĢtir. Tablo 1. Ayçiçeği Üretimi Ġçin Kültürel Uygulamalar ve Bakım ĠĢlemleri Kültürel Uygulamalar Toprak iĢleme Ekim Gübreleme Yabancı ot mücadelesi Sulama Hasat Uygulamanın Özelliği Toprak, genellikle pulluk ile 1013 cm derinlikte sürülür. Daha sonra goble diskaro ile iĢleme yapılır. En son olarak tapan veya merdane ile düzeltilir. KıĢlık kolzada erken ekimler daha yüksek verim vermektedir. 15 Eylül-15 Ekim tarihleri arasında, pnomatik ekim makinası ile, sıra arası 20 cm sıra üzeri 34 cm olacak Ģekilde, 1,52 cm derinliğe ekim yapılır. Ekim normu ortalama 10 kg/ha‘dır. Kolza her 50 kg verim için toraktan 1 kg S (kükürt) kaldırmaktadır. Buna göre uygulanacak gübre formlarının amonyum sülfat türü olmasına dikkat edilmelidir. Ġyi bir verim alabilmek için dekara 1214 kg saf azot, 78 kg fosfor verilmelidir. Azotlu gübrenin yarısı ( 6 kg/da), fosforlu gübrenin tamamı ekimle birlikte, azotlu gübrenin diğer yarısı ġubat sonu Mart baĢında sapa kalkma döneminde verilmelidir. Yabancı ot mücadelesi kolzanın ilk yetiĢme devresinin ilk ayında çok önem taĢır ve yapılması % 2030 oranında daha fazla verim alınmasını sağlayabilir. Hızlı geliĢme yeteneğine sahip yabancı otlar özellikle ilk geliĢme devresinde faydalı tarla alanını kaplayarak kolza bitkisinin geliĢmesini engelleyerek ve bitki besin maddelerine ortak olarak önemli oranda zarar yaparlar. Kolza bitkisi 3040 cm boyunda olduğunda gür geliĢip, gölge yaparak diğer yabancı otların geliĢmesini büyük oranda engellemektedir. Adana da kıĢlık ekimden dolayı kolza üretiminde sulama pek uygulanmamaktadır. Akdeniz'de 10 Mayıstan itibaren kolza hasadı yapılabilmektedir. Kolza hasat olumuna geldiğinde bitkilerin sap, yaprak ve kapsülleri tamamen kuruyup sararır. Kırmızımsı sarı bir renk oluĢur. Tohum kahverengiye dönüĢmüĢse hasat zamanı gelmiĢ demektir. Kolza bitkisinde olgunlaĢma aĢağıdan yukarıya doğrudur. Hasatta bitkileri tam olgunlaĢması beklenirse alt kapsüllerde çatlama ve dökülmeler görülür. Erken hasatta ise üst kapsüller tam olgunlaĢmadığından hasat kaybı olur. Kolza taneleri çok küçük olduğundan hasada baĢlamadan önce biçerdöverin ayarları çok iyi yapılmalıdır. Dekardan alınan verim çeĢidin verimine ve toprak verimliliği ile iklim koĢullarına göre 250350 kg arasındadır. Tablo 2. Kolza Üretimi Ġçin Tarla Uygulamaları ve Kullanılan Ekipmanlar Tarla Uygulamaları 1. sınıf toprak iĢleme 2. sınıf toprak iĢleme 3. sınıf toprak iĢleme Ekim Gübreleme Ġlaçlama Hasat Kullanılan Alet/Makinalar 34 soklu pulluk Ġki bataryalı 2022 diskli goble diskaro Merdane ve tapan 46 sıralı gübreli pnömatik ekim makinası Gübreli ve 46 sıralı pnömatik ekim mak. ve gübre dağıtma mak. 800 L depo kapasiteli tarla pülverizatörü Biçerdöver 2.2. Anket Uygulanacak İşletme Sayısının Belirlenmesi ÇalıĢmanın esas materyalini, Adana ilinde 40 kolza üreticisiyle yüz yüze anket yapılarak toplanan birincil veriler oluĢturmaktadır. Adana ilçeleri ve köylerinde kıĢlık kolza üreticileri ile anket çalıĢması yapılmıĢ olup, anket uygulanacak iĢletmeler tabakalı tesadüfî örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiĢtir. Uygulanan anketler 2010 üretim yılı verilerinden oluĢmaktadır. Örnekleme büyüklüğü aĢağıda formülü verilen Neyman yöntemi (Yamane, 1967) ile hesaplanmıĢtır. n   N hSh 2 N 2 D2   N hS2h ……………………………………………………...(1)   Bu eĢitlikte; n N Nh D = = = = örnek hacmi, toplam üretici sayısı, tabakadaki üretici sayısı, d/z d = öngörülen sapma miktarı, z = standart normal dağılım değeri ve Sh2 = tabaka varyansıdır. 127 2.3. Analitik Yaklaşım 2.3.1. Kolza Üretiminde Enerji Girdilerinin Belirlenmesi 2.3.1.1. Doğrudan Enerji Girdileri Doğrudan enerji girdileri, kolza tohumu üretimi için doğrudan kullanılan ve enerji değeri yüksek olan girdilere bağlı olarak hesaplanmıĢtır. Bu anlamda, üretim iĢlemleri sırasında, tarım alet/makinaları tarafından tüketilen yakıt ve yağ enerjileri doğrudan enerji girdisi olarak değerlendirilmiĢtir. EG dğ  Eyakıt yakıa  E yağ ……………………………………………………………………..(2) Burada; EGdğ = doğrudan enerji girdisi (MJ/ha), Eyakıt = alan baĢına yakıt enerjisi tüketimi (MJ/ha) ve Eyağ = alan baĢına yağ enerjisi tüketimidir (MJ/ha). a) Yakıt Enerjisi Tarım/alet makinaları ile gerçekleĢtirilen üretim iĢlemleri sırasında, traktör tarafından tüketilen yakıt miktarı üreticilerle yapılan anket çalıĢmaları ile belirlenmiĢtir. KıĢlık üretiminde birim üretim alanı (ha) için tüketilen yakıt enerjisi miktarı, üretim iĢlemleri sırasında traktör tarafından tüketilen yakıt miktarı ve tüketilen kırsal motorinin ısıl değerine bağlı olarak aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır. Eyakıt yakıa  Myakıt yakıa  IDyakıt yakıa …………………………………………………………….......(3) Burada; Eyakıt = alan baĢına yakıt enerjisi tüketimi (MJ/ha), Myakıt = alan baĢına traktörün yakıt tüketimi (L/ha) ve IDyakıt = yakıtın ısıl değeridir (MJ/L). b) Yağ Enerjisi KıĢlık kolza üretiminde motor yağı tüketimi nedeniyle gerçekleĢen yağ enerjisi girdisi, üretim iĢlemleri sırasında kullanılan tarım traktörünün ve hasat iĢleminde kullanılan biçerdöverin saatlik yağ tüketimi değerleri dikkate alınarak belirlenmiĢtir. Birim üretim alanı baĢına toplam yağ enerjisi girdisi aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır. E yağ  TE yağ  BE yağ …………………………………………………………………..(4) Burada; Eyağ = toplam yağ enerjisi girdisi (MJ/ha), TEyağ = traktör kullanımına iliĢkin yağ enerjisi girdisi (MJ/ha) ve BEyağ = biçerdöver kullanımına iliĢkin yağ enerjisi girdisidir (MJ/ha). Tarım traktörünün saatlik yağ tüketimi, traktörün en yüksek kuyruk mili gücüne bağlı olarak aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir (Öztürk, 2010). YTt  0,00059 KMG max  0,02169 ………………………………...........................(5) Burada; YTt = traktörün saatlik yağ tüketimi (L/h) ve KMGmax = traktörün maksimum kuyruk mili gücüdür (kW). 128 Kolza üretim iĢlemleri için kullanılan tarım traktörünün maksimum kuyruk mili gücü (KMGmax), traktör anma gücünün (TAG, kW) % 88‘i olarak dikkate alınmıĢ ve aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir. KMG max  0,88 TAG …………………………………..............................................(6) Kolza hasadında kullanılan biçerdöverin saatlik yağ tüketimi, motor gücüne bağlı olarak aĢağıdaki eĢitlikten belirlenmiĢtir (ASAE, 1994). YTb  0,004  G b ………………………………………………...........................(7) Burada; YTb = biçerdöver yağ tüketimi (L/h) ve Gb = biçerdöver motorunun gücüdür (kW). Kolza üretim iĢlemlerinde birim alan için tüketilen yağ enerjisi miktarı, üretim iĢlemleri sırasında traktör ve hasat iĢleminde kullanılan biçerdöver tarafından saatlik olarak tüketilen yağ miktarı, tüketilen yağın ısıl değeri ve traktör ve biçerdöverin alan iĢ verimine bağlı olarak aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır. TE yağ (BE yağ )  YTt (YTb )  IDyağ AĠK AĠĠ t t (AĠK AĠĠ bb ) …………………………………...(8) Burada; Eyağ YM IDyağ AĠK = = = = alan baĢına yağ enerjisi girdisi (MJ/ha), alan baĢına traktörün yağ tüketimi (L/h), yağın ısıl değeri (MJ/L) ve traktörün alan iĢ kapasitesidir (h/ha). 2.3.1.2. Dolaylı Enerji Girdileri Kolza üretiminde kullanılan; insan iĢ gücü ile tarım alet/makinaları, kimyasal gübre, tarımsal savaĢ ilaçları (pestisitler) ve tohumluk üretimi için tüketilen enerji miktarları, dolaylı enerji girdisi olarak dikkate alınmıĢtır. EGdy  ĠE  ME  GE  PE  TE …………………………………………………(9) Burada; EGdy ĠE ME GE PE TE = = = = = = dolaylı enerji girdisi (MJ/ha), insan iĢgücü enerjisi (MJ/ha), alan baĢına alet/makina kullanımına iliĢkin dolaylı enerji tüketimi (MJ/ha), birim alana toplam gübre enerjisi girdisi (MJ/ha), birim alana toplam pestisit enerjisi girdisi (MJ/ha) ve birim alana tohumluk enerjisidir (MJ/ha). a) İnsan İşgücü KıĢlık kolza üretimi sırasında insan iĢgücüne iliĢkin dolaylı enerji tüketimi aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir (Öztürk, 2010). ĠE  ĠS  ÇS  ĠEE ………………………….………………………………………..(10) ĠA Burada; ĠE ĠS ÇS ĠA ĠEE = = = = = insan iĢgücü enerjisi (MJ/ha), iĢçi sayısı (adet), çalıĢma süresi (h), iĢlenilen alan (ha) ve iĢgücü enerji eĢdeğeridir (MJ/h). 129 b) Tarım Alet/Makinalarına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi Kolza üretim iĢlemleri sırasında, her bir tarla uygulaması için kullanılan tarım alet/makinalarına iliĢkin iĢlenen alan baĢına dolaylı enerji tüketimi aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir (Öztürk, 2010). ME  MYE  TBE  TDE  ĠS ……………………………………..........................(11) EÖ  EIK Burada; ME MYE TBE TDE EIK EÖ ĠS = = = = = = = alan baĢına alet/makinaya iliĢkin dolaylı enerji tüketimi (MJ/ha), alet/makina yapım enerjisi (MJ), alet/makinanın tamir/bakım enerjisi (MJ), alet/makinan taĢıma/dağıtım enerjisi (MJ), etkin iĢ kapasitesi (ha/h), alet/makinanın ekonomik ömrü (h) ve iĢlem sayısıdır. c) Kimyasal Gübre Kullanımına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi Kolza üretimde kimyasal gübre kullanımına iliĢkin, gübrelenen birim alan baĢına toplam dolaylı enerji tüketimi aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır (Öztürk, 2010). l s GE   l 1  nu N  N eş n nu P2O5  Peş n nu K 2O  K eş n      ………………….(12) A A A n 1 n 1  n1 l Burada; GE = birim alana toplam gübre enerjisi girdisi (MJ/ha), N = uygulanan azotlu gübre miktarı (kg), NeĢ= azotlu gübre üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg), P2O5 = uygulanan fosforlu gübre miktarı (kg), PeĢ = fosforlu gübre üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg), K2O = uygulanan potasyumlu gübre miktarı (kg), KeĢ= potasyumlu gübre üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg), A = gübrelenen alan (ha) ve n = gübre uygulama sayısıdır. d) Tarım İlacı Kullanımına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi KıĢlık kolza üretiminde tarım ilacı kullanımına iliĢkin birim alan baĢına toplam dolaylı enerji tüketimi aĢağıdaki gibi hesaplanır (Öztürk, 2010). l s n u n u  n u  PE    H  H eş n   I  I eş n   F  Feş n  ………………………......(13) l 1  n 1 n 1 n 1 l Burada; PE = birim alana toplam pestisit enerjisi girdisi (MJ/ha), H = birim alana herbisit uygulama normu (kg(L)/ha), HeĢ= herbisit üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg(L)), I = birim alana insektisit uygulama normu (kg(L)/ha), IeĢ = insektisit üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg(L)), F = birim alana fungusit uygulama normu (kg(L)/ha), FeĢ= fungusit üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg(L)) ve n = uygulama sayısıdır. 130 e) Tohumluk Kullanımına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi Dolaylı olarak tüketilen tohumluk enerjisi aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır (Öztürk, 2010). TE=EN(TÜE+PTE)………………………………………………..............................(14) Burada; TE = birim alana tohumluk enerjisi (MJ/ha), EN = ekim normu (kg/ha), TÜE = tohum üretim enerjisi (MJ/kg) ve PTE = paketleme ve taĢıma enerjisidir (MJ/kg). 2.3.1.3. Toplam Enerji Girdisi KıĢlık kolza üretiminde toplam enerjisi girdisi olarak, doğrudan ve dolaylı enerji girdilerinin toplamı dikkate alınmıĢtır. TEG  EG dğ  EG dy ………………………………………………………………….(15) Burada; TEG = toplam enerji girdisi (MJ/ha), EGdğ = doğrudan enerji girdisi (MJ/ha) ve EGdy = dolaylı enerji girdisidir (MJ/ha). 2.3.2. Kolza Üretiminde Enerji Çıktılarının Belirlenmesi Kolza üretimi sonucunda kazanılan baĢlıca çıktılar, ana ürün olarak kolza tohumları ve yan ürün olarak da bitkinin gövde ve tabla kısımlarıdır. Kolza üretimi sonucunda elde edilen ana ürün ve yan ürünlerle ilgili olarak kazanılan toplam enerji miktarı aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır (Öztürk, 2010). TEÇ= (AÜV  Eaü)+ (YÜV  Eyü)…………………………………………………......(16) Burada; TEÇ = toplam enerji çıktısı (MJ/ha), AÜV = ana ürün verimi (kg/ha), YÜV = yan ürün miktarı (kg/ha), Eaü = ana ürünün enerji eĢdeğeri (MJ/kg) ve Eyü = yan ürünün enerji eĢdeğeridir (MJ/kg). 2.4. Kolza Üretiminde Enerji Etkinliğinin Belirlenmesi Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde enerji etkinliğinin belirlenmesi için Tablo 3‗de verilen göstergelerden yararlanılmıĢtır. Tablo 3. Tarımsal Üretimde Enerji Kullanım Etkinliği Göstergeleri (Öztürk, 2010) Gösterge Enerji oranı = Özgül enerji = Tanımı Çıkan toplam enerji miktarı Kullanılan toplam enerji miktarı Kullanılan toplam enerji miktarı Hasat edilen toplam ürün miktarı Hasat edilen toplam ürün miktarı Enerji üretkenliği = Kullanılan toplam enerji miktarı Net enerji verimi = Çıkan toplam enerji Kullanılan toplam enerji 131 Birimi J/kg kg/J J/ha 3. BULGULAR VE TARTIġMA Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde kullanılan girdiler için hesaplanan enerjisi girdisi değerleri Tablo 4‘de verilmiĢtir. Doğrudan ve dolaylı enerji tüketimi 7662,47 MJ/ha olarak hesaplanmıĢtır. Birim üretim alanı (ha) baĢına en fazla enerji girdisini (2929,06 MJ/ha) gübreleme uygulaması oluĢturmaktadır. Fazla miktarda azotlu gübre kullanılması nedeniyle, birim alan baĢına toplam enerji tüketiminin % 38,23‘ünü gübreleme uygulamaları oluĢturmaktadır. Pullukla toprak ve biçerdöverle hasat iĢlemleri, birim üretim alanı (ha) baĢına enerji tüketimini sırasıyla, % 14,22 ve % 19,4‘ünü oluĢturmaktadır. Kültürel iĢlemler içerisinde, en düĢük enerji tüketimi % 1,41 oranıyla merdaneyle toprağın bastırılmasında gerçekleĢmekte olup, bu uygulamayı % 1,63 oranıyla pülverizatörle ilaçlama izlemektedir. Kolza üretiminde birim alan (ha) baĢına toplam 76,61 L motorin tüketilmektedir. Kullanılan bu yakıt miktarına karĢılık olarak, birim alan (ha) için toplam 2734,21 MJ yakıt enerjisi tüketilmektedir. Yakıt enerjisi girdisinin, üretimde kullanılan toplam enerji girdisine oranı, % 35,68 olarak belirlenmiĢtir. Yakıt enerjisi girdisi, üretimde kullanılan diğer girdilerin oranına kıyasla gübre kullanımından sonra ikinci sıradadır. Kolza üretiminde birim alan (ha) baĢına toplam 14,84 h süreyle alet/makinadan yararlanılmaktadır. Bu sürede, kullanılan alet/makinalarının yapım enerjisinden, birim alan (ha) için toplam 1142,66 MJ enerji tüketilmektedir. Kolza üretiminde, hektara 53,06 kg saf azot (N) ve 67,67 kg saf fosfor (P2O5) uygulanmaktadır. Kolza üretiminde toplam enerji girdisinin % 31,16‘sını azotlu gübre kullanımı oluĢturmaktadır. Azotlu ve fosforlu gübre kullanımı sonucunda birim üretim alanı (ha) baĢına sırasıyla 2387,7 MJ ve 54136 MJ enerji tüketilmektedir. Gübre enerjisi girdisinin (2929.06 MJ/ha), toplam enerji girdisine oranı % 38,23 olarak belirlenmiĢtir. Gübre enerjisi girdisinin, diğer girdilerin oranına kıyasla en yüksek düzeyde olduğu (% 38,23) belirlenmiĢtir. Toplam enerji çıktısı; sadece tohum verimi dikkate alındığında 68332,11 MJ/ha, tohum ve bitki gövdesi (20112,85 MJ/ha) dikkate alındığında ise toplam 88444,95 MJ/ha olarak hesaplanmıĢtır. Sadece kolza tohumlarının enerji çıktısı (68332,1 MJ/ha), kolza üretiminden toplam enerji çıktısının % 77,26‘sını oluĢturmaktadır. 2579 kg/ha kolza tane verimi için, enerji oranı 8,92 olarak belirlenmiĢtir. Bununla birlikte, birim üretim alanından (ha) toplam elde edilen ürün olarak tane ve bitki sapı (3755 kg/ha) dikkate alındığında, enerji verimi 11,54 olarak hesaplanmıĢtır. Özgül enerji oranı, sadece birim üretim alanından (ha) alınan tane miktarı dikkate alındığında 2,97 MJ/kg, üretim sonucunda kazanılan toplam çıktı (tane + bitki sapı) miktarı dikkate alındığında ise 2,04 MJ/kg olarak belirlenmiĢtir. 1 kg kolza tanesi üretimi için 2,97 MJ enerji tüketilmektedir. enerji üretkenliği, sadece birim üretim alanından (ha) alınan tane miktarı dikkate alındığında 0,34 kg/MJ, üretim sonucunda kazanılan toplam çıktı (tane + bitki sapı) miktarı dikkate alındığında ise 0,49 kg/MJ olarak belirlenmiĢtir. 1 MJ enerji tüketimi karĢılığında 0,34 kg kolza tanesi üretilmektedir. net enerji üretimi, sadece birim üretim alanından (ha) alınan tane miktarı dikkate alındığında 60669,64 MJ/ha, üretim sonucunda kazanılan toplam çıktı (tane + bitki sapı) miktarı dikkate alındığında ise 80782,49 MJ/ha olarak belirlenmiĢtir. Tüketilen toplam enerji miktarı çıkarıldıktan sonra, sadece tane miktarı dikkate alındığında, birim üretim alanından (ha) 60669,64 MJ net enerji kazanılmaktadır. Tablo 4. KıĢlık Kolza Enerji Girdi/Çıktıları ve Enerji Etkinliği Girdi ve Çıktılar İnsan İşgücü (h) Pulluk Goble diskaro Tapan Ekim makinası Merdane Gübre dağıtma makinası Pülverizatör Biçerdöver Tarım Alet/Makinası (h) Traktör Pulluk Goble diskaro Tapan Ekim makinası Merdane Hektar (ha) BaĢına Miktar 7,53 1,90 1,08 0,90 0,92 0,48 0,51 0,62 1,12 14,84 7,31 1,90 1,08 0,90 0,92 0,48 132 Toplam Enerji EĢdeğeri (MJ/ha) 17,17 4,33 2,46 2,05 2,10 1,09 1,16 1,41 2,55 1142,66 309,21 64,98 24,62 15,39 30,82 8,21 Toplam Enerji Girdisine Oranı (%) 0,22 0,06 0,03 0,03 0,03 0,01 0,02 0,02 0,03 14,91 4,04 0,85 0,32 0,20 0,40 0,11 Gübre dağıtma makinası Pülverizatör Biçerdöver Yakıt (L) Pulluk Goble diskaro Tapan Ekim makinası Merdane Gübre dağıtma makinası Pülverizatör Biçerdöver Yağ (L) Pulluk Goble diskaro Tapan Ekim makinası Merdane Gübre dağıtma makinası Pülverizatör Biçerdöver Kimyasal Gübreler (kg) Azot (N) Fosfor (P2O5) Tarımsal İlaçlar (kg) Herbisit Ġnsektisit Tohumluk (kg) Toplam Enerji Girdisi (MJ/ha) Doğrudan Enerji Girdisi Dolaylı Enerji Girdisi Çıktılar (kg) Tane Sap Toplam Toplam Enerji Çıktısı (MJ/ha) ENERJĠ ETKĠNLĠĞĠ Enerji Oranı Özgül Enerji (MJ/kg) Enerji Üretkenliği (kg/MJ) Net Enerji Üretimi (MJ/ha) 0,51 0,62 1,12 76,61 28,57 5,80 6,20 3,58 2,77 3,85 3,04 22,8 0,94 0,09 0,05 0,04 0,04 0,02 0,02 0,03 0,63 120,73 53,06 67,67 2,64 1,39 1,25 6,57 2578,57 1176,19 3754,76 Tohum 8,92 2,97 0,34 60669,64 8,72 14,76 665,95 2734,21 1019,66 207,00 221,28 127,77 98,86 137,41 108,50 813,73 6,11 0,60 0,34 0,28 0,29 0,15 0,16 0,20 4,09 2929,06 2387,70 541,36 641,41 373,91 267,50 191,81 7662,47 2740,32 4922,15 0,11 0,19 8,69 35,68 13,31 2,70 2,89 1,67 1,29 1,79 1,42 10,62 0,08 0,008 0,004 0,004 0,004 0,002 0,002 0,003 0,053 38,23 31,16 7,07 8,37 4,88 3,49 2,50 100,00 35,76 64,24 68332,11 20112,85 88444,95 88444,95 Toplam 11,54 2,04 0,49 80782,49 77,26 22,74 100,00 4. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER ĠĢletmelerin mekanizasyon alt yapısı için enerji verimliliği yüksek olan teknolojilerden yararlanılmalıdır. Güç kaynağına uygun kapasitede alet/makina kullanılmalıdır. ĠĢletme için gerekli güç optimizasyonu sağlanmalıdır. Tarım alet/makinaları tam yükte ve verimli olarak çalıĢtırılmalıdır. Kolza üretim iĢlemlerinde kullanılan tarım alet/makinaları ile çalıĢma sırasında gerçekleĢen yakıt tüketimleri dikkatli bir Ģekilde izlenmelidir. Kullanılan alet/makinaların güç gereksinimleri değerlendirilerek, yakıt tüketimini azaltıcı önlemler alınmalıdır. Tarımsal üretimde uygulanan gübrelerden beklenen yararın elde edilebilmesi için gübrelerin genel karakteristik özelliklerini bilmek ve etkili bir Ģekilde kullanmak, gübre kullanım zamanlarını ve tekniğini bilmek, gübreleme programını gübre kullanım etkinliğine yön veren faktörlere göre ayarlamak son derece önemlidir. REFERANSLAR Arıkan, M. (2010). Adana İlinde Kışlık Kolza Üretiminde Enerji Kullanımı. (YayımlanmamıĢ yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesin Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. GümüĢkesen, A.S. (1999). Bitkisel Yağ Teknolojisi. Asya Tıp Yayıncılık Ltd.ġti. Ġzmir. Karaosmanoğlu, F. (2001). Biomotorin ve Türkiye. Enerji, 1, 3538. 133 Öztürk, H.H. (2010). Tarımsal Üretimde Enerji Yönetimi. Hasad Yayınevi, Ġstanbul. Rodrigues, G.C., Carvalho, S., Paredes, P., Silva, F.G., Pereira, L.S. (2010). Relating Energy Performance and Water Productivity of Sprinkler Irrigated Maize, Wheat and Sunflower under Limited Water Availability. Biosystem Engineering 106, 195204. Unakıtan, G., Hurma, H., Yılmaz, F. (2010). An Analysis of Energy Use Efficiency of Canola Production in Turkey. Energy 10, 15. Uzunoz, M., Akcay, Y., Esengün, K. (2008). Energy Input-Output Analysis of Sunflower Seed (Helianthus Annuus L.) Oil in Turkey. Energy Sources, Part B: Economics, Planning and Policy 3(3), 215–223. Yamane, T. (1967). Elementary Sampling Theory. Prentice Hall Englewood Cliffs, USA. YaĢar, B. (2009). Alternatif Enerji Kaynağı Olarak Biyodizel Üretim ve Kullanım Olanaklarının Türkiye Tarımı ve AB Uyum Süreci Açısından Değerlendirilmesi. (YayımlanmamıĢ doktora tezi). Çukurova Üniversitesin Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. 134 Isıl ĠĢlemin Kızılçam Odununda (Pinus brutia Ten.) Ağırlık Kaybı, Islanabilirlik ve YapıĢma Performansı Üzerine Etkisi Ergün Güntekin* S.D.Ü., Türkiye ergunguntekin@sdu.edu.tr Birol ÜNER S.D.Ü., Türkiye biroluner@sdu.edu.tr Tuğba Yılmaz Aydın S.D.Ü., Türkiye tugbayilmaz@sdu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada kızılçam odununa uygulanan ısıl iĢlemin ağırlık kaybı, ıslanabilirlik ve yapıĢma performansı üzerine etkisi incelenmiĢtir. Deney örnekleri atmosferik Ģartlarda dört farklı sıcaklık (120, 150, 180, 210 °C) ve üç farklı sürede (2, 5, 8 saat) ısıl iĢleme maruz bırakılmıĢlardır. Örneklerdeki ağırlık kaybı, su ve hekzan damlaları kullanarak temas açıları ve kesme testleri kullanılarak yapıĢma performansları belirlenmiĢtir. Ölçülen bütün değerlerin ısıl iĢlemden farklı miktarlarda etkilendiği görülmüĢtür. Sıcaklık ve sürenin arttırılması test edilen örneklerde ağırlık kaybının önemli miktarda artmasına sebep olmuĢtur. Su ve hekzan damlaları ile yapılan temas açıları ölçüldüğünde örneklerdeki hidrofobikliğin önemli ölçüde arttığı görülmüĢtür. Isıl iĢlem görmüĢ örneklerde sıvılara karĢı ilgi azalmıĢ ve ıslanabilirlik önemli ölçüde değiĢmiĢtir. Örneklerin yapıĢma direnci sıcaklık ve süre arttırıldığında azalmıĢtır. ÇalıĢma sonuçları hekzan damlaları ile ölçülen temas açısı ile yapıĢma dirençleri arasında pozitif bir korelasyon olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Isıl işlem, ıslanabilirlik, yapışma, Kızılçam Mass loss, wettability and bonding performance of Calabrian Pine (Pinus brutia Ten.) wood as influenced by heat treatment Abstract In this study, the effects of heat treatment on mass loss, wettability and bonding properties of Calabrian pine (Pinus brutia Ten.) were investigated. Specimens were exposed to heat under atmospheric pressure at four different temperatures (120, 150, 180, 210 °C) and three different time levels (2, 5, 8 hours). Weight loss, contact angle values using water and hexane drops and bonding performance using shear tests were evaluated. All of the properties of the specimens tested were effected by heat treatment by a different degree. Increase of time and temperature resulted significant mass loss of the samples tested. Contact angle measurements using water and hexane before and after treatment indicated a significant increase in wood hydrophobicity. Heat-treated wood shows lower affinity to liquids and a strongly modified wettability. Shear strength of the specimens were diminished when time and temperature in heat treatment were increased. Results indicate that there is a positive correlation between contact angle values using hexane and shear strength of the samples tested. Keywords: heat treatment, wettability, bonding, red pine 135 INTRODUCTION Preservation of wood using heat-treatment process is one of the modification processes alters the physical, chemical and mechanical properties of wood. Studies on heat treatment of wood are not new, started in the 1920‘s and gained interest for the last two decades leading to commercialization. The reasons for this interest may include decreasing of durable timber, increasing demand of sustainable building materials, deforestation of sub-tropical forest and restrictive regulations (Esteves and Pereira, 2009:370). In the heat-treatment process, wood is exposed to temperatures up to 160–250 ◦C, usually above 200 ◦C depending on the species used and the desired material properties (Kocaefe et al., 2008:355). While thermal treatment of wood results in darkened colour, decreased moisture performance, improved biological durability and improved dimensional stability, most of its mechanical properties will decrease depending upon species tested, temperature and duration of exposure (Esteves and Pereira, 2009:370). During the process, hemicelluloses are the first to decompose, then lignin softens and finally cellulose and hydrophilic groups are modified (Bekhta and Niemz, 2003:539). Since hardwoods contain higher proportion of hemicelluloses than softwoods, the degradation is more severe (Esteves et al., 2007:47). Different commercial treatments appeared due to increase of demand for heat treated wood in different countries during the last two decades. Increase in demand also reflected in the number of investigations conducted on different wood species. While selected properties for heat treated wood species can be found in Esteves and Pereira (2009:370), in general, colour change, equilibrium moisture content (EMC), dimensional stability, bending properties and compression strength were studied in most investigations. The purpose of this study was to investigate the influence of the heat treatment on some physical, mechanical, wettability as well as bonding performance of Calabrian pine (Pinus brutia Ten.) wood. MATERIALS AND METHOD Small clear wood samples were prepared from Calabrian pine logs harvested from Bucak Forest District in Turkey. They were approximately 50 cm in diameter. The logs were transferred and sawn to lumber. Only sapwood lumbers were used in order to prepare small clear specimens. Before testing and after heat treatment process which were applied in a temperature-controlled oven under atmospheric pressure, specimens were conditioned in climatic chambers at 65 % relative humidity (RH) at a temperature of 20 °C. To minimize the influence of the MC change, specimens were tested immediately after removal from the climatic chamber. Wood MC was determined by the oven-drying method. Apparent densities of the samples were calculated using stereometric method which based on measurements of the sample volume and mass. The properties of wood samples investigated include mass loss (ML, %), contact angle using water (CAW), contact angle using hexane (CAH) and shear strength (SS). Weight loss was measured by the difference of dry weight before and after thermal treatments. Shear tests were performed according to TS 3459 (2012:1). The contact angles of water and hexane droplets on untreated and heat-treated samples were measured by the sessile drop method in the grain of sapwood cut in tangential surfaces using KSV-CAM 101 tensiometer. Hexane was chosen as nonpolar test liquid to avoid problems due to polarity of wood. All measurements were performed at 20 °C and 65 % relative humidity. Analysis of variance (ANOVA) general linear model procedure was run for data with SAS statistical analysis software to interpret effects of temperature and duration of exposure on the properties measured of the clear wood samples. 136 RESULTS AND DISCUSSION Average values for ML, CAW, CAH and SS of the specimens tested are presented in Table 1. The average density of the control samples were 0.54 g/cm3 with a correlation coefficient of 11%. There was a good match among the density values in the various treatment groups. In comparison to available literature references for similar MC, the measured density values were comparable. ML values (%) of the specimens tested are presented in Figure 1 and ranged between 0.80% and 15.97% depending on the temperature and duration of exposure. The values of ML (%) are accumulated with increasing temperature and duration of exposure. The values found in this study are similar to those reported by Esteves and Pereira (2009:372). ML is mainly due to the degradation of the hemicelluloses which are the most heat sensitive polymers of the wood (Bourgois and Guyonnet, 1988:143). Mass loss is also one of the most important aspects of heat treatment and is accepted as indication of quality (Esteves and Pereira, 2009:372). Table 1: Average values of ML, SS, CAW and CAH. Temp ( ºC) Hour 2 Control 5 8 120 150 180 2 210 120 150 180 5 210 120 150 180 210 8 ML % 0 0 0 0.8 (4.75) 1.5 (4.2) 1.81 (7.1) 9.42 (2.12) 2.05 (5.85) 2.13 (3.4) 3.04 (4.5) 11.53 (3.5) 2.85 (6.5) 3.49 (5.15) 7.56 (3.0) 15.97 (15) SS [MPa] 8.45 (10.48) 8.45 (10.48) 8.45 (10.48) 6.87 (8.81) 9.96 (6.96) 6.99 (8.59) 2.75 (13.00) 5.96 (44.22) 8.07 (14.80) 6.57 (19.06) 3.15 (18.60) 12.28 (16.13) 7.68 (17.90) 4.92 (19.28) 2.38 (10.43) CAW [°] 60.49 (23.14) 45.66 (20.52) 31.20 (35.11) 68.96 (35.11) 66.54 (7.06) 79.13 (20.42) 100 (5.12) 71 (33.53) 89.29 (11.19) 93.26 (5.59) 111.15 (5.57) 83.88 (18.51) 114.91 (11.76) 104.28 (3.58) 87.50 (5.12) CAH [°] 13.87 (48.22) 13.65 (40.24) 13.48 (50.63) 13.16 (35.07) 11.62 (39.44) 12.46 (51.58) 8.89 (30.24) 12.19 (52.43) 11.18 (57.32) 9.84 (48.43) 9.82 (27.29) 11.39 (37.13) 10.23 (47.18) 9.50 (39.62) 9.79 (20.08) *values in parenthesis are coefficient of variations While the influence of heat treatment on the physical and mechanical behavior of wood is relatively well known (Esteves and Pereira, 2009:370), investigations of the wettability and bonding 137 performance are limited. So far, only a few studies have investigated the wettability and bonding performance of wood (Kocaefe et al., 2008:355; Sernek et al., 2008:173; Altınok et al., 2010:131; Perçin and Uzun, 2014:72). Figure 1: Effect of heat treatment on ML (%) of Calabrian pine. Heat-treated wood shows lower affinity to water and a strongly modified wettability leading to important changes of its behavior with most coating or gluing processes (Petrissans et al., 2003:301). According to Hakkou et al. (2005:2) wood is totally hydrophilic with a contact angle value near zero for heat treatments below 120 °C; after this threshold value, contact angle suddenly changes to reach 90 ° for treatment temperature between 120 and 160 °C; for higher temperatures, it remains constant near 90 °. Oliveira et al. (2010:351) states that contact angle also varies for sapwood and heartwood. Results of this study show that contact angle using both water and hexane was significantly changed for all treatments, but the change was drastic when higher temperatures were applied longer (Figure 2 and 3). Generally, the contact angle using water drops is increasing from 120 to 210 °C due to a higher hydrophobic condition of the wood sample, when higher temperatures applied longer, the contact angle decreases after 150 °C, thus evidencing that the wood recovers its hydrophilic nature. Treatments between 200 and 260°C can cause significant degradation in hemicelluloses content of wood, which release a great content of acetic acid (Weiland et al., 1998:265). Chen et al. (2012:1157) states that heat treatment in oxygen leads to lower pH values than in nitrogen. Production of acid groups in heat treated wood for longer durations and high temperatures may cause a drop in contact angle when polar water drops used. Polar water may form new linkages with acidic functional groups on the surfaces of heat treated wood. Thermal decomposition of hemicellulose and cellulose of wood with the thermal treatment may lead to reduce wettability of wood. Decreasing effect of heat treatment on the wettability was also observed by Hakkou et al. (2005:1) and Kocaefe et al. (2008:355). Petrissans et al. (2003) suggested that one of the possible reasons for decrease of wettability could be the increase of cellulose crystallinity. Results of this study reveals that bonding performance of 2-5-8 hour treated samples were decreased by %20-34 comparing to control samples. When 120 °C exposure is applied, the bonding strength of the samples did not change significantly. 150 °C exposure seem to increase the bonding strength, but 180 °C and 210 °C exposures drastically reduced the bonding strength (%30 and % 67). Figure 4 shows the change in bonding strength depending upon heat treatment duration and temperatures. 138 Figure 2: Effects of heat treatment on contact angle measured by water drops. Figure 3: Effects of heat treatment on contact angle measured by hexane drops. Decrease in shear strength was reported by several studies including Sernek et al. (2007:31) reported a decline of 13% for spruce bonded with PF and UF, each by heat treatment at 210 °C for 2 hours. In another study by Sernek et al. (2008:73) reported that shear strength was dropped 23% for heat treated spruce. Kol et al. (2009:1550) also presented lower shear strength for heat treated Tali and Iroko woods at 180 °C for 2 hours. Perçin and Uzun (2014:72) reported similar reduction of bonding strength after heat treatment for wood species of pine, beech, scots pine and poplar using PVAc-D4 type adhesives. Esen and Özcan (2012:1) presented similar reduction of bonding strength after heat treatment for wood species of oak using several types of adhesives. Only study that revealed increase was reported by Altınok et al. (2010:131) applied heat treatments at 100 and 150°C for 4 hours on PVA and PU bonded samples. 139 Figure 4: Effect of temperature and duration of exposure on bonding strength of Calabrian pine. CONCLUSIONS Mass loss, wettability and bonding performance of heat treated Calabrian pine were investigated. Ġncrease of duration and temperature during heat treatment yields significant weight loss which is one of the quality parameters of the process. Wettability was significantly affected by heat treatment conditions. Softer treatments resulted some improvement in bonding performance probably due to lower equilibrium moisture content. Longer and higher treatment conditions significantly decreased bonding properties of tested specimens. REFERENCES Altınok, M., Özalp, M., ve Korkut, S. (2010). The effects of heat treatment on some mechanical properties of laminated beech (Fagus Orıentalıs L.) wood. Wood Research, 55(3), 131-142. Bekhta, P., Niemz, P. (2003). Effect of high temperature on the changes in color, dimensional stability and mechanical properties of spruce wood. Holzforschung, 57, 539-546. Bourgois, J., Guyonnet, R. (1988). Characterisation and analysis of torrefied wood. Wood Sci. Technol., 22:143155. Chen, Y., Fan, Y., Gao, J., Stark, N.M. (2012). The effect of heat treatment on the chemical and color change of black locust (Robinia pseudoacacia) wood flour. BioResources, 7(1), 1157-1170. Esen, R., Özcan, C. (2012). The effects of heat treatment on shear strength of oak (Quercus petraea L.) wood. SDU Faculty of Forestry Journal, 13, 150-154 Esteves, B. Domingos, I. Pereira, H. (2007). Improvement of technological quality of eucalypt wood by heat treatment in air at 170-200ºC. For. Prod. J., 57 (1/2), 47-52. Esteves, B. M., Pereira H. M. (2009). Wood modification by heat treatment: A review. BioResources, 48(1), 370-404. Hakkou, M., Petrissans, M., Zoulalian, A., Gerardin, P. (2005). Investigation of wood wettability changes during heat treatment on the basis of chemical analysis. Polymer Degradation and Stability, 89, 1-5. Kocaefe, D., Poncsak, S., Dore, G., Younsi, R. (2008). Effect of heat treatment on the wettability of white ash and soft maple by water. Holz Roh Werkst, 66, 355–361. Kol, H.S., Özbay, G., Altun, S. (2009). Shear strength of heat-treated Tali (Erythrophleum ivorense) and Iroko (Chlorophora excelsa ) woods, bonded with various adhesives. BioResources, 4(4), 1545-1554. Oliveira, R. M., Brisolar, A., Sales, A., Gonçalves, D. (2010). Wettability, Shrinkage and Color Changes of Araucaria angustifolia After Heating Treatment. Materials Research, 13(3), 351-354. 140 Perçin, O., Uzun, O., (2014). Determination of bonding strength in heat treated some wood materials. SDU Faculty of Forestry Journal, 15, 72-76. Petrissans, M., Gerardin, P., Elbakali, D., Serraj, M. (2003). Wettability of heat treated wood. Holzforschung, 57, 301-307. Sernek, M., Humar, H., Kumer, M., Pohleven, F. (2007). Bonding of thermally modified spruce with PF and UF adhesives, In: Proceedings of the 5th COST E34 International Workshop. Bled-Slovenia, pp. 31-39. Sernek, M., Boonstra, M., Pizzi, A., Despres, A., Gerardin, P. (2008). Bonding performance of heat-treated wood with structural adhesives. Holz Roh-Werkst., 66(3), 173-180. TS 3459, (2012). Wood-Determination of ultimate shearing stress parallel to grain. Turkish Standards Institute, Ankara, Turkey (In Turkish). Weiland, J.J., Guyonnet, R., Gibert, R. (1998). Analysis of controlled wood burning by combination of TA, DSC and FTIR spectroscopy. Journal of Thermal Analysis and Calorimetry, 51 (1), 265-274. Windeisen, E., Strobel, C., Wegener, G. (2007). Chemical changes during the production of thermotreated beech wood. Wood Sci Technol, 41(6), 523-536. 141 Farklı Azot Uygulamalarının Golden Sel B Elma ÇeĢidinin Yaprak Besin Maddesi Ġçeriği Üzerine Etkileri Erdinç UYSAL* Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğü, Türkiye erdincuysal@hotmail.com Özet Bu çalıĢmada elmanın yaprak besin element içeriği üzerine azotlu gübrelemenin etkisini incelemek amaçlanmıĢtır. Bu amaçla üç yıl süre ile devam eden deneme de 4 farklı azot dozu (0, 30, 60, 90 g ağaç-1) 4 farklı uygulama zamanında (Uygulama 1: Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten, Uygulama 2: Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten ve hasat sonrası yaprak uygulaması olan, Uygulama 3: Çiçeklenme sonrası baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten, Uygulama 4: Çiçeklenme sonrası baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten ve hasat sonrası yaprak uygulaması olan) verilmiĢtir. Deneme, tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak kurulmuĢtur. Elde edilen sonuçlara göre artan azot dozları yaprak azot ve kalsiyum içeriklerini artırmıĢ, fosfor, potasyum, demir, mangan, çinko, bakır ve bor içeriklerini etkilememiĢtir. Yaprak magnezyum içeriklerindeki değiĢimler yıllara göre farklı bulunmuĢtur. Ayrıca uygulama zamanlarına bağlı olarak potasyum değerlerinde farklılık görülmüĢtür. Anahtar kelimeler: Elma, azot, gübreleme, yaprak, besin maddesi Influence of Different Nitrogen Applications on Leaf Nutrient Content in Golden Sel B Apple Cultivar Abstract The aim of the study was to investigate nitrogen fertilization on leaf nutrient content of apple trees. For this purpose 4 different doses of nitrogen (0, 30, 60, 90 g tree-1) were administered at 4 different application times (Application 1: It starts in early spring before the bud burst and finish 4045 days ago from harvest, Application 2: It starts in early spring before the bud burst and finish 40-45 days ago from harvest and postharvest foliar nitrogen application, Application 3: It starts after blooming and finish 40-45 days ago from harvest, Application 4: It starts after blooming and finish 4045 days ago from harvest and postharvest foliar nitrogen application) during the experiment which lasted for three years. The experiment was designed according to randomized block design with three replication. According to our results increasing doses of nitrogen increased the nitrogen and calcium content but did not influence the phosphorus, potassium, iron, manganese, zinc, copper and boron content of leaves. The changing magnesium content of leaves had been different by years. Also potassium content of leaves changed depending on the application times. Key Words: Apple, nitrogen, fertilization, leaf, mineral nutrient GĠRĠġ Elma, ana vatanı Orta Asya olmasına rağmen, ılıman iklime sahip bütün bölgelerde ve tropik bölgelerin yüksek alanlarında yetiĢtiriciliği yapılabilen bir meyve türüdür (Özbek, 1978). Dünya üzerinde 10000‘in üzerinde (Janick ve ark., 1996), Türkiye‘de ise 450-500 civarında (Öz ve Bulagay, 1986) elma çeĢidi olduğu bilinmektedir. Bugün dünyanın her kıtasında elma yetiĢtiriciliği yapılmakla birlikte üretimin yaklaĢık % 70‘i Asya kıtasında gerçekleĢmektedir. Türkiye ise toplam üretim miktarları açısından dünyada 3. sırada bulunmakta olup önemli bir elma üreticisi ülke konumundadır (Anonim, 2016). 142 Meyve yetiĢtiriciliğinde verim ve kalitenin arttırılmasında yapılan kültürel uygulamaların önemi büyüktür. Bu kültürel uygulamalar içerisinde bitkinin doğru beslenmesine yönelik gübreleme iĢlemi oldukça önemli bir yere sahiptir. Bodur anaç kullanılarak yapılan meyve yetiĢtiriciliğinde birim alana daha fazla sayıda ağaç dikilmesi yoluyla, birim alandan alınan verim de daha yüksek olmakta, bunun yanında bu anaçların daha yüzlek kök sistemine sahip olmalarından ötürü daha fazla bakım istemekte, özellikle sulama ve gübreleme gibi kültürel iĢlemlerin daha dikkatli yapılması gerekmektedir. Gübrelemenin olumlu etkisinden yararlanabilmek için meyve ağaçlarının besin ihtiyaçlarının doğru olarak saptanması gerekmektedir. Bu nedenle ağaçların genel besin içeriğinin belirlenmesi ve buna dayanarak dıĢardan yapılacak gübre uygulamalarıyla en uygun gübre dozu ve uygulama zamanı tespit edilmelidir (Bolat, 1991). DeğiĢik bitkilerin yaprak, meyve, yaprak sapı gibi birçok organının besin elementi içeriği o bitkinin beslenmesi, sonuç olarak üretilen ürünün miktar ve kalitesi için iyi bir indikatördür (Çimrin ve ark., 2000). AktaĢ ve AteĢ (1998), kimyasal gübrelerin kullanımındaki artıĢın bazı makro ve mikro besin elementlerinin alımında olumsuz etki yaptığını belirtmektedirler. Bu araĢtırmada, artan dozlarda ve farklı uygulama zamanlarında azotlu gübreleme uygulamaları yapılarak yapılan bu uygulamaların Golden Sel B çeĢidi elmalarda, yaprak besin elementleri içeriği üzerine olası etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalıĢma 2009-2011 yılları arasında 3 yıl süre ile Yalova ilinde yürütülmüĢtür. Denemenin ilk yılında gübreleme uygulamalarının etkisinin aynı yıl içerisinde görülemeyeceği düĢünülerek, 2010 ve 2011 yıllarında alınan örneklerden elde edilen veriler kullanılmıĢtır. AraĢtırma yapılan deneme alanına ait bazı toprak özellikleri Çizelge 1‘de verilmiĢtir. Toprak örnekleri, Kacar (1994)‘ın bildirdiği Ģekilde analize hazırlanmıĢ, bünye, Bouyoucos hidrometre yöntemine göre kum, kil ve silt fraksiyonları belirlenerek tekstür sınıfları saptanmıĢtır (Bouyoucos, 1951). pH, 1:2.5 toprak – su karıĢımında cam elektrotlu pH metre ile elektriki geçirgenlik aynı karıĢımda EC metre ile ölçülmüĢtür (Anonim, 1981). % Kireç; Çağlar (1958)‘e göre Scheibler kalsimetresi ile, % Organik madde; Modifiye Walkley-Black yöntemine göre (Jackson, 1962), toplam azot, Kjeldal yöntemine göre (Bremner, 1965), alınabilir fosfor, Olsen ve ark. (1954) tarafından bildirilen yönteme göre, değiĢebilir potasyum, kalsiyum, magnezyum; 1 N Amonyum Asetat (pH: 7) ekstraksiyonu ile (Anonim, 1980), alınabilir demir, bakır, çinko ve mangan; DTPA (pH: 7.3) ekstraksiyonu ile (Lindsay ve Norvell, 1969) atomik absorbsiyon spektrofotometrede ölçülmüĢtür. Çizelge 1. Deneme alanı toprağının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri DeğiĢebilir katyonlar (me 100 g-1) Alınabilir mikro besin elementleri (mg kg-1) Derinlik (cm) Tekstür sınıfı pH 1:2,5 toprak,su EC 1:2,5 toprak,su (mmhos/cm) Kireç CaCO3 (%) Organik madde (%) Toplam azot (%) Alınabilir fosfor (mg kg-1) 0-20 SCL 7.70 0,23 1,62 2,98 0.11 18,90 K 0.52 Ca 26,54 Mg 2,83 Fe 11,82 Mn 28,83 Zn 1,19 Cu 9,24 20-40 SCL 7.60 0,21 0,61 2,47 0.10 14,20 0.38 26,39 1,94 13,00 28,02 0,86 8,49 AraĢtırma, 1.5 x 4 m aralıklarla dikilmiĢ, M9 anacı üzerine aĢılı, deneme baĢladığı 2009 yılında 2 yaĢında olan Golden Sel B çeĢidi elma bahçesinde yürütülmüĢtür. Deneme, tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre 3 tekrarlamalı olarak kurulmuĢ, her parselde 5 ağaç kullanılmıĢtır. Üç yıl süren çalıĢmada 4 farklı azot dozu 4 farklı uygulama zamanında verilmiĢtir. Azot dozları aĢağıda belirtildiği Ģekildedir: N0= 0 g ağaç-1 N1= 30 g ağaç-1 N2= 60 g ağaç-1 N3= 90 g ağaç-1 143 Azotlu gübre için uygulama zamanları aĢağıda belirtildiği Ģekildedir: 1. Uygulama (U1): Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce (Mart) baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce (Ağustos) bitirildi. Gübreleme fertigasyon yöntemi kullanılarak yapıldı. 2. Uygulama (U2): Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce (Mart) baĢlayıp hasattan 40-45 gün öncesine kadar (Ağustos) fertigasyon yöntemi kullanılarak ayrıca hasat sonrasında yapraklar dökülmeden önce (Kasım) yapraktan azot uygulaması Ģeklinde yapıldı. 3. Uygulama (U3): Çiçeklenme sonrasında (Nisan sonu-Mayıs baĢı) baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce (Ağustos) bitirildi. Gübreleme fertigasyon yöntemi kullanılarak yapıldı. 4. Uygulama (U4): Çiçeklenme sonrasında (Nisan sonu-Mayıs baĢı) baĢlayıp hasattan 40-45 gün öncesine kadar (Ağustos) kadar fertigasyon yöntemi kullanılarak ayrıca hasat sonrasında yapraklar dökülmeden önce (Kasım) yapraktan azot uygulaması Ģeklinde yapıldı. Azotlu gübre uygulamalarından hasat sonrası uygulaması, % 5‘lik üre çözeltisinin yapraklara püskürtülmesi Ģeklinde verilmiĢtir. Diğer dönemlerde yapılan gübrelemede % 33 azot içeren amonyum nitrat gübresi kullanılmıĢ ve kullanılan amonyum nitrat basınç farkı esasına göre çalıĢan gübre tanklarında eritilerek sulama dönemi içerisinde sulama sayısına bölünmüĢ ve fertigasyon yöntemi kullanılarak uygulama yapılmıĢtır. Yapılan toprak analiz sonuçlarına göre geliĢimi sınırlandırmamak için gerekli olan diğer besin maddeleri tüm parsellere eĢit olarak uygulanmıĢtır. Yaprak örnekleri ise ilkbaharda oluĢan sürgünlerin ortasından, Temmuz ortası ile Ağustos ortası arasındaki dönemde (Heckman, 2001) analiz için uygun sayıda alınmıĢtır. 2010 ve 2011 yıllarında aynı dönemde alınan örnekler, Kacar ve Ġnal (2008)‘ın belirttiği Ģekilde analize hazır hale getirilmiĢtir. Yaprak örnekleri, yıkama, kurutma ve öğütme iĢlemlerinden sonra sülfirik asit + hidrojen peroksit yaĢ yakma yöntemi ile (Anonim, 1980) ekstrakte edilmiĢtir. Elde edilen bitki ekstraktlarında toplam potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, çinko ve mangan, atomik absorbsiyon spektrofotometrede, fosfor ise aynı ekstrakta vanadomolibdofosforik asit yöntemi ile kolorometrik olarak (Lott ve ark., 1956), belirlenmiĢtir. Toplam bor, kuru yakılan örneklerde Azomethin-H yöntemiyle (Wolf, 1971), azot ise Kjedahl yöntemiyle (Kacar ve Ġnal, 2008) belirlenmiĢtir. Tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre kurulan denemeden elde edilen sonuçlarda varyans analizleri yapılmıĢ, asgari önemli farklar (LSD) hesaplanarak oluĢan farklılıklar sonuçlar üzerinde gösterilmiĢtir. BULGULAR VE TARTIġMA Farklı azot uygulamalarının elma ağaçlarının yapraklarındaki makro ve mikro besin elementi içerikleri üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılan denemede elde edilen 2010 ve 2011 yıllarına ait veriler makro besin elementleri için Çizelge 2‘de ve mikro elementler için Çizelge 3‘te verilmiĢtir. Sonuçlar incelendiğinde uygulamalar arası interaksiyon oluĢmadığı görülmektedir. OluĢan farklar bazı elementler için uygulama zamanlarına bağlı olarak oluĢurken kimilerinde artan azot miktarlarına bağlı oluĢmuĢ ya da farklılık bulunamamıĢtır. Azot dozlarına bağlı olarak yaprak örneklerinde elde edilen toplam azot değerlerinde yapılan varyans analizi sonucunda her iki yılda da % 1 önem düzeyinde farklar ortaya çıkmıĢtır. Hem 2010, hem de 2011 yılı sonuçlarında azot uygulamasının yapılmadığı N0 (kontrol) dozunda en düĢük azot değerleri belirlenirken, azotun artan dozlarına paralel olarak yaprak azot içerikleri de artmıĢtır. En yüksek değerler 2010 yılında 90 g/ağaç azot uygulanan N3 dozunda, 2011 yılında ise 60 ve 90 g/ağaç azot uygulanan parsellerden alınan örneklerde elde edilmiĢtir. 144 1,95 1,95 1,95 1,95 1,95 C** 2,12 2,12 2,14 1,99 2,09 B 2,08 2,09 2,27 2,07 2,13 B 2,38 2,11 2,26 2,50 2,31 A 2,13 2,07 2,16 2,13 2011 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 2,27 2,27 2,27 2,27 2,27 C** 2,54 2,52 2,50 2,47 2,51 B 2,60 2,69 2,65 2,61 2,64 A 2,66 2,66 2,62 2,66 2,65 A 2,52 2,53 2,51 2,50 2010 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 0,16 0,16 0,16 0,16 0,16 0,13 0,19 0,17 0,22 0,18 0,16 0,16 0,16 0,14 0,16 0,16 0,15 0,18 0,17 0,17 0,15 0,16 0,17 0,17 2011 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 0,20 0,20 0,20 0,20 0,20 0,21 0,19 0,20 0,20 0,20 0,20 0,19 0,20 0,19 0,20 0,19 0,18 0,21 0,19 0,19 0,20 0,19 0,20 0,20 2010 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 1,53 1,53 1,53 1,53 1,53 1,42 1,69 1,61 1,72 1,61 1,43 1,50 1,62 1,50 1,51 1,42 1,59 1,56 1,64 1,55 1,45 B* 1,58 A 1,58 A 1,60 A 2011 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 1,45 1,45 1,45 1,45 1,45 1,61 1,45 1,55 1,46 1,52 1,47 1,27 1,54 1,51 1,45 1,41 1,33 1,47 1,52 1,43 1,49 A* 1,38 B 1,50 A 1,49 A 2010 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 0,99 0,99 0,99 0,99 0,99 C** 1,17 1,12 1,21 0,92 1,10 B 1,18 1,24 1,30 1,18 1,22 A 1,18 1,12 1,23 1,22 1,19 AB 1,13 1,12 1,18 1,08 2011 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 1,33 1,33 1,33 1,33 1,33 B** 1,39 1,50 1,36 1,58 1,46 A 1,52 1,60 1,32 1,53 1,50 A 1,51 1,34 1,42 1,47 1,43 A 1,44 1,44 1,36 1,48 2010 Yılı U1 U2 U3 U4 Ortalama 0,190 0,190 0,190 0,190 0,190 0,177 0,190 0,180 0,190 0,184 0,180 0,190 0,213 0,190 0,193 0,207 0,200 0,210 0,210 0,207 0,188 0,193 0,198 0,195 U1 U2 U3 U4 Ortalama 0,277 0,277 0,277 0,277 0,277 B* 0,293 0,287 0,290 0,290 0,290 AB 0,293 0,310 0,297 0,307 0,302 A 0,300 0,323 0,300 0,287 0,303 A 0,291 0,299 0,291 0,290 2010 Yılı Azot Dozları Uygulama Zamanları U1 U2 U3 U4 Ortalama 2011 Yılı Toplam Mg (K.m.‘de %) Toplam Ca (K.m.‘de %) Toplam K (K.m.‘de %) Toplam P (K.m.‘de %) Toplam N (Kuru madde de %) Çizelge 3. Farklı dozlarda ve zamanlarda uygulanan azotun Golden Sel B çeĢidi elmalarda yaprakların makro element içerikleri üzerine etkisi N0 N1 Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar %1 ve %5 seviyesinde önemli değildir (**) P<0.01, (*) P<0.05 145 N2 N3 Ortalama 2010 Yılı 2011 Yılı 2010 Yılı 2011 Yılı 2010 Yılı 2011 Yılı 2010 Yılı 2011 Yılı 2010 Yılı 2011 Yılı Toplam B (K.m.‘de ppm) Toplam Cu (K.m.‘de ppm) Toplam Zn (K.m.‘de ppm) Toplam Mn (K.m.‘de ppm) Toplam Fe (Kuru madde ppm) Çizelge 4. Farklı dozlarda ve zamanlarda uygulanan azotun Golden Sel B çeĢidi elmalarda yaprakların mikro element içerikleri üzerine etkisi Azot Dozları Uygulama Zamanları U1 U2 U3 U4 Ortalama N0 N1 N2 N3 Ortalama 66,83 66,83 66,83 66,83 66,83 53,58 61,54 54,97 68,41 59,62 55,55 67,35 64,64 60,69 62,06 61,79 60,80 66,40 63,66 63,16 59,44 64,13 63,21 64,90 U1 U2 U3 U4 Ortalama 82,88 82,88 82,88 82,88 82,88 81,30 93,78 85,37 93,90 88,59 83,72 87,88 81,71 80,34 83,41 83,02 89,69 83,90 82,13 84,68 82,73 88,56 83,46 84,81 U1 U2 U3 U4 Ortalama 23,85 23,85 23,85 23,85 23,85 20,10 24,85 21,00 21,84 21,95 19,84 23,19 21,90 23,42 22,09 23,77 24,97 23,13 31,77 25,91 21,89 24,22 22,47 25,22 U1 U2 U3 U4 Ortalama 28,11 28,11 28,11 28,11 28,11 28,24 31,69 27,31 31,65 29,72 28,42 32,54 26,94 33,38 30,32 29,32 32,78 31,32 33,49 31,73 28,52 31,28 28,42 31,66 U1 U2 U3 U4 Ortalama 12,91 12,91 12,91 12,91 12,91 10,72 10,97 11,69 15,16 12,13 11,09 12,53 13,34 12,31 12,32 13,64 11,51 11,65 12,81 12,40 12,09 11,98 12,40 13,30 U1 U2 U3 U4 Ortalama 9,98 9,98 9,98 9,98 9,98 10,56 10,92 10,86 10,72 10,76 12,26 10,59 10,42 10,82 11,02 10,80 12,27 10,64 9,81 10,88 10,90 10,94 10,48 10,33 U1 U2 U3 U4 Ortalama 6,64 6,64 6,64 6,64 6,64 6,14 6,45 6,63 6,54 6,44 6,44 6,95 6,77 6,72 6,72 6,88 6,59 6,32 7,05 6,71 6,53 6,66 6,59 6,74 U1 U2 U3 U4 Ortalama 7,53 7,53 7,53 7,53 7,53 7,61 8,00 7,38 7,19 7,55 7,89 8,35 7,80 7,43 7,87 8,29 8,10 7,49 7,61 7,87 U1 U2 U3 U4 Ortalama 26,19 26,19 26,19 26,19 26,19 22,66 26,22 24,72 27,02 25,16 26,89 27,32 25,41 24,87 26,12 26,53 25,07 26,56 26,66 26,21 25,57 26,20 25,72 26,19 U1 U2 U3 U4 Ortalama 27,93 27,93 27,93 27,93 26,87 26,46 28,89 26,01 27,20 26,24 27,74 26,58 26,05 26,35 28,56 27,32 27,01 26,74 28,28 26,96 27,93 27,06 26,94 27,07 Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar %1 ve %5 seviyesinde önemli değildir (**) P<0.01, (*) P<0.05 146 7,83 AB* 7,99 A 7,55 B 7,44 B Yapılan farklı çalıĢmalarda genelde benzer artıĢlar söz konusu olmuĢtur. Raese (1977), yaptığı bir çalıĢmada Anjou çeĢidi armutlarda 3 farklı dozda (0, 227, 454 g/ağaç) azot uygulamıĢ, uygulama sonucunda azot uygulamalarına paralel olarak yaprak azot içeriklerinde önemli artıĢlar bulunduğunu belirtmiĢ ve yapraklarda bulunan toplam azot değerlerini sırasıyla % 1.87, 2.32 ve 2.50 olarak bildirmiĢtir. Bozkurt ve ark. (2000), elma ağaçlarında azotlu ve fosforlu gübrelemenin yaprak mineral kompozisyonuna ve geliĢmeye etkilerini incelemek amacıyla yaptıkları çalıĢmada ağaç baĢına 0, 150, 300 ve 450 g azot uygulamıĢlar karĢılığında azot uygulanmayan konuda en düĢük yaprak azot içeriğini saptamıĢlardır. Raese ve Drake (1997), azot gübrelemesinin elma kalitesi üzerine etkilerinin belirlemek amacıyla yaptığı çalıĢmada artan dozlarda azot uygulamıĢ karĢılığında yaprak azot içeriklerinde % 5 düzeyinde önemli farklılıklar olduğunu ve uygulamaya bağlı olarak azot içeriklerinin arttığını bildirmiĢtir. Akgül ve Uçgun (2008), M9 anaçlı Granny Smith elma çeĢidinde farklı azot seviyelerinin besin maddeleri alımı üzerine etkilerini incelediği çalıĢmada ağaç baĢına 0, 30, 60, 90 g saf azot uygulamıĢtır. ÇalıĢma sonucunda azot uygulanan bütün parsellerde kontrole göre yaprak azot içeriklerinin daha yüksek bulunduğunu belirtmiĢlerdir. Uygulama zamanları ve farklı azot dozları çalıĢmanın her iki yılında da yaprakların fosfor içerikleri üzerinde herhangi bir farklılık oluĢturmamıĢtır. Raese ve Drake (1997), elmada yaptıkları çalıĢmada artan dozlarda uygulanan azot gübrelemesinin, elmanın yaprak fosfor içeriklerinde bir fark oluĢturmadığını bildirmiĢtir. Akgül ve Uçkun (2008), M9 anaçlı Granny Smith elma çeĢidinde farklı azot seviyelerinin bazı makro ve mikro besin elementlerinin alımına etkilerini incelemek amacıyla yaptıkları çalıĢmada yaprak fosfor içerikleri açısından N0 dozunda % 0.26 ile en yüksek değeri elde ederken, azot uygulanan diğer dozlarda yaprak fosfor içeriğinde düĢüĢ olduğunu bildirmiĢlerdir. Uysal ve ark. (2014), BA 29 ayva anacı üzerine aĢılı Deveci armut çeĢidinde yaptıkları azotlu gübreleme denemesinde ağaç baĢına 0, 30, 60, 90 g saf azotu farklı uygulama zamanlarında vermiĢlerdir. ÇalıĢma sonucunda uygulama zamanları yaprak fosfor içeriklerini etkilemezken azot dozları çalıĢmanın ikinci yılında sonuçları etkilememiĢ fakat ilk yıl örneklerinde 30 g ağaç-1 azot uygulamasının yapıldığı N1 dozunda en yüksek yaprak fosfor değeri bulunduğu bildirilmiĢtir. Yapılan farklı çalıĢmalarda azot uygulamalarının bitkide fosfor içeriğine etkilerinin farklı olduğu görülmektedir. Yaprak örneklerinin potasyum içerikleri, uygulama dozlarına bağlı olarak her iki yılda da önemli farklılık göstermemiĢtir. Azot uygulama zamanlarına göre ise % 5 düzeyinde önemli farklar oluĢmuĢtur. Ġlk yılın sonuçlarında 1. uygulama zamanında en düĢük yaprak potasyum değeri elde edilirken ertesi yıl sonuçlarında en düĢük değer 2. uygulama zamanında gerçekleĢmiĢtir. ÇalıĢmanın iki yılında elde edilen farklılıkların birbirinden farklı olması azot uygulama zamanlarının yaprak potasyum içeriklerine etkisi hakkında net bir Ģey söylememize engel olmaktadır. Bununla birlikte her iki yılda da gübrelemenin daha geç baĢkladığı 3. ve 4. uygulama zamanlarında yüksek potasyum içeiklerinin bulunması geç azot uygulamaları ile yaprak potasyum içerikleri arasında pozitif bir iliĢki olabileceği yönünde bir fikir vermektedir. Yaprak örneklerinde elde edilen toplam kalsiyum içerikleri incelenecek olursa iki yıl sonuçlarında da uygulamalar arası interaksiyon ve uygulama zamanlarının değerler üzerine etkisinin olmadığı bunun yanında uygulanan azot miktarlarına bağlı olarak % 1düzeyinde önemli farkların bulunduğu görülmektedir. Her iki yılın sonuçları da benzer Ģekilde gerçekleĢmiĢ ve N0 (kontrol) uygulamasında en düĢük kalsiyum içerikleri elde edilmiĢtir. Normal geliĢim Ģartları altında yapraktaki kalsiyum ile azot arasında pozitif bir iliĢki olduğunu belirten Hoying ve ark. (2004), artan azot miktarının geliĢimi ve dolayısıyla yaprak alanını artıracağını böylece transprasyonla daha fazla su alınabileceğini bunun sonucu olarak alımı ve taĢınması büyük oranda transprasyona bağlı olan Ca alımının artacağını bildirmiĢlerdir. Raese (1977), armutta yaptığı bir çalıĢmada yaprak azot içeriği ile kalsiyum içerikleri arasında karĢılaĢtırma yapmıĢ artan azot oranına bağlı olarak yapraklarda kalsiyum içeriklerinin arttığını gösteren bir korelasyon bulduğunu bildirmiĢtir. Raese ve Drake (1997), elmada yaptığı çalıĢmada artan dozlarda azot uygulamıĢ yüksek azot dozlarında yaprak kalsiyum içeriklerinin de yüksek çıktığını belirtmiĢtir. Bozkurt ve ark. (2000), elmada yaptıkları bir çalıĢmada artan azot dozlarında yaprak kalsiyum içeriğinin değiĢmediğini bildirmiĢlerdir. Belirtilen bilgiler ıĢığında yaptığımız çalıĢmada elde edilen sonuçların genel olarak diğer çalıĢmalarla uyum içerisinde olduğu söylenebilir. 2010 yılında farklı azot dozları ve farklı uygulama zamanlarına bağlı olarak yaprak örneklerinin toplam magnezyum içeriklerini gösteren değerlerde önemli bir farklılık oluĢmamıĢtır. 147 2011 yılında ise yine uygulama zamanlarına bağlı olarak elde edilen değerler arasında önemli bir fark oluĢmazken, artan azot dozlarında yaprak örneklerinin toplam magnezyum içerikleri arasında istatistiki olarak % 5 düzeyinde önemli farklar görülmüĢ, azot uygulanmayan N0 (kontrol) parsellerinden alınan örneklerde en düĢük magnezyum içeriği belirlenirken diğer uygulamalarda elde edilen sonuçlar aynı grup içerisinde yer almıĢtır. Uysal ve ark. (2014), armutlarda yaptıkları çalıĢma da uygulanan azot dozlarına bağlı olarak çalıĢmanın ilk yılında alınan örneklerde yaprak magnezyum içeriklerinde farklılık oluĢmazken ikinci yıl uygulamalarında istatistiki olarak % 1 düzeyinde farklılıkların çıktığını ve azot verilmeyen N0 uygulamasında en düĢük magnezyum değeri saptanırken, artan azot dozlarına paralel olarak magnezyum içeriklerinin de arttığını bildirmiĢlerdir. AraĢtırıcılar aynı çalıĢmada farklı uygulama zamanlarının magnezyum değerleri üzerine etkide bulunmadığını da saptamıĢlardır. Raese (1997), Anjou çeĢidi armutlarda yaptığı çalıĢmada artan azot dozlarında yaprak magnezyum içeriklerinin arttığını bu artıĢın doğrusal olduğunu en yüksek iki azot dozunda en yüksek magnezyum değerleri elde ettiğini ifade etmiĢtir. Akgül ve Uçkun (2008), elmada yapılan bir çalıĢmada ağaç baĢına 0, 30, 60 ve 90 g azot dozları uygulamıĢ ve yaprak magnezyum içeriklerinin artan azot dozlarına paralel olarak arttığını en yüksek magnezyum değerlerinin 60 ve 90 g azot uygulamalarından elde edildiğini belirtmiĢtir. Yapılan uygulamaların yaprak mikro element içerikleri üzerine etkisi birlikte değerlendirilecek olursa genel olarak yaprak mikro element içeriklerinin yapılan uygulamalardan etkilenmediği görülmektedir. Azot uygulama zamanları açısından bakır değerlerinde çalıĢmanın ikinci yılında uygulamalara bağlı bir farklılık oluĢmuĢ ve 2. ve 3. uygulama zamanlarında daha yüksek bakır içerikleri elde edilmiĢtir. Bununla birlikte uygulama zamanları bakır için ilk yılın sonuçlarında, demir, mangan, çinko ve bor içinse her iki yılın sonuçlarında da bir farklılık göstermemiĢtir. Artan azot miktarlarına bağlı olarak ise tüm mikro elementler için de elde edilen değerlerde herhangi bir farklılık ortaya çıkmamıĢtır. Daha önce yapılan çalıĢmalarda da benzer sonuçların elde edildiği görülmektedir. Bozkurt ve ark. (2000), elmada yaptıkları çalıĢmada artan dozlarda uyguladıkları azotun yaprak demir içeriğine etkisi olmadığını bildirirken, Raese (1998), Bartlett cinsi armutlar da yaptığı çalıĢmada farklı dozlarda azotlu gübreler uygulamıĢ artan azot dozlarında bitkilerde yaprak mangan içeriklerinin değiĢmediğini bildirmiĢtir. Akgül ve Uçkun (2008) ise Granny Smith çeĢidi elmada ağaç baĢına 0, 30, 60 ve 90 g N uygulamalarının yaprak mangan ve çinko içeriklerini değiĢtirmediği sonucuna varmıĢtır. Deveci armut çeĢidinde yapılan benzer bir çalıĢmanın sonucunda ise yaprakların bor içeriklerinin farklı doz ve zamanlarda verilen azot gübrelemelerine bağlı olarak değiĢim göstermediği ifade edilmiĢtir (Uysal ve ark., 2014). Sonuç olarak yapılan çalıĢmada denenen farklı uygulama zamanlarının genel olarak yaprakların besin element içerikleri üzerine önemli bir etkisinin olmadığı görülmüĢtür. Farklı azot dozlarına bağlı olarak ise azotun artan miktarlarıyla yaprakların toplam azot içerikleri arasındaki pozitif iliĢki belirgin olarak ortaya çıkmıĢ yine azotun artan dozlarında her iki yılda da yaprak kalsiyum içeriklerinde artıĢ olduğu görülmüĢtür. Diğer elementler için uygulamaların etkisi önemli bulunmamıĢ ya da yıllara göre farklı Ģekillerde etkiler ortaya çıkmıĢtır. 148 KAYNAKLAR Akgül, H. ve Uçgun, K. (2008). M9 Anaçlı Granny Smith Elma ÇeĢidinde Farklı Azot Seviyelerinin Verim, Kalite ve Bazı Makro ve Mikro Besin Elementlerinin Alımına Etkileri. 4. Ulusal Bitki Besleme ve Gübre Kongresi Bildiriler Kitabı 8-10 Ekim 2008 Cilt 1: 283-293, Konya AktaĢ, M. ve AteĢ, M. (1998). Bitkilerde Beslenme Bozuklukları, Nedenleri ve Tanınmaları, Engin Yayınevi, Ankara, 247 s. Anonim, (1980). Soil and Plant Testing and Analysis as a Basis of Fertilizer Recommendations. F.A.O. Soils Bulletin 38/2, p.95. Anonim, (1981). The Analysis of Agricultural Materials. Second Edition Ministry of Agri. Fisheries and Food RB 427, Replaces Technical Bulletin 27, p. 226. Anonim, (2016). FAOSTAT production data [online]. Available at http://faostat3.fao.org/faostatgateway/go/to/download/Q/QV/E (eriĢim tarihi, 09.03.2016). Bolat, Ġ. (1991). Ülkemizde Meyve Ağaçlarının Gübreleme Sorunları ve Çözüm Önerileri. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 22 (1): 78-87, Erzurum. Bozkurt, M.A., Çimrin, K.M. ve Gülser, F. (2000). Elma Ağaçlarinda Azotlu ve Fosforlu Gübrelemenin Yaprak Mineral Kompozisyonuna ve GeliĢmeye Etkisi. Tarım Bilimleri Dergisi 2000, 6 (2): s 30-34. Bouyoucos, G.J. (1951). A Recalibration of Hydrometer Method for Making Mechanical Analysis of Soils. Agronomy J., 43:434-438. Bremner, J.M. (1965). Methods of Soil Analysis Part 2. Chemical and Microbiological Properties. Ed. CA Black. Amer. Soc. Agr. Inc. Publisher Agro. Series No:9 Madison USA. Çağlar, K.Ö. (1958). Toprak Bilgisi. A.Ü.Z.F. Yayınları. Yayın No:10, 286 s. Heckman, J.R. (2001). Leaf Analysis for Fruit Trees. New Jersey Agricultural Experiment Station, http://www.rce.rutgers.edu/pubs/pdfs/fs627.pdf (EriĢim tarihi, 22.02.2003). Hoying, S.A., Fargione, M.J. ve Lungerman, K.A. (2004). Diognosing Apple Tree Nutritional Status: Leaf Analysis Interpretation and Defiency Symptoms. New York Fruit Quarterly, Volume 12, Number 1, New York. Jackson, M.L. (1962). Soil Chemical Analysis. Prentice Hall. Inc. 183 New York. Janick, J., Cummins, J.N., Brown, S.K. ve Hemmat, M. (1996). Apples. In: Janick, J and Moore, JN (eds) Fruit Breeding, Vol. 1 Tree and Tropical Fruits. John Wiley & Sons, New York, pp. 1-77. Kacar, B. (1994). Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri:III Toprak Analizleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim, AraĢtırma ve GeliĢtirme Vakfı Yayınları No:3 ISBN:975-7717-04-5, Ankara. Kacar, B. ve Ġnal, A. (2008). Bitki Analizleri, Nobel Yayın Dağıtım, Yayın No: 1241, 892 s, Ankara. Lindsay, W.L. ve Norvell, W.A. (1969). Development of a DTPA Micro nutrient Soil Test. Agron. Abs., p.84 Lott, W.L., Gallo, J.P. ve Medaff, J.C. (1956). Leaf Analysis Technic in Coffee Research. Ibec. Research Institute II.: 21-24. Olsen, S.R., Cole, V., Watanable, F.S. ve Dean, L.A. (1954). Estimation of Available Phosphorus in Soils by Extraction With Sodium Bicarbonate. Öz, F. ve Bulagay, A.N. (1986). Elma ve Elma YetiĢtiriciliği. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma Enstitüsü, Yayın No: Yalova. Özbek, S. (1978). Özel Meyvecilik. Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Yayın No:128, 486 s, Adana. Raese, J.T. (1977). Response of Young Anjou Pear Trees to Triazine and Triazole Herbicides and Nitrogen. Journal American Soc. Hort. Sci. 102:215-218. Raese, J.T. (1997). Cold Tolerance, Yield, and Fruit Quality of 'd'Anjou' Pears Influenced by Nitrogen Fertilizer Rates and Time of Application. Journal Of Plant Nutrıtıon, 20(7&8): 1007-1025. Raese, J.T. ve Drake, S.R. (1997). Nitrogen Fertilization and Elemental Composition Affects Fruit Quality of 'Fuji' Apples. Journal of Plant Nutrition 20(12): 1797-1809. Raese, J.T. (1998). Response of Apple and Pear Trees to Nitrogen, Phosphorus, and Potassium Fertilizers. Journal Of Plant Nutrıtıon, 21(12): 2671-2696. Uysal, E., Sağlam, M.T. ve Büyükyılmaz, M. (2014). BA 29 Anacı Üzerine AĢılı Deveci Armut ÇeĢidinde Azot Uygulamalarının Yaprakların Besin Maddesi Ġçerikleri Üzerine Etkisi. Türk Tarım ve Doğa Bilimleri Dergisi, Özel Sayı 1, 2014, s. 1221-1230 Wolf, B. (1971). The Determination of Boron in Soil Ekstracts, Plant Material Components, Manures, Waters and Nutrient Solutions. Soil Science and Plant Analysis. 2(5): 363-374. 149 Tarımsal Ġlaçlamalarda Çiftçilerin Meteorolojik KoĢullara Duyarlılıklarının Saptanması Ġbrahim TOBĠ* Harran Üniversitesi, ġanlıurfa / TURKEY itobi@harran.edu.tr Özet Tarımsal ilaçların uygulanması sırasında meteorolojik faktörlerin önemi oldukça fazladır. Tarımsal ilaç uygun olmayan meteorolojik koĢullarda çok uzak mesafelere sürüklenerek insan sağlığına, çevreye, toprağa ve doğada yaĢayan birçok canlıya zarar vermektedir. Bu çalıĢmada çiftçilerin tarımsal ilaçlamalarda meteorolojik koĢullara duyarlılıkların saptanması amacıyla ġanlıurfa ili merkezine bağlı köylerden seçilen 120 tarım iĢletmesinde anket çalıĢması yapılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda çiftçilerin hiçbiri tarımsal ilaçlamalar sırasında uyması gereken meteorolojik verilerden rüzgâr hızı, bağıl nem ve sıcaklık değerlerini ifade edememiĢlerdir. Ayrıca çiftçilerin tarımsal ilaçlama sırasında meteorolojik verileri ölçen bir cihaz kullanmadıkları saptanmıĢtır. Çiftçilerin tamamı sabahın erken saatlerinde ilaçlamaya baĢlamıĢlardır. Bununla birlikte bazı çiftçiler ara vermeden öğle saatlerine kadar ilaçlama yaptıkları saptanmıĢtır. Buna göre yanlıĢ zamanda ve uygun olmayan meteorolojik koĢullarda yapılan tarımsal ilaçlamalarda zararlı, hastalık ve yabancı otlara karĢı yeterli biyolojik etkinlik sağlanmayacaktır. Anahtar Kelimeler: İlaçlama makinaları, meteorolojik koşullar, çiftçiler, anket DETERMINATION OF SENSITIVITY TO METEOROLOGICAL CONDITIONS IN SPRAYING OF PESTICIDES OF FARMERS Abstract The importance of meteorological data during the application of pesticides with sprayer is very high. Especially while pesticides in unsuitable meteorological conditions drift on very long distance they harm human health, environment, soil and many living in nature. Survey study was made in 120 agricultural enterprises that selected from villages of Sanliurfa Province. In research result, none of the farmers can not express wind speed, relative humidity and temperature values from meteorological data requiered their‘s during pesticide applications. Also it was determined that farmers is not use devices that measures meteorological data during pesticide applications. Also all of the farmers began to pesticide sprayings in the early hours of the morning. However, it was found that some of the farmers continued spraying application without a break until noon. Accordingly, pesticide applications carried out at the wrong time and in unsuitable weather conditions will not be provided adequate biological efficiency against pests, diseases and weeds. Keywords: Sprayer, meteorological conditions, farmers, survey GĠRĠġ Bir bölgede tarımsal üretim yapabilmek için ilaçlama baĢta olmak üzere toprak iĢleme, ekim ve dikim, çapalama, sulama ve hasat iĢlerimde meteorolojik koĢulların durumu en önemli faktörlerden biridir. Rüzgâr hızı, sıcaklık ve nem durumuna bağlı olarak yapılacak ilaçlamaların Ģekli ve zamanında zorunlu olarak önemli değiĢiklikler yapılmaktadır. Tarımsal ilaçların uygulanması sırasında meteorolojik veriler çok önemlidir. Tarımsal ilaç uygun olmayan meteorolojik koĢullarda çok uzak mesafelere sürüklenmektedir. Bu Ģekilde yapılan uygulamalar insan sağlığına, çevreye, toprağa ve doğada yaĢayan birçok canlıya zarar verdiği gibi 150 iĢletmenin girdi maliyetleri de artmaktadır. Bundan dolayı tarımsal ilaçlamalar uygun meteorolojik koĢullarda ve uygun zamanda yapılmalıdır. Günümüzde, tarımsal ilaçların uygulanmasında oldukça farklı yapıda ekipmanlar ve yöntemler kullanılmaktadır (Yarpuz Bozdoğan, 2005). Büyük ölçekli tarımsal arazilerin ilaçlamasında genelde bahçe ve tarla pülverizatörleri kullanılmaktadır. Küçük ölçekli tarımsal arazilerin ilaçlamasında ise sırt pülverizatörleri kullanılmaktadır. Ülkemiz de ilaçlamalarda kullanılan bu pülverizatörlerin püskürtme çubuğuna veya püskürtme aksamlarına genellikle geleneksel konik ve yelpaze hüzmeli memeler yerleĢtirilmektedir (Tobi et al., 2011). Bu püskürtme teknolojileri ile ilaçlamalar yapıldığında küçük çaplı damlalar oluĢmaktadır. Bu uygulamalarda elde edilen küçük çaplı ilaç damlaları uygun olmayan meteorolojik koĢullarda çok uzak mesafelere taĢınma ihtimali çok fazladır. Zhu et al. (1994), tarafından sürüklenme mesafesine bağıl nemin ve rüzgâr hızının etkisini belirlemek için yapılan çalıĢmada 100 μm‘ den daha küçük damlaların sürüklenme ile hedef alanın dıĢına çıktığı, 50 μm‘ den daha küçük çaplı damlaların ise hedefe ulaĢmadan buharlaĢtığı belirtilmiĢtir. Tarımsal üretimde, kimyasal ilaç uygulamalarının önerilen dozda , zamanında, uygun ekipmanla ve mümkün olduğunca maksimum çevre koruma ile uygulanması gerekmektedir (Bayat ve ark., 1997). Optimum rüzgar hızı koĢullarında, hava sıcaklığının düĢük, bağıl nemin yüksek olduğu sabah ilaçlamasında tutunmanın arttığı tespit edilmiĢtir (Kirk et al., 1992; Hoffman and Salyani, 1996). AkĢam ilaçlamasında ise yaprak yüzeyinde çiğin meydana getirdiği nemin yüzey akıĢı nedeniyle ilaç damlalarının tutunma etkinliğini azalttığı belirtilmiĢtir (Hoffman and Salyani, 1996). Ayrıca tarımsal ilaçlamalarda yeni nesil püskürtme memelerinin ve ilaçlama teknolojilerinin meteorolojik koĢullara duyarlılığı azaltırken ilaç sürüklenmesini azalttığı saptanmıĢtır (Yarpuz Bozdoğan, 2005; Sayıncı, 2008). Ġlaçlama performansına etkili en önemli meteorolojik faktörlerin rüzgâr hızı ve yönü, hava sıcaklığı, nisbi nem ve sıcaklık, atmosferik kararlılık ve ters hava akımlarının olduğu belirtilmiĢtir (Dursun, 1998). Meteorolojik faktörler arasında ilaç sürüklenmesine neden olan en önemli faktör rüzgar hızıdır (Dursun ve ark., 2005). Bundan dolayı ilaçlamalar için rüzgâr hızı maksimum 10 km/h olduğu bildirilmiĢtir (Piche et al. 2000). Tarımsal ilaçlama sırasında kontrol edilemeyen unsurlardan meteorolojik koĢullar (sıcaklık, bağıl nem, rüzgâr hızı ve yönü) ilaçlama performansına etki etmektedir (Sayıncı ve Bastaban, 2009). Bu çalıĢmada pülverizatörler ile ilaçlama sırasında meteorolojik faktörlerin çiftçiler tarafından dikkate alınıp alınmadığını belirlemek amacıyla anket yapılmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM ÇalıĢmanın ana materyalini anketler oluĢturmaktadır. Anket çalıĢması ġanlıurfa ili merkezine bağlı köylerde yapılmıĢtır. Anket çalıĢmasında ġanlıurfa ilinde çiftçilerin tarımsal ilaçlama sırasındaki meteorolojik koĢullara duyarlılıklarının tespit edilmesi amacıyla 120 iĢletmede anket çalıĢması yapılmıĢtır. Basit tesadüfi örnekleme yöntemine göre anket yapılan çiftçiler seçilmiĢtir. Çiftçilere kapalı uçlu sorular sorularak çiftçilerin meteorolojik koĢullara duyarlılıkları saptanmıĢtır. Anketlerin değerlendirmesinde SPSS istatistik programından yararlanılmıĢtır. SPSS programında anket çalıĢmasındaki verilere göre frekans tabloları oluĢturulmuĢtur. Ayrıca iĢletmelerin eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasında iliĢki Khi-Kare testine göre değerlendirilmiĢtir. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA Anket yapılan tarımsal iĢletme sahiplerinin eğitim durumu Tablo 1‘ de verilmiĢtir. Buna göre 51 kiĢi ilkokul mezunu, 32 kiĢi okuryazar ve 3 kiĢide okuryazar değildir. Ġlkokul mezunu, okuryazar ve okuryazar olmayanların toplamı yüzde 71.7‘ sine denk gelmektedir. Ortaokul, lise ve üniversite mezunu kiĢilerin yüzdesi sırasıyla % 17.5, 7.5 ve 3.3‘ tür. Tablo 2‘ de anket yapılan iĢletmelerin aile nüfusu verilmiĢtir. Aile nüfusunun 7-9 kiĢi olduğu iĢletmeler % 52.5‘ ini oluĢtururken aile nüfusunun 4-6 kiĢi olduğu iĢletmeler ise % 20.8‘ ini oluĢturmuĢtur. Buna göre tarımsal iĢletme sahibinin bakmakla yükümlü olduğu kiĢi sayısı fazladır. 151 Tablo 1. Anket yapılan iĢletmelerin eğitim durumu Eğitim durumu Çiftçi sayısı Çiftçi yüzdesi(%) Okuryazar olmayan 3 2.5 Okuryazar 32 26.7 Ġlkokul 51 42.5 Ortaokul 21 17.5 Lise 9 7.5 Üniversite 4 3.3 Toplam 120 100.0 Tablo 2. Anket yapılan iĢletmelerin aile nüfusu Aile nufusu ĠĢletme sayısı(adet) ĠĢletme yüzdesi(%) 0-3 7 5.8 4-6 25 20.8 7-9 63 52.5 10-12 22 18.3 13 ve üzeri 3 2.5 Toplam 120 100.0 Yığılmalı yüzde 2.5 29.2 71.7 89.2 96.7 100.0 Yığılmalı yüzde 5.8 26.7 79.2 97.5 100.0 Tarımsal iĢletmelerin tarım alanı değerleri Tablo 3‘ te verilmiĢtir. Buna göre 0-200 da arasında tarım alanına sahip iĢletme % 39.2‘ sini ve 201-400 da tarım alanına sahip iĢletme ise % 34.2‘ si olduğu tespit edilmiĢtir. Tarım alanı açısından iĢletmeler küçük ve orta ölçeklidir. Çünkü 0-200 ve 201-400 da tarım alanı arasındaki iĢletmeler 73.3‘ ünü oluĢturduğu tespit edilmiĢtir. Tablo 3. Anket yapılan iĢletmelerin tarım alanı değeri(da) Tarım alanı(da) ĠĢletme sayısı(adet) ĠĢletme sayısı(%) 0-200 47 39.2 201-400 41 34.2 401-600 12 10.0 601-800 5 4.2 801-1000 9 7.5 1001 ve üzeri 6 5.0 Toplam 120 100.0 Yığılmalı yüzde 39.2 73.3 83.3 87.5 95.0 100.0 Tarımsal ilaçlamalarda kullanılan pülverizatörlerin yaĢları Tablo 4‘ te verilmiĢtir. Buna göre tarımsal iĢletmelerin 0-4, 5-8 ve 9-12 yaĢ arası pülverizatör yüzdeleri sırasıyla, % 41.7, 52.5 ve 5.8 olduğu tespit edilmiĢtir. Tablo 4. Anket yapılan iĢletmelerin sahip olduğu pülverizatörlerin yaĢları Pülverizatör ĠĢletme ĠĢletme Yığılmalı yaĢları(yıl) sayısı(adet) yüzdesi(%) yüzde 0-4 50 41.7 41.7 5-8 63 52.5 94.2 9-12 7 5.8 100 Toplam 120 100.0 Tarımsal ilaçlamalarda kullanılan pülverizatörlerin depo kapasiteleri Tablo 5‘ te verilmiĢtir. Buna göre tarımsal iĢletmelerin 0-400 l, 401-600 l, 601-800 l, 801-1000 l ve 1001 ve üzeri l depo kapasiteli pülverizatör yüzdeleri sırasıyla, % 31.7, 59.2, 3.3, 1.7 ve 4.2‘ dir. 152 Tablo 5. Anket yapılan iĢletmelerin pülverizatör depo kapasiteleri(l) Depo kapasitesi(l) ĠĢletme ĠĢletme Yığılmalı sayısı(adet) yüzdesi(%) yüzde (%) 0-400 38 31.7 31.7 401-600 71 59.2 90.8 601-800 4 3.3 94.2 801-1000 2 1.7 95.8 1001 ve üzeri 5 4.2 100.0 Toplam 120 100.0 Tarımsal iĢletmelerin ilaçlamaları ne zamanda yaptığı Tablo 6‘ da verilmiĢtir. Buna göre tarımsal iĢletmelerin % 68.3‘ ü sabahın erken saatlerinde ve günün geç saatlerinde ilaçlama yaptıklarını ifade etmiĢlerdir. Geriye kalan iĢletmelerin % 31.7‘ si ise ara vermeden öğleye kadar ilaçlama yaptıklarını ifade etmiĢlerdir. Tablo 6. Tarımsal iĢletmelerin ilaçlama yapma zamanı Ġlaçlama zamanı ĠĢletme ĠĢletme sayısı(adet) yüzdesi(%) Sabahın erken saatleri ve günün geç 82 68.3 saatleri ilaçlama yapanlar Ara vermeden 38 31.7 ilaçlama yapanları Toplam 120 100.0 Yığılmalı yüzde (%) 68.3 100.0 Tablo 7‘ de tarımsal iĢletme sahiplerinin eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasındaki iliĢki verilmiĢtir. Buna göre eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasında yakın bir iliĢki olduğu söylenebilir. Anket sırasında lise ve üniversite mezunu çiftçilerin ilaçlama zamanına daha dikkat ettikleri saptanmıĢtır. Tablo 7. Tarımsal iĢletmelerin eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasındaki iliĢki durumu Değer Serbestlik derecesi p değeri Pearson Chi-Square 9.079a 5 0.106 Ġlaçlama sırasında iĢletmelerin meteorolojik verileri ölçen bir ölçme cihazı kullanıp kullanmadığı Tablo 8‘ de verilmiĢtir. Buna göre hiçbir iĢletmenin ilaçlama sırasında meteorolojik verileri ölçen bir cihaz kullanmadığı tespit edilmiĢtir. Tablo 8. Tarımsal iĢletmelerin ilaçlama sırasında ölçme cihazı kullanma durumu Ölçme cihazı ĠĢletme ĠĢletme Yığılmalı yüzde kullanma sayısı(adet) yüzdesi(%) (%) durumu Kullananlar 0 0 0 Kullanmayanlar 120 100.0 100.0 Toplam 120 100.0 Tablo 9‘ da tarımsal ilaçlamalarda çiftçilerin rüzgâr yönünü tespit etme durumları verilmiĢtir. Buna göre hiçbir iĢletmenin rüzgâr yönünü etmek amacıyla cihaz veya alet-makina kullanmadığı belirlenmiĢtir. 153 Tablo 9. Tarımsal iĢletmelerin ilaçlama sırasında rüzgar yönünü tespit etme durumları Rüzgar yönünü ĠĢletme ĠĢletme Yığılmalı belirleme durumu sayısı(adet) yüzdesi(%) yüzde (%) Belirleyenler 0 0 0 Belirlemeyenler 120 100.0 100.0 Toplam 120 100.0 Tablo 10‘ da çiftçilerin tarımsal ilaçlamalara ara vermesine ve devam etmesine neden olan rüzgâr hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini bilme durumları verilmiĢtir. Çiftçiler ilaçlama sırasında rüzgârlı havalarda ilaçlamaya ara verdiklerini ifade etmiĢlerdir. Ancak hiçbir çiftçi ilaçlama sırasında uyması gereken rüzgâr hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini bilmedikleri saptanmıĢtır. Tablo 10. Çiftçilerin tarımsal ilaçlamalara ara vermesine ve devam etmesine neden olan rüzgar hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini bilme durumları Rüzgar hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini ifade etme durumu Ġfade edenler Ġfade etmeyenler Toplam ĠĢletme sayısı(adet) ĠĢletme yüzdesi(%) Yığılmalı yüzde (%) 0 120 120 0 100.0 100.0 0 100.0 Çiftçiler ilaçlamaya bilimsel bir kriter içermeyen deneyimlerine göre karar verdikleri saptanmıĢtır (Sağlam, 2008; Sağlam ve Sağlam, 2000; Tobi et al., 2011; Tobi, 2012). Çiftçilerin ilaçlama sırasında uyması gerekli meteorolojik koĢullar ile ilgili temel bilgileri yetersizdir. SONUÇ VE ÖNERĠLER Anket çalıĢmasında elde edilen sonuçlara göre çiftçilerin pülverizatör ve benzeri ilaçlama makinası ile ilaçlama yaparken meteorolojik verilerden rüzgâr hızı, bağıl nem ve hava sıcaklığını tespit eden herhangi bir ölçüm aleti kullanmadıkları tespit edilmiĢtir. Çiftçiler meteorolojik koĢulları ilaçlamaya baĢlamadan birkaç gün öncesinden televizyondaki hava durumu haberlerinden takip ettiklerini söylemiĢlerdir. Tarımsal ilaçlamalarda en büyük problemlerden birisi çiftçilerin tarımsal mücadeleye doğru zamanda baĢlayıp yanlıĢ zamanda tamamlamalarıdır. Çiftçiler tarımsal ilaçlamaya sabahın erken saatlerinde baĢlamakta, ara vermeden öğleye kadar ilaçlama yapmaktadırlar. Ayrıca anket yapılan çiftçiler rüzgârlı havalarda ilaçlama yapmadıklarını ifade etmiĢlerdir. Ġlaçlama sırasında hava çok bozulduğunda ise ilaçlamaya ara verdiklerini ifade etmiĢlerdir. Anket sırasında hiçbir çiftçi rüzgâr hızı, sıcaklık ve nem değerlerini ifade edememiĢlerdir. Buna göre çiftçiler ilaçlamaya karar verirken kendi deneyimlerine göre karar verdikleri saptanmıĢtır. Çiftçiler uygulama koĢullarına göre doğru ekipman seçerek ve uygun atmosferik koĢullarda ilaçlama yaparak baĢarılı bir tarımsal ilaç uygulaması gerçekleĢtirebilirler. REFERANSLAR Bayat, A., Yarpuz Bozdoğan, N. ve Soysal, A. (1997). Tarla pülverizatörleri ile yapılan ilaç uygulamalarında doğruluk düzeyinin saptanması Tarımsal Mekanizasyon 17. Ulusal Kongresi. 17-19 Eylül 1997 Tokat. ss: 537-546. Dursun, E. (1998). Tarımsal ilaç uygulamalarında sürüklenmeyle meydana gelen ilaç kayıpları ve sürüklenmeye etkili faktörler. Tarımsal Mekanizasyon 18. Ulusal Kongresi, Tekirdağ. Dursun, E., Çilingir, Ġ. ve Erman, A. (2005). Tarımsal savaĢım ve mekanizasyonunda yeni yaklaĢımlar, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, 3-7 Ocak, 23-32, Http://www.zmo.org.tr/Etkinlikler. 154 Hoffmann, W. C. and Salyani, M. (1996). Spray deposition on citrus canopies under different meteorological conditions. Transactions of the ASAE, 39(1): 17-32. Kirk, L. W., Bouse, L. F., Carlton, J. B., Franz, E. and Stermer, R. A. (1992). Aerial spray deposition in cotton, Transactions of The ASAE, 35(5): 1393-1399. Piche, M., Panneton, B. and Theriault, R. (2000). Reduced drift from air-assisted spraying. Canadian Agricultural Engineering, 43(3): 117-122. Sağlam, S. (1998). ġanlıurfa‘ da kullanılan pülverizatörlerin teknik özelliklerinin belirlenmesi ve kullanımında karĢılaĢılan problemlerin saptanması üzerine bir araĢtırma. Harran Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ġanlıurfa, 76s. Sağlam, S. ve Sağlam, R. (2000). ġanlıurfa‘da kullanılan pülverizatörlerin teknik özelliklerinin belirlenmesi üzerine bir araĢtırma. GAP-Çevre Kongresi,. 16-18 Ekim, ġanlıurfa s.77-88. Sayıncı, B. (2008). Patates ilaçlamasında döner diskli ve hidrolik memelerin uygulama performansları ve leptinotarsa decemlineata say (coleoptera: chrysomelidae)‘ ya karĢı biyolojik aktivitelerinin spinosad ile belirlenmesi. Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum, 238s. Sayıncı, B. ve Bastaban, S. 2009. Hidrolik memelerin ilaç uygulama performansını etkileyen faktörler. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 2(2): 35-41. Tobi, Ġ., Saglam, R., Kup, F., Sahin, H., Bozdogan, A. M., Piskin, B. and Saglam, C. (2011). Determination of accuracy level of agricultural spraying application in Sanliurfa/ Turkey. African Journal of Agricultural Research Vol. 6(28), pp. 6064-6072. Tobi, Ġ. (2012) ġanlıurfa ilinde buğdayda yer aletleri ile süne mücadelesinde uygulama parametrelerinin belirlenmesi ve kalıntı yeterlilik değerlerinin saptanması. Harran Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, ġanlıurfa, 179s. Yarpuz Bozdoğan, N. (2005). Turbofan ve yardımcı hava akımlı döner diskli memelerin (Micromax III, TARP2383) farklı iĢletme koĢullarında sağladıkları kalıntı ve sürüklenme boyutlarının saptanması. Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 134s. Zhu, H., Reichard, D.L., Fox, R.D., Brazee, R.D., and Ozkan, H.E. (1994). Simulation of drift of discrete sizes of water droplets from field sprayers. Transaction of The ASAE 37(5):1401-1407. 155 Meyvecilikte Koruyucu Ġlaçlamanın Adı: Bordo Bulamacı Mehmet MAMAY* Harran Üniversitesi, Türkiye mehmetmamay@hotmail.com Özet Meyvecilikte birçok hastalığın tedavisi mümkün değildir. Bu yüzden hastalıklardan korunma önem arz etmektedir. Bunun için alınabilecek önlemlerin baĢında koruyucu ilaçlama gelmektedir. Koruyucu ilaçlamalarda baĢvurulan en önemli preparat Ģüphesiz bordo bulamacı olmaktadır. Bordo bulamacı, yumuĢak ve sert çekirdekli meyve ağaçlarında çok sayıda fungal ve bakteriyel hastalığa karĢı koruyucu olarak kullanılan bir tarım ilacıdır. Etkili ve ekonomik bir tarım ilacı olan bordo bulamacının çiftçi Ģartlarında hazırlanması da oldukça kolaydır. Bordo bulamacı, göztaĢı (% 98 bakır sülfat) ve kireç kullanılarak hazırlanan bir karıĢımdır. GöztaĢı, kimyasal içeriğinde bakır sülfat bulunduran kuvvetli asit karakterde bir maddedir. Kireç ise kalsiyum karbonat içerir ve kuvvetli baziktir. Bordo bulamacındaki aktif madde, patojenlere karĢı esas toksik madde olan bakır iyonlarını içeren göztaĢıdır. Ancak göztaĢı, içindeki bakırdan dolayı asit karakterli olduğundan yalnız kullanılması durumunda bitkilere zehirli etkide bulunabilir. Bu nedenle bordo bulamacı hazırlanırken, asit karakterli bakırın PH‘sını düĢürerek bitkilere olan fitotoksiteyi gidermek amacıyla kireç karıĢtırılmaktadır. Bordo bulamacı, kıĢın yaprağını döken ılıman iklim meyve türlerinden Kayısı, ġeftali, Erik, Kiraz, ViĢne, Elma, Armut, Ayva gibi türlerin fidanları ve ağaçlarında, bakteri ve mantar kökenli hastalıklara karĢı koruyucu olarak kullanılır. Sonbaharda yaprakların % 75‘i ya da tamamı döküldüğünde ve ilkbaharda gözler uyanmadan önce meyve ağaçlarına bordo bulamacı uygulandığında, sezonda potansiyel olarak çıkabilecek pek çok hastalığa karĢı koruyucu etki göstermektedir. Bordo bulamacı uygun doz ve dönemde kullanıldığı zaman birçok fungal ve bakteriyel hastalıklara karĢı koruyuculuk görevi yaptığı gibi, kıĢ mevsimi içerisinde oluĢabilecek olumsuz hava koĢullarına ve don riskine karĢı ağaçların dayanıklılığını da artırmaktadır. KıĢ donlarından ağaçları korumada yardımcı olduğu gibi yazın da kuraklığa karĢı dayanıklılığını arttırır. Anahtar Kelimeler: Bordo bulamacı, meyvecilik, hastalık, koruyucu ilaçlama The Name of Preventive Spraying in Orcharding: Bordeaux Mixture Abstract The treatment of many diseases in orcharding is not possible. Therefore, it is important to prevent agricultural diseases. One of the leading precautions is preventive spraying against agricultural diseases. Bordeaux mixture (Bordo mix or Bordeaux slurry) is one of the most important pesticides used in protective spraying. Bordeaux mixture is used against many fungal and bacterial diseases in pome and stone fruit orchards as preventive pesticide. It is both effective and economical spray. Also, preparing Bordeaux mixture is very easy under farmer conditions. Bordeaux mixture is slurry preparing with blue vitriol (copper sulfate 98%) and lime. Blue vitriol is a strong acidic substance containing copper ions in its chemical content whereas lime is contains calcium carbonate and is a strong alkaline. The active ingredient in the Bordeaux mixture is blue vitriol containing copper ions which mean toxic substances against pathogens. However, blue vitriol, if used alone, may be phytotoxic to plants because of its acidic character. Therefore, when preparing Bordeaux slurry, lime is mixed in order to resolve the phytotoxicity to plants lowering the strong acidic pH character of copper. Bordeaux mixture is used against many fungal and bacterial diseases in apricot, plum, peach, cherry, sour cherry, apple, pear and quince tree and seedlings. If Bordeaux mixture is sprayed to the fruit trees, when 75% or all of the leaves are spilled in autumn and before fruit-bud period in spring, it provides preventive effect against many diseases potentially may arise in the season. Bordeaux mixture is not only acts as a protector against many diseases but also provides durability of trees against adverse effects of winter frosts and summer drought when used appropriate dose and period. Keywords: Bordeaux mixture, orcharding, disease, preventive spraying 156 BORDO BULAMACI NEDĠR VE NĠÇĠN KULLANILIR? Bordo bulamacı, yumuĢak ve sert çekirdekli meyve ağaçlarında çok sayıda mantari (fungal) ve bakteriyel hastalığa karĢı koruyucu olarak kullanılan bir tarım ilacıdır. Bordo bulamacı, patojenlere karĢı esas toksik madde olan bakır iyonlarını içeren GöztaĢı ile asit karakterli bakırın PH‘sını nötürleĢtirerek, bitkilere olan zehirli etkiyi (fitotoksite) gidermek amacıyla Kireç katılarak kullanılan ve çiftçi Ģartlarında hazırlanması oldukça kolay olan koruyucu bir ilaçtır (Tatlı, 2014). Kısacası, göztaĢı (% 98 bakır sülfat) ve kireç kullanılarak hazırlanan bir karıĢımdır (ġekil 1). GöztaĢı; kimyasal içeriğinde bakır sülfat bulunduran kuvvetli asit karakterde bir maddedir. Kireç ise kalsiyum karbonat içerir ve kuvvetli baziktir. Bordo bulamacı kullanıma hazır halde Bitki Koruma Ürünleri (BKÜ) bayilerinde bulunabileceği gibi, göztaĢı ve kireç ile hazırlanıp kullanılması da mümkündür. Ancak hazır bordo bulamacı kullanılması halinde kullanma dozunun önceden iyi bilinmesi gerekir. ġekil 1. Bordo Bulamacı Hazırlanmasında Kullanılan GöztaĢı (Bakır Sülfat) ve Kireç (Anonymous, 2016a). Özellikle sonbaharda (yaprakların % 75‘i ya da tamamı döküldüğünde) ve ilkbaharda (gözler uyanmadan önce) meyve ağaçlarına bordo bulamacı uygulandığında, sezonda potansiyel olarak çıkabilecek pek çok hastalığa karĢı etkili ve ekonomik bir tarımsal mücadele ilacıdır. Sonbahar ve ilkbaharda bordo bulamacı kullanılmadan fungal ve bakteriyel hastalıklarla mücadelede tam baĢarıya ulaĢmak mümkün değildir. Bakteri ve fungusların (mantarların) oluĢturduğu hastalıklar meyve ağaçlarımıza gövde ve dallardaki yara yerlerinden, çiçek gözleri veya yaprak gözlerinden bulaĢırlar. Ġlaçlama yapılarak hastalığın bulaĢması engellenir. Hastalık bulaĢtıktan sonra tedavi etmek çoğu zaman mümkün değildir. Bu nedenle, bilhassa ağaçların bakteriyel hastalıklara karĢı korunmasında, bordo bulamacı hala olmazsa olmaz çözümlerden biridir. Bordo bulamacı, kıĢın yaprağını döken ılıman iklim meyve türlerinden Kayısı, ġeftali, Erik, Kiraz, ViĢne, Elma, Armut, Ayva gibi türlerin fidanları ve ağaçlarında, bakteri ve mantar kökenli hastalıklara karĢı koruyucu olarak kullanılır. Nitekim Demircan ve Yılmaz (2005), Türkiye‘nin elma deposu Isparta‘da Karaleke (Venturia inaequalis) ve Mildiyö (Plasmopara viticola) hastalıklarına karĢı Bordo bulamacının kullanıldığını bildirmiĢlerdir. Aynı Ģekilde, Altınyay ve Dündar (1978), %2'lik bordo bulamacı ile Ģeftalide Yaprak Kıvırcıklığı (Taphrina deformans) hastalığının yüzde yüz önlenebileceğini bildirmiĢlerdir. Tezcan (2005)'de Ceviz Yanıklığı (Xanthomonas campestris pv. juglandis) için tomurcuklar uyanmadan bordo bulamacının önerilebileceğini rapor etmiĢtir. Bordo bulamacı uygun doz ve dönemde kullanıldığı zaman birçok mantari ve bakteriyel hastalıklara karĢı koruyuculuk görevi yaptığı gibi, kıĢ mevsimi içerisinde oluĢabilecek olumsuz hava koĢullarına ve don riskine karĢı ağacımızın dayanıklılığını artırmaktadır. Ağaçları kıĢın dondan korumada yardımcı olduğu gibi yazın da kuraklığa karĢı dayanıklılığını arttırır. Türkmenoğlu ve ark. (1974), özellikle don ve dolu gibi zararlanmalar sonrası Bağ kanserine karĢı koruyucu amaçlı bordo bulamacını önermektedirler. 157 BORDO BULAMACININ KULLANILDIĞI BAġLICA HASTALIKLAR (Özger, 2016; Anonymous, 2016b) Antepfıstığı Karazenk (Septoria pistacina) Armut Memeli Pas (Gymnosporangium fuscum) Badem Dal Kanseri (Pseudomona samygdali) Bağ Antraknoz (Elsinoe ampelina) Bağ Mildiyö (Plasmopara viticola) Elma-Armut Karaleke (Venturia spp.) Erik Erik Cep Hastalığı (Taphrina pruni) Kayısı Dal Kanseri (Pseudomonas syringae) Kayısı Yaprak Delen (Coryneum beijerinckii) Sert-YumuĢak Çekirdekli Meyve Ağaçları Kök Kanseri (Agrobacterium tumafeciens) ġeftali Yaprak Kıvırcıklığı (Taphrina deformans) ġeftali Yaprak Delen (Coryneum beijerinckii) Sert Çekirdekli Meyve Ağaçları Bakteriyel Kanser ve Zamklanma (Pseudomonas syringae) YumuĢak Çekirdekli Meyve Ağaçları AteĢ Yanıklığı (Erwiniaamylovora) Zeytin Dal Kanseri (Pseudomonas savastanoi) Zeytin Halkalı Leke (Spilocaea oleginea) BORDO BULAMACININ HAZIRLANMASI Bordo bulamacı plastik veya ahĢap kaplar tercih edilerek hazırlanmalıdır. Asit karakteri nedeniyle teneke veya madeni kaplarda hazırlanması iyi sonuç vermemektedir. Bordo bulamacının dozu kullanılacağı zamana göre değiĢmektedir. Meyve ağaçlarına sonbahar ve ilkbaharda uygulanacak koruma amaçlı genel kullanım dozları %1 ve %2‘liktir (Tatlı, 2014). 100 litre %1'lik bordo bulamacı hazırlamak için gerekli olan madde ve malzemeler Ģunlardır: Öncelikle iki adet 50 ve bir adet 100 litrelik olmak üzere üç ayrı varile (bidon-kap) ihtiyaç vardır. 50 litrelik varillerin birinde 1 kg göztaĢı eritilir. Bakır sülfat suda zor çözündüğü için 24 saat önce suya bırakılmalıdır. ġayet suda hemen çözünmesi istenirse toz haline gelinceye kadar öğütülmesi gerekmektedir. 1 kg sönmüĢ kireç (veya 500 gr sönmemiĢ kireç) diğer 50 litrelik kapta azar azar dökülen ılık suda karıĢtırılarak eritilir (ġekil2). ġekil 2. 100 Litrelik % 1‘lik Bordo Bulamacı için GöztaĢı ve Kirecin Eritilmesi (Tatlı, 2014). 158 Bordo bulamacının hazırlanmasındaki son aĢama ise hazırlanan göztaĢı eriyiğinin kireç eriyiği üzerine dökülmesidir. Burada dikkat edilecek husus, kireçli suyun kesinlikle göztaĢı eriyiği üzerine dökülmemesidir. Bunun için, eritilen bu kireç 100 litrelik diğer varile süzülerek aktarılır ve su ilâvesi ile 50 litreye tamamlanır. Daha önce hazırlanan 50 litrelik göztaĢı eriyiği ise 100 litrelik varilde bulunan 50 litre kireçli su üzerine yavaĢça dökülür ve devamlı olarak ağaç sopa yardımı ile karıĢtırılmak suretiyle mavi renkte bulamaç elde edilir. ġayet kapta eksiklik görülürse normal su ilave edilerek 100 litreye tamamlanır. Böylece % 1‘lik 100 litre Bordo Bulamacı hazırlanmıĢ olur (ġekil 3). ġekil 3. GöztaĢı ve Kireç Eriyiklerinin KarıĢtırılarak Bordo Bulamacının Hazırlanması (Tatlı, 2014). Farklı oranlarda Bordo Bulamacı hazırlanmak istenirse, aĢağıdaki tablodan yararlanılabilir. Çizelge 1. Bordo Bulamacının Farklı Oranlarda Hazırlanması (Özger, 2016) SönmüĢ Kireç Kullanılacak ise SönmemiĢ Kireç Kullanılacak ise 100 litrelik su için Bordo Bulamacı Dozu 0,5(%) 100 litrelik su için SönmüĢ Kireç GöztaĢı(g ) 500 Bordo Bulamacı Dozu SönmemiĢ Kireç (g) 500 0,5(%) GöztaĢı (g) 500 (g) 250 1 1000 1000 1 1000 500 2 2000 2000 2 2000 1000 3 3000 3000 3 3000 1500 HAZIRLANAN BORDO BULAMACININ KONTROLÜ Usulüne uygun olarak hazırlanan bordo bulamacının mavi renkte, PH‘sının nötr veya nötre yakın olması arzu edilir. GöztaĢı eriyiği tek baĢına yakıcıdır. Bu nedenle kireç mutlaka uygun oranda olmalıdır. Hazırlanan bordo bulamacının uygunluğu ve kalitesi dört değiĢik yöntemle ölçülebilir (Tatlı, 2014). 1. Çivi Kullanılması: 3-5 cm boyunda, passız, parlak bir çivi hazırlanan bordo bulamacına batırılarak 4-5 dakika bekletilir ve sonra çıkarılır. Eğer çivinin üzeri bir anda paslanmıĢ gibi bir görünüm almıĢ ve 159 parlak yüzeyi kahverengine dönmüĢ ise bu durum, karıĢımın PH‘sının asit karakterde olduğunu gösterir. Asit karakterdeki bordo bulamacı ağaçlara uygulanırsa sürgün ve tomurcuklar zarar görebilir. Bu nedenle, çivi üzerinde esmer, kırmızı bir leke meydana gelirse biraz daha kireçli su ilavesi gereklidir. ġayet çivi olduğu gibi lekesiz çıkar ise ilaç iyi hazırlanmıĢ ve kullanıma hazır demektir. 2. Turnusol Kâğıdı: Kırmızı turnusol kâğıdı bordo bulamacına batırıldığında, mavi renge dönüĢür ise bulamaç iyi hazırlanmıĢ demektir, kırmızı renkte kalırsa bir miktar daha kireçli su ilave etmek gereklidir. 3. Fenolftaleinli Kâğıt: Beyaz Fenolftaleinli kâğıt bordo bulamacına batırıldığında, kırmızı renge dönüĢür ise bulamaç iyi hazırlanmıĢ demektir, beyaz renkte kalırsa bir miktar daha kireçli su ilave etmek gereklidir. 4. PH Metre: Hazırlanan karıĢımın asitlik-alkalilik durumu PH Metre ile ölçülebilir. Eğer bulamacın PH‘sı nötr yani 7 veya 7‘ye yakın ise bordo bulamacı kaliteli hazırlanmıĢtır. Ancak, PH asidik çıkarsa bir miktar daha kireçli su katılarak PH nötrleĢtirilmelidir. BORDO BULAMACINI HAZIRLARKEN VE UYGULARKEN DĠKKAT EDĠLECEK HUSUSLAR (Tatlı, 2014; Özger, 2016) 1. Bordo bulamacı hazırlanırken demir ve saç gibi metal kaplar kullanılmamalıdır. Plastik veya tahta kaplar tercih edilmelidir. 2. Daima kireçli suyun üzerine göztaĢı eritilmiĢ su ilave edilmelidir. Aksi takdirde karıĢım istenilen Ģekilde olmayacaktır. 3. Ġlaçlama tankına sönmüĢ kireç eriyiği ve göztaĢı eriyiği boĢaltılırken süzgeçten geçirilmesi gerekir. SönmemiĢ kireç kullanılıyor ise eritildikten sonra mutlaka süzülmelidir. Eğer eriyik içerisinde erimeyen taĢ, toprak, vb. kalmıĢsa kalan miktar kadar kireç tartılıp tekrar eritilmelidir. Ayrıca süzgeç kullanılmaz ise bazı artık parçacıklar ilaçlama aletinin memesinin de tıkanmasına neden olmaktadır. 4. Bordo bulamacının dozu ve uygulama zamanının doğru ayarlanması çok önemlidir. Örneğin; ortalama sıcaklıklar 20 oC'ye aĢtığında bordo bulamacı kullanılmamalıdır. 5. Bordo bulamacı kontak etkili ve koruyucu bir ilaçtır. Mevcut mantar misellerinin ağaç dokularından içeri girmesini engeller. Sistemik etkisi bulunmadığından, dokulardan içeri giremez ve ağacın özsuyunda mevcut bulunan mikrobiyolojik etmenlere karĢı tedavi edici bir etkisi yoktur. Bu yüzden, koruyucu etkisinin tam anlamıyla gerçekleĢmesi için özellikle budama ve yara yerleri (örneğin zeytinde sırıkla hasat yapılmıĢsa), çiçek ve yaprak gözleri ilaçlanarak hastalığın ağaca giriĢi engellenir. Ağacın üst dallarından baĢlayarak alta doğru, aĢırıya kaçmadan, gövde ve dallarında kuru yer kalmayacak Ģekilde püskürtülmelidir. Çünkü ağaç yüzeyinde ilaç değmeyen yerler kalırsa, hastalık etmenleri bu açıklıklardan dokunun içine girebilir. 6. Bordo bulamacı insektisit, fungusit ve akarisitlerle kesinlikle karıĢtırılmamalıdır. 7. Yağmurlu, donlu ve rüzgârlı günlerde ilaçlama yapılmamalıdır. 8. Ġlaçlama yapıldıktan sonra 10 saate kadar yağmur yağarsa ilaçlama tekrarlanmalıdır. 9. Bordo bulamacı atıldıktan sonra ilaçlama aleti mutlaka temizlenmelidir. 10. Bordo bulamacı muhakkak kullanılacağı zaman hazırlanmalı ve tercihen bir gün içerisinde kullanılmalıdır. Eğer bordo bulamacı hazırlandıktan sonra hemen kullanılmayacaksa 100 litrelik bulamaca 200 gr pekmez veya Ģeker ya da 1 litre yağlı süt konulur. Böylece hazırlanan bordo bulamacı 15-20 gün daha muhafaza edilebilir. Ayrıca pekmez ve Ģeker ilacın bitkiye daha iyi nüfuz etmesini sağlayarak etkili sonuç alınmasına neden olmaktadır. 160 KAYNAKLAR Altınyay, N. ve Dündar, F., 1978. Samsun'da Ģeftali yaprak kıvırcıklığı hastalığı (Taphrina deformans (Berk) Tul.)'nın sekonder enfeksiyon durumu ve uygulanan yeĢil aksam ilaçlamasının etkililiğinin araĢtırılması. Bitki Koruma Bülteni, 18 (1-4): 23-31. Anonymous, 2016a. Bordo Bulamacı Hazırlama ve Uygulamaları. http://bahcemden.blogcu.com (EriĢim Tarihi: Ocak 2016). Anonymous, 2016b. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitki Koruma Ürünleri Veri Tabanı. https://bkubeta.tarim.gov.tr/BKURuhsat/Details/754 (EriĢim Tarihi: Ocak 2016). Demircan, V. ve Yılmaz, H., 2005.Isparta ili elma üretiminde tarımsal ilaç kullanımının çevresel duyarlılık ve ekonomik açıdan analizi. Ekoloji, 14 (57): 15-25. Özger, S., 2016. Bordo Bulamacı. http://www.geliboluziraatodasi.com. (EriĢim Tarihi: Ocak 2016) Tatlı, A., 2014. Bordo Bulamacı. Apelasyon, 6. Sayı: Tarım Bölümü. http://apelasyon.com/Yazi/73-bordo-bulamaci(EriĢimTarihi:Ocak2016). Tezcan, H., 2005. Bazı önemli ceviz hastalıkları ve bunlara karsı bir entegre mücadele (IPM) yaklaĢımı. Bahçe 34 (1): 187-192. Türkmenoğlu, Z., Kaya, S. ve Gündoğdu, M. 1974. Ege Bölgesi bağlarında zarar yapan bağ kanseri (Agrobacterium tumefaciens)‘ ne karĢı uygun mücadele metodunun tespiti. Bitki Koruma Bülteni,14(4): 235-248. 161 Okul Öncesi Eğitimde Okuma Yazmaya Hazırlık ÇalıĢmaları Ömer SAMSUNLU* Süleyman Demirel Üniversitesi omersamsunlu@mynet.com ÖZET Okul öncesi eğitim, öğrencileri ilköğretime hazırlamada oldukça önemli görevleri olan bir eğitim kademesidir. Bu görevlerin en önemli parçalarından biri de okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarıdır. Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları; renk kavramı, Ģekil kavramı, sayı kavramı, zıt kavramlar, çizgi çalıĢmaları gibi etkinliklerden oluĢur. Süreç içinde çocuğun, kavram geliĢtirici oyuncaklarla oynama, belli yönergelere uyma, belli bir süre bir etkinliği sürdürebilme ve sonuçlandırabilme gibi davranıĢları da kazanması mümkündür. Bu çalıĢma, okulöncesi öğretmenlerinin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarına yönelik bilgilerini ve uygulamalarını incelemek amacı ile planlanmıĢtır. AraĢtırmanın evrenini Isparta il merkezindeki okulöncesi öğretmenleri oluĢturmuĢtur. Örneklem olarak Süleyman Demirel Üniversitesi KreĢ ve Anaokulu‘nda görev yapmakta olan 6 okul öncesi öğretmeni seçilmiĢtir. Veriler araĢtırmacılar tarafından geliĢtirilen anket sorularının öğretmenlerle birebir görüĢme yapılarak uygulanması ve okuma yazma çalıĢmalarının gözlenmesi, çalıĢmalarda kullanılan dokümanların incelenmesi ile elde edilmiĢtir. Öğretmenlerin anket sorularına verdikleri cevap ile uygulamaları karĢılaĢtırılarak değerlendirilmiĢtir. Anahtar sözcükler: Okul öncesi eğitim, okuma yazamaya hazırlık PREPARING FOR READING AND WRITING EXERCĠSES IN PRE-SCHOOL EDUCATĠON ABSTRACT Pre-school education, education is a very important step for preparing students to primary education. One of the most important parts of this task is preparıng for readıng and wrıtıng exercises. Preparıng for readıng and wrıtıng exercises are consist of color concept, the concept of shape, number concepts, opposite concepts and line works. In the process, a child can obtain some abilities suca as play with concept developer toys, adhere to certain guidelines, the ability to sustain a certain period of time and be able to classify events. This study was planned for examining the information and applications of pre-school teachers on the preparatory works. The population of the study is consisted of pre-school teachers in Isparta. Sample is selected 6 pre-school teachers who work in Süleyman Demirel University Nursery and kindergarten. Data was obtained from the implementation of the questionnaire developed by the researchers face to face interviews with teachers, observation of literacy works and the documents using in tihs works. Teachers‘ answers to the questionnaire were evaluated by comparing applications. Keywords: Pre-school education, preparing for reading and writing 162 GĠRĠġ Okumayı ve yazmayı öğrenmek, çocuğun okuldaki ve daha sonraki yaĢamı için çok önemlidir. Çocuğun okula yetenekli bir biçimde devam edip edemeyeceğinin ve aktif olarak katılıp katılamayacağının en iyi göstergelerinden biri de okuma ve yazmadaki geliĢme seviyesidir. Bireylerin okuma ve yazma yetenekleri yaĢam boyu geliĢme gösterse de, okul öncesi dönem en önemli dönemdir (NAEYC, 1998; Akt. Bay, 2008). Okuma ve yazma çalıĢmalarına erken dahil edilmeyen, bu nedenle okuma-yazma konusunda yetersizlik yaĢayan çocukların ilerleyen dönemlerde eğitim hayatlarında zorluklar yaĢamaları muhtemel bir sonuçtur (O‘Neill vd., 2015). Okul öncesi dönemde bulunan çocuklar açısından da düĢük okuma-yazma becerisinin ciddi okuma problemlerine neden olduğu vurgulanmaktadır (Lonigan vd., 2013). Okul öncesi eğitim programında yer verilen okuma yazmaya hazırlık çalıĢmalarının amacı okuma ya da yazmayı öğretmek değildir (MEB, 2006). Okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmaları ilköğretime hazırlık çalıĢmalarının içerisinde yer alan ve çocukların ilköğretime geçiĢini kolaylaĢtırmak, hazır bulunuĢluluk düzeylerini artırmak amacıyla yapılan etkinliklerdir. Asla okuma ya da yazma öğretmek amacını taĢımamaktadır. Programda okuma ve yazma öğretimi yoktur. Harfleri göstermek ve harfleri yazdırmak da yoktur. Ġlkokula hazırlık çalıĢmaları; çocukların anaokuluna devam ettiği süre boyunca (3-5 yaĢ) sosyal, duygusal, psiko-motor, biliĢsel, dil ve öz bakım becerileri gibi tüm alanlarda eĢit Ģekilde desteklendiği çalıĢmaların bir bütünüdür. Bu alanda yapılacak çalıĢmalar çocuğun anaokuluna baĢladığı ilk günden itibaren tüm geliĢim alanlarını kapsamalı ve birbiri üzerine eklenerek gitmelidir. Çocuğun bir beceriyi tam anlamıyla kazanabilmesi için uzun yıllara ihtiyaç vardır. 3-5 yaĢ programının bütünü aynı zamanda ilkokula hazırlık programıdır. Okul olgunluğu ancak bu Ģekilde kazanılabilir. Okul öncesi eğitimde amacımız, çocuklara okuma ve yazma öğretmek değil onların ilkokulda okuma ve yazmayı hızlı öğrenebilmesi için gereken ön becerileri kazandırmaktır. Çocukların öncelikle, okuma-yazmanın gerekliliği ve gerçek yaĢam ile iliĢkisini anlamaları önemlidir. Böylece çocukların, okuma-yazmaya ve okula karĢı olumlu bir algı geliĢtirmeleri desteklenecektir. Okuma-yazma için farkındalık yaratmak ve heveslendirmek yapılacak çalıĢmaların amacına ulaĢabilmesi açısından son derece önemlidir Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları; renk kavramı, Ģekil kavramı, sayı kavramı, zıt kavramlar, çizgi çalıĢmaları gibi etkinliklerden oluĢur. Süreç içinde çocuğun, kavram geliĢtirici oyuncaklarla oynama, belli yönergelere uyma, belli bir süre bir etkinliği sürdürebilme ve sonuçlandırabilme gibi davranıĢları da kazanması mümkündür. Kavram geliĢtirici oyuncaklar okul öncesi dönemdeki çocukların okuma yazmaya hazırlanmalarında olumlu etkilerde bulunur (Aral, Kandır ve YaĢar, 2000). Okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmaları sadece masa baĢında yapılan kitap/kavram/çizgi çalıĢmaları olarak değerlendirilmemelidir. Aksine, bu çalıĢmalar birçok farklı etkinlik türü ile (sanat, drama, müzik, oyun vb.) gerçekleĢtirilmelidir. Okul öncesinde okumaya hazırlık çalıĢmalarında çocuklara hikâye okumak, onların hikâye türüne olan aĢinalıklarını arttırmalarını ve hikâyeleri daha iyi kavramalarını sağlamaktadır. Hikâye kitabı okumak, çocukların yazı dilinin kurallarını öğrenebilmelerini ve baskı konusundaki bilgilerini geliĢtirebilmelerini sağlamaktadır. Ayrıca hikâyeler hakkında tartıĢmak ve fikir yürütmelerine izin vermek bir hikâyeyi anlamak için kullanılan stratejilere aĢinalık kazanmalarına da yardımcı olabilmektedir (Sonnenschein ve Munsterman, 2002; Akt. Bay, 2008). Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları çocukların ilköğretime geçiĢini kolaylaĢtırmak, hazır bulunuĢluk düzeylerini artırmak amacıyla yapılan etkinlikleri içermekte, ancak okuma ya da yazma öğretmek amacını taĢımamaktadır. Bu çalıĢmalar yalnızca anasınıfının son aylarında yoğunlaĢtırılmamalıdır. Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları tüm yıl içine yayılarak çeĢitli etkinliklerle gerçekleĢtirilmelidir. Okul öncesinde ilköğretime hazırlık bağlamında Ģu tür çalıĢmalara yer verilmektedir (MEB, 2006):  Görsel algılama çalıĢmaları 1. El-göz koordinasyonu 2. ġekil-zemin ayrımı 3. ġekil sabitliği 4. Mekanda konum 5. Mekansal iliĢkiler  ĠĢitsel algı çalıĢmaları (Fonolojik duyarlılık) 163 1. 2. 3. 4.       Dinleme KonuĢma Sesleri ayırt etme Seslerle nesneleri ya da nesne resimlerini eĢleĢtirme Dikkat ve bellek çalıĢmaları Temel kavram çalıĢmaları Problem çözme çalıĢmaları El becerisi çalıĢmaları Özbakım becerisini geliĢtirme çalıĢmaları Güven ve bağımsız davranıĢ geliĢtirme çalıĢmaları (MEB, 2006). Okul öncesi dönemde okuma geliĢimi sürecinde, görsel ayrımlaĢtırma becerisinde gözlemlenen geliĢmeler de son derece önemlidir. Bu beceriye sahip olan bir çocuk, kitaplara, iĢaretlere ve baĢlıklara ilgi gösterir; nesneler ve basit sembolik: Ģekillerdeki benzerlikleri ve farklılıkları algılar; ana-ara renkleri tanır; konum ve yön (aĢağı-yukarı, sağ-sol, üst-alt) belirlemelerini yapar; okurken ihtiyaç duyacağı görsel yönleri (soldan sağa, önden arkaya) bilir; sembolik formları ayırt eder. Bu beceriler onun, harfleri öğrenebileceği ve onları kelimeler olarak gruplar halinde algılayabileceği düzeye getirmeye yardımcı olacaktır (Oktay ve Kerem, 2004). Benzer Ģekilde, okul öncesi dönemde okuma geliĢimi üzerinde etkili olan iĢitsel ayrımlaĢtırma becerisine sahip olan bir çocuk, harf ve kelimelerin söyleniĢlerini kavrar; kelimelerin baĢlangıç ve bitiĢlerindeki ses farklılıkların! Ayırt eder; kelimelerin söyleniĢlerine iliĢkin oyunlardan hoĢlanır; kendisine okunan Ģiirleri ve hikayeleri dinlemekten zevk duyar Görsel ve iĢitsel ayrımlaĢtırma becerisini desteklemeye yönelik hazırlanan alıĢtırma çalıĢmalarından elde edilen bulgular, Alfabesel Yazı Sistemleri'nde okul öncesi dönemde geliĢtirilen bu becerilerin, çocukların okuma geliĢimleri ve ileriki yıllardaki okuma baĢarıları üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğu görüĢünü desteklemektedir (Tuğluk ve diğ., 2008). Okuma ve yazmayı öğrenme yüksek düzeyde bir yeterliliktir. Fakat erken çocukluk eğitimi sonradan kazanılan okuma yazma geliĢimi için önemli bir altyapı oluĢturur (Neuman ve Dickinson, 2001). Çocukların okuma yazma için gerekli kazanımları, çocukların gelecekteki akademik baĢarı ve sosyalleĢmeleri üzerinde önceden haber veren en güçlü belirtilerdir (Snow ve diğ. , 2008). Türkiye‘de okul öncesi öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık etkinliklerine iliĢkin uygulamaları, görüĢleri, yeterlilik algıları, okuma yazma hazırlık çalıĢmalarının ilk okuma yazma sürecindeki etkisine iliĢkin çeĢitli çalıĢmalar bulunmaktadır (Bay, 2008; Deretarla Gül ve Bal, 2006; Güleç, 2008; Pehlivan, 2008; Tuğluk ve diğerleri, 2008; Yangın, 2006; Parlakyıldız ve YıldızbaĢ, 2004; Akt, Bay, Altun ve Çetin, 2014). Bu araĢtırmada okul öncesi öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları ile ilgili görüĢleri MEB (2006) 36–72 Aylık Çocuklar Ġçin Okul Öncesi Eğitim Programı‘nda yer alan okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları, MEB (2005) Ġlköğretim Türkçe Öğretim Programı ve Kılavuzunda yer alan öğrenme alanları ve literatürde yer alan okuryazarlık çalıĢmaları kapsamında değerlendirilecektir. AraĢtırmanın bu yönüyle önemli olduğu ve alana katkı sağlayacağı düĢünülmektedir. AraĢtırmanın amacı: Bu araĢtırmada, okul öncesi öğretmenlerinin programda yer alan okuma- yazma etkinliklerini uygulamalarına yönelik göri1Ģlerinin alınması ve bu görüĢler çerçevesinde çeĢitli öneriler sunulması amaçlanmıĢtır. YÖNTEM Yapılan bu araĢtırmada nitel araĢtırma modellerinden olgubilim (fenomenoloji) araĢtırma deseni kullanılmıĢtır. AraĢtırmada, görüĢme yöntemi kullanılmıĢtır. Bu kapsamda araĢtırma grubunu oluĢturan öğretmenlere veri toplama aracı görüĢme formu uygulanmıĢ, görüĢme formu ile elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile incelenmiĢtir (Göçer, 2013). 164 BULGULAR Bu bölümde, öğretmenlere uygulanan anket ile elde edilen bulgulara yer verilmiĢtir. AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin öğrenim durumu, branĢları, cinsiyetleri, hizmet yılları ve çalıĢma gruplarına göre sayı ve yüzde dağılımı Tablo1. de verilmiĢtir. Tablo 1.AraĢtırma grubuna iliĢkin tanımlayıcı istatistikler ÖĞRETMENLER ÖĞRENĠM DURUMLARI LĠSANS BRANġLARI OKUL ÖNCESĠ ÖĞRETMENĠ SINIF ÖĞRETMENĠ CĠNSĠYET KADIN KIDEM 1-5 YIL ARASI 5-10 YIL ARASI 10 YIL VE ÜZERĠ ÇALIġMA GRUBU 3 YAġ 4 YAġ 5 YAġ N % 6 100 1 5 %16.6 %83.4 6 %100 4 2 %66.6 %33.4 2 2 2 %33.3 %33.3 %33.3 Tablo 1‘de öğretmenlerin öğrenim durumları incelendiğinde öğretmenlerin tamamının lisans mezunu olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin branĢlarına bakıldığında %83.4‘ünün okul öncesi öğretmenliği; %16.6‘sının sınıf öğretmenliği mezunu olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin cinsiyetlerine bakıldığında, öğretmenlerin tamamının kadın olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin kıdemlerine bakıldığında %66.6‘sının 5-10 yıl arası %33.4‘nün ise 10 yıl ve üzeri deneyimlerinin olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin çalıĢma gruplarına bakıldığında %33.3‘ünün üç yaĢ; %33.3‘ünün dört yaĢ ve %33.3‘ünün ise beĢ yaĢ grubunda çalıĢtığı görülmektedir. Öğretmenlerin okuma yazmaya hazırlık çalıĢmalarına iliĢkin sorulara verdikleri yanıtlar ise Ģöyledir: Tablo 2.Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin okul öncesi eğitimde sizce yeri ve önemi nedir?‖ görüĢüne katılma düzeyleri Ana temalar Ġlköğretime hazırlar (f 4) BiliĢsel geliĢim sağlar (f 1) HazırbulunuĢluk düzeyini arttırır (f 1) Alt temalar 1.BiliĢsel 4 2.Psikomotor 4 1.Bilgiyi ĠĢleme 1 2.Kavram Öğretimi 1 1.HazırbulunuĢluk 1 Öğretmenlerin tamamı okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin çocuğu ilkokula hazırladığını vurgulamıĢlardır. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir; Ö.1. Çocukları zihinsel, biliĢsel olarak ilköğretime hazırlamak. Küçük kas becerilerinin geliĢmesi için çalıĢmaların yapılması. Ö.3. Okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri, çocuklara hafızayı kullanma, hafızada saklama ve yeri geldiğinde tekrar hatırlama becerisi kazandırıyor. Bence çok önemli Ö.4. Çocuğu psikomotor, biliĢsel-zihinsel, el-göz koordinasyonu geliĢtirerek ilköğretime hazırlar. 165 Ö.5. Çocukları psikomotor ve zihinsel yönden ilköğretime hazırlamaktır. Çocukların zihinsel becerileri eğlenceli hale getirerek kavramları öğrenmelerini sağlamktır. Ö.6. Okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri hem zihinsel hem de fiziksel geliĢimi olumlu yönde etkilemektedir. Öğrencilerin hazırbulunuĢluk düzeyini arttırmaktadır. Tablo 3. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerini ne sıklıkla yapıyorsunuz?‖ seçeneğine verdikleri cevapların yüzdelik dağılımları Haftalık yapma süresi f Her gün 5 Haftada 3 gün 1 Öğretmenlerin %83.4‘ü her gün okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri yaptırdıklarını söylerken %16.6‘sı haftada üç gün yaptırdığını belirtmiĢtir. Tablo 4. Katılımcıların ―Gün içerisinde okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin sırasını neye göre belirlersiniz, neden?‖ görüĢüne katılma sıklıkları Okuma yazma süresini belirleme zamanı f Hareketli bir etkinlikten sonra 1 Günün baĢında 3 Serbest oyundan sonra 2 Ġlgi, istek, ihtiyaç, fiziksel ve psikolojik açıdan hazır olma 4 durumlarına göre Öğretmenlerin çoğu okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin sırasını öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda belirlediklerini söylemiĢlerdir. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir; Ö.1. Günün baĢında serbest oyun etkinliğinden sonra. Ö.2. Çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına göre. Kalıcı öğrenmeyi sağlamak için. Ö.3. Öğrencilerimin psikolojik durumuna, hazır olduklarını hissetmeme göre ayarlıyoruz. Ö.4. Hareketli bir etkinlikten sonra günün baĢında alıyorum çünkü sabahleyin daha sakin ve zihinsel olarak açık oluyorlar. Ö.5. Çocukların ilgi ve isteklerine göre belirliyorum. Ö.6. Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin sanat etkinliği ile aynı güne gelmemesine dikkat ederim. Çünkü ikisinde de fiziksel bir çaba söz konusudur. Genelde güne hazırlık aĢamalarında ve dil etkinliklerinden sonra yapmaya çalıĢıyorum. Çünkü bu zamanlarda çocuklar daha istekli oluyor. Tablo 5. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinde kullandığınız materyaller nelerdir?‖ görüĢüne katılma düzeyleri Kullanılan Materyaller Materyal türü 1.ÇalıĢma Kağıtları 6 2.Dergi 2 Basılı materyaller (f 6) 3.Kitap 3 4. Kartlar 2 1.Slayt Elektronik ortam materyalleri (f 4) 2.CD 3.Ġnternet 1.Oyuncak 2. Kum Gerçek eĢyalar (f 2) 3.Ġp 4.TraĢ Köpüğü Öğretmenlerin tamamı çalıĢma kağıtları kullandıklarını belirtmiĢlerdir. Ayrıca görsel ve çeĢitli materyaller kullanan öğretmenler de bulunmaktadır. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir; Ö.1. Fotokopi, görsel (slayt), dergi v.b. Ö.2. CD, dergi, fotokopi, görsel materyaller. 166 Ö.3. Sınıf içerisindeki her türlü oyuncaklar, kartlar, kitaplar, Ģekerler, slayt, fotokopiler v.b. Ö.4. Kitap, fotokopi, görsel materyaller, internet, oyun. Ö.5. Daha çok görsel materyaller kullanıyorum. Ġnternetten farklı okuma-yazmaya hazırlık çalıĢma sayfaları, kitaplar, slaytlar. Ö.6. ÇalıĢma kağıtları, kum, ip, traĢ köpüğü, çizgi çalıĢması kartları. Tablo 6. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinde aile katılımı gerçekleĢtiriyor musunuz?‖ görüĢüne katılma sıklıkları Katılma durumu f Evet 2 Hayır 4 Öğretmenlerin %33,4‘ü okuma yazmaya hazırlık etkinliklerinde aile katılımı yaptıklarını %66.6‘sı ise yapmadıklarını belirtmiĢlerdir. Tablo 7. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinden sizce çıkarılması ya da eklenmesi gereken bir etkinlik var mı? Size göre okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri nasıl olmalı?‖görüĢüne katılma sıklıkları Etkinlik türü f Görsel iĢitsel 3 Görsel 1 GeliĢim özelliklerine uygun 4 Oyun 3 ġarkı 2 Dikkat çalıĢmaları 1 Çizgi çalıĢmaları 1 Ses hissettirme çalıĢmaları 1 Öğretmenlerin tamamı okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin görsel ve iĢitsel olması gerektiğini belirtmiĢlerdir. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir; Ö.1. 3 yaĢ grubunda ses çalıĢması görsel-iĢitsel olmalı. Birde sesler oyun etkinlikleriyle verilebilir. Ö.2. Çocukların geliĢimsel özelliklerine göre olmalı Ö.3. Görsel, iĢitsel ve oyun destekli olmalı Ö.4. Ses çalıĢmalarının küçük yaĢ grubunda özellikle 3 yaĢta görsel olarak verilmesi gerekiyor çünkü çok fazla ses çalıĢmalarını anlamıyorlar. Çocuğun yapabileceği düzeyde olmalıdır. Ö.5. Çocuğun yaĢına ve geliĢim düzeyine uygun görsel, iĢitsel etkinlikler yapılmalıdır. Dikkat çalıĢmalarına ağırlık verilebilir. Eğlenceli videolar Ģarkılarla desteklenebilir. Ö.6. Okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarında ses hissettirme çalıĢmaları oyun ve müziklerle yapılabilir. Bu etkinlikler çizgi çalıĢmaları ve ses hissettirme çalıĢmaları ile sınırlı tutulmalıdır. Tablo 8. Katılımcıların ― Okumayı geliĢtirmeye yönelik aĢağıdaki etkinliklerde neler yaparsınız?‖ görüĢüne katılma sıklıkları -Sesleri hissettirme çalıĢması -Sesleri ayırt etme çalıĢması Etkinlikler Etkinlik Ġçeriği 1.Tekerleme 1 Sesleri Hissettirme (f 1) 2.ġarkı 1 1.Aynı sesle baĢlayan kelime bulma 3 Sesleri Ayırt Etme (f 3) 2.Aynı sesle biten kelime bulma 2 3.Farklı sesle baĢlayan kelime bulma 1 Öğretmenlerin %50‘si bu soruya açıklama yapmaksızın sadece sesleri hissettirme ve ayırt etme çalıĢmaları yaparım derken %50‘si ise aynı ve farklı olan seslere dikkat çekmiĢlerdir. Bu öğretmenlerin cevapları Ģu Ģekildedir; 167 Ö.3. Seslerin baĢladığı kelimeleri tekrar ettiririm. Seslerin bittiği kelimeleri tekrar ettiririm. Sesle baĢlayan ve biten kelime buldururum. Ö.5. Aynı nesnelerle baĢlayan nesneleri bulma. Farklı seslerle baĢlayan nesneleri bulma. Ö.6. Sesleri hissettirme çalıĢmalarında seslerin belirgin olduğu tekerleme ve Ģarkılar söyleyip dinletirim. Sesleri ayırt etme çalıĢmalarında harfleri özellikle kelime sonunda vurgulayarak söylerim ve örnekler verdiririm. Sesli harfleri de kelime baĢında vurgulayarak örnekler isterim. Tablo 9. Yazmayı geliĢtirmeye yönelik aĢağıdaki etkinliklerde neler yaparsınız? -Kalem tutmayı öğretme -Yazı yazarken öğrencilerin oturuĢları -Çizgi çalıĢmaları Yazmayı GeliĢtirme Etkinlikleri Etkinlik Ġçeriği 1.Etkinliklerle öğretme 2 2.Birlikte yazma 1 Kalem tutma (f 3) 3.Dönüt verme 1 4. Kağıt tutma 1 Oturma Ģekli (f 1) 1.Oturma biçimi 1 1.Çizgi çalıĢmaları 1 2. Mandela 1 3.Sudoku 1 Etkinlikler (f 1) 4.Eğitici oyuncak 1 5.Labirent 1 6.Tangram 1 Öğretmenlerin %50‘si bu soruya açıklama yapmazken, %50‘sinin cevapları ise Ģu Ģekildedir; Ö.3. Kalem tutma, kağıdı doğru tutma, kağıdın baĢı ve sonunu öğrenmeyle ilgili çalıĢma yaparım. Çizgi çalıĢmaları üzerinden gitme çalıĢması yaparım ve doğru oturmayı öğretirim. Ö.5. Kalem tutma çalıĢmaları, Mandela, su doku, fark bulma, çizgi çalıĢmaları, tangram ve eğitici oyuncaklar, labirent çalıĢmaları. Ö.6. Kalem tutma özellikle dikkat ettiğim bir konudur. Yazma çalıĢmalarını baĢlatma ve zorlanmadan devam ettirme açısından kalem tutma önemlidir. Ġlk zamanlar ‗Kalem Yastığı‘ hikâyesiyle çocuklara gösteririm. Ardından bir süre birebir kalem tutarak benim yardımımla boyamalar yaptırırım. Son olarak da serbest bırakıp yanlıĢ tutmaları düzelmeye çalıĢırım. Tablo 10. Katılımcıların eklemek istedikleri görüĢlere iliĢkin yüzdelik dağılımlar Eklenmek istenen görüĢ f Harf öğretimi yapılmamalı 2 El yazısı yazılmalı 1 Basit toplama-çıkarma öğretilmeli 1 Harfler öğretilmeli 1 Uydurma Ģarkılar söyletilmeli 1 Öğretmenlerin %33.3‘ü bu bölümü boĢ bırakırken %66.7‘sinin verdiği cevaplar Ģu Ģekildedir; Ö.3. Hikaye oluĢturma, tekerleme söyleme, uydurma Ģarkıların çocukların dil becerilerinin geliĢmesinde önemli olduğunu düĢünüyorum. Ö.4. Bazı okullarda el yazısı ve ses çalıĢmalarını veriyorlar. El yazısı çalıĢmaları normalde okul öncesinde yer almıyor. Bunun ilköğretimde sınıf öğretmeninin vermesi gerekiyor. Bazen de bu tür çalıĢmaların evde aile tarafından verildiğini görüyoruz. Bunun sonucunda birinci sınıfa baĢladığında çocuk bocalıyor ve doğru olanı öğrenmede güçlük çekiyor. Ö.5. Grafik okuma, örüntü tamamlama, basit toplama-çıkarma iĢlemleri, harfler ve sayılar üzerinden geçerek kopyalama ve puzzle çalıĢmaları yapılır. Ö.6. Okul öncesi programında olmamasına rağmen ses görselleri yani harfler çocuklara öğretilmeye çalıĢılmaktadır. Hazır okul öncesi setleri bunu destekler niteliktedir. Fakat ilk okuma 168 yazma programına hâkim olmayan birinin harfleri öğretmeye çalıĢması yanlıĢ öğrenmelere sebep olmaktadır. Bu nedenle okul öncesinde harflerin gösterilmemesi gerektiğini düĢünüyorum. TARTIġMA VE SONUÇ AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin okul öncesi eğitimde sizce yeri ve önemine‖ iliĢkin görüĢleri değerlendirildiği zaman, okuma-yazma hazırlık eğitimlerinin öğrencileri zihinsel ve biliĢsel açıdan ilköğretime hazırladığını, ince motor beceri ve elgöz koordinasyonu geliĢimini desteklediğini, bunun yanında öğrencileri fiziksel, zihinsel ve psikomotor açıdan ilköğretime hazırlamaya yardımcı olduğunu düĢündükleri belirlenmiĢtir. Bilindiği gibi okul öncesi dönem geliĢimin bir çok açıdan hızlı olduğu bir dönem olarak kabul edilmektedir (Uyanık ve Kandır, 2010). Dereli (2012) tarafından yapılan araĢtırmada, çocukların ilköğretim çağında edindikleri bilgi ve becerileri etkileyen, bunun yanında ilköğretim çağındaki hazırbulunuĢluklarını belirleyen bazı unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurların baĢında da okul öncesi dönemde gerçekleĢtirilen ön öğrenmeler gelmektedir. AraĢtırma bulgularını destekleyen benzer bir çalıĢmada ilköğretim ve okul öncesi dönemde bulunan öğretmenlerin okul öncesi eğitim hakkındaki görüĢlerinin incelenmesi amaçlanmıĢtır. AraĢtırmanın sonunda okul öncesi eğitim çocukların zihinsel geliĢimlerini destekler, okul öncesi eğitim ince kas becerilerini destekler, okul öncesi eğitim öğrenciyi ilköğretime hazırlar ve öğrencilerin kelime dağarcıklarını geliĢtirir görüĢlerine öğretmenlerin çoğunluğunun katıldığı tespit edilmiĢtir (Dereli, 2012). Okul öncesi öğretmenleri üzerinde yapılan benzer bir araĢtırmada öğretmenlerin çoğunluğunun okul öncesi eğitimin çocukları ilköğretime hazırladığı, çocukları zihinsel olarak geliĢtirdiği ve çocukların konuĢma becerilerini arttırdığı görüĢlerine katıldıkları belirlenmiĢtir (ġahin, Sak ve Tuncer, 2013). AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin oldukça büyük bir bölümünün (%83,4) okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarını her gün yaptıkları belirlenmiĢtir. Bilindiği gibi okul öncesi eğitiminde verilen ilk okuma-yazma etkinlikleri ilerleyen yaĢlarda çocukların okuma yazma becerilerini de olumlu yönde etkilemektedir. Çelenk (2008) tarafından ilköğretim öğrencileri üzerinde yapılan araĢtırmada okul öncesi eğitimi alan çocukların ilköğretim çağında okuma ve yazmaya iliĢkin hazırbulunuĢluk düzeylerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiĢtir. Bu kapsamda okul öncesi dönemde verilen okumayazmaya hazırlık çalıĢmalarının öğrenciler açısından faydalı olacağı söylenebilir. AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarını öğrencilerin psikolojik açıdan hazır olma ve kendilerini iyi hissetme durumlarına, ilgi ve ihtiyaçlarına göre belirledikleri tespit edilmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarını genellikle ilk ders saatlerinde ve serbest oyun etkinliklerinin ardından uyguladıkları belirlenmiĢtir. Ayrıca öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarının sanat etkinlikleri ile aynı günlere denk gelmemesi konusunda çaba harcadıkları sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bilindiği gibi okul öncesi dönem ilk okuma-yazma eğitiminin verilmesi gereken en uygun yaĢ olup, bu dönemde öğretmenlerin ilk okumayazma etkinliklerine ayırdıkları süre öğrencilerin dil geliĢimleri açısından oldukça önemlidir (Tuğluk vd., 2008). Öğrencilere ilk okuma-yazma etkinliklerine ayrılan süre kadar etkinliklerin verimli geçmesi de oldukça önemlidir. Bu noktada öğretmenlerin ilk okuma-yazma etkinliklerini yüksek verim elde edecekleri zaman dilimlerinde uygulamalarının önemli bir husus olduğu söylenebilir. AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarında birçok eğitim materyalinden (fotokopi, görsel (slayt), dergi, CD, internet, Ģekerler, oyuncaklar, kartlar, kitaplar) farklı oranlarda da olsa yararlandıkları belirlenmiĢtir. Dereli (2012) tarafından yapılan benzer bir araĢtırmada okul öncesi öğretmenlerinin eğitim sürecinde ağırlıklı olarak somut nesneler, eğitici oyuncaklar, çalıĢma kitapları ve kavram haritalarını ağırlıklı olarak kullandıkları, buna karĢılık abaküs, yazı tahtası, bilgisayar, grafik ve biliĢsel etkinlik materyallerini daha az tercih ettikleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin büyük bir bölümünün (%66,6) okuma-yazmaya hazırlık eğitimlerine öğrencilerin ebeveynlerini dâhil etmedikleri tespit edilmiĢtir. Çelenk (2008) tarafından yapılan araĢtırmada okul baĢarısının ön koĢulu olarak ailenin büyük bir rolü olduğu tespit edilmiĢtir. Aynı araĢtırmada destekleyici aile tutumunun öğrencilerin okul baĢarılarını olumlu yönde etkilediği sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu kapsamda okul öncesi eğitiminde de aile katılımının sağlandığı bir eğitim sistemi oluĢturulması gerektiği söylenebilir. 169 AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin ―okuma-yazmaya hazırlık eğitimleri nasıl olmalı?‖ konusundaki görüĢleri değerlendirildiği zaman, okuma-yazma hazırlık çalıĢmalarında kullanılan görsel ve sesli materyallerin öğrencilerin yaĢ dönemlerine uygun olması gerektiğini düĢündükleri belirlenmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarının oyun ve müzik desteği ile zenginleĢtirilmesi gerektiğini düĢündükleri belirlenmiĢtir. Dereli (2012) tarafından yapılan benzer bir araĢtırmada okul öncesi ve sınıf öğretmenleri üzerinde yapılan araĢtırmada öğretmen görüĢlerine göre okul öncesi eğitimde hangi materyallerin kullanılması gerektiği incelenmiĢtir. AraĢtırmanın sonunda öğretmenlerin okul öncesi eğitim sürecinde çizgi çalıĢmaları yapılmasına ve etkinlik sürelerinin uzatılmasına gereksinim olduğu belirlenmiĢtir. Aynı araĢtırmada okul öncesi öğretmenlerinin ―derslerde deney yapılması, eğitici oyuncak ve kavram haritaları kullanılması gereklidir‖ görüĢlerine katılma düzeylerinin ise düĢük olduğu tespit edilmiĢtir. AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin okumayı geliĢtirmeye yönelik olarak yapmayı planladıkları çalıĢmaların baĢında seslerin baĢladığı ve bittiği kelimeleri tekrar ettirme, aynı ve farklı seslerle baĢlayan nesneleri bulma çalıĢmalarının geldiği belirlenmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin sesleri ayırt etme çalıĢmalarında bazı harflere vurgu yapılarak örnekler verilmesi gerektiğini düĢündükleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. Dereli (2012) tarafından yapılan benzer bir araĢtırmada da okul öncesi öğretmenlerinin okumayı geliĢtirmek için zıt anlamlı kelimelere yer verilmesi gerektiğini düĢündükleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. Tuğluk vd., (2008) tarafından yapılan araĢtırmada da okul öncesi öğretmenlerinin ilk okuma-yazma etkinliklerinde zıt kelimelerin öğretimine ağırlık verdikleri belirlenmiĢtir. Aktürk ve TaĢ (2011) tarafından yapılan çalıĢmada ise ilk okuma-yazma eğitiminde ses temelli çalıĢmalara ağırlık verilmesinin okumanın daha kolay kavranmasına ve kalıcılığının artmasına katkı sağladığı tespit edilmiĢtir. Bay (2010) tarafından yapılan araĢtırmada okul öncesi eğitiminde ses temelli cümle yöntemi ile öğretimin öğrenme becerisi üzerinde %98-100 gibi önemli bir etkisinin bulunduğu tespit edilmiĢtir. Tok, Tok ve Mazı (2008) tarafından yapılan araĢtırmada ilk okumayazma eğitiminde öğretilen kelimelerin sık sık tekrar ettirilmesi gerektiği, öğretilen kelimelerin pekiĢtirilmesi için çocuklara okuma çalıĢmaları yaptırılması gerektiği vurgulanmıĢtır. Öğretmenlerin yazmayı geliĢtirmeye yönelik olarak yapılması gereken çalıĢmalar hakkındaki görüĢleri değerlendirildiği zaman, yazmayı geliĢtirme çalıĢmalarının baĢında kâğıt ve kalemi doğru tutma, masaya doğru oturma ve çizgi çalıĢmalarını doğru yapma gibi etkinliklerin geldiği belirlenmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin kalem ile oynanan çizgi oyunlarının kullanılmasının da kalem tutma ve yazı yazma çalıĢmalarına katkı sağlayacağını düĢündükleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bay, Altun ve Çetin (2014) tarafından yapılan benzer bir çalıĢmada da okul öncesi öğretmenlerinin okuma ve yazmaya hazırlık etkinliklerinde kavram, ses ve çizgi çalıĢmalarına ağırlık verdikleri belirlenmiĢtir. Sonuç olarak, çocukların okuma ve yazma becerilerinin geliĢmesi için belirli bir olgunluk düzeyine ulaĢmaları, bunun yanında okuma ve yazma becerilerini geliĢtirici eğitim etkinliklerine katılmaları oldukça önemlidir (Gündüz ve ÇalıĢkan, 2013). Bu noktada okul öncesi eğitim faaliyetleri çocukların ilk okuma-yazma becerilerinin geliĢtirilmesine ve öğrencilerin bir üst eğitim kademesine hazırlanmalarına katkı sağlamaktadır. Çünkü okul öncesi dönemde alınan okuma-yazma eğitimleri çocukların bir üst (formal) okuma-yazma sürecine daha kolay ve hızlı girmelerine destek olmaktadır (Erdoğan, Altınkaynak ve Erdoğan, 2013). Yapılan bu araĢtırmaya katılan okul öncesi öğretmenlerinin de okul öncesi eğitimin yararlarına iliĢkin bilgi düzeylerinin yüksek olduğu, okuma-yazmaya hazırlık eğitimlerinde farklı yöntem ve materyaller kullandıkları belirlenmiĢtir. Elde edilen bulguların genel olarak literatür ile paralellik gösterdiği sonucuna ulaĢılmıĢtır. KAYNAKÇA Aktürk, Y., TaĢ, A.M. (2011). Ġlk Okuma-Yazma Öğretiminde ―Ses Temelli Cümle Yöntemi‖nin Uygulanmasına ĠliĢkin Öğretmen GörüĢleri (ġanlıurfa/ViranĢehir Örneği). Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 2(1), 27-37. Aral, N., Kandır, A. ve Can YaĢar, M. (2000). Okulöncesi Eğitim. 2. Ya-Pa Yay. Ġstanbul. s.46-47 Bay, D.N. (2008). Ana sınıfı öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık çalıĢmalarına iliĢkin yeterlilik algılarının belirlenmesi. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Gazi Üniversitesi. 170 Bay, D.N., Altun, S.A., Çetin, Ö.ġ. (2014). Okuma Yazmaya Hazırlık ÇalıĢmalarına Yönelik Öğretmen GörüĢleri. UĢak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(1), 244-263. Bay, Y. (2010). Ses temelli cümle yöntemiyle ilk okuma-yazma öğretiminin değerlendirilmesi. Kuramsal Eğitimbilim, 3(1), 164-181. Çelenk, S. (2003). Okul BaĢarısının Ön KoĢulu: Okul Aile DayanıĢması. Ġlköğretim-Online, 2(2), 28-34. Çelenk, S. (2008). Ġlköğretim okulları birinci sınıf öğrencilerinin ilkokuma ve yazma öğretimine hazırlık düzeyleri. Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 8(1), 83-90. Dereli, E. (2012). Okulöncesi öğretmenleri ile ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerinin ilköğretime hazırlık süreci ile ilgili görüĢlerinin karĢılaĢtırılarak incelenmesi. Akademik BakıĢ Dergisi, 30, 1-20. Erdoğan, T., Altınkaynak, ġ. Ö., Erdoğan, Ö. (2013). Okul öncesi öğretmenlerinin okumayazmaya hazırlığa yönelik yaptıkları çalıĢmaların incelenmesi. Ġlköğretim Online, 12(4), 1188-1199. Göçer, A. (2013). Türkçe öğretmeni adaylarının dil kültür iliĢkisi üzerine görüĢleri: fenomenolojik bir araĢtırma. Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 15(2), 25-38. Gündüz, F., ÇalıĢkan, M. (2013). 60-66, 66-72, 72-84 aylık çocukların okul olgunluk ve okuma yazma becerilerini kazanma düzeylerinin incelenmesi. TurkishStudies - International Periodical ForThe Languages, Literatureand History of Turkish orTurkic, 8(8), 379-398. Lonigan, C. J., Purpura, D. J., Wilson, S. B., Walker, P. M., Clancy-Menchetti, J. (2013). Evaluating the components of an emergent literacy intervention for preschool children at risk for reading difficulties. Journal of experimental child psychology, 114(1), 111-130. MEB Okul Öncesi Eğitim Genel Müdürlüğü, (2006), Okul Öncesi Eğitim Programı (36-72 Aylık Çocuklar Ġçin), Devlet Kitapları Müdürlüğü, Ankara. Neuman, Susan B.; Diekinson, David K., (2001), Introduction, Handbook of Early Literacy Researeh., Guilford Press. (pp. )-10), New York. Oktay, Ayla; Aktan, Ebru Kerem, (2004), "Okul Öncesi Dönem (5-6 YaĢ) Çocuklarına Yönelik Okumaya Hazırlık Programı", Cumhuriyet Bilim Teknik. O‘Neill, S., Thornton, V., Marks, D. J., Rajendran, K., & Halperin, J. M. (2015). Early Language Mediates the Relations Between Preschool Inattention and School-Age Reading Achievement. Neuropsychology, 30(4), 398-404. Snow, Catherine E.; Bums, M. Susan; Griffin, Peg (Eds.), (1998), Preventing Reading Diffieulties Ġn Young Children, DC: National Academy Press., Washington. ġahin, Ġ.T., Sak, R., Tuncer, N. (2013). Okul Öncesi ve Birinci Sınıf Öğretmenlerinin Ġlköğretime Hazırlık Sürecine ĠliĢkin GörüĢlerinin KarĢılaĢtırılması. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 13(3), 1691-1713. Tok, ġ., Tok, T.N., Mazı, A. (2008). Ġlkokuma Yazma Öğretiminde Çözümleme ve Ses Temelli Cümle Yöntemlerinin Değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 53, 123144. Tuğluk, Ġ. H., Kök, M., Koçyiğit, S., Kaya, H. Ġ., Gençdoğan, B. (2008). Okul öncesi öğretmenlerinin okuma-yazma etkinliklerini uygulamaya iliĢkin görüĢlerinin değerlendirilmesi. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, (17), 72-81. Uyanık, Ö., Kandır, A. (2010). Okul Öncesi Dönemde Erken Akademik Beceriler. Kuramsal Eğitimbilim, 3(2), 118-134. Yıldırım, A., ġimĢek, H. (2008). Nitel AraĢtırma Yöntemleri. (7. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık. 171 Mühendislik Öğrencilerinin Tercih Nedenleri Üzerine Bir AraĢtırma: Kocaeli Örneği Ehlinaz TORUN* ehlinaz@gmail.com Kocaeli Üniversitesi, Kartepe/KOCAELĠ ÖZET Bu çalıĢmanın amacı, mühendislik öğrencilerinin tercihlerinde nelerin etkili olduğunu belirlemektir. ÇalıĢma, 2-16 Kasım 2015 tarihleri arasında, Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde bölüm ayrımı yapılmaksızın rastgele (Tesadüfi) seçim yöntemi uygulanarak yapılmıĢtır. Toplam 50 öğrenci üzerinde yapılan ankette, 25 kapalı uçlu soru sorulmuĢ ve elde edilen veriler SPSS 16.00 istatistik programı kullanılarak analiz edilerek yorumlanmıĢtır. AraĢtırma, mühendislik öğrencilerinin yaĢ aralığının 17 ile 25 yaĢ arasında değiĢtiğini, %68‘nin okudukları bölümü isteyerek seçtiğini, %40’ı iĢ bulabileceğine inanırken, %36’sının ise iĢ bulma konusunda emin olmadığı, %24’ünün ise piyasada iĢ bulabileceğine inanmadıkları ortaya çıkmıĢtır. Öğrencilerin tercihlerinde etkili olduğu düĢünülen ailesinde Mühendis olanların oranı %36’dır. Öğrencilerin %84’nün ailesi tarafından ayrılan bütçe miktarının 301-900 TL gibi düĢük miktarlarda olduğu belirlenmiĢtir. Öğrencilerin 397- 446 sayısal puan ile bölümlere yerleĢtiği ve alınan puan ile okunan bölüm arasında anlamlı bir iliĢki bulunduğu belirlenmiĢtir. Üniversiteden ve değiĢik kurum ya da kuruluĢlardan% 68’inin 150- 500 TL arasında burs aldığı, %32’sinin burs almadığı saptanmıĢtır. Kocaeli Üniversitesini tercih etmelerindeki en önemli etken olarak ise %76’lık oran ile ―yaĢadığı yere yakın olma” biçiminde belirlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Mühendislik, İş Olanakları, Bölüm Tercihleri, Fakülte, Puan Miktarı, Üniversite A SURVEY ON PREFERENCE OF ENGINEERING DEPARTMENTS OF STUDENTS: A CASE STUDY OF KOCAELI ABSTRACT The aim of this study is to determine students‘ preferences at electing engineering departments. The survey conducted between November 2nd and 16th, 2015 was implemented by applying random selection method in Faculty of Engineering of Kocaeli University. In total, fifty students were chosen randomly and 25 closed-ended questions were asked. Data obtained were analyzed using SPSS 16.00 statistical software and interpreted. In the study, it was determined that the age range of students has changed between 17 and 25 years old. The 68 % of the students has chosen enginereing departments consciously and the 32 % unconsciously. The rate of the students that have an engineer at least in their family is 36 %. The budget reserved by the family for the student has ranged between 301-900 TL (84 %). The 40 % of engineering students believe that they could find a job and the 24 % of them don‘t believe. The 36 % of them are not sure if they could find a job. The students have get into the university by taking numerical score between 397- 446. It was determined that there was a meaningful correlation between score and departments. The 68 % of students have been received scholarship from different organizations and the amount of scholarships has ranged from 150 TL to 500 TL. Closing to home is the most important factor for electing Kocaeli University. Keywords: Engineering, Job Opportunities, Department Preferences, Faculty, Score, University 172 1. GĠRĠġ Meslek seçimi hem bireysel hem de toplumsal anlamda büyük önem taĢımaktadır. Günümüzde, mesleki seçim aĢamasında, meslek sayılarının giderek artması ve uzmanlık gerektirmesi nedeniyle bireylerin kendilerine uygun meslek seçmeleri dolayısıyla da meslek seçimini etkileyen etmenler üzerinde odaklanılması önem kazanmaktadır. Türkiye‘deki öğrencilerin herhangi bir üniversiteyi, fakülteyi veya bölümü tercih etmesini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Öğrencilerin, ebeveynlerinin öğrenim durumu, ebeveyn mesleği, eğitim gördüğü bölge ve il, tercih edilen mesleğin geleceğe dönük görünümü vb. gibi faktörler tercihler konusunda önemli oranda etkili olmaktadır. Literatürde mühendislik eğitimi ile ilgili farklı çalıĢmalara rastlanmıĢtır. Bu çalıĢmalardan bazıları Ģöyledir. Papert (1980), Warszawski (1984), Riggs (1988), Gençoğlu ve Cebeci (1999), Liu ve Fang (2002), Çiçek vd. (2004), Yenigün ve Gürel (2004), Baran ve Kahraman (2004), Christodoulou (2004), Gençoğlu ve Gençoğlu (2005a), Gençoğlu ve Gençoğlu (2005b), Leung vd. (2006), Aytekin (2006), Uğur (2007), Sorguç (2007), Birinci ve Koç (2007), Birinci (2009), Engin, Atalay ve Okay (2009), Çeçen vd. (2009), ErtaĢ, ÖztaĢ ve TekinkuĢ (2009), Balas (2009), Oğuz vd. (2009), Mıstıkoğlu (2010), Bayram vd. (2011) ve Mıstıkoğlu (2012)‘nun çalıĢmaları bu konudaki örneklerdendir. Çukurova, Erciyes ve Gazi Üniversitesi‘ne bağlı inĢaat mühendisliği bölümlerinin son sınıf öğrencileriyle yapılan çalıĢmada, öğrencilerin üniversite tercihlerinde üniversitenin kalitesi, bölüm tercihlerinde ise mesleğe olan ilgileri en önemli etken olduğunu ve genel yetkinliklerinde ise öğrencilerin ‗baĢkalarıyla iyi iliĢkiler kurabilme‘ konusunda baĢarılı olamaları belirtilmiĢtir (Bayram Vd.2015: 4-18). Öğrenci tercihleri üzerine yapılan bir baĢka araĢtırmada, Eğitim Fakültesi, Tıp Fakültesi ile Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi (ĠĠBF) öğrencileri üzerinde yapılmıĢtır. Eğitim Fakültesi öğrencilerinin sosyo-ekonomik düzeyinin Tıp ve ĠĠBF öğrencilerinin sosyo-ekonomik düzeyinden daha düĢük düzeyde olduğu, öğrencilerin anne-baba öğrenim durumu, anne-baba mesleği, aylık gelir, kardeĢ sayısı, ailenin sürekli ikamet ettiği yer, öğrencinin öğrenimi süresince kaldığı yer ile okul türü arasında anlamlı iliĢkinin olduğu tespit edilmiĢtir (Bahar, 2002:125). Öğrencilerin tercih sebeplerinin araĢtırıldığı baĢka bir çalıĢmada ―öğrencilerin %4,9‘unun puanı yettiği, %4,8‘inin ailesi istediği, %1,8‘inin yüksek gelir getiren bir meslek olduğu, % 3,5‘inin bir daha üniversite sınavına girmek istemediği, %2,3‘ünün sıralama hatası yaptığı, %1,7‘sinin üniversite mezunu statüsünde olma isteği, %0,4‘ünün ailesinden uzaklaĢma isteği, %0.8‘inin üniversiteye giriĢ sınav sistemi sürekli değiĢtiği, %1.5‘inin bir meslek sahibi olabilme isteği ve %1.1‘ inin ise Ġzmir‘de okumak zorunda olduğu için mesleği istemeden seçtikleri‖ müĢahede edilmiĢtir (Sarıkaya ve Khorshid, 2009:399). Amerikan Mühendislik Eğitimi Topluluğunun web sayfasına göre de, ABD dıĢından gelerek Amerikan üniversitelerinde öğrenim gören uluslararası öğrencilerin büyük bir çoğunluğu iĢletme ve Mühendislik dallarına yönelmektedirler. Üniversitenin Akademik Kadrosunun Gücü ve BaĢarıları: Bir üniversitenin en önemli ve o kadar da pahalı varlığı akademik kadrosudur. Özellikle de, globalleĢen dünyada mezunların iĢ bulabilme kapasitesini artırabilmek için, uluslararası nitelikli bilim ve sosyal alanda ön plana çıkmıĢ, tanınmıĢ akademik kadrosunun olması üniversitenin saygınlığı açısından çok büyük önem taĢımaktadır. Söz konusu akademik kadronun ön plana çıkmıĢ güncel konularda olması daha da büyük önem arz etmektedir (Amca, 2011: 1-7). Hakkâri Üniversitesinde yapılan bir çalıĢmaya göre, ekonomik durumun, yakınlık ve uzaklık durumun öğrenci tercihlerine etkisinin olduğu bulgusuna varılmıĢtır. Ayrıca genel olarak öğrencilerin ve ailelerinin ekonomik durumunun düĢük düzeyde olduğu vurgulanmıĢtır (Erol, vd. 2012: 1-10). ÇalıĢmanın amacı, Kocaeli Üniversitesini ve mühendislik Fakültesini tercih eden öğrencilerinin tercih etme sebeplerini araĢtırmaktır. 173 2. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalıĢmanın amacı, Sayısal öğrencilerinin Fakülte ve bölüm tercihlerinde nelerin etkin olduğunun belirlenmesi, alınan puanların istedikleri herhangi bir baĢka fakülte yada bölüm için uygunluğunun araĢtırılması, okudukları bölüm ile ilgili yeterli bir bilgiye sahip olup olmadıkları, araĢtırma kabiliyetlerinin geliĢip geliĢmediğinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢma, 2-16 Kasım 2015 tarihleri arasında, Kocaeli üniversitesi Mühendislik Fakültesinde bölüm ayrımı yapılmaksızın rastgele seçilen 50 öğrenci ile yüz yüze anket yöntemi uygulanarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Ankette 25 kapalı uçlu soru sorulmuĢ ve elde edilen veriler SPSS 16.00 istatistik programı kullanılarak analiz edilmiĢ ve yorumlanmıĢtır. Khi-kare ilgi (bağımsızlık) analizlerinde önce H0 ve H1 hipotezleri kurulmuĢ ve %95 güven düzeyinde P < 0.05 ise H0 hipotezi kabul edilerek H1 hipotezi reddedilmiĢ; P > 0.05 ise H0 reddedilerek karĢıt hipotez (H1) kabul edilmiĢtir. Khi-Kare ilgi testi ik, değiĢken arasında bir ilgi olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılır (Yükselen, 2011:168). H0 hipotezi iki değiĢken arasında anlamlı bir iliĢki olduğunu, karĢıt hipotez ise iki değiĢken arasında anlamlı bir iliĢki olmadığını varsaymaktadır. 3. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA AraĢtırmada %95 güven aralığında Khi-kare analizi yapılmıĢ sonuçlar değiĢkenler arsındaki iliĢkiye göre yorumlanmıĢtır. Yapılan çalıĢmada, Örneğe çıkan öğrencilerin birinci sınıfla dördüncü sınıfa kadar bütün gurupları temsil ettiği görülmüĢtür. Öğrencilerin yaĢ ve cinsiyete göre dağılımı Tablo 1’de veriliĢtir. Tablo 1’e göre öğrencilerin yaĢ aralığı 17-25 olduğu belirlenmiĢtir. En çok yığılmanın %56 ile 20-22 yaĢ arasında, %24 ile 23-25 ay arası ve %20 ile 17-19 yaĢ arasında olduğu görülmüĢtür. 26 yaĢ ve üzeri öğrenci araĢtırmaya girmemiĢtir. Örneğe giren öğrencilerin %52‘sini kız, %48‘ini erkek öğrenciler oluĢturmaktadır. YaĢ ile Cinsiyet arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmamıĢ ve H1 hipotezi kabul edilmiĢtir. H0 reddedilmiĢtir. Tablo 1. Öğrencilerin YaĢ ve Cinsiyete Göre Dağılımı Arasındaki ĠliĢki YaĢ Cinsiyet Kız TOPLAM Erkek Sayı % Sayı % Sayı % 17-19 6 23.1 4 16.7 10 20 20-22 12 46.1 16 66.6 28 56 23-25 8 30.8 4 16.7 12 24 TOPLAM 26 100 24 100 50 100 Chi-Square:1,114a Df:2 P: 0,573 P >0.05 Olduğundan H1 Hipotezi Kabul Edilir. ( İlişki Anlamlı Değildir. H0 Reddedilir.) ÇalıĢmada, öğrencilerin Okul ve bölüm tercilerini isteyerek mi yoksa istemeyerek mi seçtikleri araĢtırılmıĢ ve elde edilen veriler Tablo 2’de verilmiĢtir. Tablo 2 incelendiğinde Okudukları bölümü isteyerek seçenler %68 iken, Ġstemeyerek seçenler %32 dir. Burada istemeyerek seçenlerin oranının %32 olması azımsanmayacak düzeydedir. Öğrencilerin tercihlerini yaparken, baĢka parametrelerin iĢin içine girdiği söylenebilir. Bu parametrelerin bir kısmı Ģöyle özetlenebilir. Ġlgi duyulan alan, YGS‘den alınan puan miktarı, ailenin ekonomik düzeyi, ailede ilgili mesleklerle ilgilenenlerin var olup olmaması, yaĢanılan yere yakınlık, arkadaĢ çevresi, Lisedeki okuduğu bölüm, üniversitenin Sağladığı imkânlar, Yurt sorununun olup olmaması, aile birey sayısı, tercih öncesi öğrencinin araĢtırma yapıp yapmaması, okunacak bölümlerin gelecekte ki iĢ bulma olanakları vs gibi pek çok etkenin söz konusu olduğu söylenebilir. 174 Tablo 2. Öğrencilerin Bölüm Tercih Durumu Bölüm Tercih Durumu TOPLAM Sayı 34 16 50 Evet Ġsteyerek Hayır Ġstemeyerek TOPLAM % 68.0 32.0 100 Öğrencilerin aile birey sayısı ile okuduğu bölümü tercih etme arasındaki bağıntı incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo 3’de verilmiĢtir. Tablo 3’e göre, Aile birey sayısı 4-5 arasında olanlar %68, 2-3 Arasında olanlar %24, 6 ve üzeri olanlar ise %8 olarak bulunmuĢtur. Öğrencilerin %4‘ü okudukları bölümü aileleri istediği için, %40‘ı okuduğu alana ilgisi olduğu için, %32‘si YGS‘den aldığı puandan dolayı, %20‘si iĢ imkânlarının daha iyi olduğunu düĢündüğü için ve % 4‘ü diğer sebeplerden dolayı tercih ettikleri belirlenmiĢtir. Ġki değiĢken arsındaki iliĢki ise anlamlı bulunmuĢtur. Aile birey sayısı arttıkça tercih sebeplerinin de değiĢiklik arz ettiği söylenebilir. Tablo 3. Aile Birey Sayısı ile Okunan Bölümü Tercih Etme Nedenleri Arasındaki ĠliĢki Aileniz Okunan Bölümü Tercih Etme Nedenleri Birey TOPLAM Ailem Okuduğum Alana Sınav Puanımdan ĠĢ Ġmkânları Ġyi Diğer Sayısı Ġstediği Ġçin Olan Ġlgim Dolayı Olduğundan Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % 2-3 0 0.0 4 20 6 37.5 2 20 0 0.0 12 24 4-5 0 0.0 14 70 10 62.5 8 80 2 100 34 68 6-+ 2 100 2 10 0 0.0 0 0.0 0 0.0 4 8.0 TOPLAM 2 100 20 100 16 100 10 100 2 100 50 100 Chi-Square: 13,915a Df:8 P: 0,048 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( ĠliĢki Anlamlıdır.) ÇalıĢmada ailenin gelir düzeyini ve öğrenciye ayırdığı bütçe incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo 4’de verilmiĢtir. Tablo 4 incelendiğinde Mühendislikte okuyan öğrencilerin ailelerin ayırdığı bütçe göz önüne alındığında, ailelerin gelir düzeylerinin orta veya alt düzeyde olduğu söylenebilir. AraĢtırmada öğrencilerin cinsiyeti ve yaĢ durumuna göre aileler tarafından öğrenci için ayrılan bütçe miktarının değiĢmediği ve aynı sonucu verdiği görülmüĢtür. Dolayısıyla, yaĢ faktörü ile ailenin ayırdığı bütçe arsındaki bağıntı ele alınmıĢ ve iki değiĢken arsındaki iliĢkinin anlamlı olmadığı belirlenmiĢtir. Yani, ailelerin cinsiyet yada yaĢ faktörüne bağlı kalmadan çocukları için mutlaka bir bütçe ayırma zorunluluğu olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapılan analizde Ailenin öğrencisine ayırdığı bütçe miktarları incelendiğinde 301-600 TL arası % 48, 601-900 TL arası %36, 901 -+ TL arası %8 ve 100-300 TL arası %8 olarak bulunmuĢtur. Tablo 4. YaĢ ile Ailenin Öğrenciye Ayırdığı Bütçe Arasındaki ĠliĢki Ailenin Öğrenciye Ayırdığı Bütçe (TL) YaĢ 100-300 301-600 601-900 901 -+ Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % 17-19 2 50 6 25 0 0.0 2 50 20-22 2 50 10 42 16 89 0 0.0 23-25 0 0.0 8 33 2 11 2 50 TOPLAM 4 100 24 100 18 100 4 100 TOPLAM Sayı % 10 20 28 56 12 24 50 100 Chi-Square: 9,163a Df: 6 P: 0,165 P > 0.05 Olduğundan H1 Hipotezi Kabul Edilir. ( İlişki Anlamlı Değildir. H0 Reddedilir.) Üniversitenin ve değiĢik kurum yada kuruluĢlardan alınan burs miktarına göre dağılımı incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo 5’de verilmiĢtir. Tablo 5 incelendiğinde, öğrencilerin % 68‘inin 150- 500 TL arasında burs aldıkları, %32‘sinin hiçbir kurum yada kuruluĢtan burs almadığı ortaya çıkmıĢtır. Verilen burs miktarlarının öğrenciler için yeterli bir miktar olmadığı gibi öğrencilerin azımsanmayacak bir bölümünün ise burs alamadığı dolayısıyla bu durumun öğrencilerin tercihlerinde etkili olduğu söylenebilir. 175 Tablo 5. Öğrencilerin Üniversite ve Diğer Kurum Yada KuruluĢtan Burs Alma Durumu Alınan Burs Miktarı TOPLAM Sayı 16 21 2 11 50 Burs Alamayan 150-300 301-400 401-500 TOPLAM % 32 42 4 22 100 Öğrencilerin YGS‘den aldıkları puanlar ve okudukları bölüme göre dağılımları incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo 6’da verilmiĢtir. Tablo 6’ya göre, araĢtırmaya katılan öğrencilerin Elektrik Mühendisliği haricindeki bütün bölümlerde eĢit oranda dağılım (%16) göstermiĢtir. Elektrik mühendisliği öğrenci oranı ise %4 olarak bulunmuĢtur. Okunan bölüm ile YGS‘den alınan puan arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmuĢtur. Puan arttıkça bölüm farklılığı da ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin %4‘ü okuduğu bölüme 250-340 YGS puanıyla, %12‘si 341-396 Puan ile, % 60‘ı 397-445 puanla, %24‘ü 446 - + üzeri Puan ile girmiĢlerdir. Öğrencilerin aldığı puanlar ve okudukları bölümleri belirlerken doğru tercih sıralaması yapmaları da oldukça önemli olmaktadır. Yüksek puanla daha düĢük puanlı bölümlere de girmesi söz konusu olmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin tercih yapmadan önce aldıkları puanlara göre hangi bölümlere girebileceklerini önceden araĢtırma yapmaları gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Tablo 6. Öğrencilerin Okudukları Bölüme Göre Dağılımı Okunan Bölüm Öğrencinin Okuduğu Bölüme GiriĢ LYS Puanı TOPLAM 250-340 341-396 397-445 446 - + Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % ĠnĢaat Mühendisliği 0 0.0 0 0.0 6 20 2 17 8 16 Makine Mühendisliği 0 0.0 0 0.0 8 26 0 0.0 8 16 Çevre Mühendisliği 0 0.0 6 100 2 7 0 0.0 8 16 Meteoroloji Mühendisliği 0 0.0 0 0.0 8 26 0 0.0 8 16 Elektrik Mühendisliği 0 0.0 0 0.0 2 7 0 0.0 2 4.0 Endüstri Mühendisliği 0 0.0 0 0.0 0 0.0 8 66 8 16 Kimya Mühendisliği 2 100 0 0.0 4 14 2 17 8 16 TOPLAM 2 100 6 100 30 100 12 100 50 100 Chi-Square:39.583 Df:18 P: 0,002 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( İlişki Anlamlıdır.) Öğrencilerin tercih yapmadan önce bir araĢtırma yapıp yapmadıkları ve okudukları bölüm hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları sorulmuĢ ve cinsiyete üzerinde bölüm ve araĢtırma yapmanın arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo 7’de verilmiĢtir. Tablo 7’ye göre iki değiĢken arasındaki iliĢki anlamlı bulunmuĢtur. Tercih edilen meslek ile cinsiyet arasında bir bağıntının olduğu gibi araĢtırma yapma konusunda da cinsiyetin etkili olduğu bulunmuĢtur. Öğrencilerin %68‘inin araĢtırma yaptığı, %28‘nin araĢtırma yapmadığı, %4‘nün araĢtırma yapmadığı ancak mesleki konuda bilgisi olduğu ortaya çıkmıĢtır. Tablo 7. Öğrencilerin Cinsiyeti Ġle Okudukları Bölümlerin ĠĢ Alanı Hakkında AraĢtırma Bağıntısı Okuduğunuz Bölümle Ġlgili ĠĢ Alanı Hakkında AraĢtırmanız Var Mı? TOPLAM AraĢtırma Yaptım AraĢtırma Yapmadım AraĢtırma Yapmadım Fakat Bilgim Var Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Kız 12 35 12 86 2 100 26 52 Erkek 22 65 2 14 0 0.0 24 48 TOPLAM 34 100 14 100 2 100 50 100 Chi-Square: 6,441 Df:2 P: 0,040 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( ĠliĢki Anlamlıdır.) Cinsiyet Öğrencilerin Tercihlerinde etkili olan faktörlerden ailede ilgili alanda çalıĢan yada o mesleği yapanların durumu ile cinsiyet arasındaki iliĢki araĢtırılmıĢ ve elde edilen veriler Tablo 8’de verilmiĢtir. Tablo 8’e göre, Ailesinde Mühendis olanların oranı %36 dır. Olamayanların oranı ise % 64 dir. Ġki değiĢken arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Çocuklar için ailede birilerin ilgili 176 meslekte olması özendirici yada tam tersi bir karar almada etkili olduğu söylenebilir. Burada ki sonuçlar bu görüĢü destekler yönde bulunmuĢtur. Tablo 8. Öğrencilerin Ailelerinde Mühendis Olup Olmama Durumu Ġle Cinsiyet Arasındaki ĠliĢki Ailesinde Mühendis Olup Olmama Durumu Toplam Evet Var Hayır Yok Sayı % Sayı % Sayı % Kız 4 22 22 69 26 52 Erkek 14 78 10 31 24 48 TOPLAM 18 100 32 100 50 100 Chi-Square: 4,996 Df:1 P: 0,025 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( ĠliĢki Anlamlıdır.) Cinsiyet Öğrencilere Okullarını bitirdikten sonra iĢ bulma konusundaki görüĢleri sorulmuĢ ve elde edilen veriler Tablo 9’da verilmiĢtir. Tablo 9 incelendiğinde, iĢ bulma olanaklarına göre dağılımı %40‘ı iĢ bulabileceğine inanırken, %24‘ü piyasada iĢ bulabileceğine inanmıyor, %36‘sının ise iĢ bulma konusunda emin olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Bu sonuca göre yapılan tercihlerin yeterince araĢtırılmadan yapıldığı söylenebilir. Tablo 9. Öğrencilerin Mezun Olunca ĠĢ Bulabilme Konusundaki GörüĢler Öğrencilerin Mezun Olunca ĠĢ Bulabilme Konusundaki GörüĢler Evet Hayır Emin Değilim TOPLAM TOPLAM Sayı % 20 40.0 12 24.0 18 36.0 50 100 Ayrıca çalıĢmada öğrenciler mezun olduktan sonra nerelerde çalıĢmayı düĢündükleri sorulmuĢ ve elde edilen veriler Tablo 10’da verilmiĢtir. Tabo 10’na göre, %44‘nün günün koĢulları gereği Özel sektörde, % 12‘sinin Kamu sektöründe, %40‘nın karasız olduğu ve %4‘nün ise diğer alanlarda çalıĢmayı düĢündüğü ortaya çıkmıĢtır. Tablo 10. Mezun Olduktan Sonra ÇalıĢmak Ġstenen Yerlere Göre Dağılım. Mezun Olduktan Sonra Nerede ÇalıĢmayı DüĢünüyorsunuz Kamu Sektöründe Özel Sektörde Henüz Karar Veremedim Diğer TOPLAM TOPLAM Sayı % 6 12.0 22 44.0 20 40.0 2 4.0 50 100 AraĢtırmada öğrencilere Kocaeli Üniversitesini tercih etme nedenleri sorulmuĢ ve elde edilen veriler Tablo 11‘de verilmiĢtir. Tablo 11‘ göre %76‘sının Ailesini yaĢadığı yere yakın olması ve servis kullanarak okuluna gelebilmesini belirtirken, %12‘si eğitim kadrosunun iyi olmasını, %4‘ü Üniversitenin yerleĢkesini beğendiğini ve üniversiteli olmanın ayrıcalıklarını, %8‘i ise diğer sebepleri göstermiĢtir. Tablo 11. Öğrencilerin Kocaeli Üniversitesini Tercih Etme Nedenleri Kocaeli Üniversitenizi Tercih Etmenizdeki Etmen Nedir Eğitim Kadrosunu Ġyi Bulduğum Ġçin YaĢadığım ġehre Yakın Olduğu Ġçin Üniversitede Ortamının ve YerleĢkesinin Güzel Olduğu Ġçin Diğer TOPLAM 177 TOPLAM Sayı % 6 12.0 38 76.0 2 4.0 4 8.0 50 100 4. SONUÇ VE ÖNERĠLER            Öğrencilerin yaĢ Aralığının 17-25 olduğu belirlenmiĢtir. En çok yığılmanın %56 ile 20-22 yaĢ arasında, %24 ile 23-25 ay arası ve %20 ile 17-19 yaĢ arasında olduğu görülmüĢtür. 26 yaĢ ve üzeri öğrenci araĢtırmaya girmemiĢtir. Örneğe giren öğrencilerin %52‘sini kız, %48‘ini erkek öğrenciler oluĢturmaktadır. YaĢ ile Cinsiyet arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmamıĢ ve H1 hipotezi kabul edilmiĢtir. H0 reddedilmiĢtir. Okudukları bölümü isteyerek seçenler %68 iken, Ġstemeyerek seçenler %32 dir. Burada istemeyerek seçenlerin oranının %32 olması azımsanmayacak düzeydedir. Öğrencilerin tercihlerini yaparken, baĢka parametrelerin iĢin içine girdiği söylenebilir. Bu parametrelerin bir kısmı Ģöyle özetlenebilir. Ġlgi duyulan alan, YGS‘den alınan puan miktarı, ailenin ekonomik düzeyi, ailede ilgili mesleklerle ilgilenenlerin var olup olmaması, yaĢanılan yere yakınlık, arkadaĢ çevresi, Lisedeki okuduğu bölüm, üniversitenin Sağladığı imkânlar, Yurt sorununun olup olmaması, aile birey sayısı, tercih öncesi öğrencinin araĢtırma yapıp yapmaması, okunacak bölümlerin gelecekte ki iĢ bulma olanakları vs gibi pek çok etkenin söz konusu olduğu söylenebilir. Aile birey sayısı 4-5 arasında olanlar %68, 2-3 Arasında olanlar %24, 6 ve üzeri olanlar ise %8 olarak bulunmuĢtur. Öğrencilerin %4‘ü okudukları bölümü aileleri istediği için, %40‘ı okuduğu alana ilgisi olduğu için, %32‘si YGS‘den aldığı puandan dolayı, %20‘si iĢ imkânlarının daha iyi olduğunu düĢündüğü için ve % 4‘ü diğer sebeplerden dolayı tercih ettikleri belirlenmiĢtir. Ġki değiĢken arsındaki iliĢki ise anlamlı bulunmuĢtur. Aile birey sayısı arttıkça tercih sebeplerinin de değiĢiklik arz ettiği söylenebilir. YaĢ faktörü ile ailenin ayırdığı bütçe arsındaki bağıntı ele alınmıĢ ve iki değiĢken arsındaki iliĢkinin anlamlı olmadığı belirlenmiĢtir. Yani, ailelerin cinsiyet yada yaĢ faktörüne bağlı kalmadan çocukları için mutlaka bir bütçe ayırma zorunluluğu olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapılan analizde Ailenin öğrencisine ayırdığı bütçe miktarları incelendiğinde 301-600 TL arası % 48, 601-900 TL arası % 36, 901 -+ TL arası % 8 ve 100300 TL arası % 8 olarak bulunmuĢtur. Öğrencilerin % 68‘inin 150- 500 TL arasında burs aldıkları, %32‘sinin hiçbir kurum yada kuruluĢtan burs almadığı ortaya çıkmıĢtır. Verilen burs miktarlarının öğrenciler için yeterli bir miktar olmadığı gibi öğrencilerin azımsanmayacak bir bölümünün ise burs alamadığı dolayısıyla bu durumun öğrencilerin tercihlerinde etkili olduğu söylenebilir. Okunan bölüm ile LYS‘den alınan puan arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmuĢtur. Puan arttıkça bölüm farklılığı da ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin %4‘ü okuduğu bölüme 250-340 YLS puanıyla, %12‘si 341-396 Puan ile, % 60‘ı 397-445 puanla, %24‘ü 446 - + üzeri Puan ile girmiĢlerdir. Öğrencilerin aldığı puanlar ve okudukları bölümleri belirlerken doğru tercih sıralaması yapmaları da oldukça önemli olmaktadır. Yüksek puanla daha düĢük puanlı bölümlere girmesi söz konusu olmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin tercih yapmadan önce aldıkları puanlara göre hangi bölümlere girebileceklerini önceden araĢtırma yapmaları gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Tercih edilen meslek ile cinsiyet arasında bir bağıntının olduğu gibi araĢtırma yapma konusunda da cinsiyetin etkili olduğu bulunmuĢtur. Öğrencilerin %68‘inin araĢtırma yaptığı, %28‘nin araĢtırma yapmadığı, %4‘nün araĢtırma yapmadığı ancak mesleki konuda bilgisi olduğu ortaya çıkmıĢtır. Ailesinde Mühendis olanların oranı %36‘ dır. Olamayanların oranı ise 64 dür. Ġki değiĢken arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Çocuklar için ailede birilerin ilgili meslekte olması özendirici yada tam tersi bir karar almada etkili olduğu söylenebilir. Burada ki sonuçlar bu görüĢü destekler yönde bulunmuĢtur. Yükseköğretime GiriĢ Sınavından aldıkları puanlar 397- 446 sayısal puanı ile bölümlere yerleĢtiği ve alınan puan ile okunan bölüm arasında anlamlı bir iliĢki bulunduğu belirlenmiĢtir. 178     ĠĢ bulma olanaklarına göre dağılımı %40‘ı iĢ bulabileceğine inanırken, %24‘ü piyasada iĢ bulabileceğine inanmıyor, %36‘sının ise iĢ bulma konusunda emin olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Bu sonuca göre yapılan tercihlerin yeterince araĢtırılmadan yapıldığı söylenebilir. Öğrencilerin Mezun olduktan sonra çalıĢma yer tercilerine göre dağılımında %44‘nün günün koĢulları gereği Özel sektörde, % 12‘sinin Kamu sektöründe, %40‘nın karasız olduğu ve %4‘nün ise diğer alanlarda çalıĢmayı düĢündüğü ortaya çıkmıĢtır. Öğrencilerin Kocaeli Üniversitesini tercih etme nedenleri arasında, %76‘sının Ailesini yaĢadığı yere yakın olması ve servis kullanarak okuluna gelebilmesi olduğu ortaya çıkmıĢtır. Öğrencilerin okul, bölüm ve üniversite tercihlerinde demografik faktörler yanında gelecekteki hayat standartlarının iyi olması ve iyi bir iĢ bulabilmesi için araĢtırma yapması, doğru tercihlerde bulunması gerekmektedir. Ekonomik desteklerin artırılması, öğrencinin kalacak yer sorununun çözülmesi, tercihleri yaparken iyi bir danıĢmanın olması, ülkenin ve dünya konjonktürünün göz önünde bulundurularak bölüm ve okul kontenjanlarının ayarlanması, gelecekte iĢ olanakları olan bölümlerin açılması, iĢ alanı olmayan mesleki alanların amacına uygun sayıda kontenjanlarının ayarlanması ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. REFERANSLAR Amca, H. ( 2011).‖ Üniversitelerin Tercihi Edilmesini Etkileyen Faktörler‖. Doğu Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı, Kıbrıs, 1-7 p. http://www.emu.edu.tr/amca/pdf Bahar, H. H. (2002). ―Eğitim Fakültesi, Tıp Fakültesi ve Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Öğrencilerinin Bazı Sosyo-Ekonomik Özellikleri ile Fakülte Tercihleri Arasındaki ĠliĢki‖, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, 4 (1), 2002 s.125. Balas, L. (2009, Kasım). ĠnĢaat mühendisliği eğitiminde sürdürülebilir geliĢim kavramı. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya. Baran, T. ve Kahraman, S. (2004, Mayıs). Mühendislik eğitiminde probleme dayalı öğrenme modelleri. Sözel bildiri, I. Ulusal Mühendislik Kongresi, Izmir. Bayram, S., Dirikgil, T., Tantekin Çelik, G., Bulut, N., Haktanır, T. ve Laptalı Oral, E. (2011, Eylül). ĠnĢaat mühendisliği bölümü öğrencilerinin mevcut eğitim sistemine bakıĢı ve çözüm önerileri. Sözel bildiri, ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi 2. Sempozyumu, Muğla. Bayram, S., Çelik, G.T., Oral E. L., (2015). ―Mühendislik öğrencilerinin öğrenim yeterlilikleri ve mesleki yetkinlikleri: inĢaat mühendisliği öğrenci perspektifi‖, Turkish Journal of Education TURJE. 2015, Volume 4, Issue 1 , 4-18 P. www.turje.org Birinci, F. ve Koç, V. (2007, Ekim). Türkiye‘de inĢaat mühendisliği eğitiminin genel yapısı ve geliĢtirilmesi için yeni yaklaĢımlar. Sözel bildiri, 4. ĠnĢaat Yönetimi Kongresi, Ġstanbul. Birinci, F. (2009, Kasım). Türkiye‘de inĢaat mühendisliği eğitiminin genel durumu, sorunları ve çözüm önerileri. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya. Erol, A., Yergin H., Mercan M. (2012). ―Üniversite Öğrencilerinin Üniversite Tercihlerinin Belirleyicileri: Hakkâri Örneği‖, Sosyal Ve BeĢeri Bilimler Dergisi Cilt 4, No 2, ISSN: 1309-8012 (Online) 1, 1-10 p. Christodoulou, S. (2004). Educating civil engineering professionals of tomorrow. Journal of Professional Issues in Engineering Education and Practice, 130(2), 90-94. Çeçen, H., SertyeĢilıĢık, B., Aladağ, H., Yurdakul, E. ve ToptaĢ, F. (2009, Kasım). YTÜ inĢaat mühendisiği yapı iĢletmesi yüksek lisans eğitiminin analizi. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya. Çiçek, T., Seyrankaya, A., Cöcen, Ġ., Yenice, H., Malayoğlu, U., Onur, A.H., Kahraman, B. ve ġafak, S. (2004, Mayıs). Mühendislik aktif eğitiminde mesleksel becerilerin kazanılması. Sözel bildiri, I.Ulusal Mühendislik Kongresi, Izmir. Engin, S., Atalay, H.M. ve Okay, F. (2009, Kasım). ĠnĢaat mühendisliği bölümü öğrencilerinin performansını etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya. ErtaĢ, H., ÖztaĢ, A. ve TekinkuĢ, M. (2009, Ekim). Staj ve bitirme projelerinin inĢaat mühendisliğinin yapım yönetimi eğitimindeki katkısının incelenmesi: Gaziantep Üniversitesi mezunu inĢaat mühendisleri üzerine bir uygulama. Sözel bildiri, 5. Ulusal Yapı ĠĢletmesi/Yapım Yönetimi Kongresi, EskiĢehir. Gençoğlu, M.T. ve Cebeci, M. (1999, Ekim). Türkiye'de mühendislik eğitimi ve öneriler. Sözel bildiri, Mühendislik-Mimarlık Eğitimi Sempozyumu, Ġstanbul. Gençoğlu, M.T. ve Gençoğlu, E. (2005a). Mühendislik eğitiminde yeni yaklaĢımlar. Kaynak Elektrik, 195, 89- 179 93. Gençoğlu, M.T. ve Gençoğlu, E. (2005b, Kasım). Mühendislik lisans eğitimi ve baĢarı ölçütleri. Sözel bildiri, TMMOB Mühendislik Eğitimi Sempozyumu, Ankara. Leung, M.I., Li, J., Fang, Z., Lu, X. ve Lu, M. (2006). Learning approaches of construction engineering students: A comparative study between Hong Kong and Mainland China. Journal for Education in the Built Environment, 1(1), 112-131. Liu, X. ve Fang, D. (2002). Predicaments and expectations of civil engineering education in China. European Journal of Engineering Education, 27(2), 219-224. Mıstıkoğlu, G. (2010, Eylül). ĠnĢaat mühendisliği öğrencilerinin motivasyonlarını etkileyen faktörlerin değerlendirmesi üzerine örnek bir çalıĢma. Sözel bildiri, 1. Proje ve Yapım Yönetimi Kongresi, Ankara. Mıstıkoğlu, G. (2012). Ġstanbul‘daki inĢaat mühendisliği öğrencilerinin motivasyonlarını etkileyen faktörlerin değerlendirmesi. e-Journal of New World Sciences Academy, 7(3), 632-641. http://www.newwsa.com/download/gecici_makale_dosyalari/NWSA-5930-2706-4.pdf adresinden elde edildi. Oğuz, C., Altın, S., Yaman, Ġ.Ö., Kırçıl, M.S., Bakır, A. ve Sönmez, G. (2009, Kasım). ĠnĢaat mühendisliği eğitiminde Türkiye gerçeği. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya. Papert, S. (1980, Ekim). Redefining childhood: The computer presence as an experiment in developmental psyschology. Sözel bildiri, IFIP Congress 80, 8th World Computer Congress, Tokio, Japan and Melbourne, Australia. Riggs, L.S. (1988). Educating construction managers. Journal of Management in Engineering, ASCE, 114(2), 279- 285. Sorguç, V.D. (2007, Ekim). Temel üretim ve maliyet iĢlevleri ıĢığında inĢaat endüstri, iĢletme mühendisliği ve stratejisinin eğitim sorunları. Sözel bildiri, 4. ĠnĢaat Yönetimi Kongresi, Ġstanbul. Sarıkaya, T., Khorshıd L. (2009). ―Üniversite Öğrencilerinin Meslek Seçimini Etkileyen Etmenlerin Ġncelenmesi: Üniversite Öğrencilerinin Meslek Seçimi‖, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar, 7(2), 393-423, 2009,s.399 Yükselen, C. (2011). ―Pazarlama AraĢtırmaları‖, 5. Baskı, Detay yayıncılık, Ankara, 234 p. Warszawski, A. (1984) Construction management programme. Journal of Management in Engineering, ASCE, 110(3), 297-310. Yenigün, K. ve Gürel, M.A. (2004, Mayıs). Türkiye‘de ĠnĢaat Mühendisliği Eğitiminin Değerlendirilmesi Ve Bazı Öneriler. Sözel bildiri, I. Ulusal Mühendislik Kongresi, Izmir. 180 Üniversite Öğrencilerinin Uzaktan Eğitime BakıĢ Açıları: Dumlupınar Üniversitesi Örneği Bekir MUMYAKMAZ* Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye bekir.mumyakmaz@dpu.edu.tr Faruk DURSUN Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye faruk.dursun@dpu.edu.tr Ferzende TEKÇE Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye ferzende.tekce@dpu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada öğrencilerin uzaktan eğitime bakıĢ açıları incelenmiĢ ve öğrencilerin katıldıkları eğitim ortamı ile ilgili görüĢleri alınmıĢtır. Bu amaçla Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu ve Hisarcık Meslek Yüksekokulu öğrencilerine yüz yüze ve web tabanlı uzaktan eğitim yolu ile eğitim verilmiĢtir. Öğrencilere uzaktan eğitim yoluyla ders almadan önce bir anket uygulanarak henüz tanıĢmadıkları web tabanlı uzaktan eğitim hakkındaki görüĢleri alınmıĢtır. Ankete 400 öğrenci katılmıĢtır. Ġlerleyen süreçte web tabanlı uzaktan eğitim platformu üzerinden verilen eğitim sonrası uzaktan eğitim hakkındaki fikirlerinin belirlenmesi için yeni bir anket uygulanmıĢtır. Öğrencilerin eğitim almadan önce web tabanlı uzaktan eğitime bakıĢ açıları ile eğitim aldıktan sonra fikirlerinde farklılıklar tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Uzaktan Eğitim, Harmanlanmış Öğrenim, Eğitim Yönetim Sistemi PERSPECTIVES OF UNIVERSITY STUDENTS FOR DISTANCE EDUCATION: DUMLUPINAR UNIVERSITY CASE Abstract In this study, the perspectives of the university students for distance education were examined. The students were consulted about their participation in the educational environment. For this purpose, the students from the Faculty of Engineering, School of Applied Sciences and Hisarcık Vocational School of Dumlupınar University took courses in both face-to-face and web-based distance learning (hybrid or blended learning). A questionnaire had been applied to the students before they took courses via distance education in order to obtain thoughts of the students on distance education which they had not been met. The number of the students, who attended to the questionnaire, was 400. After having some familiarity on the web-based distance education platform, the students have had a new survey to determine their experiences and ideas on blended learning. Some differences were identified in ideas of the students on web-based distance education before and after blended learning experience. Keywords: Distance Education, Blended Learning, Learning Management System. 181 GİRİŞ Bilgi teknolojilerinde ortaya çıkan geliĢmeler sosyal hayat, iĢ hayatı gibi alanlarda karĢılık bulduğu gibi öğretim alanında da yaygın olarak tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. Tarihi insanlık kadar eski olan öğretim ülkelerin sosyal ve iktisadi açıdan kalkınmalarında yadsınamaz bir öneme sahiptir. YaĢamın her devresinde devam eden öğrenme eylemi; bireylerin daha nitelikli hale gelmesini, böylelikle de uzun vadede gerek içerisinde yaĢadıkları topluma gerekse insanlığa faydalı olmalarını amaçlamaktadır. Türkiye‘de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen temel öğretim modeli, ilk ve orta öğretim öğrencileri için yüz-yüze öğretim öngörmektedir. Bu süreç büyük oranda yükseköğretimde de devam etmektedir. Geleneksel öğretimin yanında yükseköğretim aĢamasında uzaktan öğretim içeren alternatif öğretim çeĢitleri de kullanılmaktadır. Temeli 1800‘lü yıllara kadar dayanan uzaktan öğretim yönteminin ilk denemeleri Türkiye‘de 1950‘li yıllarda mektupla açık öğretim yöntemiyle yapılmıĢtır. Ġlerleyen yıllarda öncülüğünü Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi‘nin yaptığı açık öğretim sisteminde öğrenciler fiziki ortamlardan uzakta fakültenin kendilerine verdiği ders kitaplarından ders çalıĢmakta, televizyon ile dersleri izlemekte ve sınıf ortamında sınavlara girmektedir. Bu yöntem örgün yükseköğretime çeĢitli nedenlerle devam edemeyen bireylerin eksikliklerini gidermeyi amaçlamaktadır. Açık öğretim yönteminin yanı sıra internet teknolojilerinin öğretim sistemine entegre edilmesiyle farklı bir boyut kazanan öğretim yöntemleri, internet tabanlı uzaktan öğretim yöntemini alanın hizmetine sunmuĢtur. Senkron (eĢzamanlı) ve asenkron (eĢzamanlı olmayan) çeĢitleri bulunan uzaktan öğretim yönteminde öğrenciler, etkileĢimli ya da etkileĢimsiz olarak öğretimlerini sürdürmektedir. Zaman içerisinde klasik öğretimle entegre edilen uzaktan öğretim, harmanlanmıĢ öğretim modelini ortaya çıkarmıĢtır. Bu yöntemde öğretim, hem yüz yüze hem de uzaktan öğretimde kullanılan teknolojiler aracılığıyla verilmektedir. Öğrenme modeli; öğretici, öğrenci ve öğretim içeriği ile aradaki etkileĢim üzerine kurulmuĢtur. Bir konunun öğretilmesi ve öğrenilmesi öğretimin özünü oluĢturmakla birlikte; uzaktan öğretim, farklı Ģekillerde organize edilen bu öğretim sürecinin alternatif uygulamalarından biri olmaktadır (Özturan vd., 2000: 108). Bu çalıĢma, üniversite öğrencilerinin uzaktan öğretime bakıĢ açılarını öğretim öncesi ve sonrası olmak üzere iki aĢamada irdelemekte ve elde edilen sonuçlardaki farklılıkları ortaya koymaktadır. Uzaktan Öğretim Artan öğretim ihtiyacıyla birlikte, geliĢen bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin öğretimdeki rolü de gittikçe önem kazanmaktadır. Zaman ve mekân problemi yaĢayan; fakat kendini de geliĢtirmek isteyen bireyler, bilgi ve iletiĢim teknolojileri aracılığıyla verilen uzaktan öğretim ile bu eksikliklerini giderebilmektedirler (Ilgaz ve AĢkar, 2009: 27). Temeli 1800‘lü yıllara kadar dayanan uzaktan öğretim ile ülkemiz 1924 yılında Dewey‘in ―öğretmen öğretimi raporu‖ ile tanıĢmıĢ, ilk olarak uzaktan öğretim uygulamasına ise mektup ile öğretim Ģeklinde 1950 yılında baĢlanmıĢtır (Akdemir, 2011: 69). Uzaktan öğretim geleneksel öğretimin zaman ve mekân konularındaki sınırlılıklarına çözüm getirmektedir (Çelik, 1998: 104). ÇalıĢan veya çalıĢmayan kiĢilerin yanı sıra örgün öğretime dahil olan kiĢilerin de yararlanabileceği bir sistemdir (Süer vd., 2005: 107). Uzaktan öğretim, farklı coğrafik bölgelerde yer alan öğrenci, öğretmen ve ekipmanların kullanılmasını ön gören bir yaklaĢımdır (Aktan vd., 1996: 320). Uzaktan öğretimde kullanılan öğretim modelleri senkron (eĢzamanlı) asenkron (eĢzamansız) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Senkron öğretim modelinde öğrenci internet üzerinden öğretim alırken aynı zamanda öğretici ile iletiĢim kurabilmektedir. Asenkron öğretim modelinde ise öğrenci kendi programı ve çalıĢma düzenine göre herhangi bir öğretici ile canlı bağlantı kurmaz ve belirli bir zaman aralığında çalıĢmasını tamamlar (Balta ve Türel, 2013: 39). Uzaktan öğretim kiĢilerin ilgi, yaĢ, öğrenim seviyeleri, çalıĢma Ģartları ve coğrafi koĢullardan kaynaklanan öğretim eksikliklerini gideren, bireysel öğrenmeye temelli olması nedeniyle de sorumluluğu büyük ölçüde bireye bırakan bir sistemdir (Ekici, 2003: 48). Öğrenci ve öğretenin farklı mekanlardan ders malzemesi aktarımı yaptığı ve etkileĢimi teknoloji aracılığıyla gerçekleĢtirdiği uzaktan öğretim hızla geliĢmektedir (Elmas vd., 2008: 53). Uzaktan öğretimin tüm öğretim hizmetleri içerisindeki payının her geçen gün artmasını OdabaĢ (2004:3), Bakioğlu ve Can (2007: 19) ve ġen vd. (2010: 384) Ģu maddelerle açıklamaktadır: 182 • Bireylerin farklı eğitim-öğrenim olanakları ve gereksinimi, • Geleneksel öğretim yöntemlerinin bireysel gereksinimleri karĢılayamaması, • Zaman ve mekân bağımsız bireysel öğrenim ortamlarının sağlanması, • Yüz yüze öğretime çeĢitli nedenlerle katılamayan (Örneğin evden dıĢarı çıkamayan veya özürlüler) bireylere de öğrenim olanağı sağlaması, • Maliyetten tasarruf sağlaması, • Sınıf ortamına oranla daha kitlesel oluĢu, • Öğretimde verimliliğin sağlanması, • ĠĢitsel ve görsel tasarımlar yardımıyla etkili öğrenme, • Kesintisiz ve sınırsız öğretim imkânı vermesi, • KiĢilerin geliĢimlerinin takip edilip değerlendirilebilmesi, • GeniĢ kitlelere öğretim verilebilmesi, • Öğretimde fırsat eĢitliği sağlaması, • Farklı mekânlardaki farklı uzmanlardan yararlanılabilmesi, • Bireylere istedikleri hız ve yöntemle öğrenme imkânı sağlanabilmesi. Çetiner vd., (1999) uzaktan öğretimin anahtar özelliklerini aĢağıdaki gibi sıralamaktadır: Öğretici ve öğrenci uzaktan öğretim sürecinin önemli bir kısmında coğrafi olarak farklı yerdedir. Uzaktan öğretim ortamları öğretici, öğrenci ve ders içeriğinin bir araya getirilmesi için kullanılmaktadır. Öğretici, öğrenci ve öğretim kurumu iki yönlü iletiĢim sağlamaktadır. Yer ve/veya zamandan bağımsız bir yapıdır. Öğrencinin öğreniminde öğreticinin bir etkisi yoktur ve öğrenci kendi istemi ile öğrenmektedir. Uzaktan Öğretimin Türleri Tablo 6. Uzaktan öğretim türleri ZAMAN Aynı mekân Zaman bağımsız Zamandan yarı bağımsız Zaman bağımlı EĞĠTMEN / ÖĞRENCĠ Aynı + farklı mekân Farklı bir mekân A D E B C Tablo 1‘e bakıldığında uzaktan öğretim türlerinin üç farklı Ģekilde kategorize edildiği görülmektedir. Bu türler uzaktan öğretimin aynı mekânda verildiği, tamamen bağımsız bir mekânda gerçekleĢtirildiği ve aynı mekân ile farklı mekânların birlikte kullanıldığı durumlardır. Tablo 1‘de aynı mekânın kullanıldığı yöntem D harfi ile sembolize edilirken öğretim aynı mekân içerisinde elektronik tartıĢma desteğiyle yüz yüze sınıf ortamında yürütülmektedir. E harfi aynı + farklı mekân kullanımı göstermektedir ki burada esas unsur öğretimin bir kısmının yüz yüze diğer kısmının ise tamamen uzaktan verilmesidir. Öğretimin baĢlangıç düzeyi ile sınav aĢamaları yüz yüze verilirken diğer aĢamalar A harfinin ifade ettiği yani öğretici ve öğrencinin yer ve zamandan bağımsız yürütülmesinden hareketle organize edilmektedir. B harfi ise mekân bağımsız yarı zaman bağımlı durumdur. Bir diğer deyiĢle bir problemi çözmek ya da bir soruyu cevaplandırmak için etkileĢimli internet araçları kullanılmasıdır. Mekan farklı fakat zamana tamamen bağımlı olunan C durumunda ise karĢılıklı olarak sorular ve cevaplarının yer aldığı video konferans sistemleri kullanılmaktadır (Çetin vd., 1999). 183 İnternet Tabanlı Uzaktan Öğretim Modeli Ġnternet tabanlı uzaktan öğretim modelinde öğretim alan kiĢi bilgisayar gibi biliĢim cihazları kullanımı ile zaman ve mekândan bağımsız olarak derslere, eğitmene ve diğer öğrenenlere ulaĢmakta, kablosuz bağlantılar marifetiyle de mekân bağımsız kavramının sınırını geniĢletmektedir (Oran ve Karadeniz, 2007: 167). GeliĢen internet teknolojisinin uzaktan öğretime entegrasyonunun sağlanması neticesinde internet tabanlı öğretim modellerinin geliĢtirilmesi ve öğretim sürecinde yaygın olarak kullanılması öğretim sürecinde etkili bir sonuç alınmasına yardımcı olmaktadır (DemirbaĢ, 2007: 402). Ġnternet tabanlı uzaktan öğretim programlarında sürecin önemli bir kısmında öğrenenlerin özel bir öğrenim yerinde toplanma gereksinimi olmaksızın, öğretim materyalleri kullanıcıya özel sistemler üzerinden temin edilmektedir (OdabaĢ ve OdabaĢ, 2009: 84). Bu sistemler çok çeĢitli olmasına rağmen çalıĢmamızın teknolojik altyapısının inĢa edildiği Moodle isimli uygulamanın açıklamasının verilmesi yeterli görülmüĢtür. Moodle Uygulaması EĢzamanlı ve eĢzamansız olarak internet tabanlı öğretim için piyasada kullanılan ücretli ve ücretsiz pek çok eğitim yönetim sistemi (EYS) bulunmaktadır. Martin Dougiamas, sosyal iletiĢim ve etkileĢimi ön plana çıkaran sosyal yapılandırmacı (social constructionist) öğretme ve öğrenme kuramını, açık kaynak kodlu yazılım ile destekleyen bir doktora tezine baĢlamıĢ ve Moodle (Modular Object Oriented Dynamic Learning Environment - Modüler Nesneye Yönelimli Dinamik Öğrenme Ortamı) ortaya çıkmıĢtır. Kurs Yönetim Sistemi olarak da tanımlanmaktadır. Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan Moodle; ücretsiz, özgür ve açık kaynak kodlu bir EYS yazılımıdır (Inner, 2014: 96). Kamu kurumları, kamu ve özel öğretim kurumları, askeri kuruluĢlar, havayolları, petrol Ģirketleri ve evde öğretim veren bağımsız öğretimciler, Moodle EYS kullanılmaktadır (Moodle Usage, 2016). Moodle, Ģu anda 239 ülkede 100‘ün üzerinde farklı dilde 75.485 sitede 9 milyondan fazla derste 86 milyondan fazla kullanıcıya hizmet vermektedir (Moodle Statistics, 2016). Moodle açık kaynak kodlu (GNU Public License) olup, PHP dilinde yazılmıĢtır ve ihtiyaca bağlı MySQL, PostgreSQL, MSSQL, Oracle veri tabanlarından biri kullanarak Linux veya Windows iĢletim sistemlerine kurulabilir. Moodle‘ın kullanılması, kopyalanması, ekleme ve çıkarma yapılması serbesttir. Modüler yapısından dolayı Moodle üzerinde modüller geliĢtirilebilir veya resmi sitesinden ihtiyaçları karĢılayan modüller yüklenerek özelleĢtirebilir. Dünyanın her yerinden binlerce gönüllü geliĢtiricisi sayesinde Moodle sürekli güncel kalmaktadır. Ayrıca dünyanın her yerindeki çözüm ortakları ile isteyen kurum ve kuruluĢlara ticari çözümler de sunmaktadır. Moodle kullanılarak aĢağıdaki iĢlemler rahatlıkla yapılabilir: Sınıflar oluĢturmak ve sınıflara sistemde ekli olan kullanıcıları öğrenci, eğitmen olarak atamak. Kullanıcılara farklı yetki ve roller vermek, ihtiyaca göre yeni rol ve yetkiler oluĢturmak. Dosya, video ve doküman paylaĢımı yapmak ve internet sayfası oluĢturmak. Öğrencilere ödev vermek, toplamak ve sistem üzerinden değerlendirmek. Çevrimiçi sınav hazırlamak ve yapmak. Sınavlar ile ilgili çok çeĢitli güvenlik ayarları yapabilmek. (IP kısıtlanması, Ģifre, süre, soru ve Ģık karıĢtırma…) Scorm standardında içerik hazırlayabilme ve yükleme. Ticari ve açık kaynak kodlu birçok sanal sınıf yazılımının entegrasyonunu yapabilmek. Ġhtiyaca göre https://moodle.org/plugins/ sitesinden yüzlerce eklenti yükleyebilmek. YÖNTEM Çalışma Grubu Bu araĢtırmanın çalıĢma grubunu, Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu ve Hisarcık Meslek Yüksekokulu öğrencileri oluĢturmaktadır. ÇalıĢmaya katılan öğrenci sayısı 400‘dür. 184 Veri Toplama Aracı ve Yöntemi ÇalıĢmada verilerin toplanması için araĢtırmacılar tarafından amaca yönelik olarak geliĢtirilen ―Uzaktan öğretim öncesi‖ ve ―Uzaktan öğretim sonrası‖ baĢlıklı ölçek kullanılmıĢtır. Ölçek üç bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde kullanıcıların demografik özelliklerinin belirlenmesine; ikinci bölümde bilgisayar ve uzaktan öğretim teknolojisine yatkınlıklarının ortaya konulmasına, son bölümde ise uzaktan öğretim sistemine bakıĢ açılarına yönelik sorular yer almaktadır. ―Uzaktan öğretim Öncesi‖ ve ―Uzaktan öğretim Sonrası‖ ölçeklerinin geliĢtirilmesinde izlenen aĢamalar Ģu Ģekilde özetlenmiĢtir: Öncelikle literatür taraması yapılmıĢ; bu tarama çalıĢmalarında ulusal ve uluslararası alanda konu ile bağlantılı olarak hazırlanan doktora tezleri, yine ulusal ve uluslararası makaleler, kitaplar incelenmiĢtir. Taslak olarak hazırlanan ölçek, alanında uzman kiĢilerin kontrolüne sunulmuĢtur. Uzmanlardan gelen geribildirimlerle ―Uzaktan öğretim Öncesi‖ ve ―Uzaktan öğretim Sonrası‖ ölçeği oluĢturulmuĢtur. Katılımcıların henüz tanıĢmadıkları uzaktan öğretim sistemi ile ilgili görüĢlerinin alınması ve uzaktan öğretim sistemini kullandıktan sonraki düĢüncelerinin tespiti için geliĢtirilen ölçekler, eys.dpu.edu.tr adresi üzerinde çalıĢtırılan Moddle uzaktan öğretim sistemine yüklenmiĢtir. Katılımcıların dağıtılan kullanıcı adı ve Ģifrelerle giriĢ yaptıkları kiĢisel öğretim sayfalarında yer alan ölçeği cevaplamaları sağlanmıĢtır. Veri Analizi Verilerin analizinde demografik özellikler için ortalama ve frekanslarına göre değerlendirme yapılmıĢtır. Öğrencilerin uzaktan öğretime bakıĢ açılarına yönelik ölçek için uzaktan öğretim öncesi ve sonrası bağımlı örneklem ―t testi‖ yapılmıĢtır. Bu analizler için SPSS istatistik programının 22.0 sürümü kullanılmıĢtır. BULGULAR Demografik Özelliklere Ait Bulgular Tablo 2. Katılımcıların Demografik Özellikleri Cinsiyet Fakülte/MYO/Yüksek Kadın n 186 % 46,5 Erkek 214 53,5 Hisarcık MYO 97 24,3 Mühendislik 205 51,3 UBYO 98 24,4 54 13,5 346 151 213 36 8 86,5 37,7 53,3 9,0 2,0 Kötü 40 10,0 Orta 143 35,8 Ġyi 136 34,0 Çok iyi 73 18,2 Toplam 400 100,0 Uzaktan öğretim yoluyla verilen bir öğretim Evet aldınız mı? Hayır Yüz yüze öğretim Takip etmek istediğiniz ders için hangi öğrenme HarmanlanmıĢ öğretim yöntemini tercih edersiniz? Uzaktan öğretim Çok Kötü Bilgisayar kullanma becerisi AraĢtırmaya katılan öğrencilerin % 53,5‘i erkek, % 46,5‘i bayan, ve % 51,3‘ü Mühendislik Fakültesi‘nde, % 24,4‘ü Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu‘nda, % 24,3‘ü de Hisarcık Meslek Yüksek Okulu‘nda öğretim gören öğrencilerdir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin % 86,5‘i daha önce uzaktan 185 öğretim yolu ile verilen bir öğretim almadığını ifade ederken, %13,5‘i daha önce uzaktan öğretim yolu ile öğretim aldığını ifade etmiĢtir. Öğrencilerin yarıdan fazlası harmanlanmıĢ öğretim sistemini tercih ederken (%53,3), % 37,7‘si yüz yüze öğretim, % 9‘u da uzaktan öğretimi tercih ettiklerini beyan etmiĢlerdir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin bilgisayar kullanma becerileri incelendiğinde; % 18,2‘sinin çok iyi, % 34‘ünün iyi, % 35,8‘inin orta, % 10‘unun kötü ve % 2‘sinin çok kötü olduğunu beyan ettikleri görülmektedir. Uzaktan öğretim Öncesi ve Sonrasına Ait Bulgular Tablo 3. Uzaktan öğretim Öncesi ve Sonrasına Ait Veriler Öğretim Öncesi Ort. Öğretim Sonrası Ort. t p 4,02 -25,863 0,000 Uzaktan öğretim ile öğretim alma fikrine olumlu yaklaĢıyorum. 2,04 Uzaktan öğretim konusundaki faaliyetlere harcanan zamana acıyorum. 4,08 3,99 -23,065 0,000 1,80 31,617 0,000 Uzaktan öğretim kitlelere ulaĢmada çok büyük bir güçtür. Uzaktan öğretim uygulamalarından nitelikli sonuçlar alınabileceğini düĢünüyorum. Uzaktan öğretim bireysel öğrenmeyi ön plana çıkardığı için olumlu buluyorum. Geleneksel öğretime ayrılan kaynak oranında uzaktan öğretim için de kaynak ayrılmalıdır. 1,84 4,18 -30,925 0,000 2,36 4,00 -16,644 0,000 2,33 3,96 -17,196 0,000 3,34 4,24 -10,995 0,000 Uzaktan öğretime yatırım yapılması beni rahatsız etmiyor. 4,08 Uzaktan öğretim bana bir öğretim yaklaĢımı olmaktan baĢka bir Ģey ifade etmiyor. 3,99 4,00 0,947 0,345 3,91 1,096 0,274 Uzaktan öğretim programlarını ticari buluyorum. 2,37 Uzaktan öğretimle alınan diplomaları; sertifikaları veya katılım belgelerini saygın buluyorum. 2,00 Uzaktan öğretimin klasik öğretimden farkı olduğunu düĢünüyorum. 4,01 3,85 -18,817 0,000 3,87 -21,2 0,000 3,99 0,25 0,802 Uzaktan öğretim kursiyeri sınırlandırabilir. 3,63 -3,617 0,000 Uzaktan öğretim yolu ile öğretim aldığımda çok fazla sorunla karĢılaĢmayacağımı düĢünüyorum. 1,88 3,33 Tablo 3‘de katılımcıların uzaktan öğretim sistemine, almadan önceki yaklaĢımları ile öğretim aldıktan sonraki yaklaĢımları karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda soruların önemli bölümünde katılımcıların önceki ve sonraki fikirleri arasında anlamlı farklılıklar bulunmaktadır (p < 0,05). Örneğin; uzaktan öğretim almadan önce bu fikre olumlu yaklaĢmayan katılımcıların öğretim sonrası fikirlerinin, olumlu Ģekilde değiĢtiği gözlemlenmektedir. Uzaktan öğretim yöntemiyle öğretim aldıklarında sorun yaĢayacaklarını düĢünen katılımcıların öğretim sonrası bu fikirlerinin değiĢtiği gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra katılımcıların uzaktan öğretim öncesi ve sonrasında fikirlerinin değiĢmediği durumlar da bulunmaktadır (p > 0,05). Uzaktan öğretime yapılan yatırımlardan öğretim almadan önce rahatsız olmadığını belirten katılımcılar bu fikirlerini öğretim sonrasında da korumaktadır. Uzaktan öğretim sisteminin bir öğretim yaklaĢımı olduğu fikrini öğretim öncesi ve sonrasında da koruyan katılımcılar uzaktan öğretimle klasik öğretim arasındaki farkı da öğretim öncesi ve sonrasında bilmektedir. SONUÇ Üniversite öğrencilerinin uzaktan öğretime bakıĢ açılarının incelendiği bu çalıĢma, öğrencilerin henüz tanıĢmadıkları uzaktan öğretim sistemi hakkında bilgi sahibi olmadıklarını ortaya koymaktadır. Uzaktan öğretim sistemi ile ilgili olumsuz fikirler taĢıyan ve sorunla karĢılaĢacaklarını düĢünen öğrencilerin fikirleri öğretim sonrasında farklılıklar göstermektedir. Bu noktadan hareketle uzaktan öğretim sistemi hakkında kamuoyunu bilinçlendirici ve tanıtıcıların yayınlanması, bu konuda etkili 186 yöntemler izlenmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Üniversitede müfredatta yer alan derslerin bir bölümü uzaktan öğretim sistemine göre verilmesinin planlanması uzaktan öğretimin yerleĢtirilmesi açısından etkili olacaktır. Bütün bunlara ek olarak öğretimin sacayaklarından biri olan öğrenciler üzerinde yapılan bu çalıĢmanın kapsamının diğer iki önemli aktör olan öğreticiler ve ders içerikleri üzerinde de yapılması resmin bütününün görülmesi açısından tamamlayıcı çalıĢmalar olacaktır. TEġEKKÜR Bu çalıĢma Dumlupınar Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenmiĢtir (Proje No: 2015 -38) REFERANSLAR Akdemir, Ö. (2011). Yükseköğretimimizde Uzaktan öğretim, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, 1(2), 69-71. Aktan, B., Bohus, C.A.,Crowl, L.A. ve Shor, M.H. (1996). Distance Learning Applied to Control Engineering Laboratories, 39(3), 320-326. Bakioğlu, A. ve Can, E. (2007). Uzaktan Öğretim Öğrencilerinin TV Ders Programları Bağlamında Yönetimi Değerlendirmeleri, Marmara Üniversitesi Atatürk Öğretim Bilimleri Dergisi, 25(25), 17-33. Balta, Y. ve Türel, Y. K. (2013). Çevrimiçi Uzaktan öğretimde Kullanılan Farklı Ölçme Değerlendirme YaklaĢımlarına ĠliĢkin Bir Ġnceleme, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 8(3), 37-45. Çetin, M.H., Gencel, C. ve Erten, Y.M. (1999). Ġnternete Dayalı Uzaktan öğretim ve Çoklu Ortam Uygulamaları. İnet-tr'99 Kongresinde Sunulmuş Bildiri. Çelik, A. (1998). Uzaktan öğretim ve Kütüphanecilik, Türk Kütüphaneciliği, 12(2), 104-109. DemirbaĢ, ġ. (2007). Ġnternet Tabanlı PI Kontrollü Bir Doğru Akım Motoru Deney Seti, Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 22(2), 401-410. Ekici, G. (2003). Uzaktan öğretim Ortamlarının Seçiminde Öğrencilerin Öğrenme Stillerinin Önemi, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Fakültesi Dergisi, 24, 48-55. Elmas, C., Dogan, N., Birogul, S. ve Koc, M.S. (2008). Moodle Öğretim Yönetim Sistemi ile Örnek Bir Dersin Uzaktan öğretim Uygulaması. BiliĢim Teknolojileri Dergisi, 1(2), 53-62. Ilgaz, H., ve Askar, P. (2009). Çevrimiçi Uzaktan öğretim Ortamında Topluluk Hissi Ölçeği GeliĢtirme ÇalıĢması. Turkish Journal of Computer and Mathematics Education, 1(1), 27-34. Ġnner, B. (2014). HarmanlanmıĢ Öğrenme Ortamı Olarak Etkili Moodle Teknikleri Kullanım Örneği, Öğretim ve Öğretim AraĢtırmaları Dergisi, 3(1), 95-106. OdabaĢ, H. (2003). Üniversite Öğrencilerinin Okuma AlıĢkanlığına Etki Eden Faktörler, Bilgin, 2, 3-6. OdabaĢ, H. ve OdabaĢ, Z.Y. (2009). Ġnternet Tabanlı Yüksek Öğretim Programları Ġçin Kütüphane Hizmetleri ve Uygulamaları, Atatürk Üniversitesi Oran, M.K. ve Karadeniz, ġ. (2007). Ġnternet Tabanlı Uzaktan öğretimde Mobil Öğrenmenin Rolü, Akademik Bilişim‟07-IX. Akademik Bilişim Konferansında Sunulmuş Bildiri. Özturan, M., Egeli, B. ve Darcan, O. (2000). Türk Üniversitelerinde Bilgisayar Ağlarının Uzaktan öğretim Aracı Olarak Kullanılmasına ĠliĢkin Bir AraĢtırma, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Fakültesi Dergisi, 18, 108113. Süer, Ġ., Kaya, Z., Bülbül, H.Ġ., Karaçanta, H., Koç, Z. ve Çetin, ġ. (2005). Gazi Üniversitesi‘nin Uzaktan öğretim Potansiyeli, The Turkish Online Journal of Educational Technology, 4(1), 107-113. ġen, B., Atasoy, F. ve Aydın, N. (2010). DüĢük Maliyetli Ġnternet Tabanlı Uzaktan öğretim Sistemi Uygulaması, Akademik Bilişim‟10 Kongresinde Sunulmuş Bildiri 187 Sakarya Üniversitesi Sakarya Meslekyüksekokulunda Üniversite- Sanayi ĠĢbirliği Ġçin Uygulanan Bir Proje Mustafa Kemal CERRAHOĞLU Sakarya Üniversitesi mkcerrah@sakarya.edu.tr ÖZET Bu proje Sakarya Meslek Yüksekokulu otomotiv programı ile Koç Holding‘e bağlı otomotiv fabrikalarında uygulanmıĢtır. Eğitim süresi içerisince öğrencilere, motor teknolojileri, satıĢ sonrası hizmet, otomotiv tasarım ve imalatı ile oto elektrik ve elektroniği konularında eğitim verilmiĢtir. Fabrikalarda atölye pratik eğitimini, okulda teorik eğitimini alan öğrenciler mezuniyet sonrası kolaylıkla iĢ bulma imkânını kazanmıĢ olmaktadırlar. Böylece sanayicinin ihtiyacı olan nitelikli ara teknik eleman ihtiyacı da karĢılanmıĢ olmaktadır. Bu proje imkânlar nispetinde diğer bölümler içinde uygulanabilir. Anahtar kelimeler: Üniversite, sanayi, otomotiv. ABSTRACT This project is conducted at the automotive factories under Koç Holding Company. During the education process, the students are educated about engine tecnologie, after sales services, automobil disign and production. After practical education in factories and the theoritical education at school, the students can be employed easier. In this way the technical personal needs of factories may be covered. Keywords: University, industry, automotive 1-GĠRĠġ: Üniversite-Sanayi iĢbirliği birçok ülkede uygulanmaktadır. Uygulanan bu iĢbirliği; Üniversitelerdeki öğrencilere eğitim-öğretim süresince verilen temel ve pratik bilgiler ile teorik bilgilerin sanayiye kazandırılmasının en iyi yoludur. Uygulanan iĢbirliği sayesinde, Üniversitelerde teknolojik bilgilerle yetiĢtirilmiĢ nitelikli her türlü elemanlar sanayide pratik uygulama imkânlarından istifade etmektedirler. Üniversiteler ile sanayiciler arasında ki iĢ birliği istenen düzeyde uygulanmıĢ olsa, sınayıcının ihtiyacı olan nitelikli insan gücü karĢılanmıĢ olur. Ülkemizde bu uygulama istenilen seviyede olmadığı için; Üniversitelerin sanayiyle bütünleĢmesi arzu edilen seviyede değildir. Bunda üniversitelerin kendilerini iyi tanıtamamalarının etkisi olduğu gibi, sanayicinin de bu konulara ve teknolojik araĢtırmalara (AR-GE) yönelik bir yapılarının gayretlerinin olmamasının etkisi bulunmaktadır. Sanayicilerin ihtiyacı olan ara elaman gücünün karĢılanması için Ön lisans öğrencilerine konularıyla ilgili bilgi ve beceri kazandırma, günümüzün teknolojik imkanlarından yararlanma, hatta araĢtırma yapma ortamının oluĢturulması gerekmektedir. 2-AMAÇ: Üniversite–Sanayi iĢbirliğinden; Üniversitelerin ve sanayicilerin beklentilerinin karĢılıklı örtüĢtüğü durumlarda, iĢbirliğinin uygulanması ve yürütülmesi daha kolay yapılabilmektedir. Bu uygulamayla firmaların, yetiĢmiĢ, tecrübeli ve nitelikli her türlü ara eleman ihtiyacının karĢılanması, karĢılıklı bilgi ve teknoloji aktarımının sağlanması, kaliteli ekonomik üretim yapılabilmesi için; ön lisans öğrencilerine beceri eğitiminin verilmesi, temel ve teorik bilgilerin aktarılmasının kolaylaĢtırılması amaçlanmaktadır. 188 Üniversite-Sanayi iĢbirliğinin uygulanması ile: 1) Sanayide verimliliğin arttırılması, 2) Sanayinin rekabet gücünün arttırılması, 3) Kobilerle her türlü iliĢkilerin geliĢtirilmesi, 4) Pazara yönelik teknolojik bilgi ihtiyacının karĢılanması, 5) Sınayıcının ihtiyacı olan nitelikli eleman yetiĢtirilmesi, 6) Bilgi ve kaynak aktarımı ile AR-GE çalıĢmalarının geliĢtirilmesi, 7) Üniversite–Sanayi iĢbirliği geliĢtirilerek teknoloji transferinin geliĢtirilmesi, 8) Sınayıcının karĢılaĢtığı problemler giderilerek üretime katkıda bulunulması, 9) Üretim kalitesinin iyileĢtirilmesi ve standart ürün elde edilmesinin sağlanması, 10) Mezun öğrencilerin kolaylıkla iĢ bulma ve iĢ yeri açmaları kolaylaĢtırılmalıdır. 3- 1996-2000 YILLARINDA UYGULANAN PRPOJE Sakarya Üniversitesinde, Üniversite –Sanayi iĢbirliği çalıĢmaları 1987 yılında ĠTÜ bağlı Sakarya Mühendislik Fakültesi ile Koç Holding A.ġ. arasında baĢlatılmıĢtır. Uygulama, ilk aĢamada Sakarya Meslek Yüksekokulu Otomotiv Programı öğrencileri ve Döküm Programı öğrencileri ile Koç Holding‘e bağlı Otoyol A.ġ., Demirdöküm A.ġ. ve DöktaĢ A.ġ. de atölye pratik çalıĢmaları ile becerilerini geliĢtirerek ve yukarda ki firmaların ara teknik eleman ihtiyacını karĢılamaya yönelik olarak çalıĢmalar yürütülmüĢtür. Bu iĢbirliğinin ve projenin yürütülebilmesi için 1987 yılında ĠTÜ bağlı Sakarya Mühendislik Fakültesi ile Koç Holding A.ġ. arasında bir iĢbirliği protokolü imzalanmıĢtı. Sakarya Meslek Yüksekokulu, Sakarya Mühendislik Fakültesine bağlı olduğundan, uygulama Sakarya Meslek Yüksekokulunda baĢlatılmıĢtır. Protokol 14 madden oluĢmakta olup, fabrika da çalıĢan iĢçilerin sendikal hakları hariç, diğer bütün haklara da öğrenciler de sahipti. Üniversite –Sanayi iĢbirliği çalıĢmalarının yürütülebilmesi için protokol gereği 1996 yılında bir danıĢma kurulu oluĢturulmuĢtur.(Tablo.1). DanıĢma kurulunun bir yapısı ile görev ve yetkileri vardır. Sakarya Meslek Yüksekokulu Otomotiv Programı öğrencilerine fabrikalarda uygulama süresince: benzin ve dizel motorları teknolojileri, yakıt sistemleri, turbo Ģarj, oto malzeme bilgisi, taĢıt mekaniği, insan kaynakları, müĢteri talep analizi, iletiĢim, müĢteri memnuniyeti, toplam kalite yönetimi, servis atölyesi, yedek parça yönetimi, satıĢ ve pazarlama alanında dersler verilmiĢtir. 189 190 KoĢ Holding A.ġ. ile imzalanan protokol 4- DANIġMA KURULUNUN YAPISI: Üniversite–Sanayi iĢbirliğinin yürütülmesi için danıĢma kurulu oluĢturulmuĢtur. DanıĢma kurulunun baĢkanı Sakarya Üniversitesi Rektörü veya görevlendireceği ilgili okulun yöneticidir. DanıĢma kurulu üyeleri, Sakarya Meslek Yüksekokulu Müdürü, ilgili bölüm baĢkanları, program BaĢkanları, ilgili fabrikaların Genel Müdürleri veya önereceği birer yönetici ile birim amirleri ve fabrikaların eğitim elemanlarından oluĢmuĢtur. DanıĢma kurulu toplantıları yılda iki kez, öğretim baĢlamadan güz yarıyılı ve bahar yarıyılı baĢlangıcında, üniversitede ve ilgili fabrikalarda sırayla yapılırdı. DANIġMA KURULU DANIġMA KURULU ÜYELERĠ ÜNĠVERSĠTEDEN DANIġMA KURULU ÜYELERĠ FABRĠKALARDAN DANIġMA KURULU ÜYELERĠ DANIŞMA KURULUNUN YETKİLERİ Tablo.1 191 5.DANIġMA KURULUNUN GÖREV VE YETKĠLERĠ 1-Fabrikalarda uygulama ilgili, birinci sınıflara dönem baĢında veya dönem içerisinde teknik ve inceleme gezileri düzenlenerek fabrikalar tanıtılır. 2-Okuldan fabrikalara gönderilecek öğrencilerin kontenjanları tespit edilir. 3-Sakarya Meslek Yüksekokulunda yapılacak teorik ve uygulama eğitimi ile fabrikalarda yapılacak pratik çalıĢmalarla ilgili derslerin konulması ve içeriklerinin belirlenmesi, 4-Fabrikalardaki pratik çalıĢmalar; Sakarya Meslek Yüksekokulu Müdürü tarafından meslek yüksekokulu akademik kadrosu arasından seçilen ve danıĢma kurulunun onaylayacağı öğretim elemanı tarafından belirli aralıklarla denetlenir. 5-Fabrikalarda yapılacak çalıĢmalar; fabrika yönetimince seçilen ve rektör tarafından fabrikadaki çalıĢma süresince geçerli olmak kaydıyla öğretim görevlisi unvanı ile atanan, her program için birer eğitim koordinatörü ve yeterli sayıda öğretim elemanları tarafından yürütülür 6. EĞĠTĠM - ÖĞRETĠM SÜRESĠ 1-Öğrenciler öğretimlerini sürdürebilmek için birinci yarıyılda okulda derslere devam etmeleri, ikinci ve üçüncü yarıyılda ilgili fabrikalarda pratik çalıĢmalara katılması, dördüncü yarıyılda tekrar okuldaki derslere devam ederek mezun olmaları sağlanır. 2-Fabrikalardaki pratik çalıĢmaların devamı süresince, öğrencilerin okulla olan iliĢkileri aksamaması için ayda bir gün okula gelerek ilgili derslere devam etmeleri sağlanır. 3-Fabrikalardaki pratik çalıĢmaların yoğunluğundan dolayı; 14 hafta olan her dönem eğitim süresinin 15 haftaya çıkarılarak, her yarıyıl baĢlangıcından bir hafta önce fabrikalarda pratik çalıĢmaların baĢlatılması sağlanır. 4-Ġkinci yarıyıl sonu veya üçüncü yarıyıl sonu yaz tatilinde, ilgili fabrikaların servislerinde iki ay (45 iĢ günü) süre ile staj yaptırılarak fabrikalarda iĢe giremeyen öğrencilerin ilgili fabrikaların servislerinde iĢ bulma imkânı sağlanır. 7. ÖĞRENCĠLERĠN BAġARILARININ ÖLÇÜLMESĠ VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ 1-Fabrikalardaki öğrenci grupları, üniversite tarafından atanan öğretim elemanlarının ve ilgili fabrikaların eğitim koordinatörlerinin öğrencisi sayılır. 2-Eğitim koordinatörleri 4 yıllık lisans programını bitirmiĢ fabrika personeli arasından seçilir. 3-Öğrencilerin tuttukları iĢ defterleri her gün fabrikalardaki öğretim elemanlarınca incelenir. 4-Yarıyıl sonunda fabrikalardaki öğretim elemanları yarıyıl sınavı yaparlar. Bu sınavın değerlendirilmesi Sakarya Üniversitesi‘nin Ön lisans Yönetmeliği‘ ne göre yapılır. 5-Öğrencilerin teorik öğrenimi ve pratik çalıĢmalarında baĢarısız olmaları halinde ilgili yönetmelik hükümleri uygulanır. 6-Fabrikalardaki öğrencilerin çalıĢmalarıyla ilgili bölüm yetkililerince çalıĢma takip formu düzenlenir.(Tablo.2) 7-Öğrencilere fabrikalardaki çalıĢma süresince danıĢma kurulu tarafından tespit edilen ücreti alırlar. (Minimum asgari ücret) 8- Öğrencilerin, yemek, iĢ elbisesi ve servis gibi ihtiyaçları fabrikalar tarafından karĢılanır. 9- Öğrenciler fabrikalarda ĠĢçiler gibi üretime ve fabrikanın tüm çalıĢmalarına iĢtirak ederler. 10-Fabrikadaki disiplini ve uyumu bozacak davranıĢlarda bulunamazlar 11-Öğrencilerden uygun mazereti olanlara eğitim koordinatörü tarafından izin verilebilir. 12- Öğrenciler pratik çalıĢma süresince sendikal faaliyetlere katılamazlar. 13-Öğrenciler yukarıdaki olumsuz durumlardan birinin oluĢması halinde derhal danıĢma kurulu baĢkanlığına bildirilir ve öğrenci hakkında gereken disiplin soruĢturması yürütülür. 14- Öğrenciler beceri eğitimine fabrikalarda devam ettikleri sürece 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun ĠĢ Kazaları ve Meslek Hastalıkları Sigortası hükümlerine göre fabrikada sigorta ettirilirler. 16-Beceri eğitimini fabrikalarda baĢarılı bir Ģekilde bitiren ve yukarıdaki Ģartlara uyan öğrencilere sertifika verilir. 192 FABRIKA PERSONEL MÜDÜRLÜĞÜ EĞĠTĠM SORUMLUSU OTOMOTĠVÖĞRENCĠLERĠNE AĠT ATÖLYE ÇALIġMA TAKĠP FORMU Fotoğraf ÖĞRENCĠNĠN: Adı ve Soyadı: AĢağıda tespit edilmeye çalıĢılan bilgiler sadece öğrenciler hakkında sağlıklı fikir içindir. Not ve sınıf geçme ile ilgisi yoktur. Her vardiya da çalıĢan öğrencinin ilk amiri veya amirlerinin ortak görüĢü alınarak bu öğrenci ile ilgili bilgileri her satırın yanındaki uygun kutucuğu iĢaretleyerek belirtecektir. ÇalıĢtığı Atölyeler Ve tarihleri Kısım yetkilisi tarafından Doldurulacaktır Kısım yetkilisi tarafından Doldurulacaktır Meslek bilgisi ve Becerisini geliĢtirme kötü iyi çok iyi kötü iyi çok iyi ÇalıĢma gayreti ve materyali koruma kötü iyi çok iyi kötü iyi çok iyi ĠĢe zamanında gelme Ve iĢ yapma alıĢkanlığı kötü iyi çok iyi Kötü iyi çok iyi Amirlerine karĢı davranıĢ kabiliyeti kötü iyi çok iyi kötü iyi çok iyi ĠĢ yeri arkadaĢlarına karĢı davranıĢı kötü iyi çok iyi kötü iyi çok iyi Bu öğrenci ileride fabrikaya faydalı bir personel olabilir mi? kötü iyi çok iyi kötü iyi çok iyi Lütfen eksiksiz YETKĠLĠ KĠġĠ olarak doldurunuz YETKĠLĠ KĠġĠ …./…./…… …./…./…… ADI-SOYADI-ĠMZA ADI-SOYADI-ĠMZA Tablo.2 193 8. Otomotiv Öğrencilerin ĠĢyerlerindeki Beceri Eğitim Programları Otomotiv öğrencilerinin, ileride otomotiv imalatında mesleğe uygun iĢlerde daha verimli olabilmesi için, okulda gördükleri teorik bilgilerin üzerine, becerilerini artırmak amacıyla atölyelerimizde program dâhilinde fiili olarak çalıĢırken, otomotivin imalat safhalarını öğretmek, ilk kademe yöneticilerinin çalıĢmalarını yakından takip etmelerini sağlamaktır. Ayrıca tercih edeceği ihtisas alanına ayrılmaları, oto motor teknolojileri, otomotiv satıĢ sonrası hizmet, otomotiv tasarım imalat, oto elektrik ve elektronik ile otomotiv yan sanayi alanlarında yetiĢtirilerek sanayinin yetiĢmiĢ ara teknik eleman ihtiyacı karĢılanmıĢ olmaktadır. Böylece: ĠĢin nasıl idare edildiğini, ĠĢle ilgili ne gibi raporların tutulduğunu, ĠĢ planlamalarının nasıl hazırlanıp yapıldığını, ÇalıĢan personelin ve ĠĢin nasıl organize edilip denetlendiği bilgilerine sahip oluyorlar. 1) 2) 3) 4) 8.1. Otomotiv Birinci Sınıf Öğrencileri Ġçin Beceri Ve Teorik Eğitim Programı Birinci sınıf öğrencilerinin fabrikalarda pratik uygulamaları 2. yarıyılda baĢlar. Öğrencilerin hangi bölümde ne kadar süre çalıĢacağı, hangi konularda çalıĢma yapacağı birim amirlerince önceden belirtilerek öğrencilere duyurulur. (Tablo.3). Eğitim ve uygulama sonucunda, çalıĢmalar değerlendirilerek öğrencinin baĢarısı ölçülür. KOD A B C D E F G H J K L ÇALIġILACAK BÖLÜMLER HAZIRLIK GĠRĠġ, KALĠTE KONTROL AMBARLAR PRES ATÖLYESĠ TALAġLI ĠMALAT KAYNAK VE KAPORTA OTO BOYA HAFĠF ĠMALAT VE OTO ELEKTRĠK GENEL MONTAJ SON ĠġLEMLER İMTİHAN HAFTA (SÜRE) 1 BĠRĠM AMĠRLERĠ ĠNCELEME KONULARI DEĞERLENDĠRME 1 1 1 2 2 1 2 2 1 1 Tablo.3 8.2. Otomotiv Birinci Sınıf Öğrencilerine ĠĢyeri Salonlarında Verilecek Teorik Eğitimler. Fabrikalardaki pratik çalıĢmalarla ilgili teorik bilgiler, yetkililerce belirlenen ilgili öğretim elemanlarınca verilmektedir. Konular, eğitim salonu, gün, saat ve eğitimi verecek öğretim elemanları çalıĢmalar baĢlamadan önce belirlenerek öğrenciler bilgilendirilir.(Tablo.4) 194 TARĠH SAAT EĞĠTĠM KONULAR SALONU EĞĠTĠMCĠ ELEMAN DEĞERLENDĠRME Oryantasyon Kalite kontrol ve ambarlama sistemleri Preslerin sınıflandırılması ve çalıĢma prensipleri Kalıp çeĢitlerinin tanıtılması TalaĢlı seri imalat, imalat, takım ve donanımlarının tanıtılması Otomotiv imalatında kullanılan kaynak çeĢitler ve esasları ĠĢ değerlendirme yöntemleri ve kademelendirme sistemleri Oto boya atölyelerinin ve boyama tekniğinin incelenmesi Hafif imalat, döĢeme ve panel sistemleri Montajda hat sistemlerinin çalıĢma prensipleri Montaj kalitesinin sağlanması için yapılması gerekli çalıĢmalar ÇalıĢma hayatı ile ilgili iletiĢim kurma Motivasyon teorileri Ġmtihan ((Değerlendirme) Tablo.4 8.3. Otomotiv Ġkinci Sınıf Öğrencileri Ġçin Beceri Ve Teorik Eğitim Programı Ġkinci sınıf öğrencileri fabrikalardaki pratik uygulamalarına 3. yarıyılda baĢlar. Tercih edecekleri ihtisas alanlarına ayrılırlar. Hangi ihtisas alanlarında ne kadar süre kalacağı, hangi konularda inceleme yapacağı ve ilgili amirleri kim olacağı önceden belirlenerek öğrencilere duyurulur.(Tablo.5). Eğitim ve uygulama sonunda öğrencilerin çalıĢmaları değerlendirilerek baĢarıları ölçülür. 195 KOD A B C D E F G H J K L ĠHTĠSAS ALANLARI HAZIRLIK GĠRĠġ KALĠTE KONTROL ÜRÜN VE PROSES GELĠġTĠRME LABORATUVAR KALĠTE SĠSTEMLERĠ VE ODĠT OTOMOTĠV KALIP PLANLAMA KAPORTA SERVĠS TEKNĠK EĞĠTĠMĠ GENEL MONTAJ SON ĠġLEMLER İMTİHAN HAFTA ĠLGĠLĠ ĠNCELEME DEĞERLENDĠRME AMĠRLER KONULARI 1 2 1 1 1 2 2 1 2 1 1 Tablo.5 8.4. Otomotiv Ġkinci Sınıf Öğrencilerine ĠĢyeri Salonlarında Verilecek Teorik Eğitimler Ġhtisas alanlarına ayrılarak yapılan pratik çalıĢmalarla ilgili teorik bilgiler, fabrikalardaki ilgili öğretim elamanlarınca verilmektedir. Konular, eğitim salonu, gün, saat ve eğitimi verecek öğretim elemanları çalıĢmalar baĢlamadan önce belirlenerek öğrenciler bilgilendirilir .(Tablo.6) TARĠH SAAT EĞĠTĠM SALONU KONULAR Oryantasyon eğitimi Üretim planlama Kalite standartları Ölçülendirme ve tolerans Toplantı tekniklerinden A- Beyin fırtınası B- Sebep sonuç analizi ĠĢbaĢı eğitimi teknikleri Motivasyon İMTİHAN Tablo.6 196 EĞĠTĠMCĠ ELEMAN DEĞERLENDĠRME 9.SONUÇ: Fabrikalardaki pratik eğitimin süresince öğrencilerle ilgili atölye kısım amirleri takip raporu tutarak çalıĢmaları değerlendirirler. ĠĢe almada bu değerlendirme Ģartları fabrika yetkililerince dikkate alınmaktadır. Pratik eğitimini baĢarıyla tamamlayan öğrencilere fabrika yetkililerince sertifika verilir. Böylece okuldan da diplomalarını alan öğrenciler mezun olurlar. Yapılan araĢtırmalar neticesinde, mezun olan öğrencilerin büyük bir kısmi çalıĢtıkları fabrikalarda, bir kısmi ilgili fabrikaların servisleri ile firmalarda iĢe girdikleri ve bir kısmide kendiiĢlerini kurdukları tespit edilmiĢtir. Üniversite-Sanayi ĠĢbirliği Uygulamasıyla Öğrenciler: Ön lisans Seviyesindeki Öğrenciler için: 1) Üretime alıĢıyorlar 2) 3) 4) 5) 6) 7) 8) 9) 10) ĠĢ hayatına alıĢıyorlar Kendi adlarına servis açabiliyorlar Para kazanma alıĢkanlığı ediniyorlar Motorlu taĢıt emisyon istasyonlarında çalıĢabiliyorlar Yüksekokul sonrası iĢ bulma Ģansları çok yükseliyor Teorik eğitimle pratik uygulamayı birleĢtirme imkânı buluyorlar, Motorlu taĢıtlarla ilgili servis, satıĢ ve bakım servislerinde çalıĢabiliyorlar ÇağdaĢ üretim ve yönetim tekniklerini yerinde görme imkanı buluyorlar. Sanayide hangi unvanlarla ne tür iĢler yapabilecekleri konusunda bilinçleniyorlar. KAYNAKLAR: 1-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1990 2-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1991 3-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1992 4-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1993 5-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1994 6-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1995 7-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1996 8-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1997 13- Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1998 14- Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1999 15-Yücel Ġ.H..‘‘Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21.Yüzyılın Toplumu‘ ‘Sosyal Sektörler ve koordinasyon Genel Müdürlüğü araĢtırma daire baĢkanlığı. Temmuz 1997. 16-Sukan V.F.,Akdeniz R.C..HepbaĢlı A. ‗‘Üniversite-Sanayi ĠĢbirliğinde AR-GE Merkezinin Rolü. EBĠLTEM Uygulaması‖ ‘Endüstri Mühendisliği Nisan-MayisHaziran,sayı: 2,2002. 197 Denizcilik Öğrencilerinin Seyir Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Düzeylerinin Değerlendirilmesi Murat YORULMAZ * Yalova Üniversitesi, Türkiye muratyor@gmail.com Özet Uluslararası güverte mesleki eğitiminde okutulması zorunlu olan derslerin baĢında seyir dersi gelmektedir. Dolayısıyla seyir dersini alan öğrencilerin, bu derse yönelik motivasyon algılarının ölçülmesi mesleki eğitim açısından önemlidir. Bu çalıĢmanın amacı, Denizcilik Programlarında öğrenim gören öğrencilerin, seyir dersine yönelik motivasyon düzeylerini değerlendirmektir. Bu amaca yönelik olarak, Yalova Üniversitesi Yalova Meslek Yüksekokulu Denizcilik Programları öğrencilerinden anket yöntemiyle toplanan veriler analiz edilmiĢtir. Verilerin analizinde, betimsel analizler kullanılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonucunda, öğrencilerin seyir öğrenmeye yönelik motivasyon düzeylerinin yüksek olduğu tespit edilmiĢtir. Anahtar kelimeler: Motivasyon, seyir dersi, denizcilik eğitimi. Evaluation Of Maritime Students’ Motivation Levels For Navigation Learnıng Abstract It is very important navigation lesson in the international maritime training. Therefore, the students taking the navigation lesson, measuring the motivation for this perception is important in terms of vocational training. The purpose of this study is to evaluate the motivation of the Maritime students for navigation learning. For this aim, data collected from the survey were analyzed by the Yalova University of Yalova Vocational School in Maritime Programs students. In the analyses of the data, descriptive analyses were used. At the end of the study, it was found that the maritime students have high level of motivation for navigation learning. Keywords: Motivation, navigation lesson, maritime training. GĠRĠġ Eğitim öğretim faaliyetlerinin daha çok öğrenen odaklı hale gelmesiyle, öğrenmeyi kolaylaĢtıran ve zenginleĢtiren faktörlerin önemi ön plana çıkmıĢtır. Bu faktörlerin baĢında da motivasyon gelmektedir (Akpınar, Batdı ve Döner, 2013:15). Motivasyon kavramı, Latince kökenli ―Movere‖ kelimesinden Türkçeye geçmiĢ olup, harekete geçmek (Güney, 2013), teĢvik etmek anlamlarına gelmektedir (Adair, 2003). Motivasyon, bireyleri belirledikleri amaca ulaĢtıracak veya onları tatmin edecek davranıĢlarda bulunma süreci (Sabuncuoğlu ve Tüz, 1998) ve içsel durum olarak tanımlanmaktadır. Brophy‘e (1998) göre, motivasyon amacı gerçekleĢtirmeye yönelik davranıĢın baĢlamasını, yönünü, Ģiddetini ve kararlılığını açıklamada kullanılan kuramsal bir kavramdır. Motivasyon, ulaĢılmak istenen bir hedef için gösterilen gayrete iliĢkin yoğunluk, istikamet ve kararlılık olarak tanımlanmaktadır (Robbins ve Judge, 2012:204). Motivasyon, bireyleri belirli bir amaca doğru devamlı Ģekilde harekete geçirmek için yapılan çabaların toplamıdır (Küçüközkan, 2015:100). Motivasyon genel anlamda istenilen davranıĢları baĢlatma, yönetme ve devam ettirebilme hareketi olarak ifade edilmektedir. Özetle motivasyon kavramı üç unsuru içermektedir. Bunlar; harekete geçirmek, yönetmek ve istenilen davranıĢı sürdürmektir. Motivasyon olmaksızın harekete geçmek, baĢarılı olmak ve sonuca ulaĢmak 198 neredeyse imkânsızdır. Çünkü motivasyon insanların yaĢam ve iĢ doyumunu artıran etmenlerin baĢında gelmektedir. Bu nedenle motivasyonu sağlayan veya bireylerin motivasyonunu etkileyen faktörlerin belirlenmesine yönelik farklı alanlarda çalıĢmalar yapılmıĢtır. Motivasyonun ne Ģekilde oluĢtuğunu anlatmak için geçmiĢten günümüze kadar birçok teori ortaya atılmıĢtır. Bu teorilerin büyük çoğunluğu motivasyonun nasıl sağlanacağını veya nelere bağlı olduğunu ortaya koymaktadır (Mustafa, 2015). Motivasyon ile ilgili yapılan çalıĢmaların çıkıĢ noktası kapsam (içerik) ve süreç teorileridir. Kapsam (içerik) teorileri (Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarĢisi, Alderfer'in ERG teorisi, Herzberg‘in çift faktör teorisi, BaĢarı-Güç teorisi) bireyin sergilediği davranıĢı neyin motive ettiğini açıklamaya çalıĢırken, süreç teorileri (Vroom'un beklenti teorisi, Lawler ve Porter'in geliĢtirilmiĢ beklenti kuramı, Ödül adaleti (eĢitlik) kuramı) davranıĢın nasıl motive edildiğini açıklamaya çalıĢmaktadır. Motivasyon, öğrencilerin yaratıcılıklarında, derslerdeki baĢarılarını ve öğrenme becerilerinde önemli ve etkili bir faktör olarak kabul edilmektedir (Kuyper, Van der Werf, ve Lubbers 2000). Altun‘a (2009) göre, öğrencileri baĢarısızlığa iten sebeplerin baĢında ilgisizlik ve motivasyon eksikliği gelmektedir. Açıkgöz (2003) çalıĢmasında, öğrencilerin derse yönelik motivasyon düzeyinin, öğretim faaliyetlerinin baĢarını etkilediği ve ayrıca baĢarısız öğrencilerde motivasyon eksikliğini olduğunu tespit etmiĢlerdir. Öğrenme faaliyetlerine katılma konusunda istekli olan öğrencilerin motivasyon düzeylerinin yüksek olduğu, buna karĢın öğrenilecek konuya yönelik öğrencinin isteksiz veya yeteneksiz olması da motivasyon düzeyinin düĢük olduğunun bir göstergesidir (Peng, Chen, ve Lin 2013). Dolayısıyla öğrencilerin, derslerinde baĢarılı olması için motivasyon düzeyleri oldukça önemlidir. Bu bağlamda güverte mesleki eğitiminde okutulması zorunlu olan seyir dersine yönelik, ticaret gemilerinde güverte zabiti olmak için öğrenim gören denizcilik öğrencilerinin tutumları ve baĢarıları, mesleki gelecekleri ile ilgili planları ve tercihleri üzerinde etkili olacağı söylenebilir. Bu çalıĢmada denizcilik öğrencilerinin seyir öğrenmeye yönelik motivasyon düzeylerinin ölçülmesi amaçlanmıĢtır. Bu amaca yönelik olarak Yalova Üniversitesi Yalova Meslek Yüksekokulu Deniz UlaĢtırma Ve ĠĢletme, Deniz Ve ĠĢletme ile Yat ĠĢletme Ve Yönetimi gibi denizcilik programlarında öğrenim gören, seyir dersini alan ve ankete katılmak isteyen öğrencilerden anket tekniği ile toplanan veriler değerlendirilmiĢtir. YÖNTEM AraĢtırma amacına yönelik olarak yüz yüze anket yöntemiyle toplanan sayısal veriler SPSS 21 paket programı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın çalıĢma evrenini Yalova Üniversitesi Yalova Meslek Yüksekokulu Denizcilik Programlarında 2015-2016 eğitim öğretim yılında öğrenim gören 300 öğrenci oluĢturulmaktadır. AraĢtırmaya katılmak isteyen 230 öğrenciden elde edilen verilerle analizler yapılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan anket iki bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde öğrencilere ait demografik (yaĢ, cinsiyet, sınıf gibi) sorular, ikinci bölümde ise seyir öğrenmeye yönelik 30 soruluk motivasyon ölçeği yer almaktadır. Motivasyon ölçeği olarak Çetin-Dindar ve Geban‘ nın (2015) lise öğrencilerinin kimya öğrenmeye iliĢkin motivasyon düzeylerini ölçmek için kullandığı, Glynn ve Koballa‘dan (2006) alınan ve Türkçeye çevirilen ölçek seyir dersi için uyarlanıp kullanılmıĢtır. Ölçekteki sorular 5‘li Likert ölçeği esas alınarak (1= kesinlikle katılmıyorum- 5= kesinlikle katılıyorum) hazırlanmıĢtır. BULGULAR Katılımcıların demografik özellikleri Tablo 1‘de gösterilmektedir. Buna göre araĢtırmaya katılanların % 15,7‘ini bayan öğrenciler oluĢtururken, % 84,3‘ünu ise erkek öğrenciler oluĢmaktadır. Katılımcıların % 94,8‘i 18-21 yaĢ aralığında olduğu görülmektedir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin % 48,3‘ü Deniz UlaĢtırma Ve ĠĢletme Programında öğrenim görürken, % 30,4‘ü Deniz Ve Liman ĠĢletme Programı, % 21,3 ‘ü Yat ĠĢletme Ve Yönetimi Programlarında öğrenim görmektedir. Katılımcıların % 21,3‘ünin ikinci sınıf, % 78,7‘sinin birinci sınıf öğrencisi olduğu anlaĢılmaktadır. 199 Tablo 1: Katılımcıların Demografik Özellikleri DeğiĢkenler Cinsiyet YaĢ Program Sınıf Gruplar Bayan Erkek Toplam 18-21 22-25 26-29 30 ve üstü Toplam Deniz UlaĢtırma Ve ĠĢletme Deniz Ve Liman ĠĢletme Yat ĠĢletme Ve Yönetimi Toplam 1. 2. Toplam n 36 194 230 218 9 2 1 230 111 70 49 230 181 49 230 % 15,7 84,3 100,0 94,8 3,9 ,9 ,4 100,0 48,3 30,4 21,3 100,0 78,7 21,3 100,0 Tablo 2‘de Çetin-Dindar ve Geban‘ın (2015) çalıĢmasında kullandığı ve faktör analizi sonucu oluĢan anketin, araĢtırma amacına uygun olarak düzenlenerek yeniden kullanılmasıyla elde edilen verilerden yola çıkarak, motivasyon ile ilgili ifadelerin frekansları alınmıĢtır. Buna göre seyir dersine yönelik motivasyon düzeyini gösteren dört faktörden biri olan ―Öz yeterlilik‖ faktörü içerisinde yer bulan ifadelerden en önemlisinin ―Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim‖ ( X=4,40) ‘nın olduğu, en az öneme sahip olan değiĢkenin ise ‗‗Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım‘‘ (X=3,13)‘nın olduğu saptanmıĢtır. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin motivasyonuna etki ettiği düĢünülen faktörlerden biri olan ―EndiĢe‖ faktörü içerisinde, en önemli olan ifadenin ‗‗Seyir ders notumun genel not ortalamamı nasıl etkileyeceğini düĢünürüm‘‘ (X=4,02)‘nin olduğu, en az öneme sahip olan ifadenin ise ‗‗Seyir dersinde diğer öğrencilerin daha baĢarılı olduğunu düĢünmek beni kaygılandırır‘‘ ( X=3,10)‘nın olduğu saptanmıĢtır. ‗‗DıĢsal Motivasyon‘‘ faktörü içerisinde en önemli olan ifadenin ‗‗Öğrendiğim seyri nasıl kullanacağımı düĢünürüm.‘‘ ( X=4,15) olduğu, en az öneme sahip olan ifadenin ise ‗‗Öğrendiğim seyir bilgisi benim kiĢisel hedeflerimle iliĢkilidir‘‘ (X=3,88)‘nın olduğu tespit edilmiĢtir. Son faktör olan ‗‗Ġçsel Motivasyon‘‘ faktörü içerisinde en önemli olan ifadenin ‗‗Benim için seyri öğrenmek aldığım nottan daha önemlidir‘‘ ( X=4,11) olduğu, en az öneme sahip olan ifadenin ise ― Beni zorlayan seyir hoĢuma gider‖ (X=3,08)‘nın olduğu ortaya çıkmıĢtır. Tablo 2: Seyir Öğrenmeye ĠliĢkin Motivasyon Faktörleri MOTĠVASYON FAKTÖRLERĠ Öz Yeterlilik 1.Seyir sınavlarında baĢarılı olacağıma eminim. 2. Seyir dersi baĢarımın diğer öğrenciler kadar veya daha iyisinin olacağını düĢünürüm. 3. Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım. 4. Seyir simülatöründe ve projelerinde baĢarılı olacağımdan eminim. 5. Seyir dersindeki bilgi ve becerileri tam olarak öğrenebileceğime inanırım. 6. Seyri öğrenmek için gerekli çabayı gösteririm. 7. Seyirden iyi bir not almak benim için önemlidir. 8. Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim. 9. Seyri anlamak bana baĢarı duygusu verir. 10. Seyir sınavları ve simülatörleri için iyi hazırlanırım. 11. Seyir dersini iyi öğrenmemi sağlayacak stratejiler kullanırım. 12. Seyri öğrenmekten hoĢlanırım. 13. Eğer seyir öğrenirken zorluk çekersem nedenini bulmaya çalıĢırım. EndiĢe 14. Seyir sınavı zamanı geldiğinde endiĢelenirim. 15. Seyir sınavlarında baĢarısız olmaktan endiĢelenirim. 16. Seyir sınavlarının nasıl geçeceğini düĢünmek beni endiĢelendirir. 200 X ss 3,53 3,58 3,13 3,73 3,74 4,15 4,40 4,34 4,24 3,80 3,56 3,96 3,78 1,07 1,00 1,10 1,63 9,04 9,38 9,09 9,53 9,40 9,73 1,04 9,79 9,91 3,70 3,89 3,65 1,29 1,17 1,22 17. Seyir dersinde diğer öğrencilerin daha baĢarılı olduğunu düĢünmek beni kaygılandırır. 18. Seyir ders notumun genel not ortalamamı nasıl etkileyeceğini düĢünürüm. 19. Seyir sınavlarına girmekten hoĢlanmam. DıĢsal Motivasyon 20. Seyir öğrenmenin kariyerime nasıl faydası olacağını düĢünürüm. 21. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm. 22. Öğrendiğim seyir bilgisinin bana nasıl faydası olacağını düĢünürüm. 23. Öğrendiğim seyri nasıl kullanacağımı düĢünürüm. 24. Öğrendiğim seyir meslek hayatımla iliĢkilidir. 25. Öğrendiğim seyir bilgisi benim mesleki hedeflerimle iliĢkilidir. Ġçsel Motivasyon 26. Öğrendiğim seyrin benim için pratik değeri vardır. 27. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm. 28. Benim için seyri öğrenmek aldığım nottan daha önemlidir. 29. Seyir öğrenmeyi ilginç bulurum. 30. Beni zorlayan seyir hoĢuma gider. 3,10 4,02 3,51 1,27 1,10 1,36 4,14 4,05 4,14 4,15 3,98 3,88 9,17 9,65 8,64 8,10 2,80 1,03 3,96 3,98 4,11 3,57 3,08 1,00 9,97 1,14 1,15 1,36 Yukarıda her faktörün altında yer alan değiĢkenler kendi aralarında değerlendirilmiĢtir. Tablo 3‘te ise 30 değiĢkenin ilgili faktör baĢlıkları altında ayrılmadan ortalamalarına göre sıralandıkları durum incelenebilmektedir. Tablo 3: Seyir Öğrenmeye ĠliĢkin Motivasyon Ġfadeleri MOTĠVASYON ĠLE ĠLGĠLĠ ĠFADELER X ss 7. Seyirden iyi bir not almak benim için önemlidir. 8. Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim. 9. Seyri anlamak bana baĢarı duygusu verir. 6. Seyri öğrenmek için gerekli çabayı gösteririm. 23. Öğrendiğim seyri nasıl kullanacağımı düĢünürüm. 20. Seyir öğrenmenin kariyerime nasıl faydası olacağını düĢünürüm. 22. Öğrendiğim seyir bilgisinin bana nasıl faydası olacağını düĢünürüm. 28. Benim için seyri öğrenmek aldığım nottan daha önemlidir. 21. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm. 18. Seyir ders notumun genel not ortalamamı nasıl etkileyeceğini düĢünürüm. 24. Öğrendiğim seyir hayatımla iliĢkilidir. 27. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm. 12. Seyri öğrenmekten hoĢlanırım. 26. Öğrendiğim seyrin benim için pratik değeri vardır. 15. Seyir sınavlarında baĢarısız olmaktan endiĢelenirim. 25. Öğrendiğim seyir bilgisi benim mesleki hedeflerimle iliĢkilidir. 10. Seyir sınavları ve simülatörleri için iyi hazırlanırım. 13. Eğer seyir öğrenirken zorluk çekersem nedenini bulmaya çalıĢırım. 5. Seyir dersindeki bilgi ve becerileri tam olarak öğrenebileceğime inanırım. 4. Seyir simülatör ve projelerinde baĢarılı olacağımdan eminim. 14. Seyir sınavı zamanı geldiğinde endiĢelenirim. 16. Seyir sınavlarının nasıl geçeceğini düĢünmek beni endiĢelendirir. 2. Seyir dersi baĢarımın diğer öğrenciler kadar veya daha iyisinin olacağını düĢünürüm. 29. Seyir öğrenmeyi ilginç bulurum. 11. Seyir dersini iyi öğrenmemi sağlayacak stratejiler kullanırım. 1.Seyir sınavlarında baĢarılı olacağıma eminim. 19. Seyir sınavlarına girmekten hoĢlanmam. 3. Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım. 17. Seyir dersinde diğer öğrencilerin, daha baĢarılı olduğunu düĢünmek beni kaygılandırır. 30. Beni zorlayan seyir hoĢuma gider. 4,40 4,34 4,24 4,15 4,15 4,14 4,14 4,11 4,05 4,02 3,98 3,98 3,96 3,96 3,89 3,88 3,80 3,78 3,74 3,73 3,70 3,65 3,58 3,57 3,56 3,53 3,51 3,13 3,10 3,08 9,09 9,53 9,40 9,38 8,10 9,17 8,64 1,14 9,65 1,10 2,80 9,97 9,79 1,00 1,17 1,03 9,73 9,91 9,04 1,63 1,29 1,22 1,00 1,15 1,04 1,07 1,36 1,10 1,27 1,36 AraĢtırmaya katılan öğrencilerin seyir dersine yönelik motivasyonlarına etki eden 30 ifadeye verdiği cevaplar incelendiğinde, ankette kullanılan ifadelerin ortalamalarının birbirine yakın olduğu görülmektedir. Fakat bu ifadeler herhangi bir faktör altında ele alınmadan ortalamalarına göre 201 sıralandığında, en önemli ifadenin ―Seyirden iyi bir not almak benim için önemlidir‖ olduğu anlaĢılmaktadır. Bu ifadeyi sırasıyla ―Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim‖ ifadesi, ―Seyri anlamak bana baĢarı duygusu verir‖ ve ―Seyri öğrenmek için gerekli çabayı gösteririm.‖ ifadeleri izlemektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken konu, ilk dört sırada yer alan 4 ifadenin ankette ―Öz yeterlilik‖ faktörü altında toplanmıĢ olmasıdır. Buna göre, araĢtırmaya katılan öğrencilerin seyir dersine yönelik motivasyon düzeyine en fazla etki eden faktörün ― Öz yeterlilik‖ olduğunu belirtmek mümkündür. Diğer taraftan ortalaması en düĢük ifadenin ‗‗Beni zorlayan seyir hoĢuma gider‘‘ bunu sırasıyla ‗‗Seyir dersinde diğer öğrencilerin, daha baĢarılı olduğunu düĢünmek beni kaygılandırır‘‘ ifadesi, ‗‗Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım‘‘ ve ‗‗Seyir sınavlarına girmekten hoĢlanmam‘‘ ifadeleri takip etmektedir. Buna göre, araĢtırmaya katılan öğrencilerin seyir dersine yönelik motivasyon düzeyine en az etki eden faktörün ― EndiĢe‖ olduğu söylenebilir. SONUÇ Sınıf içerisinde etkili bir öğrenme ortamının yaratılabilmesi ve uygulanabilmesi için öğrencilerin öğrenmeye iliĢkin motivasyonlarını yüksek tutmak önemlidir. Motivasyon öğrenme ortamlarında dikkat edilmesi gereken önemli bir kavramdır. Dolayısıyla öğrenmeye yönelik motivasyon, baĢarılı eğitimin önemli bir anahtarı olduğu için eğitimle ilgili araĢtırmalarda dikkat çeken konulardandır. Bu çerçevede, seyir dersini öğrenmeye yönelik motivasyon kaynaklarının belirlenmesi, etkili seyir dersinin nasıl verileceğine yönelik planlama yapma açısından önemli olmaktadır. Bu noktadan hareketle, denizcilik eğitiminde önemli yere sahip seyir öğrenmeye yönelik, denizcilik öğrencilerinin motivasyon düzeyini tespit etmek için yapılan bu çalıĢmada, ‗‗Öz yeterlilik‘‘ faktörünün en fazla etkilediği bunun yanı sıra ‗‗EndiĢe‘‘ faktörünün en az etkilediği ortaya çıkmıĢtır. Meslek Yüksekokulu Denizcilik programlarında öğrenim gören denizcilik öğrencilerinin, seyir öğrenmeye yönelik öz yeterliliklerini ön plana çıkarmaları, öğrencilerin seyir dersini önemsediklerini, seyir öğrenmeye karĢı istekli ve inançlı olduklarını göstermektedir. Diğer taraftan, öğrencilerin seyir dersinin sınavlarına iliĢkin tutumlarını gösteren endiĢe faktörü ile ilgili ifadelerin en düĢük ortalamaya sahip olması, öğrencilerin sınavlara yönelik kaygılarının düĢük sevide olduğunu göstermektedir. Bu sonuç öğrencilerin seyir dersine karĢı öz yeterliliklerinin yüksek olması ile örtüĢmektedir. Diğer bir ifade ile seyri öğrenmeye istekli olan ve seyir dersini önemseyen öğrencilerin bu dersin sınavlarına karĢı herhangi bir ediĢe duymamaktadır. Çünkü doğru ve yeterli seyir bilgisi olmaksızın meslek hayatlarını sürdürmeleri mümkün değildir. Doğru motive edilmemiĢ bir öğrencinin baĢarılı olması beklenemez. Öğrencilerin motive oldukları zaman, derslerine daha fazla odaklandıkları, önemsedikleri ve dikkat ettikleri söylenebilir. Bu çalıĢma ile denizcilik öğrencilerinin seyir dersine yönelik motivasyon düzeyini yükselten en önemli faktörün öz yeterlilik olduğu istatistiksel açıdan ortaya çıkmıĢtır. Dolayısıyla seyir dersini veren öğretim elemanları, seyrin önemli, gerekli ve faydalı olduğunu, öğrencilerine yeterince anlattıklarında, seyir dersine yönelik motivasyon düzeylerini yükseltebileceklerdir. REFERANSLAR Adair, J. (2003). Etkili Motivasyon. Çev.Salih Uyan . Ġstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı. Akbaba Altun, S. (2009). Ġlköğretim Öğrencilerinin Akademik BaĢarısızlıklarına ĠliĢkin Veli, Öğretmen ve Öğrenci GörüĢlerinin Ġncelenmesi. Ġlköğretim Online , 2 (8), 567-586. Akpınar, B., Batdı, V., ve Döner, A. (2013). Ġlköğretim Öğrencilerinin Fen Bilgisi Öğrenimine Yönelik Motivasyon Düzeylerinin Cinsiyet Ve Sınıf DeğiĢkenine Göre Değerlendirilmesi. Cumhuriyet International Journal of Education , 2 (1 ), 15-26. Brophy, J. (1998). Motivating students to learn. Madison. WI:McGraw Hill. Çetin-Dindar, A., ve Geban, Ö. (2015). Fen Bilimleri Motivasyon Ölçeğinin Türkçe‘ye ve Kimya‘ya Uyarlanması: Geçerlilik ÇalıĢması. Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi , 5 (1), 15-34. Glynn, S. M., ve Koballa, T. R. (2006). Motivation to learn science. I. J. Mintzes, ve H. William içinde, Handbook of College Science Teaching (pp. 25-32). Arlington VA: National Science. Güney, S. (2013). Örgütsel davranıĢ. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. 202 Kuyper, H., Van der Werf, M., ve Lubbers, M. (2000). Motivation, meta-congnition and selfregulation as predictors of long term educational attainment. Educational Research and Evaluaition , 6 (3), 181-201. Küçüközkan, Y. (2015). Liderlik ve Motivasyon Teorileri: Kuramsal Bir Çerçeve. Uluslararası Akademik Yönetim Bilimleri Dergisi , 1 (2), 86-115. Mustafa, T. (2015). ARCS Motivasyon Modelinin Ġlkokul 4. Sınıf Öğrencilerinin Sosyal Bilgiler Dersine Yönelik Motivasyonlarına Ve BaĢarı Düzeylerine Etkisi. ZfWT Journal of World of Turks , 6 (2), 261-285. Peng, S. L., Chen, H. C., ve Lin, Y. Y. (2013). A model of contextual and personal motivations in creativity: How do the classroom goal structures influence creativity via self-determination motivations? Thinking Skills and Creativity , 10, 50-67. Robbins, S., ve Judge, T. A. (2012). Örgütsel DavranıĢ. (Çev: Ġnci Erdem) . Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Sabuncuoğlu, Z., ve Tüz, M. (1998). Örgütsel Psikoloji . Bursa : Alfa Basım Yayın . 203 Edebiyatta BaĢkaldırı Ve Oğuz Atay1 Yunus ġAHĠN * Yalova Üniversitesi, Türkiye yunussahin@yalova.edu.tr Özet Türk edebiyatının en önemli isimleri arasında gösterilen Oğuz Atay, eserlerinde kullandığı yeni teknikler ve üslup özellikleri bakımından avangart bir yazar olarak kabul edilmektedir. Atay‘ın Türk edebiyatına getirdiği bir çok yenilik arasında ―baĢkaldırı‖ kavramı da yer almaktadır. Nitekim Berna Moran, Tutunamayanlar romanının hem söyledikleriyle hem de söyleyiĢ biçimiyle bir baĢkaldırı olduğunu söyler. Bununla beraber Oğuz Atay‘ın dile getirdiği baĢkaldırı varoluĢsal bir özellik göstermektedir. ĠĢte bu bakımdan Türk edebiyatı açısından bir yenilik arz etmektedir. BaĢkaldırı kavramı varoluĢçu düĢünürlerce özellikle de Albert Camus tarafından üzerinde önemle durulmuĢ bir kavramdır. Camus‘ye göre var olmanın ilk adımı baĢkaldırmaktır. Ġnsan dayanaksız bir Ģekilde fırlatıldığı bu uyumsuz (absürd) dünyada tüm saçmalıklara baĢkaldırdığı nispette var olur. Camus‘nün ifade ettiği bu baĢkaldırı hem düĢünsel hem de eylemsel anlamda gerçekleĢir. Oğuz Atay için de benzer Ģeyleri söylemek mümkündür. Kimi zaman kaçarak, intihar ederek yahut insanlara tüfek doğrultarak baĢkaldıran Atay‘ın kiĢileri kimi zaman da kendi kurdukları oyunlarla düĢünsel anlamda baĢkaldırırlar. Bu çalıĢmada baĢkaldırı kavramının varoluĢsal boyutu ve Oğuz Atay‘ın bu kavramı ne Ģekilde ele aldığı konuları üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda varoluĢçu bir yazar olarak kabul edilen Albert Camus‘nün baĢkaldırı felsefesi temel alınarak Oğuz Atay‘ın eserlerine farklı bir açıdan yaklaĢabilmek amaçlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Türk Edebiyatı, Oğuz Atay, başkaldırı, varoluşçuluk, Albert Camus Rebellion in Literature And Oguz Atay Abstract Oguz ATAY who is generally acknowledged among leading names of Turkish Literature is accepted as an avangarde authour with regard to characteristic feature of wording and new technics which he uses on his works. ''Rebellion'' is one of the terms which are among Atay brought to Turkish literature. Hence, Berna Moran describes that ''Tutunamayanlar'' is a rebellion by both tellings and mode of wording. Therewithal, rebellion which Oğuz Atay put into words indicates existantial rebellion characteristic. From this point of view it propounds novelty for Turkish literature. Rebellion term is emphasized by existantial thinkers, especially by Albert Camus. Accordingto Albert Camus, first step of existance is rebellion. Humans can exist when they rebel against all whimsicality in meaningless(absurd) world where people are sent on a weak basis. The rebellion which Albert Camus refers occurs through both ideational and actul meanings. Also. same thing may be expressed about Oğuz Atay. Characters of Oğuz Atay who rebel through escaping, suicide or drawing rifle against people, sometimes, rebel by way of ideational plays which are fictioned by themselves. In this article aims at existantial aspects of rebellion term and how Oğuz Atay handled this term. It is aimed to have different approach to works of Oğuz Atay which is based upon rebellion philosophy of Albert Camus who is regarded as an existantial author. Key words: Turkish Literature, Oguz Atay, rebellion, existentialism, Albert Camus Bu bildiri, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü‘ne sunulan ―Varoluşçuluk ve Bireyselleşme Bağlamında Oğuz Atay‟ın Eserlerinin İncelenmesi‖ adlı doktora tezinden üretilmiĢtir. 204 GĠRĠġ VaroluĢunu kavrayan ve kendilik bilincine ulaĢan birey hayatı, varlığı ve tüm dünyayı sorgulamaya baĢlar. Bu sorgulama sürecinde birey, eğer kendi değerleri ile dünya değerleri (ya da toplumsal değerler) arasında bir uyumsuzluk görürse, Albert Camus'nün absurde (uyumsuz, saçma) diye tabir ettiği durum ortaya çıkar. ĠĢte bu durumda varoluĢunun bilincindeki birey, bu saçma düzene baĢkaldırır. Camus'ye göre baĢkaldıran insan, "hayır" diyebilen insandır.(Camus, 2012b:23) Albert Camus'ye göre baĢkaldırı, varoluĢun olmazsa olmazıdır. Camus, Descartes'in "düĢünüyorum, öyleyse varım" sözünü değiĢtirerek, "baĢkaldırıyorum, öyleyse varız" der. "Uyumsuz deneyiminde, acı çekme bireyseldir. Başkaldırı deviniminden sonra, ortak olduğunun bilincine varır, herkesin serüvenidir artık. Aykırılığı ele alan bir düşüncenin ilk ilerlemesi bu aykırılığı tüm insanlarla paylaştığını ve insan gerçeğinin, tüm olarak, kendi kendisine ve evrene uzaklığı dolayısıyla acı çektiğini anlamaktır. Bir tek insanın çektiği dert ortak salgın olur. Gündelik acımızda başkaldırı, düşünce düzeyinde, cogito'nun gördüğü işi görür; ilk kesinliktir. Ama bu kesinlik bireyi yalnızlığından çekip alır. İlk değeri bütün insanlar üzerine kuran bir ortak noktadır. Baş kaldırıyorum, öyleyse varız." (Camus, 2012b:33) Bu bakımdan Albert Camus, varoluĢun saçma olduğunu ve bu saçmalığın insani olanla dünyevi olan arasındaki çatıĢmadan kaynaklandığını savunur. Bunun çözümü ise kaçmak yahut intihar etmek değil, bu saçma durumu tanıyıp, baĢkaldırmaktır. Böylece bireysel anlamda baĢlatılan baĢkaldırı, toplumsal alana sirayet ederek kolektif bir Ģuur halini alacak ve tüm insanlığın varoluĢunu sağlayacak bir araç haline gelecektir. Bu yüzden Camus, ―varız‖ diyerek çoğul Ģahıs ekini kullanmıĢtır. VaroluĢsal açıdan yaĢamın/dünyanın anlamsızlığına karĢı bir tepki olan baĢkaldırı, iki değiĢik biçimde ortaya çıkar: düĢünsel baĢkaldırı ve eylemsel baĢkaldırı. DüĢünsel baĢkaldırıda Tanrı hedef alınır. Ateist varoluĢçulara göre Tanrı, dünyanın bu saçma düzeninin kurucusu olarak varsayılır. Aklıyla bu dünyayı kavramaya çalıĢan birey, bu düzeni yıkmayı amaçlar. Eylemsel baĢkaldırı ise bireyin hazır bulunan bu dünyanın saçmalığına ve verilmiĢliğine karĢı eyleme geçerek tepki vermesidir. (Deveci, 2012: 155-156,159) Ġntihar, bireyin hayatı hemen her aĢamasında kendi dıĢındaki gerçeklikler tarafından tanımlanması ve düzenlenmesi durumu karĢısında kiĢinin varoluĢunu en net Ģekilde kendi kontrolüne aldığı andır. Psikiyatrik durumlardaki ölümü seçiĢ anlamı dıĢında, bilinçli bir Ģekilde düĢünülüp devamı getirilen hayatı sonlandırma amacı taĢıyan intihar, varoluĢun yok oluĢla netlik kazandığı paradoksuyla iç içe bir baĢkaldırıdır. (Alkan, 2016) BAġKALDIRI VE OĞUZ ATAY Oğuz Atay, varoluĢçular gibi, bu saçma dünya düzeni karĢısında tutunamaz ve bu duruma yazınsal alanda baĢkaldırır. BaĢlı baĢına Tutunamayanlar bir baĢkaldırı romanıdır. Biçim, kurgu, içerik, dil gibi alanlarda edebi bir baĢkaldırı metni olan bu romanda özellikle burjuva yaĢam biçimi, Türk aydınının durumu, eğitim sistemi, gelenekler gibi birçok unsur eleĢtirilmiĢtir. Turgut'un ilk baĢkaldırısı Selim'in ölümüne karĢı olur: "(...) hayır Süleyman Kargı! İnanmıyorum Selim'in öldüğüne. Reddediyorum! İnkar ediyorum." (Tutunamayanlar:112) Bununla beraber Turgut, sorgulamaya baĢladığı (özellikle modern) hayata ait unsurların çoğuna isyan etmektedir. Yukarıda bahsedilen burjuva yaĢam biçimi de buna dahildir. Ġnsanların satın aldıkları aletlerle övünmelerine Turgut, oldukça sinirlenir: "Evet, aletle öğünmek, diyor Turgut buna. Bir vidasını bile siz yapmadınız, bu kadar gururlanmaya ne hakkınız var?" (Tutunamayanlar:338) BaĢka bir yerde ise Turgut, Selim'in ölümü üzerine tüm hayata ve dünyaya baĢkaldırır ve bu eylemsel bir baĢkaldırıya ilk adımdır: 205 Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin? Bir gün öncesine korkak bir bezirgânlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz? Yoksa yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız? Yaşarsak göreceğiz Olric. Yaşamaktan korkmazsak göreceğiz. Ve bu dünyaya göstereceğiz. Onlar görmese de göstereceğiz. Gösterdiğimizi bileceğiz. Gitmeliyim Olric, hemen işe girişmeliyim."( Tutunamayanlar:350-351) Turgut varoluĢunun bilincine vardıkça kendisine sunulan hayata baĢkaldırmaya baĢlar. Onların istediği gibi hayat yaşamak istemez. O, kendini kendine anlatacak yeni bir dil peĢindedir. Hiçbir geleneğin mirasını kabul etmez. Turgut artık tam bir Ģuurla isyanını haykırmaktadır: "Acı çekiyoruz. Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son kapıya geldik. İnsaf sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric sizleri sarsmaya geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegil-lerden olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. Dilenciler krallığının en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz. Dinden imandan çıktık. Deli dervişler gibi saldırıyoruz. Açın kapıyı! Biz geldik! Korkudan dudağınız uçuklamasın. (...) sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. Size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik. Bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz."( Tutunamayanlar:542) Ġdeal bir tip olarak çizilen Selim, küçük burjuva aile yaĢamının her davranıĢına karĢı durur. Günseli'ye kendi kafasındaki aile yaĢamını anlatırken; bu düzenin karıĢık yaĢamından istifa ettiğini ve kutu gibi bir eve yerleĢmek istediğini söyler. Burada hayalini kurduğu yaĢamda, kendi yağıyla kavrulup evlerini kendi zevklerine göre döĢeyeceklerdir. Kendilerine ait bir düzende herhangi bir kliĢenin yahut önceden belirlenmiĢliğin baskısı altında kalmadan, özgürce bir hayat süreceklerdir. Ġstedikleri Ģeyleri hesaplayarak, belirli normlar çerçevesinde değil, tamamen geliĢi güzel yapacaklardır. Selim bu yaĢamı "serseri bir küçük burjuva ailesi" olarak tanımlar. Normal bir burjuva ailesinin kuralcı davranıĢlarının yerine hiçbir kural gözetmeksizin sürdürülecektir bu yaĢam. Bu yaĢamı o kadar içselleĢtireceklerdir ki isteseler de küçük burjuvalaĢamayacaklardır. Selim içinde bulunduğu yaĢam biçimine baĢkaldırmaktadır. O, bu hayattan çıkıp, kendi istediği bir hayat geçmek ister: bu hayattan istifa ederek başka bir hayatı başka türlü yaşamak istiyorum.( Tutunamayanlar:497) Selim'in baĢkaldırısı, kendinden ve yakın çevresinden baĢlayarak tüm insanlığa kadar uzanmaktadır. Ayrıca Kafka ve Atay'ın eserlerinin ortak yönlerinden biri olan baba imgesi, Selim'in isyan ettiği unsurlardan biridir: "(...) neden babam bizi bu karanlığa boğdu neden bu evden bir türlü çıkamadım neden yamalı çoraplarımı ilk giydiğim gün sokağa atmadım neden bütün isyanlarımı kafamda yaşadım hiçbir gerçek yaşantım olmasaydı daha kolay geçirebilirdim zamanı yaşamak diye bir gerçek olduğunu bilmezdim oysa sen bana ilk gerçek yaşantıyı tanıtmakla yaşamadığım bütün hayallerimin gerçekleşebileceği saplantısına kapılmama sebep oldun demek onları da yaşayabilirmişim demek senin oğlunun bu hali ne olacak diyenler haklıydı baba ne olacak benim bu halim benim Hüsnü Bey benim var olduğumu sezmeliydin günseli beni arayıp bulmalıydın bu kadar geç kalmamalıydın hiçbir mazeret kabul etmiyorum beni yanlış hayallerle avuttunuz sonra da benden canınız sıkılınca yeter artık bu karanlık diyerek savunmasız zavallılığımı düşünmeden beni hayatın ortasına attınız itiraz ediyorum itiraz ediyorum sayın başkan oturuma son verilmesini talep ediyorum kimse beklediğini bulamadı bilet parasının iadesini talep ediyorum (...)" (Tutunamayanlar:519-520) 206 Selim'in büyük bir bunalım olarak baĢlayan bu isyanı, onun hayata karĢı son bir baĢkaldırısı olarak intihar etmesine neden olur. O, bu zamana kadar kendini bu hale getiren etmenlere isyan etmediği için kendini suçlar. Bu bakımdan Selim'in intiharı, kendi varlığına yapılmıĢ bir baĢkaldırı olarak düĢünülebilir: "Bu duruma nasıl geldim? Neden bana yaşamasını öğretmediler? Neden bana, bizden bu kadar gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan etmedim. Hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım? İnsanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım? Ben insan değildim ki. Yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım? Beni nasıl gürültüye getirip de bu soğuk bakışlı mimar gibi insanların karşısına çıkardılar? Onlar da bilemezdi: görünüşümle insana benziyordum. Denemelerden geçmiştim. Onları aldatmayı başardım. Sonumu kendim hazırladım. Her an ne yapacağımı söyleyemezlerdi bana. Beni aldattılar; gene de suçluyum. İnsanların en verimli olduğu çağda tükendim. Her anı, ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. Bana müsaade."( Tutunamayanlar:607) Selim'in isyanı varoluĢunun engellenmesinedir. Onu bu hayat karĢısında yalnız ve savunmasız bırakan tüm unsurlara baĢkaldırır. Bir insan olamamaktan Ģikayetçidir. VaroluĢunu kavradığı sırada, bunu gerçekleĢtirecek gücü kendinde bulamaz. O, artık sadece bir varlık değil bir varoluĢ içindedir. Bu nedenle sıradan insanlar gibi değildir, onlar gibi olamaz. Ancak kendi benini oluĢturmasına yine bu insanlar engel olmaktadırlar. Selim, varoluĢunu başkaları vasıtasıyla ve başkalarında gerçekleĢtirmek ister. Ġnsanların mevcut durumlarına karĢı böyle bir beklenti içinde olması, onun kendini suçlamasına ve derin bir bunalım içinde kendisini tüketmesine neden olur. Artık bu noktada varoluĢunu kurtarmak için seçilebilecek tek yol varlığını ortadan kaldırmaktır. Tehlikeli Oyunlar'da baĢkaldırı, oyun teması içerisinde verilmiĢtir. Hikmet'in kurguladığı oyunlar aslında düzene birer baĢkaldırı niteliği taĢımaktadır. Dünya tarihini yeniden yazmayı ve bütün olayları yeniden yorumlamayı isteyen Hikmet, düzenin bireye yüklediği her tür sorumluluğa ve değere baĢkaldırır. Gecekonduya taĢınarak kendi kurduğu oyunlar içerisinde düzene baĢkaldırır ve gerçek hürriyeti ister. "Bizlere uygun görülen kadere her yerde karşı çıkmalıyız. Küçük oyunlara gelmemek için bu gecekonduya taşındık, büyük oyunlar oynayacağız. Çevremizdeki eşyayı basitleştirdik, sade bir dekor içerisinde vereceğiz temsillerimizi. Pahalı yaşantıların yüksek soğukluğundan kurtardık kendimizi; dört renkli ve resimli bir hayatın içindeyiz. İşte hürriyet budur..."( Tehlikeli Oyunlar:71) Hikmet, içinden geldiği küçük burjuva yaĢam biçimine ve modern dünya düzenine isyan eder. Hikmet, Oğuz Atay'ın kendisi ve diğer kurmaca karakterleri gibi, yeni bir düzen kurmak ister. Bunun için öncelikle eski düzene karĢı çıkar. Gecekonduya taĢınması bile, bu isteğinin bir tezahürüdür. "Gecekonduda bile eski düzen, her yerde eski düzen. Eski düzene isyan ediyorum...," (Tehlikeli Oyunlar:89) diyen Hikmet, aynı zamanda eski düzenin değiĢmesine de karĢıdır. Hikmet'in baĢkaldırısının asıl sebebi, Tutunamayanlar'daki Selim gibi, fırlatılmıĢ olduğu bu anlamsız dünyada tek baĢına, beceriksiz ve tutunacak bir dayanağı olmamasıdır. Hikmet bu dünyada bir Ģekilde yaĢamak ister fakat beceremez. Selim gibi onu bu hayata hazırlamayan, yaĢamasına, var olmasına yardım etmeyen düzene ve insanlara isyan eder: "Üzerimde çok uğraşmak gerekiyordu. Bana her gün tıraş olmayı öğretmek gerekiyordu. Bana kötü bakmıştınız. Okurken sayfalarımı buruşturmuştunuz. Bu çocuğun aslında neye ihtiyacı var diye düşünmemiştiniz. Bu çocuğun aslında Sevgi'ye ihtiyacı vardı." (Tehlikeli Oyunlar:143) Bununla beraber Tehlikeli Oyunlar'da baĢkaldırı genelde düĢünsel düzlemde gerçekleĢir. Hikmet, kurguladığı oyunlar aracılığıyla mevcut düzene olan baĢkaldırısını yansıtır. Bunun istisnası ise Sevgi'dir. Sevgi, babasının tavla oyununda Nazım PaĢa karĢısında düĢtüğü güç duruma isyan eder ve bu baĢkaldırısını eyleme dönüĢtürerek Nazım PaĢa'ya meydan okur. Hikmet'in baĢarabildiği tek 207 eylemsel baĢkaldırı, yine Selim gibi, kendisine dayatılmıĢ olan bu yaĢamı reddederek kendi hayatına bir son vermek, yani intihar etmektir. BaĢkaldırı, Oğuz Atay'ın öykülerinde kullandığı motiflerden biridir. Beyaz Mantolu Adam öyküsü, toplum karĢısında anlaĢılamayan, ötekileĢtirilen ve nesneleĢtirilen bireyin, düzene baĢkaldırıĢını anlatır. Beyaz Mantolu Adam'ın baĢkaldırıĢı eylemsel olmakla birlikte topluma karĢı yapılmıĢ bir baĢkaldırı değildir. O, kendi varlığına son vererek baĢkaldırısını ortaya koyar. BaĢka bir açıdan Beyaz Mantolu Adam, toplumun kendisine verdiği rolü reddederek, kendi seçtiği rolü oynar. Bu düzene yapılmıĢ bir baĢkaldırıdır ve cezasını kendi varlığına son vererek çeker. Beyaz Mantolu Adam'ın intiharı bir baĢkaldırının sonucudur. Toplum karĢısında bireyin kendini cezalandırması ve böylece toplumdan intikam aldığını düĢünmesidir. Korkuyu Beklerken kahramanı, kendisi bu kadar acı içerisinde, varoluĢsal bunalımlarla, korkularla bunalırken, diğer insanların umarsızca yaĢamalarına isyan eder. Topluma bir ders vermek ister, onların düzenini yıkıp, gözlerini açmak ister. Ancak tek baĢına toplum karĢısına çıkamayacağına göre kendisine zarar vererek dikkatleri çekmek ister. Kendine yapacağı kötülükle bir bakıma topluma baĢkaldırısını gerçekleĢtirecektir. Önceleri tanımadığı insanlara Ubor-Metenga tarzında mektuplar yazar, sonra kendini polise ihbar eder. "Oysa teslim olduğu şey onların sarsılmaz düzenidir. Düzenin içinde yer almaya çalışırken Ubor-Metenga'yı kendine düşman bilmiş, sonunda ise düzenin karşısında Ubor-Metenga olarak var olmuştur."(BaĢar, 1984:36-39) Topluma karĢı bir baĢkaldırı Tahta At öyküsünde gerçekleĢtirilir. Estetik düzeysizliği, eylemsel bir baĢkaldırıya dönüĢtüren Tuğrul Tuzcuoğlu; toplumla meseleleri olan, yapılan yanlışlara karşı savaşım veren, dilekçeler yazan, bildiriler dağıtan, giderek kasabanın üzerinde dehşet havası estiren, atak, delidolu, kanlı canlı, bu dünyaya özgü biridir. (Ecevit:2009:493) Bu yüzden baĢkaldırısı somut dünyaya uygun bir Ģekilde olur. Tahta at heykelinin açılıĢının yapılacağı gün, atın içinde gizlendiği yerden çıkarak insanlara tüfek doğrultur. Eylemsel Başkaldırı: İntihar Oğuz Atay'da ölüm daha çok intihar yoluyla gerçekleĢen bir hadisedir. Ġnsana has bir davranıĢ Ģekli olan intihar felsefi manada, süjenin kendi öz varlık alanını, buyruğu ile yok sayarak kendi iktidarına son vermesidir.(UlutaĢ, 2011:25) Heidegger, ölümün varlığın en gerçek biçimi olduğunu ileri sürer. Jaspers, mantıksal intiharı benimser ve intiharın insanın hak ettiği bir eylem olduğunu söyler. Sartre ise intiharın yaĢamın saçmalığa batmasına neden olan bir saçmalık olduğunu düĢünür. VaroluĢçu düĢünürler arasında intihar hakkında en dikkat çekici fikirlere sahip olan Albert Camus'dür. Dostoyevski'nin "Eğer Tanrı yoksa her Ģey mübahtır" sözünü "Mademki Tanrı yoktur; öyleyse her Ģey mübahtır" Ģeklinde değiĢtiren Camus, intiharı suç/günah olmaktan çıkarır. Ġntihar, Camus'ye göre tek önemli felsefe sorunudur: "Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir." (Camus, 2012a:21) Daha önceleri toplumsal bir olay olarak incelenen intihar, varoluĢçu düĢünürlerle birlikte bireysel düĢünceyle iliĢkilendirilmiĢtir. Ġntihar bir düĢünce biçiminde insanın içinde yetiĢir, büyür. Camus bu durumu bir emlak yöneticisini hikayesiyle açıklar. BeĢ yıl önce kızını kaybeden bu adam, kendisinin bu olaydan sonra çok değiĢtiğini ve bu olayın onu için için yediğini söyler. Bu sebeple intihar eder. Camus burada intihar düĢüncesini anlatmak için "için için yemek" ifadesinden daha uygun bir ifade bulunamayacağını söyler. Bu, toplumsal bir olay değil, tamamıyla bireysel bir meseledir. Camus'nün intiharın sebepleri hakkındaki görüĢleri Ģöyledir: "Bir intiharın pek çok nedeni vardır, genel olarak da en çok göze çarpanları en etkenleri olmamıştır. İnsanın bir düşünce sonucu intihar ettiği enderdir (ama bu varsayımı da konu dışından bırakmamak gerekir). Bunalımı başlatan şeyi denetlemek her zaman olanaksızdır. Gazeteler sık sık "gizli kederlerden" ya da "iyileşmez hastalıklardan" söz eder. Geçerlidir bu açıklamalar." (Camus, 2012a:23) 208 Ġnsanın kendini öldürmesi, tıpkı melodramlarda olduğu gibi, insanın bir anlamda içindekileri söylemesidir. Ġntihar yaĢamın bireyi aĢtığının yahut bireyin yaĢamı anlayamadığının göstergesidir. Ġsteyerek ölmek, yaĢamak için hiçbir derin neden bulunmadığının, her gün yinelenen yaĢama çabalarının anlamsızlığının, acı çekmenin yararsızlığının içgüdüsel olarak da olsa benimsenmiĢ olmasını gerektirmektedir. (Camus, 2012a:23-24) VaroluĢ felsefesi, insanı karanlık ve anlamsız bir dünyaya bir baĢına fırlatılmıĢ olarak kabul eder. Bir yabancı olarak yer aldığı dünyada insan, dekoruyla arasında bağı kopmuĢ ya da hiç olmayan bir oyuncu gibidir. Genel olarak tüm insanların durumu iĢte bu uyumsuz/absurde haldir. Bu yüzden Camus, sağlam insanlar arasında bile kendi intiharını düĢünememiĢ bir kimseye rastlanılamayacağını iddia eder. Ancak intiharın meĢru görülmesi, intihar etmenin faydalı olduğunu, bir çözüm olduğunu göstermemektedir. VaroluĢçuların intihar hakkındaki görüĢleri genel olarak Ģu Ģekilde özetlenebilir: "Tanrı olmadığına göre her şey mübahtır; dolayısıyla intihar da meşru görülmelidir. Ölüm de varoluşun bir başka biçimidir; yalnız mantıksal intihardan, fiziksel intihara geçişe müsaade edilememelidir." (UlutaĢ, 2011:28) Ġntihar bir baĢkaldırı türü olabileceği gibi, Camus'nün tespitiyle, tam tersi olarak bir vazgeçiĢ de olabilir. Çünkü intihar başkaldırının mantıksal sonucu değildir. İçerdiği boyun eğiş dolayısıyla onun tam tersidir.(Camus, 2012a:68) Her Ģeyi tükenmiĢ, mutlak ve biricik geleceğinin farkına varmıĢ insanın kabullenmiĢliğinin zirvesidir. Bununla beraber intihar, hem baĢkaldırıyı hem de boyun eğiĢi ihtiva eder. Ġnsanın tanrılaĢma isteğini içinde barındıran intihar, bireyin dünyadaki uyumsuz durumunu kendince çözme arzusunun bir yöntemidir, ancak bununla beraber varoluĢun gerçekleĢebilmesi için uyumsuzun devam etmesi gerekmektedir. Ġntiharla birlikte uyumsuzda son bulur. Böylece insan, yapması gereken mücadeleden kaçarak yenilgiyi kabul eder. Ġntiharın birbirine zıt bu iki yönü Oğuz Atay'ın eserlerinde görülmektedir. Özellikle Beyaz Mantolu Adam'ın intiharı hem bir isyan hem de bir vazgeçiştir; varoluşun çaresizliği ve anlamsızlığı karşısında sessiz bir sızıdır.(Yağcıoğlu, 2011:56) Ġntihar, Oğuz Atay'ın hemen hemen bütün eserlerinin ortak motiflerinden biridir. Atay'ın ele aldığı kent soylu küçük burjuva aydının intihar etmesinin en belirgin sebebi, toplum ve sistem karĢısındaki uyumsuz durumdan dolayı baĢkalarını cezalandıramaması ve son çare olarak (Korkuyu Beklerken karakterinin kendini ihbar etmesi gibi) cezayı kendine kesmesidir. "Küçük kentsoylu aydın çevresiyle uzlaşmaz bir tavır takınırsa, karşıtlığını, içinin kargaşasını dışlaştırırsa, üstüne üstlük, çevresinden kopmayı bir türlü beceremezse, aşamazsa o şefkat ve korku engellerini, acınası, ağlanası bir hal alır. Bundan böyle attığı her çığlık kendisini yaralayacaktır, bir bumerang gibi; dövündükçe, çırpındıkça hayret ve acıma dolu gözlerin önünde bir mum gibi tüketecektir kendini. Ey İsa müsveddesi! Çevren en basit günlük yaşam kaygıları, sınıf değiştirme özlemleri, küçücük hesapları güderken sen, sen, tek başına, neyi, kime, nasıl anlatacaksın? Küçük kentsoylu aydının yalnızlığı seçilmiş bir yalnızlık değildir. Obaya sırtını dönen bilgeler gibi dağa çıkmamıştır o. Kente baskın verenlere de katılmamıştır. Anlıksal bir limonluğu da yoktur. Ait olduğu ama ne yazık ki ona ait olmayan bir çevrede dört dönen küçük kentsoylu aydın soluk soluğa kalır, kesilir, tıkanır, aşamaz sınırını, boğulur. Saldırganlığının tek yıkabileceği şey kendi varlığıdır."(Demiralp, 1995:99) Tutunamayanlar‘da Selim, Camus'nün intihar hakkındaki görüĢüne karĢı çıkarak, ileride gerçekleĢtireceği bu eylemi varoluĢsal temellere dayandırır. Camus'nün "Ontolojik mesele yüzünden ölen kimseye rastlamadım" (Tutunamayanlar: 359) sözünü okuduğunda, "Biri bu yüzden ölmeli, intihar etmeli," diye bağırır. BaĢka bir yerde ise Gorki'nin Benim Üniversitelerim'de tasvir ettiği intihar sahnesini hayranlıkla anlatır. (Tutunamayanlar: 368) Selim, hayattan istifa etmek olarak tanımladığı intiharı, yeni bir varoluĢa götürecek olan bir imkan olarak görmektedir. VaroluĢunu sorgulayan Selim, kendisine sunulmuĢ bu hayattan ayrılarak yeni bir yaĢam, gerçek bir varoluĢ kurmak ister: 209 "(...) tanrı ya da tabiat mutlak yola girmesini istediği yüz kişi için yüz bin kişi yarattı diye doksan dokuz bin dokuz yüz kişiden biri olarak yaşamak neden gerekli soruyorum herhalde tutunamayanların bir kısmına bu acı gerçeğin farkına varma ve hayattan istifa hakkı verilmiştir itiraz ediyorum sayın başkan bu hayattan istifa ederek başka bir hayatı başka türlü yaşamak istiyorum (...)" (Tutunamayanlar: 497) Turgut, intiharın bir hastalık olduğunu düĢünür: Ġntihar, ancak bir akıl hastasının körleĢmiĢ duyularının sağladığı soğukkanlılıkla baĢarılabilecek bir eylemdir. Selim bu eylemi Gorki'nin tasvir ettiği sahneye benzer bir Ģekilde gerçekleĢtirir. Turgut ise fiziksel olarak intihar etmez. O, varoluĢçuların daha çok onayladığı düĢünsel manada intihar eder ve her Ģeyini terk ederek ortadan kaybolur. Böylece her iki karakter de intiharın iki farklı yönünü kullanarak varoluĢlarını tamamlarlar. Tehlikeli Oyunlar'da Hikmet, pencereden aĢağıya atlayarak intihar eder. Onu intihara kadar getiren süreçte o, bir birey olarak toplumun içinde oldukça düĢkün bir hale gelmiĢtir. Onun pencereden düĢüĢü aslında bir bakıma toplumda dibe vuruĢunun simgeleĢtirilmesidir. (Ecevit, 2009:342) Nitekim Hikmet'in intiharının anlatıldığı bölümün baĢlığı da DüĢüĢ'tür. Hikmet'in ölüm hakkındaki düĢüncesi, Camus'nün yukarıda geçen düĢüncesiyle benzerlik gösterir: "Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır." (Tehlikeli Oyunlar:384) Buna göre Hikmet, hayatıyla anlatamadığı meseleleri ölümüyle anlatacaktır. Hikmet'in en büyük meselesi ise "ben olmak"tır. Dolayısıyla ontolojik bir nitelik gösterir. Camus ise ontolojik bir mesele yüzünden ölen kimseyi görmediğini söylemiĢtir. Oğuz Atay buna Tutunamayanlar'da Selim'in ağzından cevap verir. Burada da Hikmet, Selim'in cevabına uygun bir Ģekilde, ontolojik bir mesele yüzünden intihar eder. Oyunlarla Yaşayanlar‘da derin bir iç hesaplaĢmasına giren CoĢkun ErmiĢ, bu hesaplaĢmanın sonucunda kendisinin suçlu çıkacağını ve ceza olarak hayatına kendi elleriyle son vereceğini söyler. Oğuz Atay'da birey-toplum çatıĢmasını en çarpıcı ve grotesk bir biçimde verildiği Beyaz Mantolu Adam hikayesinde anlatılan karakter, hem davranıĢları hem de kılığıyla içinde yaĢadığı topluma yabancı bir karakterdir. O yaĢadığı çevreye göre yapay ve oldukça aykırıdır. Bu yüzden etrafındaki insanlar tarafından baskı altına alınmaya baĢlar. Bu baskı altında özgürlüğü iyice kısıtlanan kiĢi, özgürlüğünü kendi uyumsuz varlığına son vererek kazanmak ister. Ġntihar, özü itibariyle tanrılaĢma isteğinin bir tezahürüdür. Ancak, Beyaz Mantolu Adam, böyle bir nedenle intihar etmez. Onun intiharı hem bir isyan hem de bir vazgeçiĢtir. Varoluşun çaresizliği ve anlamsızlığı karşısında sessiz bir sızıdır. Bu bağlamda onun intiharı, ontolojik bir nedenden dolayı birilerinin ölmesi gerektiği söyleyen Tutunamayanlar'ın Selim'ini hatırlatır. Ġntiharın trajikomik bir biçimde ele alındığı Eylembilim'de Server Gözbudak çevresini kuĢatan yarı aydın, bilinçsiz, kiĢiliksiz insan grubunun etkisiyle bunalır ve bileklerini keserek intihar etmeye kalkıĢır. Ancak beceremez ve sarhoĢken yaptığı bu davranıĢtan dolayı utanır. Eylembilim'de intihar ve roman konusu üzerine görüĢler yer almaktadır. Server Gözbudak'ın da bulunduğu bir ortamda, intihar olaylarının azlığından dolayı biz de roman yazılamayacağı öne sürülür. Bu söz üzerine geliĢen tartıĢmada, roman ve intihar hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan kiĢiler bir Ģeyler söylerken Server Gözbudak, susmakta ve içmektedir. Diğer taraftan ise kendi kendine cevaplar üretmektedir. Ġntihar eden arkadaĢlarından yola çıkarak intiharın varoluĢsal bir mesele olduğunu söyler: "(...) Ercan ve Engin ve daha birçokları böyle bir yaşantıyı daha ne kadar sürdürebilirler? Kendileri sorunlarının köklerini tam olarak kavrayamasalar da, ölümün boğucu havasından nasıl kurtarabilirler varlıklarını?"(Eylembilim:78) ĠĢte bu varoluĢsal eylem, ancak kendi varlıklarının bilincine varan, varoluĢ sancısı çeken ve birey olma mücadelesi veren insanın yapabileceği bir eylemdir: 210 "Elbette ölüm, yani bizim tanımlamaya çalıştığımız intihar eylemi, kendini yetiştirenlerin eylemidir. (...) Toplumdaki yürümeyen budalalıkları, kendi kişisel dertleri olacak kadar duyanlar onlardır. İşçi sınıfı henüz bu duyarlılığa ulaşamamıştır. Dostoyevski'yi ya da Kafka'yı okumaktan çekinirler, ya da bir küçük burjuva ürünü olan romanın, küçük burjuvanın sonu geldiğini düşünmeğe çalışarak ortadan kalkacağını ileri sürerler. Bu ülkede bireylerle ve topluluklarla ilgili hiçbir şey yolunda gitmiyor beyler ve işte açıkça söylüyorum ki insanlar kendilerini öldürüyorlar!" (Eylembilim: 78) Topluluk içinde söylediği bu sözler yüzünden küçümsenmeye baĢlanan, yanlıĢ bir toplantıya davet edildiği söylenen ve (Atay'ın kendisi gibi) bireycilikle suçlanan Server Gözbudak, onlara gerçek bir intihar göstermek için elindeki rakı bardağını kırar ve bileklerini kesmeye çalıĢır. SONUÇ BaĢkaldırı, sosyal-siyasal anlamda edebiyatta sıkça değinilen bir kavramdır. Felsefi anlamda baĢkaldırının ise Albert Camus ile birlikte gündeme geldiğini söyleyebiliriz. Camus, baĢkaldırıyı varoluĢun ön Ģartı olarak kabul eder. BaĢkaldıran yani ―hayır‖ diyebilen insan ancak gerçek manada varoluĢ kazanabileceğinin savunan Camus, baĢkaldırıyı iki farklı biçimde ele alır. Birincisi eylemsel baĢkaldırıdır. Bu durumda insan absurde/uyumsuz bir dünyada istenen yahut dayatılan her Ģeye karĢı eyleme geçer. Camus‘nün Veba‘da anlatmak istediği budur. Dr. Rieux, veba salgınında bulunduğu kasabayı terk etmez ve tek baĢına dahi olsa hastalıkla mücadele etmeye karar verir. Bu, tüm söylenenlere ve ezberlere karĢı olan bir baĢkaldırıdır. BaĢkaldırının ikinci boyutu ise düĢünsel anlamda gerçekleĢir. Ġntihar dıĢında herhangi bir eyleme dayanmayan bu baĢkaldırıda birey, kendi iç dünyasına yönelir ve toplumdan uzak yabancı, yalnız bir hale gelir. Böylelikle topluma yabancılaĢmıĢ ve yalnız birey ya kendine yeni varoluĢ alanları oluĢturmaya çalıĢır ya da tüm bu uyumsuzlukların cezasını kendine kesmeye karar vererek intihar eder. Oğuz Atay, baĢkaldırıyı bahsedilen iki yönüyle de ele alır. Öncelikle kendi yaĢamında kurmaca eserlere yönelerek kendine yeni bir varoluĢ alanı kurmayı amaçlar. Diğer taraftan eserlerindeki karakterler de benzer davranıĢlar sergiler. Selim, kurduğu oyunlarla varolmaya çalıĢır. Hikmet, ülkemizin bir oyun yeri olduğunu söyler, CoĢkun için ise hayat bir oyundur. Ancak bu içe yöneliĢ ve kurmacaya sığınma genellikle intiharla ya da intihar benzeri ölümlerle neticelenir. Ġntihar felsefi manada bir vazgeçiĢ, bir kaçıĢ olabileceği gibi yaradılıĢın özüne yapılan bir baĢkaldırı da olabilir. Atay‘ın eserlerinde intihar daha çok ikinci anlamıyla ele alınır. Eylemsel baĢkaldırının en somut örneği ise Tahta At öyküsünde verilir. YaĢadığı kasabada karĢılaĢtığı uyumsuzluk karĢısında harekete geçen Tuğrul Tuzcuoğlu, önce dilekçeler yazar, daha sonra ise broĢürler dağıtır fakat sonuç alamayınca tüfeğini insanlara yöneltir. Sonuç olarak Atay, baĢkaldırıyı, tıpkı Camus gibi, varoluĢ meselesi olarak ele alır. Onun karakterleri ancak dayatılan sisteme karĢı baĢkaldırabildikleri sürece varolabilirler. Kimi zaman eylemsel düzlemde gerçekleĢen baĢkaldırı, çoğu zaman iç dünyada yaĢanan ve genellikle düzeni ya da toplumu değiĢtiremeyecek olmanın neden olduğu bir bunalımın sonucu olarak kendi kendini cezalandırmayla yahut kendi varlığını ortadan kaldırmayla yani intiharla ortaya çıkar. 211 KAYNAKÇA ALKAN, Burcu: Edebiyatta İntihar: Sessiz Başkaldırıya Ses Veren Metinler, http://www.notosoloji.com/edebiyatta-intihar-sessiz-baskaldiriya-ses-veren-metinler-burcualkan/ eriĢim tarihi: 04.03.2016. ATAY, Oğuz: Eylembilim, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2010. ATAY, Oğuz: Tehlikeli Oyunlar, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2010. ATAY, Oğuz: Tutunamayanlar, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2008. BAġAR, KürĢat: Don Kişotlar... Tuğrul Beyler..., Hürriyet Gösteri, S. 44, Temmuz 1984, s.36-39. CAMUS, Albert: (Çev: Tahsin Yücel), Başkaldıran İnsan, Can Yay. Ġstanbul, 2012b. CAMUS, Albert: (Çev: Tahsin Yücel), Sisfos Söyleni, Can Yay., Ġstanbul, 2012a. DEMĠRALP, Oğuz: Oğuz Atay'ı Değerlendirmek Yolunda, Okuma Defteri, 1995, s. 97-103. DEVECĠ, Mutlu: Ferit Edgü Varoluş ve Bireyleşme, Sel Yayıncılık, Ġstanbul, 2012. ECEVĠT, Yıldız: "Ben Burdayım..." Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, ĠletiĢim Yay. Ġstanbul 2009. ULUTAġ, Nurullah: İntihar ve Roman İntihar Olgusunun Türk Romanına Yansıması 1872-1960, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011. YAĞCIOĞLU, Hülya: Modern Bir Mesih: "Beyaz Mantolu Adam", "Korkuyu Beklerken" Gelenler Oğuz Atay Üzerine Yazılar, Derleyen: Hilmi Tezgör, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2011 içinde s.47-57. 212 Enver Gökçe’nin ġiirlerinde BaĢkaldırı AyĢe ERTUġ * Hakkari Üniversitesi, Türkiye ayseertus@hotmail.com Özet Cumhuriyet dönemi Türk Ģiirinde toplumcu gerçekçilik Nâzım Hikmet Ran‘ın açmıĢ olduğu yolda ilerler. Nâzım Hikmet‘in ilk takipçileri Türk Ģiirinde ―1940 KuĢağı‖ olarak adlandırılır. Bu kuĢağın Ģairlerinden biri de Enver Gökçe‘dir. Enver Gökçe‘nin ilk Ģiiri 1943 yılında yayımlanır. Gökçe‘nin 1943- 1948 yılları arasında çeĢitli dergilerde yayımlanan Ģiirleri ancak 1973‘te Dost Dost İlle Kavga adıyla kitaplaĢır. Bu eserini 1977‘de Panzerler Üstümüze Kalkar takip eder. Enver Gökçe, 38 yıllık sanat hayatında sadece iki eserle karĢımıza çıkmasına rağmen toplumcu bir Ģair olarak sarsılmaz bir tahta oturmuĢtur. Onun Ģiirleri yaĢamının bir aynası niteliğindedir. Enver Gökçe‘nin Ģiirlerinin temelinde halkın kendisi vardır. ġair, ―ben‖ derken de ―biz‖i kastederek bireyselliği tamamen reddeder. Böylelikle halktan kopuk bir Ģiir düĢünemez. Gökçe Ģiirlerinde halkın yoksulluğunu, barıĢ özlemini, savaĢ karĢıtlığını, faĢizm ve emperyalizme olan nefretini ele alır. ġiirlerde halkın içinde bulunduğu olumsuzluklar Ģairin Marksist dünya görüĢüyle bir baĢkaldırıya dönüĢür. Toplumcu bir Ģair olarak Gökçe‘nin Ģiirlerindeki bu baĢkaldırı çeĢitlilik gösterir. ġairin baĢkaldırısı halkın yoksulluğuna ve ezilmiĢliğine, toplumcu bir Ģair olarak terk edildiği kaderine, emperyalizm ve faĢizme karĢıdır. Gökçe, bütün toplumcu gerçekçi Ģairler gibi güzel günler görmeyi hayal etmektedir. Onun hayal ettiği güzel günler ancak faĢizm ve emperyalizmin son bulduğu ve iĢçi - emekçi sınıfı egemenliğinin esas alındığı sosyalist bir düzenle var olacaktır. Bu bilinçle Ģair var olan olumsuzluklara karĢı baĢkaldırı Ģiirleri kaleme alır. Anahtar Kelimeler: Toplumcu gerçekçilik, 1940 Kuşağı, Enver Gökçe, Başkaldırı THE REBELLION IN ENVER GÖKÇE’S POETRY Abstract The socialist realism in Turkish poetry during the Republican era has advanced in the way that socialist realism Nazim Hikmet Ran opened. Nazim Hikmet's first followers in Turkish poetry are called as "1940 Generation". One of the poets of this generation is Enver Gökçe. His first poem was published in 1943. Gökçe‘s poems published in various journals between 1943 and 1948 were compiled in a book only in 1973 under the name of ―Dost Dost İlle Kavga (Friend Friend Only Fight)‖ . This was followed by ―Panzerler Üstümüze Kalkar ( Panzers Go Over Us)” in 1977. Although the poet appears with only two works in his 38-year artistic life, they have seated him on an unshakeable throne as a socialist poet. His poems are just like a mirror of his life. On the basis of Enver Gökçe‘s poetry are people themselves. When saying ―I‖, the poet refers to ―we‖, rejecting individuality completely. Thus, he cannot think of poetry broken off the society. In his poetry, Gökçe deals with the poverty of the society, their yearning for peace, opposition to wars and hatred towards fascism and imperialism. The negativity, which the society is in, turns into a rebellion along with the Marxist world view of the poet. This rebellion seen in the poetry of Gökçe as a socialist poet has the quality of showing diversity. The poet‘s rebellion is against the poverty and oppression of the society, the fate into which he was left as a socialist poet, imperialism and fascism. Gökçe, as well, dreams of seeing good days as all other socialist realist poets do. The good days he dreams of will only exist in a socialist system in which fascism and imperialism will come to an end and the sovereignty of workers-working class will be based on. The poet, with this understanding, writes his poems of rebellion against the negativity that exists. Keywords: Socialist realism, 1940 Generation, Enver Gökçe, Rebellion 213 GĠRĠġ Enver Gökçe, 1940 KuĢağı Ģairlerindendir. ġair 1920‘de Erzincan‘ın Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı Çit köyünde dünyaya gelir. 1929‘da ailesiyle Ankara‘ya yerleĢen Ģair ilköğrenimini Ankara‘da tamamlar. 1948‘de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi‘nin Türkoloji Bölümü‘nü bitirir. Üniversiteyi bitirdiği yıl Türkiye Gençler Derneği üyeliğinden tutuklanır ve üç ay cezaevinde kalır. Cezaevinden çıktıktan sonra Yurtlar Müdürlüğü‘nde iĢe baĢlayan Gökçe, 1951‘deki Türkiye Komünist Partisi tutuklamalarında birçok kiĢiyle birlikte tutuklanarak yedi yıl hapis cezasına çarptırılır. Cezası tamamlandıktan sonra Çorum‘un Sungurlu ilçesine sürgün olarak gönderilir. Sürgünlüğünün geri kalanını Ankara‘da geçirmek isteği ile mahkemeye baĢvuran Gökçe‘nin bu isteği kabul edilerek Ankara‘ya gönderilir. Ankara‘da sürgün günlerini geçirirken tekrar tutuklanır. Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir dıĢında bir yerde sürgünlüğünü tamamlaması gerektiğinin söylenmesiyle memleketi olan Erzincan‘ın Çit köyüne gitmeyi seçer. 1960 Ġhtilâli‘ne kadar köyü Çit‘te kalır. Ardından tekrar Ankara‘ya yerleĢir. Enver Gökçe‘nin Ģiirleri Ant, Gün, Söz ve Meydan dergilerinde çıkar. Ġlk yayımlanan Ģiiri ―Köylülerime‖ adını taĢır. Bu Ģiir, Ģairin Ülkü dergisinde bir süre düzeltmen olarak çalıĢtığı dönemde yayımlanır. Ġlk Ģiirinden baĢlayarak kendisine toplumcu gerçekçi bir yol çizen Enver Gökçe, Ģiirleri ve yaĢamıyla 1940 KuĢağı‘nın önde gelen isimlerindendir. 1981yılında hayata gözlerini yuman Enver Gökçe, altmıĢ bir yıllık ömründe sadece iki Ģiir kitabı yayımlayabilmesine karĢın Ģiirleri dilden dile dolaĢarak toplumcu gerçekçi Ģiirin özgün örnekleri arasındaki yerini almıĢtır. “Halk edebiyatından Sümmani, Karacaoğlan, Kazak Abdal, Köroğlu ve Pir Sultan en beğendiğim ozanlar arasındadır. Her türlü sözlü halk ürünleri gibi, halk türküleri ve halk destanları gibi, bu ozanlar da beni etkilediler ve bana kaynaklık ettiler.”(Altınkaynak, 1977:206) diyen Enver Gökçe‘nin halk türkülerine yaklaĢan Ģiirlerini Mehmet H. Doğan Ģu ifadelerle değerlendirir: “ Gerçekten de 1940 Kuşağının çok az yazıp yayımlama olanağı bulabilmiş bu kendine özgü ozanı, tüm şiirlerini yalın halk diline, türkü söyleyişine dayanmıştır. Halk dilindekine benzer yalın, sade ve etkili anlatıma varışındaki giz, sözcükleri tıpkı yüzyıllardan süzülerek gelen türkülerdeki gibi kullanışındaki titizlik ve ustalık yatmaktadır. Geleneksel söyleyişten yararlanarak, güncel olanı verirken evrensel değerlere açılmaya çalışmıştır.” (Doğan, 1991: 72) Enver Gökçe, 1940 KuĢağı sanatçıları gibi birçok zorluğa göğüs germek zorunda kalır. ġiirlerini halk için yazdığını söyleyen Ģair, halktan kopuk bir yaĢam düĢleyememiĢtir. ―Sınıf edebiyatı‖ yaptığının özellikle altını çizen Gökçe‘nin Ģiirleri halkın içinde bulunduğu yoksulluğa, zulme, faĢizme ve emperyalizme baĢkaldırı niteliğindedir. Orhan Suda, Enver Gökçe‘yi Ģu ifadelerle tanıtır: “Bir evrenselliğin, yeryüzünün dört bir yanında hep beraber söylenecek büyük bir dünya senfonisinin bilinçli, yiğit ve usta işçisidir.” (Suda, 1973:9) Bu çalıĢmamızda Ģairin 1973‘te yayımlanan Dost Dost İlle Kavga ve 1977‘de yayımlanan Panzerler Üstümüze Kalkar adlı eserlerinde yer alan Ģiirleri ile bazı dergilerde kalan Ģiirlerindeki ―baĢkaldırı‖ teması/fikri/olgusu ele alınacaktır. 1. Başkaldırı BaĢkaldırı, herhangi bir amaçla kurulu düzene karĢı gelme, ayaklanma, boyun eğmeme anlamlarına gelmektedir. BaĢkaldırı içinde ―hayır‖ı barındırır. Albert Camus, baĢkaldırının çerçevesini çizerken Ģunları ifade etmektedir: “eğer hayır zihni ise bunun adı metafizik başkaldırma, fiili ise bu da tarihsel bir başkaldırmadır. Her iki başkaldırmada da hayır mutlak anlamda hayır olmayıp içinde bir evet‟i öne sürer. Hayır‟ın içindeki evet, başkaldırmayı nihilizmden ayıran taraftır ve başkaldırma olumlu bir değer yaratmak anlamına gelir.(Gündoğan, 1997:168) Gerek yaĢamı gerek Ģiiriyle kuĢağının özgün Ģairlerinden biri olan Enver Gökçe, Ģiirlerinde halkın ezilmiĢliğini, sömürülüĢünü, yoksulluğunu, faĢizme ve emperyalizme olan karĢıtlığını kaleme alır. ġair, halkın ve ülkesinin içinde bulunduğu olumsuzlukları Ģiirlerinde sadece göz önüne sermekle kalmaz; olumsuzlukların sonu için büyük bir mücadele içine girer. ġairin verdiği mücadele öncelikle dayatılan olumsuz koĢullara boyun eğmeyerek baĢkaldırıyla baĢlar. Bu baĢkaldırı büyük bir bağırıĢın 214 sesiyle ortaya konulur. Mehmet Ergün, Enver Gökçe‘nin Ģiirinin yapısal bir özelliğini Ģöyle açıklar: “…haykıran bir şiir olmasıdır. Gerçekten de onun şiiri uysal uysal okunamaz.” (Ergün, 1973:31) Enver Gökçe‘nin Ģiirlerindeki baĢkaldırı faĢizme ve emperyalizme, yoksulluğa ve bireyin kurulu düzende mahkum edildiği kaderine yöneliktir. Bu noktada Gökçe‘nin Ģiirlerindeki baĢkaldırı Camus‘un değimiyle tarihsel bir baĢkaldırıdır. ġairin Ģiirlerindeki baĢkaldırı eyleme dönüĢmüĢ ya da eyleme dönüĢüm için büyük bir çağrının Ģiiridir. Toplumcu gerçekçi Ģiirin özündeki baĢkaldırı tamamen siyasidir. Yani kurulu düzende rejime olan baĢkaldırıdır. Enver Gökçe‘nin Ģiirleri siyasi baĢkaldırının somut örnekleri arasında yer alır. 1.1.Faşizm ve Emperyalizme Başkaldırı Enver Gökçe, ―itilmiĢ, tutuklanmıĢ, sürgünlük yaĢamıĢ‖ bir kuĢağın Ģairidir. Toplumcu gerçekçiliğin sakıncalı olduğu dönemin Ģairi olarak Gökçe‘nin Ģiirleri büyük bir mücadelenin izlerini taĢır. Asım Bezirci, Enver Gökçe‘nin Ģiiri için Ģöyle der: “Gökçe, geçicideki sürekliyi, günceldeki yaşayanı bulup şiirine koyabilmiştir. Başka türlü söylersek, topluma, yaşadığı ülkenin gerçeklerine geleceğin gözüyle bakmıştır. Devrimci bir görüşle bakmıştır. Toplumda, çevresinde olup bitenlerin en özlü olanını, en temel olanını yakalayıp şiirine koymuştur.” (Bezirci, 1997: 113) Ülke gerçeklerine devrimci anlayıĢla yaklaĢan Gökçe‘nin Ģiirlerinde en çok faĢizme ve emperyalizme baĢkaldırı dikkati çeker. FaĢizm ve emperyalizmi birbirinden ayırmayan Ģairin Ģiirlerinde faĢizm ve emperyalizm toplumun en tehlikeli düĢmanları olarak Ģiirlerde ele alınır. Enver Gökçe, Ģiirlerini halk için kaleme alır ve bu konuda; “Türk halkının hayatın her döneminde aktif olan, güzel olan, büyük olan bu halkın sanatını yapmaya çalışıyorum. Bence sanat her şeyden önce bu sınıfın yaşam kavgasındaki gücünü kudretini ortaya koymasındadır.”(Gökçe, 2012: 19) diyerek ―sınıf edebiyatı‖ yaptığını ifade eder. Gökçe, kendisini halkı için mücadeleye adayan bir Ģairidir. ġair ―ben‖ diye baĢladığı Ģiirlerinde bile ―biz‖i kasteder. ġair bu durumu Ģu ifadelerle sunar: “Şiirde „ben‟den başlayıp „ben‟de biten bir tema evrensellik taşımaz kanısındayım. Gerçek şiirde şair bu „ben‟i yok etmeli, „biz‟e doğru açılmalıdır. Bunu yaptığı ölçüde, kişisel yaşam deneylerinden yola koyulmuş da olsa, geneli ilgilendirecek şiirler ortaya koyabilir. Koyabildiği ölçüde de özgül olanı zorlar. Bundan başka „ben‟ toplumcu ve devrimci ozanlar için hiç de itibar edilecek bir şey değildir. Gerçek toplumcu şair odur ki, „ben‟ derken daima „biz‟i kasteder. Tikel olgularla uğraşırken bile onları genel olanla iç-içe verir. Zaten devrimciliğin ilk koşulu da budur: „ben‟in tutsağı olmaktan sıyrılmak, kendini „biz‟e adamak. Ben toplumcu bir ozan olarak şiirlerimde hep bu anlayışı sürdürdüm.” (Demirci,1973: 18) Ġlhan BaĢgöz, Enver Gökçe için; “Enver‟in şair olarak tanınması, sevilen ilk şiirini yazması ve dizelerinin dilimize düşmesi 1942‟lerde oldu.” (BaĢgöz, 2006: 124) demektedir. Gökçe‘nin Ģiire baĢladığı yıllar faĢizmin dünyaya hızla yayıldığı, II. Dünya SavaĢı‘nda Naziler‘in ölüm saçtığı bir dönemdir. Ülkemizde de dalga dalga yayılan faĢizmin ve emperyalizmin taraftar bulması ve dünyadaki kıyımlar Gökçe‘nin Ģiirlerindeki yerini alır. ġair, faĢizm ve emperyalizmle olan savaĢını Ģiirleriyle de ortaya koyar. Enver Gökçe faĢizme ve emperyalizme karĢı büyük bir nefret duyar. Bu nefretle faĢizm ve emperyalizme karĢı baĢkaldırıyı kendisine yol edinir. Dünyada emperyalizme ve faĢizme karĢı ayaklanan halkların yanında olduğunu açıkça ifade eden Ģair ―Ġlk Adım‖ adlı Ģiirinde bu desteğini Ģöyle ortaya koyar: ―Yıllardır kan içinde, sargı içinde Unuttunuz mu Sevmesini, şakalaşmasını? Çekik gözlüler, Kıvırcık saçlılar, ablak yüzlüler!(Dost Dost Ġlle Kavga, s.62) Gökçe, dünyadaki emperyalizme ve faĢizme karĢı olan halk ayaklanmalarına ülkemizi de katar. Dünyada demokrasi ve eĢitlik adına kazanılmıĢ zaferleri büyük bir coĢkuyla izleyen Ģair sonunda ölüm olsa dahi emperyalizm ve faĢizme karĢı savaĢacaklarını ifade eder. Çünkü amaç ülkemizde ve dünyada demokrasi ve eĢitliği inĢa etmektir. Bu nedenle ―Ġlk Adım‖ adlı Ģiirinde ―ben‖ anlatımıyla; 215 “Bir mermi de benden aslanım Bir mermi de benden.”(Dost Dost Ġlle Kavga, s.62) diyerek ―biz‖i kast eder. Gökçe, Ģiirindeki ―biz‖ anlatımını Ģiirin devamında somutlaĢtırır ve Ģunları söyler: “-Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimizDumdum kurşunuyla vursalar da Her zaman böyle döğüşeceğiz: Gırtlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka Demokrasi için, eşitlik ve hürlük uğruna”(Dost Dost Ġlle Kavga, s.65). Toplumcu Ģairlerin bir görevinin de faĢizm ve emperyalizmle savaĢmak olduğunu hatırlatan Ģairin atacağı mermi de Ģüphesiz ki Ģiirleridir. EĢitlik ve demokrasi uğruna verilen mücadele, faĢizm ve emperyalizme karĢıdır. ġair, verilen bu kavgaya anneleri, kız kardeĢleri ve Ģairleri de katar. Çünkü Enver Gökçe‘ye göre sanatçı, “sosyal problemlerin, halk hayatının, sosyal davaların” ( Gökçe: 2012, 21) içinde olmalıdır ve Ģair, “dünyamızı insanca yaşanacak bir hale getirmek için şiiri ve sanatı sosyopolitik bir mücadelenin tanımlayıcı araçları” (Gökçe,2012: 20) olarak gördüğünü söyler. Enver Gökçe‘nin ülkede var olduğunu düĢündüğü faĢizmin zulmüne karĢı sessiz kalamamasında Ģairin toplumcu gerçekçi olmasının etkisi vardır. Toplumcu gerçekçilikte dünyanın ve insanlığın içinde bulunduğu olumsuzluklar sadece göz önüne serilmez aynı zamanda bu olumsuzlukların bitmesi için mücadele ve baĢkaldırı söz konusu edilir. Enver Gökçe de ülkenin ve halkın içinde bulunduğu zulmü bir Ģair olarak dillendirmekle kalmaz aynı zamanda faĢizm ve emperyalizme karĢı büyük bir mücadele içine girer. Hemen hemen bütün Ģiirlerinde baĢkaldırıya dönüĢen mücadelesinde ülkenin içinde bulunduğu olumsuzluklara haykırır ve kendisini de kavga olarak nitelendirdiği mücadeleye hazırlar: “Oy nidem, nerelere gidem Gel gör halimiz yaman! Haramiler, bezirganlar elinden Aman, el aman! Kesilmiş mümkünüm, çarem Vay ne hal olmuş memleket Vay ne hal olmuş vatan! Güzel yârim İstanbul‟dan ne haber? Dil-Tarih‟ten, Emekçi‟den, Sendika‟dan?.. Şiddetin sabahı yakındır Dayan dizlerim dayan” (Dost Dost İlle Kavga, s.87) ―Bir Milli KurtuluĢ Türküsü‖nde emperyalizme karĢı birlik beraberliğe çağrıda bulunan Ģair Ģunları söyler: “Zalım! Hemi de kötü dinli gâvur, Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma Gülümü harmanımı savurur! Kara gözlerini Sevdiğim oğlan, Bize oldu olan Topla Antep‟i, Çukurova‟yı İzmir‟i, Urfa‟yı, Konya‟yı Haydi ha! Ne durusun Munzur!”(Dost Dost İlle Kavga, s.95) 216 ―Bizim Caddelerimizde De‖ Ģiirinde Ģair, halkın üstüne doğrultulan faĢist namluları tutan kolların elbet kırılacağını söyleyerek faĢizme olan tepkisini ve onunla bitmeyecek mücadelesine yer verir: “Bizim Caddelerimizde de Bayram Olacak Halkın, Üstüne Böyle Kalksa da Faşist Namlular Namert Elleridir En Sonda Bir Bir Kırılacak” (Panzerler Üstümüze Kalkar, s.29) ―Dayan Ha Yıkılma‖ da Ģair, ülkenin içinde bulunduğu yoksulluğu, faĢizme olan tepkisiyle birlikte ele alır. FaĢizm ve yoksullukla mücadelesinde ―dayan ha yıkılma‖ diyen Ģair kendisiyle birlikte mücadelede yer alan halka da bu telkinde bulunur: “Acı Bir Rüzgârdır Eser Dağlardan Ovalardan Kapkara Kanını Kurutur Yoksulların Sonra Kıtlık Pahalılık Ve Faşizm Dayan Ha Yıkılma…(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.33) Verilen mücadelede ġahin Aydın, Kerim Yaman ve daha niceleri bir bir öldüyse “İnsan daha özgür olsun” diyedir. Enver Gökçe‘nin mücadelesi insanı özgür kılmak içindir. Nihat Behram, ―usul usul büyü(yen) bir çocuğa‖ benzettiği Gökçe‘nin Ģiirleri için Ģöyle der: “…bir katliamdan kurtulmuş bir çocuk gibidir: Her şeyi anlatan bakışlarıyla, usul usul büyür. Hıncını, öfkesini büyütür. Sevdasını, dileğini büyütür. Hesap sorulsun diye büyütür.”(Behram,1999: 26) Enver Gökçe‘nin Ģiirleri halkın yoksulluğuna, kaderine, faĢizm ve emperyalizme karĢı büyük bir öfke içerir. Öfkesini ―artık yeter‖ diyerek baĢkaldırıya dönüĢtüren Gökçe, ―Karlı Kabalaklı Dağ‖ Ģiirinde: 217 “Ne Ayak Bassın Toprağıma Koca Götlü İt Suratlı Gâvur Ne Kırk Ayaklar Yesin Ne Yılan Kırkan Yani İçerdeki Düşman Sütümü Ekmeğimi Yoğurdumu”(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.58) diyerek emperyalizme ve faĢizme olan karĢıtlığını ortaya koyar. FaĢizm ve emperyalizme karĢı mücadele içinde olan ülkesine; “Asi İnsanlarınla Berhudar Ol Muzaffer Ol Daha da Özgür Ol..”(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.59) diyen Ģair, baĢkaldırının mücadelede oynadığı öneme vurgu yapar. Enver Gökçe‘nin kitaplarında yer almayan, ―Ayaklar BaĢ Olacak‖ Ģiirinde yine baĢkaldırı vardır. Gökçe, bu Ģiirinde de sömürülen, zulüm gören halkı baĢkaldırıya çağırır. ġiirinde ―Ayaklar BaĢ Olacak‖ ifadesiyle bir ―devrim‖ vurgusu yapan Ģair, proletarya sınıfının yönetimde olacağı sosyalist bir ülkenin hayalini iĢaret eder: “Ne kadar Sınıf Ve Tabaka varsa Sömürücü Kan İçici Ve Çanak yalayıcı Ve Ne korkar Ne bulaşır Lümpene kadar Hepsini ben Gömmeye gelmişim Ayakları çıplak Bir çığırtkan gibi 218 Avaz avaz Haykırırım hâlâ Ayaklar baş olacak Ayaklar baş Haydi ha …”( Bütün Şiirleri, s. 91) ġairin sınıf edebiyatı yaptığının en somut örneklerinden biri olan Ģiir, iĢçi sınıfını baĢkaldırıyla geleceği inĢa eden bir güç olarak okuyucunun dikkatlerine sunar. 1.2.Yoksulluğa Başkaldırı Enver Gökçe, Ģiirlerinde halkın içinde bulunduğu yoksulluğa da baĢkaldırır. ġiirlerinde çoğunlukla yoksulluğu, emperyalizm ve faĢizmle birlikte alan Ģair bazı Ģiirlerinde yoksulluğu tek baĢına ön plana çıkarır. Enver Gökçe‘nin Dost Dost İlle Kavga adlı eseri 1973‘te yayımlanır. Bu eserdeki Ģiirlerin, hikâye etme üzerinden geliĢtiğini ifade eden YaĢar GüneĢ, Ģairin Ģiirlerini “…toplumcu şiir oluşumu içinde, hem yaşamaya dayalı kesinlikleri hem de siyasi yönsemeyi içermesi bakımından” (GüneĢ, 2012: 6) dikkat çekici bulur. Dost Dost İlle Kavga‘da yer alan ―Yusuf Ġle Balaban‖ destanında halkın içinde bulunduğu yoksulluğa baĢkaldırı dile getirilir. Gökçe‘nin kaleme aldığı bu destanın büyük bir bölümü kaybolmuĢtur. Bu destan için Ģair Ģunları aktarır: “‟Yusuf ile Balaban‟ adlı denemeyi 1953 yılında yazmıştım. Denememde, Balaban adlı bir ağanın topraksız köylüler üzerindeki baskısını ve bu baskıya tahammül edemeyerek ağayı öldürüp mahpusa düşen bir köylüyü (Yusuf‟u) anlatmıştım. Ağayı öldüren köylü (Yusuf) mahpusa düştükten sonra, toplumsal gerçekleri öğrenir; bilinçli bir insan haline gelir. Destanın elde kalan bölümlerinden birinde (Kirtim Kirt‟te) bu oluşum yansıtılmıştır. Destan, doğayı ve insanı diyalektik bir gelişim içerisinde anlatan parçalarla sona eriyordu.”(Demirci, 1973: 20) Eğinli olan Enver Gökçe, destanına yine Eğinli Bekir‘in ağzından halkın yoksulluğuna ve bu yoksulluğa mahkûm edilen kadere baĢkaldırıyla baĢlar. Kimi zaman argo ifadelerle dile getirilen bu baĢkaldırı, dünyadaki mal mülkün eĢitsiz dağılımına da yöneliktir. Buradan sosyalizme varan Gökçe, dünyadaki toprakların eĢitlikle herkese yeteceği fikrine vararak bunu Bekir‘in isyana dönüĢen haykırıĢıyla ortaya koyar: “Eğinli Bekir: “Yıkılsın İstanbul dedi Yıkılsın İzmir Lan hani benim ekmeğim, Bu ne bok kader Toprağım yok, tarlam yok. Ne kadar Toprak var dünyada oysa Ömrübillah herkese yeter” (Dost Dost İlle Kavga, s.39) Bekir‘in yoksul kaderini Eğin‘deki diğer köylüler de paylaĢır. Bekir‘in herkese yetecek kadar toprakla dolu dünyada tarlası yoktur; Ahmet‘in de, Mehmed‘in de, Zeynep‘in de yoktur. Aslında köylülerin yani emekçilerin hiçbiri toprak sahibi değildir. Bu durum köylülerin boyun eğeceği bir Ģey değildir ve köylüler içinde bulundukları duruma isyan etmektedirler: ―Şöyle buyurdu ki Yusuf Dört kitaptan daha büyük: Demek bu hayat, Önce sana bana yük Demek su kimin Toprak kiminse Motor, elektrik ve ışık kiminse Demek sultan odur…”(Dost Dost İlle Kavga, s.46) 219 1.3.Kadere Başkaldırı Enver Gökçe, daha dokuz yaĢındayken ailesiyle birlikte Erzincan‘dan Ankara‘ya yoksulluklarına çare bulmak ümidiyle göç etse de netice değiĢmez. Yani Ankara‘ya yerleĢmek de yoksulluk sorununu ortadan kardırmaz. DTCF‘den mezun olduğu yıl cezaeviyle tanıĢan ve bundan sonraki hayatında da yedi yıl cezaevi ve sürgünlükle boğuĢan Ģairin yoksullukla mücadelesi de bu süreçler içinde hep sürmüĢtür. YaĢadığı bütün bu olumsuzluklar onu kaderine baĢkaldırıya götürür. ġair ―Meri Kekliğim‖de ―yeter çektiğim‖ diyerek kaderine söver: ―Bir Gotik Arpa İçin Sivas Kapılarından Geri Çevrildiğimiz Günleri Defledik Meri Kekliğim Yeter Çektiğim”(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.35) ġiirin devamında; ―Kore Dağlarında Tabakam Kaldı Mahpus Damlarında Özgürlüğüm Hey Meri Kekliğim Yeter Çektiğin.”( Panzerler Üstümüze Kalkar, s.37) diyen Ģair, ―ben‖ ile baĢladığı kaderini ―biz‖e dönüĢtürür ve halk ile ve halk için mücadele edenlerin kötü kaderine de ―artık yeter‖ der. Kirkor Yeteroğlu da, Enver Gökçe denilince; “ilkin acının ve direncin şairi geliyor aklıma. Onca çileye karşın düşüncelerinden ödün vermemiş, inandığı ve doğru bildiği yolda yürümüştü. Bu yüzden başına olmadık belalar gelmişti.”(Yeteroğlu, 2000: 22) tespitinde bulunur. ―Yusuf ile Balaban‖ destanında Yusuf yoksulluk ve sömürünün kurbanı olarak karĢımıza çıkar. Yusuf, düzenin köylü olarak aleyhine oluĢunu kabul eder. Bu durum beraberinde kadere baĢkaldırıyı getirir. Bunu Yusuf: ―Devril başımdaki kader Dökül dilimdeki yalan Tutuş beynimdeki kibrit (Dost Dost İlle Kavga, s.47) ifadeleriyle ortaya koyar ve proletaryaya ―Salın proletarya‖ diye seslenerek kendisiyle aynı kaderi paylaĢan proletaryayı eyleme dönüĢecek baĢkaldırıya davet eder. 220 SONUÇ 1940 KuĢağı Ģairlerinden olan Enver Gökçe, özgün Ģiir anlayıĢıyla toplumcu gerçekçi Ģairler arasındaki yerini almıĢtır. ġiirlerinde halkın yoksulluğuna, emperyalizme ve faĢizme olan baĢkaldırısıyla dikkati çeker. Gökçe‘nin Ģiirlerindeki baĢkaldırı eyleme dönüĢen ya da eyleme dönüĢme çağrısı içeren Ģiirleridir. Bu yönüyle siyasi içerikli bu baĢkaldırı Albert Camus‘un ifadesiyle ―tarihsel baĢkaldırı‖ olarak karĢımıza çıkmaktadır. Gökçe, halkın yoksulluk içinde kıvranmasına tepkilidir. Özellikle köylü insanının dünyada herkese yetecek kadar toprak varken; topraksız oluĢuna olan tepkisini yine köylü insanın ağzıyla ortaya koyar. FaĢizm ve emperyalizme karĢı bir antitez yaratma giriĢimiyle sosyalizmin öngördüğü eĢit, adil, özgür bir toplum hayaline ulaĢır. Onun ―baĢkaldırısı‖ baskıcı yönetim ve ideolojilerin karĢısında bir çıkıĢ yolu olmaktan öte kalıcı sonuçlar ortaya koyan bir antitezdir. Gökçe, Ģiirlerinin de yayımlandığı yıllar olan 1940‘larda dünyada esen faĢizm ve emperyalizm rüzgârlarına karĢı salt Ģair olarak değil aktivist kimliğiyle de yer almıĢtır. O, Ģiirlerindeki baĢkaldırıyı giriĢtiği bireysel mücadeleyle pratiğe de dönüĢtürmüĢtür. ġiirlerindeki mücadele biçimi ―baĢkaldırı‖ odaklı olarak yerelden baĢlasa da evrensel bir bütünlüğe ulaĢır. ġiirlerinde bu evrensellik Ģairin her Ģiirinde ―biz‖i kast etmesiyle de somutlaĢır. Onun biz dediği sadece Türkiye halkları değil emperyalizm ve faĢizmle mücadele eden bütün dünya halklarıdır. Sonuç olarak; Enver Gökçe‘nin Ģiiri dünyadaki yoksulluğa, emperyalizme ve faĢizme direniĢin Ģiiridir. Bu direniĢ Ģiirlerde kendisini baĢkaldırıyla ortaya koyar. REFERANSLAR Altınkaynak, Hikmet, (1977), Edebiyatımızda 1940 Kuşağı, Ġstanbul: Türkiye Yazarlar Sendikası Yayınları:2. BaĢgöz, Ġlhan, (2006) Enver Gökçe Ġle Bir Nice Yıl, Haz: Mehmet Özer, Şiirimizin Işıklı Irmağı Enver Gökçe, Evrensel Basım Yayın, s.124. Behram, Nihat, (1999) , Yok EdilmiĢ Bir Halk Cevher: Enver Gökçe, Varlık, S. 1106, s. 26. Bezirci, Asım, (1997), Temele Gül Dikenler, Ġstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2. Baskı. Demirci, Suphi Kenan, (1973) Enver Gökçe Ġle Bir KonuĢma, Gökçe, E, Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel Yayınları, s.18-20. Doğan, Mehmet H.,(1991), Toplumcu Gerçekçilik Nâzım Hikmet ve 1940 KuĢağı, Adam Sanat, S.62, s.72. Ergün, Mehmet, (1973), Enver Gökçe ġiiri, Gökçe, E., Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel Yayınları, s.31. Gökçe, Enver, (1973), Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel Yayınları, 1. Basım. Gökçe, Enver, (1977), Panzerler Üstümüze Kalkar, Ġstanbul: Doğrultu Yayınevi, 2. Basım. Gündoğan, Ali Osman, (1997), Albert Camus ve Başkaldırının Felsefesi, Ġstanbul: Birey Yayınları. Gökçe, Enver, (2012) Kendi Diliyle ÖzyaĢamı, Bütün Şiirleri, Evrensel Basım Yayın, 3. Basım, s.19-20-91. GüneĢ, YaĢar, (2012) Enver Gökçe‘nin ġiiri Ġnsan Daha Özgür Olsun Diyedir, Evrensel Kültür, S.242, s.6. Suda, Orhan, (1973), Enver Gökçe Çit Köyü Halkından, Gökçe, E., Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel Yayınları, s.9. Yeteroğlu, Kirkor, (2000), Fedailer Mangası‘ndan Biri, Evrensel Kültür, S.107, s.22. 221 Toplumdaki ParçalanmıĢlığın Dile Yansımaları: Pinter’in Doğum Günü Partisi ve Anday’ın Müfettişler Adlı Oyunu Arzu ÖZYÖN * Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye arzu.ozyon@dpu.edu.tr Özet Bu çalıĢma Harold Pinter‘in Doğum Günü Partisi (The Birthay Party) adlı oyunu ile Melih Cevdet Anday‘ın Müfettişler adlı oyununu dilsel açıdan ele alarak dilin parçalanmıĢlığını sorunsal haline getirmektedir. Harold Pinter‘in 1957‘de yazdığı Doğum Günü Partisi absürd tiyatronun önemli örneklerinden biridir. Melih Cevdet Anday‘ın Müfettişler (1972) adlı oyunu da tam olarak absürd gelenek oluĢturacak yeterlilikte olmasa da, Türkiye‘de absürd eğilim gösteren oyunların ilk örnekleri arasında yer alması itibariyle önem arz etmektedir. Bu bağlamda, her iki oyunda da dilin parçalanmıĢlığı ve dilde görünürde var olan anlamsızlık yazarların içinde yaĢadığı dönemin siyasal, toplumsal ve ekonomik koĢulları ile paralellik göstermekte ve aslında genelde toplumun ve özelde bireyin parçalanmıĢlığına iĢaret etmektedir. Bu parçalanmıĢlık bireyin ruhsal durumunu yansıtmakta ve içinde Ģüphecilik, güvensizlik gibi unsurları içermekte ve kaynağını toplumsal ve siyasal düzendeki parçalanmıĢlık, Ģüphecilik ve güvensizlikten almaktadır. Dilin, oyunlarda yer yer bir sorgu aracı olarak kullanılması toplumda savaĢ ya da ihtilal sonrası oluĢan baskı, Ģüphecilik ve güvensizlik ortamının sinyallerini vermektedir. Toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢullar ile edebiyat arasındaki iliĢkiye dayanan bu çalıĢmada kullanılacak yöntem edebiyat sosyolojisidir. Edebiyat sosyolojisi temelinde alt yapı ve üst yapı arasındaki iliĢkilerin yer aldığı Marksist eleĢtiri üzerine kurulmuĢtur ve edebiyat ile toplum arasında sıkı bir iliĢki olduğunu ve bazen edebiyatın toplumu, bazen de toplumun edebiyatı etkilediği görüĢünü benimser. Bizim çalıĢmamız açısından bakıldığında, toplumun ve toplumsal koĢulların edebiyat eserleri üzerindeki etkileri inceleme konusudur. Anahtar Kelimeler: Doğum Günü Partisi, Müfettişler, Dil, Toplum, Edebi eserler. The Reflections of Fragmentation in Society on Language: Pinter’s The Birthday Party and Anday’s Play Called Müfettişler Abstract This study deals with Harold Pinter‘s The Birthday Party and Melih Cevdet Anday‘s Müfettişler in terms of language and handles the fragmentation of language as a problem. Harold Pinter‘s The Birthday Party that he wrote in 1957 is an important example of the theatre of the absurd. As for Melih Cevdet Anday‘s Müfettişler, although it is not capable of forming an absurd tradition, is important since it is among the first examples of plays showing absurd tendency. In this context, the fragmentation of language and the apparent meaninglessness of it show the parallelism with the political, social and economic conditions of the period in which the writers live and actually indicate the fragmentation of the society in general and the fragmentation of the individual in particular. This fragmentation reflects the psychological state of the individual and contains the elements like skepticism and insecurity and derives from the fragmentation, skepticism and insecurity in the social and political order. The use of language as a means of interrogation gives the signals of the environment of oppression, skepticism and insecurity in the society. In this study, which is based on the relation between the political and economic conditions and the literature, the method to be used is the sociology of literature. The sociology of literature was established on the Marksist criticism that has taken the relations between substructure and super structure as its basis. The sociology of literature embraces the view that there is a close relationship between literature and society, and sometimes literature influences the society, and sometimes society does influence literature. In terms of our study, the effects of the society and the social conditions on the literary works are the subject of analysis. Keywords: The Birthday Party, Müfettişler, Language, Society, Literary works. 222 GĠRĠġ Bir toplumun içinde yaĢadığı dönemin koĢulları o dönemin edebiyat eserleri için kuĢkusuz en zengin ve değerli kaynaklardan biridir. Sanatçının ya da bizim çalıĢmamız açısından edebiyatçının içinde bulunduğu dönemin toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢullarını eserlerinde öyle ya da böyle yansıtması kaçınılmazdır. Bir edebi eser he ne kadar bu toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢulları bire bir yansıtan bir ayna değilse de, tarihsel gerçeklikleri bünyesinde barındırması yadsınamaz bir gerçektir. Bu durumda edebiyat ve edebiyat eserleri ile toplum ve toplumsal koĢullar arasındaki iliĢkileri incelemek, gerek edebiyatın toplum, gerekse toplumun edebiyat üzerindeki etkilerini tespit etmek edebiyat sosyolojisinin bir görevi haline gelmektedir. 1. Edebiyat Sosyolojisi Edebiyat sosyolojisi, temeli alt-yapı ve üst-yapı arasındaki iliĢkilere dayanan Marksist eleĢtiri kuramı üzerine inĢa edilmiĢ bir yöntemdir. Edebiyat sosyolojisi, edebiyat ve toplum arasındaki karĢılıklı iliĢkileri, edebiyatın toplum üzerindeki etkisi ve toplumun edebiyat eserleri üzerindeki etkisi olmak üzere iki baĢlık altında ele alır. Bizim çalıĢmamız açısından düĢünüldüğünde toplumun ve buna bağlı olarak toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢulların edebiyat eserleri üzerindeki etkileri ele alınacaktır. Ġki farklı toplum ve iki farklı kültür içinde, farklı dönemlerde Ģekillenerek varlık bulan iki oyun yani Harold Pinter‘ın 1957‘de yazdığı Doğum Günü Partisi adlı oyunu ve Melih Cevdet Anday‘ın 1972 tarihli Müfettişler adlı oyunu arasındaki dilsel benzerlikler tespit edilerek, eserlerin yazıldığı dönemin özellikle toplumsal ve siyasal koĢulları bağlamında değerlendirilecektir. Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi oyunu, üzerinden hayli zaman geçmiĢ olmasına rağmen, II. Dünya SavaĢı sonrası güvensizlik ve Ģüphe duyguları barındıran baskı ve Ģiddet ortamını yansıtırken; Anday‘ın Müfettişler adlı oyunu 1971 Askeri Muhtırası‘nın ardından yazılmıĢ olduğu için benzer Ģekilde dönemin siyasal olaylarını, güvensizlik ve Ģüphe ortamını gözler önüne sermektedir. 2. Müfettişler ve Doğum Günü Partisi Adlı Oyunların KarĢılaĢtırmalı Analizi Bu bölümde Harold Pinter‘in Doğum Günü Partisi adlı oyunu ile Anday‘ın Müfettişler adlı oyunu toplumdaki ve bireydeki parçalanmıĢlığın bir yansıması olarak ortaya çıkan özellikle dilin parçalanmıĢlığı ve anlamsızlığı bağlamında karĢılaĢtırılacaktır. Her iki eserde de dilin parçalanmıĢlığı absürd tiyatronun bir özelliği olarak dikkat çekmektedir. Doğum Günü Partisi Ġngiltere‘de absürd tiyatronun önemli örnekleri arasında yer alırken, Müfettişler ise tam anlamıyla bir absürd gelenekten söz edilemese de Türkiye‘de absürd özellikler taĢıyan ilk oyunlar arasındadır. Bu nedenle dildeki kopukluk ve parçalanmanın temeli absürd tiyatroda yatmaktadır. Eserlerin verildiği dönemlerin toplumsal ve siyasal atmosferi dikkate alındığında, her iki eserde de dilin bir iletiĢim aracı olmaktan çıktığı, güçlü olanın güçsüz üzerinde hâkimiyet kurmak için baĢvurduğu bir araç ve zaman zaman da bir sorgulama aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Böylece absürd tiyatronun bir özelliği olan parçalanmıĢ dil yapısı ile aslında toplumsal ve siyasal parçalanma, toplumdaki siyasal kutuplaĢma ve taraf tutma yansıtılmaktadır. 2.1 Doğum Günü Partisi ve Toplumdaki ParçalanmıĢlığın Dile Yansımaları Pinter‘ın oyunu deniz kıyısında sahipleri tarafından odaları kiralanan küçük ve bakımsız bir evde geçer. Stanley geçmiĢinden kaçıp sığındığı Petey ve Meg‘in evinde yaklaĢık bir yıldır kendi halinde bir hayat sürmektedir. Meg‘in iki adamın eve misafir olacağını söylemesiyle Stanley paranoyak2 davranıĢlar sergiler. Onun bu davranıĢları II. Dünya SavaĢı sonrası yaĢanan güvensizlik ve Ģüphe ortamının bir sonucudur. Böylece, savaĢ sonucunda ortaya çıkan siyasal ve toplumsal koĢullar edebiyat eserlerinde yansımalarını bulmaktadır. Goldberg ve McCann adlı iki adamın ortaya çıkması ve eve gelmesiyle Stanley‘nin benliğinde ve karakterinde bir dağılma ve parçalanma süreci baĢlar. Benzer biçimde bu parçalanma ve tutarsız görünüm dilde kendini gösterir: 2 E. T. Kirby, ―The paranoid Pseudo Community in Pinter‘s The Birthday Party‖ Educational Theatre Journal, Vol. 30, No. 2(May, 1978) s. 157. 223 MEG: Meg‘siz yalnız kalacaksın. Ġki bey için hazırlık yapmam gerekiyor. … STANLEY: Hangi iki adam? … STANLEY: Ġsimlerini söylemediler mi? MEG: Hayır. STANLEY (odada hızlı hızlı turlar). Buraya? Buraya mı gelmek istediler? MEG: Evet, öyle. […] STANLEY: Neden? … STANLEY: Fakat kim bunlar? MEG: Geldiklerinde görürsün. STANLEY ( Kararlı bir Ģekilde). Gelmeyecekler. … STANLEY: Gelmeyecekler. […] Hepsini unut. YanlıĢ alarm. YanlıĢ alarm. (masaya oturur). Çayım nerde? MEG: Geri götürdüm. Ġstemedin. STANLEY: Geri götürdüm derken? MEG: Geri götürdüm. STANLEY: Neden geri götürdün? MEG: Ġstemedin! STANLEY: Ġstemediğimi kim söyledi? MEG: Sen söyledin! 3 Ġki adamın eve geleceği fikri bile Stanley‘i alt üst etmeye yetmiĢtir. Daha önce berbat olduğunu söyleyerek geri gönderdiği çayını hiçbir Ģey olmamıĢ, sanki kendisi geri göndermemiĢ gibi Ģimdi içmek için geri ister. Ġlk sahnenin sonunda iki adam henüz Stanley ile karĢılaĢmıĢ olmasa da onların eve geliĢiyle gerilim artmaya baĢlar ve Stanley‘nin Ģüphe ve güvensizlik4 duyguları Ģiddetlenir ve kendisini köĢeye kıstırılmıĢ gibi hisseder.5 Ġkinci sahnenin giriĢinde ise ilk olarak Stanley ve McCann karĢılaĢır sonra konuĢmaya Goldberg de katılır. Bu oyunda, daha sonra Müfettişler‘de de görüleceği gibi hatta daha da Ģiddetli bir biçimde Stanley ve iki adam arasında uzunca bir diyalog (altı sayfa) geçer ki bu diyalog bir sorgulama niteliği taĢır ve iki adamın Stanley üzerinde hâkimiyet kurma 6 çabasının bir göstergesidir: MCCANN: Otur Ģuraya! GOLDBERG (Yanından geçerek). Webber. (Sessizce). OTUR YERĠNE. … GOLDBERG: Neden herkesin zamanını boĢa harcıyorsun, Webber? Neden herkesin yoluna çıkıyorsun? STANLEY: Ben mi? Siz ne _ GOLDBERG: Sana diyorum, Webber. Sen bir fiyaskosun. […] Neden o yaĢlı bayanı kırıyorsun? MCCANN: Çünkü böyle davranmayı seviyor. GOLDBERG: Neden böyle kötü davranıĢlar sergiliyorsun, Webber? Neden o yaĢlı adamı satranç oynaması için zorluyorsun? STANLEY: Ben mi? 7 Stanley ile Goldberg ve McCann arasındaki diyalog giderek bir sorgu halini alır8 ve Stanley‘nin cevapları kısa ve anlamsızdır, hatta çoğu zaman cevap bile veremez. Stanley adının bir Yahudi adı olduğu dikkate alındığında, iki adamın bu tavrı ve sorgulaması, II. Dünya SavaĢı dönemindeki Hitler uygulamalarına bir gönderme olarak düĢünülebilir. Stanley sorgulama altındaki bir Yahudi, Goldberg ve McCann ise sorgucu ve iĢkenceci Gestapo9 rolündedir: GOLDBERG: Yalan söyleme. MACCANN: Örgüte ihanet ettin. Onu tanıyorum! 3 Harold Pinter, ―The Birthday Party‖, Complete Works: One. Grove Press, New York. 1990, ss. 29-31. (çev. Arzu Özyön) Simon O. Lesser. ―Reflections on Pinter‘s The Birthday Party‖, Contemporary Literature, Vol. 13, No. 1 (Winter, 1972) s. 34-35. 5 Ruby Cohn, ―The World of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), s. 63. 6 Nazan TutaĢ, Nihal Demirkol Azak, ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi ve Eski Zamanlar Oyunlarında Kabalık Stratejileri ve Hâkimiyet YarıĢı‖ Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12. 2014, s. 14-15. 7 Pinter,‖The Birthday Party‖, s. 57. (çev. Arzu Özyön) 8 Bkz. Ayfer (Akansel) Altay, ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi Oyununun Yapısal Çözümlemesi‖, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Cilt 6/sayı 1-2/ Aralık 1989, s. 74. 9 Tony Hammond, ―Midrash on Goldberg‖ European Judaism Volume 47, No. 2 Autumn 2014. s. 47-48. 4 224 STANLEY: Tanımıyorsun! GOLDBERG: Gözlüklerin olmadan ne görebilirsin? STANLEY: Hiçbir Ģey. GOLDBERG: Çıkar Ģunun gözlüklerini. … Webber, sen bir dolandırıcısın. (sandalyenin her iki tarafında dururlar.) … GOLDBERG: Karın neredeydi? STANLEY: ġey _ GOLDBERG: Cevap ver. STANLEY (döner, iki büklüm): Ne karısı? GOLDBERG: Karına ne yaptın? MCCANN: Onu öldürdü. GOLDBERG: karını neden öldürdün? STANLEY (oturur, arkası seyirciye dönük): Ne karısı? MCCANN: Onu nasıl öldürdü? GOLDBERG: Onu nasıl öldürdün? MCCANN: Onu boğdu. GOLDBERG: Arsenikle. 10 Diyalog ilk önce daha mantıklı sorularla ilerliyor gibi görünürken, bir süre sonra mantık sınırlarını aĢar ve Stanley‘e son derece saçma sorular yöneltilir. Önceki soruları bile yanıtlamakta güçlük çeken Stanley, artık neredeyse konuĢamaz haldedir ve baskı altında giderek ruhsal dengesini11 kaybeder: GOLDBERG: 846 sayısı olası mı yoksa gerekli midir? STANLEY: Hiçbiri. GOLDBERG: YanlıĢ! 846 sayısı olası mı yoksa gerekli midir? STANLEY: Her ikisi de. … GOLDBERG: KonuĢ, Webber. Tavuk caddeyi neden geçti? STANLEY: Ġstediği için-istediği için-istediği için… … MCCANN: Bilmiyor. Hangisinin önce geldiğini bilmiyor! GOLDBERG: Hangisi önce geldi? MCCANN: Tavuk mu? Yumurta mı? Hangisi önce geldi? GOLDBERG ve MCCANN: Hangisi önce geldi? Hangisi önce geldi? Hangisi önce geldi? Stanley çığlık atar.12 Oyunun sonuna doğru Stanley kendisine sorulan sorulara cevap vermek bir yana konuĢamaz bile. KonuĢmak için ağzını her açtığında duyulan sadece anlamsız seslerdir13. Kendini ifade etme gücünü tamamen yitirir.14 Ondan geriye bu anlamsız kakafoni dıĢında hiçbir Ģey kalmaz. Oyun Stanley‘nin Goldberg ve McCann‘ın istediği Ģekilde tıraĢ olmuĢ, çizgili siyah takım elbise giymiĢ ve elinde camları kırık gözlüklerinin bulunduğu sahne ile biter15. Böylece Stanley‘nin geçmiĢinden kurtulamayarak eski hayatına geri döndüğü anlaĢılmaktadır. 2.2 Müfettişler’de Dilin ParçalanmıĢlığı ve Siyasal-Toplumsal Ortamla Bağlantısı Müfettişler adlı oyun ise evli bir çiftin, evlerini satın almak isteyen MüĢteri ve Tellal ile diyalogları üzerine kuruludur. Adam karakteri evde eĢi ve geçmiĢte iĢ yerinde üstleri ve müfettiĢler tarafından kendisine uygulanan baskı sonucunda benliğini yitirmiĢ ve kiĢiliği parçalanmıĢ, sürekli Ģüphe ve korku içinde yaĢayan bir karakter olarak görülür. KiĢiliğindeki bu parçalanmıĢlık diyaloglarda kullandığı dile de yansır. Adam‘ın kiĢiliğindeki bu parçalanma aslında 1970‘li yıllar Türkiye‘sindeki siyasal kutuplaĢma ve parçalanmanın bir simgesidir. Ve en alt düzeyde karakterin kullandığı dilde kendini gösterir. Adam‘ın cevapları ve cümleleri de Stanley karakterinin cevapları gibi kısa ve kesik kesiktir. Çoğu zaman ilk bakıĢta anlamsız veya birbiriyle bağlantısız gibi görünür: 10 Pinter, ―The Birthday Party‖, ss. 58-59. (çev. Arzu Özyön) Lesser, s. 37. 12 Pinter, ―The Birthday Party‖, ss. 60-62. (çev. Arzu Özyön) 13 Lesser, s. 42. 14 Bernard Dukore, ―The Theatre of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), s. 51. 15 Cohn, s. 64. 11 225 KADIN: BaĢla okumağa! (Adam okumağa baĢlar. Kadın sevecenlikle onu gözler.) ADAM: (gazeteyi yere atar, […] hareket ederken korktuğu anlaĢılır. Ayaklarını yere sarkıtır. BaĢı önde, oturur. Sonra gene Kadın‘a bakar): Sen ne yapıyorsun? KADIN (iĢiyle meĢgul, ama aklı Adam‘da): Sebze ayıklıyorum. (Adam‘ın yüzüne bakmadan konuĢur.) Ne havadisler var gazetelerde? ADAM (canı sıkkın ve sinirlidir Ģimdi) : Bir Ģey yok. KADIN: Okudun mu? ADAM: Neyi? KADIN: Gazeteleri. ADAM: Ne demek? KADIN: Okudun da mı söylüyorsun diyorum. ADAM (suçlu) : Okudum elbet. Bana inanmıyor musun? KADIN: Ne okudun? ADAM: Gazeteyi iĢte. KADIN : […] bir Ģey yok dedin de. ADAM: Bir Ģey yok. KADIN: (bıçağı gene alır ve Ģarkı söyler gibi ama hiçbir Ģarkının melodisine uymadan) : Bir- Ģey- yok- sa… Ne – o-ku-dun? ADAM: Anlamadım.16 Adam‘ ın çocuksu davranıĢları ve sürekli- eĢi ile konuĢurken bile- korku ve suçluluk duyguları arasında gidip gelmesi, onun ruh sağlığının yerinde olmadığını göstermektedir. Bu korku ve suçluluk duyguları Adam‘ın MüĢteri ve Tellal ile yaptığı konuĢma sırasında da dikkati çeker: (Kadın çıkarken, yeni gelenler hafifçe yerlerinden doğrulurlar.) (Bir süre sessizlik.) ADAM: (yerinden doğrulması ile yere diz çökmesi bir olur) : Ġtiraf ediyorum baylar. TELLAL (hızla yerinden kalkar, somyenin arkasına geçer, bacaklarını açar, kollarını göğsünde kavuĢturur, öylece durur) : Niçin bugüne kadar bekledin? ADAM: Korkuyordum. 17 Buradan itibaren konuĢma arka arkaya soru ve cevapların sıralandığı, Pinter‘ın oyununda da benzer biçimde gördüğümüz bir sorgulamaya18 dönüĢür: MÜġTERĠ (ayağa kalkmıĢtır bile. Ağır adımlarla Adam‘a yaklaĢır): Korktuğunu ne zaman anladın, alçak? ADAM: Ne zaman anladığımı kesin olarak söyleyemeyeceğim, çünkü belleğim gittikçe zayıflıyor. TELLAL: Belleğinin zayıflaması da bir dalavere olmasın, ha? ADAM: Olabilir efendim. TELLAL: Neden korkuyordun, onu söyle! ADAM: Ġnsanlardan efendim. MÜġTERĠ: Ġtirafların açık seçik olmalı, anlıyor musun? ADAM: Her Ģeyi kabul ediyorum. TELLAL: Ġtiraf etmekle kurtulabileceğini mi sanıyorsun? ADAM: Kurtulmak için itiraf etmiyorum. MÜġTERĠ: Ya ne için hain? ADAM: Kurtulmanın ne olduğunu bilmiyorum. 19 Adam ile MüĢteri ve Tellal arasında geçen konuĢmanın kısa süre sonra görüldüğü üzere yine bir sorgulama halini alması 1970‘lerin baskı ve Ģiddet ortamındaki sorgulama ve iĢkence olaylarına20 bir göndermedir. Böylece siyasal ve toplumsal koĢulların edebiyat eserleri üzerindeki etkileri de örneklenmiĢ olmaktadır. Burada Anday‘ın oyunundaki gerilimi arttıran ―sorgulama olgusu‖nun, Harold Pinter tiyatrosuyla da örtüĢtüğü21 görülmektedir. 16 Melih Cevdet Anday, ―MüfettiĢler‖, Toplu Oyunları I. Everest yayınları Ġstanbul, 2014, ss. 144-145. A.g.e. s. 161. 18 Bkz. Sevda ġener, ―Melih Cevdet Anday Oyunlarında Anı-Öyküler‖ GeliĢim Sürecinde Türk Tiyatrosu, Mitos-Boyut Yayınları. 2011, s. 158. 19 Anday, s. 161. 20 AyĢegül Yüksel, ―Melih Cevdet Anday: Apollon‘dan EsinlenmiĢ Bir Tiyatro Ozanı‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997, s. 51. 21 AyĢegül Yüksel, ―Anday‘ın Tiyatro Söylemi‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997, s. 57. 17 226 Eve gelen iki kiĢinin MüĢteri ve Tellal olduğu bilinse de, Adam‘la aralarında geçen bu uzun diyalog (yedi sayfa) daha çok tutsak-zindancı22 ya da suçlu- iĢkenceci23 arasında geçebilecek bir diyaloğu andırmaktadır. Adam‘ın iĢlemediği bir suçu kabul edip itirafta bulunmaya hazır oluĢu, 70‘li yılların baskı ve Ģiddet ortamında yaĢanan iĢkence ve sorgulama olayları karĢısında insanların ne kadar çaresiz kaldığının bir örneğidir. Her Ģeyin suç kabul edildiği bir dönemde aslında Adam‘ın sürekli bir suçluluk duygusu ve korku içinde yaĢaması oldukça olağandır. Ancak Doğum Günü Partisi‘nde olduğu gibi Müfettişler oyununda da bir tür sorgulamaya dönüĢen diyalogdaki sorular giderek saçma ve komik sorularla yer değiĢtirir: TELLAL: […] Ya pencereden bakmayı? Pencereden bakmayı da bilmiyor musun? ADAM: Pencereden değil, perdenin arasından sadece. MÜġTERĠ: Günde kaç kez bakıyordun? Çabuk söyle! ADAM: Günde en az iki. MÜġTERĠ: Öğleden önce bir, öğleden sonra bir… öyle mi? ADAM: Evet efendim. MÜġTERĠ: Yalan ifade verirsen cezan iki kat artar, unutma. ADAM: Unutmam efendim. TELLAL: Kaç saat uyuyorsun? ADAM: Dört beĢ saat. TELLAL: Dört mü, beĢ mi? Kesin cevap. ADAM: Bilemeyeceğim. TELLAL: Alçak. MÜġTERĠ: ĠĢtihan iyi midir? ADAM: Ġyidir. MÜġTERĠ: Namussuz. Sık sık kahkaha ile güler misin? ADAM: Hiç kahkaha atmam, gülümsemekle yetinirim. … MÜġTERĠ: Kendini öldürmeğe kalktın mı hiç? ADAM: Evet. Ġtiraf ediyorum. MÜġTERĠ: Ne ile öldürecektin kendini? ADAM: Ġple. (Elini boğazına götürür.) Asacaktım. MÜġTERĠ (yaklaĢır, eğilir, sert): Neden asmadın? ADAM: Kurtardılar. MÜġTERĠ (Omuzlarından tutup sarsar Adam‘ı): Neden kurtarıyorlar? Niçin müsaade ediyorsun kurtarmalarına?24 Böylece diyalogdan Adam‘ın gördüğü baskıya ve belki de o dönemde Ģahit olduğu olaylara, taĢıdığı yüke dayanamayarak intihar giriĢiminde bulunmuĢ olduğu da öğrenilir. Oyun Kadın‘ın MüĢteri ve Tellal‘ı, evi satmak istemediğini söyleyerek evden kovması ile son bulur. Yani Adam ve Kadın oyunun baĢındaki gibi bundan sonra da evlerinde, bir türlü kurtulamadıkları geçmiĢ hayatlarına dair anılarıyla, aynı suçluluk duygusu, acı ve umutsuzluk içinde yaĢamaya devam edecektir. SONUÇ ÇalıĢmada incelenen Pinter‘ın 1957 tarihli Doğum Günü Partisi adlı absürd oyunu ve Anday‘ın 1972‘de yazdığı Müfettişler adlı absürd özellikler taĢıyan oyunu karĢılaĢtırmalı olarak ele alınmıĢ, her iki oyunda da absürd tiyatronun bir özelliği olan kopuk diyaloglar aracılığı ile dilin parçalanmıĢlığı örneklendirilmiĢtir. Dildeki bu parçalanma her iki toplumun içinde bulunduğu dönemdeki toplumsal, siyasal parçalanmanın bir yansıması olarak sunulmuĢtur. II. Dünya SavaĢı‘nın üzerinden bir hayli zaman geçmesine rağmen, Batı‘da hala Yahudilere karĢı yapılan soykırımın Ģoku atlatılmaya ve yaraları sarılmaya çalıĢılmaktadır. Türkiye ise 1971 Askeri Muhtırası ile bir kez daha sarsılmıĢtır, bu yeni süreçte insanlar sadece düĢüncelerinden dolayı ve çoğu kez haksız yere sorgudan ve iĢkenceden geçirilmeye devam etmektedir. Her iki oyunda dikkat çekici derecede benzer olan diyalogların 22 Bkz. AyĢegül Yüksel, Yapısalcılık ve Bir Uygulama-M. Cevdet Anday Tiyatrosu, Gündoğan Yayınları. 1995, s. 225. AyĢegül Yüksel, ―Melih Cevdet Anday Tiyatrosunda Ġçdevinim‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997, s. 63. 24 Anday, s. 161-162. 23 227 oyunlarda zaman zaman bir sorgulama aracına dönüĢtüğü ve bu durumun da yine toplumların tecrübe ettiği baskı ve Ģiddet ortamını yansıttığı sonucuna varılmıĢtır. REFERANSLAR Altay, Ayfer (Akansel). ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi Oyununun Yapısal Çözümlemesi‖, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Cilt 6/sayı 1-2/ Aralık 1989, ss. 73-83. Anday, Melih Cevdet. ―MüfettiĢler‖, Toplu Oyunları I. Everest yayınları Ġstanbul, 2014. Cohn, Ruby. ―The World of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), pp.55- 68. Dukore, Bernard. ―The Theatre of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), pp. 43-54. Hammond, Tony. ―Midrash on Goldberg‖ European Judaism Volume 47, No. 2 Autumn 2014. pp. 42-49. Kirby, E. T. ―The Paranoid Pseudo Community in Pinter‘s The Birthday Party‖ Educational Theatre Journal, Vol. 30, No. 2(May, 1978) pp. 157-164. Lesser. Simon O. ―Reflections on Pinter‘s The Birthday Party‖, Contemporary Literature, Vol. 13, No. 1 (Winter, 1972) pp. 34-43. Pinter, Harold. ―The Birthday Party‖, Complete Works: One. Grove Press, New York. 1990. ġener, Sevda. ―Melih Cevdet Anday Oyunlarında Anı-Öyküler‖ GeliĢim Sürecinde Türk Tiyatrosu, Mitos-Boyut Yayınları. 2011. TutaĢ, Nazan. ve Demirkol Azak, Nihal. ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi ve Eski Zamanlar Oyunlarında Kabalık Stratejileri ve Hâkimiyet YarıĢı‖ Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12. 2014, ss. 14-25. Yüksel, AyĢegül. ―Anday‘ın Tiyatro Söylemi‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997. Yüksel, AyĢegül. ―Melih Cevdet Anday Tiyatrosunda Ġçdevinim‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, MitosBoyut Yayınları. 1997. Yüksel, AyĢegül. ―Melih Cevdet Anday: Apollon‘dan EsinlenmiĢ Bir Tiyatro Ozanı‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997. Yüksel, AyĢegül. Yapısalcılık ve Bir Uygulama-M. Cevdet Anday Tiyatrosu, Gündoğan Yayınları. 1995. 228 ġeyh Ġsmâil Gürünlü’nün (Gürünî’nin) Merece’l Bahreyn Adlı Mesnevîsi Üzerine Yapılan Tez ÇalıĢması ve Tanıtımı Tanju YILMAZ * ArĢ.Gör. Dicle Üniversitesi, Türkiye nukredit18@gmail.com Özet Merece‘l-Bahreyn, ġeyh Ġsmâil Gürünî‘nin hicri 1251 (milâdi 1835/ 1836) senesinde kaleme aldığı mesnevi tarzındaki eseridir. Hikemî üslupla yazılan Merece‘l-Bahreyn, kullanılan yalın dili sayesinde akıcı bir anlatıma kavuĢmuĢtur. ―Besmele” ve “Tevhid‖ bölümleriyle baĢlayan eser, ―Hz. Peygamber (s.a.v) in Vasf-ı Şeriflerinin‖ uzunca anlatılması ile devam etmiĢtir. Akabinde ―Sebeb-i Teʿlif‖ bölümü iĢlenmiĢtir. Eserin son bölümleri ise ―büyük alimlerin medhi, cömertlerin medhi, cimrilerin yerilmesi‖ baĢlıkları ile devam ederken Kurʿan-ı Kerim‘de adı geçen on peygamberin vasıfları üzerinde de durulmuĢtur. ―Münâcat-ı İsmâil‖ baĢlığı ile ġeyh Ġsmâil Efendinin münâcatına yer verilirken, Ģifanâme özelliği taĢıyan ―Kitâb-ı Şifâ‖ bölümünde ise ġeyh Efendinin paylaĢtığı Arapça duanın ne niyete okunursa, okuyanın hastalığına derman bulacağı ifade edilmiĢtir. Eser, ―Salavat-ı Şerifeler‖, ―Divanı Okuyana Dua‖ ve ―Fezâil-i Kur‟an-ı Azim‖ bölümleriyle son bulmuĢtur. Merece‘l-Bahreyn‘in günümüze ulaĢan tek nüshası ġeyh Ġsmâil Gürünî tarafından yazılmıĢtır. Bu nüsha ġeyh Efendinin kendi el yazısı olması bakımından da ayrıca önem arz etmektedir. ÇalıĢmamız, halen devam etmekte olan yüksek lisans tezimizin konusunu oluĢturmaktadır. Anadolunun sahip olduğu mânevi değerleri nazara vermeyi gaye edindiğimiz tezimizde, özellikle ―Gürün‖ ilçemizin edebî kültürümüze olan katkısına dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda günümüze kadar üzerinde herhangi bir çalıĢma yapılmayan ―Merece‟l-Bahreyn”in transkripsiyon çalıĢması yapıldıktan sonra inceleme çalıĢmaları da tamamlanmıĢtır. ÇalıĢmamız neticesinde yalın-akıcı anlatımı ve hikemî üslubuyla göze çarpan ―Merece‟l-Bahreyn‖in Türk edebiyatı ve Anadolu sahası mesnevi kültürüne katkı sağlayacağı düĢünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Şeyh İsmâil Gürünî, Mesnevi, Hikemî Üslup THESİS WORK ABOUT THE ŞEYH ISMAIL GÜRÜNLÜ’S MESNEVI NAMED AS MERECE’L BAHREYN AND ITS INTRODUCTION Abstract Merece‘l-Bahreyn is ġeyh Ġsmâil Gürünî‘s masnavi style work that he wrote in AH.1251 (Gregorian 1835/1836). Merece‘l-Bahreyn, written in hikemî style, obtained a fluent expression by the simple language used in the work. Starting with ―Besmele‖ and ―Tevhid‖ parts, the work continues with the narrating of ―Prophet Muhammed‘s (peace be upon him) honorable qualifications‖ in a long narration. Immediately afterwards ―The Reason of Copyright‖ was processed. ―The last parts of the works continues with praising important wises and generous people also satirizing stingies, it was dwelled upon the ten prophets whose names mentioned in Holy Koran and also their qualifications too‖. Giving place to ġeyh Ġsmâil Efendi‘s begging with the title of ― Begging of Ġsmâil‖ , at the part of healing, it is stated that when you read the prays that ġeyh Efendi‘s shared you can recover your illnesses, without looking at your reading aim. The work is ended with the parts of honorable salutations, ―pray to the reader who read collected poems divan‖, ―Great Holy Koran‘s qualifications‖. Merece‘l-Bahreyn‘s only copy that reaches today, was written by ġeyh Ġsmâil Gürünî. It is also important because of it is ġeyh Efendi‘s own handwriting. Our work is also the topic of our master which is still going on. In our master, which we aim to draw attention to the spiritual values that the Anatolian has, it is drawn attention to the cotribution of Gürün City to the literature. After doing the transcription work the examination works were 229 completed on Merece‘l-Bahreyn which is not done any research about it till today. As a result of our work, Merece‘l-Bahreyn which draws attention with its simple and fluent expression and hikemî wording, is supposed to contribute to the Turkish literature and Anatolian masnavi culture. Keywords: Şeyh İsmâil Gürünî, Masnavi, Hikemî Style GĠRĠġ Klâsik Türk edebiyatımızın önemli nazım Ģekillerinden olan mesnevînin, edebiyatımızda pek çok örneğiyle karĢılaĢmamız mümkündür.Örneklerinin bu denli çok olmasında kuĢkusuz yazımda sağladığı kolaylığın önemli bir yeri vardır. Konuların, beyit sayısı yönünden sınırlandırılmaması ve anlatımın masalsı-destansı unsurların kullanımına uygun olması bu türün edebiyatımızdaki rolünü artırmıĢtır. Kökeni Arap edebiyatına dayanan mesnevî nazım Ģekli, daha sonra hem Türk hem de Ġran edebiyatında kullanılmıĢtır. Türklerin, Uygurlar döneminde temelini atıp Ģiirlerinde kullandıkları ve ―aa, bb, cc‖ Ģeklinde kafiyelendirdikleri Ģiir yapısıyla, Ġslamiyet‘le müĢerref olduktan sonra Arap edebiyatında gördükleri mesnevî formu arasındaki paralellikten dolayı, bu tarz Ģiiri hiç yabancılık çekmeden kullanmıĢlar, hatta daha da geliĢtirip olgunlaĢtırarak sentez oluĢturmuĢlardır. (Kartal, 2013: 14). Bu sentez, Anadolu sahasına inildiğinde ise Anadolunun kendisine has kültür unsurlarını da içerisine alarak sağlam bir mesnevî kültürü oluĢturmuĢtur. ÇalıĢmamıza konu olan ve ġeyh Ġsmâil Gürûnî tarafından te‘lif edilen bu eserin, Anadolu mesnevî kültürüne katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. 1.Eserin Fiziksel Yapısı Merece‟l-Bahreyn, yapılan katalog taramaları neticesinde Milli Kütüphaneden tespit edilmiĢtir. Eserin kütüphane kaydına dâir bilgiler Ģu Ģekildedir: ArĢiv numarası: 58 Gürün 70 Eser adı: Merecül-Bahrey Yazar adı: ġeyh Ġsmâʾil Gürünlü Ġstinsah tarihi: 1251 (1835) Koleksiyon: Sivas Gürün Ġlçe Halk Kütüphanesi Eserin ismi, kütüphane kaydında ―Merec-el Bahrey‖ olarak geçmektedir. Bunun sehven yapılan bir hatadan kaynaklandığını düĢünmekteyiz. Zirâ eser incelendiğinde, eserin ismi daha ilk baĢlıkta ―İsmehu Merece‟l-Bahreyn‖ olarak belirtilmiĢtir. Eserin müellifine dâir bilgilere ise hem kütüphane kaydından, hem de eserin kendisinden eriĢmek mümkündür. Kütüphane kaydında yazar adı ―Şeyh İsmâʾil Gürünlü‖ olarak belirtilmiĢtir. Müellif ise ismini mahlası niteliğinde kullanarak varak sonlarındaki beyitlerde ismini zikretmiĢtir. Pür muḥabbet eylegil Ġsmāʾilī Ola dāʾim Ģāh-ı aĢḳuň nāʾilī Eserin cildine ait bilgiler kütüphane yetkililerince not olarak düĢülmüĢtür. Zencirekli olduğu ifade edilen cildin, Ģirazesinin bozuk, sırtının da parçalanmıĢ olduğu belirtilmiĢtir. Ayrıca ciltleme iĢleminin de meĢin cilt ile yapıldığı ifade edilmiĢtir. Eserin cildine dâir verilen bilgilerin gözlemlerimizle örtüĢtüğünü söyleyebiliriz. Esere bakıldığında te‘lifinden bu yana geçen süreyle beraber zencirekli yapının bozulmuĢ olduğu, Ģirazesinin ve sırtının parçalandığını görülecektir. Kullanılan kâğıt orta kalınlıkta olup üzerinde hilal filigranına rastlanmaktadır. Kullanılan kâğıdın yapısına bakıldığında ise, kâğıdın aharlanmıĢ olduğu, renginin koyu krem olduğu görülecektir. 230 Ebad bilgileri, kütüphane kaydında 223x155-155x70 mm. Ģeklinde geçmektedir. Varak sayısı kayıtlara altmıĢ sekiz olarak geçse de eser incelendiğinde bu sayının altmıĢ üçe düĢtüğü görülmektedir. Satır sayısı varaklara göre değiĢkenlik göstermekle birlikte genel olarak on bir satır civarındadır. Varaklarda herhangi bir çerçeve veya cetvele rastlanmamıĢtır. Eser, harekeli nesih ile yazılmıĢtır. Yazımda baĢlıklar için kırmızı mürekkep tercih edilmiĢ olup, baĢlık sonrası bölümler ise yine siyah mürekkeple yazılmıĢtır. ―Merece‟l-Bahreyn‖in elimizdeki nüshası günümüze kadar tespit edilen ilk ve tek nüshadır. Bu nüsha ġeyh Ġsmâʾil Gürûnî‘nin kendi el yazması olması yönüyle de önem taĢımaktadır. Eserin istinsah tarihi ise hicrî 1251 (1835) olarak kayıtlara geçmiĢtir. 2. Eserin Muhtevasına Dâir ―Merece‟l-Bahreyn‖in klasik mesnevî formatına uygun olarak teʾlif edildiğini ifade edebiliriz. Müellif, ―Besmele-i Şerife‖ ile eserine baĢlarken ―Ḫāne-i Dilde Yaḳar Meşʿaleyi Kim İder Ḥamdile Besmele‖ baĢlığı ile hamdele faslına ve tevhîdine giriĢ yapmıĢtır. Tevhîd kısmı Ģu beyitlerle baĢlamaktadır: Ḥamd aňa eyleyelüm oldur Ḥamīd Cümle maḫlūḳına çün oldur ümīd ġükr aňa eyleyelüm oldur Mecīd Kim neler īcād ider oldur mürīd (Merece‘l-Bahreyn, s.3) Tevhîd bölümünün ardından, Hz. Peygamber‘in (s.a.v) vasıflarının ve kendisinin övüldüğü naʾt faslına geçilmiĢtir.Bu fasıl,―Seyyidenā ve Seyyidi Mevcūdāt Efendimizüň Vaṣf-ı Şerīfleri Salla‟llāhu Teʿālī ʿAleyhi ve Sellem‖ baĢlığıyla açılmaktadır. ġeyh Ġsmâil Efendinin naʾtına ait ilk beyitler ise Ģu Ģekildedir: Gevheri baḥr-i ḥaḳīḳat Muṣṭafā Maʿdin-i luṭf-ı kerem ehl-i vefā Cümle ʿālem ḫalḳınuň bir dānesi Enbiyā meydānınuň merdānesi (Merece‘l-Bahreyn, s.4) Naʾt bölümü, eserin en hacimli kısmını oluĢturmaktadır. Bu bölümden sonra müellif, sebeb-i teʾlif kısmını beyan etmiĢtir. ―Sebeb-i Teʾlīf-i Kitāb‖ baĢlığıyla adlandırılan bu fasılda ise hem eserin teʾlif sebebine dâir bilgilere, hem de eserin kime sunulduğuna dâir bilgilere yer verilmektedir. Murād etdim yazam ismine Ģāhuň Ki bir divān-ı ʿadli pādĢāhuň Anuňçün ḳayd olındı bu dīvān Duʾā-yı ḫayr içün ola bahāne (Merece‘l-Bahreyn, s.23) ―Sebeb-i Teʾlīf-i Kitāb‖ faslında eserin, devrin adaletli padiĢahı adına bir eser vermek ve hayır dua almaya vesile olacak bir eser ortaya koymak için yazıldığı ifade edilmiĢtir. Sebeb-i Teʾlîften sonra ise ulemânın medh edildiği ―Medh ʿUlemā-i ʿİẓām‖ faslına geçilmiĢtir. Bu fasılda genel itibariyle ilmin ve ulemânın önemi üzerinde durulurken, cahillik ise yerilmiĢtir. ʿĠlim Allahuň ulu niʿmetidür Ulemānuň sebeb-i ʿizzetüdür Ne güzel ehl-i kemāl olsa kiĢi ʿĠlmile buldı Ģeref çünki kiĢi ġerefi ʿilmiledür insanuň Farḳı yoḳ cāhilile ḥayvanuň (Merece‘l-Bahreyn, s.26) 231 ―Medh-i ʿUlemā-i ʿİẓām‖ faslından sonra ise cömert olanın övüldüğü, cimrinin yerildiği ―Medḥ-i Seḫā ve Zemm-i Ḫasīs” faslına geçilmiĢtir. Bu fasılda cömert kiĢiden Ģu Ģekilde bahsedilmiĢtir: Misk-i ʿanber gibidür ehl-i seḫā Ki virür her kiĢiye ẕevḳ-i ṣafā (Merece‘l-Bahreyn, s.28) Cömert olan kiĢinin, misk-i anbere benzediği ve kiĢiye zevk-i sefa vereceği yukarıdaki beyitle ifade edildikten sonra, ―Zemmi Ḫasīs” yani cimrilerin yerildiği bölümde ise Ģu ifadeler kullanılmıĢtır: Bu ṣıfātıla neʾūẕū billāh Her kiĢi andan ider istikrāh (Merece‘l-Bahreyn, s.28) Eyleme kendüňi iblise enīs Çün ḫasīs oldı meŝil-i iblīs (Merece‘l-Bahreyn, s.28) ―Medḥ-i Seḫā ve Zemmi Ḫasīs‖ baĢlığı altında ayrıca ―Hikâyet‖ baĢlığı da açılarak kısa bir hikâye anlatılmıĢtır. Yine bu hikâye de sehâ ehlinin övüldüğü, hasis ehlinin ise yerildiği beyitleri ihtiva eder. Hikâyede tavsiye niteliğindeki Ģu beyitlere yer verilmiĢtir. Olma zinhār ḫasīs ile celīs Bülbül olur mı ġurābıla enīs Etme bu ʿādet-i meẕmūmı ḳabul Ki seni il diline düĢüre ol Eyliyā ʿādetidür cūd-ı seḫā Bu eyü ḫaṣleti ḳıl bize ʿaṭā (Merece‘l-Bahreyn, s.29) ―Hikâyet‖ faslından sonra, Kurʾân-ı Kerîmde adı geçen on büyük peygamberden Hz.Adem (a.s), Hz.Nûh (a.s), Hz.Ġbrâhim (a.s), Hz.Ġsmâil (a.s), Hz.Yakûb (a.s), Hz.Eyyûb (a.s), Hz.Mûsa(a.s), Hz.Dâvud (a.s), Hz.Süleyman (a.s) ve Hz.Ġsâ (a.s) nın ahlâk-ı hamîdelerine dâir fasıllar verilmiĢtir. Bu bölümlerde özellikle peygamberlerin öne çıkan vasıflarından bahsedilmiĢtir. Bu vasıflar sırasıyla Ģu baĢlıklarla ifade edilmiĢtir: Hz. Adem (a.s) den bahsedilen fasıl, ―Kitāb-ı Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Beyān Ḥażret-i Adem ʿAleyesselāmdan Tevbe-i Naṣūḥā Estaġfir-ullāh‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu bölümde Ģu beyitlere yer verilmektedir: Yıkardı dost firāḳı bir yanından Deyüb estaġfirullāh ʿiṣyānından Sebeb oldı aňa estaġfirullāh Ḥabīb içün anı ʿafv etdi Allāh Keremdür bu Ḫudādan imdi bize Sebeb ola bizimde ʿafvımıza (Merece‘l-Bahreyn, s.49) Hz. Nuh (a.s) dan bahsedilen fasıl,―Der-Beyān-ı Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ḥażret-i Nūḥ ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḥamd-ü Şükür‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitler yer almaktadır: Beyān iderem çün aḫlāḳ-ı ḥamīde Zebān-ı Ģükür iderdi Nūḥ nebīde Lisānından ḳomazdı Ģükri bir dem Yürek yarasına olurdı merhem Ṭoḳuz yüz elli yıl çekdi cefāyı Virürdi Ģükr aňa ẕevḳ-i ṣafāyı (Merece‘l-Bahreyn, s.49) 232 Hz. Ġbrâhim (a.s) den bahsedilen fasıl ise ―Der Beyān-ı Ḥilm Ḥażret-i İbrāhīm ʿAleyyiesselāmdan Ḳalān Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ḥilmüdir‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda Ģu beyitler yer almaktadır: Beyān idem saňa aḫlāḳ-ı ḥilmi Ki tā kesb idesüň anuňla ʿilmi Ġażab vaḳtinde ger ḥilm ide ādem Nübüvvet rütbesinden ol urur dem Ġażab ider kiĢiyi çün melāmet Ġki ʿālemde ḥilm oldı selāmet (Merece‘l-Bahreyn, s.50) Hz. Ġsmâil (a.s) den bahsedilen fasıl, ―Der Beyān-ı ʿAdl-i Ḥażret-i İsmāʿīl ʿAleyyi-esselāmdan Ḳalān Aḫlāḳ-ı Ḥamīde ʿĀdildür‖ baĢlığıyla baĢlamaktadır. Bu fasılda yer alan beyitler ise Ģu Ģekildedir: Beyān olur saňa ʿadlüň niĢānı Ḳura ʿAbdul-mecīd sulṭān divānı ʿAdālet niçedür gör pādiĢāhı ʿAdālet kānidür ḫalḳuň penāhı Bularda oldı ḫatim pādiĢāhlıḳ Olursa böyle olsun ḫalḳa Ģāhlıḳ (Merece‘l-Bahreyn, s.50) Hz.Yakûb (a.s) dan bahsedilen fasıl, ―Beyān-ı Ḥüsn-i Ẓann Ḥażret-i Yaʿḳūb ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ḥüsn-i Ẓann‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitler yer almaktadır: KiĢiye ḫayr olur mı sū-i ẓandan Kerem eyle ṣaḳın kendüňi andan Saňa her kim iderse sū-i ẓannı Ġde gör sen aňa var hüsn-i ẓannı Ḳılūb evlādlaruňa ḥüsn-i ẓannı Bilürdi Yūsufa ḥaḳdan geleni (Merece‘l-Bahreyn, s.51) Hz. Eyyûb (a.s) dan bahsedilen fasıl ise ―Der Beyāň-ı Ṣabr Ḥażret-i Eyyūb ʿAleyyi-esselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ṣabr‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda Ģu beyitler yer almaktadır. Ne güzel ṣıdḳ-ı Yūsūf ṣabr-ı Eyyūb Teʿal Allāh anuňçün eyledi ḫūb Ricam bu ṣabr evinden çıḳma ey Ģāh Ṣabırlı ḳullarını sever Allāh Yedi yıl çünki Eyyūb ḳıldı ṣabrı Neler iḥsān ider gör aňa Rabbı (Merece‘l-Bahreyn, s.51) Hz. Mûsa (a.s) dan bahsedilen fasıl, ―Der Beyān-ı İḫlāṣ Ḥażret-i Mūsa ʿAleyyi-esselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde İḫlāṣdur‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitlere yer verilmektedir: Ḫulūṣ ehli olub kim ide iḫlāṣ Odur dergāh-ı ʿālīde olan ḫāṣ Ḫulūṣ ehlinüň olur ḳadri ʿālī Güzel ḫuydur ḫulūṣdan olma ḫalī (Merece‘l-Bahreyn, s.52) 233 Hz. Dâvud (a.s) dan bahsedilen fasıl ise ―Der Beyān-ı ʿİʿtiẕār-ı Ḥażret-i Dāvūd ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḥlāḳ-ı Ḥamīde ʿİʿtiẕāru‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitlere yer verilmektedir: Gözi yaĢlu görürseň bir ḳulu sen Acıyub hem iderseň aňa iḥsān Ḫudā ḫavfī içün döke gözüň yaĢ Suçun aňub ḳoya hem secdeye baĢ ḲarındaĢım eger böyle iderseň Duʿā maḳbūl olur her ne deriseň (Merece‘l-Bahreyn, s.52) Hz. Süleyman (a.s) dan bahsedilen fasıl ise ―Der-Beyān Tevāżuʾ Ḥaẓret-i Süleymān ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde-i Tevażżuʾdur‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda yer alan beyitler Ģunlardır: Tevażżuʾ anda aḫlāḳ-ı ḥamīde O sulṭān-ı Süleymān nūr-ı dīde Tevażżuʾdan iriĢdi ol kemāle Tevażżuʾdan iriĢdi bī zevāle Gel imdi gel tekebbürden ıraġ ol Tevażżuʾ ḳıl zemīmeden ferāġ ol (Merece‘l-Bahreyn, s.53) Peygamberlere dâir açılan fasıllardan sonuncusu ise Hz. Ġsâ (a.s) ya ait olanıdır. Bu fasıl da ―Der-Beyân-ı Zühdü ….. Ḥażret-i ʿİsī ʿAleyyi-esselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ Ḫamīde-i Zühd‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitlere yer verilmiĢtir: Ṣaḳın ayrılma fetvādan ʿAmel ḳıl zühdü taḳvādan Budur bir ḫūb aḫlāḳ-ı ḥamīde Daḫı zühdi ʿamel ʿĠsā nebīde Cihānda ṭurdıġınca ʿömri böyle Geçürdi günlerini zühdile (Merece‘l-Bahreyn, s.53) Peygamberlerlerin ahlâk-ı hamîdelerinin anlatılmasından sonra ise ġeyh Ġsmâil Efendinin münâcatının yer aldığı “Münācāt-ı İsmāʿīl” bölümü karĢımıza çıkmaktadır. Bu bölümde müellifin, günahlarından afv dilemek için samimi bir dille yaptığı yakarıĢına yer verilmiĢtir. Yüzüm ḳara dilim açmaġa yā Rab Ola ruḫṣat saňa ḳacmaġa yā Rab Ümīdim bu tükenmez raḥmetüňden Ḳılub redd eyleme bizi ḳatuňdan Günāh ʿafvı çün oldı çünki raḥmet ġefāʿat eylemege geldi Aḥmed (Merece‘l-Bahreyn, s.59) ―Münācāt-ı İsmāʿīl‖ bölümünden sonra ―Kitāb-ı Şifā‟ Ḫastalar İçün Her Ne Niyyete Oḳunursa Bi-iẕnillāh Bismillāhirraḥmānirrāhīm ʿAleyke ʿAvnullāh‖ baĢlığıyla iki adet uzunca yazılmıĢ salavat-ı Ģerîfe bulunmaktadır. Bu salavat-ı Ģerîfelerin sonunda ise, salavatların üç gün boyunca hâlis niyetle bir defa okunduğunda, okuyanın muradına nâil olacağı ifade edilmiĢtir. 234 ―Dīvānı Oḳuyana Duʿāyı Ḫayr‖ faslında ise ġeyh Ġsmâil Efendi, eserini okuyan ve dinleyen herkese hayr duâda bulunmuĢtur. Bu fasla dâir beyitlerden bir kısmı Ģu Ģekildedir: Kim oḳursa Ġlāhī bu divānı Dilerünki ola cennet mekānı Ne deňlü suçı varsa ʿafv et anı Ki lā ḫavfun ʿaleyhim ola Ģānı Daḫı kim diňlerise bu kitābı Bula cennet vü görmeye ʿaẕābı (Merece‘l-Bahreyn, s.63) Son fasıl,―Feżāʾīl-i Ḳurʾān-ı ʿAẓīm‖ baĢlığıyla açılmıĢtır. Bu bölümde de Kur‘ân-ı Kerim‘in faziletleri üzerinde durularak O‘nun hikmeti ve sırlarından bahsedilmiĢtir. Saňa benden naṣīḥat ey Ģeref Ģān Faẓīlet maʿdenidür oḳu Ḳurʾān Lisānuňdan bıraḳma anı bir dem Murādına anuňla irer ādem Sen aňa ideriseň ger muḥabbet Oda saňa ider yarın Ģefāʿat (Merece‘l-Bahreyn, s.63) KAYNAKÇA Gürünlü, ġeyh Ġsmâʾil (1251). Merecül-Bahrey, Milli Kütüphane Sivas Gürün Ġlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, ArĢiv numarası 58 Gürün 70, Ankara. Kartal, Ahmet (2013). Doğu‟nun Uzun Hikâyesi- Türk Edebiyatında Mesnevî, Ġstanbul:Doğu Kitaplığı. Mollaibrahimoğlu, Süleyman (2007). Yazma Eserler Terminolojisi, Ġstanbul: Ensar NeĢriyat. 235 Nazmü’l-Le’âlî Der-Tercüme-Ġ Nesrü’l-Le’âlî’nin Türk Edebiyatındaki Yeri ve Önemi Muhammed BAġER* ArĢ. Gör. Dicle Üniversitesi, Türkiye baserkaya55@gmail.com Özet Türk-Ġslam edebiyatında dört halifenin hayatı, sözleri ve Ģahsiyetleri; faziletnâmeler, methiyeler, mevlitler, menkıbe kitapları, dini-menkıbevi kahramanlık hikâyeleri, hilyeler ve vecizelerde çeĢitli Ģekillerde ele alınmıĢtır. Söz konusu türlerden her biri farklı mahiyete sahip olmakla beraber vecizelerin ayrı yeri vardır. Dört halifenin sözleri, Ġslamiyet‘i kabul eden toplumlarda Kur‘ân-ı Kerîm ve hadislerden sonra üçüncü baĢvuru kaynağı olma özelliğine sahiptir. Dört halifeden biri olan Hz. Ali, küçük yaĢtan itibaren Hz. Muhammed‘in yanında bulunmuĢ, onunla beraber bütün savaĢlara katılmıĢ, Kur‘an‘ı ondan öğrenmiĢ ve O‘nun sünneti çerçevesinde hayatını idame etmiĢtir. YaĢantısı ve Hz. Muhammed‘in ifadelerinden ötürü Müslümanlar arasında önemli bir yere sahip olan Hz. Ali‘nin sözleri, Türk ve Ġslam edebiyatında birçok çalıĢmaya kaynaklık etmiĢtir. Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî de bu çalıĢmalardan bir tanesidir. Bu tebliğde adı geçen eserin tanıtımı yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Hz. Ali, Nesrü‟l-Le‟âlî, Nazmü‟l-Le‟âlî NAZMÜ’L-LE’ÂLÎ DER-TERCÜME-İ NESRÜ’L LE’ÂLÎ’S PLACE AND IMPORTANCE IN TURKISH LITERATURE Abstract In, Turk-Islam literature four caliphes life, their words and personalities; virtue descriptions, eulogies, Prophet‘s birthday, religious-heroism tale books, were taken up in a particular way in hilyes and aphorism. Although lach types that were subjects above, Aphorism has different place in the societies, where Islam was accepted, four-caliphe‘s saying, has feature of being the third application source. Excellency Ali who was one of the four-caliphes was located next to Islam prohept, attended to the all wars with him, learned Holy Qur‘an from him, maintained his life according to the sunnah (müslim practises and rules) His life and because of the expressions of excellency, mohammed ( peace be upon him ) in his words that were important place among the muslim, sourced to many works in Turk- Islam literature. Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî is one of those works. In this announcement, introduction of the work whose name passed, will be done. Key Words: Hz. Ali, Nesrü‟l-Le‟âlî, Nazmü‟l-Le‟âlî GiriĢ Hz. Ali, daha küçük bir çocukken Hz. Muhammed'in himayesine verilmiĢ, onun aile terbiyesinde büyümüĢ, Kur'an ve sünnet kültürü ile yetiĢmiĢtir. Hz. Muhammed, bir müddet kendisine kâtip olarak hizmet veren, aynı zamanda kızı Hz. Fatıma‘nın eĢi olan Hz. Ali ile alakalı birçok övücü söz dile getirmiĢtir. Bu durum, Hz. Ali‘nin sadece Müslüman Arap dünyasında değil; Ġslamiyet‘i kabul eden bütün toplulukların sosyal, siyasi ve edebi hayatlarında önemli bir mevkie gelmesini de beraberinde getirmiĢtir. 236 Hz. Peygamber, Hz. Ali‘nin fazilet ve üstünlüğünü ifade eden birçok hadis beyan etmiĢtir. Örneğin Yemen seferi dönüĢü esnasında zuhur eden bir vak‘a üzerine sahabeler Hz. Ali‘den Ģikâyetçi olunca Ġslam peygamberi, ―Bana eziyet ettiniz‖ der. Orada hâzır bulunanlar ―Sana eziyet etmekten Allah‘a sığınırız‖ cevabını verince, ―Kim Ali‘ye eziyet ederse, bana eziyet etmiĢ olur‖ diyerek uyarıda bulunur. (Özdemir, 2014: 22) Hz. Ebûbekir, Hz. Ali‘nin hac emiri olarak görevlendirildiği bir vazifede gelip bu emirleri duyurmasına üzülmüĢ Hz. Peygambere gelerek durumu sormuĢtur. Hz. Peygamber, ―Ben Ali‘den, Ali de bendendir. Benim adıma taahhüdlerimi ancak ben veya Ali yerine getiririz.‖ buyurarak kendisi nazarında nasıl bir yere sahip olduğunu dile getirmiĢtir.(Kaplan, 2007: 55) Hz. Ali, Ġslam dininin kutsal kitabını Hz. Muhammed‘den bizzat öğrenmiĢ, vefat edinceye kadar yanında bulunmuĢ, ahlakıyla ahlaklanmıĢ, vahiy kâtipliği hizmetinde bulunmuĢ ve ―Tebük hariç katıldığı bütün savaĢlara iĢtirak etmiĢtir.‖ (Gönen, 2011: 15) Hz. Muhammed ile olan bu birliktelik sayesinde edinilen ilim onu diğer sahabelerden ayrı kılmaktadır. Bu sebeplerden ötürü âyetlerin, hangi manaya geldiğini, nasıl hükümler ifade ettiğini, içeriğini, diğer sahabelere nazaran daha iyi bilmektedir. Zaten Ġslam Peygamberi de Hz. Ali‘nin ilmî yönünün kuvvetini ―Ben ilmin Ģehriyim, Ali ise kapısıdır.‖ (Geçit, 2013: 3) diyerek dile getirmiĢtir. Ġslam âleminde âyet ve hadislerden sonra en değerli sözler, dört halifenin vecizeleridir. Hitabeti iyi olan Hz Ali‘nin, veciz kabul edilen sözleri birçok kiĢi tarafından beğenilmiĢ, Ġslam‘ı kabul eden toplulukların edebiyatlarında önemli bir yer edinmiĢtir. Söz konusu vecizeler Ġslam‘ın kutsal kitabı ve Peygamberini daha iyi anlama noktasında kaynak olma özelliğine sahiptir. Hz. Ali‘nin vecizeleri üzerine birçok çalıĢma vardır. Söz konusu çalıĢmalardan biri de ―Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‖ dir. Bu tebliğde, tarafımca yüksek lisans tezi olarak da halen çalıĢılmakta olan, eserin muhtevasına temas edilmeye çalıĢılacak, biçimsel ve üslup özellikleri incelenecektir. ESERĠN TAVSĠFĠ VE TAHLĠLĠ A. NUSHA TAVSĠFĠ VE ĠNCELENMESĠ 1. Kitabın Yeri/ Kütüphane Adı: Eserin tek nüshası Ġstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler Kütüphanesi, Nr. 892.7‘ de kayıtlıdır. 2. Kitap Adı: Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî 3. Cilt: Alt kapak, üst kapak ve sırttan oluĢan eserde; miklep, köĢebent ve sertap bulunmamaktadır. Deri cildin üzerinde Ģemse bulunmaktadır. Eserin cildi viĢne rengindedir. 4. Ebat: 212X152 mm. 5. Yaprak Sayısı: 1b- 57a arasında Nazmü'l-Le‟âli Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî kısmı bulunmaktadır. Bundan sonra yani 57b-63a arasında 569/1174‘de Siraceddin Ali bin Osman el-UĢi‘nin kaleme aldığı ve Maturidi inancının kaideleri ile alakalı olan Arapça Emâlî Kasîdesi‟nin kim tarafından yapıldığı bilinmeyen Türkçe tercümesi bulunmaktadır. 6. Satır Sayısı: 11 7. Sütun Sayısı: Eserin sayfaları iki sütunludur. 8. Mürekkebi: Vecizelerin Arapça asılları kırmızı, kıtʿalar ise koyu siyah yazılmıĢtır. 9. Cetveli: Eserde sütunlar kırmızı cetvellerle Ģiir Ģeklinde birbirinden ayrılmıĢtır. 10. Hattın Cinsi: Harekeli talik 11. Müstensih: (ʿAn yedi aḥḳāri‘l-ʿibād ve aḥvecihim Ġbrahim b. Muṣṭafa ġaferallāhü lehu ve li-vālideyhi ve ahsene ileyhima ve ileyhi ve li-cemîʿi‘l-müʿminīne ve‘l-müʿmināti ve‘l237 müslimīne ve‘l-müslimāt el-aḥyāʾu minhüm ve‘l emvāt ve hüve mücibü‘d deaʿvāt). Yani kulların en zelili ve en muhtacı olan Ġbrahim b. Mustafa‘nın eliyle tamamlanmıĢtır. Allah onu ve anne babasını affetsin. Allah ona ve anne babasına, tüm müʾmin erkeklere ve kadınlara, onların ölülerine ve dirilerine, iyilikte bulunsun ki, O dualara icabet edendir. 12. İstinsah Tarihi ve Yeri: (Temme‘l kitabü bi-avni‘l-meliki‘l-vaḥḥāb va‘llâhu aʿlemu bi‘s-savāb ve ileyhi‘l-merciʿu ve‘l-me‘āb ve ḳad vaḳaʿl-ferāġ min-tahriri hazihi‘n-nusḫatu‘Ģ-Ģerifetü‘l mübareketü‘l-müsemmā bi-Nazmi‘l-Le‘âlî fī-yevmi‘l-ḥamīs vaḳte‘z-zuhr es-sādise ve‘l-ʿiĢrun minĢehr-i Ramażani‘l-mübarek. Fî-tarih senet sneyn ve erbaʿun ve semānu m e h cr yye h lal yye). Yan ―Nazmü‟l Le‟âlî” diye isimlendirilen bu mübarek eser, Allah’ın yardımıyla (ki doğruyu en iyi bilen O‘dur ve dönüĢ O‘nadır) mübarek Ramazan ayının 26. gününde Hicri 842 (Miladi 12 Mart 1439) yılında, PerĢembe günü, öğleden sonra tamamlanmıĢtır. 13. Telif Tarihi ve Yeri: Eserin ne zaman ve nerede yazıldığını ifade eden bir bilgi yoktur. 14. Zahriye 1a Bilgileri: Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‟nin ilk yaprağında, kırmızı mürekkepli Ġstanbul Üniversitesi kütüphanesi mührü, silik olduğu için okunamayan mavi renkli bir mühür, macun tarifi, Farsça bir kıt‘a ve Ahmed PaĢa (ö. 902/ 146997)‘nın bir gazelinden alınmıĢ, iki tane beyit bulunmaktadır. Farsça beyitler silik olduğu için okunamamıĢtır. Ey göñül murġı ne raḥm umarsın ol ṣayyaddan Kim ṣafāsı var anun damındaki feryāddan Çünki takdīrüñdür iş aḫterden infiʿal* eyleme Hükm-i sultāndur siyāset ağlama cellāddan [Ey gönül kuĢu, avcıdan ne acıma umuyorsun? O, tuzağında senin feryadından zevk alıyor!. Madem ki iĢ kaderdendir, öyleyse yıldıza, feleğe darılarak acıyla bağırıp çağırma!. Ġdam cezası sultanın hükmüdür, cellattan Ģikâyet edip ağlama] (Ceyhan 2006:133) B. MÜELLĠFE DAĠR BAZI TESPĠTLER Eserin müellifi Kâsım mahlasını kullanmıĢtır. 15. ve 16. yy da tezkirelerde geçen Kâsım ismini ve mahlasını kullanan Ģairler incelenmesine rağmen Nazmü'l-Le‟âlî Der- Tercüme-i Nesrü'lLe‟âlî‟nin yazarına dair kesin bir bilgiye ulaĢılamamıĢtır. Hz. Ali‘nin vecizeleri üzerine araĢtırmalar yapan Âdem Ceyhan, “Türk Edebiyatında Hz. Ali Vecizeleri” adlı eserinde, Nazmü'l-Le‟âlî DerTercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‘nin müellifi hakkında bazı tespitlerde bulunmasına rağmen herhangi bir kesinlikten bahsetmemiĢtir. Lārende‟de boz baġına Ḳāsım bozılaldan Ayruḳ ögini dirmek aña olmadı lālā ―Beytindeki Larende; Niğde, Ermenâk, Konya, Kayseriye, AkĢehir, BeğĢehri, SeydiĢehri, Karahisarla birlikte Karaman eyaletine bağlı sancak ve kazalardan biridir.‖ ( Rifat, 1300: 280) Adem Ceyhan bu gibi ip uçlarından yola çıkarak Nazmü'l-Leâlî şairi Kâsım‘ın Sultan II. Murad devri âlim ve müelliflerinden Kâsım bin Mahmud Karahisârî olabileceğini ifade etmiĢtir. * Ġnfiʿal kelimesi Ahmet paĢa divanında 240. Gazelde efgān olarak geçmektedir. 238 Âdem Ceyhan, ―Hafız mahlaslı bir Ģairin Nesrü'l-Le‟âlî‟yi 825/1422 yılında Lüʾlü‟yü, Mendûd adıyla, nazmen çevirisini yaparak II. Murad‘a sunduğunu dile getirir. Söz konusu eserin bir bölümü Ģu Ģekildedir: Diledüm sen şaha ben tuḥfe iltem Acāyib bī-behā ben tuhfe iltem Bunı göñlümde nāgeh fikr kıldum Şeh içün bir risāle ẕikr kıldum Didüm Nesr-i Leālī‟yi idem naẓm Ki her söz bir Türkice bir beyt ola germ Kılayım tercüme ben ol kelāmı Beyan idüp me‟ānīsin temamı Aliyyi‟bni Ebī Ṭalib kitabın Yazam her bir suāline cevabın Ki anuñ adıdır Nesr-i-Leālī Hurūf üzre dimiş ol ʿilm-i ālī Ḳodum bunda adın Lüʾlüʾi Menḍūḍ İçi ṭolu leṭāyif dürlü maḳṣud İmām oġlı Ḳıvām üstāẕumuz hem Rubāʾī dimiş illā hayli mübhem Şaha temyiz içün tavzīh ḳıldum ʿAcāyib ẕikr idüp tesbiḥ kıldım Sen sultana ben bir hediye ulaĢtırmak istedim; acayip, çok değerli, yeni bir hediye… Bunu hemen gönlümde düĢündüm; hatırıma padiĢah için kısa bir kitap yazma fikri geldi. Dedim ki: Nesr-i Leâlî‘yi ölçülü, kafiyeli olarak yazayım. Her söz, Türkçe bir beyitle sıcak (hamiyetli) olsun… Ben manalarını tam ve eksiksiz anlatarak o sözü tercüme edeyim. Ali bin Ebi Talib‘in kitabını okuyanın her bir sorusuna cevap olmak üzere yazayım. Bahsettiğim kitabın adı Nesrü‟l Le‟âlî‟dir; o yüce ilim sahibi, sözleri harf sırasına göre söylemiĢ. Burada ben tercümemin adını Lü‟lü-i Mendud (düzgün sıralanmıĢ inci, inci dizisi) koydum. Ġçi güzel sözlerle, çeĢitli kast edilmiĢ manalarla dolu… Ġmamoğlu Kıvam ustamız da Nesrü‟l Leâlî‟yi tercüme etmek niyetiyle) rubâi söylemiĢ, ama bunlar maksadı iyice belli olmayan, anlaĢılması güç manzumelerdir. Ben seçip ayırması için sultana iyice anlattım. ġaĢılacak Ģeyler anıp tespih ettim.‖(Ceyhan 2006:141) Hafız mahlaslı Ģair, Ģiirinin yukarıda verilen bölümünde Nesrü‟l Leâlî‟yi nazmen tercümeye karar verme sebebi olarak, kendisine üstad edindiği, Ġmamoğlu Kıvam‘ın rubâilerinin kapalı oluĢu ve anlamanın güç oluĢunu göstermektedir. Nesrü'l-Le‟âlî üzerine çalıĢma yapan Adem Ceyhan, ―Hafız‘ın Nesrü‟l le‟âlî‟sinde geçen Ġmamoġlı Kıvam‘ın Kâsım mahlaslı Ģair olabileceği üzerinde durmaktadır.‖ (Ceyhan 2006:142) Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî adlı eserin müellifi hakkında kesin bilgi bulunmadığı için kesin hüküm vermekten kaçınıyoruz. D. ESERĠN BĠÇĠM VE MUHTEVA ÖZELLĠKLERĠ Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî 284 vecizeyi ihtiva etmektedir. Bu vecizeler, elifba sırasına göre rubailer halinde, aruzun çeĢitli kalıplarıyla tercüme edilmiĢtir. Eserde imâle, zihaf gibi aruz kusurlarına sıklıkla rastlanmaktadır. 239 E. ESERĠN DĠLĠ VE ÜSLUBU 15. yy‘da kaleme alınan, Eski Anadolu Türkçesi hususiyetlerini ihtiva eden, Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‟den, Kâsım mahlaslı Ģairin Arapça ve Farsçayı çok iyi bildiği anlaĢılmaktadır. Ayrıca dönemi içerisinde kullanılmayan ve bazılarının sadece kendisi tarafından anlaĢıldığını düĢündüğümüz kelimelere eserinde yer verdiği de tespit edilmiĢtir. Bu yüzden ―Kâsım‘ın dili, sadece zamanımıza göre değil, eserini yazdığı devir için bile çok açık ve anlaĢılır sayılmaz‖ (Ceyhan 2006:140) F. SONUÇ Konu ile ilgili olarak halen hazırlamakta olduğumuz yüksek lisans tezinde Hz. Ali‘nin didaktik yönü haiz 284 adet vecizesini içeren, Nesrü‟l Le‟âlî‘nin en eski Türkçe tercümelerinden biri olan Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî transkript (Ġnceleme-tenkitli metin) ederek, ilim meraklılarının istifadesine sunmak amaçlanmıĢtır. KAYNAKÇA ÖZDEMĠR, YaĢar (2014). Ehl-i Beyt Kavramının Teolojik Analizi, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Çorum KAPLAN, Sümeyra (2007). Hz. Peygamber Döneminde Siyasî, Sosyal ve Askerî Konumuyla Hz. Ali, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya GÖNEN, Ġlyaz (2011). Hz. Ali‘nin Fıkhî Yönü ve Hanefi Mezhebine Etkisi (Buhârî ve Müslim Özelinde), Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Isparta GECĠT, Mehmet Seyid (2013). Tefsîrde Hz. Ali, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Iğdır RĠFAT, Ahmed (1300). Lugat-ı Tarihiyye ve coğrafiyye CEYHAN, Adem (2006). Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü Kitap. TARLAN, Ali Nihat (1992) Ahmet PaĢa Divanı, Ankara: Akçağ yayınları 240 Türk Fındığı (Corylus Colurna L.)’Nın Meyve Karakteristikleri Açısından Kuzeybatı Anadolu Ormanlarındaki Populasyon ÇeĢitliliği (Kastamonu Yöresi) Erkan ÜNALAN Kastamonu Üniversitesi Sezgin AYAN* Kastamonu Üniversitesi, Türkiye sezginayan@gmail.com Esra Nurten YER Kastamonu Üniversitesi Oytun Emre SAKICI Kastamonu Üniversitesi Ali ĠSLAM Ordu Üniversitesi Özet Corylus colurna L. literatürde; "ağaç fındığı", "kaya fındığı", "Balkan fındığı", "ayı fındığı" ve "Türk fındığı" adlarıyla ifade edilmektedir. Avrupa-Sibirya flora elemanı olan ve Türkiye gen merkezli bir tür olan Türk fındığı, IUCN Kırmızı Listesine göre ―DüĢük Risk‖ kategorisinde yer alan bir taksondur. Türkiye'de dağınık-parçalı, izole halde küçük meĢcere, grup, küme ve yer yer münferit bireyler halinde yayılıĢ gösteren Türk fındığı, Anadolu'daki en yoğun yayılıĢını Kuzeybatı Anadolu ormanlarında gerçekleĢtirmektedir. Türk fındığı; kuraklığa dayanıklı, toprak isteği bakımından kanaatkar, eğimli yerlerin stabil hale getirilmesi ve ağaçlandırmalarda uygun ve hava kirliliğine dayanıklı bir türdür. Park ve bahçelerde tercih edilen bir peyzaj elemanı olan türün meyveleri, dünyanın farklı yörelerinde değerli bir geleneksel tıbbi bitkisel ürün olarak da değerlendirilmektedir. Bu çalıĢmada, Türk fındığının doğal yayılıĢını en yoğun Ģekilde gerçekleĢtirdiği; Batı Karadeniz Bölgesi‘nde yer alan Kastamonu yöresindeki dört farklı populasyonun (Ağlı-Tunuslar, Ağlı-Müsellimler, Araç ve Tosya) meyve karakteristiklerinin belirlenmesi ve meyve karakteristikleri açısından populasyonlar arası ve içi varyasyonun ortaya konulması amaçlanmıĢtır. Bu amaçla, dört populasyon ve populasyonları temsilen farklı sayıda bireylerde 14 farklı meyve karakteri (Çotanaktaki meyve sayısı, Meyve uzunluğu (mm), Meyve geniĢliği (mm), Meyve eni (mm), Kabuk kalınlığı (mm), Meyve ölçüsü, Meyve Ģekli, SıkıĢtırma indeksi, Meyve ağırlığı (g), Meyve içi uzunluğu (mm), Meyve içi geniĢliği (mm), Meyve içi eni (mm), Meyve içi ağırlığı (g) ve Ġç oranı (Randıman) %) ölçümleri gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırmanın sonuçlarına göre; populasyonlar arasında çalıĢılan bütün karakterler bakımından anlamlı farklılıklar bulunmuĢtur (p<0,05). Dört populasyon temelde Ağlı- Tunuslar ve diğer populasyonlar olarak iki grup oluĢtururken, meyve karakterleri bakımından en yakın populasyonlar Araç ve Tosya populasyonları olmuĢtur. Meyve uzunluğu, meyve eni, meyve ağırlığı, meyve ölçüsü, meyve içi eni, meyve içi uzunluğu ve meyve içi ağırlığı karakterleri için sırasıyla 15,92 mm, 12,84 mm, 1,67 g, 15,88, 7,89 mm, 12,87 mm, 0,55 g ortalama değerlere sahip Araç populasyonu, bu karakterler bakımından en yüksek değerleri alan populasyon olmuĢtur. Çotanaktaki meyve sayısı, meyve geniĢliği, sıkıĢtırma indeksi ve meyve içi geniĢlik karakterleri için ise sırasıyla 5 adet, 15,92 mm, 1,32 ve 11,75 mm ortalama değerler ile en yüksek değerlere sahip populasyon Tosya populasyonu olduğu belirlenmiĢtir. 38,2 değeri ile iç oranı en yüksek olan populasyon Ağlı-Tunuslar olmuĢtur. Anahtar kelimeler: Türk fındığı, Meyve karakteristikleri, Populasyon çeşitliliği, Türkiye 241 Population Diversity in Northwest Anatolia (Kastamonu Province) Forests in Terms of Characteristics of problemler Nut Hazelnut (Corylus colurna L.) Abstract Corylus colurna L. is expressed with the names of "tree hazelnut, "rock hazelnut", "Balkan hazel", "bear hazelnut" and "Turkish hazel" in the literature. Turkish hazel, which is an Euro-Siberian flora element and gene centered in Turkey, is a taxon present in the ''Low Risk'' category according to the IUCN Red List. Turkish hazel which spreads disorderly-partially and in an isolated way in small stands, groups, clusters and from place to place as individuals, has the most intense spreading of it in the North Western Anatolia forests in Anatolia. Turkish hazel is drought tolerant, abstinent in terms of soil requirements, appropriate for rendering slopes stabilized & forestation and a resistant type for air pollution. Fruits of the type that is a landscape element preferred in parks and gardens are being utilized as a valuable traditional medicinal herbal product in different regions of the world. This paper aims to identify the fruit characteristics of the four different population (AğlıTunuslar, Ağlı-Müsellimler, Araç and Tosya) of the Kastamonu district of North Western Black Sea Region where Turkish hazel shows its natural spreading in the most intense way and to reveal the inter-population and intra-population variation in terms of fruit characteristics. With this purpose, measurements of the four population and 14 different fruit characteristics (Nut number per cluster, Nut length (mm), Nut width (mm), Nut thickness (mm), Shell thickness (mm), Nut size, Nut shape, Compression index, Nut weight, Kernel length, Kernel width, Kernel thickness (mm), Kernel weight (g) and % kernel percentage) in individuals representing the populations were carried out. According to the results of the study; significant differences were found out among the populations with regard to all of fruit characteristics (p<0.05). Four populations have created two groups as population of Ağlı-Tunuslar and others. The closest populations have been Tosya and Araç in terms of nut characteristics. Araç population that has average values of 15.92 mm, 12.84 mm, 1.67 g, 15.88, 7.89 mm, 12.87 mm and 0.55 g respectively for the characteristics of nut length, nut thickness, nut weight, nut size, kernel thickness, kernel length and kernel weight, was the population which took the highest values in terms of these characteristics. It was determined that the Tosya population was the population which had the highest values with the average values of 5, 15,92 mm, 1.32 and 11.75 mm respectively for nut numbers per cluster, nut width, compression index and kernel width. The Ağlı-Tunuslar population has highest kernel percentage with 38.2%. Keywords: Turkish hazel, Nut characteristics, Population diversity, Turkey 1. GĠRĠġ Sistematikte Betulaceae familyası Corylus cinsine ait olan fındığın ülkemizde C. avellana, C. maxima, C. colurna ve bunların melezleri bulunmaktadır. Türkiye, fındık türlerinin gen merkezleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, fındık kültürünün de Anadolu‘da, daha doğru bir ifade ile Doğu Karadeniz Bölgesinde baĢladığı ve 2500 yıl kadar öncesine dayandığı bildirilmektedir (Ayfer vd., 1986:25; Mehlenbacher, 1990:790; Ġslam ve Özgüven, 2005:35). Avrupa-Sibirya flora bölgesinin bir elemanı olan ve Türkiye gen merkezli bir tür olan Türk fındığı (Corylus colurna L.), IUCN Kırmızı Listesine göre ―DüĢük Risk‖ kategorisinde yer alan bir taksondur (Shaw ve ark, 2014:6). Literatürde; "ağaç fındığı", "kaya fındığı", "Balkan fındığı", "ayı fındığı" ve "Türk fındığı" adlarıyla ifade edilmektedir (Yaltırık, 1993:36). Türkiye'de dağınık-parçalı, izole halde küçük meĢcere, grup, küme ve yer yer münferit bireyler halinde yayılıĢ gösteren Türk fındığı, Anadolu'daki en yoğun yayılıĢını Kuzeybatı Anadolu ormanlarında gerçekleĢtirmektedir (ġekil 1). Türk fındığı; kuraklığa dayanıklı (Arslan 2005:30; Tosun, 2012:23; Richter, 2014:5), toprak isteği bakımından kanaatkar (Yılmaz, 1998:106; Polat, 2014:138; Palashev ve Nikolov, 1979:32) hatta verim gücü düĢük tarım arazilerinin ağaçlandırılması ve özellikle kurak yerlerin rehabilite edilmesi için uygun olduğu belirtilmekte (Arslan, 2005:32), eğimli yerlerin stabil hale getirilmesi için ağaçlandırmalarda uygun ve hava kirliliğine dayanıklı bir tür olduğu vurgulanmaktadır (Tokar, 1978:130). Türk fındığının uzun süreli sıcaklık ve kuraklığa, zararlı gaz emisyonlarına toleranslı 242 olduğu ve -20 °C gibi düĢük sıcaklıklara dayanabildiği ifade edilmektedir (Arslan, 2005:32; Richter, 2014:5). Palashev ve Nikolov (1979:32), Türk fındığının, 100-1400 m rakımlar arasında yayılıĢ gösterdiğini, yıllık en az 500 mm yağıĢ ve yıllık ortalama 5-13 °C arasında değiĢen sıcaklığa ihtiyaç duyduğunu belirtmiĢlerdir. ġekil 1. Corylus colurna L.‘nın il bazında Türkiye‘deki yayılıĢı (Ayan vd., 2016:130) Arslan (2005:32) Ghimessy (1980)‘ye atfen; Macaristan‘da Türk fındığının kıymetli rezerv ağaç türü olarak görüldüğünü ve hızlı geliĢen tür olarak kabul edildiğini belirtmektedir. Yine Mitrovic ve ark. (2001:192) Sırbistan‘da C. colurna‘nın geniĢ alanda yayıldığını, 1200 m yüksekliğe kadar orman alanlarında bulunduğunu bildirmektedirler. Park ve bahçelerde tercih edilen bir peyzaj elemanı olan bu türün meyveleri, dünyanın farklı yörelerinde değerli bir geleneksel tıbbi bitkisel ürün olarak da değerlendirilmektedir (Akhtar vd., 2010:16). Türün asıl değerini kaliteli kerestesi, meyveleri ve süs bitkisi oluĢu teĢkil etmekte ayrıca, 250 olgun ağaçtan yılda maksimum 10 ton fındık elde edilebileceğine vurgu yapılmıĢtır. Plus ağaçlarla oluĢturulan plantasyonlarda yılda 1200 kg/ha meyve elde edildiği tespit edilmiĢtir (Bobrikov, 1979:39). Türk Fındığı 25 m'ye kadar boylanabilen düzgün gövdeli bir ağaçtır. Ağaç kabuğu koyu gri renkli, yaĢlı bireylerde kabuk kalın, mantarlı ve boyuna derin çatlaklıdır. Genç sürgünler soluk pas renginde ve sık tüylüdür. Yapraklar yumurta, geniĢ yumurta ender olarak ters yumurta biçimindedir. Birkaç meyve bir arada bulunur. Meyve örtüsünün kenarları ince Ģeritler halinde düzensiz olarak yırtılmıĢ, sivri uçları geriye kıvrılmıĢtır; üzeri yapıĢkan tüylerle kaplıdır; nus meyve 15-20 x 10-18 mm boyutundadır, üstten hafif basık, geniĢ yumurta Ģeklindedir, perikarp diğer fındık meyvelerine kıyasla, çok kalın kabukludur. Meyvenin örtüye bağlandığı dip taraftaki ―mat kısım‖ fındığın hemen hemen yarı boyuna ulaĢır ki bu özellik Türk Fındığı için karakteristiktir. Sağlam dayanıklı, ince tekstürlü, iyi cila kabul eden odunlarında, öz odunu kırmızı renklidir. Odunu mobilyacılıkta değerlidir (Yaltırık, 1993:36). Monoik bir bitki olan fındıkta, erkek ve diĢi çiçekler aynı bitki üzerinde fakat farklı yerlerde bulunmaktadır (Ġslam vd., 2004:497; Aydınoğlu, 2010:6495). Ġslam vd. (2004:496) fındığın generatif özellikleri ile generatif organların fenolojik değiĢimlerini ve döllenme biyolojisini, "Fındığın döllenme biyolojisi ve meyve özellikleri" isimli çalıĢmalarında detaylı bir Ģekilde sunmuĢlardır. Türk fındığı, habitusunun dik olması ve yüksek boylu ağaçlar oluĢturması bakımından C. avellana‘dan bariz bir Ģekilde ayrılmaktadır. Oldukça sert ve kalın kabuklu olması da diğer bir özelliğidir. Bu hali ile anaçlık özelliği ön plana çıkmaktadır. Ticari değer kazanmaya baĢlayan Türk fındığının meyve özelliklerinin de incelenmesi ayrı bir değer olarak karĢımızda çıkmaktadır. Bu nedenle bu araĢtırmada; Türk fındığının pomolojik özellikleri üzerine odaklanılmıĢtır. ÇalıĢmada; Türk fındığının oldukça dağınık, grup, büyük grup ve parçalı hatta münferit Ģekildeki doğal yayılıĢ alanlarından Kastamonu yöresindeki Tosya, Araç, Ağlı-Müsellimler ve Ağlı-Tunuslar mevkilerindeki populasyonların meyve karakterlerinin belirlenmesi, meyve karakterleri açısından populasyonlar arasındaki ve populasyon içi varyasyonların ortaya konulması amaçlanmıĢtır. 243 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal AraĢtırma objesini, Türk fındığının doğal yayılıĢını en yoğun Ģekilde gerçekleĢtirdiği; Batı Karadeniz Bölgesi‘nde yer alan Kastamonu yöresindeki dört farklı populasyon alanı (Ağlı-Tunuslar, Ağlı-Müsellimler, Araç ve Tosya) ve bu populasyonlardan seçilen ağaçların meyve karakteristikleri oluĢturmaktadır. ÇalıĢma 2014-2015 yıllarında yürütülmüĢtür. 2.2. Yöntem Dört populasyon ve populasyonları temsilen farklı sayıdaki bireylerde 14 farklı meyve karakteri; Çotanaktaki meyve sayısı, Meyve geniĢliği (mm), Meyve uzunluğu (mm), Meyve eni (mm), Kabuk kalınlığı (mm), Meyve ölçüsü, Meyve Ģekli, SıkıĢtırma indeksi, Meyve ağırlığı (g), Meyve içi uzunluğu (mm), Meyve içi geniĢliği (mm), Meyve içi eni (mm), Meyve içi ağırlığı (g) ve Ġç oranı (Randıman) % ölçümleri gerçekleĢtirilmiĢtir. 2.2.1. Meyve Karakterleri Ölçümleri Meyve GeniĢliği (mm) : Ġki kotiledon birleĢme çizgisi (sutur) arasındaki en geniĢ mesafenin ölçülmesiyle bulunmuĢtur (ġekil 2a). Meyve Uzunluğu (mm) : Meyve boyutları tesadüfen seçilen 20 meyvede 0.01 mm‘ye duyarlı digital kumpas ile ölçülecektir. Meyve boyu, meyve tablası ile uç kısım arasındaki mesafenin ölçülmesi ile bulunmuĢtur (ġekil 2b). Meyve Eni-Kalınlığı (mm) : Her iki kabuk yanakları arasındaki en geniĢ mesafede kabuk kalınlığı ölçülmesi ile bulunmuĢtur (ġekil 2c). Kabuk Kalınlığı (mm) : Meyve tablasından yukarıya doğru orta veya ortaya yakın en geniĢ kısımdan 0.01mm‘ye duyarlı kumpas kullanılarak ölçülecektir. Meyve Ağırlığı (g) : Tesadüfen seçilen 20 meyve 0.01g‘a duyarlı terazide tek tek tartılıp aritmetik ortalaması alınarak elde edilecektir (A.O = ΣXi / n). Meyve ölçüsü = Meyve uzunluğu (mm) + Meyve geniĢliği (mm) / 2 Meyve Ģekli = Meyve Uzunluğu (mm) / Meyve geniĢliği (mm) SıkıĢtırma indeksi = Meyve geniĢliği (mm) / Meyve derinliği (mm) Ġç Uzunluğu (mm): Her tipten tesadüfen alınan 20 meyve üzerinde yapılacaktır. Ġç uzunluğu 0.01 mm‘ye hassas kumpas ile ölçülmüĢtür. Ġç uzunluğu iç meyvenin tabla ve uç kısmı arası ölçülerek bulunmuĢtur. Ġç GeniĢliği (mm) : Ġki kotiledonun yandan en geniĢ kısmın birleĢme çizgileri arasının kumpas ile ölçülmesi sonucunda bulunmuĢtur. Ġç Kalınlığı (mm) : Ġki yanak arası mesafe en geniĢ yerinden ölçülmesi ile bulunmuĢtur. Ġç Ağırlığı (g) : Tesadüfen seçilen 20 meyve 0.01g‘a duyarlı hassas terazide tek tek tartılıp aritmetik ortalaması alınarak elde edilecektir (A.O. = ΣXi / n) Ġç Oranı (Randıman) (%) : Toplam meyve ağırlığının toplam iç (sağlam ve kusurlu içler) ağırlığına oranlaması yoluyla % olarak hesaplanmıĢtır (Ġç Oranı (%)=[Ġç Ağırlığı / Meyve Ağırlığı] X 100) (Ġslam, 2000:35). (a) (b) (c) ġekil 2. (a): Meyve eni (geniĢliği) (b): Meyve boyu (uzunluğu), (c): Meyve kalınlığı (Ġslam, 2000:35) 244 2.2.2. İstatistiki Analizler ve Değerlendirme Yöntemleri Meyve karakterlerinin tamamı için basit istatistikler (Aritmetik ortalama, Medyan, Standart sapma, minimum, maksimum değerler ve varyasyon katsayısı) hesaplanmıĢtır. Meyve karakteristiklerine iliĢkin ölçüm değerlerinin normal dağılıma uygunlukları için yapılan Kolmogorov Smirnov Testi sonuçlarına göre; Meyve sayısı, Meyve ağırlığı, Kabuk kalınlığı ve Randıman değiĢkenleri normal dağılım göstermemiĢ (p<0,05), diğer değiĢkenler normal dağılım göstermiĢtir (p>0,05). Populasyonlar arası varyasyonların ortaya konulmasında normal dağılım gösteren karakteristikler Varyans Analizi (ANOVA) ile normal dağılım göstermeyen değiĢkenler de Kruskal Wallis testi ile analiz edilmiĢtir. Populasyonlar arasında anlamlı fark bulunması durumunda homojen grupların oluĢturulabilmesi için ANOVA uygulanan değiĢkenler için Duncan testinden, Kruskal Wallis testi uygulanan değiĢkenler için de Mann Whitney U testinden yararlanılmıĢtır. Ayrıca, meyve karakterlerine göre populasyonların gruplandırmaları için "Hierarchcial Cluster Analysis" uygulanmıĢtır. Populasyon içi varyasyon analizinde; Her bir populasyon için ayrı ayrı olmak üzere meyve karakteristiklerine iliĢkin ölçüm değerlerinin normal dağılıma uygunlukları için yapılan Kolmogorov Smirnov testi sonuçlarına göre; Araç populasyonu için Çotanakta meyve sayısı ve Meyve ağırlığı, Ağlı-Müsellimler populasyonu için Çotanakta meyve sayısı ve Kabuk kalınlığı ve Tosya ve AğlıTunuslar populasyonları için de yalnızca Çotanakta meyve sayısı değiĢkenleri normal dağılım göstermezken (p<0,05), diğer tüm değiĢkenler normal dağılım göstermiĢtir (p<0,05). Populasyonlar içerisindeki varyasyonların tespitinde normal dağılım gösteren karakteristikler Varyans Analizi (ANOVA) ile ve normal dağılım göstermeyen karakteristikler de Kruskal Wallis testi ile analiz edilmiĢtir. 3. BULGULAR VE TARTIġMA Türk fındığının pomolojik özelliklerine iliĢkin olarak dört farklı populasyondan seçilen ağaç ve meyve örneklemeleri üzerinde belirlenen 14 farklı meyve karakteri temel istatistikleri Tablo 1'de verilmiĢtir. Tablo 1 incelendiğinde; çotanaktaki meyve sayısının 1-10 arasında, iç oranının 18,1-57,9 arasında ve meyve ağırlığının 0,61-2,61 g arasında olduğu görülür. Erdoğan ve Aygün (2005:379) C. colurna‘nın meyve özellikleri ve yağ asitleri kompozisyonu incelediği bir çalıĢmada kabuk kalınlığını 0,67-3,69 mm, meyve ağırlığını 1,33-2,91 g ve randımanı %25-36 arasında saptamıĢtır. Mitrovic ve ark. (2001:194) Sırbistan'da yetiĢen Türk fındıkları üzerinde yaptığı bir çalıĢmada; meyve ağırlığını 1,20-2,59 g, iç ağırlığını 0,38-0,74 g, iç oranını %29-40,1 ve kabuk kalınlığını 1,0-1,3 mm arasında bulmuĢtur. Srivastava ve ark. (2010:15)‘nın C. colurna‘da çotanaktaki meyve sayısı, meyve ağırlığı, iç ağırlığı, randıman, meyve uzunluğu, meyve geniĢliği, meyve kalınlığı değerlerini sırasıyla 2,83-3,53; 1,29-1,75 g; 0,47-0,53 g; %28-41; 16,28-18,13 mm; 16,36-17,88 mm; 11,67-12,54 mm arasında tespit etmiĢtir. ÇalıĢmamızda bulunan değerler literatür bulguları ile benzeĢmekte olup, çotanaktaki meyve sayısı ve iç oranı bakımından bazı bölgelerin değerleri üstün durumdadır. Tablo 1. ÇalıĢma kapsamında kullanılan karakteristiklere iliĢkin temel istatistikler Meyve Karakteri Çotanakta meyve sayısı Meyve uzunluğu Meyve geniĢliği Meyve kalınlığı Meyve ölçüsü Meyve Ģekli Meyve ağırlığı Kabuk kalınlığı SıkıĢtırma indeksi Ġç uzunluğu Ġç geniĢliği Ġç kalınlığı Ġç ağırlığı Ġç oranı - Randıman N 570 570 570 570 570 570 570 570 570 570 570 570 570 570 Aritmetik Ortalama 4,2 15,45 15,53 12,04 15,49 1,00 1,48 2,28 1,30 12,46 11,37 7,56 0,50 34,8 245 Standart Sapma 1,6 1,15 1,55 1,30 1,10 0,11 0,33 0,68 0,10 0,94 1,05 0,78 0,09 6,1 Minimum Değer 1 11,04 10,32 7,67 10,74 0,71 0,61 0,92 0,86 9,16 8,05 4,52 0,25 18,1 Maksimum Değer 10 18,83 19,61 16,92 18,53 1,49 2,61 11,88 1,73 15,45 16,64 10,09 0,83 57,9 Meyve karakterlerinin populasyon bazındaki temel istatistikleri ve bu değerlerin mukayeseli verileri Tablo 2'de verilmiĢtir. Popülasyonlar arasında benzerlik ve farklılıkların olduğu açıktır. Örneğin, çotanaktaki meyve sayısı bakımından Tosya, iç oranı bakımından Ağlı-Tunuslar diğerlerinden farklılık arz etmekte olup, daha üstün durumdadır. Karakterlere ait varyasyon katsayısı bakımından çotanaktaki meyve sayısı diğerlerine göre yüksektir. Meyve boyutlarındaki varyasyon ise düĢüktür. Tablo 2. Populasyonlara göre karakteristiklere iliĢkin temel istatistikler Karakteristik Populasyon Çotanakta meyve sayısı Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Meyve uzunluğu Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Meyve geniĢliği Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Meyve kalınlığı Meyve ölçü Meyve Ģekil Meyve ağırlık Kabuk kalınlık SıkıĢtırma indeksi Ġç uzunluk Ġç geniĢlik Ġç kalınlık Ġç ağırlık Ġç oranı- Randıman N Aritmetik Ortalama 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 110 200 190 70 3,9 3,9 5,0 3,9 15,92 15,16 15,59 15,15 15,85 15,27 15,92 14,72 12,84 11,82 12,07 11,32 15,88 15,22 15,76 14,94 1,01 1,00 0,99 1,04 1,67 1,40 1,55 1,25 2,34 2,34 2,34 1,89 1,24 1,30 1,32 1,30 12,87 12,21 12,51 12,39 11,30 11,25 11,75 10,76 7,89 7,47 7,60 7,22 0,55 0,49 0,51 0,46 33,9 35,4 33,4 38,2 246 Standard sapma 1,3 1,3 1,8 1,7 1,23 1,09 0,93 1,41 1,29 1,35 1,45 2,16 1,21 1,14 1,19 1,54 1,07 0,94 0,91 1,56 0,09 0,11 0,10 0,14 0,34 0,28 0,31 0,32 0,54 0,90 0,50 0,41 0,10 0,10 0,10 0,09 0,99 0,95 0,84 0,88 0,92 0,91 1,05 1,21 0,71 0,66 0,85 0,80 0,09 0,07 0,10 0,09 7,2 5,9 4,7 6,8 Minimum Değer Maksimum Değer 1 1 1 1 13,34 11,31 11,07 11,04 12,77 10,96 12,81 10,32 11,01 8,35 8,29 7,67 14,09 12,27 12,76 10,74 0,84 0,71 0,72 0,71 1,12 0,71 0,87 0,61 1,33 0,95 1,17 0,92 0,86 0,94 1,09 1,08 10,81 9,16 9,24 10,05 8,96 9,33 9,13 8,05 5,66 5,57 5,73 4,52 0,37 0,25 0,31 0,31 18,8 18,1 21,0 23,6 8 7 10 9 18,83 17,81 18,06 17,36 19,61 18,76 19,33 19,12 16,92 14,77 14,98 15,44 18,53 17,89 17,79 18,11 1,24 1,41 1,26 1,49 2,61 2,24 2,31 1,97 4,72 4,61 4,39 2,79 1,58 1,63 1,73 1,50 15,33 15,45 14,62 14,87 14,06 16,64 14,54 13,45 9,75 9,20 10,09 8,83 0,83 0,69 0,78 0,68 57,9 50,6 46,2 55,7 Varyasyon Katsayısı (%) 34,4 34,5 37,1 42,1 7,7 7,2 5,9 9,3 8,2 8,8 9,1 14,7 9,4 9,6 9,8 13,6 6,7 6,2 5,8 10,5 8,6 10,7 10,1 13,2 20,4 20,0 19,8 26,0 23,3 38,2 21,3 21,6 8,4 7,8 7,6 7,2 7,7 7,8 6,8 7,1 8,2 8,1 8,9 11,2 9,1 8,8 11,2 11,1 16,6 15,1 18,7 18,8 21,3 16,5 14,2 17,9 Normal dağılım gösteren meyve karakteristikleri için yapılan ANOVA sonuçlarına göre; Populasyonlar arasında tüm değiĢkenler bakımından anlamlı farklar bulunmuĢtur (p<0,05). Gruplar arasındaki farkların ortaya konulması amacıyla yapılan Duncan testi sonuçları Tablo 3‘te verilmiĢtir. Buna göre; Ağlı-Tunuslar popülasyonu meyve uzunluğu, meyve geniĢliği, meyve kalınlığı, meyve ölçüsü, iç geniĢliği ve iç kalınlığı karakterleri bakımından düĢük değerler göstermektedir. Tablo 3. Populasyonlar arası varyansların ortaya konulması için yapılan ANOVA ve Duncan testi sonuçları Populasyon n Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Populasyon 110 200 190 70 n Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Populasyon 110 200 190 70 n Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar Populasyon 110 200 190 70 n Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar 110 200 190 70 Meyve Uzunluğu Mean p Grup 15,92 0,000 c 15,16 a 15,59 b 15,15 a Meyve Ölçüsü Mean p Grup 15,88 0,000 c 15,22 b 15,76 c 14,94 a Ġç uzunluk Mean p Grup 12,87 0,000 c 12,21 a 12,51 b 12,39 ab Ġç oranı (%) Mean p Grup 33,9 0,000 ab 35,4 b 33,4 a 38,2 c Meyve GeniĢliği Mean p Grup 0,000 15,85 c 15,27 b 15,92 c 15,92 a Meyve ġekli Mean p Grup 0,001 1,01 a 1,00 a 0,99 a 1,04 b Ġç geniĢlik Mean p Grup 0,000 11,30 b 11,25 b 11,75 c 10,76 a Meyve kalınlığı Mean p Grup 12,84 0,000 c 11,82 b 12,07 b 11,32 a SıkıĢtırma Ġndeksi Mean p Grup 1,24 0,000 a 1,30 b 1,32 c 1,30 bc Ġç kalınlık Mean p Grup 7,89 0,000 c 7,47 b 7,60 b 7,22 a Normal dağılım göstermeyen meyve karakteristikleri için yapılan Kruskal Wallis testi sonuçlarına göre; Populasyonlar arasında tüm değiĢkenler bakımından anlamlı farklar bulunmuĢtur (p<0,05). Gruplar arasındaki farkların ortaya konulması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları Tablo 4‘te verilmiĢtir. Tablo 4 incelendiğinde; Dört karakter bakımından Tosya popülasyonunun yüksek, Ağlı-Tunuslar popülasyonun düĢük değerler gösterdiği anlaĢılmaktadır. Tablo 4. Populasyonlar arası varyansların ortaya konulması için yapılan Kruskall Wallis ve Mann Whitney U testi sonuçları Populasyon Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar n 110 200 190 70 Populasyon n Araç Ağlı-Müsellimler Tosya Ağlı-Tunuslar 110 200 190 70 Meyve sayısı Medyan p Grup 4 0,000 a 4 a 5 b 4 a Ġç Oranı (%) Ort. p Grup 0,56 0,000 d 0,48 b 0,50 c 0,46 a Meyve ağırlığı Medyan p Grup 0,000 1,55 d 1,40 b 1,51 c 1,27 a Kabuk kalınlığı Medyan p Grup 2,24 0,000 b 2,31 b 2,33 b 1,94 a Ölçülen meyve karakteristiklerine bağlı olarak yapılan Hierarchcial Cluster Analysis sonuçlarına göre populasyonlar arası farklılıkları gösteren dendogram ġekil 3‘de verilmiĢtir. 247 ġekil 3. Populasyonlar arası farklılıkları gösteren kümeleme dendogramı Populasyonların tamamında populasyonu oluĢturan ağaçlar arasında tüm değiĢkenler bakımından anlamlı farklar bulunmuĢtur (p<0,05). Bu analize iliĢkin sonuçlar Tablo 5‘te verilmiĢtir. Tablo 5. Populasyon içi meyve karakterlerinin varyasyonları Araç Meyve Karakteri Çotanakta meyve sayısı p F (or X2) a 0,000 78,530 Meyve uzunluğu 10,143 0,000 Meyve geniĢliği 14,072 Meyve kalınlığı 4,977 Meyve ölçüsü Meyve Ģekli Meyve ağırlığı a F (or X2) Ağlı-Müsellimler 40,301 a p F (or X2) 0,000 95,737 9,552 0,000 0,000 8,855 0,000 10,546 18,690 0,000 3,892 68,227 a Ağlı-Tunuslar Tosya a p F (or X2) a p 0,000 36,486 0,000 8,411 0,000 3,432 0,005 0,000 18,249 0,000 32,962 0,000 0,000 11,121 0,000 16,663 0,000 10,777 0,000 19,169 0,000 17,156 0,000 0,000 7,294 0,000 8,938 0,000 13,828 0,000 0,000 14,826 0,000 18,930 0,000 26,993 0,000 0,000 7,051 0,000 11,278 0,000 Kabuk kalınlığı 10,995 0,000 109,874 SıkıĢtırma indeksi 2,469 0,011 3,824 0,000 4,669 0,000 3,732 0,003 Ġç uzunluk a 6,755 0,000 10,498 0,000 14,383 0,000 3,336 0,006 Ġç geniĢlik 8,827 0,000 3,852 0,000 22,467 0,000 18,284 0,000 Ġç kalınlık 16,505 0,000 4,135 0,000 24,450 0,000 6,679 0,000 Ġç ağırlık 23,445 0,000 6,785 0,000 42,883 0,000 11,231 0,000 Ġç oranı (%) 16,468 0,000 13,471 0,000 15,214 0,000 11,829 0,000 Chi-square statistic (X2) 248 4. SONUÇLAR AraĢtırmanın sonuçlarına göre; populasyonlar arasında çalıĢılan bütün karakterler bakımından anlamlı farklılıklar bulunmuĢtur (p<0,05). Dört populasyon temelde Tunuslar ve diğer populasyonlar olarak iki grup oluĢtururken, meyve karakterleri bakımından en yakın populasyonlar Araç ve Tosya populasyonları olmuĢtur. Meyve uzunluğu, meyve eni, meyve ağırlığı, meyve ölçüsü, meyve içi eni, meyve içi uzunluğu ve meyve içi ağırlığı karakterleri için sırasıyla 15,92 mm, 12,84 mm, 1,67 g, 15,88, 7,89 mm, 12,87 mm, 0,55 g ortalama değerlere sahip Araç populasyonu, bu karakterler bakımından en yüksek değerleri alan populasyon olmuĢtur. Çotanaktaki meyve sayısı, meyve geniĢliği, sıkıĢtırma indeksi ve meyve içi geniĢlik karakterleri için ise sırasıyla 5 adet, 15,92 mm, 1,32 ve 11,75 mm ortalama değerler ile en yüksek değerlere sahip populasyon Tosya popülasyonu, iç oranı bakımından % 38,2 değeri ile en yüksek olan populasyon Ağlı-Tunuslar olmuĢtur. Ayrıca, çalıĢılan bütün populasyonlarda değiĢkenlerin tamamı için populasyonu oluĢturan bireyler arasında anlamlı farklar tespit edilmiĢtir. 5. TEġEKKÜR Bu çalıĢma, Kastamonu Üniversitesi BAP-01/2013-59 nolu proje kapsamında desteklenmiĢtir. 6. KAYNAKÇA Akhtar, P., Ali, M., Sharma, M.P., Waris, Md., Hasan, H., Ali, B., Chaudhary, N., Khan, M., Ali, A., Najib, S., Farooqi, H., Khan, H. N. (2010). Development of quality standards of Corylus colurna (Linn.) fruit, Journal of Ecobiotechnology, 2 (9), 14-20. Arslan, M. (2005). Batı Karadeniz Bölgesindeki Türk fındığı (Corylus colurna L.) populasyonlarının ekolojik ve silvikültürel yönden incelenmesi, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Düzce. Ayan, S., Aydınözü, D., Yer, E. N., Ünalan, E. (2016). Türk fındığı (Corylus colurna L.)‘nın Kuzeybatı Anadolu ormanlarındaki yeni bir yayılıĢ alanı: (Kastamonu-Ağlı Müsellimler, Tunuslar Mevkii), Biological Diversity and Conservation (BioDiCon), 9 (1), 128-135. Aydınoğlu, A. C. (2010). Examining environmental condition on the growthareas of Turkish hazelnut (Corylus colurna L.), African Journal of Biotechnology, Vol. 9 (39), 6492-6502. Ayfer, M., Uzun, A., F. Bas (1986). Türk fındık çesitleri. Karadeniz Bölgesi Fındık Ġhracatcıları Birliği, Giresun, Turkey. 1-30. Bobrikov, B. P. (1979). Corylus colurna in the upper reaches of the River Fars. Lesnoe-Khozyaistvo. 1979, No. 3, 39-40. Erdoğan, V., Aygün, A. (2005). Fatty acid composition and physical properties of Turkish tree hazelnuts. Chemistry of Natural Compounds, 41(4), 378-381 Ġslam, A. (2000). Ordu ilinde yetiĢen fındık çeĢitlerinde klon seleksiyonu. BasılmamıĢ doktora tezi. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. Ġslam, A., Özgüven, A.I. (2005). Türkiye‘de fındık yetiĢtiriciliği. Ziraat Mühendisliği Dergisi, 345:34-37 Ġslam A., Özgüven A.I., Eti S. (2004). Fındığın döllenme biyolojisi ve meyve özellikleri. 3. Milli Fındık ġurası, 10-14 Ekim, 2004, s.495-498, Giresun Mehlenbacher, S. A. (1990). Hazelnuts. Genetics resources of temperate fruit and nut crops, Acta Horticulture 290 : 789-836. Mitrovic, M. Stanisavljevic, M. Ogasanovic D. (2001). Turkish tree hazel biotypes in Serbia. Acta Hort. 556:191-195 Palashev, I., Nikolov, V. (1979). The distribution, ecology and biological features of Corylus colurna in Bulgaria. Gorskostopanska-Nauka. 1979, 16: 5, 26-42; 21 ref. Polat, S. (2014). Türk fındığı (Corylus colurna L.)‘nın Türkiye‘deki yeni bir yayılıĢ alanı, Marmara Coğrafya Dergisi, S. 29,136-149, Ġstanbul. Richter, E. (2014). Turkish Hazel Corylus colurna – a tree species for Germany?, International Workshop "Temperate forest and climate change―, 15th May, 2014, Gorgan/Iran. Shaw, K., Roy, S., Wilson, B. (2014). Corylus colurna. The IUCN Red list of threatened species. e.T194668A2356927.http://dx.doi.org/10.2305/IUCN.UK.2014-3.RLTS.T194668A2356927.en Srivastava, K., Zargar, K., Singh, S. (2010). Genetic divergence among Corylus colurna genotypes based on morphological characters of Hazelnut. Biodiversity Research and Conservation, 17:13-17 Tokar, F. (1978). Acta-Dendrobiologica. 1978-79, No. 1-2, 117, 119-146; 35 ref. Çekoslovakya 249 Tosun, S. (2012). Cadde (Yol) ağacı olarak Amerika‘da ve Avrupa‘da popülerleĢen Türk fındığı (Corylus colurna L.). Orman ve Av Dergisi, S.3, 22-25, Ankara. Yaltırık, F. (1993). Dendroloji Ders Kitabı II. Angiospermae (Kapalı Tohumlular), Ġstanbul. Yılmaz, A. (1998). Türkiye'de fındık ziraatinin plansız geliĢimi ve sonuçları. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11:101-114. 250 Türkiye Florasında Mevcut Scilla (Scilla spp.) Türlerinin YetiĢtiği Alanlara Ait Bazı Toprak Özelliklerinin Belirlenmesi Erdinç UYSAL* Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma Enstitüsü, Türkiye erdincuysal@hotmail.com Erdal KAYA Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma Enstitüsü, Türkiye erdal_kaya@msn.com Özet Bu çalıĢma Türkiye florasında doğal olarak bulunan scilla türlerinin, yetiĢtiği toprakların bazı özelliklerini belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Bu amaçla 2010-2014 yılları arasında 39 ayrı ilden alınan 111 adet toprak örneği materyal olarak kullanılmıĢtır. Alınan toprak örneklerinde pH, tuzluluk, kireç (CaCO3), organik madde, alınabilir fosfor ve potasyum analizleri yapılmıĢ ve sonuçları değerlendirilmiĢtir. AraĢtırma sonuçlarına göre; toprak örneklerinin bir tanesi dıĢında tamamı tuzluluk açısından yapılan değerlendirmede tuzsuz ya da hafif tuzlu toprak sınıfına girmiĢtir. Toprak reaksiyonu, 4.948.56 değerleri arasında değiĢmiĢtir. Toprak örnekleri genel olarak farklı düzeylerde kireç içeriklerine sahip bulunurken organik madde seviyelerinin yüksek olduğu saptanmıĢtır. Toprakların alınabilir fosfor içerikleri 1 - 191 mg kg-1, potasyum içerikleri ise 44 - 988 mg kg-1 değerleri arasında bulunmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Scilla, Türkiye Florası, Toprak, Verimlilik Durumu Determination Some Soil Properties of the Areas Where Scilla (Scilla spp.) Species Grown in Flora of Turkey Abstract This study is conducted in order to determine some soil characteristics of the areas where some scilla species are grown in flora of Turkey. For this purpose 111 soil samples were taken from 39 provinces between 2010-2014. For this objective pH, salinity, CaCO3, organic matter, available phosphorus and potassium of soil samples were detected. According to the results of the study; except for a sample of soil taken, all of the soil were considered within non saline or slightly saline soil class. The soil pH was found to be between 4.94 to 8.56. Soil samples were mostly different calcareous content and highly organic matter. The available phosphorus values were found 1 - 191 mg kg-1 and potassium 44 - 988 mg kg-1. Keyword:; Scilla, Flora of Turkey, Soil, Fertility Status GĠRĠġ Geofitler, toprak altında soğan, yumru ve rizom gibi gıda maddesi depo eden özelleĢmiĢ toprak altı gövdeleri taĢıyan otsu bitkilere verilen genel isimdir (Anonim, 1996). Anadolu‘daki biyolojik zenginliğin önemli bir kısmı geofitlerden oluĢmaktadır. Türkiye‘de yaklaĢık 40 cins, 700 kadar tür bulunmaktadır (Arslan ve ark., 1996; Güner ve ark., 2002). Scilla, kuĢkonmazgiller (Asparagaceae) familyasından, soğanlı formda ve çok yıllık olan Avrupa, Afrika ve Ortadoğu‘da doğal yayılıĢ gösteren bir cinstir. Bunun yanında bir kaç türü Avustralya, Yeni Zelanda ve Kuzey Amerika‘da da doğal yayılıĢ göstermektedir. Genellikle mavi, beyaz, pembe ve mor tonlarda çiçekleri olmakta ve çoğunlukla erken ilkbaharda nadiren de sonbaharda çiçeklenmektedirler (Anonim 2016). Geofitler çok yönlü kullanımları ile ekonomik değere sahip bitkilerdir. Tıbbi kullanımları ile ekonomik değer taĢıyan bazı Scilla türlerinin var olduğu bilinmektedir (Özdemir ve Alçıtepe, 2011). 251 * Bu çalıĢma TÜBĠTAK tarafından 110G007 No‘lu proje kapsamında desteklenmiĢtir. Mordak (1984), Scilla cinsinin Türkiye'de 14 türle temsil edildiğini ortaya koymuĢtur. Yıldırım ve Aslan (2015), yaptıkları çalıĢmada yeni betimledikleri türle, Türkiye‘deki Scilla cinsinin 21 tür (1‘i melez toplam 22 takson) ile temsil edildiğini ve bu yeni türle birlikte endemik tür sayısının 10‘a yükseldiğini bildirmiĢlerdir. Aynı araĢtırıcılar cinsin Türkiye‘de endemizm oranı % 45 olarak belirtmiĢlerdir. Türkiye gibi önemli geofit zenginliğine sahip ülkelerde, doğadan sökümün azaltılması, tür çeĢitliliğinin korunması açısından oldukça önemlidir. Uygun koĢullar yerine getirildiği takdirde geofitlerin sürdürülebilir bir Ģekilde üretimlerinin yapılmasında bir engel bulunmamaktadır. Bu çalıĢma ile Türkiye‘nin değiĢik bölgeleri gezilerek, Scillanın farklı türlerinin doğal olarak yetiĢtiği ortamlara gidilmiĢtir. Bitkilerin kök bölgelerinden alınan topraklarla doğal ortamlarındaki toprak özellikleri hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalıĢmanın materyalini, Türkiye doğal bitki örtüsünde yayılıĢ gösteren scilla (Scilla spp.) türlerine ait, yetiĢtikleri ortamlardan alınan 111 adet toprak örneği oluĢturmuĢtur. Toprak örneklerinin alındığı yere ve bitkilere ait bilgilerle Çizelge 1‘de verilmiĢtir. Toprak örnekleri 2010-2014 yılları arasında bitkilerin doğal yetiĢme ortamlarından 0-20 cm derinlikten genel kurallara uygun olarak (Jackson 1958) paslanmaz çelik kürek ile alınmıĢ ve polietilen torbalara konularak etiketlenmiĢtir. Laboratuara getirilen toprak örnekleri, Kacar (1994)‘ın bildirdiği Ģekilde analize hazırlanmıĢ, pH, 1:2.5 toprak–su karıĢımında cam elektrotlu pH metre ile (Jackson 1958), elektriksel iletkenlik aynı karıĢımda iletkenlik ölçer ile ölçülmüĢtür (Richards 1954). Kireç, Hızalan ve Ünal (1966) tarafından açıklandığı Ģekilde Scheibler kalsimetresiyle belirlenmiĢtir. Toprakların % organik madde içerikleri, Jackson (1958) tarafından bildirildiği Ģekilde değiĢtirilmiĢ Walkley-Black yaĢ yakma yöntemine göre belirlenmiĢtir. Alınabilir fosfor, Olsen ve ark. (1954) tarafından bildirilen yönteme göre, alınabilir potasyum, 1 N Amonyum Asetat (pH 7) ekstraksiyonu ile belirlenmiĢtir (Pratt 1965). BULGULAR VE TARTIġMA ÇalıĢmada farklı illerden alınan toprakların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerine ait analiz sonuçları Çizelge 2‘de ve bu sonuçlara ait minimum, maksimum ve ortalama değerler Çizelge 3‘de gösterilmiĢtir. Toprak örneklerinin sınıflandırılmasında kullanılan sınır değerler ve bu değerlere göre yapılan değerlendirmeler ise Çizelge 4‘te verilmiĢtir. Ġncelenen topraklarda 4.94 – 8.56 arasında değiĢen pH değerleri elde edilmiĢtir. Yapılan değerlendirmede (Eyüpoğlu 1999) toprakların % 4.5‘i orta asit, % 22.5‘i hafif asit, % 27.9‘u nötr ve % 44.1‘i hafif alkalin reaksiyona sahip bulunmuĢtur. Türkiye florasında bulunan mührüsüleyman türlerinde yapılan ve bazı toprak özelliklerinin incelendiği bir çalıĢmada toprak pH‘sının 4.21–7.74 arasında değiĢtiği ifade edilmiĢtir (Uysal ve Kaya, 2013a). ÇalıĢmada elde edilen sonuçlara göre incelenen toprakların, % 30.9‘u kuvvetli ve orta asit, % 38.1‘i hafif asit, % 28.6‘sı nötr, % 2.4‘ü hafif asit ve nötr karakterde bulunmuĢtur. Topçuoğlu ve ark. (1996), Orchis mascula türüyle yaptıkları bir çalıĢmada inceledikleri toprakların pH değerini 7.20-7.98 arasında bulduklarını ve hafif alkalin reaksiyonlu olduğunu bildirmiĢlerdir. ÇalıĢmamıza konu olan Scillaa türlerine ait pH değerlerinin diğer bazı geofit türlerinde olduğu gibi çoğunlukla nötr ya da hafif asit veya alkalin karakterli olduğu görülmektedir. Ortalama olarak 225 µmhos cm-1 olarak bulunan elektriki iletkenlik değerleri 63-1313 µmhos -1 cm arasında değiĢiklik göstermiĢtir. Bildirilen sınır değerlerine göre (Dellavalle 1992) alınan toprakların % 94.6‘sı tuzsuz ve % 4.5‘i hafif tuzlu olarak bulunmuĢtur. Uysal ve Kaya (2010) Türkiye florasında doğal olarak yetiĢen geofitlerden olan Ģakayıkta, bazı toprak özelliklerini belirlemek amacıyla yaptıkları çalıĢmada Ģakayık yetiĢen alanlardan aldıkları toprak örneklerinin düĢük tuzluluk içeriğine sahip olduğunu bildirmiĢlerdir. Rizomlu iris türleri ile yapılan bir baĢka çalıĢmada incelenen toprakların % 91.3‘ünün tuzsuz sınıfa girdiği bildirilmiĢtir (Uysal ve ark., 2014). DeğiĢik çalıĢma sonuçlarında da bizim çalıĢmamız da olduğu gibi genel olarak toprakların tuzsuz sınıfta yer aldıkları görülmektedir. 252 Çizelge 1. Alınan toprak örneklerinin alındığı yere ve bitki türlerine ait bilgiler. Sıra No Alındığı yıl Alındığı yer 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 2011 2014 2011 2014 2011 2010 2011 2011 2011 2011 2012 2012 2012 2012 2011 2013 2014 2014 2014 2014 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2013 2013 2013 2013 2013 2012 2013 2011 2012 2012 2012 2014 2012 2013 Antalya Muğla Antalya Ġçel Balıkesir Ġzmir Ġçel edirne Kırklareli Osmaniye Antalya Antalya Hatay Hatay Aydın Bolu Çanakkale Aydın Aydın Burdur Aydın Kütahya Ġzmir Ġzmir Manisa Bolu Ankara Çanakkale Balıkesir Kırklareli Ġzmir Antalya Muğla Yalova Bursa Kütahya Manisa Manisa Balıkesir Kırklareli Kocaeli Adana Denizli Denizli Ankara Kastamonu Yalova Samsun Balıkesir Yalova Ġçel Ġçel Muğla KahramanmaraĢ Adana Tür adı Scilla antalyensis nova. Scilla autumnale Scilla autumnale L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla autumnalis L. Scilla bifolia L Scilla bifolia L Scilla bifolia L Scilla bifolia L Scilla bifolia L Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. Scilla bifolia L. (farklı) Scilla bifolia L. (farklı) Scilla bifolia L.subsb nivalis Boiss. Scilla bithynica Boiss. Scilla cilicica Siehe Scilla cilicica Siehe Scilla hyacinthoides L. Scilla ingridae Speta Scilla ingridae Speta 253 Çizelge 1. Alınan toprak örneklerinin alındığı yere ve bitki türlerine ait bilgiler. (Devamı) Sıra No Alındığı yıl Alındığı yer 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 2014 2014 2014 2014 2011 2013 2013 2011 2011 2013 2014 2014 2013 2010 2012 2013 2013 2013 2014 2014 2011 2011 2011 2013 2011 2011 2011 2011 2012 2012 2012 2012 2013 2011 2011 2014 2014 2011 2014 2014 2014 2011 2011 2012 2012 2013 2011 2014 2014 2014 2011 2014 2014 2011 2011 2013 KahramanmaraĢ KahramanmaraĢ Niğde Niğde Ankara Kars Ardahan Artvin Erzurum Mardin Kars Artvin Osmaniye Adana Hatay Siirt Siirt Adana Erzurum Erzurum Erzurum Bayburt Bayburt Erzincan Artvin Erzurum Erzurum Giresun GümüĢhane Rize Sivas Sivas Trabzon Ardahan Erzurum Erzincan Erzurum Antalya Ġçel Artvin Erzincan Bayburt Artvin Bursa Erzurum Burdur Giresun Rize Rize Rize Antalya Rize Rize Ardahan Ardahan Artvin Tür adı Scilla melaina Speta Scilla melaina Speta Scilla melaina Speta Scilla melaina Speta Scilla melaina Speta Scilla monanthos C. Koch Scilla monanthos C. Koch Scilla monanthos C. Koch Scilla monanthos C.Koch. Scilla persica Hausskn. Scilla rosenii C. Koch Scilla rosenii C. Koch Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl. Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl. Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl. Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl. Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl. Scilla seisumsiana Rukšans & Zetterl. Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak Scilla siberica subsp. armenica Scilla sibirica Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. Scilla sp. (farklı) Scilla sp. nova Scilla sp. nova Scilla sp. nova Scilla sp. nova Scilla vardaria Yıldırım & Gemici Scilla vardaria Yıldırım & Gemici Scilla winogradowii Sosn. Scilla winogradowii Sosn. Scilla winogradowii Sosn. 254 Çizelge 2. Alınan toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri. Sıra No EC µmhos cm-1 pH 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 175 215 231 104 135 257 133 282 242 166 212 242 275 301 186 208 180 142 69 253 169 122 176 186 161 217 203 224 146 264 290 287 132 150 169 234 200 255 266 293 356 150 141 173 158 238 299 228 63 294 451 308 102 220 154 7.84 7.79 8.31 8.56 6.85 7.40 8.13 7.22 7.78 7.40 7.85 7.94 7.94 8.21 7.64 6.48 7.34 7.30 5.21 7.58 7.77 7.12 7.87 7.93 7.55 7.50 6.97 7.25 7.28 6.10 6.11 7.68 5.87 6.88 7.44 7.55 7.19 7.90 7.44 5.93 6.54 7.94 8.00 7.89 6.44 5.76 6.93 6.85 5.75 7.88 7.79 7.83 7.06 7.40 7.93 Kireç (CaCO3 ) % 0.83 0.41 35.06 17.18 0.00 0.81 28.70 0.59 1.59 0.00 3.03 7.06 0.00 0.40 0.00 0.00 1.01 0.00 0.00 5.05 0.82 0.81 8.12 9.74 0.41 0.61 0.00 1.60 0.40 0.79 0.48 2.74 0.00 0.00 0.40 0.80 1.95 39.02 2.15 0.00 0.00 4.01 1.59 18.51 0.00 0.00 0.40 0.00 0.40 13.52 36.78 6.00 0.00 0.00 18.31 255 Organik madde % 16.52 7.18 13.42 0.84 6.35 9.90 7.90 7.30 3.92 5.80 10.56 6.12 2.24 3.80 13.06 14.60 11.60 5.38 34.70 19.36 11.64 5.64 13.06 7.66 9.90 13.06 8.94 9.90 12.70 15.80 7.66 11.64 13.68 9.14 10.74 7.18 5.38 10.56 6.84 13.88 12.70 12.34 7.66 10.74 3.04 21.12 16.96 9.40 23.28 7.30 12.34 17.88 6.94 11.64 22.20 Alınabilir P mg kg-1 Alınabilir K mg kg-1 28.15 4.63 5.79 1.86 14.60 52.07 8.00 19.19 4.51 3.49 28.26 14.97 1.70 1.40 7.27 7.35 30.70 12.75 16.16 191.20 7.44 10.87 8.07 3.87 8.24 6.39 9.42 39.44 19.63 9.68 13.03 30.67 13.75 13.08 6.30 18.03 6.11 6.98 27.24 11.52 12.22 14.35 16.63 18.75 7.82 17.52 37.12 53.35 7.05 12.65 84.40 66.01 3.94 17.90 6.90 683 134 133 44 228 273 228 153 145 118 373 223 95 113 203 175 378 133 170 575 165 900 215 128 180 153 280 393 208 100 448 733 235 250 118 163 135 250 163 250 208 380 155 320 91 380 388 613 130 388 438 488 250 396 308 Çizelge 2. Alınan toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri (Devamı) Sıra No EC µmhos cm-1 pH 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 214 223 212 196 347 303 159 226 234 198 180 197 290 289 307 131 150 212 267 135 168 228 430 224 150 185 147 416 112 193 1313 273 121 119 274 650 179 233 205 270 179 110 772 183 250 138 134 124 137 100 140 126 104 149 153 298 7.64 7.73 7.81 7.90 8.10 6.65 6.14 7.49 7.89 8.16 6.55 5.90 7.60 8.25 8.16 8.30 8.39 7.78 7.52 7.15 6.92 7.95 5.55 7.80 6.36 7.65 7.20 5.77 5.76 5.60 7.45 7.82 6.28 6.52 7.97 7.80 7.65 7.64 8.10 6.33 6.81 4.94 7.03 7.22 7.43 7.67 6.01 5.85 5.77 5.47 8.25 5.40 5.23 6.00 6.40 6.25 Kireç (CaCO3 ) % 1.97 9.87 16.59 13.43 3.50 0.00 0.00 0.98 2.78 0.60 0.00 0.00 0.39 7.24 35.58 4.22 15.29 1.56 0.00 0.00 0.00 27.76 0.79 5.53 0.20 0.39 0.00 0.20 0.00 0.58 0.58 10.48 0.00 0.00 22.36 0.60 0.00 2.85 27.64 0.39 0.58 0.39 9.85 0.60 0.77 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 30.98 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 256 Organik madde % 28.44 17.88 13.06 13.42 3.14 17.88 11.10 21.48 3.70 6.94 26.84 15.32 15.08 7.42 5.66 3.14 2.52 6.60 7.90 5.38 7.30 7.30 27.56 3.60 13.78 6.12 6.84 28.44 5.80 11.64 2.52 8.94 8.70 12.34 6.12 8.48 13.42 23.28 8.48 19.36 5.80 13.78 11.28 11.64 8.48 3.96 7.90 11.28 20.44 11.10 9.40 11.64 15.80 8.70 12.00 21.48 Alınabilir P mg kg-1 Alınabilir K mg kg-1 33.60 23.02 56.99 54.53 11.22 12.42 9.68 21.60 9.19 4.57 20.12 1.98 7.59 32.19 5.65 0.73 1.83 13.45 17.05 19.54 14.73 13.37 17.09 5.19 6.53 15.07 12.56 19.33 19.03 8.39 8.39 14.36 9.78 5.36 5.55 13.60 15.71 14.94 44.18 16.21 19.28 4.52 6.03 9.81 18.92 6.22 4.84 8.05 9.96 48.86 4.81 9.20 9.00 8.54 14.23 8.54 522 232 827 509 283 575 333 333 185 114 396 489 213 458 290 488 240 193 616 556 375 105 450 188 320 598 400 638 250 225 240 823 113 293 273 350 988 493 353 369 505 175 202 105 373 251 215 135 162 104 183 127 94 293 483 293 Çizelge 3. Analiz sonuçlarına ait minimum, maksimum ve ortalama değerler. Toprak Özellikleri Min. Değerler Mak. Değerler Ort. Değerler pH EC25 (µmhos cm-1) 4.94 63 8.56 1313 7.16 225 0 39.02 4.77 0.84 34.70 11.25 0.73 191.20 17.37 44 988 310 CaCO3 (%) Organik Madde (%) -1 Alınabilir P (mg kg ) DeğiĢebilir K (mg kg-1) Çizelge 4. Toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre sınıflandırılması Toprak Özelliği pH (Eyüpoğlu 1999) EC25 (µmhos cm-1, Dellavalle 1992) CaCO3 (%, Çağlar 1958) Organik Madde (%, Anonim 1985) Alınabilir P (mg kg-1, Olsen ve ark. 1954) Alınabilir K (mg kg-1, Pizer 1967) Sınır Değeri <4.5 4.5-5.5 5.6-6.5 6.6-7.5 7.6-8.5 >8.5 <400 400-800 801-1200 1201-1600 1601-3200 >3200 <1.0 1.0-5.0 5.1-15.0 15.1-25.0 >25.0 <1.0 1.0-2.0 2.1-3.0 3.1-4.0 >4.0 <3.0 3.0-7.0 7.1-20.0 >20.0 <100 100-150 151-200 201-250 251-320 >320 Değerlendirme Kuvvetli asit Orta Asit Hafif Asit Nötr Hafif Alkalin Kuvvetli alkalin Tuzsuz Hafif Tuzlu Orta Tuzlu Tuzlu Yüksek Tuzlu Çok Yüksek Tuzlu Çok DüĢük DüĢük Orta Yüksek Çok Yüksek Çok DüĢük DüĢük Orta Yüksek Çok Yüksek Çok DüĢük DüĢük Orta Yüksek Çok DüĢük DüĢük Orta Ġyi Yüksek Çok Yüksek % 0.0 4.5 22.5 27.9 44.1 0.9 94.6 4.5 0.0 0.9 0.0 0.0 63.1 13.5 10.8 5.4 7.2 0.9 0.0 2.7 7.2 89.2 5.4 19.8 55.9 18.9 3.6 16.2 13.5 15.3 13.5 37.8 Ġncelenen toprakların kireç içerikleri ortalama % 4.77 olarak bulunmuĢtur. Bununla birlikte çalıĢmada % 39‘a kadar kireç içeren toprak örneklerine de rastlanmıĢtır. Kireç içeriklerine göre yapılan sınıflandırmada (Hızalan ve Ünal, 1966) topraklarda CaCO3 miktarı % 76.6 oranında düĢük ya da çok düĢük miktarlarda bulunurken % 10.8 orta, % 12.6 oranında ise yüksek ya da çok yüksek düzeylerde bulunmuĢtur. Farklı geofit türleri ile yapılan çalıĢmalarda benzer sonuçları görmek 257 mümkündür. ġakayık için yapılan benzer bir çalıĢmada Ģakayığın dört farklı türü incelenmiĢ ve incelenen toprakların çok azdan çok fazlaya değiĢen kireç içeriklerine sahip olduğu fakat çoğunlukla düĢük oranda kireç içeren toprakların oranının daha fazla olduğu bildirilmiĢtir (Uysal ve Kaya, 2010). ÇalıĢma sonuçlarına göre, Paeonia peregrina türüne ait toprakların %81.3‘ü düĢük ya da çok düĢük, %6.3‘ü yüksek, Paeonia mascula türüne ait toprakların %91‘i düĢük ya da çok düĢük, %9‘u yüksek, Paeonia arietina‟nın %87.5‘i düĢük ya da çok düĢük, %12.5‘i orta düzeyde kireç içeren topraklara sahiptir. Paeonia turcica yetiĢen alanlardan alınan toprak örneklerinin ise tamamı düĢük ya da çok düĢük oranda kireç içermektedir. Organik madde açısından incelenen topraklar, yapılan sınıflandırma (Anonim 1985) sonucunda yüksek içeriklere sahip bulunmuĢtur. Çok yüksek düzeyde organik madde içeren toprakların oranı % 89.2 olarak belirlenirken, % 7.2‘sinin organik madde seviyesi yüksek olarak bulunmuĢtur. Örneklerin yalnızca % 3.6‘sı orta ve düĢük seviyede organik madde içermiĢtir. Lilium için yapılmıĢ bir çalıĢmada Türkiye‘nin 17 ilinden alınan 55 adet toprak örneği incelenmiĢ ve incelenen tüm toprakların yüksek ya da çok yüksek düzeyde organik madde içerdiği ifade edilmiĢtir (Uysal ve Kaya 2013b). ġakayıklarda yapılan bir çalıĢmada dört farklı Ģakayık türü incelenmiĢ ve bulunan sonuçlara göre doğal yetiĢme ortamlarından alınarak incelenen toprak örneklerine göre dört Ģakayık türü içinde organik madde içeriklerinin yüksek yada çok yüksek düzeyde bulunduğu belirtilmiĢtir (Uysal ve Kaya, 2010). Elde edilen sonuçlara göre Scilla türlerinin genel olarak organik madde içeriği yüksek toprakları tercih ettiği görülmektedir. Toprakların alınabilir fosfor içeriği Olsen et al. (1954)‘e göre sınıflandırıldığında, topraklarda % 25.2 düĢük veya çok düĢük, % 55.9 orta, % 18.9 yüksek, oranda fosfor içeriği belirlenmiĢtir. Alınabilir K bakımından incelenen topraklar Pizer (1967)‘e göre sınıflandırılmıĢ ve sonuçlar Çizelge 3‘de gösterilmiĢtir. Buna göre toprakların % 19.8‘si düĢük veya çok düĢük, %28.8‘i orta veya iyi, % 51.3‘ünün ise yüksek ve çok yüksek düzeyde potasyum içeriğine sahip olduğu belirlenmiĢtir. Lilium için yapılan bir çalıĢmada toprakların alınabilir fosfor ve potasyum içeriklerinin geniĢ bir aralıkta değiĢim gösterdiği bildirilmiĢtir (Uysal ve Kaya 2013b). Türkiye florasında doğal olarak yetiĢen soğanlı irislerin toprak özelliklerini belirlemek amacıyla yapılan bir baĢka çalıĢma sonucunda, toprakların alınabilir fosfor içerikleri 3 - 65 mg kg-1, potasyum içerikleri ise 63 - 1218 mg kg-1 değerleri arasında bulunurken çok azdan çok yükseğe değiĢen aralıklarda sınıflandırılmıĢlardır (Uysal ve ark., 2013). Farklı çalıĢma sonuçlarından da görüleceği üzere doğal ortamlarında toprakların fosfor ve potasyum içeriklerinin geniĢ bir aralıkta değiĢim gösterdiği anlaĢılmaktadır. SONUÇ Sonuç olarak, bu çalıĢma ile Türkiye florasında mevcut farklı Scilla türlerinin doğal yetiĢme ortamlarından toprak örnekleri alınarak, bitkinin doğal yetiĢme ortamındaki toprak özellikleri hakkında bilgi edinilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu konuda çok fazla çalıĢma yapılmamıĢ olmasından dolayı çalıĢmada elde edilen sonuçlar, kültürü yapılacak türler de bize toprak seçiminde bize yol gösterici olabilecektir. ÇalıĢma sonuçları özetlenecek olursa; alınan toprak örneklerinin tamamına yakınının düĢük seviyelerde tuz içerdiği ve çok yüksek organik madde içeriğine sahip oldukları belirlenmiĢtir. Genel olarak nötr ve hafif asit veya hafif alkalin karakterde bulunan toprakların düĢük kireç içeriğine sahip olduğu fakat bunun yanında yüksek kireç içeren topraklarda da yetiĢebildiği görülmüĢtür. Toprakların alınabilir fosfor içerikleri 1 - 191 mg kg-1, alınabilir potasyum içerikleri ise 44 - 988 -1 mg kg değerleri arasında değiĢiklik göstermiĢtir. 258 Kaynaklar Anonim (1985). Agricultural Analysis Handbook. Hach Com. 22546-08, p.2/65, 2/69. Anonim (1996). Türkiye‘nin Ekonomik Değeri Olan Geofitlerin Üretimi ve Doğal Populasyonları Hakkında Rapor. Doğal Çiçek Soğancıları Derneği, Ġstanbul. Anonim (2016). Scilla https://en.wikipedia.org/wiki/Scilla (EriĢim tarihi: 25.05.2016) Arslan, N., Ekim, T. ve Koyuncu, M. (1996). Development on Conservation and Propagation of Natural Howerbulbs in Turkey. 7 th Ġnternational Symposium on Flowerbulbs. March 10-16, Herzliya, Ġsrail. Dellavalle, N.B. (1992). Determination of Specific Conductance in Supertanat 1:2 Soil:Water Solution. In Handbook on Reference Methods for Soil Analysis. Soil and Plant Analysis Council, Inc. Athens,GA. Eyüpoğlu, F. (1999). Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. Toprak ve Gübre AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, Genel yayın No: 220, Teknik Yayınlar No: T.67, Ankara Güner, A., Özhatay, N., Ekim, T. ve BaĢer, K. (2002). Flora of Turkey and East Aegean Islands. XI volumes, ISBN: 1-55297-673-4. USA. 224. Hızalan, E. ve Ünal, H. (1966). Topraklarda Önemli Kimyasal Analizler. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 278. Jackson, M.L. (1958). Soil chemical analysis. p.1-498. Prentice-Hall, Inc. Englewood Cliffs, New Jersey, USA. Kacar, B. (1994). Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri:III. Toprak Analizleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim,AraĢtırma ve GeliĢtirme Vakfı Yayınları No:3 Isbn:975-7717-04-5. Ankara. Mordak, E.V. (1984). Scilla L. ġu eserde: Davis PH (ed.), Flora of Turkey and the East Aegean Islands 8: 214– 224. Edinburgh University Press, Edinburgh. Olsen, S.R., Cole, V. Watanable, F.S. and Dean, L.A. (1954). Estimation of Available Phosphorus in Soils by Extraction With Sodium Bicarbonate. U.S.D.A. Circular no. 939. Washington D.C. Özdemir, C. ve Alçıtepe, E. (2011). Scilla bifolia L. (Liliaceae) Üzerinde Morfolojik ve Anatomik Bir Ġnceleme. Kastamonu Üni., Orman Fakültesi Dergisi, 11 (2): 126-129 Pizer, N.H. (1967). Some Advisory Aspect: Soil Potassium and Magnesium. Teck.Bull. No:14:184 Pratt, P.F. (1965). Potassium. Methods of soil analysis. Part 2. Chemical and microbiological properties. Ed. C.A. Black. Amer. Soc. of Agron. Inc. Pub. Agron. Series No: 9, pp: 1022-1030 Richards, L.A. (1954). Diagnosis and improvement of saline and alkaline soils. U.S. Dept. of Agr. Handbook No: 60. Topçuoğlu, B., Kasap, Y., Alpaslan, M. ve Yalçın, R. (1996). KahramanmaraĢ yöresinde doğal florada yetiĢen salep bitkisinin bazı bitki besin maddesi içerikleri ile salep bitkisinin yetiĢtiği toprakların bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri. Ankara Üniversitesi Tarım Bilimleri Dergisi 2(3):7-10. Uysal, E. ve Kaya, E. (2010). Türkiye Florasında Mevcut ġakayık (Paeonia spp.) Türlerinde Toprakların Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi. I. Ulusal Toprak ve Su Kaynakları Kongresi 1-4 Haziran 2010 EskiĢehir, s. 835-842. Uysal, E. ve Kaya, E. (2013a). Türkiye Florasında Mevcut Mührüsüleyman (Polygonatum spp.) Türlerinin YetiĢtiği Toprakların Bazı Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi. III. Ulusal Toprak ve Su Kaynakları Kongresi, 22-24 Ekim 2013, s. 724-728, Tokat. Uysal, E. ve Kaya, E. (2013b). Türkiye Florasında Mevcut Zambak (Lilium spp.) Türlerinde Toprakların Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi. Biyoloji Bilimleri AraĢtırma Dergisi 6 (2): 29-34, 2013 Uysal, E., Erken, K., Kaya, E., Erken, S. ve Gülbağ, F. (2013). Türkiye Florasında Mevcut Soğanlı Ġris (Iris Spp.) Türlerinde Toprakların Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi, 5. Süs Bitkileri Kongresi, 6-9 Mayıs 2013, s. 723-728 Yalova Uysal, E., Erken, K., Kaya, E. ve Erken, S. (2014). Determination of The Some Soil Fertility Status of Rhizomatous Iris (Iris Spp.) Plant Grown In Flora Of Turkey. 9th International Soil Science Congresson ―The Soul of Soil and Civilization‖, 14-16 October 2014, Side Antalya Book of Proceedings, p. 272279. Yıldırım, H. ve Aslan, S. (2015). Scilla alinihatiana (Asparagaceae alt familya Scilloideae): Kuzeydoğu Anadolu'dan Yeni Bir Sümbülcük (Scilla L.) türü. Bağbahçe Bilim Dergisi 2 (2): 33-41 259 ġırnak Ġli Topraklarının Yüzey Karbon Stokları Erdal SAKĠN* Harran Üniversitesi esakin@harran.edu.tr Elif Didem SAKĠN Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı elifdidemsakin@gmail Ali SEYREK Harran Üniversitesi aseyrek@harran.edu.tr Özet GeçmiĢte, toprak karbon stokları toprakların kalite parametreleri olarak kullanılmıĢtır. Günümüzde ise, karbon depolama ve global sera gazlarının miktarını dengelemede kullanılmaktadır. Topraktaki karbon stokları (CS) organik ve inorganik olmak üzere iki kaynaktan oluĢmaktadır. Toprak organik karbon (TOK) stokları hakkında yeterli bilgi ve çalıĢma varken, toprak inorganik karbon (TĠK) stokları hakkında fazla bilgi ve çalıĢma bulunmamaktadır. Bu çalıĢmada ġırnak bölgesinde yüzey katmanlardan (0-20 cm) burgu yardımıyla 128 örnek alınmıĢ ve analizler yapılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda, örneklerin organik madde (OM) içeriği % 0.70-2.37, organik karbon (OC) içeriği % 0.4-1.37, kireç içeriği % 0.46-11.6, hacim ağırlıkları (HA) 0.95-1.5 Mg m-3 arasında değiĢmektedir. ÇalıĢma bölgesi topraklarının toprak organik karbon (TOK) miktarları 1.22-2.79 kg m-2, toprak inorganik karbon miktarları ise 1.08-40.36 kg m-2 olarak saptanmıĢtır. Toprakların TOK ve TĠK stokları sırasıyla 0-69-1.92 Gg ile 0.61-24.53 Gg arasında belirlenmiĢtir. Toprak parametreleri arasındaki korelâsyona bakıldığında en güçlü iliĢki HA ile % OM (p<0.01, r= 0.88) arasında bulunmuĢtur. ĠĢlenmemiĢ alanlarda alınan toprak örneklerinin % OC içerikleri iĢlenmiĢ alanlarınkinden daha fazladır. Bu nedenle, bölgede iĢlenmemiĢ % OC içeriği geniĢ bir aralığa sahiptir. ÇalıĢma alanının büyük bir kısmı bazalt ana materyali üzerinde oluĢtuğu için toprakların kireç içerikleri düĢük çıkmıĢtır. Bu kirecin tamamı sekonder kireç oluĢumlardır. ĠĢlenmiĢ alanlardan alınan toprakların kireç içeriği yüksektir. ġırnak bölgesi topraklarının yüzey karbon stokları, güneydoğu bölgesi topraklarının yüzey karbon stokları ile karĢılaĢtırıldığında benzer sonuçlar elde edilmiĢtir. Anahtar kelimeler: yüzey karbon stokları, karbon miktarları, Şırnak SURFACE SOIL CARBON STOCKS AT SIRNAK CITY Abstract Soil organic carbon stocks were used to determine soil quality in the past. However, today, it is used in the carbon storage and balancing of global greenhouse gases amounts. Carbon stocks (CS) in the soils are consisting of two origin which soil organic carbon (SOC) and soil inorganic carbon (SIC). There is not information and more study about SIC while there is enough knowledge and studies on SOC stocks. In this study, 128 soil samples were taken in the surface layer (0-20 cm) by auger at Sirnak region and were carried out analyzed. As results, organic matter (OM), organic carbon (OC), calcareous contents of soils and bulk density (BD) were ranged from 0.70-2.37 %, 0.40-1.73 %, 0.46-11.46 % and 0.95-1.5 Mg m-3, respectively. Soil organic carbon amounts of the soils were determined 1.22-2.79 kg m-2 and soil inorganic carbon amounts were 1.08-40.36 kg m-2. Soil organic carbon and SIC of the soils were ranged from 0.69-1.92 Gg (1 Gg=109 g) and 0.61-24.53 Gg, respectively. Looking at correlation between soils parameters were found very significant between OM % and BD (p<0.01, r= -0.88). Organic carbon content of the uncultivated soils were high more than cultivated soils. Therefore, SOC content has a wide ranged from uncultivated lands. Content of soils calcareous was lower due to study area consisting on basalts parent material which all these calcareous are formation of the secondary. Calcareous content of the soils are very high the cultivated soils. Carbon stocks of surface of the soils 260 at Sirnak are obtained similar results with comparing the carbon stocks of surface soils in the Southeast in Turkey. Key words: surface carbon stocks, carbon amounts, Sirnak GĠRĠġ Karbonun atmosfer, biyosfer, hidrosfer ve jeosfer arasındaki döngüsüne karbon döngüsü denilmektedir. BaĢka bir deyiĢle bu değiĢim biyo – jeo -kimyasal olaylar zinciridir (Schlesinger and Andrews, 2000). Tabiatta beĢ ana karbon havuzu bulunmaktadır. Bunlar: (i) Okyanus, (ii) Jeolojik, (iii) Toprak, (iv) Biyotik, ve (v) Atmosferik‘tir. Bütün bu havuzlar karbon döngüsüyle birbirine bağlıdır. Okyanus havuzu yaklaĢık olarak 39 000 Pg C (1 Pg = 1015g) ve Jeolojik karbon havuzu ise 5 000 – 10 000 Pg arasında tahmin edilmektedir. Toprak ve biyotik (karasal ekosistemler) yaklaĢık 2 500 Pg ve atmosfer de 800 Pg C içermektedir. Toprak organik karbonu ile birlikte inorganik karbon, küresel karbon döngüsünde önemli bir rol oynamaktadır (Raich and Schlesinger, 1992; Janzen, 2004). Topraktaki organik karbon stokları hakkında yeterli bilgi ve çalıĢma olmasına rağmen, inorganik karbon stokları hakkında yeterli bilgi ve çalıĢma bulunmamaktadır. Karasal karbonun havuzlarının en büyüğü topraklar olup, karbon miktarı vejetasyonun 3, atmosferin 2 katı kadardır. Toprakların 1 m derinliğinde yaklaĢık olarak 1580 Pg C (Houghton, 2007) ve 2 m derinliğinde ise 2500 Pg C (Amundson, 2001) olduğu düĢünülmektedir. Vejetasyon alanların 610 Pg C (Houghton, 2007) ve atmosfer 800 Pg C (Houghton, 2007) karbon içerdiği ifade edilmektedir. Toprakların 1 m derinliğinin altındaki karbonun daha çok inorganik formda bulunduğu belirtmiĢtir (Janzen 2004). Pedojenik karbonatlar, Aridisoller, Ġnceptisoller ve Entisoller‘in kaliĢ katmanlarında aĢağı yukarı 800 Pg C olduğu tahmin edilmektedir (Schlesinger, 1982). Ancak, dünyada yapılan pek çok çalıĢmaya göre pedojenik karbonatlar 720 Pg C (Sombroek et al., 1993), 738 Pg C (Eswaran et al., 1995), 695 – 748 Pg C (Batjes, 1996), ve 750 – 947 Pg C (Eswaran et al., 2000) olduğu düĢünülmektedir. Pedojenik karbon stokları arasındaki bu farklılık sekonder orijinli (ikincil kökenli) karbonat (pedojenik karbonatlar) miktarının tam olarak bilinmemesinden kaynaklandığı düĢünülmektedir. Doğal alanlar genel olarak tarım topraklarından daha fazla organik karbon içerdiği bilinmektedir. Organik karbonun toprak iĢleme ile daha hızla parçalanması, toprağa organik karbon giriĢinin az olması, toprak erozyonu ile karbonun üst topraktan taĢınması (Paustian et al., 2004; Bowman et al., 2004, Sakin et al., 2015) ve diğer faktörlerin etkisiyle oluĢan kayıplar olduğu bilinmektedir. Yapılacak uygun toprak yönetim pratikleriyle özellikle tarım yapılan alanlarda karbon içeriğinin artırılabileceği araĢtırmalarla kanıtlanmıĢtır (West and Post., 2002). Paustian et al. (1998), tarım topraklarının karbon stoklama kapasitesi göz önüne alındığında, artan atmosferik karbonun azaltılmasında önemli bir araç olduğu belirtmiĢtir. Böylece bu Ģekilde yıllık 0.4 – 0.9 Pg C depolanabileceği belirtilmiĢtir. Bu çalıĢmanın amacı, ġırnak ili yüzey topraklarından (0-20 cm) alınan toprak örneklerinde karbon analizleri yapılarak, toprakların yüzey karbon miktarı ve stoklarını belirlemektir. MATERYAL VE METOT ÇalıĢma alanı 41° 49' 13.725" doğu boylamları ile 37° 10' 25.454" kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. ġırnak ili toplam yüzölçümü 712 073.24 ha alandan oluĢmaktadır. Bu alanın %24.82‘si tarımsal, %13.53‘ü çayır-mera, %36.02‘si orman ve fundalık ve %25.62‘si diğer alanlardan meydana gelmektedir. ÇalıĢma alanının yüksekliği 550-650 m arasında değiĢmektedir (ġekil 1). ġırnak ili bulunduğu coğrafik yapıya göre iki farklı iklim özelliğini göstermektedir. Doğu Anadolu iklim bölgesinde kalan kısımda kıĢ ayları sert geçmektedir. Kar yağıĢı Güneydoğu Anadolu iklim bölgesinin sınırına kadar devam eder. Kuzey kesimin karla örtülü gün sayısı, dolu ve sisli gün sayısı güney bölümüne göre daha fazladır. Bu kısımda yazlar diğer yerlere göre daha serin geçmektedir. Cizre ilçesi Güneydoğu Anadolu iklim bölgesinde yer almaktadır. Buralarda kıĢ ayları daha ılık, yaz ayları ise aĢırı sıcak geçmektedir. ÇalıĢma alanının yıllık ortalama sıcaklığı 19°C ve yıllık ortalama nispi nem (%) 49-50 arasında değiĢmektedir (GAP Ġdaresi, 2003). 261 ġekil 1. ÇalıĢma alanının konumu Toprak örnekleri 0-20 cm toprak derinliğinde olmak üzere burgu yardımı ile 128 örnek alınmıĢtır. Alınan toprak örnekleri havada kurutulduktan sonra 2 mm‘lık elekten geçirilmiĢ ve analizlere hazır hale getirilmiĢtir. ÇalıĢma alanında alınan toprakların bazı fiziko-kimyasal özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1. Toprak parametrelerin bazı fiziko-kimyasal özellikleri Toprak parametreleri Minimum Maksimum Ortalama Std. Sapma CaCO3 (%) 0.38 29.20 5.25 6.14 Organik madde (%) 1.05 3.56 1.84 0.52 pH (sat.ext.) 7.00 8.41 7.75 0.25 EC (sat. Ext.) 0.29 1.88 0.96 0.24 Daimi Sol. Nok 21.70 32.50 26.97 3.15 Tarla Kap 29.97 42.89 36.14 3.26 Kil (%) 39.00 65.00 53.24 5.15 Silt (%) 11.00 26.00 18.60 4.65 Kum (%) 19.00 40.00 27.46 5.60 Toprak örneklerinde yapılan analizler; tekstür (Bouyoucos, 1962), toprak reaksiyonu (1:2.5) (Jackson, 1958), elektriksel iletkenlik (EC) saturasyon çamurunda (U.S. Salinity Laboratory Staff, 1954) ve kireç (Allison and Moodie, 1965) yapılmıĢtır. Organik karbon yaĢ yakma (Nelson ve Sommers 1996) yöntemlerine göre belirlenmiĢtir. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 10.0 istatistik programı kullanılmıĢtır. 262 ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA AraĢtırma alanı topraklarının toprak reaksiyonları (pH) 7.00-8.41 arasında olup, toprakların %10.71‘i nötr, geri kalan kısmı hafif alkali gruba girmektedir (U.S. Salinity Laboratory Staff, 1954). Toprakların elektriksel iletkenlikleri (EC) 0.29-1.88 dS m-1 arasında değiĢmekte ve %100‘u tuzsuz (U.S Salinity Laboratory Staff, 1954) olup, tuzluluk problemi yoktur. ÇalıĢma alanı topraklarının kireç içeriği % 0.38-29.20 arasında değiĢmekte olup, toprakların % 21.43‘ü az kireçli, %35.71 kireçli, %39.29 orta kireçli grubuna girmektedir (Hızalan ve Ünal, 1966) (Tablo 1). Toprakların bazaltik olmasına rağmen bazı profiller de ve özellikle altlara doğru kirecin arttığı görülmüĢtür. Toprakta bulunan kireç sekonder kireç beneklerinden kaynaklanmaktadır (Munis ve Sakin, 2013). ÇalıĢma alanı toprakları genel olarak killi, iyi geliĢmiĢ strüktürel yapıya, yüksek nem ve besin maddeleri tutma kapasitesi ve düĢük infiltrasyon kapasitesine sahiptir. Kil mineralleri toprak özelliklerinden yüzey alanı, KDK ve değiĢim yoğunluğu gibi parametreleri etkilerken bu faktörlerde organik maddenin parçalanma oranını etkilemektedir (Kumar and Babel, 2011) ÇalıĢma bölgesinde alınan toprak örneklerin tanımlayıcı analizleri (deskriptif) Tablo 2‘de verilmiĢtir. Buna göre toprakların organik madde, kireç, organik karbon içerikleri sırasıyla % 0.701.36, % 0.46-3.44 ve % 0.4-0.79 arasında değiĢmektedir. Toprakların organik madde içeriğinin %57.14‘si az OM, %32.14‘ü orta OM ve %10.72‘si ise iyi OM içermektedir (Schulten and Leinweber, 2010; Nelson ve Sommers, 1996). ĠĢlenmiĢ alanlarda alınan tüm örnekler organik madde miktarları düĢüktür. Bu alanlarda organik madde miktarlarının düĢük olması bölgenin kurak ve yarı kurak iklime sahip olması, yüksek oksidasyon oranı, ve zayıf vejetasyondan kaynaklanmaktadır (Sakin, 2010; Sakin and Munis, 2016). Toprak organik karbon miktarları 1.22-2.79 kg m-2 iken toprak inorganik karbon miktarları 1.08-40.36 kg m-2 olarak hesaplanmıĢtır. ÇalıĢma alanı topraklarının TOK içerikleri kurak ve yarı kurak bölge topraklarının TOK içerikleri ile benzer olup, iĢlenmemiĢ alanlardan alınan toprak örneklerinde bu değer daha fazla çıkmıĢtır. ĠĢlenmemiĢ alanlarda alınan örneklerin TOK içeriği en yüksek % 1.37 iken iĢlenmiĢ alanlardaki bu değer % 0.4 olarak saptanmıĢtır. Bölgenin kurak ve yarı kurak olması nedeni ile genel olarak karbon miktarının fazla birikmesi beklenemez. Çünkü ayrıĢma ve parçalanma fazla ancak toprağa organik karbon ve organik artıkların giriĢ azdır. Bu ayrıĢma ve parçalanmadan dolayı birikme azdır. Ġklimin bu özelliğinden dolayı toprakların karbon depolama kapasitesi de düĢüktür. Sakin (2013) bölgede yapmıĢ olduğu çalıĢmada benzer sonuçlar elde etmiĢtir. Ayrıca araĢtırmacı benzer bölge topraklarının inorganik karbon miktarının toprak organik karbon miktarının 2 katı katar olduğu belirtmiĢtir. Toprakların kireç içeriklerinin dalgalı olmasının ana sebebi çalıĢma alanı topraklarının büyük bir kısmının bazalt ana materyali üzerinde oluĢmasından kaynaklanmaktadır. Bazalt ana materyali genel olarak kireçsiz olup, mevcut olan kirecin tümü sekonder kireç birikimidir. Sekonder kireç birikimi genel olarak 1 m ve altındaki derinliklerde görülmektedir. ÇalıĢmamız da alınan toprak örnekleri 0-20 cm yüzey kalınlık olduğu için bu alanların kireç içerikleri genellikle düĢüktür. Bazalt ana materyali dıĢındaki alanlarda alınan toprak örneklerin kireç içerikleri yüksek çıkmıĢtır. Sakin (2013) Nusaybin bölgesinde iĢlenmiĢ ve iĢlenmemiĢ alanlarda yapmıĢ olduğu çalıĢmasında bazalt ana materyali üzerindeki toprakların kireç içeriklerinin benzer, diğer alanlarda ise yüksek olduğu belirtmektedir. Toprakların TOK stokları 0.69-1.92 Gg arasında değiĢmektedir. Toprak organik karbon stokları iĢlenmiĢ alanlarda aĢırı kültivasyon ve organik artıkların toprağa giriĢinin az veya hiç olmaması nedeni ile genel olarak düĢüktür. ĠĢlenmemiĢ alanlarda ise bu değer biraz daha yüksektir. Bu nedenle en küçük ve büyük değer arasında yaklaĢık ~3 kat kadar bir fark bulunmaktadır. Bu çalıĢmada elde edilen sonuçlar bölgede yapılan pek çok çalıĢma ile benzer çıkmıĢtır (Sakin, 2010; Sakin, 2013; Sakin and Sakin, 2013, Sakin et al., 2015; Sakin and Munis, 2016). 263 Tablo 2. Toprak parametreleri arasındaki tanımlayıcı istatistik değerleri Soil parameters N Minimum Maximum Mean Std. Error Std. Deviation Organic Matter (%) 128 0.70 2.37 1.36 0.08 0.43 Calcareous (%) 128 0.46 11.60 3.44 0.62 3.32 Organic Carbon (%) 128 0.40 1.37 0.79 0.04 0.25 -3 Bulk Density (Mg m ) 128 0.95 1.50 1.35 0.03 0.16 -2 Soil Organic Carbon (kg m ) 128 1.22 2.79 2.07 0.08 0.44 -2 Soil Inorganic Carbon (kg m ) 128 1.08 40.36 11.44 2.14 11.33 Toprak parametreleri arasındaki korelasyon değerleri Tablo 3‘te verilmiĢtir. Tabloya göre toprakların kireç içeriği ile toprakların organik madde, organik karbon (r=-0.159, p<0.01) ve toprak organik karbon miktarları (r=-0.18, p<0.01) arasında negatif, toprak inorganik karbon miktarları (r=0.994, p<0.01) arasında ise pozitif bir korelasyon çıkmıĢtır. Normal olarak toprakların kireç içeriği artıkça inorganik karbon miktarları ve stokları artmaktadır. Yani toprakların kireç içerikleri toprakların TĠK miktarları ve TĠK stokları arasındaki iliĢkinin istatistiksel olarak pozitif çıkması doğaldır. Çünkü her bir parametre diğerinin bir sonucudur. ÇalıĢma alanı topraklarının TĠK stokları 0.61-24.53 Tg arasında değiĢmektedir. Tablo 3. Toprak parametreleri arasındaki korelasyon değerleri SOM Calcareous SOC BD Soil parameters (%) (%) (%) (Mg m-3) Pearson Correlation -0.159 Kireç (%) Sig. (2-tailed) 0.419 Pearson Correlation 1.000** -0.159 Organik karbon (%) Sig. (2-tailed) 0.000 0.419 ** Pearson Correlation -0.880 0.170 -0.880** -3 Hacim ağırlığı (Mg m ) Sig. (2-tailed) 0.000 0.387 0.000 ** ** Pearson Correlation 0.895 -0.108 0.895 -0.590** Toprak organik karbon (kg m-2) Sig. (2-tailed) 0.000 0.586 0.000 0.001 ** 0.994 -0.232 0.243 Toprak inorganik karbon (kg m Pearson Correlation -0.232 2 ) Sig. (2-tailed) 0.234 0.000 0.234 0.213 *p<0.05, **p<0.01 SOC (kg m-2) -0.167 0.397 Toprakların hacim ağırlığı ile organik madde içeriği arasında negatif (r=-0.88, p<0.01) bir iliĢki saptanmıĢtır. Toprakların organik karbon içeriği artıkça hacim ağırlıkları azalmaktadır. Bu durum mineral toprak parçacıklarının arasına organik artıkların (bitki kökleri, organizmalar, kılcal kökler vs) girmesi ve orada yer alması ve çürümesi ile açıklanmaktadır. Yani toprakta organik madde artıkça hacim ağırlığı düĢmekte, hacim ağırlığı arttıkça organik madde azalmaktadır. Hacim ağırlığı ile toprağın kireç içeriği arasındaki iliĢki (korelasyon) pozitif ancak istatistiksel olarak önemsiz çıkmıĢtır. ÇalıĢma alanında iĢlenmemiĢ ve bazalt alanların dıĢında alınan toprakların kireç içeriği yüksektir. Toprakların tümü killi olup, kilden sonra kum ağırlıkta bulunmaktadır. Toprakta kireç ve kum artıkça hacim ağırlığı artmaktadır. Bu nedenle hacim ağırlıkları yüksek çıkmıĢtır. Israelsen ve Hansen (1962), toprakların tekstür sınıflarına göre hacim ağırlıkları değerini kumlu topraklarda 1.55-1.80, kumlu tın topraklarda 1.40-1.60, tınlı topraklarda 1.35-1.50, killi tın topraklarda 1.30-1.40, siltli kil topraklarda 1.30-1.40, killi topraklarda 1.20-1.30 Mg m-3 olarak belirtmiĢlerdir. Ġlk bakıĢta bu topraklarının hacim ağırlıkları yukarıdaki tanımlamaya uymadığı görülmektedir. ÇalıĢma alanı topraklarının killi ve bazı yerlerde organik karbon içeriğinin yüksek olması nedeni ile hacim ağırlıklarının düĢük olmasına neden olmuĢtur. Toprakta organik karbon artıkça hacim ağırlığı düĢmektedir. 264 SONUÇ VE ÖNERĠLER ġırnak ili yüzey topraklarının karbon stoklarını belirlemek için yapılan çalıĢmada toprakların organik karbon stokları 0.69-1.92 Gg iken inorganik karbon stokları 0.61-24.53 Tg arasında belirlenmiĢtir. Bu çalıĢma için alınan örneklerin büyük bir kısmı bazalt alanlarından alındığı için TĠK stokları diğer alanlardan alınan toprakların TĠK stoklarından daha düĢük çıkmıĢ, TOK stokları ise normal değerlerde çıkmıĢtır. Bu çalıĢmada yeterli finans ve destek olmadığı için alan dar tutulmuĢ ve örnekleme az yapılmıĢtır. Bu çalıĢmalarda örneklemenin kısa aralıklarla yapılması gerekir. Bu nedenle bu tür çalıĢmaların yapılmasında buna dikkat edilmelidir. REFERANSLAR Allison, L.E., ve Moodie, C.E. (1965). Carbonate. In: C.A, Black (ed). Metods of Soils Analysis. Part 2. Agronomy 9 (1). Am. Soc. of Argon., Inc., Madison, pp. 1379–1400, Wisconson U.S.A. Amundson, R. (2001). The carbon budget in soils. Annu. Rev. Earth Planet. Sci., 29, 535–562. Batjes, N.H. (1996). Total carbon and nitrogen in the soil of the world. Europ. J. Soil Sci., 47, 151-163. Bouyoucus, G.J. (1951). A Recalibration of the Hydrometer for Making Mechanical Analysis of Soils. Agron. Jour., 3, 434-438. Bowden, R.D., Davidson, E., ve Savage, K.. (2004). Chronic nitrogen additions reduce total soil respiration and microbial respiration in temperature forest soils at the Harvard Forest. J. Forest Ecology and Management, 196 (1), 43-56. Eswaran, H., Bergh, V.D., Reich, P., ve Kimble, J. (1995). Global soil carbon resources. In: Lal. R., Kimble. J., Levine, L and Stewart, B. A (ed), Soil and Global Change. CRC / Lewis Publisher, Boca Raton, FL, 354p. Eswaran, H., Reich, P.F., Kimble, J.M., Beinroth, F.H ve Padmanabhan, M. (2000). Global carbon stocks. pp 1625, In: Lal, R., Kimble. J., Eswaran H and Stewart, B. A (ed). Global Climate Change and Pedogenic Carbonates. CRC / Lewis Publisher, Boca Raton, Florida, USA, 305p. GAP Ġdaresi. (2003). Güneydoğu Anadolu Bölgesi Master Planı. Ankara. Hızalan, E., Ünal, H. (1965). Topraklarda önemli kimyasal analizler. A.Ü. Zir. Fak. Yay. No:278, Yrd. Ders Kitabı No:97, A.Ü. Basımevi, Ankara. Houghton, R.A.. (2007). Balancing the global carbon budget. Annual Review of Earth and Planetary Sciences, 35, 313–347. Israelsen, O.W., ve Hansen, V.E. (1962). Irrigation principles and practices. Third Edition. Capter 8.John Wiley and Sons. New York. Jackson, M.L. (1958). Soil Chemical Analysis. Prentige - Hall, Inc., Englewood Cliffs, New Jersey, 498p. Janzen, H.H. (2004). Carbon cycling in earth system – a soil science perspective. Agriculture, Ecosystem and Environment, 104, 399–417. Kumar, B., ve Babel, A.L. (2011). Avaiable micronutrition status and their relationships with soil properties of Jhunjhunu Tehsil, district Jhunjhunu Rjasathan, India. J. Agr. Sci., 3(2), 97-101. Munis, M.M., ve Sakin, E. (2013). Cizre ilçesi topraklarının verimlilik durumlarının belirlenmesi. Tr. Doğa ve Fen Derg., 2(2), 38-43. Nelson, D.W., ve Sommers, L.E. (1982). Total carbon, organic carbon and organic matter. Madison, Wisconsin, pp 539 – 579, USA. Paustian, K.., Cole, C.V., Sauerbeck, D., ve Sampson, N. (1998). CO 2 mitigation by agriculture: An overview, Clim. Change, 40, 135–162. Paustian, K.., Babcock, B., Kling, C., Hatfield, J.L., Lal, R., Mccarl, B., Mclaughlin, S., Post, W.M., Mosier, A.R., Rice, C., Robertson, G.P., Rosenberg, N.J., Rosenzweig, C., Schlesinger, W.H., ve Zilberman, D. (2004). Climate change and greenhouse gas mitigation: challenges and opportunities for agriculture. council for agricultural science and technology. Task Force Report No. 141, 120p. Raich, J.W., ve Schlesinger, W.H. (1992). The global carbondioxide in soil respiration and ıts relation on ship to vegetation and climate. Tellus, 44 B, 81–99. Sakin, E., Seyrek, A., ve Sakin, E.D. (2015). Comparison of the some physico-chemical characteristics and nutrient element status between cultivated and uncultivated soils. Oxidation Communication, 38 (3), 1491-1503. Sakin, E. (2010). Carbon balance and stocks in soils of Southeastern Turkey. Harran University Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Soil Science, 234p, Sanliurfa. Sakin, E., ve Sakin, E.D. (2013). The comparison of carbon stocks in cleared land-mined and surrounding agricultural soils. Journal of Food, Agriculture & Environment, 11 (3&4), 2433-2435. 265 Sakin, E. (2013). Carbon balance and stocks in soils of south-eastern region (SAR). Journal of Food, Agriculture & Environment, 11 (3&4), 2186-2189. Sakin, E., ve Munis, M.M. (2016). The status of available nutrients soil and their relationship with the soil properties in southeastern turkey. Oxidation Communication, 39 (1-I), 331-337. Schlesinger, W.H. (1982). Carbon Storage in the Caliche of Arid Soils: A Case Study from Arizona Soil Sci., 133; 247-255. Schlesinger,W.H., ve Andrews, J.F. (2000). Soil respiration and the global carbon cycle. Biogeochemistry, 48, 720. Schulten, H.R., ve Leinweber, P. (2010). New insights into organic–mineral particles: composition, properties and models of molecular structure. Biol. Fertil. Soils. 30, 399–432. Sombroek, W.G., Nachtergale, F.O., ve Heble, A. (1993). Amounts dynamics, and sequestration of carbon in tropical and subtropical soil. Ambio, 22, 417-426. U.S. Salinity Laboratory Staff. (1954). Diagnosis and Improvement of Saline and Alkalin Soils. Agricultural Hanbook No. 60. West, T.O., ve Post, W.M. (2002). Soil organic carbon sequestration rates by tillage and crop rotation. Soil Sci. Soc. Am. J. 66, 19-30. 266 Tunceli Yöresinde YetiĢen Yenilebilir Bazı Makrofungus Türlerinin Antioksidan Aktivitelerinin AraĢtırılması Abdunnasır YILDIZ Dicle Üniversitesi, Turkiye anasir@dicle.edu.tr Hevidar ALP* Tunceli Üniversitesi, Türkiye halp@tunceli.edu.tr Nurten ÖZSOY Ġstanbul Üniversitesi, Turkiye nozsoy@istanbul.edu.tr Gözde HASBAL Ġstanbul Üniversitesi, Turkiye gzdehasbal@hotmail.com Özet Bu çalıĢmada; Tunceli (Ovacık) yöresinden toplamıĢ olduğumuz Pleurotus eryngii var. ferulae ve Pleurotus eryngii var. eryngii‘nin metanolik ekstraktlarının, total fenolik bileĢik miktarı ile antioksidan aktivitesi incelenmiĢtir. Bu türlere ait metanolik ekstraktların antioksidan aktivitesi; demir ve askorbik asit ile indüklenmiĢ fosfatidilkolin lipozomlarının peroksidasyonunu inhibe edici (LPO), 2,2-difenil-1-pikrilhidrazil (DPPH) serbest radikali giderici ve ABTS+ radikal katyonu kullanılarak, total radikal antioksidan potansiyeli (TRAP) testleri ile belirlenmiĢtir. Buna ilaveten, bu türlerin, toplam fenolik bileĢik miktarları da tespit edilmiĢtir. ÇalıĢılan türlere ait metanolik ekstraktların, DPPH radikali giderici aktivitesine sahip oldukları belirlenmiĢtir. Test edilen türlerin, ABTS+ radikal katyonu giderici aktivitesine de sahip oldukları saptanmıĢtır. P. eryngii var. eryngii‘nin metanolik ekstraktlarının, diğer türe oranla daha etkili DPPH ve ABTS+ radikal katyonu giderici aktivitesine sahip olduğu belirlenmiĢtir. Ayrıca, mantar ekstraktlarının antioksidan aktivitelerinin, konsantrasyon artıĢına paralel olarak değiĢtiği de tespit edilmiĢtir. ÇalıĢılan türlerin fenolik bileĢik miktarı ile antioksidan aktiviteleri arasında iliĢki olduğu da tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: P. eryngii var. ferulae, P. eryngii var. eryngii, antioksidan, fenolik bileĢik THE INVESTIGATION OF ANTIOXIDANT ACTIVITIES IN SOME EDIBLE MACROFUNGUS STRAINS GROWING IN TUNCELI REGION Abstract In this study, the total amount of phenolic compounds and antioxidant activities of methanolic extracts from Pleurotus eryngii var. ferulae and Pleurotus eryngii var. eryngii collected from Tunceli region (Ovacık) were examined. Antioxidant activities of methanolic extracts from 2 species were detected by using the peroxidation of phosphatidylcholine liposomes induced by iron and ascorbic acid (LPO), 2,2-diphenyl-1-pikrilhidrazil (DPPH) free radical scavenger and total radical antioxidant potential (TRAP) tests with ABTS+ radical cation. The total amount of phenolic compounds of these species were also identified. It was detected that methanolic extracts of the studied species have DPPH radical scavenging antioxidant activity. Tested species were found to have ABTS+ radical cation suppressor activity too. Moreover, among all studied species, Pleurotus eryngii var. eryngii was discovered to be the most effective of DPPH and ABTS+ radical cation suppressor activity. In addition, it was also found that the antioxidant activity of the fungi extracts change correspondingly with the increase of the concentration. It was detected that there is relationship between the amount of antioxidant activity and phenolic compounds of the examined species. Keywords: A. campestris, L. gigantea, antioxidant, phenolic compounds 267 GĠRĠġ Canlıların yapısında bulunan bazı organik bileĢenler, havanın serbest oksijeni ile reaksiyona girebilmekte ve canlılık açısından toksik olan ara ürünler oluĢabilmektedir. Oksijenin eksik indirgenmesi sonucunda, reaktif oksijen türleri (ROT) meydana gelmektedir. ROT‘lar hücrelere zarar vermekte, hücre yıkımlarına ve dolayısıyla da ölümlere neden olabilmektedir. ĠĢte bu ROT‘ların yıkıcı etkilerine karĢı canlılar, ‗Antioksidan Savunma Sistemleri‟ni geliĢtirmiĢlerdir. Metabolik aktiviteler sırasında ya da sigara, alkol gibi dıĢ ajanlara bağlı olarak oluĢan ROT‘lar, bu savunma sistemi ile yok edilebilmekte ya da olası toksik etkileri minimize edilebilmektedir. Antioksidanlar, sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin yanı sıra, gıdanın; çevresel faktörlere maruz kalması sonucunda oluĢan serbest radikallerle baĢlayan oksidasyonu önlemek ve geciktirmek amacıyla gıdalara eklenmekte (Hras vd., 2000) ve gıda endüstrisinde olası bozulmalara karĢı koruyucu madde olarak kullanılmaktadır. Ancak gıda endüstrisinde kullanılan antioksidan özelliğe sahip maddeler sentetik oldukları için, sağlık açısından risk teĢkil etmektedir. Karsinojenik etkiye sahip bu sentetik antioksidan maddelerin (Ito vd., 1986; Namiki 1990; Skrinjar vd., 2007) gıda endüstrisindeki kullanımı, bazı ülkelerde sınırlandırılmıĢtır. Doğal ürünler, antioksidan bileĢenlerinin çeĢidi ve sayısı bakımından zengin içeriğe sahiptir. Dolayısıyla son zamanlarda araĢtırmalar, sentetik antioksidan maddelere alternatif doğal ürünlere yönelmiĢtir. Bu bağlamda, doğal olarak yetiĢen mantar türleri de araĢtırıcıların ilgi odağı haline gelmiĢtir. Makrofunguslar, çok eski çağlardan beri insanlar tarafından değiĢik amaçlar için kullanılmıĢtır. Örneğin, bazı türlerin halüsinasyon etkisi nedeniyle, bazı kabilelerde dinsel inanıĢlarda dini ibadet amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Eski Yunanlılar, Zeus‘a ait olarak kabul ettikleri ĢimĢeklerin çakmasından ve yağmurun yağmasından sonra, buna bağlı olarak; Ģapkalı mantarların ortaya çıktığını ve büyüdüğünü düĢünmüĢlerdir. Aynı Ģekilde, bölgemiz insanları arasında; Ģapkalı mantarların çıkması ile yağmur ve ĢimĢek çakması arasında bir iliĢki olduğu inancının varlığı da bilinmektedir. Ayrıca, çok eski zamanlardan beri, Çin‘de sağlık, uzun yaĢam ve ölümsüzlük iksiri olarak Reishi mantarı (Reishi: Ganoderma lucidum) kullanılmaktadır (Berger vd., 2004). Tıbbi özelliğe sahip mantarlarda asıl ilgi, mantar türlerinin immünolojik ve anti-kanser özelliklerine yönelmiĢse de, bunların antioksidan, anti-hipertensif, kolesterol düĢürücü, karaciğer koruyucu, antifibriotik, anti-inflamasyon, antidiabetik, antiviral ve antimikrobiyal gibi pek çok etkileri olduğu belirtilmiĢtir (Chen vd., 2010; Kozarski vd., 2011; Öztürk vd., 2011; Moro vd., 2012; Badshah vd., 2012; Heleno vd., 2013; Reis vd., 2014; Heleno vd., 2014; Ma vd. 2014). Yaptığımız bu çalıĢmada; Tunceli ili, Ovacık Ġlçesi‘nden elde etmiĢ olduğumuz Pleurotus eryngii var. ferulae ve Pleurotus eryngii var. eryngii‘ye ait örneklerden hazırladığımız metanolik ekstraktların; total fenolik bileĢik miktarı ile antioksidan aktivitesi incelenmiĢtir. ÇalıĢma bölgemizde yenilebilen mantarlar lezzetlerinden dolayı tüketilmektedir. Özellikle de yörede yenilebilen mantar denildiğinde, akla ilk gelen tür, yüksek kesimlerde yayılıĢ gösteren P. eryngii var. ferulae‘dir. P. eryngii var. ferulae ve P. eryngii var. eryngii, genellikle rakımın 10003000 m olduğu sarp dağlık alanlarda, dağ yamaçlarında, bitki florasının fakir olduğu taĢlık sarp arazilerde yayılıĢ göstermektedir. Yükseltinin fazla olduğu sarp arazilerde yetiĢen bu mantar türleri toplayıcıları zorlamaktadır. P. eryngii var. ferulae‘nin yöre halkı tarafından tüketimi oldukça yaygınken, P. eryngii var. eryngii‘nin yenilen bir tür olduğu bilinmediği için, bu mantar genel olarak yöre halkı tarafından tüketilmemektedir. Araziden Örneklerin Toplanması ve Araştırmada Kullanılan Makrofunguslar Arazi çalıĢması, 2012-2013 yıllarında, Tunceli ilinin Ovacık Ġlçesi‘nde, mantarların doğal olarak yetiĢebildiği uygun habitatlarda, Mayıs ayında gerçekleĢtirilmiĢtir. Yörenin eğimi, toprak yapısı, floristik kompozisyonu, yöre halkının gözlem ve deneyimleri gibi faktörler dikkate alınarak, özellikle makrofungus geliĢimine uygun olabileceği tahmin edilen habitatlar (ormanlıklar, çalılıklar, çayırlıklar, sulanan park ve bahçeler, dağ etekleri vs.) periyodik olarak (haftada 3-4 gün) taranmıĢtır. Ġki yıl süren arazi çalıĢması sonucu ulaĢılan yenilebilir makrofungusların; tür adları, toplandığı bölgeler ve toplama tarihleri Tablo 1.‘de verilmiĢtir. Aynı tür mantarın, aynı yıl içerisinde, belirlenen lokalizasyonlardan toplanmasına mümkün olduğu kadar dikkat edilmiĢtir. 268 Tablo 1: Arazi çalıĢması sonucu toplanan makrofungus türü ve lokalizasyonları Makrofungus Adı Pleurotus eryngii var. ferulae Pleurotus eryngii var. eryngii Kaynak: Yazara ait. Lokalizasyon Yenikonak Köyü (Ovacık) Cevizlidere Köyü (Ovacık) Tarih 30.05.2012 29.05.2013 Belli habitatlarında tespit edilen yenilebilir makrofungus örneklerinin, öncelikle doğal ortamlarında fotoğrafları çekilmiĢtir. Makrofungus örnekleri, mümkün oldukça zedelenmeden ve toprak altındaki misellere zarar vermeden sökülerek özel hazırlanmıĢ sepet içerisine yerleĢtirildikten sonra, örnekler numaralandırılmıĢtır. Arazi çalıĢması sonucu toplanan mantar örnekleri bu konu ile ilgili bilgi sahibi olduğunu düĢündüğümüz yöre halkına gösterilerek tanınıp tanınmadığı veya yenilip yenilmediği, hangi mantarın daha çok tüketildiği, ya da daha lezzetli olduğu, yenilebilen fakat yöre halkı tarafından tüketilmeyen mantarın neden tüketim tercihi olmadığı konuları hakkında da bilgi alınmıĢ, bilinen yöresel adları da öğrenilerek arazi defterine not edilmiĢtir. Toplanan makrofungus örnekleri laboratuar ortamına taĢınmıĢtır. Türlerin tanısı, temel anahtar ve literatüre (Marchand 19711973; Pacioni 1989) göre yapılmıĢtır. ġekil 1. Pleurotus eryngii var. ferulae‘nin bazidiokarpları (Yazara ait) ġekil 2. Pleurotus eryngii var. eryngii‘nin bazidiokarpları (Yazara ait) Makrofungusların Kurutulması ve Öğütülmesi Arazi çalıĢması sonucu toplanan makrofungus örnekleri, temiz bir fırça yardımıyla üzerindeki bitki ve toprak kalıntısından temizlendikten sonra, laboratuarda normal gün sıcaklığında ve gölgede kurutulmuĢtur Makrofungusların Ekstraktlarının Hazırlanması Farklı lokasyonlardan toplanan 2 (iki) makrofungus türüne ait toz haline getirilen örneklerin her birinden 20‘Ģer g alınarak, 500 ml‘lik erlene konulmuĢtur. Bunun üzerlerine 200 ml‘lik metanol/dikloro metan (1/1) çözeltisi eklenip, ağızları sıkıca kapatıldıktan sonra, 25 °C‘deki çalkalamalı su banyosunda, 24 saat süreyle, 150 rpm‘de çalkalanarak ekstraksiyon iĢlemi yapılmıĢtır. Beyaz bant süzgeç kağıdı yardımıyla, vakumla 2 aĢamalı süzülme iĢlemi yapılmıĢtır. Örneklerden ekstrakte edilecek maddenin tam alınması için, kalan mantar materyalleri, aynı Ģartlarda, 2 kez daha tekrar aynı iĢlemlere tabi tutulmuĢtur. Süzme iĢlemi her bir numune için, her 24 saat sonunda 3 kere tekrarlanmıĢtır. Her 24 saaat sonunda yapılan süzme iĢleminin ardından, süzüntüler cam balonlara aktarılmıĢtır. Cam balonların ağzı sıkıca kapatılarak +4 ºC‘de çalıĢan buzdolabında süzüm iĢlemleri bitene kadar bekletilmiĢtir. Üç gün süren iĢlemlerin ardından, elde edilen süzüntüler rotary-evaporatör yardımıyla çözücülerinden uzaklaĢtırılmıĢtır. Balon jojede elde edilen özüt miktarları hassas terazi yardımıyla tartılmıĢtır. Elde edilen ekstraktlar, ıĢıktan etkilenmeyen koyu renkli cam kaplarda, +4 ºC‘de çalıĢan buzdolabında muhafaza edilmiĢtir. 269 Fenolik Bileşiklerin Miktar Tayini Total fenolik bileĢikleri miktarının tespiti, Folin-Ciocalteu ayıracı kullanılarak Slinkard ve Singleton‘un (1977) geliĢtirdiği metoda göre yapılmıĢtır. DeğiĢik konsantrasyonlarda (10-40 mg/ml) hazırlanan metanolik ekstraktlardan 0.1 ml tüplere alınarak, hacim; 4.6 ml olması için distile su ilave edilmiĢtir. Buna, 0.1 ml Folin-Ciocalteu ayıracı (distile su ile 1/3 oranında seyreltilmiĢ) ve 0.3 ml % 2 sodyum karbonat çözeltisi ilave edilerek, daha sonra tüpler vorteks mikserde karıĢtırılmıĢ ve 2 saat bekletildikten sonra meydana gelen mavi rengin absorbansı, 0.1 ml distile su içeren köre karĢı, 760 nm‘de ölçülmüĢtür. Gallik asit (50-400 g/ml) ile standart eğri çizilmiĢtir. Sonuçlar, mg gallik asit ekivalanları/g ekstre-kuru ağırlık olarak ifade edilmiĢtir. Deney 3 kez tekrarlanmıĢ ve bu 3 tekrardan elde edilen sonuçların ortalaması alınmıĢtır. Mantar Ekstraktlarının Demir (III) - Askorbik Asit ile İndüklenmiş Fosfatidilkolin Lipozomlarının Peroksidasyonu Üzerine Antioksidan Etkisi (LPO) Ekstraktların lipit peroksidasyonuna karĢı inhibisyon aktivitesi, Duh ve arkadaĢlarının (1999) geliĢtirdiği metoda göre yapılmıĢtır. ÇalıĢmada, 300 mg lesitin, 30 ml 50 mM potasyum fosfat tamponu (pH 7.0) ile süspansyon haline getirilmiĢtir. Lipozomların açığa çıkması için buz içeren kapta, her 30 saniyede bir dinlendirilerek toplam 10 dakika sonikatörde muamele edilerek (9 cycle / % 26 power) 10 mg/ml fosfolipit lipozomları içeren bir süspansyon elde edilmiĢtir. Deney 3.25 ml‘lik reaksiyon ortamında gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġlave edilen maddelerin reaksiyon ortamındaki konsantrasyonları parantez içinde gösterilmiĢtir. Burada, 0.25 ml metanolik ekstrakt (5-40 mg/ml) veya standart olarak kullanılan αtokoferole (0.04-1.25 mg/ml) 1 ml 10 mg/ml lipozom süspansiyonu (3.08 mg/ml), 1 ml 400 M FeCl3 (123.2 M) ilave edilerek, reaksiyon; 1 ml 400 M askorbik asit (123.2 M) ilavesi ile baĢlatılmıĢtır. KarıĢım 37 oC‘de 60 dakika inkübe edilmiĢtir. 500 l reaksiyon karıĢımına 1000 l TCA-TBA ayıracı (% 15 w/v TCA ve % 0.375 TBA‘nın 0.25 N HCl‘deki çözeltisi) ilave edilmiĢtir. Reaksiyon karıĢımı vortekste karıĢtırıldıktan sonra, 100 oC‘de 20 dakika kaynar su banyosunda bekletilmiĢtir. Soğutulduktan sonra, 1.5 ml n-butanol ilave edilerek, bu karıĢım 3000 rpm‘de, 10 dakika santrifüj edilmiĢtir. Burdan, üst kısımdaki organik tabaka alınmıĢtır. Meydana gelen pembe rengin absorbansı; 532 nm‘de ölçülerek, lipit peroksitlerin miktarı hesaplanıp nM TBARS/g lesitin olarak ifade edilmiĢtir. Deney 3 kez tekrarlanarak ortalaması alınmıĢtır. Ekstraktın lipit peroksidasyonunu inhibe edici yüzdesi, aĢağıda verilen denkleme göre hesaplanmıĢtır: Ġnhibisyon (%)  (1  Ekstrenin 532 nm ' deki absorbansı )  100 Kontrolün 532 nm ' deki absorbansı Total Radikal Antioksidan Potansiyeli (TRAP) Deneyi Total antioksidan potansiyeli tayini; Re ve arkadaĢlarının (1999) geliĢtirdiği metoda göre yapılmıĢtır. Distile suda 7 mM ABTS amonyum tuzunun çözülmesi, 2.45 mM potasyum persülfatla reaksiyona sokulması ile hazırlanan ABTS+ stok çözeltisi, oda sıcaklığında koyu mavi bir renk meydana gelmesini sağlamak için 12-16 saat bekletilmiĢtir. Deney gününde, ABTS+ stok çözeltisi, 734 nm‘de absorbansı 0.70 (± 0.02) olacak Ģekilde % 96‘lık etanol ile seyreltilerek ABTS+ çalıĢma çözeltisi hazırlanmıĢtır. Bu çözeltiden 990 l‘nin; 10 l mantar ekstraktı (2.5-40 mg/ml), α-tokoferol (0.08–1.25 mg/ml) veya askorbik asite (0.08–0.625 mg/ml) ilave edilmesi ile renkte meydana gelen azalma, spektrofotometrik olarak 734 nm‘de 6. dakikada ölçülmüĢtür. Diğer taraftan negatif kontrol deneyleri, ekstrakt veya standart çözeltileri yerine, aynı miktarda % 96‘lık metanol kullanılması suretiyle gerçekleĢtirilmiĢtir. ABTS+ radikal katyonu giderici aktivitesi yüzdesi, aĢağıda verilen denkleme göre hesaplanmıĢtır: ABTS radikal katyonu giderici aktivitesi (%)  (1 - 270 Ekstrenin 734 nm' deki absorbansı ) 100 Kontrolün 734 nm ' deki absorbansı DPPH Radikali Giderici Aktivitesi Tayini DPPH radikali giderici aktivitesi tayini, Brand-Williams ve arkadaĢları (1995) tarafından geliĢtirilen metoda göre yapılmıĢtır. Mantar örneklerinden hazırlanan metanolik ekstraktlardan (2.5-40 mg/ml) veya α-tokoferol (0.04–1.25 mg/ml) ve askorbik asitten (0.02–0.625 mg/ml) 0.1 ml alınarak, bunlara 3.9 ml DPPH‘ın metanoldeki çözeltisi (6 x 10–5 M) ilave edilmiĢtir. KarıĢım 30 dakika karanlıkta bekletildikten sonra, absorbanslar 517 nm‘de spektrofotometrede, metanole karĢı okunmuĢtur. Pozitif ve negatif kontroller, paralel olarak çalıĢılmıĢtır. Pozitif kontrolde ekstraktın yerine standart (α-tokoferol ve askorbik asit), negatif kontrolde ise çözücü (metanol) kullanılmıĢtır. Deney 3 kez tekrarlanmıĢ ve ortalaması alınmıĢtır. DPPH radikali giderici aktivitesi yüzdesi, aĢağıdaki denkleme göre hesaplanmıĢtır: DPPH radikali giderici aktivitesi (%)  (1  Ekstrenin 517nm' deki absorbansı )  100 Kontrolün 517 nm' deki absorbansı SONUÇ Mantar Ekstraktlarının DPPH Radikali Giderici Aktivitesi Bu çalıĢmada, sentetik olan DPPH radikalleri, incelenen mantar ekstraktlarının biyolojik sistemlerdeki hidrojen verici etkisini tayin etmek amacıyla kullanılmıĢtır. Türlere ait metanolik ekstraktların, DPPH radikalini gidermeye baĢladıkları konsantrasyondan, bu radikali en yüksek düzeyde giderdikleri konsantrasyona kadarki yüzde inhibisyon değerleri Tablo 2.‘de verilmiĢtir. Burada, metanolle hazırlanan mantar ekstraktlarının; yüksek konsantrasyonda (2.5-40 mg/ml) hidrojen atomu vericisi olarak etki gösterdiği görülmüĢtür. Tablo 2‘de görüldüğü gibi, her iki türe ait mantar örneklerinden hazırlanan metanol ekstraktlarının DPPH radikalini giderici yüzde inhibisyonu; 40 mg/ml‘lik konsantrasyonda en yüksek değerine ulaĢmıĢtır. P. eryngii var. eryngii‟nin (% 85.63), 40 mg/ml‘lik konsantrasyondaki DPPH radikalini giderici yüzde inhibisyon değerinin, aynı konsantrasyondaki P. eryngii var. ferulae‘ninkine (% 24.74) göre çok yüksek olduğu tespit ediliĢtir. Ayrıca, mantar ekstraktlarının konsantrasyonundaki artıĢa paralel olarak, antioksidan aktivitenin de değiĢtiği saptanmıĢtır (Tablo 2). Total Radikal Antioksidan Potansiyeli (TRAP) Bu çalıĢma, mavi-yeĢil renkli dayanıklı bir bileĢik olan ABTS radikal katyonunun (ABTS+) giderilmesi sonucunda, renkte meydana gelen azalmanın spektrofotometrik olarak ölçülerek belirlenmesi esasına dayanmaktadır. Bu çalıĢmada; test edilen mantar türlerinin ABTS+ radikal katyonunu giderici aktiviteye sahip oldukları belirlenmiĢtir. Türlere ait metanolik ekstraktların, ABTS+ radikalini gidermeye baĢladıkları konsantrasyondan, bu radikali en yüksek düzeyde giderdikleri konsantrasyona kadarki yüzde inhibisyon değerleri Tablo 2‘de verilmiĢtir. Ayrıca, mantar ekstraktlarının konsantrasyonundaki artıĢa paralel olarak, antioksidan aktivitenin de değiĢtiği saptanmıĢtır (Tablo 2). P. eryngii var. eryngii (% 70.23) ve P. eryngii var. ferulae‘den (% 44.72) elde edilen metanolik ekstraktların ABTS+ radikal katyonu giderici yüzde inhibisyonunun; 40 mg/ml‘lik konsantrasyonda, en yüksek değerine ulaĢtığı belirlenmiĢtir (Tablo 2). Mantar Ekstraktlarının Lipozom Peroksidasyonu Üzerine Antioksidan Etkileri (LPO) ÇalıĢmamızda ilk olarak, fosfolipitlerden oluĢturulan lipozomlar kullanılarak, mantar ekstraktlarının, demir (III) ve askorbik asit ile indüklenen lipit peroksidasyonunu inhibe edici etkileri incelenmiĢtir. Ekstraktların her birinin, TBARS oluĢumunu ve dolayısıyla fosfolipid yıkımını doza bağımlı olarak inhibe edici etkiye sahip oldukları sonucuna varılmıĢtır. Türlere ait metanolik ekstraktların, lipid peroksidasyonunu gidermeye baĢladıkları konsantrasyondan, en yüksek düzeyde giderdikleri konsantrasyona kadarki yüzde inhibisyon değerleri Tablo 2‘de verilmiĢtir. Burada, metanolle hazırlanan bütün mantar ekstraktlarının; yüksek konsantrasyonda (40 mg/ml) lipid peroksidasyonunu inhibe edici etki gösterdiği belirlenmiĢtir. Tablo 271 2‘de görüldüğü gibi, her iki mantar ekstraktlarının da, 40 mg/ml‘lik konsantrasyonda, en yüksek yüzde inhibisyon değerlerine ulaĢtıkları saptanmıĢtır. Ayrıca, mantar ekstraktlarının konsantrasyonundaki artıĢa paralel olarak, antioksidan aktivitenin de değiĢtiği tespit edilmiĢtir (Tablo 2). P. eryngii var. eryngii ve P. eryngii var. ferulae‘nin 40 mg/ml‘lik konsantrasyonundaki lipid peroksidasyonunu inhibe edici aktivitelerinin sırasıyla; % 50.82 ve % 50.51 olduğu tespit edilmiĢtir (Tablo 2). Toplam Ekstrakte Edilebilen Madde Miktarı; Fenolik bileşikler Bu çalıĢmada, iki farklı mantar türüne ait toplam ekstrakte edilebilen madde miktarı (EC) ve fenolik madde (PC, mantar ağırlığının veya ekstraktın her gramı için Gallik Asit Ekivalanı (GAE) olarak) miktarları Tablo 3‘de verilmiĢtir. Burada, 20 g kurutulmuĢ mantar örneklerinden, çözücü olarak metanol kullanılarak hazırlanan ekstraktlarda, ekstrakte edilebilen madde miktarları (EC) elde edilmiĢtir (Tablo 3). Mantar örneklerinde; fenolik bileĢiklerin miktarının, total ekstrakte edilebilen madde miktarına oranı (PC/EC); en düĢük % 0.31 (P. eryngii var. ferulae) ile en yüksek % 0.49 (P. eryngii var. eryngii) arasında değiĢtiği belirlenmiĢtir. Dolayısıyla, Tablo 3‘de, iki mantar türünden elde eilen PC/EC değerleri göz önüne alındığında; ekstraktların, % 99.7 ile % 99.5 arasında fenolik olmayan bileĢikler içerdiklerini düĢünmekteyiz (Tablo 3). Pleurotus eryngii var. ferulae Yenikonak Köyü (Ovacık) Pleurotus eryngii var. eryngii Cevizlidere Köyü (Ovacık) Tablo 2. Bazı makrofungus türlerine ait örneklerinin metanolik ekstraktında, konsantrasyona bağlı olarak gösterdikleri lipit peroksidasyonu inhibisyon yüzdesi ile ABTS+ ve DPPH radikali giderici aktivitesi yüzdesi(x) LP inhibisyonu ABTS+ giderici DPPH giderici Toplama Konsantrasyon (%) aktivitesi (%) aktivitesi (%) Tür Yeri mg/ml (X SE) z (X SE) z (X SE) z 40 20 10 5 2.5 1.25 40 20 10 5 50.51 ± 1.86y 29.45 ± 1. 9.59 ± 1.02 50.82 ± 2.30y 28.99 ± 1.59 12.33 ± 1.84 - 44.72 ± 1.7y 25.82 ± 2.88 14.01 ± 1.84 70.23 ± 2.93y 45.59 ± 3.28 27.67 ± 3.13 10.96 ± 2.75 24.74 ± 1.37y 14.49 ± 1.77 85.63 ± 2.61y 56.86 ± 7.55 28.03 ± 2.53 15.46 ± 2.45 2.5 - - - x Her bir örnekte maksimum inhibisyon yüzdesine ulaĢıldığı konsantrasyon, ortalamalar üzerinde ( y) ile gösterilmiĢtir, z Sonuçlar; 3 tekrarın ortalamasıdır (n=3). Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları. TÜR Pleurotus eryngii var. ferulae Pleurotus eryngii var. eryngii Toplama Yeria Tablo 3: Bazı mantar türlerinde ekstrakte edilen toplam madde miktarı (EC), fenolik bileĢik (PC, mantar ağırlığının veya ekstraktın her gramı için gallik asit ekivalanı (GAE) olarak) EC mg/g kuru ağırlık Fenolik bileĢikler mg GAE/g ekstre ( ̅ SE)* Fenolik bileĢikler mg GAE/g kuru ağırlık ( ̅ SE)* PC/EC (%) 1 0.378 3.13  0.19 1.18  0.07 0.31 2 0.318 4.96  0.70 1.57  0.24 0.4 a * Sonuçlar 3 tekrarın ortalamasıdır (n=3), 1. Yenikonak Köyü (Ovacık), 2. Cevizlidere Köyü (Ovacık) Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları 272 REFERANSLAR Badshah, H., Qureshi, R.A., Khan, J., Ullah, F., Fahad, S., Ullah, F., Khan, A.M., Hussain, I., ve Khan, N. (2012). Pharmacological screening of Morchella esculenta (L) Pers., Calvatia gigantea (Batsch ex Pers.) Lloyd and Astraeus hygrometricus Pers., mushroom collected from South Waziristan (FATA.). Journal of Medicinal Plants Research, 6 (10): 1853-1859. Brand-Williams, W., Cuvelier, M. E., ve Berset, C. (1995). Use of a free radical method to evaluate antioxidant activity. Lebensmıttel-Wıssenschaft und Technologıe, 28: 25–30. Berger, A., Rein, D., Kratky, E., Monnard, I., Hajjaj, H., Meirimi, Piguet-Welsch, C., Hauser, J., Mace, K., ve Niederberger, P. (2004). Cholesterol lowering properties of Ganoderma lucidum in vitro, ex vivo and in hamster and minipigs. Lipids in Healt and Disease, 3: 2. Chen, Y.C., Ho, H.O., Su, C.H., ve Sheu, M.T. (2010). Anticancer Effects of Taiwanofungus camphoratus Extracts, Isolated Compounds and its Combinational use, Journal of Experimental and Clinical Medicine, 2(6): 274-281. Duh, P. D., Tu, Y. Y., ve Yen, G. C. (1999). Antioxidant activity of water extract of Harng Jyur (Chrysanthemum morifolium Ramat). Lebnesmittel-Wissenschaft und Technologie, 32: 269– 277. Heleno, S.A., Stajkovic, D., Barros, L., Galamoclija, J., Sokovic, M., Martins, A., Queiroz, M.J., ve Ferreira, I.C.F.R. (2013). A comparative studyof chemical composition, antioxidant and antimicrobial properties of Morchella esculenta (L.) Pers. From Portugal and Serbia, Food Research International, 51: 236-243. Heleno, S.A., Ferreira, I.C.F.R., Calhelha, R.C., Esteves, A.P., Martins, A., ve Queiroz, M.J.R.P. (2014). Cytotoxicity of Coprinopsis atramentaria extract, organic acids and their synthesized methylated and glucuronate derivatives. Food Research International, 55: 170-175. Hras, A. R., Hadolin, M., Knez, Z., ve Bauman, D. (2000). Comparison of antioxidative and synergistic effects of rosemary extract with alpha-tocopherol, ascorbyl palmitate and citric acid in sunflower oil. Food Chem., 71: 229–233. Ito, N., Hirose, M., Fukushima, S., Tsuda, H., Shirai T., ve Tatematsu, M. (1986). Studies on antioxidants: their carcinogenic and modifying effects on chemical carcinogenesis. Food and Chemical Toxicology, 24 (10/11): 1071-1082. Kozarski, M., Klaus, A., Niksic, M., Jakovljevic, D., Helsper, J. P.F.G., ve Griensven, L. J.L.D. V. (2011). Antioxidative and immunomodulating activities of polysaccharide extracts of the medicinal mushrooms Agaricus bisporus, Agaricus brasiliensis, Ganoderma lucidum and Phellinus linteus, Food Chemistry, 129: 1667-1675. Ma, K., Bao, L., Han, J., Jin, T., Yang, X., Zhao, F., Li,S., Song, F., Liu, M., ve Liu, H. (2014). New benzoate derivatives and hirsutane type sesquiterpenoids with antimicrobial activity and cytotoxicity from the solid-state fermented rice by the medicinal mushroom Stereum hirsutum. Food Chemistry, 143: 239-245. Marchand, A. (1971-1973). Champignon de Noral et de Midi, Tom C. 1-2, Diffusion Hachette, Perpignon, France. Moro, C., Palacios, I., Lozano, M., D‘Arrigo, M., Guillamñn, E., Villares, A., Martínez, J.A., ve García-Lafuente, A. (2012). Anti-inflammatory activity of methanolic extracts from edible mushrooms in LPS activated RAW 264.7 macrophages, Food Chemistry, 130: 350-355. Namiki, M. (1990). Antioxidants, antimutagens in food. Critical in Food Science and Technology, 6: 271–277. Öztürk, M., Duru, M.E., Kivrak, ġ., Doğan, N.M., Türkoglu, A., ve Özler, M.A. (2011). In vitro antioxidant, anticholinesterase and antimicrobial activity studies on three Agaricus species with fatty acid compositions and iron contents: A comparative study on the three most edible mushrooms. Food and Chemical Toxicology, 49: 1353-1360. Pacioni, G. (1989). Guide to Mushrooms. (Ed.: G. Lincoff), Toledo, Ġspanya. Re, R., Pellegrini, N., Proteggente, A., Pannala, A., Yang, M., ve Rice-Evans, C. (1999). Antioxidant activity applying an improved ABTS radical cation decolorization assay. Free Radical Biology and Medicine, 26: 1231-1237. Reis, F.S., Barreire, J.C.M., Calhelha, R.C., Griensven, L.J.I.D., Ciric, A., Glamoclija, J., Sokovic, M., ve Ferreira, I.C.F.R. (2014). Chemical characterization of the medicinal mushroom Phellinus 273 linteus (Berkeley & Curtis) Teng and contrbution of different fractions to its bioactivity. LWT- Food Science and Technology, 58: 478-485. Skrinjar, M., Kolar, M.H., Jelsek, N., Hras, A.R., Bezjak, M., ve Knez, Z. (2007). Application of HPLC with electrochemical detection for the determination of low levels of antioxidants. Journal of Food Composition and Analysis, 20: 539–545. Slinkard, K., ve Singleton, V. L. (1977). Total phenol analyses: automation and comparison with manual methods. American Journal of Enology and Viticulture, 28:49–55. 274 Kermes MeĢesi (Quercus coccifera L.) Yaprak ve Sürgünlerinin Besin Madde Ġçeriği ve Yem Kalitesinin DeğiĢimi Ahmet TOLUNAY Süleyman Demirel Üniv., Türkiye ahmettolunay@sdu.edu.tr Veysel AYHAN Süleyman Demirel Üniv., Türkiye veyselayhan@sdu.edu.tr Duygu KAġIKCI Süleyman Demirel Üniv., Türkiye duyguince@sdu.edu.tr Ayhan AKYOL* Süleyman Demirel Üniv., Türkiye ayhanakyol@sdu.edu.tr Elif KARAYILANLI Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye elifadiyaman@sdu.edu.tr Özet Bu araĢtırmada, kermes meĢesi (Quercus coccifera L.) yaprak ve sürgünlerinin vejetasyon dönemine bağlı olarak kuru madde, organik madde, ham protein, ham yağ, ham selüloz, nitrojensiz öz maddeler (NÖM), ham kül ve metabolik enerji değerleri (ME) ile Nötral Deterjan Fiber (NDF), Asit Deterjan Fiber (ADF), Asit Deterjan Lignin (ADL), Selüloz (CE) ve Hemiselüloz (HEM) içerikleri belirlenmiĢtir. Vejetasyon dönemi ilerledikçe ham selüloz içeriği yükselmekte, nitrojensiz öz maddeler azalmaktadır. Bitki kuru madde içeriği dikkate alındığında, hayvanların Haziran ayında otlatılmaya baĢlanması uygun olacaktır. NDF değerinin artması ile yem kalitesinin, ADF değerinin artması ile bu yemin sindirilebilirliği azaldığından, kermes meĢesinin yem kalitesi açısından en iyi olduğu dönem Haziran ayıdır. Anahtar Kelimeler: Kermes meşesi, vejetasyon dönemi, yemlik yaprak ve sürgün değeri, besin madde içeriği, yem kalitesi, Türkiye. Changing of Forage Quality and Productivity of Kermes Oak (Quercus Coccifera L.) in a Vegetation Period Abstract This study investigates herbage samples taken from kermes oak (Quercus coccifera L.) the seasonal change of certain nutritional contents (dry matter, organic matter, crude protein, ether extracts, crude cellulose, nitrogen free extracts, crude ash, metabolic energy) and feed fiber characteristics (Neutral Detergent Fiber-NDF, Acid Detergent Fiber-ADF, Acid Detergent Lignin-ADL, Cellulose-CE and Hemicellulose-HEM) within the biomass obtained from these samples. It was determined that the chemical composition of kermes oak underwent changes in connection with the vegetation period and that, in particular, as the vegetation period advanced, the crude cellulose content increased and nitrogen-free extracts decreased. The period when the kermes oak is best in terms of the quality of the feed is the month of June because the quality of the feed increases along with the increase in the NDF value. Key Words: Kermes oak, vegetation period, herbage yield, nutrition content, forage quality, Turkey. 275 GĠRĠġ Türkiye‘de keçi yetiĢtiriciliğinde yaygın olarak kullanılan ırklar kıl keçisi ve tiftik keçisidir. Bunlardan kıl keçisi (Capra hircus L.) % 96 oran ile en çok yetiĢtirilen ırktır (Özder, 1997). Kıl keçisi üretiminin en yaygın olarak yapıldığı alanlar; Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Bu yörelerde yaĢayan Yörükler, yüz yıllardır bölgenin yukarı havzalarında kıl keçisi yetiĢtirmektedir. Kıl keçisi yetiĢtiriciliği Yörükler için bir üretim sisteminin yanında, kültürel bir değer simgesidir (Güney ve Darcan, 2005). Kıl keçisi yetiĢtirilen bölgelerin sınırları ile Akdeniz maki vejetasyonu içinde yer alan bazı ağaç ve ağaççık türlerinin doğal yayılıĢ sınırları arasında benzerlikler vardır. Bu benzerliği, kermes meĢesi (Qercus coccifera L.) ve boz pırnal meĢe (Qercus aucheri Jaub.&Spach.) türleri açık bir Ģekilde göstermektedir. Bu ağaç türleri kıl keçisinin yaprak ve sürgünlerini severek yediği odunsu türlerdir. Kıl keçisi bu iki ağaç türünün doğal yayılıĢ alanını, yaĢam ortamı olarak seçmiĢtir. Türkiye‘de orman içi meralarda otlatma ve ot verimi konularında çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır (Alpay, 1972; Defne, 1955). Ayrıca, orman ağaçlarından yemlik yaprak yararlanması üzerine araĢtırmalar da bulunmaktadır (Mol, 1982). Bu araĢtırmalarda, kıl keçisinin ormana ve ağaçlara verdiği zararlar öne çıkarılmıĢtır. Oysa Akdeniz Bölgesi‘ndeki ülkelerde kermes meĢesi ve boz pırnal meĢesinin keçi yetiĢtiriciliğinde önemi görülmüĢ ve üretim sistemi geliĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır (Papachristou, 1997; Aldezabal ve Garin 2000; Boyazoglu ve Morand 2001; Ainalis ve Tsiouvaras 2004; Zarovali ve ark., 2007). Türkiye‘de kermes meĢesi, verimli orman kuramadığı gerekçesi ile değer verilmemiĢ bir ağaççık türüdür. Bu nedenle bu ağaççık türü sadece akademik çevrede genel botanik özellikleri ile bilinmektedir. Kıl keçisi beslenmesinde önemli bir yem girdisi sağlamasına rağmen sürgün ve yapraklarının besin madde içerikleri ve kalitesi bilinmemektedir. Bu araĢtırmada, kermes meĢesi yaprak ve sürgünlerinin besin madde içeriği belirlenmiĢ ve vejetasyon dönemine bağlı olarak yem kalitesinin değiĢimi ortaya konmuĢtur. MATERYAL VE YÖNTEM AraĢtırma, Orman Genel Müdürlüğü tarafından Süleyman Demirel Üniversitesi ‗ne eğitim ve araĢtırma amacıyla tahsis edilen orman alanında yürütülmüĢtür. AraĢtırma alanının asli ağaççık türü (Quercus coccifera L.) kermes meĢesidir. Kermes meĢesi ocaklarının alan üzerindeki düzenli yayılıĢı vardır. Çalıların sahayı kaplama oranı % 70-90, boyları 50-100 cm arasında değiĢmektedir AraĢtırma alanından Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında olmak üzere 6 dönem sürgün ve yaprak örneği alınmıĢtır. Örnek alımı esnasında kıl keçisinin sürgün ve yaprakları yeme ve koparma Ģekli taklit edilmiĢtir (Cook, 1964). Besin madde içeriğinin belirlenmense yönelik analizler Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Yemler ve Hayvan Besleme Anabilim Dalı laboratuvarında yapılmıĢtır. Yem örnekleri el makası ile kesilerek 1-2 cm‘lik parçalar getirilmiĢtir. Örneklerin +105 Cº ‗de doğal halde kuru madde tayinleri yapılmıĢtır. Laboratuar koĢullarında kurutulan örnekler, 1 mm elek delik çapı olan laboratuar değirmeninde öğütülmüĢtür. Her vejetasyon dönemi farklı olmak üzere, 3 yinelemeli olarak, örneklerin ham protein, ham kül, ham yağ, ham selüloz içerikleri belirlenmiĢ ve hücre çeperi yapıları (NDF, ADF, ADL) analiz edilmiĢtir. Yem örneklerinin ham besin madde içeriklerinin analizi Weende (Naumann ve Bassler, 1993) ve Van Soest (Georing ve Van Soest, 1983) yöntemlerine göre yapılmıĢtır. Ham selüloz miktarının belirlenmesinde LEPPER yöntemi kullanılmıĢtır (Bulgurlu ve Ergül, 1978). Vejetasyon dönemine bağlı olarak kermes meĢesi sürgün ve yapraklarının metabolik enerji (ME, kcal/kg) değerlerinin saptanmasında; ME( Kcal/kg OM) = 3260+[0,455 * HP%]+[3,517 * HY %]-[4,037 * HS%] ME: Metabolik enerji, HP: Ham protein, HY: Ham tağ, HS: Ham selüloz formülü kullanılmıĢtır (TSE, 2008). Ġstatistiki analizler için SPSS 16.0 paket programı kullanılmıĢtır (SPSS 1988). Laboratuardan elde edilen veriler varyans analizine tabi tutularak dönemler arasındaki farklılıklar bulunmuĢtur. Bu amaçla varyans analizi sonuçları TUKEY testi uygulanmıĢtır (Steel ve Torrie, 1984). Yapılan testlerin p<0.05 düzeyinde anlamlılıkları vardır. 276 BULGULAR Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak kuru madde, organik madde, ham protein, ham yağ, ham selüloz, nitrojensiz öz maddeler, ham kül ve metabolik enerji değerlerine iliĢkin bulgular Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1. Kermes meĢesinde vejetasyon dönemine bağlı olarak besin madde içeriği ve metabolik enerji değerleri* Table 1. Effects of different vegetation periods on chemical composition of kermes oak* Kuru Maddede % Doğal Halde Kuru Dry matter basis % Madde Dönemler % Organik Ham Ham Nitrojensiz Öz Ham Periods Ham Yağ Moisture Madde Protein Selüloz Maddeler Kül Ether basis, Dry Organic Crude Crude Nitrogen -free Crude extract matter % matter protein cellulose extract ash c b c Mayıs 43.26 96,00 1.27 4.37a 20.88c 69.48a 4.00b Haziran 53.83b 96.04b 1.20c 3.95a,b 30.91b 59.98b 3.96b a b c b a c Temmuz 56.85 95.74 1.29 3.47 35.53 55.45 4.26b Ağustos 57.35a 96.94a 1.47b 2.69c 37.21a 55.57c 3.06a a a a a,b a c Eylül 57.95 96.75 1.59 3.73 37.08 54.35 3.25a * Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen değerler, 0.05 olasılık düzeyinde farklıdır. * Means in the same column followed by the same letters are not significantly different at the 0.05 level. ME: Metabolik Enerji ME: Metabolizable energy ME (Kcal kg-1) 3191.65a 3149.65b 3129.35c 3119.92cd 3124.15d Kuru madde: Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak kuru madde içeriğinin istatistiksel olarak önemli düzeyde değiĢtiği görülmektedir (p<0.05). Bu değiĢim Mayıs-Temmuz aylarında istatistiksel olarak belirgin düzeyde farklılık gösterirken (p<0.05), Ağustos ve Eylül dönemlerinde ise önemli değildir (p>0.05). Organik madde: Organik madde üzerine vejetasyon döneminin etkili olduğu görülmektedir (p<0.05). Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında istatistiksel olarak bir farklılık saptanmazken (p>0.05), Ağustos ve Eylül ayları bu aylardan farklılık göstermektedir (p<0.05). Ancak Ağustos ve Eylül aylarındaki organik madde içerikleri farksızdır. Ham protein: Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak ham protein içeriğinin istatistiksel olarak değiĢtiği görülmektedir (p<0.05). Mayıs-Haziran ve Temmuz aylarındaki ham protein içerikleri birbirleri ile benzer değerler gösterirken, Ağustos ve Eylül dönemlerinde ham protein içeriğinin yükseldiği görülmektedir (p<0.05). Ham yağ: Ham yağ içeriği bakımından da kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak istatistiki farklılık gösterdiği saptanmıĢtır (p<0.05). BaĢlangıçta yüksek olan ham yağ içeriğinin, vejetasyon dönemi ortalarında düĢtüğü (p<0.05), buna karĢılık dönem sonuna doğru bir miktar arttığı görülmektedir. Ham selüloz: Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak ham selüloz içeriğinin de istatistiksel olarak belirgin düzeyde değiĢtiği görülmektedir (p<0.05). Özellikle vejetasyonun baĢlangıç ve değiĢim dönemi olan Mayıs ve Haziran ayları hem kendi aralarında ve hem de diğer aylardan (Temmuz, Ağustos ve Eylül) istatistiksel olarak farklılık göstermektedir (p<0.05). Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında ham selüloz içeriğinin istatistiksel olarak değiĢmediği görülmektedir (p>0.05). Nitrojensiz öz maddeler: Nitrojensiz Öz Madde bakımından da kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak istatistiksel bakımdan önemli düzeyde farklılık gösterdiği görülmektedir (p<0.05). Mayıs ve Haziran ayları hem kendi aralarında ve hem de diğer dönemlerden istatistiksel olarak daha farklı nitrojensiz öz madde içermektedirler. Temmuz ve Eylül döneminde Nitrojensiz Öz Maddeler istatistiksel olarak farksızdır (p>0.05). 277 Tablo 2. Kermes meĢesinde vejetasyon dönemine bağlı olarak hücre çeperi yapılarının değiĢimi * Table 2. Changing of cell wall fractions of kermes oak (Quercus coccifera L.) in a vegetation period* Doğal Kuru Maddede % DM basis % Halde Dönem Kuru Period Madde % DM NDF Min.-Max. ADF Ort. ±SS Mean ±SD Min.-Max. ADL Ort. ±SS Mean ±SD Mayıs 43.26 43.92-44.81 44.36d,1±0.44 31.07-31.22 31.14d ±0.07 c Haziran 53.83 55.82-56.28 56.05 ±0.23 39.87-40.01 39.94c±0.07 b Temmuz 56.85 58.27-58.89 58.58 ±0.31 42.93-43.56 43.24b±0.31 Ağustos 57.35 59.39-60.14 59.83a±0.39 46.97-48.01 47.49a±0.52 a Eylül 57.95 60.38-60.89 60.71 ±0.28 48.03-48.04 48.03a±0.00 * Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen değerler, 0.05 olasılık düzeyinde farklıdır. * CE HEM Min.-Max. Ort. ±SS Mean ±SD Min.-Max. Ort.±SS Mean ±SD Min.-Max. Ort. ±SS Mean ±SD 13.97-14.18 19.05-19.69 19.87-20.17 23.96-24.70 24.21-24.50 14.07c ±0.10 19.37b ±0.32 20.02b ±0.15 24.33a ±0.37 24.35a ±0.14 16.89-17.25 20.32-20.82 23.06-23.39 22.27-23.16 23.54-23.82 17.06c ±0.18 20.57b ±0.25 23.22a ±0.16 23.16a ±0.89 23.68a ±0.14 12.70-13.74 15.81-16.41 14.71-15.96 12.38-12.99 12.34-12.85 13.22b ±0.52 16.10a ±0.30 15.33a ±0.62 12.67b±0.30 12.67b±0.28 Means in the same column followed by the same superscripts are not significantly different at the 0.05 level. DM: Doğal Halde Kuru Madde, NDF= Nötral Deterjan Fiber, ADF= Asit Deterjan Fiber, ADL= Asit Deterjan Lignin, CE: Selüloz, HEM: Hemiselüloz, SS: Standart Sapma DM= Dry matter; NDF= Neutral detergent fiber, ADF= Acid detergent fiber, ADL= Acid detergent lignin, CE= Cellulose, HEM= Hemicellulose, SD= Standard deviation 278 Ham kül: Ham kül bakımından elde edilen değerler incelendiğinde ise vejetasyon döneminin istatistiksel olarak etkili olduğu görülmektedir (p<0.05). Mayıs-Temmuz dönemleri Ağustos–Eylül dönemlerinden istatistiksek olarak daha yüksek düzeyde ham kül içermektedir (p<0.05). Metabolik enerji: Vejetasyon dönemine bağlı olarak metabolik enerji değerlerinin de istatistiksel olarak değiĢtiği saptanmıĢtır (p<0.05). Genel olarak vejetasyon döneminin ilerlemesine bağlı olarak metabolik enerjinin düĢtüğü görülmektedir. Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak, hücre çeperi yapılarını oluĢturan Nötral Deterjan Fiber (NDF), Asit Deterjan Fiber (ADF), Asit Deterjan Lignin (ADL), Selüloz (CE) ve Hemiselüloz (HEM) değerlerine iliĢkin elde edilen bulgular Tablo 2‘de verilmiĢtir. Nötral deterjan fiber (NDF): Mayıs ayında alınan örneklerde NDF oranı % 44.36 bulunmuĢtur. Haziran ayında NDF rakamında ciddi bir artıĢ olmuĢ ve % 56.05 rakamına ulaĢılmıĢtır. NDF oranındaki artıĢ Temmuz ayına kadar devam etmiĢ ve yapılan analiz sonucunda bu dönemin NDF değeri % 58.58 olmuĢtur. Ağustos ayında NDF değeri % 59.83 ‗dür (p<0.05). Ağustos ayından sonraki dönem olan Eylül ayında NDF rakamında ciddi artıĢ olmamıĢ olup, bu iki dönem değerleri arasında bir farklılığa rastlanmamıĢtır (p>0.05). Asit deterjan fiber (ADF): Mayıs ayında alınan yeĢil yaprak ve sürgün örneklerinden elde edilen kuru maddelerin ADF değeri % 31.14 olarak bulunmuĢtur. Haziran ayında 1 aylık dönemler arasında en büyük artıĢını yaparak % 39.94 değerine ulaĢılmıĢtır. Bir sonraki örnek alım dönemi olan Temmuz ayında ADF değeri % 43.24 olmuĢtur. Ağustos ayında yapılan analizlerde ADF değeri % 47.49‘a ulaĢmıĢtır (p<0.05). Eylül ayında yapılan analizlerde NDF değerinde ciddi bir artıĢ olmadığından, Ağustos ayı ile bir farklılığı bulunmamaktadır (p>0.05). Asit deterjan lignin (ADL): Mayıs ‗da alınan örneklerde ADL değeri % 14.07 bulunmuĢtur. Bu rakam Haziran ayında dönemler arasında en yüksek artıĢı yaparak % 19.37‘e ulaĢmıĢtır. Temmuz ayındaki ADL değeri % 20.02, Ağustos ayındaki ADL değeri % 24.33 olmuĢtur (p<0.05). Eylül ayında yapılan analiz sonuçları, istatistiki olarak Temmuz ayına göre farklılık göstermemiĢ ve ADL değerinde Ağustos ayına göre dönemler arasında farklılığa rastlanmamıĢtır (p>0.05). Selüloz (CE): Mayıs ayında alınan yeĢil yaprak ve sürgün örneklerinden elde edilen kuru maddelerdeki selüloz değeri % 17.06 olarak bulunmuĢtur. Bu oran, Haziran ve Temmuz aylarında artarak sırasıyla % 20.57 ve % 23.22 değerlerine ulaĢmıĢtır (p<0.05). Ağustos ve Eylül aylarında alınan örnekler üzerinde yapılan analiz sonuçları sırasıyla % 23.16 ve % 23.68 olup, Temmuz ayına göre dönemler arasında bir farklılık oluĢturmamıĢtır (p>0.05). Hemiselüloz (HEM): Mayıs ayında, kuru madde bazında hemiselüloz değeri % 13.22 olarak bulunmuĢtur. Bu değer Haziran ayında dönemler arasında en yüksek artıĢını yaparak % 16.10 rakamına ulaĢmıĢtır. Temmuz ayında alınan örnekler üzerinde yapılan analizlerde hemiselüloz oranı % 15.33 olarak bulunmuĢtur. Ağustos ayında yapılan analizde hemiselüloz değeri % 12.67 olup, diğer dönemlere göre düĢmeye baĢlamıĢtır (p<0.05). Eylül ayına ait analiz sonucu Ağustos ayına göre farklılık göstermemiĢ, bu iki dönem arasında farklığa rastlanmamıĢtır (p>0.05). TARTIġMA VE SONUÇ Keçiler dünyanın çok değiĢik iklim ve coğrafi bölgelerine yayılmıĢlardır. Kıl keçiler ise çok kurak iklim koĢullarında, çok eğimli ve tarıma uygun olmayan ve çok az bitki örtüsüne sahip step alanlarında yetiĢtirilebilirler. Uygun bakım ve yönetim koĢullarında her çeĢit koĢula kolayca kıl keçilerinden verimli bir Ģekilde faydalanılmaktadır (Görgülü, 2002). Bu araĢtırma ile bu yem kaynağının, en yüksek verim ve besin madde içeriğine sahip olduğu döneme iliĢkin yeterli bilgi elde edilmiĢ ve keçi otlatmacılığında besin madde içeriği bakımından en uygun dönem saptanmıĢtır. AraĢtırma bulgularında görüldüğü gibi, vegetasyon dönemine bağlı olarak kermes meĢesinin besin madde kompozisyonunun belirgin düzeyde değiĢtiği görülmektedir. DeğiĢik tarla ve mera yem bitkilerinin yem değerleri hakkında bilgi veren Ergül (2008) ve Akyıldız (1986) tüm yem bitkilerinde vejetasyon dönemi ilerledikçe kuru madde ve ham selüloz oranını artığını, buna karĢılık ham yağın önce artıp, sonra gerilediğini belirtmektedirler. AraĢtırmada elde edilen sonuçlar da bu durumu destekler niteliktedir. Türkiye ‗de yetiĢen bazı kermes türü yapraklarının yem değerine iliĢkin yapılan bir çalıĢmada, Temmuz döneminde hasat edilen kermes meĢesi yapraklarında organik maddeyi % 93.08, ham proteini % 3.62, ham selülozu % 38.2, ham yağı 279 % 4.44 ve ham külü % 6.91 olarak saptanmıĢtır. Bu çalıĢmada da aynı dönemde elde edilen besin madde içeriği değerleri ham protein hariç Kamalak ve ark. (2004) bulgularına yakın değerler göstermektedir. AraĢtırma bulgularına göre Türkiye‘nin Batı Akdeniz Bölgesi ‗nde keçi otlatmacılığı bakımından özellikle bitki kuru madde içeriği dikkate alındığında hayvanların Haziran ayından itibaren otlatılmaya baĢlanmasının daha uygun olacağı sonucuna varılmıĢtır. Nötral Deterjan Fiber (NDF), bitki hücre duvarı yapısında bulunan hemiselüloz, selüloz, lignin, kütin ve çözünmeyen protein miktarını ifade etmektedir.. NDF oranı bitkinin büyüme durumu veya olgunluğunun göstergesidir. NDF değeri hayvanların beslenmesinde önemli bir gösterge olup, NDF değeri arttıkça yemin kalitesi azalmaktadır. Asit Deterjan Fiber (ADF), bitki hücre duvar yapısında selüloz, lignin ve çözünmeyen protein miktarını ifade etmektedir. Bir yemde ADF oranı arttıkça, bu yemin sindirilebilirliği azalmaktadır. Ruminantlar, bitki hücre duvarı yapısında bulunan ve suda çözünmeyen karbonhidrat parçaları olan hemiselüloz ve selülozu parçalayabilmekte, fakat Asit Deterjan Lignin (ADL)‘i parçalayamamaktadır. Bu açıklamalar araĢtırma sonuçları ile iliĢkiye getirildiğinde, kermes meĢesinde yem kalitesinin en yüksek olduğu dönemlerin Mayıs ve Haziran aylarında olduğu görülmektedir. Mayıs ayı bu ağaççık türünde yaprak ve sürgün büyümesinin en yüksek olduğu, ayrıca çiçeklenme ve döllenmenin gerçekleĢtiği dönemdir. Bu nedenle bu dönemde yararlanılmamalıdır. Kermes meĢesinden hem kalite hem de kantite açısından maksimum yaralanmanın sağlanacağı dönem Haziran ayıdır. TeĢekkür Bu çalıĢma, 108O593 proje numarası ile Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu (TÜBĠTAK) tarafından desteklenmiĢ olup, bu desteklerinden dolayı TÜBĠTAK‘a teĢekkürlerimizi sunarız. REFERANSLAR Ainalis, AB., Tsiouvaras, CN., 2004. Forage production of woody fodder species and herbaceous vegetation in a silvopastoral system in Northern Greece. Agroforestry Systems, 42 (2): 1-11. Akyıldız, AR., 1986. Yemler Bilgisi ve Teknolojisi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 868, Ankara Üniversitesi Veteriner ve Ziraat Fakültesi Basımevi, Ankara, s.411. Aldezabal, A., Garin, I., 2000. Browsing preference of feral goats (Capra hircus L.) in a Mediterranean mountain scrubland. J. of Arid Environments, 44 (1):133-142. Alpay, O., 1972. Aladağ Orman Ġçi Otlaklarında Otlatma ġekli ve Kesafeti ile Hayvansal Verim ĠliĢkileri. Ormancılık AraĢtırma Enstitüsü Teknik Bülten Serisi, No: 52, Cihan Matbaası, Ankara, s.56. Boyazoglu, J., Morand-Fehr, P., 2001. Mediterranean dairy sheep and goat products and their quality: A critical review. Small Rumin. Res., 40: 1–11. Bulgurlu, ġ., Ergül, M., 1978. Yemlerin Fiziksel Kimyasal ve Biyolojik Analiz Metodları Uygulama Kitabı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Yayın No.127, Ġzmir, s.176. Cook, CW., 1964. Symposium on nutrition of forages and pastures: collecting forage sample‘s representative of ingested material of grazing animals for nutritional studies. J. Animal Sci., 23: 265-270. Defne, M., 1955. Türkiye‘de Otlak ve Otlatma ĠĢlerini Tanzim Yolu ile Ormanların Korunması Problemi Üzerine AraĢtırmalar. TC Ziraat Vekaleti, Orman Umum Müdürlüğü Yayınları, Sıra No: 167, Sayı: 14, Yenilik Basımevi, Ankara, s.124. Ergül, M., 2008. Yemler Bilgisi ve Teknolojisi. 5. Basım, ISBN: 978-975-483-528-1, Ġzmir, s.303. Georing, HK., Van Soest, PJ., 1983. Forage Fiber Analyses. AGR Handbook, NR, Washington, p.379. Görgülü, M., 2002. Büyük ve Küçük Hayvan Besleme. 1. Basım, s285, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Adana. Kamalak, A., Canbolat, O,, Ozay, O., Akbas, S., 2004. Nutritive Value of Oak (Quercus spp.) Leaves. Small Ruminant Research, 53:161-165. Mol, T., 1982. Elazığ Ormanlarında Yemlik Yaprak Yararlanmasının Orman Ağaçlarına Etkileri. Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayınları, No. 2911/316, TaĢ Matbaası, Ġstanbul, s.66. Naumann, C., Bassler, R., 1993. Die chemische Untersuchung von Futtermitteln. In: Methodenbuch. Band III, p6, 3. Ergänzungen, VDLUFA Verlag, Darmstadt, Germany Özder, M., 1997. Keçi YetiĢtiriciliği, In: M Kaymakçı, Y AĢkın, Keçi Besleme, 1. Baskı, Ġzmir, s.34-55. Papachristou, TG., 1997. Foraging behaviour of goats and sheep on Mediterranean kermes oak shruplands. Small Rumin. Res., 24: 85–93. 280 SPSS, 1988. User‘s Guid: 3rd, Edn. SPSS Inc. Chicago-USA. Steel, RGD., Torrie, JH., 1984. Principles and procedures of statistics: a Biometrical Approach. McGraw-Hill Book Co. Inc., 2nd Edn.. New York,-USA p.633. TSE, 2008. Determination of Metobolizable Energy in Animal Feeds (Chemical Method). Standard Number: 9610, Ankara. Zarovali, MP., Yiakoulakiand, MD., Papanastasis, VP., 2007. Effects of Shrub Encroachment on Herbage Production and Nutritive Value in Semi-arid Mediterranean Grasslands. Grassland Forage Science, 62: 355–363. 281 Tuz Stresi Altındaki Patlıcan Fidelerine Uygulanan Gibberellik Asit (GA3)’in Bitki GeliĢimi ve Ġyon Birikimi Üzerine Etkisi Fikret YAġAR* Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Türkiye fyasar@yyu.edu.tr Özlem UZAL Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Türkiye ozlemuzal@yyu.edu.tr Okan YELER Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Türkiye okanyeler@yyu.edu.tr Özet Aydın Siyahı patlıcan çeĢidine ait fideler, Hoagland besin çözeltisi bulunan hidroponik sistemde, iklim özellikleri kontrollü bitki büyütme odasında yetiĢtirilmiĢtir. Üç haftalık fidelere kademeli olarak 100 mM NaCl uygulanmıĢ, 15 günlük tuz stresi sonucunda meydana gelen fizyolojik ve biyokimyasal değiĢiklikler incelenmiĢtir. AraĢtırmada, tuzun bitki geliĢimini olumsuz etkileyen etkisini azaltacağı öngörüsüyle, patlıcan fidelerine tuzla birlikte 2.5, 5.0, 7.5 ve 10 ppm dozlarında Gibberellik asit (GA3) ilave edilmiĢtir. Tuz stresinin ve bununla birlikte uygulanan GA3‘in etkisini belirlemek amacıyla; bitki yaĢ ağırlığı, bitkilerin yaprak, kök ve gövdelerindeki sodyum (Na+), potasyum (K+), kalsiyum (Ca+2) ve klorür (Cl-) iyonu birikimlerine bakılmıĢtır. NaCl‘in tek baĢına uygulandığı bitkilerin yapraklarında klorozlar meydana gelmiĢ ve buna paralel olarak kontrole göre yapraklardaki Na + ve Cl- iyon miktarlarında yüksek bir artıĢ, Ca+2 ve K+ birikimlerinde ise önemli düĢüĢler belirlenmiĢtir. ―Tuz + GA3‖ uygulanan bitkilerde GA3 dozu arttıkça kloroz belirtileri ve tuzdan zararlanma Ģiddeti azalmıĢ, Na+ ve Cl- iyon miktarlarında kontrole göre artıĢ olsa da sadece tuz uygulamasına göre azalma, Ca+2 ve K+ birikimlerinde ise önemli artıĢlar belirlenmiĢtir. ―Tuz + 10 ppm GA3‖ uygulamasında, tuzun etkisi nedeniyle geliĢme yavaĢlamıĢ; ancak bitki yapraklarında rozetleĢme veya kloroz gibi semptomlar ortaya çıkmamıĢtır. Yapılan çalıĢmada, GA3 uygulamasının patlıcan bitkisini tuzun toksik etkisinden koruma etkisi yaptığı ve bu etkinin 10 ppm GA3 kullanım dozunda ortaya çıktığı belirlenmiĢtir. Daha yüksek gibberellik asit dozlarının uygulanmasıyla, tuzun geliĢmeyi engelleyici etkisinin önemli düzeyde engellenebileceği yönünde bir izlenim oluĢmuĢtur. Anahtar kelimeler: Patlıcan, Solanum melongena L., Tuz stresi, GA3, İyon birikimi The Effect of Gibrellic Acid (G3)in Salt-stressed Eggplant Seedlings on Plant Development and Ion Deposition Abstract Seeds from Black Aydın eggplant varieties, in hydrponic system within Hoagland nourishment solutions, grown up in plant development under control climatic features room. Three weeks seedlings was carried out graded 100 mM NaCl and studied alteration physiologic and biochemical for 15 days salt stress plants. In the investigation, foresight of salt reduce negative effect of development plants, added 2.5, 5.0, 7.5 and 10 ppm doses Gibrellic acid (GA3) with salt. Aim of determination of salt stress and nevertheless effect of GA3; controled plant moist weightiness and accumulation of sodium (Na+), potassium (K+), calcium (Ca+2) and chlorure (Cl-) within plants leafs, root and trunk. When only NaCl carried out to the plants which occurred chlorozes and as a parallel amount of Na + and Clion has high increase, compared to controls, Na + and Cl- ions increases in amount if only been reduced by the salt application, Ca + 2 and K + were significant increases in the accumulation of. Carrying out ―Salt+ GA3‖ on the plants showed that when increase of GA3 doses reduced chloroze sign and salt damage. Carrying out ―Salt + 10 ppm GA3‖, effect of salt reduced growing up, merely plants 282 leafs didn‘t come on the scene symptom of rosettes and chloroses. In this study, carried out GA 3 doses protected from toxic effect of salt on eggplant and this affection determined with 10 ppm GA3 usage doses. Carried out higher gybrellic acid doses showed that obstruction of salt growing up effect can reduce in an important level. Key words: Eggplant, Solanum melongena L., Salt stress, GA3, Ion accumulation GĠRĠġ Stres, çevresel ve biyolojik faktörlerin ayrı ayrı veya birlikte fizyolojik olaylarda belirgin değiĢimler meydana getirmesidir. Bitkilerin yetiĢtiği ortamlarda genellikle bazı faktörler eksik ve bazı faktörlerde ideallikten oldukça uzaktır. Bu nedenle bir veya daha fazla olumsuz Ģartla karĢı karĢıya kalan bitki metabolizması önemli derecede bir strese maruz kalır ve bu stres durumunu ortadan kaldırmak, sakınmak veya aĢmak için çeĢitli biyokimyasal ve fizyolojik mekanizmaları devreye sokar (Kadıoğlu,1999). Strese karĢı bitkilerin tepkileri ise kaçınma ve tolerans Ģeklindedir. Kaçınma, bitki dokularında stres faktörlerinin azaltılmasına veya önlenmesine yönelik olarak gerçekleĢir. DıĢ çevrede stres oluĢturabilecek koĢullar olmasına rağmen bitkinin hücrelerini stres altına sokmayan bir iç ortam sağlaması sakınma veya kaçınma olarak tanımlanır (Levitt, 1980). Burada bitkinin çevreyle iliĢkili yüzeylerinin bileĢimi ve morfolojisindeki değiĢimler yer alır. Strese tepki olarak; yaprak ayasının kalınlığı, stomaların büyüklük ve sıklığı, kutikulanın inceliği ve kimyasal bileĢimi değiĢmektedir. Tolerans, stres etkisinin azaltılmasını veya düzeltilmesini kapsar. Yani bitkinin aĢırı dıĢ stres Ģartlarında olduğu kadar içsel stres altında da bir dereceye kadar fonksiyonlarını yada canlılığını devam ettirme yani strese dayanma kapasitesidir (Hasegawa ve ark., 1986). Bu aĢamadaki değiĢimler; doku ile organel düzeyinde ve moleküler seviyede meydana gelmektedir (Levitt, 1980; Edreva, 1998; Acar, 1999; Kadıoğlu, 1999). Tuz stresi altındaki bitkiler su ile birlikte tuz iyonlarını aĢırı biriktirdiklerinde bitki daha fazla iyon birikimini önlemek için stomalarını kapatarak su kaybını ve dolayısıyla köklerden su alımını da kesmiĢ olur. Stomaların kapanması ABA hormonunun uyartımı ile gerçekleĢir. ABA nın bitkide aktive olmasıyla geliĢimi teĢvik eden diğer hormonların aktivitelerinde de azalmalar olabilir. Dolayısıyla tuz stresi altındaki bitkilerin geliĢim ve büyümelerinde duraklamalar ve devam etmesi durumunda stresin Ģiddetine bağlı olarak ölümler olur. GeliĢimi teĢvik edici hormonların uygulanması ise enzim aktivitelerini artırarak bitkinin geliĢimini devam ettirmesi ve strese dayanım süresini artırdığı bazı çalıĢmalarda belirtilmiĢtir (El-Shahaby ve ark.,1992 ;Lin ve Kao,1995;Xiong ve ark., 2002; Rodriguez ve ark.,2006). GA3 ve sitokinin gibi büyüme düzenleyicilerinin bitkilere uygulanmasıyla tuz stresinin olumsuz etkisinin değiĢtirilmesinde yararlar sağlar (Xiong ve ark. 2002).Nitekim Lin ve Kao(1995)‘nun yaptıkları bir çalıĢmada GA‘nın tuz uygulanmıĢ pirinç fidelerinin sürgünlerinin geliĢiminin engellenmesini azalttığını ileri sürmüĢlerdir. Rodriguez ve ark.(2006)‘nın yaptıkları çalıĢmada ise GA 3 uygulamalarının pirinci kapsayan bazı bitkilerde geliĢimin engellenmesinin teĢvikinin azaltılmasında rol oynadığını rapor etmiĢlerdir. Aynı çalıĢmada tuz uygulamasının klorofil hariç diğer tüm ölçülen parametrelerde negatif etkilendiği belirtilmiĢtir. Yine GA3 uygulamasının klorofil b, karatenoid içerikleri,sürgün kuru ağırlığı ve sürgün uzunluğunda tuzun etkisini önlediği ifade edilmiĢtir. Radi ve ark.,(1989) mısırda tuz stresi ile klorofil a ve b ve karatenoidlerde artıĢlara sebep olduğunu fakat GA 3 uygulamalarının bu pigmentlerde ilaveli bir artıĢa sebep olduğunu belirmiĢlerdir. Tersine aynı araĢtırıcılar aspirde tuz stresinin pigmentleri azalttığını GA3‘ün bu pigmentleri artırdığını belirtmiĢlerdir. Ashraf ve ark.(2001)‘nın yaptıkları çalıĢmada tuzlu geliĢme ortamında iki buğday hattının sürgün ve köklerinde Na ve Cl‘nin konsantrasyonunda ciddi artıĢa sebep olmuĢ fakat Na ve Cl‘nin birikimi GA3 uygulaması ile her iki tahıl hattının hem kök ve hem de sürgünde arttığı belirtilmiĢtir. Tuza hassas Barani-83 tuza tolerant SARC-1 den daha fazla iyon biriktirmiĢlerdir.Net CO2 asimilasyonu oranı her iki buğday hattında NaCl2 miktarının artması ile sürekli olarak azalmıĢtır. Yine GA3 uygulaması ile her iki çeĢit içinde bu değiĢkenlik tuz stresinin etkilerini hafiflettiği belirtilmiĢtir. 283 Genellikle dıĢtan farklı büyüme düzenleyicilerin uygulanması ile içsel hormon düzeylerinin teĢvik edildiği üzerine görüĢ birliği vardır (El-Shahaby ve ark.,1992). Rodriguez ve ark.(2006) pirinç fidelerinin tuza toleransının geliĢmesinde belki de Cynobakter tarafından üretilen EP içinde hormonların bulunmasından dolayı olduğu nu ifade etmiĢlerdir. ÇalıĢmada GA uygulaması ile tuz stresine yanıt olarak aĢırı ABA üretimini teĢvik ettiği ve büyüme regülatörlerinin oranlarını değiĢtirerek azalttığı belirtilmiĢtir. Sonuçlarını verdiğimiz bu çalıĢmada, tuz ile birlikte GA3 uygulanan patlıcan fidelerinin tuz stresine karĢı gösterdikleri tepkiler bitki büyüme parametreleri ve iyon birikim durumlarına bakılarak araĢtırılmıĢtır. 1. Materyal ve Yöntem 1.1. Materyal AraĢtırma Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Fizyoloji Laboratuvarında yürütülmüĢtür. ÇalıĢmada, Aydın siyahi patlıcan çeĢidi kullanılmıĢtır. 1.2. Yöntem Bitkilerin Yetiştirilmesi Denemede kullanılan patlıcan tohumları pomza doldurulmuĢ 40x25x5 cm boyutlarındaki plastik kaplara ekilmiĢtir. Her çeĢide ait 25‘er adet tohum pomza içine ekilerek çimlendirilmiĢtir. Çimlenen fideler, 26 OC sıcaklık %70 neme sahip ve 7000 lüx ıĢığın olduğu iklim odasında büyütülmüĢtür. Kotiledon yaprakları yatay duruma gelen ve ilk gerçek yaprakları görülmeye baĢlayan fideler delikli plastik kaplara yerleĢtirilerek Hoagland besin solüsyonlu su kültürüne alınmıĢlardır. Hoagland çözeltisinde yetiĢtirilen fideler 4-5 gerçek yapraklı oldukları zaman ortama kademeli olarak toplam 100 mM‘lık NaCl tuz stresi uygulanmıĢtır. Tuz uygulanmayan kontrol bitkileri ile birlikte tüm bitkiler 25oC sıcaklık ve %65 oransal neme sahip iklim odasında geliĢtirilmiĢlerdir. Ölçüm ve analizler için örnek alma iĢlemi üç tekerrürlü olacak biçimde tuz uygulamasından 8 gün sonra yapılmıĢtır. İyon Analizleri Kontrol ve tuz uygulamalarının her bir tekrarından tesadüfî olarak seçilen 3‘er bitkinin Na, K ve Ca iyon analizleri Taleisnik ve ark. (1997) ye göre yapılmıĢtır. Nispi iyon miktarı bitkilerin kök gövde ve yaprak organlarından mg/gr T.A olarak ölçülen Na, K ve Ca iyonları toplanarak 100 gr bitkideki miktarları hesaplanmıĢtır (Taleisnik ve Grunberg 1994). 2. Değerlendirmelerin yapılması Tesadüf parselleri deneme desenine göre kurulan denemelerden elde edilen sayısal değerler, varyans analizine tabi tutulmuĢ ve uygulamalar arasındaki farklılıkların istatistiksel açıdan önemlilik derecesi ortaya konulmuĢtur. Bunun için SAS Institue (1985) paket programından yararlanılarak Duncan çoklu karĢılaĢtırma testi yapılmıĢ ve farklılık dereceleri, %0.1 düzeyinde harflendirme yoluyla gösterilmiĢtir. 3. Bulgular ve Tartışma Tuz stresi ile birlikte farklı dozlarda uygulanmıĢ GA3 hormonunun patlıcan fidelerindeki geliĢim ve iyon birikimlerinin incelendiği bu çalıĢmada, tuz uygulamasıyla, bitkilerin yaĢ ağırlıkları kontrole göre azalmıĢ, ancak tuzla birlikte GA3 uygulandığında kontrole göre azalma olsa da tek baĢına tuz uygulamasına göre bir artıĢ olduğu gözlenmiĢtir. Farklı dozlarda tek baĢına GA3 uygulamasında da tuz ile birlikte GA3 uygulamasına göre bitki yaĢ ağırlığında bir artıĢ olmasına rağmen kontrole göre ciddi düĢüĢlerin olduğu görülmüĢtür ( Çizelge 1). YaĢar ( 2003) patlıcanda yaptığı çalıĢmada tuz stresinin bitki yaĢ ağırlığını önemli ölçüde azalttığını belirtmiĢtir. Ashraf ve ark.(2001) buğdayda yaptıkları çalıĢmada, sürgün ve kök yaĢ ve kuru ağırlığı, bitki boyu ve yaprak alanında tuz miktarının artması ile azalmalar belirlenmiĢ fakat GA uygulaması ile bu geliĢme parametreleri yönünden her iki çeĢitte de önemli bir iyileĢmeye sebep olmuĢtur. Bitkilere sadece GA3 uygulaması ile bitki geliĢiminde azalmaların olmasının sebebi ise PektaĢ,(2009) belirttiği gibi giberelik asitin bir inhibitör görevi gördüğü ve giberelik asitin artan konsantrasyonu ile tüm enzim 284 aktivitelerinin azalmasından dolayı bitki geliĢiminde kontrole göre azalmaların olduğu ve böylece stresten kaçınmanın olduğunu söylemek mümkün olabilmekte. Çizelge 1: Tuz ve GA3 hormonu uygulanmıĢ patlıcan fidelerinin bitki yaĢ ağırlık (g) ölçümleri ve yapraklarındaki iyon birikimleri (µg mg-1 Y.A) Uygulama Bit.Ya. Ağ. Na K Ca Cl Kont 6,26 a 527,62 d 125,02 ab 34,09 b 0,135 g Tuz 1,57 c 920,53 a 63,18 d 17,25 c 3,903 a T+2,5ppmGA3 1,82 c 683,50 b 72,12 cd 35,26 b 2,631 b T+5ppmGA3 2,97 bc 674,75 bc 76,38 cd 36,31 b 2,275 c T+7,5ppmGA3 2,20 bc 606,67 bcd 149,34 a 39,90 b 2,603 b T+10ppmGA3 2,64 bc 574,98 cd 143,58 a 35,91 b 1,854 d 2,5ppmGA3 2,64 bc 553,94 d 119,71 ab 46,24 b 0,651 e 5ppmGA3 3,38 bc 547,71 d 119,65 ab 48,50 b 0,597 ef 7,5ppmGA3 4,11 b 549,60 d 149,96 a 64,75 a 0,537 ef 10ppmGA3 3,23 bc 568,00 d 169,82 a 74,39 a 0,418 f Yapılan bu çalıĢmada tuz ve GA3 hormon uygulamasının bitkilerin iyon alım ve birikimlerinde ne tür değiĢiklik yapıp yapmayacağını anlamak için Na, K, Ca ve Cl iyon birikimlerine bakılmıĢtır. Yapılan ölçüm ve analizlerde bitkilerin yaĢ yaprak örneklerinin Na ve Cl iyon birikimleri tuz uygulaması ile birlikte kontrol bitkilerine göre ciddi artıĢların olduğu görülmüĢtür. Tuz + GA3 uygulamalarında ise GA3 ün düĢük dozlarında kontrole göre hafif artıĢlar olsa bile Tuz+7,5 ve Tuz+ 10 ppm GA3 dozlarında Na birikimi kontrolle aynı istatistiki aralıkta olduğu görülmüĢtür. Tek baĢına GA3 uygulamalarında ise kontrol bitkileri ile aynı oranda Na biriktirdikleri görülmüĢtür. Cl iyon birikiminde ise Tuz+GA3 uygulamalarında kontrole göre artmıĢ ancak tek baĢına tuz uygulanmıĢ bitkilerin Cl birikimine göre azaldığı görülmüĢtür. Ayrıca, tek baĢına farklı dozlarda GA3 uygulamalarında da kontrole yakın değerlerde Cl iyon birikimi olduğu görülmüĢtür( Çizelge 1). (Ashraf ve ark.2001) tuzlu geliĢme ortamında iki buğday hattının sürgün ve köklerinde Na ve Cl‘nin konsantrasyonunda ciddi artıĢa sebep olmuĢ fakat Na ve Cl‘nin birikimi GA3 uygulaması ile her iki tahıl hattının hem kök ve hem de sürgünde arttığı belirtilmiĢtir. GA3 ve sitokinin gibi büyüme düzenleyicilerinin bitkilere uygulanmasıyla tuz stresinin olumsuz etkisinin değiĢtirilmesinde yararlar sağladığını Xiong ve ark. (2002), Lin ve Kao(1995)‘nun yaptıkları çalıĢmalarda belirtmiĢlerdir. Rodriguez ve ark.(2006) yaptıkları çalıĢmada da GA3 uygulamalarının pirinci kapsayan bazı bitkilerde geliĢimin engellenmesinin teĢvikinin azaltılmasında rol oynadığını rapor etmiĢlerdir. Tuz ve farklı dozlarda GA3 hormonu uygulanmıĢ patlıcan fidelerinin K ve Ca iyon birikimleri tuz uygulaması ile kontrole göre azalma göstermiĢ ancak Tuz+GA3 uygulanan bitkilerin K ve Ca iyonları tek baĢına tuz uygulamasına göre dozlara bağlı olarak artıĢ göstermiĢtir. Tuz+7.5 ve 10 ppm GA3 dozlarında en yüksek K birikiminin olduğu görülmüĢtür. Ca birikiminde de tuz uygulamasında kontrole göre azalma olmuĢ ancak GA3 uygulamaları ile Ca birikimleri tüm GA3 dozlarında kontrolle aynı aralıkta çıkmıĢtır. Ancak tek baĢına 7.5 ve 10 ppm GA3 dozlarında ki Ca birikimi kontrol gurubundaki Ca birikiminden de yüksek çıkmıĢtır ( Çizelge 1). Amal ve ark. (2014) tuz stresi altındaki arpa bitkilerine GA3 uygulayarak yaptıkları çalıĢmada tuz stres uygulamasında K, Mn ve Mg iyonlarının birikiminde azalma olduğunu ve ayrıca GA3 uygulamasının tuz stresinin etkisini azaltarak bu iyonların alımında artıĢların olduğunu belirtmiĢlerdir. Aynı Ģekilde Schachtman ve Lio (1999) arpada, Iqbal ve Ashraf (2013) tuz stresi altındaki buğday bitkilerine GA3 uyguladıklarında tuz stresi iyon alınımını azaltırken, stres uygulanmıĢ bitkilere GA3 uygulandığında bitkilerin iyon alınımlarının arttığını gözlemlemiĢlerdir. 285 SONUÇ Bu araĢtırma patlıcanda tuz uygulamasının bitki yaĢ ağırlığı ile Na, Cl, K ve Ca iyon birikimleri üzerine önemli etkisinin olduğunu göstermiĢtir. Ayrıca tuz uygulaması ile birlikte üç farklı dozda uygulanan GA3 uygulamasının özellikle bitkilerin yapraklarındaki iyon birikimlerini artırdığını, GA3 hormonunun enzimlerini inhibe etmesinden dolayı bitki geliĢiminde kontrole göre azalmaların olmasının sebebinin buna bağlanabileceği kanısı bizde de oluĢmuĢtur. Stres altındaki bitkilere GA3 hormonu uygulandığında bitkilerin stresten korunmak için bitki geliĢimini inhibe ederek, iyon alımını da artırarak ve iyon dengesini iyi ayarlayarak bitkinin stresten kaçınmasını sağladığını görmekteyiz. REFERANSLAR Acar, O., 1999. Kurağa Dayanıklı Bazı Arpa (Hordeum spp.) Çeşitlerinde Süperoksit Dismutaz (SOD) Aktivitelerinin Araştırılması. (Doktora Tezi). Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Biyoloji Anabilim Dalı, Ġzmir. Amal, M.E. ve Abdel-HamidHeba I. Mohamed, 2014. The Effect Of The Exogenous Gıbberellıc Acıd On Two Salt Stressed Barley Cultıvars, European Scientific Journal February 2014 edition vol.10, No.6 ISSN: 1857 – 7881 Ashraf,M.,Karim, F. ve Rasul, E., 2001.Interactive effects of gibberellic acid (GA3) and salt stress on growth, ion accumulation and photosynthetic capacity of two spring wheat (Triticumaestivum L.) cultivars differing in salt tolerance.PlantGrowth Regulation 00.1-11. Edreva, A., 1998. Molecular Bases of Stress in Plants, Bitkilerde Stres Fizyolojisinin Moleküler Temelleri. EBİLTEM, 22-26 Haziran, Bornova, Ġzmir, s: 1–33. El-Shahaby OA. 1992 Internal water status, endogenous levels of hormones, photosynthetic activity in well watered and previously water stressed Vigna sinensis plants under ABA effect. Mans Sci Bull, 19:229245. Hasegawa ,P.M., Bressan, R.A., Handa, A.V., 1986. Cellular Mechanisms of Salinity tolerance. Hort. Sci., 21: 1317-1324. Iqbal, M. ve Ashraf, M., 2013. Gibberellic acid mediated induction of salt tolerance in wheat plants: Growth, ionic partitioning, photosynthesis, yield and hormonal homeostasis. Environmental and Experimental Botany, 86, 76-85. Kadıoğlu, A., 1999, Bitki Fizyolojisi, 2. Baskı, 377 sayfa, Trabzon Levitt, J., 1980. Responses of Plants to Environmental Stresses. Vol.II, 2nd ed. Academic Press, New York, pp:607. Lin CC ve Kao CH.,1995. NaCl stress in rice seedlings: starch mobilization and the influence of gibberellic acid on seedling growth. Bot Bull Acad Sin, 36:169-173. Lin CC ve Kao CH.,1995. NaCl stress in rice seedlings: starch mobilization and the influence of gibberellic acid on seedling growth. Bot Bull Acad Sin, 36:169-173. PektaĢ Ġ., 2009. Bitki gelişim düzenleyicilerinin antioksidan enzimlerin üzerine etkisinin araştırılması, Balıkesir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek lisans Tezi, s,57. Radi F., Heikal M.M., Abdel-Rahman A.M. ve El-deep B.A.A. 1989. Interactive effect of salinity and phytohormones on growth and plant water relationship parameters in maize and safflower plants.Acta Agron. Hung. 38: 271–282. Rodriguez,A.A., Stella, AM, Storni MM, Zulpa G ve Zaccaro MC., 2006. Effects of cyanobacterial extracellular products and gibberellic acidon salinity tolerance in Oryza sativa L.Saline Systems,2:7. Sas-Institue. 1985. Sas/State User‟s Guide 6.03 ed. SAS. Ins. Cary. N.C. Taleisnik, E., Grunberg, K., 1994. Ion balance in tomato cultivars differing in salt tolerance. I. Sodium and potassium accumulation and fluxes under moderate salinity. Physiologia Plantarum, 92:528-534 Taleisnik, E., Peyrano, G. ve Arias, C., 1997. Respose of Chloris gayana Cultivars to Salinity. Germination and Early Vegetatif Growth. Trop. Grassl. 31: 232-240 Xiong L, Zhu JK.,2002.Salt tolerance.In The Arabidopsis Book Edited by: Somerville C, Meyerowitz E. Rockville MD, American Society of Plant Biologists:1-22. YaĢar, F.,2003. Tuz Stresi Altındaki Patlıcan Genotiplerinde Bazı Antioksidant Enzim Aktivitelerinin ınvıtro ve ın vıvo Olarak İncelenmesi. (doktora tezi basılmamıĢ). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bil. Enst., Van. 286 Eko-GiriĢimciliği Motive Eden Faktörler Mine Yılmazer Celal Bayar Üniversitesi, Türkiye mine.yilmazer@cbu.edu.tr MeltemOnay* Celal Bayar Üniversitesi, Türkiye meltemonay@gamil.com Özet Dünya gündemindeki en önemli konulardan biri, ekolojik yaĢama zarar veren üretim faaliyetlerinin azaltılması ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasıdır. Hava, su ve toprak kirliliğini, küresel ısınmaya yol açan CO2 emisyonunu azaltan ve çevreye zarar vermeyen üretim faaliyetlerine ekogiriĢimcilik adı verilmektedir. BaĢarılı eko-giriĢimcilik örnekleri, üretimin doğa dostu bir Ģekilde yapılabileceğini göstermektedir. Günümüzde birçok geliĢmiĢ ülkede ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan çevre mevzuatı eko-giriĢimciliği desteklemektedir. Bu araĢtırmada, Ġzmir‘deotomotiv sektöründe faaliyette bulunan bir Türk firmasının eko-giriĢimcilik uygulamaları incelenmiĢtir. AraĢtırmanın verileri, firmanın üretim müdürleri ve ilgili yöneticileri ile yüz yüze görüĢmeler yapılarak elde edilmiĢtir. Bu bilgilere dayanarak, eko-giriĢimciliği motive eden faktörler ve bu kapsamda gerçekleĢtirilen uygulamalar değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. AraĢtırmada, eko-giriĢimciliği motive eden faktörler (çevreci değerler, pazar boĢluğu, kâr güdüsü, etik değerler) ile yapılması beklenenler (hükümet politikaları, ürün geliĢtirme, Ar-Ge faaliyetleri, finansman) konularına firma özelinde yanıt aranmıĢtır. Kâr güdüsü ile etik değerler arasındaki çeliĢkileri azaltan üretimin hem ülkelere hem de küresel ekolojik sürdürülebilirliğe katkısı büyüktür. Bu bağlamda araĢtırmanın amacı; Türkiye‘de çevresel yönetim sistemlerine geçecek olan firmaları motive eden faktörleri ve uygulama örneklerini ortaya çıkarmak ve karar vericilere yol gösterebilmektir. Keywords: Sürdürülebilir kalkınma, eko-girişimcilik, ekolojik denge 1. GiriĢ Son yıllarda giderek artan küresel ısınma ve iklim değiĢikliği söylemleri, çevre kirliliği yaratan üretim sürecinde yeniden yapılanmayı zorunlu kılmaktadır. Bir yandan yenilenemez kaynakların kıtlığı diğer yandan sera gazları nedeniyle ortaya çıkan çevresel zararlar firmaları eko-giriĢimcilik faaliyetlerine yönlendirmektedir. Buna rağmen giriĢimciler finansal kaygı içindedirler ve çevre maliyetlerinin olumsuz etkilerinden çekinmektedirler. Bu araĢtırmanın amacı, kâr sağlamak zorunda olan giriĢimcileri yeĢil ürün üretmeye yönlendiren etkenleri ortaya çıkarmaktır. Bu çalıĢma ile ekogiriĢimciliği motive eden faktörler, genel olarak literatürden elde edilen bilgiler özelde ise baĢarılı bir eko-giriĢimcilik örneğinden yola çıkarak belirlenmeye çalıĢılacaktır. Böylelikle üretime ya da ekogiriĢimcilik faaliyetlerine yeni baĢlayanlara yol gösterici olmak amaçlanmaktadır. ÇalıĢmada, Türkiye‘de otomotiv sektöründe faaliyette bulunan CMS‘nin eko-giriĢimcilik faaliyetleri örnek olay olarak ele alınmıĢtır. Bu çerçevede, firmanın ilgili departman müdürleriyle yüz yüze görüĢme yapılmıĢ, aynı zamanda firmaya iliĢkin istatistikler, raporlar ve internet haberleri takip edilmiĢtir. Elde edilen bulgular, firmayı eko-giriĢimciliğeyönlendiren faktörlerin kurum kültürü, iĢ ve çevre etiği, teknolojik geliĢme yanında müĢteri talepleri, çevre mevzuatı ve pazardaki rekabet düzeyi olduğunu göstermiĢtir. ÇalıĢmada öncelikle eko-giriĢimcilik kavramı üzerinde durulmuĢ, daha sonra yenilikçi yaklaĢım çerçevesinde gerçekleĢtirilen sürdürülebilir üretimin aĢamaları belirtilmeye çalıĢılmıĢtır. Sonrasında, literatürdeki eko-giriĢimciliği motive eden faktörlere iliĢkin araĢtırmalar verildikten sonra, bu doğrultuda hazırlanan araĢtırmanın yöntemi, modeli, örneklemi ve elde edilen bulgular anlatılmıĢtır. Son olarak bulgular ıĢığında öneriler getirilmeye çalıĢılmıĢtır. 2. Eko-giriĢimcilik Kavramı ve Teorik Altyapı Ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri firmalardır. Yakın geçmiĢe kadar, firmaların ekonomik faaliyetlerini motive eden en önemli faktörler tüketici talepleri ve 287 kârlılık olarak tanımlanmaktaydı. Günümüzde, yoğun sanayileĢme hareketlerinin yarattığı endüstriyel kirlilik ve CO2 emisyonlarının doğaya verdiği zararlar belirginleĢip küresel boyutta çevre düzenlemelerinin getirdiği yaptırımlar gündeme geldikçe eko-giriĢimcilik faaliyetleri yoğunluk kazanmıĢtır. Eko-giriĢimcilik uygulamaları, insana ve çevreye duyarlı büyümenin gerçekleĢtirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. GiriĢimcilik faaliyetlerini çevreci bakıĢ açısıyla yürüten eko-giriĢimciler sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir aktörü durumundadır. Sürdürülebilir kalkınma ve eko-giriĢimcilik uygulamaları, ekonomik aktörlerin tamamı için geleneksel anlayıĢın yerini çevreye duyarlı yenilikçi bir yaklaĢıma bırakmasına yol açmıĢtır (Tablo 1). Tablo 1. Geleneksel ve Yenilikçi GiriĢimcilik AnlayıĢı Üretim Geleneksel YaklaĢım Ekonomik büyüme ve kârlılık Ekonomik, sosyal, politik ve teknolojik unsurlar Üretkenlik, verimlilik Tüketim Sınırsız tüketim Üretim Sistemi Enerji, kaynak yoğun üretim Örgütsel Yapı HiyerarĢik yapı Alan Nihai Amaç Çevre Yenilikçi YaklaĢım Sürdürülebilir yaĢam kalitesi Geleneksel unsurların yanında biyolojik, jeolojik, atmosferik unsurlar Çevre kirliliği, zehirli atıklar, risklere karĢı sorumluluk Çevreye ve halk sağlığına zarar vermeyen tüketim DüĢük enerji kullanımı, çevre verimliliği Katılımcı karar alma Kaynak: N. Tokgöz ve S. Önce (2009) s.253-254; G. Demirer (2014) s.33. Yenilikçi yaklaĢımı benimseyen giriĢimciler, çevreye ve doğaya dost bir üretim ve tüketim sürecini tasarlayıp uygulayarak çevresel devrimin öncüsü olmuĢlardır. Joseph Schumpeter (1934), teknolojik devrimler sonucunda ortaya çıkan konjonktürel dalgalanmaların yenilik yapan giriĢimcilerin ―yaratıcı yıkım‖larına dayandığını savunmuĢtur. Bu bağlamda, eko-giriĢimcilerin faaliyetleri ürün tasarımı, üretim ve tüketim kalıplarını geleneksel düĢünceden uzaklaĢtırarak çevreye duyarlı hale getirmiĢtir. Firmalar arasındaki rekabetin eko-giriĢimcilik ve eko-yenilik faaliyetlerinde de devam ettiği düĢünüldüğünde, ―yaratıcı yıkım‖ anlayıĢı gereği, bu devrime uyum sağlayıp yenilikçi yaklaĢımı içselleĢtirebilen firmaların daha uzun süre ayakta kalabileceği öngörülebilir. 3. Eko-giriĢimciliği Motive Eden Faktörlere Yönelik Literatür AraĢtırması Literatürde, firmaları eko-giriĢimcilik uygulamalarına yönlendiren etkenleri inceleyen bazı çalıĢmalar mevcuttur. Eko-giriĢimciliği motive eden faktörler, bazı araĢtırmalarda iten ve çeken faktörler olarak ikiye ayrılmıĢtır. Firmaları eko-giriĢimciliğe iten faktörler yasal düzenlemeler, çevre maliyetleri, doğal kaynakların kıtlığı, çeken faktörler ise tüketici talepleri ve yeĢil ortaklıklar Ģeklinde tanımlanmıĢtır (Rennings (2000), Volery (2002), Segal vd. (2005)). Eko-giriĢimcilerin faaliyetleri üzerine uygulamalı araĢtırmalar yapan bazı çalıĢmalarda ise en çok hangi etkenlerin rol oynadığı bulunmaya çalıĢılmıĢtır. Pastakia (2002), eko-giriĢimciliği motive eden faktörleri beĢ baĢlıkta değerlendirmiĢtir: firma ortakları ya da yatırımcı talepleri, tüketici talepleri, diğer giriĢimcilerin çevre dostu ürünleriyle olan rekabet, sivil toplum kuruluĢlarının talepleri, hükümet politikaları.Kirkwood ve Walton (2010) eko-giriĢimcileri motive eden faktörleri beĢe ayırmıĢtır: çevreci değer yargıları, kazanç sağlamak, çevre tutkusu, kendi patronu olmak ve pazar boĢluğundan yararlanmak. Horbach vd. (2012), eko-giriĢimciliği etkileyen değiĢkenleri teknoloji, firma stratejisi, piyasa koĢulları ve yasa ve sözleĢmeler Ģeklinde değerlendirmiĢlerdir. Benzer Ģekilde Kammerer (2009), Almanya‘da elektrik elektronik sektöründe yaptığı araĢtırma sonucunda tüketici istekleri ve çevre düzenlemelerinin eko-giriĢimcilik üzerinde kilit rol oynadığını bulmuĢtur.Popp vd. (2007) kağıt hamuru sektöründe, yabancı tüketicilerin baskısının firmaları yenilik yaratmaya zorladığını görmüĢlerdir. Diğer taraftan Rehfeld vd. (2007) firmaların yüksek fiyat gibi ticari kazanç beklentilerinin çevre dostu üretim kararlarında çok önemli rol oynadığını savunmuĢlardır. Sonuç olarak uygulamalı çalıĢmalarda eko-giriĢimciliği motive eden ortak faktörler görülmekle birlikte firmalar için önceliklerin değiĢebildiği göze çarpmaktadır. 288 Firmaların iç motivasyonlarının yetersiz kaldığı durumlarda zorlayıcı etkenlerin baĢarıyı sağlamada önemli olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda, bazı çalıĢmalar devletin çevre politikaları ve düzenlemelerinin zorlayıcı, devlet teĢviklerinin ise cazip hale getirici etkisini ortaya çıkarmıĢlardır. Klaassenvd. (2005) kamunun Ar-Ge desteklerinin Danimarka, Almanya ve Ġngiltere‘de rüzgar türbinlerindeki maliyet düĢürücü etkisini incelemiĢlerdir. Danimarka‘da yatırım teĢvikleri ya da tarife garantisi gibi devlet sübvansiyonlarının diğer ülkelere göre daha baĢarılı bir Ģekilde yönetildiği ortaya çıkmıĢtır.Hascic vd. (2009) ve Frondel vd. ((2007) yerli ya da yabancı çevre düzenlemelerinin firmaları kirlilik önleme faaliyetlerine yönlendirdiğini ortaya çıkarmıĢlardır. 4. AraĢtırmanın Örneklemi ve Hedef Kitlesi AraĢtırma, Türkiye‘deki baĢarılı jant üreticilerinden biri ve Türk firması olan CMS Jant ve Makina Sanayi A.ġ PınarbaĢı tesisi özelinde gerçekleĢtirilmiĢtir. CMS, 1980 yılında aile Ģirketi olarak kurulmuĢtur. CMS grubu alüminyum jant sanayinde Türkiye‘de en büyük, Avrupa‘da üçüncü en büyük firmadır. CMS, eko-giriĢimcilik uygulamaları ile Türkiye‘de faaliyette bulunan firmalara örnek teĢkil edebilecek bir iĢletmedir. AraĢtırmaya baĢlarken, öncelikle firmanın Yönetim Kurulu BaĢkanı Berat Ösen ile bağlantı kurularak, görüĢme teklifinde bulunulmuĢtur. Sonrasında Kurumsal ĠletiĢim ve Pazarlama Müdürü, Teknik Genel Müdür Yardımcısı ve Ar-Ge Müdürü ile bir toplantı yapılmıĢ; yüz yüze görüĢme sonrasında bilgi toplanmıĢtır. Hazırlanan sorulara ayrıca yazılı olarak da yanıt verilmiĢtir. Bunun yanında CMS‘nin tanıtımı, Sürdürülebilirlik Raporu (2013) ve bazı dokümanlar alınarak, araĢtırmada gerekli olan istatistiki bilgilere de eriĢilmiĢtir. 5. AraĢtırmanın Yöntemi AraĢtırmaya, eko-giriĢimcilik konusunda literatürdeki farklı ülke çalıĢmaları örnek alınarak baĢlanmıĢtır. Eko-giriĢimcilik faaliyetleridaha çok geliĢmiĢ ülkelerde görülmektedir. Bununla birlikte çevrenin küresel boyutta bir sorun olması nedeniyle eko-giriĢimciliğe yeni baĢlayan geliĢmekte olan ülkeler üzerindeki araĢtırmaların artması çok önemlidir. Bu çalıĢmanın Türkiye‘deki üreticilere yol gösterici olabilme özelliği bu nedenle önemsenmektedir. Avrupa Birliği üyelik sürecinde 21 Aralık 2009 tarihinde çevre faslını açan Türkiye, endüstriyel kirliliğin azaltılması konusunda hedef ve stratejiler belirlemiĢtir. Bu bağlamda, bir yandan firmalara bazı yaptırımlar uygulanmakta ve diğer taraftan küresel pazarlara açılmak isteyenler çevre yönetim politikaları uygulamak zorunda kalmaktadır.Türkiye‘deki baĢarılı örnekler bu iĢin baĢında olanlara yol gösterebilecektir. Bu doğrultuda Kirkwood ve Walton (2010), Volery (2000), Pastakia (2002), Schiederingvd (2012) gibi araĢtırmacıların makaleleri dikkate alınarak eko-giriĢimciliği motive eden faktörleri tespit etmek için bir yöntem bulunmaya çalıĢılmıĢtır. CMS‘de görüĢme yaptığımız kiĢiler toplamda 10 soru sorulmuĢtur. Bütün bu sorular ile eko giriĢimciliği öncelikle motive eden ve engelleyen faktörlerin neler olduğu anlaĢılmaya çalıĢılmıĢtır. Bu sorular arasında; 1.Çevre dostu ürün üretmenin, iĢletmenin kurum itibarı ve prestijine etkisi (organizasyon ve kurum kültürü) 2. Bütün dünyada ortaklık yaptıkları firmaların, onların çevre dostu ürün üretim konusundaki yaptırımları (müĢteri ve teknoloji talepleri) 3.ÇalıĢanların çevre ile ilgili bilgilendirme ve eğitmeleri (küresel çevre bilinci) 4.Yan sanayi ile çevre politikalarını paylaĢma (Pazar payı ve rekabet) 5.ġirketin çevre ile ilgili etik değerleri (organizasyon ve kurum kültürü) 6.Çevre ile ilgili düzenlemelerin, yatırımların, enerji tasarrufu ve yeĢil ürün satıĢıyla elde edilen gelir ile avantaja dönüĢtürülmesi (enerji tasarrufu ve etkinliği) 7.Ulusal ve uluslar arası çevre yaptırımlarının maliyet sürecine etkisi (çevre düzenlemeleri ve sözleĢmeler) 289 8.Çevre dostu ürünlerinizi yaratan teknik bilgi ve beceriyi kazanma yetisi ve firmanın Ar-Ge yatırımları (teknoloji) Sorular sonunda alınan yanıtlar, Eko-giriĢimciliğe iĢletmeleri iten ve çeken faktörleri (motive eden) belirlemede yol gösterici olmuĢtır. 6. AraĢtırmanın Modeli AraĢtırmanın modeli eko-giriĢimciliği motive eden faktörler üzerine kurulmuĢtur. Model oluĢturulurken literatürdeki benzer çalıĢmalar örnek alınmıĢ ve uygulamalı çalıĢmalardan elde edilen bulgular ıĢığında en önemli faktörler belirlenmiĢtir. Firmaları eko-giriĢimciliğe yönelten genel olarak faktörler iç ve dıĢ faktörler Ģeklinde ikiye ayrılabilir. Ġç ve dıĢ faktörler ve alt baĢlıkları aĢağıdaki gibidir. Ġç Faktörler  Organizasyon ve kurum kültürü  Teknoloji  Enerji tasarrufu ve etkinliği DıĢ Faktörler  Çevre düzenlemeleri ve sözleĢmeler  MüĢteri talepleri  Pazar payı ve rekabet 7. Elde Edilen Bulgular Türkiye‘deki eko-giriĢimcilik uygulamalarına örnek teĢkil edebileceği düĢünülen CMS firması ile yapılan görüĢmeler ve yapılan araĢtırmalardan bazı sonuçlara ulaĢılmıĢtır. Yukarıdaki temel maddelere iliĢkin olarak, alınan yanıtlardan elde edilen bulgular aĢağıda özetlenmeye çalıĢılmıĢtır. 7.1. Ġç Faktörler 7.1.1. Organizasyon ve Kurum Kültürü Otomotiv sektörü ve yan sanayii çevre konusunda hassas alanlardan biridir. Bu sektörde yenilenemez doğal kaynak kullanımı oldukça yüksektirve bu nedenle geri dönüĢtürülebilir kaynak kullanımı desteklenmektedir. Aynı zamanda bu sektörde üretim ve ürünün kullanımı sürecinde yaratılan CO 2 emisyonu küresel ısınmada önemli bir rol oynamaktadır. Bu özelliği nedeniyle otomotiv sektöründe az yakıt tüketimine önem verilmektedir. Küresel trendler içinde yer alan bu önlemler otomotiv sektöründeki üreticileri duyarlı olmaya yönlendirmektedir. Sektörün ana üreticilerinden gelen karbon ayak izini azaltmaya yönelik talepler, CMS gibi tedarikçileri standartlara uymaya yöneltmiĢtir. BaĢlangıçta müĢteri talebiyle baĢlayan yeĢil üretim, sonrasında CMS yönetimi tarafından benimsenmiĢ ve bir kurum kültürü haline gelmiĢtir. Bugün gelinen noktada tepe yönetimin çevre konusunu her zaman gündemde tuttuğu ve bu konudaki yenilik faaliyetlerini sürekli olarak desteklediği görülmektedir. Firmanın kendine ait iĢ güvenliği ve çevre standartları vardır ve bunu yerine getirmek için her türlü tedbir alınmaktadır. Firmada çevre maliyetleri sürekli bütçelenmektedir. Ar-Ge departmanı geliĢtirdiği her teknoloji ya da yürüttüğü her proje için maliyeti geri kazandıracak çalıĢmalar gerçekleĢtirmektedir. Örneğin, yağmur suyunun geri kullanımı projesi bir yıl içinde kendini amorti ettiği görüldüğü için baĢka projelere masraf yaparken izin almak çok daha kolay olmuĢtur. 7.1.2. Teknoloji Otomotiv sektörünün iklim değiĢikliğindeki sorumluluğu ve alınması gereken önlemlerin ağırlığı dikkate alındığında,daha hafif otomobil ve jant üretimi ile yakıt tüketimini azaltmanın önemi ortaya çıkmaktadır. CMS‘de, eko-yenilik çalıĢmaları 80 kiĢilik bir Ar-Ge ekibiyle yürütülmektedir. Aynı zamanda üniversitelerle iĢbirliği kurulmuĢtur. Firmanın ürünü olan hafif alaĢımlı alüminyum jant, karbon ayak izini ve enerji kullanımını düĢürmek üzere planlanmıĢtır. Her jant için ağırlık %5 azaltılmıĢ, üretimde 800 ton civarında daha az alüminyum kullanılmıĢtır. Bu ürünü kullanan araçlar daha az yakıt tüketip daha az karbon emisyonu yaratmaktadır. Diğer taraftan ürün geliĢtirme 290 çalıĢmaları devam etmektedir. MüĢterilerden gelen talep üzerine, belli ürün gruplarında kullanılmak üzere daha hafif alaĢımlı yeni bir jant üretimi baĢlatılmıĢtır. Özellikle büyük araçlar ve büyük jantlar için geliĢtirilen bu teknoloji,firmanın pazar payını giderek yükseltmektedir. CMS, Ar-Ge departmanının güçlü kadrosu ile küresel yenilikler takip edilmekte ve sektör düzeyinde uygulamalar gerçekleĢtirilmektedir. Firma özelinde ve dünya genelinde sürekli yenilenen teknolojiler firmanın eko-giriĢimcilik faaliyetlerindeki önemli bir motivasyondur. Avrupa Birliği direktifleri ve Türkiye‘deki çevre düzenlemelerine uyum sağlayan teknolojiler üzerine çalıĢmalar Ar-Ge departmanı tarafından sürekli devam ettirilmektedir. ÇalıĢmalar bununla sınırlı kalmayarak örnek teĢkil edecek projelerle daha ileri düzeyde uygulamalar gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. 7.1.3. Enerji Tasarrufu ve Etkinliği Alüminyum sektörünün, demir-çelikten sonra en çok enerji kullanan sektör olduğu düĢünüldüğünde enerji etkinliğinin çok önemli olduğu kabul edilebilir. Firmanın ürünü olan hafif alaĢımlı jant için gerçekleĢtirilen daha az metal tüketimi daha az enerji tüketimi yaratmaktadır. Bu yönüyle yapılan üretim zaten enerji verimliliği sağlamaktadır. Son dönemde çevre yönetim sistemleri çerçevesinde, enerji yönetimi ve geri kazanım konusunda yoğun çalıĢmalar yürütülmektedir. ISO 14040/44 standartları ile yaĢam döngüsü sistemi uygulanmaktadır. Ürünün hammadde halinden yaĢamının sonlanması ve tekrar geri dönüĢümüne kadar her aĢamayı değerlendiren bu sistem firmanın çevreye olan etkilerini büyük ölçüde azaltmaktadır. Firmada yakın zamanda hayata geçecek olan ve firmanın tüm faaliyetlerini kapsayacak olan enerji yönetimi politikasının ön hazırlıkları devam ettirilmektedir. Bununla birlikte firma içi faaliyetlerde ve üretim süreçlerinde enerji tasarrufu uygulamaları yürütülmektedir. Hatta yurt içindeki üç tesis bu konuda birbirleriyle rekabet etmekte bu konuda gerçekleĢtirilen faaliyetler desteklenmektedir. Ayrıca, enerji tüketimini azaltmak için makina kullanımı artırılmak istenmektedir. Bu tür faaliyetlerle sağlanan enerji tasarrufunun maliyetleri düĢürücü etkisi diğer eko-giriĢimcilik uygulamalarını teĢvik etmektedir. 7.2. DıĢFaktörler 7.2.1. Çevre Düzenlemeleri ve SözleĢmeler Firmanın çevre yönetim politikalarında en önemli unsur çevre mevzuatı ve sözleĢmelere uyum, karbon ayak izi ölçümlerini düĢürmektir. Eko-giriĢimciliği motive eden tüm faktörlerin Ģu yada bu Ģekilde küresel Ģartların firmaları zorlaması/itmesi sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu zorlamaları/ sözleĢmeleri hukuki açıdan bağlayıcı hale getiren en büyük yetki makamı olan ―devlet‖ ya da ―mevcut hükümetler‖in almıĢ oldukları kararlar ve uygulamalardır. Yetki mercii olan bu makamların ise, iĢletmelere bu yükümlüğü verirken, ve bunun istikrarını sağlarken yöntem olarak izledikleri―denetim mekanizması‖nı fazla sıkmaları, iĢletmeleri iĢ yükü ve zaman boyutunda engellemekte ve etkilemektedir. Bu açıdan denetleme kurullarındaki görevlilerin bu konuda daha ―ılımlı politikalar‖ izlemelerinin yerinde olacağı düĢünülebilir.Aynı Ģekilde devletin sektördeki bütün iĢletmelere ―Ģeffaf, adil ve süre kontrollü‖ denetimler yapması yararlı olacaktır. Çevre düzenlemeleri ve sözleĢmelere uyumun zorluğu nedeniyle, firmaların faaliyetlerine destek vermek amacıyla devlet teĢvik politikaları uygulamaktadır. Verilen teĢvikler finansman sorunlarını bir ölçüde gidermekte, ödüller ise firmaların yaratıcı projelerini artırıp diğer firmalara örnek olmalarına yol açmaktadır. Bu bağlamda, CMS‘nin Ege Bölgesi Sanayi Odası‘ndan ―yağmur suyu geri dönüĢüm projesi‖ ile aldığı ödül sonraki projeler için önemli bir motivasyon kaynağı olmuĢtur. Hayata geçirilen yağmur suyu projesiyle bir yılda 20 bin ton yağmur suyu geri kazanımı sağlanmıĢtır. Yağmur suyu, üretim sürecinde ve fabrikanın diğer faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Ayrıca üretim teknolojisindeki yenilik nedeniyle bir kilogram alüminyumun baĢına su kullanımı %5 azaltılmıĢtır. 7.2.2. MüĢteri Talepleri Firma, çevre dostu üretime müĢterilerin zorlamasıyla baĢlamıĢtır. Otomotiv sektöründe bir yan sanayi olarak çalıĢan CMS‘nin hafif alüminyum alaĢımlı jant üretimi, hem geri dönüĢebilir hammadde kullanımı hem de yakıt tüketimini azaltan etkisiyle tercih edilen özelliğe sahiptir. Büyük otomobil üreticilerinin talepleriyle baĢlayan bu süreç CMS tepe yönetimini eko-giriĢimciliğe yönlendirmiĢtir. 291 Bu tür faaliyetleri maliyet unsuru olarak görmeyen firma, yeĢil üretim için gerçekleĢtirdiği tüm maliyeti zaman içinde elde ettiği enerji tasarrufu ve pazarda rekabet gücü ile ortadan kaldırmayı baĢarabilmiĢtir. Küresel çevre kültürünü takip etmek, bir firmanın itibarını ve pazardaki rekabet gücünü artırması açısından son derece önemlidir.Firmanın gönüllü olarak hazırlayıp yayınladığı Sürdürülebilirlik Raporu‘nun kurum imajını olumlu yönde etkilediği vurgulanmıĢtır. Uluslararası otomotiv firmalarıyla çalıĢan CMS‘nin müĢteri taleplerini karĢılamadaki baĢarısı sektördeki kabul edilebilirliğini güçlendirmektedir. Bu durum, eko-giriĢimcilik faaliyetlerini sürekli daha ileriye götürmek için önemli bir motivasyon kaynağı olmuĢtur. Bununla birlikte, firma yetkilileri, yeĢil üretim baĢlangıçtaher ne kadar müĢteri talebiyle baĢlamıĢ olsa da artık çevresel bir yatırım yaparken talepten çok mevzuata bakıldığını belirtmiĢlerdir. 7.2.3. Pazar Payı ve Rekabet Firmanın Ġzmir‘de bulunan üç tesisi dıĢında, Frankfurt, Münih, Paris, Torino, Barselona ve Moskova‘da temsilcilikleri vardır. Avrupa‘da en büyük hafif alaĢımlı jant üreticilerinden biri olmayı hedefleyen firma, jant üretimini ve istihdam kapasitesini sürekli artırmaktadır.CMS, uyguladığı üretim tekniği ve geliĢtirdiği yeĢil ürün aracılığı ile uluslararası pazarlarda kabul gören bir marka haline gelmiĢtir. Bu özelliği sayesinde firma, küresel çevre kültürünün oluĢmasında büyük katkı sağlayan Almanya‘ya ürününü kabul ettirmeyi baĢarabilmiĢtir. Hatta Almanya Heidelberg‘de bulunan CMS GmbH Ģirketi aracılığı ile tüm Avrupa pazarına jant satılabilmektedir. Avrupa‘nın önde gelen otomotiv üreticilerinin tedarikçisi olan CMS, temsilcilikleri aracılığı ile pazarlardaki yerini güçlendirmeye çalıĢmaktadır. Pazar payını artırma ve güçlendirme isteği firmanın eko-giriĢimcilik faaliyetlerini motive eden önemli etkenlerden biridir. CMS, uluslararası pazarlarda diğer büyük firmaların standartlarına uyum sağlamaya çalıĢmakla birlikte Türkiye‘nin önemli bir üreticisi olması nedeniyle kendisiyle birlikte diğer firmaları da geliĢtirebilmektedir. CMS, otomotiv sektöründe öncü olabilmek için tedarikçilerini çevre düzenlemelerine uyum konusunda zorlamakta ve uymayanlarla çalıĢmamaktadır. 8. Sonuç Bu nedenle çevre dostu üretim sürecinde yaratılabilecek tasarruflar (enerji tasarrufunun sağlanması, pazar payının yükseltilmesi, rekabet gücünün artırılması vb.) vurgulandığında önceliklerin değiĢme olasılığı yükselmektedir. Kârlılığın sağlanamayacağı sektörler ya da iĢletmelerin gönülsüzlüğü söz konusu olduğunda devletin zorlayıcı düzenlemeleri (yönetmelik ve mevzuatlar, çevre vergileri, çevre standartları vb.) yürürlüğe girmelidir. Sonuç olarak eko giriĢimciliği motive eden faktörler dikkate alındığında CMS‘de yapılan uygulamalar, iĢletmede çalıĢanları da motive den, harekete geçiren, ilerlemeyi ve sürdürebilirliği tetikleyen konulardır. Avrupa‘da en büyük iki hafif alaĢımlı jant üreticisinden birisi olmayı hedefleyen CMS; 2013 yılı itibariyle 7,5 milyon adet olan jant üretim kapasitesini, 2016 yılı itibariyle iki katına çıkarmıĢtır. Bu hedef doğrultusunda toplam 800 personeli daha istihdam ederek çalıĢan sayısını 2990 kiĢiye çıkarmıĢtır. Üretim kapasitesindeki ve iĢ gücündeki bu belirgin artıĢ ile CMS Ġzmir‘in yerel ekonomisine de büyük katkı sağlamaktadır. CMS‘in baĢarısının arkasındaki üç ana faktör; 1.Ġnovasyon: CMS en yeni teknolojileri takip eden ve değiĢen müĢteri taleplerine duyarlı ve yenilikçi bir yaklaĢım ile cevap veren bir Ģirkettir. Ġnovatif yaklaĢım ve çevreye duyarlı bir inanıĢ, onların genlerine iĢlemiĢtir. 2.Konum:Merkezin ve üretim tesisinin Türkiye‘de olması tüm lider Avrupa araç üreticilerine bir iki gün gibi kısa bir sürede ulaĢabilme avantajı sağlamaktadır. 3.ÇalıĢanlar: çalıĢanlarını en önemli değer olarak kabul eden CMS, onları ailelerinin birer üyesi olarak görmektedir. Çevresel Stratejik Sürdürülebilirlik hedefleri arasında; 292 1.Hafif ürünler: Dünyada enerji verimli araçlara duyulan talep artıkça, otomotiv endüstrisinde hafif otomobillerin üretimi çok önemli bir yer almaktadır. Bu vizyon ile CMS, ―Flow-Form Tekniği‖ ile jant baĢına toplam ağırlığı ortalama %5 azaltmayı baĢarmıĢtır. Flow-Form Üretim Tekniği üretimde 800 ton daha az alüminyum kullanılmasını sağlarken; CMS jantlarını kullanan araçların daha verimli yakıt kullanabilmesini sağlamakta ve daha az karbon salımına neden olmaktadır. 2.Ürünlerinin yaĢam döngüsü süresince çevreye olan etkilerin azaltılması; CMS, ISO 14040/44 enüstri standartlarına paralel olarak YaĢam Döngüsü Analizi (LCA) uygulamaktadır. Bu analiz, müĢterilere ürünlerle ilgili ―beĢikten mezara‖ çevresel etki bilgilerine ulaĢma fırsatını verecektir. ġirketin hedefi, markalarını sürdürülebilirlik ve yaĢam döngü analizi konularında piyasa lideri yapan ürünlerin kabul görmüĢ çevresel sertifikalarını almaktır. 3.Karbon ayak izi ve enerji verimliliği; -CMS Ring Trafik Sistemi (2012 yılında uygulanan bu sistem ile Ġzmir‘deki tesisleri arasında otobüsler iĢletilmekte, kurum toplantıları bu otobüslerin saatlerine göre ayarlanmaktadır. Bu uygulama ile daha önce özel otomobiller ile gidilen yol yılda 48 000 km. azaltılmıĢtır). -Video konferans kullanımı; 2012 yılında, üç tesis arasındaki araç trafiğinin azaltılması için her bir tesise video odaları kurulmuĢtur ve bu sistem 26 000 km ulaĢım tasarrufu getirmiĢtir. -Su yönetimi; Ġzmir‘deki üç tesisteki su tüketimi 2012 yılında 785.530 m3‘dür. Bu rakam her bir kilogram alüminyum üretimi baĢına 0,012 m3 su tüketimine denk gelmektedir. Su yönetimi ile bu hedef çok etkili bir Ģekilde %5 azaltılmıĢtır. -Alüminyum geri dönüĢümü: üretim sonrası çıkan ve atık kabul edilen tüm alüminyum parçaları, üç farklı teknolojik talaĢ ergitme sistemi kullanılarak geri dönüĢtürülmektedir. Sonuç olarak denilebilir ki; iĢletmeler enerji ve çevre politikalarını yeniden gözden geçirerek ―müĢteri ve tedarikçi taleplerini‖ karĢılamakta zorluk çekmeden, enerji tasarrufunda bulunarak, Pazar paylarını ve rekabetçi güçlerini artırarak, küresel ölçekte hem dünyada hem de kendi ülkelerinde ―tercih edilen iĢletmeler‖ olacaklardır. CMS‘de yapılan bu araĢtırmanın bir Türk firması olarak, bütün iĢletmelere örnek olması ve alınması dikkate değer bir geliĢmeyi iĢletmelere sağlayabilecektir. Kaynaklar CMS (2013) Sürdürülebilir Gelecek Yolunda Sürdürülebilirlik Raporu Demirer, G. (2014) Kimya Sektörünün Kaynak Verimliliği ve Çevresel Sürdürülebilirlik Alanlarındaki Ar-Ge Ġhtiyaçları Raporu, Ġstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Ġhracatçıları Birliği, Ankara. Hascic, I.; F. de Vries, N. Johnstone ve N. Medhi (2009) Effects of Environmental Policy on the Type of Innovation: The Case of Automotive Emission-control Technologies, Economic Studies OECD Journal, Vol. 2009. Horbach, J.; C. Rammer ve K. Rennings (2012) Determinants of eco-innovations by type of environmental impact-the role of regulatory push/pull, technology push and market pull, Ecological Economics, Vol. 78: 112-122. International Journal of Entrepreneurial Behaviour&Research, Vol. 11 No. 1, pp. 42-57. K.Rehfeld, K. Rennings, A. Ziegler (2007) Determinants of environmental product in novations and the role of integrated product policy — an empirical analysis, Ecological Economics, 61: 91– 100. Kammerer, D. (2009) Theeffects of customer benefit and regulation on environmental product innovation. Empirical evidence from appliance manufacturers in Germany, Ecological Economics, 68: 2285–2295. Kirkwood, J. ve S. Walton (2010) "Whatmotivatesecopreneursto start businesses?", International Journal of EntrepreneurialBehavior&Research, Vol. 16/3: 204 – 228. Klaassen, G.; A. Miketa; K. Larsen ve T. Sundqvist (2005) TheImpact of R&D on InnovationforWindEnergy in Denmark, Germany andthe United Kingdom, EcologicalEconomics, Vol.54 No.2-3: 227-240. 293 M. Frondel, J. Horbach, K. Rennings (2007) End-of-pipe or cleaner production? An empirical comparison of environmental in novation decisions across OECD countries, Business Strategy and the Environment, 16 (8): 571–584. Pastakia, A. (2002) AssessingEcopreneurship in theContext of a Developing Country, Greener Management International: TheJournal of CorporateEnvironmentalStrategyandPractice, 38: 93108. Popp, D.; T. Hafner ve N. Johnstone (2007) Policy vs. Consumer Pressure: Innovationand Diffusion of Alternative Bleaching Technologies in the PulpIndustry, NBER WorkingPaper 13439. Rennings, K. (2000) Redefining innovation-eco-innovation research and the contribution from ecological economics, Ecological Economics, Vol.32/2: 319-332. Schumpeter, J.A. (1934) TheTheory of Economic Development: An InquiryIntoProfits, Capital, Credit, Interest, andthe Business Cycle, with a newintroductionby John E. Elliott, 2011 TransactionPublishers. Segal, G., Borgia, D. andSchoenfeld, J. (2005), ―Themotivationtobecome an entrepreneur‖, Tokgöz N. ve Önce S. (2009) ġ rket Sürdürülebilirliği: Geleneksel yönetim anlayıĢına alternatif, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. Dergisi (C.X I,S I, 2009) 249-275. Volery, T. (2002). Ecopreneurship: Rationale, currentissuesandfuturechallenges. Conference Papers of SwissResearchInstitute of Small Business andEntrepreneurship, St. Gallen (Switzerland), 541553. https://www.academia.edu/1278788/Ecopreneurship_Rationale_current_issues_and_future_chal lenges 294 MüĢteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık ile Pazarlama Performansı Arasındaki ĠliĢkinin Ġncelenmesi: Yat Turizmi ĠĢletmeleri Üzerine Bir AraĢtırma Erdal ARLI* Kocaeli Üniversitesi Karamürsel MYO, Türkiye earli@kocaeli.edu.tr Özet Günümüzde iĢletmelere rekabet avantajı sağlayan önemli etkenlerin baĢında müĢteri odaklılık ve rakip odaklılığın geldiği söylenebilir. MüĢteri odaklılık müĢterilerin arzu, istek ve ihtiyaçlarının doğru tanımlanması ve iyi analiz edilmesidir. Rakip odaklılık ise rakiplerin strateji ve politikalarının izlenmesi ve buna bağlı olarak rekabet stratejilerinin ortaya konulmasıdır. Bu bağlamda müĢterilerini ve rakiplerini iyi analiz eden iĢletmeler önemli rekabet avantajı elde edebilirler. Bu araĢtırmanın amacı müĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımların pazarlama performansı üzerindeki etkisinin belirlenmesidir. AraĢtırma yat turizm iĢletmeleri üzerine yapılmıĢ ve Antalya Bölgesi‘nde faaliyet göstermekte olan yat turizm iĢletmelerine uygulanmıĢtır. Veri toplamada anket yönteminden faydalanılmıĢ ve toplam 103 tekne sahibine anket uygulanmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre müĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımları ile pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Anahtar Kelimeler: müşteri odaklılık, pazarlama performansı, rakip odaklılık EXAMINING THE RELATION OF CUSTOMER ORIENTATION AND COMPETITOR ORIENTATION WITH MARKETING PERFORMANCE: A RESEARCH ON YACHT TOURISM BUSINESSES Abstract Today one of the most important factors that provide competition advantage to companies is customer orientation and competitor orientation. Customer orientation is correct definition and analysis of demand and requirements of customers. Competitor orientation on the other hand is following the competitor strategy and policies and accordingly implementing competition strategies. In this context the companies analyzing their customers and competitors well may have important competition advantage. The aim of this research is to determine the effect of customer orientation and competitor orientation on marketing performance. The research was made on yacht tourism facilities and was applied on yacht tourism companies which are active on Antalya region. For data collection survey method was used and this method was applied on 103 yacht owners. According to research results a statistically significant relation was determined between customer orientation, competitor orientation and marketing performance. Keywords: competitor orientation, customer orientation, marketing performance GĠRĠġ Günümüzde iĢletmelerinin en önemli geliĢmeyi belirleyici etkenlerinden biri de pazarlama performansıdır. Bu bağlamda pazarlama performansının etkileyen etkenlerinde neler olduğunun belirlenmesi önemlidir. Dolayısıyla müĢteri odaklı ve rakip odaklı çalıĢma yapan iĢletmelerin bu çabalarının pazarlama performansı üzerindeki etkisinin belirlenmesi esastır. ―Günümüzde hem rekabeti iyi analiz eden iĢletmeler hem de taleplerdeki değiĢimi rakiplerinden daha önce fark edebilen iĢletmeler diğer iĢletmelere kıyasla rekabet avantaj elde etmektedir‖ (Porter, 1980). ―Özellikle de müĢteri odaklı ve rakip odaklı çalıĢan iĢletmeler pazardaki değiĢimleri çabuk fark edebilir, müĢteri istek, arzu ve ihtiyaçlarını doğru analiz edebilir ve firma performansını üst seviyelere taĢıyabilirler‖ (Bulut,2007). ―MüĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımları birer stratejik oryantasyondur‖ (Bulut, 295 2007; Bulut ve diğerleri, 2009). ―Stratejik oryantasyonlar iĢletmelere hem rekabet avantajı sağlamak hem müĢteri memnuniyet ve bağlılığını arttırmak amacıyla çalıĢanların motivasyonunu istek ve arzularını etkilemek üzere iĢletmelerin strateji ve politikaları ile uyumlu bir iĢletme kültürünün meydana getirilmesi yoludur‖ (Gatignon ve Xuereb, 1997; Zhou, Yim ve Tse, 2005; Bulut, 2007; Bulut ve diğerleri, 2009). BaĢta niĢ pazarlar olmak üzere iliĢkisel pazarlama bağlamında müĢteri odaklı çalıĢan iĢletmeler ile rakiplerinin davranıĢlarını doğru analiz eden iĢletmeler bunu pazarlama performansına taĢıyabilir ve buna bağlı strateji ve politikalar benimseyebilirler (Olson, Slater ve Hult, 2005). Yat turizm sektörü de bir niĢ pazardır. Bu pazarda faaliyet gösteren iĢletmeler iliĢkisel pazarlama bağlamında müĢteri odaklı olarak faaliyet göstermeli, rakiplerini iyi analiz etmelidir. Bu iĢlemleri yapmak suretiyle pazarlama performansını daha üst seviyelere taĢıyabilirler. Bu araĢtırmada Antalya Bölgesi‘nde faaliyet gösteren yat turizm iĢletmelerinin müĢteri ve rakip odaklı yaklaĢımları ele alınmıĢ ve bu yaklaĢımların pazarlama performansı ile iliĢkisi tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Ġlk olarak müĢteri ve rakip odaklılık kavramları açıklanmıĢ, ardından elde edilen bulgular ortaya konulmuĢ, müĢteri ve rakip odaklılık ile pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir iliĢkinin bulunup bulunmadığı belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. MÜġTERĠ ve RAKĠP ODAKLILIK MüĢteri odaklılık, bir iĢletmenin tüm faaliyetlerini ve organizasyon içerisinde yer alan tüm bölümlerini müĢterinin istek, arzu ve ihtiyaçlarına göre biçimlendirmesi ve buna bağlı bir kültür oluĢturmasıdır (Slater ve Narver, 1995; Kotler ve diğerleri 1999). Ayrıca müĢteri odaklılık iĢletmelere birtakım ayrıcalıklar kazandırmakta daha güçlü bir yaklaĢım içerisine girmelerini sağlamakta ve rekabet avantajı oluĢturmaktadır (Porter, 1980; Zahra ve Chaples, 1993; Han, Kim ve Srivastava, 1998). ―Bu bağlamda iliĢkisel pazarlama çerçevesinde müĢteriler hakkında sürekli ve kalıcı bilgiler elde etmek ve bunun takibini gerçekleĢtirmek, bilgi akıĢını güncel tutmak ve bilgi akıĢının iĢletmenin tüm çalıĢanları arasında paylaĢılmasını sağlamak müĢteri odaklı yaklaĢımın temel felsefesidir‖ (Kohli ve Jaworski, 1990; Achrol ve Kotler, 1999). Çünkü pazardan elde edilen müĢteri bilgisi ve bunun hayata geçirilmesi ve buna bağlı olarak doğru kararların alınması firma performansının arttırıcı etkiye neden olabilir (Levitt, 1960; Senge, 1990; Hanvanich, Dröge ve Calantone, 2003; Li, 2005). H1: MüĢteri odaklılık anlayıĢı ile pazarlama performansı arasında istatistiksel olarak anlamlı ve doğru orantılı bir iliĢki vardır. ―Rakip odaklılık pazarda rakiplerinin güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi, strateji ve politikalarının izlenmesi ve buna yönelik strateji ve politikaların belirlenmesidir‖ (Celuch, Kasouf ve Peruvemba, 2002). ―Çünkü rakiplerin stratejik ve politik yaklaĢımlarının tahmin etmek ve rakiplerden farklılaĢmak üzere strateji ve politikalar benimsemek iĢletmeleri güçlendirecektir‖ (Alpkan, Bulut ve Mert, 2005). Ayrıca ―rakip odaklılık, kısa dönemde mevcut rakiplerin güçlü ve zayıf yönlerini analiz edilmesinde önemli yönetsel ve örgütsel bir araçtır‖ (Bulut ve diğerleri, 2009). Dolayısıyla rakipleri hakkında elde edilen bilgilerin ve bu bilgilerin önemi iĢletme çalıĢan ve paydaĢlarına aktarılmalı ve çalıĢan ve paydaĢlar bu hususta bilinçlendirilmelidir (Narver ve Slater, 1990; Bulut,2007). Bu bağlamda rakip iĢletmeler hakkında elde edilen veya elde edilecek bilgilerin iĢletmenin tüm çalıĢan ve paydaĢları arasında paylaĢılması buna yönelik strateji ve politikalar benimsenmesi konusunda üstünlük sağlayacak ve iĢletme performansının arttırılmasında katkı sağlayacaktır (Deshpande, Farley ve Webster, 1993; Kotler, 2003; Lings, 2004). H2: Rakip odaklılık anlayıĢı ile pazarlama performansı arasında istatistiksel olarak anlamlı ve doğru orantılı bir iliĢki vardır. YÖNTEM Bu araĢtırmanın amacı bir pilot çalıĢma olarak deniz turizm alanında faaliyet göstermekte olan yat turizm iĢletmelerinin müĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımların pazarlama performansı ile iliĢkisinin belirlenmesidir. Bu araĢtırma sonuçlarının yat iĢletmelerine müĢteri odaklılık ve rakip odaklı yaklaĢımlar konusunda fikir vereceği ve stratejiler belirlemesi hususunda ıĢık tutacağı düĢünülmektedir. Ayrıca rakip odaklılık ve müĢteri odaklılık ile pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan bir iliĢkinin bulunup bulunmadığını ortaya koyması açısından da literatüre katkı sağlayacağı düĢünülmektedir. 296 Bu araĢtırmanın ana kütlesini Antalya Bölgesi‘nde faaliyet gösteren ticari tekne sahipleri oluĢturmaktadır. AraĢtırmada zaman ve maliyet kısıtları, iĢ yoğunluğu sebebiyle tesadüfî olmayan örnekleme yöntemi uygulanmıĢ ve cevaplayıcılar kolayda örnekleme yöntemiyle seçilmiĢtir. Toplam 103 ticari tekne sahibine anket uygulanmıĢtır. AraĢtırma bir pilot çalıĢma olarak ele alınmıĢtır. AraĢtırmada veri toplamada yüz yüze anket yöntemi kullanılmıĢtır. Literatürde yapılan çalıĢmalar incelenerek anket formu oluĢturulmuĢtur. Anket üç bölümden oluĢmakta olup, birinci bölüm cevaplayıcıların demografik özelliklerine iliĢkin soruları kapsamaktadır. Anketin ikinci bölümü rakip odaklılık ve müĢteri odaklılık yaklaĢımlarına yönelik soruları içermektedir. Bu bölümde Narver ve Slater (1990), Bulut (2007), Bulut ve diğerleri (2009) kullandığı ölçekten yararlanılmıĢtır. Anketin üçüncü bölümü ise pazarlama performansının ölçülmesine yönelik sorulardan oluĢmaktadır. Bu bölümde kullanılan ölçek için Tan, Hanfield ve Karause (1998), Yoo ve Donthu(2001), Yılmaz, Alpkan ve Ergün(2005), Bulut (2007), Öztüren (2008), Bulut ve diğerleri‘nin (2009) çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır. Veri toplama iĢlemi 09 Temmuz 2015- 20 Aralık 2015 tarihleri arasında gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırma sürecinde toplanmıĢ olan veriler SPSS 15.0 paket programı ile değerlendirmeye tabi tutulmuĢ ve araĢtırma hipotezlerini test etmek üzere korelasyon analizinden yararlanılmıĢtır. AnlaĢılması güç soru bulunup bulunmadığını test etmek üzere 19 ticari tekne sahibine ön test uygulanmıĢ ve gerekli düzeltmeler yapılmıĢtır. BULGULAR Cevaplayıcıların Demografik Özellikleri Cevaplayıcıların 14‘ü (%13,6) kadın, 89‘u (%86,4) erkektir. Cevaplayıcıların 31‘i (%30,1) bekâr, 72‘si (69,9) evlidir. Cevaplayıcıların altısı (%5,8) 18-25 yaĢ aralığında, 13‘ü(%12,6) 26-35 yaĢ aralığında, 20‘si (%19,4) 36-45 yaĢ aralığında, 29‘u (%28,2) 46-55 yaĢ aralığında ve 35‘i (%34) 56 yaĢ ve üstüdür. Cevaplayıcıların 7‘si (%6,8) ilkokul, 11‘i (%16) ortaokul, 38‘i (%36,9) lise, 22‘si (%21,4) önlisans, 24‘ü (%23,3) lisans ve 1‘i (%10,1) lisansüstü eğitime sahiptir. Yat İşletmelerinin Müşteri Odaklılık Yaklaşımlarının İncelenmesi Anketi cevaplayan ticari tekne sahiplerinin müĢteri odaklılık anlayıĢına yönelik düĢüncelerini belirlemek amacıyla Tablo 1‘de verilen ifadelere katılma dereceleri sorulmuĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir. Tablo 1: Yat ĠĢletmelerinin MüĢteri Odaklılık YaklaĢımı MüĢteri Odaklılık Ortalama Std.Sapma Yat iĢletmemizin temel hedefi müĢteri memnuniyetidir. 4,4854 ,60818 Teknemize gelen turistlerin ihtiyaçlarına hizmet etmeye 4,3786 ,50714 iĢletme olarak kendimizi adamıĢ durumdayız. Stratejilerimizi belirlerken müĢteriler için daha değerli 4,3398 ,49613 hizmetler oluĢturmaya odaklanırız. MüĢterilerimizin bizden ne kadar memnun olduklarını 3,6117 ,62986 sürekli ve sistematik olarak ölçeriz. Croanbach’s Alpha:0,67 Tablo 1‘ e göre anketi cevaplayan tekne sahiplerinin temel hedeflerinin müĢteri memnuniyeti sağlamak olduğu anlaĢılmaktadır. Ayrıca teknelerine gelen turistlerin ihtiyaçlarına hizmet etmeye iĢletme olarak kendilerini adadıkları görülmektedir. Bunun yanı sıra stratejilerini belirlerken müĢteri odaklı hareket ettikleri daha değerli hizmetler sunmaya odaklandıkları ve müĢterilerinin memnuniyet derecelerini takip ettikleri anlaĢılmaktadır. Yat İşletmelerinin Rakip Odaklılık Yaklaşımlarının İncelenmesi Anketi cevaplayan ticari tekne sahiplerinin rakip odaklılık anlayıĢına yönelik düĢüncelerini belirlemek amacıyla Tablo 2‘de verilen ifadelere katılma dereceleri sorulmuĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir. 297 Tablo 2: Yat ĠĢletmelerinin Rakip Odaklılık YaklaĢımı Rakip Odaklılık Ortalama Std.Sapma Rakiplerin stratejileri ile ilgili sürekli olarak bilgi toplarız 4,3786 ,48742 ÇalıĢanlarımızla birlikte düzenli olarak rakiplerin güçlü yanlarını ve stratejilerini tartıĢırız Hangi alanlarda rekabet avantajımız varsa o alanda rekabet ederiz Rakiplerin firmamızı tehdit eden hamlelerine karĢı firmamız hızla cevap verir Croanbach’s Alpha:0,86 3,9029 ,43193 3,9223 ,76298 4,3398 ,47596 Tablo 2‘ ye göre anketi cevaplayan tekne sahiplerinin rakip yat iĢletmeleri hakkında sürekli bilgi topladıkları, çalıĢanlarla birlikte düzenli olarak rakiplerin güçlü yanlarını ve stratejilerini tartıĢtıkları anlaĢılmaktadır. Bunun yanı sıra en güçlü oldukları yönleriyle rekabet ettikleri, rakiplerin hamlelerine karĢı hızlı cevap verdikleri görülmektedir. Yat İşletmelerinin Rakiplere Kıyasla Pazarlama Performanslarının İncelenmesi Anketi cevaplayan yat iĢletmelerinin pazarlama performanslarını belirlemek üzere Tablo 3‘te verilen performans kriterlerini rakiplere kıyasla 1: çok düĢük 5: çok yüksek olacak Ģekilde değerlendirmeleri istenmiĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir. Tablo 3: Yat ĠĢletmelerinin Pazarlama Performansları Pazarlama Performansı Ortalama Std.Sapma MüĢteri Memnuniyeti 4,3495 ,49919 MüĢteri Farkındalığı 4,3301 ,49286 ĠĢletme Ġmajı 4,3592 ,50204 MüĢteri Bağlılığı 4,3883 ,50938 MüĢteriler Tarafından Tavsiye Edilme Oranı 4,3786 ,50714 Algılanan Hizmet Kalitesi 4,3592 ,48212 Croanbach’s Alpha:0,94 Tablo 3‘e göre anketi cevaplayan tekne sahipleri rakiplere kıyasla müĢteri memnuniyetlerinin, müĢteri farkındalığının yüksek olduğunu düĢünmektedirler Ayrıca iĢletme imajının ve müĢteri bağlılığının da rakiplere yüksek buldukları anlaĢılmaktadır. Bunun yanı sıra rakiplere kıyasla müĢteriler tarafından tavsiye edilme oranının ve algılanan hizmet kalitesinin yüksek olduğu görülmektedir. Müşteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık Yaklaşımı İle Pazarlama Performansı Arasındaki İlişki MüĢteri odaklılık ve rakip odaklılık ile pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir iliĢki olup olmadığını belirlemek üzere korelasyon analizi yapılmıĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir. Tablo 4: MüĢteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık YaklaĢımı Ġle Pazarlama Performansı Arasındaki ĠliĢki Odaklılık Korelasyon MüĢteri Odaklılık Pearson Korelasyon Rakip Odaklılık Pearson Korelasyon Anlamlılık (2-yönlü) N Anlamlılık (2-yönlü) N MüĢteri Mem. MüĢteri Farkındalığı ĠĢletme Ġmajı MüĢteri Bağlılığı MüĢterilerin tavsiye oranı Algılanan Hizmet Kalitesi ,601(**) ,000 ,467(**) ,000 ,489(**) ,000 ,477(**) ,000 ,599(**) ,000 ,574(**) ,000 103 ,120 ,226 103 ,251(*) ,011 103 ,260(**) ,008 103 ,302(**) ,002 103 ,122 ,219 103 ,108 ,279 103 103 103 103 103 103 ** Korelâsyon 0.01 düzeyinde anlamlıdır (2-yönlü). * Korelâsyon 0.05 düzeyinde anlamlıdır (2-yönlü). 298 Tablo 4‘ göre müĢteri odaklılık ile pazarlama performans kriterleri arasında anlamlı ve doğru orantılı bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Buna göre pazarlama performans kriterlerinden müĢteri memnuniyeti, müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı, müĢteri bağlılığı, müĢteriler tarafından tavsiye edilme oranı ve algılanan hizmet kalitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. Buna göre H1 hipotezi kabul edilir. En güçlü iliĢkiye sahip olan değiĢken ise müĢteri memnuniyetidir. Yine Tablo 4‘e göre rakip odaklılık yaklaĢımı ile müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı ve müĢteri bağlılığı arasında doğru orantılı bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre H2 hipotezi müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı ve müĢteri bağlılığı için kabul diğer kriterler için red edilir. SONUÇ Rekabetin yoğun olduğu günümüzde, iĢletmeleri ön plana çıkaracak, rekabet avantajı sağlayacak yaklaĢımların doğru ve yerinde kullanılması gereklidir. Kullanılacak olan bu yaklaĢımların iĢletme performansını doğru orantılı olarak etkilemesi de son derece önemlidir. ĠĢte bu yaklaĢımlardan birinin müĢteri odaklılık diğerinin rakip odaklılık olduğu söylenebilir. Bu araĢtırmada da deniz turizm alanında faaliyet gösteren yat iĢletmelerinin müĢteri odaklılık ile rakip odaklılık yaklaĢımları ele alınmıĢ ve bu yaklaĢımların pazarlama performansı ile istatistikî açıdan anlamlı bir iliĢkisinin bulunup bulunmadığı ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre özellikle müĢteri odaklılığının pazarlama performansının her bir kriteriyle istatistikî açıdan doğru orantılı ve anlamlı bir iliĢkisinin olduğu görülmüĢtür. Elde edilen sonuca göre müĢteri odaklılık ile müĢteri memnuniyeti, müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı, müĢteri bağlılığı, müĢteriler tarafından tavsiye edilme oranı ve algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı ve doğru orantılı bir iliĢkinin bulunduğu tespit edilmiĢtir. En yüksek iliĢkiye sahip kriterin müĢteri memnuniyeti olması dikkat çekicidir. Buna karĢın rakip odaklılığın ise üç kriter ile müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı ve müĢteri bağlılığı ile iliĢkisi olduğu belirlenmiĢtir. Dolayısıyla yapılan korelasyon analizi sonucunda pazarlama performansı ile müĢteri odaklılık arasında rakip odaklılığa kıyasla daha yüksek düzeyde iliĢkisinin bulunduğu görülmektedir. Bu sonuca göre yat iĢletmeleri için önemli olan yaklaĢımın müĢteri odaklılık olduğu söylenebilir. Elbette ki anketi cevaplayan yat iĢletmelerinin rakiplere odaklanmaları, rakiplerini izlemeleri tavsiye edilir, ancak elde edilen bulgular müĢteri odaklılığın birinci plana alınması gerektiğini göstermektedir. Tabiî ki bu sonuç rakip odaklılığın ihmal edilmesi anlamını taĢımamalıdır. Bu bağlamda pazarlama performanslarını arttırmak isteyen yat iĢletmelerinin birincil olarak müĢteri odaklı yaklaĢımı benimsemeleri ikincil olarak da rakip odaklı yaklaĢımı benimsemeleri tavsiye edilir. REFERANSLAR Achrol, R. ve Kotler, P., (1999).Marketing in the network economy. Journal of Marketing, 63, 146163. Alpkan L., Ergün, E., Bulut, Ç. ve Yilmaz, C., (2005). ġirket giriĢimciliğinin Ģirket performansına etkileri. DoğuĢ Üniversitesi Dergisi, 6 (2), Temmuz 2005, 175-189. Bulut, Çağrı (2007). Stratejik oryantasyonlar ve firma performansı. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Gebze Bulut Çağrı, Yılmaz Cengiz ve Alpkan Lütfihak (2009). Pazar oryantasyonu boyutlarının firma performansına etkileri. Ege Akademik BakıĢ 9 (2), ss. 513-538 Celuch, K.G., Kasouf C. J. ve Peruvemba V., (2002). The effects of perceived market and learning orientation on assessed organizational capabilities. Industrial Marketing Management, 31 (2002) 545– 554. Deshpande, R., Farley, J.U. ve. Webster, F.E, (1993). Corporate culture, customer orientation, and innovativeness in Japanese firms: a quadrad analysis. Journal of Marketing, 57 (January): 2327. Gatignon, H. ve Xuereb, J.M., (1997). Strategic orientation of the firm new product performance. Journal of Marketing Research, 34(1), 77-90 Han, J.K., Kim, N. ve Srivastava, R.K., (1998). Market orientation and organizational performance: Is innovation a missing link?. Journal of Marketing, 62, Ekim, 30-45. 299 Hanvanich, S. Dröge, C. ve Calantone, R. (2003). Reconceptualizing the meaning and domain of marketing knowledge. Journal of Knowledge Management, 7(4), 124-135. Kohli, A.K. ve Jaworski, B.J., (1990). Market orientation: The construct, research propositions and managerial implications. Journal of Marketing, 54 (2), 1-18. Kotler, P. (2003). Marketing insights from A to Z: 80 concepts every manager needs to know. John Wiley & Sons: Hoboken, New Jersey. Kotler, P., Armstrong, G., Sounders, J. ve Wony, V., (1999). Principles of marketing: Second European Edition. Prentice-Hall: Europe. Levitt, T. (1960).Marketing Myopia. Harvard Business Review, July-Aug, 45-56 Li, J.J. (2005). The formation of managerial networks of foreign firms in China: The effects of strategic orientations. Asia Pacific Journal of Management, 22, 423-443 Lings, I.N. (2004).Internal market orientation construct and consequences. Journal of Business Research, 57, 405– 413 Narver, J.C. ve Slater S. F. (1990). The effect of market orientation on business profitability. Journal of Marketing, 54(4), 20–35. Olson, E.M., Slater, S.F. ve Hult, G.T.M., (2005). The performance implications of fit among business strategy, marketing organization structure, and strategic behavior. Journal of Marketing, 69, Temmuz, 49–65. Öztüren, Ali (2008). Effects of the integrated supply chain in trnc tourism sector on performance of the hospitality enterprises. Anadolu University, Social Science Institute, Unpublished PhD. Thesis, EskiĢehir, Turkey. Porter, M. E., (1980). Competitive Strategy. Free Press: New York. Senge P.M. (1990). The fifth discipline: The art and practice of learning organization, New York: Doubleday. Slater, S.F. ve Narver, J.C., (1995). Market orientation and the learning organization. Journal of Marketing, 59(3), 63-74. Tan, Keah Choon, Robert, B. Hanfield ve Daniel, R .Crause (1998). Enhancing the firm‘s performance through quality and supply base management : An emprical study. International Journal Of Production Research, 34(10), Pp.2813-2837. Yılmaz, C., Alpkan, L., ve Ergun, E. (2005). Cultural determinants of customer and learning-oriented value systems and their joint effect on firm performance. Journal of Business Research,58,pp.1340-1352 Yoo, Boonghee ve Naveen, Donthu (2001). Developing and validating a multidimensional consumerbased brand equity scale. Journal Of Business Research,52,pp:1-14 Zahra, S.A. ve Chaples, S.S., (1993). Blind spots in competitive analysis. Academy of Management Executive, 7(2), 7-28. Zhou K. Z., Yim C. K.B. ve Tse D.K., (2005). The effects of strategic orientations on technology- and market-based breakthrough innovations. Journal of Marketing, 69, Nisan, 42–60. 300 Lojistik Yönetiminde DıĢ Kaynak Kullanımı: Bursa’daki Ġmalat Sektörü Üzerinde Bir Uygulama Erol ATEġ Murat YORULMAZ* Yalova Üniversitesi, Türkiye muratyor@gmail.com erolate@gmail.com Özet Ulusal ve KüreselleĢen ekonomi nedeniyle, lojistik faaliyetler iĢletmeler için çok önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda çalıĢmanın amacı, lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanımının iĢletmeleri nasıl etkilediği ve gelecekte iĢletmelerin lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanım düzeyinin ne olacağının belirlenmesidir. Ayrıca dıĢ kaynak kullanma nedenleri arasında bir farklılık olup olmadığını ortaya çıkartmaktır. Bu amaçlara yönelik olarak, Bursa‘daki imalat iĢletmelerinde anket yapılarak veriler elde edilmiĢ ve çıkan sonuçlar üzerine değerlendirme yapılmıĢtır. Sonuçta iĢletmelerin, gelecekte lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanma düzeylerinde ve dıĢ kaynak kullanma nedenleri arasında farklılıklar bulunmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Lojistik, lojistik faaliyetler, dış kaynak kullanımı Outsourcing In Activities Logistics: A Case Study In Bursa Manufacturing Companies Abstract Due to the globalization of economy, the logistics activities are playing a vital role for companies. In this context this study aim is prepared to obtain data about ; how outsourcing logistics activities affect enterprises and what happens in the future level of enterprises outsourcing logistics activities , within reasons of according as whether using outsourcing. The surveys data obtained from manufacturing firm in Bursa and analyzes were performed on the results to understand the differences between variables. As a result of studies found that significant differences between future levels of outsourcing logistics activities and reasons of whether using outsourcing. Keywords: Logistics, logistics activities, outsourcing 1. GĠRĠġ Genel olarak lojistik, ―ürünleri ve hizmetleri ihtiyaç duyulan yerde ve istenilen zamanda hedeflenen müĢteri seviyesinde sağlama‖ olarak tanımlanabilir (Orhan, 2003: 7). Bu tanım göz önüne alındığında, lojistiğin insan yaĢamı için ne derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Gıdadan giyime, teknolojiden eğlenceye birçok sektörde, ürün veya hizmetlerin istenilen zamanda ve Ģekilde müĢteriye sunulabilmesi lojistiğin bir sonucudur. Tüketiciler açısından bu denli önemli olan lojistik, üreticilerin de sürekli düĢünmek zorunda oldukları bir faaliyet alanıdır. MüĢteriye söz verilen Ģekilde, istenilen zamanda ve yerde, ürün ve hizmet üretiminin sağlanabilmesi, hazırlanan üretim programlarının tam olarak uygulanabilmesi ve etkin bir lojistik yönetim sisteminin gerçekleĢtirilmesi ile mümkündür. Bu çalıĢmada, sırasıyla lojistik yönetimi kavramının tanımı, lojistiğin amacı, lojistikte dıĢ kaynak kullanımın geliĢimi ve önemi hakkında açıklayıcı bilgiler verilmiĢtir. Bu çalıĢmanın amacına yönelik olarak, lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanımının iĢletmeler üzerindeki etkileri, iĢletmelerin hangi lojistik faaliyetleri dıĢ kaynak kullanarak yerine getirdiği ve dıĢ kaynak kullanma nedenleri incelenmiĢtir. Ayrıca dıĢ kaynak kullanma nedenleri ile iĢletmelerin faaliyet alanları, tecrübesi, pozisyonu ve çalıĢan sayısı arasında bir farklılık olup olmadığı Bursa‘daki imalat sektöründe faaliyet 301 gösteren 15 imalat iĢletmesinin üst düzey yöneticilerinden anket yoluyla elde edilen verilerle incelenmiĢtir. Bu inceleme sonucunda; araĢtırma kapsamına alınan iĢletmelerin, lojistik faaliyetlerinde en çok taĢıma, gümrükleme ve tersine lojistik faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanarak gerçekleĢtirdikleri ortaya çıkmıĢtır. Ayrıca iĢletmelerin demografik özellikleri ile dıĢ kaynak kullanma düzeyleri, dıĢ kaynak kullanma nedenleri ve dıĢ kaynak kullanmama nedenleri arasında farklılıklar oluğu tespit edilmiĢtir. 2. LOJĠSTĠK YÖNETĠMĠ VE LOJĠSTĠKTE DIġ KAYNAK KULLANIMI Lojistik ile ilgili birçok tanıma rastlamak mümkündür. Bunun baĢlıca nedeni; lojistiğin çok geniĢ bir uygulama alanının oluĢu ve bu yüzden bu kavrama farklı pencerelerden bakılabilmesidir. Lojistik; bir organizasyonun detaylı bir Ģekilde örgütlenmesi ve uygulanmasıdır. Lojistiğin asıl amacı, müĢteri hizmetlerinde yüksek bir seviyeye ulaĢması, kaynak ve yatırımların uygun kullanımıyla rekabet avantajının yaratılmasıdır (Çancı ve Erdal, 2009). Lojistik ile ilgili yapılan tanımlamalarda sıklıkla kullanılan, yedi doğru olarak da bilinen tanıma göre lojistik, doğru ürünün, doğru miktarda, doğru koĢullarda, doğru zamanda, doğru yerde, doğru maliyetle, doğru müĢteriye ulaĢtırılması anlamına gelmektedir (Coyle, Bardı, ve Langley, 2000). Bu tanımda vurgulanan, lojistiğin ürünlere yer, zaman ve yapısal fayda yaratabilmesi için ilgili tüm faaliyetlerin doğru biçimde yürütülmesi gerektiğidir. Küresel rekabetin yoğun yaĢandığı günümüzde, baĢarılı olmak isteyen iĢletmeler lojistik faaliyetlerini etkili yönetmek durumundadırlar. Lojistiğin etkili bir Ģekilde yönetilmesi sonucu, maliyet giderlerini düĢüren, üretimi artıran, kaliteyi yükselten, müĢteri memnuniyetini artıran dolayısıyla da pazar payını yükselten ve rekabet gücünü artıran etkisi olduğu bilinmektedir. Ġyi yönetilen lojistik sistem sayesinde; Stok seviyesinin kontrolünde, üretim seviyesi ile teslim ve satıĢ iĢlerini optimum düzeyde tutulması zaman ve nicelik yönünden en iyi ve ekonomik sayılan materyali elde bulundurulması sağlanmaktadır. Depolama faaliyeti ile sağlanan; üretimi destekleme, ürün birleĢtirme, stoklama, yükleme ve dağıtım, konsolidasyon iĢlemleri baĢarı ile gerçekleĢtirilmektedir. TaĢımacılık faaliyeti ile müĢteri memnuniyetinin sağlanabilmesi adına bir taraftan rakiplerin daha kısa sürede ürün ve hizmetlerin ulaĢtırılması hedeflenirken, diğer taraftan ulaĢım maliyetleri düĢürülmekte böylece rekabet üstünlüğü sağlanmaktadır (Çekerol ve Kurnaz, 2011: 52). KüreselleĢme ve teknolojinin etkisiyle karmaĢıklaĢan iĢletme yapıları ve artan rekabet koĢulları birbiriyle iliĢkili ―temel yetenek‖ ve ―dıĢ kaynak kullanımı‖ kavramlarını ortaya çıkarmıĢtır (Özbay, 2004: 7). BaĢlangıçta genel maliyetleri azaltmak için ortaya çıkan dıĢ kaynak kullanımı, alt yapıyı güçlendirerek, esnekliği arttırarak, yeni pazarlara hızla girmeyi sağlayarak ve iĢletmelerin kendilerini en iyi Ģekilde değiĢtirebilmelerini sağlayacak yollar göstererek bir değiĢim aracı olarak kendinden söz ettirmeye baĢlamıĢtır (Orhan, 2003: 136). Literatürde ―outsourcing‖, ―dıĢsal tedarik‖, ―dıĢ kaynaktan faydalanma‖ vb. gibi tanımlarına yer verilen dıĢ kaynak kullanımı; (Birdoğan, 2004)‘a göre, ―iĢletmelerin, sadece kendi sahip oldukları yetenek ve becerileri esas alan iĢlerin dıĢındaki; öz veya temel yeteneklerin kullanılmadığı iĢlerin, iĢletme dıĢından kendi alanında uzmanlaĢmıĢ baĢka iĢletmelerden alması‖ olarak tanımlanmaktadır. DıĢ kaynak kullanımı, maliyetleri düĢürmek ve etkinliği arttırmak amacıyla, iĢletmenin ana faaliyet konusu dıĢındaki diğer iĢletme fonksiyonlarının gerçekleĢtirilebilmesi için daha önce firma içerisinde yapılan/yönetilen bir iĢlemin ilgili insan kaynağı ile birlikte uzun süreli bir sözleĢme kapsamında bir dıĢ firmaya aktarılmasıdır. DıĢ kaynak kullanımının tarihsel geliĢimi incelendiğinde ‗‘Outsourcing‘‘ ifadesinin çalıĢma hayatında ilk kez Wisconsi Ģirketinin, 1988 yılında Omni Resource Ģirketine tesis yönetimini devrettiği zaman kullanıldığı görülmektedir (Demir, 2013: 24). Günümüzde ise dıĢ kaynak kullanımının en yaygın ve en geniĢ kapsamlı uygulandığı ve geliĢtiği alanlar lojistik ve bilgi teknolojileridir. Bir iĢletme lojistik fonksiyonlarını etkin ve verimli biçimde gerçekleĢtirebilmek ve lojistik faaliyetlerini yerine getirebilmek için aĢağıdaki seçenekleri düĢünebilirler (Birdoğan, 2004: 8283); 302    Lojistik fonksiyonunu iĢletme içerisinde hizmet üreterek yerine getirebilirler, Bir lojistik firmasını ele geçirerek, satın alarak veya kurarak yardımcı lojistik Ģirketine sahip olabilirler, Lojistik fonksiyonları dıĢ kaynaklardan tedarik ederek lojistik hizmet sağlayabilirler. ĠĢletmeleri dıĢ kaynak kullanmaya yönelten birçok neden bulunmaktadır. DıĢ kaynak kullanma nedenleri arasında; yatırım harcamalarını azaltmak, hız kazanmak ve esneklik sağlamak isteği yer almaktadır. Bunun yanında riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak görüĢünün de dıĢ kaynak kullanımında öne çıkan nedenler olarak görülmektedir (GümüĢ, 2012). ĠĢletmelerin lojistik faaliyetlerden en çok taşıma, depolama, gümrükleme ve tersine lojistik faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanarak yerine getirmektedirler. DıĢ kaynak kullanmanın iĢletmelere bazı avantajları vardır. Bunlar (Sevim, Akdemir ve Vatansever, 2008); Firmaların pazarlama ve dağıtım ağlarının küçük miktarlar için bile her noktaya ulaĢmasına olanak sağlar. Bu sayede firmaların pazarda daha hızlı hareket ederek müĢterilerine ulaĢmasını sağlar. Çok kullanıcı depolama hizmetleriyle firmaların stoklama maliyetini azaltır. TaĢıma, depolama gibi yüksek maliyetli yatırımlardan tasarrufla, Ģirketlerin kendi faaliyet alanlarına yönelmelerini sağlar. Lojistik hizmeti sağlayıcısının yüksek taĢıma kapasitesi ve yönlendirme yeteneğiyle taĢıma maliyetleri azaltılır. Stok seviyeleri minimize edilebilir. Ġnsan gücünden tasarruf sağlanır. Kayıp, kaza, çalınma gibi riskler lojistik firmasına devredilmiĢ olur. Dünya çapında yeteneklere ve yeni teknolojiye ulaĢılabilir. DıĢ kaynak kullanımının avantajlarının yanında iĢletmeler açısından bazı riskleri de söz konusudur. Özellikle tedarikçi iĢletme ile uyum bozukluğu olduğu durumlarda baĢarısızlık kesindir. Tedarikçi iĢletme ile dıĢ kaynak kullanımından yararlanma yöntemini seçen firma, ortaya çıkabilecek sorunlara karĢı ortak bir yol benimsemelidir. DıĢ kaynak kullanma ile ilgili sorunlar (Mersin, 2003); hizmet alan iĢletmenin lojistik fonksiyonlar üzerinde kontrolünü kaybetme riski, hizmet sunan firmaya aĢırı bağlılık, hizmet sunan firmanın sözlerini zamanında ya da hiç yerine getirmemesi. Hizmet sunan firmanın değiĢime ayak uyduramamasıdır. Hizmet alan iĢletmenin iĢ hedeflerini anlamada yetersizliğe bağlı hizmet yetersizliği, hizmet alan iĢletmenin iĢ hedeflerini anlatmada yetersizliğidir. Firmaların gizliliğine dikkat ettikleri konuların paylaĢılması riski, hizmet alan ve hizmet sunan firmalar arasında bilgi akıĢındaki aksamalar, hizmet veren firmanın depolama ve dağıtım kanallarının hizmet alan firmanın ihtiyaçlarını karĢılayamaması olarak sıralanabilir. 3. ARAġTIRMA YÖNTEMĠ VE KAPSAMI Bu çalıĢmada, birincil veri toplama metodu olarak yüz yüze anket tekniği belirlendiği için çalıĢmanın kapsamını Bursa ilindeki imalat sektöründe faaliyet gösteren iĢletmeler oluĢturmaktadır. Bursa ilindeki imalat sektöründe faaliyet gösteren iĢletmeler anket kapsamına alınmıĢ ve çalıĢmaya katılmayı kabul eden 15 iĢletme ile anket gerçekleĢtirilmiĢtir. Anket uygulanacak iĢletmeler Bursa ilindeki Sanayi Odası kayıtları yardımıyla tespit edilmiĢtir. AraĢtırmada yüz yüze görüĢme ile yöneticilere anket soruları yöneltilmiĢ ve ankete cevap veren 15 iĢletmenin verileri kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın konusunu oluĢturan değiĢkenleri ölçmek üzere literatürde geçerliliği ve güvenirliği test edilmiĢ ölçeklerden yararlanılmıĢtır. Anket, iĢletmelerin lojistik faaliyetlerinden sorumlu üst düzey yöneticilere uygulanmıĢtır. Ankette iĢletmeye ait demografik sorular ve lojistik faaliyetlerde neden dıĢ kaynak kullanımına gittikleri ile ilgili ifadelerin yer aldığı toplam 15 soru kullanılmıĢtır. 4. BULGULAR AraĢtırma kapsamındaki Ģirketler içerisinden 5 firma otomotiv sanayi, 2 firma dokuma ve hazır giyim sanayi, 2 firma makine üretimi ve metal eĢya sanayi, 2 firma gemi inĢa sanayi, 2 firma döküm sanayisinde faaliyet göstermektedir. Diğerleri ise orman ürünleri ve mobilya sanayi gibi sektörlerde faaliyet göstermektedir. AraĢtırma kapsamındaki firmalar içerisinden 9 firma ‗‗uluslararası alanda‘‘, 3 firma ‗‗ulusal alanda‘‘, 3 firma ‘‘yerel pazarlarda‘‘ faaliyet göstermektedir. AraĢtırmaya katılan 303 firmalardan,1 firma ‗‗1-5 yıl‘‘, 3 firma ‗‗6-10 yıl‘‘, 4 firma ‗‗11-15 yıl‘‘, 7 firma ‗‗25 ve üzeri yıl‘‘ bulundukları sektörde faaliyet göstermektedir. AraĢtırmaya katılan firmalar içerisinden 4 firma ‗‗50149‘‘ , 4 firma ‗‗150-250‘‘ , 7 firma ‗‗250 ve üzeri‘‘ aralığında personel çalıĢtırmaktadır. AraĢtırmaya katılan firmaların içerisinden 1 firma ‗‗sipariĢ‘‘, 6 firma ‗‗gümrükleme‘‘, 4 firma ‗‗sigortalama‘‘, 10 firma ‗‗deniz taĢımacılığı‘‘, 2 firma ‗‗paketleme‘‘, 3 firma ‗‗depolama ve antrepo iĢlemleri‘‘, 12 firma ‗‗karayolu taĢımacılığı‘‘, 1 firma ‗‗diğer‘‘ alanlarında dıĢ kaynak kullanımı ile hizmet satın aldıkları görülmektedir. Tablo:1 AraĢtırmaya Katılan Firmaların DıĢ Kaynak Kullanma Düzeyi DıĢ Kaynak Kullanma Düzeyi Hiç DıĢ Kaynak Kullanmıyoruz 14 0 0 14 12 14 15 0 15 1 Depolama faaliyetleri Denizyolu TaĢıma faaliyetleri Gümrükleme faaliyetleri Paketleme faaliyetleri Elleçleme faaliyetleri SipariĢ iĢleme Envanter yönetimi Karayolu taĢıma faaliyetleri Talep tahmini Tersine lojistik faaliyetleri Tamamını DıĢ Kaynak Kullanıyoruz 1 15 15 1 3 1 0 15 0 14 Tablo 1‘den görüldüğü üzere araĢtırmaya katılan iĢletmeler; depolama, paketleme, elleçleme, sipariĢ iĢleme, envanter yönetimi, talep tahmini gibi lojistik faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanmak yerine genellikle kendileri yani iĢletme bünyesinde bulundurmaktadırlar. Fakat taĢıma, gümrükleme ve tersine lojistik faaliyetleri gibi lojistik faaliyetlerini büyük bir oranda dıĢ kaynak kullanımı yoluyla karĢılamaktadırlar. Oranlara bakıldığında taĢıma faaliyeti en yüksek ortalamaya sahiptir. Bu durumdan iĢletmelerin lojistik faaliyetlerden en fazla taĢıma faaliyetini dıĢ kaynak kullanarak gerçekleĢtirdikleri görülmektedir. Tablo 2: AraĢtırmaya Katılan Firmaların DıĢ Kaynak Kullanma Nedenleri DıĢ Kaynak Kullanma Nedenleri Maliyet azaltılması Küçülmeye gitmek Esneklik Yenilikleri takip edebilmek Yatırım harcamalarını azaltmak Rekabet avantajı sağlamak Kaliteyi artırmak Verimlilik artıĢı Riski azaltmak Temel yeteneklere odaklanmak Kesinlikle Katılmıyorum 0 Katılmıyorum Kararsızım Katılıyorum 2 0 10 Kesinlikle Katılıyorum 3 3 0 5 4 3 1 0 2 2 10 0 0 4 4 7 2 2 4 6 1 0 0 0 0 3 2 2 0 3 5 2 4 7 5 6 6 2 3 5 5 1 1 0 8 5 Tablo 2‘den görüldüğü üzere araĢtırmaya katılan iĢletmelerin dıĢ kaynak kullanım nedenleri; lojistik maliyetlerin azaltılması, esneklik, teknolojik yenilikleri takip edebilmek, rekabet avantajı sağlamak, kaliteyi arttırmak, verimlilikte artıĢ sağlamak, riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak için lojistik faaliyetlerinde dıĢ kaynak kullanmaktadırlar. Ancak yatırım harcamalarını azaltmak, rekabet avantajı sağlamak, esneklik, riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak dıĢ kaynak kullanım nedenlerinin baĢında gelmektedir. Diğer taraftan dıĢ kaynak kullanma nedenlerinden en az olan görüĢ, küçülmeye gitmek için ifadesidir. 304 Tablo 3: AraĢtırmaya Katılan Firmaların DıĢ Kaynak Kullanma Düzeyleri Firmanın Gelecekteki DıĢ Kaynak Kullanım Düzeyi Hiç Kullanmayacağız Azalacak Aynı Düzeyde Kalacak Artacak Çok Fazla Artacak Sayı 0 2 4 9 0 Tablo 3‘den araĢtırmaya katılan firmalar içerisinden 2 firma gelecekteki dıĢ kaynak kullanma düzeylerinin ‗‗azalacak‘‘, 4 firma ‗‗aynı düzeyde kalacak‘‘, 9 firma ‗‗artacak‘‘ Ģeklinde görüĢ belirtmiĢler. AraĢtırmaya katılan firmalar arasında ‗‗hiç kullanmayacağız ve çok fazla artacak‘‘ Ģeklinde görüĢ belirten firma bulunmamaktadır. Dolayısıyla araĢtırmaya katılan firmaların lojistik faaliyetleri artarak devam edecektir. 5. SONUÇ Dünya ekonomik, siyasal ve kültürel yönden çok hızlı bir küreselleĢme süreci içine girmiĢtir. Ġçinde bulunduğumuz yüzyılın getirisi olarak geleneksel siyasi blokların ortadan kalktığı, her alanda liberal eğilimlerin güçlendiği ve teknolojik geliĢmelerin çok hızlı biçimde önemli değiĢmelere yol açtığı bir dönemden geçilmektedir. Üretim ve dağıtım stratejilerinin modern lojistik anlayıĢı içinde değerlendirilmesi, çoklu ulaĢtırmanın ortaya çıkması, envanter politikalarının değiĢmesi, dıĢ kaynak kullanımının artması, biliĢim teknolojileri alanında yaĢanan değiĢimler, sürdürülebilir kalkınma ve çevre bilincinin geliĢmesi küreselleĢmenin getirdiği eğilimler olarak sayılabilir. Uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren firmalar rekabet avantajlarını, küresel ortamda rakiplerinden daha hızlı ve ekonomik bir biçimde yanıt vererek yaratmaktadır. Uluslararası lojistik faaliyetlerin önemi bu noktada devreye girmektedir. Firmalar, bünyelerinde etkin lojistik altyapıyı kurarak küresel pazarlara daha güçlü olarak saldırabileceklerdir. Lojistik fonksiyonlar, yer ve zaman faydasını, iĢletmenin yönetim bölümleri arasına yayarak bütünleĢme hareketi sağlayan bir bileĢen grubudur. Bu açıdan bakıldığında lojistik, bilgi, zaman, hizmet/ürün üçgeninde bir çözüm ortağı olmaktadır. Bu sunulan ve gerçekleĢtirilen çözümlerin verimi ve etkinliği ise iĢletmelerde maliyet azaltıcı, pazar hakimiyeti, rekabet edebilirlik, farklılaĢma vb. getiriler sağlayacaktır. Lojistik sektörünün istenilen hedeflere ulaĢabilmesi ve sürekli hale getirilebilmesinin temel yolu; lojistik fiziki altyapı, gümrük geçiĢlerinin kolaylaĢtırılması, uyumlaĢtırma ve iĢlemlerin basitleĢtirilmesi ile taĢımacılık mevzuatına yönelik düzenlemelerin yapılması gibi çalıĢmaların yapılmasına ve sektörün taraflarının (iĢletme, devlet, odalar, birlikler…) iĢbirliğinden geçmektedir. AraĢtırma sonuçlarına göre, iĢletmelerin lojistik faaliyetlerden en çok taĢıma, gümrükleme ve sigortalama faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanarak gerçekleĢtirdiği görülmektedir. Bunun yanında iĢletmeler, depolama, paketleme, elleçleme, sipariĢ iĢleme, envanter yönetimini dıĢ kaynaktan karĢılamaktadır. AraĢtırmaya göre, dıĢ kaynak kullanımının yaygın olduğu, fakat yeterli olmadığı söylenebilir. ĠĢletmelerin bir kısmı halen temel yetenekleri dıĢındaki süreçleri bünyelerinde gerçekleĢtirmek çabası içindedirler. Bu düĢünce iĢletme üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu durumun sebebi ise, profesyonel yönetim eksikliği olabilir. Bu konuda yapılacak çalıĢmalarla, bilinç düzeyi arttırılarak üretim konusunda dıĢ kaynak kullanım oranının yükseltilmesi gerekmektedir. ĠĢletmelerin lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanma nedenlerine iliĢkin elde edilen araĢtırma sonuçlarına göre; yatırım harcamalarını azaltmak, lojistik maliyetleri azaltmak, hız kazanmak ve esneklik sağlamak en çok dıĢ kaynak kullanma nedenleri olarak görülmektedir. Bunun yanında dıĢ kaynak kullanma nedenlerinden riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak görüĢünün ise ön plana çıktığı görülmektedir. ĠĢletmeler dıĢ kaynak kullanımına giderek yüksek maliyet gerektiren yatırımlar yapmak yerine kaynaklarını kendi ana faaliyet alanlarına yönelterek üretim alanlarında, kaliteyi arttırarak müĢteri memnuniyetini sağlamayı ve rekabet avantajı elde etmeyi amaçlayabilirler. DıĢ kaynak kullanımı kararında düĢüncenin oluĢumundan itibaren sürecin çok iyi analiz edilmesi, dıĢ kaynak kullanma kararının tek bir faktöre indirgemeden iĢletme faaliyetlerinin bütününü göz önünde tutarak karar verilmesi ve yapılacak planlar doğrultusunda oluĢturulacak beklentilerin uzun vadeli bir iĢbirliği düĢünülerek Ģekillendirilmesi gerekmektedir. Uygulamanın sınırlarının ve iĢletme ihtiyaçlarının baĢtan doğru Ģekilde belirlenmesi, sonuçların olumlu olabilmesi açısından önemlidir. 305 AraĢtırma sonucuna göre, iĢletmelerin sektörel yapıları ile lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanım düzeylerinde farklılık ortaya çıkmıĢtır. Bu farklılık lojistik faaliyetlerden taĢıma ve elleçleme faaliyetinde görülmektedir. AraĢtırma sonucuna göre gelecekte lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanımına göre dıĢ kaynak kullanma düzeyiniz ne olacak ifadesine katılımcıların cevaplarına bağlı olarak yapılan analizde gelecekte dıĢ kaynak kullanım düzeylerinde ve dıĢ kaynak kullanma nedenlerinde farklılık görülmemiĢtir. Bunun nedeni, araĢtırmaya katılan iĢletmelerin dıĢ kaynak kullanımına iliĢkin görülerin aynı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Sonuç olarak; Bursa‘daki çalıĢma kapsamında iĢletmelerin dıĢ kaynak kullanımı konusunda hangi lojistik faaliyetleri dıĢ kaynak kullanarak karĢılayacaklarına bilinçli bir Ģekilde karar verdikleri görülmektedir. Diğer yandan tedarikçi firmaların, beklentileri karĢılamak açısından yeterlilik düzeylerinin istenilen seviyede olmadığı düĢünülebilir. Çünkü dıĢ kaynak hizmeti almak isteyen iĢletme gerçekleĢen uygulamalar ile oldukça önemli avantajlar kazandığı gibi buna karĢılık çok ciddi problemlerle karĢılaĢabileceği endiĢesini taĢıdığı söylenebilir. Halen geliĢmeye açık birçok konu barındıran ve çoğunlukla profesyonel bakıĢ açısı ile değerlendirilemeyen dıĢ kaynak kullanımı uygulamalarının, gelecek dönemlerde artarak geliĢeceği tahmin edilmektedir. Bu ilerlemeyle beraber iĢletmeler, rakiplerine karĢı güç kazanacak ve etkinliklerini arttırarak birçok fırsat yakalayacaklardır. REFERANSLAR Birdoğan, B. (2004). Lojisitk Yönetimi ve Lojisitk Sektör Analizi. Trabzon: Lega Kitapevi. Coyle, J., Bardı, E. J. ve Langley, C. J. (2000). Transportation: A Supply Chain Perspective. Ohio: South - Western College Publishing Company, USA. Çancı, M. ve Erdal, M. (2009). Lojistik Yönetimi: Freight Forwarder El Kitabı (3.Baskı). Istanbul: UTIKAD. Çekerol, G. S. ve Kurnaz, N. (2011). Küresel Kriz Ekseninde Lojistik Sektörü ve Rekabet Analizi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (25), 52. Demir, M. H. (2013). Lojistikte DıĢ Kaynak Kullanımı. B. Y. Kara ve A. TaĢer içinde, Çağdaş Lojistik Uygulamaları (pp.24). EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Yayını GümüĢ, Y. (2012). Lojistik Faaliyetler ve Maliyetler. Ankara: Gazi Kitapevi. Mersin, D. N. (2003, ġubat- Mart). Lojistik Sektöründe DıĢ Kaynak Kullanımı. 3 D Lojistik Dergisi (16), 28-40. Orhan, O. Z. (2003). Dünyada ve Türkiye‟de Lojistik Sektörünün Gelişimi. Istanbul: ĠTO Yayınları. Özbay, T. (2004). Sorularla Dış Kaynak Kullanımı (Outsourcing). Ġstanbul: ĠTO Yayınları. Sevim, ġ., Akdemir, A. ve Vatansever, K. (2008). Lojistik Faaliyetlerinde DıĢ Kaynak Kullanan ĠĢletmelerin Aldıkları Hizmetlerin Kalitesinin Değerlendirilmesine Yönelik Bir Ġnceleme. Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13(1), 1-27. 306 Yöneticilerin ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemine YaklaĢımı: Bir Alan RaĢtırması Süleyman SEMĠZ* Karabük Üniversitesi, Türkiye ssemiz@karabuk.edu.tr Melih SARIKAYA Karabük Üniversitesi, Türkiye melih_sarikaya81@hotmail.com Özet 20. Yüzyıl üretim ve biliĢim teknolojilerinin olduğu kadar kalite yönetimi tekniklerinin de geliĢim dönemi olmuĢtur. Daha önce hiç tasarlanmayan teknikler, insan gücünden en üst düzeyde faydalanmak için bu çağda tasarlanmıĢ ve uygulanmıĢtır. ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi, 6 Sigma, değiĢim mühendisliği, istatistiksel proses kontrol, tam zamanında üretim, vb. birçok baĢlık altında uygulamalar yapılmıĢtır. Gerek özel gerekse kamu sektöründeki iĢletmeler bu tekniklerden kendilerini uzak tutamamıĢlardır. Bu eğilim günümüzde de devam etmektedir. Bu çalıĢmada ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi (KYS)‘ni uygulayan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ve bağlı ortaklıklarında, yöneticilerin ISO 9000 KYS‘ye yaklaĢımı değerlendirilmektedir. ÇalıĢmada yöntem olarak yüz yüze yapılan anket çalıĢması belirlenmiĢtir. Toplam dört firmadaki 118 yönetici (10 üst düzey, 48 orta düzey ve 60 alt düzey) ile görüĢülmüĢtür. ÇalıĢmada demografik yapının yanı sıra iĢletmelerin ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasındaki etkili faktörler, belgeye sahip olma sırasında yaĢanılan güçlükler ve sistemden memnuniyet durumu belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Anahtar kelimeler: ISO 9000 KYS, Yöneticiler, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları THE APPROACH OF MANAGERS TO ISO 9000 QUALITY MANAGEMENT SYSTEM: A FIELD RESEARCH Abstract 20th century has also been the development period of quality management techniques as well as technologies of production and information. Techniques that have not previously been planned have been designed and implemented to take advantage of human power at the highest level in this age. ISO 9000 Quality Management System, 6 Sigma, re-engineering, statistical process control, just in time production, and under the suchlike many headings, applications have been made. Enterprises that are in both private and public sector could not keep themselves away from these techniques. This trend continues today. In this study, in the State Railways of the Republic of Turkey (TCDD) and their subsidiaries which implement ISO 9000 Quality Management System (QMS), the approach of administrators to ISO 9000 QMS is evaluated. In the study, as the method, face to face survey study has been determined. Interviews have been conducted with 118 managers (10 senior, 48 mid-level and 60 lower-level) in a total of four companies. In the study, as well as the demographic structure, it has also been tried to determine factors affecting the businesses about getting the ISO 9000 QMS, the difficulties encountering while having document and satisfaction state of the system. Keywords: ISO 9000 QMS, Managers, State Railways of the Republic of Turkey 307 1. GĠRĠġ Günümüzde geliĢen teknoloji karĢısında ürün ve hizmet çeĢitliliği artmıĢtır. Bu durum yoğun rekabetin oluĢmasını sağlamıĢtır. KüreselleĢme ve Ģiddetli rekabet firmaları ürettiğim ürünü satabilirim düĢüncesinden, müĢteri istek ve beklentilerinin değiĢimine ayak uyduracak ve beklentilere üst düzeyde cevap verebilecek sistem araĢtırmasına itmiĢtir. Kalite yönetim sistemleri bunlara cevap bulabilmek amacıyla ortaya çıkmıĢ ve firmalar da bu sistemleri benimsemeye baĢlamıĢlardır. Kalite kavramı, rekabette üstün konuma gelme, pazarlarda kalıcı bir baĢarı sağlama ve müĢteri tatminini hedefleyerek müĢteriyle uzun vadeli iliĢkiler geliĢtirmede anahtar bir kavram haline gelmiĢtir. Kalitenin bu kilit rolü, bir taraftan pazarların küreselleĢmesi, rekabetin biçim ve Ģiddetinin değiĢmesi ve teknolojik ilerlemelere dayandırılabileceği gibi, diğer taraftan da müĢteri istek ve beklentilerinin değiĢerek, bu beklentilere en üst düzeyde cevap verebilme gibi nedenlere dayandırılabilir (Yüksel, 1998:73). Kal te, b r Ģletmen n tüm b rim ve unsurlarıyla birlikte tavizsiz bir Ģekilde uygulanması gereken bir faktör olarak bakılabilir. Artık kaliteyi sadece uygulamanın yeterli olmayacağı, kalitenin bir felsefe olarak ele alınması gerektiği kabul görmektedir. Kalite, amaca giden yolda bir araç olmaktan çıkarak kendi baĢına bir amaç haline gelmiĢtir (Ayhan, 1997:45). Gelecekte firmalar, müĢterilerine neyin yapılıp neyin yapılmadığını anlatmak yerine, onlara, isteklerini nasıl yerine getireceklerini göstereceklerdir. Bu firmalar, müĢterileriyle teması koruyarak, sürekli ürün geliĢtirmeyi ve olumlu hizmet yaklaĢımını sağlamlaĢtıracaklardır (ġimĢek, 2001:5). ĠĢletmeler pazar taleplerini daha yakından takip ederek, değiĢen müĢteri ihtiyaçlarına çabuk cevap verebilmeyi hedefleyeceklerdir. Böyle bir hedef her zaman ve her yerde kaliteli ürün/hizmetin müĢterilerine uygun fiyata ulaĢtırılmasını doğuracaktır. Sonuçta müĢteri memnuniyetinin sağlanması pazarda rekabet avantajını artıracaktır. Bir iĢletmenin etkin ve verimli çalıĢabilmesi için, kuruluĢ bağlantılı faaliyetlerinin tanımlanması ve yönetilmesi gerekmektedir. B r kal te yönet m s stem n n ben msenmes ç n kuruluĢun üst yönet m tarafından oluĢturulan stratejik bir karar olarak ortaya çıkmalıdır. ĠĢletmenin kalite yönetim sisteminin tasarımı ve uygulanması, çeĢ tl ht yaçlardan, özel hedeflerden, sunulan ürünlerden, çalıĢan proseslerden, kuruluĢun büyüklüğü ve yapısından etk len r (Tanrıkulu, 2010:12). 20. yüzyıl baĢlarında sanayi devriminin etkileri daha fazla hissedilmeye baĢlamıĢ ve atölyelerin yerini büyük ölçekli fabrikalar alarak, geleneksel atölye yönetiminin yaklaĢımları yetersiz kalmıĢtır. Bu durum, verimliliği arttırma baĢta olmak üzere, üretim sisteminin daha iyi yönetilmesine iliĢkin birçok araĢtırmanın yapılmasına neden olmuĢtur (Çiftçi, 2004:34). Yapılan çalıĢmalarda kalite anlayıĢı ile müĢterinin bütünleĢmesinin sağlanması, çalıĢanların katılımının sağlaması, etkili bir liderlik tarzı ihtiyacı ve en yüksek çıktıya, sıfır hata ile ulaĢılması ana temalar olarak ortaya çıkmaktadır. ĠĢletmelerin kalite karakteristiklerini oluĢturmada tüketicilerin bilinç seviyesi, piyasadaki rekabet, pazarlama politikası, kullanılan hammadde ve yarı mamul gibi çok sayıda faktör az ya da çok etkili olmaktadır (Kambur, 2005:34). Bu nedenle Kaoru Ishikawa‘ya göre kalite; kalite kontrol uygulamak, en ekonomik, en kullanıĢlı ve müĢteriyi daima tatmin eden kaliteli ürün geliĢtirmek, tasarımını yapmak, üretmek ve satıĢ sonrası servislerini vermektir (Kumbasar, 2009:16). 2. ISO 9000 KALĠTE YÖNETĠM SĠSTEMĠ Kalite anlayıĢı, tarihi süreç içinde hatayı bulma, ayıklama, kontrol etme ve kalite güvenceden toplam kalite yönetimine doğru bir geliĢme göstermiĢtir (Günaydın, 2010). TKY KALĠTE KALĠTE KALĠTE KONTROL GÜVENCESĠ MUAYENE  Önleme  Ġstatistik yöntemler  Önleme  ISO 9000  Belgelendirme ġekil 1: Kalite anlayıĢının evrimi (Türkmen, 1995:154). Kalitenin tarihsel geliĢimini incelerken konuyu dört baĢlık altında 308     YaĢam biçimi Katılımcılık MüĢteri odaklılık Sürekli iyileĢtirme  Sorun çözme  Süreç geliĢtirme  Yetki devri toplamak mümkündür. Bunlar ġekil 1‘de görüldüğü gibi muayene, istatiksel kalite kontrol, kalite güvencesi ve toplam kalitedir. Kalite güvencesi baĢlığı altında görülen ISO 9000 ibaresi iĢletmelerin yetkili belgelendirilmelerinin temelini teĢkil etmektedir. Standart kavramının ilk ortaya çıkması ile birlikte bunun nasıl, kim tarafından ve hangi özelliklere göre yapılacağı gibi hususlar cevaplandırılmaya çalıĢılmıĢtır. ―Bir örneklik‖ anlamına gelmekte olan standardizasyon, Uluslararası Standardizasyon TeĢkilatı (International Standart of Organization-ISO) tarafından belirli bir faaliyetten ekonomik fayda sağlamak üzere, bütün ilgili tarafların katkı ve iĢbirliği ile belirli kurallar koyma ve kuralları uygulama iĢlemi olarak tanımlanmıĢtır (Aktan, C 2013). Bu tanım bağlamında aĢağıdaki dört unsura riayet edilmelidir:  Ekonomik alanda, bilimsel bir araĢtırma, bir deney, uygulama ile ilgili bir metot ya da sosyal amaçlı herhangi bir çalıĢma söz konusu olmalıdır.  ÇalıĢma; üret c , tüket c g b lg l tüm tarafların ekonom k yararını gözetmel d r.  Kural koyma ve uygulama çalıĢmalarında ilgililerin tamamının katkı ve iĢbirliği bulunmalıdır.  Belirli kurallar koymak ve bu kuralları uygulamak gereklidir. Standardizasyonun; üretici açısından, üretimin belirli plan ve programlara göre yapılmasına yardımcı olmak, uygun kalite ve seri imalata imkân sağlamak, kayıp ve artıkları asgariye indirmek, verimliliği artırmak, maliyeti düĢürmek; ekonomi açısından, kaliteyi teĢvik etmek ve gel Ģmes ne yardımcı olmak, kal te sev yes düĢük üret mle meydana gelecek emek, zaman ve hammadde srafını ortadan kaldırmak, sanayiyi belirli hedeflere yöneltmek, arz ve talebin dengelenmesinde yardımcı olmak, yanlıĢ anlamaları ve anlaĢmazlıkları ortadan kaldırmak, hracatta ve thalatta üstünlük sağlamak, yan sanay dallarının kurulması ve gel Ģmes ne yardımcı olmak, rekabet gel Ģt rmek, kötü malı p yasadan s lmek g b faydaları vardır. Tüket c açısından se; can ve mal güvenl ğ n sağlamak, karĢılaĢtırma ve seç m yapmayı kolaylaĢtırmak, f yat ve kal te yönünden aldanmaları önlemek ve tüket c n n b l nçlenmes ne yardımcı olmak g b yararları söz konusudur (Altunbağ, 2005). Standard zasyon Ģlem sonucunda ortaya çıkan ―Standart‖ se, üretimde, anlayıĢta, ölçme ve deneyde bir örneklik oluĢturur. ISO tarafından hazırlanan, yayımlanan ve uygulanması istenen standartlar gerek kuruluĢ içi faaliyetlerde ve gerekse kuruluĢ dıĢı iliĢkilerde önemli bir argüman olarak öne çıkmaktadır. Farklı tarihlerde seri olarak ve zamanın ihtiyaçlarını karĢılayacak Ģekilde hazırlanıp yayımlanan standartlar iĢletmeler için önemli bir referans kaynağı olarak görülmektedir. BulunmuĢ oldukları pazarın içerisinde kendilerini tanımlamada, konumlarını belirtmede ve rekabet durumlarını gösterme gibi yönlerden önemli avantajlar sunmaktadır. Örneğin ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi (KYS) olarak yayımlanan standart, kuruluĢ içinde ve dıĢında güvenli bir kalite sistemi oluĢturmak için gerekli olan kalite yönetim ve sistem modelidir. Standardın ana amacı bir sistemin oluĢması ve müĢteri ihtiyaçlarının güvence altına alınmasıdır. Bunun için; planlama, dokümantasyon ve iletiĢim standardın ana temasıdır (TSE,2001). Daha yalın haliyle standart;  Neyin yanlıĢ olduğunu keĢfedin,  Nereden kaynaklandığını öğrenin,  B r daha çıkmamasını sağlayın, cümleler yle fade ed leb l r. ISO 9000 KYS, kuruluĢalar için iyi bir kalite sistemi oluĢturmaları için rehber bir kaynak ve kurallar bütünüdür. Firmaların yapıları birbirlerinden çok farklı olduğundan, bir kalite sistemin doğrudan uygulanması birçok yanlıĢlığa sebebiyet verebilmektedir. Bu durumadan dolayı firmalar, ISO 9000 KYS‘yi kendilerine rehber edinerek en uygun sistemi oluĢturmak ve uygulamak durumundadırlar. 3. ALAN ARAġTIRMASI 3.1. Araştırmanın Amacı: AraĢtırmasının amacı, ISO 9001:2000 KYS belgesine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları (TCDD) ve bağlı ortaklıklarındaki belge alımı öncesi, belge alma süreci ve sonuçları ile ilgili olarak yöneticilerin düĢüncelerini belirlemektir. Bu düĢünceleri belirlemeye yönelik olarak:  ISO 9001:2000 KYS belgesine sahip olmadaki etkili olan faktörler,  ISO 9001:2000 KYS belgesine sahip olma sırasında yaĢanılan güçlükler,  ISO 9001:2000 KYS‘den memnuniyet durumu incelenmektedir. 309 3.2. Araştırmanın Kapsamı ve sınırlılıkları: Bu araĢtırma TCDD Fabrikası (ADF) ve bağlı ortaklarında (TÜLOMSAġ, TÜDEMSAġ, TÜVASAġ) yapılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan anketlerin, fabrikaların bulunduğu illerde yöneticilere elden verilerek doldurulması sağlanmıĢtır. Anketler bu dört fabrikadaki toplam 181 adet yöneticiden 118‘i tarafından doldurulmuĢtur. Kurumlardaki üst düzey yöneticilerin çok yoğun olmalarından dolayı üst düzey yöneticilerin tamamına ulaĢılamamıĢtır. Hedeflenen ana kütleye genelleme yapılabilmesi için çekilen örneklemin ana kütleyi en üst düzeyde temsil ediyor olması gerekir. Bu nedenle araĢtırmada örneklem büyüklüğünü tespit etmede basit rastlantısal örnekleme yöntemi seçilm Ģt r. Bas t rastlantısal örnekleme yöntem nde, araĢtırmada genelleme yapılması hedeflenen ana kütlen n içerisindeki her araĢtırma biriminin örneklemde çıkma Ģansı eĢittir (Çömlekçi, 2001:54). Örneklem büyüklüğünün hesaplanması, bel rl b r formüle göre yapılır. Bu formül Ģöyled r (Özdamar, 2003:117). N: Evren birim sayısı, n: Örneklem büyüklüğü, P: Evrendeki X‘in gözlenme oranı, Q (1-P): X‘in gözlenmeme oranı, Z : = 0.05, 0.01, 0.001 için 1.96, 2.58 ve 3.28 değerleri. c = Güven aralığı. AraĢtırma ç n saptanan güven aralığının ondalık olarak fades . Bu değer n azalması araĢtırmanın güven n artıracaktır. Bu örneklemde güven aralığı % 6 olarak bel rlenm Ģt r. n= [Z²*(p)*(1-p)]/c² n= [1,96²*(0,5)*(1-0,5)]/0.06² n= 266,77 Bu örneklemde = 0.05 seç ld ğ nde Z değer 1,96 kullanılmıĢtır. Ana kütlen n b l nd ğ araĢtırmalarda kullanılan formülde örneklem n hata paylarından arındırılmıĢ büyüklüğünün tesp t ç n düzeltme yapılır. Örneklem büyüklüğü/[1+[(Örneklem büyüklüğü-1)/anakütle)]=266,77/ [1+[(266,77-1)/181]=n n= 108,07 = 109 AraĢtırmanın yapıldığı dönemde TCDD ve bağlı ortaklıklarında yaklaĢık 181 adet yöneticinin görev yaptığı belirlenmiĢtir. Örneklem çözümlemesine göre ana kütleyi oluĢturan bu 181 yöneticiyi istatiksel açıdan temsil eden sayı 109 olduğundan 118 yöneticiye anket uygulanmıĢ olup bu anketlerin tamamı değerlendirilmeye alınmıĢtır. ġekil 2‘de araĢtırmaya katılanların dağılımı görülmektedir. Yöneticiler Yönetici Dağılımı 20 18 16 14 12 10 8 6 4 2 0 ADF TÜLOMSAŞ TÜVASAŞ TÜDEMSAŞ Üst Yönetici 1 2 1 6 Orta Yönetici 10 11 13 14 Alt yönetici 19 15 17 9 ġekil 2: Kurumlardaki yönetici dağılımları. 3.3. Araştırmanın yöntemi: Anket formların doldurulması iĢletmelere gidilerek bizzat yüzyüze yöntemi ile sağlanmıĢtır. Firmalar tanıtım kısmında kendi verdikleri bilgiler ile internet sayfalarındaki bilgilerden yararlanılmasını istediğinden, firmaların kısaca tanıtımı verilerin derlemesiyle oluĢturulmuĢtur. ġekil 3‘de görüldüğü gibi, toplam 118 adet anket formunun 10 adeti üst, 48 adeti orta ve 60 adeti alt düzey yöneticilerden faydalanılmıĢtır. Anket formları yüz yüze görüĢme yöntemiyle doldurulmuĢtur. 310 Anketlerde toplanan veriler Statistical Package fort he Social Sciences (SPSS) 15.0 programı ile analiz edilmiĢtir. ġekilde toplam yöneticilerin ve katılımcı yöneticilerin dağılımı görülmektedir. Yönetici Dağılımı 100 80 60 40 20 0 Üst Yönetici Orta Yönetici Alt Yönetici Toplam 18 70 93 Katılımcı 10 48 60 ġekil 3: Toplam yönetici sayısı ve yöneticilerin dağılımı. Ankette 5‘li Likert yöntemi (5 Tamamen Katılıyorum, 4 Katılıyorum, 3 Kararsızım, 2 Katılmıyorum, 1 Hiç Katılmıyorum) uygulanmıĢtır. Anket formunda yer alan soruların hipotezlere göre gruplandırılması aĢağıdaki gibidir.   ĠĢletmenizin ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasında (veya çalıĢmaya baĢlamasında) etkili olan faktörlerin önem dereceleri ĠĢletmenizde ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlüklerin önem derecesi  ĠĢletmenizde ISO 9000 KYS belgesinden memnuniyet durumu. Anketler cevaplandırıldıktan sonra ankette yer alan soruların güvenirliliği Cronbach‘s Alpha yöntemi ile ölçülmüĢtür. Bu yöntem ölçekte yer alan soruların homojen bir yapıyı açıklamak üzere bir bütünü ifade edip etmediğini araĢtırır ve bir ölçekteki soruların varyansları toplamının genel varyansa oranlanması ile elde edilir. 0 ile 1 arasında değer alan bu katsayı Cronbach‘s Alpha katsayısı olarak adlandırılır. Buna göre yapılan analizlerde ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasında (veya çalıĢmaya baĢlamasında) etkili olan faktörlerin önem dereceleri Cronbach‘s Alpha Katsayısı 0,8713, ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlüklerin önem derecesi Cronbach‘s Alpha Katsayısı 0,8361 olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 1: Katılımcıların firmalara göre dağılımı TüdemsaĢ Adf TülomsaĢ TüvesaĢ Total F 29 30 28 31 118 % 24,6 25,4 23,7 26,3 100,0 Tablo 1‘de kurumlardaki yöneticilerin alt, orta ve üst yönetici sayıları grafik sütun olarak verilmiĢtir. Kurumların ankete katılma oranları yönetici pozisyonları da dikkate alınarak dengeli dağıtılmaya çalıĢılmıĢtır. Ankete katılan 118 yöneticinin % 89,8 ile bay personel (106 kiĢi) oluĢturmakta iken, % 10,2 ile bayan personelden (2 kiĢi) oluĢmaktadır. ġekil 4‘te katılımcıların cinsiyet dağılımını görülmektedir. 311 Yaş Dağılımı Cinsiyet Dağılımı 50 Yaş ve Üzeri 29% Bayan 10% 20-29 Yaş 22% Bay 90% 40-49 Yaş 31% ġekil 4: Katılımcıların cinsiyet dağılımı 30-39 Yaş 18% ġekil 5. Katılımcıların yaĢ dağılımı ġekil5 ‗te katılımcıların yaĢ dağılımı görülmektedir. Ankete katılan personelin %22‘si 20-29 yaĢ, %17,82‗si 30-39 yaĢ, %31,4‗ü 40-49 yaĢ aralığında ve %28,8‗i 50 yaĢ ve üzerinde bulunmaktadır. YaĢ dağılımı incelendiğinde dengeli bir dağılımın olduğu görülmektedir. Bu durum idarecilerin kurumda orantılı olarak değiĢim gösterdiği ifade edilebilir. Personelin %78‗lik bölümü 30 yaĢ üzerinde olduğu dikkat çekmektedir. Lise; 11 Lisansüstü; 17 Önlisans; 17 Lisans; 73 ġekil 6: Katılımcıların eğitim durumları ġekil 6‘da katılımcıların eğitim durumları görülmektedir. Buna göre %9,3 lise 11 kiĢi, % 14,4 önlisans 17 kiĢi, %61,9 lisans 73 kiĢi, %14,4 lisansüstü 17 kiĢi olduğu görülmektedir. Yöneticilerin %61,9 ile en fazla lisans mezunundan oluĢtuğu görülmektedir. Tablo 2 : Anket ortalama değerlendirme ölçeği. Ölçeklendirme 0 - 1,5 1,5 - 2,5 2,5 – 3,4 3,4 – 4,0 4,0 – 5,0 Değerlendirme Çok Az Az Orta Büyük Yüksek Tablo 2‘de ortalamaların değerlendirilme ölçekleri görülmektedir. 3.3.1. Elde edilen bulgular: Tablo 3‘de ISO 9000 alım sürecinde veya çalıĢmalara baĢlanmasında etkili olan faktörlerin ortalama ve standart sapmaları görülmektedir. Buna göre en yüksek ortalamaya sahip faktörlerin ¨ MüĢteri memnuniyetini artırmak¨ (4,12), ¨Tepe yönetim isteği¨ (3,97), ¨Hizmet kalitesinin artacağı düĢüncesi ¨(3,94), ¨Toplam kalite uygulamasına geçmek¨ (3,81), ¨Sektördeki lider iĢletme olmamız¨ (3,78), ¨Etkin bir kalite sistemi kurmak¨ (3,78), ¨Potansiyel müĢterilerin ISO 9000 belgesi talebi¨ (3,70), ¨ĠĢ süreçlerini iyileĢtirmek¨ (3,75), ¨Pazar payını artırmak¨ (3,69) ve ¨KurumsallaĢmak¨ (3,63)‘lik bir orana sahip olduğu ve ¨oldukça¨ seviyesinde yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan kalan yargılar ¨orta ¨ seviyede yer almıĢtır. 312 Tablo 3 : ISO 9000 KYS‘ye sahip olmada etkili faktörler Faktörler Ortalama Standart Sapma Tepe yönetimin isteği Etkin bir kalite sistemi kurmak Operasyonlarda standartlaĢmayı sağlamak MüĢteri memnuniyetini artırmak Hizmet kalitesinin artacağı düĢüncesi ĠĢ süreçlerini iyileĢtirmek TKY uygulamasına geçmek Pazar payını artırmak Rakiplerimizle aramızada fark yaratma isteğimiz KurumsallaĢmak Maliyetleri düĢürmek Potonsiyel hedef müĢterilerin ISO 9000 belgesi talebi Genel faydaları ve en iyi reklam aracı olması ÇalıĢan motivasyonu ve iĢ tatmininde artıĢ sağlamak Uygun ve standart kalitede servis imkanı sağlamak Sektördeki lider iĢletmelerden biri olmamız Sektördeki lider iĢletmelerin bu belgeye sahip olması 3,97 3,78 3,81 4,12 3,94 3,75 3,81 3,69 3,56 3,63 3,06 3,70 3,36 3,08 3,42 3,78 3,03 1,139 1,022 0,899 0,869 0,899 1,045 1,072 1,195 1,230 1,190 1,142 1,256 1,230 1,039 0,955 1,170 1,297 ISO 9000 KYS sahip olunmak istemesinin nedenleri çeĢitli sorular yöneltilerek belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Bu basamakta 17 faktör değerlendirilmektedir. Bu soruda alpha değeri 0.8713, olup yüksek derecede güvenilirdir. Tepe yönetimin isteği: Katılımcıların verdiği cevaplara göre tepe yönetimin isteğinin 3,97 ortalamaya sahip olması üst yönetimin büyük ölçüde etkili olduğunun göstermektedir. Türkiye‘de yapılan araĢtırmalarda KYS belgesine sahip olmada, tepe yönetimden alt kademelere doğru yol izlediği bilindiğinden, ankete katılan kurumlarda da süreç üst yönetimin isteğinin bu çalıĢmalara baĢlamada etkili olduğu belirlenmiĢtir. Etkin bir kalite sistemi kurmak: Bu faktör 3,78 ortalamaya sahip ve yöneticiler nezdinde büyük ölçüde etkin olarak belirtilmiĢtir. Yöneticiler IS0 9000 belgesi ile birlikte etkin bir kalite sistemi kurmayı amaçlamıĢ ve bu konuda gerekli adımları atmıĢlardır. Operasyonarda standartlaşmayı artırmak: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,81 ortalamaya sahip olması yapılan iĢlerin her basamağında standartlaĢmayı sağlamayı hedeflediklerinin göstergesidir. Türkiye‘de iĢletmelerin en büyük sıkıntılarından biri de operasyonun her alanında standartlaĢmayı yakalayabilmektir. Müşteri memnuniyetini artırmak: Bu faktör 4,12 ortalamaya sahip olması kuruluĢların ana hedeflerinden en önemlisi olarak, müĢteri memnuniyetine yüksek ölçüde değer verdiğini belirtmiĢlerdir. Hizmet kalitesinin artacağı düşüncesi: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,94 ortalamaya sahip olması, firmalar için hizmet kalitesinin artmasına büyük ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. İş süreçlerini iyileştirmek: Bu faktörün 3,75 ortalamaya sahip olması, firmalardaki iĢ süreçlerinin iyileĢtirilmesinde büyük ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. Düzenli dokümantasyon ile birlikte iĢ süreçlerinin takibi kolaylaĢmıĢtır. Firmalar iĢ basamaklarını tanımlayarak personellerin imtiyazının önüne geçmiĢtir. Toplam kalite yönetimi uygulamasına geçmek: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,81 ortalamaya sahip olması, toplam kalite yönetim sistemine büyük ölçüde geçme isteği olduğunu göstermektedir. ISO 9000 kalite belgesi alımıyla birlikte firmalar Toplam Kalite Yönetimini hedefleri arasına almıĢlardır. Pazar payını artırmak: Bu faktörün 3,69 ortalamaya sahip olması, ilk kuruluĢ amacı TCDD‘nin isteklerine cevap vermek olan kuruluĢlar zaman içinde pazar payını artırmaya yönelik çalıĢmaya baĢladıklarının göstergesidir. ISO 9000 kalite belgesi alımıyla birlikte, kalite hedefleri belirlenmiĢ ve bu hedeflere varabilmek için tüm personel katılımını sağlamaya çalıĢmıĢlardır. 313 Rakiplerimiz ile aramızda fark yaratma isteğimiz: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,56 ortalamaya sahip olması, firmanın yeniliğe açık olduğunu göstermektedir. Bu faktörde belirtildiği üzere, TCDD‘nin dıĢında firmaların, müĢterilere hitap etmek istemesi ile küreselleĢen dünyada rekabetin artması fark yaratma çabası isteği oluĢturmuĢtur. Kurumsallaşmak: Bu faktörün 3,63 ortalamaya sahip olması, kurumsallaĢma isteğinin büyük derecede etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. KurumsallaĢmak birçok firmanın hedefleri arasında olmasına rağmen kurumsal firmaların Türkiye‘mizde fazla olmaması düĢündürücüdür. Maliyeti düşürmek: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,06 ortalamaya sahip olması, maliyetleri düĢürdüğünden, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. Yöneticiler maliyetlerinde çok fazla düĢüĢ yaĢanmadığını, eskisi kadar hatalı ürün üretilmemesinden ve malzemelerin düzgün kullanıldığından hafif düĢüĢ olduğunu belirtmiĢlerdir. Potansiyel müşterinin ISO 9000 talep etmesi: Bu unsur 3,70 ortalamaya sahip olması, potansiyel müĢterilerinin ISO 9000‘i talep etmesinin büyük ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. Burada belirtildiği üzere, yeni pazarlara açılması belge alım isteğini zorlamıĢtır. Genel faydalarından başka en iyi reklam olması: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,36 ortalamaya sahip olması, katılımcıların en iyi reklam olmasında orta derece etkili olduğunu göstermektedir. Firmaların kendilerini ispatlama ve rakiplerinin önüne geçme isteği reklamı zorunlu kılmaktadır. Çalışanların motivasyonunda ve iş tatmininde artış sağlamak: Bu unsura göre 3,08 ortalamaya sahip olması, yöneticiler orta dercede etkili olduğu belirtmiĢlerdir. Yüz yüze yapılan görüĢmelerde katılımcıların iĢ tatmininde biraz artıĢ sağlayabileceği fakat çalıĢan motivasyonuna fazla katkı sağlamayacağı düĢüncesini belirtilmiĢtir. Uygun ve standart kalitede servis imkanı sağlamak: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,42 ortalamaya sahip olması, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. MüĢteriler ürünlerinin kaliteli olmasının yanında alım sonrasında oluĢabilecek sıkıntılarda firmalardan yapıcı bir iletiĢim ve ürettikleri malların arkasında durmalarını isterler. Sektörde lider işletmelerden biri olmamız: Bu unsura göre 3,78 ortalamaya sahip olması, yüksek derecede etkili olduğunu göstermektedir. Bu kuruluĢlar Türkiye‘de lider ve alanlarında tek kuruluĢ konumundadırlar. Sektördeki lider işletmelerin bizden önce bu belgeye sahip olmaları: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,03 ortalamaya sahip olması, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. Fakat bu kuruluĢlar Türkiye‘de kendi alanlarında lider konumda olduklarından bu soru uluslararası olarak düĢünülmüĢtür. KüreselleĢen dünyada rekabet için kalite yönetim sistemine hızlı adapte olmayı baĢarmıĢlardır. Tablo 4‘te ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlükler çeĢitli sorular yöneltilerek belirlenmeye çalıĢılmıĢtır Bu basamakta 8 soru ayrı ayrı incelenerek değerlendirilecektir. Bu soruda alpha değeri 0.8361 olup yüksek derecede güvenilirdir. Tablo 4 : ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlükler. Faktörler Ortalama Standart Sapma Yönetimin KYS benimsemesi Maliyet yüksekliği ÇalıĢanların KYSbenimsememesi ÇalıĢmalar için ayrılacak iĢgücü yetersizliği ĠĢ ile ilgili eğitim yetersizliği ÇalıĢanların yetki ve sorumluluk sınırlarının belirlenmesi Standardın anlaĢılamaması veya yanlıĢ yorumlanması Teknolojik güçlükler (Kalibrasyon,yetersiz ekipman) 2,77 2,48 3,41 3,14 3,31 3,25 3,31 2,93 1,355 1,115 1,214 1,228 1,272 1,233 1,188 1,338 Yönetimin KYS benimsemesi: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 2,77 ortalamaya sahip olması, katılımcıların yöneticilerin KYS benimsemesi orta ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. Alt ve orta yöneticilerin üst yönetimin KYS yeterince benimsemediği, belge alındıktan sonra kalite 314 yönetim sistemiyle ilgili çalıĢmalara katılmadıkları ve gerekli önemin verilmediğini belirtmiĢlerdir. Kalite yönetim sistemini alt ve orta yöneticilerin takip ettiği ve uygulamaya çalıĢtığı bilinmekle beraber onay mercii üst yönetim olması, her basamağın üst yönetimin onayına sunulması gerekliliği, iĢ süreçlerini yavaĢlatmakta ve zorlaĢtırmaktadır. Maliyet Yüksekliği: Bu faktöre göre 2,48 ortalamaya sahip olması, maliyet yüksekliğinin az ölçüde etkili olduğunu belirtmektedir. Yöneticiler kalite yönetim sisteminin kendilerine getirdiği ek maliyetin firmaları için sorun oluĢturmadığını beyan etmiĢlerdir. Firmaların büyüklüğü göz önüne alındığında kalite için yapılan harcamalar, firmaya geri dönüĢü düĢünüldüğünde kayıptan çok kar getireceğinden amorti edilebilir bir değerdir. Çalışanların kalite yönetim sistemini benimsemesi: Bu unsura göre 3,41 ortalamaya sahip olması, çalıĢanların kalite yönetim sistemine katılımının büyük ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. ÇalıĢanlar kalite yönetim sisteminin gerçekten uygulanmasıyla firmalarına ve kendilerine yüksek fayda sağlayacağını düĢünmektedirler. Çalışmalar için ayrılacak işgücü yetersizliği: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,14 ortalamaya sahip olması, çalıĢmalar için ayrılacak iĢgücünün orta ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. Firmaların her birinin kalite birimleri bulunmaktadır. Kalite departmaları personel konusunda sıkıntı yaĢamamakta ve diğer departmanlarla koordinasyon halindedirler. İş ile ilgili eğitim yetersizliği: Bu faktöre göre 3,31 ortalamaya sahip olması, eğitimin orta ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. Firmalarda branĢlaĢma olduğundan iĢ ile ilgili eğitim çok verimli olmamasına rağmen tüm personele uygulanmaya çalıĢılmaktadır. Çalışanların yetki ve sorumluluk sınırlarının çizilmesi: Bu unsura göre 3,25 ortalamaya sahip olması, yetki ve sorumluluk sınırlarının orta ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. ÇalıĢanların yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi KYS önemle üzerinde durduğu bir konu olmasına rağmen özellikle alt yöneticiler ve iĢçiler üzerinde yeterince çalıĢılmadığı anlaĢılmaktadır. Yetki ve sorumluluğun ayrıntılı ve açıkça belirlenmesi iĢ verimliliğini artıracağından ve personelin iĢ koordinasyonunda iletiĢim kopukluğu ortadan kaldıracağından firmaların konu ile ilgili çalıĢmaları yapması gerekmektedir. Standardın anlaşılamaması veya yanlış yorumlanması: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,31 ortalamaya sahip olması, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. ISO 9000 belgesi genel kurallar bütünü olduğu için firmalar kendi alanlarına göre yorumlamaları gerektiğinden bazı yanlıĢ anlaĢılmalar olabilmektedir. Ankete katılan yöneticiler, genel olarak standardın anlaĢıldığını fakat kısmen yanlıĢ anlamalar ve yorumlamalar olabildiğini bildirmiĢlerdir. Teknolojik güçlükler, kalibrasyon, yetersiz ekipmanlar: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 2,93 ortalamaya sahip olması, teknolojik güçlüklerin orta ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. Firmaların kalite departmanları kullanılan ölçü aletlerinin kalibrasyonunu takip etmektedirler. Tablo 5‘te ISO 9000 KYS iĢletmedeki uygulamasından memnun olma düzeyi görülmektedir. Tablo 5 : ISO 9000 KYS Memnuniyet Düzeyi Memnunum Gereksiz bürokrasi ve dökümantasyon oldu Memnun değilim Total F 91 13 % 77,1 11,0 14 118 11,9 100,0 Ankete katılan personelin %77,1 uygulamadan memnun olduğunu, %11 uygulamanın gereksiz dokümantasyon oluĢturduğu, %11,9 uygulamadan memnun olmadığını bildirmiĢlerdir. Memnuniyet düzeyinin %77,1 olması yönetimin sistemi baĢarı ile yürüttüğünün göstergesidir. Katılımcıların büyük oranının memnun olduğu firmalarda gereksiz dokümantasyon olduğunu düĢünmek, kalite sistemi parçasının dıĢında kaldığı, kendisine fazladan evrak iĢi çıktığını ve sistemden memnun kalmadığı izlenimini doğurmaktadır. 315 4. SONUÇ VE ÖNERĠLER ISO 9000 KYS servis ve üretim iĢletmelerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Firmalar baĢlangıçta hangi uygulama amaçları ile yola çıkmıĢ olurlarsa olsunlar, sistemin zaman içerisinde ortaya çıkan olumlu yönlerini görebilmektedirler. Bu nedenle ISO 9000 QMS tüm sektörlerde kullanım alanı bulabilmiĢtir. Bu çalıĢmada ISO 9000 KYS‘yi uygulayan TCDD ve bağlı ortaklıklarında, yöneticilerin ISO 9000 KYS‘ye yaklaĢımı değerlendirilmiĢtir. Bu amaçla demografik yapının yanı sıra iĢletmelerin ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasındaki etkili faktörler, belgeye sahip olma sırasında yaĢanılan güçlükler ve sistemden memnuniyet durumu gibi ölçütler bakımından elde edilen bulguların değerlendirmeleri yapılmıĢtır. Yöneticilerin ISO 9000 KYS‘ye yaklaĢımı konusunda istatistiki analiz ve değerlendirmeler yapıldığında ise aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir: 1. Yöneticilerin yaklaĢık olarak %90 oranında erkek yönetici görev yapmaktadır. 2. Yöneticilerde yaĢ dağlımı bakımından dengeli bir durumun olduğu tespit edilmiĢtir. Ancak %22‘lik oranın 20-29 yaĢ aralığındaki bir kitleden oluĢması genç yönetici profilinin kabul gördüğünü göstermektedir. 3. Yöneticiler eğitim bakımıkndan yüksek oranda lisans ve üzeri %76,3‘tür. Önlisans eğitim düzeyi ile birlikte düĢünüldüğünde bu dikkate değer ve olumlu bir sonuçtur. 4. Yöneticilerin kurumlarının ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasında etkili faktörleri değerlendirildiğinde faktörlerin tamamına yakınının 3,4 ve üzeri ortalamaya sahip olduğu görülmektedir. Bu durumun farklı çalıĢmalarla da örtüĢtüğü ifade edilebilir. 5. Tepe yönetimin isteği (3,97), etkin bir kalite sistemi kurmak (3,78), operasyonarda standartlaĢmayı artırmak (3,81), hizmet kalitesinin artacağı düĢüncesi (3,94), iĢ süreçlerini iyileĢtirmek (3,75), Toplam kalite yönetimi uygulamasına geçmek (3,81), pazar payını artırmak (3,69), rakiplerimiz ile aramızda fark yaratma isteğimiz (3,56), kurumsallaĢmak (3,63), potansiyel müĢterinin ISO 9000 KYS talep etmesi (3,70), uygun ve standart kalitede servis imkanı sağlamak (3,42) ve sektörde lider iĢletmelerden biri olmamız (3,78) faktörleri yöneticiler tarafından büyük oranda desteklenmiĢtir. 6. Yöneticilerin ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasındaki güçlüklere bakıĢ açıları değerlendirildiğinde faktörlerin tamamınna yakınının 2,5 ve üzeri (orta düzeyde) ortalamaya sahip olduğu görülmektedir. 7. Yönetimin KYS benimsemesi (2,77), çalıĢmalar için ayrılacak iĢgücü yetersizliği (3,14), iĢ ile ilgili eğitim yetersizliği: (3,31), çalıĢanların yetki ve sorumluluk sınırlarının çizilmesi (3,25), standardın anlaĢılamaması veya yanlıĢ yorumlanması (3,31) ve teknolojik güçlükler, kalibrasyon, yetersiz ekipmanlar (2,93) orta düzeyde desteklenmiĢtir. Bu durumda yaĢanan güçlüklerin daha çok orta düzeyde yaĢandığı Ģeklinde ifade edilebilir. 8. Ankete katılan yöneticilerin %77,1‘i uygulamadan memnun olduğunu, %11‘I ise uygulamanın gereksiz dokümantasyon oluĢturduğunu ifade etmiĢtir. %11,9‘luk kısım ise uygulamadan memnun olmadığını bildirmiĢlerdir. Memnuniyet düzeyinin %77,1 olması yönetimin sistemi baĢarı ile yürüttüğünün göstergesidir. Katılımcıların büyük oranının memnun olduğu firmalarda gereksiz dokümantasyon olduğunu düĢünenlerin kalite sisteminin dıĢında kaldığı ve motivasyon eksikliğinden dolayı bu Ģekilde düĢündüğü ifade edilebilir. KYS çalıĢmalarının baĢlangıcındaki amaç ne olursa olsun (firma imajı, pazarlama, vb.) sistemin devreye girmesi ile belgesiz firmalara göre performanslarını daha üst düzeye çıkarabilmektedirler. BU çalıĢmaya ek olarak yapılacak zaman bağlı çalıĢmalarda bu sonuçlarda görülebilir. Ancak Ģu halde bile memnuniyetin yüksek olması ve zorlukların kabul edilebilir görülmesi sistemi yürütecek olan yöneticiler bakımından önemli bir durumdur. 316 REFERANSLAR Aktan, C., (2013). ―Standardizasyon Konusunda Bazı Terimler‖, http://www.canaktan.org/yonetim/kobi/toplam-kalite/toplamkalite-standar dizasyonterimleri.htm adresinden 8 Ağustos 2012 tarihinde alınmıĢtır. Altunbağ, M., (2005). ―ISO 9000 standartları ve toplam kalite yönetiminin uluslararası pazarlamaya etkileri: Ġç Anadolu Bölgesi‘nde bir uygulama‖, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri. Ayhan, F., (2007). ―ISO 9000 kalite güvence sistem ve bir alan uygulaması‖, Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniverstesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Malatya. Çiftçi, C., (2004). ―MüĢteri memnuniyeti, kalite ve Osmanlı esnafı‖, Uludağ Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Bilimler Dergisi, Bursa, 7: 17–34. Çömlekçi, N., (2001). ―Bilimsel AraĢtırma Yöntemi ve Ġstatistiksel Anlamlılık Sınamaları‖, Bilim Teknik Yayınevi, Ankara, 45-54 Günaydın, H. M., (2010). ―Toplam Kalite Yönetimi‖, http://web.iyte.edu.tr/~murat gunaydin/TKY3.doc. adresinden 8 Ağustos 2012 tarihinde alınmıĢtır. Kambur, E., (2005). ―Toplam kalite yönetimi uygulayan iĢletmelerde iĢ gören motivasyonunu etkileyen faktörler, mobilya ve gıda sektörlerinde ampirik bir araĢtırma‖, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir. Kumbasar, C., (2009). ―ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistem‖, Ares Kitap, Ġstanbul. Özdamar, K., (2003). ―Modern Bilimsel AraĢtırma Yöntemleri‖, Kaan Kitabevi, EskiĢehir. ġimĢek, M., (2001). ― Toplam Kalite Yönetimi‖, Alfa Yayınları, Bursa. Tanrikulu, S., (2010). ―ISO 9000 kalite yönetim sisteminin iĢletmelerin kalite maliyetleri üzerine etkileri ve Kayseri‘deki sanayi iĢletmelerin de bir uygulama‖, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri. TSE, (2001). ―TSE EN ISO 9001:2000 kalite yönetim sistemleri-sartlar‖, TSE Yayınları, Ankara Türkmen, Ġ., (1995). ―Toplam Kalite Yönetimine GeçiĢ ve Uygulamada BaĢarıyı Engelleyen Faktörler‖, Verimlilik Dergisi Özel Sayısı, MPM Yayınları, Ankara, 143–154 Yüksel, B., (1998). ―Kalite kavramına müĢteri yönlü yaklaĢım: pazarlamanın kalite hareketindeki rolünün incelenmesi‖, Verimlilik Dergisi, MPM Yayınları, Ankara, 2: 73–100. 317 Participation of Women in Politics in Local Administration: In The Example of Ġzmir M. Cem Özkaya IzmirUniversity of Economics m.cem.ozkaya@gmail.com Meltem Onay* Celal Bayar University meltemonay@gmail.com Abstract The purpose of this study is to research to what extent the Mayors of Izmir undertake the responsibility of participation of women in local administration. In this framework, 5 province Mayors (2 women, 3 men) have been asked about their initiatives on the subject participation of women in politics. In turkey, the participation of women in politics is rather low compared to international context as in countries where Muslims constitutethemayority of the population. Considering this fact, theattitudes of the Mayors of Izmir, a city which is more democratic with a more positive attitude towards women compared to theothercities in Turkey, has been examined. Besides, whetheror not the Municipalities have generated projects to encourage women to take part in politics within the framework of rules an dregulations has been the main subject of this research. This study is believed to be useful to show how Izmir gives importance and effort to the participation of women in politics Keywords: Participation in politics, Voluntaryparticipation, GenderDifferences, Mayors‘sideas YEREL YÖNETĠMLERDE KADINLARIN SĠYASETE KATILIMI: ĠZMĠR ÖRNEĞĠ Bu çalıĢma, Türkiye‘de kadınların yerel yönetimlere katılımı konusunda Ġzmir Ġli‘nin ilçelerindeki Belediye BaĢkanları‘nın ne derece sorumluluk aldıklarını araĢtırmaya yönelik yapılmıĢtır. Bu kapsamda, 3‘ü erkek, 2‘si kadın olmak üzere, 5Belediye BaĢkanı‘yla görüĢülmüĢ, inisiyatif kullanabildikleri durumlarda, kadınların siyasete katılımı konusunda ne gibi çalıĢmalar yaptıkları sorulmuĢtur. Nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluĢturduğu pek çok ülkede olduğu gibi, Türkiye‘de de kadınların siyasete katılımının uluslararası bağlamda ele alındığında yetersiz olduğu düĢüncesiyle, Ġzmir gibi, Türkiye geneline kıyasla demokratik ve kadın dostu bir ilin belediye baĢkanların nasıl bir tutum takınmıĢ olduklarının bilinmesinin diğer Ģehirlere de ―model‖ olacak bir yaklaĢım getireceği düĢünülmüĢtür. Bununla birlikte, yasa ve düzenlemeler kapsamında, belediyelerin kadınları siyasi katılımına teĢvik etmek için ne tür projeler üretmiĢ olduklarını bilmek de, bu araĢtırmanın ana konuları arasında olmuĢtur. DemokratikleĢme sürecini henüz tamamlayamamıĢ ve cinsiyetçiliğin belirgin Ģekilde hissedildiği Ortadoğu coğrafyasında, Türkiye gibi 150 yılı aĢkın süredir modernleĢme içerisinde olan bir ülkenin, en modern Ģehirlerinden biri olan Ġzmir‘in, kadınların siyasi katılımına verdiği önemi ve harcadığı eforu ölçmek açısından, çalıĢmanın faydalı olduğu düĢünülmektedir Anahtar Kelimeler: Siyasete katılım, Gönüllü katılım, Cinsiyet farklılıkları, Belediye Başkanları‟nın düşünceleri KADINLARIN SĠYASET KATILIMINA YÖNELĠK LĠTERATÜR TARAMASI 2007 yılında, Aslı Toksabay Esen ve Oya MemiĢoğlu‘nun ―Siyasetin Cinsiyeti‖ isimli makalesinde genel seçimlere kısa bir süre kala, kadınların ve kadın siyasetinin savunucularının beklentilerinin ne ölçüde yükselmeye baĢladığını açıklamaya çalıĢmıĢlardır. Ġki akademisyen, kadınlar için ―pozitif ayrımcılık‖ önlemlerininkulislerde konuĢuluyor olmasına rağmen, aday listelerinin açıklanmasıyla pek çok kadının düĢ kırıklığına uğramıĢ olduklarından bahsetmiĢlerdir. 318 Adalet ve Kalkınma Partisi 62, Cumhuriyet Halk Partisi 55, Milliyetçi Hareket Partisi 35 kadın aday açıklamıĢ, bunlardan büyük çoğunluğu listelerin ancak son sıralarında yer bulabilmiĢlerdir (http://www.kazete.com.tr). 2007 genel seçimlerinde parlamentoda temsil hakkı kazanan 550 milletvekilinin sonuç olarak 50‘si kadın olmuĢtur. Bu oran BirleĢmiĢ Milletler tarafından yapılan kadınların daha önce bulundukları 120.ci sıradan 100.cü sıraya çekmeye yetse bile, Meksika (%25), Pakistan (%20,4), Bulgaristan (%27,3), ve Etiyopya‘nın (%21,4) çok gerisinde bırakmıĢtır (http://www.ipu.org). Yerel siyaset düzenine inildiğinde ise bu sorun daha da büyümektedir. 2004 Yerel Seçimlerinde görev baĢına gelen 3225 Belediye BaĢkanı‘ndan 18‘i (%0,56), 34.447 Belediye Meclis Üyesinden 817‘si (%2,37), 3208 Ġl Genel Meclis Üyesinden 57‘si (%1,78) kadındır. 2014 Yerel Seçimleri sonuçlarına göre ise: SeçilmiĢ belediye baĢkanlarının %97.13‘ü erkekken, %2,86‘sının kadın olduğunu görüyoruz. Yani geçmiĢ on yıllık süreçte, yerel yönetimlere kadınların katılımı konusunda pek bir ilerleme kaydedildiği söylenemez (http://www.mahalli-idareler.gov.tr). Siyasette Kadın Varlığı Neden Önemli? Kadın sorunlarını ve kadınların siyasette temsilini gündeme getirme yada gündemde tutma çabasının altında yalnızca eĢitlik ve adalet kaygısı yer almamaktadır. Yapılan araĢtırmalar, ekonomik kalkınmada kadınların rolünün oldukça önemli olduğunu açıklamaya yönelik oldukça etkileyici sonuçlar bulmuĢlardır (Boserup (1970),Nussbaum (2000), Rai (2002), Jacobs (2007). Türkiye‘de ise sorunların baĢka boyutları da bulunmaktadır. Kadının var olmak, varlık göstermek ve bedensel bütünlüğünü koruma hakkı ve siyasal temsili Türkiye‘nin Avrupa Birliği sürecinde de dile getirilen büyük sorunları arasında bulunmaktadır (Spidla (2007). Kadınların siyasal süreçlerde doğrudan temsilinin geliĢtirilmesi yanında bu ısrarın sadece simgesel olup olmadığı her zaman araĢtırılan konu baĢlıklarından biri olmuĢtur. Temsili demokrasinin toplumsal taleplerinin ve iradesinin temsil edilmesi ödevi olsa olsa sadece ismen görülen ve dile getirilen bir görüĢtür (Blaug (2002:102-116). Böylebir portrede, kadının temsil olanağı bulması talebinde sadece Ģekilci bir yaklaĢımın olduğu öne sürülebilir. Ayrıca siyasi kültürümüzde kadın temsilcilerininpartilerinin―vitrinleri‖ içinbir süs olarak kullanıldığını söylemek bu durumda yanlıĢ olmayacaktır. Siyasette Kadınlar Neden Yer Alamıyorlar? Siyasette kadın neden bu denli az yer bulabildiğinin sorusu kritik bir konudur. Kadınların siyasete katılımı konusunda ―gönülsüz‖ davrandıkları yönünde―güçlü bir algı‖ bulunmaktadır. Buna iliĢkin öne sürülen gerekçelerden birisi, siyasetle ve siyasetçilerle ―erkeksi‖ addedilen kiĢilik özelliklerinin (hırs, ataklık, sertlik, rekabetçi davranıĢ, otorite gibi) ―kadınların özellikleri ―ile iliĢkilendiriliyor olması olabilir diye düĢünülmektedir (Peterson ve Runyan (1999). Erkek egemen bir toplumda siyaset daha da erkeklerin baskın olduğu ortamlarda görülmektedir. Siyasal partilerin Ģeffaf ve katılımcı olmaktan çok uzak olması, kadınlar için artı bir dezavantaj yaratmaktadır. Bu ve benzeri etkenler, kadınların siyasete yönelik olarak daha mesafeli olma durumunda kaldıklarını göstermektedir. Geçtiğimiz yıllar içerisinde bahsedilen duruma tezat bir dizi geliĢmenin yaĢandığı gözlemlenmiĢtir. Özellikle siyasal Ġslam akımlarına yakın partilerde, kadın etkinliğinin ciddi bir biçimde yükseldiğine tanık olunmuĢtur (Arat, 1998; EuropeanStabilityInıtiative (2007). Siyasal katılma: Modern sanayileĢmiĢ bir toplum yapısının demokratik bireylerin sistem karĢısında durumları, tutumları ve davranıĢları belirleyen bir kavramdır (Kapani, 2006:144). Kadınların daha fazla parlamentoya ve üst düzey görevlere getirilmeleri gerektiğini savunan KaDer (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği), geçmiĢ yıllar içerisinde tanınmıĢ bazı kadınların takma bıyıklarla poz verdiği çarpıcı kampanyalar düzenleyerek kamuoyu ilgisini çekmeyi baĢarabilmiĢtir. Dolayısıyla pek çok nedenler ve bunların sonuçları, kadınların siyasal olarak da daha mobilize olabilecekleri ortamlar yaratmıĢtır. 319 Yonca Altındal (2007) ― Kadınların, Siyasal Katılımı Bağlamında Partilerin Kadın Kollarının Sosyolojik açıdan değerlendirilmesi‖ baĢlıklı tezinde, ―siyasi partilerin‖ tamamının kadına ve kadın sorunlarına gereken önemi vermediklerini göstermeye çalıĢmıĢtır. Kadınların bu aĢamada daha ortak çalıĢarak benzer amaçlara ulaĢabilecekleri gözlemlenmiĢtir. Kadınların siyasete katılımını belirleyen faktörleri 4 baĢlık altında toplamak mümkündür. a)Sosyo-ekonomik Faktörler: Gelir, meslek, eğitim, yerleĢim yeri, siyaset b)Psikolojik Faktörler: Olumlu psikolojik değiĢkenler, siyasete ilgi duygusu, olumsuz psikolojik değiĢkenler, siyasal yabancılaĢma, siyaset dıĢılık, kuralsızlık-kuraldıĢılık c)Siyasal Faktörler: Siyasi partiler, tek partili siyasal sistem, çok partili sistem, parti kurma, lidere ve/veya adaya güven, parti programı, parti görüĢleri seçim bildirgesi, seçim sistemleri bulunmaktadır (Çağlar, 2011:4-56). d) Demografik Faktörler: Cinsiyet, yaĢ, meslek ve statü, aile, kitle iletiĢim araçları, örgüt üyeliği (Dürbin, 2012). e)Kadınların siyasete ilgisizliği ( Binnet, 2008). Kadınların Siyasete Katılımlarında, Kota Uygulamaları Ne kadar Etkili? Kadınların, siyasette temsil sayısını artırmak için, birçok ülkede olduğu gibi, kadınların siyasette yer almalarını engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak gereklidir. Yapılan düzenlemelerdeki temel amaç; kadınları ayrıcalıklı kılmak, onlar için var olan engeller ve dezavantajları ortadan kaldırmaktır (AğırbaĢ, 2010; Kılınç, 2000; Güldü, 2009; SistembölükbaĢı, 2007:15; Dahleup, 2005: 145; Toksabay (2010:12; Kapani (2000); BölükbaĢı, (2007). Kadınların yerel siyaset katılımını artırmak için ―kota‖ uygulamalarının dıĢında yapılacak eylemler arasında: a)Kadınların kendilerine olan güvenlerini artırmak için çalıĢmalar yapmak ve kadınları teĢvik etmek, desteklemek b) Kadınları ekonomik olarak güçlendirmek c)Dersler, eğitimler, seminerler yoluyla bilinçlendirme, lobicilik, iĢbirliği dâhilinde güçlenmesi, vs e)Olumlu destek politikaları ve kotalar ile siyasal kurumlarda kadınlara yer açma f)Kadınların ev içi sorumlulukları aza indirmeye iliĢkin çalıĢmalar yapmak (kreĢ açılması, çalıĢma saatlerine esneklik getirme)bulunmaktadır (Drude (2005); Kadınların Siyasal Katılımları Çerçevesinde Kadın Meclislerinin Yerel Siyasetteki Etkinlikleri ve Üye Profilleri (2001). Kadın Aday, Seçmenin Oy Tercihi Nasıl DeğiĢtirir? Kadınların siyasete katılım tercihleri ile seçilme nedenleri oldukça farklıdır. Oldukça ilginçtir ki, herhangi bir seçimde partide aday olan bir kadının sadece kadın olması nedeniyle seçilme durumunun ne olacağına dair yapılan bir araĢtırma sonucunda; adayın kadın olması durumunda, seçen kiĢilerin oy tercihlerini değiĢtirme durumları sorulduğunda, bu kiĢilerin %63‘ü ―değiĢtirmez, partime bakarım‖ cevabını verirken, yüzde 9‘u ―kararımı güçlendirir‖, yüzde 5‘i ise ―sırf bu yüzden vazgeçerim‖ Ģeklinde yanıtlar vermiĢlerdir. Bu sonuç oldukça düĢündürücü bir geri bildirimdir. Çünkü, kadın adayların seçimlerde, daha çok aday olmaları durumunda, toplumda farklı ve olumsuz bir algı karĢılaĢmaları bu aĢamadan sonra pek mümkün olmayacak gibi gözükmektedir ki, bu durum sevindirici bir özelliktir. Kadınların siyasete katılmalarına yönelik, Kürt kadınlarına―siyasete katılım‖ nedenleri sorulduğunda, TimurbaĢın (2015) yılında yapmıĢ olduğunu yüksek lisans bulgularına göre, doğu illerinde yapmıĢ olduğu araĢtırma sonucunda, kadınların ―Kürt Siyasi Hareketi‖ni desteklemelerinin yanında, bir kadın olarak da ―baĢarılı olma istekleri‖nin de etkin olduğunu tespit etmiĢtir. Her ne kadar kadınlar 320 söylemlerinde siyasete katılımın Nusaybin‘de ―toplumsal cinsiyet rolleri‖ni değiĢtirdiğini belirtseler de toplumsal cinsiyet açısından bir dönüĢümün yaĢandığını söylemek zordur. Naima Tabassum (2011) yılında yazdığı yüksek lisans tezinde, Pakistan‘ın Haydarabad Bölgesindeki elit kadınların patriarkal yapıya bağlı olarak siyasal alana ne Ģekilde katılabildiklerini araĢtırmıĢtır. Burada baĢarılı olmuĢ olan kadınların, siyasete girerken ve devam ederken farklı bir strateji geliĢtirmiĢ olduklarını saptamıĢtır. Siyasete katılan bu kadınların ―ataerkil yapılara‖ meydan okumak yerine, bu yapıları, siyasete katılımı kolaylaĢtıran kaynaklar olarak kullanmıĢlardır. Bu süreç, bu iki karĢıt güç arasında birbirini besleyen bir yapının oluĢmasına neden olmuĢtur. Bu durum siyasete katılan kadınların, her bölge ve ülkede farklı stratejiler ve taktikler ile siyasete katılımlarının söz konusu olabileceğini göstermiĢtir. Yani, kadınların siyaset katılımı ve baĢarısında bir tam reçetenin verilemeyeceği ortadadır. Gökçimen, (2015)‘in yapmıĢ olduğu araĢtırmada, Japonya ile Türkiye arasındaki en belirgin benzerlikleri bularak, kadınların ―neden‖ siyasete katıldıklarını tespit etmeye çalıĢmıĢtır. Burada soru: ―siyasete kimin ve nasıl katılacağı‖ tanımları üzerinedir. Her iki ülkede de ―vatandaĢlık kavramı‖cinsiyetlendilmemiĢ olup; hukuk sistemi, eğitim, sosyal güvenlik, istihdam politikaları ve milli savunmanın kadın ve erkek vatandaĢlar arasındaki ayrımını dikkate almıĢtır. Çıkan sonuçlar göstermektedir ki, seçimi kazanan kadın ve erkek adaylar, kendilerini cinsiyetleri dolayısı ile karĢılaĢtırmamıĢlar; ülkenin izlediği politikalar (hukuk, eğitim, demokrasi vb) açısından değerlendirmiĢlerdir. Pınaroğlu (2011)‘un yerel yönetimlere yönelik yapmıĢ olduğu araĢtırmada, kadınların daha çok tercih ettikleri siyasi statüve sivil toplum örgüt ve projeleri arasında; a) Yerel siyasi katılım ve temsili (mahalle muhtarlığı, siyasi partilerin ve kadın kolları, kent konseyi üyeliği, kadın meclisi üyeliği) (Oruç, 2013; Onay,2013). b)Kadınların yerel siyasete katılımlarını destekleyen sivil toplum çalıĢmaları (yerel siyasete yönelik gönüllü bir çalıĢma- Yarın içinden bugün kampanyasıc)BirleĢmiĢ Milletler Ortak Programı: Kadın Dostu Kentler Projesi(ġahin, 2011:24; Nergiz, Üçer, 2012). ARAġTIRMA ĠLE ĠLGĠLĠ TEMEL BĠLGĠLER AraĢtırmanın Amacı Kadınların siyasete katılma konusunda halen çekimser kalmalarının arkasında pek çok neden bulunmaktadır. Bu araĢtırma; kadınların siyaset katılmalarını engelleyen faktörleri, farklı bir bakıĢ açısı ile değerlendirmenin mümkün olma durumunun olup-olmayacağını tespit etmeye yöneliktir. Bu bakıĢ açısı, seçilmemiĢ yada hiç siyasete girmemiĢ kiĢilere bu soruyu sormaktan ziyade, siyasetin içinden gelip neler olup bittiğini dikkatle gözlemlemiĢ ve sonunda hedeflediği noktaya yani ―Belediye BaĢkanlı‘ğına‖ gelen 5 baĢkanının konuyla ilgili düĢünceleridir. Bu nedenle bu araĢtırma; önemli bir görevde bulunan bu kiĢilerin kadınların siyasete katılmaları konusunda neler yaptıklarını göstermek açısından dikkat çekici olabilecektir. AraĢtırmanın Örneklemi AraĢtırmanın örneklemi oldukça küçük bir grup olma özelliği taĢımaktadır. Bunun temel nedenlerinden birisi, zaten araĢtırmanın sadece tek bir il‘de yapılmıĢ olmasıdır. Ġzmir‘in çevresinde 30 ilçe bulunmaktadır. Bu ilçelerden sadece ikisinde kadın belediye baĢkanı vardır. Örneklemde bulunan 3 belediye baĢkanının seçilme nedeni de bu kiĢilerin kendi ilçelerinde daha fazla kadın odaklı projeler yapmıĢ olmaları nedeniyle tercih dilmiĢlerdir. (KarĢıyaka, Seferihisar, Buca). Ayrıca, araĢtırma kapsamında ele alınan kadın belediye baĢkanları da, yıllar içerisinde hem partilerine ciddi katkıda bulunan yani siyaset içinde yoğrulan kadınlardır. Bu nedenle de onların hem siyaset yolculuklarını öğrenmek hem de kendi hemcinsleri için siyasi katılım imkânı sağlayacak projelerini bu araĢtırmalar aracılığı ile duyurmak ciddi bir görevin yerine getirilmesi açısından da yararlı olacağı tahmin edilmektedir. 321 AraĢtırmanın Yöntemi AraĢtırma iki araĢtırmacının belediye baĢkanları ile yüz yüze yapmıĢ oldukları yaklaĢık bir saat süren görüĢmeler sonucunda elde edilen verilerdir. BaĢkanlara toplamda dokuz soru sorulmuĢtur. Bu soruların hazırlanmasında, araĢtırmacıların konu hakkında geçmiĢ dönemlerde yapmıĢ olduğu araĢtırmalar ile kadınların siyasete katılımlarını etkilediğini düĢündükleri ―merak etmiĢ oldukları‖ sorular bulunmaktadır. Bu soruların aynı zamanda siyasi literatür temeline oturmuĢ olduğu söylenebilir. Dokuz soru da kendi arasında gruplandırılmıĢtır. Bunun en önemli nedeni de, çözüm önerileri aĢamasında bir reçete yazabilme imkânının rahatlıkla sağlanabilmiĢ olmasıdır. Buna göre; 1)Belediye BaĢkanlık adaylığı sırasında kadınların da siyaset içinde olmalarını sağlayan faaliyetlerde bulunma durumları 2)Kadınların siyasete katılımın önem nedenleri; avantaj ve dezavantajları 3)Kadınların siyasete katılımında ―parti tüzükleri‖nin yada ―parti liderlerinin tutum, davranıĢ Ģekilleri‖nin etkisi 3)Kadınların gelecekte daha aktif siyaset yapmalarını sağlayabilecek önlemler 4)Kadınların siyasete katılımını özendiren yeni argümanlar AraĢtırmanın Metodolojik Alt Yapısının Hazırlanması AraĢtırma sırasında belediye baĢkanlarına sorulan 9 dokuz, kendilerin daha önceden gönderilmemiĢtir. AraĢtırmacıların her ikisi de, baĢkanlara soruları sormuĢlar. Her ikisi söylenen sözleri not etmiĢ, daha sonra yazılan notlar karĢılaĢtırılmıĢ. YanlıĢ anlaĢılmalara neden olabilecek sözcükler elenmiĢtir. 1.―Belediye meclis üyelerinin belirlenmesi aşamasında (adayların) ne kadar etkin olabildikleri”; olabildilerse neler yapabildikleri; kadınların meclis üyesi olmaları konusundane ölçüde teşvik ettikleri”sorulmuĢtur. BeĢ belediye baĢkanının konuyla ilgili düĢünceleri birbirine oldukça benzerdir. Seçilen beĢ belediye baĢkanından sadece bir tanesi geçmiĢ dönemde baĢkanlık yapan bir kiĢidir. Ġkinci dönem baĢkanlığa seçilen Tunç SOYER (Seferihisar Belediye BaĢkanı), Belediye Meclis Üyeleri‘nin seçilmesi aĢamasında kendilerinin çok etkili olamamıĢ olduklarından bahsetmiĢtir. Ancak ikinci kez seçildiği dönemde daha güçlü ve kararlı olmaları nedeniyle aday belirlemede nispeten ilk yıllarına göre daha ısrarcı olabilme Ģansı olmuĢtur. Diğer dört baĢkan ise, kadınların siyasette daha görünür olmaları gerektiğin inanmalarına rağmen, kendi baĢkanlık koltuklarını düĢünmeleri nedeniyle, Belediye Meclis Üyeliklerini belirleme de çok ısrarcı olamamıĢ olduklarını beyan etmiĢlerdir. Genel kanı; ―Belediye Meclis Üyeleri, daha çok erkek adaylardan seçilir‖ Ģeklindedir. Bu düĢünceye kapılmıĢ olmalarının bazı nedenleri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, bu makamı temsil eden üyelerin, Belediye TeĢkilatı‘ndan belli bir miktar ―para‖ almıĢ olmalarıdır. Bu nedenle erkek adaylar için, bu parasal miktar bir ―geçim kaynağı‖ olarak görüĢmektedir. Bu nedenle de kadın üyelere bu görevi kaptırmak istememektedirler.‖ Ayrıca ülkemizde uygulanan seçim sisteminde ―fermuar sistemi‖nin kullanılıyor olmaması, kadın adayların seçilmesini engellemektedir. 2.”Belediyelerde komisyonların belirlenmesi aşamasında başkanlar ne kadar inisiyatif kullanıyorlar? Bu komisyonların belirlenmesinde kadın-erkek dengesi gözetiliyor mu? Komisyon başkanlarının ve üyelerinin seçimi esnasında kadınların da bu komisyonlarda bulunması açısından bir teşvik yapılabiliyor mu? Bütün belediye baĢkanlarının genel yorumları doğrultusunda; komisyonlar, belediye meclislerinde yer alan siyasi parti gruplarının meclisteki üye sayısı, meclisin toplam sayısına oranla belirleniyor. Komisyonlara ―adayları‖ genellikle Belediye BaĢkanları değil, siyasi parti grupları aday gösteriyor. Komisyonlara üye belirlemede ihtisas, uzmanlık, isteklilik gibi unsurlar göz önüne alınıyor. Bu çerçevede komisyonlarda kadınların üye olması siyasi parti grupları tarafından aday gösterilmelerine bağlıdır. Ġstatistiksel olarak kadın ağırlıklı bir meclis varsa bunun sonucu olarak komisyonlarda da 322 kadın ağırlıklı üyelerin olması bekleniyor. Komisyonlardaki erkek kadın dengesini bu açıdan kadınların genel siyasette katılım oranlarından farklı veya ayrı düĢünmek mümkün olamıyor. Kadınların siyasete katılım sorunu sadece mecliste veya komisyonlarda değil her aĢamada kendini hissettiriyor. Kadınların siyasi partilere üye olması, siyasette yer alması, belediye meclislerine seçilmesi, komisyonlara seçilmesi, belediye baĢkanı veya milletvekili olmalarındaki sorunlara,bu nedenle bütünleĢik bir bakıĢ açısı ile bakmak gerekiyor. Kadınların katılımlarını belli sayıda kadın milletvekili adayı göstererek çözemiyorsunuz. Böyle bir durumda, siyasetin tabanında kadının katılımını sağlamak içinparti meclislerinin üst düzey yöneticilerine kadar ulaĢmak gerekiyor. Siyasi harekette kadın dayanıĢması çok önemlidir. Kadınların bir ―takım‖ olduklarının bilincine erken varmaları gerekiyor. Urla Belediye BaĢkanı Sibel UYAR :‖Ben ilçeye aday olunca, pek çok kadında muhtar olmaya karar verdi‖ demiĢtir. Siyasetin ciddi bir ―takım oyunu‖ olduğunu düĢünerek, mükemmeliyetçilikten kaçınmak gerektiğini vurgulayan Konak Belediye BaĢkanı Sema PEKDAġ: ― ĠĢlerin her zaman olumlu olması veya sonuçlanması gerekmiyor. YanlıĢlarımızı yaparak öğreniyoruz; biraz cesur olmak gerekiyor‖ demektedir. 3. “Kadınların, sizce genel ve yerel yönetimlerde yer alması önemli midir? Önemliyse neden önemlidir? Çağdaş ülkelerle kıyaslandığında kadınların siyasete katılımı neden bizim ülkemizde istenen düzeyde değildir? KarĢıyaka Belediye BaĢkanı Hüseyin Mutlu AKPINAR: ―Kadınların siyasette, yerel ve merkezi yönetimlerde yer alması çok önemli çünkü en baĢta eĢitlik ve adalet bunu gerektiriyor. Bir ülkede yaĢayan insanların yarısı kadınsa siyasetçilerin de mühendislerin de avukatların da mantıken yarısının ya da en azından yakın bir oranın kadın olması gerekir. Bu eĢitliğin ve adaletin doğasında var, biz bu hayatı birlikte yaĢıyorsak, her açıdan birlikte yaĢamamız lazım. Kadın erkek eĢittir ama siyaset veya mühendislik erkek iĢidir demek doğru olabilir mi?‖ Ülkemizde kadınların sadece siyasette değil her alanda katılımları olması gerekenden az. Ne yazık ki erkeklerle eĢit sayıda kadın yöneticimiz, mühendisimiz veya avukatımız yok. Bunun bence en büyük sebebi ülkemizin sisteminin, toplum yapısının buna uygun olmaması. Hepimiz, kadınların okumasını, çalıĢmasını, toplumda var olmasını teĢvik etmezsek ve desteklemezsek, kadınların doğal olarak katılım oranları düĢük olacaktır. Kadınların yönetimlerde yer alması çok önemlidir. Toplumsal cinsiyet eĢitliği sağlanamadığı için yönetimlerde kadın-erkek dengesi gözetilmemektedir. Erkeklerin çoğunluğuyla oluĢturulan yönetimlerde ister istemez ataerkil bir yapı oluĢturmakta ve bu da yönetilen toplumu etkisi altına sokmaktadır. Buca Belediye BaĢkanı Levent PĠRĠġTĠNA‘ya göre: ―Katılımcılık çağdaĢ ülkelerdeki esas durum ilkesinin kabulleniĢidir‖ demektedir. Kadın ve erkekler cinsiyet kavramında değil toplumsal eĢitlik ve sorumluluk kapsamında bu ilkeyi edindikleri için kadınlar da erkekler kadar aktif vatandaĢlık ve katılımcılık göstermektedirler. Türkiye‘de genel olarak hiçbir alanda katılımcılık ve toplumsal cinsiyet eĢitliği ilkeleri gözetilmediği için kadınların siyasete katılımı da istenilen ölçüde olamamaktadır. 4.Kadınların siyasette aktif rol almasının yönetimsel anlamda avantajları veya dezavantajları olduğunu düşünüyor musunuz? Varsa nelerdir? KarĢıyaka Belediye BaĢkanı Mutlu AKPINAR ‗a göre: ―Bu ülkede yaĢayan insanların %49.8‘i yaninüfusun yarısı kadınlardan oluĢmaktadır. Kadınlar ve erkekler eĢit ve farklıdır. YaĢamda karĢılaĢtıkları sorunlar da farklıdır. Kadın bakıĢ açısıyla erkek bakıĢ açısı da bu nedenle birbirinden farklıdır. Kadın bakıĢ açısı yerel yönetimlerde de merkezi hükümette de, bürokraside de çok büyük avantaj. Mesela bir sokak iyileĢtirme çalıĢması yapacaksınız. Erkek için o sokağın aydınlatılması, güvenli olması üzerinde düĢünülecek bir mesele değil ama gece o sokakta yürüyecek kadının o çalıĢmaya çok değerli katkısı olabiliyor. Bir kadın ıĢıklandırmanın daha sık veya daha güçlü olmasının sokağı geceleri daha güvenli hale getireceği önerisini getirebiliyor. Mesela bir kadın danıĢma evi yapılıyor, törenlerle açılıyor ancak kadınlar bu merkeze gelmiyor. Neden gelmiyor çünkü merkezde çocuklarıyla gelince çocuklarını bırakabilecekleri bir oyun alanı yok. Bu danıĢma merkezinin projelendirmesindeki kadınlar yer alsa bu merkeze bir kreĢ veya oyun odası eklenmesini 323 isteyebiliyorlar. Ġnsanların arka planı, uzmanlık alanları, deneyimleri gibi birçok konu ortaya koyacakları fikirlerde farklılık yaratıyor, kadın erkek farklılığı da bakıĢ açılarına yansıyor. Özetle kadınların siyasette yer alması en çok kadınların yaĢamını kolaylaĢtıracak bir unsur‖ demiĢtir. Urla Belediye BaĢkanı: ―anneye yapılan yatırımın, aileye yapılan bir yatırım olduğunu‖ iddia etmektedir. Kadın üretici pazarı ve kadın eğitimi ve üretimini değerlendirme vakfı (KEDEV) yıllar önce ―kooperatifçilik‖ anlayıĢını ortaya çıkardı. Kadın ürettiklerini doğrudan hiçbir ek kazanç katkısı koymadan, doğrudan doğruya eline almayı öğrendi. Urla‘da deniz kenarında açılan bir dükkânda, kendi ürünlerini doğrudan satma imkânına ulaĢan kadınlar, örgütlenmeyi ve ortak dil kullanmayı öğrendiler‖ demiĢtir. Konak Belediye BaĢkanı: ―Kadınların ve erkeklerin yönetim anlayıĢlarının birbirinden farklıdır ve kadınlar genellikle ―sonuç odaklı çalıĢmaktadırlar‖ Sonuç ve süreç odaklı bakıĢının öneminden ve farklılığından yola çıkıldığında ise, genellikle erkekler her hangi bir sorunla karĢılaĢtıklarında ―idare ediver‖ sözlerini kullanırlarken, kadınlar ―neden idare edelim ki?‖ demeye baĢladılar. Bu açıdan ―kadın bakıĢ açısı‖ sadece yönetimde değil, belediyelerin kapılarından içeri girer girmez de, farklılık yaratmaya ve göstermeye baĢladı. Kadın baĢkanlar, daha düzenli, daha etik davranıĢlar sergilemeye baĢladılar. Bunun en büyük nedeni de, kadınların gruplarına ve kurumlarına olan aidiyet duygularıdır. 5.Kadınların siyasette seçilebilir konumlara gelmesinde yada gelememesinde parti tüzüklerinin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Siyasi parti liderlerinin genellikle erkek olması sebebiyle süregelmiş bir erkek hegemonyasının bu durumda etkili olduğunu düşünüyor musunuz? CHP‟nin tüzüğünde yer alan kadınların siyasete katılımının teşvik eden maddelerin uygulanmamasını neye bağlıyorsunuz? Buca Belediye BaĢkanı‘na göre:―Bütün siyasi partilerin kadınların siyasete daha çok girebilmesi için çaba harcaması ve önlemler alması gerekiyor. Kadın kotası da bu yöntemlerden birisidir. Sadece kota uygulamak kadın katılımını arttırmak için yeterli değil. Kısa vadede kadınların siyasi arenada sayısal olarak temsili artar ancak uzun vadede tabandan tavana kadınların temsil edilmeme nedenlerini ortadan kaldırmadıkça faydası istenildiği kadar olmayabilir‖. Kadınların siyasette katılımlarının düĢük olmasının birçok sebebi var. Kadına toplumsal hayatta yer verilmek istenmemesi, bedelsiz çalıĢan ev iĢçisi olarak bırakılmak istenmesi, eğitim görmelerine izin verilmemesi, çalıĢma hayatında daha az ücret vererek veya doğum iznini öne sürerek çalıĢtırılmak istenmemesi, kadınların erkeklere göre siyasette daha az baĢarılı olacağı inancı bunlardan sadece bazılarıdır. Öncelikle kadınların katılımlarının neden düĢük olduğu, ne gibi sorunlarla karĢılaĢtığı araĢtırılmalı ve bu sorunların üzerine gidilmesi gereklidir. Sonuçlara odaklanmak yerine nedenlere odaklanmamız, semptomları tedavi etmek yerine hastalığı ortadan kaldırmamız gerekiyor. Sema Hanım, Sibel Hanım ve Mutlu Bey‘e göre ise parti tüzükleri siyasette kadınların aktif yer almasını etkilediğini belirtmektedirler. Ancak parti tüzükleri bu anlamda kadınların siyasete giriĢini teĢvik edememektedir. Belirlenen kadın kotaları ve siyasi hayatta yer alan kadın sayısını yükseltmek için parti tüzüklerinde ve parti faaliyetlerinde farkındalık yaratmak gerekmektedir. Aksi takdirde, siyasette erkek liderlerin hegemonyasının önüne geçmek mümkün olamayacaktır. CHP‘nin Tüzük‘teki, kadın ve kadın hareketlerinin iĢaret edildiği yer ―Kadın Kolları‖dır. Kadın Kolları ise parti örgütleri arasındaki durumu daha ziyade yan kuruluĢ olarak nitelendirmekte ve dolayısıyla ―kadın‖ kavramı ―yan‖ nitelendirilmesine kısıtlanmaktadır. Asıl olan kadının sadece kadın kollarında değil partinin tüm kollarında siyaset yapabilmesinin önünün açılması ve Parti Programında kadın-erkek eĢitliği sadece laiklik ilkesi dâhilinde değil insan hakkı ilkesi ile değerlendirilmesi gerekmektedir. Kadının siyasete katılımını teĢvik edici maddelerin uygulanmamasının temelinde buna ve kadının toplumsal rolünün çizilen toplumsal yanlıĢ zihniyete bağlıdır. CHP‘deki göstermelik ―kota uygulamaları‖nın da bir an önce gerçek uygulamaya geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Sibel Hanım: ―Erkeklerin siyaseti bir rantaracı olarak görme anlayıĢından bir an önce arınmaları gerekiyor‖ diyerek, Türkiye‘de yapılan her uygulamanın göstermelik olmasından Ģikayet etmektedir. Böyle bir ortamda bulunmak istemeyen kadınlar da doğal olarak bu ortamlarda bulunmak istemiyorlar. Kadınların ―içelim abi‖ dememiĢ olmaları, bu kadınların erkek siyasiler ile içki sofralarında oturmamaları, onların siyasetten de uzaklaĢmasına neden olmaktadır. Türk toplumunun geçmiĢ asırlık medeni tarihine bakıldığında çok fazla zenginliklere sahip olduğunu görmek mümkün. Ülke topraklarının ―demokrasi kültürü‖nden çıktığını iddia eden Sibel Hanım, bilinçdıĢındaaslında farklı baĢka bir kültürel kodumuzun olduğunu iddia ederek, ülkemizde kadınların 324 siyasette bulunma isteklerinde ciddi bir engelle aslında karĢılaĢmalarının önüne daha kolaylıkla geçilebileceğini iddia etmiĢtir. 8.”Sizce İskandinav ülkelerinde uygulanan kota uygulamasının Türkiye‟de uygulanması ne gibi sonuçlar doğruyor? Kadınların siyasete katılımını teşvik edecek bu kota uygulamasına nasıl bakıyorsunuz? Sema Hanım ile Tunç Bey‘in benzer yorumlarına göre, Ġskandinav ülkelerinde uygulanan kota uygulamasında ele alınan faktörler çok önemlidir. Bu anlamda güçlü hâkimiyet gösteren nispi temsil sistemi ve çok partili sistem, kadınların eğitim ve iĢgücü piyasasına yüksek katılım seviyesi, sosyal hizmet sektörünün geliĢmesi ve laliklik gibi faktörleri de ön çıkarmaktadır. Türkiye‘de uygulanması günümüz koĢulları ile değerlendirilirse uygulama öncesi kadınlarda farkındalık ve bilinç oluĢturma faaliyetleri gerçekleĢmelidir. Kadının yönetimin her aĢamasında ve yasama, yürütme ve yargıya dair, toplumsal cinsiyet eĢitliğinin önemini kavraması ve kendini bu yönde geliĢtirmeyi ilke edinmesi gerekmektedir. Aksi takdirde toplum siyasetinde değiĢiklik gösteren bir süreç olmayacaktır. Ġskandinav tarzı teĢvik yöntemi kadınların siyasete katılımını baĢtan itibaren resmi ve zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda gereklilikten dolayı kadınlar toplumsal ve siyasi hayatlarında bu alanda katılımcı davranmak zorundadırlar. Mutlu Bey‘e göre: Türkiye‘de bilinç oluĢturulmadan bu uygulamanın getirilmesi sosyal demokrat ve ifade etme ve seçme özgürlüğünü kısıtlayacak bir tehlikeyi de ortaya çıkarabilecektir‖ 7.”Kadınların siyasi hayatta var olabilmesi ve balarılı olabilmesi için sizce hangi özelliklere sahip olmaları gerekir? Erkeklerden farklı olarak ne gibi özellikleri olan kadınlar siyasette başarılı oluyor? Mutlu Bey‘e göre: Kadınların erkeklerden siyasi açıdan baĢarılı olmaları için farklı özelliklere sahip olması gerekmiyor. Her ülkenin farklı siyasi Ģartları var, farklı gündemleri vardır. Türkiye‘de samimi olan, sokaktaki insana dokunan, bu ülkenin daha iyi bir yer olması için gece gündüz çalıĢan her insan siyasette baĢarılı olabiliyor. Yerel siyasetle genel siyasetin koĢulları tabi ki birbirinden farklıdır. Belediye baĢkanlarının halkın içinde olması, vatandaĢla doğrudan iletiĢim kurması gerekiyor. Türkiye‘de belediye baĢkanı, halkın doğumdan ölüme, iĢten aĢa her sorununu çözen kiĢidir. Bunu yapabileceğinize yani vatandaĢın bütün sorunlarına bir Ģekilde çözüm bulacağınıza ya da bulmak için samimi olarak çalıĢacağınıza inandırırsanız kadın ya da erkek olmanızın fark edeceğini sanmıyorum‖ demiĢtir. Levent Bey ile Tunç Bey‘e göre: ―Öncelikle siyasetin erkek iĢi olduğu görüĢünden vazgeçmek gerekiyor. Kadın önce kadın-erkek eĢitliğine inanmalıdır. Özel ve sosyal hayatını da bu ilke ile yürüterek toplumsal olaylarda aldığı sorumluluk derecesini yükseltmelidir. Siyasette kadınlar, erkeklerden farklı olarak halka hitabı önemseyen, feminist değil toplumcu olan ve kadın itibarını önemseyen kadın bireyler daha baĢarılı olmaktadırlar‖. Levent PiriĢtina‘ya göre;siyasette kadınların baĢarılı olmaları için; sağduyulu, hassas, plan yapma becerisine sahip, üretken olmaları zorunludur. 8.‖Belediye başkanı olarak, kadınların gelecekte siyasette daha aktif rol almalarını sağlamak için izlediğiniz politikalar var mı? Varsa bu proje ve çalışmalarınızı ne ölçüde gerçekleştiriyorsunuz? Mutlu Bey‘in izlediği bu konuda ―bütünleĢik bir yaklaĢım‖ bulunmaktadır. Kadınların siyasette daha aktif olmalarını engelleyen sorunların çözümüyle gerçekten uğraĢmak gerekiyor. Bu ne demek? Kadının mutfaktan, ev iĢinden kurtulması, ekonomik özgürlüklerini kazanması gerekiyor. Bunun için KarĢıyaka Belediye BaĢkanı gibi Urla Belediye BaĢkanı da ilçede ―kadın kooperatif‖ lerinin kurulmasına ciddi öncelik vermiĢlerdir. Kadınlar, bu kooperatifler sayesinde hem sosyalleĢmekte, hem üretmekte, hem de para kazanmaktadırlar. Böylelikle de kendilerine özgüvenleri artmaktadır. Kadınların siyasete girmeleri isteniyorsa, önce bunu engelleyen kronik sorunları çözmek gerekiyor. Kadınlar günlük hayatta evde, sokakta birçok sıkıntıyla karĢılaĢıyorlar. Kronik hale gelmiĢ Ģiddet bunlardan en büyüğü. Kadınlara uygulanan psikolojik Ģiddet ve toplumsal baskı da bunun üzerine ekleniyor. Bu sıkıntılar karĢısında onlara destek olabilmek için mahallelerde, kadın danıĢma merkezleri bulunuyor. Burada çalıĢan psikolog ve sosyologlar, kadınların bu sorunlarını çözmeye çalıĢıyorlar. Kadınların bir diğer sıkıntısı da çocuk bakımıdır.Kadın çocuğa ya evde kendisi bakacak ya da anaokuluna, kreĢe gönderecek. Ancak bunun için de mali yapısı uygun değil. KarĢıyaka Belediyesiilçede bu durumun farkına vararak, anaokulları kurmaya baĢlayarak kadınların ulaĢabileceği 325 fiyatlarla güvenli bir çocuk bakımı hizmeti sunmaya çalıĢmaktadırlar. Kadınların karĢılaĢtıkları önemli bir baĢka sorun da; üniversitede okuyan öğrencilere, KarĢıyaka‘nın Filizleri projesiyle burs sağlanmaktadır. Anne-baba okulu açarak ebeveynlere ders vererek, aile içinde herkesin sorumluluk alması gerektiğini, kadının doğal rolünün evde hizmet etmek olmadığı anlatılmaktadır. Ancak ne yaparsak yapalım bu bir belediyenin tek baĢına çözebileceği bir sorun değil, bu devletin bütün ülkenin sorunu. Devletin bütün kurumlarıyla bu sorunun üzerine gitmesi gerekiyor. Sibel Hanım ve Tunç Bey‘in çalıĢmaları arasında; kadınların önce ekonomik güçlerini ele alacakları projeler bulunmaktadır. Ekonomik gücünü ele alan kadınlar, öncelikle toplumda daha fazla itibar kazanmakta, bu Ģekilde toplumsal hayata daha kolay geçiĢ yapmaktadırlar. 9.‖Ulusal anlamda bakıldığında, kadınların siyaset katılımını artırmak adına ne gibi teşvikler yapılabilir? Medya, eğitim ve sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler bu konuda nasıl öncülük edebilir? Kadınları siyasette on yıl sonra daha büyük katılımla görmek için bugün ne gibi çalışmalar yapılabilir? Tunç Bey‘e göre: ―öncelikle aile içi ve okul eğitimden baĢlamak üzere kadın- erkek eĢitliğini her alanda vurgulamak gerekmektedir. Medya noktasında kamu spotu gibi çalıĢmaların artırılmasının yanı sıra cinsiyetçi söylemleri ve görselleri ortadan kaldırmak gerekiyor‖. Bu anlamda sivil toplum kuruluĢlarına ve siyasi partilere büyük görevler düĢüyor. Farkındalık artırıcı çalıĢmaların ve bilinçlendirme kampanyalarının artırılması, sürekliliğin sağlanması, parti program ve tüzük dillerinin eril dilden arınarak toplumsal cinsiyet eĢitliğinin daha kapsamlı ve uygulanabilir nitelikte ortaya konması gerekmektedir. Sema ve Sibel Hanım‘a göre: ―Kadınların gerçekten siyasette aktif olmasını istiyorsanız, kadınların toplumdaki konumunu iyileĢtirecek, ayrımcılığın yok edilmesine yönelik faaliyetlerde bulunmanız lazım. Medyaya da, devlete de, sivil toplum kuruluĢlarına da büyük görev düĢüyor. Neden kadın otobüs Ģoförü yok denecek kadar az? Neden sivil toplum kuruluĢlarında kadınları baĢkan olarak göremiyoruz? Neden televizyonlarda ana karakterler erkekler tarafından oynanıyor? Erkekler holding patronu da kadınlar neden onların çalıĢmayan, topluma bir katkı sağlamayan, alıĢveriĢ yapan, kafe kafe dolaĢan eĢleri rolünde? Biz kadına toplumsal hayatta ne kadar yer veriyoruz ki siyasette yer vereceğiz? Daha çocukken sen kızsın yapamazsın, sen al bu bebeklerle oyna, sen bilemezsin diye büyüttüğümüz kadınlarımız nasıl bu algıları yıkıp siyasette baĢarılı olacak? Bunun için anaokulunda, lisede, mahallede, pazarda her yerde bu algılara karĢı savaĢmamız lazım. Eğitim sisteminin buna yönelik değiĢtirilmesi lazım, kadınlara doğumdan sonra iĢe dönme garantisi vermemiz lazım, aynı iĢe aynı ücreti vermemiz lazım, kariyerlerinde sadece kadın oldukları için erkeklerden daha geri bırakılmalarını engellememiz lazım ve bütün bunları kâğıt üzerinde bırakmamamız lazım. Sorunları ortaya koymamız, sorunları ortadan kaldırmak için neler yapabileceğimizi tespit edip önümüzdeki 5 yılı 10 yılı belki 20 yılı planlamamız lazım. Bu çerçevede kadınların siyasette daha aktif olmaları için ilçe yönetimlerinden baĢlayarak belki kota sistemiyle baĢtan aĢağı eĢit temsili sağlamamız lazım. Bunu yaparken de en yetkin, en donanımlı kadınlarımızı desteklememiz lazım ki görevlerini en iyi Ģekilde yaparak topluma örnek olsunlar. BaĢarılı örnek ortaya koysunlar ki hem diğer kadınlara hem erkeklere kadınların siyasette son derece baĢarılı bir Ģekilde yer alabileceklerini göstersinler.‖ DemiĢlerdir. Sonuç ve Değerlendirme Ġzmir ili‘nin beĢ ilçesinde görev yapan beĢ belediye baĢkanı ile yapılan araĢtırma, kadınların seçimlerde, siyasete katılma konusunda ne tür engellerin olduğunu bir kez daha açıklar nitelikte olmuĢtur. Yapılan geçmiĢ çalıĢmalar dikkate alındığında, toplum baskısı, ekonomik olarak kadınların güçlü olmamaları, mesleki deneyimsizlikleri, kendi özgüvenleri gibi etkenlerin halen geçerli olduğunu görmek açısından yeni güncel bir çalıĢma olmuĢtur. Bu araĢtırmayı, diğer araĢtırmalardan farklı kılan konu ise belediye baĢkanlarının bu konuda ne gibi faaliyetlerde bulunarak kadınları özendirdiklerini bulmaya yönelik olmuĢtur. Sonuçlar oldukça olumlu ve teĢvik edici yöndedir. Kadın yada erkek belediye baĢkanlarının cinsiyeti ne olursa olsun, az ya da çok kadınların hayat standartlarını attırmaya yönelik eylemlerde bulunmaktadırlar. Bu yükselen trendin yani yapılan zaman içinde muhakkak karĢılığı alınacaktır. Kadınların eğitim seviyeleri yükseldikçe, okudukları okullarda görmüĢ oldukları rahat ortamlar onların kendilerine olan özgüvenlerini de artıracaktır. Bu aĢamadan sonra hem parti tüzüklerinde hem de 326 partilerde kadın adaylara karĢı farklı seçim taktikleri gereklidir. Bu taktikler arasında; fermuar sistemi, kota uygulamaları oldukça etkili olabilecektir. Kadına yapılan yatırım, topluma ve insanlığa yapılan yatırım olunca, bütün ülkenin kurumlarının aslında el ele olmaları gereklidir. Toplumsal sinerji ancak bütün birimlerin kendi istekleri ile ortaya çıkacaktır. Bu nedenle de bütün bireylere söz hakkı düĢmektedir. KAYNAKÇA Arat,Y. (1998), ―Feminist, Islamist and Political Change in Turkey‖, Political Psychology, 19/1:117131. Altındal,Y. (2007), Kadının Siyasal Katılımı Bağlamında Partilerin Kadın Kollarının Sosyolojik açıdan değerlendirilmesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Ana Bilim Dalı,Yüksek Lisans Tezi. Aydemir, D.; Aydemir, E. (2011), Türk siyasetinde kadın çok oluyor, Uluslararası Stratejik AraĢtırmalar Kurumu, UĢak Raporu, No. 11:5. Binnet, P.A. (2008), Good Mothers and Wise Politicians? National Formal Political Participation among women in Turkey and Japan, Koç Univesity, Yüksek Lisans Tezi. Boserup,E. (1970), Women‘s Role in Economic Development andWomen in The World Community, London: Praper. Blaug,R. (2002), ―Engineering Democracy‖ Political Studies, 50(1):102-116. Çağlar, Nedret (2010 ), Vizyoner Dergisi,Süleyman Demirel Üniversitesi, 4- 56. Drude, D. (2005) ―Increasing women‘s representition: New Trend in gender Quatos‖, Women in Beyond Numbers A Revied Eddition (Eds) Julie Ballington and Azza Karam, Internatiınal IDEA Handbook Services, Stockholm, Swiden. Dürbin, E. (2012), Kadınların siyasete ilgileri ve Katılma Düzeyleri: UĢak Ġli Örneği, UĢak Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. European Stability Inıtiative (2007) Sex and Power in Turkey: Feminism, Islam and the Maturing of Democracy, Ġstanbul. Gökçimen, S. (2008), Kadınların siyasal hayata katılım mücadelesi, YaĢama Dergisi, Sayı 10. Jacobsn,K.P (2007), The economies of Gender, Malden, MA: Blackwell. Kadınların Siyasal Katılımları Çerçevesinde Kadın Meclislerinin Yerel Siyasetteki Etkinlikleri ve Üye Profilleri (2001), TC. BaĢbakanlık, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara. Nergiz, N., Üçer,N. ( 2016), ÇağdaĢ Yerel Yönetimler,TODAĠE, Cilt 21, Sayı 2: 1-23. Nussbaum,M.C. (2000), Women and Human Development: The Capabilities Approach, Cambridge: Cambridge University Press. Oruç, T. (2013), Yerel Siyasette temsil ve katılım: Kadın aktörler, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Onay,M. (2013), ―Kadınların Siyaseti, Siyasetin Kadınları‖, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 5, Sayı 1. Pınaroğlu, N.ġ. (2011), Ġstanbul ve Kocaeli‘nde Niteliksel bir AraĢtırma, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Rai,S. (2002), Gender and Political Economy of Development, Malden, MA:Polity. Spidla,V. (2007), ―Empowering Women in Turkey: A Priority in the Pre-AccessionProvess‖, Turkish Policy Quarterly, 6/1. ġaban, S. (2007), ―Kadınların Siyasal hayata Etkin Katılımının bir aracı olarak seçimlerde kota uygulamaları‖ SDF, ĠĠBF Dergisi, C 12. 327 Toksabay, E.; MemiĢoğlu, O. (207 ) ,―Siyasetin Cinsiyeti‖, TEPAV- Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı Yayınları. TimurbaĢ, H.T. (2015), Politic Participation of Kurdish Women in Local Politics: The Case of Nusaybin, Koç Universty, Yüksek Lisans Tezi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın-Erkek Fırsat EĢitliği Komisyonu (24.Dönem 4.Yasama Yılı Faaliyet Raporu), Ocak 2015. Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme Raporu. Tabassum, N. (2011), Towards Unlocking Patriarcy: Women‘sParticpation in Local Politics in Pakistan, Middle Esat Technical Universty, Yüksek Lisans Tezi. ÜĢür, Sancar, S. (1997) Siyasal yaĢam ve kadınlara destek politikaları ,KSGM,Ankara. (http://www.kazet.com.tr/?bolum=habrler&sayfa=politika03). http://www.mahalli-idareler.gov.tr/Mahalli/Ġstatistiksel/KadinsecilmiĢsayiveoranlari.xls 328 KTÜ Halis Duman Amfisi ve Mimarlık Bölümü MA2 No’lu Dersliğinin Sesin Nesnel Parametreleri Açısından Değerlendirilmesi Öznur YILMAZ Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye oznurylz@hotmail.com Mustafa KAVRAZ* Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye mkavraz@ktu.edu.tr Özet Ġç mekanlarda gerçekleĢtirilen faaliyetlerde, fonksiyonel amaca uygun olarak sesin algılanmasında mekanın mimari tasarımı büyük önem taĢımaktadır. Bunun için mekanın hacmi, hacmi sınırlandıran duvarların iç yüzey alanları ile kaplama malzemeleri ve mekandaki kiĢi sayısı dikkate alınmalıdır. ÇalıĢmanın amacı iç mekan mimari özelliklerine bağlı olarak mevcut dersliklerde akustik değerlendirme ve neticesinde akustik açıdan mekan düzenlemesini iki sınıf mekanını örnek alarak bilgisayar programı aracılığı ile sağlamaktır. Örnek olarak seçilen sınıflar Karadeniz Teknik Üniversitesi Kanuni Kampüsü'nde bulunan Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Halis Duman Amfisi ile Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Dersliktir. Akustik açıdan değerlendirmelerde sesin nesnel parametrelerine ait sayısal sonuçlar dikkate alınmıĢtır. ODEON v10 programı ile EDT (erken düĢme süresi), T30, (reverberasyon süresi), D50 (sesin belirginliği), STI (sesin anlaĢılabilirlik indeksi) nesnel parametre değerlerine ait sayısal veriler elde edilmiĢtir. Bu veriler konuĢma amaçlı kullanılan mekanlar için belirlenmiĢ olan optimum değerler ile karĢılaĢtırılmıĢtır. Optimum değer aralığında elde edilemeyen nesnel parametre değerlerinin optimum aralıkta elde edilebilmesi için mekanın yüzeylerinde ve yüzeylerindeki malzemelerde değiĢiklikler yapılmıĢtır. Bu değiĢiklikler sonucunda ODEON v10 programında sesin nesnel parametre değerleri optimum düzeylerde elde edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: sınıf, simülasyon, sesin nesnel parametreleri Evaluation of KTU Halis Duman and MA2 Lecture Halls in Department of Architecture in Terms of Objective Parameters of Sound Abstract Architectural design of indoor places is very important to positive perception of sound as comply with functional aims of the places for indoor activities practiced by people. For this reason, volumes of the places, interior surfaces areas of the walls bordering the volume of the places, materials on the surfaces and people numbers in the places should be taken into consideration. Aim of the study is to evaluate in terms of architectural acoustic to two existing classrooms depending on architectural features of the classrooms and then is to design and check the acoustic of classrooms again according to acoustic rules via a computer software. The classrooms selected as examples are the Halis Duman Lecture Hall in Department of Electrical and Electronic Engineering and the MA2 Lecture Hall in Department of Architecture in Karadeniz Technical University, Turkey. The numerical values belonging to objective parameters of sound were taken into consideration in evaluations in terms of architectural acoustic. Numerical values belonging to objective parameters of sound which are EDT (early decay time), T30 (reverberation time), D50 (definition) and STI (Speech Transmission Index) were calculated by ODEON v10 software. The values were compared with the optimum values designated for conference halls. Some sufaces and some materials on surfaces in the places were changed for the objective parameters which were not taken between optimum value ranges. The optimum values were taken for the objective parameters after this changes carried out. Keywords: classroom, simulation, objective parameters of sound 329 GĠRĠġ Mekanların akustik açıdan tasarımında fonksiyon büyük önem taĢımaktadır. Farklı fonksiyonlara sahip mekanlar akustik açıdan farklı gereksinimlere ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda, eğitim yapıları içerisindeki sınıf, laboratuvar, konferans salonu, atölye, sergi salonu gibi farklı mekanların da farklı akustik gereksinimleri bulunmaktır. Tasarım aĢamasında bu gereksinimlerin tasarımcı tarafından dikkate alınması gerekmekte, tasarlanan mekanların akustik açıdan fonksiyona uygunluğu ise ayrıca denetlenmelidir. Mekanların akustik denetimleri; 1. Bilgisayar modellemeleri, 2. Maket modellemeleri, 3. Yerinde ölçüm iĢlemleri, ile gerçekleĢtirilebilmektedir. Özellikle tasarım aĢamasında yapılan denetimler genel olarak bilgisayar modellemeleri (simülasyonları) aracılığı ile gerçekleĢtirilmektedir. Denetimler sonrası tasarımda yapılan değiĢiklikler simülasyona kısa sürede aktarılabilmektedir. Bu nedenle de akustik denetimle ilgili çalıĢmalarda, özellikle akustik tasarımcılar ve araĢtırmacılar tarafından tercih edilen, güvenilirliği yüksek bilgisayar simülasyon programları kullanılmaktadır. Programlar aracılığı ile elde edilen sesin nesnel parametrelerine ait değerler mekanların fonksiyonuna ait optimum değerlerle karĢılaĢtırılarak mekanın akustiği hakkında bir değerlendirme yapılabilmektedir (Kavraz, 2013). Eğitim yapılarıyla ilgili yapılan çalıĢmalarda, mekan içerisindeki akustik değerlendirmeler için sesin nesnel parametrelerine ve fon gürültüsüne iliĢkin veriler kullanılmaktadır. Bradley yaptığı çalıĢma kapsamında, 10 adet sınıfta konuĢma anlaĢılabilirliği testleri ve akustik ölçümler gerçekleĢtirmiĢ, ayrıca fon gürültüsünün oktav bantlardaki düzeylerini belirlemiĢ, erken gecikme süreleri ve reverberasyon sürelerini elde etmiĢtir. Yapılan çalıĢmanın sonucuna göre akustik kondisyonların ideal tasarıma etkisini değerlendirmiĢtir (Bradley, 1986). Rabelo vd., sınıfların akustik parametrelerini analiz etmeyi ve ses basınç düzeyi, reverberasyon süresi ile sesin anlaĢılabilirlik indeksi arasındaki iliĢkiyi belirlemeyi, ayrıca konuĢma anlaĢılabilirliği testi ile öğrencilerin performanslarını belirlemeyi amaçladıkları çalıĢmalarında, akustik parametrelerin anlaĢılabilirliği doğrudan etkilediği sonucuna ulaĢmıĢlardır (Rabelo vd,, 2014). Astolfi vd., yapmıĢ oldukları çalıĢmada; sekiz yüksekokul sınıfında ölçmüĢ ve hesaplamıĢ oldukları akustik parametreler arasında karĢılaĢtırmalar yapmıĢlardır (Astolfi vd., 2008). Zannin vd., çalıĢmalarında altı tane okuldaki sınıfların akustik kalitelerini reverberasyon süresine, iç ve dıĢ ortamdaki ses basınç düzeyine ve ses izolasyonuna bağlı olarak analiz etmiĢlerdir (Zannin vd., 2009). Karaman vd., çalıĢma alanı olarak seçtikleri DEÜ Mimarlık Fakültesi‘nde yer alan bir stüdyo ile bir dersliğin öznel ve nesnel yöntemlerle akustik koĢullarını belirlemiĢlerdir. Arka plan gürültü seviyesi ile EDT, RT, D50, STI ve RASTI nesnel parametre değerlerini 125 Hz- 4000 Hz oktav band frekans aralığında akustik ölçümlerle elde etmiĢlerdir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda mekanların akustik durumlarına iliĢkin çözüm önerileri geliĢtirmiĢlerdir (Karaman vd., 2015). Bu çalıĢma kapsamında, Karadeniz Teknik Üniversitesi Kanuni Kampüsü'nde bulunan Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Halis Duman Amfisi ile Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Sınıfın iç mekan mimari özelliklerine bağlı olarak akustik açıdan değerlendirmeleri sesin nesnel parametrelerine ait değerler üzerinden ODEON version 10 bilgisayar programı aracılığı ile yapılmıĢ, optimum değerler dıĢında kalan durumlar için düzenlemeler yapılarak bu değerler optimum aralıkta elde edilmiĢtir. ÇalıĢma kapsamında sesin nesnel parametrelerinden reverberasyon süresi (T30), erken düĢme süresi (EDT), belirginlik (D50), sesin anlaĢılabilirlik indeksi (STI) dikkate alınmıĢtır. YAPILAN ÇALIġMALAR YaklaĢık 980 m3 ve 747 m3 hacme sahip olan Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Halis Duman Amfisi ve Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Derslik sırasıyla 168 ve 66 kiĢi kapasitesine sahiptir. ġekil 1‘de modellemeleri yer alan bu mekanların yüzey sınırlarını belirleyen malzemelerin oktav bant frekanslardaki ses yutma katsayı değerleri Tablo 1 ve Tablo 2‘de yer almaktadır. 330 Tablo 1: Halis Duman Amfisi iç mekan yüzeylerinde kullanılan malzemeler ile bu malzemelere ait ses yutma katsayı değerleri Yüzey Adı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Zemin döĢemesi Öğrenci sırası Dinleyici (Seyirci) Duvar Tavan Pencere (Perde) Kürsü Yazı Tahtası Denizlik Kalorifer Peteği Kapı (cam) Kapı (ahĢap) Malzeme Kodu 2001 3062 11008 1001 102 8014 3004 14306 2001 5000 10001 10007 Ses Yutma Katsayısı (α) 63 Hz 0.01 0.30 0.62 0.02 0.01 0.06 0.15 0.20 0.01 0.40 0.18 0.14 125 250 500 1000 2000 4000 8000 Hz Hz Hz Hz Hz Hz Hz 0.01 0.30 0.62 0.02 0.01 0.06 0.15 0.12 0.01 0.30 0.18 0.14 0.01 0.20 0.72 0.03 0.01 0.10 0.11 0.10 0.01 0.25 0.06 0.10 0.01 0.15 0.80 0.03 0.01 0.38 0.10 0.04 0.01 0.20 0.04 0.06 0.01 0.13 0.83 0.04 0.02 0.63 0.07 0.03 0.01 0.10 0.03 0.08 0.02 0.10 0.84 0.05 0.02 0.70 0.06 0.03 0.02 0.10 0.02 0.10 0.02 0.08 0.85 0.07 0.02 0.73 0.07 0.02 0.02 0.15 0.02 0.10 0.02 0.08 0.85 0.07 0.02 0.73 0.07 0.02 0.02 0.15 0.02 0.10 DEĞĠġTĠRĠLEN VE ĠLAVE EDĠLEN MALZEMELER 1 Zemin 2 döĢemesi Tavan Aydınlatma 3 Elemanı Yan ve arka duvarlarda ses 4 yutucu malzemeler 7004 4042 0.02 0.02 0.06 0.14 0.37 0.60 0.65 0.65 0.08 0.08 0.11 0.05 0.03 0.02 0.03 0.03 14306 0.20 0.12 0.10 0.04 0.03 0.03 0.02 0.02 8005 0.30 0.30 0.45 0.65 0.56 0.59 0.71 0.71 Kaynak: Odeon, 2009; http://www.ptb.de/en/org/1/16/163/datenbank.htm, 2011 Tablo 2: MA2 No‘lu Dersliğin iç mekan yüzeylerinde kullanılan malzemeler ile bu malzemelere ait ses yutma katsayı değerleri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 Yüzey Adı Malzeme Kodu Tavan-kolon-kiriĢ Duvar Pano Dinleyici (Seyirci) Öğrenci sırası Yazı Tahtası Zemin döĢemesi Kürsü (yan yüzeyler) Pencere (Cam) Denizlik Cam Kapı Sahne Kürsü (üst yüzey) Kalorifer Peteği 102 1001 14309 11008 3004 14306 14307 102 10003 2001 10001 3004 3004 5000 Ses Yutma Katsayısı (α) 63 125 250 500 1000 Hz Hz Hz Hz Hz 0.01 0.01 0.01 0.01 0.02 0.02 0.02 0.03 0.03 0.04 0.35 0.35 0.70 0.90 0.90 0.62 0.62 0.72 0.80 0.83 0.15 0.15 0.11 0.10 0.07 0.20 0.12 0.10 0.04 0.03 0.01 0.01 0.01 0.01 0.02 0.01 0.01 0.01 0.01 0.02 0.10 0.10 0.07 0.05 0.03 0.01 0.01 0.01 0.01 0.01 0.18 0.18 0.06 0.04 0.03 0.15 0.15 0.11 0.10 0.07 0.15 0.15 0.11 0.10 0.07 0.40 0.30 0.25 0.20 0.10 2000 Hz 0.02 0.05 0.95 0.84 0.06 0.03 0.02 0.02 0.02 0.02 0.02 0.06 0.06 0.10 4000 Hz 0.02 0.07 0.90 0.85 0.07 0.02 0.02 0.02 0.02 0.02 0.02 0.07 0.07 0.15 8000 Hz 0.02 0.07 0.90 0.85 0.07 0.02 0.02 0.02 0.02 0.02 0.02 0.07 0.07 0.15 0.71 0.65 0.02 0.02 0.71 0.65 0.02 0.02 DEĞĠġTĠRĠLEN VE ĠLAVE EDĠLEN MALZEMELER 1 2 3 4 Pano Zemin döĢemesi Aydınlatma Elemanı Tavan 8005 7004 14306 4045 0.30 0.02 0.20 0.01 0.30 0.02 0.12 0.01 0.45 0.06 0.10 0.01 0.65 0.14 0.04 0.01 0.56 0.37 0.03 0.02 0.59 0.60 0.03 0.02 Kaynak: Odeon, 2009; http://www.ptb.de/en/org/1/16/163/datenbank.htm, 2011 331 Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi Mimarlık Bölümü MA2 Dersliği ġekil 1: Dersliklerin ODEON v.10 için hazırlanan modelleri ÇalıĢma kapsamında; 1. Google SketchUp 8 programında mekanların üç boyutlu modelleri hazırlanmıĢ, 2. Hazırlanan modeller ODEON version10 programına aktarılmıĢ, 3. Sesin nesnel parametrelerinin sayısal değerleri elde edilmiĢtir. Üç boyutlu modellerin ODEON version10 programına aktarılmasından sonra; 1. Modellerin iç mekan yüzeylerine malzeme atamaları gerçekleĢtirilmiĢtir, 2. Ses kaynağı ve alıcıların atama iĢlemleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Ses kaynağı olarak omnidirectional noktasal ses kaynağı (hoparlör) kullanılmıĢtır, 3. Modeli oluĢturan yüzeylerin birleĢiminden ses kaçıĢları olup olmadığı kontrol edilmiĢtir, 4. Global reverberasyon süresine ait değerler elde edilmiĢtir, 5. Odeon El Kitabında önerilen atama iĢlemleri doğrultusunda Hesap Parametrelerine ait veriler atanmıĢtır, 6. Programın koĢturulması sonucunda, önceden ataması gerçekleĢtirilmiĢ olan ses kaynağı ve alıcı alanlarına bağlı olarak sesin nesnel parametre değerleri elde edilmiĢtir, 7. Elde edilen nesnel parametrelerden optimum sınırlar dıĢında kalan değerlerin optimum sınırlara çekilebilmesi için mekanların iç yüzeylerinde gerekli değiĢiklikler yapıldıktan sonra düzenlenen modeller tekrar ODEON version10 programına aktarılmıĢ ve yeniden sesin nesnel parametrelerine ait değerler elde edilmiĢtir. Simülasyon iĢlemlerinde kullanılan ses kaynağı, mekanların boyları eksenine göre simetri ekseni üzerinde yer alacak Ģekilde sahne zemininden 1.5 m. yüksekliğe, sahnenin arkasında yer alan duvardan ise 1.5 m uzaklığa yerleĢtirilmiĢtir. Alıcı durumundaki dinleyici alanı planda 0.50x0.50 m.‘lik gridlere bölünerek yerleĢtirilmiĢtir. Alıcılar zemin düzleminden 1.20 m. üst kotta yerleĢtirilmiĢtir. SESĠN NESNEL PARAMETRE SONUÇLARININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ ÇalıĢmanın bu bölümünde Halis Duman Amfisi ve MA2 Derliğinin akustik açıdan değerlendirilmesi yapılmıĢtır. Bunun için 2. Bölümde de belirtildiği gibi öncelikle mekanların Google Sketch Up programında üç boyutlu modellemeleri hazırlanmıĢ, bu modeller sesin nesnel parametre değerlerinin elde edilebilmesi amacıyla Odeon version 10 programına aktarılmıĢ ve sonuçlar elde edilmiĢtir. Bu bölümde, elde edilen sonuçlar değerlendirilmiĢ ve optimum sınırlar içinde kalmayan sesin nesnel parametrelerine ait değerler, bazı yüzey açılarında yapılan değiĢiklikler ve malzeme değiĢiklikleri ile birlikte optimum sınırlar içine çekilmiĢtir. ÇalıĢmalarda yapılan değerlendirmeler konuĢma sesinde etkili olan 500 Hz frekans için yapılmıĢtır. Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi İçin Mevcut Durum Analizi Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi‘nde sesin nesnel parametreleri için 500 Hz‘deki optimum değer aralıkları Tablo 3‘de belirtilmiĢtir (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006) 332 Tablo 3: Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi Ġçin 500 Hz‘ de optimum değerler Hacim Akustiği Parametresi T30 EDTmid D50 STI Halis Duman Amfisi optimum (minimum) optimum (maximum) 0,69 0,68 0,559 0,548 0,93 0,92 0,823 0,812 Mevcut Malzeme değiĢikliği Mevcut Malzeme değiĢikliği Her iki durum için Her iki durum için 0,50 ≤ 0,65 ≤ Kaynak: ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006 Reverberasyon Süresi (T30): 980 m3 hacme sahip olan Amfi için 500 Hz (orta frekans bölgesinde) T30 değeri 1,33 sn. olarak elde dilmiĢtir. Optimum T30 değeri ise 0,69 ile 0,93 sn. aralığındadır (Tablo 35) (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006). Belirtilen değer aralıklarına göre, elde edilen T30 değeri optimum düzeyin üzerindedir (ġekil 2). 2 T30 1,5 1 0,5 0 T30 mevcut 63 0,97 125 1,13 250 1,43 500 1,33 1000 1,21 2000 1,14 4000 1,00 8000 0,68 ġekil 2: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri EDT Erken Düşme Süresi (EDT): Orta frekans bölgesindeki optimum EDT değeri 0,559 ile 0,823 sn. aralığındadır (Tablo 2). Mevcut mekan için EDT 1,37 sn. olarak elde edilmiĢtir. Buna göre, Dersliğin mevcut durumu için elde edilen EDT değeri, optimum değer aralığının üzerindedir (ġekil 3). 2 1,5 1 0,5 0 EDT mevcut 63 1,03 125 1,17 250 1,5 500 1,37 1000 1,23 2000 1,19 4000 1,05 8000 0,74 ġekil 3: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri D50 Ayırt edilebilirlik (D50): Mevcut durumu için elde edilen D50 değeri (0,35 sn.), optimum D50 değerinden oldukça düĢüktür (ġekil 4). Bu sonuca göre, Derslik için konuĢmanın belirginliğinin yeterli düzeyde olmadığı anlaĢılmaktadır. 0,8 0,6 0,4 0,2 0 D50 mevcut D50 min 63 0,48 0,5 125 0,41 0,5 250 0,32 0,5 500 0,35 0,5 1000 0,39 0,5 2000 0,41 0,5 4000 0,46 0,5 ġekil 4: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri 333 8000 0,59 0,5 Ses İletim İndeksi(STI): Mevcut durum için elde edilen STI değeri (0,53 sn.), anlaĢılabilirliğin orta olduğu 0.45 ile 0.60 sn. değer aralığındadır (ġekil 5). STI 0,6 0,5 0,4 0,3 0,2 0,1 0 STI mevcut 63 0,53 125 0,53 250 0,53 500 0,53 1000 0,53 2000 0,53 4000 0,53 8000 0,53 ġekil 5: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri T30 Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi İçin İyileştirme Çalışması Mevcut mekan için elde elden T30, EDT, D50 değerlerini optimuma, STI değerini ise daha iyi düzeye getirmek amacıyla malzeme değiĢikliği yapılmıĢtır (Tablo 1). Malzeme değiĢikliğinde; yan ve arka duvarlarda: ses yutucu malzeme, tavanda: alçıpan levhalar, zeminde: halı kullanılmıĢtır. Malzeme değiĢikliği ile meydana gelen tavan formundaki değiĢiklik sonucunda mekanın hacmi 880 m3 olmuĢtur. Belirtilen hacme sahip olan bir mekandaki optimum T30 değer 0,68 ile 0,92 sn. aralığındadır. Bu değer aralığına göre, malzeme değiĢikliği durumunda T 30 değeri (0,69 sn.) optimum düzeyde elde edilmiĢtir (ġekil 6). 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 T30 malzeme değiĢikliği 63 125 250 500 1000 2000 4000 8000 0,64 0,73 0,79 0,69 0,52 0,45 0,40 0,33 ġekil 6: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri EDT Derslik için malzeme değiĢikliğinden sonra optimum EDT 0,548 ile 0,812 sn. değer aralığındadır. Bu değer aralığına göre, EDT değeri (0,77 sn.) optimum sınırlar içerisinde elde edilmiĢtir (ġekil 7). 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 EDT malzeme değiĢikliği 63 125 250 500 1000 2000 4000 8000 0,67 0,8 0,89 0,77 0,57 0,47 0,42 0,35 ġekil 7: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri Malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen D50 değerinde (0,59 sn.), mevcut durumdaki D50 değerine (0,35 sn.) göre yükselme meydana gelmiĢtir. Bu durumda, Derslik için konuĢmanın belirginliğinin mevcut duruma göre çok daha iyi olduğu anlaĢılmaktadır (ġekil 8). 334 D50 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 D50 mevcut D50 min 63 0,65 0,5 125 0,58 0,5 250 0,52 0,5 500 0,59 0,5 1000 0,72 0,5 2000 0,79 0,5 4000 0,83 0,5 8000 0,88 0,5 ġekil 8: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri Derslikte yapılan malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen STI değeri (0,70 sn.), anlaĢılabilirliğin çok iyi olduğu 0.76 ile 1.00 değer aralığındadır ve mevcut durumdaki STI değerine (0,53 sn.) göre değerinde artıĢ elde edilmiĢtir (ġekil 9). 0,8 STI 0,6 0,4 0,2 0 STI mevcut 63 0,7 125 0,7 250 0,7 500 0,7 1000 0,7 2000 0,7 4000 0,7 8000 0,7 ġekil 9: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri Mimarlık Bölümü MA2 No’lu Derslik İçin Mevcut Durum Analizi Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Derslikte sesin nesnel parametreleri için 500 Hz‘deki optimum değer aralıkları Tablo 4‘de belirtilmiĢtir (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006). Tablo 4: MA2 No‘lu Derslikte sesin nesnel parametreleri için 500 Hz‘de optimum değerler Hacim Akustiği Parametresi T30 EDTmid D50 STI MA2 No‘lu Derslik optimum (minimum) optimum (maximum) 0,66 0,62 0,526 0,482 0,92 0,88 0,812 0,768 Mevcut Malzeme değiĢikliği Mevcut Malzeme değiĢikliği Her iki durum için Her iki durum için 0,50 ≤ 0,65 ≤ Kaynak: ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006 Reverberasyon Süresi (T30): 747 m3 hacme sahip olan MA2 No‘lu Derslikte orta frekans bölgesinde T30 değeri 1,11 sn. olarak elde dilmiĢtir. Optimum T30 değeri 0,66 ile 0,92 sn. aralığındadır (Tablo 31) (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006). Belirtilen değer aralıklarına göre, elde edilen T30 değeri optimum düzeyin üzerindedir (ġekil 10). T30 1,5 1 0,5 0 T30 mevcut 63 1,13 125 1,07 250 1,1 500 1,11 1000 1,12 2000 1,11 4000 0,98 ġekil 10: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri 335 8000 0,68 Erken Düşme Süresi (EDT): Orta frekans bölgesindeki optimum EDT değeri 0,526 ile 0,812 sn. aralığındadır (Tablo 31). Mevcut mekan için EDT değeri ise 1,24 sn. olarak elde edilmiĢtir. Buna göre, Derslikte mevcut durumu için elde edilen EDT değeri, optimum değer aralığının üzerindedir (ġekil 11). 1,5 EDT 1 0,5 0 EDT mevcut 63 1,24 125 1,17 250 1,21 500 1,24 1000 1,24 2000 1,23 4000 1,12 8000 0,8 ġekil 11: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri D50 Ayırt edilebilirlik (D50): Mevcut durum için elde edilen D50 değeri (0,37 sn.), optimum D50 değerinin altındadır (ġekil 12). Buradan da Derslikte konuĢmanın belirginliğinin yeterli düzeyde olmadığı anlaĢılmaktadır. 0,6 0,5 0,4 0,3 0,2 0,1 0 D50 mevcut D50 min 63 0,38 0,5 125 0,4 0,5 250 0,38 0,5 500 0,37 0,5 1000 0,37 0,5 2000 0,37 0,5 4000 0,42 0,5 8000 0,56 0,5 ġekil 12: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri Ses İletim İndeksi(STI): Mevcut durum için elde edilen STI değeri (0,54 sn.), anlaĢılabilirliğin orta olduğu 0.45 ile 0.60 sn. değer aralığındadır (ġekil 13). STI 0,6 0,4 0,2 0 STI mevcut 63 0,54 125 0,54 250 0,54 500 0,54 1000 0,54 2000 0,54 4000 0,54 8000 0,54 ġekil 13: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri Mimarlık Bölümü MA2 No’lu Derslik İçin İyileştirme Çalışması Mevcut mekan için elde elden T30, EDT, D50 değerlerini optimuma, STI değerlerini daha iyi düzeye getirmek amacıyla malzeme değiĢikliği yapılmıĢtır (Tablo 2). Malzeme değiĢikliği ile meydana gelen tavan formundaki değiĢiklik sonucunda mekanın hacmi 575 m3 olmuĢtur. Belirtilen hacme sahip olan mekandaki optimum T30 değeri 0,62 ile 0,88 sn. aralığındadır. Bu değer aralığına göre malzeme değiĢikliği durumunda T30 (0,65sn.) değeri optimum düzeyde elde edilmiĢtir (ġekil 14). 336 T30 0,8 0,6 0,4 0,2 0 T30 malzeme değiĢikliği 63 125 250 500 1000 2000 4000 8000 0,57 0,58 0,65 0,65 0,62 0,6 0,55 0,42 ġekil 14: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri EDT Derslik için malzeme değiĢikliğinden sonra optimum EDT değeri 0,482 ile 0,768 sn. aralığındadır. Buna göre elde edilen EDT (0,67 sn.) değeri optimum değer aralığına getirilmiĢtir (ġekil 15). 0,8 0,6 0,4 0,2 0 63 EDT malzeme 0,59 değiĢikliği 125 250 500 1000 2000 4000 8000 0,56 0,7 0,67 0,53 0,5 0,46 0,38 ġekil 15: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri D50 Malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen D50 değerinde (0,66 sn.), mevcut durumdaki D50 değerine (0,37 sn.) göre yükselme olmuĢtur. Bu durumda, Derslik için konuĢma belirginliğinin mevcut duruma göre çok daha iyi olduğu anlaĢılmaktadır (ġekil 16). 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 D50 malzeme değiĢikliği D50 min 63 125 250 500 1000 2000 4000 8000 0,71 0,74 0,64 0,66 0,75 0,78 0,8 0,86 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 ġekil 16: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri STI Derslikte yapılan malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen STI değerinde (0,73 sn.) mevcut durumdaki STI değerine (0,54 sn.) göre artıĢ elde edilmiĢtir. Bu değer anlaĢılabilirliğin iyi olduğu 0.60 ile 0.75 aralığındadır (ġekil 17). 0,8 0,6 0,4 0,2 0 STI malzeme değiĢikliği 63 125 250 500 1000 2000 4000 8000 0,73 0,73 0,73 0,73 0,73 0,73 0,73 0,73 ġekil 17: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri 337 SONUÇ Sesin nesnel parametre değerleri aracılığıyla akustik açıdan mevcut durumları değerlendirilen Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi ile Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Derslikte, optimum sınırlar dıĢında kalan sesin nesnel parametrelerine ait değerler mekanların yüzeylerinde ve yüzey malzemelerinde yapılan değiĢiklikler ile optimum düzeye getirilmiĢtir. Optimum değerler için konuĢma amaçlı yapılan mekanlarda etkili olan 500 Hz frekans dikkate alınmıĢtır. Malzeme değiĢikliği yapılırken, iyileĢtirme iĢlemi yapılmadan önce optimum durumda olan nesnel parametre değerlerinin daha etkili duruma getirilmesi de dikkate alınmıĢtır. NOT: Bu çalıĢma 2009.120.001.1 No‘lu Proje kapsamında KTÜ-BAP Birimi tarafından desteklenmiĢtir. REFERANSLAR Astolfi, A., Corrado, V., ve Griginis, A. (2008). Comparison between measured and calculated parameters for the acoustical characterization of small classrooms. Applied Acoustics, 69, 966– 976. Barron, M. (1993). Auditorium acoustics and architectural design. London: E & FN Spon. Gade, A.C. (1989). Acoustical survey of eleven european concert halls. Denmark: The Acoustics Laboratory, Technical University of Denmark, Report No.44. Bradley, J.S. (1986). Speech intelligibility studies in classrooms. Canada: Institute for Research in Construction, National Research Council of Canada. Karaman, Ö.Y., ve Üçkaya, N.B. (2015). Eğitim Mekanlarında Akustik Konfor: Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Örneği. Megaron, 10(4), 503-521. Kavraz, M., ve Yılmaz, Ö. (2013). Dersliklerin sesin nesnel parametreleri açısından değerlendirilmesi - KTÜ Kampüsünde bulunan iki derslik örneği. YTÜ, İstanbul, 10. Ulusal Akustik Kongresine Sunulmuş Bildiri. Long, M. (2006). Architectural acoustics. New York: Elsevier Inc. Odeon Version10. (2009). Odeon room acoustic program user manual. Denmark. Rabelo, A.T.V., Santos, J.N., Oliveira, R.C., ve Magalhães, M.C. (2014). Effect of classroom acoustics on the speech intelligibility of students. CoDAS, 26 (5), 360-366. Sirel, ġ. (1981). Hacim akustiğinde yansışım süresi. Ġstanbul: Yapı Fiziği Bilim Dalı Yayınları, ĠDMMA Basımevi. Zannin, P.H.T., ve Zwirtes, D.P.Z. (2009). Evaluation of the acoustic performance of classrooms in public schools. Applied Acoustics, 70, 626–635. http://www.ptb.de/en/org/1/16/163/datenbank.htm, 2011 338 Anadolu Selçuklu Dönemi Çinilerinde Kullanılan Hayvan Figürlü Motiflerin Ġncelenmesi: BeyĢehir Kubadabad Sarayı Örneği GülĢen KAHRAMAN* Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye gkahraman@kmu.edu.tr. Özet Anadolu Selçuklu baĢkenti Konya olmak üzere, Anadolu‘nun diğer Ģehirlerinde kullanılan çini örnekleri; cami, medrese, türbe, köĢk, saray, kervansaray, han, hamam, lahitlerde, önemli bir süsleme aracı olmuĢtur. Duvar çinileri, sekiz köĢeli çiniler, yıldız ve haç biçimli çinilerle karĢımıza çıkmaktadır. Bu çinilerde insan, hayvan figürü, bitkisel ve geometrik motifler görülmektedir. Anadolu Selçuklu çini figürlü kompozisyonları, Orta Asya figür üslubunun bir uzantısıdır. Hayvan figürlü çini motiflerinin, Selçuklu döneminde köĢk ve saraylarda kullanıldığı görülmektedir. GeçmiĢimize ıĢık tutan sembolik motifler 21.yy.‘da çağdaĢ eğitim ve toplumun kültürel değerlerinin aktarımında önem teĢkil etmektedir. Hayvan sembolleri efsane ve destanların yanı sıra masal, resim, heykel, mimari ve diğer sanat dalları içinde de vazgeçilemeyen sanat objeleri olmuĢ ve Türk sanatı içinde yerini almıĢtır. Bu varlıklar, Türk milletinin inanç ve düĢüncede doğaya ve yaĢama verdiği önem ve kutsiyetin göstergesi olmuĢtur. Bu çalıĢmada; Selçuklu Dönemi çini sanatında karĢımıza çıkan hayvan figürlü motifler, Türk sanatındaki Ġslam Öncesi ve Ġslam Dönemi kaynaklarına inilerek incelenmiĢtir. Hayvan figürlerinin ikonografisi ve Anadolu Selçuklu Dönemi Çini süslemelerinde uygulanan motiflerin tarihsel süreç içerisindeki geliĢimleri tartıĢılmıĢtır. Hayvan figürlü motifler, Anadolu Selçuklu dönemi merkezli olarak, BeyĢehir Kubadabad Sarayı‘ndaki duvar çinileri örneği ile görsel bir analiz edilmiĢtir. Yapılan inceleme sonucunda; kuĢlar, av hayvanları ve gölde yüzen balıklar gibi hayvan figürlerinin iĢlendiği görülmüĢtür. Anahtar Kelimeler: Çini, Figür, Süsleme, Kubadabad Sarayı Investigation Of Animal Figured Motives Used In Anatolian Seljuk Tile: Beyşehir Kubadabad Palace Case Abstract Tiles in Konya; capital of Anatolian Seljuk Government and other cities in Anatolia has been an important tool of ornament in mosques, madrasas, shrines, mansions, palaces, caravanserais, inns, baths and sarcophagi. Wall tiles are octagonal, contains stars and a cross-shapes. Motifs used in these tiles are human, animal figures, floral and geometric. Anatolian Seljuk tile-figured compositions, is an extension of the Central Asian figure style. Animal figured tile motifs, is being used in the Seljuk era mansions and palaces. Symbolic motifs sheds light on our history are important for the transfer of educational and cultural values of society in 21st Century. Animal symbols are objects that can not be abandoned in painting, sculpture, architecture and other arts beside the myths and legends and has been replaced in Turkish art. These assets have been an indicator of the importance and holiness given to the nature and faith of life in mind by Turkish nation. In this study; Seljuk tile art encounter animals figurative motifs were investigated in Pre-Islam Islamic period of Turkish in art sources. Iconography of motifs applied in the tile decorations during Anatolian Seljuk Government and development of the figures in the historical process were discussed. Animal figured motifs were visually analyzed using BeyĢehir Kubadabad Palace wall animal figures in the Anatolian Seljuk period. As a result of the investigation; birds, game animals and fishes swimming in the lake has been observed. Keywords: Tile, Figure, Decorate, Kubadabad Palace. 339 GĠRĠġ Geleneksel Türk sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan çini sanatının esas anavatanı Orta Asya olarak bilinmektedir. Uygur Türkleri ile baĢlayan çini sanatı, Karahanlılar, Gazneliler, Ġlhanlılar ve Anadolu‘nun 1071 yılında fethinden sonra da Selçuklular ile Anadolu‘ya tanıtılmıĢtır (Yetgin, 1986: 211-Gülaçtı, 2012: 36). 13. yy.da geniĢ topraklara ve güçlü devlete sahip olan Selçuklular, Anadolu‘da ilk olarak mimaride çiniyi kullanmaya baĢladılar (Gülaçtı, 2012: 38). Mimariye bağlı olarak geliĢen çini sanatı, çeĢitli tekniklerle en güzel ve baĢarılı örneklerini vermiĢtir. Bizans mimarisindeki mozaik ve fresklerin yerini Türk Sanatında çini almıĢtır (Büyükçanga, 2006:1). Osmanlıca kökenli bir sözcük olan çini, ―sırlı kap‖ anlamına gelmektedir (Atay Yolal, 2007:3). Çini, ―Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlı ve genellikle çiçek resimleri ile dekorlanmıĢ, piĢmiĢ çamur plaka, fayans‖ olarak tanımlayabiliriz. (TDK Sözlük 1: 312). Anadolu Selçuklu döneminde, cami, mescit, medrese ve türbe ile birlikte sarayların da büyük ölçüde çini, sırlı tuğla ve mozaiklerle süslendiği bilinmektedir. Selçuklular döneminde figüratif dekorlu süslemelere ise köĢk ve saraylarda sıkça rastlanmaktadır (Gülaçtı, 2012: 38). Anadolu Selçuklu dönemi saraylarından biri olan Kubad Abad, eski adıyla Hoyran bugünkü adı ile Gölkaya denilen, Konya ili BeyĢehir ilçesine bağlı kasabanın 3 km kadar kuzeyindedir. BeyĢehir gölünün güney-batı kıyısında bulunan Kubad Abad Külliyesi (1236), Sultan I. Alâeddin Keykubad (1220–1237) tarafından yaptırılmıĢ Selçuklu Saray Külliyesidir (Yıldıztekin, 2006: 4). Kubad Abad, bugüne kadar planı bilinen tek Selçuklu sarayı olma özelliğini taĢımaktadır (Yılmaz, 1999: 26). BeyĢehir Kubad Abad (1226-37) saraylarında, kare, sekiz köĢeli yıldız ve haçvari çini levhalar, sır altına boyama ve sır üstüne perdah tekniği ile kullanıldığı görülmüĢtür (Büyükçanga, 2006: 11). Bu çiniler üzerinde, kurt, köpek, aslan, kartal, ayı, at, eĢek, balık, deve, koyun-keçi, geyik, ördek, tavĢan, av hayvanlar, avcı kuĢlar, leylek veya göl kuĢu gibi figürlere rastlanmıĢtır (Aslanapa, 1965:3). Bu Figürlerin kullanım nedeni ise, göçebe Türk boylarının yerleĢik hayata geçerken kültürel ve sosyal yaĢamına iliĢkin değerlerini, geleceğe aktarma çabasının yansıması olduğu söylenebilir. Çinilerde Görülen Hayvan Figürleri Orta Asya‘da daima sembolik gayelerle iĢlenmiĢ olan figürleri yaratan esas ilham kaynağı, ġaman inancı, totem ve astrolojidir. Bozkır kültürüne sahip Türklerin destanlarında ve hikayelerinde kahramanların ġamanların hayvan biçimlerine geçtikleri sıkça görülür. Hayvan vücutlarındaki dinamik hareket figürleri özellikle geriye dönük baĢ, bu fikri bilhassa güçlendirmektedir. Bunun yanı sıra, Asya‘da birçok Türk boylarının köklerinin belirli hayvanlardan türediğine inanılıyordu (Yıldıztekin, 2006: 4). Bozkırın göçebe sanatı, özünü doğadan almıĢtır. Eserlerdeki desenler hareketli ve dinamiktir. Hareket halindeki figürler, ilgi çekicidir. Tasvirlerin çoğu koĢan ve birbirleri ile mücadele eden hayvan figürleri görülür. Hayvan mücadele sahneleri içinde özellikle yırtıcı hayvanların çift ya da tek tırnaklılara saldırmaları görülür. Tek figürler bile hareket halinde yakalanmıĢ, yürürken, koĢarken ya da sıçrarken gösterilmiĢtir (Yılmaz, 1999: 18). DevekuĢu, balık, tavĢan, eĢek, deve, keçi, at, ayı, kurt, kedi, köpek, aslan, Ģahin, güvercin, tavus gibi hayvanlar son derece realist görülürler. KuĢlar hayat ağacının iki yanında karĢılıklı veya tünemiĢ vaziyettedir (Erdemir, 2001: 129). Doğum ve yaĢamla ilgili motiflerle baĢladığımız serüvenimiz, yaĢamın sonlanmasıyla ilgili anlamlar içermektedir. Anadolu sembolizminde kuĢ motifinin ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çeĢitlilik arz eden bir diğer motif yok gibidir. BaykuĢ, karga gibi kuĢlar uğursuz, güvercin, bülbül, kumru gibileri ise uğurlu sayılırlar. KuĢ bazen mutluluk, sevinç, sevgi, bazen ölen kuĢun ruhudur. KuĢ kadın ile özdeĢleĢmiĢtir; KuĢ kutsaldır, gök tanrılarının yönetimindedir. KuĢ özlemdir, haber beklentisidir. Kartal, aynı zamanda gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren bir kuĢtur. O, ruhları diğer dünyaya götüren, gökle yer arasında aracılık yapan kutsal bir hayvan olarak kabul edilir (Erberk, 2002:190). Kuvvet ve kudreti simgeler, Örneğin Çok tanrılı dinlerin çoğunda kartal, horoz, atmaca, ağaç kakan gibi kuĢlara ve kertenkele, bukalemun, yılan gibi sürüngenler dünyayı yaratan ya da yaratılmasına imkân sağlanan canlılar gözü ile bakılmıĢ bu hayvanlar kutsal sayılmıĢtır (Erberk, 2002:190). Genel olarak kuĢ figürünün ölümü temsil ve ruha refakat ettiği ileri sürülebilir. 340 Selçuklu sanatında aslan figürü, hem hükümranlığın, (Kuvvet ve Kudretin) hem de GüneĢin, (Aydınlığın) sembolüdür. Aslan, bazen koruyucu, bazen arma, bazen de astrolojik bir sembol, (Aslan burcunun) Leo veya GüneĢin iĢareti olarak karĢımıza çıkar. Mücadele sahnelerinde ise, daima galibiyeti temsil eder (Büyükçanga, 2006: 25-27). Kubad Abad Sarayı Çinilerinde Hayvan Figürlü Motifler Anadolu Selçuklu saraylarına ait hayvan figürlü kompozisyonlar Orta Asya hayvan üslubunun özelliklerini yansıtmaktadır (Büyükçanga, 2006: 49). Kubad Abad‘ın sıraltı tekniği ile yapılmıĢ hayvan figürlü çinilerinde; beyaz, siyah, lacivert, kobalt mavi, mavi, patlıcan moru, kahverengi, toprak rengi, firuze, zeytin yeĢili renkler görülmektedir (Yılmaz,1999:453). Genellikle zeminde beyaz kullanılmıĢtır. Figürler ise koyu tonda kobalt mavi kahverengiye çalan patlıcan moru, haki yeĢil kullanılmıĢtır. Kompozisyonların bazılarında koyu renge sahip olan figür açık renkli zeminle, açık – koyu tonlarına dayanan bir denge oluĢturmuĢtur. Birçok kompozisyonlarda figür tek baĢına büyük, koyu bir leke değeri olarak karĢımıza çıkar. Kobalt mavi kompozisyonların genelinde kullanılmıĢtır (Büyükçanga, 2006: 39). Deve figürü, keçi, eĢek, kuğu, cennet sembolü olan güvercin, leylek figürü önem kazanır, Kubad Abad sarayı çini kompozisyonlarındaki pek çok hayvanda ve hayali yaratıkta, Orta Asya hayvan üslubunda olduğu gibi tılsımlı ve koruyucu olduğuna inanılan benek motifleri görülmektedir (Büyükçanga, 2006: 47-48). Saray içinde yer alan çini örneklerinde yemiĢ yiyen ayı, su kuĢu, dağ keçisi, tavus kuĢu av köpekleri, at figürü, tavĢan, tazı gibi ayrıca tilki, kurt, panter, köpek, koĢan deve, nar dalına konmuĢ kırlangıç, ördek, doğan kuĢu, gibi figürler dikkat çekmektedir. Zaman, zaman hayvan mücadele sahnelerine de rastlanmaktadır, Ġnsan ve hayvan figürlerinin bir arada ele alındığı kompozisyonlar incelendiğinde, bunlar kucağında karaca, ya da dağ keçisi taĢıyan ayaklı insan tasvirleri bağdaĢ kurmuĢ ellerinde balık tutan figürler olarak dikkat çekerler. Selçuklular avı yakalamak için çeĢitli avcı kuĢlar kullanmıĢlardır. Bazı kompozisyonlar avcı kuĢların, avının üzerine saldırdıktan sonraki mücadelelerini yansıtmaktadır. Kurt Kurt, Orta ve Ġç Asya‘da hayvancılık ve avcılıkla geçinen toplulukların en çok korktuğu hayvanlardan biri olmuĢtur. Kuvvetleri ve yırtıcılıkları nedeni ile doğaüstü güçlerinin olduğu düĢünülmüĢ korkuyla karıĢık saygı duyulmuĢtur Gök kaynaklı ve hayvan-ata sembolü olan kurt tasvirlerine, ġaman alet ve elbiseleri üzerinde rastlanılmaktadır (Çoruhlu,1999:111). Birçok hayvanda söz konusu olduğu gibi, kurtlar da Ġslamiyetten sonra, eski ilahi anlamlarını büyük ölçüde kaybetmiĢtir. Birtakım kalıntılarsa tamamıyla Ġslamiyete uydurulmuĢtur. Kurdun bazı olumsuz manalar kazanması dıĢında, özellikle yiğitlik ya da güç simgesi olması, nazardan koruyucu sayılması gibi bazı anlamları devam etmektedir (Çoruhlu, 2010:156). Resim 1: Kurt Figürü (Arık, 2000: 111). 341 Aslan Türklerde aslan figürlerinin kullanımına Budizm felsefesi etkisi ve Altaylardaki mezarlarda rastlanmaktadır. Dolayısı ile Aslan‘ın Türk kavimlerinde daha öncelerde de bilindiği görülmektedir. Aslan motifi zafer, savaĢ, iyinin kötüyü yenmesi, kuvvet ve kudret sembolü olmuĢ, yelesi ve postu da yiğitlik simgesi olarak kullanılmıĢtır. Aslan, Budist Türkler arasında ve sanatında bazen bir Tanrı, bazen de hükümdarın kendisini ya da oturduğu tahtı simgelemektedir (Çoruhlu 2002:137). Hayvan mücadele sahneleri içinde aslan gök unsuruna uygun olarak zafer kazanan konumda ve iyi-kötü, aydınlık-karanlık gibi kavram çiftlerinden olumlu olan tarafa karĢılık gelir. Aslanın yelesi ve postu da mertlik simgesi olarak kullanılmıĢtır. Bu arada Türk sanatında kanatlı aslanların da önemli bir yer tutması göğe ait unsur olarak dikkati çekmektedir. Ġslamiyetten sonraki Türk sanatında aslan simgeciliği, Ġslamiyetten öncekinin izinde geliĢmiĢtir (Çoruhlu, 2010:158). Resim 2: Aslan Figürü (Arık, 2000: 107). Kaplan Kaplan derisi Budist dönemlerde, Budizm‘in gücünü ve hükümdarın refahını ifade eden bir taht sembolü olmuĢtur (Çoruhlu,1999:151–153). Kaplanın da güç ve yiğitlik sembolü olduğunu gösteren Aslan gibi kaplan da taht sembolü olmuĢtur. Mücadele sahnelerinde kaplan savaĢı kazanan hayvan olarak gösterilmiĢtir. Geç devir Türk sanatında olduğu gibi Ġslamiyetten sonraki Türk sanatında, özellikle minyatürlerde görülen kaplan tasvirleri yaygın olarak kullanılmıĢtır (Özkartal, 2012: 67). Kartal ve Avcı Kuşlar Ölen kiĢilerin ruhlarının, kuĢ olarak göğe yükselmeleri, Türklerde yaygın görülen düĢüncelerdendir. Kartal, Türklerde önemli bir yer edenmiĢ, Türk sanat ve kültür tarihinde dini, astrolojik, hukuki bir sembol olmuĢtur (Çoruhlu, 1995: 74). Resim 3: KuĢu Boğazından Yakalayan Avcı KuĢu Figürü Desenli Yıldız Çini (R.Arık, 2000: 90). 342 Göktürk ve Uygurlarda kartal ve buna benzer yırtıcı kuĢlar hükümdar veya beylerin koruyucu ruhu ve hukuki sembolü olarak görülmüĢtür. GüneĢ, iktidar ve gücü temsil eden söz konusu hayvanlar, mücadelelerde zafer kazanmanın iĢareti olarak görülmüĢtür. Ġslamiyet‘ten sonra da kartal, hükümdarlık, güç ve kuvveti temsil etmiĢ, arma olarak da kullanıldığı görülmüĢtür (ÇatalbaĢ, 2011: 50). Anadolu Selçuklu mimari eserlerinde kullanılan tek ve çift baĢlı kartal tasvirleri koruyucu unsur, nazarlık, tılsım, kudret ve kuvvet sembolü, arma, totem, mezarla ilgili sembol, hayat ağacı ile ilgili sembol, aydınlık-güneĢ sembolü, talih sembolü, havayı tayin eden unsur ve bilgelik sembolü olarak ele alınmıĢtır (Çoruhlu, 1995: 86). ġahin, doğan veya atmaca gibi kuĢlar Ġslamiyet‘ten sonra av seferlerinde de kullanılmıĢtır. Bu kuĢlar avda hükümdarın savaĢçılığını simgelemektedir (Çoruhlu, 1995: 88). Resim 4: ġahin Figürü Desenli Yıldız Çini (Arık, 2000: 88). Ayı Çinliler için Güç ve Alp‘liğin sembolü olmuĢtur. Türk mitolojisinde önemli bir figür olmasına rağmen hiçbir zaman kartal, at veya kurt kadar ağırlık kazanmayan bu sembol daha çok orman kültüründe yaĢayan Türklerde görülmüĢtür. Ayı tipi elbiseler Ģamanlar tarafından kullanılmıĢ, onun farklı bölgelerinden alınan kemiklerde Ģaman elbiselerine dikilerek Ģamanın göğe seyahati sırasında yardımcı ruhu olarak iĢlev gördüğüne inanılmıĢtır. Ayı, Türk destanlarında ise aptal ve kötü hayvan olarak tanımlanmıĢtır. Bu sembol Ġslamiyet‘ten sonra anlamı bazı değiĢikliğe uğrayarak, kaba kuvvetin ve kötü insanın simgesi olarak görülmektedir (Çoruhlu, 1995:154-161). Resim 5: EĢek Figürü (Arık, 2000:116). 343 At Türklerin hayvanlarla ilgili inançları, yaĢamıĢ oldukları göçebe bozkır hayatı ve kültürü ĢekillendirmiĢtir. Bu hayatın ana unsurunun at olması, Türklerin ona önem vermesini sağlamıĢtır. ġamanistlerin geleneğinde at, Ģamanın gökyüzüne çıkarken bineği ve kurban hayvanı olarak büyük önem kazanmıĢtır. Gök Tanrı‘nın sembolü olduğu at figürü, Altay Türklerinde Gök Tanrı‘ya takdim edilen en değerli kurban olmuĢtur. ġamanın göğe çıkması sağlayan at figürü kanatlı olarak düĢünülmüĢtür. Ġslamiyet‘ten önceki kurgan denilen Türk mezarlarında öteki dünyaya gidildiğinde ölüye hizmet etmek üzere gömülmüĢ at kadavralarına rastlanmıĢtır. Türklere ait birçok efsanede, destan ve hikâyelerde at sahibinin yakın arkadaĢı, zafer ortağı, en değerli varlığı olarak görülmüĢtür. SavaĢtaki yararlılıkları sebebiyle kuvvet ve kudrettin simgesi olarak görülmüĢ, at sürüleri zenginliğin belirtisi olmuĢtur. Budist dönemde atların mitolojik özellikleri devam etmiĢ, beyaz at ise anlamını yitirerek Buda‘nın sembolü, Türk Hayvan Takviminde at (yont), yıl sembolü de olmuĢ, Ayrıca at, uzun ömür, mutluluk, refah, iyilik, doğruluk, Ģöhret ve soyun devamlılığının sembolü de olmuĢtur (Çoruhlu, 2010:162-163). Selçuklu dönemi saray motiflerinde, hükümdarların çoğu atıyla birlikte, gösteriĢli kıyafetler içerisinde tahtında oturur konumda gösterilmiĢtir (Özkartal, 2012: 69). Resim 6: At Figürü (Arık, 2000: 112) Geyik Türklerde kullanılmıĢ olan en erken sembollerden olan geyik motifi, Ģaman törenlerinde hayvan ata veya ruh olarak karĢımıza çıkmıĢtır. ġaman elbiseleri içinde veya davulu üzerinde simgesel olarak kullanıldığı görülmüĢtür. Göktürklerde avlanarak kurban edilen geyik ayrıca hükümdarlığın sembolü olmuĢtur. Budist mitolojide ak geyik Buda‘nın sembolüdür. Geyiğin birçok anlamı Ġslamiyet‘ten sonraki dönemlerde de devam etmiĢtir. Bolluk ve bereketin sembolü olarak görülen bu hayvan kimi zaman yol gösterici, kimi zaman ise mübarek bir binek kabul edilmiĢtir (Çoruhlu, 2010:164). Balık Göl ve nehir kıyısı gibi sulak bölgelerde yaĢayan Türklerde bereketin bolluğun ve refahın simgesi olmuĢtur. Altay yaratılıĢ efsanelerinde balık figürü, dünyayı taĢıyan bir varlık olarak tasvir edilmiĢtir. Balıkla ilgili çeĢitli inanıĢlar Ġslamiyet‘ten sonra da devam etmiĢ, Balık motifi burç sembolü olarak kullanılmıĢtır (Çoruhlu, 2010:165). 344 Resim 7: Ellerinde Birer Balık Tutan BağdaĢ Kuran Figürlü Yıldız Çini (Arık,2000:136). Boğa (Öküz, İnek) Eski Türklerde boğa veya öküz destanlarda ve efsanelerde önemli bir yere sahiptir ve Alplik sembolü olmuĢtur. Kuvvet ve kudreti, hükümdar ya da hükümdarlık simgesini temsil etmiĢtir (Özkartal, 2012: 69). Hint mitolojisinin etkisiyle Türklerde dünyayı taĢıyan hayvanlar arasında görülmüĢtür. Dede Korkut hikâyelerinde boğa gücün, yiğitliğin ve kuvvetin sembolü olmuĢtur. Burç sembolü olan boğa, aynı zamanda Türk hayvan takviminde yıl sembolü olarak kabul edilmiĢtir (Çoruhlu, 2010:166). Deve Birçok hayvanda görüldüğü gibi deve de Türk mitolojisinde Alplik simgesidir. Alplik, güç, kuvvet ve kudret ile bağdaĢmaktadır (Özkartal, 2012: 70). Özellikle buğra denen erkek develer kahramanlar tarafından ruh olarak kabul edilmiĢtir. Dede Korkut hikâyelerinde kahramanın kuvvet gösterisi için yendiği develer, gücün sembolü olmuĢtur (ÇatalbaĢ, 2011: 52). Resim 8: Deve Figürü (Arık, 2000:116). Koyun, Koç ve Keçi Koyun ve özellikle beyaz koç eski Türklerde Gök Tanrı‘ya sunulan kurban olmuĢtur. Güç, kuvvet ve Alpliğin sembolü olan koç motifi, kimi zaman hanedan arması olarak kullanılmıĢtır. Koyun, Türk Hayvan Takvimi‘nde yıl sembollerinden biridir. Ġslamiyet‘ten sonra koyun sakinliği, barıĢı, bolluk ve bereketi temsil etmiĢ, koç gücü, hâkimiyeti kuvveti ve yiğitliği temsil etmiĢtir. Hz. Ġsmail‘in kurban olarak Allah‘a adanması ile koç, kurban ve ölümü de temsil eden bir mana kazanmıĢtır (Çoruhlu, 2010:172-173). 345 Resim 9: Keçi Figürü (Arık, 2000:112). Yırtıcı Olmayan Kuşlar Genellikle kuĢlar ruh sembolü olmuĢtur. Kaz, ördek, tavus kuĢu, sülün, kuğu, turna, saksağan, güvercin, bıldırcın ve kargayı, bu grupta saymak mümkündür. Bunlardan güvercin uzun hayatı, turna ölümsüzlüğü zenginliği ve uzun hayatı, bıldırcın yiğitliği, saksağan iyi haberi, altın veya kırmızı karga güneĢi, tavus güzellik, sülün güzellik ve iyi Ģansı, kara karga Ģeytanı ve kötülüğü, ördek (Budist dönemde) mutluluk, refahı, itibar ve Ģerefi, kaz erkeklik, evlilik ve baĢarının sembolü olmuĢtur. Kuğu ve kaz gibi kuĢlar Türklerde ayrıca beyliği temsil etmiĢtir. Ġslamiyet‘ten sonra da kuĢlarla ilgili bu tür anlamlandırmalar tanrılarla ilgili olanlar dıĢında devam etiği görülmüĢtür (ÇatalbaĢ, 2011: 52). Resim 10: Hayat Ağacının Ġki Yanında KarĢılıklı Simetrik Çift KuĢ Desenli Yıldız Çini (Arık, 2000:92). Köpek Türklerde köpek sembolü kurt veya kartal gibi ulusal bir sembol olarak görülmemiĢtir. ġaman törenlerinde güçlü Ģamanlar kurt, kartal gibi hayvanların biçimine girerken zayıf Ģamanlar köpek Ģeklinde betimlenmiĢtir. Köpek yer altına inerken kullanılıyor ve bu olumsuz anlamı nedeniyle cenaze merasimlerinde kurban edilen bu hayvan ölümü temsil etmiĢtir. Çin ve Moğol kültürlerinin etkisiyle köpekten türeme Türklerde de görülmüĢtür. Çoğunlukla olumsuz anlamlarına rağmen köpek motifi, Ġslamiyet‘te avın soylular arasında itibar gören bir spor olması sebebiyle önemli yere sahip olmuĢtur. Avcılığa verilen önem sebebiyle Av köpeğinin dostluk, sadakat ve sabır gibi olumlu anlamları vardır (ÇatalbaĢ, 2011: 52). 346 Resim 11: Köpek Figürleri (R.Arık, 2000: 108). Tavşan Türklerde önemli yere sahip olmayan sembollerden birisi de tavĢandır. Erken dönem Türk mitolojisinde beyaz tavĢan gök unsurları, siyah tavĢan yer unsurları olarak görülmüĢtür. Türk Hayvan Takvimi‘nde yıl sembolü olmuĢtur. Göktürklerde av hayvanı olması sebebiyle uğurlu sayılarak bolluğun ve bereketin simgesi olmuĢtur. Ġslamiyet‘ten sonra da Türk inanıĢlarında bolluk ve bereketin iyi Ģansın ve kurnazlığın sembolü olmuĢtur. Bazen de korkaklık ve ürkekliğinde simgesi olmuĢtur (Çoruhlu, 2010:179). Tilki Altaylılar ve Yakutların ruhları arasında bulunmaktadır. Türklerde kurnaz ve hilekâr özellikleriyle bilinmektedir. ġaman baĢlığında tilki bulunmaktadır. Ġslamiyet‘ten sonra Türk kültüründe tilki daha ziyade yalancılığın, korkaklık, kurnazlık gibi özellikleriyle öne çıkmıĢtır (ÇatalbaĢ, 2011: 52). Yılan Türk ġamanizm‘inde yer altı tanrısı mertlik ile ilgili bir semboldür. Bazı Ģamanlar yılan biçimine girerek onun hareketlerini taklit etmiĢtir. Türklerde genellikle olumsuz anlamlar içeren bu sembol diğer kültürlerin etkisiyle kimi zaman olumlu anlamlarda kullanılan bir sembol olmuĢtur. Ġslamiyet‘ten sonra Anadolu ve Mezopotamya mitolojilerinin Asya ile birleĢen etkileriyle yılan, kötülüğün sembolü olarak görülmemiĢtir. Mısır ve Anadolu mitolojisinde ise koruyucu özelliğinden dolayı sağlık alanında günümüze dek gelen bir sembol olmuĢtur. Türk Hayvan Takvimi‘nde yıl sembolüdür (ÇatalbaĢ, 2011: 52). SONUÇ Anadolu Selçuklu döneminde birçok saray inĢa edildiği bilinmektedir. Bunlar arasında Konya Sarayı Kılıçarslan (Alâeddin) KöĢkü, Alanya Sarayı, Aspendos Sarayı, Keykubadiye Sarayı, Artuklu Sarayı içerisinde bulunan çinilerde hayvan figürlü motiflere rastlanıĢtır. Buna rağmen Kubad Abad sarayında daha çeĢitli ve çok sayıda hayvan figürlü çinilere rastlanmaktadır. Kubad Abad Sarayında kullanılan hayvan sembolleri özellikle çini üzerindeki hareketli havyan figürlü motifler, dönemin sosyal ve kültürel yapısını yansıtması açısından Türk sanatı içinde önemli bir iĢleve sahiptir. Bu figürlerin Türk milletinin inanç ve düĢüncesinde diğer canlı varlıklara ve doğaya verdiği önem doğrudan ve estetik bir Ģekilde geleceğe taĢınmaktadır. Türk toplumunun göçebe özellikleri, doğayla iç içe yaĢamıĢ olması, tabiat ve tabiat unsurlarına bakıĢ açısı sanatı dolayısı ile mimari yapıya Ģekil vermiĢtir. Mimari eserlerde yer alan figürler Tanrı‘nın gönderdiği yardımcı varlıklar, gizli güçler olarak kabul edilmiĢtir. Aynı zamanda eski Türk inancında rol oynayan hayvanlar ġamanist inanç geleneğine bağlı olarak semavî varlık kabul edilerek 347 sembolleĢtirilmiĢtir. Kullanılan havyan figürlerinin genellikle istenilen karakter özelliklerini yansıtması, güç ve zekâ gibi insani özelliklerin hayvanların sahip olduğu üstün özelliklerle sentezlenmeye ve bütünleĢtirilmeye çalıĢıldığı görülmektedir. Örneğin aslan figürünün hayvanlar âlemindeki üstün rolü, egemenlik ve iktidar kavramlarıyla özdeĢleĢtirilerek gücü temsil etmektedir. Buradaki figürlerin yansıtılmasında canlı figürlerin iĢleniĢi temel olarak Orta Asya Hayvan üslubu özelliklerini taĢırlar. Sonuç olarak; Anadolu Selçuklularında figürlerin iĢleniĢ biçiminin göçebe sanatının yerleĢik hayata entegre çalıĢmalarını yansıttığı, Türk örf, adet ve inanıĢlarının doğa ve hayvanlara atfedilen değeri yansıttığı görülmektedir. REFERANSLAR Arık, R. (2000). Kubad Abad, Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Yayınları. Atay Yolal, C., (2007). Başlangıcından Günümüze Kütahya Çinileri ve Çini Motiflerinin Seramik Yüzeylerde Yorumlanarak Uygulanması, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, EskiĢehir. Büyükçanga, H. H., (2006). Anadolu Selçuklu Seramiklerinde Figürlerin Dili ve Resim Eğitimi Açısından İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. ÇatalbaĢ, R., (2011), Türklerde Hayvan Sembolizmi ve Din ĠliĢkisi, Turan Stratejik Araştırmalar Dergisi, 3(12) Çoruhlu, Y., (2010). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. Ġstanbul: Yaylacık Matbaacılık. Çoruhlu, Y., (1995). Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi. Ġstanbul: Özal Matbaası Gülaçtı, N., (2012). Selçuklu Dönemi Figüratif Dekorlu Seramik ve Çini Örneklerinin Cumhuriyet Dönemi Kütahya Figüratif Çinileriyle Karşılaştırılması, 1(1). Özkartal, M., (2012). Türk Destanlarında Hayvan Sembolizmine Genel Bir BakıĢ (Dede Korkut Kitabı‘ndan Örnekler), Millî Folklor Dergisi, 24(94) Yetgin, ġ., (1986). Anadolu‟da Türk Çini Sanatının Gelişmesi. Ankara: Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Yıldıztekin, M., (2006). Kubad Abad Sarayı Kazılarında Ele Geçen Sırsız Seramikler Buluntular (1982-1990), Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çanakkale. 348 Kentsel Alanın Arazi Örtüsünün Veri Madenciliği Algoritmaları ile Sınıflandırılması Muhammed Fahri ÜNLERġEN Necmetttin ErbakanÜniversitesi, Türkiye unlersen@yandex.com Kadir SABANCI* Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye kadirsabanci@kmu.edu.tr Ahmet KAYABAġI Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye ahmetkayabasi@kmu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada kentsel alanın sınıflandırılması için uydu görüntülerinin kullanımı amaçlanmıĢtır. Bu çalıĢmada UCI Machine Learning Repository veritabanından elde edilen Urban Land Cover veri seti kullanılmıĢtır. Kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılması için Weka (Waikato Environment for Knowledge Analysis) programı kullanılmıĢtır. MLP, kNN, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar gibi veri madenciliği algoritmaları kullanılarak sınıflandırma baĢarıları ve hata değerleri hesaplanmıĢtır. Çok katmanlı algılayıcı yapay sinir ağları modelinde gizli katmandaki farklı nöron sayılarına göre sınıflandırma baĢarıları hesaplanmıĢtır. En yüksek sınıflandırma baĢarı oranı gizli katmandaki nöron sayısı 50 iken elde edilmiĢtir ve bu değer % 78.30‘ dur. K-En Yakın KomĢu (kNN) algoritmasında farklı komĢuluk değerleri için sınıflandırma baĢarı oranları hesaplanmıĢtır. kNN algoritmasında en yakın komĢu değeri 9 iken sınıflandırma baĢarı oranı % 76.53 olarak hesaplanmıĢtır. En yüksek sınıflandırma baĢarısı MLP algoritması ile yapılan sınıflandırmada elde edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Veri madenciliği, kNN, MLP, J48, Uzaktan algılama The Classification of Land Covers of an Urban Area with Data Mining Algorithms Abstract In this study, the usage of satellite images for an urban area mapping was proposed. Urban Land Cover Data Set that is obtained from UCI machine learning repository database was used. Weka (Waikato Environment for Knowledge Analysis) program is used for classification of an urban land cover. The classification success rates and error values were calculated for classification data mining algorithms just as Multilayer Perceptron, kNN, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar. In Multilayer perceptron artificial neural networks (MLPANN) the classification performance and success rates were calculated for various numbers of neurons in the hidden layer. The highest classification success rate has been obtained when the number of neurons in the hidden layer was equal to 50. And it was 78.30%. The classification success rates were calculated with k-Nearest Neighbors algorithm for different neighborhood values. In kNN models, the success rate for 9 nearest neighbor was calculated as 76.53%. The highest success was achieved in the classification made with MLP algorithm. Keywords: Data mining, kNN, MLP, J48, Remote sensing 349 GĠRĠġ Sınıflandırma iĢlemi için kullanılan modelin öğrenme aĢamasında eğitim verileri kullanılır. Sınıflandırma, özelliklerin ve sınıfların belirlenmesi, sınıflandırma için en uygun özelliklerin belirlenmesi, ilgi analizi, eğitim setindeki örnekleri kullanarak bir model belirlenmesi ve bu modelin bilinmeyen verileri sınıflandırmak için kullanımı aĢamalarını kapsar (Sabancı ve Koklu, 2015). Uydular kullanarak uzaktan algılama ile elde edilen veriler, kentsel alanın arazi örtüsü üzerindeki bitki örtüsünün değiĢiminin gözlemlenmesi ve değerlendirilmesi için kullanıĢlı bir veri kaynağı oluĢturmaktadır. Geçtiğimiz 10-15 yıl içerisinde havadan çekilmiĢ fotoğrafların yorumlanması, detaylı bitki örtüsünün haritalanmasında önemli bir rol oynamıĢtır. Son yıllarda uydu görüntülerinin çözünürlüklerindeki iyileĢme artık uydu görüntülerinin bu iĢlemler de kullanılmasını sağlamıĢtır (Yu vd., 2006). Yüksek çözünürlüklü uydu görüntülerinden elde edilen kent arazi örtüsü bilgisi, kentteki ağaçların kanopi bölgelerinin belirlenmesi, kentteki yeĢil alanın haritalanması, su geçirmez yüzeylerin haritalanması ve binaların GIS veri izlerinin güncellenmesi gibi birçok amaçla kullanılabilir (Walton vd., 2008; Lang vd., 2008; Zhou ve Wang, 2008; Jin ve Davis, 2005). Arazi örtüsü bilgisi ayrıca kentin her bir bölgesinin kullanım amacını belirleme konusunda da yardımcı olacaktır. Johnson ve Xie (2013) yaptıkları çalıĢmada uydu görüntülerini kullanarak kentin sınıflandırmasını yapmıĢlardır. Bu iĢlem için en yüksek baĢarı oranını % 84.42 ve kappa katsayısını 0.804‘e olarak elde etmiĢlerdir. Liu ve Xia, (2010) piksel tabanlı sınıflandırma kullanarak ölçeğin doğru ayarlanması durumunda gökyüzünden çekilen görüntüler ile sınıflandırmayı % 5 hata ile gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bu çalıĢmada yüksek çözünürlüklü uydu görüntü resimlerinden elde edilen 147 özelliğe göre 9 farklı kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılması için MLP, kNN, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar gibi veri madenciliği algoritmaları kullanılmıĢtır. MLP algoritması, tek gizli katmanlı model üzerinden nöron sayıları değiĢtirilerek baĢarı sonuçları kendi içinde karĢılaĢtırılmıĢtır. kNN algörütması için ise farklı komĢuluk değerleri için baĢarı oranları hesaplanmıĢ ve en iyi sonuç için komĢuluk değeri belirlenmiĢtir. Kullanılan bütün algoritmalar baĢarı oranlarına göre kendi aralarında karĢılaĢtırılmıĢ ve en iyi sonucun MLP algoritması ile elde edildiği görülmüĢtür. Elde edilen bu sonuçlara göre veri madenciliği algoritmalarının kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılmasında baĢarılı bir Ģekilde kullanılacağı sonucuna varılmıĢtır. MATERYAL VE METHOD Dataset Bu çalıĢmada UCI Machine Learning Repository veri tabanından elde edilen Urban Land Cover veri seti kullanılmıĢtır. Bu veri seti 9 tip kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılması için yüksek çözünürlüklü resimlerden elde edilen ve çok ölçekli spektrum, boyut, Ģekil ve doku bilgilerini kapsayan 147 adet özellikli 675 veriden oluĢmaktadır. 675 verinin 168‘i eğitim, 507‘si ise test amaçlı kullanılmıĢtır. Kullanılan test verileri, uydu görüntülerinden elde edilen resimlerin rastgele örneklenmesi ile belirlenmiĢ ve algoritmaların eğitim aĢamasında bu veriler kullanılmamıĢtır. Kentsel arazi örtüsü; ağaçlık bölge, çimenlik alan, toprak alan, beton alan, asfaltlı bölge, binalar, arabalar, havuzlar ve gölgeler olmak üzere sınıflandırılmıĢtır. WEKA (Waikato environment for knowledge analysis) yazılımı WEKA, baĢlangıçta Yeni Zellanda‘ daki Waikato Üniversitesi tarafından geliĢtirilmiĢ, makine öğrenimi algoritmalarının bir arada barındıran, aynı zamanda iĢlevsel bir grafik arabirimine sahip, açık kaynak kodlu bir veri madenciliği programıdır (Weka, 2015). WEKA; yapay sinir ağları, kNN en yakın komĢu, naïve bayes sınıflayıcısı, lojistik regresyon, karar ağaçları gibi algoritma ve iliĢkilendirme kurallarını kendi içinde barındırmaktadır. Bu algoritmalar görüntü kümesine doğrudan ya da Java aracılığıyla kod yazılarak WEKA içerisine çağrılabilir (Arora, 2012). 350 K-en yakın komşu (k-nearest neighbors) algoritması kNN, sınıflandırma problemini çözen denetimli bir öğrenme algoritmasıdır. Sınıflandırma, yeni bir imgenin özniteliklerini inceleme ve bu imgeyi önceden tanımlanmıĢ bir sınıfa atama iĢlemidir. Önemli olan, her bir sınıfın özelliklerinin önceden belirlenmiĢ olmasıdır (Wang vd., 2007). Sınıflandırmada kullanılan kNN algoritmasına göre sınıflandırma aĢamasında çıkarılan özelliklerden sınıflandırılmak istenen yeni bireyin daha önceki bireylerden tümüyle olan mesafelerine bakılır ve en yakın k tanesinin sınıfı kullanılır. Bunun sonucunda en yakın k komĢu, verinin en çok hangi sınıfa ait üyesi varsa test verisinin o sınıfa ait olduğu anlaĢılır (Caliskan ve Ertugrul, 2015). Çok katmanlı algılayıcı (multilayer perceptron) modeli Günümüzde belirli amaçlarla kullanılmak üzere birçok yapay sinir ağı modeli geliĢtirilmiĢtir. Yapay sinir ağları içerisinde çok katmanlı algılayıcılar, sınıflandırma problemlerinde iyi sonuçlar vermesi sebebiyle yaygın olarak kullanılan bir algoritmadır. Çok katmanlı algılayıcılarda nöronlar katmanlar halinde organize edilerek modeller oluĢturulur. Çok katmanlı algılayıcılar, giriĢ katmanı, gizli katman ve çıkıĢ katmanı olmak üzere 3 katmandan oluĢmaktadır. GiriĢ katmanı çözülecek probleme iliĢkin özellikleri içerir ve bu özelliklerin sayısı kadar nöron içerir. Gizli katman sayısı birden fazla olabilir ve katman sayısı ile nöron sayısı deneme yanılma yoluyla belirlenir. ÇıkıĢ katmanı ise sınıflandırma ağı içerisinde iĢlenen bilgilerin çıktısının alındığı katmandır ve sınıflandırma çeĢidi kadar nöron içerir (Weka, 2015). SONUÇ 147 adet çok ölçekli spektrum, boyut, Ģekil ve doku bilgilerini kapsayan özelliklerin olduğu 675 veri, kentsel arazi örtüsünü Weka programı ile 9 farklı sınıfa ayırmak için kullanılmıĢtır. kNN algoritması ile farklı k komĢuluk değerleri için arazi örtülerinin sınıflandırma baĢarıları elde edilmiĢtir. Ayrıca root mean square error (RMSE) ve mean absolute error (MAE) değerleri bulunmuĢtur. kNN algoritması ile elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE ve RMSE değerleri Tablo 1‘de görülmektedir. kNN algoritması ile yapılan sınıflandırmada komĢuluk sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin değiĢimi ġekil 1‘de gösterilmiĢtir. KomĢuluk değerinin 9 olduğu kNN modelinde en iyi baĢarı elde edilmiĢ ve baĢarı oranı % 76.5286 olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 1: kNN sınıflandırıcı kullanarak elde edilen baĢarı oranu ve hata değerleri KomĢuluk değeri (k) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 BaĢarı oranı (%) 70.0197 69.8225 69.8225 73.1755 72.7811 73.5700 74.3590 74.1617 76.5286 75.5424 351 MAE RMSE 0.0733 0.0741 0.0752 0.0772 0.0798 0.0810 0.0827 0.0847 0.0870 0.0896 0.2520 0.2284 0.2157 0.2096 0.2060 0.2039 0.2024 0.2027 0.2028 0.2042 ġekil 1: KomĢuluk sayısına dayalı hata oranı değiĢimi Kentsel arazi örtüsünün 9 farklı özellikte sınıflandırılması için ayrıca çok katmanlı algılayıcı modeli de kullanılmıĢ ve baĢarı sonuçları hesaplanmıĢtır. Gizli katmandaki farklı nöron sayılarına göre sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE, RMSE hata oranları hesaplanmıĢ ve kendi aralarında karĢılaĢtırılmıĢtır. Çok katmanlı algılayıcı modeli kullanılarak elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE ve RMSE değerleri Tablo 2‘de görülmektedir. Çok katmanlı algılayıcı modeli kullanılarak yapılan sınıflandırmada gizli katmandaki nöron sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin değiĢimi ġekil 2‘de görülmektedir. Tek gizli katmanlı yapıda nöron sayısının 50 olduğu çok katmanlı algılayıcı modelinde en iyi baĢarı elde edilmiĢ ve baĢarı oranı % 78.3037 olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 2: Çok katmanlı algılayıcı kullanarak elde edilen baĢarı oranı ve hata değerleri Gizli katmandaki nöron sayısı BaĢarı oranı (%) MAE RMSE 10 15 74.7535 76.3314 0.0662 0.0641 0.2095 0.2063 20 25 30 40 75.5424 76.3314 75.5424 77.1203 0.0612 0.0579 0.06 0.0576 0.2075 0.2031 0.2051 0.2027 50 60 78.3037 76.7258 0.0571 0.0573 0.2023 0.2059 70 80 90 100 125 150 76.5286 77.5148 75.3452 76.3314 77.5148 76.9231 0.0575 0.0562 0.0583 0.0573 0.0563 0.0571 0.2058 0.2028 0.2083 0.2054 0.2039 0.2062 352 ġekil 2: Gizli katmandaki nöron sayısına bağlı olarak hata oranın değiĢimi Aynı veri setindeki veriler kullanılarak 9 farklı arazi örtüsünün sınıflandırması için NaiveBayes, RBFNetworks, KStar ve J48 veri madenciliği algoritmaları da bu çalıĢmada kullanılmıĢtır. Bu çalıĢmada kullanılan tüm sınıflandırma algoritmaları ile elde edilen sınıflandırma baĢarıları ve hata değerleri Tablo 3‘de verilmiĢtir. Sınıflandırma algoritmalarına ait baĢarı oranlarını gösteren grafik ġekil 3‘te gösterilmiĢtir. Tablo 3‘e göre en baĢarılı sınıflandırma çok katmanlı algılayıcı modeli kullanılarak elde edilmiĢtir. Tablo 3: Farklı veri madenciliği algoritmaları kullanılarak elde edilen baĢarı oranları Veri madenciliği algoritmaları BaĢarı oranı (%) kNN MLP Bayesnet Navibayes Kstar J48 MAE RMSE 76.5286 0.087 0.2028 78.3037 0.0571 0.2023 77.712 0.049 0.2163 77.9093 0.0487 0.2185 65.6805 0.0761 0.2604 67.6529 0.076 0.2554 353 ġekil 3: Veri madenciliği algoritmalarına bağlı hata oranı değiĢimi TARTIġMA Bu çalıĢmada 147 adet özelliğe göre 9 farklı arazi örtüsü KNN (K-En Yakın KomĢu) ve MLP (Çok katmanlı algılayıcı) algoritmaları kullanılarak sınıflandırma iĢlemi gerçekleĢtirilmiĢ ve baĢarı oranları elde edilmiĢtir. Elde edilen sınıflandırma baĢarı oranlarında MLP algoritması ile yapılan sınıflandırmada baĢarının diğer algoritmalara göre daha yüksek olduğu görülmüĢtür. kNN algoritması ile elde edilen sınıflandırma da 9 komĢuluk değeri için, MLP algoritması ile yapılan sınıflandırmada ise 50 nöronlu gizli katman ile en iyi sınıflandırma baĢarısı elde edilmiĢtir. Ayrıca J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar algoritmları da kullanılarak sınıflandırma baĢarı tespit edilmiĢ ve kendi aralarında karĢılatılmıĢtır. Elde edilen bu karĢılaĢtırmalı sonuçlara göre kNN, MLP, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar veri madenciliği algoritmalarının uygu görüntüleri kullanılarak kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılmasında baĢarılı bir Ģekilde kullanılacağı sonucuna varılmıĢtır. REFERANSLAR Arora, R. (2012). Comparative analysis of classification algorithms on different datasets using WEKA. International Journal of Computer Applications, 54(13). Caliskan, A., and Ertugrul, O. F. (2015). Wavelet transform based fingerprint recognition. In Signal Processing and Communications Applications Conference (SIU), 2015 23th , pp. 1481-1484. Jin, X., and Davis, C. (2005). Automated building extraction from high-resolution satellite imagery in urban areas using structural, contextual, and spectral information. EURASIP Journal on Applied Signal Processing 14, 2196–2206. Johnson, B., and Xie, Z. (2013). Classifying a high resolution image of an urban area using superobject information. ISPRS Journal of Photogrammetry and Remote Sensing, 83, 40-49. IEEE. Lang, S., Schopfer, E., Holbling, D., Blaschke, T., Moeller, M., Jekel, T., and Kloyber, E. (2008). Quantifying and qualifying urban green by integrating remote sensing GIS and social science methods. In: Petrosillo et al. (Eds.), Use of Landscape Sciences for the Assessment of Environmental Security. pp. 93–105, Springer, Netherlands. Liu, D., and Xia, F. (2010). Assessing object-based classification: advantages and limitations. Remote Sensing Letters 1(4), 187–194. 354 Sabancı K., and Koklu M. (2015). The classification of eye state by using kNN and MLP classification models according to the EEG Signals. International Journal of Intelligent Systems and Applications in Engineering Advanced Technology and Science, 3(4), 127-130. Walton, J., Nowak, D., and Greenfield, E. (2008). Assessing urban forest canopy cover using airborne or satellite imagery. Arboriculture and Urban Forestry, 34 (6), 334–340. Wang, J., Neskovic, P., and Cooper, L. N. (2007). Improving nearest neighbor rule with a simple adaptive distance measure‖, Pattern Recognition Letters, 28(2), 207-213. WEKA, (2015). http://www.cs.waikato.ac.nz/~ml/weka/ Last access: 10.04.2015. Yu, Q., Gong, P., Clinton, N., Biging, G., Kelly, M., and Schirokauer, D. (2006). Object-based detailed vegetation classification with airborne high spatial resolution remote sensing imagery. Photogrammetric Engineering and Remote Sensing 72 (7), 799–811. Zhou, Y., and Wang, Y. (2008). Extraction of impervious surface areas from high spatial resolution imagery by multiple agent segmentation and classification. Photogrammetric Engineering and Remote Sensing, 74 (7), 857–868. 355 Mimari Soruna Estetik Bir KarĢilik: Sancaklar Cami Fatih ġAHĠN* Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye fatihsahin@ktu.edu.tr. Özet Ġslam dininin ibadet yapısı olan camiler, Ġslamiyet ilk geldiğinde din tarafından tanımlanmıĢ olmayıp daha sonra zamanla iĢlev ve ihtiyaç doğrultusunda oluĢmuĢ yapılardır. BaĢlangıç dönemlerinde camiler iĢlev neticesinde ortaya çıktıkları ve ortak Ġslam kültürünü paylaĢtıkları için farklı coğrafyalarda farklı zaman dilimlerinde yapılmıĢ olsalar da büyük farklar göstermemiĢtir. Ancak ilerleyen zaman içinde hem inĢa edildikleri zaman diliminin teknolojik imkânlarının elverdiğince kullanılması hem de dönemlerinin devlet ideolojisine paralel olarak camiler, sanayi devrimi öncesi Ġslam coğrafyasındaki toplumların en önemli kamusal yapı tipi olmuĢtur. ÇalıĢmada, günümüz cami mimarisinde, bir ―kimlik‖ kavramı çerçevesinde, biçim, anlam/sembolizm, gündelik yaĢantı/deneyimleme baĢlıkları kapsamında, mimari düzen ve karakter çözümlemeleri ve eleĢtirisi yapılmaktadır. Belirtilen bu çerçevenin herbirine dönük ilgili kavramsal kurgunun da oluĢumu sağlanmaktadır. Biçime dayalı çözümleme ve eleĢtirilerin bulunduğu bölümde ―mimari kompozisyon‖ prensiplerine bağlı orantısal karĢılaĢtırmalarının yanısıra, Ģekil özellikleri kütle-mekan ölçekleri gibi form değerleri de irdelenmektedir. ġekil ve ölçek konuları yalnızca bir form incelenmesinin unsurları olarak kalmayıp, anlam ve deneyim boyutlarında da tartıĢılması devam eden unsurlardır. Diğer bölümlerde biçimle baĢlayan irdeleme, salt biçim değerleri olarak kalmayıp, yapının üretim Ģekli, mimari hizmet alımı, teknik hizmetler vb. hususlar ile iliĢkileri tartıĢılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Cami, Estetik, Simgesellik AN ARCHITECTURAL PROBLEM AESTHETĠC PROVISIONS: SANCAKLAR MOSQUE Abstract The religious building for praying is called the mosque in Islam. Islam as a religion, has not defined any specialised building type for praying. But as a result of need for mass praying places, mosques appear by time. Early design principles of mosque come from the need and function so it can be said that form follows function fort he first mosques. Because of this even though Islam had been practiced in various locations, the mosque desgin does not differ much. Mosques were the most important buildings for the religion based pre modern Islamic society. In this study, the concept of a modern mosque architecture, identity within the framework of the format, meaning/symbolism, experience of everyday life, the scope of the title, architectural layout/and character analysis and critique. Specified within this framework, each of which provides the formation of conceptual fiction. Based on the analysis and criticism of the format section, as well as the proportional comparison based on the principles of architectural composition, shape, space and measures such as mass properties values are also covered. Features and scale considerations only as a form of examination elements, and the size of the meaning and experience of continuing discussion. Elsewhere, starting discussion, read-only format in formats and be the values of the structure to manufacture, architectural services, technical services, etc. issues are discussed with relationships. This work compiles the examination of few but an ever-increasing number of modernist mosques in Sancaklar Mosque, while in the era of the construction of the 16th century Ottoman mosques. Keywords: Mosque, Aesthetics, Symbolism 356 GĠRĠġ Camiler Müslümanların hayatlarında önemli bir yere sahip cem edilmiĢ mekanlar olarak görülmektedir. Ġslam‘da ibadetin ve özellikle günde beĢ vakit toplu halde kılınması gerekli görülmüĢ vakit namazlarının yanında, cemaat halinde kılınması zorunlu olan Cuma ve bayram namazları için hizmet verirken, Müslümanların sosyal yaĢantısında da büyük bir yere sahiptir. Camiler aynı zamanda toplanma, buluĢma, dinlenme vazifesini de üstlenen ve günün her saatinde ihtiyaç duyulan mekanlardır. Cami, Allah‘a ve insanlara duyulan sevginin gösterildiği, ilahi huzura çıkmak için insan eliyle yapılan yeryüzündeki en kutsal mekandır. Ġslam dinine uygun olarak kardeĢliğin öğretildiği, hissedildiği, güven ve samimiyetin ifade edildiği manevi bir yerdir. Ayrıca, sosyal fonksiyonları açısından cami, bir olma ve birlik içerisinde var olma bilincinin öğrenilip yaĢatıldığı, hem kiĢisel, hem de toplumsal yönden bir geliĢim merkezidir (Cansever, 2007, Onay, 2008). Tasarlanan ilk camiler, tek bir mekandan oluĢan, oldukça sade ve basit bir anlayıĢla ele alınmıĢ yapılardır (Grabar, 2010). Bu basit yapı anlayıĢı uzun yıllar devam ettikten sonra Emeviler zamanında bugünkü anlayıĢla camiler inĢa edilmeye baĢlanmıĢtır. Giderek geliĢen ve büyüyen örtülü mekanlar harimi ve revakları oluĢtururken, üstü açık bölüm de geçen zaman içinde çeĢmeli bir avlu halini almıĢtır (Mülayim, 2001). Camiler baĢlangıçta yeni Müslüman toplumunun bütün sosyal fonksiyonlarını cevaplandıran yapılardı. Bu nedenle de daha sonraki çağlarda çevrelerinde çeĢitli fonksiyonları gören yapıların toplandığı külliyelerin merkezi olmuĢlardır. Camilerde dua mekanına zamanla fakirler için yemek sağlanan bölümler, yolcular için sığınacak kısımlar ve eğitim amaçlı mekanlar eklenmiĢtir (Kuban, 1997). Ġnanan kiĢilerin namaz kılmak için camiye çağrılması (ezan), ezan okunması için gerekli yüksek bir yer (minare), namaz kılmaya gelenlerin abdest alıp temizlenebilmelerini sağlayacak olan çeĢmeler (Ģadırvan), namaz kılanların saflar halinde dizilebilecekleri yeterli büyüklükte açık ya da kapalı bir mekan, imamın cemaatin önünde durabileceği kendine özgü bir yer (mihrap), çeĢitli konularda konuĢmaların yapılabileceği bir yükselti (minber) gibi iĢlevsel zorunluluklar cami mekanını biçimlendiren temel veriler olmuĢtur (Ödekan, 1998). Cami tasarımlarında, dünya genelindeki Müslüman ülkelerde büyük bir çeĢitlilik söz konusudur. Özellikle son dönemlerde, tamamen modern anlayıĢla inĢa edilmiĢ camilere sık sık rastlamak mümkündür. Türkiye‘de de sayıları az da olsa bu tür modern örneklere rastlanabilmektedir, ancak genelde hakim olan anlayıĢ geleneksel cami mimarisinin sürdürülmesi yönündedir. Cami sorunsalı gündeme geldiğinde, mesele genellikle dar bir çerçevede, çağdaĢ cami ihtiyacı ve buna duyulan özlem olarak ifade edilmiĢtir. Bu çalıĢmada tematik alt yapısıyla yeni bakıĢ açısı sunan Sancaklar Cami, mimari tasarımıyla estetik değerini ortaya koyarken, düĢünsel olarak mistik bir havayla geçmiĢle bağ kurmayı baĢarmıĢ bir örneklem alanı olarak dikkat çekmektedir. Yeni bir yüz ile cem edilmiĢ mekanlar sonradan yapılacak cami mimarisine etki bırakacak bir nitelik ve kimlik taĢıdığı düĢünülmektedir. 1. Günümüz Cami Mimarisi Anlayışına Genel Bakış ve Cami Mimarisinin Kavramsal Temelleri Arapça‘ da ―kiĢinin (Allah‘ın önünde) secdeye geldiği yer‖ anlamına gelen mescit teriminden türeyen cami kelimesi ―toplayıcı, toplayan, bir araya getiren‖ anlamına gelmektedir (Anonim, 1992). Cami yapıları yaklaĢık 1400 yıldır temel iĢlevini değiĢtirmeden var olan, baskın bir iĢaret ve temsil değeri olan, tarih, yer, kültür ve mimarlık iliĢkilerinin üzerinden tartıĢılabileceği bir yapı türüdür. Cami yapılarının üç özel bağlam içinde anlaĢılmaya ve tartıĢılmaya çalıĢılması gerektiği ifade edilmektedir (Duysak, 2000). ―Bunlardan ilki, camilerin kaçınılmaz olarak barındırdıkları anıt, simge ya da iĢaret değerleridir. ĠĢlevi gereği kent içinde bir buluĢma ve merkez olma niteliği barındıran cami, bu iĢlevi ile süreklilik içinde yapısal dokuda farklılaĢan, yakın çevresini ve içinde olduğu fiziksel ortamı temsil eden bir yapıdır. Biraz da buna bağlı olarak geliĢen bir özellik olarak, bir kimlik ve toplumsal bellek aracıdır. Son olarak da toplumsal bir toplanma mekanı, bu anlamda kamusal bir yapı, kentsel bir merkezdir. Bu nedenlerle cami, kendi iĢlevini aĢan toplumsal ve kentsel bir yapı türü olarak ele alınmıĢ; kültür, din ve kentin üzerinden temsil edildiği simgesel bir araç olarak algılanmıĢtır.‖ Simge, merkez ve kimlik/toplumsal bellek aracı olma bağlamları içinde ele alınması gereken cami mimarisinde ülkemizde gerçeklesen 21. Yüzyıl uygulamalarına bakıldığında büyük oranda Klasik Osmanlı eserlerini taklit eden, dolayısıyla simgesel değerlerini kaybetmiĢ, niteliksiz ve kimliksiz cami yapıları üretildiğini görmekteyiz. 357 20. yüzyılın basında Osmanlı devletinin yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulması ile modernleĢmenin getirisi olarak cami mimarisinde köklü değiĢiklikler yaĢandığı bilinmektedir (Ayverdi, 1982). Tarihsel süreç içerisinde ―bir külliye elemanı‖ olarak varlığını sürdüren cami, Cumhuriyet döneminde daha ziyade ―bağımsız bir eleman‖ olarak var olmuĢtur (Aslanapa, 1989). Erken Cumhuriyet döneminde devletin inĢaat programları içinde yeni camilerin yapım ve onarımı önemli bir kalem olmamıĢtır (Kuran, 1987). 1950‘li yıllarda sosyal, ekonomik ve politik koĢulların bir getirisi olarak ve devletin din konusundaki söyleminin değiĢmesi sonucunda cami mimarisinde serbestlikler ve yeni arayıĢlar ortaya çıkmıĢtır. Yeni biçim arayıĢlarının olduğu cami örnekleri 1960‘lardan baĢlayarak ülkemizde görülmeye baĢlanmıĢtır (Ayverdi, 1982). 1960‘lara ait birkaç küçük ölçekli caminin modern mimarlık ilkeleri ile geleneksel cami imgesinin uzlaĢtırılmasına dönük arayıĢları sergilediğini ifade etmektedir (Kuran, 1987). Sonrasında ise cami yapımı, bildik model üzerine çoğalarak, ikonik doğasını korumuĢtur. Mimarların, Cumhuriyet‘in ilk yıllarından itibaren cami pratiğinden kopması durumunun 21. yüzyılda hala büyük oranda devam ettiği görülmekte ve bugün Türkiye‘de çoğunlukla Klasik Osmanlı camilerini taklit eden camiler ile modern yaklaĢıma öykünen ancak sanatsal ve mekansal bütünlüğü sağlayamayan camiler uygulandığı izlenmektedir (Anonim, 1958). Kısaca tarihsel süreç içinde Türkiye‘de inĢa edilen camilere bakıldığında, genel anlamda yerel/geleneksel camiler, taklit camiler, modern yaklaĢıma öykünen camiler ve sayıları az da olsa çağdaĢ camiler göze çarpmaktadır (Anonim, 1969). 2. Cami Mimarisinde Estetik Nitelik Sorunu Mimarlıkta değerlendirme ölçütleri, ―sağlamlık‖, ―kullanıĢlılık‖ ve ―estetik‖ kavramlarına dayanmaktadır. KullanıĢlılık ve sağlamlık insanın maddi ihtiyaçlarını karĢılar yapı ya da bina ortaya çıkar. Fakat bir binanın mimari yapıt olabilmesi için aynı zamanda ―estetik‖ değerlere sahip olması; izleyenin ve kullanıcının psikolojik ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarını da karĢılaması gerekmektedir (Aydınlı, 1986:29). Bütün bu ögeleri içine alan bina bütününün insanla iliĢkisi, onun sunum ve insanların zihninde tanımlama aracı olan ―biçim‖ yoluyla kurulmaktadır (ġentürer, 1995:85). Söz konusu iĢlev doğrultusunda ve teknoloji kullanılarak, eylemlere ve öngörülen hedeflere uygun olarak tasarlanmıĢ sınırlandırılmıĢ boĢlukları ifade eden ―mekan‖ ile bu boĢlukların sınırlayıcı elemanları durumundaki ―yüzey‖ ve bütün bu boĢlukların, yüzeylerin tarifi ve ifade edilme Ģekli olan ―biçim‖ ögeleri mimarinin üç esas elemanıdır (Muschenheim, 1964). Bir bina ancak söz konusu bileĢenler doğrultusunda, bu elemanlara estetik bir duyarlılık kazandırılırsa mimarlık olarak algılanır ve bir yeterlilik düzeyine eriĢir. Ġnsan ve mimari arasındaki iliĢkiyi kuran mimari biçim ona Ģekil ve anlam veren iki grup tanımlama elemanı ile ifade edilmekte, algılanmakta, yorumlanmaktadır. Bunlar bazı düzenlerin, kalıpların, normların ya da tekniklerin kullanıldığı ona Ģekil veren ―plastik (algısal) biçim‖ ; ve bu plastik biçime anlam veren ifadeye ait ―anlamsal (çağrıĢımsal) biçimdir‖ (ġentürer, 1995:86). 2.1. Biçimsel Estetik Mimaride biçimsel estetik, görsel uyarıcı kaynaklarının değerlendirilmesine dayanmaktadır. Biçimin belirlenmesinde mimarların kaygısı kütlenin, hacmin, yüzeyin, çizginin, doluluk ve boĢluğun göreceli değerleri üzerine olmuĢ (Muschenheim, 1964) ve bunların düzenlenmesinde değiĢen yaklaĢım ve sonuç biçimlere ulaĢılmasına rağmen tasarım geleneğinde değiĢmeyen bazı araçların kullanımı söz konusu oluĢmuĢtur (Robertson, 1949). Ölçü-ölçek çalıĢmaları, oranların kullanımı, kompozisyonun oluĢumuna yönelik bazı ilkeler (süreklilik, denge, kontrastlık, düzen, uyum, simetri, oran, baskınlık) ıĢık ve gölgenin kullanımı, ritim, renk ve doku biçimin düzenlenmesinde bu doğrultudaki araçlar olmuĢlardır (Aydınlı, 1995,87). 2.1.1. Cami Mimarisinde Ölçü/Ölçek Bir nesnenin tasarımının gerçekleĢmesini ve yapılabilirliğini ölçü, Ģekil, yön (yatay, düĢey anlamında) gibi özellikleriyle tarif edilebilir. Ölçü bakımından, nesneye ait boyutların verilmesi ile yapılabilir ve bir ölçü sistemini gerektirir. Bir birimin katları Ģeklinde geliĢtirilmiĢ olan ölçü sistemleri, nesnenin tüm boyutsal iliĢkilerini ifade eden ölçeğin oluĢumuna katılır ve ona veri oluĢturur. Mimaride 358 ―ölçek‖ kavramı ile bir bina elemanı ya da mekanın diğer biçimlerle bağlantılı olarak nasıl algılandığına (Ching, 1979), bina boyutları ile insan boyutları iliĢkisine (Norberg-Schulz, 1980) ve bir birim olarak binanın çevresi ile olan iliĢkisine iĢaret edilir (ġentürer, 1995:87). Mimaride ölçü ve ölçek kavramlarında esas kriter, doğal ya da yapay çevre, insanın boyutsal ölçüleri ve ihtiyaçları (fizyolojik, ruhsal, estetik), eylem alanlarının gereği olan büyüklüklerdir. Mimarinin bir ölçüye bağlanmasında ve ona ölçek kazandırılmasında diğer önemli bir unsur, insanın bu mekanları oluĢturmada ihtiyacı olduğu malzemelerdir. Ġnsan böyle bir ölçü sistemini kurmak için kendi ölçülerinden kaynaklandırdığı parmak, karıĢ, ayak, adım gibi büyüklükleri birim olarak almıĢ ve bunların katları seklinde oluĢturduğu tarifleme yolları bulmuĢtur (Vitruvius, 1960). Sonuçta bir birimin katları Ģeklinde oluĢturulan ölçü sistemleri ile düzen olarak tanımlanan bina bütününü tarifleyen oluĢumlara gidilmiĢtir. Biçimlendirme ile kuvvetli bir iliĢki içindeki ölçü ve ölçek kavramları ―biçimin oluĢmasında bir yöntem‖ (Yücel, 1981, ġentürer 1995:88) olarak mimarinin odak noktalarından birini oluĢturmaktadır. Günümüz cami yapılarında, algılama problemlerinin (dıĢ mekan) nedenleri vardır. En önemlilerinden biri, yapıların oluĢmuĢ ve sıkıĢık bir yerde yapılmak istenmesi ve yapı için gerekli dıĢ avluların oluĢturulamamıĢ olmasıdır. Oysa, cami yapılarının etrafında geniĢ bir saha oluĢturan bu avlular, caminin her cephesindeki mimariyi, layıkıyla kavrayabilmek için geri çekilmeye imkan verdiği gibi camiye gelenlerin ruhunda dünyadan ayrı bir aleme giriĢ hissini vermekte ve camiye ruhi bir hazırlıkla girmeleri sağlanmaktadır (Arseven, 1954:220). 2.1.2. Cami Mimarisinde Oran Boyutlandırmada parça-bütün iliĢkisini düzenleyici bir sistem olarak görülen oranlar, mimarinin boyutlandırılmasında ve ona ölçek kazandırılmasında yardımcı bir sistemdir (ġentürer, 1995:89). Oran iki Ģey arasında sayısal bir karĢılaĢtırma önermektedir. Teknik, yapım, iĢlev ancak doğru oranlar sayesinde mimariyi sanat yapan araçlar olmaktadırlar (Taut, 1938:8). Oranlar, mimari tasarımda istenilen Ģekil ve boyutların iĢlevsel, yapısal ve insan ölçüleri temellerine sahip olması için öne sürülmüĢtür ve mimarinin asıl birimi olarak kabul edilen insanla, onun biçim ve ölçüleri ile iliĢkilendirilmiĢtir. Oran kavramı kısmen denge kavramı ile eĢ anlamlı olarak ortaya konulur ve memnuniyet duygusu ile ilgilendirilir (Allsopp, 1977). Ayrıca insanlarda fiziksel dünyadaki basit matematiksel oranları kavramaya yarayan bir içgüdü olduğu da öne sürülür (Rasmussen, 1964). Birçok oran teorisi ve kavramı, görsel konstrüksiyonda öğeler arasında ideal bir düzen duyarlılığından söz etmektedir. Bir oranlama sistemi, bir kompozisyonun parçaları arasında birbirine uygun iliĢkiler setini kurar ve parçadan parçaya ya da bütünden parçaya geçiĢe izin veren sabitleĢtirilmiĢ bir oran niteliğini birleĢtirir, bütünleĢtirir. (Aydınlı, 1986:53). 2.1.3. Camide Mimari Biçimin Oluşturulmasında Kompozisyon İlkelerinin Rolü Bir binada uyum, o binanın biçimlendirilmesindeki düzenlemelere bağlıdır (Rasmussen, 1964). Bu tür bir düzenlemenin elde edilebilmesi ―kompozisyon ilkeleri‖ olarak adlandırılan ilkelere dayandırılmaktadır. Kompozisyon ―bir bütünün parçalarının birbirleri ile uyum içinde yer almaları‖ olarak tanımlanmaktadır. Klasik anlayıĢa göre güzel olma niteliğinin en temel Ģartı olarak görülen ―bütünlük‖ ve bağlı olarak ―bitmiĢlik‖ ilkesi kompozisyonun da temel Ģartı olarak ortaya çıkmakta; parçalar üzerinde bütünlük baĢarısı, mimaride ve Ģehirlerin geliĢiminde estetik baĢarı için ilk Ģart olarak kabul edilmektedir (Smith, 1987). Biçimin düzenlenmesinde bütünlükle beraber kompozisyona katılan diğer öğeleri, ―denge, devamlılık (süreklilik) ve baskınlık‖ olarak değerlendirmektedir (ġentürer, 1995:93). Bu düzenlerin sağlanması ise ―tekrar, değiĢim, geliĢim, uyum, karĢıtlık (kontrast), çeĢitlilik ve birlik‖ gibi alt ögelerin kompozisyona katılımını gerektirmektedir. Bütün bu ögeler ve onlara iliĢkin düzenler kompozisyon ilkelerini meydana getirirler ve mimari bütünün organizasyonuna katılırlar. ● Denge (simetri, asimetri) Belirli bir aks sistemine göre hacimsel veya yüzeysel öğelerin algılanan etkinliği, görsel denge değeri ile ifade edilmektedir. Mimari bir yapıtta, görsel denge, kitlesel iliĢkileri açıklamaktadır. Yatay ve düĢey etki, görsel denge ile anlam kazanmaktadır (Aydınlı, 1993:43). ● Devamlılık/Süreklilik (ritim ve tekrar) Ritim, görsel ögelerin uyumlu ve düzenli bir tekrar içerisinde kullanılmasıdır. Tekrar, belirli bir özelliği olan düzenleme ögelerinin, görsel düzenleme meydana getirmek üzere tekrar tekrar 359 kullanılmasını açıklar. Ritim ise, bu farklı özellik gösteren öğelerin tekrarının sıklık derecesini ortaya koymaktadır. Bir yapının bütünlüğünü gerçekleĢtirmenin bir yolu pencere, kolon gibi benzer parçaların tekrarıyla sağlanır. Objelerin benzerliği, onların bir birlik oluĢturmasını kuvvetlendiren bir yaklaĢımdır. Mimaride görsel ritim karakteri, bir binada hem aralıkların (boĢlukların) hem de parçaların (dolulukların) ölçüsüne ve oranına dayanmaktadır. Bir binada, ölçeğin daha sık tekrarı ile değiĢik ifadeler bulmak olasıdır (Aydınlı, 1993:52). ● Baskınlık (egemenlik, ölçü ve ilişkiler) Egemenliğin en çabuk anlaĢılan ve en çok kullanılan Ģekli ölçü egemenliğidir. Egemenlik sadece ölçü bakımından değil, aynı zamanda değer, doku, renk ve benzeri bakımlardan olabilir. Yine, biçimler arasında kurulan bağıntıların diğer biçimler üzerinde meydana getirdikleri üstünlüklerle de egemenlik kurulabilir. Ġster ölçü, ister doku, isterse değer ya da renk bakımından olsun, her türlü egemenlikte bir zıtlık bulunur. Böylece bir biçim ya da biçimler grubu diğerine hakim olabilir ve onu baskısı altında tutabilir (Güngör, 1972:94). ● Üslup Uygunluğu (birlik, uygunluk, zıtlık, yakınlık) Ġki boyutlu ve üç boyutlu düzenlemelerde, konuya giren her öğe arasında ve bunların düzenleniĢlerinde yakınlık ve birlik olmalıdır. Bu birlik, düzenlemenin tamamına yayılmalıdır. Eğer bir yapıtın tamamı, belirli bir üsluba göre düzenlenmiĢse, o yapıtın parçaları arasında ve parçaları ile bütünü arasında bir benzerlik, bir uygunluk meydana gelir ki, buna üslup uygunluğu denir. Bir binanın tümüne ait üslup, onun parçaları üzerinde de aynen hissedilir. Bir binanın değiĢik kısımlarında malzemelerin kullanılma ve iĢlenme esasları, muhtelif süslemeler, söveler, renkler, girinti ve çıkıntılar, profiller, motifler birbirleriyle bağdaĢacak bir durumda düzenlenir (Güngör, 1972:86). 2.1.4. Camide Konforun Mimari Biçime Etkisi (ışık, renk, ısı, ses, havalandırma vb.) Biçimin estetik niteliği kapsamında, fiziksel görme iĢleminin ıĢığın varlığını gerektirmesi ve değerlendirme iĢlemlerinin görsel algılama iĢleminden kaynaklanması nedeni ile ıĢığın rolü büyüktür. Nesnelerin görünüĢü ıĢığa bağlıdır. Doğal ıĢığın zaman dilimlerine göre değiĢen niteliği, oluĢturduğu ıĢık farklılıkları ve değiĢen ton değerleri ile yapıların renk ve görünümleri ile birlikte görünen biçimleri de değiĢmektedir (Faulkner 1972, ġentürer, 1995:95). Mimari tasarımında ve biçimlendirmede, ıĢığın yapının görünümüne ve kavranmasına katılımı nedeni ile değerlendirmede önemli bir eleman durumuna getirmektedir. Ġç mekan tasarımında da, mekanların boyutları, Ģekilleri, malzemeleri ve detayları büyük ölçüde ıĢığa bağlı olarak aldığı görünümlerle belirlenir. Ġnsanlar, kullanımı açısından ele alındığında, iyi aydınlatılmıĢ çevrelerde daha rahat, huzurlu olmaktadır (Hesselgren, 1969, ġentürer, 1995:96). Aydınlatmanın bu etkisinden dolayı, estetik açıdan bir değerlendirme kriteri olarak görülmektedir. Bu doğrultuda, biçimlendirmede dıĢa da yansıyan özellikle doğal ıĢık ile aydınlatılmıĢ mekanlar ve binalar güzel olarak değerlendirilmektedir. Mimari oluĢturulurken, ―ıĢık‖ etkisi tüm boyutları (dıĢ yüzeylerin ve iç mekanların algılanması, kavranması), etkileri ve mimarinin görsel-estetik boyutuna katkıları ile ele alınmak durumundadır. Çünkü bu katılımın sonuçları binaların görünüm ve nitelikleri ve böylece insanların beğenilerini doğrudan etkilemekte, sonuçta binalar, inĢa edilmiĢ çevreler olumlu (güzel) ya da olumsuz (çirkin) olarak değerlendirilmektedir (ġentürer, 1995:96). Her mimari eserin gece ve gündüz en önemli destekçilerinden birisi, gün ıĢığı ve aydınlatma imkanlarıdır. Dini mekanlarda aydınlatma, istenen ruhani ve manevi mekansal tesirlerin etkilerin yaĢanabilmesine imkan tanıyabildiği için daha da önemlidir. Çünkü kapalı mekanda ıĢık, dıĢ dünyadan yansıyan tek belirti olmak durumundadır. 2.2. Simgesel Estetik Tüm biçimler aynı zamanda bir ifadedir ve anlamı içerirler. ―Mimarinin anlamsal özelliğini temsil eden onun bir ―bütün‖ olan etkisi ve algılanma biçimi içinde fiziksel yapısını oluĢturan (plastik biçim) saf biçimden yükselen bir anlam duygusu ile oluĢan (anlamsal biçim) çağrıĢımsal, kavramsal biçimdir (ġentürer, 1995:99). Bu içerikte, ―plastik biçim‖ ile salt fiziksel biçim tariflenirken ―anlamsal biçim‖ ile insan ve toplumun ―plastik biçim‖ e yönelik olarak oluĢturduğu kabuller ve biçimin toplumsal-kültürel boyutu tariflenmektedir‖. ĠĢaret, simge, dil, iletiĢim, kod, mesaj gibi sözcüklerle kavramlaĢtırılan mimari biçimin bu boyutu, günümüzde önemle ele alınmakta, doğrudan bu alana yönelik bilim dalları oluĢturulmaktadır (Yücel, 1981). Simgesel estetik, mimari mekan ve formu birleĢtiren anlamı vurgulamaktadır. Anlam (kimliklendirme), insanın ait olma duyumunun temeli olarak görülmekte ve ortaya konulan bu anlam 360 duygusunun bilinçte ilk zihni iĢlem olduğu ifade edilmektedir (Norberg-Schulz, 1980, Hesselgren, 1969). Mimari biçimle ilgili olarak oluĢan anlam, çevre ya da mimari ürüne özel bir karakter kazandırarak onun tanınmasını ve tariflenmesini (kimlik kazanmasını) sağlar. Mimariye kimlik kazandıran bu olgu plastik biçiminin ötesindedir ve onun estetik boyutuna katılır. Hatta anlam konusunun ve seviyelerinin estetik kuramının merkezinde olduğu öne sürülür (Lang, 1987). 2.2.1. Cami Mimarisinde Simge Kavramı Bir algı, bir düĢünce ya da duygunun yerine temsil edilen Ģey, temsil edilen Ģeyi ve ifadeyi anlama vasıtası olarak tanımlanan ―simgeler,‖ nesnelerin yerine konulamazlar fakat nesnelerin algılanma, anlamlanma vasıtasıdırlar. Böylece ―simge‖ nesnenin biçimsel iĢlevsel özelliklerinden bağımsız bir ―anlamsal-biçimdir‖ (Hesselgren, 1973, Özek, 1980). Simgenin ortaya koyduğu anlam, her kültürün kendi bağlamında netleĢir, günümüzde tarihsel veya biçimsel öğelerin ticari amaçlarla simgelere dönüĢmesi sık görülen, bilinçli bir uygulamadır. Her maddi ürünün, maddi yararlılığının dıĢında, simgesel anlamlar da taĢıması toplumsal bir talep haline gelmiĢtir. Estetik değer oluĢturan simge, mekansal örgütlenmenin, formun kullanıma ve çevre değerlerine iliĢkin sosyo-kültürel anlamlarını yansıtmaktadır. Görünen iĢaretlerin, simgelerin bazı çağrıĢımsal değerler oluĢturması, simgesel estetik kavramını ortaya çıkartmıĢtır (Aydınlı 1993:87). 2.2.2. Cami Mimarisinde İşlev, Estetik Sembolizm ve Simgesel Boyut Mimarlık, yalnız fiziksel gereksinimleri karĢılayan yapılar üretmemekte, aynı zamanda estetik gereksinimleri karĢılayan biçimler de oluĢturmaktadır. Zamanla mimarlıkta oluĢturulan biçimlere kendi biçimsel -strüktürel-iĢlevsel görevlerinin ötesinde anlamların yüklenebildiği gözlemlenmekte, birer iĢaret olarak ta algılanabilmektedir. Bu imler bir süre kullanıldıktan sonra simgelere (sembollere) dönüĢmekte, mesaj vermek amacıyla kullanılabilmektedirler (Alsaç, 1976). Hatta kimi zaman strüktürel-iĢlevsel bir görev almadan yalnızca yüklendikleri bu anlamsal içeriklerinden dolayı biçimsel nedenlerle tercih edilmektedirler. Farklı kültürler, bu tür simgesel biçimler oluĢturmuĢ ve kullanmıĢlardır. Simgelerin, anlamlarını değiĢtirmek geniĢletmek gibi bir özellikleri de vardır. Anıt-simge iliĢkisinin iki anlamı bulunmaktadır. Birincisi, anıtın yapıldığı amaçla ilgili simgesellik; ikincisi, anıtın durduğu yerle kurduğu iliĢkiden doğan simgesellik olarak tanımlanmaktadır (Kuban, 1995). Camide, iĢlev tek basına biçimi belirleyecek etmen olmamıĢ, daima sembolik ve estetik boyutlar da söz konusu olmuĢtur. ĠĢlevin hiçbir zaman belli bir yapı tipinin kültürel anlamından ve daha önceki örneklerinden soyutlanamayacağına vurgu yapılmıĢtır (Colquhoun, 1978; Bozdoğan, 1990). ―Tipoloji ve tasarım yöntemi‖ biçimlerin kendilerinde dıĢa vurulacak bir içerik olmadığını, onların ancak bir kültürel bağlamda, bir kabuller sistemi çerçevesinde anlamlı olduklarını tartıĢılmaktadır. Bu tartıĢma yakın zamanlarda iĢlevsellik ilkesinin yoğun olarak eleĢtirilip tipolojik yaklaĢımların önem kazanmasına bir açıklık getirmesi açısından değer taĢımaktadır. Modern yapıya bakıldığında, iĢlevin, mimari biçimi tek basına belirleyecek güçte bir etken olmadığını; mimari biçimin, programın mekanik bir sonucu değil, bir yorumu ya da ifadesi olarak ortaya çıktığını dolayısıyla, yorumun taĢıyacağı sembolik ve estetik boyutları içerdiğini görürüz (Colquhoun, 1978; Bozdogan, 1990). 2.2.3. Çevresel Estetik, Duyusal Estetik ―Çevresel tasarım‖, çevrenin niteliksel ve niceliksel tüm özelliklerini, değerlerini insan davranıĢları ile birleĢtiren ―insan-çevre‖ etkileĢimini sistematik olarak analiz eden tüm çalıĢmaları konu içine almaktadır. Çevresel tasarım; mimari, kentsel tasarım, iç mimari gibi disiplinlerde, fiziksel çevrenin insan davranıĢı üzerindeki etkinliğinin giderek önem kazanması ile ortaya çıkan süreci yansıtmaktadır. Çevrenin estetik niteliğinin kullanıcı için önemli olduğu bir gerçektir. Çevreye karsı öznel tepkileri inceleyen çalıĢmalar, çevreye karĢı tepkinin estetik boyutunun önemini göstermektedir (Aydınlı, 1993:17). Son yıllarda, estetik niteliğin değerlendirilmesindeki çevresel etkenler biçimsel ve simgesel bileĢenler bağlamında incelenmektedir. ● Yer Duygusu Mekanlar Ģekillerine ve esas oranlarına bağlı olarak farklılaĢabilirler. Mekana ait oranlar için somut bir model üzerinde çalıĢabilir, aynı zamanda mekanlara soyut anlamda çevresindeki diğer objelerle iliĢkileri ele alındığında ölçeği ile karar verilir. Bir mekan gözlemi yapanın kendisine bağlı olarak ölçek kazanır. Bazen de mekan gözleyiciyle iliĢki halindedir ve gözleyici tarafından ölçülebilir. 361 Kısaca, ya mekanın ölçeği insan ölçeğine uygundur, ya da mekanın insan ölçüsünü ezen, korku veren bir büyüklüğü vardır. Sonuç olarak, nitelikli dıĢ mekan tasarlamak için uzaklık, yükseklik oranına dikkat edilerek mimari düzenlemeler yapılmalı ve insan algısı göz önünde bulundurulmalıdır (Lynch 1962:55). ● Açık Mekan Mekansal boyutlar ıĢık, renk, doku ve kullanılan detaylarla kuvvetlendirilir. Göz birçok görsel özellik yoluyla mesafeye karar verir ve bu özelliklerden bazıları derinliği olduğundan daha büyük veya daha küçük göstermek için kullanılabilir. Elemanların görsel iliĢkileriyle ortaya çıkan göz yanılgıları yanısıra farklı bakıĢ açılarından bakıldığında veya farklı mevsimlerde yine bu tip yanılgılar meydana gelecektir. Seviye değiĢiklikleri, mekan tariflemede kullanılabildikleri gibi, mekanın siluetinde, mekana kendi baĢlarına hareket kazandırmada da önemli bir rol oynar (Lynch, 1962). ● Bakış Noktası ve Devamlılık BakıĢ noktaları özellikle kiĢinin üzerinde hareket ettiği yaya yolları veya pencereler, özel geçiĢler gibi bazı sabit noktalardır. Bu sabit veya hareketli noktalardan görünen görüntünün çizgileri çok dikkatli analiz edilmelidir (Lynch, 1962). Ölçeklilik ve oran bakımından yapıların birbirine göre durumları kadar önemli olan bir baĢka faktör mimari bir takım elemanların ele alınıĢ biçimidir. Mekansal etkinin zayıfladığı cami çevresi açık alanlarında insan ölçeğine uygun kavranabilir bir düzenlemenin tasarımcı tarafından oluĢturulması gerekmektedir. Peyzajın ve bazı kentsel elemanların mekanla kurduğu iliĢki, ölçeği etkiler (Prinz, 1965). ● Mekanda Duyusal Estetik/Mekan Hissi Mekan bir boĢluktur, bizi etkiler ve aklımızı egemenliğine alır, mimariden aldığımız zevkin büyük kısmı gerçekte mekandan gelir. Bir mekanı sınırlamak tüm yapı yapma iĢlevinin amacıdır. Fakat estetik olarak, mekanın daha da büyük önemi vardır: mimar onu heykeltıraĢ gibi biçimlendirir ve bir sanat yapıtı gibi çizer; içine girende istenen bir ruhi durum yaratmayı araĢtırır. Ġç mekanın anlaĢılmasında önemli olan, dıĢ mekanının en uzak sınırından, merkezi noktaya hareket ederken yaĢanan mekan aĢamalarının oluĢturduğu yönlenme duygusudur. Bu merkezin, diğer açık ve yarı açık ve içiçe yerleĢmiĢ mekanların ortasında olduğu ve çeĢitli giriĢ, kapı ve portaller silsilesinin sonunda yerleĢtiği duygusu belirgindir (Erzen, 1996:77). 3. Günümüz Cami Mimarisinin Sancaklar Cami Örneği Kapsamında Değerlendirilmesi Öz (Emre AROLAT) ―Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Asla yeri yaramazsın, boyca da dağlara eremezsin.‖ Ġsra Süresi, 37. Ayet Herhangi bir yer burası, secde edilen. Temizdir. Tevazu Ģiarıyla imar edildi. Ne övünür Ģekliyle, ne kabarır eĢkaliyle. Yaratanla insan arasına girmez görkemiyle. Kaçınır. Biçimlerin ardında gizlenen özü arar daha ziyade. Hafifçe iliĢir yeryüzüne. Adeta hemhal olur hem tepeyle hem de vadiyle, doğadan ödünç aldığı cildiyle. Sanki hep oradaymıĢçasına. Ġçi de sadedir dıĢı gibi, takıp takıĢtırmaz, bağırıp çağırmaz. Dedim ya, alçak gönüllüdür. Kıble duvarını yıkayan ıĢıktır yegane tezyinatı. Ġstanbul Büyükçekmece' de Emre Arolat ve ekibi tarafından tasarlanan Sancaklar Cami, cami tasarlamanın temel sorunsallarını, forma dayalı güncel mimari tartıĢmalardan uzaklaĢarak ve sadece dinsel bir mekanın özüne odaklanarak ele almayı hedeflemiĢtir (Arolat, 2011; 2013). Günümüz cami mimarisine algısal yönden estetik çıkarımlarla farklı bakıĢ açıları sunan Sancaklar Cami, taklit mimariden uzak yeni tip modellerin geliĢtirilmesi ve kendine özgü mimari oluĢumlara örnek olacak nitelikte görülmektedir (Bartels, 2014; Erkarslan, 2014). (ġekil 1.2.3.). 362 ġekil 1.2.3: Sancaklar Cami Mimari BiçimleniĢ ve Tematik YaklaĢımı Çevreyle BütünleĢtiren DıĢ Mekan Görünümleri (EAA ArĢivi) 3.1. Sancaklar Caminin Biçimsel Estetik Yönden Değerlendirilmesi Cami, çevredeki "kapalı site" (gated community) konumundaki yapılardan hayli yoğun kullanımı olan bir otoyol ile ayrılan, kırsal bir alanda yer almaktadır. Caminin üst avlusundaki parkın etrafını çevreleyen yüksek duvarlar, dıĢardaki karmaĢık dünya ile kamusal parkın huzurlu atmosferi arasındaki belirgin sınırı vurgulamaktadır. Parktan dıĢarı uzanan uzun saçak ise dıĢardan algılanan tek mimari unsur olarak belirmektedir. Bu saçağın altında yer alan yapıya parkın içinden geçen üst avludaki bir yol ile eriĢilebilmektedir. Arazide ilerleyip, tepeden aĢağıya inerek duvarlar arasından camiye girince, dıĢarıdaki dünya tamamen geride bırakılıyor ve yapı bütünüyle topografya ile hemhal olmaktadır (ġekil 4.5.6.). ġekil 4.5.6: Sancaklar Caminin Araziye YerleĢimi ve Kesit Düzlemindeki DıĢa Vurum Görünümleri (EAA ArĢivi) Basit bir mağarayı andıran cami, dua etmek ve Allah ile yalnız kalmak için hayli dramatik ve huĢu uyandıran bir iç mekana sahiptir. Kıble duvarı boyunca yer alan yarıklar, ibadet alanının yönelimini güçlendirirken, güneĢ ıĢınlarının da iç mekana süzülmesini sağlamaktadır (ġekil 7.8.9.). Sürekli olarak doğal olan ile insan üretimi arasındaki gerilimden ivmelenen projede, arazinin doğal eğimini takip eden doğal taĢ merdivenler ile 6 metre yükseklikte uzanarak saçağı oluĢturan ince betonarme tavan arasındaki zıtlık, bu ikili iliĢkiyi güçlendiren unsurlardan biri olarak öne çıkmaktadır (Yılmaz, E. M. 2015; AltınıĢık, 2015). ġekil 7.8.9: Sancaklar Cami Mimari Ġç Mekan ve Form Bütünselliğinin Simgesel Görünümü (EAA ArĢivi) 363 3.2. Sancaklar Caminin Simgesel Estetik Yönden Değerlendirilmesi Geleneksel cami mimarisi felsefesinin günümüz yapım teknolojisi dahilinde yorumlanabilen yani içeriğinde barınan soyut kavramın korunarak, geleneksel yapım sembollerinin günümüz rasyonel doğmalar çerçevesinde ifade edebilmektir. Günümüz cami mimarisinin çağdaĢ üslup arayıĢında ise o simgesel formlara atıfta bulunma, deforme etme yahut süsleme ile irtibat kurma gibi estetik dokunuĢlu eğilimler görülmektedir. Sancaklar Cami, tarih içeresinde süregelen ortak kabulleri, gerekçeleriyle yeniden yorumlamak, diğer taraftan da çağın ruhunu; sosyal gereksinimler ve teknolojik imkanlarıyla beraber, coğrafi bağlam çerçevesinde yansıtmaktadır. Ritüelik sembollerin yer aldığı cami, Ġslami öğretinin ibadet ritüelleri aracılığıyla oluĢturulan duygu birlikteliğinin gelecek nesillere aktarılabilmesi için ritüelden referans alan sembolik simge ve mekansal elemanlar korunmaktadır. Bu sembollerin çevre ile birlikte biçimsel uyumunun ve gündelik hayattaki devamlılığının sağlanmasının tasarıma özgün kimliği yansıttığı görülmektedir. ● Avlu Geleneksel kültür sürekliliği içinde geçmiĢte olduğu gibi bugün de ―cami avlusu‖ zamansal saate göre iĢleyen bir kamusal alan niteliğinde hala gündelik yaĢam içinde yerini korumaktadır. Camilerde avlu zamanın kavrandığı, aslında yok olduğu yer, zamansız/sonsuz bir mekandır. Tüm tarih ve zaman katmanlarını aynı anda barındırır; hatta çok katmanlı bir zaman olarak da ifade edilebilir. Doğal olana daha yakındır. Sancaklar Cami‘ nde avlunun sınırları onu bilinen dünyadan (çevreden) fiziksel olarak koparmaz, aksine hayatın içine alır. Sadece zaman hissini yok eder, sonsuzluğa açılır, özgürleĢtirir. Gündelik hayatın içinde bir arınma alanı olarak da varlığını sürdürür. Dinsel ama aynı zamanda da dünyevi anlamlarla ve iĢlevlerle donatılmıĢ kamusal alan niteliği bu yarı açık boĢluğun oluĢturduğu bir ara mekan oluĢturur (ġekil 10.11.12.). ġekil 10.11.12: Sancaklar Cami Çevresel Etkenler ve Simgesel YaklaĢımlarla ÖrtüĢen Avlu Görünümleri (EAA ArĢivi) ●Mihrap, Minber, Kürsü Sancaklar Cami tezyin esasını kütlenin bütünselliğinde sade ve yalın bir yaklaĢım ile tamamlanmaktadır. Ġç mekanda ıĢık kombinasyonu ile birlikte kademeli saf mekanları yönlenmesi yapılırken, mihrap, minber ve kürsü mimariyle uyumsal özellikte minimal üslupta kendini göstermektedir. Böylece tasarımda hem simgesel bir referans kullanılmakta hem de, kıbleye yönlenmenin eylemsel ve algısal bütünlüğü sağlanmaktadır (ġekil 13.14.15.). ġekil 13.14.15: Sancaklar Caminin Mağaradan EsinlenilmiĢ Ġç Mekan, Mihrap, Minber Görünümleri (EAA ArĢivi) 364 ● İbadet Mekanı Sancaklar Cami mağara temasından esinlenerek ele alınmasına rağmen karanlık bir mekanın ötesinde doğal ve yapay ıĢık dengesi günün her saati aynı yoğunlukta olacak Ģekilde ayarlanmaktadır. Duvarlarda aĢırı süslemenin aksine yaratılanların çok, Yaratanın tek olduğunu simgeleyen yönelmeyi, güvenmeyi ifade eden ―vav‖ harfi kullanılmaktadır. Yeraltında ama ‗kapalı alandaymıĢ‘ sıkıntısı vermeyen mekansal düzenleme, örümcek ağına benzeyen kademeli tavan örüntüsüyle mağara-ibadet mekanı düĢüncesini zenginleĢtirmektedir. Krem rengi halılar, mihrap ve etrafıyla birlikte tavanın/kubbenin de brüt beton olarak kalması, camiye giriĢ kısmının taĢlarla -dıĢarıdakilerin aynısıkaplı olması diğer göze çarpan detaylardır (ġekil 16.17.18.). ġekil 16.17.18: Sancaklar Cami Mekan Birlikteliği ve Ġbadet Mekan Görünümleri (EAA ArĢivi) ● Minare Kütlesel bütünlüğü sağlayan minare, mekanın yere dönüĢümünün ilk temaĢa öğesi olarak biçimlenmektedir. TaĢ kaplamalı masif görünümlü simgesel bir gösterge olarak tasarımda yer almaktadır. Yer altında konumlanan ana ibadet mekanın aksine yüzeyde görünür hacmiyle düĢey dengenin egemenliğini sağlamaktadır (ġekil 19.20.21.). ġekil 19.20.21: Sancaklar Cami‘nde Sembolik Ritüel Olan TaĢ Kaplı Minarenin Görünümleri (EAA ArĢivi) ● Malzeme-Doku-Renk Yerin doğal dokusuyla bütünleĢen bürüt beton ve taĢ kaplamalar ön plana çıkmaktadır. Sade ve birbirini ezmeyen mimariden kaynaklı sert ve yumuĢak doku uyumu, füme kontrastlığında kütlesel oluĢumu tamamlamaktadır (ġekil 22.23.24.). ġekil 22.23.24: Sancaklar Cami Kompozisyon OluĢumunu ġekillendiren Malzeme-Doku-Renk Görünümleri (EAA ArĢivi) 365 SONUÇ Ġslam dininde ibadet mekanları; yapılan ilk mescitten günümüze kadar sürekli değiĢerek geliĢim göstermektedir. Cami biçimsel yaklaĢım ve sembolik ritüellerin kompozisyonu ile sürekli taklit edilen sıradan yapılar yerine yaĢayan/yaĢanan mekanların cem edildiği bütünsellikte ele alınmalıdır. Yapı dili ve kurgusunun yerleĢik cami mimarisi tipolojisi karĢısında, biçimsel ve sembolik arayıĢlardan uzak duruĢu ve mekan karakteri ile ibadet ritüeli arasında oluĢturulan özgün kavramsal iliĢkiler öykünme odaklı tasarımların ön plana çıkmasını sağlamaktadır. Ġslam mimarisi sükunet içinde harekettir, sınırlılığın berraklığına sahiptir ve ifade bakımından mütevazı olarak sunulmalıdır. Sancaklar Cami, tevazu ve sadelik üzerine kurulurken, mekansal kurgusunun ötesinde anlamsal çıkarımların ibadet ritüeliyle sürekli hareket kazandığı görülmektedir. Biçimlenmenin ardında kalan mistik öz çıkarımları, yeni yapılacak olan camiler için farklı bir bakıĢ açısı sunmaktadır. Camiler, fiziksel mimari mekanı ile bütünleĢen, sosyal mekan kimliğine dönüĢüm gösteren, estetik dokunuĢları ile kullanıcılarına huzur veren özelliklere sahip olmalıdır. Ġbadet edilen mekan algısının ötesinde yaĢamın her anında olması gereken düĢünsel ve tinsel derinliği hissettirmelidir. REFERANSLAR Allsopp, B. (1977). A Modern Theory of Architecture Routledge and Kegah Poul London, Henley. Alsaç, Ü. (1976). Türkiye‘deki Mimarlık DüĢüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, Trabzon: KTÜ Yayını. AltınıĢık, B. (2015). Sancaklar Camii Üzerinde(n) DüĢünmek, http://urbanilaklakan.com/sancaklar-camiiuzerinden-dusunmek/, adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır. Arolat, E. (2011). Sancak Camii, Arredamento Mimarlık Dergisi, 5: 76-85. Arolat, E. (2013). Sancaklar Mosque, http://www.emrearolat.com/gallery/sancaklar-mosque/, adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır. Arseven, C. E. (1954). Türk Sanat Tarihi, Ġstanbul: Yazır Matbaacılık, Cilt No: II. Aslanapa, O. (1989). Türk Sanatı, Cilt I-ll, Kültür Bakanlıgı Yayınları -1196, Kültür Eserleri Dizisi, Ġstanbul, 158: 19,39,49. Aydınlı, S. (1986). Mekansal Değerlendirmede Algısal Yargılara Dayalı Bir Model, Doktora Tezi, ĠTÜ, Ġstanbul. Aydınlı, S. (1993). Mimarlıkta Estetik Değerler, Ġstanbul: ĠTÜ Yayını. Ayverdi, E. H. (1982). Camilerde Ġlk Saf GeniĢ Saf Hakkında, Kubbealtı Akademi Mecmuası,2: 8-17, 3: 23-36. Bartels, O. (2014). Small but Beautiful: the Sancaklar Mosque in Istanbul, http:/www.detailonline.com/inspiration/reports-the-sancaklar-mosque-in-istanbul-110301.html, adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır. Cansever, T. (2007). Kubbeyi Yere Koymamak, Ġstanbul: TimaĢ Yayınları. Ching, F.D. K. (1979). Architecture: Form, Space and Order, Newyork: Van Nostrand Reinhold Company. Colquhoun, A. (1978). Mimari Elestiri Yazıları, Sevki Vanlı Yayınları, 20. YY. Uluslararası Mimarisi: 1, Maya Matbaacılık. Duysak, N. (2000). 20. Yüzyıl Türkiye‘sinde Câmi Tasarımı ve Geleneksel Cami, Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul, 21-32, 44-56. Erkarslan, Ö. E. (2014). http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=393&RecID= 3471, adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır. Erzen, J. N. (1996). Mimar Sinan Estetik Bir Analiz, Ankara: ġevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayını. Faulkner, W. (1972). Architecture and Color Wiley-Interescience, New York, London, Sydney, Toronto Grabar, O. (2010). Ġslam Sanatının OluĢumu, Çeviri Nuran YAVUZ, Ġstanbul: Kanat Kitap. Güngör, H. (1972). Temel Tasar, Ġstanbul: Afa Matbaacılık. Hesselgren, S. (1969). The Language of Architecture, London: Applied Science Publishers Ltd. Hesselgren, S. (1973). Architectural Semiotics, Architectural Psychology, R. Küller (ed.), Dowden, Hutchinson Penn. Ross inc., Stroudsburg. Kuban, D. (1995). Türk ve Ġslam Sanatı Üzerine Denemeler, Genisletilmis 2. Baskı, Ġstanbul. Kuban, D. (1997). Sinan‘ın Sanatı ve Selimiye, Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Kuran A. (1987). Türk Camiinde Merkezi Plan Kavramı ve Mimar Sinan, I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası KonuĢmaları ve Tebliğleri, Kayseri Belediye ve Özel Ġdare Birligi Yayınları, Kayseri, 3: 60 Lang, J. (1987). Creating Architectural Theory. The Rol of The Behavioral Sciences in Environmental Design, Newyork: Van Nostrand Reinhold. 366 Lynch, K. (1962). Visual Form, Site Planning, Chapter 5, Cambridge, MIT Press, 55-87. Meydan Larousse, (1969). Meydan Gazetecilik ve Yayıncılık Ltd. Sti., Ġstanbul, 2:748-754. Muschenheim, W. (1964). Elements of The Art And Architecture-A Studio Book, Newyork: The Viking Press Mülayim, S. (2001). Ters Lale-Osmanlı Mimarisi‘nde Sinan Çagı ve Süleymaniye, Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Norberg-Schulz, C. (1980). Genius Loci:Towards A Phenomenology of Architecture, London: Academy Editions. Onay, A. (2008). Türkiye‟nin Cami Profili, Ġstanbul: Dem Yayınları. Ödekan, A. (1988). Kütle Biçimlenisi ve Cephe Düzenlemesi, Mimar BaĢı Koca Sinan YaĢadığı Çağ ve Eserleri II, T.C. Basbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü, Ġstanbul: 513-520. Özek, Ç. (1980). Devlet ve Din, Ġstanbul: Ada Yayınları. Prinz, S. (1965). The Architecture of Towns and Cities Urban Design, Mc Graw Hill. Rasmussen, S. E. (1964). YaĢanan Mimari, (Çev. Birsen Doruk), Ġstanbul: ĠTÜ, 94-95. Robertson, H. (1949). Mimari Kompozisyon Prensipleri, Çev: S. Güler, Ġstanbul: ĠTÜ Matbaası. ġentürer, A. (1995). Mimaride Estetik Olgusu, Bağımsız-DeğiĢmez ve Bağımlı-DeğiĢken Özellikler Açısından Kavramsal ve Deneysel Bir Ġnceleme, Ġstanbul: ĠTÜ Yayını. Taut, B. (1938). Mimari Bilgisi, Ġstanbul: GSA Yayını. Temel Brittanica, (1992). Ġstanbul: Ana Yayıncılık, Cilt 4: 107-108 Türk Ansiklopedisi, (1958). Maarif Basımevi, Ankara, 9: 255-279. Vitrivius, P. (1960). The Ten Books On Architecture, Çev: M. H. Morgan, Newyork: Daver Publication. Yılmaz, E. M. (2015). Sancaklar Camii, http://www.arkitera.com/proje/2049/sancaklar-camisi adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır. Yücel, A. (1981). Mimarlıkta Biçim ve Mekanın Dilsel Yorumu Üzerine, Ġstanbul: ĠTÜ Mim. Fak. 367 Kamusal Mekanlarin Yeni Yüzü Olarak AliĢveriĢ Merkezlerinin Ġncelenmesi Fatih ġAHĠN* Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye fatihsahin@ktu.edu.tr. Özet AlıĢveriĢ, insanlığın en eski sosyal eylemlerinden biri olmakla birlikte 20. yy.‘ın son çeyreğinde geliĢen tüketim odaklı yaĢam döngüsü ile farklı iĢlevlerle de entegre olarak kentlerin en önemli sosyal eylemlerinden biri haline gelmiĢtir. AlıĢveriĢ kavramı zamanla değiĢim gösterip, farklı iĢlevlerle bütünleĢirken, alıĢveriĢ mekanları da toplumsal geliĢmelerin, değiĢen sosyo-kültürel yapıların, teknolojinin ve yaĢam standartlarının etkisiyle sürekli farklılaĢmaktadırlar. Toplumsal yapıda yaĢanan değiĢimle birlikte, tüketim alıĢkanlıklarında da değiĢimler yaĢanmıĢ; alıĢveriĢ merkezleri yalnızca tüketim yapılan mekanlar olmaktan çıkarak, sosyo kültürel mekanları ve açık alanları ile kentsel kamusal mekanlarda gerçekleĢen eylemlerin aktarıldığı mekanlar olmaya da baĢlamıĢlardır. ÇalıĢma kapsamında da; günümüzün yeni kamusal mekanları olarak karĢımıza çıkan alıĢveriĢ merkezlerinin geçmiĢten günümüze geçirdikleri geliĢim süreçleri sosyal ve mekansal boyutlarda incelenmekte, geçirdikleri değiĢimler iĢlevsel, toplumsal ve tasarıma özgü olarak irdelenmekte, alıĢveriĢ merkezlerinin planlama ve tasarım ölçütleri değerlendirilmekte, alıĢveriĢ merkezlerinde yaratılan kentsel mekanlardan esinlenilerek oluĢturulan kentsel kamusal alan simülasyonlarının mekana yansımaları gibi konulara değinilmekte; alıĢveriĢ merkezlerindeki ortak kullanım alanlarının kentsel kamusal alanların yerlerini alıp alamayacakları, alıĢveriĢ merkezlerinin yeniden yorumlanan kent mekanı karakteristikleri aracılığı ile kamusal alan olma baĢarıları irdelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Alışveriş Merkezleri, Kamusal Mekan, Kamusallık, Toplumsal Yaşam INVESTIGATION OF PUBLIC PLACES AS THE NEW FACE OF SHOPPING CENTERS Abstract Shopping – one of the humanity's most ancient social actions - with the evolving consumer - oriented life - cycle in the 20 century 's last quarter, started to integrate to different functions in different cities and has become one of the most important social actions. While the concept of shopping has changing over time and integrating with different functions, also the shopping places are changing and behaving consistently with the effect of socio - cultural structures, technology and standards of living. After the industrial revolution, with increasing pace of working hours and life beat, the time became precious. Thus, shopping malls came out by proposing all kinds of products, addressing the economic situation in each sector and also proposing a shopping style without loosing time. With the changes in the social structure, it has been experienced also in the consumption habits. Shopping centers started to become not only the location of consumption, but also social and cultural venues and public spaces in urban areas and open spaces where the actions are transferred to public in these places. Today, shopping centers create new urban simulations that will assume the functions of public spaces and city centers. Within the context of this study; shopping centers - as we face as today‘s new public spaces will be examined and analyzed paralel with the spatial dimensions of social development processes from the past, functional changes, embodied in specific social and design and also with the planning and design criteria. Keywords: Shopping Centers, Public Spaces, Publicity, Social Life 368 GĠRĠġ Kentsel-kamusal mekan olan alıĢveriĢ merkezleri, kentte yaĢayan farklı grupların bir arada olabilecekleri ortamlardır. Bu ortamlar, kentlerin geliĢmelerine paralel bir geliĢme izlemiĢlerdir. Kentler ilk kurulduklarında açık alanlarda yoğunlaĢan alıĢveriĢ eylemi, giderek kapalı ortamlarda gerçekleĢtirilir olmuĢtur. Kentliler ve dıĢarıdan gelen kullanıcılar, artık bu mekanlarda daha uzun kalmaya, zamanlarının önemli bir bölümünü buralarda değerlendirmeye baĢlamıĢtır. Böylelikle; kentsel mekanlarda aktivitelerin gerçekleĢtirilebilir olması kapalı kent modelini gündeme taĢıyarak, modern alıĢveriĢ merkezlerinin farklı bir türünü karĢımıza çıkarmaktadır. Genel kurgusu yönlenme/yönlendirme olarak karĢımıza çıkan alıĢveriĢ merkezleri, tüketim kaynaklı, alıĢveriĢ eylemini eğlenceli ve de çekici bir hale getirme amaçlı olarak tasarlanır. Tasarlanan alıĢveriĢ merkezlerinin farklı tip, boyut ve ölçeklerde yapılıyor olması, değiĢim/geliĢim niteliklerinde mekansal yansımasının göz önünde olmasını sağlar. Planlama aĢamasından baĢlayıp, kullanım aĢamasına getirilen merkezlerin barındırdıkları kaliteler, kullanıcılarına farklı bir atmosfer yaĢatır. Alternatif imkanların sunulması, yapının çevresiyle birlikteliği, kendine ait kimlik oluĢumu, tek çatı altında kentsel mekanların dizilimi kullanıcılarının hoĢ vakit geçirmelerini destekler niteliktedir. AlıĢveriĢ merkezleri; farklı tip planlanma, uygulama ve iĢletiliĢ biçimlenmelerine eĢ değer olarak geliĢimlerini fiziksel olmanın ötesinde, kullanımsal olarak yerli/yabancı kullanıcıların ilgi odağı ve hoĢ vakit geçirmenin belirleyicisi/sembolü durumunda da göstermektedir. AlıĢveriĢ eyleminin, birçok marka altında yoğunlaĢıp çeĢitlilik kazanması, taleplere verilen yanıtların rahat bir Ģekilde karĢılanması kullanımsal çekiciciliği baĢlatır. Merkezlerde sunulan dinlenme/eğlence/kültürel amaçlı diğer alternatif imkanların varlığı ve çeĢitliliği kullanıcı yoğunluğunun artmasına zemin hazırlamaktadır. Yapı bütünlüğü açısından, kalitelerin belirlenip tasarımı yönlendirmesi kendi içlerindeki eksiklikleri tamamlamasının yanında, oluĢturulan kentsel/kamusal mekanların kendine ait kimlikleriyle ayrımı ve farklılığını sağlar. Kent içerisinde küçük ölçekte kent modelinin tek çatı altında sunuluyor olmasıyla, belirleyici imaj öğelerinin alıĢveriĢ merkezlerini kuĢatması kaçınılmaz olur (ġahin, 2007). Bir alıĢveriĢ merkezi, bünyesinde irili ufaklı bir çok perakende alıĢveriĢ yapılan dükkanları ve bunlarla ilgili servisleri bulundurur. Amaç, kullanıcıların en uygun ortamda alıĢveriĢ yapmalarını sağlamak ve satıĢı yapılan ürünleri en iyi Ģekilde sergileyebilmektir. Son yıllara kadar esas iĢlevi, üretilmiĢ malların satıĢı olan alıĢveriĢ merkezleri, Ģimdilerde kullanıcı gereksinimlerine uygun olarak, barındıracağı aktivitelerle yaĢamsal kalitenin geliĢimine yönelik tasarlanmaya baĢlanılmıĢtır. Genel olarak bakıldığında, kamusal mekanın temel amacı, ―toplumsallığı yerleĢtirmek ve sosyal iliĢkileri dengelemek‖ olarak saptanabilir. Bu durumda da, birbirinin gücünü azaltan iki iĢlevin karĢı karĢıya kaldığını düĢünmek mümkündür. Kamusal mekanlar, ―herkese açık‖ tır ve bu nedenle, ―yetkililerin izni olmadan ya da haklı bir amaç belirtmeden, istediğimiz gibi gidip geldiğimiz‖; ayrıcalıklarımızı ya da bir yere ait olma hissini tecrübe ettiğimiz yerlerdir (Çevik, S. ve Özen, H., 1995). Buralar, alıĢveriĢ merkezleri gibi özel iĢlevlere sahip olsalar bile, aynı özgürlük söz konusudur. Çünkü her etkinlik belli bir düzeyde kollektif olarak anlaĢılır ve katılım, kurumsallaĢmıĢ olabileceği gibi rastlantısalda olabilir. AlıĢveriĢ merkezlerindeki kamusal mekanlar onu kullanma olanakları sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kentsel yaĢamla eĢ anlamlı baĢka bir çok iĢlevi ve etkinliği de içererek alıĢveriĢ yanında, yaĢamsal standardın hareket kazanmasını desteklendirir. AlıĢveriĢ mekanlarının, insan hareketlerine duyarlı, kentle temas ettiği alanlarda iki boyutlu yüzeylerle değil sunduğu mekanlar yoluyla iliĢki kuran özelliğine sahip olması gerektiği düĢünülmektedir. 1. Alışveriş Merkezlerinde Mekan ve Davranış İlişkisi Mimari mekanlar, fiziksel elemanlar olmasının yanında birer anlamsal ve sosyolojik iĢleve de sahiptirler. Mekanlar, ortak kullanım alanlarıyla birer toplum örgütleyici konumundadırlar. Bir yapının gerçekliği, kendisini oluĢturan fiziksel çerçeveler, yani duvarlar ve çatılar değildir. Bunlar tarafından meydana gelen ve içinde yaĢanan Ģeydir (Benedikt, 1979). Mekan, basit bir fiziksel formdan daha karmaĢık bir yapıya sahiptir. Bunun iki nedeni vardır; mekan nesneden çok bir boĢluktur, bu yüzden onun bedensel doğası belli değildir ve nesneler gibi ele alınmazlar. Ġkinci neden ise mekanların birbirleriyle olan bağlarıdır. ĠliĢkili mekanlar, sadece bir bütün olarak görünmez, aynı zamanda 369 insanların mekanın bütününü yaĢayabilmeleri için mekanın birinden diğerine olan hareketi fark etmeleri gerekir (Hillier, 1996). Ġnsan yerleĢimlerindeki mekanın toplumsal yapısı mekansal kurallar tarafından sağlanmaktadır. Mekansal kurallar aracılığı ile çalıĢan toplumsal güçler, yerleĢme biçimlerindeki farklılıkları ve değiĢmeyen nitelikleri ortaya koymaktadır (Hillier, 2001). Mekanın davranıĢ iliĢkisine bakmak için, planlanmıĢ oluĢumlar olan ―inĢa edilmiĢ mekanlar‖ ile sosyal fonksiyonların arasındaki iliĢkinin anlaĢılması gerekir. ĠnĢa edilmiĢ yerlerde bulunan ayırıcı sınırlar ve birleĢtirici bağlantılar bir tür sosyal görev üstlenerek, bu yerlerdeki davranıĢları, aktiviteleri, insanların beraber ya da ayrı durmalarını sağlar. Bu nedenle, bir yerde sosyal mantık olabilmesi için, o yerin insanların günlük yaĢayıĢlarını kapsaması, sosyal iliĢkilerini Ģekillendirmesi, formunda toplumun ve kültürün izlerini taĢıması gerekir (Peponis ve Wineman, 2002). Lang (1987), fiziksel mekan ve davranıĢ iliĢkisine dair üç temel konu üzerinde durmuĢtur. Bunlardan ilki mekan içinde yön bulmayla ilgili olarak, biliĢsel haritalar ve mekansal davranıĢ üzerinedir. BiliĢsel haritalar üretmek, insanların bulundukları yer ve fiziksel çevrelerin özelliklerini bir zihinsel süreç olarak kodlama, saklama, geri çağırma ve gerektiğinde kodlarını deĢifre etmek için geliĢtirilen süreçtir. BiliĢsel haritalar, bir kentin, bir binanın gerçeğinin zihinde kopyalarının oluĢturulması değildir, gerçekliğin zihinde oluĢturulmuĢ modelidir. Özellikle alıĢveriĢ merkezleri gibi karmaĢık kurguları olan ve metrekare olarak fazla yer kaplayan binalarda, insanlardan bulundukları mekanının özelliklerini resmetmeleri istendiğinde, sonuçların kiĢisel algılara ve odaklan konuya göre farklılıklar gösterdiği, bazılarının da gruplanabilir olduğu gözlemlenmiĢtir (Lang, 1987). Fiziksel mekan, iĢlevsel ve sosyal anlamda bir etkiye neden olur. Mekanlar arasındaki iliĢkilerin düzenlenmesi, insan-mekan, insan-insan iliĢkilerinin düzenine etki eder. Fiziksel mekan, yapay bir çevre oluĢturarak, algısal engeller kurar ve insanların çevreyle birincil iliĢkileri algı yoluyla oluĢur. Bir anlamda, mekanlar birer toplumun parçası haline gelir. Algılama, algılayıcı ve algılanan arasında bir denge kurulduğu zaman var olur. Bu denge, mekanın özellikleri ve bu özelliklerin oluĢturduğu iliĢkilerin özne tarafından algılanması ve yansıtılması Ģeklinde sağlanır. Çevresel imajlar, gözlemci ve çevresi arasında iki taraflı bir sürecin sonucudur. Çevre, ayırt ediciliği ortaya koyar, gözlemcide gördüklerini seçer, organize eder ve anlamlı hale getirir (Lynch, 1961). Binalar, mekan içindeki sınırların ve yüzeylerin farklılaĢmasıyla çevrede imaj oluĢturmaya elveriĢli hale gelirler algısal okumanın mekanlarda oluĢturulmuĢ referans objelerinden kaynaklandığı ifade edilir (BaĢkaya vd., 2004). Bu anlamda çevresel imajların ölçülebilir üç bileĢeni; kimlik, yapı ve anlam olmak üzere birbirini tamamlarlar (Lynch, 1981; Lang, 1987; Çevik, 1991). 1.1. Çevresel Algılama Belirli bir çevre içinde, karĢılıklı etkileĢim içinde bulunan insan, bu iliĢki sonucunda çevreden enformasyon toplamaya baĢlar. Böylece algılama olarak ifade edilen süreç insanın zihninde oluĢmaya baĢlar. ―Fiziksel çevrenin algılanması gayet karmaĢık, dinamik, geniĢ sınırları olan ve tek defaya özgü bir süreçtir‖ (Holahan, 1982). Algılama; ―bir olgu duyusu yapmada belleğin kullanılması‖ (Yüksel, 1979; Çevik, 1991). Çevreden enformasyon elde etme süreci içerisinde aktif ve amaca yönelik olup, nesne ve olaylara anlam verme aĢamasıdır. ―Çevre özelliklerinin-etkilerinin sübjektif kabulü ve çalıĢılması‖ veya ―canlı organizmanın ihtiyaçlarından birisi, faydalı araçsal bir iĢ-çalıĢma‖ (Becker ve Keim, 1972; Çevik, 1991). ―Herhangi bir nesneyi, olayı, iliĢkiyi görmektir, duymaktır, dokunmaktır, koklamaktır, tatmaktır, hissetmektir‖, duyusal özelliklerle birlikte dıĢ dünyadan bilgi edinme sürecidir (Özbilen, 1982). Kavram ve gerçekliğin bulunduğu yer olarak açıklanabilmektedir (Lang, 1987; Cüceloğlu, 1991). Çevresel algılama ile algılanmıĢ çevre arasında fark vardır. Çevresel algılama, çeĢitli etkenler altında bireyin çevreye iliĢkin yargılarını oluĢturmada ilk aĢama olurken, algılanmıĢ çevre bilinenlere, beklentilere, hayal edilene veya deneyimlere bağlı olarak imajları, Ģemaları ve hatta davranıĢları bile değiĢtirir (Rapoport, 1977). Gestalt Teorisi, Devinimsel Teori ve Ekolojik Teori olarak algılamaya iliĢkin teorik yaklaĢımları üç ana baĢlık altında toplanabilir. Bu yaklaĢımlardan ilk ikisi duyusal deneyim üzerine odaklanırken Ekolojik yaklaĢım ise bir sonuç olduğuna iĢaret eder. ● Gestalt Algılama Teorisi Gestalt Teorisi; ―bir bütünün nasıl bir algılama sürecinden geçtiğini‖ biçimsel bir yönden anlatır. Çevreyi oluĢturan örüntüler belirli bir düzen içinde biraraya gelirler. Böylece kurgulanan zihinsel Ģemalar doğrultusunda algılamaya da bir düzenleme getirilir. Algısal düzenlemenin en temel ilkesi Ģekil-zemin iliĢkisidir. Bu iliĢkiye göre, ancak zemine karĢı Ģekil olarak algılanan biçimler bir görsel etkinliğe sahiptir ve Ģekil arka yüzeyi oluĢturan zemin içinde anlam kazanır (Aydınlı, 1993). 370 ―Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür‖ ilkesiyle algısal olay iki boyutlu örneklerin örüntüsü, renk, parlaklık, Ģekil, ölçünün algısal sabitliğini ispatlama atılımı ve öğelerin yapısından kendinden olan düzenlemelerin kuruluĢu üzerine temellenmiĢtir. Ġnsanın doğuĢtan getirdiği algılama biçimi ile organizmanın doğal yapısı açısından algılanmıĢ dünya içindeki hal, hareket ve davranıĢları açıklamaya çalıĢır (Özbilen, 1982). ● Devinimsel Algılama Teorisi Birey çevreye iliĢkin kararlarını oluĢturmada son derce kiĢiseldir. Bu durum, bireyin dünyaya bakıĢ açısının, ihtiyaçlarının ve çevresel hedeflerinin saptanmasına yardımcı olur. Gözlemci, çevre ve algı arasındaki sıkı iliĢkiler kiĢinin çevreden aldığı ve eyleme geçirdiği enformasyonların değiĢken yapısı hakkında getirilen açıklamalar, hangi biçimin daha dikkat çektiğini ve neyin neyden daha önemli olduğunun gösterilmesi çevresel tasarım teorilerine önemli katkılarda bulunur (Holohan, 1982). Devinimsel teoriye iliĢkin; hareketin katılımıyla algılama incelenmektedir. Etkileri ve etkileme yolları ―ağırlıklı olarak fiziksel öğeler, biçimler, biçimlenmeler, öğeler düzeni-özellikleri-dağılımı, farklı ölçek ve yoğunlukta uyandırdıkları duygular içinde irdelemektedir‖ (Lynch, 1960; 1974; Cullen, 1971; Çevik, 1991; ġahin, 2011). Sahip olduğumuz güdülerin, deneyimlerin ve mekanda yapılan keĢiflerin karĢılıklı bir etkileĢim içinde olduğunu, o anki algılama eyleminin daha sonra oluĢacak olanlara yeni biçimler kazandırarak geliĢtirdiği ifade edilebilir. ● Ekolojik Teori Ekolojik yaklaĢımın reddetmediği kavramlar kültür ve sosyal çevredir. Kültürel dolaysız beklentiler, çevre ile etkileĢim sonucunda oluĢur. Kültür, grupların tekrar eden ekolojik baskılara karĢı kendi varlığını geliĢtirmede kullandığı bir süreçtir. Sosyal çevre, teknik olarak kültürün bir parçasıdır. Ġnsan, davranıĢlarını biçimlendirmede etkin bir rol sahipken, ekolojik varyasyonlara da uyum sağlamada güçlü yaptırımlar uygular (Berry, 1976). 1.2. Bilişsel Süreçler ve Çevresel Tavırlar Ġnsanın fiziksel çevre içinde var olma süreci ile iliĢkili hiçbir süreci birbirinden ayırabilmek mümkün değildir. Çevresel algı, çevre hakkındaki düĢüncelerin belirlenmesinde birçok enformasyon sağlarken, çevresel biliĢim ve tavırların oluĢturduğu birçok beklentileri de, algılama eyleminin meydana geliĢ biçimini etkiler (Holahan, 1982). Çevresel biliĢ, biliĢ haritaları; ―imgeler, Ģemalar, ve çevrenin bir parçasının biliĢsel gösterimleri içinde kurulması nedeniyle toplumun kendini yönlendirmesi ve çevreyi kullanması onların aralarındaki iliĢki, sınıflanmıĢ çevre içindeki öğeler ile iliĢkili kılınmıĢtır. Ġnsanın beyninde oluĢan zihinsel haritalar, önemli bir mekan süreçleme sistemidir. Basit bir organizmada bile olan bu sistem bilinçsiz ve esnek olabilir‖ (Özbilen, 1982). 1.3. Alışveriş Merkezlerinde Algı AlıĢveriĢ merkezlerinde algı, mekandaki nesnelerin insan üzerindeki etkileri üzerinden oluĢur. Ġnsanların mekandaki algılama süreci biçim ve nesnelerin yorumlanmaya baĢlamasıyla geliĢir. Buda alıĢveriĢ algısının fiziksel mekandan kaynaklandığı anlamına gelir. Ancak bu yaklaĢım, alıĢveriĢ merkezlerindeki algılamanın nesnelerden çok yüzeysel strüktürün katmanlarından meydana geldiğini açıklar (Gibson, 1979). Algılamada hareket önemlidir; gözlemcinin veya gözlenenin hareket halinde olması, algılama özelliklerinde değiĢikliklere neden olur. AlıĢveriĢ merkezlerinde; mekan, ıĢık ve görünürlülük arasındaki iliĢkinin kuvvetliliği, kullanıcı algısında önemli bir yer tutar. Görünür alan, bireyin mekandaki duruĢuyla bağlantılı olarak bir bölge içindeki her nokta ve ortamla yakın iliĢkilidir. Ancak her insanın kendi fiziksel özellikleri ve mekandaki yüzeysel özelliklerden kaynaklanan algılama farklılıkları vardır (Benedikt, 1979). 1.3.1. Alışveriş Merkezlerinin Kent ile Algılanması AlıĢveriĢ merkezlerinin kent ile iliĢkisindeki kriterlerinden en önemlilerinden biride kent ile iliĢkideki araç ve insan sirkülasyonudur. Ġnsan sirkülasyonu, tüketimin odağında ve kent dokusunda baskın bir hacim ve etkiye sahip alıĢveriĢ merkezlerinin odak noktası olması ile örneklendirilebilir. Genellikle alıĢveriĢ merkezleri, kentsel doku içindeki büyük yaya sirkülasyonlarının içinde veya sonunda konumlandırılırlar buna bağlı olarak geleneksel alıĢveriĢ kullanıcılar da alıĢveriĢ merkezi iliĢkili hayata adapte olmaya baĢlarlar. Araç sirkülasyonunda ise; arabalar kamusal mekanı iĢgal 371 ederek, çevresel kaliteyi ve yaya sirkülasyonunu kötü yönde etkilemiĢtir. Bu nitelikte alıĢveriĢ merkezlerinin kurgusal yapısına iyice yansımıĢtır (Zacharias, 2001). Kapalı alıĢveriĢ merkezlerinin kent merkezlerindeki örneklerine bakıldığında, banliyölerdeki örneklerinin aksine mevcut kent dokusuna aykırı bir oluĢumla geliĢtikleri görülür. Bu mekanlar, kentsel iliĢki anlamında, sokaktan bağımsız, birbirini tamamlayan fonksiyonları ile içe dönük, kendi kendine bir tür yaĢam döngüsüne sahip olabilecek iĢlevsel bir çeĢitliliğe sahiptir. AlıĢveriĢ merkezleri, her ne kadar iç mekanlarında kentsel çevreden esinlenerek tasarlanan mekanlardan oluĢsa da, gecegündüz gibi çevresel etkilerden bireylerin uzaklaĢması, iç mekanda bulunulan kentin özelliklerinin hissedilememesi durumumu ortaya çıkarır. AlıĢveriĢ merkezlerinin pazarlama stratejisi ile edindiği temaların kentle bağlantısının bulunmaması, kullanıcılarının kentsel imajdan uzaklaĢmalarına neden olur (Türkoğlu, 1998). 1.3.2. Alışveriş Merkezlerinde İç Mekan Algısı AlıĢveriĢ merkezlerinde, ortamın algısal girdilerini oluĢturan özellikler; mekanın fiziksel örgütlenmesi, mekan formu, bina içi birimlerinin yüzeysel yapıları, malzeme-doku-renk nitelikleri, iklimlendirme, aydınlatma ve havalandırma olarak karĢımıza çıkar. Mekansal örüntüde, mimari formda farklılıklar oluĢturulsa da bireylerin iç mekanda temel algı kriterleri bellidir. AlıĢveriĢ merkezlerinde, yapay ıĢık, yapay havalandırma gibi mekanik ve statik oluĢumlarla binaların bulundukları coğrafyadan bağımsız, iç mekanda bir tür mikroklima oluĢturulur. Sabit ıĢık, ısı ve nem değerlerine sahip, kendi kendine yeten ekolojik bir ortam yaratma isteği temel tasarım kriteridir (Öktünç, 2005). AlıĢveriĢ merkezlerinde malzeme-doku-renk ve form gibi mekanı görsel olarak algılatan unsurlar aynı zamanda estetik kaygılara yanıt verirken, kullanıcılar üzerinde duygusal etkiler yaratır. Mekan oluĢumunda sınırlayan yüzeylerin niteliği önem kazanmaktadır. Özellikle yüzeylerin görünürlüklerini sağlayan aydınlık oluĢumları ve bunlar arasındaki gerekli karĢıtlıkların elde edilmesi, iç mimaride istenilen mekan etkilerinin yaratılmasında rol oynar. Görünürlüğü sağlayan ıĢığın oluĢturduğu aydınlatma ile ilgili olarak, aydınlığın az-çok olması, aydınlatma biçimi, ıĢığın rengi, doğrultusu ve oluĢan gölgelerin niteliği gibi etkenlerin mekanların farklı algılanmasında farklı değerlerde destek oldukları söylenebilir (Sözen, 2004; ġahin, 2005; 2008). 2. Kamusallık Kavramı ve Alışveriş Mekanları-Kamusallık İlişkisi AlıĢveriĢ merkezleri günümüzde, fiziksel, sosyal ve kültürel ihtiyaçlara cevap veren ―sosyal merkez‖ niteliğindedir ve büyük bir hızla kentin içinde birer odak noktası haline gelmeye devam etmektedir. Meydana getirilen sosyal merkezler sayesinde, insanlar birbirleriyle iletiĢim kurabilir, deneyimlerini paylaĢabilir bir mekan olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kamusal olma sıfatını üzerinde taĢıyan olgu herkes tarafından, görülebilir, duyulabilir ve olası en geniĢ açıklığa sahip olmalıdır. Aynı zaman da bize ait olan özel olanın dıĢında hepimiz için ortak bir dünyayı ifade etmelidir (Arendt, 1994). Kamusallık, toplumda çok geniĢ bir dengenin parçasıdır. Ayrıca politik davranıĢlar, haklar kavramı, ailenin düzenlenmesi ve devletin sınırları gibi daha geniĢ bir bütünün parçası olarak taĢıdığı anlamlar vardır (Sennett, 1996). Kamusal olan eylem, kamusal olma yani kamusallık açısından farklı derecelere sahip olabilir. Bu farklı güçte kamusallık taĢıyan eylemler kendileri için en uygun, en anlamlı mekanı bulma çabası içindedirler; buna göre kamusal mekanı kullananların, kamusal eylemde, davranıĢta bulunanların gösterdikleri belli kaliteler eylemin kamusallığını belirlemektedir; ● Kamusal eylemde bulunanların heterojenlik nispeti ● EtkileĢim biçimi ● OluĢturulan anlam ● Politik veya günlük yaĢamla ilgili oluĢu ● EtkileĢim içinde bulunan kiĢi ve grupların sayısı ve büyüklüğü ● Yasal, politik, siyasi çerçeve Kamusal mekanda yapılan eylemler, belirli renk, etnik köken, gelir grubu, yaĢ ve cinsiyetten, insanların homojen olduğu gruplar tarafından ortaya konmaktadır. Özellikle politik, toplumsal konularda yapılan eylemlerde bu özellik gözlenir. Bu konuda etkileĢimin aktif veya pasif, içe dönük yada dıĢa dönük olması önemlidir. Bireyselliğin ve içsel yaĢamın açıkça ifade edilebilirliği karĢısında 372 medeniyet kaybolmuĢtur. Ġnsanlar yabancılarla etkileĢimde kendi iç korkularının kontrolsüz bir Ģekilde ortaya döküleceğinden çekinmeye baĢladıkları için, yabancıların birbiriyle konuĢma hakkına sahip olmadığı, herkesin yalnız bırakılma hakkının saklı tutulduğu günümüz kamusal yaĢamında, sessizlik bir kural haline gelmiĢtir. Böylece kamusal davranıĢ bugün daha çok gözlem, pasif katılım ve seyretmekle ilgilidir (Sennett, 1996). Kamusal mekanda geçen eylem; üyeler arasında grupları ve bireyleri toplumlarla, dünyayla ve kozmik dünyalarla, hatırlarla bağladığı miktarda daha çok kamusal olmaktadır. Eylem‘in mekan ile iliĢkisi kurularak, bireyler burayı bir ‗yer‘ olarak algılamaya baĢlar. Mekan ortak bir hafızanın oluĢmasına katkıda bulunuyorsa toplumsal fonksiyonları baĢarılı bir Ģekilde destekliyor demektir. Günlük hayatta kamusal yaĢam, insanın hayatta kalabilmek için gerekli ya da kiĢisel konfor ve alıĢkanlıklarından doğan ihtiyaçlarını gidermesi için yapılması zorunlu eylemler olarak gözükmektedir. Politik alanda mücadele bu temel ihtiyaçları aĢkın olduğundan gönüllü katılımı ve çabayı gerektirmektedir. Bu türlü eylem sırasında daha içten, daha çok kamusal ifadelerde bulunmak söz konusudur (ġahin, 2005; 2011). Eylem sırasında etkileĢime girenler kiĢi ile kiĢi, kiĢi ile grup olabilmektedir. Eyleme katılan taraflar ve taraflarda yer alan insan sayısı arttıkça, ortaya konan düĢünceler, fikirler, sorunlara çözüm önerileri daha büyük kitleler tarafından paylaĢılacak, konuyla ilgisi olmadığı için kamusal eylem dıĢında kalan ve olguyu kamusal olarak algılamayan birey sayısı da azalacaktır. Burada tekrar elektronik medyanın bir olayı yayarken bunun ne kadar kamusal olguya dönüĢtüğünü sınamak gerekmektedir. Medya, kitlelere ulaĢmakta ve herhangi bir sorun büyük topluluklar tarafından paylaĢılmaktadır. Ancak sorun bu aĢamada kamusal değildir. Soruna gösterilen somut tepkiler sorunu kamusal kılmaktadır. Kentsel mekan, estetik kriterleri iĢin içine katmadan kentlerde diğer yerleĢim birimlerinde binalar arasında kalan her tip mekan olarak atanılmamaktadır. Kentsel mekan, çeĢitli cephelerle geometrik olarak sınırlandırılmıĢ alanlardır. Mekanı algılamamızı kolaylaĢtıran temel özellik geometrik kurgusunu açık ve net olarak anlayabilmemizdir. Bu kaliteleri bulduğumuz dıĢ mekan, kentsel mekandır. DıĢ mekan ulaĢılabilir, açık havada hareket edebilmek için engelsiz, kamusal, yarı kamusal ve özel zonları bulunan mekandır (Krier, 1979). Tüm insan eylemleri mekan içinde gerçekleĢir. Kamusal eylemlerin insanların yakın olmaları, geniĢ bir kitleye etkileĢim içinde bulunabilmeleri aç ısından kentsel mekanlarda gerçekleĢmesi doğaldır. Kentsel kamusal mekanlar yabancılarla karĢılaĢma olasılığı en yüksek yer olduğuna göre farklı gruplar ancak bu tür mekanlarda biraraya getirilebilir. EtkileĢim biçimi bu mekanların eylemi özendirme nispetine göre Ģekillenebilir. Mekanın kurgusu ve içinde bulunan iĢaret ve semboller anlamın yaratılmasında etkili olabilir. Kitlelere ulaĢmanın en rahat mekanı olarak her türlü iktidar mücadelesinin verilebileceği yegane mekan kentsel mekanlardır ve oluĢturduğu örüntüyle farklı kiĢi, ve grupların ―bizim‖ diyebilecekleri bir mekanda eylem yapmalarına olanak sağlar. Kamusallık, en genel anlamıyla bir çoğulluk ve rahatça kullanım durumunu iĢaret ettiğinden, içindeki yaĢam koĢullarının barındırdığı pek çok özellik nedeniyle ―alıĢveriĢ mekanı‖ ile yakın iliĢki içindedir. Bu nedenle; çeĢitli Ģekillerde kamusallık biçimlerinin belirdiği, geliĢtiği ve dönüĢüme uğradığı yerler olarak alıĢveriĢ mekanlarının, hangi özellikleriyle bir kamusallık bilincinin ve yaĢantısının geliĢmesini sağladığı ve ―kamusal olma‖ anlamına bağlı olarak, alıĢveriĢ mekanları içinde hangi tür ve özelliklerde kamusal mekanların oluĢtuğu konusuna yanıt aranmalıdır (ġahin, 2011). 2.1. Kamusallığın Nedenleri Kamusallık, toplumda çok geniĢ bir dengenin parçasıdır. Ayrıca politik davranıĢlar, haklar kavramı, ailenin düzenlenmesi ve devletin sınırları gibi daha geniĢ bir bütünün parçası olarak taĢıdığı anlamlar vardır (Sennett, 1996). Kamusal olgu, bireyin kamunun bireyi olarak paylaĢtığı değerdir ve bu çoğu zaman her iki taraf içim önemli ve vazgeçilmezdir. Yani, birey olarak kiĢiyi yok sayan, bireysel ilgilerden bağımsız ve üstün bir kamusal Ģey yoktur. Dolayısıyla bir yerde meydana gelen bir olay veya bir etkinlik kollektif olduğu halde, kamusal nitelikte olmayabilir. Eğer böyle bir olgunun kendisini ilgilendirmediğini ve kendisini hiçbir biçime dahil bulunmadığı bir kiĢi varsa; o kiĢi için o olgu kamusal değildir (Karaman, 1991). Ġnsan ancak ―toplumda ve toplumla‖ var olabilmektedir. Toplum ise, bir biçimdir ve biçim de, örgütlenmeyi yada bir düzeni içermektedir. Bu nedenle; toplum kurumu, ―bir bütün oluĢturan ve bir bütün gibi tutarlık içinde çalıĢan‖ birçok özel kurumdan oluĢmaktadır. Kamusallığın bir göstergesi 373 olarak, ―ortak konuların çevresinde bir mücadele ortamının yaratılması‖ da, ancak böyle bir yapılanma içinde söz konusu olmaktadır (ġahin, 2011). Toplumun topyekun ‗kurumsallaĢtırılmasını‘ sağlayan ―birliği‖ kuran ise; ―o toplumu/topluluğu oluĢturan bireylerin tüm yaĢamını besleyen, yönlendiren ve yöneten, son derece karıĢık bir anlamlar dokusunun iç birliği ve tutarlılığıdır.‖ Bu doku, ―toplumun imgesel imlemlerinden oluĢan magma‖ olarak adlandırılır. Ġmlemlerin imgesel olmasının nedeni, ―akılcı‖ yada ―gerçek‖ öğelere tekabül etmemesi ve yaratım yoluyla ortaya konulmuĢ olmasıdır. Toplumsal olması ise, söz konusu imlemlerin, ―ancak anonim ve kiĢisel olmayan bir topluluk tarafından ‗kurumsallaĢtırılmıĢ‘ ve paylaĢılmıĢ olarak‖ var olmasıyla açıklanır (Castorıadıs, 1993). Doğal ya da toplumsal, her durumda insan kendisi için yararlı olmanın peĢindedir. Ama insan, ancak toplumsal durumda, yararlı karĢılaĢmanın imkanını en fazlaya yükseltebilmektedir, çünkü ―insan için en yararlı, kendi doğasıyla birleĢmeye en uygun varlıklar yine diğer insanlardır‖ (Bumin,1996). Bir topluluğun düzenleniĢ tarzı olarak ideolojik yapısı; siyasi iktidar kanalıyla gerçekleĢtirilen ―bir tür yukardan sosyalleĢtirme‖, yani ―sosyal iliĢkileri her düzeyde Ģekillendirme, adlandırma ve etiketlendirme olarak‖ değerlendirilmektedir. Bunun aracı olarak ideoloji, ―sadece bilimsel bilgi ile yaĢamayan insanın zihinselliğinin bir baĢka ĢekilleniĢi‖ ve ―insanlara yön veren bir anlam kümesi, bir harita‖ olarak tanımlanır (Uras, 1993). ―Sembolik toplum‖ görüĢü ise, düĢünsel sistemlerin doğal zorunluluk ve itkilere, pratik etkinlik ve mantığa indirgenmesine karĢı çıkarak, ―toplumsal yaĢamı oluĢturan iliĢkiler dokusunun sembolik bir nitelik taĢıdığı ve bu mantık ve nedene dayandığını‖ öne sürmektedir. Epistomolojik görüĢler açısından bakıldığında, doğal toplum modelini pozitivizmin, sembolik toplum modelini ise yorumsamanın temellendirildiği görülmektedir. Yorumlayıcı yaklaĢım açısından, ―bilgi ile dünya iliĢkisi, bir denklik iliĢkisi değil, bir oluĢum ya da kuruluĢ iliĢkisidir.‖ Bu nedenle, ―bilgi ile gerçek, dil ile dünya arasındaki iliĢki edilgin değil, etkin‖ olarak tanımlanır. Ġnsan-doğa iliĢkisi, aradaki temel kopukluğun, sonradan dolaylı bir Ģekilde sembolik düzenlemeyle giderilmesine dayanır. Aynı Ģekilde, ―toplumsal yaĢam da doğal çevre içerisinde geliĢir; ancak bu çevrenin anlamı ve etkisi, sembolik bir düzenlemenin sonunda belirmektedir‖ (Sunar, 1986). 2.2. Kamusallığın Anlamı Sosyal iliĢkilerin iki temel formu, kamusal ve özel yaĢamdır. Bunlar geleneksel olarak ayrıdırlar; çünkü özel yaĢam kiĢiseldir, orada yaĢayan tarafından kontrol edilir, bir insanın aile ve arkadaĢlarıyla tecrit edilmiĢ, korunmuĢ yaĢam bölgesidir. Kamusal yaĢamsa üç karakteristikle bağlantılıdır: ortak iyilik ve fayda için ortak refah, yabancılar tarafından genel gözleme açık olma ve bir insanlar çeĢitliliğini kapsayarak farklı davranıĢ ve ilgi alanları arasında hoĢgörünün geliĢmesini sağlama olarak tanımlanır (Brıll, 1989). Kamu tedarikinin bütün biçimleri, ―devlet, birey ve gruplar arasında, sonu gelmez bir biçimde yinelenen ve hep müzakere edilen bir anlaĢma‖ olarak, toplumsal sözleĢmenin bir parçasıdır. Böylesi anlaĢmaların iĢlemesi ise; insanların bencillikleriyle toplumsallıklarının, haklarıyla sorumluluklarının dengelenmesine bağlıdır. Bu anlamda, ―hayallerden bıkmıĢ toplumlar ve bağlılık göstermek için neden bulamayan gruplar‖ için ―kamu fikrinin bir etiketten öte anlam ifade etmediği modelleri,‖ ―kendi köklerinden iyice kopmuĢ modeller‖ olarak nitelendirilir (Mulgan, 1995). Ġnsan iliĢkileri açısından ise; kamusallığın birleĢtirici olma anlam ve iĢlevinin vurgulanması, özellikle günümüzdeki yabancılaĢma, iletiĢim kopukluğu ve ―farklı olana‖ karĢı tepkilerin yoğunlaĢmasına karĢı bir eleĢtiri olarak gündeme gelmektedir. Sözgelimi R. Rorty, ―diğer insanlarla bir dayanıĢma duygusu hissetme yönünde ahlaki bir yükümlülükten‖ söz eder. ―DayanıĢma‖ daha çok, giderek daha fazla artan geleneksel din, ırk, adet gibi farklılıkları ―önemsiz görebilme yeteneği‖ ve böylece ―biz‖ den çok farklı insanları da ―biz‖ sıfatına dahil olarak düĢünme yeteneği olarak ele alınırken; ―dayanıĢmanın‖ ifadesini, ―birbirimizin ortak insanlığını tanıma‖ da bulacağı belirtilir (Rorty, 1995). 2.3. “Kamusal” Mekanın Görevleri Kamusal mekan, her toplu ve toplulukta farklı ölçeklerde karĢımıza çıkar. Kamusal mekan yumuĢaktır ve Ģartlara göre Ģekillenir. Dünya üzerinde bulunan tüm insanları içine alabilecek mekanlar, dünya yüzeyinde gözenekli bir sünger oluĢturur. Kamusal mekanlar bu süngerin dıĢarıdan emdiği su gibidir. Farklı miktarlarda bu gözeneklere girer yada çıkarlar. Kamusal mekanlar, alıĢveriĢ merkezleri, plazalar, atriumlar ölçeğinde tanımlanabilir. Kimileri kapalı, kimileri açıktır, kimilerine 374 ulaĢım kontrol altındadır, kimilerine değildir, kimileri kamu kimileri özel giriĢim tarafından kurulmuĢtur. Bu mekanların yönetimi duruma göre kamunun yada özel giriĢimcinin elindedir. Ancak bu mekanların ortak yönü insanların birey veya grup aktiviteleri için gittikleri, günlük ihtiyaçlardan yada toplumsal amaçlarla eylemde bulundukları, eylem yapmalarını destekleyecek donatıların bulunduğu, kamunun kullanımına açık mekanlar olmalıdır (Carr ve diğ. 1992). 19. yüzyılın son 20-30 yılında mağaza sahipleri iĢletmelerini gösteri karakteri üzerinde oldukça sistemli yollarla çalıĢmaya baĢladılar. Zemin kata dökme camdan vitrinler yerleĢtirildi, buralar koyulan mallar mağazadaki sıradan mallar değil, en sıra dıĢı türden parçalardı. Vitrin dekorasyonları zamanla daha da fantastik ve özenli duruma geldi. Ticaretteki yeni düĢünce kodu kamusal alan anlayıĢında daha geniĢ bir değiĢimin iĢaretiydi. KiĢisel duygulara yatırım ve pasif gözlem birleĢiyordu; kamusal alana çıkmak hem kiĢisel hem de pasif bir deneyimdi (Sennet, 1996). Çubuk‘a göre, kentsel kamusal mekanlar kent insanlarının birbirleriyle karĢılaĢtıkları yerlerdir. Genelde, kentsel kamu mekanlarını oluĢturan yapılanmamıĢ ve yapılanmıĢ mekanlarda, toplumsal yaĢamımızın nicel ve nitel yoğunlaĢması sonucu beliren gereksinimlerin karĢılanması gerekmektedir. Kamu mekanlarının sağladığı önemli iĢlevler vardır. Bunları dört grupta toplamak olasıdır: ● Psikolojik ve sensoriyel gereksinimlerin sağlanması (can sıkıntısını kovan çeĢitlilik-zevkhayal-keĢif-gezi-kalabalıkla içiçelik-yada izole olma-sukün veya hareketlilik-hız veya yavaĢlık, yerlerin tanımı-ortak yaĢamın sembolleri) ● Sosyal iliĢkilerin sağlanması (kendiliğinden olan, ferdi yada ortak giriĢimler programlı karĢılama-bilgi değiĢimi-güven-bekleme-baĢı boĢ gezme-kültür-gösteri-değiĢik iletiĢimler-eğitim öğrenme oyunları) ● Ekonomik değiĢimlerin sağlanması (Hizmetler-ticaret-iĢ-ortak mekanlarda, aynı iliĢkilere sahip olmayan sektörlerden her birine özgü koĢullarda ekonomik değiĢimin sağlanması) ● Yararlı deplasmanların sağlanması (Rahat koĢullarda her vasıtaya adapte olan yaya-vasıtaçocuk arabası-sakatların deplasmanı-bisiklet-motosikletli-toplu taĢıma-otobüs vs. ye olanak sağlanması gibi) (Çubuk, 1989). Özne ve öteki arasındaki mekan farklılığın mekanıdır ve melezleĢme zonları bu farklılığın yaĢanmasında önemlidir. MelezleĢmenin temastan kaynaklanması ve hem özneden hem de ötekinden farklı olması önemli. Böyle bir mekanda, özne ve öteki arasındaki iliĢkinin asla bir özne, özne iliĢkisi olması gerekiyor. BaĢka bir Ģekilde soyutlarsak, kamusal mekanlar, sosyal olarak düĢünüldüğünde ―ötekileri‖ nesne olarak değil, özne olarak kavramlaĢtırmalıdır (Bhabha, 1994). Bunun sağlanması için ötekilerin ve öznenin arasında ―temas‖ olanakları gerekiyor. Hem herkesin kendisi olarak güvenle var olabileceği, hem de farklarla karĢılaĢabileceği, buluĢabileceği, temas edebileceği mekanlar gerekiyor ki, zaten kamusal mekanların canlı melez zonlar olabilmeleri için farklılıkları nötrleĢtirmek yerine, teması, kozmopolitliği destekleyen mekanlar olmaları gerekiyor (DemirtaĢ ve diğ. 1996). Genel olarak bakıldığında, kamusal mekanın temel amacı, ―toplumsallığı yerleĢtirmek ve sosyal iliĢkileri dengelemek‖ olarak saptanabilir. Bu durumda da, birbirinin gücünü azaltan iki iĢlevin karĢı karĢıya kaldığını düĢünmek mümkündür. Kamusal mekanlar, ―herkese açık‖ tır ve bu nedenle, ―yetkililerin izni olmadan ya da haklı bir amaç belirtmeden, istediğimiz gibi gidip geldiğimiz‖; ayrıcalıklarımızı ya da bir yere ait olma hissini tecrübe ettiğimiz yerlerdir. Buralar, alıĢveriĢ merkezleri gibi özel iĢlevlere sahip olsalar bile, aynı özgürlük söz konusudur. Çünkü her etkinlik belli bir düzeyde kollektif olarak anlaĢılır ve katılım, kurumsallaĢmıĢ olabileceği gibi rastlantısalda olabilir. AlıĢveriĢ merkezlerindeki kamusal mekanlar onu kullanma olanakları sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kentsel yaĢamla eĢ anlamlı baĢka bir çok iĢlevi ve etkinliği de içerir (ġahin, 2011). 3. Alışveriş Merkezlerinin Mekansal Belirleyicileri- Etkili Kalitelerin Değerlendirilmesi AlıĢveriĢ merkezlerinde, kamusal mekan-kamusallık kalitesinin yüksek olması farklılıkların karĢılaĢabileceği mekanlar olabilmeleri için Ģu üç mekana bağlı kaliteleri bünyelerinde barındırmaları gerekmektedir; 1. Fiziksel Mimari 2. Kullanım-ĠĢlevsel 3. Sosyal-Toplumsal AlıĢveriĢ mekanlarının, bu üç kaliteden birini tam olarak yerine getirememesi durumunda kamusallık olgusunun, ideali yakalayamaması olarak adlandırılabilir. Buda beklenilen geliĢiminin aksine istenilmeyen bir Ģekilde kullanım yoğunluğunun azalmasını sağlar (ġahin, 2011). 375 3.1.Fiziksel Mimari Mekana Bağlı Kaliteler Binaların ve kentsel çevreyi oluĢturan diğer bileĢenlerin birlikte sağlıklı iliĢkisini ortaya koyan kentsel mekan tasarım kaliteleridir. Bu kaliteler, kentin mekansal ve biçimsel koĢullarının anlamlı bir bütünlükle oluĢmasını sağlayan kente özgü bir örüntü dilini oluĢturmaktadır (ġekil 1.2.3.), (Çevik, 2002; ġahin, 2005; 2008). Fiziksel mimari mekana bağlı kaliteler Ģu baĢlıklarda incelenebilir: ● Mekansal kapalılık ● Ġçerisi dıĢarısı iliĢkisi ● ArdıĢık mekan oluĢumları/Mekanlar arası süreklilik, Dizimsel kurgu ● DeğiĢen yönelmeler ● Dinamik/Statik mekanlar ● Diğer kaliteler ● Su, YeĢil ve Diğer mobilyalar ● Malzeme-Doku-Renk ● Aydınlatma ● Kot farkları ġekil 1. 2. 3: Sony Center (Berlin) Ġç ve DıĢ Mekan Görünümleri (F. ġahin ArĢivi) 3.2. Kullanım-İşlev İlişkili Kaliteler Kamusal mekanlara kullanıcıların çekilebilmesi için onların ihtiyaçlarını karĢılayacak fonksiyonların mekanlara getirilmesi gerekmektedir. YaĢayan, canlı mekanlar yaratmanın koĢulu, kentsel mekanın bölgedeki insan yaĢayıĢına ve gerçekleĢtirilecek yapının amacına uygun olarak iĢlevlendirilmesidir. Kamusal mekanlar ticaret ile düĢünüldüğünde hayatta kalmak için insanın karĢılamak zorunda olduğu zaruri ihtiyaçların karĢılanması için birleĢtirilmiĢ olur. Ġhtiyaçların karĢılanması günlük alıĢveriĢle giderilir. Bunlar sağlanırken diğer alternatifli olanakların var olması kendi içlerindeki çalıĢma Ģekilleriyle alıĢveriĢ eyleminin zevkli bir hal almasını ve kullanıcı potansiyelinin tümüne hitap edecek mekansal birleĢmelerin belirleyicileri durumunda kalarak geliĢimini nitelemektedir (ġekil 4.5.6.), (Dawson ve Lord, 1983; ġahin, 2005; 2008). AlıĢveriĢ merkezlerindeki iĢlevsellikle mekanların ihtiyaçlara cevap vermesi, aranan ve istenen konuyu ve esasları iyi tanımak ve uygulamak gereklidir. Kullanım-ĠĢlevsel kaliteler Ģu baĢlıklarda incelenebilir: ● Programlar/ĠĢlevsellik ● Aktivitelerde çeĢitlilik ve çekicilik ● DeğiĢiklik (macera, sürpriz, heyecan) ● Olanaklar (dinlenme, günlük sıkıntılardan kurtulma) ġekil 4. 5. 6: Arkaden (Berlin) Ġç ve DıĢ Mekan Görünümleri (F. ġahin ArĢivi) 376 3.3. Sosyal ve Toplumsal Mekana Bağlı Kaliteler Kamusal olmanın bir gereği de mekanın, toplumsal kimlik ile bağlantılı olarak, toplumsal olay ve eylemlere sahne olması; bunun yanısıra erk-mekan iliĢkisiyle ilgili olarak, insanların güç oluĢturmak ve güçlerini sembolize etmek için bir araya geldikleri yer olmasıdır (Çevik, 1991; Karaman, 1991; Yenice, 1998; ġahin, 2007; 2008). Fiziksel ve sosyal koĢullara uyum, kendinin orada huzurlu, rahat, güvenilir, evinde gibi hissedilmesiyle ortaya çıkmakta ve varolan-verilen mekansal ve sosyal çevre koĢullarına doğal bir uyumla bazen alternatifsiz veya zorlama-pasif ve bilinçli olarak yaĢayanların çevreleriyle olan karĢılıklı iliĢki sürecinde geliĢen uyum-aktif uyum olarak ele alınabilmektedir (ġekil, 7.8.9.), (Çevik, 1991). Sosyal ve toplumsal mekana bağlı kaliteler Ģu baĢlıklarda incelenebilir: ● Demokratik olma ● Eylem özgürlüğü ● Talep edilebilme ● Yetenekleri geliĢtirme ● Korunma/Güvenlilik ● Anlamlı olma ġekil 7. 8. 9: Market Hall (Rotterdam) Ġç ve DıĢ Mekan Görünümleri (F. ġahin ArĢivi) AlıĢveriĢ merkezlerinde, özel fonksiyonlu mekanlar oluĢturmanın yanısıra insanların biraraya gelmesini sağlayan iç mekanların kurgulanması gerekmektedir. Kent mekanları hem bina içinde devam ettirilmeli hem de iç mekanı fiziksel, iĢlevsel, sosyal olarak kamusal mekana dönüĢmeye uygun yapıların tasarlanmasına önem verilmelidir. Dolayısıyla; alıĢveriĢ merkezlerindeki geliĢim, kentsel kamusal mekanların geliĢimine bağlıdır. Bu mekanlarda, fiziksel-mimari, kullanım-iĢlev iliĢkili, sosyal-toplumsal mekana bağlı kalitelerden oluĢur (ġahin, 2005). Kurgulanan mekansal kaliteler, toplumsal örgütlenme içindeki kamusallığın anlamını ve nedenlerini etkilemektedir. Yere ve toplum yapısına bağlı olarak değiĢim gösteren kamusal mekanın anlamı, kent modeli konseptinde tasarlanan alıĢveriĢ merkezleri özelinde yeniden yorumlanmasına neden olmaktadır. AlıĢveriĢ merkezlerinin yeni buluĢma/yaĢam mekanları ve zamanı değerlendirme noktasında alternatifli olması kentliler için sunulan popüler mekan özelliğini artırmaktadır. Kullanıcılarına alıĢveriĢ etkinliğinin yanında toplanma, buluĢma, dolaĢma, seyretme, öğrenme, yetenekleri geliĢtirme vb. sunulan eylemlerin nitelikleri/alternatifleri alıĢveriĢ merkezlerinin birbirinden ayrımlarını ve kentsel süreklilik noktasındaki duruĢlarını/rollerini ortaya çıkarmaktadır (ġahin, 2011). SONUÇ Her kesimden kullanıcının kendine ait çıkarımlar yapması ve gereksinimlerine seçenekli yanıtlar bulması kamusallık bilincinin ön plana çıkmasına neden olmaktadır. AlıĢveriĢ merkezlerinde aktif ve pasif etkileĢim ile biraraya gelinen buluĢma zonları niteliğinin tanımlanması, sunduğu mekansal düzenleme, ölçü-oran oluĢumu ve destek öğelerine bağlı kamusallık derecelenmeleri yeni yaĢam merkezlerini kuĢatmaktadır. AlıĢveriĢ merkezleri, bir kabuk içinde herkesin kullanımına açık kamusal mekan yaratma anlayıĢını, zamana bağlı olarak değiĢen gereksinimlere göre yorumlaması gerekmektedir. Mimari form oluĢumuyla kentsel duvar/sınır niteliğinin ötesinde sunduğu mekansal kalitelerle kentsel sürekliliğini bina içine taĢıyarak, iç mekanı fiziksel, iĢlevsel, sosyal olarak kamusal mekana dönüĢmeye zemin 377 hazırlayıcı nitelikte olmalıdır. Günümüz alıĢveriĢ merkezlerindeki kentsel kamusal mekan olgusu, biçimsel değiĢiminin yanında anlamsal dönüĢümünü fiziksel-mimari, kullanım-iĢlev iliĢkili, sosyaltoplumsal mekan kaliteleri üzerinden baĢka düzlemlere taĢımaktadır. REFERANSLAR Arendt, H. (1994). Ġnsanlık Durumu, Çev: B. S. ġener, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları Aydınlı, S. (1993). Mimarlıkta Estetik Değerler, Ġstanbul Teknik Üniversitesi, Ġstanbul: Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi Yayınları. BaĢkaya, A., Wilson, C., ve Özcan, Y. Z. (2004). Wayfinding in an Unfamiliar Environment: Different Spatial Settings of Two Polyclinics, Environment and Behavior, 36, 839. Becker, H., Keim, K. D. (1972). Wahrnehmung in der Stadtischen Umwelt-Möglicher Impuls für Kollektives Handeln, Berlin: Verlag Kiepert. Benedikt, M. L., (1979). To Take Hold of Space: Isovist and Isovist Fields, Environment and Planning, 6, 47. Berry, J. W. (1976). An Ecological and Culturel Factors in Spatial Perceptual Development, Environmental Psychology Man and His Physical Settings, Edited by H. M. Proshansky, W. H. Ittelson, L. G. Rivlin, Holt Rinehart and Winston Inc., USA. Bhabha, H. K. (1994). The Location of Culture, London: Routledge. Brıll, M. (1989). Transformation, Nostalgia and Illusion in Public Life and Public Place, Public Places and Spaces, Ed.: I. Altman ve E. Zube, New York: Plenum Press. Carr, S., Francıs, M., Rıvlın, L. ve Stone, A. M. (1992). Public Space, New York: Cambridge University Press. Castorıadıs, C. (1993). Dünyaya, Ġnsana, Tabiata Dair, Çev.: H. Tufan, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları. Cullen, G. (1971). The Concise Townscape, London: The Architectural Press. Cüceloğlu, D. (1991). Ġnsan ve DavranıĢı Psikolojinin Temel Kavramları, Ġstanbul: Remzi Kitapevi Çevik, S. (1991). Mekan-Kimlik-Kimliklendirme Trabzon Sokakları Örneği, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. Çevik, S., ve Özen, H. (1995). Özel-Kamusal Mekan Olgusunun Geleneksel ve Günümüz YaĢama Çevrelerinde Ġncelenmesi, Uluslararası 7. Yapı ve Yaşam Kongresine Sunulmuş Bildiri. Çevik, S. (2002). Kentsel Tasarım Bilgisi Lisans Ders Notları, Karadeniz Teknik Üniversitesi, MühendislikMimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Trabzon. Çubuk, M. (1989). Kamu Mekanları ve Kentsel Tasarım, Kamu Mekanları Tasarımı ve Kent Mobilyaları Sempozyumunda Sunulmuş Bildiri. DemirtaĢ, S., Diken, B., ve Gözaydın, Ġ. B. (1996). Mekan ve Ötekiler, Ġstanbul: Metis Yayınları. Gibson, J. J. (1979). The Ecological Approach to Visual Perception, Boston: Houghton Mifflin. Hillier, B. (1996). Space is the Machine, Cambridge: Cambridge University Press. Hillier, B. (2001). A Theory of the City as Object or, How Spatial Laws Mediate the Social Construction of Urban Space, Proceedings of the 3rd International Space Syntax Symposium, Georgia Institute of Technology, Atlanta Kongresine Sunulmuş Bildiri. Holahan, C. J. (1982). Environmental Psychology, Random House Inc., USA. Karaman, A. (1991). Toplu Konut Alanlarının Tasarımında Sosyo Kültürel Veriler: Bazı Ġlke ve Ölçütlerin Ġrdelenmesi, Yapı Dergisi, 118, 35-45. Krier, R. (1979). Urban Space, Academy Editions, London. Lang, J. (1987). Creating Architectural Theory. The Rol of The Behavioral Sciences in Environmental Design, Newyork: Van Nostrand Reinhold. Lynch, K. (1961). The Image of City, Cambridge: M.I.T. Press. Lynch, K. (1981). A Theory of Good City Form, Cambridge-London: MIT Press. Mulgan, G. (1995). Antipolitik Çağda Politika, Çev.: A. Yılmaz, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları. Öktünç, A. (2005). Transit Olarak Kullanılan Mekanlar; Modern Mimaride ―YersizleĢen‖ Mekanların Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul. Özbilen, A. (1982). Meryemana (Sumela) Kırsal Yöresinde, Çevre Tasarımı Ġçin Kullanıcıya Referans Olan, Yapay, Doğal Ġmgelem Öğelerinin AraĢtırılması, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. Rapoport, A. (1977). Human Aspects of Urban Form, Perception of Environmental Quality, Oxford: Pergamon Press. Peponis, J., ve Wineman, j. (2002). Spatial Structure of Environment and Behavior, in Handbook of Environmental Psychology, ed. Robert B. Bechtel, Arza Churchman, J. Wiley, New York. Rorty, R. (1995). Olumsallık, Ġroni ve DayanıĢma, Çev. M. Küçük-A. Türker, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınevi. Sennett, R. (1996). Kamusal Ġnsanın ÇöküĢü, Çev: S. Durak-A. Yılmaz, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları. Sözen, M. (2004). Mimarlık ve Aydınlatma IĢık ve Mimarlık, Arredamento Mimarlık, 09, 90. 378 Sunar, Ġ. (1986). DüĢün ve Toplum, Ankara: Birey ve Toplum Yayınları. ġahin, F. (2005). AlıĢveriĢ Merkezlerinin Biçimlenmesinde Önemli Boyutlardan Kamusal Mekan ve Kamusallık Olgusu, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. ġahin, F. (2007). The Effects to Living Quality of Social Quality in The Shopping Centers, International Congress of Asian and North African Studies Kongresine Sunulmuş Bildiri. ġahin, F. (2008). Teknolojinin AlıĢveriĢ Merkezlerindeki Mekansal OluĢuma Yansıması, 3. Ulusal Genç Mimarlar BuluĢması, Mimarlık ve Teknoloji Sempozyumuna Sunulmuş Bildiri. ġahin, F. (2011). Günümüz AlıĢveriĢ Merkezlerinde Kentsel Kamusal Mekan Olgusu, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon. Uras, U. (1993). Ġdeolojilerin Sonu Mu?, Ġstanbul: Sarmal Yayınevi. Türkoğlu, H. D. (1998). Açık Mekanların Kapalı Mekanlara DönüĢümü: ġehir Merkezlerinde AlıĢveriĢ Alanları, Yapı Dergisi,195, 57-63. Yülsel, G. (1979). Kentsel Tasarımda Boyutlandırma Ölçütleri ve Ülkemiz Ġçin GeniĢ Kapsamlı Bir Model Önerisi, Doktora Tezi, Ġ. D. G. S. A., Mimarlık Fakültesi, Ġstanbul. Zacharias, J. (2001). Pedestrian Behavior and Perception in Urban Walking Environments, Journal of Planning Literature, 16, 3. 379 Mikro Taktiklerden Kentsel Tasarım Stratejilerine Taktiksel Kentçilik: Kentsel Bir Sanat Ve Zanaat Biçimi Berrin AKGÜN YÜKSEKLĠ Doç. Dr. Balıkesir Üniversitesi, Türkiye bakgun@balikesir.edu.tr Ayni Deniz KABAKOĞLU * ArĢ. Gör. Balıkesir Üniversitesi, Türkiye denizakalan@gmail.com Özet Bu çalıĢmanın amacı, taktiksel kentçiliğin, kuramsal altyapısı, nedenleri, kapsamı, farklı yöntemleri ve güncel örnekleri ile birlikte ele alınarak, incelenmesidir. Taktiksel kentçilik (Tactical Urbanism), Guerilla Urbanism, Temporary Urbanism, Pop-Up Urbanism, Insurgent Urbanism, Bottom-Up Urbanism, Self-Help Urbanism, Unstable Urbanism, User-Generated Urbanism, Ad-Hoc Urbanism, Experimental Urbanism, Improvisational Urbanism, Unplanned Urbanism, Participatory Urbanism, Prototype Urbanism, Grassroots Urbanism, Open-Source Urbanism, Informal Urbanism, Urban Bricolage, Urban Acupuncture, ve Urban First Aid gibi kavramsal yaklaĢımların, ortak eylem biçimi olarak tanımlanmıĢtır. ÇalıĢmada taktiksel kentçilik pratiklerinin, anafikirlerin elde ediliĢ ortamları ve yaygınlaĢma ortamlarına göre sınıflandırılmıĢ; bulgular sanat/zanaat ve gündelik taktik/kentsel strateji kavram çiftleri ile tartıĢılmıĢtır. Taktiksel kentçilik, anti-modernist, eleĢtirel, teorik bir zemine oturduğu ve taktiksel nitelikte bir anafikir kentsel müdahalenin baĢlangıç koĢulu olduğu için bir sanat formudur. Kentlileri harekete geçirmesi açısından kentlilik bilincinin yeni formlarını ortaya çıkartan bir vernaküler sanat ve kentsel zanaattır. Taktiksel kentçilik pratikleri, gündelik hayatın anti-otoriter karakterinde oldukları için disipliner, denetleyici pratiklere, stratejilere ve kuramsal yaklaĢımlara dönüĢtürülemezler. Ancak, taktiksel kentçilik hareketi, meĢru ve formal kentsel stratejilere dönüĢtürülmekte hatta akademik çevrelerce de bir kentsel tasarım yöntemi olarak meĢrulaĢtırılmaktadır. Anahtar Kelimeler: gündelik hayat, mikro-mekansal kentsel pratikler, taktiksel kentçilik, Michel De Certeau From Micro Tactics To Urban Planning Strategies, Tactical Urbanism: An Art Form And An Urban Craft Practice Abstract This study aims to analyze tactical urbanism, by handling it with its theoretical framework, causes, extent, various methods and current examples. Tactical Urbanism is defined as the common action method of varied conceptual approaches such as Guerrilla Urbanism, Temporary Urbanism, Pop-Up Urbanism, Insurgent Urbanism, Bottom-Up Urbanism, Self-Help Urbanism, Unstable Urbanism, UserGenerated Urbanism, Ad-Hoc Urbanism, Experimental Urbanism, Improvisational Urbanism, Unplanned Urbanism, Participatory Urbanism, Prototype Urbanism, Grassroots Urbanism, OpenSource Urbanism, Informal Urbanism, Urban Bricolage, Urban Acupuncture, and Urban First Aid. Tactical Urbanism is categorized into its production areas and dissemination areas and discussed with daily tactic/urban strategy, art/craft dualities. Tactical Urbanism is an art form since it upholds an anti-modernist theoretical intellectual ground and a creative thought forms an initial condition for experimental study. It is a vernacular art, even an urban craft that reveals new forms of urban awareness in regard to bringing citizens into action. Tactical urbanism practices have a structure that can‘t be transformed into theoretical approaches that are in use and design methods. However tactical urbanism movement that is adopted and put into action also by public institutions, is being legalized as urban formal strategies and even being legitimized as an urban design method by academia. Keywords: everyday life, micro-spatial urban practices, tactical urbanism, Michel De Certeau 380 GĠRĠġ Kentle ilgili problemlere mekânsal ölçekten yaklaĢan ve kentli, kentsel yaĢantı, kamusal mekan, gündelik hayat gibi kavramları merkezine oturtan, bu nedenle de alıĢılageldik mimari ve kentsel tasarım yöntem ve pratiklerinden farklı müdahale biçimleri öneren yaklaĢımların araĢtırılması bu çalıĢmanın konusunu oluĢturmaktadır. Kente küçük ölçekli (Uzer, 2013) ya da mikro ölçekli müdahale eden (Tan, 2009) ―mikro-mekansal kentsel pratikler‖ (Iveson, 2013) kentsel çevreyi yaĢanabilir kılmak amacıyla geliĢtirilen, kentsel sorunları, semt, mahalle, sokak, bina ya da daha küçük ölçeklerden kavrayan yaklaĢımlardır. Bu pratiklerin oluĢturduğu geniĢ yelpazede farklı adlar altında çeĢitli sanatçıların sanat formu niteliğindeki tasarımlarından, kentlilerin yaĢadıkları çevreyi gündelik olarak daha insancıl bir biçimde kullanabilmek amacıyla uyguladıkları eylem kiplerine, hatta yerel yönetimlerin desteklediği ve uyguladığı kentsel mekanı dönüĢtürücü küçük müdahalelere kadar değiĢen kentsel pratiklerden bahsedilebilir. Bu nedenle bu çalıĢmada; Guerilla Urbanism, Temporary Urbanism, Pop-Up Urbanism, Insurgent Urbanism, Bottom-Up Urbanism, Self-Help Urbanism, Unstable Urbanism, User-Generated Urbanism, Ad-Hoc Urbanism, Experimental Urbanism, Improvisational Urbanism, Unplanned Urbanism, Participatory Urbanism, Prototype Urbanism, Grassroots Urbanism, Open-Source Urbanism, Informal Urbanism, Urban Bricolage, Urban Acupuncture, ve Urban First Aid (Finn, 2014) gibi farklı adlar alan kentsel yaklaĢımların, ortak eylem biçimini tanımlamak amacıyla Taktiksel kentçilik kavramı kullanılmıĢtır. Bu çalıĢmanın konusu, Taktiksel kentçiliğin, kuramsal altyapısı, nedenleri, kapsamı, farklı yöntemleri ve güncel örnekleri ile birlikte ele alınarak, incelenmesidir. Bu konudaki az sayıdaki yayında, taktiksel kentçilik pratiklerinin benzerlikleri ve farklılıkları hakkında ortak bir yargıya varılamamıĢtır. Taktiksel kentçilik hareketleri ile ilgili literatürdeki sınıflandırma denemesi yoksunluğunun nedeni; bu pratiklerin net olarak tanımlanamayan, kolay bütünlenemez, parçacıl bir yapıya sahip olmalarıdır. Örneğin, aynı tasarımcı ya da tasarım ekibi, farklı adlarla anılan hareketlerin içerisinde görev almakta ya da bazı yayınlarda aynı örnek farklı hareketlerin adları altında anılmaktadır. Bu nedenle, bu çalıĢmada taktiksel kentçilik pratikleri, yayınlardaki adlarına ya da müdahale biçimleri arasındaki benzerlik ve farklılıklara göre sınıflandırılmak yerine taktiksel ana fikirlerinin ortaya çıkıĢ ortamlarına ve popülerleĢerek yaygınlaĢma alanlarına göre sınıflandırılmıĢtır. Bu sınıflandırma sonucu ortaya çıkan farklılaĢma eksenleri, taktiksel kentçiliğin sanat/zanaat ve gündelik taktik/kentsel strateji kavram çiftleri (düaliteleri) ile tartıĢılmasına olanak sağlamıĢtır. Taktiksel Kentçilik Nedir? Taktiksel kentçilik pratiklerinde Michel De Certeau‘nun (1984) da belirttiği gibi akademik ve disipliner tasarım alanlarının ve ―görsel, panoptik ya da kuramsal‖ yaklaĢımların ―geometrik‖ mekanından çok ―eylem, uygulama ve üretme‖ye yönelik olan gündelik hayat, tasarım ve uygulamaya temel oluĢturur. Taktiksel kentçilik, De Certeau‘nun (1984) taktik kavramı çerçevesinde, kentin kent plancıları ve mimarların tasarlama stratejileri ile planlanmıĢ fiziksel normatif mekanına anlık ve geçici müdahalede bulunmak, kentsel sistem içerisinde parazit oluĢturmak amacıyla oluĢturulmuĢ bir mekan üretme pratiğidir. Onun gündelik hayatın içinde tanımladığı taktikler gibi, sistemin boĢluklarını kullanan ve onun küçük bir parçasını, geçici olarak dönüĢtüren ve kendisi geçici olsa da uzun süreli kalıcı değiĢimlerin potansiyelini taĢıyan pratiklerdir (Uzer, 2013). Kentlinin harekete geçirilmesi ve katılımının hedeflendiği bazı çözümler, anlık etkiler yaratmakta ve kentte oluĢan sinerjinin olumlu sonuçlarını kapsamaktadır. Dernek, vakıf ve benzerlerinde olduğu gibi kent gönüllüğü esasına dayanmakta ancak kendiliğinden bazen de illegal bir örgütlenme olması dolayısıyla bunlardan farklılaĢmaktadır. Bu nedenlerle, kentsel tasarım projelerinden ya da kullanıcı katılımlı tasarlama süreçlerinden farklıdırlar. Yani, mimari ve kentsel tasarım projelerinde kullanılan kuramsal yaklaĢımlara ve tasarım metotlarına dönüĢtürülemez bir yapıya sahiptirler. Ayrıca iĢlevsel olmaları nedeniyle grafitti gibi sanatsal ve estetik karĢı hareketlere ya da duvar yazıları gibi politik karĢı hareketlere de benzemezler. Taktiksel kentçilik, kent plancısı Mike Lydon‘ın baĢında olduğu New York‘lu aktivist grup ―Streets Plan Collaborative‖ tarafından 2010 yılında teorikleĢtirilerek savunulmaya baĢlanmakla beraber bu tarihten önce de sonra da farklı adlarla anılan benzer nitelikli mikro-mekansal kentsel 381 pratiklerden söz edilebilir. Örneğin çerçilik, tarihi çok eskilere dayanan ve ülkemizde son yıllara kadar yaygınlığını sürdüren bir mobil ticaret ve geçici bir mekansallık biçimidir. Bu örneklerin özündeki hareketlilik ve barınma iĢlevine göre kullanılan mobil mekânsal donatı elemanları de Certeau‘nun (1984) da belirttiği gibi ―planlı, berrak, okunaklı kent mekanının‖ üzerinde kalıcı olmayan, kolay okunamayan ve daima gündelik olarak kalacak izler ve etkiler bırakmaktadır. Yerel yönetimlerin zabıta müdürlüklerinin illegal bir ticaret biçimi olarak savaĢtığı iĢportacılık ya da seyyar satıcılık da kent mekanında aynı etki ve izleri bırakmaktadır. Bu ve benzeri mekansallıklar taktiksel kentçiliğin baĢlangıcının Antik Döneme kadar indirilebilmesine olanak sağlamaktadır (Mould, 2013). 1960‘lı yıllarda Guy Debord ve Sitüasyonist Enternasyonel‘in deneysel giriĢimleri bu konudaki erken çalıĢmalardan biri olarak görülebilir. 1970‘li yıllarda Ant Farm, Archigram (Resim 1), Gordon MattaClark ve Anarchitecture gibi tasarımcıların pop-up ve geçici tasarım önerileri, mimari ve kentsel tasarım ile gündelik hayat arasındaki sınırları bulanıklaĢtıran örneklerdir (Finn, 2014). Yine 1973 yılında yapılan Liz Christy Community Garden (Resim 1) bugünlerdeki Green Guerilla hareketinin baĢlangıcı olarak sayılabilir. Taktiksel kentçilik eylemlerinin, düĢük teknoloji, yerel malzeme kullanımını ve kentli katılımını teĢvik eden yapısı, uygulandıkları alanlar dıĢında benzer problemlere çözüm örneği olabilme potansiyeli gibi pratik yararları bu hareketin kısa sürede dünya çapında yaygınlaĢmasına neden olmuĢtur. Resim 1: Community Garden Movement ,‗Liz Christy Garden‘ , New York. Kaynak: http://www.greenguerillas.org/ adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Taktiksel Kentçilik Pratiklerinde Amaçlar, Yöntemler ve Eylem Biçimleri Taktiksel kentçilik hareketini teorik temele oturtarak savunan Street Plans Collaborative amaçlarını; yaĢanabilir kentler için kaliteli kamusal mekanlar üretmek, banliyöleĢmenin kente verdiği zararları tersine çevirme amacıyla yaya hareketlerinin temel alındığı, karma kullanımlı ve kompakt mahalleler oluĢturmak olarak açıklamaktadır. Grubun çıkardığı yayınlarda insan odaklı hümanist bir sosyal ve fiziksel çevrede yaĢayabilmek amacıyla kentsel müdahalelerin yerel problemlere yerel çözümler sağlayacak biçimde cadde, ada ve yapı ölçeğinde olması gerektiği üzerinde durulmaktadır(Lydon v.d., 2011). Küçük ölçekli bir mekana düĢük bütçe ile uygulanabilecek, kentsel değiĢimi ve kentlinin bilinçlenmesini sağlayacak biçimde çarpıcı hatta kıĢkırtıcı, kentlinin yararını gözeten, mobil ya da bazen geçici, iĢlevsel bir ana fikrin uygulanması, taktiksel kentçiliğin en önemli koĢuludur. Taktiksel nitelikli ana fikirlerin akademik ya da disipliner teorik çerçevenin ve bu çerçeveye özgü üniversite, meslek odaları, hatta bienal, sergi, yarıĢma gibi kurumsallaĢmalar dıĢında üretilmesi ve herhangi bir kamu ya da özel finansal destek almaksızın ya da onay beklemeksizin giriĢimde bulunulması taktiksel kentçiliğin diğer önemli bir karakteristiğidir. Yani taktiksel kentçilik hareketlerinin gündelik hayata ait olması ve gündelik olarak kalması beklenir. Ancak uygulamada kent ve kentli yararına ortaya konan özgün ana fikrin sahipleri, üretildiği ortamlar, finansal destekleme biçimleri farklılaĢmakta, hatta pek çok pratik meĢru zeminlerde üretilmektedir. Bu nedenle, literatürde taktiksel kentçilik eylemlerinin adlandırılması ve sınıflandırılması konusunda ortak bir kanıya varılamamıĢtır. Bugün dünya çapında kentsel sorunlar üzerinde düĢünen ve fikir üreten mimar, tasarımcı, akademisyen, sosyolog ve sanatçılardan oluĢan çok sayıda grup bulunmaktadır. Bir sanatçı ya da teorisyen bazen birden çok ekipte ya da farklı taktiksel kentçilik hareketleri içerisinde yer almaktadır. 382 Bazı örnekler farklı yaklaĢımların ara kesitinde yer almaktadır. Hatta akademik kurumsallaĢma yoluyla elde edilen ana fikirlere dayanan, çeĢitli kurum ve kuruluĢlardan finansal destek sağlanan ve yerel yönetimlerin onay ve desteği ile yürütülen yani taktiksel kentçiliğin ana ilkeleri ile çeliĢen çok sayıda örnek de mevcuttur. Taktiksel kentçilik adı altında anılan farklı, dağınık ve birbirine geçmiĢ mikro-mekansal kentsel pratik biçimleri karmaĢasının amaç, eylem, yöntem ve müdahale türlerinin anlaĢılabilmesi amacıyla yapılan aĢağıdaki sınıflandırma denemesi, taktiksel kentçilik pratiklerini, ana fikirlerinin üretilme ve yaygınlaĢma süreçleri açısından ele almaktadır: 1. Kentlerin güncel ve yerel sorunlarının saptanması ve çözümü için düzenlenen bienal, workshop, atölye, tasarım yarıĢması gibi gündelik hayatın temsil edildiği en azından temsil edilmeye çalıĢıldığı ortamlarda tasarım yapan, sanatçı, akademisyen ya da mesleki profesyoneller ve bunların oluĢturduğu gruplar tarafından tasarlanan sanat eserleri ya da sanatsal formlar ve manifestolar taktiksel kentçilik hareketleri için ana fikir ve tema oluĢturabilmektedir. Örneğin 2010 Tel-Aviv Batyam Landscape Urbanism Bienali‘ndeki etkinliklerden biri olan 72 saat süreli bir kentsel etkinlik maratonudur (Resim 2) . Bu etkinlik daha sonra farklı ülkelerde de tekrarlanmıĢtır. Aynı Ģekilde 2007 yılında Los Angeles‘ta düzenlenen LACE, geçici mekanlara odaklanan bir sergiler serisidir. 2010 yılında New York MOMA‘ın düzenlediği Small Scale, Big Change: New Architectures of Social Engagement Sergisi de bu örnekler arasında sayılabilir. Ya da UIA tarafından düzenlenen ‗YaĢasın Kentler‘ yarıĢmaları her birinde farklı temaların iĢlendiği farklı mikro-mekansal kentsel müdahalelere yönelik bir seridir. Resim 2: Bat-Yam Landscape Urbanism Bienali projelerinden biri olan ‗72 Hour Urban Action‘ ın birincilik ödülünü kazanan tasarımcı grubu ‗But‘ ve ürünleri "Northern Gate" (Kuzey Kapısı). ĠĢ bölgesine geçiĢi sağlayan ve günün farklı zamanlarında çeĢitli kullanımlara olanak sağlayan bir kamusal mekan oluĢturulmuĢtur(2010). Kaynak: http://www.biennale-batyam.org/ adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Resim 3: Fra.biancoshock , Memorie Urbane Street Art Festival , Gaeta. Ġtalyan grafitti sanatçısı Fra.biancoshock Gaeta‘daki Memorie Urbane Street Art Festival kapsamında, kendisi için bir sanat aracı haline gelen bu iskeleleri, içinde yaĢam alanları barındıran bir strüktüre dönüĢtürmüĢtür Kaynak: http://kot0.com/yapi-iskelelerinden-kisisel-bir-gokdelen/ adresinden 26 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 383 Gündelik hayatın temsil edildiği ortamlarda ortaya çıkan, özgün bir ana fikre dayanan sanat eseri niteliğindeki ürünler taktiksel kentçiliği bir sanat formu olarak tartıĢmaya olanak sağlamaktadır. Özellikle ortaya çıkan ürünün kentsel bir iĢlevi olması ve tüm kentlilerin eriĢimine imkan sağlayacak bir sergilenme olanağı bu sergi, bienal, yarıĢma ve atölyelerin (Resim 3 ve Resim 4) sonuçlarının taktiksel kentçilik örnekleri arasında sayılabilmelerine neden olmaktadır. Bu etkinliklerin bazen yerel yönetimlerin finansal desteği ile bazen de denetimleri alında yürütülen eylemler olduğunu belirtmek gerekir. Gündelik taktiklerin anti-otoriter karakteri ile çeliĢen bu pratikler, tasarım disiplinlerinde yaygınlaĢmıĢ, mimari ve kentsel tasarım yöntemlerinden farklı kentsel müdahale biçimlerini ortaya çıkartmaları nedeniyle taktiksel kentçilik hareketleri olarak incelenmiĢlerdir. 2. Bazı örnekler gönüllü bir tasarımcı ya da tasarımcı grubunun kent planlama ve tasarlamanın legal süreçlerine karĢı, yerel yönetimler veya baĢka herhangi bir kurum tarafından desteklenmeksizin geliĢtirdiği yine inovatif bir fikir içeren ve kent için yararlı bir pratik biçimini içerir. Bu pratikler için herhangi bir bienal ya da atölyeye hazırlanırken geçirilen tasarım süreçlerine ihtiyaç duyulmayabilir. Kent planlamanın gelecek odaklı, deterministik tutumuna eleĢtiri getiren, meydan okuyan bu pratikler aynı zamanda yerel yönetimlerin denetim mekanizmalarını da çöküntüye uğratan anlık hatta bazen illegal yollara baĢvurulan kentsel pratiklerdir. Guerilla Gardening eylemleri kentlerde atıl kalmıĢ ya da görmezden gelinen alanlardan yeĢil alanlar yaratmak için baĢlatılmıĢtır (Resim 5 ve Resim 6). Düzenlenmek istenen bahçelere organize olarak gidilen Guerilla Gardening hareketinde illegal süreçlerin iĢlemesi en önemli prensiplerden biridir. Guerilla Gardening, 2004 yılının Ekim ayında Richard Reynolds‘ın kiĢisel bloğuna Londra‘nın güneyinde bulunan Perronet House‘un dıĢ bahçesini düzenleme hareketi ile baĢlamıĢtır ve kısa zamanda da diğer katılımcıların desteğini kazanarak Londra‘ya yayılmıĢtır. Libya, Berlin ve Montreal‘de popüler olan hareketin yaygınlaĢmasında, bu kiĢisel bloğun önemi büyüktür. Bugün dünyanın çeĢitli yerlerindeki gerillalar ve eylemleri, gerilla kentçilik yöntemleri vb. bilgilerin yayınlandığı aynı blog, dünyanın her yerinden geniĢ bir kullanıcı kitlesine sahiptir. Richard Reynolds‘ın Ġngiltere(2008), Amerika(2008), Almanya (2009), Fransa (2010) ve Güney Kore‘de (2012) basılan ‗On Guerilla Gardening‘ isimli bir kitabı bulunmaktadır. ‗On Guerilla Gardening‘ kitabı bu hareketin akademik bir tasarlama sürecine dönüĢmeye baĢladığını göstermektedir. Resim 4: Richard Reynolds, London(2015). Reynolds‘ın yaptığı gerilla gardening hareketlerinden biri. Gördüğü herhangi bir bahçenin daha yeĢil hale gelebilmesi için geceleyin tohumlarını ve bitkilerini alarak sabaha orayı daha yaĢayan bir yer haline getirmektedir. 384 Resim 5: Guerilla Gardening örnekleri Kaynak: http://www.high50.com/homes/guerilla-gardening-going-commando adresinden 29 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 3. Yerel yönetimler ve kamunun ya da özel kuruluĢların finansal desteği olmadan, kesinleĢmiĢ bir plan ve program olmaksızın, bazen spontan hatta illegal bir biçimde harekete geçen kentlilerin oluĢturduğu pratikler de mevcuttur. Bu eylemler günümüzde özelleĢmiĢ kapalı kamusal mekanlarda (alıĢveriĢ merkezi, spor merkezleri vb.) boĢ zamanlarını geçiren ya da özel alana çekilen kentliyi yeniden kentsel mekana çekmekte ve kentlilik bilincini arttırmaktadır. Bazı taktiksel kentçilik pratikleri ise, kullanıcıların bireysel sorunlarına verdikleri tekil ama inovatif ve yaratıcı yanıtlardan ibarettir. Her iki durumda da yaratıcı ana fikir sokağa ve kentliye ait olduğundan çözüm de yerel ve bağlamsaldır, gündelik hayatın taktiksel karakteri ile en çok örtüĢen örnekler ana fikirleri kentliler tarafından üretilmiĢ olan bu grupta yer almaktadır. Brezilya Maringa‘da engelli park alanını iĢgal eden bir aracın yüzey post-itlerle kaplanmıĢtır(Resim 7). Bu duruma benzer nitelikteki bir diğer örnek de Türkiye‘de bireysel bir tepki olarak kaldırımlara, bisiklet yollarına ya da engellilerin kullanımına sunulan alanları iĢgal eden araçlara yönelik olarak hazırlanan post-itlerdir(Resim 8). Resim 7: Anonim, Türkiye(2016). Resim 6: Boom, Brezilya(2015). Kaynak: http://aplus.com/a/prank-raises-awareness-on- Kaynak: https://scontent.cdninstagram.com/ adresinden disabled-parking-abuse adresinden 29 Mayıs 2016 31 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. tarihinde alınmıĢtır. . 385 Resim 8: Anonim, New York(2016). New York, 75. Varick Caddesi üzerindeki bir binanın 6. katından gelen, masum bir ―Selam‖la baĢlayan pos-it savaĢları ofis çalıĢanları arasında hızla yayılarak tüm binayı kaplamıĢtır. Kaynak: http://listelist.com/post-it-savasi/ adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 4. Tasarımcılar ile birlikte organize edilen, kentli katılımını gerektiren pratikler, kent mekanlarının kentliler tarafından sahiplenilmesini sağlamaları ve kentlilik bilincini arttırmaları açısından önem taĢımaktadırlar. Steve Rasmussen Cancien‘in baĢını çektiği bir grup düĢük gelirli West Oakland ve Los Angeles‘lı kentli tarafından baĢlatılan ―chair-bomb‖ hareketi, caddelere illegal oturma bankları ve kent mobilyaları yerleĢtirilmesini içermektedir(Resim 9). Resim 9: Chair-bombing, Brooklyn, New York Resim 10: Candy Chang , ‗I wish this was‘, (2011) New Orleans (2010) Kaynak:http://www.spontaneousinterventions.or Kaynak:http://candychang.com/work/ g/project/chair-bombing adresinden 30 Mayıs adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 2016 tarihinde alınmıĢtır. Örneğin ―I wish this was‖ eylemi, sanatçı Candy Chang‘in bazı kentsel sorunların saptandığı mekanların, üzerine kentlilenin problemin çözüm önerilerini yazabileceği boĢ post-it ve sticker ile iĢaretlenmesi sonucu 2010 yılında New Orleans‘da geliĢen bir pratik biçimidir(Resim 10). Finansal desteğe ve kurumsal katılıma baĢvurmaksızın baĢlatılan sanatçı-kentli etkileĢimli bir pratik biçimi, 2012 yılında Venedik Mimarlık Bienali‘nde sergilenmiĢ ve daha sonra Neighborland hareketinin prototipi olarak kullanılmıĢtır. Resim 11: Tokyo Picnic Club, Picnopolis(2008). Kaynak: http://www.picnicclub.org adresinden 30 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 386 5. Bazı durumlarda profesyonel tasarımcılarca üretilen özgün ana fikir, eylem ya da müdahale biçimi yaygınlaĢmakta ve kentliler tarafından bir çeĢit hazır tasarım kalıbına dönüĢtürülerek kullanılmaktadır. Gerçekte taktiksel kentçilik eylem gruplarının da bu yaygınlaĢma ve kalıplaĢma da rolü vardır. Streets Plan Collaborative, 2011 ve 2012 yıllarında, yararlanmak isteyen tüm kullanıcıların kolaylıkla eriĢebilecekleri ‗Tactical Urbanism: Short Term Action, Long Term Change‘ I ve II adlı internet kitaplarını yayınlamıĢtır. Bu kitaplarda taktiksel kentçiliğin amaçları, hedefleri ve nasıl uygulanabileceği anlatılmaktadır. Aynı Ģekilde, kullandıkları kentsel pratik biçimlerini açık eriĢim ile paylaĢan ve ihtiyaç duyanlara tavsiyelerde bulunan çok sayıda grup da bulunmaktadır. Bu sayede taktiksel kentçilik hareketi hem internet yoluyla sanal olarak yayılmakta hem de fiziksel olarak dünya çapında yayılarak küreselleĢmektedir. Modernizmin evrensel makro tasarlama stratejilerinin kentlerde oluĢturduğu benzer problemler yine evrenselleĢen mikro taktikler yoluyla giderilmeye çalıĢılmaktadır. Örneğin, ―PARK(ing) Day‖ günü gerçekte bir geçici iĢgal eylemidir. 2005'te ReBar grubu tarafından San Francisco‘da uygulanmaya baĢlanmıĢ ve kısa sürede dünya çapında yayılmıĢtır (Resim 13). Otopark alanlarını geçici olarak kamusal park alanına çevirme temeline dayanan ancak çevrilen mekanın fonksiyonunu kullanıcısına bırakan oluĢum, bugün uygulandığı kentlerde yerel yönetimlerce de desteklenmektedir. Resim 12: Rebar, Orjinal PARK(ing) Uygulaması, San Francisco (2005). Ġlk PARK(ing) uygulaması ve sonraki yıllardan bir yansıması. Kaynak: http://parkingday.org/archive/ adresinden 29 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 6. Sanatçılar ve yerel yönetimler ya da kamu kurumlarının iĢbirliği ile legal süreçlerde gerçekleĢtirilen eylemler genellikle kent merkezlerinde, kentsel dönüĢümü ve canlanması hedeflenen yerlerde yapılmaktadır. Ya da bazı mimarlık bienallerinin ürünleri, zaten o kentin malı haline gelmekte ve kentin mekansal olarak zenginleĢmesine ve donatılmasına olanak sağlamaktadır. Genç profesyonel tasarımcı elitin her biri aslında birer sanat eseri olarak değerlendirilebilecek düĢünce, eylem üretme tarzı ve tasarım ürünleri yerel yönetimler tarafından kentsel mekanı estetize etmenin bir çeĢit son moda trendi olarak kullanılmaktadır. Hatta bu giriĢimler neoliberal kentsel geliĢim ajandasına kaydedilen ve kentsel mekanların soylulaĢtırılmasına hizmet eden pratikler olarak eleĢtirilmektedir(Peck, 2005). Resim 13: Lateral Office ve CS Design, IĢıktan Tahterevalliler, Montreal. 30 dev tahterevalli ve binaların cephelerine uygulanan bir video projeksiyon serisinden oluĢan enstalasyon, kent meydanını, eĢlik eden müzikle birlikte ıĢıklı bir oyun alanına dönüĢtürmektedir. Kaynak: http://kot0.com/montrealde-isiktan-tahterevalliler/ adresinden 26 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 387 7. Yerel yönetim, kamu kurumu ya da özel kuruluĢların kentlileri harekete geçirerek oluĢturduğu bazı pratiklerde legal bir süreç iĢlemekte ancak müdahale türü taktiksel nitelikli olabilmektedir. PlantSF (Permeable Landscape as Neighborhood Treasure) hareketi kente mikro ölçekte müdahaleye olanak vermektedir. Kamu kuruluĢları ile birlikte hareket ederek kent bilincini arttırmaya yönelik derslerin verilmesine ön ayak olmaktadır. PlantSF hareketi yerli ve kuraklığa dayanıklı bitkilerin dikimini yaygınlaĢtırmaktadır. Bu hareket hem toplumsal etkileĢimi sağlamakta hem de oluĢturulan/müdahale edilen mekanlar aracılığıyla oksijen üretiminin arttırılmasına, küresel ısınmanın azalmasına katkıda bulunmaktadır. Hem kent plancısı hem de tasarımcı olan Curitiba‘nın Eski Belediye BaĢkanı Jaime Lerner Curitiba‘yı dünyanın en yeĢil Ģehirlerinden biri haline getirmiĢtir. Lerner ‗‗kentsel akupunktur‘‘ kavramını ilk kullanan tasarımcı olmakla birlikle Better Blocks hareketinin öncüsüdür(Resim 15). Yayınları ve çeĢitli üniversitelerde verdiği dersler ile mikro-mekansal kentsel pratiklerin akademik ortamda bir tasarlama stratejisine dönüĢmesine katkı sağlamaktadır. Resim 14: Jaime Lerner, Portable Streets(2011). Lerner, tasarladığı bu kentsel mobilya ile illegal sokak satıcılarının legal olarak kente entegre olabilmesini amaçlamıĢtır. Kaynak: http://www.jaimelerner.com adresinden 31 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. 8. Kısa süreli, düĢük maliyetli, tekrar edilebilir ve pek çok kente uygulanabilir müdahaleler, yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluĢları tarafından da bir tasarım kalıbı olarak benimsenerek uygulanmaktadır. Yukarıda sayılan tüm üretim biçimlerinin tasarım kalıplarının yerel yönetimlerce kullanıldığı eylemlerde taktiksel kentçilik bir kentsel tasarlama stratejisine dönüĢür. Resim 15: Open Streets on State Street (2011) ve Open Streets in the Loop & Wicker Park Bucktown (2012). Kaynak: http://openstreetschicago.org/ adresinden 29 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Bulgular Yerine İki Farklı Tartışma Ekseni Yukarıdaki sınıflandırma çalıĢması, taktiksel kentçiliğin ana prensipleri ile çeliĢen ve bu sınıflandırmada göz önünde bulundurulması gerekecek kadar çok uygulama ve örneğin bulunduğunu göstermektedir. Gündelik hayat içinde sokak ölçeğinde ya da gündelik hayatı simüle etme giriĢiminde bulunulan farklı ortamlarda üretilen ve legal ya da illegal yollarla popülerleĢerek yayılan, disipliner ve 388 akademik alanlara da sirayet eden tüm müdahalelerin tek ortak noktalarının, müdahale türünün taktiksel nitelikli olmasından ibaret olduğu görülmektedir. Taktiksel nitelikte tekil bir ana fikir ya da tema bu eylemlerin varoluĢ koĢulunu oluĢturmaktadır. Ancak tekil, bağlamsal ve probleme özgü dolayısıyla tek defalık bir pratiğin farklı ortamlarda yaygınlaĢması sırasında bir tasarım yöntemi ve kalıbı haline dönüĢümü, taktiksel kentçilik pratiklerinin üretildiği ve yaygınlaĢtığı ortamlar temelinde iki ayrı eksende tartıĢılması gerektiğini ortaya çıkarmıĢtır. 1. Taktiksel Kentçilik: Bir Sanat Formu ve Kentsel Zanaat Michel De Certeau (1984)‘ya göre sıradan kullanıcıların gündelik hayattaki pek çok kullanım ve pratik biçimi, ―zamansız ve çağları aĢan bir sanata gönderme yapan‖ taktikler içermektedir. Örneğin kenti yürümek kentsel metni bireysel ve yaratıcı bir biçimde okumak ve dönüĢtürmektir, bir sanat formudur. Yani taktik, kentli kullanıcının sanatıdır. Yaratıcı, özgün bir düĢüncenin deneysel çalıĢmanın baĢlangıç koĢulunu oluĢturması nedeniyle taktiksel kentçilik bir sanat formudur. Bir sanat yapıtının izleyenine sunduğu sanatsal deneyimi ve etkileĢimi oluĢturmak için kent mekanını biçimlendirilecek bir malzeme, tual, çerçeve ya da bazen interaktif bir laboratuvar (Lydon vd., 2012) olarak kullanmaktadır. Hatta tüm bu pratiklerin aynı zamanda iĢlevsel olmaları sanatın toplum ile iliĢkileri yani kültürel yönü hakkındaki tartıĢmaları da gündeme getirmektedir. Eyleme kentliyi de davet eden interaktif karakteri, taktiksel kentçiliği bir performans sanatı, uygulandığı yeri ise olay kente, ya da mahalle ya da sokağa dönüĢtürmektedir. Bu açılardan, disiplinlerarası bir sanat formudur (Courage, 2013) Naif kentsel bir espiri gibi kavranabilecek ironik eylemler gerçekte, modernist kent planlama anlayıĢının kökten ve sarsıcı eleĢtirileridir. Taktiksel kentçilik pratikleri, bulunulan kentin ve kentlinin bugüne özgü, yerel problemlerine zaman ve mekan açısından spesifik ve bağlamsal çözüm önerileri oldukları için köktenci, evrensel ve anti-gelenekçi modern sanat paradigmasının dıĢında hatta karĢısında yer alırlar. Yani anti-modernist teorik bir düĢünsel zeminin ürünüdürler. Uygulandığı mekanı yeniden ele alan, köktenci değiĢimler öne süren modernist sanattan çok, modern sonrasının bezemeci sanat anlayıĢına (Courage, 2013) sahiptirler. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi taktiksel kentçilik pratiklerini mümkün kılan ana fikirler, uygulandıkları alanlar dıĢında benzer problemlere de çözüm örneği olabilmektedirler. Tekrarlanabilir ya da uyarlanabilir esneklikte tasarlanan bir ana fikrin hem yerel hem de evrensel sorunlara çözüm oluĢturabilme ve paylaĢılarak geliĢtirilebilme olanağı vardır. Bu nedenle kentin baĢka bir alanında ya da baĢka kentlerde uygulanma ve uyarlanma potansiyeline sahiptirler. Aynı tip eylemin kentin aynı problemi taĢıyan farklı bölgelerinde uygulanması, kentte olumlu bir dönüĢüme yol açmaktadır. Ġnovatif fikirler ile kentsel mekanın potansiyelinin harekete geçirilmesi ve ―kentsel mekan deneyiminin sınırlarının geniĢletilmesi‖ (Tan, 2009), kentlilerin bilinçlenmesine neden olmaktadır. Mikro-mekansal kentsel pratiklerin yaygınlaĢması, içerdikleri ana fikirlerin o fikrin sahibinden bağımsızlaĢarak kentliler tarafından benimsenmesi, kalıplaĢtırılarak kullanılması, taktiksel kentçilik hareketlerinin ―herkes için yaĢanabilir bir kent‖ hedefine yaklaĢmayı sağlayan önemli bir aĢamadır. Taktiksel kentçilik pratikleri, gündelik problemlerin çözümüne yönelik düĢünme ve eylem biçimlerinin kentliler tarafından benimsenerek uyarlanmaları ya da tasarım kalıpları olarak tekrarlanmaları ile paralel olarak, kentlilik bilincinin yeni formlarını ortaya çıkartan bir vernaküler sanat (Mould, 2014) ve kentsel zanaate dönüĢmektedirler. 2. Taktiksel Kentçilik: Mikro Mekansal Taktiklerden Kentsel Tasarım Stratejilerine Tümü taktiksel kentçilik hareketi adı altında anılan mikro-mekansal kentsel pratiklerin geniĢ yelpazesinde yukarıdaki örneklerden de görüleceği gibi gündelik hayatın genel karakteri ile çeliĢen iktidarın kentsel mekanizmaları tarafından benimsenen, denetlenen, finanse edilen, uygulamalar da mevcuttur. Çünkü taktiksel kentçilik pratiklerinde, genelde ileri teknoloji ürünü olmayan ve yakın çevrede kolaylıkla eriĢilebilen malzemeler kullanılmakta ve kentlerdeki bu tip uygulamaların maliyeti ve sürdürülebilirliği açısından rahatlık sağlamaktadır. Bu nedenle kamu kurumları ve yerel yönetimler gibi iktidar mekanizmaları bu taktiksel pratikleri engellemek, denetlemek, ya da benimsemek yoluyla kentsel konulara müdahil olmakta, hatta kendilerini bu pratiklere doğru yeniden yapılandırmaktadır. 389 Oli Mould (2014)‘a göre, taktiksel kentçilik hareketleri, Michel De Certeau‘nun taktik kavramı ile Henri Lefebvre‘ün kent plancılığı tanımı arasında salınır. Lefebvre (2003) kent planlama disiplinini, tüketimci kapitalizmin kentsel yönünün kitlesel üretimine olanak sağlayacak uysal bir kentlilik bilinci oluĢturma ideolojisi olarak tanımlamaktadır. Taktiksel kentçilik hareketi, meydan okuduğu, çağdaĢ kapitalizmin tüketimci politik yönü tarafından mevcut sisteme dahil edilerek, meĢru ve formal kentsel stratejilere dönüĢtürülmektedir. Çünkü gündelik hayatın bütünleĢtirici söylemden yoksun karakteristiği çağdaĢ neoliberal kentsel geliĢmenin ―atik, istikrarsız ve yaratıcı‖ yönleriyle kesiĢmekte ve çağdaĢ kapitalist kontrol mekanizmaları tarafından fethedilmektedir (Peck v.d., 2013). 1990‘lı yılların baĢında yeni kentleĢme hareketi (New Urbanism) ile baĢlayarak Sürdürülebilir Kentler (Sustainable Cities), Ekolojik Kentler (Ecological Cities, Green Cities), Akıllı Büyüme (Smart Growth), YavaĢ Kentler (Slow Cities), DüĢük Karbon Kentler (Low Carbon Cities), YaĢanabilir Kentler (Liveable Cities), Dijital Kentler (Digital Cities) ve Akıllı Kent GiriĢimleri (Smart Cities Initiatives), (Sınmaz, 2013) ve Yaratıcı Kentler (Creative Cities) (Landry ve Bianchini, 1995) gibi örneklerle devam eden Modern sonrası kent planlama hareketlerinin kente parçacıl bakıĢ açısı, odaklandığı küçük ölçekli parçaların problemlerine çözüm arama, mevcut duruma özgü sorunların aciliyetini önemseme, yani ―Ģimdi‖ye referans verme gibi yaklaĢımları, taktiksel kentçilik pratiklerinin müdahale metodları ile kesiĢmektedir. Yukarıda sayılan kent planlama hareketlerinin ve mimarlık disiplinin mikro müdahalelere ilgisini arttıran en önemli nedenlerden biri bu tip pratiklerde kullanılan tema veya anafikirlerin yeni kentsel tasarım projeleri ve kent planları için ilham kaynağı olma potansiyelidir (Uzer, 2013). Küçük ölçekli ve iddiasız, kentsel mekanı iyileĢtirme, kentsel yaĢam kalitesini arttırma amaçlı bu tip çalıĢmalar, kent ve bölge planlama gibi daha büyük ölçekli projelerin veri kaynağı olarak kullanılabilecek deneysel bir örneği olarak da ele alınmaktadır. Kısacası, kent planlama ve kentsel tasarım disiplinlerinin sınırlarını, taktiksel kentçilik hareketlerini kapsayacak biçimde geniĢlettikleri görülmektedir. Diğer taraftan De Certeau (1984)‘ya göre kuramsal alan, stratejinin iĢlediği alan ya da mekanlardan biridir. Çünkü stratejiler özel bir bilgi tipi, bilgi erkidir, akademik disipliner alan ise stratejik bir mekandır. New York Queens College‘da ―Gerilla Mimarlığı‖ adlı altında açılan yüksek lisans programı ve Columbia Üniversitesi‘nde açılan ―Kentsel Deneyim Korsanlığı- Hacking The Urban Experience‖ gibi dersler konunun akademik olarak da ilgi çektiğini göstermektedir. Elinizdeki bu çalıĢma da dahil olmak üzere, gündelik hayatı, onun iĢleme biçimlerinden biri olarak taktikleri ve taktiksel kentçilik hareketlerini, akademik olarak anlama, anlamlandırma hatta sınıflandırma çabası taĢıyan çalıĢmalar mevcuttur. Ġktidar iliĢkilerinden özgürleĢme alanı olarak tanımlanan gündelik hayatın iĢleme biçimi olarak taktik, iktidarın denetleyici mekanizmaları ve sınıflandırıcı kuramsal yaklaĢımlar tarafından kapsanmakta ve bir kentsel tasarım stratejisine dönüĢtürülmektedir. SONUÇ ―Önemsiz gibi görünen aktiviteleri kapsayan‖ gündelik hayat, ―tüm özelleĢmiĢ aktiviteleri ayıkladıktan sonra elimizde kalan tortu‖ (Lefebvre, 1991) olarak tanımlanabilir. Gerçekte, gündelik hayat kendisi ile değil, kendisi olmayan ile tanımlanabilen bir çeĢit ötekidir (De Certeau, 1986). Kültüre özgü herhangi bir organizasyonun karĢısında ―öteki‖ olarak yer alır, ―bilinçsiz anlamlandırma sürecinin tanımladığı kültürel bir alt-katmandır‖ (De Certeau, 1986). Gündelik hayatın iĢleme biçimi, kullanıcıların kullanım biçimleri ve pratikleri, yani taktikleri, bütünleĢtirici bir söylem ile ifade edilemez. Gündelik hayatın denetlenemez, isyankar yapısı, taktiksel müdahalelerin daima gündelik olarak kalmasını öngerektirmektedir. Taktiksel kentçilik de, gerek bienal ya da atölyelerde sanatçılarca üretilmiĢ olsun, gerek kentli tarafından gündelik hayatta karĢılaĢtığı problemin çözümüne yönelik olsun yaratıcı, özgün bir fikre dayanmaktadır. Bazen gündelik hayatın içinde bazen de onu temsil etme amaçlı olarak kurulan disipliner platformlarda üretilen taktiksel karakterdeki pratikler yaygınlaĢarak bir taraftan bir sanat formundan zanaata dönüĢmekte diğer taraftan gündelik tekil taktiklerden yola çıkılmasına rağmen yeni kentsel tasarım ya da kent planlama stratejileri haline gelmektedir. Üretilen her kentsel mikromekansal müdahale taktiğine karĢı düzenleyici, denetleyici ve kapsayıcı disipliner stratejiler geliĢtirileceği gibi bu stratejileri gündelik hayatın içinde dönüĢtürebilen yeni taktikler de üretilecektir(De Certeau, 1986). Ancak her durumda, bu farklı üretim ve yaygınlaĢma pratikleri arasındaki mücadelede kazanan, kentsel mekan ve kentlilerdir. 390 Taktiksel kentçilik pratiklerini üretilme ortamları ve yaygınlaĢma biçimlerine göre sınıflandırma denemesi olan bu çalıĢmanın gündelik hayatta ve sokaktaki mikro-mekansal pratiklere katkı koymaktan uzak olduğu aĢikardır. Daha ziyade taktiksel kentçilik hareketini akademik disipliner sınırlar içerisine dahil etme giriĢimlerine hizmet etmektedir. Bu konudaki literatürün geliĢmesine bir katkı olarak değerlendirilmesi umulur. REFERANSLAR Courage, C.(2013). The Global Phenomenon of Tactical Urbanism as an Indicator of New Forms of Citizenship. Engage32: Citizenship and Belonging, (ed. by) Karen Raney, London:The National Association for Gallery Education, 88-97. De Certeau, M. (1984). The Practice of Everyday Life. (tr. by) Steven Rendall, Berkeley: University of California Press. De Certeau, M. (1986). Heterologies: Discourse on the Other. (tr. by) By Brian Massumi, Minneapolis: University of Minnesota Press, , , 185-192. Finn, D. (2014). DIY Urbanism: Implications for Cities. Journal of Urbanism: International Research on Placemaking and Urban Sustainability, 7(4), 381-398. Iveson, K. (2013). Cities within the City: Do-It-Yourself Urbanism and the Right to the City. International Journal of Urban and Regional Research, 37 (3), 941–956. Landry, C., Bianchini, F. (1995). The Creative City. London: Demos. Lefebvre H. (1984). Everday Life in the Modern World. (tr.by) By Sacha Rabinowitch, , N.J.: New Brunswick. Lefebvre H. (1991). ―Critique of Everday Life. (tr. by) John Moore, London. Lydon, M., Bartman,D.,Woudstra, R. and Khawazad, A. (2011). Tactical urbanism vol. 1: short term action || long term change. http://issuu.com/streetplanscollaborative/docs/tactical_urbanism_vol.1 Lydon, M., Bartman, D., Garcia, T., Preston, R. and Woudstra, R. (2012). Tactical urbanism vol. 2: short term action ||long term change. http://issuu.com/streetplanscollaborative/docs/tactical_urbanism_vol_2_final. Mould, O. (2014). Tactical Urbanism: The New Vernacular of the Creative City. Geography Compass 8(8), 529539. Peck, J., Theodore,N. and Brenner, N. (2013).Neoliberal Urbanism Redux. International Journal of Urban and Regional Research 37 (3), 1091–1099. Sınmaz, S. (2013). Yeni GeliĢen Planlama YaklaĢımları Çerçevesinde Akıllı YerleĢme Kavramı ve Temel Ġlkeleri. Megaron 8(2), 76-86. Tan, P. (2009). Mikro Ölçekte Kentsel Mekan: Mimarinin Ötesine Geçmek. Arradamento, ġubat 2009, 59-62. Uzer, E. (2013). Kentsel Akupunktur: Bireysel Taktiklerden Kentsel Stratejilere, Küçük Ölçekli Müdahale, Mimarlık (371). 391 Ġç Mekân Tasarımında Mobilya’nın Etkisi Sezgin BIÇAK* Kastamonu Üniversitesi, Türkiye sbicak@kastamonu.edu.tr Özet Mobilya iç mekân tasarımındaki en önemli öğedir. Mobilya, oturulan yerlerin süslenmesinde ve türlü amaçlarla donatılmasında kullanılan bir eĢyadır. Bu tanımdan da anlaĢılacağı gibi mobilya fonksiyonelliği ile mekânın kullanıĢlığını etkileyen, estetik değeri ile güzel görünmesini sağlayan önemli bir öğedir. Ayni zamanda mobilya, bulunduğumuz ortamları sıcak, renkli ve kullanılabilir birer ortam haline dönüĢtüren bir üründür. Hayatımızı çeĢitli mekânlarda sürdürmekteyiz. Bu mekânlar kullanım amacına uygun olarak ısı, ıĢık, ses, renk, koku vb. gibi fiziksel etkilerle dengeli bir biçimde tasarlanmalıdır. Mekân ne kadar iyi düzenlenmiĢse, o derece iyi kurgulanmıĢtır denilebilir. Mekândaki iyi bir kurgu da mobilya sayesinde sağlanmaktadır. Mekândaki mobilya seçimi kültürel yapı, ekonomik durum, meslek grupları ve sosyal alıĢkanlıklara göre değiĢmektedir. Mekânda yaĢayanların duygu, düĢünce, görüĢ ve yaĢam biçimleri mekân ve mobilya tasarımlarına yansır. Dolayısı ile mekân ve mobilya düzenlemesi orada yaĢayanların kiĢiliğini yansıtır. Bu bağlamda iç mekânda mobilya algısı genel olarak incelenmeye ve değerlendirilmeye değerdir. Bu çalıĢmamızda, iç mekân düzenlemesinde mobilya‘nın önemi araĢtırılmıĢtır. AraĢtırmamızın iç mekân tasarımcısı, mobilya tasarımcısı ve tüketicilere yardımcı olacağı düĢünülmektedir. Anahtar Kelimeler: İç mekân, mobilya, tasarım The effects of furniture in the interior design Abstract Furniture is the most important component in the interior design. Furniture is a thing which is used to decorate sitting areas and bedeck them for various purposes. As it is revealed from this definition, furniture is an element which affects the usage of the venue with its functionality and makes it look beautiful with its specific esthetic value. At the same time, furniture converts our areas to warm, colorful, and convenient places. We are living and spending our time in different kinds of places. According to the purposes of usage, these places must be designed in the combination with the physical effects such as heating, electricity, acoustics, color, smell, etc. It can be noted that the better a venue is coordinated, the better it is devised. A good design is also implemented by means of furniture. Choosing furniture for a particular area depends on the cultural structure, economical conditions, different professions, and social habits. The lifestyles, feelings, ideas, and opinions of the inhabitants of certain places are reflected on the design of furniture. Consequently, the design and coordination of furniture in a specific place reflect the personalities of the people who live there. Therefore, the furniture perception of interiors is worth analysing and interpreting. In this research paper, the effects of furniture in interior design has been investigated. Our research is considered to be useful for interior designers, furniture designers, and consumers. Keywords: İnterior, furniture, design 1. GĠRĠġ Hayatımızın önemli bir kısmını, binaların içerisin de geçiririz. Binaların içerisini yapı-kabuk bütünlüğü oluĢturur. Ġç mekanların oluĢturulma Ģekilleri ve yöntemleri, öncelikle mekan sorgulaması ile baĢlar. Ġç mekan tasarımı büyük oranda görsel bir sanattır. Ġç mekan tasarımın sınırlarını tam olarak 392 belirlemek zordur. Çünkü; iç mekan tasarımı, mimarinin kendisi ile ürün tasarımı arasındaki ortama bağlıdır (Ching, 2008:6-7). 21. yüzyılın baĢında iç mekan tasarımı, mekanın oluĢturulma biçimi üzerinde faydalı etkisi olabilecek, tarihsel ve teorik açıdan zengin bir konu olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Dekorasyon, iç mekanları mevcut mimari ile uyumlu bir karakter olacak Ģekilde düzenleme sanatıdır (Brooker ve Stone, 2010:11). Bütün tasarım süreçlerinin özünde, tasarlanan her mobilyanın ahenkli bir bütünlüğe varması ve dolayısı ile belirli hedeflere ulaĢması yatar. Ġç mekan tasarımında seçilmiĢ öğeler iĢlevsel, estetik ve davranıĢsal yol göstericiler eĢliğinde üç boyutlu modellere dönüĢürler. Bu öğelerin modeller vasıtası ile kendi aralarında kurdukları iliĢkiler sonunda, görsel kalite ile iç mekanın iĢlevsel uygunluğunu belirler, mekanı algılayıĢımızı ve kullanıĢımızı etkiler (Ching, 2008:46). Mobilya, iç mekana konfor ve kullanıĢlılık katarak mekanı kullanıĢlı hale dönüĢtürür. Belirli iĢlevi yerine getirmenin yanı sıra mobilya, mekanın görsel karakterini oluĢturmasına da yardımcı olur. Mobilyanın biçimi, çizgisi, rengi, dokusu ve ölçeği mekanın kimliğini oluĢturmada büyük öneme sahiptir. Mobilyalar sabit ve hareketli olmak üzere ikiye ayrılır. Hareketli mobilyalar daha sık karĢımıza çıkmaktadır. Bu tür mobilyaları mekana yerleĢtirmek ve gerektiğinde yerlerini değiĢtirmek kolaydır. Ancak hareketli mobilyalar mekan düzenlemesi olarak her zaman en iyi sonucu vermeyebilir (Dodsworth, 2012:128). Mobilyanın temel iĢlevi bir gereksinimi karĢılamasıdır. Yani mekanı tamamen doldurmak değildir. Bu nedenle mevcut olan tüm mobilyalar kullanım durumuna göre yerleĢtirilmelidir. Ayni zamanda özel gereksinimler için kullanılmak istenen her mobilya da asıl mobilya grupları ile iliĢkilendirilmelidir (Kalınkara, 2006:193). Büyük bir mekan içinde, mobilyaların yerleĢtirilme Ģekilleri ve biçimleri duvar rolü üstlenebilir. Bu görünüm bir kuĢatma hissi verebilir ve mekansal modeller kurar. Mekan, onu kullanma Ģeklimize göre yapılanır. Eylemlerimizin doğası ve bunları uygulama Ģeklimiz iç mekanı planlamamızı ve düzenlememizi sağlar (Ching, 2008:24-25). 2. ĠÇ MEKANDA MOBĠLYA OLGUSU Bir mekanda mobilya tasarımı yapmak, mobilyanın insanoğlunun çevresine ve yaĢam koĢullarına uygun olarak tasarlanmasıyla baĢlar. Ġnsan, mobilyanın biçimini, oranını ve ölçüsünü belirleyen en önemli faktördür. Dolayısı ile bir mobilya tasarlarken insan ölçü ve özelliklerinden yola çıkmalıyız. Ġkinci belirleyici faktör ise mekandır. Ġhtiyaç duyulan mekansal alan, mobilya ile yapılacak etkinliğin özellikleri vb. gibi konularda mobilya tasarımını etkilemektedir. Ġç mekanda mobilya seçimi bazı kriterlere göre belirlenebilir. Bunlar; ailenin yaĢam modelleri, aile üyelerinin gereksinimleri, aile üyelerinin yaĢları, cinsiyetleri, bölgenin coğrafi özellikleri, kalite, kullanıĢlık, sağlamlık ve bütçedir (Kalınkara, 2006). Coğrafi özellik olarak ortalama insan boylarına baktığımızda; uzak doğu kısa, Asya ve Avrupa orta, kuzey Avrupa ise uzun boylu insanların yaĢadığı yerlerdir. Dolayısı ile mekanlar ve hatta mobilyalar bu özellikler dikkate alınarak tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Mobilyalar, serbest bir alanda iki kapı arasında kalacak Ģekilde veya çift taraflı açılır-kapanır kapının kapanmasını engellemeyecek Ģekilde yerleĢtirilmelidir. Bu sayede herhangi bir yerden büyük mobilya gruplarına direkt olarak ulaĢılabilir (Kalınkara, 2006:181). Sabit mobilyalar hareketli mobilyalar kadar karĢımıza çıkmasa da onlarda mekanların durumuna göre tercih edilebilir. Hatta sabit mobilyalar mekana düzenli ve birleĢtirilmiĢ bir görüntü hissi vererek mekandaki dağınıklık ve düzensizliği ortadan kaldırır. 393 Resim 1: Sabit mobilyalı mekan düzenlemesi (Ching, 2008:77) Hareketli mobilyalar sabit mobilyalara göre daha esnektir. Hareketli mobilyaların sahip olduğu mekanlarda mobilyaların yeri kolayca değiĢtirilir ve böylece farklı kullanım imkanları sunulmuĢ olur. Bu düzenleme sayesinde farklı türden, boyuttan ve stilden mobilyalar zaman içinde bir araya gelerek her tasarım grubuna göre mekansal uyum sağlar (Ching, 2008:78). Resim 2: Hareketli ve sabit mobilyalı mekan düzenlemesi (Ching, 2008:78) Mekan içinde büyük parça mobilyaların sayıca fazla olması istendik bir durum değildir. Mekanda daha fazla açık alanın ve yaĢanabilirliğinde sağlanması gerekir. Büyük parça mobilyalar çeĢitli sorunlara yol açar, bu nedenle büyük mobilyaların duvara bitiĢik yerleĢtirilmesi akılcı olacaktır. Kanepe, yatak, gardrop vb. gibi büyük mobilyalar gibi masa, konsol, vitrin gibi mobilyalarda ayni mantıkla düzenlenmelidir. Mobilyaların köĢeli yerleĢtirilmesi rasyonel bir düzenleme değildir. Çünkü; bu Ģekilde bir düzenleme mekanı kısıtlar ve tasarımdaki detayları görmemizi engeller. (Kalınkara, 2006:191). Tekli koltuk gibi kolay hareket eden mobilyaları estetik ve fonksiyonellik gereği duvara bitiĢik değil de köĢeli olarak yerleĢtirebiliriz. Bu durum, iç mekanda az da olsa bir hareket oluĢturur. Ġç mekanda önemli bir düzenleme de panel mobilya ile döĢemeli mobilyaların birbirini takip edecek Ģekilde yerleĢtirilmesidir (Craig, 1970). Bir kanepe ve zigon sehpa, panel ve döĢemeli kombinasyonu için iyi bir örnektir. AhĢap yemek masası ile döĢeme kaplı sandalyeler de buna örnek gösterilebilir. Bir sandalye iç mekana yerleĢtirildiğinde sadece yer kaplamaz, kendisi ve çevresini kuĢatan öğeler arasında mekansal bir iliĢkide oluĢturur. Dolayısı ile bu ortamda sadece sandalyenin biçiminden fazlasını görmeliyiz. Sandalye mekanın içindeki bir boĢluğu doldurduktan sonra ortaya çıkan ve sandalyeyi çevreleyen mekanın biçimini de göz önüne almalıyız. Bu düzenin içine daha farklı öğeler girdikçe, mekansal iliĢkiler de çoğalarak artar. Öğeler, diziler veya gruplar halinde örgütlenmeye baĢlar ve her biri sadece yer kaplamakla kalmaz, mekansal biçimi de oluĢturur (Ching, 2008:27). 394 Mekanın küçük olması durumunda aksesuarlar yalnızca gerektiğinde kullanılmalıdır. Aksesuar ve obje düzenlemesinde karıĢık düzenleme yapmaktan kaçınılmalıdır. Bu uygulama depolama alanını artıracak ve kullanıcıya küçük olan mekanını daha verimli kullanmasını sağlayacaktır. Kare bir mekan statik yani hareketsiz bir yapıya sahiptir. Ayni zamanda bu mekanlar resmi bir hava verir. Mekanın boyutlarının eĢit olması algımızı ortaya toplar ve asıl nesnede ortada olursa dikkatimizi hemen çekebilir. Bir mekanın kimliği sadece kare olması ile belirlenmez. Ayni zamanda tavanın görünüĢü, pencere ve kapı açıklıkları ve mekanın diğer mekanlarla iliĢkisi ile de belirlenir (Ching, 2008:30). Eğrisel bir mekan tasarlanırken, mekanın tefriĢi iyi çözümlenmelidir. Burada ki çözümleme, eğrisel mekanın içindeki mobilyaların tekil ve bağımsız nesneler olarak düĢünülmesi ile olabilir. Diğer bir yol ise mekan içinde kullanılacak mobilyaların mekanın eğrisel sınırları ile kaynaĢtırmak olacaktır (Ching, 2008:33). Resim 3: Eğri mekan çözümlemesi (Ching, 2008:33) 2.1. Mekan ve Mobilya Mekan, tasarımcının paletindeki birinci malzeme ve iç mekan tasarımında ki esas öğedir. Mobilya da mekanın içinde ki ana unsurdur. Ġç mekanın düzenlenmesini, tefriĢini ve görsel açıdan zenginleĢmesini sağlamak için mekanın, mimari karakterini mutlaka çok iyi tanıyor olmamız gerekir (Ching, 2008:10-15). Mekana belirli bir kimlik kazandıran geleneksel malzemeler çoğunlukla alıĢılageldik tutumla kullanılır. Bu sayede istikrar ve saygınlık uyandıran mekanlar tasarlanır (Brooker ve Stone, 2010:53). Konuttaki her mekan farklı bir fonksiyona hizmet eder, bu düzenlemeler iyi yapılırsa mekanı kullanan kiĢiler daha kaliteli bir yaĢama sahip olabilir (Craig, 1970). Ġyi bir mobilya düzenlemesi, sosyal yaĢam alanları, sohbet alanları ve çalıĢma alanlarında en az trafik olması anlamına gelebilir. Herhangi bir mekanda mobilya düzenlemesi yapmadan önce mekanda hangi eylemlerin yapılacağı net olarak belirlenmeli ve düzenlemeye ona göre baĢlanmalıdır. Mekan tasarımında ilk önce fiziksel yapı ve ilgi merkezi belirlenmelidir. Mekan düzenlemesi yaparken ne çok alan kalmalı ne de mekan sıkıĢık olmalıdır. Bu nedenle uygun mobilya düzenlenmesi her iki durumda da göz önüne alınarak yapılmalıdır (Morton, 1953). Ġyi bir iç mekan düzenlenmesinde denge en önemli kavramlardan biridir. Klasik tasarımda mekanın her tarafında ayni derecede denge hissedilmelidir. Özellikle karĢılıklı duvarlar tam manası ile dengeli olmalıdır. Her duvar kendi içinde de dengeli olmalı ve yüksekliği fazla olan mobilyalar genellikle duvarın merkezinde olmalıdır (Rutt, 1955). Simetrik denge, huzurlu, sessiz, sakin ve kararlıdır. Simetri, mekana bağlı olarak orta alanı veya mevcut aksın sonundaki belirli bir nesneyi vurgular. Simetrik denge iç mekanda resmiyet ve zamanla sıkıcılık hissi verebilir. Modern tasarımlarda ise asimetrik denge daha uygundur. Asimetrik denge simetrik dengenin zamanla vereceği sıkıcılık hissini ortadan kaldırarak daha uzun süre beğeni oluĢmasını sağlamaktadır. 395 Resim 4: Simetrik T.V. ünitesi (raydolapizmir.com) Resim 5: Asimetrik koltuk (simetriofis.com) Duvarı uzun olan bir salon, Ģöminenin yerleĢtirilmesi için idealdir. ġöminenin her iki tarafına iki küçük tekli koltuğun yerleĢtirilmesi ve bunların karĢısına büyük bir oturma grubu konulması dengeyi sağlayacaktır. Resim 6: ġömineli salon (pembeyastik.com) Bir mekan içindeki geçiĢ yollarına sirkülasyon yolu denir. Bu yol kapıya, pencereye, telefona, dolaplara vb. yerlere ulaĢmak için izlenen yollardır. Mekan içindeki mobilya düzenlemesi bu sirkülasyonu bozmayacak Ģekilde ve onlara uygun olarak yapılmalıdır. Ayni zaman da konutta ki ana sirkülasyon alanı olan antre ve kapı giriĢ yerleri mümkün olduğu kadar boĢ bırakılmalıdır (Morton 1953). Bu sirkülasyon alanlarının belirlenmesi de mobilya gruplarının fonksiyonunu engellemeyecek Ģekilde olmalıdır. Antre geniĢ ise bir duvara mobilya yerleĢtirilebilir, fakat geniĢ değilse sirkülasyonu kısıtlayıcı bir hamle yapılmamalıdır. Trafiğin yoğun olduğu antre gibi yerlerde geçiĢ mesafeleri 120150 cm arasında olmalıdır (Rutt, 1955). 396 GeniĢ ve ağır mobilyalar odanın ortasına yerleĢtirildiğinde olduğundan daha büyük görünürler. Bu yüzden büyük mobilyaları duvara bitiĢik yerleĢtirmek daha uygun olacaktır. Bu sayede alandan da tasarruf sağanmıĢ olacaktır. Farklı büyüklükteki mobilyalar düzenlemede dengesizlik doğurabilir. Bu yüzden büyük mobilyaların ayrılması odanın bir tarafının büyük görünmesini de engeller. Sandalye, kanepe ve koltukların grup halinde düzenlenmesi, sirkülasyon trafiğinin grup içine girmesini engelleyerek boĢ alan oluĢmasını sağlar. Sohbet alanlarında mobilyalar uygun bir Ģekilde gruplanarak, tüm parçalar bir arada tutulmalıdır. Bu sohbet alanını yakınlaĢtırarak karĢılıklı yüksek sesle konuĢmayı engelleyeceğinden çok önemlidir (Kalınkara, 204). Kapı ve pencerenin pozisyonu mobilyaların gruplandırılacağı yeri direkt olarak etkiler. Bu yüzden bu alanlar önceden düĢünülerek ona göre mekan tasarlanmalıdır. Örneğin; kapı duvarın ucunda veya tam ortasında olmalı, bunun dıĢında olması o duvarın verimli kullanımını olumsuz etkiler. Mekanda önem sırasına göre vurgulanmak istenen mobilyalar olabilir. Yani dikkat çeken, gösteriĢli ve mekana zenginlik vereceğini düĢündüğünüz bir mobilya varsa onu ön plana çıkartmak gerekebilir. Bu mobilyayı öncü konumuna getirmek için bazı stratejiler belirlenmelidir. Bunlar; istenilen mobilyayı mekanın vurgulayıcı noktasına koymak, renk farklılığı ile vurgulamak, malzeme farklılığı ile öne plana çıkartmak, ölçü farklılığı ile belirginleĢtirmek, biçim veya yön farklılığı ile ilgiyi çekmeyi sağlamak vb. Ģekilde olabilmektedir. Resim 7: Mekanda istenilen bir mobilyayı ön plana çıkartma (Ching, 2008:156) Yukarda da görüldüğü gibi masa; giriĢe yakın olması, diğer objelerin ona dönük olması ve büyük olması itibari ile mekanda ön plana çıkmaktadır. Bu ve benzeri düzenlemelerle istenilen mobilya, mekanda dikkat çekici hale getirilebilir. Mekanda iyi tasarlanmıĢ depolama alanları olmalıdır. Temel depolama alanları raflar, çekmeceler ve kapaklı dolaplardır. Bunlar mekanın imkan verdiği ölçülere göre tavana monte, duvara monte veya sadece mobilya birimi Ģeklinde olabilir. Ayni zamanda niĢ Ģeklinde raflı, gömme dolap ve merdiven altında sabit olmak üzere mekana göre Ģekillendirilir. Özellikle mekan küçükse ve dağınık bir görünüm istenmiyorsa depolama alanları yeterli sayı ve büyüklükte olmalıdır. Depolama gereksinimlerini karĢılamak için; eriĢebilirlik, uygunluk ve görsellik dengeli bir Ģekilde düzenlenmelidir (Ching, 2008:260-261). 2.2. İç Mekandaki Mobilyalar Konut iç mekanı genel olarak gece ve gündüz bölümü diye ikiye ayrılır. Gece bölümünde uyuma alanları olan evebeyn yatak odası, genç odası ve bebek odası vardır. Gündüz bölümünde ise sosyal yaĢam için salon ve oturma odası, hobi faaliyetleri için çalıĢma odası, yemek yeme alanları içinde mutfak ve yemek odaları vardır. Bu alanların mekanın kullanım gereksinimine göre tasarlanmalı ve ona göre düzenlenmelidir. Salon ve oturma odası dinlenme ve sohbet etme amaçlı rahat ve dingin mobilya tasarımı gerektirir. Konutta yaĢayan insanların odalarda istedikleri fonksiyonlar ve özel ilgi alanları belirlenerek, iç mekandaki kullanılacak mobilya grupları analiz edilmelidir. Bu doğrultuda mekan büyük-küçük tüm mobilya gruplarının yerleĢtirilebileceği büyüklükte seçilmelidir. Örneğin; yatak odası düzenlemesi yapılırken en önemli mobilya olan gardolabın sığabileceği bir boĢ duvar olması gerekir. Bu nedenle 397 mobilyalar yerleĢtirilirken mekan, ana faaliyeti yürütebilecek geniĢlikte olmalıdır. YerleĢtirme yapılırken hangi mobilyanın nerede duracağına mobilya değil, mekanın düzenlenmesi karar verir. Oda sayısı yetersiz olan mekanlarda, dikdörtgen olan oturma odası; salon grubu ve yemek odası grubu olmak üzere ikiye ayrılır. Bu son zamanlarda sıkça rastlanan bir durumdur. Bunun temel sebebi mekanların küçülmesi olarak gösterilebilir. Büyük sohbet grubu mobilyaları, oturma odasının döĢenmesinde oldukça önemlidir. Bunlar ne kadar iyi yerleĢtirilir ve rahat olursa sohbet o kadar kolay ve koyu olur (Kalınkara, 2006: 205). Okuma ve çalıĢma grubu masa, bir yada iki koltuktan oluĢur ve oturma odası için uygundur. Bu grup gün boyunca ve özellikle geceleri iyi aydınlatılmalıdır. Bu grubun bir pencerenin yakınına yerleĢtirilmesi doğal ıĢık kaynağını da alacağı düĢünüldüğünden arzu edilen bir durum olur. Okuma ve yazma grupları mümkün olduğu kadar sohbet grubundan uzakta yer alarak birbirlerini rahatsız etmemelidirler (Kalınkara, 2006: 206). Ayni zamanda rahat oturma yerleri, uygun aydınlatma, kitap, dergi ve oyun malzemesi için depolama alanları, yazı yazma ve oyun oynamak için de masaya ihtiyaç duyulacaktır (Pahlmann, 1968). Sosyal yaĢam alanı yeterli büyüklükte ise, örneğin; bitkili bir kitaplıkla bölünerek antre bölümü de düzenlenmiĢ olabilir (Kalınkara, 2006: 204). Antrenin küçük olması durumunda, ayna bulunması mekanı daha geniĢ ve ferah gösterecektir. Antrenin gereğinden geniĢ olması durumunda ise parlak döĢemeli bir koltuk ve bir sehpa yerleĢtirilebilir (Reilly, 1971). KöĢeden baĢlan ve duvarın ortasında biten bir kitaplık odanın dengesini bozarak mekandaki denge algısına da zarar verir. Oturma odasında mobilyalar kalabalık olmayacak Ģekilde yerleĢtirilmelidir. Aksi halde mekan konforsuz, güvensiz ve dengesiz görünür. KarĢılıklı duvarlar dengelenmelidir, bu mümkün değilse en azından parça sayısı eĢitlenmelidir. Yemek odasında büfe uzun olan duvara yerleĢtirilmelidir. Mekan "L" Ģeklinde ise uzun duvar sandalyelerin yerleĢtirilebileceği tek yerdir (Reilly, 1971). 2.3. İç Mekan İllüzyonları Bir çok konut mimari olarak belirli hatalara sahip olabilir. Hata nerede olursa olsun düzgün birkaç mobilya düzenlemesi ile bu hataların gizlenmesi sağlanabilir. Uzun elemanlar uzun duvar boyunca yerleĢtirilirse mekan daha kısa görünüme sahip olabilir. Uzun bir odayı kısa göstermenin bir diğer yolu da mobilya düzenlemesini uzun duvarda yapmaktır. Böylece mobilyaların odaya yayılması sağlanarak uzunluk kesintiye uğratılacaktır (Kalınkara, 2006:199). Uzun görülen bir mekanın sonuna büyük bir mobilya yerleĢtirerek mekanın hem geniĢ hem de olduğundan daha dar görünmesini sağlanır. Örneğin; uzun bir yatak odasında, odanın sonuna yatağı yerleĢtirmemiz mekanın kısa görünmesini sağlayacaktır. Benzer Ģekilde uzun bir salonun sonuna piyanoyu veya konsolu, yan duvara da kanepeyi yerleĢtirmemiz mekanın olduğundan daha kısa görünmesini imkan tanıyacaktır. Resim 8: Uzun salonu kısa gösterme (dekorasyon360.com) 398 Kare biçimindeki bir mekanı, her iki tarafına yatak duvar kağıdı kullanarak veya bir duvarı açık renkte boyayarak daha uzun görünümlü bir mekana dönüĢtürebiliriz. Dar görülen bir mekanın sonuna yerleĢtirilen yatak veya kanepenin uzun yatak çizgilere sahip olması mekanı daha geniĢ gösterir. GeniĢ ve alçak görülen bir mekan, uzun duvarlar boyunca çizgili ve uzun mobilyalar ile daha uzun görünüme sahip olabilir. Alçak bir mekan bazı dokunuĢlarla yüksek görünebilir. Bunlar; uzun aksesuarlar kullanmak, birkaç yerden aydınlatma yapmak, uzun çizgili duvar kağıtları kullanmak, gereksiz eĢyaları çıkartmak ve ayna kullanmaktır (Kalınkara, 2006:199). Resim 9: Alçak mekanı yüksek gösterme (dekorasyonbilgileri.blogspot.com) Büyük mobilyalar küçük bir mekanı olduğundan daha küçük gösterir. Bu nedenle küçük mekanlarda büyük mobilyalar kullanılmamalıdır. Büyük bir mekanda ise fazla sayıda küçük mobilyaların kullanılması ise mekanda daha yaygın görünüm sağlar. Büyük bir salon; çalıĢma, televizyon izleme, sohbet etme ve yemek gibi aktiviteler için ayırıcılarla ayrılabilir. Bu Ģekilde düzenlenmiĢ odalarda trafik sirkülasyonu sohbet, çalıĢma ve yemek gibi faaliyetleri engellemeyecek Ģekilde oluĢturulmalıdır. Resim 10: BölümlenmiĢ büyük salon (homify.com.tr) 3. SONUÇ VE ÖNERĠLER Kare mekanlarda, mekana girecek kiĢinin dikkatini çekmesini istediğiniz ne varsa bunu mekanın orta eksen üzerine veya sonuna koymalıyız. Çünkü dört tarafı eĢit mekanlarda algı ilk merkezde toplanır. Yemek odasında ilgi merkezi ise büfe, vitrin vb. değil en büyük mobilya olan masa üzerinde olması en doğru yaklaĢım olacaktır. Mekan düzenlemesinde simetrik denge basit ama çok etkili bir kavramdır. Fakat simetrik denge zamanla resmiyet ve sıkıcılık doğurabilir. Bunun için doğru ve yerinde düzenlenmiĢ asimetrik 399 denge yeni trend modern mobilyalarda daha çok tercih edilmelidir. Ayni zamanda simetrik denge zamanla sıkıcılık hissi vereceğinden asimetrik dengeli mobilya düzenlemeleri kullanmak mekan çözümlemesinde daha akıllıca olacaktır. Dikkat çekmesini istediğiniz mobilyayı mekanda çeĢitli düzenlemelerle ön plana çıkartabilirsiniz. Bunlar; ön plana çıkartmak istenilen mobilyayı diğerlerinden ölçü olarak daha büyük kullanarak, diğer objeleri ona döndürerek, biçimsel farklılık yaparak, uzun bir mekansa mobilyayı mekanın sonuna yerleĢtirmek vb. gibi Ģekillerde uygulanmalıdır. Mobilya mekana heykelsel nesneler olarak değil de, iĢlevsel gruplar halinde yerleĢtirilmelidir. Bu iĢlevsel gruplarda insan temelli olmalıdır. Yani insana en iyi nasıl hizmet edeceğinden yola çıkılmalıdır. Dolayısı ile iç mekanda mobilya yerleĢtirilmesi yapılırken ilk önce kullanıcının konforu, ardından fonksiyonellik ve estetik değerler gelmelidir. Mekan genel olarak küçük ve mekanımızı olduğundan daha büyük göstermek istersek, mobilyalarımızı mat yüzeyli, yumuĢak dokulu ve soğuk renklerden (mavi, yeĢil, mor) tasarlamalıyız. Ayni Ģekilde mekan büyük ve olduğundan küçük göstermek istersek, mobilyalarımızı parlak yüzeyli, sert dokulu ve sıcak renklerden (kırmızı, sarı, turuncu) tasarlamalıyız. Mobilya yüzeyleri sert, orta sert ve yumuĢak olmak üzere üç tür dokuya sahiptir. Gece bölümünde sakinlik ve rahatlık arandığından bu hissi veren yumuĢak dokulu mobilyalar kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra hareket ve zindelik aranan gündüz bölümlerinde de sert dokulu mobilyaların kullanılması gerektiği karĢımıza çıkmaktadır. Büyük mobilya grupları esas giriĢ ve çıkıĢtan uzakta olmalıdır. Bununla beraber mekan içinde hareketin daha rahat bir Ģekilde sağlanması için trafik sirkülasyonun 2-3 yönden olmasının kullanıcıların yararına olacağı düĢünülmektedir. Ġç mekanda mobilya düzenlemesi yapılırken konfor, fonksiyonellik ve estetik değerler ön plana çıkmaktadır. Ayni zamanda maddi kaygılarda iç mekandaki mobilya düzenlemelerini olumsuz etkilemektedir. Dolayısı ile maddi imkanların yeterli olduğu iç mekan projelerinin genel olarak iyi sonuçlar verdiği söylenebilir. Genç kullanıcılar daha renkli, hareketli ve modern mobilyalar tercih ederken, yaĢlı kullanıcılara doğru gidildikçe bu istek sade renk, dingin tasarım ve klasik mobilyalara doğru kaymaktadır. Örneğin; oturma odası tasarımı yapılacak bir genç çift için misafir kabul yeri ve oyun alanları dikkate alınmalıdır. DöĢeme ahĢabın güzelliğini ortaya çıkarırken ahĢap da döĢemenin dokusunu ve rengini yansıtarak mekanda ki estetik değeri artırır. DöĢemeli mobilyaları uzun süreli güneĢ ıĢığından korumak için de pencerelerden uzakta düzenlemeliyiz. ĠnĢaat, emlak ve ısıtma gibi maliyetlerin artması konutların küçülmesine veya oda sayılarının azalmasına neden olmuĢtur. Ancak teknolojik geliĢim ve bitmek bilmeyen tüketim arzusu ile de mekanlardan beklenen temel faydalar artmıĢtır. Bu nedenle mekanda çok az iç duvar vardır ve bunların büyük bir kısmı da gömme dolap, niĢ vb. gibi fonksiyonel olarak tasarlanarak mekandan maksimum fayda sağlanabilir. Mekan içinde ortak amaçlar birbirine yakın, zıt amaçlar ise uzak olmalıdır. Örneğin; çalıĢma, okuma ve yazma gibi alanlar yakın yerlerde olabilir fakat sohbet grubu ise bu yerlerden uzakta olmalıdır. ÇalıĢma odası; televizyon izlemek, müzik dinlemek, kitap okumak ve ders çalıĢmak gibi faaliyetler karĢılayacak nitelikte olmalıdır. Yatak odaları (evebeyn, genç ve bebek) ise yatak, depolama, tuvalet alanı, giyinme-soyunma alanları gibi temel gereksinimleri karĢılamalıdır. Yemek odası ve mutfak gibi alanlarda ise masa, sandalye, depolama vb. gibi mobilyalarla donatılarak mekanlar kendinden beklenen niteliklere göre tasarlanmalıdır. Mekana hareket katmak için renklerin ton değerleri kullanılabilir. Mekan içindeki herhangi bir rengin açıktan koyuya veya koyudan açığa doğru gidiĢi, renk tonu hiyerarĢisini oluĢturur. Bu sayede mekanda zenginlik ve hareket sağlanmıĢ olur. YumuĢak dokulu cisimler insanda sükunet ve rahatlık duygusu oluĢturur. Dolayısı ile gece bölümü diye adlandırdığımız yatak odalarında daha rahat uyumak için yumuĢak dokulu mobilyaların kullanılması daha doğru olacaktır. Sert dokulu cisimler dinamizmi harekete geçirir. Dolayısı ile gündüz bölümü diye adlandırdığımız salon, yemek, antre vb. gibi odalarda daha zinde ve dinç olabilmek için sert dokulu mobilyalar kullanmalıyız. 400 REFERANSLAR Brooker, G., ve Stone, S. (2011). İç mekan tasarımı nedir?: Tasarımcının el kitabı. Ġstanbul:Yem Yayınları. Ching, F. D., ve Elçioğlu, B. (2008). İç mekan tasarımı: Resimli. Ġstanbul: Yem Yayınları. Craig, H.T. (1970). Homes with character. Lexington: D.C. Heath and Company. Dodsworth, S. (2012). İç mekan tasarımının temelleri. Ġstanbul: Literatür kitabevi. http://dekorasyonbilgileri.blogspot.com.tr/2013_10_01_archive.html (EriĢim Tarihi: 04.06.2016). http://www.dekorasyon360.com (EriĢim Tarihi: 03.06.2016). https://www.homify.com.tr/fotograf/517494/newtouch (EriĢim Tarihi: 05.06.2016). http://www.pembeyastik.com/2011/05/somineli-oturma-odalari (EriĢim Tarihi: 05.06.2016). http://raydolapizmir.com/urunler.php?cid=100007 (EriĢim Tarihi: 04.06.2016). http://simetriofis.com/kanepeler?page=1 (EriĢim Tarihi: 04.06.2016). Kalınkara, V. (2006). Tasarım ve dekorasyon. Ankara: Gazi kitabevi. Morton, R. (1953). The home and ıts furnishings. New York: McGraw-Hill Book Company. Pahlmann, W. (1968). İnterior design. New York: The Viking Press. Reilly, E.H. (1971). At home with decorating. Philadelphia: Chilton Book Company. Rutt, A.H. (1955). Home furnishing. New York: John Wiley and Sons., Inc. 401 Klasik Osmanlı Döneminde Ortaya Çıkan Ġnsan Figürlü Ġznik Seramikleri Azize Melek ÖNDER* Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye melektolasa@kmu.edu.tr Özet Osmanlı Ġmparatorluğunun 15-17 yüzyıllarını kapsayan ve klasik olarak tabir edilen dönem içerisinde seramik sanatı, gerek teknik, gerekse sanatsal yönlerden en mükemmel çağını yaĢamıĢtır. Ġznik bu dönemde seramik üretim merkezi olmuĢtur. Ġznik seramiklerini benzersiz kılan porselen çamuruna benzer özelliklere sahip beyaz hamurun üretilmesidir. Aynı zamanda daha yüksek ateĢte piĢirim, fırınlama teknolojisinde de bir değiĢime iĢaret etmektedir. Bu geliĢmeler formların süsleme biçimlerinde de görülmektedir. Erken dönem seramiklerinde karĢımıza çıkan geometrik süsleme biçimleri, klasik dönemde yerini ağırlıklı olarak bitkisel süslemeye bırakmıĢtır. Ancak klasik dönemin sonlarına doğru bitkisel süslemenin merkezinde figürün yer almaya baĢladığı görülmektedir. Osmanlı klasik döneminde ortaya çıkan figürlü Ġznik seramiklerinin görülmeye baĢlanması Ġslam sanatının etkisinin azalarak eski Türk süsleme geleneklerine benzer örneklerin tekrardan üretildiğini göstermektedir. ÇalıĢmanın amacı, Osmanlı Devletinin Klasik olarak hitap edilen döneminde ortaya çıkan figürlü seramiklerin hangi amaçlar doğrultusunda, hangi kültürlerden etkilenerek yapılmıĢ olabileceklerini saptamaktır. Anahtar Sözcük: Osmanlı dönemi, Seramik, İznik, Figür. CLASSICAL OTTOMAN PERIOD EMERGING PEOPLE FIGURED IZNIK CERAMICS Abstract Ceramic art in the Ottoman Empire, including the 15-17 century and which is expressed as the classical period, both technical, it experienced the greatest era of both artistic direction. Iznik was the center of ceramic production in this period. Iznik ceramic porcelain clay which makes it unique is the production of white paste with similar characteristics. At the same time firing a higher fever, also point to a change in baking technology. These developments can also be seen in the form of ornamental forms. the geometric forms encountered in the early stages ceramic ornament is left mainly vegetable decorations place in the classical period. But the figure seems to start getting the right plant in the center of the end of the classical period decorations. figured out the classical period of Ottoman Iznik ceramics began to be seen suggests that declining impact of Islamic art produced recurrence of similar examples of old Turkish decorative traditions. The purpose of the study, which is in line with the objectives of classical figurative ceramics emerged as the appeal period of the Ottoman Empire, they could be made to determine what influenced the culture. Keywords: Ottoman Ceramics, Iznik, figure. 402 GİRİŞ Klasik Osmanlı döneminde yapılmıĢ olan seramik biçimler, yüzey süslemeleri, süsleme kompozisyonları, yapım teknikleri itibariyle Türk sanatında çok önemli bir yere sahiptir. Ġznik seramikleri ile ilgilenen pek çok kiĢi için, üretim Ģekli burada kullanılan ham madde ve diğer malzemeler gibi teknik konuların yanında, süsleme programı bakımından kompozisyonlarda kullanılan motifler ve renkler de her zaman için bir inceleme ve araĢtırma konusu olmuĢtur. Ġznik seramiklerinin erken döneminde görülen geometrik motifler (Resim 1), Anadolu Selçuklu sanatının devamı niteliğindedir (Öney, 1976: 124). Fatih Sultan Mehmet‘in (1451-1481) Osmanlı devletinin baĢına geçmesi ile (Turan, 2005: 195) oluĢturulan sanat çalıĢmaları vesilesiyle yeni bir dönem baĢlamıĢtır. Fatih‘in kurduğu NakkaĢhane, sanat faaliyetlerinin sistemli bir düzen içerisinde üretim yapmasına olanak sağlamıĢtır. Bu dönemden sonra birçok sanatçı nakkaĢhane‘nin kurulmasında rol oynamıĢ, NakkaĢane‘ye bağlı birçok bölüm bir düzen içerisinde, sarayın istekleri doğrultusunda dönemin sanat anlayıĢını oluĢturmuĢlardır. Buna bağlı olarak, erken dönemde görülen geometrik süsleme yerini stilize bitkisel motiflere bırakmıĢtır. Resim 1: Erken Osmanlı dönemi 14-15. yüzyıl, Ġznik, Ġstanbul Türk Ġslam Eserleri Müzesi 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın baĢlarında Ġznik çinilerinde, bitkisel motiflerle (Resim 2) beraber insan figürleri de görülmeye baĢlamıĢtır (Atasoy ve Raby, 1989: 256-284). Bu dönemde sarayın ekonomik sıkıntılar yaĢadığı ve nakkaĢhane‘den Ġznik‘e uzun süreli sipariĢ gelmediği bilinmektedir. Aynı zamanda Çin porselenlerinin ithalinin artması kalitedeki düĢüĢü artırmıĢ ve buna bağlı olarak seramik üretimi azalmaya baĢlamıĢtır (Bilgi, 2009: 46). Bu dönemde görülen süsleme tarzlarında bozulmalar gözle görülür biçimdedir. Yapılan eserlerin üzerindeki dekorların sadece bitkisel olmadığı, insan figürlerine de yer verilmeye baĢlandığı bu dönemde yapılan eserlerden anlaĢılmaktadır. 403 Resim 2: Klasik Osmanlı dönemi 16. yüzyıl, Ġznik, Ġstanbul Arkeoloji Müzesi İnsan Figürlü İznik Seramikleri Klasik dönem de görülen insan figürlü Ġznik seramikleri ilk kez 1530 yıllarında kalma bir maĢrapanın parçaları üzerinde çıkmaktadır (Resim 3). MaĢrapa biçiminin haricinde portre olarak yapılmıĢ bir tabakta figür kullanıldığı bilinmekle birlikte, 1590 ‗lı yıllara kadar insan figürü ile süslenmiĢ baĢka hiçbir örnek rastlanmaz (Atasoy ve Raby, 1989: 284). Resim 3: Ġnsan figürü, yaklaĢık 1525-30, Ġznik (Gökçe, 2013: 41) 1600‘lerin baĢında Ġznikli seramik ustaları insan figürlerini de seramik kapların bezemelerinde kullanmaya baĢlamıĢlardır. Geleneksel kıyafetler giymiĢ olan kadın ve erkek figürleri, kompozisyonlarda bazen ayakta, bazen oturur vaziyette gösterilmiĢtir (Resim 4-5-6). Figürler genellikle ortada objenin ortasında ve iki kenardan çiçekli dallar ile çevrilmiĢ biçimde resmedilmiĢtir (Birgi, 2009: 113). 17. yüzyılın baĢlarında yapılmıĢ olan insan figürleri renk, kompozisyon, oran– orantı bakımından, nakkaĢhane‘nin devamı niteliğindedir. 404 Resim 4: Kadın figürü, 17. yüzyıl, Ġznik, Metropolitan Müzesi Resim 5: Figürlü tabak, 1600, Ġznik, Spink & Son, Londra(Atasoy-Raby, 1989: 366) http://www.metmuseum.org/collections/searchthe-collections/140009315, EriĢim Tarihi: 13.05.2013 17. yüzyılın ortalarında insan figürlerinde bozulmalar meydana gelmeye baĢlamıĢtır. Bu dönemde yapılmıĢ olan figürler, bundan önceki insan figürlerine göre oldukça basit ve detaysızdır. Bununla birlikte renklerde de bozulmalar meydana geldiği açıkça görülmektedir (Resim 7). Renkler, 17. yüzyılın baĢlarında kullanılan tonlarla kıyaslandığında soluk bir hale gelmiĢtir. Resim 6: Figürlü tabak, 1625, Ġznik, Magdalen College, Oxford (Atasoy-Raby, 1989: 366) Resim 7: SavaĢçı figürü, 17. yüzyıl, Ġznik, Metropolitan Müzesi http://www.metmuseum.org/collections/searchthe-collections/140004463,EriĢim Tarihi:13.05.2013 405 Osmanlı Dönemi Öncesinde İnsan Figürü Kullanan Türk Kültürleri Türkler, geçmiĢten gelen zengin kültür birikimine sahip olan bir topluluktur. Türklerin Ġslâmiyet‘ten çok önce de sanatla uğraĢtıkları bilinmektedir (Ögel, 1984: 140). Orta Asya‘da yapılan kazılarda çeĢitli malzemelerin üzerine süslenmiĢ insan figürlerine rastlanmıĢtır (Resim 8), (Çoruhlu, 2013: 134). Göktürk ve Uygur dönemlerine ait insan figürleri de Türk kültürünün zenginliğini kanatlar niteliktedir (Çubukçu, 1987: 41). Resim 8: Noin ula 6. Kurgandan çıkarılmıĢ Hun portresi, yün iĢleme, M.S. 1. Yüzyıl, (Çoruhlu, 2013: 135) Resim 9: Uygur prensini tasvir eden duvar resmi (Çoruhlu, 2013: 496) Türkler 9. yüzyıldan itibaren Ġslamiyeti kabul etmeye baĢlamıĢlardır. Ancak Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklularda (Resim 8) ve Anadolu Selçuklularda eski Türk sanatlarının izleri silinmemiĢtir (Resim 9), (Çubukçu, 1987: 42). Büyük Selçuklular zamanından günümüze ulaĢan seramik insan heykelleri mimariye bağlı olmadan tasarlanmıĢ serbest üçboyutlu biçimlerdir (Resim 10), (Ġskenderzade, 2010: 158). Bu dönemde üç boyutlu yapılmıĢ insan figürlerin yanında, birçok kap kacak seramiğinin üzerini süsleyen tek ya da grup halde iĢlenmiĢ insan figürlerine de rastlanmıĢtır (Resim 11). Resim 10: Büyük Selçuklulara ait Seramik Ġnsan Figürü, Metropolitan Museum Of Art Newyork http://www.metmuseum.org/exhibitions/view?exhibitionId=%7B74efafb7-a808-4ede-bf58279e018c9f63%7D&oid=642137&pg=1&rpp=10&pos=18&ft, EriĢim Tarihi: 23.05.2016 406 Resim 11: Büyük Selçuklulara ait Seramik tabak içerisinde Ġnsan Figürü, Brooklyn Museum, Newyork https://www.brooklynmuseum.org/opencollection/objects/124880/Bowl_with_Confronted_Mounted_ Horsemen EriĢim Tarihi: 23.05.2016 Resim 12: Anadolu Selçuklulara dönemi Seramik karo içerisinde Ġnsan Figürü, Karatay Müzesi, Konya (Önder, 1986: 6) Eski Türk devletlerde süre gelen insan figürleri (Diyarbakırlı, 1972: 114) Anadolu Selçuklu dönemi seramiklerinde de devam etmiĢtir. Anadolu Selçuklu köĢk ve saraylarını süsleyen sekizgen, altıgen, kare formlarda bu tip figürlere rastlanmıĢtır (Resim 12). Erken Osmanlı seramiklerinde genellikle bitkisel, radyal ve geometrik dekorlu süsleme görülmektedir (Öney, 1976: 124). Buna istinaden Oktay Aslanapa‘nın yaptığı Ġznik Çini fırınları kazısı sırasında bulunan, Milet iĢi tekniğinde kırımızı hamurlu ve beyaz astarlı parçanın üzerindeki insan figürü nadir örneklerden birisidir (Aslanapa, 1985: 638). SONUÇ Klasik Osmanlı seramikleri Ġznikli ustaların ortak çalıĢması sonucunda oluĢan ve dönemin Çin porselenleriyle yarıĢabilecek teknolojiye sahip olan hamur ve süsleme tekniklerindeki zirvenin ardından bu dönemin sonlarına doğru kalitedeki düĢüĢe rağmen desenlerde olumlu bir değiĢim dikkati çekmektedir. Sarayın sipariĢlerinin azalması ile birlikte, özgür kalan sanatçıların kendi öz kültürlerine dönerek yeni arayıĢlara girdikleri ve tasarımlarını bu arayıĢlar çerçevesinde icra ettikleri görülmektedir. Bu dönemde çeĢitli kap biçimlerini üzerini süsleyen insan figürleri, Ġznikli ustalar tarafından eski Türk-Ġslam kültürünü yeniden gün yüzüne çıkmasına sebep olmuĢtur. Bu eserlerin 407 günümüze sağlam gelebilmiĢ olması Osmanlı devletinin Türk-Ġslam kültürü ile olan bağlarının ne denli sağlam olduğun göstermektedir. KAYNAKÇA http://www.metmuseum.org/collections/search-the-collections/140004463,EriĢim Tarihi:13.05.2013 http://www.metmuseum.org/collections/search-the-collections/140009315, EriĢim Tarihi: 13.05.2013 http://www.metmuseum.org/exhibitions/view?exhibitionId=%7B74efafb7-a808-4ede-bf58279e018c9f63%7D&oid=642137&pg=1&rpp=10&pos=18&ft, EriĢim Tarihi: 23.05.2016 ASLANAPA, Oktay, (1985). ―Ġznik Çini Fırınları Kazısı 1984 ÇalıĢmaları‖ VII. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, s.637-650. ATASOY, Nurhan- Julian Raby, (1989). Ġznik Seramikleri, Ġstanbul. BĠLGĠ, Hülya, (2009), Ġznik Çini ve Seramikleri, Ġstanbul. ÇORUHLU, YaĢar, (2013), Erken Devir Türk Sanatı, Kabalcı yayınları, Ġstanbul. ÇUBUKÇU, Ġbrahim Agah, (1987). Türk-Ġslam Kültürü Üzerine AraĢtırma ve GörüĢler, Ankara ĠKSENDERZADE, Lale, (2010). Anadolu Selçuklu Saray Çinilerinde Ġnsan Figürü, Selçuk üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Konya. GÖKÇE, Ezgi, (2013). ―Bonhams Müzayedelerinde SatıĢa SunulmuĢ Bir Grup Figürlü Ġznik Tabağı‖, Yedi; Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, Sayı:10, s.37-47. ÖGEL, Bahaeddin, (1984). Ġslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara. ÖNDER, Mehmet, (1986). Türk Çini Sanatından Örnekler, Ak yayınları ÖNEY, Gönül, (1976). ―Selçuklu Devri Kubad-abad Sarayı Çini Süslemeleri‖, Türk Çini Sanatı, Ġstanbul. TURAN, ġerafettin, (2005). Türk Kültür Tarihi, Türk Kültüründen Türkiye Kültürüne ve Evrenselliğe, Bilgi Yayınevi, Ankara. 408 Osmanlı Ġmparatorluğu Dönemi’nde Türk ĠĢleme Sanatı ve Kadın Mine CAN* Kocaeli Üniversitesi, Türkiye mine_can82@hotmail.com Özet GeçmiĢi Orta Asya‘ya kadar uzanan Türk iĢleme sanatı Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde en parlak devrini yaĢamıĢ ve bir saray sanatı olarak zirve noktasına kadar ulaĢmıĢtır. Bu dönemde iĢleme; saray ve saray dıĢı olmak üzere iki ana çevrede üretilmiĢtir. Saray atölyelerinde ustalar tarafından, saray dıĢında ise çarĢı ve evlerde üstün nitelikte iĢlemeler yapılmıĢtır. ĠĢlemenin bir bakıma merkezi görevini üstlenmiĢ olan saray atölyelerinde Ġmparatorluğun dört bir yanından gelen zaatkarlar dönemin zevk ve anlayıĢına göre iĢleme yapmıĢtır. Kapalı bir ortam olan haremde ise nakıĢ iĢlemek günlük bir uğraĢ olarak kabul görmüĢ ve Osmanlı saray hareminden ileri derecedeki memurlara gelin verilmesi sebebiyle cariye seçilirken özellikle nakıĢa yatkın olmasına dikkat edilmiĢtir. 15-20. Yüzyıllar arasında geçen süreçte iĢlenen ve bugün müze ya da özel koleksiyonlarda sergilenen bu eserler nitelik ve kalite bakımından döneme tanıklık eder niteliktedir. Türk iĢlemelerinin geliĢmesinin ve bu iĢlemelere önem verilmesinin baĢlıca nedeni, en değerli yerlere üzeri nakıĢlı eĢyalar hediye etmek adet ve zevkinden doğmuĢtur. Sarayı kendisine örnek alan Osmanlı kadın ve genç kızları örf ve adetlere göre Ģekillendirdiği çeyizlere, giysilere, kullanacakları eĢyaların üzerini iĢlemelerle bezemiĢtir. Oldukça dar bir çevresi olan kadınların gergef veya kasnak aracılığı içinden geldiği gibi çizip renklendirdiği iĢlemeler konuĢma lisanına vasıta olmuĢtur. Bu dönemde bir gelenek olarak evden eve giderek nakıĢ öğreten aĢina kadınlar iĢleme tekniklerini öğretmiĢler, bu yolla iĢleme bir halk sanatı olarak bölgeden bölgeye değiĢik özellikler göstererek yaygınlaĢmıĢtır. Ġstanbul‘da KapalıçarĢı, Galata ve TepebaĢı gibi semtlerde ve Bursa‘da kurulan atölyelerde sarayın yetiĢemediği sipariĢler nakıĢçı kadınlara verilmiĢ ve dönemin önemli bir iĢ kolu oluĢturulmuĢtur. Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun son dönemlerinde o güne kadar geleneksel bir el sanatı olarak varlığını sürdürülen nakıĢın eğitim programlarına dahil edilmesi ile yeni bir dönem baĢlamıĢtır. 1864 yılında kimsesiz kız çocukları için Midhat PaĢa‘nın desteğiyle açılan Islahhanede ordunun ihtiyaçlarını karĢılamak için nakıĢ ve dikiĢ eğitimleri verilmiĢtir. Daha sonra Kız Sanayi Mekteplerinde nakıĢ eğitimi verilerek hanımların el becerilerini geliĢtirme yoluyla ekonomik kazanç sağlamaları amaçlanmıĢtır. Bu kapsamda bildiride, Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde Türk iĢleme sanatında kadının yeri ve önemi, kadının iĢleme sanatına katkıları kültür tarihimiz açısından değerlendirilerek tartıĢılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kültür, kadın, sanat, işleme, Osmanlı. Turkish Embroidery Art And Woman in Ottoman Empire Period Abstract Turkish embroidery art with its history extending to Central Asia has experienced its most brilliant era during Ottoman Empire and reached its peak as an art of the Palace. During this period, embroidery was produced in two main surroundings such as in-Palace and out-Palace. High quality embroideries were done in Palace workshops by masters in-Palace, in houses and in bazaars out-Palace. In Palace workshops with mission of embroidery centers, artisans from all over the Empire have produced embroideries with the period‘s understanding and treats. In Harem as a closed environment, embroidery has been accepted as a daily work and because the brides for the high degree officers are from Ottoman Palace Harem, it has particularly been paid attention to their abilities in embroidery during the selection of odaliques. These works which were produced during the period between 15th20th centuries and today being exhibited in museums and private collections, testify to the characteristics of that period with respect to quality and natüre. The main reason for the development 409 of the Turkish embroidery and the emphasis on these embroideries, comes from the tradition and pleasure of giving embroidered objects to the most valuable places as presents. Ottoman girls and women considering the Palace as a model for themselves, have embellished their dowries shaped accourding to the customs and traditions , their clothes and goods they used with these embroideries. These embroideries spontaneously drawn and colored through the frame or hoop by women living in fairly limited environment, have become means to speaking language. During this period, by going home from home to teach embroidery as a tradition, familiar women have taught the embroidery techniques, thus embroidery has spreaded from region to region as a public art showing different properties. The orders that could not be completed by the Palace, in the workshops in districts of Istanbul such as The Grand Bazaar, Galata and TepebaĢı and in Bursa, were given to the embroiderer women and an important business segment of the period has been established. With the inclusion of embroidery in the training programs with continuing its existence as a traditional handicraft until the last period of the Ottoman Empire, a new era has begun. In 1864, in Islahhane which is established by the supports of Midhat Pasha for orphaned girls, embroidery and sewing trainings were provided to meet the needs of the army. Later, provision of economic benefits was intended through the development of women‘s hand skills by providing embroidery trainings in Girls Industrial Schools. With this respect in the declaration, the role and importance of women in the Turkish Embroidery art in Ottoman Empire, women‘s contributions to embroidery art will be discussed by assessment in terms of our cultural history. Keywords: Culture, woman, art, embroidery, Ottoman. GĠRĠġ Türk iĢlemeleri çok zengin ve köklü bir geçmiĢe sahiptir. Türk iĢleme sanatının kaynakları incelendiğinde; Orta Asya, Ġslam, Eski Anadolu Uygarlıkları gibi güçlü kaynaklardan beslenerek, doğu-batı kültürleri ile olan iliĢkilerle yayıldığı anlaĢılmaktadır. Türkler Anadolu‘ya gelirken kendilerinden önce yaĢayan Hun, Göktürk ve Uygurlar ile komĢu kültürlerin iĢlemeciliğinden elde ettikleri izlenimleri, doğu ve Ġslam düĢüncesinin görüĢleri ile birleĢtirerek zengin bir sentez oluĢturmuĢlardır (BarıĢta, 1995: 3). Türklerin Anadolu‘ya gelmesi ile baĢlayan süreçte ise yeni bir kiĢilik kazanan Anadolu ve çevresi iĢlemeciliği; Selçuklu dönemi, Anadolu Beylikler dönemi ve Osmanlı Ġmparatorluğu dönemlerinde geliĢmiĢ ve günümüze kadar geçen süreçte endüstriyel geliĢmelere bağlı olarak yeni bir kiĢilik kazanmıĢtır (BarıĢta, 1984: 1). Türk iĢleme sanatı Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde en parlak devrini yaĢamıĢ ve bir saray sanatı olarak zirve noktasına kadar ulaĢmıĢtır. Osmanlı Sarayı iĢleme sanatının daima öncüsü olmuĢ ve örnek alınmıĢtır. ĠĢlemenin bir bakıma merkezi görevini üstlenmiĢ olan ve Ehl-i Hıref adı ile bilinen saray atölyelerinde Ġmparatorluğun dört bir yanından getirtilen zaatkarlar dönemin zevk ve moda anlayıĢına gore iĢlemelerini icra etmiĢlerdir. Saray nakkaĢları kendine özgü yorumuyla düzenlenerek çizilen desenler, günlük ve törensel anlamda kullanılan ya da hediye edilecek her türlü eĢya üzerini bezemiĢtir. 15-20. Yüzyıllar arasında geçen süreçte iĢlenen ve bugün müze ya da özel koleksiyonlarda sergilenen bu eserler nitelik ve kalite bakımından döneme tanıklık eder niteliktedir. Osmanlı dönemi Türk iĢlemeleri teknik ve estetik açıdan oldukça zengindir. Yüzyıllara gore değiĢkenlik gösteren iĢleme teknikleri, tek baĢına ya da karıĢık bir uygulama biçiminde iĢlenmiĢtir. Dokumanın yüzünde ve tersinde aynı görüntüyü veren balıksırtı, civankaşı, hesap işi, muşabbak, present, susma gibi sayılarak yapılan iğneler dönemin tipik Türk iĢleme teknikleri arasındadır. Tersi ve yüzü aynı olmayan yüzeysel pesent ve tel kırma, serbest stilde yapılan sarma, dokumanın üzeri kapatılarak yapılan aplike, kordon tutturma ve dival işi iğnelerinin ise her yüzyılda uygulanan iĢleme teknikleri arasında yer alması dikkat çekicidir (BarıĢta, 1999: 5). 410 Fotoğraf 1: Dival iĢi tekniği ile iĢlenmiĢ bohça (18. YY) Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Müzesi. Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde saray ve çevresi için yapılan iĢlemeler, kullanılan malzeme açısından incelendiğinde de oldukça ilgi çekicidir. ĠĢlemelerin zemininde çok değerli kumaĢların yanı sıra deri kullanımı yaygındır. ĠĢlemelerde pamuk ve ipek ipliklerin yanı sıra altın veya gümüĢten, çok ince teller halinde çekilmesi ile hazırlanan metal iplikler yaygın Ģekilde kullanılmıĢtır. ĠĢlemelerde değerli ya da yarı değerli taĢların kullanıldığı görülür. Saray atölyelerinde altın veya gümüĢ tellerin iĢleme ve dokumalarda kullanımı özellikle 16 ve 17. Yüzyıllarda daha fazla olduğu anlaĢılmıĢtır. Saray nakkaĢları ile ortaklaĢa çalıĢan ve zerduzan adı ile bilinen altın iĢleyicileri Ehl-i Hıref atölyelerinin en özel gruplarından birisini teĢkil etmektedir (Yaman, 2008: 49). Bu döneme ait iĢlemelerde kullanılan motiflerin pek çoğu tabiattan alınmıĢ olmakla birlikte oldukça çeĢitlidir. Her türlü çiçek, yaprak, ağaç ve meyve motifleri oluĢturulurken belli baĢlı ana çizgilerin korunarak detayların atıldığı görülür. Stilizasyon veya üsluplaĢtırma adı verilen bu metodun sanat dünyasında bir dönüm noktası olduğu ve klasik motiflerin bu yöntemle ortaya çıktığı düĢünülmektedir. Türk iĢlemelerinde kullanılan diğer motif kaynakları; insan ve hayvan figürleri, geometrik biçimler, çeĢitli semboller, günlük kullanım eĢyalarından etkilenerek oluĢturulmuĢ nesnel motifler, mimari eserler ve manzara motifleridir. Bazı bezemelerde duygu ve düĢüncelerin yazılı motifler kullanılarak iĢleme aracılığı ile dile getirildiği görülmektedir. Bir dönem saygı amacıyla devrin padiĢahlarının portrelerinin iĢlenmesi, bu sanatın ne kadar üst seviyede yapıldığının bir göstergesidir. Fotoğraf 2: Üçetek entari (19. YY) Ġstanbul Sadberk Hanım Müzesi. Fotoğraf 3: PeĢkir (19. YY) Edirne Halk iĢlemelerinden bir örnek. Türk iĢlemelerinin geliĢmesinin ve iĢlemelere önem verilmesinin baĢlıca nedeni, en değerli yerlere üzeri nakıĢlı eĢyalar hediye etmek adet ve zevkidir. Ayrıca padiĢahların iĢleme sanatına destek vermesi ve gelenekler çerçevesinde Ehl-i Hıref ustalarının padiĢaha bayram, düğün gibi özel zamanlarda biribirinden eĢsiz güzellikte hediyeler sunmuĢ olmaları bu sanatın geliĢimini 411 desteklemiĢtir (Yaman, 2008: 29). Sarayı kendisine örnek alan Osmanlı kadın ve genç kızları, örf ve adetlere göre Ģekillendirdiği çeyizlere, giysilere, kullanacakları eĢyaların üzerini iĢlemelerle bezemiĢtir. Osmanlı sarayı içerisinde kapalı bir ortam olan haremde de nakıĢ iĢlemek günlük bir uğraĢ olarak kabul görmüĢtür. Osmanlı saray hareminden ileri derecedeki memurlara gelin verilmesi sebebiyle cariye seçilirken özellikle nakıĢa yatkın olmalarına dikkat edilmiĢtir. Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde iĢlemeler ikinci bir çevre olarak saray dıĢında çarĢı ve evlerde üretilmiĢtir. ÇarĢı atölyelerindeki zanaatkarlar saray eĢyalarının iĢlemesinde görev almıĢlardır (Sürür, 1976). Bu dönemde Ġstanbul‘da KapalıçarĢı, Galata ve TepebaĢı gibi semtlerde ve Bursa‘da kurulan atölyelerde sarayın yetiĢemediği sipariĢler nakıĢçı kadınlara verilmiĢ ve nakıĢ dönemin önemli bir iĢ kolu haline gelmiĢtir. Fotoğraf 4: Osmanlı Ġmp. Dönemine ait örnek bezi. (1800-1899 Londra Victoria&Albert Müzesi) Bu dönemde evlerde yaygın eğitim biçiminde iĢleme öğretimi sürmüĢtür. Bir gelenek olarak evden eve giderek nakıĢ öğreten ve aşina kadınlar olarak bilinen bayanlar iĢleme tekniklerini öğretmiĢlerdir. Osmanlı kadınları arasında çok sevilen iĢleme, bir halk sanatı olarak bölgeden bölgeye değiĢik özellikler göstererek ilerlemiĢ ve tüm Osmanlı coğrafyasına yayılmıĢtır. AĢina kadınların iĢlevi BatılılaĢma döneminde de devam etmiĢtir. 18 ve 19. Yüzyıllarda ev eksenli kadın eğitiminin ürünleri olan ve elden ele bir çevreden baĢka çevreye giden örnek bezleri dönemin en çok uygulanan teknikleri ve seçilen bezeme konuları hakkında bilgi sunmaktadır. Hem teknik hem de desen kataloğu niteliğindeki bu parçalar arasında Londra Victoria and Albert Müzesi‘nde bulunan iki örnek ve ülkemizdeki özel koleksiyonlarda bulunan örnek bezleri bu açıdan önemli parçalar olarak değerlendirilmektedir. 16 ve 18. Yüzyıllar arasında Türk iĢleme ustalarına batılıların da ilgisini oldukça fazla olmuĢtur. Özellikle Macarlar Türklerden çok etkilenmiĢ, bulya adını verdikleri iĢlemecilerin Ģatodan Ģatoya gidip iĢleme yaptıkları ve Macar asillerinin eĢlerine iĢlemeci bulyalar armağan ettikleri bilinmektedir. Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun son dönemlerinde halk arasında o güne kadar geleneksel bir el sanatı olarak çarĢı ve evlerde varlığını sürdürülen nakıĢın eğitim programlarına dahil edilmesi ile yeni bir dönem baĢlamıĢtır. 19. Yüzyılın baĢlarında teknolojinin diğer bilim dalları ile birlikte ilerlemesi önemli değiĢikliklere neden olmuĢtur. EndüstrileĢmenin sonucu o zamana kadar loncalarda devam etmekte olan mesleki eğitim hizmetlerinin, okul disiplini içerisinde yürütülmesini zorunlu hale getirmiĢtir. 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülkemizde sanayi, ev ekonomisi, ticaret ve tarım alanlarında bazı okulların açıldığı görülmektedir. Osmanlı Ġmparatorluğu zamanında kız çocuklarına sanat öğretme düĢüncesini Mithat PaĢa baĢlatmıĢtır. Mithat paĢa, kimsesiz kız çocuklarına iĢ bulmayı, hem ülkenin bazı küçük sanat ihtiyaçlarını karĢılamayı, hem da orduya gerekli olan kumaĢ ve giysileri temin etmek amacıyla 1865 yılında Rusçuk‘ta ilk Kız Sanayi Mektebini faaliyete geçirmiĢtir. 412 Fotoğraf 5: Osmanlı mekteplerinden Darül Feyzi Hamidiye Orta Okulu kız öğrencileri II. Abdülhamit'in fotoğraf koleksiyonu Mithat PaĢa Ġstanbul‘a geldikten sonra 1869 yılında Yedikule‘de ikinci bir Kız Sanayi Mektebi daha açmıĢtır. 1879 yılında Ahmet Vefik PaĢa tarafından Türk kadınının bir yandan okurken bir yandan gelir sağlaması için Üsküdar Kız Mektebi eğitime baĢlamıĢtır. Bu okullarda her gün öğleye kadar o zamanki RüĢtiye Mekteplerinin programı uygulanmıĢ, öğleden sonra ise yalnızca uygulamalı atölye derlerine yer verilmiĢtir. Masrafı devlet tarafından karĢılanan öğrencilerin hazırladıkları çeĢitli giyim ve iĢleme ürünleri sergilenerek satılmıĢtır. Kız Sanayi Mektepleri ilk açıldığında sadece öğrencilerin Ģahsi giyim ihtiyacını karĢılamaları amaçlanmıĢtır. Ancak daha sonra okulların öğrencileri sipariĢe dönük çalıĢabilme bilgi ve becerisini kazandırması üzerine bu okullarda üretim çalıĢmalarına da yer verilmiĢtir. Bu okullardan mezun olan öğrenciler atölye açmak suretiyle ticari ve mesleki hayata atılırken, kadın eğitimi ve mesleki eğitim anlamında da büyük bir atılım yaĢanmıĢtır. Böylece 19. Yüzyılda kadın eğitimi yeni boyutlar kazanmıĢ ve açılan Kız Sanat Okulları aynı zamanda kurumsallaĢmıĢtır. O güne kadar amatörce çalıĢmaların ön planda tutulduğu evlerin dıĢında kadınların ev ekonomisine yarar sağlayacak profesyonel iĢler yapmaya baĢladıkları görülmüĢtür. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, bir mesleğe yönelme konusuna çok büyük önem verilmiĢ ve günümüz meslek okullarının açılmasına baĢlanmıĢtır. Cumhuriyetten önce açılan kız sanat okullarının yalnızca dört tanesi Cumhuriyet dönemine aktif olarak geçiĢ yapabilmiĢtir. SONUÇ Osmanlı Ġmparatorluğu dönemi Türk iĢleme sanatı örnekleri günümüzde belli baĢlı müzelerde sergilenmektedir. Ġstanbul Topkapı Sarayı Müzesi, Ġstanbul Maçka Asker Müzesi, Milli Saraylar Ġstanbul Dolmabahçe Sarayı Müzesi, Ġstanbul BeĢiktaĢ Deniz Müzesi, Ġstanbul Ġslam Eserleri Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi, Ġstanbul Yapı ve Kredi Bankası Koleksiyonu, Ankara Etnografya Müzesi, Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Müzesi, Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi Müzesi, Ankara El Sanatlarını Tanıtma Derneği Müzesi, Bursa Türk Ġslam Eserleri Müzesi ve Tire, AkĢehir, Urla, Aydın, Konya ile daha pek çok Ġllerde yer alan etnografya müzelerinde dönemin örneklerini görmek mümkündür. Saray ustaları tarafından Ehl-i Hıref atölyelerinde iĢlenen ve her biri sanat eseri niteliğindeki eĢyalar Türk sanatının engin zenginliğinin bir göstergesidir. Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde iĢleme bir saray sanatı olmasının yanı sıra çarĢı ve evlerde de uygulanmıĢtır. Sarayın daima iĢlemenin merkezi olarak kabul edildiği bu dönemde halk sarayı örnek almıĢ, zaman zaman değerli malzemelere olan talebinin fazlalığı nedeniyle saraydan kanun ve düzenlemeler çıkartılmak zorunda kalınmıĢtır. Türk kadının hayatında iĢleme hep var olmuĢtur. Doğum, evlilik gibi hayatının önemli zamanlarında iĢleme, baĢta çeyiz geleneği olmak üzere gelenek ve göreneklerle kuĢaklar boyu devam 413 etmiĢtir. Oldukça dar bir çevresi olan Türk kadını yüzyıllarca içinden geldiği gibi çizip renklendirdiği iĢlemeler aracılığı ile mutluluk, ayrılık, hasret gibi duygu ve düĢüncelerini, hayallerini soyut anlamlarla ifade etmiĢtir. Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun son döneminde ise iĢleme kadın eğitiminin bir parçası olmuĢtur. REFERANSLAR http://www.dunyabulteni.net/haber/241827/osmanli-mekteplerinde-kiz-ogrenciler-foto,adresinden 02.05.2016 tarihinde indirilmiĢtir. BarıĢta, H. Ö. (1984). Cumhuriyet Dönemi Türk Halk İşlemeciliği Desen ve Terminolojisinden Örnekler. Ankara: Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu Basımevi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Kültür Dairesi Yayınları: 55. BarıĢta, H. Ö. (1999). Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Türk İşlemeleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. BarıĢta, H. Ö. (1995). Türk İşleme Sanatı Tarihi. Ankara: Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Basımevi. Yaman, B. (2008). Osmanlı Saray Sanatkarları-18. Yüzyıl Ehl-I Hıref. Ġstanbul:Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları. M.E.B. Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü http://mtegm.meb.gov.tr/www/tarihcemiz-kiz-teknik-ogretim-genel-mudurlugu/icerik/24,adresinden 20.02.2016 tarihinde indirilmiĢtir. M.E.B. (2000). Metge 2000. Ankara: Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü. Sürür, A. (1976). Türk İşleme Sanatı. Türk Süsleme Sanatları Serisi: 4, Ak Yayınları. Ġstanbul: Apa Ofset Basımevi. 414 Tarımsal Sulamada GüneĢ Enerjisi Kullanımı Üzerine Bir AraĢtırma ÖZTÜRK H.H. Çukurova Üniversitesi, Türkiye hhozturk@cu.edu.tr KÜÇÜKERDEM H.K. Iğdır Üniversitesi, Türkiye kaan.kucukerdem@igdir.edu.tr GÖKALP Y. TAYEM, Türkiye gokalpy@hotmail.com Özet Bu çalıĢmada, güneĢ enerjisinden fotovoltaik (PV) ilkeye bağlı olarak üretilen elektrik ile santrifüj bir pompanın çalıĢtırılması için yararlanılan güneĢ enerjisiyle sulama (GES) sisteminin bazı teknik özellikleri incelenmiĢtir. PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ ıĢınım gücüne karĢılık, PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) % 4.85.4 aralığında değiĢmiĢ olup, ortalama % 5,2 olarak hesaplanmıĢtır. Santrifüj pompanın miline uygulanan gücün (Pf); 1000 W, 1500 W, 2000 W ve 3000 W değerlerinde olması durumunda, pompa debisi sırasıyla 4,76 L/s, 7,14 L/s, 9,52 L/s ve 14,28 L/s olarak belirlenmiĢtir. Bu durumda, pompa hidrolik gücü (Ph); 700 W, 1050 W, 1400 W ve 2100 W olarak hesaplanmıĢtır. Farklı debi ve fren gücü değerlerinde, manometrik yüksekliği (H m=15 mSS) sabit kabul edilen santrifüj pompanın ortalama verimi (p) % 70 olarak hesaplanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Kolza üretimi, Kışlık ürün, Enerji kullanımı, Enerji verimliliği A Research on Use of Solar Energy in Agricultural Irrigation Abstract In this study, some technical parameters of irrigation system powered with solar energy (PVWP) used to run a centrifugal pump has been investigated. The efficiency of electricity generation of the PV system varied from 4.8 % to 5.4% and the average electrical efficiency was 5.2 %. When the power given to shaft of pump are 1000 W, 1500 W, 2000 W and 3000 W, the flow rates of the pump were determined as 4,76 L/s, 7,14 L/s, 9,52 L/s and 14,28 L/s, respectively. In this case, hydraulic powers of the pump were calculated as 700 W, 1050 W, 1400 W and 2100 W, respectively. The average efficiency of the centrifugal pump was 70% at different flow rates and shaft powers and constant total head mSS) Keywords: Solar irrigation, Photovoltaic, Centrifugal pump GĠRĠġ Uzun bir geçmiĢi olan sulama iĢlemi için en az güç kullanarak su pompalama amacıyla birçok yöntem geliĢtirilmiĢtir. Su pompalama için uygulanan bu yöntemlerde insan enerjisi, hayvan gücü, rüzgar, güneĢ ve fosil yakıtlar gibi değiĢik güç kaynaklarından yararlanılmaktadır. GüneĢ enerjisiyle sulama (GES) sistemlerinin, içten yanmalı motorlar ile çalıĢtırılan sulama sistemlerine kıyasla baĢlıca üstünlükleri; pratik olarak bakım gereksinimlerinin olmaması, kullanım sürelerinin uzun olması, yakıt gerektirmemeleri ve dolayısıyla çevreyi kirletmemeleridir. Diğer önemli bir üstünlüğü de, enerji kaynağı olarak güneĢten yararlanmalarıdır. Sulama uygulamalarında, suya en fazla gereksinim 415 duyulan zaman, güneĢ ıĢınımının en fazla olduğu zamandır. Bu durum, bu sistemler için bir üstünlük olarak değerlendirilebilir. Bu sistemlerin baĢlıca olumsuzlukları ise; baĢlangıç maliyetlerinin yüksek olması ve GES sistemlerinin verimlerinin hava koĢullarına bağlı olarak değiĢmesidir (Öztürk, 2010). Özellikle Türkiye gibi, çok fazla güneĢ ıĢınımı alan ülkelerde, güneĢ enerjisi sistemlerinin en ümit var uygulama alanlarından birisi de, belirli bir ürünün sulanması için, gerekli suyun pompalanması amacıyla güç kaynağı olarak kullanılmalarıdır. Su pompalama amacıyla güneĢ enerjisinden yararlanmak üzere farklı ülkelerde birçok giriĢimde bulunulmuĢtur. Bu giriĢimlerde farklı yöntemler kullanılmıĢ ve değiĢik düzeylerde baĢarılar elde edilmiĢtir. Bu çalıĢmada, güneĢ enerjisinden fotovoltaik (PV) ilkeye bağlı olarak üretilen elektrik ile santrifüj bir pompanın çalıĢtırılması için yararlanılan GES sisteminin bazı teknik özellikleri incelenmiĢtir. ÇalıĢmada, her birinde toplam 12×6=72 adet PV hücre bulunan 5 adet modülden oluĢan toplam 3 dizi halindeki PV sistemin; akım, gerilim ve güç gibi elektriksel özellikleri ile PV sistemin toplam veriminin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. PV sistem tarafından üretilen elektrik ile çalıĢtırılan bir santrifüj pompa ile su pompalanması durumunda, pompalanan su debisi, pompanın hidrolik güç değeri ve verimi hesaplanmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Fotovoltaik Sistem ESPA Enerji Sistemleri San. ve Tic.Ltd.ġti.-Adana tarafından tasarımlanmıĢ olan PV sistem, güneĢ ıĢınım enerjisinden, PV ilkeye bağlı olarak doğrudan elektrik üreten ve yana devirmeli, bir tarım römorku üzerine yerleĢtirilmiĢ olan 3 adet PV diziden oluĢmaktadır. PV sistem, her birinde 12×6=72 adet PV hücre bulunan 5 adet modülden oluĢan toplam 3 diziden oluĢmaktadır (Resim 1). PV sistemde, silisyum dioksitten yapılmıĢ olan, 12×6=72×5=360×3=1080 adet PV hücre bulunmaktadır (Gökalp, 2013). PV hücreler tarafından üretilen elektrik, hücrelerin arkasına yerleĢtirilmiĢ olan ikiĢer adet kablo ile seri veya paralel bağlanarak bir noktada toplanır. Toplanan elektrik iki adet kablo ile sistem üzerinde bulunan regülatöre iletilerek, akımdaki dalgalanmalar giderilir. Regülatörden geçen DC elektrik akımı, invertöre (dönüĢtürücüye) iletilerek, AC Ģekline dönüĢtürülür ve 48 V olan elektrik akımı 380 V trifaze akıma yükseltilir. Ġnvertörden alınan elektrik akımı, elektrikli cihazların çalıĢmasında kullanılır. Resim 1. Fotovoltaik sistem PV sistem, öne devirmeli bir tarım römorku üzerine yerleĢtirilmiĢtir. DönüĢ lambaları ve reflektörlerle donatılmıĢ olan römorkun ön tarafında, invertör, regülatör ve panonun muhafaza edildiği bir kabin bulunmaktadır (Resim 1). PV sistem, her birinde toplam 5 adet PV modül bulunan toplam 3 adet PV diziden oluĢmaktadır. 416 2.1.1. Fotovoltaik Modül Toplam 72 adet hücreden oluĢan PV modül, 60×60×6 mm tasarımlanmıĢ olan çerçeveler içerisine oturtulmuĢtur. PV modülün üzeri, güneĢ ıĢınımını yansıtmayan temperli cam ile kaplanmıĢtır. Bir adet PV modül 200 W güç üretmekte olup, PV sitemdeki 15 adet modül tarafından üretilen toplam güç miktarı 3000 W‘dır. 2.1.2. Santrifüj Pompa PV sistemin tarımsal sulama amacıyla kullanılabilirliğini araĢtırmak için basma basıncı 1.5 atm olan bir santrifüj pompa kullanılmıĢtır. PV sistem tarafında üretilen elektrik ile çalıĢtırılan santrifüj pompanın özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1. Santrifüj pompanın özellikleri Özellikler Emme FlanĢı Basma FlanĢı En yüksek debi (m3/h) Basma basıncı (atm) Pompa hızı (d/dak) ÇalıĢma sıcaklığı Gövde basıncı (bar) Mil sızdırmazlığı Değerler SN 60 15,24 cm SN 60 15,24 cm 225 1,5 6003000 -10 C'den +85 C'ye kadar 4 mekanik salmastra 2.2. Analitik Yaklaşım 2.2.1. Fotovoltaik Sistemde Üretilen Elektriksel Güç PV sistem tarafından üretilen elektriksel güç miktarı, sistemin açık devre akım ve kısa devre gerilim değerlerine bağlı olarak aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır. PPV  Ioc  Vsc …………………………………………………………….…………….(1) Burada; PPV : PV sistem tarafından üretilen elektriksel güç miktarı (W), Ioc : açık devre akım değeri (A) ve Vsc : kısa devre gerilim değeridir (V). 2.2.2. PV Sistemin Verimi PV sistemin elektriksel güç dönüĢüm verimi (pc), sistem tarafından üretilen elektrik miktarının, PV yüzeye gelen güneĢ enerjisi miktarına oranı olarak tanımlanmıĢ ve aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır.  PV  PPV …………………………………………………………………………...(2) I t  APV Burada; APV : PV yüzey alanı (m2), It : toplam güneĢ ıĢınımı (W/m2), PPV : PV sistemin gücü (W), PV : PV sistem verimidir (%). 417 2.2.3. Pompaj Tesisinin Gücü Tesiste su kaynağı ile suyun yükseltildiği en yüksek noktalar arasında, (Q) verdisi ile manometrik yüksekliğe (Hm = Hg + hk) iletilecek olan suyun özgül kütlesi (γ) bilinirse, pompanın suya birim zamanda verdiği enerji veya pompanın hidrolik gücü (Ph), aĢağıdaki gibi belirlenir (Tezer, 1978). Ph  Q  Hm  102 ………………………………...………………………………………....(3) EĢitlik (3) ile belirlenen değer, faydalı güç veya çıkıĢ gücü olarak bilinir. Bir iĢ makinası olan pompada, enerji değiĢimi sırasında çeĢitli kayıplar oluĢur. Diğer bir deyiĢle, enerjinin bir bölümü hidrolik enerji dıĢında çeĢitli kayıpları karĢılamak için kullanılır. Pompa miline uygulanması gerekli olan güç, hidrolik güçten daha fazladır. Bu iki değer arasındaki oran ise pompa verimi olarak adlandırılır (Tezer, 1978). p  Ph  100 ……………………………………………………………………………....(4) Pf Pompa verimi (ηp), tesiste kullanılan pompanın yapısal özellikleri ile tesisin iĢletme koĢullarına bağlıdır. Pompa veriminin yüksek olması, alınan enerjiye karĢılık, iĢin daha az enerji kaybı ile yapıldığını belirtir. Sulama pompalarının verimi; suyun çıkarıldığı düĢey yükseklik, su hızı ve pompalanan su miktarına bağlı olarak % 7090 arasında değiĢir. Pompanın miline uygulanması gerekli güç, fren gücü (Pf, kW) olarak adlandırılır ve eĢitlik (5) ile hesaplanır. Pompaj tesisinin fren gücü, tesisin çalıĢtırılması için gerekli olan enerji kaynağı büyüklüğünü belirler. Pf  Burada; Hm Q Pf Ph : : : : : Q  Hm   P  h 102   p p …………………………………………...........................................(5) toplam manometrik yükseklik (m), sulama suyu debisi (m3/h), pompanın fren gücü (kW), pompanın hidrolik gücü (kW), sulama suyunun özgül kütlesi (kg/L).  p : sulama pompasının verimidir (%). 3. BULGULAR VE TARTIġMA 3.1. Fotovoltaik Sistem Tarafından Üretilen Elektrik Değerleri Dört farklı etkin yüzey alanı düzenlemesi yapılan PV sistemde, invertöre gelen elektrik akımının, invertör giriĢ ve çıkıĢındaki değerleri multimetre ile ölçülmüĢtür. Bu ölçümlere bağlı olarak belirlenen sonuçlar Tablo 2‘de verilmiĢtir. PV sistemde, invertör giriĢindeki ortalama DC gerilim 44,75 V iken, invertör çıkıĢındaki AC gerilim 378 V olarak belirlenmiĢtir. Tablo 2. PV sistemdeki invertörün çıkıĢında elektrik akımı değerleri PV sistemin etkin yüzey alanı (m2) Ġnvertör giriĢinde (DC) gerilim (V) Ġnvertör çıkıĢında (AC) gerilim (V) Sistemde üretilen güç (PPV; W) 6,38 9,57 12,77 19,15 44 46 45 44 379 381 377 375 1000 1500 2000 3000 418 3.2. Fotovoltaik Sistem Verimi PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) eĢitlik (2) ile belirlenmiĢ olup, hesaplanan değerler Tablo 3‘de verilmiĢtir. PV sistemin verimi (PV; %), PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ ıĢınım gücüne (It; W/m2) karĢılık, PV sistemin ürettiği elektriksel güç (PPV; W) olarak tanımlanmıĢtır. Denemenin yapıldığı dönemde, PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ ıĢınım gücü (It; W/m2) 780845 W/m2 arasında değiĢmiĢtir. PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ ıĢınım gücüne karĢılık, PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) % 4,85,4 aralığında değiĢmiĢ olup, ortalama % 5,2 olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 3. PV sistemin elektriksel güç üretme verimi PV sistemin etkin yüzey alanı (m2) 6,38 9,57 12,77 19,15 Toplam güneĢ ıĢınımı (It; W/m2) 830 845 820 780 PV sistemde üretilen güç (PPV; W) 1000 1500 2000 3000 PV sistemin elektriksel verimi (PV; %) 5,3 5,4 5,2 4,8 3.3. Ölçülen Debi Değerleri PV sistemde üretilen elektrik ile çalıĢtırılan santrifüj pompanın ölçülen debi değerleri Tablo 4‘de verilmiĢtir. Santrifüj pompanın debisi, PV sistem etkin yüzey alanının diğer bir deyiĢle, PV sistem tarafından üretilen elektriksel güç miktarının artmasına bağlı olarak artmıĢtır. PV sistem etkin yüzey alanın 6,38 m2 (PPV= 1000 W) olması durumunda, 200 L hacmindeki varil 42 saniyede dolmasına karĢın, etkin yüzey alanının 19,15 m2 (PPV= 3000 W) olması durumunda, 14 saniyede dolmuĢtur. Bu durumda, santrifüj pompanın debisi sırasıyla, 4,76 L/s ve 14,28 L/s olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 4. Santrifüj pompa debi değerleri PV sistemin etkin yüzey alanı (m2) 6,38 9,57 12,77 19,15 PV sistemde üretilen güç (PPV; W) 1000 1500 2000 3000 Pompa debisi 200 L için geçen (Q; L/s) süre (s) 42 4,76 28 7,14 21 9,52 14 14,28 3.4. Pompa Hidrolik Gücü Pompa tarafından suya aktarılan güç olarak tanımlanabilen güç olarak adlandırılan hidrolik güç değerleri eĢitlik (3) ile hesaplanmıĢ ve belirlenen değerleri Tablo 5‘de verilmiĢtir. Hidrolik güç hesaplamalarında, basıncı 1.5 atm olan santrifüj pompanın manometrik yüksekliği 15 mSS olarak dikkate alınmıĢtır. Pompa hidrolik gücü, debi değerlerinin diğer bir deyiĢle, pompa fren gücü (P f=PPV; W) artıĢına bağlı olarak artmıĢtır. PV sistem tarafından üretilen elektriksel gücün (P PV= 1000 W) olması durumunda, pompa hidrolik gücü (Ph) 700 W olmasına karĢın, PPV= 3000 W olması durumunda, 2100 W değerine yükselmiĢtir. 419 Tablo 5. Pompa hidrolik güç değerleri PV sistemin etkin yüzey alanı (m2) 6,38 9,57 12,77 19,15 PV sistemde üretilen güç (PPV; W) 1000 1500 2000 3000 Pompa debisi (Q; L/s) 4,76 7,14 9,52 14,28 Manometrik yükseklik (Hm; mSS) 15 15 15 15 Hidrolik güç (Ph; W) 700 1050 1400 2100 3.5. Pompa Verimi Pompanın tükettiği güce (Pf=PPV; W) karĢılık, pompa tarafından suya aktarılan güç (Ph; W) olarak tanımlanabilen pompa verimi (p= Ph/Pf; %) değerleri eĢitlik (4) ile hesaplanmıĢ ve belirlenen değerleri Tablo 6‘da verilmiĢtir. Farklı debi (Q; L/s) ve fren gücü (Pf; kW) değerlerinde, manometrik yüksekliği (Hm=15 mSS) sabit kabul edilen santrifüj pompanın ortalama verimi (p; %) % 70 olarak hesaplanmıĢtır. Tablo 6. Santrifüf pompa verim değerleri Pompa fren gücü (Pf; W) 1000 1500 2000 3000 Pompa debisi (Q; L/s) 4,76 7,14 9,52 14,28 Manometrik yükseklik (Hm; mSS) 15 15 15 15 Hidrolik güç (Ph; W) 700 1050 1400 2100 Pompa verimi (p= Ph/Pf; %) 70 70 70 70 4. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER PV sistemde, invertör giriĢindeki ortalama DC gerilim 44,75 V iken, invertör çıkıĢındaki AC gerilim 378 V olarak belirlenmiĢtir. PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) % 4.85.4 aralığında değiĢmiĢ olup, ortalama % 5,2 olarak hesaplanmıĢtır. PV sistemin etkin yüzey alanının (APV); 6,38 m2, 9,57 m2, 12,77 m2 ve 19,15m2 olması durumlarında; santrifüj pompanın debisi (Q) sırasıyla 4,76 L/s, 7,14 L/s, 9,52 L/s ve 14,28 L/s olarak ölçülmüĢtür. PV sistem tarafından üretilen elektriksel gücün (PPV= 1000 W) olması durumunda, pompa hidrolik gücü (Ph) 700 W olmasına karĢın, PPV= 3000 W olması durumunda, 2100 W değerine yükselmiĢtir. Farklı debi (Q; L/s) ve fren gücü (Pf; kW) değerlerinde, manometrik yüksekliği (Hm=15 mSS) sabit kabul edilen santrifüj pompanın ortalama verimi (p; %) % 70 olarak hesaplanmıĢtır. Suyun pompalanacağı toplam yükseklik ve gereksinim duyulan günlük su miktarı, PV sistem tarafından üretilmesi gereken güç miktarını etkileyen baĢlıca iki önemli etmendir. Bu nedenle, güneĢ enerjisi ile çalıĢan tarımsal sulama sistemlerinin tasarımında bu iki etmenin olabildiğince doğru bir Ģekilde hesaplanması gerekir. Bu çalıĢmada denemelerde kullanılan santrifüj pompanın çalıĢma basıncı 1,5 atm olduğundan, manometrik yükseklik 15 m olarak dikkate alınmıĢtır. GES sisteminin taĢınabilir durumda tasarımlanması, tarımsal iĢletmeler için çok amaçlı kullanım olanağı sağlamakla birlikte, sistemin ekonomikliğinde tasarım maliyetlerinin dikkate alınması gerekir. GES sisteminde kullanılacak olan elektrik motoru, güç gereksinimi ve akım tipine bağlı olarak seçilmelidir. 420 REFERANSLAR Gökalp, Y. (2013). Güneş Enerjisinden Yararlanarak Santrifüj Pompa İle Su Pompalama Üzerine Bir Araştırma. (YayımlanmamıĢ yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesin Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. Öztürk, H.H. (2010). GüneĢ Pili ile ÇalıĢan Tarımsal Sulama Sistemleri için Tasarım Ölçütlerinin Belirlenmesi. 4. Güneş Enerjisi Sistemleri Sempozyumu ve Sergisi, Bildiri Kitabı: 58–73, 6-7 Kasım 2009, Mersin. Tezer, E. (1978). Sulamada Pompaj Tesisleri. T.C. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara. 421 Türkiye’de YetiĢen Bazı Ġğne Yapraklı Ağaç Odunlarının Eğilme Özelliklerinin Ultrasonik Yöntemle Tahmini Ergün Güntekin* Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye ergunguntekin@sdu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada Türkiye‘de yetiĢen Kızılçam, Karaçam, Sedir ve Ladin gibi önemli ağaç türleri odunlarının eğilme özelliklerinin tahmininde ultrasonik yöntem kullanılmıĢtır. Küçük deney örneklerinde ses hızları (V) EPOCH 650 Ultrasonik hata dedektörü ve 2.2.5 MHz boylamsal prob kullanılarak sabit rutubet Ģartlarında belirlenmiĢtir. Örneklerin dinamik elastikiyet modülleri (Edyn) ise yoğunluk (d) ve ses hızının karesi (V2) çarpılarak hesaplanmıĢtır. Tahribatsız ölçümlerin sonrasında örnekler üç nokta eğilme testlerinde maruz bırakılmıĢtır. Eğilme testlerinde elastikiyet modülü (MOE) ve eğilme direnci (MOR) değerleri hesaplanmıĢtır. Boyuna yönde ölçülen ses hızları ortalama 4521 ile 5217 m/s arasında değiĢmektedir. Ladin en düĢük yoğunluğa (425 kg/m3)sahip olmasına rağmen en yüksek ses hızına (5272 m/s) sahiptir. Hesaplanan ortalama dinamik elastikiyet modülü değerleri 10137 ile 13283 N/mm2 arasında değiĢmektedir. Edyn değerleri genel olarak hesaplanan MOE değerlerinden daha yüksek bulunmuĢtur. Tahmin edilen Edyn değerleri ile hesaplanan MOE değerleri arasındaki korelasyon katsayıları 0.71 ile 0.81 arasında değiĢmektedir. Edyn ile MOR arasındaki korelasyon katsayıları ise 0.54 ile 0.72 arasında değiĢmektedir. Anahtar Kelimeler: Eğilme özellikleri, ultrasonik yöntem, iğne yapraklılar Prediction of bending properties for some softwood species grown in Turkey using ultrasound Abstract Ultrasound has been used in prediction of bending properties for some important wood species grown in Turkey including Calabrian pine, Anatolian black pine, Cedar and Oriental Spruce. Sound velocities of small clear wood specimens were determined using EPOCH 650 ultrasonic flaw detector with 2.25 MHz contact longitudinal transducers at constant moisture contents. The dynamic modulus of elasticity (Edyn) of the specimens was calculated as density multiplied by squared sound velocity. Following non-destructive measurements, specimens were subjected to three point bending tests. Modulus of elasticity and bending strength were calculated from bending tests. The measured average sound velocities for species tested in L directions were ranged from 4541 to 5217 m/s. Although spruce had the lowest density (425 kg/m3), it had the highest sound velocity (5272 m/s). The calculated average elasticity (Edyn) values for the species tested varied from 10137 to 13283 N/mm2. Edyn values are higher than calculated MOE values. The correlation coefficient between predicted Edyn and calculated MOE values ranged from 0.71 to 0.81. The correlation coefficient between Edyn and MOR varied from 0.54 to 0.72 for the species tested. Keywords: bending properties, ultrasound, softwoods INTRODUCTION Bending properties are important in the design of wood members in structures. Most of wood members in use are subjected to compression and bending forces. While modulus of elasticity (MOE) is a measure of the stiffness of an elastic material and is a quantity used to characterize materials, modulus of rupture (MOR) is used to determine allowable stress limits. Bending properties can be determined using both destructive and non-destructive methods. Conventional bending tests in order to determine MOE are costly, destructive, and difficult to carry out rapidly. Propagation velocity of 422 ultrasound waves in materials, including wood, is an important parameter enabling to determine their quality characters in a non-destructive manner (Krauss and Kudela, 2011:479). Use of non-destructive testing (NDT) and non-destructive evaluation (NDE) in the field of wood and wood based materials is advancing every day. There are wide spread NDT techniques, equipment and evaluation procedures available today which resulted from early NDT researches (Brashaw et al., 2009:7; Dündar and Divos, 2014:35). Ultrasonic wave velocity has more advantages over other techniques in practical terms (Estaban et al., 2009:1360). Determination of the ultrasonic modulus of elasticity (Edyn) in a solid depends on its elastic properties and its density. The velocity of sound in wood (SV) is influenced by factors such as MC, grain orientation, density, decay, temperature, and geometry (Oliveira and Sales, 2006:2443). Oliveira et al. (2002:51) stated that nondestructive methods offer several advantages over conventional wood characterization methods, such as the possibility of evaluating the structural integrity of an element without extracting test specimens, faster analysis of large populations, and versatility to adapt to standardized production line routines. The purpose of this study was to evaluate the dynamic modulus of elasticity (Edyn) of some softwood species grown in Turkey nondestructively through longitudinal ultrasound propagation and to determine the strength of the relationship between Edyn predicted from ultrasonic based NDT technique and static bending properties (MOE and MOR). MATERIALS AND METHODS Woods of Calabrian pine (Pinus brutia), Anatolian black pine (Pinus nigra), Cedar, (Cedrus libani) and Oriental Spruce (Picea Orientalis) were supplied commercially. Selected wood species covers largest area of the conifers grown in Turkey. They are important raw material for various fields of forest industry and construction. 100 specimens which were 20 x 20 x 400 mm in dimensions for each species were prepared for the study. 60 mm pieces were cut from end of each sample to measure sound velocities. The remaining part were subjected to 3-point bending tests. The specimens were stored in the conditions of 65% relative humidity and at 21 °C until the MC of the samples stabilized. Apparent densities (ρ) of the samples were calculated using stereometric method which based on measurements of the sample volume and mass. A direct pulse ultrasonic technique was used to obtain the wave velocities. The waves were generated using EPOCH 650 ultrasonic flaw detector. The longitudinal wave frequency was 2.25 MHz. Two Olympus A133S-RM contact transducers were used to carry out the measurements. To ensure coupling between the specimen and the transducers during measurements, a gel-like coupling medium was used. Constant coupling pressure during the measurements was provided by hand. Having obtained the wave velocities, Edyn values of the samples were calculated using the following formula: Edyn = ρ V2 10-6 Where: Edyn is the dynamic modulus of elasticity, in N/mm2; ρ is the density, in kg/m3; V is the SV of the ultrasound wave, in m/s. After completing ultrasonic measurements, 3-point bending tests were carried out using universal testing machine at standard climatic conditions (65% RH and 21 °C). MOE of the samples were calculated according to following formula: MOE = PL3/4Δbh2 MOR of the samples were calculated using the following formula: MOR = 3PmaxL/2bh2 Where; MOE = bending stiffness, MOR = bending strength, Pmax = maximum bending load obtained during testing, P = P1-P2, load in the elastic limit, Δ = d1 – d2, corresponding deformation in the elastic limit, 423 L = span of the supports, b = width of the specimen, h = height of the specimen, Collected data were subjected to Normality test. Correlation analysis to interpret the interrelationships among the properties measured were performed with SAS statistical analysis software of the clear wood samples. The regression analysis was also conducted to measure the strength of the relationship between MOE and MOR; Edyn and MOR. RESULTS Average values for density, MC, sound velocities (SV), Edyn, MOE and MOR values of the specimens tested are presented in Table 1. In comparison to available literature references at similar MC, the measured density, MOE and MOR values were comparable. Table 1: Average Values of the Parameters Determined Species Black pine Calabrian pine Cedar Spruce X S. D. COV X S. D. COV X S. D. COV X S. D. COV Density (kg/m3) MC (%) 550 67 12 528 36 7 498 29 6 425 54 13 11.4 1.2 10 12.5 1.7 13 12.2 2.1 17 11.7 1.5 13 Sound velocity (m/s) 4834 488 10 4593 326 7 4510 282 6 5254 338 6 Edyn (N/mm2) MOE (N/mm2) MOR (N/mm2) 12856 2790 21 11127 1516 14 10137 1179 12 11733 2241 19 10988 2371 22 10119 1620 16 9767 946 10 9500 1736 18 106 15 14 96 15 15 91 9 10 81 16 20 Since the number of samples is less than 2000, Shapiro-Wilk test was used for normality. In the case of SV, Edyn, MOE and MOR data with the Shapiro-Wilk test providing evidence that the data are normally distributed. The softwoods used in the study significantly differ regarding their SV in the longitudinal direction at 21 °C and 65% RH. SV values ranged from 4510 to 5254 m/s parallel to grain direction. Although Spruce had the lowest average density among the species tested, its SV was the highest. Calabrian pine and Cedar had similar SV values although their density values significantly differ. The average SV values obtained in this study for spruce is similar to those reported for Sitka spruce and White spruce (Bucur, 2006:144). The average SV values of Calabrian pine is lower than SV of known pine species (Bucur, 2006:144; Kraus and Kudela, 2011:843; Hassan et al. 2013:1638; Ribeiro et al. 2013:198). It is similar to those reported by Montero et al. (2015:407). Lower SV values of Calabrian pine can be attributed to high percentage of early wood. The wood of Cedar has also identical SV values of Incense Cedar (Chiu et al., 2013:694) and higher SV than red cedar (3895 m/s). There is no information in the literature concerning SV values of Black pine. It seems that SV is related to homogeneity of annual rings. The correlation analysis (Table 2) indicate that there is no correlation between density and SV for Black pine. SV is also not correlated with Edyn, MOE and MOR for black pine. For Calabrian pine, there is negative weak correlation between SV and density. However, a strong positive correlation existed between Edyn and MOE, Edyn and MOR. For Spruce, there is also no correlation between SV and density values. SV is well correlated with Edyn and MOE, but not MOR. For Cedar, SV is not correlated with density but highly correlated with Edyn, MOE and MOR. There is a contradiction in the literature on whether SV is correlated with wood density or not. Some authors (Ilic, 2003:169; Teles et al., 2011:5) identified that there is no relationship between density and velocity while others (Oliveira and Sales, 2006:2443; Baradit and Niemz, 2012:497) reported positive relationship of density and velocity. Some authors (Krauss and Kudela, 2011:479) claimed that velocity is related to the micro-fibrilar angle while Gerhards (1982:20) and Beall (2002:198) pointed out that grain angle has major impact on the SV. 424 The average calculated MOE values ranged from 9500 to 10998 N/mm2. The average MOR values varied between 81 and 106 N/mm2. In comparison to available literature references at similar MC, the calculated MOE and MOR values are comparable. Edyn values ranged from 10137 to 12856 N/mm2. The values of Edyn were higher than those obtained from static MOE. It is known that dynamically determined elastic properties are 10-20% (or even more, depending on the frequency of ultrasonic waves) increased compared with statically calculated values (Keunecke et al., 2011:94). In general, the MOE is accepted as the most important strength predictor parameter. Strong relationships were observed between Edyn, MOE and other mechanical properties such as MOR. In non-destructive evaluation of wood, correlation coefficients are usually dependent on the methods, species used, moisture content and type of samples tested (Teles et al., 2011:1). Divos and Tanaka (2005:105) reported that correlation coefficients values between static and dynamic MOE values can be between 0.9 and 0.96. The correlation of coefficient using ultrasound can be somewhat lower than other non- destructive methods. The lower accuracy of the ultrasound method for the prediction of wood mechanical properties is probably caused by its measuring mechanism. Other methods such as stress wave and resonance involve determination of Edyn which is based on much higher number of waves passing through the material and the entire section of the sample. However, the ultrasound method determines the velocity based on the passage of one wave in a limited area connecting two measuring sensors. Using ultrasound, values of correlation coefficients between Edyn and MOE in the range of 0.74 for the static modulus of elasticity and 0.60 for bending strength are cited (Horacek et al., 2012:363; Hassan et al., 2013:1640) for softwoods. For hardwood species, values of correlation coefficients varies between 0.36 and 0.87 (Oliveira et al., 2002:54; Baar et al., 2015:247). Linear models relating the MOR and the MOE and the Edyn were presented in Table 3. As can be observed, the static MOE can explain the variability of the MOR better than the Edyn. The individual coefficient of determinations between MOE and Edyn ranged from 0.71 to 0.80 and the coefficient of determination between MOE and MOR varied between 0.66 and 0.77, and between Edyn and MOR varied between 0.54 and 0.62. Edyn reflects the properties in the measurement path of the sample only. That is one of the reasons why Edyn is relatively poor predictor of the MOR. Stronger relationship between MOE and Edyn is expected because SV is directly related to elasticity not the failure point of the material. Table 2: Pearson Correlation Coefficients (r) Between Variables Black pine Density SV Edyn MOE MOR Calabrian pine Density SV Edyn MOE MOR Cedar Density SV Edyn MOE MOR Spruce Density SV Edyn MOE MOR Density 0.11 0.048 0.09 0.17 Density -0.43* -0.06 -0.07 0.01 Density 0.20 0.48* 0.54* 0.43* Density 0.18 0.75* 0.78* 0.79* SV 0.11n.s. 0.22 0.17 0.11 SV -0.43* 0.79* 0.72* 0.87* SV 0.20 0.62* 0.53* 0.78* SV 0.18 0.65* 0.46* 0.35 Edyn 0.048 0.22 0.86* 0.78* Edyn -0.06 0.79* 0.83* 0.88* Edyn 0.48* 0.62* 0.81* 0.84* Edyn 0.75* 0.65* 0.89* 0.79* *significant (p<0.001) 425 MOE 0.09 0.17 0.86* 0.85* MOE -0.07 0.72* 0.83* 0.78* MOE 0.54* 0.53* 0.81* 0.73* MOE 0.78* 0.46* 0.89* 0.87* MOR 0.17 0.11 0.78* 0.85* MOR 0.01 0.87* 0.88* 0.78* MOR 0.43* 0.78* 0.84 0.73 MOR 0.79* 0.35 0.79* 0.87* - Table 3: Regression Equations of Linear Models to Explain the Relation of MOE vs. MOR and E dyn vs. MOR Parameters Species Linear regression model R2 (x vs. y) MOE vs MOR Black pine y = 45.49 + 0.0054*x 0.72 Calabrian pine y = 18.64 + 0.0076*x 0.70 Cedar y = 18.2 + 0.0075*x 0.66 Spruce y = 3.80 + 0.0081*x 0.77 Edyn vs MOR Black pine y = 47.77 + 0.0045*x 0.62 Calabrian pine y = 10.5 + 0.0076*x 0.62 Cedar y = 36.09 + 0.0054*x 0.54 Spruce y = 14.52 + 0.0056*x 0.62 CONCLUSIONS Edyn for important wood species grown in Turkey were measured using ultrasound and compared with static MOE and MOR. Results show that there are high correlations between predicted Edyn and calculated MOE values for the species tested. Static MOE is better predictor of MOR than Edyn. Comparing with other NDT methods such as stress wave and vibration used in the literature, correlation coefficients obtained using ultrasound seem to be lower. Ultrasonic wave technique may be considered as alternatives to destructive testing in characterizing bending properties of the species tested. The ultrasonic method is more rapid and offers an opportunity for much greater sampling. REFERENCES Baar, J., Tippner, J. and Rademacher, P. (2015). Prediction of mechanical properties – modulus of rupture and modulus of elasticity – of five tropical species by nondestructive methods. Maderas Ciencia y technologia, 17(2), 239-252. Baradit, E. and Niemz, P. (2012). Elastic constants of some native Chilean wood species using ultrasound techniques. Wood Research, 57(3), 497-504. Beall, F.C. (2002). Overview of the use of ultrasonic technologies in research on wood properties. Wood Science and Technology, 36(3), 197-212. Brashaw, B.K., Bucur, V., Divos, F., Gonçalves, R., Lu, J. and Meder, R. (2009). Nondestructive testing and evaluation of wood: A worldwide research update. Forest Products Journal, 59(3), 7-14. Bucur, V. (2006). Acoustics of wood. Springer Verlag, Berlin. Chiu, C.M., Lin, C.H. and Yang, T.H. (2013). Application of Nondestructive Methods to Evaluate Mechanical Properties of 32-years old Taiwan Incense Cedar (Calocedrus formasana) Wood. BioResources, 8(1), 688-700. Divos, F. and Tanaka, T. (2005). Relation between static and dynamic modulus of elasticity of wood. Acta Silv. Lign. Hung. 1, 105-110. Dündar, T. and Divos, F. (2014). European wood NDT&NDE research and practical applications. Eurasian Journal of Forest Science, 1(1), 35-43. Esteban, L.G., Fernandez, F.G. and de Palacios, P. (2009). MOE prediction in Abies pinsapo Boiss. timber: Application of an artificial neural network using non-destructive testing. Comput Struct 87, 1360-1365. Gerhards, C.C. (1982). Longitudinal stress waves for lumber stress grading: factors affecting applications: state of the art. Forest Products Journal, 32, 20-25. Hassan, K.T., Horáček, P. and Tippner, J. (2013). Evaluation of stiffness and strength of Scots pine wood using resonance frequency and ultrasonic techniques. BioResources, 8, 1634–1645. Horacek, P., Tippner, J. and Hassan, K.T. (2012). Nondestructive evaluation of static bending properties of scots pine wood using stress wave technique. Wood Research, 57(3), 359-366. Ilic, J. (2003). Dynamic MOE of 55 species using small wood beams. Holz als-Roh Werkstoff, 61(3), 167-172. Keunecke, D., Merz, T., Sonderegger, W., Schnider, T. and Niemz, P. (2011). Stiffness moduli of various softwood and hardwood species determined with ultrasound. Wood Material Science and Engineering, (6), 91-94. Krauss, A. and Kúdela, J. (2011). Ultrasonic wave propagation and Young´s modulus of elasticity along the grain of Scots pine wood (Pinus Sylvestris L.) varying with distance from the pith. Wood Research, 56(4), 479-488. 426 Montero, M.J., de la Mata, J., Esteban, M. and Hermoso, E. (2015). Influence of moisture content on the wave velocity to estimate the mechanical properties of large cross-section pieces for structural use of Scots pine from Spain. Maderas Ciencia y technologia, 17(2), 407-420 Oliveira, F.G.R., Campos, J.A.O. and Sales, A. (2002). Ultrasonic measurements in Brazilian hardwood. Materials Research 5(1), 51-55. Oliveira, F.G.R. and Sales, A. (2006). Relationship between density and ultrasonic velocity in Brazilian tropical woods. Bioresource Technology, 97, 2443-2446. Ribeiro, P.G., Gonçalez, J.C., Gonçalves, R., Teles, R.F. and de Souza, F. (2013). Ultrasound waves for assessing the technological properties of Pinus caribaea VAR hondurensis and Eucalyptus grandis Wood. Maderas Ciencia y technologia, 15(2), 195-204. Teles, F.T., del Menezzi, C.S., de Souza, F. and de Souza, M.R. (2011). Nondestructive evaluation of a tropical hardwood: Interrelationship between methods and physical-acoustical variables. Ciência da Madeira, 02(01), 01-14. 427 Orman Ürünleri Sanayinde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Uygulamalarının Demografik Özellikler Bakımından Ġncelenmesi Aytaç AYDIN Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye aytac@ktu.edu.tr Sebahattin TĠRYAKĠ* Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye stiryaki@ktu.edu.tr Özet Son yıllara kadar verimliliğin artması amacıyla insan-makine-çevre iliĢkileri incelenmiĢ, ancak iĢ sağlığı ve güvenliğine yeterli önem verilmemiĢtir. 6331 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi ile iĢ güvenliğinin önemi yasal zorunluluk haline dönüĢmüĢtür. Bu bağlamda tehlikeli ve çok tehlikeli iĢler sınıfında yer alan orman ürünleri sektöründe alınan önlemler ve bu önlemlerin çalıĢanlar tarafından algılanıĢı araĢtırılması gereken bir konu olarak öne çıkmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı orman ürünleri sanayinde iĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının çalıĢan düzeyinde nasıl algılandığını tespit etmektir. ÇalıĢma kapsamında Trabzon ilinde faaliyet gösteren 15 orman ürünleri iĢletmede çalıĢan 119 kiĢiye hazırlanan anket formu uygulanmıĢtır. Anket formunda çalıĢanların bazı demografik özellikleri ve iĢ sağlığı ve güvenliği uygulamaları ile ilgili toplam 12 yargıya katılım dereceleri yer almaktadır. Anket sonuçları SPSS paket programına girilerek ki-kare analizi yapılmıĢtır ÇalıĢma sonuçları incelendiğinde katılımcıların % 38‘i 25-29 yaĢ aralığında, % 51‘i lise mezunu ve % 83‘ü iĢçi pozisyonunda olduğu görülmüĢtür. Ayrıca, katılımcıların iĢ sağlığı ve iĢ güvenliği ile ilgili yargılara orta ve üst düzeyde katılım gösterdikleri belirlenmiĢtir. Yapılan ki-kare analizi sonuçlarına göre katılımcıların demografik özellikleri ile iĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmalarının değiĢik anlamlılık seviyelerinde iliĢkili oldukları görülmüĢtür. Anahtar kelimeler: İş sağlığı ve güvenliği, orman ürünleri sanayi, 6331 sayılı kanun, ki-kare analizi Analysis in terms of Demographic Characteristics of Occupational Health and Safety Practices in Forest Products Industry Abstract Until recently, human-machine-environment relationships have been examined in order to increase the productivity; however it was not given sufficient importance to occupational health and safety. With the entry into force of the Law No. 6331, the importance of job security has become a legal obligation. In this context, perceptions by the employees of these measures and the measures taken in the forest products industry located in dangerous and very dangerous working class stands out as an issue to be investigated. The purpose of this study is to determine how it is perceived by employees of occupational health and safety practices in the forest products industry. In scope of the study, prepared questionnaire was applied to 119 people that work in 15 forest products businesses operating in the province of Trabzon. The questionnaire contains the degree of participation of employees to a total of 12 judgments related to some demographic characteristics of employees and occupational health and safety. The research results are entered into SPSS 16 (Statistical Package for the Social Sciences) and chi-square analysis was conducted. Once the results of the study were examined, it was seen that 38% of respondents were in the 25-29 age range, 51% was high school graduates, and 83% was employee. In addition, it was determined that respondents exhibited a participation in the mid and upper levels to the judgments regarding occupational health and safety. According to the results of chi-square analysis carried out, it was understood that occupational health and safety practices with the demographic characteristics of the respondents had a relationship in the different level of significance. Keywords: Occupational health and safety, forest product industry, Law No. 6331, chi-square analysis 428 GĠRĠġ SanayileĢme ve teknolojik geliĢmelerle beraber üretim faktörlerinden birisi olan insanın sağlığı ve güvenliği ile ilgili bazı sorunlar ortaya çıkmıĢtır. Bu sorunlar sosyal ve hukuki yapıda meydana gelen değiĢimle beraber zamanla daha önemli hale gelmiĢ ve günümüzde yasal düzenlemelerde devlet güvencesi altına alınmıĢtır. ĠĢçi sağlığı ve iĢ güvenliği kavramı iĢyeri ile sınırlı sağlık ve emniyet tedbirlerinin yeterli koruma sağlayamayacağını kabul eden ve iĢçinin sağlığını ve güvenliğini etkileyen ve ilgilendiren ve iĢyeri dıĢından kaynaklanan riskleri de kapsamına dâhil eden bir kavramdır (Arıcı, 1999:262). ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamaları çalıĢan ve iĢveren açısından birçok riski ortadan kaldırmaktadır. ÇalıĢan açısında en önemli nokta gelir sağladığı iĢten iĢ kazası veya meslek hastalığı sonucu uzaklaĢması ve hatta iĢsiz kalma riskidir. ĠĢveren açısından ise hukuki sorunlar, üretim ve verimlik kaybı baĢta olmak üzere prestij ve motivasyon kaybı olarak sıralanabilir(Akkök, 1977:23; Aksoy, 1982:20). Türkiye ekonomisi içerinde önemli bir katma değer aratan orman ürünleri sanayii de çoğunluğunu küçük ve orta büyüklükte iĢletmelerin oluĢturduğu teknolojik yeniliklere tam olarak uyum sağlayamamıĢ, dolayısı ile iĢ güvenliği ve sağlığı noktasında önemli eksiklerin bulunduğu bir sektör konumundadır (Aydın vd., 2015:206). Orman ürünleri sanayi NACE Rev.2‘ye göre mobilya üretimi, ağaç ve ağaç ürünleri üretimi ile kağıt ve kağıt ürünleri üretimi olmak üzere üç sektörden oluĢmaktadır. 2014 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre orman ürünleri sanayi sektörlerinde iĢ kazası ve meslek hastalığı geçiren çalıĢan istatistikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir (SGK, 2016). Tablo 1: 2014 Yılı ĠĢ Kazası ve Meslek Hastalığı Ġstatistikleri Sektör Ağaç ve ağaç ürünleri üretimi Kağıt ürünleri üretimi Mobilya üretimi Orman ürünleri sanayi toplamı Türkiye toplamı Erkek 2.314 1.819 4.968 9.101 193.192 ĠĢ kazası Kadın Toplam 117 2.431 161 1.980 215 5.183 493 9.594 28.174 221.366 Meslek hastalığı Erkek Kadın Toplam 2 0 2 0 0 0 1 0 1 3 0 3 470 24 494 Tablo incelendiğinde orman ürünleri sanayinde 2014 yılında iĢ kazası geçiren sayısı toplam iĢ kazası geçiren sayısının % 4,33‘ünü oluĢtururken, meslek hastalıklarında % 0,6‘sını oluĢturmaktadır. Orman ürünleri sanayi üretim sürecinde kimyasal kullanımından dolayı yüksek risk grubu içerinde konumlandırılmaktadır (Kim ve Park, 2006). Top vd. (2016) tarafından orman ürünleri sanayinde yapılan çalıĢmada kiĢisel koruyucu donanım kullanımının düĢük, aydınlatmanın genellikle yetersiz, temizlik uygulamalarının eksik olduğu belirlenmiĢtir. Ayrıca çalıĢma yapılan 47 iĢletmeden yalnızca birinde meslek hastalığı belirtileri olan bir çalıĢana rastlanmıĢtır. Ġlhan vd. (2013) Sakarya ili mobilya sektöründe yaptıkları çalıĢmada sektörde çalıĢanların %19,8‘inin herhangi bir iĢ güvenliği eğitimi almadığı belirlenmiĢtir. Ayrıca çalıĢanlara göre; iĢ kazası ve meslek hastalıklarına maruz kalmada en etkili olan faktörlerin iĢe baĢlayanlara iĢ sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmemesi ve aĢırı yüke maruz kalmaları olduğu ortaya koyulmuĢtur. Serin vd. (2013) mobilya sektörünün gürültü düzeylerinin makina baĢında çalıĢanın sağlığını tehlikeye atacak boyutlara ulaĢtığını, gürültülü ortamda çalıĢma süresinin artması durumunda çalıĢanlarda bazı fizyolojik ve psikolojik sağlık sorunların ortaya çıkabileceğini ortaya koymuĢlardır. Orman ürünleri sanayinde önemli risklerden biri de tozlardır. Odun tozu akciğer kanseri, dermatitis, egzama, burun mukoza kanseri vb. birçok hastalıklara sebep olmaktadır (Tankut vd., 2014). Gedik ve Ġlhan (2014) mobilya iĢletmelerinde yaptıkları çalıĢmada çalıĢanların gürültü, ortam sıcaklığı, solunumla alınan gaz ve tozlar, eskimiĢ ya da bakımı yapılmamıĢ el aletleri, kullanılan el aletlerinin/makinelerin bakımlarının düzenli yapılmaması, düzensiz ve dağınık çalıĢma ortamı ve yetersiz uyarı levhalarından dolayı rahatsızlık yaĢadıklarını belirlemiĢlerdir. Seyhan (2009) ağaç iĢleri yapan iĢyerlerinde karĢılaĢılması muhtemel tehlikelerin ―ergonomik ve psiko-sosyal‖ açıdan en fazla temposu yüksek iĢ, stres ve tekrarlı hareketler konularında, ―kimyasal‖ açıdan toksik/tehlikeli maddeler, kanserojenler ve tahriĢ edici maddeler konularında, 429 ―fiziksel‖ açıdan gürültü, titreĢim ve iĢyeri ortamındaki hava konularında, ―biyolojik‖ açıdan zehirlenme ve ―güvenlik‖ açısından iĢ ekipmanlarının kullanımı, makine güvenliği ve yangın konularında tehlikesi olduğunu belirlemiĢtir. Bu çalıĢma kapsamında orman ürünleri sanayi sektöründe faaliyet gösteren iĢletmelerdeki iĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının çalıĢanlar tarafından değerlendirilmesi ve bu değerlendirmelerin bazı demografik özellikler ile iliĢki durumlarının belirlenmesi amaçlanmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalıĢma, Trabzon ili sınırlarında bulunan orman ürünleri sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren 15 iĢletmedeki 119 çalıĢana uygulanmıĢtır. ÇalıĢmada verilerin elde edilmesi amacıyla anket yöntemi kullanılmıĢtır. ÇalıĢma sırasında oluĢturulan anket formu yüz yüze görüĢme tekniği ile doldurulmuĢtur. Sonuçlar SPSS v22 paket programı ile analiz edilmiĢtir. Verilerin yorumlanmasında frekans tabloları ve ki-kare analizi sonuçları kullanılmıĢtır. Ki-kare analizi iki veya daha fazla değiĢken grubu arasında iliĢki bulunup bulunmadığını incelemek için kullanılan ve parametrik olmayan bir testtir. Anket formunun birinci kısmında katılımcıların bazı demografik özellikleri sorgulanmıĢtır. Ġkinci kısımda ise Yazgan ve Erdem (2009) tarafından derlenen beĢ noktalı likert ölçeği (1:Kesinlikle katılmıyorum, 2: Kısmen katılmıyorum, 3: Kararsızım, 4: Kısmen katılıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum) kullanılarak hazırlanmıĢ 6 yargı yer almıĢtır. BULGULAR VE TARTIġMA Demografik Özelliklere Ait Bulgular Anket uygulanan iĢletmelerdeki katılımcılara ait bazı demografik özelliklere ait bulgular Tablo 2‘de verilmiĢtir. Tablo 2: Katılımcılara Ait Bazı Demografik Özellikler Demografik özellikler Cinsiyet Medeni durum YaĢ grubu Eğitim durumu ÇalıĢma süresi Pozisyon Erkek Kadın Toplam Evli Bekar Diğer Toplam <19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-49 50 ve üstü Toplam Okuryazar Ġlköğretim Lise Yüksekokul Üniversite Toplam 0-5 6-10 11 ve üstü Toplam Üst kademe Orta kademe ĠĢçi Toplam 430 Adet 111 7 118 62 50 6 118 6 23 38 24 16 8 4 119 4 40 61 12 2 119 80 23 11 114 5 15 % 93,3 5,9 99,2 52,1 42,0 5,0 99,2 5 19,3 31,9 20,2 13,4 6,7 3,4 100 3,4 33,6 51,3 10,1 1,7 100 67,2 19,3 9,2 95,8 4,2 12,6 99 119 83,2 100 Tablo incelendiğinde katılımcıların % 93,3‘ü erkek, % 52,1‘i evli, % 31,9‘u 25-29 yaĢ grubunda ve % 51,3‘ü ise lise mezunudur. Ayrıca katılımcıların % 83,2‘si iĢçi, % 67,2‘si 0-5 yıl arasında çalıĢma süresine sahip oldukları görülmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Yargılarına Ait Bulgular Ankete katılan çalıĢanların iĢ sağlığı ve güvenliği ile ilgili yargılara katılım sayıları ve oransal dağılımı Tablo 3‘de verilmiĢtir. Tablo 3: Yargılara Katılım Sayıları ve Oranlarının Dağılımı Yargılar Kesinlikle katılmıyorum Kısmen katılmıyorum Kararsızım Kısmen katılıyorum Kesinlikle katılıyorum N % N % N % N % N % ĠĢçilerin görme, iĢitme ve genel sağlık muayeneleri periyodik bir Ģekilde yapılmaktadır 11 9,2 28 23,5 40 33,6 25 21,0 15 12,6 ÇalıĢanların güvenliğini sağlayacak koruyucu giysi, gözlük, kulaklık vb. ‗kiĢisel Koruyucular‘ verilmektedir 5 4,2 20 16,8 47 39,5 26 21,8 21 17,6 Yıkanma, soyunma ve yemekhane gibi kullanım hacimleri düzenli, temiz ve bakımlıdır 5 4,2 20 16,8 47 39,5 26 21,8 21 17,6 Elektrik donanımlarının ve açıkta kalan tüm elektrik kordonlarının güvenliği için önlemler alınmaktadır 5 4,2 6 5,0 45 37,8 42 35,3 21 17,6 ĠĢyerindeki yük taĢıma, kaldırma ve yer değiĢtirme yöntemleri sağlıklı ve güvenlidir 4 3,4 8 6,7 44 37,0 43 36,1 20 16,8 ĠĢletmenin sorunlarının çözülmesi ve verimliliğinin artması için çalıĢanların görüĢ ve düĢünceleri alınarak, yapılan değiĢikliklere etkin Ģekilde katılımları sağlanmaktadır 9 7,6 28 23,5 37 31,1 26 21,8 17 14,3 Tablo 3 incelendiğinde katılımcıların genel olarak yargılara katılım yönünde görüĢ belirttiği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca katılımcılar sağlık kontrolleri ve kararlara katılım ile ilgili yargılara diğerlerine göre daha düĢük katılım göstermiĢlerdir. Bununla beraber cevap dağılımları incelendiğinde katılımcıların kararsız bölgede yoğunlaĢtıkları da göze çarpmaktadır. Ki-Kare Analiz Sonuçları Bu bölümde çalıĢanların demografik özellikleri ile yargılara katılım düzeyleri arasındaki iliĢki durumları ki-kare analizi ile incelenmiĢtir. Ki-kare analizi yapılırken demografik özelliklerden cinsiyet değiĢkeni kadın katılımcı sayısının analiz yapmaya yeterli olmaması nedeniyle değerlendirme dıĢı tutulmuĢtur. Ayrıca yeterli örneklem sayısına ulaĢamayan gruplar birleĢtirilerek değerlendirme yapılmıĢtır. Burada yaĢ değiĢkeni içerisinde 25 altı tek grup, 35 üstü tek grup olarak, medeni durum değiĢkeni içerisinde bekar ve diğer tek grup, eğitim durumu değiĢkeni ilköğretim ve okuryazar tek grup, yüksekokul ve üniversite tek grup, çalıĢma süresi içerisinde 6 ve üstü tek grup, pozisyon içerisinde orta ve üst kademe tek grup olarak ki-kare analizi yapılmıĢtır. BeĢli likert tipi hazırlanan sorular değerlendirme aĢamasında üçlü likert tipe (katılmıyorum, karasızım, katılıyorum) dönüĢtürülmüĢtür. ―ÇalıĢanların görme, iĢitme ve genel sağlık muayeneleri periyodik bir Ģekilde yapılmaktadır‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 4‘te verilmiĢtir. 431 Tablo 4: ―ÇalıĢanların Görme, ĠĢitme ve Genel Sağlık Muayeneleri Periyodik Bir ġekilde Yapılmaktadır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları ÇalıĢanların görme, iĢitme ve genel sağlık muayeneleri periyodik bir Ģekilde yapılmaktadır Demografik özellikler Değer df Önem Düzeyi ĠliĢki durumu (p<0,05) YaĢ grubu 13,378 4 0,010 Evet Medeni durum 0,644 2 0,725 Hayır Eğitim durumu 1,671 2 0,434 Hayır ÇalıĢma süresi 0,024 2 0,988 Hayır Pozisyon 1,721 2 0,423 Hayır Tablo incelendiğinde ilgili yargı ile sadece yaĢ grubu arasında iliĢki olduğu belirlenmiĢtir. Frekans dağılımları incelendiğinde artan yaĢ gruplarına bağlı olarak katılımın düĢtüğü görülmüĢtür. Bu değiĢim ilerleyen yaĢlarda sağlık muayene ihtiyacının artmasına rağmen sunulan hizmetlerin yetersiz kaldığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Diğer demografik özelliklerde ilgili yargıya katılım noktasında bir iliĢki olmadığı belirlenmiĢtir. ―ÇalıĢanların güvenliğini sağlayacak koruyucu giysi, gözlük, kulaklık vb. kiĢisel koruyucular verilmektedir‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 5‘te verilmiĢtir. Tablo 5: ―ÇalıĢanların Güvenliğini Sağlayacak Koruyucu Giysi, Gözlük, Kulaklık vb. KiĢisel Koruyucular Verilmektedir‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları ÇalıĢanların güvenliğini sağlayacak koruyucu giysi, gözlük, kulaklık vb. ‗kiĢisel koruyucular‘ verilmektedir Demografik özellikler Değer df Önem Düzeyi ĠliĢki durumu (p<0,05) YaĢ grubu 12,721 4 0,013 Evet Medeni durum 6,481 2 0,039 Evet Eğitim durumu 0,978 2 0,613 Hayır ÇalıĢma süresi 7,625 2 0,022 Evet Pozisyon 3,024 2 0,221 Hayır Analiz sonuçlarına göre ilgili yargı ile yaĢ grubu, eğitim durumu ve çalıĢma süresi arasında iliĢki olduğu görülmüĢtür. Frekans dağılımları incelendiğinde yaĢ grupları bakımından 35 yaĢ ve üstünün ilgili yargıya katılımının daha düĢük olduğu diğer yaĢ gruplarında daha yüksek katılım sağlandığı belirlenmiĢtir. Medeni duruma göre ise evlilerin daha yüksek katılım gösterdiği belirlenmiĢtir. ÇalıĢma süresine göre ise 5 yıl ve altı süre çalıĢanlar daha yüksek katılım göstermiĢlerdir. ―Yıkanma, soyunma ve yemekhane gibi kullanım hacimleri düzenli, temiz ve bakımlıdır‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 6‘da verilmiĢtir. Tablo 6: ―Yıkanma, Soyunma ve Yemekhane Gibi Kullanım Hacimleri Düzenli, Temiz ve Bakımlıdır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları Yıkanma, soyunma ve yemekhane gibi kullanım hacimleri düzenli, temiz ve bakımlıdır Demografik özellikler Değer df Önem Düzeyi YaĢ grubu 15,933 4 0,003 Evet Medeni durum 6,094 2 0,048 Evet Eğitim durumu 0,424 2 0,809 Hayır ÇalıĢma süresi 4,377 2 0,112 Hayır Pozisyon 6,442 2 0,40 Evet 432 ĠliĢki durumu (p<0,05) Tablo incelendiğinde ilgili yargı ile yaĢ grubu, medeni durum ve pozisyon arasında iliĢki oldu belirlenmiĢtir. Frekans dağılımlarına bakıldığında ilgili yargıya katılımın yüksek yaĢ gruplarında düĢtüğü, bekarlar ile orta ve üst kademe pozisyondakilerin daha yüksek düzeyde katılım gösterdiği ortaya çıkmıĢtır. ―Elektrik donanımlarının ve açıkta kalan tüm elektrik kordonlarının güvenliği için önlemler alınmaktadır‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 7‘de verilmiĢtir. Tablo 7: ―Elektrik Donanımlarının ve Açıkta Kalan Tüm Elektrik Kordonlarının Güvenliği Ġçin Önlemler Alınmaktadır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları Elektrik donanımlarının ve açıkta kalan tüm elektrik kordonlarının güvenliği için önlemler alınmaktadır Demografik özellikler Değer df Önem Düzeyi ĠliĢki durumu (p<0,05) YaĢ grubu 4,600 4 0,331 Hayır Medeni durum 1,330 2 0,514 Hayır Eğitim durumu 1,610 2 0,447 Hayır ÇalıĢma süresi 4,921 2 0,085 Hayır Pozisyon 1,178 2 0,555 Hayır Analiz sonuçlarına göre ilgili yargı ile demografik özellikler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki tespit edilmemiĢtir. ―ĠĢyerindeki yük taĢıma, kaldırma ve yer değiĢtirme yöntemleri sağlıklı ve güvenlidir‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 8‘de verilmiĢtir. Tablo 8: ―ĠĢyerindeki Yük TaĢıma, Kaldırma ve Yer DeğiĢtirme Yöntemleri Sağlıklı ve Güvenlidir‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları ĠĢyerindeki yük taĢıma, kaldırma ve yer değiĢtirme yöntemleri sağlıklı ve güvenlidir Demografik özellikler Değer df Önem Düzeyi ĠliĢki durumu (p<0,05) YaĢ grubu 3,946 4 0,413 Hayır Medeni durum 5,760 2 0,056 Hayır Eğitim durumu 1,037 2 0,596 Hayır ÇalıĢma süresi 0,431 2 0,806 Hayır Pozisyon 4,444 2 0,108 Hayır Tablo incelendiğinde ilgili yargı ile demografik özellikler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki tespit edilmemiĢtir. ―ĠĢletmenin sorunlarının çözülmesi ve verimliliğinin artması için çalıĢanların görüĢ ve düĢünceleri alınarak, yapılan değiĢikliklere etkin bir Ģekilde katılımları sağlanmaktadır‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 9‘da verilmiĢtir. Tablo 9: ―ĠĢletmenin Sorunlarının Çözülmesi ve Verimliliğinin Artması Ġçin ÇalıĢanların GörüĢ ve DüĢünceleri Alınarak, Yapılan DeğiĢikliklere Etkin Bir ġekilde Katılımları Sağlanmaktadır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları ĠĢletmenin sorunlarının çözülmesi ve verimliliğinin artması için çalıĢanların görüĢ ve düĢünceleri alınarak, yapılan değiĢikliklere etkin bir Ģekilde katılımları sağlanmaktadır Demografik özellikler Değer df Önem Düzeyi ĠliĢki durumu (p<0,05) YaĢ grubu 10,841 4 0,028 Evet Medeni durum 14,160 2 0,001 Evet Eğitim durumu 2,694 2 0,260 Hayır ÇalıĢma süresi 2,585 2 0,275 Hayır Pozisyon 2,203 2 0,332 Hayır Analiz sonuçlarına göre ilgili yargı ile yaĢ grubu ve medeni durum arasında iliĢki olduğu ortaya çıkmıĢtır. YaĢ grup ortalamaları incelendiğinde artan yaĢ ile ilgili yargıya katılım oranının düĢtüğü ortaya çıkmıĢtır. Medeni duruma göre katılım düzeyleri incelendiğin de ise bekarların daha yüksek katılım gösterdikleri ortaya çıkmıĢtır. 433 SONUÇ Orman ürünleri sanayinde iĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının demografik özellikler bakımından incelenmesi amacıyla yapılan bu çalıĢma kapsamında Trabzon ilinde faaliyet gösteren 15 iĢletmede çalıĢan 119 kiĢiye hazırlanan anket formu uygulanmıĢ ve elde edilen sonuçlar ki-kare analizi ile istatistiksel değerlendirmeye tabi tutulmuĢtur. ÇalıĢma sonuçları genel olarak incelendiğinde; - ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının artan yaĢa bağlı olarak daha düĢük düzeyde algılandığı tespit edilmiĢtir. - ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının evlilerde bekarlara göre daha düĢük düzeyde algılandığı belirlenmiĢtir. - ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının eğitim durumuna göre farklılaĢmadığı ortaya çıkmıĢtır. - ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının artan çalıĢma süresine bağlı olarak daha düĢük düzeyde algılandığı görülmüĢtür. - ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının alt kademe çalıĢanlarda daha düĢük algılandığı tespit edilmiĢtir. REFERANSLAR Akkök, A. (1977). ĠĢ Kazalarının Maliyeti ve ĠĢ Güvenliği, Ankara: MPM Yayınları. Aksoy, C. (1982). ĠĢ Kazaları: Tanımı, Önemi, Nedenleri. ĠĢ Kazalarını Önleme Semineri, Ankara: MPM Yayınları. Arıcı, K. (1999). ĠĢçi Sağlığı ve ĠĢ Güvenliği, Ankara; Aktaran: Zeyyat Sabuncuoğlu, Ġnsan Kaynakları Yönetimi, Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları. Aydın, A., Tiryaki, S., Üçüncü, K., ve Yıldırım, Ġ. (2015). Orman ürünleri sanayinde iĢyeri güvenlik iklimi algısı. SDÜ Mühendislik Bilimleri ve Tasarım Dergisi, 3(3), 205-212. Gedik, T., ve Ġlhan, A. (2014). Sakarya ili mobilya imalatçılarında iĢ sağlığı ve iĢ güvenliği üzerine bir inceleme. Turkish Journal of Forestry Türkiye Ormancılık Dergisi, 15(2), 123-129. Ġlhan, A., KoĢar, G., Karapınar, A., ve Gedik, T. (2013). Analysis of underlying causes of the occupational accidents and diseases in furniture. Kastamonu University Journal of Forestry Faculty, 13(2), 202-210. Kim, H., ve Park, D. (2006). Selecting high-risk micro-scale enterprises using a qualitative risk assessment method. Industrial Health, 44, 75–82. Serin, H., ġahin, Y., ve Durgun, M. (2013). Küçük ölçekli mobilya iĢletmelerinde gürültü analizi. Ormancılık Dergisi, 9(2), 1-8. Seyhan, Y. (2009). Ankara ilinde, ağaç iĢleri sektöründe faaliyet gösteren orta ve büyük ölçekli iĢletmelerde iĢ sağlığı ve iĢ güvenliği üzerine araĢtırmalar. YayımlanmamıĢ yüksek lisans tezi, Bartın Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Bartın. SGK, (2016). SGK istatistik yıllıkları. http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/tr/kurumsal/istatistikler. html adresinden 25 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Tankut, A.N., Kurban, H., ve Melemez, K. (2014). Orman endüstri iĢletmelerinde odun tozunun ergonomik etkilerinin incelenmesi. II. Ulusal Akdeniz Orman Ve Çevre Sempozyumuna SunulmuĢ Bildiri, 22-24 Ekim. Isparta. Top, Y., Adanur, H., ve Öz, M. (2016). Comparison of practices related to occupational health and safety in microscale wood-product enterprises. Safety Science, 82, 374-381. Yazgan, E., ve Erdem, M. (2009). TalaĢlı imalat endüstrisinin ergonomik açıdan değerlendirilmesi: bir uygulama. Anadolu Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Dergisi, 10(2), 603-614. 434 Polipropilen Esaslı Bağlayıcı Sistemi Ġle ÜretilmiĢ T15 Yüksek Hız Çeliği Besleme Stoklarının Toz Enjeksiyon Kalıplanabilirliği Uğur GÖKMEN* Gazi Üniversitesi, Türkiye ugurgokmen@gazi.edu.tr Özet Yapılan çalıĢmada iki farklı bağlayıcı sistemi kullanılarak hazırlanan T15 yüksek hız çeliği (% 1.5C, 4.5Cr, 12.5W, 0.5Mo, 5.0V, 0.4Si, 0.4Mn, 4.75Co) besleme stoklarının toz enjeksiyon kalıplanabilirliği incelenmiĢtir. Besleme stokları içerisinde bulunan T15 tozunun ortalama partikül boyutu 10,96 µm‘ dir. Polietilen glikol (PEG) ve paraffin wax (PW) esaslı iki farklı bağlayıcı sistemi hazırlanmıĢtır. Hazırlanan bağlayıcı sistemleri ve T15 tozu 45 dakika süreyle karıĢtırılarak besleme stokları elde edilmiĢtir. Elde edilen besleme stoklarının reolojik özellikleri kılcal reometre kullanılarak karakterize edilmiĢtir. Kılcal reometrenin sıcaklıkları 150-190oC arasında, basınç değerleri ise 0.298– 0.689 MPa arasında değiĢtirilmiĢtir. Besleme stoklarının akıĢ davranıĢ özelliklerine bağlı olarak toz enjeksiyon kalıplama iĢlemi için uygun toz yükleme oranı PEG esaslı bağlayıcı sistemi için hacimce %60, PW esaslı için %65 olarak belirlenmiĢtir. Toz enjeksiyon kalıplanmıĢ numuneler çözücü içerisinde ve ısıl olarak bağlayıcı giderme iĢlemlerine tabi tutulmuĢtur. Bağlayıcı giderilmiĢ numuneler 1275oC (1 saat) sıcaklıkta sinterlenmiĢtir. Sinterleme iĢlemi sonrası numuneler karakterize edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Toz enjeksiyon kalıplama, Yüksek hız çeliği, Besleme stoku Powder Injection Moulding of T15 High Speed Steel Feedstocks Fabricated with Binder System Based on Polypropylene Abstract In this study, powder injection moldability of T15 high speed steel (% 1.5C, 4.5Cr, 12.5W, 0.5Mo, 5.0V, 0.4Si, 0.4Mn, 4.75Co) feedstocks were investigated. For this, two different binders (Polyetylene glycol (PEG) and paraffin wax (PW)) were prepared. The average particle size of the powders in feedstocks was about 10.96µm. So as to prepare the feedstock T15 powders and binder were mixed in a turbula mixer for 45 min. The rheological behaviors of feedstocks were characterized by a capillary rheometer. Temperature and pressure of capillary rheometer were between 150-190oC and 0.298-0.689 MPa respectively. Depending on the flow behavior of feedstocks powder loading rates for PEG %60 and PW 65 %vol. were determined. Powder injection moulding samples were subjected to thermal debinding, in solvent (heptane). Debinded samples have been sintered 1275 oC temperatures for 1h. Samples have been performed after the sintering process. Keywords: Powder injection molding, high speed steel, Feedstock 435 GĠRĠġ Çelik malzemeler, güncel teknolojik özelliklere uyum sağlayabildiği ve nispî olarak ucuz üretildiği için uzun zamandan beri takım malzemesi olarak büyük ölçüde kullanılmaktadır. Çeliklerin birçok metalik malzemeye kıyasla üstün mekanik özelliklere sahip oldukları bilinmektedir. Kullanım alanlarına ve içerdiği alaĢım elementinin miktarına ve cinsine göre çeĢitli Ģekilde sınıflandırıl ve adlandırılırlar. Günümüz endüstrisinde yaygın olarak tercih edilen çelik türlerinin baĢında takım çelikleri gelmektedir. Takım çeliklerinin bir alt grubu olarak sayılabilecek ve özel uygulamalar için geliĢtirilmiĢ türleri ise yüksek hız çelikleri olarak bilinmektedir. Yüksek hız çelikleri takım ağzı kızaracak ölçüde yüksek kesme hızlarında dahi talaĢ kaldırabilen, yani bu koĢullara rağmen yüksek sıcaklık sertliğini büyük oranda ve uzun süre koruyan malzemelerdir. Bu malzemeler yüksek sıcaklıklara ve aĢınmaya karĢı dayanımlıdır. Bu özellikleri çeliğe kazandırmak için bazı alaĢım elemanlarının ilavesinin yanında uygun ısıl iĢlemin de gerçekleĢtirilmesi gerekir (Gökmen ve Türker, 2015:94), (Tayanç ve Zeytin, 2000:103-122), (Demir ve Aymas, 2015:40). Çelikler yüksek yoğunluğa ve sertliğe sahip oldukları için Ģekillendirilmeleri ve net Ģekilli parça üretimi esnasında çeĢitli problemler sıklıkla görülmektedir. Özellikle yüksek sertliğe ve tokluğa sahip takım çeliklerinin üretiminde karĢılaĢılan sıkıntılardan dolayı araĢtırmacılar, yüksek performansın arandığı özel takım malzemelerinde tatmin edici iĢlevsellik sergileyen malzemeler için farklı üretim yöntemleri üzerine araĢtırmaya yönelmiĢtir. Son yıllarda endüstriyel uygulamalarda yaygın olarak tercih edilen malzeme gruplarından birisini yüksek hız çeliği olarak bilinen T15 malzemesi ve ileri teknoloji imalat yöntemi olarak nitelendirilebilecek olan toz enjeksiyon kalıplama (TEK) yöntemi oluĢturmaktadır (Bolton ve Gant, 1997: 143), (Jauregı vd., 1992:389), (Raza vd., 2012: 164), (Li vd. 2010:105). Toz enjeksiyon kalıplama (TEK), karmaĢık geometriye sahip parçaların düĢük maliyette ve yüksek miktarlarda üretilebilmesi için geliĢtirilmiĢ olan bir tekniktir. TEK yöntemi seramik ve metal kompozit parçaların üretimi için günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. TEK iĢlemi metal tozları ve bağlayıcının karıĢtırılması, enjeksiyon kalıplama, bağlayıcı ayrıĢtırma ve tam yoğunluk için sinterleme aĢamalarını içermektedir (Gökmen, vd., 2016:31), (Shu, vd., 2006:1335), (Gülsoy, 2005:187). TEK teknolojisi, aslında önceden bilinen toz metalurjisi ve plastik enjeksiyon teknolojilerinin birlikte gerçekleĢtirilmesidir (KarataĢ ve SarıtaĢ, 1998:353), (Türker ve KarataĢ, 2004:49), (Gökmen, 2014:22104). TEK teknolojisi birçok mühendislik malzemesine son yıllarda baĢarılı bir Ģekilde uygulanmaktadır. Bu malzemeler arasında yüksek mukavemeti ile ön plana çıkan yüksek hız çelikleri önemli bir yer oluĢturmaktadır. Yüksek hız çeliği tozlarından TEK yöntemi ile parça üretimi için son yıllarda yapılan çalıĢmalar dikkat çekmektedir (Auzene ve Roberjot, 2011:54-57), (Varez vd, 2004:318), (Matula vd., 2008:195-198). Yapılan çalıĢmada kapsamında yüksek hız çeliği olarak kullanılan T15 (Matris Fe, %1.5 - 1.6 C, % 0.15 -0.40 Mn, % 0.15 - 0.40 Si, % 3.75 - 5.00 Cr, %0.3 Ni, %1.0 Mo, % 11.75 - 13.00 W, % 4.50 5.25 V, % 4.75 - 5.25 Co) tozunun TEK yöntemi ile parça üretimi için kalıplama sırasında ortaya çıkabilecek akma problemlerinin önüne geçebilmek amacı ile uygun reolojik özellikleri belirlenmiĢ ve akabinde kalıplama iĢlemi gerçekleĢtirilmiĢtir. PEG (Polietilenglikol) esaslı ve Paraffin Wax (PW) esaslı iki farklı bağlayıcı formülü hazırlanmıĢtır. DeğiĢen sıcaklığa (150-190oC) ve basınca (0.2980.689MPa) bağlı olarak besleme stoklarının akıĢ davranıĢları karakterize edilmiĢtir. Artan sıcaklık ile kayma hızının arttığı viskozitenin azaldığı tespit edilmiĢtir. PW esaslı bağlayıcı sistemi kullanılarak hazırlanan besleme stoklarında viskozite değerleri PEG esaslı besleme stoklarına kıyasla daha düĢük elde edilmiĢtir. PEG esaslı bağlayıcı formülü ile hazırlanan besleme stoklarında hacimce %60, PW esaslı ile hazırlananlarda ise hacimce %65 toz oranı kalıplama iĢlemi için belirlenmiĢtir. 436 MATERYAL VE METOT Malzeme Yüksek hız çeliği olarak bilinen T15 tozları Sandvik Osprey firmasından temin edilmiĢtir. Tozların kimyasal bileĢimleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. T15 tozlarının parçacık Ģekilleri JEOL JSM 6060LV taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak belirlenmiĢtir ve ġekil 1‘de sergilenmiĢtir. T15 tozunu piknometre yoğunluğu 8.27 g/cm3, ortalama toz boyut değeri (D50) 10.96 µm‘dir. ġekil 1. T15 yüksek hız çeliği tozunun SEM görüntüsü Tablo 1. T15 tozunun kimyasal kompozisyonu Cins T15 Min. Mak. Fe Kalan Kalan C 1.5 1.6 Mn 0.15 0.40 Si 0.15 0.40 Cr 3.75 5.00 Ni 0.3 0.3 Mo 1.0 1.0 W 11.75 13.00 V 4.50 5.25 Co 4.75 5.25 Toz enjeksiyon kalıplama iĢleminde çok bileĢenli bağlayıcı sistemi kullanarak hazırlanan besleme stokları ile kalıplama iĢlemi sonrası karĢılaĢılabilecek hataların minimuma indirilebileceği bildirilmiĢtir (Gökmen ve Türker, 2015:94). Deneysel çalıĢmalarda kullanılmak üzere 2 farklı bağlayıcı sistemi hazırlanmıĢtır. Bağlayıcı formülleri Tablo 2 ve 3‘te verilmiĢtir. Bağlayıcı formülleri F1 ve F2 olarak adlandırılmıĢtır. F2 bağlayıcı sistemi yeni geliĢtirilmiĢ özgün bir bağlayıcı formülüdür (Gökmen, 2014:87). Tablo 2. PEG esaslı bağlayıcı formülü (F1) Bağlayıcı BileĢenleri PEG 8.000 Polypropylene (PP) Stearicacid (SA) (% Ağılıkça) Yoğunluğu (g/cm3) 68 27 5 1,204 0,85 0,84 Tablo 3. PW esaslı bağlayıcı formülü (F2) Bağlayıcı BileĢenleri PEG 10.000 ParafinWax CarnaubaWax Polipropilen Stearik asit (%Ağılıkça) Yoğunluğu (g/cm3) 25 33 11 30 1 1,20 0,90 0,97 0,85 0,84 437 Metot Besleme stoklarının hazırlanması iki aĢamada gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġlk aĢamada bağlayıcı bileĢenleri turbula marka 3 boyutlu karıĢtırıcıda kuru olarak 30 dakika süreyle karıĢtırılarak Tablo 2 ve 3‘te verilen F1 ve F2 bağlayıcı formülleri hazırlanmıĢtır. Ġkinci aĢamada ise homojen bir besleme stoku hazırlamak amacıyla bağlayıcı formülleri ve T15 tozu sıcak karıĢtırma sistemi ile 30 dakika süre ile karıĢtırılmıĢtır. Hazırlanan karıĢımlar içerisinde bulunan toz yüzdeleri hacimce %55-65 aralığında değiĢtirilmiĢtir. Hazırlanan besleme stoklarının viskoziteleri, kılcal reometre cihazı kullanılarak belirlenmiĢtir. Testler ASTM D 1238 (TS EN ISO 1133) standardına göre yapılmıĢtır. PEG esaslı bağlayıcı formülü ile hazırlanan besleme stoklarında hacimce %60, PW esaslı ile hazırlananlarda ise hacimce %65 toz oranı kalıplama iĢlemi için belirlenmiĢtir. PEG ve PW esaslı bağlayıcı formülleri ile hazırlanan besleme stoklarının kalıplama iĢlemi laboratuvar tipi toz enjeksiyon kalıplama cihazıyla gerçekleĢtirilmiĢtir. Kullanılan cihazın yük kapasitesi 3,5-4 ton aralığındadır. Besleme stoklarının içerisine konulduğu haznenin sıcaklığı 50-400oC aralığında kontrol edilebilmektedir. Kalıplama iĢlemi yaklaĢık 10 MPa basınçta gerçekleĢtirilmiĢtir. Toz enjeksiyon kalıplama iĢlemi sonrası yapı içerisinde bulunan bağlayıcı bileĢenleri iki aĢamada uzaklaĢtırılmıĢtır. Ġlk aĢamada numuneler su ve heptan dolu beher içerisine yerleĢtirilerek 60oC sıcaklıkta 9 saat bekletilmiĢtir. Çözgen ayrıĢtırma iĢlemi sonrası numuneler aynı fırın içerisinde 40 oC sıcaklıkta 2 saat süre ile kurutulmuĢtur. Bağlayıcı giderme iĢleminin ikinci aĢamasında heptan içerisinde ayrıĢtırılan numuneler ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi için azot atmosferinde koruma sağlayan tüp fırın içerisine yerleĢtirilmiĢtir ve ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi devamında aynı fırın içerisinde 1275oC sıcaklıkta 1 saat süreyle sinterlenmiĢtir. ġekil 2‘de ısıl ayrıĢtırma ve sinterleme iĢlemlerine ait döngü verilmiĢtir. ġekil 2. Isıl ayrıĢtırma ve sinterleme döngüsü DENEYSEL SONUÇLAR VE TARTIġMA Akış Davranış Değişimleri Reoloji çalıĢmaları öncesi sıcaklığa bağlı olarak bağlayıcı formüllerinin ayrıĢma sıcaklıklarını ve malzeme kaybının baĢlangıç sıcaklığını tespit etmek amacıyla TG ve DTA analizleri yapılmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda F1 için ilk tepkime piki yaklaĢık 66oC sıcaklıkta, ikinci tepkime piki ise 163,9oC sıcaklıkta gözlenmiĢtir. YaklaĢık 492oC sıcaklıkta bağlayıcı sisteminin tamamen kaybolduğu tespit edilmiĢtir. F2 için yapılan DTA analizi incelendiğinde 200oC sıcaklık altında 5 farklı noktada tepkime piki gözlenmiĢtir. Malzeme kaybının yaklaĢık 245oC sıcaklıktan sonra baĢladığı tespit edilmiĢtir. 475oC civarında bağlayıcı formülünün tamamının yapıdan uzaklaĢtığı gözlenmiĢtir. Elde edilen TG ve DTA verilerine bağlı olarak besleme stoklarının akıĢ davranıĢlarının incelenmesi 150-190oC aralığında gerçekleĢtirilmiĢtir. F1 ve F2 bağlayıcı sistemleri kullanılarak hazırlanan 438 besleme stoklarının (hacimce % 55-65 toz içeriğine sahip) farklı basınçlardaki viskozite-sıcaklık ve viskozite-kayma hızı değiĢimleri ġekil 3-7'de verilmiĢtir. Hazırlanan bütün besleme stoklarında artan sıcaklık ve basınca bağlı olarak viskozitede azalma gözlenmiĢtir. Bu durum pseudoplastik akıĢ davranıĢına uymaktadır ve enjeksiyon kalıplama için en uygun akıĢ Ģeklinin pseudoplastik akıĢ Ģekli (artan kayma hızı, azalan viskozite-kayma incelmesi) olduğu bilinmektedir (Gökmen, 2014:102), (Gökmen ve Türker, 2014:165). F1 kullanılarak hazırlanan besleme stoklarının artan sıcaklık ve basınç ile viskozitesinin azaldığı fakat toz içeriğinin %60 oranının üstüne çıkması durumunda viskozitenin önemli ölçüde arttığı tespit edilmiĢtir. Uygun bir enjeksiyon kalıplama iĢlemi için viskozite değerinin 1000 Pa.s'nin altında olması gerektiği bilinmektedir (Raza vd. 2011: 2042). PEG esaslı bağlayıcı formülü (F1) ile hazırlanan besleme stoklarında maksimum toz yükleme oranı hacimce %60 olarak belirlenmiĢtir. F2 formülü kullanılarak hazırlanan besleme stoklarında maksimum toz yükleme oranı hacimce %65 olarak belirlenmiĢtir. Toz yükleme oranlarının belirlenmesinde viskozite-kayma hızı gibi parametrelerin yanında reoloji deneyleri sonucu elde edilen numunelerin makro görüntüleri de dikkate alınmıĢtır. 1000 1000 0.298 MPa 0.689 MPa 800 0.298 MPa 900 Viskozite (Pa.s) Viskozite (Pa.s) 900 700 600 500 400 300 0.689 MPa 800 700 600 500 400 300 200 200 0 50 100 150 140 150 Kayma Hızı (s-1) 160 170 180 190 200 Sıcaklık (oC) ġekil 3. PEG esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %55 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler 1100 0.689 MPa 900 800 700 600 0.298 MPa 1000 Viskozite (Pa.s) 1000 Viskozite (Pa.s) 1100 0.298 MPa 500 0.689 MPa 900 800 700 600 500 400 400 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 Kayma Hızı 140 (s-1) 150 160 170 Sıcaklık 180 190 200 oC ġekil 4. PEG esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %60 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler 439 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 0.298 MPa 0.689 MPa 0 100 Kayma Hızı 200 0.298 MPa 0.689 MPa Viskozite (Pa.s) Viskozite (Pa.s) 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 300 140 150 (s-1) 160 170 Sıcaklık 180 190 200 oC ġekil 5. PW esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %55 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler 0.298 MPa 0.689 MPa 50 150 Kayma Hızı Viskozite (Pa.s) Viskozite (Pa.s) 1000 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 -50 1000 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 250 0.298 MPa 0.689 MPa 140 150 (s-1) 160 170 Sıcaklık 180 190 200 oC ġekil 6. PW esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %60 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler 1100 1000 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 Viskozite (Pa.s) Viskozite (Pa.s) 0.298 MPa 0.689 MPa 0 50 100 1100 1000 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 0.298 MPa 0.689 MPa 140 150 150 160 170 180 190 200 Sıcaklık oC Kayma Hızı (s-1) ġekil 7. PW esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %65 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler 440 Toz Enjeksiyon Kalıplama Yapılan reoloji ölçümleri sonucu elde edilen viskozite değerleri ve makro incelemeler referans alınarak TEK iĢlemi için besleme stokları hazırlanmıĢtır. F1 bağlayıcı formülü için hacimce %60, F2 için %65 toz yükleme oranlarında hazırlanan besleme stokları granül hale getirilmiĢtir. GranüllenmiĢ besleme stokları ġekil 8‘de verilen modele uygun olarak kalıplanmıĢtır. Ölçüler MPIF-50 standardı ile uyumludur. ġekil 8. TEK numune model görüntüsü Yapılan akıĢ deneyleri sonucu viskozite ve kayma hızı verileri dikkate alınarak besleme stokunun içerisine konulduğu silindir sıcaklığı ve basınç ayarlanmıĢtır. F1 ile hazırlanan besleme stoklarında ideal viskozite ve kayma hızı değerleri 160-190oC sıcaklık aralığında elde edilirken, F2 ile hazırlanan besleme stoklarında 150-190oC sıcaklık aralığında elde edilmiĢtir. Yapılan akıĢ davranıĢı incelemelerinde elde edilen viskozite değerleri istenilen aralıkta çıkmıĢtır. Fakat kalıp, piston vb. takımların ısıl farkından dolayı üretim esnasında çeĢitli farklılıklar ile karĢılaĢılmıĢtır. F1 ile hazırlanan besleme stoklarında 180oC altında yapılan kalıplama iĢleminde (ġekil 9), F2 ile 170oC altında eksik dolum elde edilmiĢtir. ġekil 9. F1 ile hazırlanmıĢ numuneye ait eksik dolum görüntüsü ġekil 10‘da 180oC sıcaklıkta F2 bağlayıcı sistemi kullanılarak kalıplanmıĢ numuneye ait tam dolum sergilemiĢ numune resmi görünmektedir. Sıcaklığı 180oC sıcaklığa ayarlandıktan sonra F2 bağlayıcı formülü ile hazırlanmıĢ granül haldeki besleme stokları, sistem içerisine yerleĢtirilmiĢtir ve uygun süre beklendikten sonra kalıplama iĢlemi yapılmıĢtır. F1 bağlayıcı sistemi ile hazırlanan besleme stoklarında tam dolum 190oC sıcaklıkta elde edilirken F2 ile 180oC sıcaklıkta tam doluma ulaĢılmıĢtır. 441 ġekil 10. F2 ile hazırlanmıĢ numuneye ait tam dolum görüntüsü TEK iĢlemi sonrası numuneler bağlayıcı giderme iĢlemine tabi tutulmuĢtur. Bağlayıcı giderme iĢlemleri çözücü içerisinde ve ısıl olmak üzere iki aĢama da gerçekleĢtirilmiĢtir. Bağlayıcı formülleri içerisinde bulunan bileĢenler dikkate alınarak F1 bağlayıcı formülü su içerisinde F2 bağlayıcı formülü heptan içerisinde bekletilerek bağlayıcı giderme iĢleminin ilk kısmı gerçekleĢtirilmiĢtir. Bağlayıcı formülleri içerisinde bulunan PP nin ergime sıcaklığı dikkate alınarak sadece Wax ve PEG tipi bağlayıcı elemanları uçurulmuĢtur. Çözgen ayrıĢtırma iĢlemi sonrası numuneler aynı fırın içerisinde 40oC sıcaklıkta 2 saat süre ile kurutulmuĢtur. Su ve Heptan içerisinde yapılan çözündürme iĢlemlerinde 60oC sıcaklıkta PEG ve Wax tipi bileĢenlerin tamamına yakının çözündüğü gözlenmiĢtir. Bağlayıcı giderme iĢleminin ikinci aĢamasında numuneler ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi için azot atmosferinde koruma sağlayan tüp fırın içerisine yerleĢtirilmiĢtir ve ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi devamında aynı fırın içerisinde 1275oC sıcaklıkta 1 saat süreyle sinterlenmiĢtir. Farklı bağlayıcı sistemleri kullanılarak üretilen TEK numunelerin ısıl bağlayıcı giderme ve sinterleme iĢlemleri sonrası elde edilen yoğunluk değerleri ġekil 11‘de verilmiĢtir. Aynı parametrelerde sinterlenmiĢ numunelerin farklı yoğunluk sergiledikleri tespit edilmiĢtir. Elde edilen yoğunluk değerlerine paralel olarak numunelerin sertlik ölçümlerinde de farklılıklara rastlanmıĢtır. Sertlik değerleri ġekil 12‘de sunulmuĢtur. Elde edilen sertlik değerleri Varez ve arkadaĢlarının yaptığı çalıĢmalar ile benzerlik sergilemektedir (Varez vd. 2004:315-324). Aynı Ģartlar altında sinterlenen numunelerde kullanılan bağlayıcı formülüne bağlı olarak sinterleme sonrası çekme ve büzülme oranlarında farklılıklar gözlenmiĢtir. Tespit edilen çekme ve büzülme farklıklarının bağlayıcı formülleri içerisinde bulunan bileĢenlerin sinterleme iĢlemi sonrası neden olduğu gözeneklilik farkından dolayı olduğu düĢünülmektedir. ġekil 11. F1 ve F2 ile toz enjeksiyon kalıplanmıĢ numunelerin yoğunlukları 442 ġekil 12. F1 ve F2 ile toz enjeksiyon kalıplanmıĢ numunelerin sertlik değiĢimleri SONUÇ T15 yüksek hız çeliği tozu F1 ve F2 bağlayıcı sistemleri ile karıĢtırılarak besleme stokları hazırlanmıĢtır. Besleme stoklarının reolojik özellikleri incelenmiĢ ve ideal kalıplama parametreleri belirlenerek TEK numuneler üretilmiĢtir. Elde edilen ürünler 1275oC sıcaklıkta sinterlenmiĢtir. Yapılan çalıĢma neticesinde;  Hazırlanan tüm besleme stoklarının pseudoplastik akıĢ tipine uygun akıĢ sergilediği ve bu duruma paralel olarak kullanılan bağlayıcı formüllerinin (F1, F2) toz enjeksiyon kalıplama iĢlemi için uygun olduğu tespit edilmiĢtir.  F1 bağlayıcı formülü kullanılarak oluĢturulan besleme stoklarında reolojik özellikler açısından en iyi sonuçlar %60 toz içeren besleme stoklarında 160-190oC aralığında ve F2 bağlayıcı formülü ile hazırlananlarda ise %65 toz içeren besleme stoklarında 150-190oC aralığında elde edilmiĢtir.  F2 bağlayıcı formülü ile hazırlanan besleme stoklarında F1‘e kıyasla daha düĢük viskozite değerleri elde edilmiĢtir.  F2 bağlayıcı formülü kullanılarak üretilen TEK numunelerin F1 ile üretilen numunelerden daha yüksek yoğunluğa ve sertliğe sahip olduğu belirlenmiĢtir. TEġEKKÜRLER Bu çalıĢmaya Bilimsel AraĢtırma Projesi (No: 65/2014-01) kapsamında destek sağlayan Gazi Üniversitesi Bilimsel AraĢtırmalar Proje (BAP) birimine teĢekkür ederiz. REFERANSLAR Auzene, D., ve Roberjot, S., (2011). Investigation into water soluble binder systems for Powder injection moulding‖, Powder Injection Moulding Internationa., Vol. 5: 1, 54-57. Bolton, J. D. ve Gant, A. J. (1997). Microstructural Development and Sintering Kinetics in Ceramic Reinforced High Speed Steel Metal Matrix Composites. Powder Metallurgy, 40:2, 143-151. Demir, B., ve Aymas, H. (2015). Demiryolu Ray Çeliğinde Önceki Östenit Tanelerinin (Pag) Ġncelenmesi. 2. Uluslararası Demir Çelik Sempozyumunda sunulmuĢ bildiri. 443 Gökmen, U., (2014). Nikel Esaslı Metal Tozlarının Enjeksiyon Kalıplanabilmesi Ġçin Bağlayıcı Sisteminin GeliĢtirilmesi ve Sinterlenmesi. Doktora Tezi, G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 20-21, 102. Gökmen, U., Türker, M., ve Çinici, H. (2016). Bağlayıcı sistemi ve sıcaklığın su atomize 316L toz enjeksiyon kalıplama besleme stoklarının reolojik özelliklerine etkisi. Pamukkale Univ Muh Bilim Dergi 22(1), 31-38. Gökmen, U., ve Türker, M. (2015). T15 Yüksek Hız Çeliği Tozları ile Hazırlanan Besleme Stoklarının Reolojik Özelliklerinin AraĢtırılması. 2. Uluslararası Demir Çelik Sempozyumunda sunulmuĢ bildiri. Gökmen, U., ve Türker, M., (2014). IN718 SüperalaĢım Tozunun Enjeksiyon Kalıplanabilmesi Ġçin Ġskelet Bağlayıcı Polipropilen Kullanılarak Hazırlanan Besleme Stoklarının Reolojik Özelliklerinin Ġncelenmesi. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der., Cilt 29, No 1, 165-174. Gülsoy, H.Ö., (2005). Influence of nickel boride additions on sintering behaviors of injection moulded 17-4 PH stainless steel powder. Scripta Materialia 52, 187–192. Jauregi, S., Fernandez, F., Palma, R.H., Martinez, V., Ve Urcola, J.J. (1992). Influence of Atmosphere on Sintering of T15 and M2 Steel Powders, Metallurgical Transactions A Volume 23a, February 389-400. KarataĢ, Ç., ve SarıtaĢ, S., (1998). 316L Paslanmaz Çelik Tozları ve Polipropilen Esaslı Bağlayıcı KarıĢımlarının Reolojik Özellikleri.Tübitak, 353-363. Li, D., Hou, H., Liang, L., ve Lee, K. (2010). Powder injection molding 440C stainless steel. Int. J. Adv. Manuf. Technol. 49: 105–110. 8. Matula, G., Dobrzanski, L.A., Várez, A., ve Levenfeld, B., (2008). Development of a feedstock formulation based on PP for MIM of carbides reinforced M2. Journal of Achievements in Materials and Manufacturing Engineering, 195-198. Raza, M. R., Ahmada, F., Omar, M.A., ve German, R.M. (2012). Effects of cooling rate on mechanical properties and corrosion resistance of vacuum sintered powder injection molded 316L stainless steel. Journal of Materials Processing Technology 212, 164–170. 9. Raza, M.R., Ahmad, F., Omar, M.A., ve German, R.M., (2011). Binder Removal from Powder Injection Molded 316L Stainless Steel. Journal of Applied Science 11, 2042-2047. Shu, G.J., Hwang, K.S., ve Pan, Y.T. (2006). Improvements in sintered density and dimensional stability of powder injection-molded 316L compacts by adjusting the alloying compositions. Acta Materialia 54 1335–1342. Tayanç, M., ve Zeytin G. (2000). Yüksek hız çeliklerinin iç yapısı ve ısıl iĢlem özellikleri. BAÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 103-122, Türker, M., ve KarataĢ, Ç., (2004). Investigation of rheological properties of mechanically alloyed and turbula processed composite powder PIM feedstock by capillar rheometer. Powder Metallurgy 47(1): 49-54. Várez, A., Levenfeld, B., Torralba, J.M., Matula, G., ve Dobrzanski, L.A., (2004). Sintering in different atmospheres of T15 and M2 high speed steels produced by a modified metal injection moulding process. Materials Science and Engineering A366, 318–324. 444 Sıcak Presleme Yöntemiyle Üretilen Al7xxx Metalik Köpüklerin Gözenek Morfolojisine Presleme Basıncı ve Sıcaklığın Etkisi Görkem KIRMIZI* Gazi Üniversitesi, Türkiye gorkemkirmizi@gazi.edu.tr Halil KARAKOÇ Hacettepe Üniversitesi halil.karakoc@hacettepe.edu.tr Uğur GÖKMEN Gazi Üniversitesi, Türkiye ugurgokmen@gazi.edu.tr Arif UZUN Kastamonu Üniversitesi, Türkiye auzun@kastamonu.edu.tr Henifi ÇĠNĠCĠ Gazi Üniversitesi, Türkiye hcinici@gazi.edu.tr Mehmet TÜRKER Gazi Üniversitesi, Türkiye mturker@gazi.edu.tr Özet Bu çalıĢmada sıcak presleme yöntemi ile üretilmiĢ Al7xxx serisi köpüklerin gözenek morfolojisi üzerine üretim parametrelerinin etkisi incelenmiĢtir. Deneysel çalıĢmalarda % 1 TiH 2 ve %7 Si tozları Al7xxx serisi tozlar ile karıĢtırılmıĢtır. KarıĢım tozlar değiĢik sıcaklık (250-350-450oC) ve basınçta (200-300-400 MPa) sıkıĢtırılmıĢ ve preform malzeme haline getirilmiĢtir. Elde edilen ürünler 750 oC fırın sıcaklığında serbest halde köpürtme iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Deneysel sonuçlara göre düĢük sıcaklık ve basınçlarda üretilen Al7xxx preform malzemeler, yüksek sıcaklık ve basınçta üretilenlere kıyasla daha az genleĢme sergilemiĢlerdir. Ayrıca gözenek morfolojisi, sıkıĢtırma basıncı ve sıcaklığa bağlı olarak net bir Ģekilde değiĢmiĢtir. Dolayısıyla maksimum genleĢme (% 446) sergileyen köpük numunede (450oC - 200 MPa) gözenek boyutu diğerlerine kıyasla büyük iken, gözenek sayısı azalmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Metalik Köpük, Al7xxx, Sıcak Presleme The Effect of Pressing Presure and Temperature on Pore Morphology of The Al7xxx Metallic Foams Produced by Hot Pressing Method Abstract In this study, the effect of production parameters on pore morphology of the AlSi7 foams produced by hot pressing method was investigated. In the experimental studies, 1 % TiH2 and 7 % Si powders were mixed with Al7xxx series powders. Mixed powders were compressed at different temperature (250350-450 ° C) and pressure (200-300-400 MPa), and it was transformed into the preform material. Obtained products were freely foamed at 750oC furnace temperature. The results of the experimental studies showed that the Al7xxx preform materials produced at low temperature and pressure indicated less expansion than those produced at high temperature and pressure. Moreover, the pore morphology showed a significant change with the effect of pressing pressure and temperature. Therefore, the pore size of the foam sample which showed maximum expansion (450oC - 200 MPa) was larger than the other foam samples, while the pore number decreased in the foam sample showing maximum expansion. Keywords: Metallic Foam, Al7xxx, Hot Pressing 445 GĠRĠġ Metalik köpükler mükemmel enerji sönümleme özellikleri ile ön plana çıkan malzemelerdir. Bundan dolayı yakıt tasarrufu ve yolcu güvenliğini geliĢtirebilmek için otomotiv güvenlik bileĢenleri gibi yapısal uygulamalarda potansiyel bir kullanıma sahiptirler (Banhart, 2001; Banhart vd., 2012). Metalik köpüklerin birçok üretim yöntemi mevcuttur. Preform malzemelerin köpürtülme iĢlemi yapısal malzeme üretiminde kullanılan yöntemlerden yalnızca bir tanesidir (Banhart vd., 2012; Banhart, 2013). Bu yöntemde öncelikli olarak yapı içerisinde homojen dağılımlı köpürtücü madde içeren ve köpürebilir preform malzeme olarak isimlendirilen katı bir kompozit malzeme üretimi gerçekleĢtirilir. Bunun için alaĢım tozları, takviye elemanı ve köpürtücü madde tozları ile birlikte karıĢtırılır (Banhart, 2000; Banhart, 2001). Daha sonra karıĢım tozlar, köpürebilir malzeme üretimi için ekstrüzyon, presleme veya haddeleme gibi farklı teknikler kullanılarak sıkıĢtırılmaktadır (Baumgärtner vd., 2000; Kriszt vd., 2002). Bu iĢlemler nihai ürün olan köpüğün yoğunluğuna ve köpürebilirliğine doğrudan etki ettiği için üretim aĢamasında oldukça dikkatli olunmalıdır. Örneğin yeterli sıkıĢtırma basıncı kullanılmadan üretilen köpürebilir malzemelerde gözeneklilik oranı artmaktadır. Bu durumda köpürtme sonrası numunelerde homojen olmayan gözenek yapıları elde edilmektedir. Hatta bu oran dahada fazla olur ise preform malzemelerde herhangi bir genleĢme gözlemlenemeyebilir. Youn vd., (2004) tarafından yapılan çalıĢmada %1‘in altında gözenek içeren köpürebilir Al6061 alaĢımından sıkıĢtırma basıncı ve ısıtma sıcaklığına bağlı olarak üniform yapılı köpüklerin elde edilebileceği vurgulanmıĢtır. Üretimin ikinci aĢamasında, köpürebilir malzemelere uygulanan ısıl iĢlemlereler yapı çerisinde bulunan köpürtücü maddenin bozunumuna yol açaraktan gaz salınımı sağlamakta ve bu gaz alüminyumun genleĢmesini sağlayarak köpük oluĢumunu sağlamaktadır (Banhart, 2000; Banhart, 2001; Banhart, 2005). Günümüzde alüminyum, nikel, magnezyum, bakır ve kurĢun gibi birçok alaĢımı esas alan metalik köpük türüne rastlanabilmektedir. Bu malzemeler arasında özellikle ticari ve bilimsel çalıĢmalara konu olan alaĢım türü ise alüminyumdur. Alüminyum düĢük yoğunluk, yüksek süneklik ve termal iletkenlik gibi özelliklere sahip malzemelerdir. Al köpüklerde genellikle saf alüminyum, dövme alüminyum alaĢımları (2xxx ve 6xxx), ve döküm alaĢımları (AlSi7, AlSi12) kullanılmaktadır (Banhart, 2001; Baumgärtner vd., 2000; Kriszt vd., 2002). Al esaslı preform malzemelerin köpürtülme iĢleminde parametrelerinin uygun seçilmesi ve sürecin kontrol edilmesi oldukça önemlidir (Türker, 2011).Özellikle alaĢım türü ve köpürtücü madde miktarının uygun olması halinde yüksek gözenekliliğe sahip homojen yapılı köpük üretmek mümkündür. Saf Al köpükler için ağırlıkça %1 oranında TiH2 ideal sonuçlar verebilmektedir (Sarajan vd.,, 2009). Köpürtücü maddedeki çözünme, ergiyik metalin viskozitesi, yüzey gerilimi ve gaz basıncı köpürtme sıcaklığından doğrudan etkilenmektedir (Matijasevic-Lux vd., 2006; Wübben vd., 2002; Von-Zeppelin vd., 2003). Homojen sıcaklıklarda köpürebilir malzeme daha hızlı köpürmeye baĢlamakta ve daha fazla genleĢme sergilemektedir (Solñrzano vd., 2009). Üretim sürecinde homojen gözenek oluĢumu sağlamak için çeĢitli alaĢım elementlerinden faydalanılmaktadır. Örneğin Al tozlarına ilave edilen çinko ile alaĢımın liküdüs (sıvılaĢma) sıcaklığı düĢmektedir. Böylece liküdüs sıcaklığı ile köpürtücü maddenin ayrıĢma sıcaklığı arasındaki uyumsuzluk azalarak köpüğün kararlılığı artmaktadır. Ayrıca köpürtme iĢlemi boyunca hücre duvarı yüzeyinde oluĢan çinko buhar basıncı kararlılığa olumlu yönde etki etmektedir. Ancak saf Al içerisindeki ağırlıkça çinko oranı %30‘dan fazla ise kararlılık düĢmektedir (Lafrance vd., 2011). Al alaĢımlı köpük üretiminde en önemli kriterlerden bir tanesi köpürtme sisteminin kompozisyonunun doğru seçilmesidir. AlSi sistemler genellikle düĢük ergime noktalarından dolayı sıklıkla tercih edilmektedir (Duarte vd., 2000; Kathuria, 2001; Helfen vd., 2002). Al-Mg-Si serileri (6xxx) düĢük maliyetleri, orta düzeyde dayanım özelliklerine sahip olmaları ve ısıl iĢlem uygulanabilme özelliklerinden dolayı da tercih edilebilen alaĢım sistemleridir (Duarte vd., 2000; Lehmhus vd., 2002). Diğer taraftan Al köpüklerin özellikleri üzerine çökeltme sertleĢmesinin etkisini belirlemek için diğer alaĢım sistemleri (AlSi6Cu4, AlZn5.5MgCu, AlZn4.5Mg gibi) de araĢtırmacılar tarafından incelenmiĢtir (Banhart vd.,1998; Lehmhus vd., 2002). Bu çalıĢmada ise ilave edilen alaĢım elementi silisyum tozunun ve üretim parametrelerinin sıcak presleme yöntemi ile üretilen Al7075 (AlZn5.5MgCu) köpürebilir preform malzemelerin köpürme davranıĢı üzerine etkisi incelenmiĢtir. Benzer bir çalıĢmaya literatürde rastlanmamıĢtır. 446 DENEYSEL ÇALIġMALAR Deneysel çalıĢmalarda köpürebilir malzeme üretimi için matris malzemesi olarak Al7075 (AlZn5.5MgCu), köpürtücü madde olarak TiH2 ve alaĢım elementi olarak Si tozları kullanılmıĢtır. Ağırlıkça %1 oranında TiH2 ve %7 oranında Si tozları matris malzemesi Al7075 tozları içerisine ilave edilerek üç boyutlu karıĢtırıcı ile 30 dakika karıĢtırılmıĢtır. Daha sonra karıĢım tozlar 150 ton basma kapasitesine sahip özel yapım hidrolik pres kullanılarak kalıp içerisinde farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve sıkıĢtırma basınçlarında ( 200, 300 ve 400 MPa) tek yönlü olarak sıkıĢtırılmıĢtır. SıkıĢtırma sonrası 60x60x10 mm3 boyutlarında üretilen köpürebilir preform numuneler, 30x30x10 mm3 boyutlarında kesilerek köpürtme iĢlemi için hazır hale getirilmiĢtir. Daha sonra numuneler özel olarak tasarlanmıĢ fırın içerisinde kontrollü atmosfer kullanılmadan 750oC sıcaklıkta serbest halde (köpürtme kalıbı kullanılmamıĢtır) köpürtme iĢlemlerine tabi tutulmuĢtur. Her köpürtme iĢlemi için en az üç numune kullanılmıĢtır. Köpürtme iĢleminde köpürebilir malzemelerin hacimsel genleĢme özelliklerini belirlemek için serbest köpürtme yapılmıĢtır. ġekil 1‘de çalıĢmalarda kullanılan deney seti verilmiĢtir. ġekil 1:Deney seti Makro-yapı incelemesi için Al7075 köpük numuneler ortadan kesilerek ara yüzeyler bir tarayıcı yardımı ile 1:1 oranında taranmıĢtır. Böylece ġekil 2‘deki gibi görüntü resimleri oluĢturulmuĢtur. Bu resimler üzerinden yapılan ölçümler ile gözenek boyutu hesaplanmıĢtır. Bu hesaplamalar EĢitlik 1 ve EĢitlik 2‘de verilen formüllere göre yapılmıĢtır. Bu eĢitliklerde kullanılan L1 ve L2; sırasıyla gözenek boyutunun enine ve boyuna uzunluğunu ifade etmekte, i ve n ise terimsel ifadelerdir. (1) (2) ġekil 2: Al7075 köpüğün gözenek yapısı Deney boyunca üretilen köpürebilir malzemeler ve köpük numunelerin yoğunlukları Sartorius marka 0,1 mg hassasiyetteki terazi kullanılarak ArĢimet prensibine göre ölçülmüĢtür. Hesaplamalarda EĢitlik. 3‘te verilen formül kullanılmıĢtır. 447 (3) Burada 𝜌n; numune yoğunluğu, 𝜌su; oda sıcaklığında suyun yoğunluğu, mh; numunenin havadaki ağırlığı ve msu; numunenin su içerisindeki ağırlığını ifade etmektedir. Köpürme sonrası numunelerin genleĢme oranları aĢağıda verilen EĢitlik 4 kullanılarak hesaplanmıĢtır. (4) Bu eĢitlikte ρ*; köpük yoğunluğu, vk; köpük hacmi, mk köpüğün havadaki ağırlığı, ρp; köpürebilir malzeme yoğunluğu, vp; köpürebilir malzeme hacmi ve mp; köpürebilir malzemenin havadaki ağırlığıdır. DENEYSEL BULGULAR ve TARTIġMALAR ġekil 3‘te farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400 MPa) sıkıĢtırılan köpürebilir Al7075+%7Si ve Al7075 malzemelere ait bağıl yoğunluk değerleri ve bu değerler arasındaki farklar verilmiĢtir. Grafiklere bakıldığında her iki numune tipinde de sıcaklık artıĢı ile birlikte bağıl yoğunluk değerlerinin artıĢ eğiliminde olduğu görülmektedir. SıkıĢtırma basınçlarında ise düĢük sıcaklıklarda artan sıkıĢtırma basıncı ile birlikte bağıl yoğunluk değerlerinin belirgin bir Ģekilde arttığı gözlemlenirken, sıcaklık artıĢı ile birlikte bu farkın değiĢtiği görülmektedir. Köpürebilir Al7075 malzemelerde maksimum bağıl yoğunluk değeri yaklaĢık %99 (450 °C, 200 MPa), minimum değer ise yaklaĢık % 82 (250 °C, 200 MPa) olarak elde edilmiĢtir. Köpürebilir Al7075+%7 Si malzemelerde de benzer Ģekilde maksimum bağıl yoğunluk değeri yaklaĢık %99 (450 °C, 200 MPa), minimum değer ise yaklaĢık % 78 (250 °C, 200 MPa) olarak elde edilmiĢtir. Her iki numune türünün bağıl yoğunluk değerleri arasındaki fark karĢılaĢtırıldığında maksimum farkın % 4‘ü geçmediği tespit edilmiĢtir. Bu fark köpürebilirlik açısından oldukça önemlidir. Paulin ve arkadaĢlarının yapmıĢ olduğu çalıĢmada köpürebilir malzemelerin sıkıĢtırılmasında en az %98 bağıl yoğunluğun köpürebilirlik açısından iyi sonuçlar verdiğini belirtilmiĢtir (Paulin vd., 2011). Köpürebilir malzemelere uygulanan tek bir sıkıĢtırma tekniği bile köpürme davranıĢını etkileyebilmektedir (Bonaccorsi vd., 2006). Güden vd., (2001) tarafından yapılan çalıĢmada da köpükleĢmenin ancak %99‘a yakın yoğunluktaki tabletlerde etkin bir Ģekilde oluĢtuğunu göstermiĢtir. Oysaki bu çalıĢmada köpürebilir malzemelerin sıkıĢtırma parametrelerinin yanı sıra alaĢım elementlerinin de oldukça etkili olduğu görülmüĢtür. 448 ġekil 3: Farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400 MPa) sıkıĢtırılmıĢ köpürebilir Al7075 ve Al7075+%7 Si malzemelere ait bağıl yoğunluk değerleri ġekil 4‘te farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400 MPa) sıkıĢtırılan köpürebilir Al7075+%7 Si malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri verilmiĢtir. Grafiklere bakıldığında sıcak presleme sıcaklığının ve basıncının köpürme davranıĢı için kritik birer parametre olduğu açıkça görülmektedir. Al7075+%7Si malzemelerde en yüksek genleĢme değerine %446 ile 450 °C sıcaklıkta ve 200 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. Aynı malzeme grubu en düĢük sıcaklıklarda kayda değer genleĢme sergilemezken, yalnızca 350°C sıcaklıkta ve 400 MPa basınçta önemli bir genleĢme sergilemiĢtir. Bunun nedeni düĢük sıkıĢtırma basınçlarında ve sıcaklıklarında yeterli yoğunlaĢmanın elde edilememiĢ olmasıdır. Bu durumun köpürebilir malzemelerin yapısında yüksek oranda açık gözenekli yapıların oluĢmasına neden olduğu varsayılmaktadır. Böylece hidrojen gazı ergiyik metal içerisinde gaz baloncuklarının genleĢmesi ve oluĢumunu sağlamadan, birbirleri ile kanal sistemi Ģeklinde iliĢkili olduğu düĢünülen açık gözenekli boĢluklardan rahatlıkla kaçtığı düĢünülmektedir. Önemli ölçüde köpürme sergileyen numunelerde yaklaĢık %97 ve üzeri oranda bağıl yoğunluk elde edilmiĢtir. Dolayısıyla bu alaĢım sistemi için %97 bağıl yoğunluk değeri tölare edilebilir sınır değeri olarak düĢünülebilir. Ayrıca sıcak presleme esnasında da hidrojen gazı bir miktar bozunma neticesinde yapıdan uzaklaĢtığı varsayılmaktadır. Çünkü TiH2 tozunun termal analizi bozunmanın yaklaĢık 380°C‘de baĢlayıp 570°C‘ye kadar devam ettiğini göstermektedir (Duarte vd., 2000, Baumgärtner vd., 2000). Fakat bu sonuçlar serbest haldeki TiH2 tozları için geçerlidir. Matris içerisinde gömülü TiH2 parçacıklarında farklı sonuçlarla da karĢılaĢılabilir. 449 ġekil 4: Al7075+%7Si köpürebilir malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri (750°C) ġekil 5‘te farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400 MPa) sıkıĢtırılan köpürebilir Al7075 malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri verilmiĢtir. A7075 köpürebilir malzemelerde en yüksek sıcaklık ve basınçlarda dahi önemli bir genleĢme gözlenmemiĢtir. Bağıl yoğunluk değerleri %97‘yi aĢan numuneler olmasına rağmen hacimsel genleĢme değerleri Al7075+%7Si köpürebilir malzemelere kıyasla oldukça düĢüktür. Al7075 malzemelerde en yüksek genleĢme değerine %100 ile 450°C sıcaklıkta ve 300 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. Bu parametrede köpürebilir malzemenin ortalama bağıl yoğunluğu yaklaĢık %97‘dir. En düĢük sıcaklıklarda ise numuneler kayda değer bir genleĢme sergilememiĢtir. Bunun nedeni daha önce belirtildiği gibi düĢük sıkıĢtırma basınçlarında ve sıcaklıklarında yeterli yoğunlaĢmanın elde edilememiĢ olmasıdır. Ayrıca bu durum alaĢım elementi silisyumun önemini ortaya koymaktadır. Al7075 alaĢımları için literatürde solidüs/likidüs sıcaklıkları 476/638 °C olarak belirtilmektedir (Layman, 1961). KöpükleĢme sıcaklığı alaĢımın solidüs/liküdüs sıcaklıkları arasında ise yarı-katı ergiyik bölgede viskozite yüksek olacağından arzu edilen ölçüde genleĢme beklenmemektedir. Yalnızca katı durumda genleĢme gözlemlenebilir. Al7075 alaĢımında solidüs sıcaklığının düĢük olmasından dolayı köpükleĢme esnasında TiH2 bozunumu neticesinde salınan hidrojen gazının yapı içerisinde yeterince muhafaza edilememiĢ olabileceğinden dolayı yeterli köpürmenin meydana gelmediği düĢünülmektedir. KöpükleĢme sıcaklığı liküdüs sıcaklığının üzerinde tercih edilmesi alaĢımın viskozitesini düĢüreceğinden genleĢme rahatlıkla sağlanabilmektedir. Ġlave edilen Si parçacıkları Al7075 alaĢımının solidüs-liküdüs sıcaklıkları arasındaki farkı azaltıcı yönde etki ettiği varsayılmaktadır. Bundan dolayı alaĢımın viskozitesi azalacağından Al7075+%7Si malzemelerde hacimsel genleĢmeler gözlemlenmiĢtir. YaklaĢık %7 oranında Si içeren Al356 alaĢımında solidüs/likidüs sıcaklıkları 557/613 °C olarak belirtilmektedir (Layman, 1961). ġekil 6‘da Gebhardt vd., (1955) tarafından yapılan çalıĢmada 700 °C sıcaklıkta Al alaĢımı üzerine alaĢım elementlerinin viskozite üzerine etkisi gösterilmektedir. Si ve Mg elementlerinin alaĢımın viskozitesini azalttığı, Fe ve Ti elementlerinin ise artırdığı görülmektedir (Tan, 2003). ġekil 5: Al7075 köpürebilir malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri (750°C) 450 ġekil 6: 700°C sıcaklıkta Al viskozitesi üzerine alaĢım elementinin etkisi (Gebhardt vd., 1955; Tan, 2003) ġekil 7‘de maksimum oranda hacimsel genleĢme sergileyen numunelere ait makro yapı fotoğrafları verilmiĢtir. Numunelere ait her bir kesit resminin alt kısmında üretim parametreleri ve ortalama gözenek boyutu (Gbort) değerleri verilmiĢtir. Al7075 köpük numunelerde köpürmenin Al7075+%7Si numunelere kıyasla daha az genleĢme sergiledikleri açıkça görülmektedir. Numunelerdeki boyutsal farklılık presleme sonrası üretilen köpürebilir preformların kesilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu fark hacimsel genleĢme değerleri esas alındığından dolayı önemsizdir. Gözenek morfolojilerine bakıldığında Al7075+%7Si numunelere ait gözeneklerin daha homojen dağıldığı dikkat çekmektedir. Bu durumun daha önce belirtildiği gibi Si alaĢım elementinin ilavesi ile oluĢtuğu düĢünülmektedir. AlaĢım elementi ergiyik hale gelen matris malzemesinin viskozitesini düĢürdüğünden, hidrojen gazının (balonların) yapı içerisinde rahatlıkla genleĢtiği ve iç basıncın daha kararlı hale geldiği düĢünülmektedir. ġekil 7: Maksimum oranda hacimsel genleĢme sergileyen numunelere ait makro yapı görüntüleri SONUÇ Bu çalıĢmada sıcak presleme yöntemi ile üretilen Al7075 (AlZn5.5MgCu) köpürebilir preform malzemelerin köpürme davranıĢı üzerine ilave edilen alaĢım elementi silisyum tozunun ve üretim parametrelerinin etkisi incelenmiĢtir. Deneysel çalıĢmalar neticesinde elde edilen sonuçlar aĢağıda özetlenmiĢtir. 1. Köpürebilir Al7075 ve Al7075+%7Si malzemelerde maksimum bağıl yoğunluk değeri yaklaĢık %99 (450 °C, 200 MPa) olarak elde edilmiĢtir. 451 2. 3. 4. 5. 6. YaklaĢık %97 ve üzeri oranda bağıl yoğunluğa sahip numunelerde önemli ölçüde genleĢme gözlemlenmiĢtir. Al7075+%7Si malzemelerde en yüksek genleĢme değerine %446 ile 450 °C sıcaklıkta ve 200 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. En düĢük presleme sıcaklıklarında üretilen aynı kompozisyona sahip malzeme grubunda kayda değer genleĢme gözlenmemiĢtir. A7075 köpürebilir malzemelerde en yüksek sıcaklık ve basınçlarda dahi önemli bir genleĢme gözlenmemiĢtir. Bağıl yoğunluk değerleri %97‘yi aĢan numuneler olmasına rağmen hacimsel genleĢme değerleri Al7075+%7Si köpürebilir malzemelere kıyasla oldukça düĢüktür. Al7075 malzemelerde en yüksek genleĢme değerine %100 ile 450°C sıcaklıkta ve 300 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. Ġlave edilen Si tozlarının Al7075‘in köpürme davranıĢını geliĢtirdiği tespit edilmiĢtir. Al7075+%7Si numunelere ait gözenek morfolojisininin Al7075 numunelere kıyasla daha homojen olduğu tespit edilmiĢtir. TEġEKKÜR Bu çalıĢmayı 214M112 proje numarası ile destekleyen TÜBĠTAK‘a teĢekkürlerimizi sunarız. REFERANSLAR Banhart, J. (2000). Metallic foams: challenges and opportunities. Eurofoam, 2000, 13-20. Banhart, J. (2001). Manufacture, characterisation and application of cellular metals and metal foams. Progress in materials science, 46(6), 559-632. Banhart, J. (2005). Aluminium foams for lighter vehicles. International journal of vehicle design, 37(2-3), 114125. Banhart, J. (2013). Light‐Metal Foams—History of Innovation and Technological Challenges. Advanced Engineering Materials, 15(3), 82-111. Banhart, J., ve Baumeister, J. (1998). Deformation characteristics of metal foams. Journal of materials science, 33(6), 1431-1440. Banhart, J., ve Seeliger, H. W. (2012). Recent trends in aluminum foam sandwich technology. Advanced engineering materials, 14(12), 1082-1087. Baumgärtner, F., Duarte, I., ve Banhart, J. (2000). Industrialization of powder compact toaming process. Advanced Engineering Materials, 2(4), 168-174. Bonaccorsi, L., ve Proverbio, E. (2006). Powder Compaction Effect on Foaming Behavior of Uni‐Axial Pressed PM Precursors. Advanced Engineering Materials, 8(9), 864-869. Duarte, I., ve Banhart, J. (2000). A study of aluminium foam formation—kinetics and microstructure. Acta Materialia, 48(9), 2349-2362. Gebhardt, E., Becker M., ve Dorner, S. (1955), Aluminium, Effect of alloying additions on the viscosity of aluminium, 31, 315-321. Güden, M., Elbir, S., ve Yılmaz, S. (2001). Kompozit alüminyum köpüklerin hazırlanması ve mekanik özelliklerinin belirlenmesi, II. Makine Malzemesi ve Imalat Teknolojisi Sempozyumuna SunulmuĢ Bildiri. Helfen, L., Baumbach, T., Stanzick, H., Banhart, J., Elmoutaouakkil, A., ve Cloetens, P. (2002). Viewing the early stage of metal foam formation by computed tomography using synchrotron radiation. Advanced Engineering Materials, 4(10), 808-813. Kathuria, Y. P. (2001). Laser assisted foaming of aluminum. Advanced Engineering Materials, 3(9), 702-705. Kriszt, B., ve Degischer, H. P. (2002). Handbook of cellular metals: Production, processing, applications. Weinheim: Wiley-VCH, 2002. Lehmhus, D., Banhart, J., ve Rodriguez-Perez, M. A. (2002). Adaptation of aluminium foam properties by means of precipitation hardening. Materials Science and Technology, 18(5), 474-479. Lyman, T. (1961). Metals Handbook: 8th Ed., Vol. 1 - Properties and Selection of Metals, American Society for Metals. Matijasevic-Lux, B., Banhart, J., Fiechter, S., Görke, O., ve Wanderka, N. (2006). Modification of titanium hydride for improved aluminium foam manufacture. Acta Materialia, 54(7), 1887-1900. 452 Paulin, I., Šuštaršič, B., Kevorkijan, V., Škapin, S., ve Jenko, M. (2011). Synthesis of aluminium foams by the powder-metallurgy process: compacting of precursors. Materiali in tehnologije, 45(1), 13-19. Sarajan, Z., ve Sedigh, M. (2009). Influences of titanium hydride (TiH 2) content and holding temperature in foamed pure aluminum. Materials and Manufacturing Processes, 24(5), 590-593. Solñrzano, E., Garcia-Moreno, F., Babcsán, N., ve Banhart, J. (2009). Thermographic Monitoring of Aluminium Foaming Process. Journal of Nondestructive Evaluation, 28(3-4), 141-148. Tan, S. (2003). Optimization of Macrostructure in Aluminium Foams (Doctoral dissertation, Middle East Technical University). Turker, M. (2011). Production of Ceramics Reinforced Al Foams by Powder Metallurgy Techniques. In Materials Science Forum, 672, 39-46. Von Zeppelin, F., Hirscher, M., Stanzick, H., ve Banhart, J. (2003). Desorption of hydrogen from blowing agents used for foaming metals. Composites Science and Technology, 63(16), 2293-2300. Wübben, T., Stanzick, H., Banhart, J., ve Odenbach, S. (2002). Stability of metallic foams studied under microgravity. Journal of Physics: Condensed Matter, 15(1), S427. Youn, S. W., ve Kang, C. G. (2004). Fabrication of foamable precursors by powder compression and induction heating process. Metallurgical and Materials Transactions B, 35(4), 769-776. 453 Tarımsal Sulamada FV panellerde Verimlilik Değerlendirmesi Mehmet Sait CENGĠZ * Bitlis Eren Üniversitesi, Türkiye msaitcengiz@gmail.com Yılmaz YURCĠ Bitlis Eren Üniversitesi, Türkiye yilmazyurci@gmail.com Özet Dünyada su kaynakları azalmakta ve kuraklaĢma süreci hız kazanmaktadır. Elektrik Ģebekesinden uzak yörelerde su çıkarmak ek maliyetlere sebep olmaktadır. Bu amaçla Ģebeke bağlantısız bir fotovoltaik pompa sistemi (FVPS) için verimlilik değiĢimi incelenmiĢtir. Fotovoltaik (FV) panellerin pompa sistemine direk bağlı olduğu sırada, anlık ıĢınım Ģiddeti ve ortam sıcaklığının değiĢimi araĢtırılmıĢtır. Buna göre uzun süreli ölçümlere göre su debisi ve elektriksel verim araĢtırılmıĢtır. Bu doğrultuda bir yıl üç gruba ayrılarak su debisi ve elektriksel verimde önemli artıĢlar sağlanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir enerji, tarımsal sulama, verimlilik, güneş radyasyonu Efficiency Evaluation of PV panels in Agricultural Irrigation Abstract World water resources are diminishing and it has accelerated the process of becoming dry. Subtract water from the mains supply distant regions is caused to additional costs. To this end disconnectedly grid photovoltaic pumping systems (PVPS) has been investigated for productivity change. Photovoltaic (PV) time of the panels are attached directly to the pump system, variation of the incident radiation intensity and temperature were investigated. Accordingly, the water flow rate and electrical efficiency according to the long-term measurements were investigated. A year divided into three groups in this direction, the water flow rate and a significant increase in the electrical efficiency has been realized. Keywords: Renewable energy, agricultural irrigation, efficiency, solar radiation GĠRĠġ Günümüzde güneĢ enerjisi pratik ve ekonomik bir Ģekilde tarımsal sulama sistemlerinde kullanılmaktadır. FV panel ve kontrol cihazlarındaki geliĢmeler sayesinde FVPS tasarımı, kurulumu, iĢletimi ve bakımı kolaylaĢmıĢtır. Dolayısıyla bir noktada suya ihtiyaç varsa güvenirlilik ve sürdürülebilirlilik açısından çözüm FVPS‘dir. Ancak buradaki temel sorun FV sistemlerde gereğinden daha fazla panel kullanılması ve bu nedenle maliyetlerin yükselmesidir. Bu çalıĢmayla yüksek maliyetli sistemlerin kurulmasının önlenmesi yani daha az FV panel kullanarak mümkün olan en fazla su debisinin sağlanması hedeflenmiĢtir. Bir pompa sistemi seçilirken genelde satın alma ve montaj maliyetleri incelenmektedir. Oysa ki; satın alma maliyeti ve montaj maliyeti, sistemin iĢletilmesi esnasında kullanılan enerjiye göre çok düĢük bir maliyettir. Literatürde bir pompanın tüm kullanım ömrü boyunca satın alma bedelinin %3.6, montaj bedelinin %6.6 ve pompanın tükettiği tüm enerjinin %92.8 oranlarında olduğu çalıĢmalara rastlanmaktadır. GüneĢ ıĢınlarının yeryüzüne geliĢ açısı dünyanın gün boyunca saat açısı ve yıl boyunca da deklinasyon açısına bağlıdır. Gün ve yıl bazlı bu değiĢim, ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı gibi bazı meteorolojik verilerde değiĢime sebep olmaktadır. Meteorolojik verilerde günlük ve yıllık bazda görülen değiĢim nedeniyle, güneĢ enerjisi uygulamalarında elektriksel verim gün ve yıl boyunca değiĢmektedir. Özellikle tarımsal sulama amaçlı kurulan FV panel sistemlerinde, görülen bu değiĢim, 454 optimizasyon ve tasarımın önemini artırmaktadır. Çünkü meteorolojik verilerdeki anlık değiĢiklikler FV panellerin akım-gerilim (I-V) karakteristiklerini, ıĢınım Ģiddetini ve çevre sıcaklığını etkileyerek sistem çıktısı olan pompa su debisini etkilemektedir. POMPA SĠSTEMĠNĠN ÇALIġMA MANTIĞI Tarımsal amaçlı veya herhangi bir pompa için en uygun çözüm; uygulama noktasındaki irtifa değiĢimleri, sistemde inverterin bulunup bulunmadığı ve suyun yılın hangi mevsiminde, günün hangi saatinde kullanılması gerektiği gibi parametrelere bağlıdır. Verimi en yüksek FV sulama sistemleri bataryaların kullanılmadığı, FV panellerin bir kontrol cihazı üzerinden direkt olarak çalıĢtığı sistemlerdir. ġebeke bağlantısız FV panel grubu direkt olarak bir DC dalgıç pompaya bağlanmıĢtır. Su kullanılacağı noktadan daha yüksekte bulunan bir depoya transfer edilmiĢtir. FV panellerin elektriksel verimini etkileyen önemli iki parametre güneĢ ıĢınımı ve sıcaklıktır. Herhangi bir yerin konumu dünya üzerinde bulunduğu enlem ve boylam ile ifade edilir. Bu yere ait güneĢ ıĢınım değerleri sabittir ve değiĢtirilmesi mümkün değildir. FV panellerin elektriksel verimini etkileyen diğer parametre ise sıcaklık olup müdahaleye açıktır. Yani FV paneller dıĢtan müdahale ile ısıtılıp, soğutulabilir. Dolayısıyla FV panelin elektriksel verimini arttırmak için FV panel sıcaklığının düĢürülmesi veya talep edilen gücü karĢılaĢmak için FV panel sayısının arttırılması gerekmektedir. 1 yıllık süre boyunca meteorolojik datalar anlık olarak izlenip, kayıt altına alınmıĢtır. Her ay için aritmetik ortalama alınarak ortalama 1 günlük global radyasyon değerleri hesaplanmıĢtır. ġekil 1‘de Ayda bir günlük ortalama global radyasyon değerleri gösterilmiĢtir. ġekil 1: Ayda bir günlük ortalama global radyasyon değerleri Aylara ait sıcaklığın tespiti her ay için toplam sıcaklığın aritmetik ortalaması alınarak ortalama 1 günlük sıcaklık değerleri baz alınmıĢtır. ġekil 2‘de Ayda bir günlük ortalama sıcaklık değerleri gösterilmiĢtir. 455 ġekil 2: Ayda bir günlük ortalama sıcaklık değerleri Yılın 12 ayını baz alarak, her ay için tek tek hesaplama yapmak yerine benzer özellik gösteren aylar güneĢ ıĢınımı ve çevre sıcaklığı açısından üç farklı grupta değerlendirilmiĢtir. Bu yaklaĢımda, ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı parametrelerine göre benzer sonuçlar veren ayların birlikte gruplandırılması sonucu, üç farklı grup ortaya çıkmaktadır. Bu gruplar ıĢınım Ģiddetlerine ve sıcaklıklarına göre Sıcak Grup için Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları, Ilık Grup için Mart, Nisan Eylül ve Ekim ayları, Soğuk Grup için Ocak, ġubat, Kasım ve Aralık ayları Ģeklinde sınıflandırılmıĢtır. Bu gruplandırmanın avantajı bulunduğumuz yerden farklı bir enlem-boylam noktasında bulunan herhangi bir yerde güneĢ ıĢınımına ve sıcaklığa bakarak doğru sonuçlara ulaĢmanın mümkün olmasıdır. Çünkü bu sayede Soğuk Grup, Ilık Grup, Sıcak Grup‘ün sırasıyla; düĢük, orta ve yüksek ıĢınım Ģiddeti ve sıcaklık değerlerine sahip yerleri temsil ettiği düĢünülebilir. Bu sayede hesaplama yapmadan sıcaklık ve ıĢınım değerlerine bakarak sistem verimi hakkında doğru sonuçlara ulaĢılabilir. Uygulama yeri için 4 aylık gruplar halinde değerlendirme yapılmıĢtır. Bu gruplardan aritmetik ortalama alınmak suretiyle bir gün süresince, saatlik güneĢ ıĢınım ve sıcaklık değerleri, elektriksel verim ve pompa su debisi açısından karĢılaĢtırılarak detaylı analiz yapılmıĢtır. METEOROLOJĠK KOġULLARIN SĠSTEM PARAMETRELERĠNE ETKĠSĠ Uygulama yeri olarak seçilen yerin farklı üç grupta, anlık ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığında gün boyunca değiĢimi izlenmiĢtir. Bu değiĢimin FV sistem çıktıları üzerinde yarattığı etki, pompa debisi ile sistem verimi için ölçülmüĢtür. Elde edilen sonuçlar ġekil 3, ġekil 4 ve ġekil 5'te gösterilmiĢtir. Sistem çıktılarında gün boyunca göz ile görülür düzeyde ciddi değiĢimler söz konusudur. Çekilen en çok su miktarı günün her saatinde Sıcak Grup için elde edilmiĢtir. Ancak FVPS tarafından çekilen en düĢük su miktarı beklenen Soğuk Grup, günün erken ve geç saatlerinde Ilık Grup‘a kıyasla daha fazla su pompalamaktadır. Bu durum çevre sıcaklığının Soğuk Grup için düĢük olması ve bu dönemdeki ıĢınım Ģiddetinin optimum değerlere çok yakın olmasından kaynaklanmaktadır. Bu etki depoya pompalanan su miktarının değiĢimine bakılarak teyit edilmiĢtir. Bu sonuç genel beklentilere zıt bir sonuçtur. ġekil 3 incelendiğinde günün her saatinde Sıcak Grup‘ta verim en yüksek düzeydedir. FVPS için artan ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı ile verimdeki düĢüĢ net olarak görülmektedir. Verimdeki bu düĢüĢ, büyük pompa sistemlerinde istenilen debiye ulaĢmak için daha fazla panel kullanmayı gerektirmektedir. Daha fazla FV panel kullanımının önüne geçmek için yani ilk kuruluĢ maliyetini azaltmak için FV panel üzerindeki sıcaklık düĢürülmeye çalıĢılmıĢtır. Bu amaçla sisteme soğutucu iĢlevi olan fan takılmıĢ ve FV panel sıcaklığı düĢürülerek Sıcak, Ilık ve Soğuk Grup için farklı seviyelerde elektriksel kazanç sağlanmıĢtır. Bu sayede depoya aktarılan suyun miktarında artıĢ olmuĢtur. Ancak bu artıĢ 456 arzulanan düzeyin altında kalmıĢtır. Çünkü fan soğutma yaparken elektrik tüketmekte ve toplam elektriksel verim bu nedenle istenen düzeye ulaĢmamıĢtır. ġekil 3: Sıcak Grup için elektrik verimliliği, güneĢ radyasyonu ve su akıĢının günlük değiĢimi ġekil 4: Ilık Grup için elektrik verimliliği, güneĢ radyasyonu ve su debisinin günlük değiĢim 457 ġekil 5: Soğuk Grup için elektrik verimliliği, güneĢ radyasyonu ve su debisinin günlük değiĢimi ġekil 3, ġekil 4 ve ġekil 5 birlikte incelendiğinde güneĢ ıĢınımının sabit olması yani değiĢtirilemeyeceği bilinmektedir. Sıcaklık parametresi ise dıĢarıdan müdahaleye uygundur. Yani istenildiği zaman FV panelin sıcaklığı arttırılıp azaltılabilir. ġekil 3, ġekil 4 ve ġekil 5‘te her üç grup için sıcaklığın maksimum olduğu anlarda elektriksel verimin minimum olduğu dolayısıyla depoya aktarılan suyun minimum olduğu görülmektedir. FV panellerin sıcaklıklarını düĢürmek için sisteme fan bağlanınca sistem sıcaklığı düĢmüĢtür. Sistem sıcaklığının düĢmüĢ hali kırmızı kesikli çizgiler ile gösterilmiĢtir. Sıcaklık azalınca elektriksel verim Sıcak Grupta yaklaĢık %17, Ilık Grupta yaklaĢık %9 ve Soğuk Grupta yaklaĢık %5 oranında artmıĢtır. Dolayısıyla depoya aktarılan su miktarı da her üç grup için yaklaĢık olarak %17, %11 ve %5 oranlarında artıĢ göstermiĢtir. Sıcak Grup elektriksel verim açısından sıcaktan en fazla etkilenen gruptur. Sıcaklığın düĢürülmesiyle elektriksel verim artıĢı ve su debisindeki artıĢın en çok olduğu grup Sıcak Gruptur. Ilık Grupta ise %11 oranında iyileĢme görülmektedir. Soğuk Grupta ise FV paneller zaten ortam sıcaklığının yüksek olmayıĢı nedeniyle maksimum performansa yakın çalıĢmaktadır. Dolayısıyla Soğuk Gruptaki soğutma iĢlemi en çok %5 oranında iyileĢme sağlamaktadır. Bu uygulamaya göre Sıcak ve Ilık Grupta sıcaklığı düĢürmek için fan kullanımı faydalılık oranları açısından ikna edici düzeydedir. FVPS ürettiği enerjiyi elde etmenin diğer yolu ise sisteme FV panel eklenmesiyle mümkündür. Buda sistem maliyetini %30 oranında arttırmıĢtır. Soğuk Grup ise zaten maksimum performansa yakın çalıĢtığından ve sağladığı ilave kazanç %5 olduğundan sistem soğutması için ilave fan gereksizdir. Fan ek maliyet yükünü arttırmaktadır. SONUÇLAR Seçilen bir FVPS sisteminin, farklı üç grupta, gün boyunca ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığındaki anlık değiĢime bağlı olarak performanstaki değiĢim araĢtırılmıĢtır. Bu gruplar ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı arasındaki iliĢki nedeniyle; Soğuk Grup düĢük anlık ortalama ıĢınım Ģiddetine sahip yerler, Ilık Grup orta anlık ortalama ıĢınım Ģiddetine sahip yerler, Sıcak Grup yüksek anlık ortalama ıĢınım Ģiddetine sahip yerler olarak da değerlendirilebilir. Seçilen FVPS uygulaması, özellikle düĢük ıĢınım Ģiddeti ortalamasına sahip bölgelerde, yüksek düzeylerde bir performansa eriĢebilmektedir. Bu durumun nedenleri panelin maksimum çalıĢma noktaları ve sistemin çalıĢma noktaları arasındaki yakınlık ve düĢük çevre sıcaklığının FV sistem verimi üzerinde olumlu etki yapmasıdır. Yani gün doğumu ve batımı esnasında güneĢ ıĢınları yüksek sıcaklıklara ulaĢmadığından verimi azaltmaz. Gün içinde özellikle debide ve sistem performansında büyük değiĢimler görülmesi dolayısıyla, herhangi bir FVPS uygulamasının, dinamik süreç araĢtırılmadan, günlük ortalama değerlere göre tasarlanması kullanıcıyı yanıltacaktır. Bu nedenle, herhangi bir bölge için FV sistem seçimi yapılırken, 458 bölgenin meteorolojik koĢullarının yıl ve gün boyunca gösterdiği değiĢimlere karĢı, sistemin göstereceği tepki de göz önüne alınmalıdır. Aksi halde sistem performansı beklenenin çok altında kalmakta veya daha fazla FV panel satın alınması gerekmektedir. Daha fazla FV panel satın alınması da sistem maliyetini arttırmaktadır. REFERANSLAR Chaar, L.E.; Lamont, L.A.; Zein, N.E. Review of photovoltaic Technologies. Renew. Sustain. Energy Rev. 2011, 15, 2165-2175. European Photovoltaic Industry Association; Global Market Outlook for Photovoltaic Until 2015. Available online: www.epia.org (accessed on 2 July 2015). Global Photovoltaic Business. Available online: http://www.interpv.net/market/market_view.asp? idx=94&amp;part_code=03 (accessed on 11 May 2015). International Energy Agency: Technology Roadmap for Solar Photovoltaic Energy. Available online: www.iea.org/papers/2010/pv_roadmap.pdf (accessed on 21 May 2015). Renewables Global Report Status. Available online: http://germanwatch.org/klima/gsr2011.pdf, (accessed on 28 May 2015). Solar Generation 6. Available online: http://buildgreenworld.co/PDF/2/EPIA%20Solar%20PV%20Electricity%20Empowering%20World%202 011.pdf (accessed on 7 June 2015). Solar Energy Engineering. Available online: http://library.unitediversity.coop/Energy/Solar/Solar _Energy_EngineeringProcesses_and_Systems.pdf (accessed on 13 February 2015). Solar Collector Mounting Array. Available online: http://www.pierminigrid.org/FinalDeliverables/Project32/Task3.2.2b/3.2.2%20b%20(9).pdf (accessed on 16 May 2015). Technology Roadmap Solar Photovoltaic Energy. Available online: http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/pv_roadmap.pdf (accessed on 22 May 2015). 459 Yüksek Gerilim Yeraltı Kablolarında Hava BoĢluğu Etkisinin FEMM Tabanlı Analizi Emrah DOKUR* Bilecik ġ.E. Üniversitesi emrah.dokur@bilecik.edu.tr, Mehmet KURBAN Bilecik ġ.E. Üniversitesi mehmet.kurban@bilecik.edu.tr Özet Elektrik enerjisinin günümüzde tüketimi hızla artmaktadır. Enerjinin sürekliliğini sağlamak amacıyla enerji sistemlerinde kullanılan elemanların güvenirliliği oldukça önemlidir. Özellikle iletim kayıpları ve arızalar enerji iletim hattının güvenirliği açısından önemli bir yer teĢkil etmektedir. Yüksek gerilim yeraltı kablolarında meydana gelen arızalar gerek dolaylı olarak gerekse direkt olarak enerji iletim hattında ciddi kayıplara ve hatalara sebep olabilmektedir. Bu çalıĢmada farklı gerilim seviyeleri altında yüksek gerilim yeraltı kablolarında oluĢabilecek hava boĢluklarının kablo yapısında ki elektrik alan dağılımlarına etkisi farklı konfigürasyonlarda ayrı ayrı analiz edilmiĢtir. Sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak Finite Element Method Magnetics (FEMM) paket programı ile tüm simülasyonlar gerçekleĢtirilmiĢtir. Bulunan sonuçlar tüm farklı konfigürasyon ve gerilim seviyelerinde karĢılaĢtırmalı olarak ele alınmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Yüksek Gerilim Yeraltı Kablosu, Elektrik Alan, Hava Boşluğu. FEMM Based High Voltage Underground Cable Air Gap Effect Analysis Abstract Nowadays the electricity energy consumption is rapidly increasing. The components used in energy systems should be safe, have a long-life and have high quality to ensure energy continuity. Especially, transmission losses and faults constitutes an important part in terms of safety of power transmission line. Faults occurring in high voltage underground cable could cause serious losses and errors on power transmission line either indirectly or directly. In this paper, electrical field analysis high voltage underground cable which has air gap effect for different voltage levels are carried out. In the system simulation, finite element method based on Finite Element Method Magnetics (FEMM) packed software is used. Simulation results are compared with different configuration and voltage levels of high voltage underground cable. Keywords: High Voltage Underground Cable, Electrical Field, Air Gap. GĠRĠġ Yüksek gerilimde, gerilimin yüksek olması, atmosferik koĢullar, ortam koĢulları vs. gibi nedenlerden dolayı çeĢitli sorunlar yaĢanmaktadır. En önemli sorun gerilimin ulaĢtığı yüksek değerlerden dolayı hatlarda meydana gelen yüksek elektrik alanına bağlı olarak oluĢan yalıtım sorunlarıdır. Günümüzde yalıtım sorunlarını minimize etmek için çeĢitli çalıĢmalar yapılmakta ve buna bağlı olarak bazı önlemler alınmaktadır. Yalıtımda kullanılan yüksek gerilim elemanlarının boyutları, Ģekilleri, elektrik, mekanik ve ısıl performansları bu kapsamda belirlenmektedir. Yeraltı kablolarında kullanılan yalıtım malzemeleri de bu açıdan büyük önem taĢımaktadır (Dokur,2012). Yüksek gerilim hava hatlarında ve bunlara bağlı generatör, transformatör, güç kesicisi v.b. iĢletme araçlarında meydana gelen arızaların bir çok nedenleri olmakla beraber, bu nedenlerin en baĢında aĢırı gerilimler gelir. AĢırı gerilimler oluĢum nedenlere göre ikiye ayrılır. Devre açma 460 kapamada, toprak ve faz kısa devrelerinde ve rezonans olaylarında meydana gelen aĢırı gerilimlere iç aĢırı gerilimler, atmosferik etkilerden meydana gelen aĢırı gerilimlere de dıĢ aĢırı gerilimler denir. Sistemin güvenilirliği ve devamlılığı için aĢırı gerilimler büyük önem taĢır. Bu nedenle güç sistemlerinin kararlı çalıĢması ve en uygun tasarımı için, sistemde meydana gelen aĢırı gerilimlerin oluĢum nedenleri ve çeĢitlerinin bilinmesi gereklidir (Kalenderli Ö., 2011) Sanayi sektöründe faaliyet gösteren üreticiler, üretmiĢ oldukları ürünleri ilgili ulusal, uluslararası ve çeĢitli askeri standartlara göre test ettirmelidirler. Bu testler, kendi bünyelerinde bulunan laboratuarlarda veya uluslararası geçerliliği olan akredite olmuĢ laboratuarlarda gerçekleĢtirilmelidir. Testler sırasında kullanılan test aletlerinin kalibre olması ve standartlara uyması gerekmektedir. Yüksek gerilim mühendisliğinde olan ilerlemeler cihazların daha da hassas ve net incelenmelerini talep etmektedir. Bu yüzden yüksek gerilim laboratuarlarında yapılan deneyler her zaman yenilikçi ve uluslararası standartlara uygun olmalıdır (Dokur, 2013). Yüksek gerilim yeraltı kabloları için elektrik alan Ģiddeti dağılımının ve özellikle de en yüksek olduğu yer/yerlerdeki değerinin bilinmesi gerekir. Enerji iletim sistem gerilimleri, yük durumları, geliĢmeler vb nedenlerle yükseldiğinden, yalıtımın daha büyük elektriksel zorlanmalar altında çalıĢması gerekmektedir. Bunun için daha büyük boyutlu yalıtım malzemesi kullanmak cihazı ağırlaĢtırmakta ve termik empedansı da büyüteceğinden iyi sonuç vermemektedir. Herhangi bir durumda elektrik alan dağılımına etki eden en önemli faktör, yalıtımın ve elektrot sisteminin profilidir. Yalıtımın farklı bölgelerinde atlama, yüzeysel atlama ve delinme gibi elektriksel boĢalmalara yol açacak elektriksel alan Ģiddeti dağılımlarının incelenmesi gerekir. Literatürde yapılan çalıĢmalar da bu yalıtım sorunlarını en aza indirmek yönünde yapılmıĢ ve üretim hatalarından meydana gelebilecek sorunların kritik değerleri simülasyon ortamında gerçeklenmiĢtir (Kocatepe, 2011; Kocatepe, 2012).Günümüzde kullanılan güç sistemlerinin büyük kapasitede olmalarıyla beraber hassas olmaları da gerekmektedir. Güç sistemlerinde kullanılan bir elemanın arızalanması sistemin büyük bir kısmının devre dıĢı kalmasına, güvenilirliğinin ve performansının azalmasına sebep olur. Bu arızalar genel olarak elektrik cihazlarının yalıtım kısımlarında ortaya çıkan bozulmalarla iliĢkilidir. Özellikle yüksek gerilim cihazları, sürekli olarak Ģebeke gerilimleri ve aĢırı gerilimlerle zorlandıkları için, çok daha yalıtım bozulmalarına maruz kalabilirler. Bu çalıĢmada, 220kV, 380kV ve 550kV yüksek gerilim yer altı kabloları için farklı yerleĢim düzeninde oluĢabilecek hava boĢluğu etkisinin elektrik alan dağılımına olan etkisi simülasyon tabanlı analiz edilecektir. FEMM simülasyon programı tabanlı yapılan analizlerde iletkene 1mm ,5mm ve 17mm uzaklıkta 0.07 ve 0.43 yarıçapına sahip hava boĢluğunun eksenel yönde elektrik alana olan etkisi incelenmiĢtir. Hava boĢluğunun iletkene olan uzaklığı değiĢtirilerek farklı konfigürasyonlar için elektrik alan analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir. SONLU ELEMANLAR YÖNTEMĠ Sonlu Elemanlar Yöntemi, çeĢitli mühendislik problemlerine kabul edilebilir bir yaklaĢımla çözüm arayan bir sayısal çözüm yöntemidir. Ele alınan mühendislik probleminin çözüm bölgesi alt bölgelere ayrıklaĢtırılır ve her alt bölgede aranan fonksiyonun ifadesi polinom olacak Ģekilde seçilir. Belirli iĢlemler dâhilinde her alt bölgede polinom olarak kabul edilen çözümün katsayıları belirlenmeye çalıĢılır. Sonlu Elemanlar Yöntemi (SEY) geometrisi karmaĢık Ģekillerin incelenmesine olanak sağlar. Çözüm bölgesi alt bölgelere ayrılabilir ve değiĢik sonlu elemanlar kullanılabilir. Gerektiğinde bazı alt bölgelerde daha hassas hesaplamalar yapılabilir. SEY değiĢik ve karmaĢık malzeme özellikleri olan sistemlerde kolaylıkla uygulanabilir. Örneğin, anizotropi, nonlineer, zamana bağlı malzeme özellikleri gibi malzeme özellikleri dikkate alınabilir. Sınır koĢulları, sistemin temel denklemleri kurulduktan sonra, oldukça basit satır sütun iĢlemleriyle denklem sistemine dâhil edilebilir. SEY matematiksel olarak genelleĢtirilebilir ve çok sayıda problemi çözmek için aynı model kullanılabilir. Yöntemin hem fiziksel anlamı hem de matematiksel temeli mevcuttur. Bu çalıĢma kapsamında, V=V(x,y,z) olarak tanımlanan elektriksel potansiyel ve statik elektriksel alanın çözümü E.1'de gösterilen Laplace denklemini gerektirmektedir. 461  2V  2V  2V   0 E.1 x 2 y 2 z 2 Sonlu elemanlar yöntemi elektrik enerji denkleminin minimizasyonu prensibi ile bu denklemin çözümüne ulaĢılır (E.2). 2  1   V 2  V    W  z    x  E.2   d x d y  y   y     2   x  V  Bu Ģekilde bulunan çözüm aynı zamanda Laplace denkleminin de arzu edilen çözümünü içermektedir (Kalenderli, 1997). ÇalıĢmamız kapsamında kullanılan FEMM yazılımıda sonlu elemanlar yöntemini temel alarak elektromanyetik analizleri gerçekleĢtirmektedir. Bir sonraki bölümde kullanılan yüksek gerilim yeraltı kablosunun simülasyon programında ki geometrisi ve izolasyon problemi sonucu görülen olumsuz elektromanyetik alan değiĢimi farklı gerilim seviyelerinde oluĢan izolasyon probleminin birden fazla konfigürasyonları için ele alınacaktır. YÜKSEK GERĠLĠM YER ALTI KABLOSU FEMM TABANLI ANALĠZLERĠ Yüksek gerilim kabloları enerji iletiminde büyük öneme sahip tesis elemanlarıdır. Bu Ģebeke elemanlarının tasarım ve imalatlarının gerilim seviyeleri de arttıkça büyük bir hassasiyetle dizayn edilmeleri gerekmektedir. Ġmalat sırasında karĢılaĢılabilecek istenmeyen durumlar kablo ömürlerinde azalmaya ve arızalara sebep olmaktadır. Özellikle yalıtkan malzemelerde oluĢabilecek hava boĢlukları kabloda ki elektrik alanın kritik değerlere ulaĢmasına sebebiyet verebilmektedir. Literatür çalıĢmalarına bakıldığında (Kocatepe ve arkadaĢları, 2012) yaptıkları çalıĢmada 220kV yüksek gerilim yer altı kablosu için iki farklı senaryo üzerinde analizlerini gerçekleĢtirmiĢlerdir. Birinci senaryoda hava boĢluğunun çapı sabit iken boĢluk konumunun değiĢken olması incelenirken, ikinci senaryoda iletkene olan uzaklığı sabit olan hava boĢluğunun çapının değiĢiminin elektrik alana olan etkisi incelenmiĢtir. ÇalıĢmamız kapsamında da üç farklı gerilim seviyelerinde benzer adımlar takip edilerek elektrik alan değiĢimleri incelenecektir. (Kocatepe ve arkadaĢları, 2012) çalıĢmalarında ele aldıkları kablo kesiti ġekil 1'de gösterilmiĢtir. ÇalıĢmamız kapsamında da 220kV,380kV ve 550kV yüksek gerilim yeraltı kabloları için ayrı ayrı FEMM programında geometriler oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan geometriye göre, yüksek gerilim yeraltı kablosunun ölçüleri bire bir olarak ele alınmıĢ ve yeraltı kablosunda kullanılan malzemeler programda seçilerek analize hazırlanmıĢtır. Analizlere geçilmeden önce iki boyutlu olarak gerçeklenen ve malzeme seçiminin gerçeklendiği geometrik yapı ġekil 2'de gösterilmiĢtir. ġekil 1: Hava boĢluğu etkisinin kablo kesiti modelindeki yapısı (Kocatepe ve arkadaĢları, 2012) 462 ÇalıĢmamızda aĢağıda belirtilen farklı senaryolar ele alınmıĢtır.  220kV,380kV ve 550kV yüksek gerilim yeraltı kabloları için analizler gerçekleĢtirilmiĢtir.  Her bir farklı gerilim seviyesinde oluĢabilecek hava boĢluğu izolasyon problemi farklı yarıçaplar için (0.07mm ve 0.43mm) ayrı ayrı ele alınmıĢtır.  Hava boĢluğunun iletkene olan uzaklığı farklı mesafelerde(1mm,5mm ve 17mm) alınarak karĢılaĢtırmalı analiz yapılmıĢtır. ġekil 2: Yüksek gerilim yer altı kablosunun sonlu elemanlar modeli Ġlk olarak 220kV, 380kV ve 550kV nominal çalıĢma koĢullarındaki elektrik alan dağılımları analiz edilmiĢtir (ġekil 3). (a) (b) 463 (c) ġekil 3: Nominal çalıĢma durumunda elektrik alan dağılımları (a)220kV (b) 380kV (c) 550kV Hava boĢluğu olmadan normal çalıĢma koĢullarında ki elektrik alan dağılımları incelendikten sonra farklı senaryolarda analizlere devam edilmiĢtir. Hava boĢluğu etkisi incelenirken hava boĢluğunun iletkene olan uzaklıkları x ekseni yönünde incelenmiĢtir (ġekil 4). Bu kapsamda ilk olarak 0.07 mm yarıçapına sahip hava boĢluğu, iletkene 1mm ve 17mm uzaklıklarda elektrik alan dağılımları 220kV 380kV ve 550 kV değerleri için incelenmiĢtir. ġekil 5'de 380kV için bulunan analiz sonuçları gösterilmiĢtir. ġekil 4: Nominal çalıĢma durumunda elektrik alan dağılımları (a)220kV (b) 380kV (c) 550kV (b) (a) ġekil 5: 380kV yüksek gerilim yer altı kablosu için (a) 1mm ve (b) 17mm uzaklıktaki elektrik alan değiĢimleri 464 ġekil 5'den de görüleceği üzere hava boĢluğunun yer altığı bölgelerde elektrik alan Ģiddeti yaklaĢık 1mm'de 20kV/mm, 17mm'de ise 15kV/mm değerlerine kadar ulaĢmıĢ olup kritik seviyeleri geçmiĢtir. 220kV için 0.43mm yarıçapındaki hava boĢluğunun iletkene olan uzaklığı 5mm olarak seçilip analizler yapıldığında ise ġekil 6 elde edilmiĢtir. ġekil 6: 220kV yüksek gerilim yer altı kablosu için iletkene 5mm uzaklıktaki 0.43mm yarıçapındaki hava boĢluğunun elektrik alana etkisi ġekil 6'de de görüleceği üzere hava boĢluğunun yarıçapının artması elektrik alan Ģiddetinin maksimum değerinin iletkenden uzaklaĢtıkça 5mm civarında yaklaĢık 11kV/mm değerinde kalmasına neden olmuĢtur. Yine bu durumda havanın delinme dayanımı olan 3kV/mm değeri baz alındığında kritik değere ulaĢtığı ve bu bölgede eksenel yönde kısmi deĢarjlara neden olacağı görülmektedir. 550kV yüksek gerilim kablosu için ise aynı senaryo olan 5mm uzaklıktaki 0.43mm yarıçapına sahip hava boĢluğu etkisinin değiĢimi hem geometrik yapı üzerinden hemde grafiksel olarak ġekil 7'de gösterilmiĢtir. ġekil 7: 550kV yüksek gerilim yer altı kablosu için iletkene 5mm uzaklıktaki 0.43mm yarıçapındaki hava boĢluğunun elektrik alana etkisi 550kV içinde hava boĢluğu etkisinden dolayı iletkene 5mm uzaklıkta yaklaĢık 27kV/mm kritik seviyelerine elektrik alan Ģiddeti eriĢmiĢtir. 465 Tüm analiz sonuçları değerlendirildiğinde tasarım ve imalat sırasında oluĢabilecek farklı yarıçaplara ve iletkene olan uzunluklara sahip hava boĢlukları yüksek gerilim yeraltı kablolarında kısmi deĢarjlara ve tam delinmelere sebebiyet verebilmektedir. SONUÇ Günümüzde yalıtım sorunlarını minimize etmek için çeĢitli çalıĢmalar yapılmakta ve buna bağlı olarak bazı önlemler alınmaktadır. Yalıtımda kullanılan yüksek gerilim elemanlarının boyutları, Ģekilleri, elektrik, mekanik ve ısıl performansları bu kapsamda belirlenmektedir. Yeraltı kablolarında kullanılan yalıtım malzemeleri de bu açıdan büyük önem taĢımaktadır Bu çalıĢma kapsamında da 220kV, 380kV ve 550kV gerilim seviyelerinde kullanılan yüksek gerilim yeraltı kablolarının tasarım ve imalatı sırasında oluĢabilecek hava boĢluklarının kablo yapısında ki elektrik alan dağılımına olan etkisi incelenmiĢtir. Ġlk çalıĢma kapsamında 0.07mm yarıçapına sahip ve iletkene 1mm ve 17mm uzaklıktaki hava boĢluğunun elektrik alana olan etkisi incelenmiĢtir. Yapılan analizler sonucunda elektrik alan değerleri hava boĢluğunun oluĢtuğu bölgelerde kritik seviyelere eriĢtiği gözlemlenmiĢtir. Ġkinci kısımda yapılan çalıĢmalarda hava boĢluğunun çapı 0.43mm olarak değiĢtirilip iletkene 5mm mesafede analizler yapılmıĢtır. Yine tüm gerilim seviyelerinde elektrik alan Ģiddetinin kritik değerin üzerinde olduğu gözlemlenmiĢtir.Özellikle 550kV mertebesinde yapılan analizlerde elektrik alan Ģiddetinin yaklaĢık 27kV/mm seviyelerine kadar eriĢtiği görülmüĢtür. Tüm bu analizler referans alındığında sonraki çalıĢmalarımızda farklı senaryolar geliĢtirilerek akıllı sezgisel yaklaĢımlar ile tüm senaryolar için genel bir model oluĢturulması hedeflenmektedir. REFERANSLAR Dokur, E., Kose, F. N., Kurban M., & Ozdemir. A. (2012). Hava hattı mesnet izolatörü için benzetim tabanlı elektrik alan dağılımı incelemesi. ELECO 2012.(pp. 202-206) Kocatepe, C., Kumru, C. F., & Öztürk, T. (2011, December). Analysis of eccentric axial high voltage underground cable. In Electrical and Electronics Engineering (ELECO), 2011 7th International Conference on (pp. I-340). IEEE. Kocatepe, C., Arikan, O., Kumru, C. F., & Orhan, O. D. (2012) Yüksek Gerilim Kablolarındaki Ġzolasyon Problemlerinin Elektrik Alan Dağılımına Etkisi The Effect of High Voltage Cable Insulation Problems On Electric Field Distribution. Kalenderli, Ö., (1997) Elektrik Mühendisliğinde Sonlu Elemanlar Yöntemi,ĠTÜ, Ġstanbul 466 ĠĢ Sağliği ve Güvenliğinde Performans Ġzleme Metodu Elmeri ve Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Metal ĠĢleri Atölyesinde Bir Uygulama Çağlar YAYLALI* Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye caglaryaylali@kmu.edu.tr Özet ĠĢletmelerin üretim faaliyetlerinin verimliliği iĢletmelerin sürekliliği açısından büyük önem taĢımaktadır. Son yıllarda üretim verimliliği gibi iĢletmelerin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından gösterdikleri performans da bu sürekliliğe katkı sağlamaktadır. Elmeri yöntemi de özellikle imalat sektöründeki iĢletmelerin ĠĢ sağlığı ve güvenliği performanslarının ölçülebilmesi için kullanılan bir yöntemdir. Bu çalıĢmada Elmeri yöntemi kullanılarak Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Makine Metal Teknolojileri Bölümü metal iĢleri atölyesinin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından ĠĢ güvenliği performansı ortaya konulmuĢtur. Atölyede daha sağlıklı ve daha güvenli bir çalıĢma ortamı oluĢturabilmek için proaktif bir yaklaĢımla alınması gereken önlemler belirlenmiĢtir. Elmeri yönteminde belirtilen 7 ana baĢlık altında toplanan kriterlere göre atölyede toplam 123 adet gözlem yapılmıĢtır. Bu gözlemlerin 67 tanesi doğru davranıĢ ve durumları gösterirken 56 tanesi yanlıĢ davranıĢ ve durumları göstermektedir. Bu gözlem sonuçlarına göre atölyenin mevcut güvenlik endeksi % 54,5 olarak hesaplanmıĢtır. Tespit edilen yanlıĢların düzeltilmesi için tavsiye edilen önlemlerin alınması ile atölyenin güvenlik endeksi %74,6 ya yükseltilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: İş Sağlığı ve Güvenliği, Elmeri, Güvenlik Endeksi, THE ELMERI METHOD OF PERFORMANCE MONITORING AT OCCUPATIONAL HEALTH AND SAFETY AND AN APPLICATION IN METAL WORKSHOP OF KARAMANOĞLU MEHMETBEY UNIVERSITY VOCATIONAL SCHOOL Abstract Productivity of production activities at companies is of great importance for their continuity. Their performance in terms of occupational health and safety, such as the production efficiency of the company in recent years has contributed to this continuity. The method of Elmeri is, especially in the manufacturing sector, a method used to measure performance of occupational health and safety of companies. In this study, it was revealed that using Elmeri method occupational safety performance in terms of occupational health and safety of metal workshops of Karamanoğlu Mehmetbey University Vocational School of Technical Sciences Department of Machine and Metal Technology. In workshops, measures need to be taken with a proactive approach were determined in order to create a healthier and safer working environment. A total of 123 observation posts have been made in the workshops according to criteria grouped under seven headings mentioned in Elmeri method. While 67 observations shows correct behaviors and circumstances, 56 observations indicate wrong behaviors and circumstances. current safety index of workshops was calculated 54,5 % according to result of these observations. The safety index of workshops has been raised 74,6 % with the recommended taking measures for to correct the dedected wrong. Keywords: Occupational Health and Safety, Elmeri, Safety index 467 1. GĠRĠġ ĠĢletmelerin üretim faaliyetlerinin verimliliği iĢletmelerin sürekliliği açısından büyük önem taĢımaktadır. Üretim ve hizmet sektöründeki gerek özel iĢletmeler gerekse kamu iĢletmeleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için sürekli geliĢim içerisinde olmaları gerekmektedir. Özellikle kar amacı ile kurulan özel iĢletmeler son 20 yıl içerisinde sürekliliklerini koruyabilmek için en üst yönetim aĢamasından en tabandaki iĢçisine kadar kalite yönetim sistemleri, kalite iyileĢtirme sistemleri, iĢ sağlığı ve güvenliği yönetim sistemleri gibi araçları kullanarak bu amaçları doğrultusunda gerekli faaliyetleri sürdürmeye çalıĢırlar. Yapılan bu çalıĢmalar üretim ve yönetim verimliliğini doğrudan artıracağı gibi iĢletmelerin karlılığını da artırmaktadır. Son yıllarda üretim verimliliği gibi iĢletmelerin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından gösterdikleri performans da bu sürekliliğe katkı sağlamaktadır. Özellikle orta ve büyük ölçekli iĢletmeler iĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmalarını ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri kapsamında devam ettirmektedirler. Bu sistemlerin uygulama gerekliliği hem yukarıda bahsedilen iĢletmelerin sürekliliği açısından, hem kalite politikaları gereği sürekli iyileĢtirme çalıĢmaları açısından hem de küresel piyasadaki müĢterilerin üretim kalitesi yanında insan sağlığını da Ģart koĢmaları açısından ortaya çıkmaktadır. ĠĢletmelerin sürekliliklerini devam ettirmelerinin yanı sıra artık tüm sektörlerde önemli olan öncelikle insan sağlığı ve güvenliğidir. Çünkü sağlıklı insanın olmadığı, insanlar için sağlıklı ve güvenli çalıĢma ortamlarının olmadığı hiçbir yerde ne üretim, ne verimlilik ne de iĢletmelerin sürekliliği söz konusu olamamaktadır. Bu yüzden iĢletmelerde öncelikle insan sağlığına ve insanların verimli çalıĢabilmeleri için gerekli güvenli ortamların oluĢturulmasına önem verilmektedir. Bu sebeple Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) tarafından oluĢturulan ISO 18001 ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi ülkemizde bir çok iĢletmede uygulana gelmektedir. ISO‘ya göre dünyada her gün yaklaĢık 6300 insan iĢle ilgili kazalardan ve hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmektedir. Bu da yılda yaklaĢık olarak 2.300.000 insanın iĢ kazalarından dolayı hayatını kaybettiğini göstermektedir. ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları erken emeklilik, personel yokluğu ve artan sigorta primleri sebebiyle iĢletmelerde görünmeyen kayıplara neden olmaktadır. Bu da iĢverenlerin daha geniĢ ekonomisi için önemlidir. (http://www.iso.org/iso/home/standards/management-standards/iso45001.htm) ĠĢverenler hem ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri içerisinde gereklilik olan hem de 6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak zorundadırlar. 6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamındaki Risk Değerlendirme Yönetmeliğine göre risk değerlendirmesi; iĢyerinde var olan ya da dıĢarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüĢmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaĢtırılması amacıyla yapılması gerekli çalıĢmalar olarak tanımlanmaktadır. (ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği) Tanımdan da anlaĢılacağı üzere risk değerlendirmesi çalıĢmalarında, çalıĢma yerlerindeki insan sağlığı için risk oluĢturan tehlikeler ve bu tehlikelerin oluĢturduğu riskler belirlenerek analiz edilir. Yapılan analizler sonucunda mevcut tehlikeler için gerekli önleyici tedbirler alınarak iĢ kazası ve meslek hastalığı riskleri en aza indirilmeye çalıĢılır. (ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği Risk değerlendirmesi çalıĢmalarında; 1. Kantitatif Risk Değerlendirme Teknikleri (Sayısal Teknikler) 2. Kalitatif Risk değerlendirme Teknikleri (Sayısal olmayan teknikler) 3. Karma Risk Değerlendirme Teknikleri (Hem sayısal hem de sayısal olmayan teknikler) olmak üzere baĢlıca 3 ana teknik mevcuttur. Risk analizi metotları ise bu tekniklerin altında ayrı baĢlıklarda incelenebilir. Ülkemizdeki risk değerlendirme çalıĢmalarında kullanılan baĢlıca risk analizi yöntemleri;  L tipi Risk Analizi Matrisi  Fine Kinney Metodu  FMEA (Hata Türü Etkileri Analizi)  Kontrol Listeleri Yöntemi  X tipi matris yöntemi 468 olarak sayılabilir. 2. METOD VE MATERYAL GiriĢ bölümünde bahsedilen risk analizi yöntemleri sayesinde çalıĢma ortamında bulunan ve çalıĢanların sağlık ve güvenliğini tehlikeye atabilecek durumlar ve insan davranıĢları incelenerek mevcut tehlikeler ve bu tehlikelerin oluĢturduğu riskler tespit edilerek gerekli önlemler alınmaktadır. Fakat iĢyerlerinin veya çalıĢma ortamlarının iĢ güvenliği açısından ne kadar güvenliği olduğu ile ilgili herhangi sayısal bir kriter bu yöntemlerle ortaya konulamamaktadır. Bu çalıĢmada kullanılan metot bu risk değerlendirme metotlarından farklı olarak iĢyerlerinin iĢ güvenliği açısından ne kadar güvenli olduğunu gösteren bir yöntemdir. Elmeri Yöntemi ile Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Metal Teknolojileri Bölümü metal iĢleri atölyesinin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından ĠĢ güvenliği performansını (güvenlik endeksi) tespit edebilmek için çalıĢma yapılmıĢtır. 2.1. Elmeri Metodu Yaptığımız çalıĢmada metot olarak Elmeri Performans izleme metodu kullanılmıĢtır. Bu yöntem 1990 lı yıllarda Finlandiya‘da Heikki Laiinen tarafından geliĢtirilmiĢtir. Türkiye‘de ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği KoĢullarının ĠyileĢtirilmesi Projesi (ĠSGĠP) kapsamında bu yöntemle ilgili bir rehber oluĢturulmuĢtur. Bu rehberden yararlanılarak Elmeri yöntemi aĢağıda anlatılmıĢtır. (Ongun, 2015) GeliĢtirilen bu metodun amacı iĢ güvenliği uzmanlarının ve çalıĢanların kolay ve basit standartlarla iĢ güvenliği denetimidir. (Laitinen H, vd. Safety Science, 2013, 54:69-79.) ELMERĠ imalat sanayii için güvenilir bir ĠSG izleme aracıdır. Her sanayii sektöründeki her büyüklükteki her türlü iĢyeri için kullanması kolay ve hızlı bir araçtır. Bu yöntem atölyedeki koĢulların gözlemini esas almaktadır. Gözlemi yapılan unsurlar, KKD‟lerin kullanımı, temizlik ve düzen, makine güvenliği, endüstriyel hijyen ve ergonomi gibi ĠSG konuların tamamını içermektedir. ELMERĠ yöntemi iĢyerinin mevcut iĢ güvenliği standardını göstererek bir güvenlik endeksi oluĢturur. Güvenlik endeksi % 0 ila 100 arasında değiĢebilir. Örneğin; %60‟lık bir endeks gözlenen her 100 unsurdan 60‟ı iĢ güvenliği standartları ve iyi iĢyeri uygulamalarıyla uyum içinde demektir. ELMERĠ endeksi olumlu geribildirim verir ve gelecekte iĢ güvenliğiyle ilgili atılacak adımları teĢvik eder. ELMERĠ yöntemi fiziksel çalıĢma ortamına ve güvenlik davranıĢlarına dair dikkate değer tüm iĢ sağlığı ve güvenliği unsurlarının güvenilir bir ġekilde gözlemlenmesi esasına dayanır. Bu gözlemler aĢağıda belirtilen yedi ana konu baĢlığı altında gruplanmıĢtır: 1. Güvenlik davranıĢları, 2. Düzen ve temizlik, 3. Makine güvenliği, 4. Endüstriyel hijyen, 5. Ergonomi, 6. Zemin ve geçiĢ yolları, 7. Ġlk yardım ve yangın güvenliği. Her bir atölyedeki ya da gözlem için seçilen diğer alanlardaki tüm unsurlar gözlemlenir. Gözlemlenen unsurlar ya doğru ya da yanlıĢ olarak değerlendirilir. Gözlemlenen unsurun yasaların ve ELMERĠ gözlem kurallarının iyi iĢyeri uygulamaları olarak belirlediği asgari iĢ güvenliği koĢullarını karĢılaması durumunda bu unsur ―doğru‖ olarak değerlendirilir; aksi takdirde ―yanlıĢ‖ olarak değerlendirilir‟. Eğer izleme turu esnasında puanlanamayan bir unsur varsa ya da gözlemci herhangi bir unsuru nasıl puanlayacağı konusunda emin olamıyorsa, bir ―gözlem yapılmadı‖ diye belirtilir. Endüstriyel hijyen ölçümleri gibi özel tetkiklere kimi durumlarda değerlendirme yapılmadan önce ihtiyaç duyulabilir. ELMERI endeksi, seçilen tüm gözlem alanlarında gözlemlerin tamamlanmasının ardından hesaplanabilir. Güvenlik endeksi doğru unsurların gözlemlenen tüm unsurlara yüzde olarak oranı Ģeklinde hesaplanır. (Vahapassi A. vd. 2012:53) Elmeri gözlemleri yapılırken 7 ana konu baĢlığının altında alt konularında bulunduğu Elmeri Gözlem Formları kullanılır. 469 ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME GÖZLEMCİLER GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ TARİH: DOĞRU İŞARET RAKAM KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM GÖZLEM YOK 1. GÜVENLİK DAVRANIŞI 1.1. KKD Kullanımı ve Risk Alma 2. DÜZEN VE TEMİZLİK 2.1. Çalışma tezgahları, raflar, askılar, makine yüzeyleri 2.2. Atık kutusu 2.3. Zemin ve platformlar 3. MAKİNE GÜVENLİĞİ 3.1. Yapımı ve durumu , koruyucular 3.2. Kontrol Cihazları ve acil durum düğmeleri 4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN 4.1. Gürültü 4.2. Aydınlatma 4.3. Hava Kalitesi 4.4. Sıcaklık Koşulları 4.5. Kimyasallar 5. ERGONOMİ 5.1. Kas İskelet sistemi rahatsızlıkları 5.2. Çalışma ortamının tasarımı ve çalışma Duruşu 6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI 6.1. Zemin ve gçiş yollarının yapısı 7.İLK YARDIM VE YANGIN GÜVENLİĞİ 7.1. Elektrik Dağıtım Kutusu 7.2. İlk Yardım kiti 7.3.Yangın söndürücü 7.4.Acil Durum çıkışları ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= DOĞRU SAYISI DOĞRU+YANLIŞ SAYISI NOTLAR Tablo 1: Elmeri Gözlem Formu 470 X100= % ……. AÇIKLAMA 2.1.1. Gözlem Alanlarının Seçilmesi 2.1.1.1. Kapsamlı gözlem Yöntemin iĢletme tarafından bir teftiĢ yöntemi ve yönetim aracı olarak kullanıldığı durumlarda kapsamlı gözlem yapılması önerilmektedir. Bir gözlem alanında gerçekleĢtirilen gözlem faaliyeti yaklaĢık 10 dakika sürmektedir. YürüyüĢ yolları, depolama alanları ve dıĢ alanlarla birlikte küçük bir iĢletmedeki atölyelerin tamamı ve daha büyük bir iĢletmede bir departmandaki atölyelerin tamamı kolay bir Ģekilde gözlemlenebilir. Bu Ģekilde yapılan kapsamlı gözlemlerde elde edilen güvenlik endeksi en güvenilir endekstir. 2.1.1.2. İşyerini temsil eden örnek alanların gözlemlenmesi Tüm çalıĢma alanlarının gözlemlenmesi için yeterli kaynak olmasa dahi iĢyerindeki ĠSG‟ye dair güvenilir sonuçlar elde etmek mümkündür. Böyle durumlarda gözlem için çalıĢma alanlarını temsil eden örneklerin seçilmesi gerekmektedir. Bu örneklerin aĢağıdakileri içermesi gerekmektedir.  ĠĢyerinde yapılan tüm iĢler,  YürüyüĢ yolları, taĢıt yolları ve geçiĢ yolları,  Depolama alanları,  Atıkların iĢlendiği alanlar ve  Ġlgili dıĢ alanlar. Hatasız ve güvenilir bir sonuç elde etmek amacıyla en az 5-8 atölye/çalıĢma alanı seçilmelidir. Dolayısıyla toplamda yaklaĢık 100-150 gözlem yapılacaktır. (Vahapassi A. vd. 2012:53) Elmeri metodunda yedi ana baĢlık altında incelenen konularla ilgili iĢyerlerinde gözlem yapılırken dikkat edilmesi gereken alt baĢlıklar ve gözlemlerin neye göre doğru neye göre yanlıĢ iĢaretleneceği aĢağıda açıklanmıĢtır. 1. Güvenlik ile ilgili davranıĢlar: Gözlem sayısı; gözlem alanındaki her bir iĢçi için bir gözlem yapılır. Eğer gözlem sırasında hiçbir iĢçi bulunmuyorsa ―gözlem yapılmadı‟ diye belirtilir. Doğru‟ puanlama için dikkate alınacak kriterler tablo-2 de belirtilmiĢtir. 471 ‘Doğru’ Puanlamasında Dikkate Alınacak Kriterler Konular 1. Güvenlik ile ilgili davranıĢlar: Her iĢçi için bir gözlem yapılır.  1.1 KKD kullanımı ve risk alımı ĠĢçi, gereken bütün KKD‟leri kullanıyor ve gözle görünür bir risk almıyor (örneğin; güvenlik cihazlarını kaldırmak, çalıĢır haldeki ekipmanın bakımını yapmak). 2. Düzen ve temizlik: Her çalıĢma alanında üç unsur için gözlem yapılır. 2.1 ÇalıĢma masa ve tezgâhları, askılar, raflar ve makina yüzeyleri 2.2 Atık kutuları 2.3 Zemin ve platformlar  Düzenli, gereksiz nesneler yok, sağlam kurulu, taĢma durumu yok,  Kutu dolup taĢmamıĢ,  Temiz, düzenli, iyi durumda (dökülmüĢ yağ/su yok, vb.). 3. Makina güvenliği: ÇalıĢma alanındaki her makinada iki unsur için gözlem yapılır.  SabitlenmiĢ, sağlam, hasarsız, güvenlik iĢaret/ikazları, mevcut koruyucular güvenlik standartlarına uygun ve hasarsız, çalıĢır durumda,  Konumu, iĢaret ve ikazlar, durumu, tavsiye edildiği gibi. 3.1 Kurulum ve durum, koruyucular 3.2 Kontrol cihazları ve acil durdurma düğmesi 4. Endüstriyel hijyen: Her çalıĢma alanında beĢ unsur için gözlem yapılır.  Üretim alanındaki gürültü < 85 dB(A) ve darbe gürültüsü yok,  Aydınlatma yeterli, göz kamaĢtıran ıĢık yok,  Hava temiz ve sağlıklı, havalandırma yeterli, ihtiyaç duyulan yerde lokal havalandırma mevcut, 4.4 Sıcaklık koĢulları  Sıcaklık, nem ve hava hızı uygun, 4.5 Kimyasal maddeler  Paket ve kutular hasar görmemiĢ, isim ve güvenlik etiketleri var, kimyasal maddeler güvenli ve temiz Ģekilde taĢınıyor 4.1 Gürültü 4.2 Aydınlatma 4.3 Hava kalitesi 5. Ergonomi: Her çalıĢma alanında iki unsur için gözlem yapılır.  Ağır yükler fiziksel güç kullanılarak kaldırılmıyor, itilmiyor veya çekilmiyor,  Tekrarlayan el hareketleri yok,  ÇalıĢma alanı yeterli, araç-gereç ve malzemeler uygun, oturak ve çalıĢma yüksekliği ayarlanabilir, araç-gereçler ergonomik tasarlanmıĢ. 5.1 Kas dokusu ve iskelet sistemi yükü 5.2 ĠĢ ortamının tasarımı ve çalıĢma pozisyonu 6. Zemin ve geçiĢ yolları: Gözlem alanında bir unsur için gözlem yapılır. 6.1 Zemin ve geçiĢ yollarının yapısı  YürüyüĢ ve eriĢim yolları yeterli geniĢlik ve yükseklikte, iĢaretli, ayrıca yaya ve taĢıt trafiği gerekli yerlerde ayrılmıĢ,  Zemin bozuk veya kaygan değil,  0.5 metreden daha yüksekte çalıĢılıyorsa, düĢmeleri önlemek için uygun tedbirler alınmıĢ,  Yüksekteki yerlere ulaĢmak için uygun sabit merdivenler kullanılıyor. 7. Ġlk yardım ve yangın güvenliği: Gözlem yapılan alana/çalıĢma alanına en yakın yerde bulunan dört unsur için gözlem yapılır.  7.1 Elektrik dağıtımı kutuları ve elektrikli Elektrik dağıtımı kutularının üzeri iĢaretlenmiĢ, hemen önündeki 0.8 metrelik mesafe boĢ bırakılmıĢ. Elektrik 472 tesisatı ve elektrikli cihazlar düzgün ve iyi durumda, cihazlar 7.2 Ġlk yardım dolapları  Gerekli bütün ilk yardım malzemeleri mevcut, içindekiler listesi mevcut, ilaçların son kullanma tarihleri geçmemiĢ,  Yangın söndürücüler mevcut, eriĢimi ve kullanımı kolay, iĢaretlenmiĢ ve denetimi yapılmıĢ,  Acil durum çıkıĢları mevcut, serbest, elektrik kesintisi durumunda da iĢaretleri görünür. 7.3 Yangın söndürücüler 7.4 Acil durum çıkıĢları Tablo 2: Elmeri Yöntemi Doğru puanlama Kriterleri (Ongun, 2015) 2.2. Materyal ve Uygulama Yaptığımız çalıĢmada Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu bünyesindeki metal iĢleri atölyesinin güvenlik endeksi ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Atölyede tezgah parkında bulunan makine ve tezgahlar Ģunlardır. 1 Adet Matkap Tezgahı 3 Adet Universal Torna Tezgahı 1 Adet Universal Freze Tezgahı 1 Adet TaĢlama Tezgahı 2 Adet Bara Tezgahı 2 Adet Satıh TaĢlama Tezgahı Metal iĢleri atölyesinde yapılan ilk gözlemler sonucunda oluĢturulan Elmeri gözlem formları Ģu Ģekildedir. 2.2.1. Güvenlik DavranıĢı Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO GÖZLEMCİLER ÇAĞLAR YAYLALI GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM 2 1. GÜVENLİK DAVRANIŞI GÖZLEM YOK AÇIKLAMA 24 5 1.1. Kullanımı ve Risk Alma Koruyucu başlıklar Koruyucu ayakkabı ve dizlikler ///// 5 Kulaklıklar ///// 5 //// 4 Koruyucu kıyafetler, ///// 5 Koruyucu eldivenler, ///// 5 Koruyucu gözlük ve maskeler, // 2 Yüksekten düşmeye karşı KKD, emniyet kemerleri, / Solunuma yönelik koruyucu donanım. / ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= DOĞRU SAYISI DOĞRU+YANLIŞ SAYISI = 2 26 NOTLAR Metal işleri atölyesinde bulunan tezgâhlardan 4 tanesinde çalışanların koruyucu gözlük kullanmadığı tespit edilmiştir. 473 7,7% 2.2.2. Düzen Temizlik Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO GÖZLEMCİLER ÇAĞLAR YAYLALI GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM 2. DÜZEN VE TEMİZLİK 8 TOPLAM GÖZLEM YOK AÇIKLAMA 7 2.1. Çalışma tezgahları, raflar, askılar, makine yüzeyleri Tezgahlar düzenli ve üzerlerinde gereksiz nesneler yok. /// Raflar düzenli, sağlam bir şekilde monte edilmiş, güvenli, dolup taşmıyor. / Araç-gereç ve malzemeyi taşıyan olduğu askılar güvenli ve iyi durumda. / Makine ve dolap yüzeylerinde gereksiz nesne bulunmuyor. // 3 1 // 2 // 2 // 2 / 1 1 2 2.2. Atık kutusu Atık kutusu dolup taşmıyor İhtiyaç duyulması halinde, her tür farklı atık için ayrı kutular / Her kutuda yalnızca ilgili türde atık bulunuyor / 2.3. Zemin ve platformlar Yürüme, araç kullanma ve malzeme taşıma işleri düşünüldüğünde zemin ve platformlar temiz ve düzenlidir. / ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= 1 DOĞRU SAYISI DOĞRU+YANLIŞ SAYISI NOTLAR 1)Tezgâhları üzerinde gereksiz malzemeler bulunuyor. 2)Atölyede bulunan dolapların devrilme olasılığı vardır. 3)Askılıklar yetersiz ve iyi durumda değil. 4)Makine ve dolaplarının üzerinde gereksiz malzemeler var. 5)Atık kutusu yetersiz ve düzenli kullanılmıyor. 6)Her türlü atık için ayrı atık kutuları bulunmuyor. 7)Zemin kaygan ve temizlenmemiş. 474 = 8 15 53% 2.2.3. Makine Güvenliği Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO GÖZLEMCİLER ÇAĞLAR YAYLALI GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR İŞARET YANLIŞ RAKAM İŞARET RAKAM 34 3. MAKİNE GÜVENLİĞİ TOPLAM GÖZLEM AÇIKLAMA YOK 11 3.1. Yapımı ve durumu , koruyucular Makine sabit ve sağlam bir şekilde kurulmuştur. /////////// Makine hasar görmemiş ve makine üzerinde kablo veya yapışkan bant ile yapılmış zayıf, geçici tamirat yoktur. //////// Makinelerin hareketli aksamları uygun koruyucular ile muhafaza edilmiş veya korunmuştur; söz konusu koruyucular yerli yerinde ve çalışır durumdadır. //////// 11 8 /// 8 3 3 /// *Güvenlik standartlarına uygun, *Yerli yerinde ve hasarsız, *Devre dışı bırakılmamış veya çalışmaz halde değil. Uygun ve görünürlüğü iyi güvenlik ikazları mevcut. 1 / Yaralanmaya yol açması muhtemel keskin, sivri kenarlar, vb. yok. / 1 / 1 3.2. Kontrol Cihazları ve acil durum düğmeleri Açıkça görülebilecek şekilde Türkçe işaretler veya anlaşılması kolay semboller konmuş / Hasar görmemiş. / Makine veya cihazın kazara çalışmasını engelleyecek şekilde tasarlanmış. / Bakım sırasında, ihtiyaç duyulduğunda kilitlenebilir. / Güvenli ve ergonomik açıdan uygun çalışabileceği bir yere yerleştirilmiş. Cihaz veya makineyi kontrol etmek için yapılan hareket ile makine veya cihazın hareketi birbiriyle tutarlı olacak şekilde tasarlanmış. 1 / 1 1 1 1 1 / / 1 / 1 1 / DOĞRU SAYISI ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= DOĞRU+YANLIŞ SAYISI NOTLAR 1) Zarar görmüş makine ve kablolar bulunmaktadır. 2)Makinelerin koruyucu donanımları eksik. 3)İkaz levhaları eksik yerleştirilmiştir. 4)Makine cihazları kazara çalışabilecek durumda 5)Çalışanların uygun ergonomik şartlar altında çalışmadı görüldü. 6)Acil durum stopları istemsiz çalışma pozisyonunda. 475 = 34 45 76% 2.2.4. Endüstriyel Hijyen Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME GÖZLEMCİLER GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO ÇAĞLAR YAYLALI METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM 8 5 4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN GÖZLEM YOK AÇIKLAMA 4.1. Gürültü Gürültü seviyesi 85 dB(A)‟nın altındadır; burada temel ilke normal konuşmaların 1 metrelik mesafeden işitilebilmesi gerekir. Darbe gürültüsü yoktur (örneğin çekiç darbeleri). 4.2. Aydınlatma Aydınlatma seviyesi yeterli ve Göz kamaştıran ışık yok. 4.3. Hava Kalitesi Gözlem yapılan alanda toz, lif, gaz, buhar veya mikroorganizmalar gibi hava kaynaklı kirleticiler/bulaşıcılar yoktur. Alan iyi bir şekilde havalandırılmaktadır. 1 / / 1 1 1 / / 1 / / 1 Havayı kirleten proseslerin olduğu yerlere uygun lokal havalandırma sistemleri kurulmuştur. 4.4. Sıcaklık Koşulları / Hava sıcaklığı yapılan işe uygun, hafif işlerde 21-25°C, orta ağırlıktaki işlerde 19-23°C ve ağır işlerde 17-21°C Zararlı cereyan veya nem yok. 4.5. Kimyasallar / / Kimyasalların kullanımı cilt veya yutma yoluyla maruziyete yol açmayacak şekilde güvenli ve temizdir. Kimyasal madde paketleri ve kutuları uygun ve hasarsızdır. / 1 1 Kimyasal maddelerin isimleri ve uygun güvenlik etiketleri paket ve kutuların üzerinde mevcuttur. ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= 1 1 / 1 / / DOĞRU SAYISI DOĞRU+YANLIŞ SAYISI NOTLAR 1)Havalandırma bulunmadığı gözlemlenmiştir. 2)Kimyasal maddeler için ayrı bir bölüm yapılmamıştır. 476 1 1 = 8 13 62% 2.2.5. Ergonomi Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME GÖZLEMCİLER GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO ÇAĞLAR YAYLALI METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM 11 3 5. ERGONOMİ GÖZLEM YOK AÇIKLAMA 5.1. Kas İskelet sistemi rahatsızlıkları Bel ve sırt yaralanması riski doğuran, ağır yüklerin fiziksel güç kullanılarak taşınması söz konusu değildir, ayrıca Tekrarlayan baskı yaralanmalarına yol açabilen, el-kol ile tekrarlayan işler yapılmamaktadır. Taşınacak yük 25 kg‟dan az ise, Taşınacak nesne, iki elle kolayca kavranabiliyor ise, Taşınacak nesnenin ağırlık noktası vücuda yakın ise, Kaldırma işlemi yalnızca omuz hizasının altında ve diz hizasının üstündeki seviyelerde yapılıyor ise, Vücudun ileri geri hareket etmesine gerek yok ise ve Kaldırma işleri günde bir saati geçmiyorsa. 5.2. Çalışma ortamının tasarımı ve çalışma duruşu 1 / 1 / / / / 1 1 1 1 / / / Çalışma alanı, çalışanın işini yaparken rahatça hareket etmesine ve pozisyon değiştirmesine olanak verir; Kullanılacak nesneler, çalışanın çalışma pozisyonuna uygun şekilde yerleştirilmiştir; ayrıca 1 1 1 / 1 / Çalışan, çalışma alanının boyutlarını değiştirebilir (örneğin, oturağını ve çalışma yüksekliğini ayarlayabilir). 1 / 1 / ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= 1 / 1 / DOĞRU SAYISI 11 = DOĞRU+YANLIŞ SAYISI 79% 14 NOTLAR 1)Makine başında sabit şekilde çalışmaktadır. 2)Çalışma alanları ve boyutları ayarlanabilir değil. 3)Çalışanların çalışma pozisyonlarının yanlış olduğu gözlemlendi. 2.2.6. Zemin ve GeçiĢ Yolları Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME GÖZLEMCİLER GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO ÇAĞLAR YAYLALI METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM 3 3 6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI GÖZLEM YOK 6.1. Zemin ve geçiş yollarının yapısı Zemin ve çalışma platformu iyi durumda, düz ve düşmeyi engellemesi açısından kaygan değildir. Yürüyüş ve erişim yolları yeterli genişlikte ve yüksekliktedir. Yürüyüş ve erişim yolları gerekli hallerde işaretlenmiştir. Gerekli hallerde yaya trafiği taşıt trafiğinden ayrılmıştır. / / / 1 1 1 / / / 1 1 1 / 0.5 metreden yüksek çalışma platformları ve merdivenlerde ana ve ara korkuluklar mevcuttur. / Bakım ve benzeri işler için ulaşılması gereken yüksek yerlere erişimde kullanılan uygun sabit merdivenler vardır. / 477 AÇIKLAMA DOĞRU SAYISI ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= 3 = DOĞRU+YANLIŞ SAYISI 50% 6 NOTLAR 1)Zemin üzerinde kayganlaştırıcı kimyasalların olduğu gözlenmiştir. 2)Yürüyüş ve erişim yolları makine yerleşiminden dolayı yeterli genişlikte değildir. 3)Yürüyüş ve erişim yolları işaretlenmediği gözlemlenmiştir. 2.2.7. Ġlk Yardım ve Yangın Güvenliği Elmeri Gözlem Formu ELMERİ GÖZLEM FORMU İŞLETME GÖZLEMCİLER GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO ÇAĞLAR YAYLALI METAL İŞLERİ ATÖLYESİ TARİH: 5 Ocak 2016 DOĞRU KONULAR YANLIŞ İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM GÖZLEM YOK 1 3 7.İLK YARDIM VE YANGIN GÜVENLİĞİ AÇIKLAMA 7.1. Elektrik Dağıtım Kutusu Elektrik dağıtım kutusu uygun bir şekilde işaretlenmiş, iyi durumda olmalı ve kutunun önündeki en az 0.8 metrelik alanın boş bırakılmış olmalıdır. 7.2. İlk Yardım kiti / 1 / Gerekli bütün ilk yardım malzemeleri mevcut olmalıdır. İhtiyaç duyulan malzemelerin neler olduğu işyerindeki tehlikelere göre değişir. 7.3.Yangın söndürücü / Uygun yangın söndürücüler mevcut olmalıdır. Erişim ve kullanım kolaylığı için söndürücülerin önündeki alan serbest olmalıdır. 7.4.Acil Durum çıkışları / 1 1 1 Bir acil durum çıkışı mevcut olmalı ve çıkışın önünde engeller bulunmamalıdır. Çıkış uygun şekilde işaretlenmelidir. İşaretlemeler, elektrik kesintisi durumunda dahi gözlem yapılan alandan görülebilecek şekilde düzenlenmiş olmalıdır. ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ= / DOĞRU SAYISI DOĞRU+YANLIŞ SAYISI = 1 4 NOTLAR 1)Elektrik dağıtım kutusunun önünde engeller bulunduğu gözlemlemiştir. 2)Gerekli ilk yardım malzemeleri eksik olup ilk yardım işaretlemelerini eksik olduğu gözlemlenmiştir. 3)Yangın söndürücünün erişim ve kullanımını kolaylığının uygun olmadığı gözlemlenmiştir. 4)Acil durum çıkışları olmadığı gözlemlenmiştir. Yapılan ilk gözlemler sonucunda atölyenin güvenlik endeksi %54,5 bulunmuĢtur. Her bir konu itibarı ile atölyede yapılan gözlem sonuçlarına göre hazırlanmıĢ mevcut durum güvenlik endeks özeti ġekil-1‘ de gösterilmiĢtir. 478 25% DOĞRU GÖZLEM SAYISI 2 YANLIŞ GÖZLEM SAYISI 24 TOPLAM GÖZLEM SAYISI 26 ELMERİ ENDESİ 2. DÜZEN VE TEMİZLİK 8 7 15 53,3% 3. MAKİNE GÜVENLİĞİ 34 11 45 75,6% 4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN 8 5 13 61,5% 5. ERGONOMİ 11 3 14 78,6% 6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI 7.İLK YARDIM VE YANGIN GÜVENLİĞİ TOPLAM 3 3 6 50,0% 1 3 4 25,0% 67 56 123 54,5% KONULAR 1. GÜVENLİK DAVRANIŞI 7,7% 7,7% 53,3% 75,6% 61,5% 78,6% 50,0% 25,0% 0,0% 50,0% 100,0% ġekil-1 Mevcut Durum Güvenlik Endeks Özeti Atölyede yapılan gözlemlerden ve ortaya çıkarılan güvenlik endeksinden sonra atölyede çalıĢma yapan öğrencilerin içinde bulundukları tehlikeler ve bunların risklerine karĢı bazı önlemlerin alınması kararlaĢtırılmıĢ ve bunlar uygulamaya konmuĢtur. Alınan önlemlerin bazıları aĢağıda maddeler halinde yazılmıĢtır. 1. ÇalıĢma esnasına gözlük, maske, baret gibi kiĢisel koruyucu donanımların kullanılması ve konusunda öğrencilere eğitim verilmiĢ ve konuyla ilgili uyarı levhaları asılmıĢtır. 2. Öğrencilere verilen eğitimlerde çalıĢma esnasında tezgahların üzerinde bulunan ve yapılan iĢle ilgili olmayan malzemelerin tezgahların üzerinde bulunmaması, atık kutularının boĢ ve kapaklarının kapalı olması gerektiği, kullanılan alet ekipman ve teçhizatın belirlenen yerlerde asıl olması gerektiği anlatılmıĢtır. 3. Koruyucusu takılı olmayan makinelerin koruyucularının takılması sağlanarak koruyucusuz makinelerde çalıĢmanın tehlikeleri öğrencilere anlatılmıĢtır. 4. Atölyede bulunan elektrik panosu ve yangın söndürme cihazlarının önlerinin kapalı tutulmayıp kolayca ulaĢılabilir durumda olacak Ģekilde gerekli uyarı levhaları asılmıĢ ve gerekli eğitimler öğrencilere verilmiĢtir. 5. ÇalıĢma sırasında elle taĢıma iĢlerinin gerçekleĢmesi esnasında ağır parçaların kaldırılması yerine konulması gibi ergonomik konularda öğrencilere gerekli eğitimler verilmiĢtir. 6. Acil çıkıĢ yolları ve acil çıkıĢ kapılarına gerekli yönlendirme iĢaretleri konulmuĢtur. Yapılan iyileĢtirmeler ve öğrencilere verilen eğitimlerden 2 hafta sonra habersiz bir Ģekilde metal iĢleri atölyesi yine aynı Elmeri Gözlem formları ile birlikte kontrol edilerek iyileĢtirmelerden sonra gözlemlenmiĢ ve ġekil-2 deki Güvenlik Endeks özeti elde edilmiĢtir. 479 50,0% DOĞRU YANLIŞ TOPLAM ELMERİ GÖZLEM GÖZLEM GÖZLEM ENDESİ SAYISI SAYISI SAYISI KONULAR 1. GÜVENLİK DAVRANIŞI 10 10 20 50,0% 2. DÜZEN VE TEMİZLİK 13 2 15 86,7% 3. MAKİNE GÜVENLİĞİ 36 9 45 80,0% 4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN 10 3 13 76,9% 5. ERGONOMİ 10 1 11 90,9% 6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI 3 3 6 50,0% 7.İLK YARDIM VE YANGIN GÜVENLİĞİ 3 1 4 75,0% TOPLAM 85 29 114 74,6% 86,7% 80,0% 76,9% 90,9% 50,0% 75,0% 0,0% 50,0% 100,0% ġekil-2 ĠyileĢtirmelerden Sonra Güvenlik Endeks Özeti SONUÇ Yaptığımız çalıĢma ile Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Metal ĠĢleri Atölyesinin Elmeri ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Performans Ġzleme yöntemi ile güvenlik endeksi ilk aĢamada %54,5 olarak hesaplanmıĢtır. Yapılan iyileĢtirme ve eğitim çalıĢmaları sonucunda daha sonra yapılan gözlemlerde güvenlik endeksinin %74,6 ya çıktığı tespit edilmiĢtir. Ġmalat sektöründeki iĢletmelerin ĠĢ sağlığı ve güvenliği performanslarının ölçülebilmesi için kullanılan bir yöntem olan Elmeri ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Performans izleme yöntemi üretim yapılan iĢletmelerde uygulandığı gibi öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü atölyelerde de rahatlıkla, kolay ve kısa sürede kullanılabileceği gösterilmiĢtir. Bununla birlikte atölye çalıĢma ortamında ki riskler azaltılmıĢ ve daha güvenli bir çalıĢma yeri oluĢturulmuĢtur. REFERANSLAR ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği Laitinen H., Vuorinen M., Simola A., Yrjänheikki E.. Observation-based proactive ohs outcome indicators validity of the emleri method, Safety Science, 2013, 54:69-79. Ongun, A. , 2015. ―Türkiye Ġle Finlandiya‘nın Ġmalat Sanayinde ĠĢ Sağlığı Ve Güvenliği Bakımından Mukayesesi Ve Elmeri Ġle ĠSG-YSD Yöntemlerinin Bir Uygulaması‖ Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağ. Bil. Ens. Y. L. Tezi, Ankara Vahapassi A., Laitinen H., Campbell S., Ersan E., Birgören B., Özesen M., Matisane L., ġimĢek C., Atlı K., Demirkol D., Rodoplu S., KOBĠ‟ler için ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Rehberi: Risk Değerlendirmesi, ĠSG Performans Ġzleme ve Sağlık Tehlikeleri-Metal Sektörü‟, Türkiye‟de ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği KoĢullarının ĠyileĢtirilmesi Projesi (ĠSGĠP)-TR0702.20-01/001 (AB Projesi, Yararlanıcı: ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü), 2012. http://www.iso.org/iso/home/standards/management-standards/iso45001.htm 480 Türkiye'de ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Önlisans ve Lisans Programlarında Öğrenci Profili Sibel ÇELĠKEL YĠĞĠTER* Kocaeli Üniversitesi, Türkiye scelikel@kocaeli.edu.tr Özet Türkiye‘de Avrupa Birliği adaylık sürecinin baĢlaması ile 1999 yılından bu yana pek çok alanda köklü değiĢimler yaĢanmıĢtır. Avrupa Birliği (AB) uyum süreci kapsamında çalıĢma yaĢamında da yeni bir döneme girilmiĢtir. Saha uygulamaları da bu kapsamda yayınlanan 6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili yönetmelikler yardımıyla düzenlenmektedir. Sözü geçen kanunun kademeli olarak uygulamaya girmesi ile birlikte sahada çalıĢacak olan iĢ gücü ihtiyacı da artmıĢtır. ĠĢ sağlığı ve güvenliği alanına yönelik iĢgücü ihtiyacının karĢılanması yükseköğretim kurumları aracılığı ile sağlanmaktadır. Bu sebeple de, Türkiye Üniversitelerinde iĢ sağlığı ve güvenliği alanına yönelik eğitim veren ve araĢtırma yapan birimler her geçen gün çoğalmaktadırlar. Bu çalıĢmada; Türkiye‘de iĢ sağlığı ve güvenliği konusu ile ilgili eğitim veren yükseköğretim kurumlarının önlisans ve lisans programlarında kayıtlı olan öğrencilerin profilleri YÖK-Program Atlası aracılığı ile incelenerek bu alanda eğitim alan bireylerin genel özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: İş Sağlığı ve Güvenliği, Yükseköğretim, Önlisans, Lisans Jel Kodu: I20- I23 Student Profile of Training in Occupational Health and Safety in Pregraduate and Graduate Programs in Turkey Abstract Since 1999, with the start of European Union accession process in Turkey it has experienced drastic changes in many areas. Working life has also entered a new era in the European Union (EU) harmonization process. Course applications are also regulating with the published in this context by means of the No. 6331 Occupational Health and Safety Act and relevant regulations. Of the said law with the gradually passing with the entry into the practice, labor force needs has increased in this area. Meeting the needs of labor force intended for occupational health and safety areas are provided by the higher education institutions. For this reason, providing of education and researching units for occupational health and safety area in Turkey Universities are increasing every day. The aim of this study; profiles of the students who are enrolled in the training that higher education institutions related to occupational health and safety areas in Turkey undergraduate and graduate programs examined by the HEC - Program Atlas is intended to be determined with the general characteristics of the training of individuals in this area. Keywords: Occupational health and safety, Education, Undergraduate, Graduate JEL Classification: I20- I23 GĠRĠġ Türkiye‘de 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu‟nun yürürlülüğe girmesi ile birlikte konuya duyulan ilgi artmıĢ ve pek çok alanda köklü değiĢimler yaĢanmaya baĢlamıĢtır. Milli eğitim sistemi içerisinde orta öğrenim sonrasındaki en az dört yarıyılı olmak üzere her kademedeki eğitim ve öğretimi kapsayan yükseköğretim kurumları da bu değiĢimden etkilenmiĢtir. ĠĢ sağlığı ve güvenliği alanında eğitimli iĢgücünün yetiĢtirilmesi ve bilimsel çalıĢmalarla iĢ kazası ve 481 meslek hastalıklarının önüne geçilmesine katkı sağlamak amacıyla üniversitelerde yeni yapılanmalara gidilmiĢtir. Multidisipliner bir alan olan iĢ sağlığı ve güvenliğine akademik katkı daha çok çalıĢma ekonomisi ve endüstri iliĢkileri, mühendislik, halk sağlığı, hukuk vb. alanlarında konuya ilgi duyan akademisyenlerce sağlanmakta iken bu gün gelinen noktada bağımsız bir bilim dalına dönüĢmeye doğru evrilmektedir. ĠĢ kazası ve meslek hastalıklarından arınmıĢ güvenli çalıĢma ortamlarının oluĢabilmesi amacına yönelik olarak yapılan her türlü eğitim ve araĢtırma faaliyetlerini bilimsel temellere dayanması zorunludur. Ancak bu Ģekilde iĢ sağlığı ve güvenliğine iliĢkin çalıĢmalar amacına ulaĢacaktır. ĠĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmaları sağlıklı Ģekilde yürütülerek çalıĢanların güvenliğinin sağlanması için her kademede nitelikli iĢgücüne ihtiyaç duyulmaktadır. ĠĢgücünün niteliğin artması ise sadece eğitimin kalitesi ile sağlanabilecektir. Alanda karĢılaĢılan sorunların tespiti ve çözüm yöntemleri için konu ile ilgili yapılan bilimsel araĢtırmalar iĢ sağlığı ve güvenliği alanında ayrı bir öneme sahiptir. Dolayısı ile yapılacak olan her bilimsel çalıĢma iĢ sağlığı ve güvenliği alanına önemli katkılar sağlayacak ve ancak bu Ģekilde dönüĢüm sağlanabilecektir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun Kapsamı ve Etkileri ĠĢyerlerinde iĢ sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasıyla mevcut sağlık ve güvenlik Ģartlarının iyileĢtirilmesi için iĢveren ve çalıĢanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemek amacıyla mevzuatımıza giren 6331 sayılı kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün iĢlere ve iĢyerlerine, bu iĢyerlerinin iĢverenleri ile iĢveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalıĢanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanmaktadır. Kanun sadece;  Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri iĢyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli Ġstihbarat TeĢkilatı MüsteĢarlığının faaliyetlerinde  Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetlerinde  Ev hizmetlerinde çalıĢanlara  ÇalıĢan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlara  Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileĢtirme kapsamında yapılan iĢyurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetlerinde  Denizyolu taĢımacılığı yapan araçların uluslararası seyrüsefer hâllerinde uygulanmamaktadır. 6331 sayılı kanun ve ilgili yönetmelikler uyarınca iĢ sağlığı ve güvenliğin sağlanması amacıyla gerekli çalıĢmalarda bulunmak çalıĢanlar ve iĢveren için bir yükümlülüktür. Türkiye‘de Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine 2014 yılında 1.679.990 iĢyerinde 13.240.122 kiĢi sigortalı olarak çalıĢmaktadır. 2015 yılına ait veriler SGK tarafından henüz yayınlanmadığı için çalıĢma kapsamında değerlendirilememiĢtir. Bu veriler üzerinden değerlendirildiğinde dahi iĢ sağlığı ve güvenli alanında çalıĢacak profesyonellere duyulacak ihtiyaç ortadadır. Bu durumun yanı sıra 01.07.2016 tarihinden itibaren kamularında 657 sayılı kanuna tabii olarak çalıĢan personelinde yasa kapsamına girmesi ile iĢ sağlığı ve güvenliği (ĠSG) profesyonellerine duyulan ihtiyaç daha da artacaktır. 6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikte ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin iĢ güvenliği uzmanları* ve iĢyeri hekimleri** tarafından yürütülmesini ve bu hizmetlerin tüm iĢyerlerinde zorunluluk haline gelmesi İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerinin öncelikli bir çalıĢma alanı halini almasını sağlamıĢtır. Kanun kapsamında iĢyerleri tehlike sınıflarına ayrılmıĢtır. ĠĢyerlerinin tehlike sınıfları ise iĢ yerinde gerçekleĢtirilen asıl iĢ dikkate alınarak tespit edilmektedir. Bu sınıflandırma ile iĢyerleri az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak değerlendirilmektedir. ĠĢyerinin tehlike sınıfı ve çalıĢan sayısını dikkate alarak uygun nitelikte iĢ güvenliği uzmanı ile iĢyeri hekimi yardımıyla iĢ sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması iĢverenin yükümlülükleri arasındadır. * 6331 Sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3.maddesinde ĠĢ Güvenliği Uzmanı; Usul ve esasları yönetmelikle belirlenen, iĢ sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiĢ, iĢ güvenliği uzmanlığı belgesine sahip, Bakanlık ve ilgili kuruluĢlarında çalıĢma hayatını denetleyen müfettiĢler ile mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemanı, olarak tanımlanmaktadır. ** 6331 Sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3.maddesinde ĠĢyeri Hekimi; iĢ sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiĢ, iĢyeri hekimliği belgesine sahip hekimi, olarak tanımlanmaktadır. 482 Tablo 1: ĠSG Profesyonelleri ve Sayıları UZMANLIK TÜRÜ ĠĢ Güvenliği Uzmanı A Sınıfı B Sınıfı C Sınıfı ĠĢ Yeri Hekimi Diğer Sağlık Personeli Kaynak: 30.05.2016 tarihinde ĠSG KATĠP sisteminden alınmıĢtır. SAYISI 17.116 10.801 69.288 28.482 136.837 Bu nedenle alanda yetiĢmiĢ iĢgücüne ihtiyaç duyulmaktadır. Üniversitelerin iĢ sağlığı ve güvenliği programı mezunları 6331 sayılı kanuna göre Teknik Eleman* olarak adlandırılmaktadır. Tablo 1‘de ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik bakanlığınca belgelendirilmiĢ ĠĢ Güvenliği Uzmanı (ĠGU), ĠĢyeri Hekimi (ĠH) ve Diğer Sağlık Personeli (SP) sayıları görülmektedir. Kanuna göre ĠGU‘larının görevlendirmelerinde; çok tehlikeli sınıfta yer alan iĢyerlerinde (A) sınıfı, tehlikeli sınıfta yer alan iĢyerlerinde en az (B) sınıfı, az tehlikeli sınıfta yer alan iĢyerlerinde ise en az (C) sınıfı iĢ güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olmaları Ģartı aranmaktadır. C sınıfı uzmanların sayısının diğerlerine oranla fazla olması kanunun yürütümü sırasında bazı sorunlar ile karĢılaĢılmasına neden olmaktadır. Zira iĢ yerlerinin büyük bir kısmı çok tehlikeli veya tehlikeli sınıfta yer almaktadır. Alanda yetiĢmiĢ ve belgelendirilmiĢ iĢgücü sayısındaki yetersizlik nedeni ile kanunun kademeli olarak yürürlülüğe girmektedir. ĠĢ güvenliği uzmanı olmak için mühendislik-mimarlık fakültesi mezunları, fen edebiyat fakültelerinin fizik, kimya, biyoloji bölümü mezunları, teknik öğretmenler ve iĢ sağlığı güvenliği programı mezunları ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik bakanlığınca belgelendirilmiĢ eğitim kurumlarından ilave eğitimler almaktadır. Bu eğitimler sonrasında bakanlığının düzenlediği sınavlarda baĢarılı olanların C sınıfı ĠGU olarak ilk belgelendirmeleri yapılmakta ve belirli sürelerde çalıĢma ve/veya alanla ilgili yüksek lisans derecesine sahip olmaları sonrasında sırasıyla B ve A sınıfı ĠGU‘na geçiĢ için tekrar sınava girmek suretiyle belgelendirilmektedirler. Yükseköğrenimde İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi 20.06.2012 tarih 28339 sayılı resmi gazete yayınlanarak yürürlülüğe giren 6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği kanunu ile Türkiye‘de yükseköğrenim kurumlarında da konuya yönelik ilgi artmıĢtır. Tablo 2‘de önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyinde iĢ sağlığı ve güvenliği programı bulunan üniversitelerin sayısı görülmektedir. Tablo 2: ĠSG alanında program bulunan üniversite sayısı ÜNĠVERSĠTE SAYISI 47 ÖNLĠSANS 13 LĠSANS 44 YÜKSEK LĠSANS 8 DOKTORA Kaynak: 2014-2015 dönemi YÖK istatistiklerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir. Farklı düzeylerde iĢ sağlığı ve güvenliği eğitimi veren üniversitelerin öğretim Ģekilleri çeĢitlenmektedir. Örgün öğretim (ÖÖ), ikinci öğretim (2.Ö) , uzaktan eğitim (UÖ), açık öğretim (AÖ) Ģeklinde farklı ilkelerle verilen eğitimler nedeni ile öğrenci sayıları oldukça yüksek rakamlara ulaĢmaktadır. Tablo 2‘de verilmiĢ üniveritelerde eğitim yönteminin çeĢitliliği yanında aynı üniversitenin farklı birimlerinde ĠSG eğitimine yönelik olarak programların açılıyor olması öğrenci sayılarında ciddi oranda artıĢı beraberinde getirmektedir. Tablo 3 incelendiğinde iĢ sağlığı ve güvenliği alanında yıllara göre öğrenci sayılarındaki artıĢ net olarak görülmektedir. * 6331 Sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3.maddesinde Teknik Eleman; teknik öğretmen, fizikçi, kimyager ve biyolog unvanına sahip olanlar ile üniversitelerin iĢ sağlığı ve güvenliği programı mezunları Ģeklinde tanımlanmaktadır. 483 Tablo 3: Farklı öğretim düzeylerine göre ĠSG alanda kayıtlı öğrenci sayılarının yıllara göre dağılımı ÖĞRENCĠ SAYILARI 2013-2014 2014-2015 10751 17738 ÖNLĠSANS 293 511 LĠSANS 888 2772 YÜKSEK LĠSANS 3 16 DOKTORA Kaynak: 2013-2014 ve 2014-2015 dönemi YÖK istatistiklerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir. ARAġTIRMANIN KAPSAMI VE BULGULARI Araştırmanın Yöntemi Bu çalıĢmada, Yükseköğrenim Kurumu Program Atlası incelenerek ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği alanında eğitim veren önlisans ve lisans programlarına 2015-2016 öğretim yılında kayıt yaptıran öğrencilerin profilleri incelenmektedir. Yükseköğretim Program Atlası, üniversite sınavına hazırlanan adayların üniversite ve meslek tercihlerini yaparken daha ―bilinçli kararlar verebilmesini desteklemek amacıyla‖ geliĢtirilmiĢtir. Önlisans ve lisans düzeyinde farklı modüller ile inceleme yapmaya olanak veren bu sistemde öğrencilerin cinsiyet dağılımı, geldikleri coğrafi bölgeler ve Ģehirler, öğrenim durumu, mezun oldukları lise alanları yönünden değerlendirilmiĢtir. Bu çalıĢma ile alana ilgi duyup eğitim almak isteyen öğrencilerin genel profillerinin çıkarılması amaçlanmaktadır. İş Sağlığı ve Güvenliği Önlisans Programlarına İlişkin Bulgular Ortaöğretim yeterliliklerine dayalı, en az iki yıllık bir programı kapsayan nitelikli insan gücü yetiĢtirmeyi amaçlayan veya lisans öğretiminin ilk kademesini teĢkil eden önlisans programları Türkiye‘de devlet ve vakıf üniversiteleri ile üniversite kurma Ģartından bağımsız olarak kurulan vakıflarca kurulan meslek yüksekokullarında bulunmaktadır. Tablo 4:Vakıf üniversitelerinde ĠSG Önlisans Programları ve Öğretim Ģekilleri ÜNĠVERSĠTE AtaĢehir Adıgüzel Meslek Yüksekokulu Avrasya Üniversitesi BaĢkent Üniversitesi Gedik Üniversitesi Gediz Üniversitesi IĢık Üniversitesi Ġstanbul Aydın Üniversitesi Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Ġstanbul Esenyurt Üniversitesi Ġstanbul GeliĢim Üniversitesi Ġstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu Ġstanbul Medipol Üniversitesi Ġzmir Ekonomi Üniversitesi Maltepe Üniversitesi Mevlana Üniversitesi NiĢantaĢı Üniversitesi Okan Üniversitesi Plato Meslek Yüksekokulu Toros Üniversitesi Üsküdar Üniversitesi MYO AtaĢehir Adıgüzel MYO Sağlık Hizmetleri MYO Sağlık Hizmetleri MYO Gedik MYO MYO Sağlık Hizmetleri MYO Anadolu Bil MYO Sağlık Hizmetleri MYO MYO Ġstanbul GeliĢim MYO Ġstanbul Kavram MYO Sağlık Hizmetleri MYO MYO MYO MYO MYO NiĢantaĢı MYO MYO Plato MYO MYO Sağlık Hizmetleri MYO ÖÖ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ 2.Ö √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ UÖ √ √ √ - AÖ - Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir. Tablo 4‘de bünyesinde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği (ĠSG) önlisans programları bulunan vakıf üniversiteleri ile vakıf MYO‘ları ve bu programlarda uygulanan öğretim Ģekilleri görülmektedir. Bu programlara öğrenciler sınavsız geçiĢ ya da YGS-2 puan türüne göre yerleĢtirilmektedir. Tablo 5‘de ise ĠSG önlisans programları bulunan devlet üniversiteleri ile bağlı MYO‘lar ve bu programlarda uygulanan öğretim Ģekilleri görülmektedir. 484 Tablo 5: Devlet Üniversitelerinde ĠSG Önlisans Programları ve Öğretim Ģekilleri ÜNĠVERSĠTE Artvin Çoruh Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Bayburt Üniversitesi Bingöl Üniversitesi Celal Bayar Üniversitesi Çukurova Üniversitesi Cumhuriyet Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi Dumlupınar Üniversitesi Düzce Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Fırat Üniversitesi GaziosmanpaĢa Üniversitesi Giresun Üniversitesi GümüĢhane Üniversitesi Hitit Üniversitesi Ġstanbul Üniversitesi Karabük Üniversitesi Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Kilis 7 Aralık Üniversitesi Kırıkkale Üniversitesi Kırklareli Üniversitesi MYO Borçka Acarlar MYO Erzurum MYO Açık Öğretim Fakültesi Bayburt MYO Bingöl Sosyal Bilimler MYO Soma MYO Karaisalı MYO Ġmranlı MYO Bergama MYO Gediz MYO GümüĢova MYO Mustafa Çıkrıkçıoğlu MYO Teknik Bilimler MYO Artova MYO Dereli MYO Espiye MYO GümüĢhane MYO Osmancık Ömer Derindere MYO Açık Ve Uzaktan Eğitim Fak Eflani Hayvansal Üretim Ve Yönetim MYO MYO Eskipazar MYO Yenice MYO Teknik Bilimler MYO ÖÖ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ MYO Hacılar Hüseyin Aytemiz MYO Lüleburgaz MYO Vize MYO Hereke Ömer Ġsmet Uzunyol MYO Kocaeli Üniversitesi Ġzmit MYO Çerkezköy MYO Namık Kemal Üniversitesi Niğde Teknik Bilimler MYO Niğde Üniversitesi Tavas MYO Pamukkale Üniversitesi Honaz MYO Adapazarı MYO Sakarya Üniversitesi Huğlu MYO Selçuk Üniversitesi Teknik Bilimler MYO Uludağ Üniversitesi Kaynak: YÖK Önlisans Atlas‘ından yazar tarafından düzenlenmiĢtir. UÖ √ √ - AÖ √ - √ 2.Ö √ √ √ √ √ √ √ - √ √ √ √ √ √ √ √ - - √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ - √ - - - 2015-2016 öğretim yılında Türkiye genelindeki ĠSG önlisans programlarının kontenjanları ve üniversite ve öğretim türlerine göre öğrenci sayıları Tablo 6‘da görülmektedir. Tablo incelendiğinde önlisans programlarının kontenjanlarının toplamda 6813 olduğu görülmektedir. Bu kontenjanların ÖÖ ve 2.Ö programlarında 3886 olduğu görülürken UÖ ve AÖ programlarının 2922 kontenjanı olduğu görülmüĢtür. Tablo 6: ĠSG Önlisans Programlarının Kontenjanları PROGRAM KONTENJANLARI ÖÖ 2.Ö UÖ AÖ 1624 919 657 2020 DEVLET ÜNĠV. 926 417 250 0 VAKIF ÜNĠV. TOPLAM 2550 1336 907 2020 Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. 485 TOPLAM 5220 1593 6813 AraĢtırma dönemi içinde önlisans programlarına kayıt yaptıran öğrenci oranları ve program kontenjanlarının oranları incelendiğinde toplam kontenjanın %4,9 oranında boĢ kaldığı görülmektedir. Tablo incelendiğinde devlet üniversitelerinde kontenjanların nerede ise tamamına yakınının dolu olduğu görülürken vakıf üniversitelerinde doluluk oranının göreli daha az olduğu görülmektedir. Tablo 7: ĠSG Önlisans Programlarının Kontenjanları ve Kayıt Yaptıran Öğrenci Sayılarının Oranları Program Kontenjanı Oranları(%) Kayıt Yaptıran Öğrenci Oranı (%) ÖÖ 2.Ö UÖ AÖ TOPLAM ÖÖ 2.Ö UÖ AÖ TOPLAM 63,69 68,71 72,44 98,66 DEVLET Ü. 63,69 68,79 72,44 100,00 76,62 76,21 36,31 31,21 27,56 0,00 31,02 22,68 21,28 0,00 VAKIF Ü. 23,38 18,89 TOPLAM 100,00 100,00 100,00 100,00 100,00 94,71 91,39 93,72 98,66 95,10 Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. AĢağıda bulunan Tablo 8‘de ise öğrencilerin yaĢadıkları Ģehir ile üniversiteye yerleĢtikleri Ģehir arasındaki dağılım oranları görülmektedir. 2015-2016 eğitim döneminde üniversiteye yerleĢen öğrencilerin %33,73‘ü yaĢadıkları Ģehirde eğitim almaya baĢlamıĢken, %66,27‘si yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde üniversite eğitimine baĢlamıĢ durumdadır. Tablo 8: ĠSG Önlisans Öğrencilerinin YaĢadıkları ve Öğrenim Gördükleri ġehirler Açısından Oranları DEVLET ÜNĠV.(%) VAKIF ÜNĠV.(%) Aynı ġehir Farklı ġehir Aynı ġehir Farklı ġehir 41,19 58,81 77,66 22,34 ÖÖ 31,37 68,63 80,79 19,21 2.Ö 33,79 66,21 51,81 48,19 UÖ 2,97 97,03 0,00 0,00 AÖ TOPLAM 23,63 76,37 74,51 25,49 Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%) Aynı ġehir Farklı ġehir 53,28 46,72 43,61 56,39 37,88 62,12 2,97 97,03 33,73 66,27 Devlet üniversiteleri ve kamu üniversiteleri açısından bu durum incelendiğinde devlet üniversitelerinde tüm öğretim tiplerinde yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde eğitime baĢlayan öğrenciler olduğu görülürken, vakıf üniversitelerinde durumun tam tersi olduğu ve vakıf üniversitelerinde kayıtlı olan öğrencilerin genellikle yaĢadıkları Ģehirde eğitimlerine devam ettikleri görülmektedir. Tablo 9: ĠSG Programlarında Önlisans Öğrencilerinin Coğrafi Bölgeler Açısından Oransal Dağılımı BÖLGELER DEVLET ÜNĠV.(%) VAKIF ÜNĠV. (%) YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ(%) 12,09 5,43 10,77 Akdeniz 9,00 2,08 7,63 Doğu Anadolu 8,57 5,11 7,88 Ege 6,68 2,39 5,83 Güney Doğu Anadolu 18,65 8,06 16,55 Ġç Anadolu 14,24 5,19 12,45 Karadeniz 30,78 71,75 38,89 Marmara Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. Yukarıda bulunan Tablo 9‘u incelendiğimizde alana yönelik ilginin devlet ve vakıf üniversitelerinde sırası ile Marmara ve Ġç Anadolu bölgesinde daha fazla olduğunu söylemek mümkündür. Ancak devlet üniversitelerinde üçüncü sırada Karadeniz bölgesi yer alırken, vakıf üniversitelerinde Akdeniz, Karadeniz ve Marmara bölgeleri yaklaĢık aynı orandadır. Coğrafi bölgeler açısından yapılan incelemede vakıf üniversitelerinde Marmara bölgesinden gelen öğrenci oranlarının %71,75 olduğu görülmüĢtür. 486 Tablo 10: ĠSG Önlisans Programı Öğrencilerinin Lise Türlerine Dağılımlar (%) DEVLET ÜNĠVERSĠTESĠ VAKIF ÜNĠVERSĠTESĠ GENEL LĠSE MESLEK LĠSESĠ GENEL LĠSE MESLEK LĠSESĠ 8,15 23,23 25,29 36,14 ÖÖ 4,79 12,75 10,68 12,73 2.Ö 3,55 8,99 6,68 8,48 UÖ 11,89 26,66 0,00 0,00 AÖ TOPLAM 28,38 71,62 42,66 57,34 Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. Önlisans öğrencilerinin öğrenim durumlarına iliĢkin veriler Tablo10‘da görülmektedir. Bu tabloda öğrencilerin mezun oldukları liseler genel* ve meslek** lisesi olarak değerlendirilmiĢtir. Devlet ve vakıf üniversitelerinde tüm öğretim tiplerinde meslek lisesi mezunlarının alana ilgisinin daha yoğun olduğunu söylemek mümkündür. Tablo 11: ĠSG Önlisans Programı Öğrencilerinin Öğrenim Durumu ve Öğretim ġekline Göre Oranları YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%) ÖÖ 2.Ö UÖ AÖ TOPLAM 65,78 56,18 25,51 7,03 40,41 18,04 22,37 22,65 31,93 23,78 Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen Liseden mezun ancak daha önce hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ 8,00 11,86 Üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen 5,31 5,47 Üniversiteden mezun olup ikinci kez yerleĢenler 2,86 4,12 Diğer Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır 26,94 17,28 7,63 29,46 15,74 15,84 17,88 10,16 7,77 Tablo 11‘de önlisans öğrencilerinin öğrenim durumları ve öğretim Ģekillerine göre dağılımları görülmektedir. Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen öğrenciler ile liseden mezun ancak daha önce hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ öğrencilerin ĠSG alanına yönelik ilgisinin yoğun olduğunu söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Bu öğrencilerin özellikle üniversitelerin ÖÖ ve 2.Ö programlarını tercih ettiği görülmektedir. Ayrıca tablo incelendiğinde üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen öğrencilerin ve herhangi bir üniversiteden mezun olup ikinci kez üniversiteden yerleĢenler adaylarında oldukça fazla oranda olduğu görülmektedir. Bu yoğunluk ise özellikle üniversitelerinin UÖ ve AÖ programlarında yaĢanmaktadır. İş Sağlığı ve Güvenliği Lisans Programlarına İlişkin Bulgular Yükseköğretim sisteminde ĠSG lisans programları Sağlık Yüksek Okulları ile Sağlık Bilimleri Fakültelerinin bünyesinde bulunmaktadır. Bu okullara giriĢte öğrenciler Sağlık Yüksek Okullarında YGS-2 ile Sağlık Bilimleri Fakültelerinde MF-2 puan türüne göre yerleĢtirilmektedirler. Ayrıca devlet üniversitelerinde ĠSG programlarının lisans tamamlama kontenjanları da bulunmaktadır. * Genel Lise grubu; Lise, Yabancı Dil Ağırlıklı Lise, Özel Lise, Anadolu Lisesi, Yabancı Dille Öğretim Yapan Özel Lise, Fen Lisesi, Özel Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Spor Lisesi, Askerî Lise, Polis Koleji, AkĢam Lisesi, Özel AkĢam Lisesi, Açıköğretim Lisesi (lise programı), Çok Programlı Lise (lise programı, lise programı-Yabancı Dil Ağırlıklı), Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, Özel Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, Anadolu Öğretmen Lisesi, Özel Anadolu Öğretmen Lisesi, Öğretmen Lisesi, Öğretmen Okulu ve Köy Enstitüsünü kapsamaktadır. ** Meslek Lisesi grubu; Ticaret Meslek Liseleri, Teknik Liseler, Endüstri Meslek Liseleri, Kız Meslek Liseleri, Sağlık Meslek Liseleri, Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri, Sekreterlik Meslek Liseleri, Ġmam Hatip Liseleri, Açıköğretim Lisesi (Meslek Lisesi programları), ĠĢitme Engelliler Meslek Lisesi, Çok Programlı Liseler (Meslek Lisesi programları), Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi (METEM) ve diğer meslek liseleri ile Astsubay Hazırlama Okullarını kapsamaktadır. 487 Tablo 12:Devlet ve Vakıf üniversitelerinde ĠSG Lisans Programları ve Öğretim Ģekilleri TÜRÜ Devlet ÜNĠVERSĠTE ADI OKUL ADI Bingöl Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu GümüĢhane Üniversitesi GümüĢhane Sağlık Yüksekokulu UĢak Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Vakıf Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir. ÖÖ √ √ √ √ √ 2.Ö √ √ √ - Tablo 12‘de bünyesinde ĠSG lisans programları bulunan devlet ve vakıf üniversiteleri ile vakıf bu programlarda uygulanan öğretim Ģekilleri görülmektedir. ÇalıĢmanın kapsadığı dönem için de vakıf üniversitelerinde lisans programlarında ikinci öğretim olmadığı görülmüĢtür. Tablo 13: ĠSG Lisans Programlarının Kontenjanları PROGRAMLARI KONTENJANI ÖÖ 2.Ö TOPLAM 207 207 DEVLET ÜNĠV. 414 100 0 VAKIF ÜNĠV. 100 307 207 TOPLAM 514 Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. ÖÖ ve 2.Ö yöntemleri eğitim veren ĠSG lisans programları Sağlık Yüksekokulları ile Sağlık Bilimleri Fakültelerinde bulunmaktadır. 2015-2016 öğretim yılında Türkiye genelindeki ĠSG lisans programlarının kontenjanları Tablo 13‘de görülmektedir. Tablo 14: ĠSG Lisans Programlarının Kontenjanları ve Kayıt Yaptıran Öğrenci Sayılarının Oranları DEVLET ÜNĠV. VAKIF ÜNĠV. TOPLAM Program Kontenjanı Oranları(%) ÖÖ 2.Ö TOPLAM 67,43 100,00 80,54 32,57 0,00 19,46 100,00 100,00 100,00 Kayıt Yaptıran Öğrenci Oranı (%) ÖÖ 2.Ö TOPLAM 67,43 100,00 80,54 14,33 0,00 8,56 81,76 100,00 89,11 Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. AraĢtırma dönemi içinde lisans programlarına kayıt yaptıran öğrenci oranları ve program kontenjanlarının oranları incelendiğinde toplam kontenjanın %10,89 oranında boĢ kaldığı görülmektedir. Tablo incelendiğinde devlet üniversitelerinde kontenjanların tamamının dolu olduğu görülürken vakıf üniversitelerinde kontenjanın dolmadığı görülmektedir. 2.Ö programı bulunmayan vakıf üniversitelerinde ÖÖ programlarının yaklaĢık %73 oranında doluluk olduğu görülmektedir. Tablo 15: ĠSG Lisans Öğrencilerinin YaĢadıkları ve Öğrenim Gördükleri ġehirler Açısından Oranları DEVLET ÜNĠV.(%) VAKIF ÜNĠV.(%) Aynı ġehir Farklı ġehir Aynı ġehir Farklı ġehir 12,56 87,44 73,53 26,47 ÖÖ 13,53 86,47 0,00 0,00 2.Ö TOPLAM 13,04 86,96 73,53 26,47 Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%) Aynı ġehir Farklı ġehir 21,16 78,84 13,53 86,47 17,63 82,37 Yukarıda bulunan Tablo 15‘de ise lisans öğrencilerin yaĢadıkları Ģehir ile üniversiteye yerleĢtikleri Ģehir arasındaki dağılım oranları görülmektedir. 2015-2016 eğitim döneminde üniversiteye yerleĢen öğrencilerin %17,63‘lük bölümü yaĢadıkları Ģehirde eğitim almaya baĢlamıĢken, %82,47‘si yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde üniversite eğitimine baĢlamıĢ durumdadır. Devlet üniversiteleri ve kamu üniversiteleri açısından bu durum incelendiğinde devlet üniversitelerinde tüm öğretim tiplerinde yaklaĢık %86-87 oranında yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde eğitime baĢlayan 488 öğrenciler olduğu görülürken, vakıf üniversitelerinde durumun tam tersi olduğu ve %73,53 oranında aynı Ģehirde bulunan öğrencilerce tercih edildiği görülmektedir. Tablo 16: ĠSG Programlarında Lisans Öğrencilerinin Coğrafi Bölgeler Açısından Oransal Dağılımı BÖLGELER Akdeniz Doğu Anadolu Ege Güney Doğu Anadolu Ġç Anadolu Karadeniz Marmara Belirsiz DEVLET ÜNĠV.(%) VAKIF ÜNĠV. (%) YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%) 17,07 2,33 2,33 21,22 0,00 0,00 8,29 4,65 4,65 13,66 0,00 0,00 11,71 0,00 0,00 14,63 4,65 4,65 13,41 86,05 86,05 0,00 2,33 2,33 Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. Tablo 16 incelendiğinde ĠSG lisans programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin devlet üniversitelerinde Doğu Anadolu bölgesinde %21,22 ve Akdeniz bölgesinde %17,07 olduğu görülmektedir. Vakıf üniversitelerinde ise öğrencilerin %86,05 oranıyla Marmara bölgesinden olduğu görülmektedir. Bu durum vakıf üniversitelerinin genellikle Marmara bölgesinde olmasına bağlanabilir. Tablo 17: ĠSG Lisans Programı Öğrencilerinin Lise Türlerine Dağılımlar (%) DEVLET ÜNĠVERSĠTESĠ VAKIF ÜNĠVERSĠTESĠ GENEL LĠSE MESLEK LĠSESĠ GENEL LĠSE MESLEK LĠSESĠ 29,47 20,53 70,45 29,55 ÖÖ 26,57 23,43 0,00 0,00 2.Ö TOPLAM 56,04 43,96 70,45 29,55 Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. Lisans öğrencilerinin lise mezuniyet türlerine göre dağılım oranları yukarıdaki Tablo 17‘de görülmektedir. Devlet üniversitelerinde genel lise mezunlarının oranının %56,04 ve meslek lisesi mezunlarının %43,96 olduğu görülmektedir. Vakıf üniversitelerinde ise genel lise mezunlarının oranının %70,45 ve meslek lisesi mezunlarının oranının %29,55 olduğu görülmüĢtür. 2015-2016 öğretim döneminde ĠSG Lisans programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin büyük kısmının genel lise mezunları olduğu görülmektedir. Tablo 18: ĠSG Lisans Programı Öğrencilerinin Öğrenim Durumu ve Öğretim ġekline Göre Oranları YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%) ÖÖ 2.Ö TOPLAM 44,35 37,33 41,08 Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen 39,52 45,16 42,15 Liseden mezun ancak daha önce hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ 6,05 6,45 6,24 Üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen 7,66 9,68 8,60 Üniversiteden mezun olup ikinci kez yerleĢenler 2,42 1,38 1,94 Diğer Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır. Tablo 18‘de lisans öğrencilerinin öğrenim durumu ve öğretim Ģekillerine göre dağılımlarını görülmektedir. Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen öğrenciler ile liseden mezun ancak daha önce hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ öğrencilerin ĠSG lisans programlarına yönelik ilgisinin yoğun olduğunu söylenebilir. Ayrıca tablo incelendiğinde üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen öğrencilerin ve herhangi bir üniversiteden mezun olup ikinci kez üniversiteden yerleĢenler öğrencilerinde oldukça fazla oranda olduğu görülmektedir. 489 DEĞERLENDĠRME ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları tüm dünya için önemli bir sorun olma özelliğini korumakta iken yapılan tüm çalıĢmalar aslında iĢe bağlı riskleri en aza indirerek Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası ÇalıĢma Örgüt‘ünün (ĠLO) üzerinde birleĢtiği sağlık tanımına yaklaĢmaya çalıĢmaktadır. Bu tanım bedenen, ruhen ve sosyal olarak iyilik hali Ģeklindedir. Bu tanıma yaklaĢmak ancak toplu olarak bilinçlenme ve güvenliği bir kültür haline getirmekle mümkündür. Türkiye‘de bu dönüĢüm ĠSG profesyonelleri aracılığı ile sağlanmaya çalıĢılmaktadır. Önlisans alanında öğretim yapan üniversitelerin sayısı 2014-2015 öğretim döneminde 47 iken 2015-2016 öğretim döneminde 49‘a ulaĢmıĢtır. Aynı durum lisans programları içinde geçerlidir. Lisans programlarında 2014-2015 döneminde öğrenci kabulü yapan 8 üniversite var iken bu sayı YÖK istatiki verilerine göre bugün 13‘e ulaĢmıĢtır. Dolayısı ile gelecekte önlisans ve lisans programlarında öğrenci sayısı artacaktır. Bu kapsamda yükseköğretim kurumlarında eğitimine devam etmekte olan geleceğin ĠSG profesyonellerinin profili önlisans ve lisans için aĢağıdaki Ģekilde özetlenebilir.  Önlisans programlarında öğrenciler örgün öğretim, ikinci öğretim, ve uzaktan öğretim ve açık öğretim metotları ile eğitim alırken, lisans programlarında örgün öğretim, ikinci öğretim metotları ile eğitim almaktadır. Yıllara bağlı olarak alanda eğitim veren eğitim kurumlarının arttığı görülmektedir. Gelecekte sahada çalıĢacak olan ĠSG profesyonellerinin kalitesi açısından öğretim Ģekil ve yöntemlerinin değerlendirilmesi gereklidir. Zira ĠSG profesyonelinin niceliği kadar niteliği de önemlidir.  Önlisans programlarında öğrencilerin genellikle yaĢadıkları Ģehir ya da bölgede ĠSG eğitimine devam ederken bu durum lisans programlarında farklı Ģehir ya da bölge olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu durumun öğrencilerin tercih yaparken göz önüne aldıkları kriterler açısından irdelenmesine yönelik çalıĢmalar yapılmalıdır.  ĠSG alanında eğitim alan önlisans öğrencileri genellikle meslek lisesi mezunu iken lisans eğitiminde genel lise mezunlarının yoğun olduğu görülmektedir. Bu durum ilgili programlara yerleĢme koĢulları ve öğrenci tercihleri yönünden değerlendirilmelidir.  ĠSG alanına yönelik eğitim alanların öğretim durumları incelendiğinde yeni mezun ve/veya mezun ancak daha önce üniversite eğitimi almamıĢ olanların sayıca fazla olduğu görülmektedir. Diğer taraftan üniversite öğrencisi ve/veya mezunu iken alana yönelen öğrenci sayısında küçümsenemeyecek boyutta olması çarpıcı niteliktedir. Kazalarının büyük oranda insan hatalarından kaynaklandığı düĢünüldüğünde ĠSG eğitiminin önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Her kademedeki insan kaynağının alana iliĢkin algısı birbirleri ile örtüĢmediği sürece yapılacak olan çalıĢmalar her bir eksik kalacaktır. ĠSG alanında ortak algının tesis edilmesi ancak ĠSG profesyonelleri aracılığı ile sağlanabilecektir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye‘de ĠSG alanında yetiĢmiĢ iĢgücüne ihtiyaç olduğu aĢikardır. ĠSG profesyonellerine duyulan ihtiyacı kapatma yönünde yapılan tüm çalıĢmalarda nitelik ön planda tutulmalıdır. Ancak bu Ģekilde ĠSG alanında dönüĢüm sağlanabilecektir. Öte yandan bu çalıĢmada YÖK Program Atlası verilerinden yapılan değerlendirmelerin yanı sıra yükseköğretim kurumlarında kayıtlı olan öğrenciler ile birebir olarak yapılacak çalıĢmalarla öğrencilerin ĠSG alanına yönelimlerini sağlayan etkenlerin belirlenmesine yönelik çalıĢmalar yapılmalıdır. REFERANSLAR ĠSG KATĠP, isgkatip.csgb.gov.tr/Logout.aspx, 30.05.2016 tarihinde eriĢim sağlanmıĢtır. ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf adresinden 03.04.2016 tarihinde alınmıĢtır. Öğrenci Seçme ve YerleĢtirme Merkezi 2015 Yükseköğrenim Öğrenci Kontenjanları Kitabı, http://www.osym.gov.tr/belge/1-25975/2015-yuksekogretim-ogrenci-kontenjanlari-kitabi.html adresinden 05.03.2016 tarihinde alınmıĢtır. Sosyal Güvenlik Kurumu, Ġstatistik Yıllığı 2014, http://www.sgk.gov.tr adresinden 29.01.2016 tarihinde alınmıĢtır. Yüksek Öğrenim Kurumu, Yüksek Öğrenim Bilgi Yönetim Sistemi, https://istatistik.yok.gov.tr/ adresine 01.03.2016 ile 03.03.2016 tarihleri arasındaki dönemde eriĢim sağlanmıĢtır. 490 Sıcak Presleme Yöntemi ile ÜretilmiĢ Al Köpüğün Gözenek Yapısı ve Köpürme DavranıĢı Üzerine MgO Ġlavesinin Etkisi Arif UZUN* Kastamonu Üniversitesi, Türkiye auzun@kastamonu.edu.tr Özet Toz metalurjisi yöntemi ile karmaĢık Ģekilli ve kontrollü makro yapıya sahip yüksek mekanik özelliklere sahip alüminyum köpükleri üretmek mümkündür. Üretim süreci temelde tozların karıĢtırılması, tozların sıkıĢtırılarak köpürebilir preform haline getirilmesi ve köpürtme iĢlemi gibi üç aĢamadan meydana gelmektedir. Ancak üretim sürecindeki her bir aĢama nihai ürünün mekaniksel ve fiziksel özelliklerini etkileyebilmektedir. Alüminyum köpüklere seramik parçacıklar köpüğün kararlılığını artırmak ve mekanik özellikleri iyileĢtirmek amacı ile ilave edilmektedir. Buna karĢın, özellikle toz metalurjisi yöntemi ile üretilmiĢ alüminyum alaĢımlı köpüklerin hücre yapısı ve mekanik davranıĢı üzerine seramik parçacıkların etkisini belirlemeye yönelik yapılan çalıĢmalar sınırlıdır. Bu çalıĢmanın amacı Al köpüklere ilave edilen nano boyutlu MgO parçacıklarının makro ve mikro yapı üzerine etkilerini belirlemektir. Bu amaçla baĢlangıç tozları Al (ana malzeme), TiH2 (ağırlıkça % 1) ve nano MgO (ağırlıkça % 1,5, 2,5 ve 5) üç boyutlu bir karıĢtırıcı ile karıĢtırılmıĢtır. KarıĢım tozlar 200 MPa sıkıĢtırma basıncında ve 450°C sıcaklıkta sıkıĢtırılmıĢtır. Elde edilen preform malzemeler 750, 800 ve 850 °C fırın sıcaklıklarında serbest halde köpürtülmüĢtür. Deneysel çalıĢmalar sonrası üretilen Al köpüklerin gözenek morfolojisi, yoğunluk değiĢimi ve genleĢme özellikleri belirlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Nano MgO, Al köpük, sıcak presleme, hücre yapısı Effect of MgO Addıtıon on The Foamıng Behavıor and Cell Structure of Al Foam Produced by Hot Pressıng Technıque Abstract It is possible to manufacture aluminium foam with superior mechanical properties and complex form and controlled macro structure using powder metallurgy method. The manufacture process typically involves three stages namely, powder mixing, production of foamable preform by compression, and foaming process. However, each one of these stages in the manufacture process may affect the mechanical and physical properties of the final product. Ceramics particles are added to the matrix in order to increase the stability of the aluminium foam and to improve its mechanical properties. Nonetheless, the number of studies which focuses on the effects of the ceramics particles on the cellular structure and mechanical behaviors of the aluminium alloy foam obtained using particularly powder metallurgy method is limited. This study aims to explore the effects of nano-sized MgO particles added into the Al foam on the macro and micro structure. For this purpose, starting powders Al (base material), TiH2 (wt. 1% by weight) and nano MgO (1.5%, 2.5% and 5% by weight) were mixed using a three-dimensional mixer. Powder mixture was then compressed under 200MPa pressure and 450°C temperature. The preform material obtained was then exposed to freely foaming process under 750, 800 and 850 °C. Pore morphology, change in density and expansion properties of the Al foam obtained in the experimental study is reported. Keywords: Nano MgO, Al foam, hot pressing, cell structure 491 GĠRĠġ Mühendislik malzemelerinin yeni bir sınıfı olan metalik köpükler, düĢük yoğunluk, mükemmel enerji sönümleme kapasitesi, yüksek dayanım ve rijitlik gibi özellikleri tek bir kombinasyonda bulundurmaktadır. Farklı mühendislik uygulamaları için bu özellikler metalik köpükleri son derece arzu edilen malzemeler haline getirmiĢtir (Prakash vd., 1995; Rabiei ve Garcia-Avila, 2013; Srivastava ve Sahoo, 2007). Son zamanlarda uzay, raylı sistemler ve otomobil endüstrileri gibi farklı alanlarda çeĢitli uygulamalara hizmet edebilmek için üretim yöntemleri hızla geliĢtirilmektedir. Metalik köpükler deformasyon enerjisini darbe enerjisine dönüĢtürmekte ve düĢük yüklerde bulk malzemelere kıyasla daha fazla enerji sönümleyebilmektedirler (Rabiei ve Vendra, 2009; Rabiei ve Garcia-Avila, 2013). Gerek akademik çalıĢmalar gerekse endüstriyel uygulamalar için metalik köpükler arasında ağırlıklı olarak alüminyum alaĢımları tercih edilmektedir. Alüminyum köpüklerin hem fiziksel hem de mekanik özellikleri yalnızca matrisin veya ilave edilen takviye elemanının kompozisyonu ile kontrol edilmemektedir. Bu özellikler aynı zamanda önemli ölçüde köpüğün hücre yapısından da etkilenmektedir (Rabiei ve Vendra, 2009). Üretim sürecinde alüminyum köpüklerin hücre yapısı köpürtme iĢlemi ile kontrol edilmektedir. Özellikle ergiyik yöntem ile alüminyum köpük üretiminde ergiyik viskozitesi Ca ilavesi ve ergiyiğin sürekli karıĢtırılması ile kontrol edilmektedir (Ma ve Song, 1998). Toz metalürjisi (TM) yönteminde de hücre yapısı presleme basıncı, köpürtme sıcaklığı, alaĢım türü gibi iĢlem parametrelerinin uygun seçilmesine bağlıdır (Gokmen ve Turker, 2012; Karakoç vd., 2014; Turker, 2011). Alüminyum köpüklerinin ortalama hücre çapı ergiyik viskozitesinin artması ile azalmaktadır. Bu özellik alüminyum köpüğün mikro yapısal özelliğini etkilemektedir. Bu özellikler arasında hücre duvarı kalınlığı, gözenek boyutu, plato bölgesi geniĢliği ve gözenek boyutu ile iliĢkili yoğunluk yer almaktadır (Ma ve Song, 1998; Rabiei ve Vendra, 2009; Rabiei ve Garcia-Avila, 2013). Tüm bu mikro yapısal özellikler metal köpüklerin üretim koĢulları ile ilgilidir (Markaki ve Clyne, 2001). Morfolojik hataların düĢürülmesi ile çok daha üniform hücre boyutu dağılımı elde etmek üretim koĢullarını değiĢtirerek mümkündür (Kumar ve Pandey, 2015). TM yöntemi ile alüminyum köpük üretiminde öncelikli olarak köpürebilir preform malzeme olarak isimlendirilen katı bir kompozit malzeme üretimi gerçekleĢtirilir. Bunun için alaĢım tozları, takviye elemanı ve köpürtücü madde tozları ile birlikte karıĢtırılır (Banhart, 2000; Banhart, 2001). Daha sonra karıĢım tozlar, köpürebilir malzeme üretimi için ekstrüzyon, presleme veya haddeleme gibi farklı teknikler kullanılarak sıkıĢtırılmaktadır (Baumgärtner vd., 2000; Kriszt ve Degischer, 2002). Bu iĢlemler nihai ürün olan köpüğün yoğunluğuna ve köpürebilirliğine doğrudan etki ettiği için üretim aĢamasında oldukça dikkatli olunmalıdır. Üretimin ikinci aĢamasında ise köpürebilir malzemelere uygulanan ısıl iĢlemlereler yapı çerisinde bulunan köpürtücü maddenin bozunumuna yol açaraktan gaz salınımına neden olmaktadır. Üretilen bu gaz alüminyumun genleĢmesini ve köpük oluĢumunu sağlamaktadır (Banhart, 2000; Banhart, 2001; Banhart, 2005). Köpürtücü maddedeki çözünme, ergiyik metalin viskozitesi, yüzey gerilimi ve gaz basıncı köpürtme sıcaklığından doğrudan etkilenmektedir (Matijasevic-Lux vd., 2006; Von-Zeppelin vd., 2003; Wübben vd., 2002). Homojen sıcaklıklarda köpürebilir malzeme daha hızlı köpürmeye baĢlamakta ve daha fazla genleĢme sergilemektedir (Solñrzano vd., 2009). Köpüğün kararlılığını artırmak ve mekanik özellikleri iyileĢtirmek amacı ile Al köpüklere seramik parçacıklar ilave edilmektedir. Örneğin TiB2 parçacık ilavesi ile Al köpüklerin hücre duvarlarındaki incelmeden dolayı lineer genleĢme oranı artmıĢtır. Ayrıca parçacık ilavesinin köpüğün kararlılığı üzerine önemli bir etkiye sahip olmadığı araĢtırmacılar tarafından belirtilmiĢtir (Kennedy ve Asavavisitchai, 2004a). Benzer Ģekilde araĢtırmacılar bu defa Al köpüğe ilave edilen farklı türde seramik parçacıkların (Al2O3, SiC, TiB2) köpüğün genleĢmesi ve kararlılığı üzerine etkilerini incelemiĢlerdir. AraĢtırma sonucuna göre yaklaĢık 10 µm boyutundaki seramik parçacıkların genleĢme oranlarını artırdığı, fakat yalnızca SiC parçacıklarının sistemin çekimsel drenajını düĢürdüğü ve kararlılığı artırdığı belirtilmiĢtir (Kennedy ve Asavavisitchai, 2004b). Bununla birlikte Al köpükte hacimsel oranda %8.6 SiC ilavesi köpüğün basma dayanımı artmıĢtır. Fakat çökme sürecinde saf Al köpüğe nazaran biraz daha gevrek kırılma özelliği sergilemiĢtir (Elbir vd., 2003). SiC parçacıklarının etkisi üzerine yapılan diğer çalıĢmalarda da benzer sonuçlara vurgu yapılmıĢtır (Deqing ve Ziyuan, 2003; Prakash vd., 1995). Li vd., (2012) tarafından yapılan çalıĢmada ise CaCO3 (köpürtücü madde) kullanılarak TM yöntemi ile üretilen Al2024+SiC kompozit köpüklerde parçacık ilavesi ile köpüklerin basma dayanımları ve enerji sönümleme kapasitelerinin arttığı, beraberinde daha gevrek deformasyon 492 davranıĢı sergiledikleri vurgulanmıĢtır. Esmaeelzadeh vd., (2006) AlSi7 köpüklere %10‘a kadar değiĢik boyutlarda (3, 8 ve 16 µm) SiC ilave ederek köpüğün mekanik özellikleri, hücre yapısı ve köpürme davranıĢı üzerine parçacık ilavesinin etkisini belirlemiĢlerdir. Deneysel sonuçlara göre parçacık boyutundaki azalma ve/veya miktardaki artıĢ drenajı düĢürmüĢ, hücre yapısını ise düzensiz hale getirmiĢtir. Ayrıca kompozit köpüklerin (AlSi7+SiC) basma dayanımı AlSi7 köpüklere nazaran hafif düĢmüĢtür. Mahmutyazıcıoğlu vd., (2013) tarafından yapılan bir çalıĢmada ise TM yöntemi ile üretilmiĢ Al6061 köpüklere Al2O3 ilavesinin çökme gerilmesi üzerine önemli bir etkiye sahip olmadığı belirtilmiĢtir. Uzun ve Turker, (2015) tarafından yapılan çalıĢmada TM yöntemi ile üretilen Al köpüğün gözenek morfolojisi üzerine B4C (mikron boyutunda) parçacıklarının etkisi incelenmiĢtir. Literatürde özellikle TM yöntemi ile üretilmiĢ alüminyum alaĢımlı köpüklerin hücre yapısı ve mekanik davranıĢı üzerine seramik parçacıkların etkisini belirlemeye yönelik yapılan çalıĢmaların sınırlı olduğu düĢünülmektedir. Yapılan bu çalıĢmalarda ilave edilen seramik parçacıkların boyutları çoğunlukla mikron mertebesindedir. Bu çalıĢmanın amacı ise Al köpüklere ilave edilen nano boyutlu MgO parçacıklarının makro ve mikro yapı üzerine etkilerini belirlemektir. Bu amaçla aĢağıda detayları verilen deneysel çalıĢmalar gerçekleĢtirilmiĢ ve elde edilen sonuçlar raporlanmıĢtır. DENEYSEL ÇALIġMALAR Deneysel çalıĢmalarda köpürebilir malzeme üretimi için matris malzemesi olarak saf Al, köpürtücü madde olarak TiH2, alaĢım elementi olarak Si ve takviye eleman olarak MgO tozları kullanılmıĢtır. Ağırlıkça %1 oranında TiH2 ve %7 oranında Si tozları ve farklı oranlarda nano boyutlu MgO tozları (% 0, 1.5, 2.5 ve 5) matris malzemesi Al tozları içerisine ilave edilerek üç boyutlu karıĢtırıcı ile 30 dakika karıĢtırılmıĢtır. Daha sonra karıĢım tozlar 150 ton basma kapasitesine sahip özel yapım hidrolik pres kullanılarak kalıp içerisinde 450⁰C sıcaklıkta ve 200 MPa sıkıĢtırma basıncında tek yönlü olarak sıkıĢtırılmıĢtır. SıkıĢtırma sonrası 60x60x7 mm3 boyutlarında üretilen köpürebilir preform numuneler, 25x40x7 mm3 boyutlarında kesilerek köpürtme iĢlemi için hazır hale getirilmiĢtir. Daha sonra numuneler özel olarak tasarlanmıĢ fırın içerisinde kontrollü atmosfer kullanılmadan 750oC, 800oC ve 850oC sıcaklıklarda serbest halde (köpürtme kalıbı kullanılmamıĢtır) köpürtme iĢlemlerine tabi tutulmuĢtur. Köpürtme iĢleminde köpürebilir malzemelerin hacimsel genleĢme özelliklerini belirlemek için serbest köpürtme yapılmıĢtır. ġekil 1‘de çalıĢmalarda kullanılan deney seti verilmiĢtir. ġekil 1:Deney seti Deneysel çalıĢmalar sonucu üretilen Al köpüklerin mikroyapısal analizleri taramalı elektron mikroskobu (SEM) aracılığıyla karakterize edilmiĢtir. Mikroyapı incelemelerinde FEI marka Quanta FEG 250 model taramalı elektron mikroskobu kullanılmıĢtır. Gözenek morfolojisinin karakterizasyonu için Al köpük numuneler ortadan kesilerek ara yüzeyler bir tarayıcı yardımı ile 1:1 oranında taranmıĢtır. Böylece ġekil 2‘deki gibi görüntü resimleri oluĢturulmuĢtur. 493 ġekil 2: Al köpüğün gözenek yapısı Deney boyunca üretilen köpük numunelerin yoğunlukları Sartorius marka 0,1 mg hassasiyetteki terazi kullanılarak ArĢimet prensibine göre ölçülmüĢtür. Hesaplamalarda EĢitlik. 1‘de verilen formül kullanılmıĢtır. (1) Burada 𝜌n; numune yoğunluğu, 𝜌su; oda sıcaklığında suyun yoğunluğu, mh; numunenin havadaki ağırlığı ve msu; numunenin su içerisindeki ağırlığını ifade etmektedir. Köpürme sonrası numunelerin genleĢme oranları aĢağıda verilen EĢitlik 2 kullanılarak hesaplanmıĢtır. (2) Bu eĢitlikte ρ*; köpük yoğunluğu, vk; köpük hacmi, mk köpüğün havadaki ağırlığı, ρp; köpürebilir malzeme yoğunluğu, vp; köpürebilir malzeme hacmi ve mp; köpürebilir malzemenin havadaki ağırlığıdır. DENEYSEL BULGULAR ve TARTIġMALAR ġekil 3‘te farklı sıcaklıklarda köpürtme iĢlemine tabii tutulan MgO takviyeli Al köpüklerin gözenek morfolojileri gösterilmektedir. Köpürtme iĢlemi esnasında preform malzemelerin ergime iĢleminde numuneler gizli erime ısısını emmekte ve sabit sıcaklıkta katıdan sıvıya kademeli olarak bir dönüĢüm gerçekleĢmektedir. Bu esnada köpürtücü maddenin bozunması sonucu oluĢan hidrojen gazı, ergiyik alüminyum ve geride kalan Al, TiH2 ve MgO parçacıkları bir denge durumundadırlar. Nano boyutlu MgO parçacıkların köpürme davranıĢı üzerine etkilerini belirlemek için bu çalıĢmada 3 farklı sıcaklık kullanılmıĢtır. ġekildeki resimlere hızlıca bakıldığında, öncelikli olarak her üç sıcaklıkta da nano MgO parçacıklarının köpürme davranıĢını olumsuz yönde etkilediği kayda değer bir gerçek olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġkincisi MgO parçacıklarının varlığı köpük yapıların makro yapısını değiĢtirmiĢtir. Gözeneklerin oluĢum mekanizması, hücre duvarlarının mikro ve makro yapıları ve parçacık ilavesinin etkisi ġekil 3‘te verilen numunelerin seçilmiĢ bölgeleri esas alınarak aĢağıda detaylı olarak tartıĢılmıĢtır. %5 oranda MgO içen köpük numunelerde çatlak benzeri uzamıĢ gözeneklerin oluĢtuğu görülmektedir. Parçacık miktarı %2,5‘e düĢtüğünde düĢük sıcaklıklarda büyük ve küçük gözenekler arasında dikkate değer ölçüde ayrımlar mevcuttur. Köpürtme sıcaklığındaki artıĢ ile birlikte numunelerde gözeneklerin irileĢtiği ve daha belirgin hale geldiği görülmektedir. %1,5 MgO içen köpük numunelerde ise özellikle gözeneklerdeki oluĢum numunelerin iç bölgelerinde yoğunlaĢmıĢtır. MgO içermeyen numunelerde ise sıcaklık artıĢı ile birlikte homojen dağılımlı gözenek yapıları dikkat çekmektedir. 494 ġekil 3: Farklı sıcaklıklarda köpürtme iĢlemine tabii tutulan MgO takviyeli Al köpüklerin gözenek morfolojileri ġekil 4‘te 850oC sıcaklıkta köpükleĢtirilmiĢ kompozit preformlara ait SEM görüntüleri verilmektedir. MgO içermeyen köpük numunelerin gözenek yapılarına bakıldığında hücre duvarlarının %1,5 MgO içeren numunelere kıyasla nispeten daha ince olduğu görülmektedir (ġekil 4a). %1,5 MgO içeren numunelerde ise gözenek oluĢumunun numunelerin merkezinde yoğunlaĢtığı ve dıĢ bölgelerdeki cidar kalınlıklarının MgO içermeyen numunelere kıyasla fazla olduğu görülmektedir (ġekil 3). Numune merkezindeki gözenekli yapı da ise hücre duvarı kalınlıkları dikkat çekmektedir (ġekil 4b). Artan parçacık oranı ile birlikte üniform olmayan bir yapıyla karĢılaĢmak mümkün hale gelmiĢtir (ġekil 4c,d). Fazla sayıdaki hücre duvarının varlığı, yapıda boyutsal kararlılık sağlarken, mekanik özellikleri de geliĢtirmektedir (Bonabi vd., 2014). ġekil 4: 850oC sıcaklıkta köpürtülmüĢ kompozit köpüklere ait SEM görüntüleri, a) %0 MgO, b)%1,5 MgO, c) %2,5 MgO, c)%5 MgO 495 ġekil 5‘te köpürtme iĢlemi sonrası elde edilen yapılardaki MgO parçacık miktarına bağlı olarak hacimsel genleĢme grafiği verilmektedir. ġekil 3‘teki makro yapı fotoğraflarından da görülebileceği gibi maksimum genleĢmenin %364 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edildiği görülmektedir. Aynı kompozisyona sahip numunede köpürtme sıcaklığındaki azalma (750⁰C) genleĢme oranını da düĢürmüĢtür. Bu sıcaklıkta minumun genleĢme oranı %163‘tür. Parçacık oranındaki artıĢ da genleĢme değerlerini önemli ölçüde düĢürmüĢtür. %5 MgO içeren numuneler her üç sıcaklıkta da %10‘un altında genleĢme sergilemiĢtir. AraĢtırmacılara göre ergiyik alüminyum içerisindeki katı parçacıkların boyutları düĢürüldüğünde ergiyik viskozitesi artmaktadır. Özellikle insitu yöntemle ergiyik içerisinde katı parçacıklar oluĢturularak alüminyum köpüğün kararlılığı artırmak isteniyor ise bu durum oldukça güçtür (Kadoi ve Nakae, 2011). Yapılan bu çalıĢmada ilave edilen katı MgO parçacıkları nano boyutlu olmalarından dolayı köpürtme iĢlemi esnasında ergiyik viskozitesini önemli ölçüde artırdığı varsayılmaktadır. Bu nedenle akıĢkanlığın azalması ile köpürtücü maddenin bozunması sonucu açığa çıkan hidrojen gazı, genleĢme için yeterli basıncı sağlayamamıĢ olabilir. Alcan yöntemi ile ergiyik alüminyum içerisinde stabilizör parçacık MgO parçacıkları kolayca karıĢtırılarak baĢarılı köpürtme iĢlemi yapılmıĢtır (Thomas vd., 1997). Fakat TM yönteminde köpürtme iĢlemi esnasında parçacıkların dağılımını kontrol etmek mümkün değildir. Alüminyum köpük üretiminde ergiyik metaldeki kritik bir viskozite değeri aĢılmadığı takdirde köpüklerin gözenek yapılarında üniform olmayan yapılar ile karĢılaĢmak mümkün olacaktır (Prakash vd., 1995; Yang ve Nakae, 2003). Nano boyutlu Mgo parçacıkların Al matris içerisinde bireysel olarak eĢit miktarda ıslatılabilirlikleri sağlanabilirken, topaklanma neticesinde bu durum oldukça zayıflamaktadır. ġekil 6‘da %5 MgO içeren numunenin hücre duvarından (matris-yapı) alınan SEM görüntü ve Mapping örnekleri verilmiĢtir. Nano MgO parçacıklarının yüzey enerjilerinden dolayı önemli miktarda yapı içerisinde topaklandığı ve Al matris içerisinde gömülü olduğu ġekil 6a‘da görülmektedir. Özellikle olası bileĢiklerin (fazların) gösterildiği bu resimde, mavi renk ile gösterilen MgO parçacıkları alüminyum ile bileĢik oluĢturmuĢtur. Fakat oluĢan bu fazı net olarak tanımlayabilmek için XRD analizlerine ihtiyaç duyulmaktadır. TopaklanmıĢ parçacıkların sınırı boyunca sarı renkle gösterilen bölgede Al miktarının Mg miktarına oranla daha fazla olduğu bir bileĢikle de karĢılaĢmak mümkündür. YeĢil renkli bölgelerde ise oluĢan bileĢiğe silisyumun dâhil olduğu görülmektedir. Elementlerin yapı içerisindeki dağılımı ise ġekil 6b‘de verilmiĢtir. MgO parçacıklarının yapı içerisinde topaklanması ve ergiyik viskozitesini artırmasından dolayı stabilizör olarak matris içerisinde görev alması zorlaĢacaktır (Vinod-Kumar vd., 2011). Köpüğün kararlılığı üzerine bir parçacığın ıslatılabilirliğinin oldukça önemli etkiye sahip olduğu ortaya çıkmaktadır (Babcsan, 2003). ġekil 5: MgO takviyeli Al köpüklere ait hacimsel genleĢme oranları 496 ġekil 6: %5 MgO içeren numuneye ait SEM görüntü ve Mapping örnekleri; a) faz (bileĢik) ve b) element dağılımı ġekil 7‘de köpürtme iĢlemi sonrası elde edilen yapılardaki MgO parçacık miktarına bağlı olarak yoğunluk değiĢimi verilmiĢtir. Grafiğe bakıldığında her üç sıcaklıkta %5 MgO içeren numunelerdeki yoğunlukların 1 g.cm-3‘ün üstünde olduğu dikkat çekmektedir. Hacimsel genleĢme oranlarına bağlı olarak minimum yoğunluk 0.56 g.cm-3 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edildiği görülmektedir. Aynı kompozisyona sahip numunede köpürtme sıcaklığındaki azalma (750⁰C) yoğunluğu artırmıĢtır. Bu sıcaklıkta maksimum yoğunluk 0.99 g.cm-3‘tür. Daha önce belirtilen sebeplerden dolayı parçacık oranındaki artıĢ genleĢme değerlerini önemli ölçüde düĢürmüĢ ve yoğunluğu artmıĢtır. 497 ġekil 7: MgO takviyeli Al köpüklere ait yoğunluk değiĢimi SONUÇ Bu çalıĢmada sıcak presleme yöntemi ile üretilen nano-MgO parçacık takviyeli Al köpüklerin gözenek yapısı ve köpürme davranıĢı üzerine ilave edilen MgO parçacıklarının etkileri belirlenmiĢtir. Deneysel çalıĢmalar neticesinde elde edilen sonuçlar aĢağıda özetlenmiĢtir. 1. Ġlave edilen katı MgO parçacıklarının nano boyutlu olmalarından ve topaklanmalarından dolayı köpürtme iĢlemi esnasında ergiyik viskozitesini önemli ölçüde artırdığı düĢünüldüğünden alüminyum preformların köpürme davranıĢı olumsuz yönde etkilemiĢtir. 2. %5 oranda MgO içen köpük numunelerde neredeyse hiçbir gözenek oluĢumu gerçekleĢmemiĢtir. Her üç köpürtme sıcaklığında da (750, 800 ve 850⁰C) bu numuneler %10‘un altında genleĢme sergilemiĢtir. 3. Maksimum hacimsel genleĢme %364 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edilmiĢtir. Aynı kompozisyona sahip numunede köpürtme sıcaklığındaki azalma (750⁰C) genleĢme oranını düĢürmüĢtür. Bu sıcaklıkta minumun genleĢme oranı %163‘tür. 4. MgO içermeyen numunelerde sıcaklık artıĢı ile birlikte MgO içeren numunelere kıyasla homojen dağılımlı gözenek yapıları elde edilmiĢtir. 5. %5 MgO içeren köpük numunelerdeki yoğunlukların 1 g.cm-3‘ün üstünde olduğu tespit edilmiĢtir. Ayrıca hacimsel genleĢme oranlarına bağlı olarak minimum yoğunluk 0.56 g.cm-3 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edilmiĢtir. REFERANSLAR Babcsán, N. (2003). Ceramic Particles Stabilized Aluminum Foams. Ph.D. thesis, (University of Miskolc, Hungary) Banhart, J. (2000). Metallic foams: challenges and opportunities. Eurofoam, 2000, 13-20. Banhart, J. (2001). Manufacture, characterisation and application of cellular metals and metal foams. Progress in materials science, 46(6), 559-632. Banhart, J. (2005). Aluminium foams for lighter vehicles. International journal of vehicle design, 37(2-3), 114125. Baumgärtner, F., Duarte, I., ve Banhart, J. (2000). Industrialization of powder compact toaming process. Advanced Engineering Materials, 2(4), 168-174. Bonabi, S. B., Khabushan, J. K., Kahani, R., ve Raouf, A. H. (2014). Fabrication of metallic composite foam using ceramic porous spheres ―Light Expanded Clay Aggregate‖ via casting process. Materials & Design, 64, 310-315. Deqing, W., ve Ziyuan, S. (2003). Effect of ceramic particles on cell size and wall thickness of aluminum foam. Materials Science and Engineering: A, 361(1), 45-49. Elbir, S., Yilmaz, S., Toksoy, A. K., Guden, M., ve Hall, I. W. (2003). SiC-particulate aluminum composite foams produced by powder compacts: Foaming and compression behavior. Journal of materials science, 38(23), 4745-4755. Esmaeelzadeh, S., Simchi, A., ve Lehmhus, D. (2006). Effect of ceramic particle addition on the foaming behavior, cell structure and mechanical properties of P/M AlSi7 foam. Materials Science and Engineering: A, 424(1), 290-299. 498 Gökmen, U., ve Türker, M., (2012). Al2O3 ilavesinin alüminyum ve alumix 231 esasli metalik köpüğün köpürme özelliklerine etkisi. Journal of the Faculty of Engineering and Architecture of Gazi University, 27(3):651658. Guden, M., ve Yüksel, S. (2006). SiC-particulate aluminum composite foams produced from powder compacts: foaming and compression behavior. Journal of materials science, 41(13), 4075-4084. Kadoi, K., ve Nakae, H. (2011). Relationship between foam stabilization and physical properties of particles on aluminum foam production. Materials Transactions, 52(10), 1912-1919. Karakoç, H., Çinici, H., Çıtak, R., ve Turker M. (2014). Sıcak presleme yöntemi ile Alümix231 esaslı metalik köpüklerin üretimi ve köpürme sıcaklığinın köpürebilirliğe etkisi, 7. Uluslararası Toz Metalurjisi Konferansı Ankara 245-246. Kennedy, A. R., ve Asavavisitchai, S. (2004a). Effects of TiB 2 particle addition on the expansion, structure and mechanical properties of PM Al foams. Scripta Materialia, 50(1), 115-119. Kennedy, A. R., ve Asavavisithchai, S. (2004b). Effect of Ceramic Particle Additions on Foam Expansion and Stability in Compacted Al‐TiH2 Powder Precursors. Advanced Engineering Materials, 6(6), 400-402. Kriszt, B., ve Degischer, H. P. (2002). Handbook of cellular metals: Production, processing, applications. Weinheim: Wiley-VCH, 2002. Kumar, S., ve Pandey, O. P. (2015). Role of fine size zircon sand ceramic particle on controlling the cell morphology of aluminium composite foams. Journal of Manufacturing Processes, 20, 172-180. Li, A. B., Xu, H. Y., Lin, G. E. N. G., Li, B. L., Tan, Z. B., ve Wei, R. E. N. (2012). Preparation and characterization of SiCp/2024Al composite foams by powder metallurgy. Transactions of Nonferrous Metals Society of China, 22, 33-38. Ma, L., ve Song, Z. (1998). Cellular structure control of aluminium foams during foaming process of aluminium melt. Scripta Materialia, 39(11), 1523-1528. Mahmutyazicioglu, N., Albayrak, O., Ipekoglu, M., ve Altintas, S. (2013). Effects of alumina (Al 2O3) addition on the cell structure and mechanical properties of 6061 foams. Journal of Materials Research, 28(17), 2509-2519. Markaki, A. E., ve Clyne, T. W. (2001). The effect of cell wall microstructure on the deformation and fracture of aluminium-based foams. Acta Materialia, 49(9), 1677-1686. Matijasevic-Lux, B., Banhart, J., Fiechter, S., Görke, O., ve Wanderka, N. (2006). Modification of titanium hydride for improved aluminium foam manufacture. Acta Materialia, 54(7), 1887-1900. Prakash, O., Sang, H., ve Embury, J. D. (1995). Structure and properties of Al-SiC foam. Materials Science and Engineering: A, 199(2), 195-203. Rabiei, A., ve Garcia-Avila, M. (2013). Effect of various parameters on properties of composite steel foams under variety of loading rates. Materials Science and Engineering: A, 564, 539-547. Rabiei, A., ve Vendra, L. J. (2009). A comparison of composite metal foam's properties and other comparable metal foams. Materials Letters, 63(5), 533-536. Solñrzano, E., Garcia-Moreno, F., Babcsán, N., ve Banhart, J. (2009). Thermographic Monitoring of Aluminium Foaming Process. Journal of Nondestructive Evaluation, 28(3-4), 141-148. Srivastava, V. C., ve Sahoo, K. L. (2007). Processing, stabilization and applications of metallic foams. Art of science. Materials Science-Poland, 25(3), 733-753. Thomas, M., Kenny, D., ve Sang, H. US Pat. 5 622 542 (1997) Turker, M. (2011). Production of Ceramics Reinforced Al Foams by Powder Metallurgy Techniques. Materials Science Forum, 672, 39-46. Uzun, A., ve Turker, M. (2015). The Effect of B4C Addition on Pore Morphology of the AlSi7 Foams. Journal of the Faculty of Engineering and Architecture of Gazi University, 30(3), 523-532. Vinod-Kumar, G. S., Chakraborty, M., Garcia-Moreno, F., & Banhart, J. (2011). Foamability of MgAl2O4 (spinel)-reinforced aluminum alloy composites. Metallurgical and Materials Transactions A, 42(9), 28982908. Von Zeppelin, F., Hirscher, M., Stanzick, H., ve Banhart, J. (2003). Desorption of hydrogen from blowing agents used for foaming metals. Composites Science and Technology, 63(16), 2293-2300. Wübben, T., Stanzick, H., Banhart, J., ve Odenbach, S. (2002). Stability of metallic foams studied under microgravity. Journal of Physics: Condensed Matter, 15(1), 427-433. Yang, C. C., ve Nakae, H. (2003). The effects of viscosity and cooling conditions on the foamability of aluminum alloy. Journal of Materials Processing Technology, 141(2), 202-206. 499 Alumix 231 Esaslı SiC ve Al2O3 Takviyeli Hibrit/Kompozit Üretimi ve Karakterizasyonu Halil KARAKOÇ* Hacettepe Üniversitesi, Türkiye halil.karakoc@hacettepe.edu.tr Uğur GÖKMEN Gazi Üniversitesi, Türkiye ugurgokmen@gazi.edu.tr Ufuk TAġCI Gazi Üniversitesi, Türkiye ufuktasci@gazi.edu.tr Görkem KIRMIZI Gazi Üniversitesi, Türkiye gorkemkirmizi@gazi.edu.tr ġener KARABULUT Hacettepe Üniversitesi, Türkiye senerkarabulut@hacettepe.edu.tr Özet Bu çalıĢmada ön alaĢımlı Alumix 231 matris yapısında SiC/Al2O3 parçacık takviyesi ile elde edilen hibrit / kompozit numuneler, toz metalurjisi yöntemiyle üretilmiĢtir. Bu amaç için, Alumix 231 toz malzemesi içerisine ağırlıkça %10 oranında SiC ve Al2O3 parçacıklar ilave edilmiĢtir. Daha sonra tozlar turbula cihazında 45 dakika karıĢtırılmıĢtır. KarıĢtırılan tozlar, kalıp içerisinde 550OC de sıcak preslenerek toz metal numuneler üretilmiĢtir. Sıcak presleme iĢlemi sonrası Alumix 231 matris yapısında SiC ve Al2O3 parçacıkların dağılımı mikroyapısal olarak incelenmiĢtir. Üretilen hibrit/kompozitlerin sertlik ölçümleri sonrası, en yüksek sertlik değeri %10 Al2O3 içeren numunelerde tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Toz metalurjisi, Hibrit kompozit, Alüminyum alaşımları Fabrication and Characterization of Alumix 231 matrix hybrid/composite reinforced with SiC/Al2O3 particles Abstract In this study, pre-alloyed Alumix 231 matrix hybrid/composite samples reinforced with SiC / Al 2O3 particles were fabricated via powder metallurgy methods. For this purpose, Alumix 231 matrix powders reinforced with SiC and Al2O3 particles (10 wt. %) were prepared. Then, powders were mixed for 45 minutes in the turbula. Mixed powders were hot pressed at 550°C in the steel mold. The distributions of the SiC and Al2O3 particles in the Alumix 231 matrix structure after hot pressing process were investigated to find out the microstructure. After hardness measurements of fabricated hybrids / composites, the highest hardness value was determined in the samples prepared with 10% Al2O3 content. Keywords: Powder metallurgy, Hybrid composite, Aluminum alloys GĠRĠġ Malzeme bilimi alanındaki bilimsel araĢtırmalar, malzeme özelliklerinin geliĢimi ve performanslarını daha ileri bir seviyeye geliĢtirmek içindir. AraĢtırmalar daima geleneksel malzeme tasarımından ziyade ―daha yüksek sıcaklıklara dayanabilen, daha güçlü ve hafif‖ olarak tasarlanma yönünde istenmektedir.Malzemelerin geliĢim ve özelliklerini artırmak veya diğer metotlar ile üretilemeyen malzeme türlerini elde edebilmek için, yeni üretim metotlarından toz metalürjisi (TM) yöntemi, günümüz endüstrisinde yaygın olarak kullanılmaktadır (SarıtaĢ, 1995:5-30), (SarıtaĢ vd., 2007), (Bostan, 2008:23(2):343-348). TM yöntemiyle üretilmiĢ malzemelerin yüksek kullanım özelliklerini, geleneksel metotlarla üretmek neredeyse imkânsızdır. Katı hal metotlarının baĢında gelen TM yönteminin diğer metotlardan en önemli üstünlüğü, denge diyagramlarındaki Ģartların dıĢında hemen her tür malzemeye uygulanabilirliğidir (Aksöz, vd, 2013:831-839), (Acılar ve Gül , 2007: 323-327). 500 Alüminyum, magnezyum, silisyum ve alaĢımları Metal Matrisli Kompozit (MMK) üretiminde, hafif ve sünek yapıda olmalarından dolayı en çok kullanılan matris malzemeleridir. ĠĢleme kolaylığı, hafiflik, korozyon direnci ve takviye edilebilirlik gibi özelliklere sahip olan alüminyum, genel tercih sebebini oluĢturmaktadır (Li, vd., 2009: 305–316), (Karabulut, vd., 2013:635-643).Al matrisli kompozitler özellikle savunma sanayi, otomotiv ve havacılık endüstrisi olmak üzere çok geniĢ bir alanda kullanılmaktadır (Fathy, vd., 2015:46-53), (Padmavathi ve Ramakrishnan, 2014:660-667), (Emamy, vd., 2015:303-310). Matris yapı içerisine takviye elemanı olarak en çok tercih edilen seramik parçacıklar B4C, Al2O3 ve SiC olmakla beraber, bu seramik parçacıklar alüminyum matrisli kompozitlerin geliĢmesinde etkili bir rol oynamaktadır (Venkatesh ve Harish, 2015: 1277-1284), (Garreno-Gallardo, vd., 2015:1041-1042). Birbirinden farklı takviye elemanının aynı matris içerisinde ve her bir takviye elemanının üstün özelliklerinden yararlanmak amacıyla üretilmiĢ kompleks bir yapı olan hibrit metal matrisli kompozitler, günümüz mühendislik malzemelerinin güncel ve önem taĢıyan bir türünü temsil etmektedir (Ahamed, vd., 2010:871-877), (Ahmadi, vd., 2014:13-19). Yapılan çalıĢmada toz metalurjisi yöntemiyle ağırlıkça % 10 oranında SiC ve Al2O3 içeren Alumix 231 esaslı kompozit malzemeler üretilmiĢtir. Ağırlıkça %5 B4C ve %5 SiC parçacıkları aynı matris içerisinde bir araya getirilerek hibrit kompozit yapılar oluĢturulmuĢtur. Üretilen kompozit numunelerĠN sertlik ve mikroyapısal değiĢimleri incelenmiĢtir. MATERYAL METOT Malzeme Metal matrisli kompozit numunelerinin üretimine yönelik olarak, çalıĢmada kullanılan ön alaĢımlı Alumix 231 tozunun kimyasal bileĢimi Tablo 1‘de gösterilmiĢtir. Tozların ortalama parçacık boyutları Malvern Mastersizer marka lazer saçınım toz boyut ölçme cihazı kullanılarak belirlenmiĢtir. Kullanılan tozların fiziksel özellikleri Tablo 2‘de sunulmuĢtur. Tablo 1. Matris alaĢımının kimyasal kompozisyonu Element Oran (% Ağırlıkça) Si 14 Cu 2.5 Mg 0.5 Al Kalan Tablo 2. Kullanılan tozların fiziksel özellikleri Malzeme Alumix 231 SiC Al2O3 Fiziksel Özellikler Yoğunluk (g/cm3) Ergime sıcaklığı (oC) 2,67 577 3,12 2820 3,97 2040 Toz boyutu (µm) <160 <50 <32 Metot Ġlk aĢamada, ön alaĢımlı Alumix 231 tozu ağırlıkça %10 oranlarında SiC ve Al2O3 tozları ile ayrı ayrı karıĢtırılmıĢtır. Alumix 231 tozu içerisine ağırlıkça % 5 SiC ve %5 Al 2O3 tozları ilave edilerek hibrit kompozitler elde edilmiĢtir. Toz metalurjisi yöntemi ile deney numunelerinin üretiminde, matris/takviye baĢlangıç tozları, üç boyutlu T2F tipi Turbola cihazında (ġekil 1) homojen bir karıĢım elde etmek amacıyla 45 dakika karıĢtırılmıĢtır. KarıĢtırma iĢlemi ile elde edilen karıĢım tozlar çelik kalıplar içerisinde 5500C‘ de tek yönlü preslenerek toz metal blok numuneler üretilmiĢtir. Sıcak preslenmiĢ toz metal malzemelerin yoğunlukları Sartorius marka terazi ve yoğunluk kiti kullanılarak ArĢimet prensibine göre belirlenmiĢtir. Hibrit/kompozitlerin içerisinde dağılmıĢ SiC/Al2O3 parçacıkların matris malzeme ile ara yüzeyleri arasındaki davranıĢları Leica marka optik mikroskop yardımı ile incelenmiĢtir. Sertlik ölçümleri Emco test duravison 2000 marka sertlik ölçüm cihazı kullanılarak Brinell (2.5/31.25) olarak ölçülmüĢtür. 501 ġekil 1. Üç boyutlu karıĢtırıcı DENEYSEL SONUÇLAR VE TARTIġMA Yoğunluk Deneysel çalıĢmalar kapsamında ön alaĢımlı Alumix 231 tozu içerisine ağırlıkça %10 oranında SiC ve Al2O3 tozları ilave edilerek Alüminyum Matrisli Komzopozitler (AMK) üretilmiĢtir. Aynı matris içerisine ağırlıkça %5 SiC ve %5 Al2O3ilave edilerek hibrit kompozitler elde edilmiĢtir. ġekil 2‘de Alumix 231 içerisine ilave edilen SiC ve Al2O3 parçacıklarına bağlı olarak değiĢen yoğunluk değerleri görülmektedir. Matris yapı içerisine ilave edilen parçacık türüne bağlı olarak yoğunlukta değiĢimler olduğu gözlenmiĢtir. En yüksek yoğunluk değerine takviye elemanı içermeyen saf Alumix 231 numunelerde ulaĢılmıĢtır. Bunun sebebinin matris malzeme ile seramik parçacıklar arasında bulunan boĢluklardan kaynaklandığı düĢünülmektedir. Matris/parçacık arayüzeyinde bulunan boĢlukların kompozit yapıların yoğunluğu azalttığı bilinmektedir (Gökmen, vd., 2012). Sıcak presleme yolu ile üretilen hibritkompozitin yoğunluğunun ağırlıkça %10 SiC içeren numunelerden daha yüksek çıktığı tespit edilmiĢtir. EĢit miktarda takviye elemanı içeren numunelerde farklı yoğunluk değerlerinin elde edilmesinin parçacık boyutundaki değiĢimden kaynaklandığı bildirilmiĢtir (Gökmen, 2016). ġekil 2. Kompozit numunelerin yoğunluk değiĢimi Mikroyapı ġekil 3-6‘da takviye elamanı içermeyen, SiC ve Al2O3 eklenmiĢ Alumix 231 esaslı hibrit/kompozitlere ait optik mikroskop görüntüleri verilmiĢtir. Hibrit/kompozitlerin içerisinde dağılmıĢ SiC/Al2O3 parçacıkların matris malzeme ile ara yüzeyleri optik mikroskop yardımı ile incelenmiĢtir. Ön alaĢımlı Alumix 231 tozu ağırlıkça %14 oranında Si içermektedir. Matris malzeme 502 içerisinde yüksek oranda bulunan Si elementi varlığı ve dağılımı ġekil 3‘te açıkça görülebilmektedir. Silisyumun tane içerisinde yoğun Ģekilde ve tane sınırlarında kısmen dağıldığı gözlenmiĢtir. ġekil 4‘te Alumix 231 matrisli Al2O3 takviyeli numuneye ait 2 farklı büyütme oranında alınmıĢ optik mikroskop resimleri görülmektedir. Al2O3 parçacıkların genellikle tane sınırları etrafında toparlandığı tespit edilmiĢtir. Alumix 231 matris içerisinde bulunan Al2O3 parçacıkların farklı bölgelerden farklı açılarda alınan mikroyapı görüntüleri incelendiğinde Al2O3 parçacıkların matris içerisine gömülü olduğu tespit edilmiĢtir. Matris malzeme ile parçacık arayüzeyin de uyum olduğu söylenebilir. Si ġekil 3. Alumix 231 numunenin optik mikroskop görüntüleri Al2O3 ġekil 4. Alumix 231 + Al2O3 numunenin optik mikroskop görüntüleri ġekil 5‘te Alumix 231 matrisli SiC parçacık takviyeli kompozit numuneye ait optik mikroskop resimleri görülemektedir. SiC parçacıkların tane sınırları etrafında kısmen kümelendiği tespit edilmiĢtir. Farklı bölgelerden farklı açılarda alınan görüntüler incelendiğinde SiC parçacığı boyunca boĢluklar gözlenmiĢtir. Tane sınırlarında meydana gelen kısmi kümelenmelerin ve parçacıklar etrafında bulunan boĢlukların yoğunlukta meydana gelen azalmaya sebep olduğu düĢünülmektedir. Toz metal malzemelerde parçacık boyutundaki değiĢime bağlı olarak yoğunlukta azalma gözlenebilir (Gökmen, 2016), (Rahimian, vd., 2009: 5387-5393). ġekil 6‘da Al2O3 ve SiC içeren hibrit kompozit numuneye ait mikroyapı görüntüleri sunulmuĢtur. ġekil 6‘da verilen optik mikroskop görüntülerine göre Alumix 231 matris içerisinde bulunan parçacıkların homojen olarak dağıldığı söylenebilir. Her iki parçacığında genellikle tane sınırı etrafında çevrelendiği 503 gözlenmiĢtir. SiC parçacıklar ile Al2O3 parçacıkların bölgesel olarak yan yana geldiği ve kısmen gözenekleri kapattığı tespit edilmiĢtir. Bu durum SiC içeren kompozit numuneye kıyasla yoğunluk artıĢını destekler niteliktedir. Si SiC ġekil 5. Alumix 231 + SiC numunenin optik mikroskop görüntüleri Al2O3 SiC ġekil 6. Alumix 231 + SiC + Al2O3 numunenin optik mikroskop görüntüleri Sertlik Değişimi ġekil 7‘de sıcak presleme yoluyla üretilen hibrit/kompozit numunelerin farklı bölgelerinden alınan sertlik değerleri görülmektedir. Sertlik grafiği oluĢturulurken 3 farklı numune için alınan sertlik değerlerinin ortalaması esas alınmıĢtır. En yüksek sertlik değerine ağırlıkça %10 oranında Al2O3 içeren kompozitlerde ulaĢılmıĢtır. En düĢük sertlik değerini ise parçacık takviyesi içermeyen saf Alumix 231 numuneler sergilemiĢtir. Üretilen hibrit kompozitlerin sertliği ağırlıkça %10 oranında SiC içeren kompozit numunelerden daha yüksek çıkmıĢtır. Numunelerden elde edilen yoğunluk değerleri ve optik mikroskop görüntüleri sertlik değerlerinde karĢılaĢılan farklılıkları destekler niteliktedir. Al matrisli kompozit numunelerde parçacık türü değiĢiminin sertliğe etki ettiği bilinmektedir (Ünlü, 2008), (James, vd. 2014). 504 ġekil 7. Kompozit numunelerin sertlik değiĢimi SONUÇLAR Bu çalıĢma kapsamında Al2O3 ve SiC parçacık takviyeli Alumix 231 matrisli hibrit/kompozit numuneler sıcak presleme yöntemi ile üretilmiĢtir. Alumix 231 matris içerisine Al 2O3 ve SiC parçacıkları ilave edilerek kompozit numuneler ağırlıkça %5 SiC ve %5 Al2O3 aynı matris içerisine ilave edilerek hibrit kompozit numuneler üretilmiĢtir. Makro ve mikro incelemelerden elde edilen sonuçlar aĢağıda sunulmuĢtur;    Alumix 231 matris içerisine ilave edilen parçacık türüne bağlı olarak yoğunlukta değiĢim olduğu gözlenmiĢtir. Matris malzeme içerisine ilave edilen parçacıkların genellikle tane sınırları etrafında kümelendiği gözlenmiĢtir. Alumix 231 esaslı numunelerde en yüksek sertlik değeri ağırlıkça %10 Al2O3 içeren kompozitlerde elde edilmiĢtir. En düĢük sertliği takviye elemanı içermeyen numuneler sergilemiĢtir. Hibrit kompozit numunelerde SiC içeren kompozitlerden daha yüksek sertlik değeri tespit edilmiĢtir. TeĢekkür Yazarlar olarak, 014 D05 603 001-636 proje kodu ile deneylerin yapılmasında bize sağlamıĢ olduğu mali destekten dolayı Hacettepe Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeler Birimine (BAP) teĢekkür ederiz. 505 REFERANSLAR Acılar, M., ve Gül, F., (2007). Effect of the reinforcement partical size on the abrasive wear behaviour of the Al - SiCp composites produced by pressure infiltration technique. Journal of the Faculty of Engineering and Architecture of Gazi University, Vol:22, No 2, 323-327. Ahamed, A.R., Asokan, P., Aravindan, S., Prakash., M.K., (2010). Drilling of hybrid Al-5%SiCp5%B4Cp metal matriccomposites. The International Journal of Advanced Manufacturing Technology 49(9): 871-877. Ahmadi, A.,Toroghinejad, M.R., Najafizadeh, A., (2014). Evaluation of microstructure and mechanical properties of Al/Al2O3/SiC hybrid composite fabricated by accumulative rollbonding process. Materials and Design 53: 13-19. Aksöz, S., Özdemir, A.T., Çalın, R., Altınok, Z., Bostan, B., (2013). Sinterleme, YaĢlandırma ve Kriyojenik Isıl ĠĢlemlerinin AA 2014-B4C Kompozit Yapısına ve Mekanik Özelliklerine Etkileri. Gazi Üni, Müh Mim. Fak. Der. 28, 4: 831-839. Bostan, B., (2008). Examination of Al4C3 Formation After Mechanically Alloying and Extrusion. Journal of theFaculty of Engineeringand Architecture of Gazi University, 23(2):343-348. Emamy, M.,Oliayee, M., Tavighi, K., (2015). Microstructuresand tensile properties of Al/2024–Al4Sr compositeafter hot extrusionand T6 heattreatment. MaterialsScience&Engineering A 625: 303– 310. Fathy, A., El-Kady, O., Mohammed, M.M.M., (2015). Effect of iron addition on microstructure, mechanica land magnetic properties of Al-matrix composite produced by powder metallurgy route. Trans. Nonferrous Met. Soc. China 25: 46−53. Garreno-Gallardo, C.,Mendoza-Duarte, J.M., Lopez-Melendez, C., Estrada-Guel, I., MartinezSanchez, R., (2015). Evaluation of Mechanical Properties of Aluminum Alloy (Al-2024) Reinforced with Carbon-Coated Silver Nanoparticles (AgCNP) Metal MatrixComposites. Microscopy and Microanalysis 21, 3: 1041-1042. German R.M., editörler SarıtaĢ S., Türker M., Durlu N., (2007). Toz Metalurjisi ve Parçacıklı Malzeme ĠĢlemleri. Türk Toz Metalurjisi Derneği, Ankara. Gökmen, U., Karakoç, H., AteĢ, H., Türker, M., (2012). Investigation of the Weldability of Al2O3 Reinforced Alumix 231 Based Composite Materials Produced by Powder Metallurgy Route. Euro PM2012 konferansında sunulmuĢ bildiri. Gökmen, U., (2016). Al 2024 Esaslı B4C/SiC Parçacık Takviyeli Hibrit Kompozitlerin Tıg Kaynağı ile BirleĢtirilmesi. 4th International Conference on Welding Technologies and Exhibition (ICWET‘16) sempozyumunda sunulmuĢtur. James, S. J., Venkatesan, K., Kuppan, P., ve Ramanujam, R. (2014). Hybrid Aluminium Metal Matrix Composite Reinforced with SiC and TiB2. Procedia Engineering, 97, 1018-1026. Karabulut, H., Çıtak, R., Çinici, H., (2013). Mekanik AlaĢımlama Süresinin Al + % 10 Al 2O3 Kompozitlerde Eğme Dayanımına Etkisi. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der., 28: 3 635-643. Li Y.,Zhao Y.H., Ortalan V., Liu W., ZhangZ.H., Vogt R.G., Browning N.D., Lavernia E.J., Schoenung J.M., (2009). Investigation of aluminum based nano composites with ultra high strength. Materials Science and Engineering A527:305–316. Padmavathi, K.R., Ramakrishnan, R., ( 2014 ). Tribological behaviour of Aluminium Hybrid Metal MatrixComposite. ProcediaEngineering 97: 660 – 667. Rahimian, M., Ehsani, N., Parvin, N., ve Baharvandi, H.R., (2009). The effect of particle size, sintering temperature and sintering time on the properties of Al–Al2O3 composites, made by powder metallurgy. Journal of Materials Processing Technology 209: 5387–5393. SarıtaĢ, S., (1995). EngineeringMetallurgyAndMaterials. Ankara, 5-30. Ünlü, B.S., (2008). Investigation of tribological and mechanical properties Al2O3–SiC reinforced Al composites manufactured by casting or P/M method Materials and Design 29. 2002–2008. Venkatesh, B.,Harish., (2015). Mechanıcal Propertıes Of Metal Matrıx Composıtes (Al/SiCp) Partıcles Produced By Powder Metallurgy. International Journal of Engineering Research and General Science 3(1): 1277-1284. 506 B2O3-C-Al Üçlü BileĢen Tozlarının Mekanokimyasal DavranıĢı Üzerine Bir ÇalıĢma Hakan GÖKMEġE Necmettin Erbakan University, Turkey hgokmese@konya.edu.tr Bülent BOSTAN Gazi University, Turkey bostan@gazi.edu.tr Ufuk TAġCI* Gazi University, Turkey ufuktasci@gazi.edu.tr Özet Mekanokimyasal iĢlem, son zamanlarda nano boyutlu malzemelerin sentezlenmesinde yeni bir teknik olarak önem kazanmaktadır. Yapılan deneysel çalıĢmada, B2O3-C-Al üçlü baĢlangıç malzemelerinin mekanokimyasal davranıĢı ve nanoparçacık sentezi üzerine bir inceleme yapılmıĢtır. Reaksiyon stokiyometrilerine göre hazırlanan baĢlangıç malzemeleri, speks tipi öğütücüde 1-3-6 saat öğütme iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Daha sonra liç iĢlemi ile nanoparçacık Al2O3/B4C seramik faz yapısının sentezi gerçekleĢtirilmiĢtir. Sentezlenen ürünlerin parçacık boyut ölçümleri, faz dönüĢümleri ve morfolojik yapılarının belirlenmesi amacıyla sırasıyla, nano parçacık boyut ölçümü, XRD analizi, SEM ve TEM incelemeleri yapılmıĢtır. Sentezleme süresinin artıĢıyla azalan parçacık boyutu (50-350 nm) ve tozlarda aglomerasyon oluĢumları tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Mekanokimyasal davranış, Al2O3/B4C, Nanokompozit A Study on Mechanochemical Behavior of B2O3-C-Al Ternary System Powders Abstract Mechanochemical process, the synthesis of nano-sized materials is gaining importance recently as a new technique. In this study, mechanochemical behavior of B2O3-C-Al ternary starting material and a study on the synthesis of nanoparticles were made. Starting materials prepared according to the reaction stoichiometry were performed in a spex ball mill (1-3-6 hours milling period). Then, synthesis of Al2O3/B4C nanoparticles ceramic phase structure was carried out by leaching process. To determine the phase transformations, morphology structure and the particle size measurement of the synthesized products respectively was carried out nano particle size measurement, XRD analysis, SEM and TEM investigations. With the increase in the synthesis period, decreasing particle size (50-350 nm) and the formation of agglomeration in the powders were determined. Keywords: Mekanokimyasal behavior, Al2O3/B4C, Nanocomposite 507 GĠRĠġ Günümüzde teknolojik geliĢmeler malzeme alanındaki geliĢmelere bağlıdır. Son yıllarda teknoloji ve endüstride meydana gelen hızlı geliĢmeye ve pahalanan enerjiye bağlı olarak daha üstün özelliklere sahip malzemelere olan gereksinim gün geçtikçe artmaktadır (Güleryüz, 2010: 1-3), (Orhan vd., 2007:8-13), Engin vd., 2011:531-536). Daha iyi mekanik özelliklerin oluĢturulmasını sağlayan, iyi bir termodinamik kararlılık, güçlü ara yüzey bağlanması, daha ince boyut ve uygun bir Ģekildeki dağılım, in-situ iĢlemlerini daha dikkat çekici bir ilgi odağı haline getirmiĢtir (Reddy vd., 2007:341346), (Ma vd., 2000:367 – 373), Tjong ve Ma, 2000:49-113). Bu yöntemler arasında Mekanokimyasal sentez kompozit malzemelerin üretilebilmesi için gelecekte önemli yöntemler arasında gösterilmektedir ve gün geçtikçe ilgi odağı haline dönüĢmektedir (Sivasankaran vd., 2011:661-672). Mekanokimyasal sentezleme, reaksiyon baĢlangıç tozlarının karıĢımı sonrasında oda sıcaklığı veya daha düĢük sıcaklıklarda kimyasal reaksiyonları içeren bir katı hal toz malzeme sentezleme yöntemidir (Khaghani – Dehaghani vd., 2011:244-249). ġekil 1. Speks tipi değirmen ve öğütme seti Mekanokimyasal sentezleme açısından kullanılan öğütme cihaz türleri ise sırasıyla Bilyalı değirmen, Speks, Planetary (Uydu Tipi) ve Atritör Değirmen olarak uygulamalarda çoğunlukla kullanılmaktadır. Bunlardan speks ve planetary tipi değirmenler ġekil 1 ve 2‘ de sırasıyla gösterilmiĢtir. ġekil 2. Planetary tipi değirmen 508 Son yıllarda özellikle mekanokimyasal tekniği ile iç içe geçmiĢ faz kompozitlerinin, nano boyutlu mikro yapıları ile birlikte geniĢ bir Ģekilde kullanımı dikkat çekmektedir (Khaghani – Dehaghani vd., 2011:244-249). Dolatmoradi ve arakadaĢları W-Cu nanokompozitlerini istenmeyen yan ürünleri ve sonraki iĢlemlerle ortamdan uzaklaĢtırılmasıyla, WO3 ve CuO‘ nun reaktif öğütülmesi ile hazırlamıĢlardır (Dolatmoradi vd., 2013:208-214) . Zhang ve Saito‘nun yaptıkları çalıĢma ısıl bir etki olmaksızın kuru öğütme Ģartlarında fonksiyonel malzemelerin mekanokimyasal olarak sentezlenmesinin değerlendirilmesi üzerine olmuĢtur (Zhang ve Saito, 2012:523-531). Khabbaz ve arkadaĢları Nanokristalize molibden karbür (Mo2C), ticari saflıktaki MoO3 ve grafitten (Stokiyometrik oran ve 20, 40, 60 ve %90 ekstra) planetary tip cihazındaki öğütme (300rpm, 20:1) ve sonrasındaki ısıl iĢlemi ile sentezlemiĢlerdir (Khabbaz vd., 2013: 402 – 407). Yapılan bu çalıĢma kapsamında ise B2O3-C-Al üçlü baĢlangıç malzemelerinin mekanokimyasal davranıĢı ve nanoparçacık sentezi üzerine bir inceleme yapılmıĢtır. Speks tipi değirmen kullanılarak kısa süre içerisinde yapılan sentezleme çalıĢmaları sonucunda ise Al2O3/B4C seramik faz toz karıĢımları elde edilmiĢtir. DENEYSEL ÇALIġMALAR Bu çalıĢmada baĢlangıç malzemeleri olarak Bor oksit (Eti Maden ĠĢletmeleri, 315 μm, >%98 saflıkta), Karbon ( Aldrich, 12 μm, %99,5 saflıkta) ve Aluminyum (Aldrich, 75 μm, %99,95 saflıkta) eĢitlik 1 de gösterilen reaksiyon stokiyometrisine göre hazırlanmıĢtır. 2B2O3 + 4Al + C ==> 2Al2O3 + B4C Bilindiği üzere speks tipi öğütme cihazlarında öğütme iĢlemi sırasında ortamda herhangi bir gaz akıĢı veya inert bir ortam sağlanamamaktadır. Bu nedenle B2O3, C ve Al baĢlangıç bileĢenlerinin reaktör içerisine yerleĢtirilmesi, kontrollü atmosfer ünitesi (glove-box) içerisinde bulunan 0,01 g duyarlı terazi kullanılarak yapılmıĢtır. Reaksiyon stokiyometrisine göre hazırlanıp karıĢtırılan tozlar yüksek enerjili bir öğütme ortamı olan Speks 8000 D tipi bir değirmen içerisinde 1, 3 ve 6 saat sertleĢtirilmiĢ bilyalar ile öğütme iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Sentezlenen toz karıĢımı nano boyutlu B4C‘nin tek baĢına elde edilebilmesi için %15 HCl çözeltisinde liç iĢlemine tabii tutulmuĢtur. B2O3, C ve Al baĢlangıç malzemelerinin varlığında nano boyuttaki nihai toz karıĢımlarının sentezlenmesi ve sonrasındaki ürünlerin, liç iĢlemleri öncesi ve sonrasında karakterizasyonu bakımından, Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ve Geçirimli Elektron Mikroskobu (TEM) kullanılarak mikro yapısal çalıĢmalar gerçekleĢtirilmiĢtir. Bilindiği üzere bir oda sıcaklık yöntemi olarak mekanokimyasal sentezin etkili bir Ģekilde baĢarılabilmesi için malzeme karakterizasyonu ve sonrasındaki çalıĢmalar oldukça önem kazanmaktadır. Mekanokimyasal sentezleme iĢleminde kullanılan baĢlangıç bileĢenleri ile birlikte nano boyuttaki ve Al2O3/B4C parçacıklarının elde edilmesinde, reaksiyon oluĢum ve tamamlanma süreleri açısından XRD analizleri oldukça önemli olmuĢtur. Dolayısıyla sentezlenen toz karıĢımlarındaki oluĢması muhtemel bileĢiklerin tespitine yönelik olarak, ürünlerin tayininde XRD analizi gerçekleĢtirilmiĢtir. XRD çalıĢmaları, Philips marka X-ıĢını difraktometresi cihazı ile Cu-Kα radyasyonu 10° < 2θ < 70° aralığında, 40kV gerilim ve 40mA akım kullanılarak yapılmıĢtır. SONUÇLAR ve TARTIġMA B2O3, C ve Al baĢlangıç malzeme toz karıĢımları deneysel çalıĢmalar bölümünde belirtilen reaksiyon stokiyometrilerine göre hazırlanarak, sentezleme çalıĢmaları gerçekleĢtirilmiĢtir. ġekil 3‘ te Speks tipi öğütücü ile 1, 3 ve 6 saat sentezleme çalıĢmaları sonrasındaki elde edilen toz karıĢımlarının XRD analizleri verilmiĢtir. 509 ġekil 3. 1, 3 ve 6 saat sentezlenen toz karıĢımının XRD analizi ġekil 3 incelendiğinde 2θ mesafesine bağlı olarak tespit edilen pik değerlerinin Al 2O3, Al ve Fe fazlarını temsil ettiği görülmektedir. Speks tipi öğütücü ile yapılan sentezleme çalıĢmalarında B2O3, C ve Al baĢlangıç bileĢenleri kullanıldığında, mekanokimyasal etki ile birlikte reaksiyon ürünü olarak henüz daha 1 saat sentezleme sonunda Al2O3 seramik faz yapısının, 2θ mesafesindeki piklerinin oluĢtuğu tespit edilmiĢtir. Henüz sentezlemenin ilk saatlerinde tespit edilen Al2O3 pikleri, reaksiyonun baĢlangıcını tanımlarken, yine tespit edilen Al pik zirveleri ise reaksiyonun dönüĢümünün tamamlanmadığının ve devam ettiğinin bir göstergesidir. Çünkü artan sentezleme süresi (6 saat) ile azalan ve neredeyse tükenen Al miktarı reaksiyonun tamamlanması açısından oldukça önemlidir. Reaksiyon dönüĢümü ile birlikte Al2O3 pik zirvelerinin yanı sıra Fe piklerinin oluĢumu da tespit edilmiĢtir. Fe pik değerinin bazı 2θ mesafelerinde Al baĢlangıç bileĢeni ile çakıĢık bulunduğu ve artan sentezleme süresinde artıĢ gösterdiği belirlenmiĢtir. Mekanokimyasal sentezleme üzerine yapılan literatür araĢtırmalarında önemli bir konu olarak, sentezleme sırasında var olan kirliliğin tipi ve miktarına dikkat çekilmektedir. Tozların kirliliğinin; baĢlangıç toz impuriteleri, atmosfer, öğütme ekipmanları v.s.‘ den dolayı olabildiği belirtilmektedir (Suryanarayana, 2001:1-184). Mekanokimyasal sentezleme çalıĢmalarında speks kullanılarak yapılan deneylerde aluminatermik hem indirgeme reaksiyonları açısından Al2O3 / B4C seramik fazlarının sentezlenebilirliği baĢarılı bir Ģekilde liç iĢlemleri öncesinde XRD analizleri ile belirlenmiĢtir. Ancak önemli bir husus, nano parçacık B4C seramik fazının tek baĢına üretimini gerçekleĢtirmektir. Nitekim Al ve reaktantı kullanılarak yapılan sentezleme çalıĢmalarında her ne kadar Al2O3 ve B4C seramik fazları üretilebilirliği üzerinde durulmuĢ olsa da ortamdan ve sentez süresine bağlı olarak oluĢan, diğer Fe vs. gibi safsızlıkların giderilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla yüksek saflıktaki nano parçacık boyutundaki bor karbürün tek baĢına üretimi oldukça önemlidir. Bu amaca yönelik olarak sentezlenen Al2O3 ve B4C seramik faz toz karıĢımları, %15‘ lik HCl çözeltisinde liç iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Al baĢlangıç bileĢenleri ile sentezlenen tozların, 6 saat sonunda elde edilen toz karıĢımlarının, liç iĢlemleri sonrasındaki yapılan XRD analizleri ise ġekil 4‘ te gösterilmiĢtir. 510 ġekil 4. 6 saat sentezlenen toz karıĢımının liç iĢlemi sonrası XRD analizi ġekil 4‘teki B2O3, Al ve C baĢlangıç malzemesi ile sentezlenen toz karıĢımının XRD analizi incelendiğinde Fe gibi safsızlıklarından arındırıldığı tespit edilmiĢtir. Al‘ nin reaktant olarak kullanıldığı aluminatermik indirgeme reaksiyonları sonrasında yapılan XRD analizlerinde, liç iĢlemleri öncesinde B4C seramik fazını tanımlayan pik Ģiddetlerine rastlanılmamıĢtır. Ancak bir diğer reaksiyon ürünü olan Al2O3‘ ün toz karıĢımındaki dönüĢüme bağlı olarak XRD analizi ile tespiti, B4C seramik fazınında beraberinde oluĢtuğu yönünde ihtimali kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla liç iĢlemi sonrasında Al2O3 seramik fazı ile birlikte, 2θ = 34,957 ve 2θ = 37,819 en Ģiddetli ve diğer B4C piklerinin de bulunduğu tespit edilmiĢtir. Al2O3 seramik fazını hazırlanan asit çözeltisi ile çözme güçlüğünden dolayı, liç iĢlemi sonrasında bile Al2O3 pik zirvelerinin yer aldığı belirlenmiĢtir. Speks kullanılarak yapılan sentezleme çalıĢmalarında indirgeyici olarak Al baĢlangıç bileĢeni, B 2O3 ve C kimyasalları kullanılarak, 1, 3 ve 6 saat sonunda sentezlenen toz karıĢımlarının SEM görüntüleri ġekil 5, 6 ve 7‘ de gösterilmiĢtir. Speks kullanılarak yapılan sentezleme çalıĢmaları sonunda alınan nihai ürünü meydana getiren toz karıĢımlarının nano parçacık boyutunda bulunması, toz parçacıklarında önemli derecede aglomerasyonu da beraberinde getirmiĢtir Naito vd., 2003:81-129). B2O3, Al ve C baĢlangıç malzemesi ile 1, 3, 6 ve 10 saat sonunda sentezlenen toz karıĢımlarının mikro yapı görüntüleri incelendiğinde, mekanokimyasal sentezin ilk safhalarında yani 1 saatlik süre zarfında bile, toz parçacıkları açısından kararlı çalıĢma denge hali olan eĢ eksenli tane yapılarının oluĢumu tespit edilmiĢtir. Artan sürenin (3 ve 6 saat) etkisiyle birlikte dönüĢen seramik faz miktarındaki artıĢ ile birlikte toz boyutunda küçülmelerin meydana geldiği belirlenmiĢtir. 1, 3 ve 6 saat sentezleme sonundaki kristalize boyutunun önemli derecede küçültülebilmesindeki esas nedenin, yapı içerisinde reaksiyon dönüĢümüne bağlı olarak oluĢturulan seramik fazların olduğu ayrıca artan sürenin etkisi altında ciddi aglomerasyon oluĢumlarının yer aldığı tespit edilmiĢtir. ġekil 5. 1 saat sentezlenen toz karıĢımının SEM görüntüleri 511 ġekil 6. 3 saat sentezlenen toz karıĢımının SEM görüntüleri ġekil 7. 6 saat sentezlenen toz karıĢımının SEM görüntüleri Yapılan çalıĢmada B2O3-Al-C üçlü sisteminde 6 saat sentezleme çalıĢması sonucunda, Al2O3/B4C seramik faz yapısının TEM görüntüleri ġekil 8‘ de gösterilmiĢtir. TEM görüntüleri incelendiğinde, sentezlenen seramik faz toz karıĢımının ciddi derecede agglomera olmuĢ mikro yapısı görüntülenmiĢtir. Agglomera olan bu parçacıklarının boyutunun ġekil 7‘ deki mikro yapı görüntüsü üzerinden, yaklaĢık olarak 350 nm boyutunda olduğunu belirtebiliriz. Bu parçacıkların Al2O3 ve B4C seramik faz yapılarından oluĢtuğu XRD analizleri ile tespit edilmiĢtir. XRD analizi ile liç iĢlemleri sonrasında hala yapıda Al2O3 fazının yer alması, 6 saat sentezlenen toz karıĢımında liç sonrasındaki TEM incelemelerinin yapılmasına gerek duyulmamıĢtır. TEM görüntülerinden anlaĢılacağı üzere, nadir de olsa serbest seramik faz parçacıkların yapı içerisinde bulunduğu tespit edilmiĢtir. Mekanokimyasal sentezleme iĢleminin bir sonucu olarak, üretilen nano parçacık boyutundaki tozların sergilediği bir özellik olarak, aglomera Ģeklindeki parçacıkların tabakalı ve çok yüzlü geometrik formundaki yapılarının da, mutlak suretle bulunduğu kaçınılmaz bir sonuç olmuĢtur. ġekil 8. 6 saat sentezlenen toz karıĢımının TEM görüntüleri SONUÇ B2O3-C-Al üçlü bileĢen tozlarının mekanokimyasal davranıĢı üzerine yapılan çalıĢmanın sonucu aĢağıda özetlenmiĢtir;  B2O3-Al-C baĢlangıç bileĢenleri ile Al2O3 / B4C seramik fazlarının üretilebilirliği gösterilmiĢtir.  Al2O3 / B4C seramik fazlarının 6 saat sonunda sentezlenen toz karıĢımında bulunduğu XRD analizi ile tespit edilmiĢtir. 512  Mekanokimyasal etkinin bir sonucu olarak tozların iri ve ufak tane yapılarında yer aldığı aynı zamanda toz boyutunun belirlenmesinde aglomerasyonun etkili olduğu TEM görüntüleri ile belirlenmiĢtir.  Nano parçacık boyutlu sentezleme çalıĢmalarında yeni bir öğütme değirmeni ve ekipmanları tasarlanarak, çalıĢma parametreleri değiĢtirilerek, mekanokimyasal sentezlemenin verimliliği ve etkili Ģekilde kullanılabilirliği geliĢtirilebilir. REFERANSLAR Dolatmoradi, A., Raygan, S., Abdizadeh, H. (2013). Mechanochemical synthesis of W–Cu nanocomposites via in-situ co-reduction of the oxides. Powder Technology, 233, 208–214. Ergin, N., Garip, Y., Özdemir, Ö. (2011). Ġndirgen Yanma Sentezi Yöntemi Ġle Ti-Al- B Esaslı Kompozit Üretimi. 6th International Advanced Technologies Symposium, Elazığ, 531-536. Güleryüz, F. (2010). An Investigation of Microstructure and Mechanical Properties of aluminium Matrix Composite Reinforced With B4C Particules Manufactured by PM. Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul, 1-3. Khabbaz, S., Honarbakhsh-Raouf, A., Ataie, A., Saghafi, M. (2013). Effect of processing parameters on the mechanochemical synthesis of nanocrystalline molybdenum carbide. Int. Journal of Refractory Metals and Hard Materials, 41, 402–407Khaghani-Dehaghani, M.A., Ebrahimi-Kahrizsangi, R., Setoudeh, N., Nasiri- Tabrizi, B. (2011). Mechanochemical synthesis of Al2O3–TiB2 nanocomposite powder from Al– TiO2–H3BO3 mixture, Int. Journal of Refractory Metals and Hard Materials, 29, 244–249. Ma, Z.Y., Tjong, S. C., Gen, L. (2000). In-Situ Ti-Tib Metal–Matrix Composıte Prepared by a Reactive Pressing Process. Scripta mater., 42, 367–373. Naito, M., Shinohara, N., Uematsu, K. (2003). Raw Materials. Handbook of Adv. Ceramics, Chapter 2, 81-129. Orhan, A., Gür, A. K., Çalıgülü, U. (2007). Al Matrisli B 4C Takviyeli Kompozitlerin Sıcak Presleme Yöntemiyle Üretimi. Makine Teknolojileri Elektronik Dergisi, (4), 8-13. Reddy, B. S. B., Karabi, D., Pabi, S.K., Siddhartha, D. (2007). Mechanical–thermal synthesis of Al–Ce/Al2O3 nanocomposite powders. Materials Science and Engineering A, 341–346, 445–446. Sivasankaran, S., Sivaprasad, K., Narayanasamy, R., Satyanarayana, P.V. (2011). Xray peak broadening analysis of AA 6061100 −x−x wt.% Al2O3 nanocomposite prepared by mechanical alloying. Materials Characterization, 62, 661-672. Suryanarayana, C. (2001). Mechanical alloying and milling. Progress in Materials Science, 46, 1-184. Tjong, S. C., Ma, Z. Y. (2000). Microstructural and mechanical characteristics of in situ metal matrix composites. Materials Science and Engineering, 29, 49-113. Zhang, Q., Saito, F. (2012). A review on mechanochemical syntheses of functional materials. Advanced Powder Technology, 23, 523–531. 513 Yıldırım Darbe Generatörü Sistem Parametrelerinin Hesabı ve PSPICE Tabanlı Analizi Emrah DOKUR Bilecik ġ.E. Üniversitesi emrah.dokur@bilecik.edu.tr Mehmet KURBAN* Bilecik ġ.E. Üniversitesi mehmet.kurban@bilecik.edu.tr Özet Güç sistemlerinin kapasitelerinin artmasının yanı sıra çalıĢma güvenilirliği de büyük önem taĢımaktadır. Güç sistemlerinde kullanılan bir elemanda meydana gelecek arıza, sistemin büyük kısmının devre dıĢı kalmasına ve güvenilirliğinin azalmasına neden olabilmektedir. Arızaların önemli bir kısmı yalıtım kaynaklı arızalardır. Yalıtım bozulmaları, yüksek gerilim altında çalıĢan cihazlarda, çeĢitli nedenlerle oluĢan aĢırı gerilimler nedeniyle yalıtımın zorlanmasından veya zamanla yalıtımın zayıflamasından oluĢur. Sistemde meydana gelecek aĢırı gerilimler Ģebeke kaynaklı olabileceği gibi, yıldırım vb. Ģebeke dıĢı kaynaklı da olabilmektedir. Bu nedenle yüksek gerilim elemanlarının aĢırı gerilimlere karĢı dayanımları sağlanmalıdır. Bu çalıĢmada da yüksek gerilim elemanlarının testlerinde kullanılan yıldırım darbe generatörünün farklı gerilim seviyeleri için sistem parametrelerinin hesaplanarak PSPICE tabanlı analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Yıldırım Darbe Generatörü, Sistem Parametresi, PSPICE. Calculation of Impulse Voltage Generator System Parameters and PSPICE Analysis Abstract An uninterrupted supply of electricity is of supreme importance in our daily activities. Transient overvoltages and overcurrents due to lightning and switching surges are the main causes of interruption of the continuous supply of electricity. They cause discharges in the insulation of the transmission lines and various power apparatus thus resulting severe damage to these equipments. So, power apparatuses are generally subjected to several insulation tests to demonstrate that the equipment fulfills the specified requirements of the quality standards. High voltage laboratories are an essential requirement for making research as well as performing the acceptance tests for the equipments those will be the part of the high voltage transmission systems. In this paper, determination of impulse voltage generator system parameters are carried out based on PSPICE. Keywords: Impulse Voltage Generator,System Parameter, PSPICE. GĠRĠġ Günümüzde kullanılan güç sistemlerinin büyük kapasitede olmalarıyla beraber hassas olmaları da gerekmektedir. Güç sistemlerinde kullanılan bir elemanın arızalanması sistemin büyük bir kısmının devre dıĢı kalmasına, güvenilirliğinin ve performansının azalmasına sebep olur. Bu arızalar genel olarak elektrik cihazlarının yalıtım kısımlarında ortaya çıkan bozulmalarla iliĢkilidir. Özellikle yüksek gerilim cihazları, sürekli olarak Ģebeke gerilimleri ve aĢırı gerilimlerle zorlandıkları için, çok daha yalıtım bozulmalarına maruz kalabilirler. Yüksek gerilim hava hatlarında ve bunlara bağlı generatör, transformatör, güç kesicisi v.b. iĢletme araçlarında meydana gelen arızaların bir çok nedenleri olmakla beraber, bu nedenlerin en baĢında aĢırı gerilimler gelir. AĢırı gerilimler oluĢum nedenlere göre ikiye ayrılır. Devre açma 514 kapamada, toprak ve faz kısa devrelerinde ve rezonans olaylarında meydana gelen aĢırı gerilimlere iç aĢırı gerilimler, atmosferik etkilerden meydana gelen aĢırı gerilimlere de dıĢ aĢırı gerilimler denir. Sistemin güvenilirliği ve devamlılığı için aĢırı gerilimler büyük önem taĢır. Bu nedenle güç sistemlerinin kararlı çalıĢması ve en uygun tasarımı için, sistemde meydana gelen aĢırı gerilimlerin oluĢum nedenleri ve çeĢitlerinin bilinmesi gereklidir (Kalenderli Ö., 2011) Sanayi sektöründe faaliyet gösteren üreticiler, üretmiĢ oldukları ürünleri ilgili ulusal, uluslararası ve çeĢitli askeri standartlara göre test ettirmelidirler. Bu testler, kendi bünyelerinde bulunan laboratuarlarda veya uluslararası geçerliliği olan akredite olmuĢ laboratuarlarda gerçekleĢtirilmelidir. Testler sırasında kullanılan test aletlerinin kalibre olması ve standartlara uyması gerekmektedir. Yüksek gerilim mühendisliğinde olan ilerlemeler cihazların daha da hassas ve net incelenmelerini talep etmektedir. Bu yüzden yüksek gerilim laboratuarlarında yapılan deneyler her zaman yenilikçi ve uluslararası standartlara uygun olmalıdır (Dokur, 2013). Yüksek gerilim tekniğinde; darbe gerilimleri, aĢırı gerilimlerin yol açtığı zorlanmaları deneysel olarak saptayabilmek, malzemelerin yüksek gerilime dayanım Ģartlarını araĢtırmak ve üretilen ürünlerin ulusal/uluslararası standartlara uyumluluğunu deney tabanlı olarak kanıtlamak için kullanılmaktadır. Yıldırım darbe generatörü tasarımı ve ölçüm sistemlerinin dizaynı üzerine literatür de bir çok çalıĢma yer almaktadır. (Dokur, 2013) yüksek lisans tez çalıĢmasında yıldırım darbe generatörü veri alma ve iĢleme yazılımı üzerine çalıĢmıĢ olup MATLAB GUI tabanlı yazılım ortamı ile ĠTÜ Fuat Külünk yüksek gerilim laboratuvarında bulunan 6 katlı 1 MV, 10 kJ'luk darbe gerilimi üretecinden elde edilen yıldırım darbe gerilimi iĢaretinin bilgisayar ortamına aktarılarak analizinin kolaylıkla yapılabilmesi amaçlanmıĢtır. Yüksek darbe gerilimleri üzerine yapılan çalıĢmalar incelendiğinde, daha çok yüksek darbe gerilim üreteci tasarımı konusu üzerinde durulduğu görülmektedir. Farklı gerilim değerleri için uygun direnç ve kondansatörler kullanarak darbe gerilim üreteç tasarımı yapıldığı gözlemlenmiĢtir (Kalenderli ve arkadaĢları, 1999). Üretilen yüksek darbe gerilimlerinin ölçüm belirsizliği üzerine yapılan yüksek lisans tez çalıĢmasında, gerek alternatif gerekse yüksek darbe gerilim ölçümündeki belirsizlikler ele alınmıĢtır (Ünal, 2006). (Lewin ve arkadaĢları, 2008) IEC 60060-1 ve -2 standartlarını referans alarak dijital filtreleme yapan darbe gerilimleri üzerindeki gürültüleri ve titreĢimleri, standartlar dahilinde uygun forma dönüĢtüren bir ölçüm sistemi üzerinde çalıĢmıĢlardır. (McComb ve arkadaĢları, 2000) ise darbe gerilimlerinin ölçülmesinde kullanılan ölçüm sistemi standartlarının geliĢim süreci üzerinde durmuĢ ve standartlar hakkında genel bilgiler vermiĢlerdir. (J.Perez & J.Martinez, 1998) de, yine standartlar dahilinde sayısal filtreleme yöntemini kullanarak yüksek darbe gerilimleri için aĢırı salınımları uygun forma dönüĢtürmüĢtür. Bu alanda bir çok çalıĢması olan (Dias ve arkadaĢları, 1998) ise, iĢaret iĢleme tekniğini kullanarak, dalgacık dönüĢümü yöntemi ile IEC 1083-2 ve IEC 60060 referans alarak yüksek darbe gerilimlerini farklı durumlar için incelemiĢ, gürültü ve aĢımlar üzerinde iyileĢtirmelere gitmiĢlerdir. (Dias & Almeida, 1999), gerçek testlerde kaydedilen yüksek darbe gerilimlerinin analizi için geliĢtirilen yazılımın, IEC 1083-2 standardına uygunluğunu göstermeyi amaçlamıĢtır. Yine diğer makalesinde zaman frekans analizinin yüksek darbe gerilimi analizindeki üstünlüklerini konu almıĢtır (Dias & Almeida, 2000). GÜÇ SĠSTEMLERĠNDE AġIRI GERĠLĠMLER Yüksek gerilim hava hatlarında ve bunlara bağlı generatör, transformatör, güç kesicisi v.b. iĢletme araçlarında meydana gelen arızaların bir çok nedenleri olmakla beraber, bu nedenlerin en baĢında aĢırı gerilimler gelir. AĢırı gerilimler oluĢum nedenlere göre ikiye ayrılır. Devre açma kapamada, toprak ve faz kısa devrelerinde ve rezonans olaylarında meydana gelen aĢırı gerilimlere iç aĢırı gerilimler, atmosferik etkilerden meydana gelen aĢırı gerilimlere de dıĢ aĢırı gerilimler denir. Sistemin güvenilirliği ve devamlılığı için aĢırı gerilimler büyük önem taĢır. Bu nedenle güç sistemlerinin kararlı çalıĢması ve en uygun tasarımı için, sistemde meydana gelen aĢırı gerilimlerin oluĢum nedenleri ve çeĢitlerinin bilinmesi gereklidir (Orozalieva, 2009). Sistem konfigürasyonu ve parametrelerine bağlı olan iç aĢırı gerilimler, genellikle anahtarlama (açma-kapama) iĢlemi sırasında, rezonans olaylarında ve simetrik olmayan kısa devrelerde meydana gelir. Anma gerilimi 220 kV'a kadar olan tesislerde, yalıtım tasarımında Ģebeke frekanslı aĢırı 515 gerilimler ve dıĢ aĢırı gerilimler dikkate alınır. 380 kV'un üzerinde olan tesislerde, yalıtım bakımından daha çok iç aĢırı gerilimlere dayanıma dikkat edilir. Ġç aĢırı gerilimler kendi içinde Ģebeke frekanslı kısa ve uzun süreli gerilim yükselmeleri ve açma-kapama aĢırı gerilimleri Ģeklinde sınıflandırılırlar. Yüksek gerilim iletim hatlarında meydana gelen dıĢ aĢırı gerilimler doğrudan yıldırım düĢmesiyle veya tesirle elektriklenme sonucu oluĢur. Yıldırımın faz hattına, toprak hattına veya direğe düĢmesi halinde oluĢan aĢırı gerilimlere direkt yıldırım düĢmesiyle meydana gelen aĢırı gerilimler denir. Yıldırım bulutundaki elektrik yükü ile hatlarda tesirle elektriklenme suretiyle bir yük dalgası oluĢumu görülmesinden sonra, yıldırımın yüksek gerilim iletim hattının dıĢında herhangi bir yere düĢmesi ve bu yük dalgasının hareketiyle meydana gelen aĢırı gerilimlere tesirle elektriklenme nedenliye meydana gelen aĢırı gerilimler denir (Özkaya, 1996). YILDIRIM DARBE GERĠLĠMLERĠ Ġletim ve dağıtım hatlarına veya bu sistemlerde kullanılan elemanlara yıldırım düĢmesiyle yıldırım darbe geriliminin etkisi ortaya çıkmaktadır. Enerji iletim/dağıtım hatlarına düĢen yıldırımlar, hat üzerinde yürüyen dalgalar oluĢtururlar ve bu dalgalar hat boyunca hareket ederken, yansıma ve kırılmalara uğrarlar. Yürüyen dalgaların genlikleri, yüksek cephe eğimleri ve sırtta ani azalmalar yalıtım sorunlarına yol açıp, boĢalmalara neden olabilmektedirler. Darbe gerilimleri, laboratuvar ortamlarında darbe gerilim üreteçleri vasıtasıyla üretilirler. Yıldırım darbe geriliminin dalga Ģekli, U, T1 ve T2 değerleri ve polaritesi ile belirlenir. Laboratuarlarda üretilen standart darbe gerilimine cephe süresi T1=1,2±%30 µs ve sırt yarı değer süresi T2 = 50±%20 µs dir. T1=1,67T (1) ifadesi ile hesaplanır. Burada T, darbe geriliminin cephesinde, tepe değerinin %30‘una ve %90‘ına eriĢme süreleri arasındaki farktır. Yıldırım darbe gerilimin dalga Ģekli ġekil 1'de gösterilmiĢtir (IEC 60060-1). Yukarıda verilen parametreler, laboratuvar ortamında yapılan deneylerde kullanıcı tarafından osiloskopdan gerekli ayarlar yapılarak okunulur ve gerilim bölücünün çevirme oranı da kullanılarak yıldırım darbe gerilim parametreleri belirlenir. Bu çalıĢma kapsamında farklı gerilim seviyeleri için yıldırım darbe generatörünün parametreleri belirlenerek PSPICE tabanlı analizleri gerçekleĢtirilecektir. Cephe süresi 250 µs mertebelerinde olan ve güç sistemlerinde açma kapama olayları sonucu meydana gelen iç aĢırı gerilim türünden bir yüksek darbe gerilimine anahtarlama darbe gerilimi denilmektedir. Anahtarlama koĢullarına ve sistem gerilimine göre darbe Ģeklinin genliği değiĢir. Yıldırım darbe gerilimine göre, gerilimin cephede yükselme eğimi daha düĢüktür. Deneylerde uygulanan anahtarlama darbe geriliminin Ģekli ulusal ve uluslararası standartlarla belirlenir. ġekil 1: Yıldırım darbe gerilimi dalga Ģekli 516 ġekil 2'de, bu standartlarda tanımlanan bir anahtarlama darbe gerilimi Ģekli ve parametreleri gösterilmiĢtir. Standart bir anahtarlama darbe gerilimi için Tp = 250 µs ve T2 = 2500 µs dir. ġekil 2: Anahtarlama darbe gerilimi iĢareti. Yıldırım darbe geriliminin kendisini tamamlayamadan cephede veya sırtta aniden sıfıra düĢmesiyle oluĢan darbe gerilimleri ise kesik darbe gerilimleri olarak tanımlanmaktadır. (ġekil 3). Tc ile ifade verilen kesme anı küçüldükçe ölçme hataları artar. (b) (a) ġekil 3: (a) Cephede ve (b) Sırtta kesik yıldırım darbe gerilimi. T1: Cephe Zamanı, Tc: Kesme zamanı, O1: Sanal BaĢlangıç DARBE GERĠLĠMĠ ÜRETECĠNĠN TASARIMI Darbe gerilimi üretecin tasarımına baĢlamadan önce, üreteç ile denenmesi düĢünülen nesnelerin gerilim düzeylerini ve kapasite değerleri aralığını bilmek gerekir. Her aygıtın dayanmak zorunda olduğu gerilim düzeyleri standartlarda açıklanmıĢtır. Örneğin, 36 kV'luk aygıtlar için standartlarda dayanması ön görülen yıldırım darbe gerilimleri değerleri çizelgede gösterilmiĢtir (Kalenderli Ö., 2011). Tablo 1. Yıldırım Darbesi Dayanma Gerilimi (Kalenderli Ö., 2011) Yıldırım Darbesi Dayanma Gerilimi ĠĢletme Gerilimi Faz-Toprak Faz-Faz Arası 36 kV 170kV 195kV Dolayısıyla böyle bir aygıtın darbe gerilim deneylerinin yapılabilmesi için kullanılacak darbe gerilimi üretecin en az bu gerilimleri üretmesi gerekir. 517 Darbe gerilim üreteçlerinin deney cismi kapasitesine bağlı olarak verimleri %80 ila %95 arasında değiĢtiği de göz önüne alındığında, üretecin deney geriliminden daha yüksek gerilime göre tasarlanması gerektiği anlaĢılır. Deney cismi kapasitesi küçüldükçe üreteç verimi yükseldiğinden, %95 verime hatta biraz daha yüksek verimlere ulaĢılabilmektedir. Bunun yanında darbe deneylerinde yalnızca nesnelerin dayanımı değil, dayanma paylarının da (atlama, delinme değerlerinin de) belirlenmesiyle amacıyla gerilim yükseltilmektedir. Dolayısıyla darbe gerilimi üretecinin bu gerilimlere çıkabilecek özellikte olması gerekmektedir. Bu son durumda, 170 kV veya 195 kV darbe gerilimlerine dayanması istenen nesnelerin %1015'lere varan dayanma paylarına sahip olabilecekleri göz önüne alınırsa, bu üretecin 200-230 kV arasında gerilim verebilecek düzeyde olması gerektiği anlamına gelir. Sonuç olarak, üreteç verimi de dikkate alındığında 240 kV'a göre tasarlanacak bir darbe gerilimi üretecinin, yukarıda sözü edilen isteklere yanıt verebilecek yeterlilikte olacağı kanaatine varılabilinir. Darbe gerilimi devrelerinin boyutlandırılması için, devre elemanları ile gerilim Ģeklini belirleyen büyüklükler arasındaki bağlantılara ihtiyaç vardır. T1 ve T2 zaman sabiteleriyle bir darbe geriliminin Ģekli tam olarak belirlenir. Cephe süresi ile sırt yarı değer süresi de T1 ve T2 nin birer fonksiyonudurlar. Ekseriya T1>>T2 olduğundan T1 ve T2 nin devre elemanlarından yaklaĢık olarak hesabı için gerekli Ģart da yerine gelmiĢ olur. T 1 ve T2 zaman sabiteleri, Tc/Ts oranı ve Tc , Ts değerleriyle Tc = k2T2 ve Ts = k1T1 denklemleriyle bağlıdır. k1 ve k2 orantı faktörleri ve en önemli standart üç darbe gerilimi için aĢağıdaki tabloda verilmiĢtir. Tablo 2. Tc /Ts ye göre k1 ve k2 faktörleri Tc/Ts 1.2/5 1.2/50 1,2/200 k1 1.44 0.73 0.70 k2 1.49 2.96 3.15 1,2 / 5 lik darbe geriliminde T1>>T2 Ģartı çok yaklaĢık olarak yerine geldiğinden, bu durumda oldukça büyük hatalar meydana gelebilir. Bağlama darbe gerilimlerinin tanım büyüklükleri için Tcr  TT 1 2 ln(T1 / T2 ) T1  T2 (2) ve Th  10Tcr için Th 1 ln 2  (3) Denklemleri geçerlidir. Eğer yukarıda da sözü edildiği gibi, yapılan kabuller çok yaklaĢık olarak yerine geliyorsa , o zaman hesaplarda u (t) nin genel çözümünden hareket edilmesi daha uygun olur. Yıldırım darbe gerilimlerinde gerilim Ģekli , bilhassa cephede ve tepe değer civarında teorik değerlerden oldukça farklıdır. Bunun sebebi devre elemanlarının endüktansları ve darbe generatörünün hacimsel yapısıdır. Dolayısıyla gerilimin cephesinde en az bir dönüm noktası vardır ve hatta gerilimin cephesine yüksek frekanslı titreĢimler süperpoze olmuĢ olabilirler. Bu durumu hesaba katmak için eĢdeğer devrede Ra direncine seri bağlı bir L endüktansı konur ve deĢarj (boĢalma ) direncinin söndürme etkisi ihmal edilir. (Rd=∞ ) Um nin okunmasını güçleĢtiren titreĢimlerden kaçınmak amacı ile devre ,aperiyodik sönümlü olmak zorundadır. Bunun için Ra direnci değerinden küçük olmamalıdır. Büyük darbe gerilimleri ve büyük enerji hallerinde bu Ģartın yerine getirilmesi oldukça güçtür. 62,5 nF ve 660 pF kondansatör değerleri için darbe üreteç tasarımı tasarımımızda verimi daha yüksek olan b tipi eĢdeğer devre kullanılacaktır (ġekil 4). 518 ġekil 4: Hesaplamalarda kullanılan b tipi eĢdeğer devre modeli Üreteçteki devre elemanlarının değerleri 1,2/50 μs‘lik standart yıldırım gerilimi üretecek Ģekilde aĢağıdaki gibi seçilmiĢtir: C1 = 62.5 nF C2 = 660 pF Bu kondansatör değerlerine göre R1 ve R2 ‗nin hesaplanması; Tc = k2T2 (5) T2 = Tc/k2 (6) T2 = 1,2us/2,96 = 0,4us T2 = R1[(C1C2)/(C1+C2)] (7) -6 -17 -8 R1 = [0,4.10 /(4,12.10 /6,31.10 )] = 615Ω Ts = k1T1 (8) T1 = Ts/k1 (9) T1 = 50us/0,73 = 68,49 us T1 = R2(C1+C2) (10) R2 = [68,49.10-6/(62,5.10-9+660.10-12) = 1085Ω Bu eleman değerleri ile yapılan darbe üretecinin enerjisi: W = 1/2 ( C1 U2) (11) W = 0,5(62,5.10-9x140002) W = 6,125 J Darbe üretecinin verimi: η = C1 / (C1 + C2) (12) η = %98 Göz önüne alınan devrenin çıkıĢ dalgasını denklemi: U TT U (t )  0 . 1 2 et /T1  et /T2 (13) R1.C2 (T1  T2 ) Devrenin b eĢdeğer modellemesi Pspice programında yapılan analiz sonuçlarında 14 kV için elde edilen çıkıĢ grafiği ġekil 5'de gösterilmiĢtir.   519 ġekil 5: 14kV'luk Yıldırım darbe generatörü çıkıĢ gerilim grafiği ġekil 6. 14 kV Darbe gerilimi dalgası ve karakteristik büyüklükleri 14kV darbe gerilim üreteci için yapılan simülasyon sonuçlarında hesaplamalarımız ile elde edilen direnç ve kondansatör değerlerine göre 1.2/50 μs'lik bir yıldırım darbe generatörünün standartlarda istenilen tolerans aralığında elde edilebileceği sonucuna ulaĢılmıĢtır. 520 14kV için yapılan analiz adımları tekrarlanarak 20kV ve 36 kV'lar için farklı kondansatör değerlerinde hesaplamalar yapılmıĢtır (ġekil 7) (a) (b) ġekil 7. (a) 20 kV ve (b) 36kV Darbe gerilimleri Laboratuvar ortamında, elde edilen simülasyon sonuçlarına göre gerçeklenmesi hedeflenen yıldırım darbe generatörlerin barındırdığı devre elemanlarının endüktif yapısı ve ölçüm sisteminde ki gürültüler nedeniyle Ģüphesiz ki aynı grafiksel değerleri elde edilemeyeceği açıktır. Özellikle kullanılacak olan ideal olmayan dirençlerin endüktif yapısından ötürü maksimum noktasında aĢım noktaları oluĢabilmektedir. Yine ölçüm sisteminde ekranlamadan kaynaklı oluĢabilecek gürültüler sebebiyle cephe süresinde gürültüler gözlenebilmektedir. SONUÇ Enerji iletim hatlarının güvenirliliği açısından yıldırım darbe generatörleri yüksek gerilim testlerinde büyük öneme sahiptir. Yıldırım darbe genaratörlerinin dizaynı ve ölçüm sistemi belirli standartlar dahilinde yapılmaktadır. Bu çalıĢmada, 14kV,20kV ve 36kV gerilim değerlerinde farklı devre elemanı yapısına sahip yıldırım darbe generatörü parametreleri hesaplanarak simülasyon tabanlı analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu doğrultuda elde edilen sonuçlar ıĢığında laboratuvar ortamında gerçeklenmesi hedeflenen yıldırım darbe generatörü yapısı için ön bir çalıĢma yapılmıĢ olmaktadır. ÇalıĢmanın devamında Bilecik ġeyh Edebali Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü laboratuvarlarında farklı gerilim seviyelerini içermesi planan IEC standartlarına uygun yıldırım darbe generatörünün dizaynın ve ölçüm sisteminin kademeli olarak gerçeklenmesi hedeflenmektedir. 521 REFERANSLAR Angrisani, L., Daponte, P., & Dias, C. (2003). Performance assessment according to IEC 1083-2 standard of a wavelet packet transform based method for measuring the parameters of high voltage impulses.Measurement, 33(1), 95-108. Dias, C., & Vale, A. (1999). HV impulse waveform processing beyond the cases of the IEC 1083-2 standard. In High Voltage Engineering, 1999. Eleventh International Symposium on (Conf. Publ. No. 467) (Vol. 1, pp. 197-200). IET. Dias, C., & Vale, A. (2000). High performance digital processing of high voltage impulses based on timefrequency analysis. In Electrotechnical Conference, 2000. MELECON 2000. 10th Mediterranean (Vol. 2, pp. 766-769). IEEE. Dokur, E. (2013). Darbe Generatörü Veri Alma Ve ĠĢleme Yazılımı, Yüksek Lisans Tezi, ĠTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul. IEC 60060-1. ―High-voltage test techniques‖, Part:1 General definitions and test requirements. Kalenderli, Ö., Ok, E., & Çelebi, S. (2011) 14 kV Darbe Gerilimi Üreteci Tasarımı ve Yapımı, Design and Construction of 14 kV Impulse Voltage Generator. Kalenderli, Ö., Ġsmailoğlu H., & Özdemir A., (1999) 240 kV'luk Yüksek Darbe Gerilimi Üreteci Tasarimi ve Yapımı, Elektrik-Elektronik-Bilgisayar Mühendisliği 8.Ulusal Kongresi, Gaziantep, 1999. Lewin, P. L., Tran, T. N., Swaffield, D. J., & Hällström, J. K. (2008). Zero-phase filtering for lightning impulse evaluation: A K-factor filter for the revision of IEC60060-1 and-2. Power Delivery, IEEE Transactions on, 23(1), 3-12. McComb, T. R., Schon, K., & Malewski, R. A. (2000). Standards for digital recorders for measurements in highvoltage impulse tests. Computer Standards & Interfaces, 22(2), 89-99. Orozalieva N. (2009) Yüksek Gerilim Ġletim Hatlarında AĢırı Gerilimler, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,Fen Bilimleri Enstitüsü,Ankara. Özkaya, M., Yüksek Gerilim Tekniği, Cilt 2, Birsen Yayınevi, Ġstanbul. 1996. Perez, J., & Martinez, J. (1998). Digitally recorded lightning impulse with overshoot parameter evaluation by using the Kalman filtering method. Power Delivery, IEEE Transactions on, 13(4), 1005-1014. Ünal, M., (2006).Bir Yüksek Gerilim Laboratuvarının Ölçüm Belirsizliğinin Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ġ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul. 522 Surface Soil Carbon Stock In Adıyaman Province Erdal SAKĠN* Department of Soil Science and Plant Nutrition, Agriculture Faculty of Harran University esakin@harran.edu.tr Abstract Soil plays a significant role in arid and semi-arid regions in global carbon cycle. In the past, soil carbon was considered as a soil quality parameter. Soil organic carbon content is the most important of terrestrial carbon components and it is the most widespread one. In the present study, samples were obtained at 0 – 20 cm soil depth (surface soil) in 1 km intervals using a drill in Adiyaman region. Two hundred fifty soil samples (250) were obtained and analyses were conducted using appropriate processes in the laboratory. Average soil organic carbon (SOC) concentration was determined as 1.76 kg m-2, soil inorganic carbon (SIC) concentration as 7.94 kg m-2, and bulk density (BD) was determined as 1.41 Mg m-3. While mean SOC stock in the soil was 12.69 Tg, SIC stock was determined as 57.23 Tg. Soil SIC stock was about 4.5 times the soil SOC stock. High soil SIC stock and SIC:SOC ratio were due the high lime content and low organic carbon content in the soil. A very significant relationship was found between soil BD and SOC stock (p < 0.01) and a positive but insignificant relationship between soil BD and TIC stock was identified (p > 0.05). To increase soil SOC stock, organic waste should be added to soil. Keywords: Adiyaman soil, soil organic carbon, inorganic carbon ADIYAMAN ĠLĠ TOPRAKLARININ YÜZEY KARBON STOKLARI Özet Topraklar kurak ve yarı kurak bölgelerde global karbon döngüsünde önemli bir rol oynamaktadır. GeçmiĢte, toprak karbonu toprak kalite parametresi olarak değerlendirilmiĢtir. Toprak organik karbonu karasal karbon bileĢenlerinin en önemlisi ve geniĢ olanıdır. Bu çalıĢma, Adıyaman bölgesinde 1 km aralıklarla ve burgu yardımı ile 0-20 cm toprak derinliğinde (yüzey toprakta) örnekler alınmıĢtır. Araziden 250 toprak örneği alınmıĢ ve laboratuarda uygun iĢlemlerden geçirilerek analizler yapılmıĢtır. Toprak örneklerinin ortalama toprak organik karbon (TOK) konsantarsyonları 1.76 kg m-2, toprak inorganik karbon (TĠK) konsantrasyonları 7.94 kg m-2 ve hacim ağılıkları (HA) 1.41 Mg m-3 saptanmıĢtır. Toprakların ortalama TOK stokları 12.69 Tg iken TĠK stokları ise 57.23 Tg olarak belirlenmiĢtir. Toprakların TĠK stokları TOK stoklarının 4.5 katı kadardır. Toprakların TĠK stokları ve TĠK:TOK oranlarının yüksek olması toprakların, kireç içeriğinin yüksek, organik karbon içeriğinin düĢük olmasından kaynaklanmaktadır. Toprakların HA‘ları ile TOK stokları arasında istatistiksel anlamda çok önemli negatif (p<0.01), TĠK stokları ile pozitif ancak önemsiz (p>0.05) bir iliĢki bulunmuĢtur. Toprakların TOK stoklarının artırılması için organik artıkların toprağa ilave edilmesi gerekir. Anahtar kelimeler: Adıyaman toprakları, toprak organik karbon, inorganik karbon INTRODUCTION Southeastern Anatolia Project (GAP) region that consists of 9.7% of Turkey. It has a surface area of ~7.58 Million hectare (Mha) which this area 3.2 Mha is cultivated and cultivated area 1.72 Mha includes irrigable lands. In the region, where arid and semi-arid climate conditions prevail, water is a restraining factor. During the periods of insufficient precipitation, agricultural produce could be 523 damaged. One of the largest similar projects globally, Southeastern Anatolia Project aims to irrigate 1.72 million hectares (Mha) of land. Albeit still incomplete, the project already altered the crop pattern in certain irrigated parts of the region and new crops are tried. Significant studies are conducted worldwide to prevent the increase in atmospheric temperatures that occurred after the industrial revolution. The main purpose of these studies is to bind increasing atmospheric carbon dioxide (CO 2) to the soil. To accomplish this, ground surface and underground biomass should be increased. Soil biomass could only be increased through irrigation. To get rid of the monoculture agriculture in the region, irrigated farming gained importance (Sakin, 2010). Global carbon cycle became a significant subject for almost all fields of science (biology, geology, oceanography, agrology, etc.) during the last 40 – 50 years (Falkowski et al., 2000). It was reported based on long-term measurements that atmospheric carbon dioxide concentration increased 30% since the industrial revolution. It was claimed that although the effect of the changes in land use management was 25%, most of the increase was due to utilization of fossil fuels although the effect of the changes in land use management was 25% (Eshel, 2005; Marland et al., 2007). Increases in modern farming techniques used in agricultural activities and carbon emissions from agricultural areas raised the suspicion of scientists. In fact, soils are both the main source and repository of atmospheric CO2. In other words, soil is an important medium for carbon storage and balancing carbon emissions. Carbon stock has organic and inorganic sources. Organic carbon sources are known, however, there is not much knowledge about inorganic carbon stocks. Carbonate pools are more stable and capable of holding carbon for extended periods of time when compared to organic carbon pools. In general, carbonates are created in arid regions where grass and bushes are prominent (Cerling, 1984). Formation of secondary or pedogenic carbonates, according to certain researchers, occurs via disintegration – subsidence mechanism (Rabenhorst et al., 1984). Carbon does not play a significant role only in plant reproduction and environmental functions, but also in global carbon cycle. Inhibition of atmospheric carbon in the soil and biomass does not only reduce the greenhouse effect, but also increase the soil quality (Mermut, 2006). Soils are the largest pool of terrestrial carbon and carbon contained in this medium is 3 times of the carbon in vegetation and 2 times of the atmospheric carbon. It was predicted that soil (at 1 m depth) contains 1500 Pg C (Schlesinger and Andrews, 2000), 1580 Pg C (Houghton, 2007), and at 2 m depth; 2500 Pg C (Amundson, 2001). In a study by Janzen (2004), it was reported that more carbon is found in inorganic form in depths over 1 m. Although there are limited number of studies on surface soil carbon stocks, new studies are being conducted during recent years. In these studies, Schwendenmann et al. (2007) determined surface (0 – 5 cm) carbon stocks in soils under different cultivation conditions (forests, cleared lands, pastures and afforested areas) as 2.24, 1.56, 1.59 and 2.94 kg C m-2, respectively, Sakin et al. (2014; 2015), in a study conducted in the region with surface soil (0 – 20 cm) carbon stocks, found that surface SOC amount varied between 1.6-4.36 kg C m-2, SIC amount between 0.00-6.00 kg C m-2, and SOC and SIC stocks between 24.43-65.57 and 0.00-91.62, respectively. The objective of the present study is to conduct carbon analyses on soil samples obtained from Adıyaman province surface soils (0 – 20 cm) and determine soil surface carbon concentration and stock. MATERIAL and METHODS The field of study was located between 38° 07'' N latitude and 38° 51'' E longitude and included an area of 720788 hectares. In the region, the soil consists of alluvial, brown forest, brown, noncalcareous brown forest, non-calcareous brown, colluvial, red Mediterranean, red-brown Mediterranean, and reddish brown large earth groups (Figure 1) (KHGM, 1984). The earth in the region is within the orders of Aridisol, Verdisol and Vertisol (Dinc et al., 1997; FAO / UNESCO, 1990). Based on earth taxonomy, moisture regime of the field of study is classified as Xeric, and earth temperature regime as Mesic (Dinc et al., 1997). Long-years average climate data (1950 – 2015) shows that mean temperature was 31.1°C, the highest temperature was measured as 37.7°C in July, and the lowest temperature was measured as 1.3°C in January. Average total precipitation was 712.6 mm (MGM., 2015). 524 Figure 1. Large Earth Groups in the Field of Study Samples were taken at 0 – 20 cm soil depth and randomly. Collected soil samples were first air dried and grinded and sifted in a < 2 mm sieve. Sample bulk densities (BD) were calculated using the equation below (Eq. 1) that was developed by Sakin et al. (2011) Soil surface organic carbon concentrations were calculated with Equation 2 and carbon stocks were calculated using Equation 3. Equation 4 was used to determine surface inorganic carbon concentrations and Equation 5 was used to calculate SIC stocks. BD=19.167-SOM / 11.7 (1) SOCd=BDi*SOCi*Di (2) SOCs=SOCd*A (3) SICd= BDi* Di*(SICi*0.12) (4) SICs=SICd*A (5) BD, bulk density (g cm-3); SOM, soil organic matter (%); SOCd, soil organic carbon concentration density (kg m-2); SICd, soil inorganic carbon concentration density (kg m-2); SOCi, soil organic carbon (%); SICi, soil inorganic carbon (%); Di, depth (cm); SOCs, soil organic carbon stocks (Tg); A, area (m2). Soil organic carbon content was identified with wet decomposition method (Walkley, 1947), inorganic carbon content with calcimeter (Allison and Moodie, 1965) methods. RESULTS and DISCUSSION Descriptive statistical analysis results of soil samples collected from the field of study are presented in Table 1. According to these results soil organic carbon content varied between 0.88-3.06 kg m-2, soil inorganic carbon content varied between 0.32-26.40 kg m-2, and bulk density varied between 0.85-1.70 Mg m-3. Sakin et al. (2016) reported similar soil SOC content (1.22-2.97 kg m-2), SIC content (1.08-40.63 kg m-2) and bulk density (0.95-1.50 Mg m-3) figures in a study they conducted in ġırnak region. In another study conducted by Sakin et al. (2014) in Diyarbakır region, soil SOC and SIC content were determined as 1.6-4.36 and 0.0-6.0 kg m-2, respectively. Arid and semi-arid climate 525 conditions, high oxidation ratio and poor vegetation are the culprits for low organic substance content in the region (Sakin, 2010; Sakin and Munis, 2016). Due to the fact that the region is arid and semiarid, high carbon content accumulation is not expected. Because, disintegration and decomposition are high, but influx of organic carbon and organic wastes into the soil are limited. Accumulation is low due to disintegration and decomposition. As a result of these characteristics of the climate, carbon deposit capacity of the soil is low as well. Sakin (2013) obtained similar results in the same region. Furthermore, the researcher reported that soil inorganic carbon content was about 2 times of soil organic carbon content. SOC content in the soil located at the northern sections of the region was higher than the soil in the southern sections. In the highlands (of the north), since the climate is cooler and there is more precipitation, biomass is rich and abound. As a result, there is higher carbon influx to the soil. This fact demonstrates the effect of topography and cultivation of the land on carbon content and stocks. This idea was supported in several studies conducted worldwide (Entry et al., 2004; Lal, 2004). Agricultural lands usually contain less organic matter when compared to natural areas. It was reported that this is due to decreased soil carbon influx, rapid decomposition of organic carbon due to cultivation and transportation of surface soil as a result of erosion (Paustian et al., 2004), and losses due to other factors. Studies also confirmed that suitable land management practices could increase carbon content especially in cultivated lands (West and Post., 2002). Table 1. Descriptive Statistical of soil parameters Soil parameters SOC (kg m-2) SIC (kg m-2) BD (Mg m-3) N Minimum Maximum Mean Std. Error Std. Deviation 249 249 249 0.88 0.32 0.85 3.06 26.40 1.70 1.76 7.94 1.41 0.06 0.92 0.02 0.51 6.78 0.19 Soil sample correlation values are given in Table 2. Based on the data depicted in Table 2, there was statistically very significant correlation between soil SIC and SOC content (p < 0.01). A very significant negative relationship between bulk density and SOC and an insignificant positive relationship between bulk density and SIC were identified and as BD increased, SOC content decreased or as SOC increased, BD decreased. Since soil samples were not collected in the study field for BD, it was calculated using the inequation developed by Sakin et al. (2011) Thus, it was observed that soil sample BDs were a little high. Israelsen and Hansen (1962) reported soil bulk density values based on soil texture classes as 1.55-1.80 in sandy soils, 1.40-1.60 in sandy loamy soils, 1.35-1.50 in loamy soils, 1.30-1.40 in clayey loamy soils, 1.30-1.40 in silty clay soils, and 1.20-1.30 Mg m-3 in clayey soils. Sakin et al. (2016) indicated a negative correlation between soil bulk density and organic matter content (r= -0.88, p<0.01). As soil organic carbon content increased, soil bulk density decreased. This was explained with the fact that organic residue (plant roots, organisms, capillary roots, etc.) coming in between mineral particles in the soil and decaying there. As soil organic content increases, bulk density decreases and as bulk density increases, organic substance content decreases, in other words mineral substance content increases. Table 2. Correlations of between some soil parameters SOC (kg m-2) Soil parameters SIC (kg m-2) BD (Mg m-3) SIC (kg m-2) ** Pearson Correlation Sig. (2-tailed) Pearson Correlation Sig. (2-tailed) 0.364 0.007 -0.129** 0.354 0.116* 0.403 *p<0.05;** p<0.01 Soil SOC stock were similar to soil in alike climate and environments, and even sometimes higher than the latter. High soil SIC stock was explained by clayey soils of the region (Sakin and Sakin, 2015b). In several studies, it was reported that clay surrounds SOC, preserving it against 526 disintegration and decomposition (Kölbl and Kögel-Knabner, 2004). In addition, certain scientists expressed that high extractable aluminum and allophone content in the soil preserve SOC (Percival et al., 2000; Krull et al., 2003). Certain others stated that soil clay is a significant factor in nitrogen cycle and plays a role in nitrogen mineralization (Cote et al., 2000). Average SOC and SIC stocks in Adiyaman province soils were determined as 12.69 Tg and 57.23 Tg. In other studies conducted on surface soil in the region SOC and SIC stock values were determined as 41.53 - 43.51 Tg in Diyarbakır province (Sakin et al., 2014), 14.75 81.46 Tg in ġırnak province (Sakin et al., 2016), and 22.00 - 56.15 Tg in Mardin province soils (Sakin et al., 2015), respectively. SIC / SOC ratio in soil in the region varied between 1.05 and 5.5. In certain international studies (Bouwman, 1990; Paul et al., 1997; Lal, 1995), it was stressed that land use systems had significant effects on SOC pools, while the effect of SIC pool on greenhouse gases was not clearly understood. Researchers reported that SIC pool is observed primarily in arid region soils and it was generally 2 – 5 times more prevalent when compared to SOC. Results of these studies were consistent with the findings of the present study. CONCLUSION Average SOC and SIC concentrations of the soil samples collected randomly in the region and at 0 – 20 soil depth were 1.76 and 7.94 kg m-2, and soil SIC concentration was approximately 4.5 times that of soil SOC. Soil SOC and SIC stocks were calculated as 12.69 and 57.23 Tg. Average BD of the regional soil was identified as 1.41 Mg m-3. There was a statistically very significant and negative relationship between soil SOC content and BD and positive but insignificant relationship between SOC content and SIC content. Regional soil SOC content was consistent with that of other regions with similar climate, soil and environmental conditions. In certain areas, it was even higher. High soil SOC content is explained with clayey and calcareous nature of the local soil. It was conceived and evidenced in several studies that the existence of clay, lime and other cations in the soil preserves it against disintegration and decomposition. Soil organic carbon is significant in formation of soil aggregates. Soils with good aggregate development are more resistant against erosion. This provides and protects the water-air-nutrition balance of the soil. It also provides nutrients for the organisms living in the soil. Results of previous studies conducted in the region were similar to those of the current study. This confirms the accuracy of our study. REFERENCES Allison, L. E., Moodie, C. E., 1965. Carbonate. In: C.A, Black et al (ed). Metods of Soils Analysis. Part 2. Agronomy 9 (1). Am. Soc. of Argon., Inc., Madison, pp. 1379 – 1400, Wisconson U.S.A. Amundson, R., 2001. The Carbon Budget in Soils. Annu. Rev. Earth Planet. Sci., 29; 535 – 562. Bouwman, R.A., Reeder, J. D., Lober, R.W., 1990. Changes in the Soil Properties in a Central Plains Rangeland Soil after 3, 20 and 60 years of Cultivation. Soil Science, 150; 851 – 857. Cerling, T., 1984. The Stabil Isotopic Composition of Modern Soil Carbonate and its Relationship to Climate. Earth Planet. Sci. Lett., 71; 229 – 240. Cote, L., Brown, S., Pare, D., Fyles, J., Bauhus, J., 2000. Dynamics of carbon and nitrogen mineralization in relation to stand type, stand age and soil texture in the boreal mixedwood. Soil Biology & Biochemistry, 32 (8-9), 1079-1090. Dinç. U., ġenol, S., Gök, M., Özbek, H., PeĢtemalcı, V., Çullu, M.A., Dingil, M., BaĢyiğit, L., Öztekin, E., Akça, E., Kaya, K., Kapur, S., Sarıyev, A., Güzel, N., Karaman, C., Derici, R., Gülüt, K., Çakmak, Ġ., OrtaĢ, Ġ., Ġbrikçi, H., Çelık, Ġ., Dinç, A. O., Kılıç, S., Öztürk, N., Çolak, A. K., Onaç, Ġ., ÇoĢkan, A., Kandırmaz, M., Torun, M. B., Eker, S., Barut, H., Öztürk, L., 1997. Adıyaman Kahta Ovası sulama projesi sahası detaylı toprak etütleri. I. Cilt T.C BaĢbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Etüt ve Proje Daire BaĢkanlığı, Ankara. Entry, J.A., Sojka, R.E., Shewmaker, G.E. 2004. Irrigation Increases Inorganic Carbon in Agricultural soils. Environ. Manage., 33; 309 – 317. Eshel, G. 2005. The Role of Soil Inorganic Carbon in Carbon Sequestration. Doctor of Philosophy in Soil Science and Biogeochemistry. California University, 51p. 527 Falkowski, P. G., Scholes, R. J and Boyle, E., 2000. The Carbon Cycle: A Test of Our Knowledge of Earth System. Science, 290; 291 – 296. FAO / UNESCO., 1990. Soil map of the world. World soil resources report 60. FAO, Rome. Houghton, R. A., 2007. Balancing the Global Carbon Budget. Annual Review of Earth and Planetary Sciences, 35; 313 – 347. Israelsen, O.W., Hansen, V.E., 1962. Irrigation Principles and Practices. Third Edition. Capter 8. John Wiley and Sons. New York. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1984. Adıyaman Arazi Varlığı Revize ÇalıĢmaları. BaĢbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Etüt ve Proje Daire BaĢkanlığı. Krull, E. S., Baldock, J. A and Skjemstad, J. O., 2003. Importance of Mechanisms and Processes of the Stabilisation of Soil Organic Matter for Modelling Carbon Turnover. Functional Plant Biology, 30; 207 – 222. Kölb, A., Kögel-Knabner, I., 2004. Content and composition of free and occluded particulate organic matter in a differently textured arable Cambisol as revealed by solid-state C-13 NMR spectroscopy. J. Plant Nutr. Soil, 167:45-55. Lal, R., 1995. The Role of Residue Management in Sustainable Agricultural Systems. Journal of Sustainable Agriculture 5; 71 – 78. Lal, R. 2004. Soil Carbon Sequestration Impacts on Global Climate Change and Food Security Special Section. Science, 34; 1549 – 1700. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2015. Adıyaman Ġli uzun yıllar iklim verileri envanteri, Ankara. Marland, G., Boden, T. A., Andres, R. J., 2007. Global, Regional and National CO 2 Emissions. http://cdiac.ornl.gov/trends/emis/ meth_reg.html, USA. Mermut, A. R., 2006. Carbon Sequestration for Degraded Land. Soil Science, 2; 9 – 19. Paul, E.A., Paustian, K., Elliott, E.T., Cole, C.V. 1997. Soil Organic Matter in Temperate Agroecosystems: Long - term Experiments in North America. CRC Press, Boca Raton, 424p. Paustian, K., Babcock, B., Kling, C., Hatfield, J.L., Lal, R., Mccarl, B., Mclaughlin, S., Post, W.M., Mosier, A.R., Rice, C., Robertson, G.P., Rosenberg, N.J., Rosenzweig, C., Schlesinger, W.H., Zilberman, D. 2004. Climate Change and Greenhouse Gas Mitigation: Challenges and Opportunities for Agriculture. Council for Agricultural Science and Technology. Task Force Report No. 141, 120p. Percival, H.J., Parfitt, R.L. and Scott, N.A., 2000. Factors controlling soil carbon levels in New Zealand grasslands: is clay content important? Soil Science Society of America Journal, 64 (5), 1623-1630. Rabenhorst, M. C., Wilding, L. P and West, L. T., 1984b. Identification of Pedogenic Carbonates Using Stable Carbon Isotope and Microfabric Analyses. Soil. Sci. Soc. Am. 48; 125 – 132. Sakin, E., 2010. Carbon balance and stocks in soils of Southeastern Turkey. Harran University Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Soil Science, 234p, Sanliurfa. Sakin, E., Deliboran, A., Tutar, E., 2011. Bulk density of Harran plain soils in relation to other soil properties. African Journal of Agricultural Research, 6(7): 1750-1757. Sakin, E., Sakin, E.D., 2013. The comparison of carbon stocks in cleared land-mined and surrounding agricultural soils. Journal of Food, Agriculture & Environment Vol.11 (3&4): 2433-2435. Sakin, E., Sakin, E.D., Seyrek, A., 2014. Diyarbakır Ġli Yüzey Topraklarının Karbon Stokları Ve Miktarları. Harran Tarım ve Gıda Bilimleri Dergisi 18 (2), 1-7. Sakin, E., Sakin, E.D., Kızılgöz, Ġ., 2015a. Mardin ili yüzey topraklarının karbon stokları. GAP VII. Tarım Kongresi, 28 Nisan-1 Mayıs 2015, ġanlıurfa, ss 216-220. Sakin, E., Sakin, E.D., 2015. Relationships between particle size distribution and organic carbon of soil horizons in the Southeast area of Turkey. Bulgarian Chemical Communications, 47 (2):526–530. Sakin, E., Sakin, E.D., Seyrek, A., 2016. ġırnak Ġli Topraklarının Yüzey Karbon Stokları. International Multidisciplinary Eurasian Congress, 11-13 July 2016, Odessa / UKRANIA, pp??. (in press) Schwendenmann, L., Pendall, E., Potvin, C., 2007. Surface soil organic carbon pools, mineralization and CO2 efflux rates under different land-use types in Central Panama. Tscharntke T, Leuschner C, Zeller M, Guhardja E, Bidin A (eds). The stability of tropical rainforest margins, linking ecological, economic and social constraints of land use and conservation, Springer Verlag Berlin 2007, pp 109-131. Schlesinger, W. H and Andrews, J. F., 2000. Soil Respiration and the Global Carbon Cycle. Biogeochemistry, 48; 7 - 20. Soil Survey Staff, 1975. Soil Taxonomy. A Basic System of Soil Classification for Making and Interpreting Soil Surveys USDA Soil Cons. Service, Apr. Handbook No: 436, p, 754, Washington D.C. Walkley, A., 1947. A Critical Examination of a rapid Method for Determining Organic Carbon of Soils. Soil Sci., 63; 251 - 263. West, T.O., Post, W.M. 2002. Soil Organic Carbon Sequestration Rates by Tillage and Crop Rotation. Soil Sci. Soc. Am. J., 66; 19 - 30. 528 Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörler; Konya Ġli Yunak Ġlçesi Örneği Serkan KARAKUġ TMO, Çumra, Konya serkan.karakus@tmo.gov.tr Cennet OĞUZ* S.Ü. Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya coguz@selcuk.edu.tr Özet Tarım ekonomik sosyal ve teknik yönleriyle diğer sektörlerden farklıdır. Bu gün tarım bilgiye dayalı niteliğini giderek arttırmaktadır. Tarımsal yenilik, tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni veya geliĢtirilmiĢ yöntemleri kapsar. Yeni bilgi ve teknolojilerin üreticiler tarafından benimsenmesi, kullanılması tarımsal verimliliğin arttırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanması için oldukça önemlidir. Bu çalıĢmada basit tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılarak örnek hacmi 43 olarak tespit edilmiĢtir. GörüĢme yapılan çiftçiler rastgele seçilmiĢ ve anketler gönüllü olarak çiftçilerin istekleri doğrultusunda doldurulmuĢtur. Buna göre üreticilerin yeniliklere karĢı olan ilgileri ve benimseme eğilimlerinin üreticilerin, yaĢı, eğitimi, mesleki tecrübesi, arazi varlığı ve kitle iletiĢim araçlarını kullanma düzeyleri ile doğru orantılı olduğu tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Tarım, Yenilik, Yunak ilçesi, Konya ili The Factors Affecting on Adoption of Agriculture Innovations; Case Study in Yunak County of Konya Province Abstract Agriculture is different from others sectors in the aspects of social, technical and economical areas. Nowadays agriculture based on knowledge is gradually increasing. Agricultural innovation includes new or developed methods which are used in the agricultural production process. Being assumed and used by farmers of the new technology is vital to increase agricultural productivity and to development in the rural areas. The Basic randomly sampling method was used in 43 selecting the farms in the research area. The farmers were selected randomly and those who are willingly and voluntarily cooperate with the researches were interviewed in Yunak. According to this study farmer‘s tendency to the agricultural innovation is balanced with their age, education, professional experience, and existence of land and the level of using mass media. Keywords: Agriculture, Innovation, Yunak County, Konya province 1.GĠRĠġ Tarım, ekonomik sosyal, politik ve teknik yönleriyle diğer sektörlerden farklıdır. Ayrıca temel ihtiyaç maddeleri olması nedeniyle stratejik bir öneme sahiptir. Bugün tarım bilgiye dayalı niteliğini giderek arttırmaktadır (Kızılasalan, 2009). Tarımsal geliĢmenin temelinde bilgi vardır. Yeni bilgi ve teknolojilerin üreticiler tarafından benimsenmesi ve kullanılması tarımsal verimliliğin arttırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanması için oldukça önemlidir. Tarım sektörü nüfusun temel ihtiyaçlarını karĢılamasının yanı sıra ülke ekonomisinde de büyük bir paya sahiptir. Tarımdaki geliĢmenin sürdürülebilir olması için sürekli olarak değiĢen ve geliĢen teknolojinin beraberinde getirdiği yeniliklerin hızlı bir Ģekilde sektöre uyum sağlaması gerekmektedir. Tarımsal yenilik, tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni veya geliĢtirilmiĢ girdileri ve yöntemleri kapsar. Bunlar üretimi ya da verimi arttırıcı teknik uygulamalardır (Tatlıdil, 1997). Tarımsal yeniliklerin benimsenmesi ve yayılması teknoloji transferinin hızlandırılmasını ve teknoloji üretiminin daha yararlı hale getirilmesini 529 sağlamaktadır. Günümüzün en belirgin özelliklerinden biriside teknolojinin hızla geliĢmesidir. Tarım sektörü de bu geliĢmelerden soyutlanamaz. Bundan dolayı tarımsal üretim teknik ve yöntemleri sürekli olarak geliĢmektedir. Tarımsal üretimin her aĢamasında sayısız teknolojik özellik, üreticilerin kullanımına sunulmaktadır. Türkiye gibi nüfusu hızla artan, kiĢi baĢına düĢen ortalama gelir düzeyi düĢük ve sanayileĢme sürecinde bulunan ülkelerde tarım ürünlerine olan gereksinim her yıl önemli oranda artmaktadır. Bir yandan artan gereksinimin karĢılanması, diğer yandan dıĢ satım olanaklarının geliĢtirilmesi yolu ile sanayileĢme için gerekli hammadde ve dövizin elde edilmesi, tarımsal üretimde sürekli ve hızlı bir artıĢın gerçekleĢtirilmesiyle olabilir. Türkiye de bu nedenle birim alandan sağlanan üretimin arttırılması yeni teknolojilerin (üretim teknik ve yöntemleri) kullanılmasıyla olanaklıdır. Son yıllarda her alanda hızlı bir modernizasyon ve teknolojik ilerleme kaydeden Türkiye, tarım politikalarını da bu geliĢme ile paralel sürdürmektedir. Tarımsal amaçlı yapılan tüm proje ve çalıĢmalar teknoloji ile desteklendiği sürece baĢarıya ulaĢmaktadır. Yeni bir fikrin, bilginin veya yeniliğin bireyler ya da toplumlar arasında yayılması ve benimsenmesi çeĢitli bilimsel disiplinlerin konuları içine girmektedir (Tatlıdil, 1997). Bilginin üretilmesi, çiftçinin anlayabileceği biçime dönüĢtürülerek yayılması ve çiftçiler tarafından algılanıp kullanılmasının birbirini tamamlayan bir döngü içerisinde geçekleĢtiği ifade edilmektedir (AktaĢ, 2005). Bu nedenle gerek tarımsal yayım faaliyetlerinde etkinliğin sağlanmasında gerekse yapılan araĢtırmaların amacına ulaĢması için tarımsal yeniliklerin çiftçiler tarafından benimsenmesi ve uygulanması oldukça önemli bir konudur. Bu kapsamda çalıĢmada tarımsal yeniliklerin benimsenmesi üzerinde etkili olan faktörler belirlenmiĢtir. Türkiye‘de tarımsal yeniliklerin yayılması ve benimsenmesi konusunda daha önce yapılmıĢ bilimsel araĢtırmalar her ne kadar sınırlı olsa da bu çalıĢma ile elde edilen sonuçlar ileride konu ile ilgili yapılacak olan bilimsel çalıĢmalara katkı sağlayacağı ifade edilebilir. 2. MATERYAL VE METOD 2.1 Materyal AraĢtırmanın ana materyali, örneğe çıkan tarım iĢletmelerinden anket yolu ile elde edilen bilgiler oluĢturmuĢtur. ĠĢletmelere uygulanan anket formlarının hazırlanmasında araĢtırma konusu ve bölgedeki tarım iĢletmelerinin özellikleri dikkate alınarak Selçuk Üniversitesi Tarım Ekonomisi bölümünde çeĢitli araĢtırmalarda kullanılan anket formlarından da yararlanılmıĢtır. Anket yöntemi ile elde edilen veriler 2011- 2012 üretim dönemine ait olup anketler bizzat araĢtırıcı tarafından üreticilerle gönüllük ilkesi doğrultusunda doldurulmuĢtur. Anket sonuçlarından elde edilen verilerin yanı sıra çeĢitli kurum ve kuruluĢların web sitelerinden, konu ile ilgili daha önce yapılmıĢ çalıĢmalardan ve istatistiklerden de yararlanılmıĢtır. 2.2 Metot AraĢtırmada örnek hacminin hesaplanmasında basit tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıĢtır. Sonlu popülasyonlar için geliĢtirilmiĢ olan aĢağıdaki formül kullanılmıĢtır (GüneĢ ve Arıkan, 1988; Yamane, 2001). n= N. σ 2/(N-1).D2+ σ 2 Formülde; N: Ana kitledeki birim sayısını n: Örnek büyüklüğünü σ: Standart Sapma D: d2/t2 d: Ana kitle ortalamasına izin verilen hata miktarıdır. t: Ġzin verilen güvenlik sınırının (t) dağılım tablosundaki değeridir. Yunak Gıda Tarım ve Hayvancılık Ġlçe müdürlüğü Çiftçi Kayıt Sisteminden alınan kayıtlar örnekleme çerçevesini oluĢturmuĢtur. Bu örnekleme çerçevesinden iĢletmelerin arazi geniĢlikleri göz önünde bulundurularak % 95 güven sınırında % 5 hata ile örnek hacmi 43 olarak hesaplanmıĢtır. Örneğe çıkan iĢletmeler tesadüfi olarak belirlenmiĢ ve bu iĢletmeler ile yüz yüze görüĢülerek anket formları doldurulmuĢtur. 530 3.TARIMSAL YENĠLĠKLER Tarımsal yenilikler, tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni veya geliĢtirilmiĢ girdileri ve yöntemleri kapsar. Yeni bir tohumluk çeĢidi, bir gübre çeĢidi ve toprak iĢlemede yeni bir yöntem örnek olarak verilebilir. Bunlar üretimi ya da verimi artırıcı teknik uygulamalardır. Ele alınan teknik ya da uygulama yayımcı için yeni olmayabilir. Önemli olan, onun üretici açısında yeni olmasıdır. 3.1 Yenilik Kavramı Bir kiĢi tarafından bir nesne, pratik ya da bir fikrin yeni olarak fark edilmesi diğer bir deyiĢle yeni olduğunun algılanmasıdır. Bir fikrin yeni olması basitçe yeni bilgi olmasını gerektirmez. Bir yeniliğin bir kiĢi tarafından bir zaman boyutunda yeni olduğu bilinmeli, yararlı olup olmadığının henüz farkında olmamalı, benimsenmemiĢ ya da ret etmiĢ olabilir. Günümüzde bilgisayarlar, televizyon eğitimi, doğum kontrol hapları, kürtaj, kimyasal ot ilaçları, LSD, kalp nakilleri, tüp bebek ve lazer ıĢınları yenilik olarak kabul edilebilir. GeliĢmiĢ toplumlarda yaĢayanlar için bu sayılan yeniliklerin çoğu ya benimsenmiĢ ya da yayılma süreci devam etmektedir. Yenilik göreceli bir kavram olup bir toplumda yenilik olarak algılanan bir fikir, baĢka toplumda çoktan benimsenmiĢ olabilir. Bu yenilik listeleri çoğaltılabilir maddesel ürünler, ideolojik inançlar, sosyal hareketler ve benzeri konularda çok çeĢitli biçimlerde gösterilebilir (AktaĢ, 2003) 3.2. Yenilikleri Benimseme Süreci Bireyin yeniliği ilk kez duymasından onu benimsenmesine kadar geçen sürece yenilikleri benimseme süreci denir. KiĢiler genellikle bir yeniliği duyar duymaz benimsemezler. Benimseme kararı ancak zaman içinde oluĢan bazı etki ve incelemelerin bir sonucudur. Tarımda yeniliklerin yayılması ve benimsenmesi ile ilgilenen araĢtırıcılar, benimseme sürecinin birbirini izleyen safhalar, evreler ya da basamaklar halinde incelemektedir. En yaygın olanı benimseme sürecinin beĢ safha halinde incelenmesidir. Bunlar; haberdar olma, ilgi duyma, değerlendirme, deneme ve benimsemedir (AktaĢ, 2005). 3.2.1. Haberdar Olma: Bireyin yeniliği ilk kez duyduğu safhadır. Bu ilk aĢmada yeniliğin varlığından haberdar olunur ve bazı genel bilgiler elde edilir. Ancak bu bilgiler eksiktir (AktaĢ, 2005). 3.2.2. İlgi Duyma: Bu safhada birey haberdar olduğu bilgiye ilgi duyar. Yeniliğin yararları ve uygulamasına iliĢkin bilgi alır (AktaĢ, 2005). 3.2.3. Değerlendirme: Bireyin söz konusu yeniliğin kendi koĢullarında uygulanabilirliğini ve kendisine neler kazandırabileceğini, elde ettiği bilgilerin ıĢığında zihinsel olarak değerlendirdiği safhadır (AktaĢ, 2005). 3.2.4. Deneme: Kendi özel koĢulları için yeniliğin değerlendirmesini olumlu olarak yapan birey, yeniliği tümüyle benimsemeden önce sınamak gereksinimini duyar. 3.2.5. Benimseme: Bireyin yeniliği benimseme kararı verdiği safhadır. Yani üretici tarımsal yeniliği tümüyle ve sürekli olarak uygulamaya geçer. Hiç kuĢkusuz bu safhalar bütün bireylerin, tüm yenilikler için teker teker aĢmaları gereken safhalar değildir. Bunlar araĢtırıcılara, benimseme olayını açıklama ve incelemede yardımcı olan bunun yanında üreticilere bu konuda sorular sorulduğunda kolayca anlayabilecekleri ve yanıtlayabilecekleri kavramlardır (Tatlıdil, 1997). 4. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA 4.1 Araştırıma Alanındaki İşletme Sahiplerinin Sosyo-Ekonomik Özellikleri Tarım iĢletmelerinde kullanılan, üretim faktörlerinden maksimum verim alınabilmesi için bu üretim faktörlerinin etkin bir Ģekilde kullanılabilmesi büyük oranda iĢletme yöneticisi, iĢletme ve ya iĢletme sahibinin iĢletme yönetimi için aldığı kararlara bağlıdır. Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde tarım iĢletmelerinin iĢletme yöneticileri genellikle iĢletme sahipleridir. ĠĢletme sahibinin yaĢı, eğitim durumu, mesleki tecrübesi, yıllık ortalama geliri vb. özellikler baĢarılı bir iĢletme yöntemi ve sürdürülebilir bir geliĢme için önem arz eden faktörlerdir. Üreticinin; gelir seviyesi yükseldikçe tarımsal yeniklere olan isteği artmakta, yaĢı ilerledikçe tarımsal yayım hizmeti almaya ve tarımsal yayım hizmetlerinden yararlanmaya daha az ilgi göstermekte ve mesleki deneyimleri arttıkça eğitim seviyesi ve yaĢa göre tarımsal yenilikleri tanıma ve benimseme artmakta veya azalmaktadır. Ankete katılan iĢletme sahiplerinin tamamı erkektir. Ġncelenen iĢletmelerde iĢletme sahiplerinin sosyoekonomik özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. 531 Tablo 1: Ġncelenen iĢletmelerde çiftçilerin sosyo-ekonomik durumu ĠĢletmecinin YaĢı (Yıl) 15-49 50- + Toplam Mesleki Deneyimi (Yıl) 1-10 11-25 26- + Toplam ĠĢletmecinin Eğitim Düzeyi Ġlköğretim Ortaöğretim Lisans Toplam ĠĢletmecinin Yıllık Ortalama Geliri 0-5000 5001-10000 10001-15000 15001- + Toplam Frekans (adet) 18,00 25,00 43,00 Oran (%) 41,86 58,14 100,00 3,00 15,00 25,00 43,00 6,97 34,89 58,14 100,00 3,60 6,00 1,00 43,00 83,72 12,95 2,33 100,00 4,00 5,00 19,00 15,00 43,00 9,30 11,62 44,18 34,90 100,00 Tarımsal yayım faaliyetleri açısından değerlendirildiğinde ise çiftçinin eğitim seviyesi yükseldikçe tarımsal yayım faaliyetlerini alma talepleri de artmaktadır. Ayrıca yeniliği erken benimseyenlerin, geç benimseyenlere oranla daha eğitimli oldukları belirtilmektedir (AktaĢ, 2003). 4.2. İşletmelerin Arazi Mülkiyet Durumları Arazi, tarımsal üretimin vazgeçilmez temel öğesidir. Arazinin kıt olması, ona olan talebin nüfus artıĢı ile daha da yoğunlaĢmasına, tarımsal üretimde arazi mülkiyetinin ve kullanma Ģeklinin önemini gittikçe artırmaktadır (Bülbül, 1979). Ġncelenen iĢletmelerde arazi varlığı mülkiyeti durumu Tablo 2‘de verilmiĢtir. Tablo 2. Ġncelenen iĢletmelerde arazi mülkiyet durumu Arazi Mülkiyet Durumu Mülk Arazi Kiraya Tutulan Arazi Ortakçılıkta ĠĢletilen Arazi Toplam Ortalama (da) 234,83 35,34 13,02 283,19 Oran (%) 82,93 12,48 4,59 100,00 AraĢtırma alanında ortalama iĢletme geniĢliği Türkiye ortalamasının üzerinde olmakla beraber, kurak olmasından dolayı iĢletme gelirinin sınırlayan bir faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ortalama arazi geniĢliğinin fazla olması makineleĢmenin ve tarımda yeni teknolojilere olan ilginin artmasına neden olmaktadır. 4.3. İncelenen İşletmelerin Tarımsal Yayım ve Yeniliklere Karşı Davranışları AraĢtırma alanındaki iĢletmelerin % 55,81‘i herhangi bir kooperatife veya üretici birliğine üye iken, % 44,19‘u ise üye değildir. Kooperatif veya üretici birliğine üye olan iĢletmelerin % 33,33‘ü tarım kredi kooperatifine, % 25‘i köy kalkınma kooperatifine %16,66‘sı tarım satıĢ kooperatifine, % 12,50‘si sulama birliğine ve % 12,50‘si de damızlık sığır yetiĢtirici birliğine üyedirler. AraĢtırma alanındaki iĢletmelerin tümünün tarımsal yeniliklerden haberdar oldukları belirlenmiĢtir. Buna göre araĢtırma alanında incelenen iĢletmelerin, %67,79‘u yenilikleri radyo ve televizyondan, %11,62‘si yayım elemanlarından, %11,62‘si Radyo, televizyon afiĢ ve ilanlardan, %9,32‘si TV/Radyo + Yayım elemanlarından ve %4,65‘i de afiĢ ve ilanlardan haberdar olmuĢlardır. Ġncelenen iĢletmelerin % 74,41‘inin ilk kez karĢılaĢtıkları bir tarımsal yeniliği, uzun bir araĢtırmadan sonra uyguladıkları,, % 9,32‘sinin hemen uyguladığı, %16,27‘sinin ise her hangi bir yenilik ile ilgilenmedikleri tespit edilmiĢtir. Ġncelenen iĢletmelerin % 53,48‘i yenilikleri gelirini arttırdığı için, %23,26‘sı maliyeti düĢürdüğü için ve %23,26‘sıda basit ve kolay olduğu için uygulamaktadırlar. ĠĢletmelerin %41,86‘sı 532 bilgileri diğer çiftçilerden, %25,59‘u ilçe tarım müdürlükleri + ziraat odalarından, %20,93‘ü tarım ilçe müdürlüklerinden, %6,97‘si sadece ziraat odalarından ve %4,65‘ide ziraat fakültelerinden almaktadırlar. Ġncelenen iĢletmelerde tarımsal yayım ve yeniliklere karĢı tutum ve davranıĢları Tablo 3‘te verilmiĢtir. Tablo 3. Ġncelenen ĠĢletmelerde Tarımsal Yeniliklere KarĢı Tutum ve DavranıĢlar Herhangi bir kooperatife ve Üretici birliğine üye misiniz? Evet Hayır Toplam Evet, ise hangisine üyesiniz? Köy kalkınma kooperatifine Tarım satıĢ kooperatifine Tarım kredi kooperatifine Sulama birliğine Damızlık sığır yetiĢtiricileri birliği Toplam Yeniliği nereden öğreniyorsunuz? TV/Radyo AfiĢ/Ġlan Yayımcılar TV/Radyo+AfiĢ/Ġlan TV/Radyo+Yayımcılar Toplam Yeni duyduğunuz bir yeniliği nasıl Uygulamaya baĢlarsınız? Hemen uygularım GeniĢ bir araĢtırma yaparım Uygulamıyorum Ġlgilenmiyorum Toplam Tarımsal bir yeniliği Neden uygularsınız? Gelirimi arttırdığı için Basit ve kolay olduğu için Maliyeti düĢürdüğü için Toplam Bilgi almada yararlandığınız kaynak? GTH Ġlçe Müdürlükleri Ziraat Odaları Ziraat Fakülteleri Diğer Üreticiler GTH ilçe müdürlüğü/ Ziraat Odaları Toplam Frekans (adet) Oran (%) 24,00 19,00 43,00 55,81 44,19 100,00 6,00 4,00 8,00 3,00 3,00 24,00 25,00 16,66 33,33 12,50 12,50 100,00 27,00 2,00 5,00 5,00 4,00 43,00 62,79 4,65 11,62 11,62 9,32 100,00 4,00 32,00 3,00 4,00 43,00 9,32 74,41 6,95 9,32 100,00 23,00 10,00 10,00 43,00 53,48 23,26 23,26 100,00 9,00 3,00 2,00 18,00 11,00 43 20,93 6,79 4,65 41,86 25,59 100,00 4.4 İncelenen İşletmelerin Kitle İletişim Araçlarını Kullanma Durumları Teknolojik geliĢimin tabii sonucu olarak günümüzde internet, telgraf, telefon, faks gibi haberleĢme araçları; gazete, radyo, internet, bilgisayarlar kitle iletiĢim araçları olarak iletiĢimin ayrılmaz parçaları durumuna gelmiĢtir. 533 Tablo 4. ĠĢletme Sahiplerinin Kitle ĠletiĢim Araçlarını Kullanma Durumları Ne Sıklık ile Gazete Okursunuz? Frekans (adet) Ayda Birkaç Kez Yılda Bir Kez Hiç Okumuyorum Toplam Ġnternet Kullanma Sıklığınız Haftada En Az bir Saat Ġhtiyaç Olduğunda Kullanmıyorum Toplam Tarım Fuarına Ne Sıklıkta Katılırsınız Yılda En Az bir Kez Katılmıyorum Toplam Yayım Elemanları ile GörüĢme Sıklığınız Altı Ayda En Az Bir Kez Yılda Bir Kez Hiç GörüĢmüyorum Toplam Oran (%) 29,00 1,00 13,00 43,00 67,43 2,32 30,25 100,00 2,00 16,00 25,00 43,00 4,65 37,20 58,15 100,00 23,00 20,00 43,00 53,89 46,11 100,00 25,00 8,00 10,00 43,00 58,12 18,60 23,28 100,00 Ġncelen iĢletmelerin %67,43‘nün ayda birkaç kez gazete okuduğu, % 30,25‘sinin hiç gazete okumadığı ve %2,32‘sinin yılda bir kez gazete okuduğu tespit edilmiĢtir. Ġncelenen iĢletmelerin tümünün her gün TV izledikleri tespit edilmiĢtir. Günümüzde hayatımızın her alanında hızlı bir Ģekilde yayılan internet tarım sektörünü de etkilemekte, Ġncelenen iĢletmelerin %58,15‘sinin internet kullanmadıkları, %37,20‘sinin internete ihtiyaç duydukları zaman ve %4,65‘inin haftada en az bir saat interneti kullandıkları tespit edilmiĢtir. Ġncelenen iĢletmelerin %58,12‘sinin altı ayda en az bir kez tarımsal yayım elemanları ile görüĢtükleri, %18,60‘ının yılda bir kez görüĢtüğü ve % 13,95‘inin de iki ay da bir kez görüĢtüğü tespit edilmiĢtir. 5. SONUÇ VE ÖNERĠLER AraĢtırma bölgesinde anket yapılan üreticilerin, yaĢları arttıkça tarımsal yeniliklere olan duyarlılıkları azalmaktadır. Daha genç ve dinamik üretici sayısının arttırılması tarımsal yeniliklerin benimseme düzeyini arttıracaktır. Eğitim seviyesi arttıkça, tarımsal yenilikleri kabul etme ve yeniliği benimseme sürecinin daha da kolaylaĢtığı tespit edilmiĢtir. Üreticilerin eğitim seviyelerinin yükseltilmesi tarımsal yeniliklere olan ilgiyi daha da arttıracaktır. Gelirlerin arması tarımsal yeniliğe olan ilginin ve benimsenme düzeyinin artmasını da olumlu yönde etkilemektedir. Üreticinin tarımsal gelirinin arttırılmasına yönelik olarak alternatif gelir çeĢitlendirici faaliyetler özendirilmelidir. Ġnternet kullanma düzeylerinin, gazete okuma sıklıklarının ve tarım fuarlarına katılımlarının artması, tarımsal yenilikleri duyma, ilgilenme, benimseme ve kullanma düzeylerini arttıracaktır. Bölgedeki tarım kuruluĢlarının ( Ġlçe Tarım Müdürlüğü, Ziraat Odası vb.) çalıĢmalarının yetersiz olduğu ve üreticilerin tarımsal yenilikle ile ilgili bilgi kaynaklarına ulaĢmada sıkıntı yaĢamaktadırlar. Tarım danıĢmanları ile görüĢemedikleri, tarım danıĢmanlarının köyleri gezmedikleri ve bu konuda çiftçilerin Ģikâyetçi oldukları tespit edilmiĢtir. Üreticilerin tarımsal yayım çalıĢmalarını yürüten tarım danıĢmanlarıyla sık sık görüĢmelerinin sağlanması tarımsal yeniliklerin benimsenmesini olumlu yönde etkileyecektir. 534 KAYNAKLAR AktaĢ, Y. (2005). ‗‗Tarımsal Yayım Önemli midir?‘‘ Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Sayı:9, Cilt:2, Sayfa:67-79, ġanlıurfa AktaĢ, Y. (2005). ‗‗ġanlıurfa‘da AĢiret Düzeni ve Tarımsal Yeniliklerin Belirlenmesi‘‘, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Dergisi, Sayı:11, Cilt:1, Sayfa:33-40, ġanlıurfa GüneĢ, T., Arıkan, R. (1988). ―Tarım Ekonomisi Ġstatistiği‖, Ankara Üniversitesi Ziraat Fak. Fakültesi Yayını, Yayın No:1049, Ankara. Kızılaslan, N. (2009). ‗‗Çiftçilerin Tarımsal Yayım Konusundaki tutum ve DavranıĢları‘‘, Tokat Ġli YeĢilyurt Ġlçesi Örneği, TÜBAV Bilim Dergisi, Sayı:4, Cilt:2, Sayfa:439-445, Tokat Özkaya, T. ve ark. (2004). ‗‗Tarımsal Yayım Hizmetleri ve Organizasyonu‘‘, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Ġzmir Sezgin, A. (2010). ‗‗Hayvancılığa Yönelik Yeniliklerin Benimsenmesinde Kitle ĠletiĢim Araçlarının Etkisini Analizi‘‘, Kafkas Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, Sayı:16, Cilt:1, Sayfa:1319, Erzurum. Sezgin, A. Kaya, T. ve Kumbasaroğlu, H. (2010). ‗‗Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörlerin Analizi Erzurum Ġli Örneği‘‘, Türkiye IX. Tarım Ekonomisi Kongresi, ġanlıurfa Tatlıdil, H. (1997). ‗‗Tarımsal Yeniliklerin Yayılması ve Benimsenmesi‘‘. TODAĠE, Ankara. Yamane, T. (2001).‖ Temel Örnekleme Yöntemleri‖, Çevirenler: Alptekin Esin, M.Akif Bakır, Celal Aydın, Esen Gürbüzsel, Literatür Yayıncılık, Ġstanbul. 535 The Effect of Relative Temperature And Humıdity on Soil Carbon Emission Ġbrahim TOBĠ Harran University, Sanliurfa / TURKEY itobi@harran.edu.tr Erdal SAKĠN* Harran University, Sanliurfa / TURKEY esakin@harran.edu.tr Abstract Among the greenhouse gases (CO2, N2O, CH4) that cause global warming, the most prevalent and dangerous one, carbon dioxide (CO2), which has the highest concentration, is rapidly increasing in the atmosphere. Especially the increase in the emission caused by agricultural activities demonstrates the dimensions of the danger. Several factors (relative moisture and temperature, radiation, cloudiness, soil moisture and temperature, etc.) have an impact on the carbon emission due to agricultural activities. The effect of relative temperature and humidity on soil carbon emission was examined in the present study. The study was conducted in Agriculture Faculty experimental area of Harran University between two different groups (cultivated-uncultivated) and with three replication between 2014 and 2016. Soil CO2 emission was measured with soda-lime method. Study results demonstrated that the highest soil CO2 emission was observed in uncultivated fields (58.07 g m-2 weekly-1) and the lowest soil CO2 emission (46.05 g m-2 weekly-1) was observed in cultivated fields. A very significant negative correlation was identified between carbon emissions in cultivated and uncultivated soils with relative humidity (r= -0.463, p<0.01) (r= -0.590, p<0.01). A positive correlation was identified between the emission in the same soils and relative temperature (r= 0.295, p<0.01) (r= 0.539, p<0.01). Also there was a very significant negative relationship between relative humidity and temperature (r= -0.810, p<0.01). As relative temperature increased, soil temperature increased as well, resulting in an increased soil CO2 emission. As relative humidity increased, soil moisture increased as well, resulting in a decrease in soil CO2 emission. Keywords: Greenhouse gases, relative temperature and moisture, soil BAĞIL SICAKLIK VE NEMĠN TOPRAKTAKĠ KARBON EMĠSYONUNA ETKĠSĠ Özet Global ısınmaya neden olan sera gazları (CO2, N2O, CH4) arasında, konsantrasyonu en fazla, en yaygın ve en tehlike olan karbondioksit (CO2) hızla artmaktadır. Özellikle tarımsal aktivitelerde ortaya çıkan emisyonun artması tehlikenin boyutunu ortaya koymaktadır. Tarımsal aktivitelerde ortaya çıkan karbon emisyonu üzerine pek çok faktör (bağıl nem ve sıcaklık, radyasyon, bulutluk, topraktaki nem ve sıcaklık vb) etki etmektedir. Bu çalıĢmada topraktan karbon çıkıĢına etki eden bağıl sıcak ve nemin etkisi incelenmiĢtir. ÇalıĢma 2014-2016 yılları arasında Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanlarında iki farklı grup (iĢlenmiĢ-iĢlenmemiĢ) arasında üç tekerrürlü olarak yürütülmüĢtür. Topraktan CO2 çıkıĢı Soda-Lime metodu ile ölçülmüĢtür. ÇalıĢma sonunda topraktan CO2 çıkıĢı en fazla iĢlenmemiĢ (58.07 g m-2 weekly-1), en az ise iĢlenmiĢ (46.05 g m-2 weekly-1) alanlarda belirlenmiĢtir. ĠĢlenmiĢ ve iĢlenmemiĢ alanlardan karbon çıkıĢı ile atmosferik nem arasında çok önemli bir negatif iliĢki (r= -0.463, p<0.01) (r= -0.590, p<0.01) saptanmıĢtır. Aynı alanlarda ortaya çıkan emisyon ile atmosferik sıcaklı arasında pozitif bir korelasyon (r= 0.295, p<0.01) (r= 0.539, p<0.01) saptanmıĢtır. Atmosferik nem ve sıcak arasında ise çok önemli negatif bir iliĢki (r= -0.810, p<0.01) tespit edilmiĢtir. Atmosferik sıcaklık artıkça toprak sıcaklığı artmakta ve buna bağlı olarak topraktan CO2 çıkıĢı artmaktadır. Atmosferik nem artıkça topraktaki nemi artmakta ve topraktan CO2 çıkıĢı azalmaktadır. Anahtar kelimeler: sera gazları, bağıl nem ve sıcaklık, toprak 536 INTRODUCTION Soil respiration is among the most important components of terrestrial carbon cycle that occurs in terrestrial ecosystems. Soil respiration, which consists a significant part of terrestrial ecosystems, includes the main processes of terrestrial ecosystem to atmosphere carbon (CO2) transfer (BondLamberty and Thomson, 2010; Fiedler et al., 2015). Carbon dioxide (CO2 emission) flux from the soil, which exists in all terrestrial ecosystems in the world, has a global impact and is one of the primarily causes of the greenhouse effect. Greenhouse effect is a natural phenomenon in our atmosphere that prevents the transfer of temperature created by greenhouse gases to the space, which in turn results in increasing atmospheric temperatures. Since the industrial revolution, human activities pioneer the rapid increase in greenhouse gas concentrations in the atmosphere. Probably this rapid increase causes the gradual occurrence of environmental phenomena such as global warming, increase in the sea level, change in precipitation patters and heavy storms (IPCC, 2014). After the industrial revolution, it was determined that as a result of use of modern techniques in agriculture, increase in agricultural input and mismanaged, the dangerous increase in greenhouse gases triggered global warming. It was stated that the greenhouse gases of carbon dioxide (CO2), nitrous oxide (N2O), nitric oxide (NO) and methane (CH4) are emitted to the atmosphere as a result of anthropogenic activities. Although N2O and CH4 increase rapidly in the atmosphere, destructive and caustic CO2 is in the agenda, climate change is experienced parallel to the increase in greenhouse gases, resulting in negative developments. It is predicted that particularly irregular precipitation or the lack of it, occurrence of storms and climate change would cause serious problems in the future. The objective of these studies is to determine CO2 emission in Sanliurfa Atatürk Forest and discuss its negative effect on the climate. It was observed that soil CO2 emission varied between 2.3653-9.4808 g CO2 m-2 day and soil emission increased based on soil temperature and moisture (Sakin and Sakin., 2015). Predictions were conducted for the future using grey prediction (GP) method that is a reliable method for CO2 gas emission, which has the largest share and effect among greenhouse gas emissions that result in global warming, based on 1990 – 2009 data and these predicted values were compared to actual data. It was observed that CO2 gas continuously increased over the years based on the results obtained using the GP method and comparison of the predictions with the actual annual data (Yilmaz and Yilmaz, 2012). Soil emission changes physically and with time. Among the time factors that affect soil emissions, the most significant parameters are soil temperature and moisture (Almagro et al., 2009; Bauer et al., 2012). Physical factors are physical (texture, structure), chemical and biological properties of the soil. While soil moisture, temperature, plant roots and organisms affect soil CO2 emission, at the same time affect atmospheric CO2 rate as well (Zimmermann et al., 2012). Soil CO2 emission is also dependent on factors such as soil temperature, soil moisture, soil organic substance content and functional carbon groups (Almaraz et al., 2009; Li et al., 2009). Generally, in warm climates and in high soil temperatures, due to disintegration and decomposition in the soil, soil CO2 emission increases. The increases could also be observed due to root and microbial activity. Thus, it was determined that there is a high correlation between soil temperature and soil CO2 emission (La Scala Jr. et al., 2006; Almaraz et al., 2009). It was reported that 80 – 85% of the differences in CO2 emissions from soil that were formed on three different basic materials was due to soil temperature and the rest was due to factors such as soil organic carbon content and precipitation (Lou et al., 2004). The objective of the present study is to measure soil CO2 emissions at Harran University Faculty of Agriculture Osmanbey Campus experimental fields. In this study, the effect of relative humidity and temperature, which are among several factors that affect soil CO2 emissions, on CO2 emission was investigated. MATERIAL AND METHODS Material Study area is located between 37° 10' 14'' N latitude and 39° 00' 14'' E longitude. It encompasses a flat and near-flat topography and its elevation from sea level is 507 m. The region is arid and hot during summers and warm and with low precipitation during winters. In certain years, precipitation is not sufficient for cultivation. Average annual precipitation is 448.11 mm, and the 537 highest average annual temperature was observed in June (41.12°C) and the lowest was observed in February (2.41°C). Average annual relative humidity was 92.32% the highest and 33.29% the lowest (Table 1). Table 1. Some climatic parameters of the study area Climate parameters Max. Min. Relative humidity (%) 92.32 33.29 Relative temperature (°C) 41.12 2.41 Soil temperature (5 cm) 40.89 5.65 Soil humidity (5 cm) 21.24 5.81 Soil temperature (10 cm) 38.94 6.34 Soil humidity (10 cm) 22.42 7.73 Mean 63.23 17.93 22.63 11.75 22.26 13.70 Methods To determine soil emission in the present study was used soda-lime method (Grogan, 1998) that was preferred in several international studies for its ease of use and inexpensive (Keith and Wong, 2006) was utilized. In this method, CO2 is chemically adsorbed by soda-lime (Edwards, 1982). Soda lime is a CaOH + NaOH (calcium and sodium hydro oxides) mixture in granular structure and the granular size varies between 2 – 5 mm. Soda-Lime having alkali properties that it is fixed CO2. Utilized soda lime amount changes based on ecological conditions; however it is generally between 50 and 100 g. In the present study 50 g soda lime was used. The study was set up in three replications in cultivated and uncultivated fields and the following equation was used in calculations: ECO2 =(SLad-SLin)*WC / (A*t) Where ECO2 is total CO2 emission during incubation (g CO2 m-2 day-1), SLad is soda lime amount that adsorbed CO2 (g), SLin is the initial soda lime amount (g), A is the surface area (m2), t is the incubation time (day), and WC is the water correction coefficient (1.69) (Edwards, 1982). Certain physicochemical properties of soil are presented in Table 2. Thus, trail area soil reaction was determined as (pH) 8.30, electrical conductivity (EC) as 82.60 µS cm-1, soil organic carbon (SOC) content as 0.74%, cation change capacity (CEC) as 40.05 cmol kg-1. Among variable cations, calcium is the most available and potassium was the least available. Soil particle fractions predominantly consisted of clay-sized particles. Table 2. Some physico-chemical properties of soil in the experimental area Soil Reaction (pH 1:2.5) 8.30 -1 Electrical Conductivity (µscm ) 82.60 Calcareous (CaCO3 %) 33.58 SOC (%) 0.74 -1 Exchangeable cation (cmol kg ) Calcium 33.43 Potassium 1.24 Magnesium 3.19 Sodium 2.19 -1 Cation Exchange Capacity (CEC, cmol kg ) 40.05 Soil fractions (%) Sand 40.00 Silt 15.00 Clay 45.00 538 RESULTS AND DISCUSSION Results Results obtained in the experimental area are presented in Table 3. Thus, it was determined that soil CO2 emission in cultivated area was 21.95-73.16 g CO2 m-2 weekly-1 (46.05) and soil CO2 emission in uncultivated fields was 21.64-96.25 (58.07) g CO2 m-2 weekly-1. Relative humidity in the measurement region was between 33.29-92.32 (63.23)% and relative temperature was between 2.4141.12 (18.19) °C. Soil emission values for two pieces of land next to each other and under the same climate and ecological conditions, but in two different cultivation groups were different from each other. Under normal conditions soil CO2 emissions in these two fields should have been similar. In uncultivated soil, it is expected that soil CO2 emissions would be higher due to the carbon content of uncultivated lands and high carbon flux to the soil. In cultivated lands, disintegration and decomposition are higher due to lower carbon flux and oxidation of organic carbon as a result of cultivation. The disintegration and decomposition continues until equilibrium. Table 3. Descriptive statistical between parameters Parameters Minimum Maksimum Ortalama Std. Err Std. Dev Cultivated 21.95 73.16 46.05 0.94 9.71 Uncultivated 21.64 96.25 58.07 1.43 14.79 Relative humidity (%) 33.29 92.32 63.23 1.56 16.08 Relative temperature (°C) 2.41 41.12 18.19 0.90 9.32 Correlation values between relative humidity and cultivated and uncultivated area are presented in Table 4. A very significant correlation was identified between cultivated and uncultivated fields (r= 0.477; p<0.01). A very significant negative correlation was identified between relative humidity of cultivated (r= -0.463; p<0.01) and uncultivated (r= -0.59; p<0.01) area. As relative humidity increased, soil CO2 emissions for both field groups decreased. As relative temperature increased soil CO2 emissions for both field groups increased as well. A very significant and positive correlation was identified between soil CO2 emission and relative temperature in cultivated fields (r= 0.295, p<0.01). A very significant positive correlation was identified between soil CO2 emission and relative temperature in uncultivated soils (r= 0.539, p<0.01). Table 4. Correlations of between some soil parameters Parameters Cultivated Uncultivated Relative humidity (%) 0.477** Uncultivated 0.000 -0.463** -0.590** Relative humidity (%) 0.000 0.000 ** 0.295 0.539** -0.810** Relative temperature (%) (°C) 0.002 0.000 0.000 Maximum and minimum values for soil CO2 emission based on relative humidity and temperature are presented in Figure 1. It could be observed in Figure 1 that cultivated field soil CO2 emission was at a minimum (21.95 g m-2 weekly-1) while relative temperature was at 22.67°C and relative humidity was 54.46%. In cultivated soils, at the point where soil CO2 emission was maximum, relative temperature was 22.65°C and relative humidity was 50.12%. In cultivated soils, where relative humidity was at maximum and relative temperature was 10.53°C, soil CO2 emission was 33.76 g m-2 weekly-1. Where relative temperature was at the minimum and relative humidity was 80.87%, soil CO2 emission was measured as 52.47 g m-2 weekly-1. Where relative temperature was at the maximum and relative humidity was 41.63%, soil CO2 emission was measured as 61.25 g m-2 weekly-1. 539 In uncultivated soils, where soil CO2 emission was at a minimum, relative temperature was at 6.53°C and relative humidity was 78.66%. At the point where soil CO2 emission was maximum, relative temperature was 35.78°C and relative humidity was 60.43%. Uncultivated area soil CO2 emission maximum and minimum values demonstrated that soil CO2 emission increased based on increasing temperatures. In uncultivated soils, where relative humidity was at maximum soil CO2 emission was 35.63 g m-2 weekly-1 and when relative humidity was at minimum, soil CO2 emission was 63.54 g m-2 weekly-1 and where relative temperature was at maximum, soil CO2 emission was 68.14 g m-2 weekly-1 and when it was at minimum this value was 56.65 g m-2 weekly-1 (Figure 1). a) cultivated b) uncultivated 100 90 70 80 60 70 50 60 40 50 30 40 30 20 20 10 10 0 0 a CO2 120 Relative humidity 100 90 100 Relative humidity (%) CO2 emissions (g m-2 weekly-1) 80 Relative humidity CO2 emissions (g m-2 weekly-1) CO2 80 70 80 60 60 50 40 40 30 20 20 10 0 0 b 45 70 40 60 35 30 50 25 40 20 30 15 20 10 10 5 0 0 0 20 40 60 80 CO2 120 Relative Temperature (C) 40 100 35 80 30 25 60 20 40 15 10 20 5 0 100 0 0 Weeks 20 40 60 Weeks 540 45 Relative Temperature (oC) CO2 emissions (g m-2 weekly-1) Relative Temperature (C) CO2 emissions (g m-2 weekly-1) CO2 80 80 100 Discussion Soil CO2 emission is dependent on humidity and temperatures, but it is mostly affected by the temperatures. Respiration is higher in higher temperatures (Ricardson et al., 2012). CO2 emission and disintegration by the organisms are dependent on temperature and the correlation between these two factors should be identified (Davidson and Jenssens 2006). A few of above mentioned correlations were identified in the present study. It was reported that optimum temperature of 35°C for soil respiration and organism activities is usually sufficient (Shen et al., 2008; Cable et al., 2011), however in certain locations the temperatures exceeded 35°C (Barraon-Gafford et al., 2011). Also it was indicated that for optimum soil respiration, the temperatures should remain over the optimum temperature of 35°C (Barraon-Gafford et al., 2011). Figure 1 showed that soil CO2 emission was at the maximum at 35.78°C in uncultivated fields in the current study. Incubation studies were conducted to determine CO2 emission in arid and semi-arid lands and the relationship between temperature and humidity, the factors that affect this emission. Soil samples were incubated under different moisture and temperature applications and resulting CO2 emission was measured. Study results demonstrated that when soil temperature was kept constant, soil CO2 emission increased up to 50% based on different humidity regimes (Conant et al., 2004). In the present study soil emission was at maximum while relative temperature was 22.65°C and relative humidity was 50.12%. Soil is a heterogeneous environment consisting of gas, liquid and solid phases and exhibits differences in depth. Soil CO2 transportation occurs from deeper layers towards the soil surface. Thus, the CO2 transported to the surface is emitted to the atmosphere. Depending on the soil depth, soil CO2 concentration varies. Generally, CO2 concentration in deep soil is high, and shallow (not deep) soil CO2 concentration is low. CO2 concentration in deep soil layers is about 100 times more than CO2 concentration at soil surface (6 – 8%). However, CO2 content created by organisms and root activities is higher in surface layers when compared to the lower layers (Luo et al., 2004; Allaire et al., 2012). Because, soil surface is rich in organic residue, increasing the living organisms in these layer. The comparisons conducted in the present study confirm this fact. In the present study, it was determined that soil CO2 emission in uncultivated soils was 20% higher than that of cultivated soils. In international studies, it was determined that soil respiration in humid soil is 2-3 times more than the soil respiration in dry soil and it increases as the soil temperature increases. Soil respiration changes based on vegetation type, management practices, environmental conditions and land use type (Frank et al., 2006). In the present study, it was determined that CO2 emission in uncultivated land was 20% more than cultivated land. Following long time period, heavy precipitation affects the lives of soil organisms, as well as increasing soil CO2 emissions (Xu and Luo, 2012). However, it was reported that there is no sufficient information on the activity of soil organisms during the long arid period (Wu and Lee, 2011). On the other hand, strong correlations between soil temperature and humidity and soil CO2 respiration rate were identified (Rey et al., 2011; Sugihara et al., 2012; Forrester et al., 2012). CONCLUSION In the present study, the effect of relative humidity and temperature on weekly soil CO2 emission using the same soil under different cultivation conditions. In the study, average relative humidity and relative temperature values and mean CO2 emission values in cultivated and uncultivated soils were measured as 63.23%, 18.19°C, 46.05 g m-2 weekly-1 ve 58.07 g m-2 weekly-1, respectively. It was found that there was more carbon emission in cultivated fields when compared to uncultivated soils. Thus, to reduce carbon emissions from agricultural lands, no tillage or low tillage cultivation should be adopted. When these systems are adopted, carbon emissions to the atmosphere due to agricultural activities would decrease approximately 20%. REFERENCES Allaire, S.E., Lange, S.F., LAFOND, J.A., Pelletier, B., Cambouris, A.N., Dutilleul, P., Multiscale spatial variability of CO2 emissions and correlations with physico-chemical soil properties. Geoderma 170:251– 260, (2012). Almagro, M., Lo´pez, J., Querejeta, J.I. Martı´nez-Mena, M., 2009. Temperature dependence of soil CO2 efflux is strongly modulated by seasonal patterns of moisture availability in a Mediterranean ecosystem. Soil Biology & Biochemistry 4: 594–605. 541 Almaraz, J.J., Zhou, X., Mabood, F., Madramootoo, C., Rochette, M.A., Smıth, D.L., 2009. Greenhouse gas fluxes associated with soybean production under two tillage systems in southwestern Quebec. Soil and Tillage Research 104, 134-139. Bauer, J., Weihermuller., Huisman, J.A., Herbst, M., Graf, A., Sequaris, J.M., Vereecken, H., Inverse determination of heterotrophic soil respiration response to temperature and water content under field conditions. Biogeochemistry, 108:119–134, (2012). Barraon-Gafford, G.A., Scott, R.L., Jenerette, G.D., Huxman, T.E., 2011. The relative controls of temperature, soil moisture, and plant functional group on soil CO2 efflux at diel, seasonal, and annual scales. Journal of Geophysical Research 116, 10-23. Bond-Lamberty, B., Thomson, A., 2010.A global database of soil respiration data. Biogeosciences 7(6), 1915– 2010. Cable, J.M., Ogle, K., Lucas, R.W., Huxman, T.E., Loik, M.E., Smith, S.D., Tissue, D.T., Ewers, B.E., Pendall, E., Welker, J.M., Charlet, T.N., Cleary, M., Griffith, A., Nowak, R.S., Rogers, M., Steltzer, H., Sullivan, P.F., VanGestel, N.C., 2011. The temperature responses of soil respiration in deserts: a seven desert synthesis. Biogeochemistry 103,71-90. Conant, R.T., Dalla-Betta, P., Klopatek, C.C., Klopatek, J. M., 2004. Controls on soil respiration in semiarid soils. Soil Biology & Biochemistry 36 : 945–951. Davidson, E.A., Janssens, I.A., 2006. Temperature sensitivity of soil carbon decomposition and feedbacks to climate change. Nature 490:165.173. Edwards, N. T., 1982. TheUse of Soda-Lime Measuring Respirasyon Rates in Terrestrial Systems. Pedobiologia, 23: 321-330. Fiedler, S.R., Buczko, U., Jurasinski, G., Glatzel, S., 2015. Soil respiration after tillage under different fertilizer treatments–implications for modeling and balancing. Soil and Tillage Research, 150:30-42. Frank, A.B., Liebeg, M.A., Tanaka, D.L., 2006. Managment effects on soil CO2 efflux in northern semiarid grassland and cropland. Soil and Tillage Research 89:78-85. Forrester, J.A., Mladenoff, J.D., Gower, S.T., Stoffel, J.L., 2012. Interactions of temperature and moisture with respiration from coarse woody debris in experimental forest canopy gaps. Forest Ecology and Management 265:124–132. Grogan, P., 1998. CO2 flux measurement using soda lime: correction for water formed during CO 2 adsorption. Ecology, 79: 1467-1468. IPCC, 2014: Climate Change 2014: Synthesis Report. Contribution of Working Groups I, II and III to the Fifth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change [Core Writing Team, R.K. Pachauri and L.A. Meyer (eds.)]. IPCC, Geneva, Switzerland, 151 pp. La Scala, J.R.N., Bolonhezi, D., Pereira, G.T., 2006. Short-term soil CO2 emissions after conventional and reduced tillage of a no till sugar cane area in southern Brazil. Soil and Tillage Research 91, 244-248. Lou, Y., Li, Z., Zhang, Z., Liang, L., 2004. CO2 emissions from subtropical arable soils of China. Soil Biology and Biochemistry 36, 1835-1842. Rey, A., Pegoraro, E., Oyonatre, C., Were, A., Escrıbano, P., Raımundo, J., 2011. Impact of land degradation on soil respiration in a steppe (Stipa tenacissima L.) semiarid ecosystem in the SE of Spain. Soil Biology and Biochemistry 43:393-403. Richardson, J., Chatterjee, A., Jenerette, G.D., 2012. Optimum temperatures for soil respiration along a semiarid elevation gradient in southern California. Soil Biology & Biochemistry 46: 89-95. Sakin, E., Sakin, E.D., 2015. Harran Ovasının Killi Topraklarında Karbon Emisyonun Ölçülmesi. GAP VII. Tarım Kongresi 28 Nisan-01 Mayıs 2015. Sayfa 208-214, ġanlıurfa. Shen, W.J., Jenerette, G.D., Hui, D.F., Philips, P., Ren, H., 2008. Effects of changing precipitation regimes on dryland soil respiration and C pool Dynamics at rainfall event, seasonal, and interannual scales. Journal of Geophysical Research-Biogeo sciences. doi:10.1029/2008JG000685. Sugihara, S., Funakawa, S., Kılasara, M., Kosakı, T., 2012. Effects of land management on CO2 flux and soil C stock in two Tanzanian croplands with contrasting soil texture. Soil Biology & Biochemistry 46: 1-9. Wu, H.J., Lee, X.H., Short-term effects of rain on soil respiration in two New England forests. Plant and Soil 338, 329–342. Xu, X., Luo, X., 2012. Effect of wetting intensity on soil GHG fluxes and microbial biomass under a temperate forest floor during dry season. Geoderma 170:118–126. Yilmaz, H., Yilmaz, M., 2013. Gri Tahmin Yöntemi Kullanılarak Türkiye‘nin CO2 Emisyon Tahmini. Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi 31, 141-148. Zimmermann, M., Conen, J.L.F., Bird, M.I., Meir, P., 2012. Can composition and physical protection of soil organic matter explain soil respiration temperature sensitivity? Biogeochemistry, 107:423–436. 542 Tam Arpa ve SoyulmuĢ Arpa Unu Katkısının EriĢtenin Bazı Kalite Özelliklerine Etkisi Ahmet Sabri ÜNSAL * Harran Üniversitesi,Türkiye asabri@harran.edu.tr Ayhan ATLI Harran Üniversitesi,Türkiye ayhanatli@harran.edu.tr Mehmet KÖTEN Kilis 7Aralık Üniv.,Türkiye mehmetkoten@gmail.com Özet GeçmiĢten günümüze insan beslenmesinde önemli bir yer tutan buğday, ekmek baĢta olmak üzere çok değiĢik ürünlere iĢlenebilmektedir. Bunlar arasında yer alan eriĢte, baĢta Asya ülkeleri ve ABD olmak üzere birçok ülkede giderek artan tüketimiyle dikkat çekmektedir. Bir baĢka önemli tahıl kaynağı olan arpa, insan gıdası olarak buğdaya oranla daha az yer tutmaktadır. Ancak son yıllarda arpa, zengin protein ve niĢasta içeriği, besinsel lif ve özellikle βglukan kaynağı olması nedeniyle insan beslenmesinde daha yaygın olarak kullanımını gündeme getirmiĢtir. Yapılan bu çalıĢmada, 2 farklı arpa çeĢidi (Aydan Hanım ve Bülbül), 4 farklı arpa unu katkı oranı (%0, %10, %30 ve %50) ve 3 farklı arpa kabuk soyma oranının (tam arpa unu, 1 kez soyulmuĢ arpa unu, 2 kez soyulmuĢ arpa unu) eriĢtenin bazı kalite özelliklerine olan etkileri araĢtırılmıĢtır. Arpa çeĢidinin sadece b renk değeri ve piĢme süresi üzerine etkileri önemli bulunurken, arpa unu katkı oranlarının tüm kalite özelliklerine etkileri önemli bulunmuĢtur. Arpanın farklı soyulma oranlarının ise rutubet, kül, protein ve L renk değerleri üzerine etkileri önemli bulunurken, b renk değeri, piĢme süresi, hacim artıĢı ve piĢmiĢ ağırlık üzerine etkileri ise önemsiz bulunmuĢtur. Anahtar kelimeler:Arpa, erişte, glukan, lif THE EFFECT OF PEARLED AND UNPEARLED BARLEY FLOUR ADDITION ON SOME NOODLE QUALITY PARAMETERS Abstract Wheat grain has been used for thousands of years to provide food for human. It can be processed to various products especially bread. Noodle is a wheat product, mostly consumed in Asian countries and USA, also in other countries, consumption gradually is increasing Arpa is another species of cereal and used less compared to wheat as human food. Recently barley has been gaining renewed interest due to its desirable nutritional and functional properties such as high protein, fiber and especially β-glucan. The purpose of this study was to determine the effects of barley flour addition levels on some quality properties of noodle by using different ratios (0%,10%,30% and 50%) of pearled ( 1 time and 2 times pearling with barley pearler) and unpearled barley flour using two barley varieties (Aydan Hanım ve Bülbül ) instead of wheat flour. Barley flour addition ratios were found to be significantly important for all noodle quality parametres while the effects of varieties were important only for b colour value and cooking time of noodle. Barley pearling time significantly effect on the moisture, ash, protein and L colour values while the effect on the b colour value, cooking time, volume and weight increase of cooked noodle was insignificant. Key words: Barley, noodle, glucan, fiber 543 GĠRĠġ Batı toplumları yüzyıllar boyunca ekmeği karbonhidrat kaynağı olarak tüketmiĢlerdir (Nagao, 1998). Bununla birlikte özellikle 19.yüzyılın sonlarına doğru Uzakdoğu ülkelerinde baĢlayan buğday unu ürünlerindeki çeĢitlilik, yeni pazarların oluĢumuna yol açmıĢ ve eriĢte gibi geliĢtirilen yeni ürünler bu ülkelerin dıĢında da tüketici beğenisine sunulmuĢtur (Nagao, 1996). EriĢte (Noodles), kökeni Çin‘e kadar uzanan, Ġpek Yolu vasıtasıyla da tüm dünyaya tanıtılmıĢ bir üründür (Kubomura, 1998). EriĢte, durum buğday unu kullanılarak yapıldığı gibi, sert ya da yumuĢak ekmeklik buğday unundan da yapılabilmektedir. Bazen buğday unu yerine pirinç unu, karabuğday unu ve mung fasulyesi niĢastası kullanılabilmektedir (Oh ve ark. 1983, Nagao 1996, Kubomura 1998, Miskelly 1998). EriĢtenin yaygın olarak tüketilmesinde, kolay yapılıĢının ve fiyatının düĢük olmasının da önemli bir rolü vardır (Lee ve ark. 1998). Arpa, buğdayla birlikte kültüre alınan dünyanın en eski bitkilerinden biridir. Önceleri insan gıdası olarak kullanılan ilk tahıllardan olmasına karĢın zaman içerisinde buğday ve pirince olan ilginin artmasıyla daha çok yem, malt ve bira hammaddesi olarak kullanılan bir tahıl durumuna gelmiĢtir (Baik ve Ulrich, 2008). Hayvan yemi olarak tüketilen tahıl cinsleri arasında yem değeri en üstün olan arpadır (Sayım ve ark., 2013). Arpa bileĢiminde kuru maddede yaklaĢık %52-72 niĢasta, %9-14 protein ve niĢasta olmayan polisakkarit olmak üzere sırayla %4-6 selüloz/lignin, %3-6 β-glukan ve %4-7 arabinoksilan bulunmaktadır. Arpa antioksidan olarak etki eden tokotrienol ve tokoferollerin bütün izomerlerini (α, β, γ ve δ) içermektedir. Ayrıca, arpa B vitaminleri özellikle tiamin, pridoksin, riboflavin ve pantotenik asit kaynağıdır (Altan ve ark., 2006). Arpa çeĢitli amaçlarla kullanılabilen sağlıklı bir tahıl olması ve birçok gıdada katkı olarak kullanılabilme özelliği nedeniyle geleceğin tahılı olarak nitelendirilmekte ve arpanın insan beslenmesinde kullanım olanaklarının artırılması için çalıĢmalar devam etmektedir. Özellikle βglukanlar, tokoller, pentozanlar, protein ve niĢastaya dayanan fonksiyonel bileĢenlerce zengin olmasından dolayı arpanın daha birçok farklı gıdada kullanılmasına imkan sağlamaktadır (Köten ve ark.2013). Yapılan bu çalıĢmayla da 2 farklı arpa çeĢidi soyulmamıĢ, 1 ve 2 kez soyulmuĢ olarak 4 farklı katkı oranıyla eriĢte yapılmıĢtır. Arpa çeĢitlerinin, kabuk soymanın ve arpa unu katkı oranlarının eriĢte kalitesine etkileri araĢtırılmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM Materyal AraĢtırmada materyal olarak iki arpa çeĢidi (Bülbül ve Aydan Hanım) kullanılmıĢtır. Kullanılan arpalar kavuzlu ve iki sıralıdır. Örnekler Tarla Bitkileri Merkez AraĢtırma Enstitüsü‘nden (Ankara) temin edilmiĢtir. Arpaların soyulma iĢlemi Pearling Ġndeks tayininde kullanılan kabuk soyucusunda gerçekleĢtirilmiĢtir. Tam arpa ve soyulmuĢ arpa unu elde edilmesinde 0.5 mm. eleğe sahip Seedburo‘s Electric Mill laboratuvar değirmeni kullanılmıĢtır. Un olaraksa, tip 650 olarak piyasaya arz edilen ekmeklik un kullanılmıĢtır. AraĢtırmada hammadde olarak kullanılan materyallere iliĢkin bazı kimyasal özellikler Çizelge 1‘de verilmiĢtir. Çizelge 1. AraĢtırmada hammadde olarak kullanılan materyallere iliĢkin bazı kimyasal özellikler Hammadde Rutubet % Kül % Protein % Aydan Hanım Arpası 13.36 2.21 14.04 Bülbül Arpası 13.51 2.44 13.87 Tip 650 Buğday Unu 9.72 0.67 12.58 Yöntem Fiziksel yöntemler Renk tayini: Renk analizi için eriĢte örnekleri 0.5 mm.eleğe sahip kırma değirmeninde öğütülmüĢtür. Öğütülen örneklerin L*(Parlaklık) ve b*(Sarılık) değerleri Hunter-Lab Color Quest XE (HCL-405) model renk cihazıyla okuma yapmak suretiyle (D65/10o) belirlenmiĢtir (Anonymous, 2001). 544 Kimyasal yöntemler Rutubet miktarı tayini: ICC-standart No. 110 (Anonymous, 2002a) metoduna göre belirlenmiĢtir. Kül miktarı tayini: ICC-standart No. 104 (Anonymous, 2002b) metoduna göre belirlenmiĢtir. Protein miktarı tayini: AACC-standart No. 46-10 (Anonymous, 2000) metoduna göre belirlenmiĢtir. Erişte örneklerinin hazırlanması ve pişme testleri Un, su, tuz ve değiĢik oranlarda arpa unu katılarak laboratuvarda Diosna Type DN 80 hamur yoğurma makinasında 5 dak süreyle yoğrularak yeterli kıvama gelen hamur, üstü kapatılarak 350C‘de 30 dak süreyle etüvde dinlendirilmeye bırakılmıĢtır. EriĢte yapımında kullanılan su miktarı daha önceki literatür bulguları ıĢığında ön denemelerle %42.5 olarak belirlenmiĢ ve %2 oranında da tuz kullanılmıĢtır. Etüvden alınan hamur kollu eriĢte makinesinden geçirilerek önce açılmıĢ, daha sonra ince Ģeritler halinde kesilmiĢtir. Kesilen hamurlar laboratuvar koĢullarında asılmıĢ halde 30 dakika dinlenmeye bırakıldıktan sonra yine aynı Ģekilde 45oC‘deki etüve alınarak 20 saat kurutulmuĢtur. Kuruyan eriĢteler polietilen poĢetlerde ambalajlanıp laboratuvarda dolaplarda saklanmıĢtır (Miskelly and Moss 1985, Nagao 1996, Yalçın 2005, Yalçın ve BaĢman 2006). PiĢme süresi tayini: Beherler içine 1 lt su konulup ―hot plate‖ üzerinde kaynatılmıĢtır. Kaynamakta olan su içerisine 10 g eriĢte atılarak 5.dakikadan itibaren her dakika örnek alınmıĢ ve cam levhalar arasında ezilmiĢtir. EriĢtenin ortasındaki beyaz çizgi kaybolduğu anda piĢme süresi dakika olarak tesbit edilmiĢtir (Oh vd 1983, Oh vd 1985). Ağırlık artıĢı tayini: 10 g eriĢte 1 lt kaynamakta olan su içerisinde zaman zaman karıĢtırılarak piĢme süresi tayininde saptanan süre kadar piĢirilmiĢtir. PiĢme süresi sonunda örnekler Bühner hunilerinden süzülmüĢ ve 5 dakika bekletildikten sonra tartılmıĢtır. PiĢmemiĢ eriĢte ağırlığı da dikkate alınarak % ağırlık artıĢı hesaplanmıĢtır (Özkaya ve Kahveci, 1990; Miskelly 1996). Hacim artıĢı tayini: PiĢme süresinde hesaplanan süre kadar piĢirilip süzülen ve 5 dakika bekletilen eriĢteler, içerisinde 150 ml su bulunan 250 ml lik ölçü silindirine konulmuĢ ve taĢırdığı su miktarı hesaplanmıĢtır. 10 g kuru eriĢtenin de taĢırdığı su miktarı bulunduktan sonra % olarak hacim artıĢı tesbit edilmiĢtir (Özkaya ve Kahveci 1990). İstatistik analizler Rakamlar, MĠNĠTAB programı kullanılarak 3 yönlü analize tabi tutulmuĢ, ortalamaların çoklu karĢılaĢtırmaları Duncan testine göre yapılmıĢtır. ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA Arpa çeĢitlerinin, kabuk soyma ve arpa unu katkı oranlarının eriĢtelerin fiziksel ve kimyasal kalitelerine iliĢkin etkilerini gösteren varyans analiz sonuçları Çizelge 2‘de gösterilmiĢtir. Önemli bulunan ortalamaların çoklu karĢılaĢtırılmalarına iliĢkin sonuçlar ise Çizelge 3,4,5,6,7,8,9 ve 10‘da gösterilmiĢtir. Çizelge 2. Karakterlere iliĢkin F değerleri varyans analiz tablosu Varyasyon Rutubet Kül Protein Renk L* Renk b* Kaynağı ÇeĢit 0.218 öd 2.626 öd 0.061 öd 3.219 öd 4.290* Oran 8.901** 54.529** 9.060** 25.002** 15.009** Kabuk 7.263** 4.141* 6.835** 7.134** 2.517 öd Varyasyon %8.93 %17.26 %3.83 %2.55 %10.10 * P<0.05 düzeyinde önemli, **P<0.01 düzeyinde önemli, öd: önemli değil PiĢme Süresi 12.250** 51.583** 1.000 öd %6.63 PiĢmiĢ Ağırlık 1.957 öd 25.611** 1.769 öd %6.81 Hacım ArtıĢı 0.222 öd 3.204* 3.042 öd %10.10 Rutubet oranı Çizelge 2‘de görüldüğü gibi arpa çeĢidinin eriĢtedeki rutubet oranına etkisi önemli bulunmazken, kabuk soyma oranı ile arpa unu katkı miktarının etkisi önemli bulunmuĢtur. Çizelge 3 incelendiğinde, 2 kez soyulan arpa unu ile üretilen eriĢtelerde %9.94 ile en düĢük nem elde edilirken, 1 kez soyulan ve soyulmamıĢ arpa unundan üretilen eriĢtelerden sırasıyla %11.11 ve %10.98 olarak en yüksek nem değerleri elde edilmiĢtir. Yine aynı çizelgede, arpa unu katılmadan üretilen eriĢtelerde %9.72 ile en düĢük nem değerleri bulunurken, kullanılan arpa unu oranı maksimum olan %50‘ye ulaĢtığında %11.73 ile en yüksek nem değeri bulunmuĢtur. Tanenin selülozik dıĢ kısmının iç kısma 545 oranla suyu daha süratli alması nedeniyle (Elgün ve Ertugay, 2002), selülozik materyalce daha fakir olan 2 kez soyulan arpa unu ile üretilen eriĢtelerin nem içeriklerinin de daha düĢük bulunması beklenen bir sonuçtur. Çizelge 1‘de görüleceği üzere, arpa ununun yüksek nem içeriğine bağlı olarak bileĢimdeki arpa unu katkı oranları arttıkça, elde edilen eriĢtelerin nem içerikleri de doğal olarak artmıĢtır. Çizelge 3. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının rutubete etkisi 14 10.61b 9.94b %50 %30 %0 %10 2 soyma soyma 0 soyma Rutubet (%) 6 10.64b 9.72c 10 8 11.73a 11.11a 10.98a 1 soyma 12 4 oran 2 0 Kül oranı Çizelge 2‘de görüldüğü üzere arpa çeĢidinin kül oranına önemli bir etkisi olmamıĢtır. Buna karĢın Çizelge 4‘de görüldüğü gibi, soyulmamıĢ arpa unlu örneklerde %1.53 ile en yüksek kül değeri elde edilirken 1 ve 2 kez soyulmuĢ arpa unlarında sırasıyla %1.30 ve %1.34 olarak en düĢük kül değerleri elde edilmiĢtir. Aynı çizelgede, kullanılan arpa unu katkı oranına bağlı olarak eriĢtelerin kül içeriklerinde de doğrusal bir artıĢ görülmüĢ, en yüksek kül içeriklerine %50 ve %30 arpa unu katkılı örneklerde sırasıyla %1.80 ve %1.71 ile ulaĢılırken, en düĢük kül içeriğine %0.67 ile arpa unu katılmayan örneklerde ulaĢılmıĢtır. Kabuk soyma sayısı artıkça kül miktarında azalma olması beklenen bir durumdur. Soyulma sayısı artması ile arpa unu içerisinde endospermin oranı da artmaktadır. Bu çalıĢmada 2 kez kabuk soyma ile 1 kez soyma arasında önemli fark bulunmamıĢtır. Sumner ve ark. (1985)‘nın kavuzlu ve kavuzsuz arpalarda kabuk soymanın etkileri üzerine yaptıkları bir çalıĢmada, kavuzlu mumsu olmayan arpalarda kabuk soymanın kül içeriğini %2.7‘den %1.7‘ye düĢürmesine karĢın, 3. ve 4. soymalar arasındaki farkın oldukça azaldığını, kül içeriğinin 3. soymada %1.2 iken 4. soymada ancak %1‘e düĢtüğünü tesbit etmiĢlerdir. Çizelge 4. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının kül miktarına etkisi 2 1.8a 1,8 1.53a 1,2 1 0,8 0,6 0,4 1.3b 0 soyma Kül (%) 1,4 0.67c %10 1.34b %30 2 soyma 1.39b 1 soyma 1,6 1.71a %0 0,2 0 546 %50 soyma oran Protein oranı Çizelge 2‘de de görüldüğü gibi arpa çeĢidinin protein oranına etkisi olmazken, soyulmuĢluk derecesinin ve arpa unu katkı oranının protein değerleri üzerine etkisi önemli bulunmuĢtur. Çizelge 5 incelendiğinde, 1 kez soyulmuĢ arpa unundan yapılan eriĢtelerdeki protein miktarı %13.26 ile en yüksek bulunurken, 2 kez soyulmuĢ arpa unlarında bu değer %12.62 olarak en düĢük bulunmuĢtur. Yine aynı çizelgede, arpa unu katkı oranlarına bağlı olarak %50 ve %30 arpa unu katılan örneklerde sırasıyla %13.46 ve %13.11 olarak en yüksek protein değerleri bulunurken, %10 ve %0 arpa unlu örneklerde sırasıyla %12.59 ve %12.58 olarak en düĢük değerler elde edilmiĢtir. Arpa tanesinin dıĢ kısmında protein miktarı endosperme göre daha yüksek olduğundan elde edilen sonuçlar beklenen doğrultuda çıkmıĢtır. 1. soymadan elde edilen arpa unlu örneklerdeki protein miktarının daha yüksek çıkmasına neden ise, kullanılan arpaların kavuzlu olmasına bağlı olarak, ilk soyma ile selülozik içerikçe daha yüksek bir tabakanın ayrılmasının etken olduğu düĢünülmektedir. Sumner ve ark. (1985)‘in yaptıkları çalıĢmada da kabuk soymanın, ilk soymada arpaların protein içeriklerinde çok fazla bir düĢüĢ görülmemiĢ, soyma derecesi ilerledikçe protein içeriğindeki düĢüĢ daha belirgin hale gelmiĢtir. Hashimoto ve ark. (1987)‘nın yaptığı çalıĢmada da kabuk soyma ile arpanın protein içeriğinin %11.8‘den ancak %11.6‘ya düĢtüğü bulunmuĢtur. Çizelge 5. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının proteine etkisi 13,6 13.46a 13,4 13.26a 12,6 12,4 12,2 12.58b %0 soyma oran 12.59b 12.62b %10 2 soyma 12,8 1 soyma 13 13.11a 12.92ab 0 soyma protein (%) 13,2 %30 %50 12 Renk değerleri EriĢte örneklerinde renk değerleri L* (parlaklık) ve b* (sarılık) olmak üzere 2 değer üzerinden yorumlanmıĢtır. Çizelge 2‘de de görüldüğü gibi arpa çeĢidinin L* renk değerine etkisi olmazken, soyulmuĢluk derecesinin ve arpa unu katkı oranının L* renk değerleri üzerine etkisi önemli bulunmuĢtur. Çizelge 6 incelendiğinde soyulmuĢluk derecesi arttıkça L* renk değerinin de arttığı, bu anlamda en yüksek L* renk değerine 81.64 ile 2 kez soyulmuĢ örneklerde ulaĢıldığı, en düĢük L* renk değerine de 78.90 ile soyulmamıĢ örneklerde ulaĢıldığı görülmüĢtür. Yine aynı çizelgede, arpa unu katkı oranı arttıkça L* renk değerinin düĢtüğü, bu anlamda en yüksek L*renk değerine 84.11 ile arpa unu katılmamıĢ örneklerde ulaĢılırken, en düĢük L* renk değerine ise 77.08 ile %50 arpa ununun kullanıldığı örneklerde ulaĢıldığı saptanmıĢtır. Renkteki parlaklığın bir göstergesi olan L* değerinin, selülozik materyalin daha fazla uzaklaĢtırıldığı 2 kez soyulmuĢ örneklerde daha yüksek bulunmasının yanısıra, kül içeriğince yüksek arpa unu oranının artmasına bağlı olarak düĢmesi de beklenen bir sonuçtur. Benzer sonuçlar diğer birçok araĢtırmacıların çalıĢmalarında da rastlanmıĢtır (Sumner ve ark. 1985, Uzunoğlu 2002, Hatcher ve ark. 2005, Andersson 2011, Sarkar ve ark. 2012, Choy ve ark. 2013, Song ve ark. 2013). Çizelge 2 incelendiğinde, arpa çeĢidi ve kullanılan arpa unu katkı oranlarının b* renk değeri üzerine etkileri önemli bulunurken, soyulmuĢluk derecesinin herhangi bir etkisi bulunmamıĢtır. Çizelge 6‘da görüldüğü üzere, Aydan Hanım çeĢidinden 10.74 ile Bülbül çeĢidine (10.11) göre daha yüksek b* renk değeri elde edilmiĢtir. Aynı çizelgede arpa unu katkı oranlarından ileri gelen b* renk farklılığı daha belirgin olarak görülmüĢ, bu anlamda arpa unu katılmamıĢ örneklerde 12.16 ile en yüksek b* renk değerine ulaĢılırken, arpa unu katılmıĢ örnekler aynı istatistik değerlendirme grubunda kalmak üzere daha düĢük b* renk değerleri elde edilmiĢ, %30 arpa unu katılan örneklerde 9.56 ile en 547 düĢük b* renk değeri elde edilmiĢtir. Parlak sarı renk makarna gibi ürünlerde önemli bir tercih nedeni olduğu gibi (Atlı ve ark.2010; Köten ve ark. 2014), makarna benzeri eriĢte gibi ürünlerde de önemli bir kalite göstergesidir. Hatcher ve ark. (2005)‘nın yaptıkları bir araĢtırmada, kavuzsuz arpa ilave edilerek yapılan alkali eriĢtelerde artan arpa ilavesine bağlı olarak L*, a* ve b* renk değerlerinde azalma bulunmuĢtur. Song ve ark. (2013)‘nın buğday ununa beyaz buğday kepeği, mavi buğday kepeği, siyah buğday kepeği ve mor kırmızı buğday kepeği ilave ederek yaptıkları bir çalıĢmada ise b* renk değerinin beyaz buğday kepeği ilave edilen örneklerde artmasına karĢın, siyah buğday kepeği ilave edilen örneklerde azaldığını, mor kırmızı renkli buğday kepeği ilave edilen örneklerde ise herhangi bir etkisinin olmadığını tesbit etmiĢlerdir. Bu anlamda, çizelge 7‘de görüleceği üzere çeĢitler arasında bir farklılık olabileceği gibi, artan kül içeriklerine bağlı olarak b* değerlerinde düĢüĢ görülmesi, her iki çalıĢmayla da uyum gösteren bir bulgudur. Çizelge 6. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının L* renk değerine etkisi 86 84.11a %0 78.9b %10 78 76 74 1 soyma 80 81.64a 80.83b 80.39ab soyma 79.22b 2 soyma 82 0 soyma Renk değeri L 84 %30 77.08c oran %50 72 Çizelge 7. ÇeĢidin ve arpa unu katkı oranlarının b* renk değerine etkisi 14 12.16a 10.11b %0 10.74a 8 6 4 Aydan hanım 10 Bülbül Renk değeri b 12 10.18b %10 9.56b 9.82b %30 %50 çeşit oran 2 0 Pişme testleri Pişme süresi Çizelge 2‘de görüldüğü gibi, soyulmuĢluk derecesinin piĢme süresine etkisi önemli bulunmazken, çeĢidin ve arpa unu katkı oranlarının etkileri önemli bulunmuĢtur. Çizelge 8 incelendiğinde, Bülbül çeĢidinin 9 dak ile Aydan Hanıma (8 dak) göre daha yüksek sürede piĢtiği görülürken, arpa unu katılmamıĢ örneklerin 11 dakikalık piĢme süresiyle diğer tüm örneklerden (8 dak) daha yüksek sürede piĢtiği tesbit edilmiĢtir. Hatcher ve ark. (2005)‘nın yaptıkları bir araĢtırmada, %20 ve %40 kavuzsuz arpa unu ilave edilerek yapılan alkali eriĢtelerin piĢme süresinin azaldığı saptanmıĢtır. Bu duruma neden olarak, arpa ilavesi ile eriĢte hamurunun su absorpsiyonunun artmasını 548 ve bunun sonucu olarak da daha hızlı ısı transferi ve jelatinizasyonun sonucu piĢme süresinin azaldığını bildirmiĢlerdir. Izydorczyk ve ark. (2005) ise, Kanada‘da geliĢtirilen kavuzsuz mumsu ve yüksek amiloz içeren 2 arpa çeĢidinin ununu, beyaz tuzlu ve sarı alkali eriĢte hamuruna ilave etmiĢler ve her iki tip eriĢtenin piĢme sürelerinde önemli azalmalar kaydetmiĢlerdir. Bu çalıĢmada ayrıca, piĢme süresinin azalmasının yanında piĢme kaybının da azaldığı belirlenmiĢtir. Bu da beslenme açısından, özellikle β-glukan kaybının daha az olması açısından anlamlı bulunmuĢtur. Yaptığımız bu çalıĢma da yukarda verilen araĢtırmacıların sonuçlarıyla uyum göstermekle beraber, tüm piĢme sürelerinin TS1620 makarna standardında (Anonymous, 1989) belirlenen sürenin (20 dakika) altında olduğu görülmektedir. Çizelge 8. ÇeĢidin ve arpa unu katkı oranlarının piĢme süresine etkisi 11a 10 9a %0 8b 8b 8 Bülbül Aydan hanım Pişme süresi (dak) 12 6 4 %10 8b 8b %30 %50 çeşit oran 2 0 Ağırlık artışı Çizelge 2‘de görüldüğü üzere sadece arpa unu katkı oranlarının ağırlık artıĢına etkileri önemli bulunurken, çeĢidin ya da soyulmuĢluk derecesinin etkisi olmamıĢtır. Çizelge 9‘da görüldüğü gibi, arpa unu kullanılmayan eriĢtelerde %153 ile en yüksek ağırlık artıĢı bulunurken, %30 arpa unu kullanılan örneklerde %124 ile en düĢük ağırlık artıĢı bulunmuĢtur. Kordonowy ve Youngs (1985), yaptıkları bir araĢtırmada, kepek oranının artmasıyla piĢmiĢ makarnaların ağırlığında bir azalma, suya geçen madde miktarında ise artıĢ bulmuĢlardır. Uzunoğlu (2002)‘da yaptığı çalıĢmasında, randıman arttıkça eriĢtelerin piĢme ağırlığında azalıĢ tesbit etmiĢtir. Bizim bulgularımız da söz konusu araĢtırmacıların elde ettikleri sonuçlarla uyum içerisindedir. Çizelge 9. Arpa unu katkı oranlarının piĢmiĢ ağırlık artıĢına etkisi Pişmiş ağırlık (%) 180 160 140 120 153a 133b %0 %10 100 80 124c 126bc %30 %50 oran 60 40 20 0 Hacım artışı Çizelge 2‘de görüldüğü üzere sadece arpa unu katkı oranlarının hacim artıĢına etkileri önemli bulunurken, çeĢidin ya da soyulmuĢluk derecesinin etkisi olmamıĢtır. Çizelge 10‘da görüldüğü gibi, arpa unu kullanılmayan eriĢtelerde %130 ile en yüksek hacım artıĢı elde edilirken, %30 arpa unu kullanılan örneklerde %116 ile en düĢük hacım artıĢı elde edilmiĢtir. Uzunoğlu (2002)‘da yaptığı çalıĢmasında, artan randımanın eriĢtelerin piĢme sonucundaki hacım artıĢını azalttığını tesbit etmiĢtir. 549 Çizelge 10. Arpa unu katkı oranlarının hacım artıĢına etkisi 135 130a Hacim artışı (%) 130 %0 125 122ab oran 120 %10 118b 116b 115 %50 %30 110 105 SONUÇ VE ÖNERĠLER Elde edilen tüm bu sonuçlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kullanılan arpa unu oranlarındaki artıĢ eriĢtelerin kül ve protein içeriğinde olumlu yönde bir artıĢa neden olurken, tüketici beğenisi üzerinde önemli bir etkisi olan renk L* değeri açısından daha koyu bir renk vermesi ve renk b* değeri anlamında daha az sarı renk vermesi nedeniyle olumsuz bulunmuĢtur. Ayrıca, kullanılan arpa unu oranına bağlı olarak eriĢtelerin nem içeriklerinde de bir artıĢ görülmüĢtür. Nem içeriklerindeki değiĢimin %9.72 ile %11.73 arasında kalması, bu tip ürünler için verilen maksimum nem miktarının %13‘ün altında kalması (Anonym, 2002c) nedeniyle bir sorun oluĢturmadığını ortaya koymuĢtur. Arpa unu katkı oranları piĢme süresini, piĢmiĢ ağırlığı ve hacim artıĢını azaltmıĢtır. PiĢme değerlerine ve renge iliĢkin bazı dezavantajlarına karĢın kül ve protein içeriği gibi beslenmeye yönelik değerlerdeki olumlu artıĢ, özellikle açlığın ciddi bir tehdit olarak gündeme geldiği günümüz dünyasında, arpa ununun insan gıdası olarak kullanılmasının önemini bir kez daha vurgulamıĢtır. Bununla birlikte renkte çeĢitten kaynaklanan farklılık, daha sonraki çalıĢmalarda rengi üstün olan arpa çeĢidi seçmenin önemini ortaya koyması açısından önemlidir. Ayrıca, tüm örneklerdeki nem içeriğinin muhafaza kolaylığı açısından istenilen düzeylerde bulunması da arpa ununun eriĢte vb ürünlerde rahatlıkla kullanılabileceğini göstermesi açısından olumlu bir sonuçtur. Son yıllarda beslenme konusunda tüketici bilincinin geliĢmesi, açlığın önlenmesine yönelik kıt kaynakların değerlendirilmesi ve alternatif ürün arayıĢları, araĢtırıcıları yeni çalıĢmalara zorlamaktadır. Bu yönüyle de yaptığımız çalıĢmanın, diğer araĢtırmalara bir kaynak olacağını ümit etmekteyiz. REFERANSLAR AACC (2000). Approved methods of the american association of cereal chemists., method 46-10. Tenth Edition, The Association: St. Paul, Minnesota, USA. Altan A, Yağcı S., Maskan M, ve GöğüĢ F. (2006). Arpanın ürün bazında değerlendirilmesi. Türkiye 9. Gıda Kongresi, (pp.495-498). 24-26 Mayıs, Bolu. Anonymous (1989). TSE1620 makarna standardı. Türk Standartlar Enstitüsü, Ankara. Andersson, J. (2011). Whole grain wheat-effects of peeling and pearling on chemical composition taste and colour. Master Thesis, Swedish University of Agricultural Sciences Department of Food Science, Uppsala. Anonymous (2001). The basics of color perception and measurement. Hunterlab presents, Reston VA, 56, USA. Anonymous (2002a). International associotion for cereal science and technology, ICC standart no:110. Anonymous (2002b). International associotion for cereal science and technology, ICC standart no:114. Anonymous (2002c). Türk gıda kodeksi makarna tebliği, tebliğ no: 2002/20. Atlı, A., Aktan, B., ġanal, T., Evlice, A., Ünsal, S., Dönmez, E., Köten, M., Pehlivan, A., ve Özderen, T., 2010. Makarnalık buğdayın kalite özellikleri ve kalite değerlendirme. Makarnalık Buğday Ve Mamulleri Konferansı, 17-18 Mayıs 2010 Şanlıurfa, 91-108. 550 Baik BK, and Ullrich SE. (2008). Barley for food: characteristics, improvement, and renewed interest. J Cereal Science 48: 233-242. Choy, A.L., Morrison, P.D., Hughes, J.D., Marriott, P.J. ve Small, D.M. (2013). Quality and antioxidant properties of instant noodles enhanced with common buckwheat flour. Journal of Cereal Science 57:281-287. Elgün, A., ve Ertugay, Z. 2002. Tahıl iĢleme teknolojisi. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 297, Ders Kitapları Serisi No: 52, Yayın No: 718, Erzurum. Hashimoto, S., Shogren, M.D., Bolte, L.C. ve Pomeranz, Y. (1987). Cereal pentosans: their estimation and significance, III.pentosans in abraded grains and milling by-products. Cereal Chmistry 64(1):39-41. Hatcher, D. W., Lagasse, E.S., Dexter, J.E., Rossnagel, B. ve Izydorczyk, M. (2005). Quality characteristics of yellow alkaline noodles enriched with hull-less barley flour. Cereal Chemistry 82 (1): 60-69. Izydorczyk, M.S., Lagass, S.L., Hatcher, D. W., Dexter, J.E., ve Rossnagel, B.G. (2005). The enrichment of asian noodles with fiber-rich fractions derived from roller milling of hull-less barley. Journal of the Science of Food and Agriculture J Sci Food Agric 85:2094–2104. Kordonowy, R.K., and Youngs, V.L. (1985). Utilization of durum and its effect on spaghetti. Cereal Chemistry 62:301-308. Köten,M., Ünsal,A.S., ve Atlı,A. (2013). Arpanın insan gıdası olarak değerlendirilmesi. Türk-Tarım Gıda Bilim Ve Teknoloji Dergisi. 1(2), 51-55. Köten, M., Ünsal, S., Atlı, A., 2014. Türkiye‘de üretilen makarnaların bazı kimyasal bileĢimlerinin ve piĢme kalitelerinin belirlenmesi. GIDA (2014) 39 (1): 33-40. Kubomura, K. (1998). Instant noodle in Japan. Cereal Foods World, April, 194-197. Lee, L., Baik, B.K., and Chuchjowska, Z. (1998). Garbanzo bean flour usage in canto nese noodle. Journal of Food Science 63:552. Miskelly, D.M., and Moss H.J. (1985). Flour quality requirements for Chinese noodle manufacture bread research institute of Australia, North Ryde. N.S.W. 2113. Australia Journal of Cereal Science: 379-387. Miskelly, D.M. (1996). The use of alkali for noodle processing. Editors J.E. Kruger, R.B. Matsuo and J.W. Dick Pasific people and their food. (pp. 227-273). American Association of Cereal Chemists, St Paul, Minnesota, USA. Miskelly, D. (1998). Modern noodle based foods raw material needs. Editors A.B. Blakeney and L. O‘Brien., Pasific people and their food. (pp. 123-142). American Association of Cereal Chemists, St Paul, Minnesota, USA. Nagao, S.(1996). Processing technology of noodle products in Japan. Editors J. E. Kruger, R. B. Matsuo ve Dick J.W., Pasta and noodle technology (pp.169-194). American Association of Cereal Chemists 3340 Pilot Knob Road. St. Paul, Minnesota 55121-2097, USA. Nagao, S. (1998). Traditional and changing food trends for wheat based foods. Editors A.B. Blakeney and L. O‘Brien., Pasific people and their food. (pp. 13-24). American Association of Cereal Chemists, St Paul, Minnesota, USA. Oh, N.H., Seib, P.A., Deyoe, C.W., and Ward, A.B. (1983). Noodle I.Measuring the texturel characteristics of cooked noodle. Cereal Chem. 60:443. Oh, N:H., Seib, P.A., Deyoe, C.W., and Ward, A.B. (1985). Noodle IV. influence of flour protein, exraction rate, particle size, and starch damage on the quality characteristics of dry noodle. Cereal Chem. 62:441-446. Özkaya, H. ve Kahveci, B. 1990. Tahıl ürünleri analiz yöntemleri. Gıda Teknolojisi Derneği Yayınları. No:14, Ankara. Sarkar, A., Ebbinghaus, A., Bellido, S., Lukie, C. ve Malcolmson, L. (2012). Use of whole grain flours in the production of pasta. Canadian International Grains Institute, 1000 - 303 Main Street, Winnipeg, MB, R3C 3G7. https://cigi.ca/wp-content/uploads/2012/01/Use-of-Whole-Grain-Flours-in-the-Productionof-Pasta.pdf adresinden 23.05.2016 tarhinde alınmıĢtır. Sayım, Ġ., Akar, T., Ergün, N., ve Aydoğan, S. (2013). Ülkemizde arpa ıslahı çalıĢmaları ve tohumculuğu. TÜRKTOB, 2(8): 14-19. Song, X., Zhu, W., Pei, Y., Ai, Z. ve Chen, J. (2013). Effects of wheat bran with different colors on the qualities of dry noodles. Journal of Cereal Science 58:400-407. Sumner, A.K., Gebre, E.A., Tayler, R.T. ve Rossnagel, B.G. (1985). Composition and properties of pearled and fines fractions from hulled and hull-less barley. Cereal Chemistry 62(2):112-116. Uzunoğlu, N. (2002). Erişte kalitesini etkileyen bazı faktörler üzerine araştırma. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bil. Ens. Gıda Müh. Ana Bilim Dalı, Ankara. Yalçın, S. (2005). Glutensiz erişte üretimi üzerine bir araştırma. Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Fen Bil. Ens., Ankara. Yalçın, S. ve BaĢman, A. (2006). Glutensiz makarna ve erişte üretimi. Türkiye 9.Gıda Kongresi, 24-26 Mayıs, s.637-640, Bolu. 551 DeğiĢik Vejetasyon Dönemlerine Kadar Uygulanan Farklı Tuz Konsantrasyonlarının Biberde Meydana Getirdiği Fizyolojik DeğiĢikliklerin Belirlenmesi Murat DEVECĠ* Namık Kemal Üniversitesi, Türkiye muratdeveci@nku.edu.tr Merve BORA Namık Kemal Üniversitesi, Türkiye merve.bora@hotmail.com Özet Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü iklim odasında yürütülmüĢ ve materyal olarak Jalapeno biber (Capsicum annuum L.) çeĢidi kullanılmıĢtır. YetiĢtirme dönemi boyunca iklim odası, 25 ±1 C (gündüz/gece) sıcaklıkta, 16/8 saat (ıĢık/karanlık) fotoperiyodik düzende, % 60-65 nemli ortamda ve 400 µmol m-2s-1 ıĢık Ģiddetinde tutulmuĢtur. YetiĢtirme odasında çıkıĢ ve farklı vejetasyon dönemlerine kadar damla sulama ile Hoagland besin çözeltisi içeren hidroponik sisteme alınmıĢ, daha sonra tuz stresi uygulamalarına baĢlanmıĢtır. Bu amaçla biberin üç farklı vejetasyon dönemine kadar (sekiz gerçek yapraklı dönem, ilk çiçeklenme dönemi ve hasat dönemi) besin çözeltilerine dört farklı dozda NaCl konsantrasyonu (0 mM, 50 mM, 75 mM ve 100 mM) ilave edilmiĢtir. Deneme süresince yaprak oransal su içeriği (%), yaprak su potansiyeli (MPa), yaprak hücrelerinde membran zararlanması (%), yaprak sıcaklığı (°C), ölçülmüĢtür. Elde edilen sonuçlar neticesine göre uygulanan farklı tuz konsantrasyonları sonucunda ele alınan kriterlerden yaprak hücrelerinde membran zararlanması ve yaprak sıcaklığı tuzluluk arttıkça arttığı belirlenmiĢtir. Diğer kriterlerde tuzluğun 0 mM‘ dan 100 mM‘e doğru artmasıyla elde edilen ortalamaların azaldığı tespit edilmiĢtir. Zaman ana etkisinde ise; yaprak hücrelerinde membran zararlanması ve yaprak sıcaklığı hariç denemede ele alınan diğer tüm kriterlerde hasat dönemine kadar tuz uygulaması yapılan parsellerde en düĢük düzeyde olurken bunu çiçeklenme dönemi izlemiĢ, 8 gerçek yapraklı döneme kadar yapılan tuz uygulanan parsellerde en yüksek düzeye çıkmıĢtır. Yaprak su potansiyeli ise tuz konsantrasyonu arttıkça stres değeri de Ģiddetlendiği sonucuna varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Biber (Capsicum annuum L.), tuz stresi, topraksız kültür, yaprak su potansiyeli Determination of Physiological Changes Occurred by the Application of Various Salt Concentration in Different Vegetation Periods in Pepper Abstract This research was made in the growth room of Namik Kemal University Faculty of Agriculture, Department of the Agriculture in 2013 and Jalapeno pepper (Capsicum annuum L.) variety was used as a material. During the growing period the temperature was kept as 25±1 °C photoperiod (light/dark) 16/8 hours, relative humidity 60-65 % and light intensity 400 mMolm-2 s-1 in the growth room. Hoagland hydroponic solution was used by drip irrigation in hydroponic system until emergence and different vegetation periods then salt stress applications were made. Three vegetation periods (eight true leaves, first flowering periods and harvesting period) were considered and four NaCl concentration (0 mM, 50 mM, 75 mM and 100 mM) were added to the nutrient solution. During the experiment, relative leaf water (%), leaf water potential (MPa), membrane damage in leaf cells (%), leaf temperature (°C), were determined. According to the results, it was determined that membrane damage in leaf cells and leaf temperature in leaf increased as the salinity increased from 0 mM to 100 mm. According to the time main effect, membrane damage in leaf cells and leaf temperature the other criteria levels went down to the lowest value during the salt applications until harvesting period. That was followed by flowering period and reached the maximum levels in plots where salt were applied until eight leaves stage. It was concluded that, high level salt in increasing salinity stress. Keywords: Pepper (Capsicum annuum L), salt stress, soilless culture, growth and development, leaf water potential 552 GĠRĠġ Ülkemizde en çok üretilen ve yıllık sebzelerden biri olan biber, tazesi yemeklik, kırmızısı ise toz biber ve salçalık olmak üzere üç amaç için yetiĢtirilmektedir. Bunun yanında sucuk, pastırma, turĢu ve ilaç yapımında da kullanım alanı bulan biber, A, B, C ve P vitaminleri, yağ, protein, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor ve demir kapsamaktadır. Dünya da üretilen 12.000.000 ton biberin yaklaĢık % 10‘u Türkiye‘de üretilmektedir. Türkiye‘de yılda üretilen 1.200.000 ton biberin % 60‘ını sivri biber, % 28‘ini dolmalık biber, % 4‘ünü çarliston biber, % 8‘ini kapya, domates biberi, kurutmalık biberler, pul biber elde etmeye uygun biberler teĢkil eder (Ekmekçi ve Altunal, 2007). Türkiye karmaĢık iklim yapısı içinde, özellikle küresel ısınmaya bağlı olarak, bir iklim değiĢikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. Doğal olarak üç tarafından denizlerle çevrili olması, arızalı bir topografyaya sahip bulunması ve orografik özellikleri nedeniyle, Türkiye‘nin farklı bölgeleri iklim değiĢikliğinden farklı biçimde ve değiĢik boyutlarda etkilenecektir. Örneğin, sıcaklık artıĢından daha çok çölleĢme tehdidi altında bulunan Güney Doğu ve Ġç Anadolu gibi, kurak ve yarı kurak bölgelerle, yeterli suya sahip olmayan yarı nemli Ege ve Akdeniz Bölgeleri daha fazla etkilenmiĢ olacaktır. Meydana gelecek iklim değiĢiklikleri, tarımsal faaliyetlerde hayvan ve bitkilerin doğal yaĢam alanlarında değiĢikliklere yol açacak, özellikle yukarıda belirtilen bölgelerimizde, su kaynakları bakımından önemli sorunlar ortaya çıkacaktır (Öztürk, 2002). Tuzluluk sorununa neden olan bileĢikler klorürler, sülfatlar, nitratlar, karbonatlar, bikarbonatlar ve boratlardır. Ancak genelde toprak tuzluluğu ve tuz stresi denildiğinde NaCl‘ün baskın varlığından söz edilmektedir (Munns ve Termaat, 1986). Abiyotik stres faktörlerinden biri olan tuzluluk hem tarım yapılan toprakları olumsuz etkilemekte hem de tuzluluk tehdidi altındaki topraklarda yetiĢen bitkilerde pek çok olumsuzluklara neden olmaktadır (Yılmaz vd., 2011). Yurdumuz topraklarının yaklaĢık 1,5 milyon hektarı (bunun % 32,5‘i sulanabilir alanlardır) tuzluluk sorunuyla karsı karsıyadır (Kalefetoğlu ve Ekmekçi, 2005). Dünya üzerinde ise 800 milyon hektardan fazla karasal alan tuzluluktan etkilenmektedir ve bu alan dünyanın tüm karasal alanlarının % 6‘sından fazladır. Kuru tarım yapılan 150 milyon hektarlık alanın 32 milyon hektarı çeĢitli oranlarda ikincil tuzluluk tehdidi altındadır. 230 milyon hektar sulama yapılmıĢ alanların 45 milyon hektarı ise tuzdan etkilenmektedir (Munns, 2002). Ekilebilir alanlardaki böylesi tuz birikiminin, küresel çerçevede daha da harap edici boyutlara ulaĢacağı tahmin edilmektedir. Bu durum, ürün verimi ve kalitesindeki azalmaya bağlı olarak büyük ekonomik kayıplara da neden olacaktır (Mahajan ve Tuteja, 2000). Tuzluluğa karĢı bazı önlemler alınabilmekte ise de, bu yöntemlerin genel olarak pahalı ve zaman alıcı olması nedeniyle son yıllarda, araĢtırıcılar tuz zararının en aza indirilmesi amacı ile farklı önlemler üzerinde çalıĢmalarına devam etmektedir. Bunların baĢında tuzluluğun sorun olduğu alanlarda normal geliĢme ve büyüme göstererek ekonomik bir ürün oluĢturabilen, tuz stresine karĢı toleransı yüksek bitki genotiplerinin belirlenmesi ve yeni çeĢitlerin ıslah edilmesi gelmektedir. Tuz stresi bitkiyi doğrudan öldürebileceği gibi, bitkinin tuza toleransı ve ortamın tuz konsantrasyonuna bağlı olarak büyümeyi engellemekte, yaĢlı yapraklardan baĢlayan klorofil ve membran parçalanmasına yani kloroz ve nekrozlara neden olmaktadır (KuĢvuran, 2010). MATERYAL ve YÖNTEM AraĢtırmada; Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri iklim odası ve Namık Kemal Üniversitesi Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırmalar Uygulama ve AraĢtırma Merkezi Laboratuvarlarından faydalanılmıĢtır. Materyal Bu araĢtırmada materyal olarak Jalapeno (Capsicum annuum L.) çeĢidi kullanılmıĢtır. Jalapeno, Meksika orijinli bir bitkidir. Olgun Jalapenonun uzunluğu 5-9 cm‘dir. Yaygın olarak yeĢil, nadiren olgunlaĢmıĢ kırmızı olarak satılan Jalapeno adını Meksika Veracruz‘daki geleneksel olarak yetiĢtirilen Jalapa‘dan alır (Anonymous, 2011). Dünyada sanayi biber tüketiminde önemli yeri olan Jalapeno biberinin anavatanı Meksika olup Türkiye‘de yaygın olarak tarımı yapılmamaktadır. Doğu Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde sınırlı alanlarda yetiĢtiriciliği yapılmaktadır. (Oğuz vd., 2012). 553 Yöntem Denemenin kuruluşu Deneme tesadüf parselleri deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak kurulmuĢ ve her tekerrürde 3 tuz konstrasyonu (kontrol, 50, 75 ve 100 mM NaCl) 3 tuz uygulama zamanı (8 gerçek yapraklı, ilk çiçeklenme ve hasat dönemine kadar) uygulanmıĢtır. Tüm denemede toplam 36 parsel, her parselde 5 bitki ve tüm denemede toplam 180 bitki kullanılmıĢtır (Açıkgöz, 1984). Bitkilerin yetiştiği ortam Biberler Bahçe Bitkileri Bölümü iklim odasında bulunan masalar üzerinde perlit ile doldurulmuĢ 7 litre hacmindeki (çapı 20 cm, yüksekliği 22,5 cm) plastik saksılarda yetiĢtirilmiĢtir. Deneme kontrollü koĢullar altında sıcaklığı +40 C ile –20 C arasında ayarlanabilen iklim odasında kurulmuĢtur. Tüm deneyler, 25±°C sıcaklık, % 60-65 nem, 16/8 (aydınlık/gece) saatlik fotoperiyodik düzene sahip iklim odasında gerçekleĢtirilmiĢtir (Öztürk vd., 2008). Bitkilerin yetiştirilmesi YetiĢtirme odasında yetiĢtirme masaları üzerinde plastik multipotlara tohum ekimi yapılmıĢtır. Tohumlar torf içerisine ekilmiĢ ve normal bakım iĢlemleri yapılarak yetiĢtirme odalarında biber için en uygun Ģartlarda bitkiler ilk gerçek yaprakların görüldüğü döneme kadar yetiĢtirilmiĢtir. Ġlk gerçek yaprakların görüldüğü dönemde Hoagland besin çözeltisi içeren hidroponik sisteme alınmıĢtır (Hoagland ve Arnon, 1950). Bitkiler 7 L hacminde perlit içeren saksılarda yetiĢtirilmiĢtir. Tuz uygulamaları bitkilerin 3-4 gerçek yapraklı olduğu dönemde yapılmaya baĢlanmıĢ ve 8 gerçek yapraklı dönem, çiçeklenme baĢlangıcı ve hasat dönemine kadar kaplardaki besin çözeltisine sulama zamanlarında 3 gün ara ile 0, 50, 75 ve 100 mM tuz konsantrasyonunu sağlayacak Ģekilde saksılara NaCl ilave edilmiĢtir (KuĢvuran vd., 2008a). Ölçüm, tartım ve gözlemler Yaprak oransal su içeriğinin belirlenmesi (%) Tuz stresine tolerans denemelerinde, Yaprak Oransal Su Ġçeriği (YOSĠ) (%)‘nin belirlenmesinde farklı bitkilerde çalıĢan araĢtırıcıların çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır (Sanchez vd., 2004). Stres sonunda bitkilerden alınan yaprak örneklerinin oransal su içeriklerinin belirlenmesi için taze ağırlıkları alınarak, daha sonra alınan yapraklar 4 saat süre ile saf su içerisinde bekletilmiĢ, bu süre sonunda turgor ağırlıkları saptanmıĢtır. Ağırlıkları belirlenen yaprak örnekleri 65 ºC etüvde 48 saat kurutulduktan sonra kuru ağırlık, g olarak kaydedilmiĢtir. Elde edilen taze, turgor ve kuru ağırlıklar aĢağıdaki formül yardımıyla oranlanarak yaprak oransal su içerikleri (%) hesaplanmıĢtır. YOSĠ= (TA-KA)/(TuA-KA)x100 (1) TA: Taze Ağırlık KA: Kuru Ağırlık TuA: Turgor Ağırlığı Yaprak su potansiyeli ölçümü (MPa) Yaprak su potansiyeli (Ψyaprak) Scholander basınç odası (Scholander Pressure Chamber) ile ölçülmüĢtür. Ölçümler ıĢıklandırma baĢlamadan 2 saat önce (ΨĢö: ġafak öncesi yaprak su potansiyeli) ve ıĢıklandırma baĢladıktan 6 saat sonra (Ψgo: Gün ortası yaprak su potansiyeli) yapılmıĢtır. Ölçümler bitkideki en geliĢmiĢ yapraklarda yapılmıĢtır. Her uygulama için iki ölçüm gerçekleĢtirilmiĢtir (Scholander vd., 1965). Scholander basınç odası 40 atm (-4 MPa) basınca kadar ölçüm yapmakta olup, ölçüm iĢlemleri için saf Azot (N) gazı kullanılmıĢtır. Yaprak hücrelerinde membran zararlanmasının belirlenmesi (%) Membran Zararlanma Ġndeksi-(MZĠ) hücreden dıĢarıya verilen elektrolitin ölçülmesi ile hesaplanmıĢtır (Fan ve Blake, 1994). Her vejetasyon döneminde stres ve kontrol bitkilerinin yapraklarından 17 mm çapında alınan diskler de iyonize su içerisinde 5 saat bekletildikten sonra elektrik iletkenlikleri (EC) ölçülmüĢ, aynı diskler otoklavda 100 °C‘de 10 dakika bekletildikten sonra çözeltinin EC değeri tekrar ölçülmüĢtür. Elde edilen değerden aĢağıdaki formül yardımıyla yaprak hücrelerinde membran zararlanması (%) belirlenmiĢtir. MZĠ=(Lt-Lc/1-Lc)x100 (2) 554 Lt: Kuraklık stresindeki yaprağın otoklav edilmeden önceki EC / Otoklav edildikten sonraki EC Lc: Kontrol yaprağının otoklav edilmeden önceki EC / Otoklav edildikten sonraki EC değeridir. Yaprak Sıcaklıklarının Saptanması (oC) Bitki yüzey sıcaklığının ölçülmesine dayalı infrared termometre tekniği bitkiye dokunmaksızın, daha hızlı ve doğru ölçüm yapma olanağı sağladığından, popülaritesi artmaktadır. Anılan teknik, transpirasyonun yaprak yüzey sıcaklığını düĢürmesi ilkesine dayanır. Bitkinin büyüme döneminde aldığı su sınırlanırsa, gözenek direnci artar, transpirasyon azalır ve yaprak sıcaklığı yükselir. Bu özellikten yararlanılarak denememize ele aldığımız biber bitkilerinin yaprakları infrared termometre ile bitkiye 30 cm uzaklıktan 3 kez sıcaklıkları ölçülerek sonra alınan ortalamalarla yaprakların tuz stresine karĢı tepkileri ölçülmeye çalıĢılmıĢtır. Ölçümlerde 7-18 nm dalga boyunda ıĢınları algılayan filtrelere sahip infrared termometre (IRT) (Raynger ST8 model) kullanılmıĢtır (Erdem vd., 2010). BULGULAR ve TARTIġMA Yaprak oransal su içeriği (%) Denemede yer alan Jalapeno biber çeĢidinin değiĢik vejetasyon dönemlerinde uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının yaprak oransal su içeriği (YOSĠ) üzerine etkileri ve LSD testi grupları Tablo 1 ve ġekil 1‘de gösterilmiĢtir. Elde edilen verileri istatistiki olarak incelenmesinden ele alınan faktör ve interaksiyonun % 1 hata seviyesinde önemli olduğu bulunmuĢtur. Sonuçlara göre YOSĠ ortalamaları % 59,04 ile % 97,47 arasında değiĢim göstermiĢtir. Zaman ana etkisi bakımından 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulaması sonucunda YOSĠ en yüksek seviyede bulunurken bu oran çiçeklenme dönemine kadar yapılan uygulama ile % 84,59‘a, hasat dönemine kadar yapılan uygulamalar ile % 79,22‘ye kadar düĢtüğü tespit edilmiĢtir. Farklı tuz uygulamalarının ana etkisi bakımından Tablo 1 incelendiğinde kontrolde YOSĠ % 96,87 bulunurken, bu oranın tuzun 50 mM ve 75 mM‘e kadar arttırıldığı uygulamalarda azaldığı ve 100 mM uygulamasında YOSĠ‘nin % 67,29‘a kadar düĢtüğü gözlenmiĢtir. Yaprak oransal su içeriği, Öncel ve KeleĢ‘e (2003) göre de NaCl eklenmesi ile gerçekleĢtirilmiĢ, deneme sonunda tuz stresi altındaki bitkilerde bitki büyümesi ve oransal su içeriğinin önemli ölçüde azaldığı tespit edilmiĢtir. Yapılan araĢtırma da kontrol uygulamasından 100 mM NaCl uygulamasına doğru gidildikçe yaprak oransal su içeriği azalmaktadır. Bayat vd. (2012) de yaptığı çalıĢmada araĢtırmamızla benzer bir Ģekilde yaprak oransal su içeriğinin NaCl konsantrasyonuna bağlı olarak azaldığını tespit etmiĢledir. Oransal su düzeyindeki azalmalar, turgor kaybının bir sonucu olup, bu durum hücre geniĢlemesi olayları için gerekli suyun kısıtlanması anlamına gelmektedir (Katerji vd., 2004). YetiĢme ortamındaki su potansiyelinin tuz stresine bağlı olarak azaltılması sonucu, oransal su içeriklerinde meydana gelen azalmalar, biberde (Kaya ve Higgs, 2003) ortaya konmuĢtur. Yakıt ve Tuna (2006), mısırda yaptıkları çalıĢmada 100 mM NaCl uygulamasında nispi su içeriğinin stres koĢullarında düĢtüğünü ve kontrol bitkilerinde ise en yüksek değerlere ulaĢtığını ifade etmiĢlerdir. Tablo:1 DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak oransal su içeriği ortalamalarına etkisi* (%) ve LSD testine göre gruplar Tuz Uygulama Zamanları 0 mM Tuz Konsantrasyonu (NaCl) 50 mM 75 mM 100 mM Zaman Ana Etkisi 8 yapraklı döneme kadar 97,47 a 94,91 ab 93,14 b 77,01 e 90,63 a Çiçeklenme dönemine kadar 96,84 a 88,24 c 87,49 c 65,81 f 84,59 b Hasat dönemine kadar 96,30 a 82,42 d 79,13 e 59,04 g 79,22 c Tuz Uygulaması Ana Etkisi 96,87 a 88,52 b 86,58 b 67,29 c * Aynı harfi taĢıyan ortalamalar arasında 0.01 düzeyinde fark yoktur. 555 ġekil 1: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak oransal su içeriği üzerine etkileri Yaprak su potansiyeli (MPa) ÇalıĢmada ele alınan yaprak su potansiyeli (Ψyaprak) ortalamaları 8 yapraklı, çiçeklenme ve hasat dönemlerine kadar yapılan tuz uygulamalarının Ģafak öncesi (ΨĢö) ve gün ortası (Ψgo) ölçümlerine ait ortalamalar Tablo 2 ve 3 ile ġekil 2 ve 3‘de verilmiĢtir. ġekil 2 ve 3‘de arka fon genel bitki fizyolojisine ve birçok araĢtırıcının farklı türlerde yaptığı çalıĢmalarda tespit ettiği skala değerlerine göre renklendirilmiĢtir (Taiz ve Zeiger, 2008; Deveci ve Uyan, 2011). Tablo 2: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin Ģafak öncesi yaprak su potansiyeli (ΨĢö) üzerine etkileri (MPa) ve LSD testine göre gruplar Dönemler 8 yapraklı Dönem Çiçeklenme Öncesi Hasat Dönemi 0 mM -0,13 -0,19 -0,31 NaCl Tuz Konsantrasyonu 50 mM 75 mM -0,24 -0,39 -0,33 -0,58 -0,45 -0,60 100 mM -0,43 -0,75 -0,94 AraĢtırmada yapılan ölçümler sonucunda, 3-4 yapraklı dönemden itibaren baĢlanan ve vejetasyonun boyunca farklı dönemlere kadar sürdürülen tüm tuz uygulamalarında Ģafak öncesi yaprak su potansiyellerinin (ΨĢö) giderek azalma eğilimi gösterdiği ve stres seviyesinin arttığı saptanmıĢtır. Deneme süresince 100 mM tuz uygulaması yapılan biberlerde ΨĢö değerleri -0,43 MPa ile -0,94 MPa arasında değiĢmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar yapılan uygulamalardaki bitkiler yüksek stres seviyesinde (-0,43 MPa) kalırken, çiçeklenme (-0,75 MPa) ve hasat dönemlerinde (-0,94 MPa) sonlandırılan100 mM NaCl uygulamalarındaki biberlerin çok Ģiddetli strese maruz kaldıkları belirlenmiĢtir. Buna karĢılık, hiç tuz uygulanmayan gruptaki bitkilerde ΨĢö değerleri 8 yapraklı dönemde -0,13 MPa‘a, çiçeklenme döneminde -0,19 MPa‘a kadar düĢmüĢ ve stres oluĢmamıĢtır. Ancak hasat döneminde (-0,31 MPa) ise orta stresin olduğu saptanmıĢtır. 50 mM uygulamasında 8 yapraklı dönemde (-0,24 MPa) ve çiçeklenme döneminde (-0,33 MPa) sonlandırılan uygulamalarda biberler orta seviyede strese maruz kalırken hasada kadar (-0,45 MPa) yapılan tuz uygulaması sonucunda yüksek stres görmüĢlerdir. 75 mM tuz uygulamalarında ise ΨĢö değerleri 8 yapraklı döneme kadar yapılan uygulamalarda -0,39 MPa‘a kadar düĢmüĢ (orta seviyede stres), çiçeklenme dönemine ve hasada kadar sürdürülenlerde ise sırasıyla -0,58 MPa ve -0,60 MPa‘a kadar inmiĢ ve biberler yüksek strese maruz kalmıĢtır. 556 ġekil 2: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin Ģafak öncesi yaprak su potansiyeli (ΨĢö) üzerine etkileri Yapılan ölçümler neticesinde uygulanan tuz konsantrasyonlarının artıĢına bağlı olarak yaprak su potansiyellerinin tüm dönemler boyunca azaldığı ve dolayısıyla su ve tuz stresi koĢullarının artığı belirlenmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulaması yapılan Jalapeno çeĢidine ait biberlerde kontrolde (-0,13 MPa) stres görülmemiĢtir. Buna karĢılık 50 mM (-0,24 MPa) ve 75 mM (-0,39 MPa) tuz uygulaması yapılan biberlerin orta streste oldukları ve sadece 100mM tuz uygulamasında -0,43 MPa ΨĢö değeri ile yüksek stres seviyesine ulaĢtıkları saptanmıĢtır. Çiçeklenme öncesine kadar tuz uygulaması yapılan (-0,19 MPa) biberlerde de 8 yapraklı döneme kadar yapılanlardakine benzer Ģekilde stres görülmemiĢtir. Çiçeklenme dönemine kadar yapılan 50 mM (-0,33 MPa) tuz uygulamasında orta seviyede, 75 mM‘de (-0,58 MPa) yüksek seviyede ve 100 mM‘de (-0,75 MPa) çok Ģiddetli seviyede olmak üzere üç farklı stres saptanmıĢtır. Hasat dönemine kadar tuz uygulaması yapılan biberlerde (-0,31 MPa) 8 yapraklı döneme ve çiçeklenme dönemine kadar tuz uygulaması yapılanlardan farklı olarak orta seviyede stres olduğu belirlenmiĢtir. 3-4 yapraklı dönemden hasada kadar tuz uygulaması yapılan parsellerde ise 50 mM‘de (-0,45 MPa) ve 75 mM‘de (-0,60 MPa) yüksek stres görülürken, 100 mM‘de (-0,94 MPa) bunlardan farklı olarak çok Ģiddetli stres seviyesi saptanmıĢtır. Tablo 3: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin gün ortası yaprak su potansiyeli (Ψgo) üzerine etkileri (MPa) ve LSD testine göre gruplar NaCl Tuz Konsantrasyonu Dönemler 0 mM 50 mM 75 mM 100 mM 8 yapraklı Dönem -0,29 -0,52 -0,93 -1,11 Çiçeklenme Öncesi -0,32 -0,66 -1,23 -1,40 Hasat Dönemi -0,34 -0,81 -1,51 -1,66 557 ġekil 3: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin gün ortası yaprak su potansiyeli (Ψgo) üzerine etkileri ÇalıĢmamızda yapılan ölçümler sonucunda, 3-4 yapraklı dönemden itibaren baĢlanan ve vejetasyonun boyunca farklı dönemlere kadar sürdürülen tüm tuz uygulamalarında gün ortası yaprak su potansiyellerinin (Ψgo) giderek azalma eğilimi gösterdiği ve stres seviyesinin buna bağlı olarak arttığı saptanmıĢtır. 100 mM tuz uygulaması yapılan biberlerde Ψgo değerleri -1,11 MPa ile -1,66 MPa arasında değiĢmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar yapılan uygulamalardaki bitkilerin yaprak su potansiyeli (-1,11 MPa) orta seviyede streste iken, çiçeklenme (-1,40 MPa) ve hasat dönemlerinde (1,66 MPa) sonlandırılan 100 mM NaCl uygulamalarındaki biberlerin çok Ģiddetli strese maruz kaldıkları belirlenmiĢtir. Buna karĢılık, hiç tuz uygulanmayan gruptaki bitkilerde Ψgo değerleri 8 yapraklı dönemde -0,29 MPa‘a, çiçeklenme döneminde -0,32 MPa‘a ve hasat döneminde -0,34 MPa‘a kadar düĢmüĢ ve hiç stresin olmadığı saptanmıĢtır. 50 mM uygulamasında 8 yapraklı dönemde (-0,52 MPa), çiçeklenme döneminde (-0,66 MPa) ve hasada kadar (-0,81 MPa) yapılan tuz uygulaması sonucunda da hiç stres görülmemiĢtir. 75 mM tuz uygulamalarında ise Ψgo değerleri 8 yapraklı döneme kadar yapılan uygulamalarda -0,93 MPa‘a kadar düĢmüĢ (stres yok), çiçeklenme dönemine 1,23 MPa (yüksek stres) ve hasada kadar tuz uygulamarı sürdürülenlerde ise -1,51 MPa‘a kadar inmiĢ ve biberler Ģiddetli strese maruz kalmıĢtır. AraĢtırmalar neticesinde uygulanan tuz konsantrasyonlarının artıĢına bağlı olarak yaprak su potansiyellerinin tüm dönemler boyunca azaldığı ve dolayısıyla su ve tuz stresi koĢullarının artığı belirlenmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulaması yapılan Jalapeno çeĢidine ait biberlerde kontrolde (-0,29 MPa), 50 mM (-0,52 MPa) ve 75 mM (-0,93 MPa) tuz uygulaması yapılan parsellerde stres görülmemiĢtir ve 100 mM tuz uygulamasında -1,11 MPa Ψgo değeri ile orta stres seviyesine ulaĢtıkları saptanmıĢtır. Çiçeklenme öncesi döneme kadar 0 mM tuz uygulaması yapılan (-0,32 MPa) biberlerde ve çiçeklenme dönemine kadar 50 mM (-0,66 MPa) tuz uygulaması yapılanlarda stres görülmemiĢtir. 75 mM‘de (-1,23 MPa) yüksek seviyede ve 100 mM‘de (-1,40 MPa) çok Ģiddetli seviyede stres saptanmıĢtır. Hasat dönemine kadar tuz uygulaması yapılan biberlerde (-0,34 MPa) stres meydana gelmemiĢtir. 3-4 yapraklı dönemden hasada kadar tuz uygulaması yapılan parsellerde ise 50 mM‘de (-0,81 MPa) hiç stres yok, 75 mM‘de (-1,51 MPa) ve 100 mM‘de (-1,66 MPa) çok Ģiddetli stres seviyesi saptanmıĢtır. Öğlen vakti yapılan ölçümler, sabah ölçümlerine göre farklılık göstermiĢtir. Bitkilerin transpirasyon yoluyla bünyelerinde kaybettikleri su yüzünden Ψgo değerlerinin (-) yönünden düĢtüğü görülmektedir. Deveci ve Uyan (2011), çalıĢmalarında araĢtırmamıza paralel sonuçlar bulmuĢtur. Ispanağın en olgun olan hasat dönemine girildiğinde bünyesinde en fazla suyu bulundurduğu ve faaliyetlerini devam ettirebilmek için en çok suya ihtiyaç olan bu dönemde oluĢacak bir su stresinden sonra bitkilerin sadece kontrol ve % 75 oranında sulama yapılan grubunun stresten etkilenmediği ya da az etkilenerek çıktığını tespit etmiĢlerdir. Fakat % 0, % 25 ve % 50 grubundaki bitkilerin stresi atlatamadığını bulmuĢtur. 558 Tuz stresi yaprak su potansiyeli bakımından % 68.25 oranında değiĢim göstererek kontrol bitkilerine göre artma göstermiĢtir (Kaya, 2011). Ashraf ve Arfan. (2005), Sabzpari ve Chinese-red bamya çeĢitlerinde tarla kapasitesinin % 100 ve % 40 oranında sulama olmak üzere iki su uygulaması ile gerçekleĢtirdikleri araĢtırmalarında, su stresinin bamya çeĢitlerinde yaprak su potansiyeline etkilerini araĢtırmıĢlardır. Kuraklık etkisiyle, yaprak su potansiyelinin her iki çeĢitte de düĢtüğünü saptamıĢlardır. Karipçin (2009), karpuz genotipleri ile yaptığı çalıĢmasında su düzeyi arttıkça yaprak su potansiyelinin negatif yönde arttığını, yani stres koĢulları arttıkça yaprak su potansiyelinin de arttığını saptamıĢtır. Yaprak hücrelerinde membran zararlanması (%) Jalapeno biber çeĢidinin yapraklarında meydana gelen membran zararlanma indeksi (MZĠ) yönünden değiĢimleri Tablo 4 ve ġekil 4‘de görülmektedir. Ortalamaların değerlendirilmesi sonucunda MZĠ yönünden ele alınan 2 ana faktör ve bunlara ait interaksiyonun istatistiki açıdan % 1 hata düzeyinde önemli olduğu saptanmıĢtır. Tablo 4: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak hücrelerinde membran zararlanması ortalamalarına etkisi* (%) ve LSD testine göre gruplar Tuz Konsantrasyonu (NaCl) Zaman Ana Tuz Uygulama Zamanları Etkisi 0 mM 50 mM 75 mM 100 mM 8 yapraklı döneme kadar 6,87 h 12,18 g 16,34 fg 27,06 e 15,61 c Çiçeklenme dönemine kadar 6,60 h 20,26 f 32,20 de 38,88 c 24,48 b Hasat dönemine kadar 6,68 h 37,06 cd 51,14 b 64,65 a 39,88 a Tuz Uygulaması Ana Etkisi 6,71 d 23,17 c 33,22 b 43,53 a * Aynı harfi taĢıyan ortalamalar arasında 0.01 düzeyinde fark yoktur. Tablo 4‘de zaman ana etkisi bakımından MZĠ ortalamalarının % 6,60 ile % 64,65 arasında değiĢtiği ve en düĢük yaprak membran zararlanmasının 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulananlarda gerçekleĢirken bu oranın hasat dönemine kadar yapılan tuz uygulaması ile en yüksek ortalamaya ulaĢtığı görülmektedir. Tablo 4‘ü incelendiğinde en düĢük MZĠ ortalamasının 0 mM‘e ait yapraklarda görüldüğü (% 6,71), en yüksek MZĠ ortalamasının ise 100 mM tuz uygulamasına ait bitki yapraklarında (% 43,53) tespit edilmiĢtir. Tuzluluk stresi biberlerde hücresel zararlanmaya neden olmuĢtur. Kaya ve DaĢgan (2013), fasulye genotipleriyle yapılan bir çalıĢmada tuz ve kuraklık streslerinin yaprak membran zararlanmasına neden olduğunu bildirmiĢlerdir. Arslan (2011), biberde 24-epibrassinolid uygulamaları ile kuraklık stresine karĢı toleransın artırılması adlı çalıĢmasında, doku elektriki iletkenliği veya diğer bir ifadeyle doku membran geçirgenliği; bitkilerde stres altında zar (membran) bütünlüğünü koruyabilme kabiliyetlerinin bir ifadesi olarak tanımlanır. Strese maruz kalan bitkilerde hücre zarlarında meydana gelen hasar sonucu hücre içindeki suda erimiĢ maddeler hücreler arası boĢluklara akarlar ve bu da doku elektriki iletkenlik değerini yükseltir. Kısacası, doku elektriki iletkenlik değerleri ile membran bütünlüğü arasında ters orantı mevcuttur. Deveci ve Uyan (2011), ıspanakta kuraklık stresinde su yetersizliğine bağlı olarak, hücre membranlarının ve lipidlerin yapısında bozulma meydana gelmiĢ olup, enzim aktivitelerini çalıĢtıran ve ozmotik düzenlemeyi sağlayan yapılarda zararlanma meydana geldiğini bildirmiĢlerdir. Kaya (2011), arpa, çilek ve çeltik gibi bitki türleri ile yapılan çalıĢmalarda, tuz uygulamalarının membran geçirgenliğini artırıcı etki yaptığı belirlenmiĢtir. Küçükkömürcü (2011), tuzluluk ve kuraklık streslerine tolerans bakımından bamya genotiplerinin taranması ile ilgili çalıĢmasında, tuz stresi koĢullarında kuraklığa nazaran daha belirgin olarak hücre zararlanmasında artıĢ meydana geldiğini ifade etmektedir. 559 ġekil 4: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak hücrelerinde membran zararlanması üzerine etkileri Akay (2010) tarafından biberde yapılan denemede, tuz konsantrasyonu arttıkça hücre membranlarında bozulma saptanmıĢtır. Ecem (2010), mısır genotiplerinin yaprak dokularında, kuraklık stresinin Ģiddeti arttıkça, membran bütünlüğü ve geçirgenliğinin miktarının kontrol değerlerine göre önemli derecede arttığını belirlemiĢtir. KarakuĢ (2008), farklı tuz (NaCl) stresi koĢullarında prolin uygulamalarının patateste fizyolojik ve morfolojik özelliklere etkileri isimli çalıĢmasında yapraktaki en yüksek hücre membran geçirgenliğinin 100 mM tuz uygulamasından, en düĢük hücre membran geçirgenliğinin ise kontrol bitkilerinden elde edildiğini saptamıĢtır. Tohma (2007), çilekte salisilik asit uygulamasının tuz stresine dayanıklılık üzerine etkileri çalıĢmasında, bütün örnekleme dönemlerinde tuz konsantrasyonunun artmasının membran geçirgenliğinin yükselmesine sebep olduğunu tespit etmiĢtir. Yakıt ve Tuna (2006)‘da tuz stresi altındaki mısır bitkisinde membran geçirgenliği değerinin kontrol grubunda en düĢük olduğunu; fakat tuz grubunda kontrole göre yaklaĢık 5 kat artıĢ gösterdiğini saptamıĢlardır. Yaprak sıcaklıklarının saptanması (oC) Ġnfrared termometre yardımıyla yapraklara dokunulmadan tuz uygulamalarının baĢından sonuna kadar yapılan sıcaklık ölçümlerine ait ortalamalar Tablo 5 ve ġekil 5‘de gösterilmiĢtir. Denemede kullanılan Jalapeno biber çeĢidimiz çeĢitli zaman ve tuz ana etkileri ile bunların birbirleri arasında oluĢturdukları kombinasyonlar % 1 hata sınırları içerisinde önemli bulunmuĢtur. Tablo 5: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak sıcaklığı ortalamalarına etkisi* (oC) ve LSD testine göre gruplar Tuz Uygulama Zamanları 8 yapraklı döneme kadar Çiçeklenme dönemine kadar Hasat dönemine kadar Tuz Uygulaması Ana Etkisi 0 mM 26,73 e 26,87 e 26,80 e 26,80 d Tuz Konsantrasyonu (NaCl) 50 mM 75 mM 26,73 e 27,27 d 27,40 cd 27,60 c 28,00 b 28,30 ab 27,38 c 27,72 b * Aynı harfi taĢıyan ortalamalar arasında 0.01 düzeyinde fark yoktur. 560 100 mM 27,57 cd 28,03 b 28,60 a 28,07 a Zaman Ana Etkisi 27,07 c 27,47 b 27,92 a ġekil 5: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak sıcaklığı üzerine etkileri Tablodan da anlaĢılacağı gibi en yüksek yaprak sıcaklığı değerine 100 mM‘lük tuz uygulamasında (28,07 oC), en düĢük değere kontrol tuz uygulamasında (26,8 oC) ulaĢılmıĢtır. DeğiĢik vegetasyon dönemlerine kadar farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak sıcaklıklarına ait ortalamaların olduğu Tablo 5 incelendiğinde tuz uygulaması ana etkileri bakımından kontrol uygulamasının 26,8°C ile en düĢük yaprak sıcaklığına sahip olduğu görülmektedir. Ġklim odasında ortalama 25°C ortam sıcaklığında hiç tuz uygulamasının yapılmadığı kontrol uygulaması ortam sıcaklığına en yakın sıcaklıkta olduğu fakat tuz konsantrasyonlarının arttırıldığı parsellerde yaprak sıcaklığının giderek arttığı ve en yüksek yaprak sıcaklığının 100 mM NaCl uygulamasında elde edildiği görülmektedir. Birçok araĢtırıcının farklı türlerde yaptığı infrared sıcaklık ölçümlerine göre de bitkilerin ideal ortamlardan stresli ortamlara girdiğinde özellikle su ve tuz stresinde stomaların kapanmasından dolayı yaprak sıcaklıklarında artıĢlar olduğu bilinmektedir. Denememizde de tuzluluk stresi arttıkça buna tepki olarak yaprak sıcaklıklarının arttığı belirlenmiĢtir. Özellikle su stresi bitki su içeriği ve yüzey sıcaklığı ile direkt, vejetasyon düzeyi ile dolaylı bir biçimde, uzaktan algılama araçlarının termal (infrared termometre ile eĢdeğer), NIR ve RED bantları (spektroradyometre ile eĢdeğer) ile izlenebilmektedir (Köksal, 2006). NaCl uygulaması sonucunda yaprak sıcaklığı hiç tuz uygulanmayan bitkilerde farklı tuz konsantrasyon uygulamalarına göre azalma göstermiĢtir (Kaya, 2011). Vermeulen ve ark. (2007), domateste gerçekleĢtirdikleri çalıĢmalarında stomaların kapandığı durumda yaprak sıcaklığının yükseldiğini tespit etmiĢlerdir. Jackson vd. (1986)‘ya göre, uzaktan algılama ile bitki koĢullarının gözlenmesi sadece verim tahmin etmede değil aynı zamanda günlük olarak bitki yönetiminde de etkilidir. Birçok arazi denemesi kurularak el radyometreleri ile bitki karakteristiklerinin spektral tepkileri belirlenmiĢtir. Yapılan çalıĢmalara göre, radyometrik bir biçimde ölçülen bitki örtü sıcaklığı referans bir sıcaklık ile karĢılaĢtırıldığında (hava sıcaklığı), su stresine iliĢkin önemli bir gösterge niteliğindedir. Aynı Ģekilde Köksal (2006), bitki yüzey sıcaklığının hava sıcaklığına oranla daha fazla artmasının bitkinin su stresine girdiğinin bir belirtisi olduğunu bildirmektedir. Bitki strese girdiğinde en erken belirtilerden biri yaprak sıcaklığının artması olup, bu durum radyasyon emiliminin olduğu ve transpirasyonun engellendiği anlamına gelmektedir (Buschmann ve Lichtenthaler, 1998). Cornic ve Ghashgaie (1991), fasulyede yaptıkları denemede yaprak sıcaklığını araĢtırmıĢlardır. Yaprak sıcaklığı düĢtüğünde stomaların açıldığını saptamıĢlardır. Son onbeĢ yılda bitki su stresinin izlenmesi için bitki sıcaklığı ölçüm tekniği üzerine olan ilgi artmıĢ ve bu konuda birçok çalıĢma yapılmıĢtır (Jackson ve ark 1981). Anılan teknik yaprak yüzeylerinden transpirasyon yoluyla buharlaĢan suyun yaprakları serinlettiği ilkesine dayanır. Bu 561 süreçte kullanılan su sınırlanırsa, transpirasyon azalır ve yaprak sıcaklıkları artar. Transpire olan su çok azsa, absorbe edilen radyasyon nedeniyle yapraklar, çevresindeki atmosferden daha sıcak olacaklardır (Jackson, 1991). SONUÇ AraĢtırmada tuz uygulamalarının belirli oranlarla arttırılmasıyla Jalapeno biber çeĢidinin; yaprak oransal su içeriğinde azalmaların meydana geldiği, yani tuz oranı arttıkça bu maddelerin miktarlarının düĢtüğü tespit edilmiĢtir. Yaprak hücrelerinde membran zararlanmaları ile yaprak sıcaklığı 100 mM tuz uygulamalarında en yüksek seviyede olduğu tuzluluk azaltıldığında miktarlarının azaldığı görülmüĢtür. Uygulanan tuz stresi biber bitkisinin değiĢik vejetatif dönemlerinde gösterdiği tepki bakımından değerlendirildiğinde; yaprak sıcaklıkları ve yaprak hücrelerinde membran zararlanması hasat dönemine kadar yapılan tuz uygulamalarında en yüksek düzeye ulaĢmıĢtır. Denemede ele alınan diğer tüm kriterler bitkinin hasat dönemine kadar yapılan NaCl konsantrasyonunda en düĢük düzeyde olurken bunu çiçeklenme dönemi izlemiĢ, 8 gerçek yapraklı döneme kadar yapılan NaCl konsantrasyonu en yüksek düzeye çıkmıĢtır. Yaprak su potansiyelini ele aldığımızda tuz konsantrasyonu arttıkça stres değeri de Ģiddetlenmektedir. KAYNAKLAR Açıkgöz, N. (1984). Tarla Deneme Tekniği. Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları 448 Bornova-Ġzmir, 167 s. Akay, R. ZH. (2010). Biberde Farklı Tuz Konsantrasyonlarının Bazı Fizyolojik Parametreler ile Mineral Madde Ġçeriği üzerine Etkisi. Yükse Lisans Tezi, 66 sayfa, Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, ġanlıurfa. Anonymous. (2011). http://tr.wikipedia.org/wiki/Jalepe%C3%Blo Arslan, A. (2011). Biberde 24-Epibrassinolid Uygulamaları ile Kuraklık Stresine KarĢı Toleransın Artırılması. Sütçü Ġmam Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 105 sayfa, KahramanmaraĢ. Ashraf, M., ve Arfan, M. (2005). Gas Exchange Characteristics and Water Relations in Two Cultivars of Hibiscus Esculentus under Waterlogging. Biologia Plantarum, 49 (3): 459-462. Bayat. R., KuĢvurun, ġ., Üstün, A.S., ve Ellialtıoğlu, ġ. (2012). Tuza Tolerans Özelliği Farklı Ġki Kabak Genotipine Ait Fidelere Yapılan DıĢsal Prolin Uygulamalarının Etkileri Üzerinde AraĢtırmalar. Buschmann, C., ve Lichtenthaler, H.K. (1998). Principles and Characteristics of Multi-Colour Fluorescence Imaging of Plants. Journal of Plant Physiology, 152, 297-314. Cornic, G, ve Ghasghaie, J. (1991). Effect of Temperature on Net CO2 Assimilation and Photosystem II Quantum Yield of Electron Transfer of French Bean (Phaseolus vulgaris L.) Leaves During Drought Stress. Planta, 185, 255- 260. Deveci, M., ve Uyan, B. (2011). DeğiĢik Vejetasyon Dönemlerinde Farklı Su Kısıtlarının Ispanakta Meydana Getirdiği Bazı Fizyolojik ve Morfolojik DeğiĢikliklerin Belirlenmesi. Türkiye VI. Bahçe Bitkileri Kongresi, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, ġanlıurfa. Ecem, N. (2010). Farklı Mısır (Zea mays L.) ÇeĢit ve Hatlarında Kuraklık Stresi Etkilerinin Fizyolojik Olarak Ġncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, 77 sayfa, Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı, Sakarya. Ekmekçi, E., ve Altunal, E. (2007). Farklı Tuzluluk Düzeylerindeki Sulama Sularının, Biberde Bazı Büyüme GeliĢme Ve Verim Parametrelerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Samsun. Erdem, T., ve Arın, L., Erdem, Y., Polat, S., Deveci, M., Okursoy, H., ve GültaĢ, H.T. (2010). Yield and Quality Response of drip irrigated broccoli (Brassica oleracea L. var. italica) under different irrigation regimes, nitrogen applications and cultivation periods. Agricultural Water Management, 97 (5): 68168. Fan, S., ve Blake, T. (1994). Abscisic Acid Induced Electrolyte Leakage in Woody Species With Contrasting Ecological Requirements. Physıologıa Plantarum, 90: 414-419. Hoagland, D.R., ve Arnon, D.I. (1950). The water-culture method for growing plants without soil. Berkeley, Calif. University of California, College of Agriculture, Agricultural Experiment Station. https://archive.org/details/watercultureme3450hoag Jackson, R.D., ve Pinter, Jr P.J., Reginato, R.J., ve Idso, S.B. (1986). Detection and evaluation of plant stress for crop management decisions. IEEE Transactions on Geoscience and Remote Sensing, 24(1): 99-106. Jackson, S.H. (1991). Relationships Between Normalized Leaf Water Potantial and Crop Water Stress Index Values for Acala Cotton, Agric. Water Management, 20: 109-118, 1191. Kalefetoğlu, T., ve Ekmekçi, Y. (2005). Bitkilerde kuraklık stresinin etkileri ve dayanıklılık mekanizmaları. Fen Bilimleri Dergisi, 18 (4): 723-740. 562 KarakuĢ, M. (2008). Farklı Tuz (NaCl) Stresi KoĢullarında Prolin Uygulamalarının Patateste Fizyolojik ve Morfolojik Özelliklere Etkileri. Doktora Tezi, 99 sayfa, Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri anabilim Dalı, ġanlıurfa. Karipçin, M.Z. (2009). Yerli Ve Yabani Karpuz Genotiplerinde Kuraklığa Toleransın Belirlenmesi. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Adana. Katerji, N., Van Hoorn, J.W., Hamdy, A., ve Mastrorilli, M. (2004). Comparison of Corn Yield Response to Plant Water Stress Caused by Salinity and by Drought. Agricultural Water Management, 65: 95–101 Kaya, E., ve DaĢgan, H.Y. (2013). Erken Bitki GeliĢme AĢamasında Kuraklık ve Tuzluluk Streslerine Tolerans Bakımından Fasulye Genotiplerinin Taranması. Ç.Ü Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, Cilt:29-2. Kaya, E. (2011). Erken Bitki GeliĢme AĢamasında Kuraklık ve Tuzluluk Streslerine Tolerans Bakımından Fasulye Genotipinin Taranması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi 212 sayfa, Adana. Kaya, C., ve Higgs, D. (2003). Supplementary KNO 3 Improves Salt Tolerance in Bell Pepper Plants, J. of Plant Nutr. 26, 7, 1367-1382. Köksal, E.S. (2006). Sulama Suyu Düzeylerinin ġekerpancarının Verim, Kalite ve Fizyolojik Özellikleri Üzerindeki Etkisinin, Ġnfrared Termometre ve Spektroradyometre ile Belirlenmesi. Doktora Tezi, 101 sayfa, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, Ankara. KuĢvuran, ġ., YaĢar, F., Abak, K., ve Ellialtıoğlu, ġ. (2008a). Tuz Stresi Altında YetiĢtirilen Tuza Tolerant ve Duyarlı Cucumis sp.‘nin Bazı Genotiplerinde Lipid Peroksidasyonu, Klorofil ve Ġyon Miktarlarında Meydan Gelen DeğiĢimler. Tarım Bilimleri Dergisi, 18(1): 11-18, Van. KuĢvuran, ġ. (2010). Kavunlarda Kuraklık ve Tuzluluğa Toleransın Fizyolojik Mekanizmaları Arasındaki Bağlantılar. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Adana. Küçükkömürcü, S. (2011). Tuzluluk ve Kuraklık Streslerine Tolerans Bakımından Bamya Genotiplerinin Taranması, Yüksek Lisans Tezi, Adana. Mahajan, S., ve Tuteja, N. (2000). Cold, Salinity and Drought Stress: An Overview. Archives of Biochemistry and Biophysics, 444, 139-158. Munns, R. (2002). Comparative physiology of salt and water stress, Plant, Cell and Environment. 25, 239-250. Oğuz, Ġ., Noyan, Ö.F., Karaman, M.R., Koçyiğit, R., ve Özen, M. (2012). Jalapeno Biber Tarımında Farklı Organik ve Ġnorganik Materyallerin Toprak Özellikleri ve Ürün Verimi Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması. SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2012-1): 393 Öncel, I., ve KeleĢ, Y. (2002). Tuz Stresi Altındaki Buğday Genotiplerinde Büyüme, Pigment Ġçeriği ve Çözünür Madde Kompozisyonunda DeğiĢmeler. Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Fen Bilimleri Dergisi, 23(2), Sivas. Öztürk, K. (2002). Küresel Ġklim DeğiĢikliği ve Türkiye‘ye Olası Etkileri. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 22(1): 47-65, Ankara. Öztürk, L., Küfrevioğlu, Ġ., ve Demir, Y. (2008). In Vivo and in Vitro Effects of Etephon on Oxidative Enzymes in Spinach Leaves. Acta Physiol Plant 30:105-110. Sanchez, F..J., Andres, E.F., Tenorio, J..L., ve Ayerbe, L. (2004). Growth of Epicotyls, Turgor Maintenance and Osmotic Adjustment in Pea Plants (Pisum sativum L.) Subjectes to Water Stres. Field Crops Research, 86: 81-90. Scholander, P.F., Yamel, H..T., ve Bradstreet, E.D., ve Hemmingsen, E.A. (1965). Sap Pessure in Vascular Plants. Science, 148:339-346. Taiz, L., ve Zeiger, E. (2008). Bitki Fizyolojisi üçüncü baskıdan çeviri (Çeviri Editörü: Prof. Dr. Ġsmail Türkan), Palme Yayıncılık, Ankara. Tohma, Ö. (2007). Çilekte Salisilik Asit Uygulamasının Tuz Stresine Dayanıklılık Üzerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, 61 sayfa, Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Erzurum. Yakıt, S., ve Tuna, A.L. (2006). Tuz Stresi Altındaki Mısır Bitkisinde (Zea mays L.) Stres Parametreleri Üzerine Ca, Mg ve K‘nın Etkileri. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 19(1): 59-67. TEġEKKÜR Bu tez, Namık Kemal Üniversitesi BAP (Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi) (NKUBAP.00.24.AR.12.03) tarafından desteklenmiştir. 563 Hassas Tarımda Ġnsansız Hava Aracı Kullanımı Ali Musa BOZDOĞAN Çukurova Üniversitesi, Türkiye amb@cu.edu.tr Nigar YARPUZ BOZDOĞAN Çukurova Üniversitesi, Türkiye nyarpuzbozdogan@cu.edu.tr Mehmet Eren ÖZTEKĠN Çukurova Üniversitesi, Türkiye eoztekin@cu.edu.tr Sinan KEĠYĠNCĠ* Çukurova Üniversitesi, Türkiye skeiyinci@cu.edu.tr Özet Uçaklar 1910‘lu yıllardan itibaren tarımsal alanlarda kullanılmaya baĢlanmıĢtır. BaĢta ilaçlama ve gübreleme olmak üzere havadan yapılan tarımsal faaliyetlerde pilotun uçuĢ güvenliği ön planda tutulmuĢtur. GeliĢen teknolojiyle birlikte insansız hava araçları (ĠHA) tarımsal alanlarda ilaçlama, gübreleme, survey, fotoğraflama vb tarımsal faaliyetlerde kullanılmaya baĢlanmıĢtır. ĠHA‘lar üzerine monte edilen özel kameralar, ilaçlama ve gübreleme ekipmanları sayesinde hassas tarımda gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. ĠHA‘lar ilaçlama ve gübrelemenin yanısıra zararlı tayini, yayılımı, rekolte tahmini vb konularda da üreticilere yardımcı olmaktadır. Sadece düz, engelsiz ve küçük parçalı arazilerde değil aynı zamanda eğimli ve engelli arazilerde de kullanım kolaylığı bulunmaktadır. Bu çalıĢmada, hassas tarımda ĠHA kullanımı hakkında bilgiler verilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Hassas tarım, İnsansız hava aracı, Uzaktan algılama, Veri edinme teknolojileri. The Use of Unmanned Aerial Vehicle in Precision Agriculture Abstract The aircrafts have been used in the agricultural area since 1910‘s. At first flight safety of pilot is kept in the forefront in agricultural activities as made pesticides and fertilizers. In common with developing technology, remotely controlled unmanned air vehicle (UAV) is used for spraying, fertilizing, survey, photography etc. in agricultural activities. UAVs become even more important in precision agriculture due to the special cameras, spraying and fertilizing equipment that are mounted on it. UAVs help the farmers for determination of pests, spread of epidemic, fertilization requirement, harvest estimate, etc. UAV can be used in sloping and agricultural land with obstacle such as trees at field border and electrical wires. In this study, it was presented information about using of UAV in precision agriculture. Keywords: Precision agriculture, Unmanned aerial vehicle, Remote sensing, Data acquisition technologies. GĠRĠġ Tarım, genellikle ürünün kısa zamanda yetiĢtirildiği yoğun emek gerektiren bir üretim dalıdır. Tüm yıla yayılan emek yerine 2-3 ay gibi zamana sığdırılan üretimde üreticiler basit araç-gereçlerden karmaĢık ve kendi yürür makinalara kadar değiĢen vasıtalardan yararlanmaktadır. Üretimde amaç, kısa zaman dilimi içinde tarımsal faaliyetleri yapmak ve denetlemektir. Bunun için tarımsal üretimde ve iĢletme yönetiminde çeĢitli bilgi kaynakları da kullanılmaktadır. GeliĢen teknolojiyle birlikte bilgi teknolojileri makinaların etkinliğini artırmıĢ ve tarımda etkin bir Ģekilde kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Tarımsal üretimde ve iĢletme yönetimindeki geliĢmeler özellikle ürün ve toprak özelliklerinin görüntülenmesi ve izlenmesiyle sürdürülebilirlik sağlamıĢ ve bu da tarımda girdilerin azalması ve verimin artırılmasını gerekli kılmıĢtır. Tarımsal üretimde eldeki kaynakların optimum kullanımı, verimin maksimum elde edildiği ve çevreyle dost uygulamaların gerçekleĢtirildiği üretimler hassas tarım olarak adlandırılmaktadır. Hassas tarımda kullanılan teknolojilerden birisi de insansız hava 564 aracıdır (ĠHA). ĠHA sayesinde tarla ve/veya ürün çiftçiler tarafından ekim öncesinden hasat sonrasına kadar tüm aĢamalarda daha iyi takip edilmekte ve istenildiği zamanda uygulamalar gerçekleĢtirilebilmektedir. Ehsani ve Maja (2013)‘nın bildirdiğine göre ĠHA‘lar tarımda; ürün izleme, zararlı dağılım haritalaması, ürün kayıp tayini, yalın toprak görüntülenmesi, sulama ve drenaj planlaması, verim tahmini ve izlenmesi, üründe herbisit zararının tespiti, envanter yönetimi, bitki seçimi, havadaki patojenlerin örneklenmesi, kimyasal ve pestisitlerin etkin kullanımı, güvenlik, yer araçlarının otomasyonu ve yönlenmesi ile akademik ve yayım eğitimi kullanım potansiyellerine sahiptir. Japonya‘daki tarım alanlarında 2,000‘den fazla insansız helikopter kullanılmaktadır (Anonymous, 2015). Japonya‘da ĠHA‘ların ülke genelindeki tarım okullarında 1988 yılından itibaren benimsendiği, Tarım, Orman ve Balıkçılık Bakanlığı tarafından ĠHA‘ların çeltik ilaçlamalarında kullanımı konusunda 1991 yılında yönetmelik hazırlandığı ve ĠHA‘larla ilaçlamanın etkin bir Ģekilde gerçekleĢebilmesi için çeltik üreticilerinin operatör lisans eğitimi almaları gerektiği bildirilmiĢtir (Hanlon, 2004; Bozdoğan ve ark., 2009). Uluslararası Ġnsansız Hava Aracı Sistemleri Birliği (AUVSI), önümüzdeki on yılda ticari ĠHA endüstrisinin ABD ekonomisine 82 milyar USD etki yapacağını ve bununla birlikte 100,000 kiĢilik istihdam yaratacağını belirtmiĢtir. Ayrıca AUVSI, 2015-2025 yılları arasında ticari ĠHA‘ların %80‘inin tarım alanlarında gerçekleĢeceğini tahmin etmektedir. Bu nedenle ĠHA‘ların tarımda devrim yapacağı, ihtiyaç anında gübreleme, sulama veya pestisit uygulamalarında kullanılabileceği, hastalık, yabancı ot ve erozyonun havadan fotoğraflanmasında değerlendirilebileceğini bildirmiĢlerdir. Sonuçta ürün verimi artarken daha az kimyasal ve su kullanımı ile çevrenin korunacağı belirtilmiĢtir (Freeman ve Freeland, 2015). İnsansız Hava Aracı (İHA) T.C. UlaĢtırma, Denizcilik ve HaberleĢme Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tanımına göre ĠHA; aerodinamik kuvvetler aracılığıyla sürekli uçuĢ yapma yeteneğinde olan, üzerinde (insan) pilot bulunmaksızın uzaktan ĠHA pilotu tarafından kontrol edilerek veya otonom operasyonu ĠHA pilotu tarafından planlanarak uçurulan ya da havada kalabilen hava aracıdır(SHGM, 2016). ĠHA‘lar uygulama amacına göre özel kameralar, ilaçlama ve gübreleme ekipmanları vb yararlı yüklerle donatılmaktadır. ĠHA‘lar yararlı yükler sayesinde günümüzde tarım alanları, doğal afet takibi, hasar tespit çalıĢmaları, orman yangınlarını önleme ve takip vb çeĢitli uygulamalarda kullanılmaktadır. ĠHA‘lar kanat tipine göre sabit kanatlı ve döner kanatlı olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. ġekil 1‘de iki kanat tipinin birer örneği gösterilmektedir (Polo ve ark., 2015). Sabit kanatlı (uçak) ĠHA‘lar hızlı ve uzun mesafeli görevleri yerine getirmelerine karĢın hedef üzerinde havada sabit duramamakta ve hedef yüzeyler üzerine çok yakın uygulama yapamamaktadır. Döner kanatlı (helikopter) ĠHA‘lar yüksek derecede kontrol edilebilmeleri sayesinde hedef yüzeye çok yakın uçuĢlar gerçekleĢtirmekte ancak daha kısa zaman ve mesafeler için kullanılmaktadır (Jurdak ve ark., 2015). ġekil 1: Sabit Kanatlı ve Döner Kanatlı ĠHA‘lara birer örnek (Polo ve ark., 2015) Hassas tarımda kullanılan ĠHA‘lar genel olarak Mikro ve Mini olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Maksimum kalkıĢ ağırlığı Mikro ĠHA‘lar 0.10 kg iken Mini‘de bu değer 30 kg‘a kadar çıkabilmektedir. Maksimum uçuĢ yüksekliği ve uçuĢ süresi; Mikro ĠHA‘larda sırasıyla 250 m ve 1 saat, Mini ĠHA‘larda 150-300 m ve 2 saattir. Her iki ĠHA tipinde de veri link mesafesinin maksimum 10 km olduğu bildirilmiĢtir (Bento, 2008; ġahin, 2011). Hassas Tarım Teknolojileri - İnsansız Hava Aracı (İHA) İlişkileri Bir tarım iĢletmesinde girdilerin önemli bir payını oluĢturan gübre ve tarım ilacının (pestisit) en az ve etkin Ģekilde kullanımı gerekmektedir. Bu gereklilik hem ekonomik hem çevresel bakımdan önemlidir. Tarımsal ürünlerin yetiĢtirildiği alanlardaki bitki ve toprak özellikleri tüm yüzeyde homojen olmayıp farklı özellikler göstermektedir. Bu nedenle bitkisel ürün yetiĢtirilen tarım alanlarının her tarafını değil sadece ihtiyaç duyulan bölgelere ve alanlara ihtiyaç duyulan miktarda gübre ve pestisit uygulanması gerekmektedir. Tarım alanlarına gereğinden fazla uygulanan pestisit ve gübreler 565 ekonomik yükü artırırken çevrede olumsuzluklara da neden olmaktadır. Bu girdilerin gereğinden az kullanımı ise verim düĢüklüğü ve dolayısıyla gelir azlığı yaratmaktadır. Pestisit ve gübrelerin bitki ve toprak isteklerine göre uygulanması ve uygulama materyallerinin kalibrasyonu gerekmektedir. Kalibrasyon iĢlemleri uygulamalar esnasında anlık olabileceği gibi uygulamalar öncesinde yapılan düzenlemelerle de gerçekleĢtirilmektedir. Bunun için tarım alanında anlık uygulama ve/veya haritalama iĢlemlerinden yararlanılmaktadır. Anlık uygulamalar sırasında ıĢık, ses, renk vb. çeĢitli sensörler kullanılmaktadır. Bu sensörlerden alınan sinyaller sayesinde uygulama ekipmanlarının verdisi uygulama anında otomatik kontrol ve değiĢebilir oranlarda verdi sağlayan sistemler sayesinde değiĢtirilerek istenen miktarda uygulamalar gerçekleĢtirilmektedir. Haritalama iĢlemlerinde ise kullanılan özel kameralar sayesinde oluĢturulan haritalar yardımıyla arazinin ihtiyacı olan gübre miktarları ve zararlı yoğunluğu gibi veriler elde edilmektedir. Bu veriler değerlendirilerek arazi koordinatlarına göre uygulamalar gerçekleĢtirilmektedir (Yarpuz-Bozdoğan ve Bayat, 2004). Hassas tarım; temel olarak tarımsal iĢlemlerde girdilerin en uygun Ģekilde kullanımını ve gelirlerin en yüksek düzeye ulaĢmasını amaçlamaktadır. Bu nedenle hassas tarımda uygulama doğruluğunu artıran, ekonomik ve zamansal tasarruf sağlayan değiĢik teknolojilerden yararlanılmaktadır. Hassas tarım teknolojisi, baĢlıca üç bileĢenden oluĢmaktadır: Veri Edinme Teknolojileri, Veri ĠĢleme ve Karar Verme Teknolojileri ve Uygulama Teknolojileri. (ġekil 2). A-Veri Edinme Teknolojileri B-Veri ĠĢleme ve Karar Verme Teknolojileri C-Uygulama Teknolojileri A1-Küresel Konum Belirleme B1-Haritalama Yazılımları C1-Otomatik Kontrol Sistemleri A2-Ürün Verimi Görüntüleme ve Haritalama B2-Modelleme C2-DeğiĢken Düzeyli Uygulama A3-Toprak Özelliklerini Belirleme ve Haritalama B3-Ekonomik Analiz C3-Otomatik Dümenleme A4-Ürün ve Tarla KoĢullarını Ġzleme ġekil 2: Hassas Tarım Teknolojileri (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012) ġekil 2‘de görüldüğü gibi hassas tarım teknolojileri kullanımının ilk basamağı veri edinme teknolojileridir. Bu teknolojik aĢamada kullanılan sistemler; küresel konum belirleme, ürün verimi görüntüleme ve haritalama, toprak özelliklerini belirleme ve haritalama, bitki ve tarla koĢullarını izleme ve uzaktan algılama sistemleridir (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012). ĠHA‘lar hassas tarımda genellikle veri edinme teknolojilerinde kullanılmaktadır. Küresel konum belirleme sistemlerinde amaç tarla ve/veya araç-gereçlerin enlem, boylam ve rakım koordinatlarının yersel ve zamansal verilere göre tayinidir. Bu sistem sayesinde oluĢturulan haritalama esasına göre tarlaya değiĢken miktarda ve dozda pestisit ve gübre uygulamaları gerçekleĢtirilmektedir. Konum belirleme sistemleri yer esaslı ve uydu esaslı olmak üzere iki grupta toplanmaktadır (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012). Son yıllarda ĠHA‘lar özellikle haritalama teknolojisinde donanım ve yazılımın hızlı geliĢiminden dolayı artan bir Ģekilde kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Anonymous, 2016a). ABD‘de 2020 yılına kadar ĠHA sayısının 30,000 adede ve sektörün 90 milyar USD‘ye ulaĢacağı tahmin edilmektedir (Anonymous, 2016a). ĠHA gibi mobil haritalama sistemleri geniĢ arazilerin yüksek çözünürlükle yersel verilerin toplanmasında düĢük maliyet ve kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca, planlama ve yönetimde güncel ve hassas verilerin elde edilmesi, hazırlık, uçuĢ ve görüntü iĢleme zamanını da içeren görevleri de kısa zaman içinde gerçekleĢtirmektedir (Anonymous, 2016a). ĠHA‘nın bir günde yaklaĢık 800 ha alanda yüksek çözünürlüklü haritalama yapabileceği bildirilmiĢtir (Anonymous, 2016b). Nex ve Remondino (2014), ĠHA‘larla yapılan havadan fotoğraflamaların klasik hava fotoğraflamalarına göre daha düĢük maliyetli olduğunu bildirmiĢtir. Ürün verimi görüntüleme ve haritalama sistemleri genelde hasat sırasında anlık ve hasat sonrasında verim ölçüm yöntemleriyle belirlenmektedir. Bu ölçüm yöntemlerinde algılayıcılar (ürün akıĢ miktarı, ürün nemi, iĢ geniĢliği, hasat baĢlığı gibi) ve bilgisayar ortamı bulunmaktadır (Keskin ve 566 Görücü-Keskin, 2012). Son yıllarda görüntü teknolojisindeki geliĢmelere paralel olarak ĠHA‘lar üzerine hassas ve spektral kameralar monte edilerek bitkinin tarladaki dağılımı, bitki sağlığı ve sıklığı gibi parametreler belirlenebilmektedir. Böylece hasat anını veya sonrasını beklemeden hasat öncesinde ve hatta bitki geliĢme döneminde dahi verimle ilgili tahminlerde bulunarak haritalama gerçekleĢtirilmektedir. Lelong ve ark. (2008) küçük parsellerde buğday bitkisinin miktarsal görüntüleme için ĠHA kullanımını araĢtırmıĢlardır. AraĢtırma sonucunda yaprak alan indeksi-NDVI (Normalized Difference Vegetation Index) ve azot alımı-GNDVI (Green Normalized Difference Vegetation Index) arasındaki iliĢkileri ĠHA yardımıyla saptamıĢlardır. Berni ve ark. (2009) ĠHA üzerinde termal ve multispektral görüntü algılayıcıları kullanarak yaprak alan indeksi, klorofil içeriği, su stresi ve bitki sıcaklığı ölçümleri gerçekleĢtirmiĢlerdir. Geipel ve ark. (2014) ĠHA‘lar yardımıyla alınan hava görüntüleri ve ürün yüzey modellerine dayanarak spektral ve alansal modelleme yardımıyla sezon ortasında ürün verimi tahmininde bulunmuĢlardır. Toprak özelliklerini belirleme ve haritalama sistemleri özellikle değiĢken düzeyli gübre uygulamaları için önemlidir. Bu sistemde toprak verimliliği (bitki besin elementleri), toprağın fiziksel (toprak tipi, sıkıĢıklığı, organik madde içeriği vb.) ve kimyasal (toprak pH düzeyi, Katyon değiĢim kapasitesi) özellikleri ile sulama ve drenaj özellikleri dikkate alınmaktadır (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012). Tarım alanındaki toprak özelliklerini belirlemek için yapılacak analizlerde önceleri toprak örnekleri alınıp laboratuvarlara götürülmekteydi. Daha sonra otomatik toprak örnekleme araçları kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ancak son yıllarda ĠHA üzerine monte edilen özel kameralar ve algılayıcılar sayesinde zaman tasarrufu sağlanmıĢ ve haritalama iĢlemleri daha kısa sürede gerçekleĢtirilmiĢtir. Gago ve ark. (2015) insansız helikopter, multicopter, sabit kanat gibi farklı tipteki ĠHA‘lardan elde edilen görüntülerin incelendiği tarama çalıĢmasında bitki ölçekli ele alınan bitki-su iliĢkilerini incelemiĢler ve ĠHA‘ların sulama yönetiminde yararlı olduğu sonucuna varmıĢlardır. Aldana-Jague ve ark. (2016) topraktaki organik karbon miktarını belirlemek için multispektral kameralarla donatılan ĠHA‘larla 120 m irtifada 2 ha alan üzerinde araĢtırmalar yapmıĢlar ve potansiyel kullanım alanı olduğunu bildirmiĢlerdir. Neely ve ark. (2016) toprak özelliklerinin ürün verimi ve kalitesini etkilediğini, ĠHA üzerine multispektral kameralar monte ederek sezon sonunda ürün verimi tahmininde bulunabileceğini bildirmiĢlerdir. Ürün ve tarla koşullarını izleme sistemlerinde arazide yaya olarak veya araçla bitki ve tarla durumunun izlenmesi ve sınır haritalarının elde edilmesi amaçlanmaktadır. Araçla yapılan uygulamalar yayalara göre daha hızlı olmasına rağmen teknolojik geliĢmeler ĠHA‘ların da bu alanda kullanılabileceğini göstermektedir. Yaya veya arazi aracıyla sınırlı alanlarda veya uzun zamanda elde edilen veriler daha sonra bilgisayara yüklenmekte ve değerlendirilmektedir. ĠHA‘larla yapılan uygulamalardaki izlenimler yazılımlar yardımıyla görüntülenmektedir. ĠHA kullanımı düĢük irtifalarda daha çözünürlüklü görüntülerle sadece zaman tasarrufu değil aynı zamanda bütün tarla yüzeyini taramak suretiyle daha geniĢ alanları kısa sürede izleme ve hassas ölçümler alabilme olanağı da sunmaktadır. Zarco-Tejada ve ark. (2013) bağlarda yaprak karatenoyid içeriği belirleme haritalamasında yüksek çözünürlüklü hiperspektral kameralar donatılan ĠHA‘ların kullanılabileceğini bildirmiĢlerdir. Mesas-Carrascosa ve ark. (2015) ürün yetiĢme sezonu içinde bölgeye özel yabancı ot yönetimi için toprak ve yeĢil aksam (ürün ve yabancı ot) tayininde ĠHA görüntülerinin kullanılabileceğini bildirmiĢlerdir. Ehsani ve Maja (2013) ürün sağlığı ile ilgili insan esaslı gözlemlerde zaman kaybının, masrafın ve insan hatalarının olabileceğini buna karĢın ĠHA gözlemlerinin daha etkin olacağını belirtmiĢlerdir. Zorlu (2016) pamuk bitkisinin geliĢim sürecini ĠHA‘larla izlemiĢ ve geliĢimleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuĢtur. Uzaktan algılama sistemlerinde amaç tarla ve/veya bitkiyle temasta bulunmadan belirli yükseklikten ve uzaklıktan ölçüm ve görüntüleme yapmaktır. Ölçüm ve görüntüleme yükseklikleri tarlaya dikilen bir direkten uzaydaki uyduya kadar değiĢebilmektedir. Direkten yapılan ölçüm ve görüntüleme sabit veya arazi aracına monte Ģeklinde olabilmektedir. Uydudan alınan ölçüm ve görüntüleme ise aylık, haftalık veya günlük olabilmektedir. Oysa ĠHA‘larla istenen irtifalarda ve istenen zamanda –günde ve saatte- ölçüm ve görüntü almak mümkün olmaktadır. ĠHA‘lar toprak etüt haritalama çalıĢmalarında kullanılan uydu görüntüleri yerine alternatif olarak kullanılabilir, istenilen zaman ve alanda güncel görüntü alınarak elde edilen haritalar bir sonraki aĢamada gübreleme, arazi ıslahı, Ģehir planlama, arazi kullanımı ve planlaması çalıĢmalarında yardımcı olabilmektedir. Stehr 567 (2015) 15 cm çözünürlüklü ĠHA kameralarından alınan görüntünün çok kullanılan ortalama bir uydu verisinden 40,000 kat ve en iyi ticari uydu görüntüsünden 44 kat daha iyi olduğunu bildirmiĢtir. Matese ve ark. (2015) hassas bağcılıkta uzaktan algılama platformları olarak ĠHA, uçak ve uydulardan elde edilen NDVI görüntülerini karĢılaĢtırmıĢ, ĠHA‘ların küçük alanlarda uygun olduğunu, 5 ha‘ın eĢik olduğunu, 5 ha‘ın üzerindeki alanlarda uydu görüntülerinin daha düĢük maliyetle görüntülendiğini bildirmiĢlerdir. Ehsani ve Maja (2013) sağlıklı ve stres altındaki ağaçların ayırt edilmesinde alçak irtifadaki ĠHA‘ların termal ve görünür/yakın kızılötesi görüntüler kullandığında geleneksel hava görüntülerine göre daha iyi olduğu sonucuna varmıĢlardır. SONUÇ Tarla ve/veya bitki durumu, ürün verimi, hasat planlaması gibi iĢlemler hassas tarımda ĠHA sayesinde oluĢturulan haritalamayla daha kolay ve güvenilir Ģekilde gerçekleĢtirilmektedir. ĠHA‘lar sıkıcı, yorucu ve tehlikeli iĢlemler için çiftçiler tarafından rahatlıkla kullanılabilmektedir. Çiftçilere tarımsal faaliyetlerdeki gözlem, izlem, yönetim, kontrol ve uygulama konularında yardımcı olmaktadır. ĠHA‘lar özellikle küçük-parçalı ve eğimli-engebeli tarım arazilerinin ve çiftlik arazilerinin gözlemlenmesinde güvenle kullanılabilmektedir. ĠHA‘lar yardımıyla tarım arazilerindeki sel baskınlarının neden olduğu zararlar anında ve kısa sürede tespit edilebilmektedir. ĠHA‘lar daha iyi bir ürün yönetimi için her saat kullanılabilir. ĠHA‘lar sadece tarla bitkilerinde değil aynı zamanda bahçe bitkilerindeki ağaç boyutunun belirlenmesinde de kullanılmaktadır. ĠHA‘lar ürünlerin hastalık-zararlı bulaĢıklığını ve sulamadan oluĢan farklılıkları gözlemleyebilmektedir. Özel kameralarla donatılan ĠHA‘lar sayesinde hastalıklı ve stres altındaki bitkiler gözlemlenebilmektedir. Dünyada ĠHA‘lar hassas tarımın sadece veri toplama iĢlemlerinde değil aynı zamanda otonom ve programlanabilme özelliği sayesinde tarlada istenen bölgeye değiĢken düzeyli kimyasal (pestisit ve gübre) uygulamalarında da kullanılmaktadır. Teknolojideki yenilikler, kısa zamanda daha fazla iĢ yapma yeteneği, çeĢitlenen ve geliĢen uygulama alanları ĠHA‘ların önemini her geçen gün artmaktadır. REFERANSLAR Aldana-Jague; E., Heckrath, G., Macdonald, A., van Wesemael, B. ve van Oost, K. (2016). UASbased soil carbon mapping using VIS-NIR (480-1000 nm) multi-spectral imaging: Potential and limitations. Geoderma 275: 55-66. Anonymous, (2015). http://www.juav.org/menu01/introduction_juav.html (Online: Nisan 2015) Anonymous, (2016a). http://www.giscloud.com/blog/the-challenges-of-drone-mapping/ (Online: Mayıs 2016) Anonymous, (2016b). http://www.cbj.ca/agsky-technologies/ (Online: 25.5.2016) Bento, M.F. (2008) Unmanned Aerial Vehicle (An Overview). (www.insidegnss.com/auto/janfeb08wp.pdf (Online: Mayıs 2016)). Berni, J.A.J., Zarco-Tejada, P.J., Suarez, L. ve Fereres, E. (2009). Thermal and narrowband multispectral remote sensing for vegetation monitoring from an unmanned aerial vehicle. IEEE Transactions on Geoscience and Remote Sensing 47(3): 722-738. Bozdoğan, A.M., Sağlam, R. ve Deligönül, F. (2009). Tarımsal havacılık ve çeltikte uygulamaları. I.Çeltik Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Tekirdağ. 121-129. Gago, J., Douthe, C., Coopman, R.E., Gallego, P.P., Ribas-Carbo, M., Flexas, J., Escalona, J. ve Medrano, H. (2015). UAVs challenge to assess water stress for sustainable agriculture. Agricultural Water Management 153:9-19. Geipel, J., Link, J. ve Claupein, W. (2014). Combined spectral and spatial modeling of corn yield based on aerial images and crop surface models acquired with an unmanned aircraft system. Remote Sensing 6 (11): 10335-10355. Ehsani, R. ve Maja, J.M. (2013). The rise of small UAVs in precision agriculture. Resource 20(4): 1819. Freeman, P. K. ve Freeland, R. S. (2015). Agricultural UAVs in the US: potential, policy, and hype. Remote Sensing Applications: Society and Environment, 2, 35-43. Hanlon, M. (2004). Yamaha‘s RMAX - the worlds most advanced non military UAV. (www.gizmag.com (Online: Mayıs 2016)). Jurdak, R., Elfes, A., Kusy, B., Tews, A., Hu, W., Hernandez, E., Kottege, N. ve Sikka, P. (2015). Autonomous surveillance for biosecurity. Trends in Biotechnology 33(4): 201-207. 568 Keskin, M. ve Görücü-Keskin, S. (2012). Hassas Tarım Teknolojileri. Hatay. Mustafa Kemal Üniversitesi Yayınları No:35. 210 s. Lelong, C.C.D. Burger, P., Jubelin, G., Roux, B., Labbe, S. ve Baret, F. (2008). Assessment of unmanned aerial vehicles imagery for quantitative monitoring of wheat crop in small plots. Sensors 8:3557-3585. Matese, A., Toscano, P., Di Gennaro, S.F., Genesio, L., Vaccari, F.P., Primicerio, J., Belli, C., Zaldei, A., Bianconi, R. ve Gioli, B. (2015). Intercomparison of UAV, aircraft and satellite remote sensing platforms for precision viticulture. Remote Sensing 7: 2971-2990. Mesas-Carrascosa, F.J., Torres-Sanchez, J., Clavero-Rumbao, I., Garcia-Ferrer, A., Pena, J.M., BorraSerrano, I. ve Lopez-Granados, F. (2015). Assessing optimal flight parameters for generating accurate multispectral orthomosaicks by UAV to support site-specific crop management. Remote Sensing 7: 12793-12814. Neely, H.L., Morgan, C.L.S., Stanislav, S., Rouze, G., Shi, Y., Thomasson, J.A., Valasek, J. ve Olsenholler, J. (2016). Strategies for soil-based precision agriculture in cotton. Proc. SPIE 9866, Autonomous Air and Ground Sensing Systems for Agricultural Optimization and Phenotyping, (doi:10.1117/12.2228732). Nex,F. ve Remondino,F. (2014). UAV for 3D mapping applications: a review. Applied Geomatics 6(1):1-15 Polo, J., Hornero, G., Duijneveld, C., García, A., ve Casas, O. (2015). Design of a low-cost Wireless Sensor Network with UAV mobile node for agricultural applications. Computers and Electronics in Agriculture 119, 19-32. Stehr,N. (2015). Drones: The newest technology for precision agriculture. Nat.Sci.Educ. 44:89-91. SHGM, 2016. İnsansız Hava Aracı Sistemleri Talimatı (SHT-İHA). Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Ankara. 37 s. ġahin, M. (2011). Sabit Kanatlı Mini İnsansız Hava Aracının Geliştirilmesi Ve Ağaçlandırma Çalışmalarında Kullanımı. Erciyes Üniv. Fen Bilimleri Ens. Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 91 s. Yarpuz-Bozdoğan, N. ve Bayat,A. (2004). Hassas tarımda yabancı ot ve zararlı kontrolü. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi 19(4): 17-24. Zarco-Tejada, P.J., Guillen-Climent, M.L., Hernandez-Clemente, R., Catalina, A., Gonzalez, M.R. ve Martin, P. (2013). Estimating leaf carotenoid in vineyards using high resolution hyperspektral imagery acquired from an unmanned aerial vehicle (UAV). Agricultural and Forest Meteorology 171-172: 281-294. Zorlu, F. (2016). İnsansız Hava Aracı ile Pamuk Bitkisinin Gelişim Sürecindeki Değişimlerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi. Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Ens. Yüksek Lisans Tezi, ġanlıurfa, 56s. 569 Kızılçam (Pinus brutia Ten.) ve Karaçam (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana) Kabuk Miktarı ve Kullanım Olanakları Ġbrahim KOPARAN ORMA Fabrikası, Türkiye ibrahim.koparan@orma.com.tr Ġsmail DUTKUNER* Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye ismaildutkuner@sdu.edu.tr Özet Bu çalıĢma; Isparta-Sütçüler Ġlçesinde yer alan Kızılçam ve Karaçam ormanlarında planlanmıĢ ve yapılmıĢtır. ÇalıĢmada; 10 adet örnek belirlenmiĢ, kesilmiĢ ve göğüs çapı, boy, kabuk kalınlığı ve kabuk miktarları ölçümü yapılmıĢtır. Buna göre; ölçülen Kızılçamın boy ortalaması 21.58 m. göğüs çapı ortalaması 52,7 cm, yaĢ ortalaması 81,2, kabuk kalınlığının ortalaması ise 3,37 cm ve toplanılan toplam kabuk miktarı 922,9 kg; Anadolu Karaçamının boy ortalaması 18,2 m, göğüs çapı ortalaması 62,2 cm, yaĢ ortalaması 173,8, kabuk kalınlığının ortalaması ise 3,14 cm ve toplanılan kabuk miktarı ise 997,40 kg olarak bulunmuĢtur. Bu değerler ölçüsünde kabukların serildikleri yerler ile ilgili Kızılçam kabuklarının serilmiĢ olduğu alan 105 m2, Karacamın serilmiĢ olduğu alan ise 115 m2‘lik alanı örtmüĢtür. Anahtar Kelimeler: Karaçam, Kızılçam, Malçlama, Ağaç kabuğu, The Amount of Bark and Usage Potential for red pine Kızılçam (Pinus brutia Ten.) ve Black pine (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana) Abstract This study was carried out in Turkish red pine and Anatolian black pine forests in Isparta-Sutculer district. Diameter at breast height, tree height, age, and width and quantity of bark were measured at ten trees sampled randomly in the district. Averages of tree height, diameter at breast height and age were 21,58 m and 18,2 m, 52,7 cm and 62,2 cm, and 81,2 and 173,8 in Turkish red pine and Anatolian black pine, respectively, while width and quantity of bark were 3,37 cm and 3,14 cm, 922,9 kg and 997,4 kg in the species. The barks covered 105 m2 in Turkish red pine and 115 m2 in Anatolian black pine for application planning Keywords: Anatolian black pine, Turkish red pine, mulching, bark GĠRĠġ Ġnsanoğlu var olduğu günden bu güne, sürekli olarak çevresini etkilemiĢtir. Ġlk tarımın baĢladığı, ilk avlandığı andan itibaren, zaman içerisinde bu etkilemenin boyutu artarak devam etmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerde çok farklı iĢlemlerden geçerek etkin bir peyzaj elemanı olarak çok sık kullanılan kabuk ülkemizde henüz bu amaçla yaygın olarak kullanılmamaktadır. Organik bir madde olarak hem toprağı zenginleĢtirdiği için hem de topraktaki zararlı mikroorganizmaların yaĢamasına olanak sağladığı için önemli olan kabuk hammaddesi aynı zamanda son derece dekoratif bir malçlama malzemesidir. Doğal halde genellikle kırmızı ya da kırmızıya yakın renklerdedir. Öte yandan boyalarla çeĢitli renkler elde edilmektedir. Yazın sulamanın sorun olduğu alanlarda homojen bir görüntü elde edilmektedir. Bu amaçla Türkiye‘de yeteri kadar değerlendirilmeyen orman ağaçlarına ait kabuklar araĢtırma konumuzu oluĢturmaktadır. Halen orman ağacı kabukları kesimlerden sonra böcek ve diğer zararlılara karĢı hızla soyulmakta ve soyulmuĢ kabuklar doğada kalmaktadır. Ekolojik olarak mutlaka doğada kalmasının da önemi vardır ve büyüktür. Ancak modern ülkelerde bu kabuk ve diğer orman atıkları çevre düzenlemelerinde de etkin olarak kullanılmaktadır. 570 Bunun en baĢlıca nedeni kabukların biyolojik bir madde olarak önemli ve değerli bir madde olmasından ileri gelmektedir. Her Ģeyden önce doğal bir madde olan kabuk ya da kabuktan elde edilen maddeler antiseptik bir özellik taĢımaktadır. Bünyesinde bulunan tanen, terpen ve terpenoidler ve diğer maddeler doğal olarak ağacı koruma görevi görmektedir ve fonksiyonlarını kullanıldıkları alanlarda da göstermektedir. Bunu dıĢında organik bir madde olarak su ve yağmurlarla çözünerek toprağı beslemekte, besin olarak zenginleĢtirmekte ve restorasyonunda önemli bir maddedir. Malç, ‗Toprağı erozyondan, bitkileri de sıcak, soğuk ve kuraklıktan koruma amacıyla toprak üzerine ya da toprak yüzeyi yakınına yerleĢtirilen, ya da toprakta bırakılan herhangi bir cansız materyal olarak tanımlanmıĢtır (Anonim, 3). Malçlama, verimi artırmak, erkencilik sağlamak, topraktan su kaybını önlemek, toprağın yapısını iyileĢtirmek, topraktaki mikroorganizma faaliyetini artırmak, yabancı ot kontrolü sağlamak, erozyonu önlemek gibi amaçlara yönelik olarak toprak üzerinin organik maddelerle kaplanmasıdır (Sevgican, 1989). Malçlama, yetiĢme ortamı koĢullarının yeterince elveriĢli olmadığı yerde ve durumlarda uygun bir bitki örtüsü oluĢturmasını kolaylaĢtırmak amacıyla, erozyona açık yüzeylerin geçici bir süre için korunmasında yaygın olarak kullanılan bir örtüleme yöntemidir. Bitkilerde toksit etki yapmayan hemen her türlü organik ve amorganik materyalden yumuĢak, gevĢek ve koruyucu bir Ģekilde malçlama yapılabilir. Günümüzde çeĢitli malçlar ve malçlama teknikleri peyzaj onarımında, ormancılıkta ve tarımda geniĢ bir kullanma ve uygulama alanı bulunmaktadır (Görcelioğlu, 1973). Bütün bunların yanında malç uygulaması çevre dostu bir uygulama olup, toprak sıcaklığının daha düzenli olmasında, toprağın organik madde içeriğinin artmasında, yabancı ot çıkıĢının engellenmesinde, ürün kalitesinin artıĢında, yıkama yoluyla besin kaybının önlenmesinde, zaman ve paradan tasarruf sağlanmasında da katkı sağlar. Malç uygulaması ile yabancı ot kontrolü sadece organik tarımda kullanılan bir yöntem değil, konvansiyonel tarımda da kullanılabilen önemli bir uygulamadır. Toprakların organik madde içeriğinin zenginleĢtirilmesi ve erozyona karĢı korunması ve yabancı ot geliĢiminin önlenmesi amacıyla malç kullanılması özellikle geliĢmiĢ ülkelerde hızla yaygınlaĢmaktadır (Görcelioğlu, 1998). Kızılçam’a (Pinus brutia Ten.) Ait Genel Bilgiler Kızılçam yayılıĢ alanı, artım ve büyüme özellikleri, yarattığı ekonomik değer dolayısıyla Türkiye‘nin en önemli asli orman ağacı türlerinden biridir. Bu önem, ülkemizde yayılıĢ alanı bakımından ilk sırada, hacim olarak da Anadolu karaçamından sonra ikinci sırada yer alması, odunun çeĢitli kullanım yerlerine sahip olmasından ileri gelmektedir. Bu yüzden kızılçam ağaç türünün çok yönlü ele alınıp tanımlanması gerekmektedir. Kızılçam bitkiler âleminin tohumlu bitkiler (Spermatophyta) bölümü, açık tohumlular (Gymnospermae) alt bölümü Coniferae sınıfı Pinaceae familyasının Pinus cinsi içerisinde yer almaktadır (AnĢin, 1994). Türkiye‘de doğal yayılıĢ gösteren beĢ çam türünden bir tanesidir (AnĢin, 1994). Kızılçam günümüze gelinceye kadar beĢ adet varyetesi bulunmuĢtur. Bunlar: agrophiottii (Papajoannou), pyramidalis (Selik), densifolia (Yaltırık ve Boydak), pendulifolia (Frankis) ve brutia‟dır (Papajoannou, 1936; Selik, 1962; Frankis, 1993; Yaltırık ve Boydak, 2000). Kızılçamın tepe yapısı genç yaĢlarda piramit, ileri yaĢlarda yayvan görünümündedir. Dalları gövdeye dik açıyla birleĢmiĢ ve uçlarında çok kez kısa sürgünler bulunur. ġekil 2‘de Kızılçam genel görünümü verilmiĢtir. Kabuğu düzgün, boz renkte, ileri yaĢlarda kalın, derince yarıklı ve esmer kırmızımsıdır (AnĢin, 1994). Genç sürgünleri tüysüz, önceleri kırmızımsı, geliĢimiyle birlikte yeĢilimsi kahverengi renktedir. Adını genç sürgünlerinin renginden dolayı almıĢtır (Selik, 1963; Davis, 1965). Ġğne yapraklar 10-18 cm uzunlukta, yumuĢak, açık yeĢil renkte kenarları ince diĢli, kısa sürgünleri dallarının ucunda toplanmıĢ ve fırça biçiminde görülür (AnĢin, 1994). Kızılçam, kapladığı 3.096.064 ha‘lık alanla ülkemizin en geniĢ alana yayılmıĢ ağaç türüdür Bu alanın 1.784.068 ha‘ı iyi (normal) koru ve 1 311.996 ha‘ı bozuk korudur. ġekil 1‘de Kızılçam (Pinus brutia Ten.)‘ın Türkiye‘de yayılıĢ alanı gösterilmiĢtir (OGM 1, 2014). Orman Genel Müdürlüğü 1980 yılı envanter sonuçlarına göre bu alan içindeki dikili ağaç serveti 161.654.231 m3, artımı 5.011.582 m3 ve yıllık eta ise 3.883.583 m3‘tür. 571 ġekil 1. Kızılçam Ülkemizdeki Tabi YayılıĢ Alanı (OGM 1, 2014) ġekil 2. Kızılçam (Pinus brutia Ten.) (Dutkuner, 2014) Karaçam’a (Pinus nigra subsp. pallasiana) Ait Genel Bilgiler Boylu, birinci sınıf orman ağaçlarındandır. YaĢlı gövdelerin derin çatlaklı, kalın kabukları vardır. Sarıçam‘a nazaran daha kalın dallıdır. Bol reçineli büyük tomurcuklar silindirik, uçları sivridir. 8-15 cm uzunluğundaki iğne yapraklar koyu yeĢil ve serttir. Sürgün uçlarında bulunanlar tomurcuğa doğru yönelmiĢ olduklarından, adeta çanak gibi bir boĢluk meydana getirir ve bu özelliği ile daha ilk bakıĢta sarıçamdan kolayca ayrılır. Ülkemizde 2.200.000 ha‘lık geniĢ bir alan üzerinde ormanlar kurar; karasal iklime ve iç Anadolu‘da ki step bölgelerine uygum sağlayabilmektedir. Anadolu Karaçam‘ı (Pinus nigra subsp. pallasiana) öteki alt türlere çok benzer, ancak bu alttürde tepe daha geniĢtir. 30-35 m boylarında, dalları uzun ve kalındır. Ġğne yapraklar koyu yeĢil, cilalı görünümlü, 12-18 cm uzunluğunda ve serttir. Kozalak 5-12 cm boyutlarında ve kahverengidir. Apofizlerin pervazı çok çıkıntılı değildir. Ġklim ekstremitelerine en fazla dayanan bir alttürdür. Stepe değin sokabilmektedir (SarıbaĢ, 2008). Karaçam‘ı (Pinus nigra subsp. pallasiana)‘ın ülkemizdeki yayılıĢ alanı (ġekil 3), (OGM 2, 2014) ve Karaçam‘ın genel görünüĢü (Pinus nigra subsp. pallasiana) verilmiĢtir (ġekil 4). (Anonim 1, 2013). 572 ġekil 3. Anadolu Karaçam‘ının Ülkemizdeki Tabi YayılıĢ Alanı (OGM 2, 2014) ġekil 4. Karaçam (Pinus nigra subsp. pallasiana) (Anonim 1, 2013) Çam Kabuğu (Periderm) Ağaçlarda gövdeyi ve dalları çepeçevre saran kabuk, kambiyom dokusunun en dıĢ kısmındaki tabaka olup, odundan farklı olarak kendisine has karakteristik bazı özellikler taĢımaktadır. Kabuklar, değiĢik hücre tiplerine ve oduna göre daha karmaĢık morfolojik yapıya sahiptirler. Ağaç türü, ağaç yaĢı ve büyüme koĢullarına bağlı olarak farklılıklar daha da artabilmektedir. Kabuk temel olarak ölü hücreleri içeren dış kabuk ile bazı canlı hücrelerden oluĢmuĢ iç kabuk olmak üzere iki farklı kısımdan oluĢtuğu söylenebilir. Morfolojik ve kimyasal bileĢimleri oldukça farklı olmalarına rağmen, birçok durumda iç ve dıĢ kabuk tabakaları, tek bir tabaka (kabuk) olarak göz önünde bulundurulmaktadır (Sjöström, 1993). ġekil 5‘te Kızılçam (Pinus brutia Ten.) Kabuğunun anatomik görünümü gösterilmiĢtir. Ġç kabuğun temel dokuları, elek elemanları, paranĢim ve sklerenĢimatik hücrelerdir (Dönmez, 2013). Elek elemanlarının görevi, ağaç özsuyunu ve yapraklardaki besin maddelerini aĢağı doğru, bunun yanı sıra odundaki suyu yukarı doğru taĢımaktır. Özelliklerine ve görünüĢlerine göre, elek elemanları, elek hücreleri ve elek tüpleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Elek hücreleri iğne yapraklı ağaçlarda bunun yanı sıra elek tüpleri ise yapraklı ağaçlarda görülmektedir. ParanĢim hücreleri, besin depolama görevi üstlenmekte ve iç kabukta elek elemanları arasında bulunmaktadır. SklerenĢimatik hücreler, ağaçların çoğunda görülmekte ve destek dokusu olarak rol oynamaktadır. DıĢ kabuk çoğunlukla periderm veya mantar tabakasından oluĢmaktadır ve ana görevi ağaçta su kaybını önlemek, ağacı sıcaklık ve mekanik etkilere karĢı korumaktır (Dönmez, 2013). Odunsu bitkilerin çoğunda geliĢimin ilk yılında periderm, epidermisin yerini almaktadır. Gövdedeki bu ilk periderm genellikle kabuğun dıĢ kısmındaki mantar kambiyumundan ulaĢmaktadır. Daha sonraki peridermler ise art arda kabuğun daha derin tabakalarında oluĢmaktadır. Mantar dokusu çoğunlukla kabuğun dıĢına doğru baskın bir Ģekilde oluĢmaktadır. Fakat bazı durumlarda iç tarafa doğru oluĢtuğu da görülmektedir. ġekil 5‘te bir ağaç gövdesinde en dıĢtan içeriye doğru tabakalar Ģematik olarak gösterilmiĢtir (Kantay ve Köse, 2006). 573 ġekil 5. Bir Ağaç Gövdesinde Kesiti (Kantay ve Köse, 2006). Kabuk heterojen bir yapıdadır ve yapısı büyük bir çeĢitlilik sergilemektedir. Kabuk kimyasal yapısının aydınlatılması oldukça güçtür ve elde edilen verilerden anlamsız sonuçlar çıkması mümkündür. Kabuğun ağaçtan örnek olarak temin edildiği yer, ağacın yetiĢme muhiti ve yaĢı doğada kabukta geniĢ ölçüde farklılıklar olması ve çeĢitli kimyasal madde sınıflarını bünyesinde barındırması, kabuğun analizinin yapılmasını güçlendiren nedenlerdendir (Sjöström, 1981; Hafızoğlu, 1982; Fengel ve Wegener, 1984). Kabuğun yapısında bulunan selüloz ve hemiseliloz ise odundaki yapıya benzer özellikler göstermektedir. Ancak lignin için aynı Ģeyi ifade etmek mümkün değildir (Dönmez, 2013). Ekstraktif maddelerden arındırılmıĢ kabukta standart lignin analizi yanlıĢ sonuçlar verebilmektedir. Bunun nedeni ―lignin‖ olarak adlandırılan kısmın gerçek lignin ve suberize olmuĢ flobafen, diğer bir deyiĢle mantar tabakası olmasından kaynaklanmaktadır. Kabuğun kimyasal yapısı, küçültülerek belirli boyutlara getirilmiĢ kabuk örneklerinin farklı çözücülerle ekstrakte edilmesiyle belirlenebilir. (Fengel ve Wegener, 1984; Harkin ve Rowe, 1971; Sjöström, 1993). Odunda bulunan kimyasal madde gruplarının çoğu kabukta da bulunmaktadır. Fakat miktarları farklılık göstermektedir. Kabukta pektin, fenolik bileĢenler ve suberin gibi ekstraktiflerin miktarları oldukça yüksek orandadır. Genel olarak kabukta bulunan ekstraktif madde ve içeriği aynı ağacın odunundan daha fazladır. Kabuk ekstraktifleri de tıpkı odundaki gibi lipofilik ve hidrofilik ekstraktifler olarak iki gruba ayrılmaktadır. Lipofilik ve hidrofilik ekstraktiflerin toplam miktarı kabuğun kuru ağırlığının % 20-40‘ını oluĢturmaktadır. Lipofilik fraksiyon non-polar çözücülerde elde edilen ve genellikle terpenler ve türevleri, yağlar, vakslar, yağ asitleri, alkoller, steroller ve reçineleri kapsamaktadır (Dönmez, 2013). Kabuğun Kullanım Alanı Ormancılıkta; Ġstihsalden sonra orman toprağı özelliklerinin ıslahında, Kayalık yerlerdeki ağaçlandırmalarda fidanların çevresini örtmekte, Orman yollarında donmayı geciktirici bir tabaka olarak, Yol Ģevlerinde erozyonun kontrolünde, Havzalarda su kalitesini iyileĢtirilmesinde, Tarımda Malçlama Toprak özelliklerinin ıslahında, Drenajın kolaylaĢtırılmasında, Kompost yapımında, Ahır ve kümeslerde altlık (yatak) malzemesi olarak, Ahır ve fidanlıklarda çamur problemi gidermek için ve Ticari gübre ve tarım ilaçlarında katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Endüstride, Yonga ve lif levha yapımı, Sepileme maddesi olarak, ve Endüstriyel yakıt olarak bunların dıĢında da; Süzücü taban materyali, Fosseptik drenlerde dolgu maddesi olarak ve pis suların temizleme iĢleminde etkin olarak kullnılmaktadır. 574 MATERYAL VE YÖNTEM Kızılçam Deneme objeleri olan 10 ağaç Isparta Sütçüler, Çandır ġefliği içerisinde yer almaktadır ve koordinatları 37º 26' 59''-30º 53' 38'' dır (ġekil 6). Ortalama rakımı 300-370 m yükseltileri arasındadır. ġekil 6. ÇalıĢmanın Yapıldığı Bölgenin Haritası Tablo1. AraĢtırmada Kullanılan Kızılçam Ağaçların Özellikleri Örnek 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 χort YaĢı 81 102 81 62 102 116 75 59 62 72 81,2 Boyu (m) 22,3 19,1 22,6 24,3 22,2 22,3 21,5 20,8 19,3 22,80 21,72 Çapı (cm) 56 62 50 38 64 64 60 50 38 48 53 Karaçam Deneme amaçlı olarak kesilen 10 adet Karaçam, Isparta/Sütçüler Çandır yöresinden, koordinatları 37º 30' 08'' -31º 06' 07'' olan alandan elde edilmiĢlerdir. ÇalıĢma lanının ortalama rakımı 1650-1720 m yükseltileri arasında bulunmaktadır. Tablo2. AraĢtırmada Kullanılan Karaçam Ağaçların Özellikleri Örnek 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 χort YaĢı 192 223 129 156 142 167 262 121 162 184 173,8 575 Boyu (m) 18,1 21,5 14,5 17,5 19,5 14,5 15,5 19,0 23,5 19,3 18,29 Çapı (cm) 62 86 60 62 46 50 70 62 52 72 62,2 Yöntem Kesim çağına gelmiĢ olan meĢcerelerden her ağaç türü için 10 adet ağaç tespit edilmiĢ ve her ağaç kesim sırasına göre numaralandırılmıĢtır. Ağaçlarının kesilmeden önce göğüs çapı (1,30 cm), ağaçların boyları ise Silva Clinomaster Boy Ölçer, kabuk kalınlığı ölçümleri ise Haglöf marka 50 mm‘lik kabuk ölçer (ġekil 7) ile ve ağaç kesildikten sonra ise ağaçların yaĢları sayılarak tespit edilmiĢtir (Tablo 1) ve (Tablo 2). ġekil 7. Silva Clinomaster Boy Ölçer Her ağaçtan çıkan kabuklar minimum zayiatta ve ayrı toplanarak ölçülmüĢtür (ġekil 8). Ağaçlar kesildikten sonra dip kısımlarından yıllık halkaları sayılarak yaĢları belirlenmiĢtir. Ağaçların kabukları balta, tahra ve nacak yardımıyla elle soyulmuĢtur (ġekil 9). Soyulmadan önce gövdelerin altına polietilen dayanıklı bir malzeme serilmiĢ ve soyulan kabukların toprağa karıĢması ve düĢmesi engellenmiĢ, aynı zamanda baĢka ağaçların kabuklarının karıĢması da engellenmiĢtir. Her bir ağaçtan elde edilen kabuklar hava geçirmeyen polietilen çuvallara doldurulmuĢ ve baskül (0,2 kg hassasiyetli) yardımıyla tartılmıĢtır. Her bir çuval menĢei ve orijini itibarıyla iĢaretlenmiĢ ve üzerine yazılmıĢtır. Bütün bu prosesler ölçülmüĢ ve değerlendirilmiĢtir. ġekil 8. Kabukların Kesilirken Minimum Zayiatta Toplanmakta (Koparan, 2014) 576 ġekil 9. Kabukları Ağaçtan Soyuma AĢaması (Koparan, 2014) BULGULAR Kızılçam; Kesilen ve araĢtırma konusu yapılan 10 adet kızılçam ile ilgili olarak sonuçlar Tablo 3 te verilmiĢtir. Her bir ağacın kesim ve kabuk elde edilmesine kadar geçen süre ve maliyetler Tabloda de gösterilmiĢtir. Kızılçamda ortalama olarak bir ağaçtan 92,29 kg kabuk elde edilmiĢtir. Toplam olarak 10 ağaçtan elde edilen miktar 929,29 kg ve bu kabuklar laboratuvarında insan gücü kullanılarak iĢlemden geçirilmiĢtir. Bu amaç için her proses ölçülmüĢ ve asgari ücret indeksine göre maliyet belirlenmiĢtir ( Tablo 5). Buradaki ürün kaybı minimum zayiata göre % 8-9 olarak ileri geldiği düĢünülmektedir. Daha sonra kabuklar 4-6 cm ebatlarında olacak Ģekilde kabukları kırılıp 5 cm kalınlığında getirilecek Ģekilde toprağa örtücü madde olarak 105 m2 alana serilmiĢtir. Bu sürecinde maliyeti hesaplanmıĢ ve ortalama olarak 1 m2 alanın doğal Ģartlarda ormandan toplanarak son ürün olarak kullanım maliyeti çalıĢma ve sosyal güvenlik bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 resmi verilerine göre iĢverene masrafı hesaplanmıĢ olup ortalama olarak 26,34 $ belirlenmiĢti. Tablo 3. Kızılçam Ağaçlarından Toplanan Veriler Örnek No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 χort Kabuk Kalınlığı (cm) 3,4 3,7 3,1 2,8 3,5 3,8 3,7 3,9 2,7 3,1 3,37 Miktar(kg) 134,3 72,3 73,4 70,3 163,0 177,3 75,5 62,8 33,7 60,3 92,29 Karaçam; AraĢtırmaya konu kesilen 10 karaçam ağacı ile ilgili olarak kabuk kalınlığı, çapı, (Tablo 4) tespit edilip her bir ağacın kesim ve kabuk elde edilmesine kadar geçen süre ve maliyetleri ise gösterilmiĢtir. Karaçam‘da ortalama olarak bir ağaçtan 99,74 kg kabuk elde edilmiĢtir. Kesimi yapılan Karaçam ağaçlarından elde edilen kabuk miktarı 997,4 kg ve bu kabuklar fakülte laboratuvarında imkânlar doğrultusunda getirilip iĢlemden geçirilmiĢtir. Bu amaç için her proses ölçülmüĢ ve asgari ücret indeksine göre maliyet belirlenmiĢtir. Buradaki ürün kaybı minimum zayiata göre % 8-9 olarak ileri geldiği düĢünülmektedir. Daha sonra kabuklar 5 cm kalınlığında olacak Ģekilde belirlenen alanlara serilmiĢ ve bu serilen kabukların alanı 115 m2 olarak tespit edilmiĢtir. Bu sürecinde maliyeti hesaplanmıĢ ve ortalama olarak 1 m2 alanın doğal Ģartlarda ormandan toplanarak son ürün olarak kullanım maliyeti çalıĢma ve sosyal güvenlik bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 resmi 577 verilerine göre iĢverene maliyet ortalaması 26,50 $ olarak belirlenmiĢ ve maliyeti tablosu gösterilmiĢtir (Tablo 6). Tablo 4. Karaçam Ağaçlarından Toplanan Veriler Örnek No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 χort Kabuk Kalınlığı (cm) 3,4 2,6 4,0 3,4 3,1 2,7 3,4 3,2 2,4 3,2 3,14 578 Miktar(kg) 110,9 185,7 119,7 114,6 83,3 60,2 77,6 80,5 70,9 94,0 99,74 Tablo 5. Kızılçamlarda Kabuk Elde Değerleri Örnek No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 χort Kabuk Miktarı (KG) 134,3 72,3 73,4 70,3 163,0 177,3 75,5 62,8 33,7 60,3 92,2 Kesim ve Soyma Zaman (dk.) 182 98 100 96 221 241 103 85 46 82 125,3 Endeks* (₺) 18 10 10 10 22 24 10 9 5 8 12,5 TaĢıma Zaman (dk.) 17,5 9,4 9,5 9,1 21,2 23,1 9,8 8,2 4,4 7,8 120 Kırma ve Preparasyon Endeks* (₺) 24,0 12,9 13,1 12,6 29,1 31,7 13,5 11,2 6,0 10,8 16,5 Zaman (dk.) 139,7 75,2 76,4 73,1 169,6 184,4 78,5 65,3 35,1 62,7 96 Endeks* (₺) 28,78 15,49 15,73 15,06 34,93 37,99 16,18 13,46 7,22 12,92 19,7 Serme Zaman (dk.) 69,8 37,6 38,2 36,6 84,8 92,2 39,3 32,7 17,5 31,4 48 Endeks* (₺) 6,98 3,76 3,82 3,66 8,48 9,22 3,93 3,27 1,75 3,14 4,8 Toplam Maliyet (₺/kg) 77,76 42,15 42,65 41,32 94,51 102,91 43,61 36,93 19,97 34,86 53,66 * ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 tarihli asgari ücret fiyatı göz önüne alınarak dakika fiyatı hesaplanmıĢtır (Anonim 2, 2014). Tablo 6. Karaçamlarda Kabuk Elde Değerleri Örnek No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 χort Kabuk Miktarı (kg) Kesim ve Soyma TaĢıma Kırma ve Preparasyon Serme Toplam Maliyet (₺/kg) Zaman (dk.) Endeks* (₺) Zaman (dk.) Endeks* (₺) Zaman (dk.) Endeks* (₺) Zaman (dk.) Endeks* (₺) 110,9 106,7 10,7 133,4 19,8 115,4 23,7 57,7 5,7 185,7 178,7 17,9 223,4 33,2 193,2 39,7 96,6 9,6 119,7 115,2 11,5 144,0 21,4 124,5 25,6 62,3 6,2 114,6 110,3 11,0 137,9 20,5 119,2 24,5 59,6 5,9 83,3 80,2 8,0 100,2 14,9 86,6 17,8 43,3 4,3 60,2 57,9 5,8 72,4 10,8 62,6 12,9 31,3 3,1 77,6 74,7 7,5 93,4 13,9 80,7 16,6 40,4 4,0 80,5 77,5 7,7 96,9 14,4 83,7 17,2 41,9 4,1 70,9 68,2 6,8 85,3 12,7 73,8 15,1 36,9 3,6 94,0 90,5 9,0 113,1 16,8 97,8 20,1 48,9 4,8 99,7 96 9,6 120 17,8 103,7 21,3 51,9 51,2 * ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 tarihli asgari ücret fiyatı göz önüne alınarak dakika fiyatı hesaplanmıĢtır (Anonim 2, 2014). 579 60,0 100,5 64,7 62,0 45,0 32,6 42,0 43,5 38,3 50,8 54,0 SONUÇ VE ÖNERĠLER Ağaç kabuğu önemli, organik ve yenilenebilir bir hammadde ve enerji kaynağıdır. Genellikle Ormancılık faaliyetlerinin sonucunda doğal olarak ortaya çıkmakta ve ülkemiz Ģartlarında ağaçtan soyulduğu yerlerde kalarak toprağa organik madde olarak karıĢmaktadır. Bu çerçevede bu çalıĢmada Karaçam ve Kızılçam türlerinden kabuk elde edilmesi, elde edilme süreçleri, kabuğun primitif yöntemlerle iĢlenmesi ve peyzaj alanlarında kullanımı konu edilmiĢtir. Buna göre; Kızılçam da; bir ağaçtan 92,2 kg kabuk elde edilirken bu oran ile 5,3 m2 kadar alan kabukla kapatılabilir. Karaçam‘da ise bir ağaçtan ortalama olarak 99,5 (kg) elde edilirken de bu oran ile 5,7 m2 alan kabuk ile kapatılabilir. Her iki türün elde edilme maliyeti de araĢtırılmıĢ olup; Kızılçam ağaçlarından elde edilen kabuk miktarlarının fiyatı 53,66 (₺/kg), Karaçam ağaçlarından elde edilen kabuk miktarları fiyatı ise 54,00 (₺/kg) olarak hesaplanmıĢtır (Dolar; 2,037 ₺, Euro;2,741 ₺). Yapılan çalıĢmadan elde edilen verilere göre Sütçüler yöresinde ortalama olarak 81 yaĢında idare müddetini doldurmuĢ Kızılçamlarda bir ağaçtan ortalama olarak 92,92 kg, 174 yaĢ ortalamasındaki Karaçamlardan da 99,74 kg kabuk elde edilmiĢtir. Bu bölge için ortalama göğüs çapı 62 cm olan karaçamlarda dikili ağaç zabıtnamesine göre 2,879 m3 emval o da yine ortalama bir değer olarak 0.7 katsayısıyla çarparak 2,0153 kg olarak denk gelmektedir. Bu miktar Kızılçam içinde 1,4616 değerlerindedir. Bu miktar; bu zamana kadar ormanlarda kesim artığı olarak kalmakta ve kalmaya devam etmektedir. Yapılan bu çizelge gerçekleĢtirilen her aĢamanın kilograma düĢen maliyet hesabı ve her bir kilogram kabuk için harcanan zaman hesabı gösterilmiĢ ve bu hesapların ortalaması alınmıĢtır (Tablo5,6) Gösterilen bu ortalamalar kabuğun ağaç kesildikten sonra toplanıp serme aĢamasına kadar olan süre çerçevesinde içerisinde seyretmektedir. Her ağaçtan çıkan kabuk miktarı hesaplanmıĢ olup bu hesabın ortalaması alınmıĢtır. KAYNAKLAR Anonim 1. Ekodoğa. EriĢim tarihi 24.05.2015. http://www.ekodoga.com/Products/KARACAM-TOHUMU500-GR-22000-ADET-462.html#.VWHH00_tmBZ Anonim 2. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Resmi Web Sitesi. EriĢim Tarihi: 06.06.2014. http:/wwwcsgb.gov.tr/csgbPortal/cgm.portal?page=asgari Anonim, 3. User Guide to Vegetation / Mining and Reclemation in the West. USDA Forest Service, GTR / INT-64, Ogden, Utah. AnĢin, R., Gymnospermae, T. B. , 1994. Ġkinci Baskı, Genel Yayın No: 122, Fakülte Yayın No: 15, KT Ü. Basımevi, Trabzon. Dönmez Ġ.E., 2013. Ağaç Kabuğunun Yapısı ve Yararlanma Ġmkanları, Süleyman Demirel Üniversitesi, Orman Fakültesi Dergisi, 156-162s, Isparta. Dutkuner Ġ., Süleyman Demirel Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Gymnospermae Ders Notları, Isparta. Fengel, D., Wegener G., 1984. Wood, Chemistry, Ultrastructure and Reactions, de Gruyter Public, 268295pp, Berlin. Frankis, M. P. 1993, October). Morphology and affinities of Pinus brutia. In Papers: International Symposium on Pinus brutia Ten., Marmaris, Turkey (pp. 18-23). Görcelioğlu E., 1973. Ağaç Kabuklarının ÇeĢitli Ormancılık ve Tarım Uygulamalarında, Endüstride ve Diğer Alanlarda Değerlendirilmesi Olanakları, Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 108-130s, Ġstanbul. Görcelioğlu E., 1998. Peyzaj Onarımında, Ormancılıkta ve Tarımda Malç Uygulaması, Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Ġstanbul. Hafızoğlu H., 1982. Orman Ürünleri Kimyası, Cilt 1, Odun Kimyası, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi, 245s. Trabzon. Harkin J. M., Rowe J. W., 1971. Bark and Its Possible Uses, USDA-FPL, 091:56. Kantay R., Köse Ç., 2006. Türkiye‘de Kabuk Konusunda Bugüne Kadar Yapılan ÇalıĢmalar ve Değerlendirme, Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Ġstanbul. OGM 1, 2014. Orman Genel Müdürlüğü Resmi Web Sitesi. EriĢim Tarihi: 02.03.2014. http://www.ogm.gov.tr/Sayfalar/Ormanlarimiz/Illere-Gore-Orman-Varligi.aspx OGM 2, 2014. Orman Genel Müdürlüğü Resmi Web Sitesi. EriĢim Tarihi: 02.03.2014. http://www.ogm.gov.tr/Sayfalar/Ormanlarimiz/Illere-Gore-Orman-Varligi.aspx 580 Papajoannou, J. 1936. Über Urtbastarde zwischen Pinus brutia Cen. und Pinus halepensis Mill. in Nordostchalkidiki (Griechenland). Forstwissenschaftliches Centralblatt, 58(6), 194-205. Selik, M., 1962. Güneybati Anadolu Odun Tahrip Eden Bazi Mantarlar Ve Bilhassa Schizophyllum Commoune Fr. Journal of the Faculty of Forestry Istanbul University (JFFIU). Sevgican, A. 1989. Örtüaltı sebzeciliği. TAV yayın, (19). SarıbaĢ M., 2008. Dendroloji Gymnospermae I, ISBN: 978-975-387-101-3, 51s, Bartın. Sjöström E., 1981. Wood Chemistry, Fundamentals and Aplications, Academic Pres Inc, San Diego, 223pp, California, USA. Sjöström E., 1993. Wood chemistry, Fundamentals and Aplications. 2. Ed., Academic Press, New York. Yaltirik, F., Boydak, M. , 2000. A new variety of calabrian pine (Pinus brutia Ten.) from Anatolia. Karaca Arbor. Mag, 5(4), 173-180. 581 Reklam Panolarının Görsel Kalite Yönünden Ġncelenmesi ve Değerlendirilmesi; Düzce Spor Sokak Örneği Mehmet Kıvanç AK* Düzce Üniversitesi, Türkiye mehmetkivancak@duzce.edu.tr Emine ġĠMġEK Düzce Üniversitesi, Türkiye eminesimsek1964@gmail.com Özet YaĢam kalitesini yükseltmek adına atılan en büyük adımlardan birisi de doğru kentleĢmenin sağlanabilmesidir. YanlıĢ kentleĢme ile ortaya çıkan olumsuzluklar; çarpık yükselen binalara, azalan yeĢil alanlara ve en kötüsü; sonradan önlem alınması güç olan kötü görüntülerin ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Bu da yaĢam kalitesini etkileyen önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir. YanlıĢ kentleĢmenin ve yapılaĢmanın oluĢturduğu kötü görüntülere çözüm arayıĢları son yıllarda artmakta ve geliĢtirilmektedir. Bu bağlamda görsel kirliliğin kısmen azaltılmasına olanak sağlanmaktadır. Kent içerisinde yer alan kötü görüntülerden biri; kentin yaĢayan mekânları olan cadde ve sokaklardaki reklam panosu kirliliğidir. Cadde ve sokaklarda sıkça rastladığımız reklam panosu kirliliğinin insan algısında ve yaĢam kalitesinde yarattığı olumsuzluklar ve çözüm arayıĢları bu çalıĢmanın amacını oluĢturmaktadır. Bu çalıĢma; Düzce il merkezinin en iĢlek kısmı olan Spor Sokakta yürütülmüĢtür. Bu bağlamda Spor Sokak üzerinde çeĢitli noktalardan fotoğraflar çekilmiĢtir. Çekilen bu fotoğraflar; 100 kiĢiden oluĢan kullanıcı grubuna sunulmuĢ ve fotoğrafları anket yoluyla, mekânsal karakteristik özellikleri bakımından değerlendirilmesi istenmiĢtir. AraĢtırma sonucunda istatistiksel veriler elde edilmiĢ ve her bir fotoğrafın doğallık, basitlik, düzenlilik, bakımlılık, uyumluluk, güvenlilik durumlarının ortaya konulması sağlanmıĢtır. Sonuç olarak; örnek alan üzerinde belirlenen olumsuzluklar için iyileĢtirme yolları önerilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Görsel kalite, Görsel kirlilik, Peyzaj kalitesi, Reklam panosu Investigating Of Billboard’s Visual Quality At A Sample Of Düzce Spor Street Abstract One of the biggest steps taken in order to raise the quality of life is the ability to ensure proper urbanization. On the other hand, wrong urbanization methods lead to negative effects in human life, such as irregular statements, reduced green areas and the most negative effect is poor images which cannot be reorganized subsequently. This is seen as one of the most important factors affecting the quality of life. Seeking solutions for poor displays due to unplanned urbanization in areas are increasing in recent years. In this context; it provides opportunities to reduce the visual pollution partially. One of the poor displays located within a city is billboard system of city streets. The objective of this study is to determine the negative effects of available billboard system and suggest solutions for the case street. This study was carried out in Spor Street, where is commonly used for the inhabitants. In this context, the photographs were taken at various points along Spor Street. These photographs presented to the user group of 100 people. And users evaluated the photographs in terms of spatial characteristics via surveys. Each photograph is determined by users in terms of naturalness, simplicity, regularity, maintenance, compatibility and security. And statistical data is obtained on the results of the research. As a result, improvement techniques are proposed for negative effects of visual pollution for billboards. Keywords: Visual quality, Visual pollution, Landscape quality, Billboard 582 GĠRĠġ Ġnsanoğlu; yerleĢik düzene geçmesinden bugüne kadar etraflarındaki alanları daha yaĢanılabilir mekânlar haline getirme çabası içerisinde bulunmuĢlardır. Bu çaba, zaman zaman yanlıĢ tasarımlar ve bilinçsizlikle beraber kötü sonuçlar da doğurmuĢtur. Artık günümüzde çevresini düzenleme ihtiyacı duyan insanoğlu bu çabayı, hızlı değiĢim ve geliĢimi göz önünde bulundurarak olumlu yönde kullanmak zorundadır. Bu bağlamda; kullanıcıyla tasarımcının daha fazla ortak kesitte buluĢarak, birlikte ürettikleri, öncesi-bugünü-geleceği bağlamında bir geliĢim süreci araĢtırılarak oluĢturulan yaĢam çevreleri, giderek daha doğru kararların ürünleri olarak karıĢımıza çıkmaktadır. Çevrenin ve dünyanın daha doğru bir kavranıĢını üretmeden sorunlu bir çevre tasarımcısı, ancak araĢtırmacı kimliğini daha çok kullanacağı araĢtırmalar sonucunda doğru ürünler ortaya koyabilecektir. Bu doğru ürünlerin en etkin yaĢama çevreleri oluĢturdukları yer kentlerdir (Kalın, 2004:2). Kentler ortaya çıktıkları ilk günden bugüne sürekli değiĢim içinde olan mekânlardır. Bulundukları dönemin ekonomik ve sosyal yapısı bu değiĢim sürecinde oldukça önemli bir yere sahiptir. ÇağdaĢ dünyanın ―kent‖ denebilme derecesi, kentlerde yaĢayan toplam nüfusun oranı ile ölçülmemektedir. Bu anlayıĢta son yıllarda kentli kültürü, kentsel tasarımın giderek daha önem kazanan ve üzerinde durulan bir alanı haline gelmiĢtir (Özer ve ark., 2010:123). Günümüzde düzensiz ve yoğun kentleĢme hareketleri kentsel mekanlarda bir dizi sorunu beraberinde getirmiĢtir. Teknolojinin geliĢmesiyle birlikte kentlerimizin nüfus ve yapısal yönden yoğunluğu arttıkça, kapladıkları alanlarda insan doğasının aleyhine yatay ve düĢey yönde geliĢen bir görsel kirlilik de, artarak boyut değiĢtirmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde sorun her geçen gün biraz daha büyüyecek ve içinde bulunduğu çevre ile, bireyin ve ailenin yaĢam kalitesini düĢürecektir. Kentsel mekânlarda iĢlevsellik ve görsellik bir arada düĢünülmelidir. ĠĢlevsellikten uzak, estetik ihtiyaçlara cevap veremeyen bir tasarım eksik bir tasarımdır. Belirli tasarım ilke ve standartların göz önüne alınarak, uygun malzeme ile de desteklenerek yapılan çalıĢmalar her zaman olumlu sonuç vermektedir (PaĢalıoğlu, 2007:1). Tasarımlarda dikkate alınması gereken ilke ve standartlar; materyallerin görsel zenginliği göz önüne alınarak belirlenir. Tasarımda kullanılan her türlü malzeme, yapılan uygulamalarda görsel etkiyi de beraberinde getirmektedir. Doğal veya yapay her türlü malzemenin kendine has fiziksel ve kimyasal özellikleri vardır. Ayrıca farklı yerlerde, farklı biçimlerde, farklı renklerde ve boyutlarda değerlendirilmeleri de gerekir. Bu nedenle yapılan çalıĢmalarda üretici firmaların üretim koĢullarından ve deneyimlerinden öte; elemanların fonksiyonunu belirleyen, tüm dünyada, bazen de kullanıcı ülkenin kendi fiziksel ve sosyolojik özelliklerine göre belirlediği standartlar baz alınır. Bu konuda Türk Standartları Enstitüsü; tüm dünyada kullanılan bazı standartları da göz önünde bulundurarak, gerekli gördüğü konularda birtakım standartlar belirlemiĢtir. Bunun yanı sıra kullanılan elemanların seçimi bazı ekstrem durumlarda, fonksiyon dıĢında kullanıcının görüĢ, beğeni ve kültür seviyesine, kısaca estetik anlayıĢına bırakılmaktadır. Tasarımda asıl önemli olan da kullanılan elemanın kendi iç yapısına ve çevresine uygun bir Ģekilde kullanılması, belirlenen standartlara uymasıdır (PaĢalıoğlu, 2007:1). Böylelikle görsel kalite anlayıĢı ve estetik kavramı kendiliğinden ortaya konulmuĢ olur. Kent ve çevresinin biçimlenme sorununun temelinde plansız ve çarpık kentleĢme ile standartlara uyulmadan yapılan tasarım ve uygulamalar yatmaktadır (PaĢalıoğlu, 2007:2). Kentler doğası ve yapılaĢması ile bir bütün olarak yaĢayan yerleĢimlerdir. Yapay ve doğal bu iki unsur birbiri ile sürekli etkileĢim durumunda olup, birinin ötekine göre eksikliği veya fazlalığı ya da birlikte oluĢturdukları kompozisyon, gerek kent yaĢamına, gerekse kentin sergilediği görünüme dolayısıyla kent peyzajına yansır (Karagüler ve KorgavuĢ, 2014:204). Kent peyzajının önemli elemanlarından olan donatı elemanları, yön ve yer gösterme, koruma, tanıtma, aydınlatma gibi pek çok amaca hizmet eden oturma elemanları, çöp kutuları, çiçeklikler, reklam panoları, telefon kulübeleri, döĢeme elemanları gibi kentsel mekânlara yerleĢtirilmiĢ elemanlardır. Günlük hayatımızda caddelerde, kent içi ve dıĢı yollarda sıklıkla rastladığımız levha ve iĢaretler, birbirlerine yakın mesafelerde yerleĢtirilmeleri sonucu hem görüĢü engellemekte hem de birbirlerine engel olmaktadırlar. Özellikle cadde ve sokak üzerinde bulunan ticari veya kamu alanlarına ait reklam panoları çirkin bir görünüm oluĢturmaktadır. Bunlar hem çok sık aralıklarla hem de farklı ölçülerde olmaları sebebi ile yol çevresinin niteliğini bozmaktadır (Tmmob, 2010). 583 Günümüzde hızla artan kentleĢmenin sonucunda çevrenin değiĢen görsel malzemesi kullanıcı algısını sürekli etkilemekte ve bu görsel niteliğin geliĢtirilmesi, insanların estetik ihtiyaç ve beklentilerinin karĢılanması açısından önem kazanmaktadır. Bunun için, alan kullanım kararlarında bir değiĢken olarak ―peyzaj‖ ın tanınması ve görsel değerinin belirlenmesi zorunludur (Kaptanoğlu, 2006:1). Temelli, (2008:3)‘ e göre; görsel etki değerlendirme, peyzaj planlama ve tasarım çalıĢmaları sonucu oluĢturulan projelerin ve bu projelerin mevcut peyzajda meydana getirdiği değiĢimlerin belirlenmesi, zaman içinde kullanılan teknoloji ve mesleki disiplinlerdeki geliĢmelere bağlı olarak, planlama ve tasarım alanlarında çalıĢan meslek insanlarının, bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıĢtır (Laurie, 1975). Görsel kalite değerlendirmesi, peyzaja ait görsel bilginin, bir gözlemci tarafından, idealize edilmiĢ peyzaja uygunluğunun ölçülmesidir‖ Ģeklinde açıklanabilir (Kaptanoğlu, 2006:11). Görsel etki değerlendirmesi çalıĢmaları ile, insan-çevre etkileĢimini ortaya koymak, etkileĢim sonuç verilerinin yaĢam çevresinin temel sosyal ve fiziksel kolaylıklar açısından iyileĢtirilmesi, yaĢanabilir çağdaĢ mekânların meydana getirilmesi yönünde kullanılmasını sağlamak için çözüm öneriler sunulmaktadır. Bu sayede yerleĢimlerin bugünü ve geleceğine yönelik fiziksel planlama ve tasarım çalıĢmalarına ve sosyal yaĢamına yol gösterici çözümler sağlanmaktadır (Bozhöyük, 2007:2). Görsel peyzaj kalitesi, gözlemcinin algısal ve duygusal psikolojik süreçleri ile etkileĢim içinde olan belli (görünür) peyzaj özelliklerinin ortak bir ürünüdür. Çevrenin insan üzerindeki davranıĢa dönüĢen bu etkisinin nasıl algılandığı, nasıl yorumlandığı ve nasıl değerlendirildiği, görsel algılama süreci sonucunda oluĢan "görsel peyzaj kalitesi‖ olarak tanımlanmaktadır (Caf, 2014:12). Görsel kalite değerlendirmesine yönelik yapılan çalıĢmaların ana hedefi belli bir bölgeye ait kullanıcıların beğenilerine yönelik tercihlerin ortak paydasını hesaplayarak yapılacak olan planlama ve tasarım çalıĢmalarında bu bilgilerin göz önünde bulundurulmasını sağlamaktadır. Kullanıcıların görsel tercihleri birçok değiĢkene bağımlıdır. Özellikle bölgenin ve kullanıcıların sosyal ve kültürel yapısı bu tercihlerin Ģekillenmesini sağlayan en önemli etkendir. Ayrıca kullanıcıların demografik profilleri de (yaĢ, cinsiyet, meslek, gelir v.b.) görsel tercihlerini önemli ölçüde etkilemektedir (Elinç, 2011:2). Bozhüyük, (2007:22)‘e göre, çevrenin görsel niteliklerinin değerlendirmesine yönelik yöntemler iki grupta toplanır (Yürekli, 1977).  Gözlemci değerlendirmesine dayanan değerlendirmeler,  Çevre bileĢenlerinin ölçülmesine dayanan değerlendirmeler. Gözlemci değerlendirmesine dayanan değerlendirmeler; çevrenin bir bütün olarak, bir ya da birkaç gözlem noktasından bakılarak sağlanan bilgilere ya da içinde dolaĢarak edinilen izlenime göre değerlendirilmesi Ģeklidir. Gözlem doğrudan arazi üzerinde yapılabildiği gibi fotoğraflar ya da slaytlar ile de gerçekleĢtirilebilir. ÇeĢitli çevreleri veya çevre alt bölümlerini kıyaslamaya yönelik bu çalıĢmalarda gözlemciler belli bir ölçüte göre veya serbest olarak çevre görsel niteliklerini puanlarlar. Çevre bileĢenlerinin ölçülmesine dayanan değerlendirmelerin esası çevrenin bileĢenlerinin ölçülmesi yoluyla değerlendirilmesidir. Bu yöntem daha objektif olmakla beraber aritmetik ve istatistiksel olmak üzere iki Ģekilde yapılmaktadır. Aritmetik yöntemlerde gözlemciler araĢtırıcının bileĢenler için kararlaĢtırdığı puanları çevrede bu bileĢenlere uygulayarak tüm çevre için tek bir puan elde edilmesini sağlarlar. Ġstatistik yöntemlerde çevre bileĢenleri ölçülür ve istatistik tekniklerle çevre bileĢenlerinin ağırlıkları saptanır ve bir puan elde edilir. Puanların karĢılaĢtırılması birden fazla çevre veya çevre biriminin görsel nitelikleri açısından kıyaslanmasıdır. Kaptanoğlu (2006:1)‘e göre planlama ve değerlendirmelerde halk katılımının gerekliliği artık bilinmektedir. Bu durum, tasarlanan arazi hakkındaki düĢünceleri alınan kullanıcıların çevreyi algılama Ģekil ve sürecine iliĢkin bilgi edinilmesini gerektirir. Bu bilgiler doğrultusunda reklam panolarının rastgele ve düzensiz dizilimi sonucu oluĢan kötü görüntüler de görsel kaliteyi etkileyebilmektedir. Bu çalıĢmada; kent içerisinde bulunan reklam panolarının görsel kaliteyi ne derecede etkilediği, kullanıcıların da katılımıyla uzman görüĢleri çerçevesinde değerlendirilmiĢtir. Bu bağlamda; rastgele ve düzensiz dizilime sahip reklam panolarının görsel kaliteyi olumsuz yönde etkilediği varsayımına ulaĢılmıĢtır. Varsayımın doğruluğu ya da yanlıĢlığı tespiti çalıĢmanın amacını oluĢturmaktadır. ÇalıĢmada, bu amaç ile Düzce ili merkezi Spor sokağında bulunan reklam panolarının görsel kalite 584 değerlendirmesini ortaya koymak için kullanıcı kriterleri değerlendirilerek, uzman görüĢleri doğrultusunda öneri tasarımlar oluĢturulması hedeflenmiĢtir. MATERYAL ve YÖNTEM ÇalıĢmanın ana materyali Düzce Merkez ilçesine ve Kültür mahallesine bağlı Spor Sokak olarak seçilmiĢtir. Spor Sokak‘ın araĢtırma alanı olarak seçilmesinin en önemli sebebi; kentin yoğun ilgi gören ve kullanılan bir aks olarak gözlemlenmesidir. Araç trafiğine kapalı olan Spor Sokak 40.840729 enlem ve 31.156982 boylamda yer almaktadır. Spor sokağın kuzeyinde D-100 karayolu, güneyinde ise Asar Deresi yer almaktadır (ġekil 1). ġekil 1: ÇalıĢma Alanı. ÇalıĢmanın diğer materyalini ise Spor Sokak boyunca çekilen ve anket çalıĢmasında kullanılan 5 adet fotoğraf oluĢturmaktadır (ġekil 2). 1 2 3 585 4 5 ġekil 2: ÇalıĢma Alanında Kullanılan Fotoğraflar. Fotoğraflar Nikon Coolpix P500 makine ile algının dağılmaması için insan trafiğinin olmadığı sabah 06.00 - 07.00 saatleri arasında çekilmiĢtir. 18 adet olarak çekilen fotoğrafların bir kısmı görsel kalite konusunda çalıĢma yapmıĢ ve alanı tanıyan uzman kiĢiler tarafından, alan karakteristiğine uygun olmadığı gerekçesiyle elenmiĢ ve fotoğraf sayısı 5 adet olarak belirlenmiĢtir. Fotoğrafların elenmesi sırasında fotoğrafların kalitesi, algılanması ve reklam panolarının fotoğraflarda bulunma oranı gibi kriterlere dikkat edilmiĢtir. Belirlenen 5 adet fotoğrafın, 100 kiĢilik bir kullanıcı grubuna hazırlanan anket yoluyla değerlendirmeleri istenmiĢtir. Anket çalıĢması yüz yüze yapılmıĢ olup, kullanıcılara anket öncesinde araĢtırma ile ilgili kısa bir bilgi verilmiĢtir. Anketlerde ilk olarak kullanıcılara demografik özellikleri içeren cinsiyet, yaĢ, medeni durum, doğum yeri, öğrenim durumu, gelir durumu soruları yöneltilmiĢtir. Son bölümde ise kullanıcılar, fotoğrafları aĢağıda yer alan mekânsal karakteristikler bakımından değerlendirmiĢlerdir. Bu mekânsal karakteristikler Tablo 1‘deki Ģekliyle belirlenmiĢ ve her kriter için 1,2,3,4,5 puan skalasına göre puan vermeleri istenmiĢtir. Tablo 1: Kullanıcı Anketi Mekansal Karakteristik Kriterleri. Foto-No: Uyumsuz KarmaĢık Yapay Düzensiz Sıkıcı Güvensiz Manzara Güzel Değil Reklam Panolarının Görüntüsü Kötü 1 2 3 4 5 Uyumlu Basit Doğal Düzenli Heyecan Verici Güvenli Manzara Güzel Reklam Panolarının Görüntüsü Ġyi Anket sonucu elde edilen veriler SPSS 22 programı ile analiz edilmiĢ ve edinilen bulgular doğrultusunda öneriler geliĢtirilmiĢtir. BULGULAR Kullanıcı grubuna bireysel olarak uygulanan anket çalıĢmasıyla, her bir kullanıcıdan görüntüleri ―Materyal ve Yöntem‖ baĢlığı altında açıklanan kriterler doğrultusunda değerlendirmeleri istenmiĢtir (Tablo 2). Hazırlanan anket soruları 3 gruptan oluĢmaktadır. Bu gruplar;  Deneklerin demografik özellikleri  Deneklerin çevre ilgili düĢünceleri  AraĢtırmanın ana materyalini oluĢturan fotoğrafları görsel kalite açısından değerlendirme durumları olarak toplanmıĢtır. 586 Tablo 2: Kullanıcıların Mekansal Karakteristikler Doğrultusunda Fotoğrafları Değerlendirmeleri. Foto No Puan 1 2 3 4 5 Toplam Std. Sapma Puan Std. Sapma Puan Std. Sapma Puan Std. Sapma Puan Std. Sapma Puan Std. Sapma Manzara Reklam Panolarının Güzel Görüntüsü Güzel Uyumlu Basit Doğal Düzenli Heyecan Verici Güvenli 2,49 2,52 2,14 2,58 2,50 3,14 2,19 2,25 1,15 1,16 0,97 1,27 1,05 1,26 1,05 1,08 2,40 2,50 2,19 2,65 2,61 2,97 2,27 2,17 1,05 1,20 1,05 1,23 1,20 1,29 1,16 1,01 1,98 2,10 2,33 2,46 2,42 2,99 2,06 2,06 1,03 1,13 0,90 1,17 0,92 1,31 1,05 1,12 2,36 2,27 2,35 2,37 2,50 2,60 2,14 2,16 1,07 1,11 1,01 1,15 1,13 1,16 1,08 1,02 1,78 1,72 2,14 2,00 2,30 2,50 1,84 1,87 0,94 0,85 1,05 1,07 1,11 1,23 0,98 1,04 2,20 2,22 2,23 2,41 2,47 2,84 2,10 2,10 1,08 1,13 1,00 1,20 1,09 1,27 1,07 1,06 Ölçütlere verilen puanların ağırlıklı ortalamasına göre;         En uyumlu fotoğraf; 2,49 puan ile 1 numaralı fotoğraf, En basit fotoğraf; 2,52 puan ile 1 numaralı fotoğraf, En doğal fotoğraf; 2,35 puan ile 4 numaralı fotoğraf, En düzenli fotoğraf; 2,65 puan ile 2 numaralı fotoğraf, En heyecan verici fotoğraf; 2,61 puan ile 2 numaralı fotoğraf, En güvenli fotoğraf; 3,14 puan ile 1 numaralı fotoğraf, Manzarası en güzel fotoğraf; 2,27 puan ile 2 numaralı fotoğraf, Reklam panolarının görüntüsünün en çok beğenildiği fotoğraf; 2,25 puan ile 1 numaralı fotoğraf belirlenmiĢtir.  En uyumsuz fotoğraf; 1,78 puan ile 5 numaralı fotoğraf,  En karmaĢık fotoğraf; 1,72 puan ile 5 numaralı fotoğraf,  En yapay fotoğraf; 2,14 puan ile 1 ve 5 numaralı fotoğraflar,  En düzensiz fotoğraf; 2,00 puan ile 5 numaralı fotoğraf,  En sıkıcı fotoğraf; 2,30 puan ile 5 numaralı fotoğraf,  En güvensiz fotoğraf; 2,50 puan ile 5 numaralı fotoğraf,  Manzarası en kötü fotoğraf; 1,84 puan ile 5 numaralı fotoğraf belirlenmiĢtir.  Reklam panolarının görüntüsünün en az beğenildiği fotoğraf; 1,87 puan ile 5 numaralı fotoğraf belirlenmiĢtir. Anket sonuçlarına göre kullanıcılardan 18‘i Spor Sokak‘ın görünümünü beğenmekte; 82‘si ise beğenmemektedir. Spor Sokak‘ın görünümünü beğenmeyenlerin, beğenmeme sebepleri yüzde (%) olarak Tablo 3‘de verilmiĢtir. Tablo 3: Kullanıcıların AraĢtırma Alanının Görsel Kalitesini Beğenmeme Sebepleri. KiĢi Sayısı (%) Bakımsız Reklam Panoları Görüntüyü Bozuyor 18,3 20,7 Bitkisel Yapısal Düzenlemesi Kötü Düzenlemesi Kötü 13,4 12,2 587 Güvenli Değil Düzensiz Diğer 10,9 22,1 2,4 SONUÇ VE ÖNERĠLER AraĢtırmada; görsel kalitenin belirlenmesi için kullanılan görüntüler, sınırlı varsayımlar gerçekleĢtirilerek üretilmiĢtir. Önerilen yöntem kurgusu içerisinde yer alan kalite ölçütleri, ―görsel kalite‖ konusunu içeren araĢtırmalar için geliĢtirilebilecek kuğulardan sadece birkaçıdır. Ayrıca; önerilen kalite ölçütlerinin çoğaltılıp-azaltılabileceği ya da değiĢtirilebileceği yeni kalite gruplarının oluĢturulması, önerilen görüntü sayısının artırılması, farklı sokak geniĢliklerinin kalite ölçütlerine etkisi gibi unsurların hepsinin ya da birkaçının araĢtırmalara dahil edilmesi; tasarım odaklı araĢtırmaların geliĢtirilmesi ve geniĢlemesi bakımından oldukça önemlidir. AraĢtırma bulgularına dayanarak ortaya çıkan sonuçlara göre, görsel kalite değerlendirmesi konusunda yapılan önceki çalıĢmalar ve kuramsal veriler doğrultusunda öneriler ve kullanıcı tercihleri aĢağıda maddeler halinde sıralanmıĢtır;  Genel değerlendirme olarak bakıldığında; fotoğrafların tümü ortalama puan olan 3,00 değerinin üzerine çıkamamıĢtır. Bu da örnek alan olarak seçilen Spor Sokak‘ın görsel kalite değerinin tüm mekânsal karakteristikler bakımından düĢük olduğu varsayımını desteklemektedir.  Mekânsal karakteristikler doğrultusunda puan sıralamasında en düĢük ortalama değere sahip olan fotoğraf; 2,01 puan ile 5 numaralı fotoğraf olarak belirlenmiĢtir. Bu da görsel etkinin en düĢük olduğu fotoğrafın 5 numaralı fotoğraf olduğunu göstermektedir. 5 numaralı fotoğrafı diğer fotoğraflardan ayıran en önemli özellik ise; bina yüzeyinde yer alan reklam panolarının yanısıra, yaya sirkülasyonu üzerinde ayaklı panoların da yer almasıdır.  Anket çalıĢmasının ikinci bölümünde kullanıcılar; araĢtırma alanının görsel kalitesini beğenmeme sebebi olarak %22,1 oranında düzensizlik, %20,7 oranında ise reklam panolarının görüntüyü bozduğu görüĢündedir. Bu sonuç; reklam panolarının araĢtırma alanındaki düzensizliğin ana sebebi olarak ele alınması gerektiğini göstermektedir. Ortaya konulan sonuçlar doğrultusunda reklam panoları ile ilgili öneriler Ģu Ģekilde sıralanabilir;  Reklam panolarının boyutlarında standardizasyon sağlanarak görsel algı dağıtılmamalı,  Panoların rengi, yazı tipleri, yazı yönleri ve yazı büyüklükleri asgari farklılık göstermeli,  Yaya sirkülasyonu üzerinde kullanılan ayaklı panolar yaya güvenliği açısından kullanılmamalı,  Reklam panoları, bulunduğu cadde ya da sokağın, hatta kentin kimliğine uygun düĢecek materyallerden seçilmeli ve tasarımları kimliğe katkıda bulunmalıdır.  Reklam panolarının boyutları, yazı tipleri, renkleri vb. hakkında nispeten kısıtlayıcı, bir ya da birkaç formatta standardizasyon çalıĢmaları yapılmalıdır. Önerilen değiĢiklikler cadde ve sokaklardaki görsel kalitenin artırılması yanısıra firmaların rekabet eĢitliği açısından da önem arz etmektedir. Bu bağlamda; yerel yönetimlerin, cadde ve sokaklarda oluĢan reklam panosu kirliliğinin önüne geçmeleri için bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. REFERANSLAR Bozhöyük, Z.R. (2007). Erzurum kent merkezindeki bazı tarihi yapı ve çevreleri üzerine görsel etki değerlendirmesi. Yüksek Lisans Tezi. Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Erzurum. Caf, A. (2014). Bingöl-Erzurum karayolu güzergâhının görsel kalite analizi. Yüksek Lisans Tezi. Atatürk Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü. Erzurum. Elinç, H. (2011). Görsel kalite değerlendirmesi yöntemi ile antalyaili alanya ilçesindeki abdurrahman alaettinoğlu ve alanya belediye başkanları kent parklarının irdelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi. Fen Bilimleri Ensitüsü. Konya. 588 Kalın, A. (2004). Çevre tercih ve değerlendirmesinde görsel kalitenin belirlenmesi ve geliştirilmesi; trabzon sahil bandı örneği. Karadeniz Teknik Üniversitesi. Doktora tezi. Fen Bilimleri Enstitüsü. Trabzon. Kaptanoğlu, A.Y.Ç. (2006). Peyzaj değerlendirmesinde görsel canlandırma tekniklerinin kullanıcı tercihine etkileri. Doktora Tezi. Ġstanbul Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü. Ġstanbul. Karagüler, S., ve KorgavuĢ, B. (2014). Kent kimliği kent peyzajı üzerinde oluĢturduğu etkiler, silüetler, görünümler ve dengeleri. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi,2(2).203-212. Laurie, I. (1975). Aesthetic factors in visual evaluation, E.H. Zube, R.O. Brush, J.G.Fabos, landscape assessment: values, perceptıons, and resurce. Dowden Hutchingon & Ross,inc. Stroudsburg, Pennsylvania. Özer, S., AklıbaĢında, M., ve Zengin, M. (2010). Erzurum kenti örneğinde kullanılan kuĢatma elemanlarının kent imajı üzerindeki etkileri. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi,7(2).123-130. PaĢalıoğlu, T.Ö. (2007). Kentsel alanlarda görsel kirlilik: Tekirdağ örneği. Yüksek Lisans Tezi. Trakya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Edirne. Temelli, M. (2008). Çukurova üniversitesi yerleşkesi örneğinde görsel etki değerlendirme çalışmalarına metodolojik bir yaklaşım. Yüksek Lisans Tezi.Çukurova Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü. Adana. Tmmob. (2010). Görüntü kirliliği. ġehir Plancıları Odası. Konya ġubesi Yönetim Kurulu. http://www.spo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1426&tipi=2&sube=7#.VzoFY5GLTIU adresinden 15 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır. Yürekli, F. (1977). Çevre görsel değerlendirmesine ilişkin bir yöntem araştırması. Doktora Tezi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul Teknik Üniversitesi, Ġstanbul. 589 Odun DıĢı Orman Ürünü Olarak Kullanılan Bazı Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında Kullanım Potansiyelleri Engin EROĞLU Düzce Üniversitesi, Türkiye engineroglu@duzce.edu.tr Mehmet Kıvanç AK* Düzce Üniversitesi, Türkiye mehmetkivancak@duzce.edu.tr F. Banu AK Düzce Üniversitesi, Türkiye fbanukocak@hotmail.com Özet Orman alanları özellikle sahip oldukları bitkisel çeĢitlilikleri ile ön plana çıkan önemli bitki rezervleri olmaktadır. Ormanın ana karakter dokusunu oluĢturan odunsu türler ve çoğunlukla da ağaçlar ormanların en belirgin bitkisel materyalidir. Ağaç ve çalı bileĢenleri olarak karĢımıza çıkan odunsu türler ormancılık çalıĢmaları için birinci derecede odun hammaddesi niteliği taĢımaktadır. Oysaki bitkiler özellikle de odunsu bitkiler ormandaki odun hammaddesi olmasının yanı sıra sahip oldukları meyve, yaprak, sürgün ve kök yapıları ile hem gıda maddesi olma hem de estetik değerleri ile peyzajın ana bileĢeni olma özelliklerini de taĢımaktadırlar. Peyzaj mimarisinde bitkiler canlı materyal grubu içerinde yer alan peyzajın temel yapı taĢlarından birini oluĢturmaktadır. Özellikle bitkisel tasarımlar gerçekleĢtirilmesi aĢamasında odunsu türler kompozisyonun yapısal katmanını oluĢturmakta ve kompozisyonu belirginleĢtirerek ortaya çıkartmaktadır. Bu çalıĢmamın temel amacı odun dıĢı orman ürünü niteliği taĢıyan bazı odunsu ağaç ve çalı türlerinin peyzaj mimarlığında estetik ve iĢlevsel yönden kullanılabilme potansiyellerini belirlemek olmuĢtur. Bu amaç doğrultusunda yaklaĢık 40 adet farklı odunsu türe ait tasarım özellikleri ve bu özelliklerin değerlendirilebileceği alternatif kullanım yerlerine yönelik durumları da belirlenmiĢtir. Sonuç olarak ağaç ve çalı türlerinden oluĢan odun dıĢı orman ürünlerinin yol kenarı, sınırlayıcı ve yönlendirici iĢlevsel özellikleri ölçü, renk, doku ve form tasarım özellikleri açısından sahip oldukları potansiyeller belirlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Odun dışı orman ürünü, Odunsu bitkiler, Peyzaj değeri The Utilizing Potential of Some Woody Plants Using as Non-Wood Forest Product in Landscape Architecture Abstract Forest areas have been a special plant reserves especially having plant diversity. Woody plants species which construct main forest structure and mainly trees are the most marked plant materials. First of all, woody plants that are usually trees and shrubs have carried on qualities of wood raw material in forestry studies. However, plants especially woody plants carry the characteristics being the main component of the landscape with their features that are fruits, leaves, branches and roots have both nutrition and aesthetic values as well as being wood raw material in the forests. Plants are one of the main component of the landscape as living materials. When realizing planting designs, woody plants built the main structure of the plant compositions and reveal the compositions by signalizing. The main purpose of the study is to identify the using potential of the some woody trees and shrubs species which were determined as non-wood forest product in landscape architecture aspects of aesthetic and functional. In accordance with this purpose, design features of about 40 different species of woody plants and their alternative using areas of these features can be evaluated were defined. Consequently, the potential of non-wood forest product mainly include trees and shrubs in terms of design features such as color, texture, size, form and functional facilities such as can be used roadside, bordering, screening and dimensional elements were determined. Keywords: Non-wood forest product, Woody plants, Landscape values 590 GĠRĠġ Peyzajın hem doğal hem de kültürel olarak en önemli bileĢenlerinden birini bitkiler oluĢturmaktadır. Gerek sahip oldukları görsel, ekolojik ve fiziksel özellikleri gerekse yıllar boyu oluĢturmuĢ oldukları kültürel izler, deneyimler ve etkiler ile bulunmuĢ oldukları peyzajı karakterize etmede etkin rol üstlenmiĢlerdir (Eroğlu 2012:1-5). Bitkiler etrafımızdaki diğer doğal elemanlar gibi dikkat çekici, etkileyici ve çeĢitlidirler. Bitkiler, sahip oldukları bireysel ürün olan çok küçük bir yapraktan, birlikte oluĢturmuĢ oldukları panoramik peyzajlara ve ekosistemlere kadar farklı anlamlar ifade ederler (Acar, 2011:1-9). Ġster doğal alanlar isterse tasarlanmıĢ alanlar olsun fiziksel özellikleri ve fizyolojik süreçlerinden ötürü, bitkiler özellikle peyzajın çevresel (fiziksel biyo-ekolojik) özellikleri ve kültürel değiĢimlere uygun özellik gösterir. Bitkileri dünyadaki diğer fiziksel objelerden farklı bir Ģekilde anlıyoruz ve değerlendiriyoruz. Örneğin bir bitkinin hem biyolojik özelliği hem de sembolik özelliği farklı anlamlar taĢıyabilmektedir. Öyle ki bu durum kiĢiden kiĢiye, toplumdan topluma ve hatta bölgeden bölgeye değiĢiklikler gösterebilmektedir. Bulundukları alanlarda sıcak duygular yaratması, canlı fiziksel elemanlar olduğu kadar sembolik anlamlar da içermesi bitkilerin biz insanlarla kolay bağ kurduklarının göstergesidir (Acar, 2011:10-13). Fiziksel, görsel ve iĢlevsel özellikleriyle bitkiler; kentsel ve kırsal alanlarda, mekansal ve çevresel sorunların çözümüne yönelik değerlendirilmektedir. Örneğin, bir mekanın yatay sınırlanması, örtülmesi ya da gölgelenmesi gibi fonksiyonlarıyla, alanda rüzgara, soğuk ve sıcağa, güneĢe, toza karĢı koruma amacıyla kullanılabilirler. Aynı zamanda, insana serinlik verme; insanı dinlendirme, yönlendirme; objeleri vurgulama; yapısal elemanlar arasında organik iliĢkiler kurma; erozyon önleme gibi iĢlevler de üstlenirler (Acar, 2011:14-16). Bitkiler sahip oldukları yaprak, sürgün, kabuk, çiçek ve meyvelerin görünüĢleri, aromatik kokuları, tekstürleri veya yağmur değdiği ya da rüzgar kıpırdattığı zaman çıkardığı ses gibi birçok nitelik ile bir mekana olan estetik katkıları oldukça değerlidir. Bu sayede bulundukları mekanlara estetik detaylar sağlarken, bu mekanların birbirlerinden olan farklılıklarını da kolayca ortaya koyarlar. Dolayısıyla bitkiler, yaĢadığımız çevreye anlam, simge ve bağ kuran özellikler katmaktadır. Bu nedenle insanlar yüzyıllardır bitkileri içeren doğal ortamları yaĢadıkları alanlara ve kentlere getirmeye çabalamaktadırlar. Böylece çevrenin cansız elemanları ile olan iliĢkilerimizden farklı olarak çevrenin canlı bileĢenleri ile empati imkanı ortaya çıkmaktadır. Böylelikle farkında olarak ya da olmadan bitkilerle iliĢki halinde olmuĢuzdur (Eroğlu 2012:18-22). Diekelmann ve Schuster (2002:1-10) çalıĢmaları ile doğal bitki kompozisyonlarını herhangi bir müdahale olmaksızın doğal ya da kültürel bir peyzaj alanında varlığını kendi kendine sürdürebilen, bulunduğu yöreye ve ekolojik Ģartlara uyum sağlamıĢ olan bitki birliktelikleri olarak tanımlamaktadır. Bitki birlikteliklerinin oluĢturmuĢ oldukları bütünleĢik yapısı ise doğal bitki kompozisyonu olarak tanımlamıĢtır. Bazen bir orman, bazen bir mera, kimi zaman da orman altı bir eğrelti birlikteliklerini ifade eden doğal bitki kompozisyonları, bölgelere, çevresel faktörlere, zaman, ıĢığa ve daha bir çok ekolojik değere göre farklılıklar göstermektedir. Diekelmann ve Schuster (2002:11-15) peyzaj mimarlığı çalıĢmalarında doğal bitki kompozisyonlarının kullanılmasına yönelik Ģu önerilerde bulunmuĢtur:  Doğal alanlarda bulunan ekolojik Ģartlar iyi araĢtırılmalı ve uygulama alanında asgari düzeyde yerine getirilmelidir,  Seçilen türlerin yöreye ve iklime uygunluğuna dikkat edilmeli hatta mümkünse oluĢturulacak olan kompozisyonlar bizzat yakın çevreden seçilmelidir. Ancak oluĢturulacak olan kompozisyonların genetik bir kirliliğe yol açmamasına da dikkat edilmelidir,  Doğadaki bitki birliklerinin arasında gerçekleĢen rekabet ve süksesyon Ģartları iyi belirlenmelidir. Doğal bitki kompozisyonlarının dinamik elamanlar olduğu unutulmamalı ve doğadaki zamansal değiĢimler ve bu değiĢimlerin doğal bitki kompozisyonu üzerinde oluĢturduğu etkiler dikkate alınmalıdır. 591 Acar vd. (2003:15-28)‘ne göre de peyzaj mimarlığı çalıĢmalarında en önemli peyzaj tasarım elemanı bitkilerdir. Özellikle estetik ve fonksiyonel mekanların oluĢturulmasında bitkilerin rolü büyük olmakta ve peyzajda kullanılan yapısal elemanların gerektiğinde yumuĢatılmasında önemli yer almaktadırlar. Bitkilerin ekolojik ve görsel olarak hem tek baĢlarına hem de kompozisyon halinde ortaya koydukları yapıyı belirlemek, peyzaj mimarlığı çalıĢmaları açısından ―Bitkilendirme Tasarımı‖ olarak ifade edilmektedir. Robinson (2004:1-24) ve Acar (2011:30-40)‘e göre Bitkilendirme tasarımı; yaĢadığımız çevre ve mekanların planlanması ve tasarlanmasında bitkilerin ekolojik, estetik, iĢlevsel, sembolik ve psikolojik amaç, istek ve hedeflere göre seçimi, özgün ve belirli bir yaratıcılık gerektirecek biçimde tasarlanması ile uygulamaya yönelik değerlendirilmesini izleyen iĢlemler bütünüdür. Bitkilendirme tasarımı, bir peyzajın sahip olduğu veya olacağı bitki örtüsünün strüktür, kompozisyon, iĢlev ve gelecekteki durumlarına müdahale biçimlerini içerir. Kısaca bitkilendirme tasarımı, açık ve yeĢil alanları oluĢturan mekanlarda estetik, fonksiyonel, ekolojik ve sembolik etkiler oluĢturabilecek biçimde bitkilerin bir araya getirilmesidir. Bunun için, bitkinin bulunduğu en küçük mekan sayılabilen bir çiçek saksısından, büyük bir park veya havza ölçeğindeki alanlarda yetiĢtirilebilecek bitkilerin tasarlanmasına kadar uzmanlık isteyen bir iĢlem ortaya konmalıdır. Bu tür bir iĢlemde, dendrolojik ve ekolojik istekleri birbirlerine uygun bitkiler; ölçü, biçim, doku ve renk özellikleri dikkate alınarak estetik ve iĢlevsel olarak bir araya getirilmelidir. Türkiye‘nin en önemli bitki rezervleri Ģüphesiz orman alanlarıdır. Orman alanlarında var olan bitki örtüsü birinci derecede orman iĢletmeciliği yönünden ele alınsa da türlerin sahip oldukları meyve, sürgün, aromatik özellikleri gibi bir takım ön plana çıkan değerleri ile de değerlendirilme olanağına sahip olmaktadırlar. Ormanların bu farklı nitelikteki özellikleri Orman Genel Müdürlüğü‘nün çalıĢmaları içerisinde de yer alan önemli bir baĢlık olmuĢtur. Odun dıĢı orman ürünleri olarak tanımlanan bu oluĢum ormanların faydalanma esaslarının biraz daha geniĢ ölçeğe taĢınmasına da sebep olmuĢtur. Peyzajın önemli bir bileĢeni olan ormanlar ve doğal olarak bitkilerin özellikle de odun dıĢı orman ürünü olma potansiyeline sahip odunsu türlerin peyzaj estetikleri peyzajda kullanılabilme potansiyellerinin belirlenmesinin temel amaç edinildiği bu çalıĢmada Türkiye‘nin farklı fitocoğrafik bölgelerinde doğal yayılıĢ gösteren 45 farklı odunsu bitki türü incelenmiĢtir. MATERYAL VE YÖNTEM Bu bilgiler ıĢığında peyzaj mimarlığında kullanılabilecek bazı türler belirlenmiĢ ve bunların kullanım olanakları ve bazı türlerin genel özellikleri ortaya konulmuĢtur. Daha sonra türlerin peyzaj potansiyelleri için hem odun dıĢı orman ürünü olarak değerlendirilebilmeleri hem de peyzaj mimarlığındaki kullanım potansiyellerinin belirlenebilmesi amacıyla konuyla ilgili bazı araĢtırmacıların (Eroğlu, 2008, AnĢin ve ark, 1994; Küçük ve Var, 1995:167-173; Acar, 1997; Acar ve ark. 2002:170-175) birtakım araĢtırmalarından yararlanılmıĢtır. BULGULAR Türlerin genel karakteristikleri Orman Genel Müdürlüğü‘nün belirlemiĢ olduğu odun dıĢı orman ürünleri kapsamındaki 45 odunsu türe ait genel özellikler (Yaltırık 1993a:1-90 ve b:1-90; AnĢin, 1997:1-150; Moore ve White, 2002:1-100) çalıĢmalarından yararlanılarak belirlenmiĢtir. Akasma (Clematis vitalba): Çok yıllık odunsu bir bitkidir. Ormanlık çalılık ve makilik alanlarda ağaçlara tırmanmıĢ veya yerde serili olarak bulunmaktadır. Zehirlidir ilaç yapımında kullanılır. Meyveler baĢlangıçta saç Ģeklinde açık yeĢil daha sonra ise pamuk Ģekeri gibi beyaz hal alırlar. Süs çiçeği olarak yetiĢtirilir beyaz dikkat çeken çiçekleri vardır. Alıç (Crataegus monogyna): Dikenli beyaz yada pembe çiçekli çalımsı veya küçük ağaçsı bitkilerdir. Meyveleri esmer kırmızı veya kırmızı renklidir. Türkiyede yaklaĢık 20 kadar alıç türü vardır. Çiçekleri beyaz pembemsidir.10m kadar boylanabilen küçük dikenli bir ağaçtır. Dalları koyu kahve renklidir. Yapraklarının üst yüzü koyu yeĢil alt yüzü mavi yeĢil renkli ve tüylüdür. Ġlkbaharda çiçekleri, sonbahar-kıĢ aylarında meyvelerinin görünümü çok etkileyicidir.Park bahçelerde ve çit kullanımına uygundur. 592 Andız (Arceuthos drupacea): KıĢın yapraklarını dökmeyen andızın meyvelerinden andız pekmezi, odunundan andız katranı kozalaklarından da andız tespihi yapılır. 800-1700 m yükseklikteki kayalıklarda dağılım gösterir. 10–15 m boy yapar. Doğu Akdeniz bölgesinde, güney Yunanistan, güney Türkiye, Batı Suriye ve Lübnan‘da dağılım gösterir. Ardıç (Juniperus oxycedrus): Ġğne yapraklı ağaç ve çalı formuna ait toksonların ortak adıdır. Nisan ve mayıs aylarında çiçek açar. Yere dökülen tohumları ardıç kuĢunun yemesiyle sindirim sisteminde çatlayan tohumlar dıĢkı yolu ile toprağa kavuĢur.1-7m boyunda olmaktadır. Meyveleri 3 tohumlu önce yeĢil sonra olgunlukta parlak mavimsi siyah renklidir. Üzerinde ince mum tabakası vardır. Ayı Üzümü (Vaccinum arctostophylos):Asya Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde yetiĢir.2-3m boylanır. Fundagiller familyasındandır. KıĢın yapraklarını dökmez. Yaprakları derimsi ve ters ovaldir. Yaprakları nın rengi kıĢın kahverengine döner. Yaprak kenarları kıvrılır ve tüylenerek saçaklanır. Meyvesinin hafif bir kokusu buruk ve acı bir tadı vardır. Barut Ağacı (Frangula alnus): 4–5 m'ye kadar boylanan yaprak döken yavaĢ geliĢen bir bitki türü. Sürgünler gençken yeĢilimsi seyrek ince tüylü, yaĢlı sürgünler kahverengimsi olur. Çiçekler tekli veya yaprak koltuğunda 2-4'ü demetler halinde bulunur. Türkiye'de Kuzey Anadolu'da dağlık bölgelerdeki nemli ormanlık sahalarda sakallı kızılağaç, doğu kayını ve adi gürgen türleriyle birlikte yer alır. Orman yangınları sonrası yanan alanın yeniden oluĢmasında ve otlanmasında büyük rol oynar. Ġyi bir arı bitkisidir ve birçok kelebek larvasının besinini oluĢturur. Biberiye (Rosmarinus officinalis): Lamiaceae familyasından iğneye benzeyen ince yapraklı, daima yeĢil kalan bir bitki türüdür. Mor çiçekli ve çalı görünümlü bitkidir. Akdeniz çevresinde yaygın olarak yetiĢen bitkinin genç sürgünleri bahar olarak, kendisi ise süs bitkisi olarak kullanılır. Biberiye ispirtosu", kolonya vb. yapmaya yarayan değerli bir esans çıkarılır. Ayrıca, yapraklarından yağ elde edilir. . Bu bitki budamaya gelir. Çit bitkisi olarak kullanılabilir. Tek baĢına da yayvan formundan dolayı kullanılabilir. Yaprakları ve çiçeklerinden çay yapılır. Aromatik maddeyle Ģampuan, sabun, saç dökülmelerinde kullanılır. Böğürtlen (Rubus caesius). Kısa boylu ve çalı formundadır. Çiçekleri beyaz ya da açık sarıdır. Mayıs ve ağustos aylarında çiçeklenme gözükür. Orman açıklarında çalılıklarda taĢlı alanlarda yaygıdır. Denizden 2150m ye kadar yüksekliklerde yayılıĢ gösterir. Meyveleri dikkat çekici ve lezzetlidir. Ceviz (Juglans regia): Cevizgiller (Juglandaceae) familyasından 25 m'ye kadar boylanabilen geniĢ tepeli bir ceviz türü. Tazesi ve preslenmiĢ Ģeklinin her ikisi de değerli yağı için yenir. Aromatik kokulu yaprakları vardır. Ağacı aynı zamanda çok yüksek kalitelidir. Mobilya ve tüfek kabzası yapımında kullanılır. Peyzajda meyve bahçeleri oluĢtururken ya da tek baĢına soliter olarak kullanılır. Çitlenbik (Celtis australis): 25 metreye kadar boy yapabilen kıĢın yapraklarını döken ağaç türü. Esmer renkteki gövde, düzgün bir kabuğa sahip olup, genç dalları ince ve bükülebildiğinden aĢağı doğru sarkmaktadır. Gövde üzerinde sarmal durumda bulunan, oldukça uzun bir sapa sahiptir. Yaprakların üst yüzüne göre daha açık yeĢil olan alt yüzlerinde tüyler bulunmaktadır. Meyveler olgunlaĢtıkça uzun saplı, nohut büyüklüğünde az etli, siyahımsı kahverenginde eriksi meyvelere dönüĢür Dağ MuĢmulası (Cotoneaster nummularia): Yaz kıĢ yeĢil kalan yer örtücü çalılardan bir bitkidir. Küçük ama çok sayıda yaprakları vardır. Yapraklarının üst yüzü koyu yeĢil, alt kısmı grimsi yeĢil ve tüylüdür. Mayıs-haziran aylarında beyaz ya da pembe renk açan çiçekleri tek ya da Ģemsiyemsi salkım biçimde olur. Kırmızı meyveleri vardır. Soğuğa çok dayanıklıdır. Kırmızı rengi meyvesi uzun bir süre dallarda kalır. KıĢ aylarına kadar sarkık dallarda muhafaza edilen meyve bitkiye son derece dekoratif bir görünüm verir. Defne (Laurus nobilis): Ana yurdu Akdeniz havzasıdır ılıman yerlerde yetiĢir. Park ve bahçeler de süs bitkisi olarak kullanılmaktadır. Yaprakları eterik asit içerir, dolayısıyla bazı yemeklere koku ve çeĢni katar. Meyvesinden defne yağı çıkartılır. Ġhracat ürünlerimizdendir. Elma (Malus sylvesteris): Ülkemizin hemen her yöresinde bulunan ve kıĢın yaprağını döken 5m ile 15 m arasında boylara ulaĢabilen çoğu zaman ağaççık bazen de bir ağaç olabilen bitkilerdir. Yaprakları çoğunlukla üst yüzleri koyu yeĢil ve alt yüzleri tüylü olup, eliptik biçimli ve erik yapraklarından daha büyük yapraklı bitkilerdir. Çiçekleri pembe ya da beyaz renkli ve ilkbaharda açarlar. Meyveleri etli sulu meyvelerdendir. Pembemsi beyaz çiçekli, sarı-yeĢil meyvelidir. 593 Fındık (Corylus avellana): Avrupa ve Anadolu'da doğal olarak yetiĢen çok yıllık çalı (ağaççık)türü. Ortalama 3 m, en fazla 5 m kadar uzunluğa sahiptir. Gövde çapı 15-18 cm, ortalama ömrü 80-100 yıldır. Ilıman nemli iklim alanlarda yetiĢen bitki yarı gölgelik alanlara dayanıklıdır. 10 m'den 1700 m'ye kadar yüksekliklerde görülür. Birden çok gövde yapan çalı Ģekilli bitki, kıĢ mevsiminde yapraklarını döker. Genç sürgünler sarımtırak-gri, yaĢlı dallar gri-kahverengidir. Ağacın odunlarından fıçı, sandalye ve sepet yapımında yararlanılır. Kömüründen kara barut ve resim kömürü yapılır. Fıstık Çamı (Pinus pinea): Ege, Akdeniz sahilleri, Portekiz, Ġspanya, Ġtalya, Girit ve Türkiye'de yayılıĢ gösteren çam türüdür. Gençken kuvvetli büyür. 20–25 m. boy yapar. Düzgün bir gövdeye ve bu gövdeden dik olarak çıkan yatay duruĢlu dallara sahiptir. Omega 3 ve 6, B ve C vitaminleri, karoten, demir, çinko, potasyum, manganez ve fosfor açısından zengin fıstıkları vardır. Funda (Erica arborea): 1 m kadar yükselebilen, kıĢın yapraklarını dökmeyen, sonbaharda pembe renkli çiçekler açan, çalı görünümünde çok yıllı odunsu bir bitkidir. 0-900 m''''lerde, ormanlık alanlarda, çalılıklar, makilikler, bataklıklar, sulak alanlarda. Trakya (Belgrat ormanı) ve Kuzey Anadolu bölgesi dağlarında yetiĢir. Grup bitkisi, bordür bitkisi, bariyer bitkisi olarak kullanılmaktadır. Harnup (Ceratonia siliqua):8-10 m boyunda, yuvarlak ve geniĢ tepeli herdemyeĢil bir ağaçtır. Gövdesinin gri esmer renkte çatlaklı bir kabuğu vardır. Koyu yeĢil yaprakları, dolu dolgun habitusu ile iyi bir kitle ağacıdır. Doğal yayılıĢ alanı Doğu Akdeniz ülkeleri ve adalar olmakla beraber sıcak iklim Ģartlarına sahip diğer Akdeniz ülkelerine de getirilmiĢtir. Günümüzde özellikle Kıbrıs ve güney sahillerimizde Antalya-Silifke arasında taĢlı- kalkerli ve sığ topraklarda yetiĢir. Sıcak ve kurak bölgelerde iyi bir geliĢme gösterir. IĢık isteği fazla, nem isteği azdır Görsel kontrol, rüzgar kontrolü amacıyla da kullanılabilir. Hayıt (Vitex agnus-castus): En çok 2-3m ye kadar boylanabilen, dağınık tepeli, seyrek dallı çalıdır. KıĢın yapraklarını döker. IĢınsal tüylü yaprağı 5-7 parçadır. Çiçekleri baĢak durumundadır. Nehir ve dere yataklarında sahil kumullarında yayılıĢ gösterir. Akdeniz batı ve Güney Anadolu da bulunur. HuĢ (Betula pendula): 20-30 m boylu narin yapılı seyrek dallı ağaç veya çalıdır. Yapraklar sade kenarları diĢli saplı almaçlı dizili yumurtamsı. Gövdeler beyaz dalcıklar kahverengi kızıl dallarda sürgünler sonbahar açısından etkili. Yapraklar yürek biçimli ucu sivri veya damla uçlu yan damarlar 47 çift alt yüzleri çıplak damarların birleĢtiği yerde beyaz tüy demeti var. DiĢi çiçek kurulları 3cm den daha küçük ve olgunlaĢınca aĢağı sarkar. . Peyzaj planlamalarında kent parkları bahçeler orta refüj ve karayolu ağaçlandırılmalarında alle ağacı olarak değerlendirilebilirler. Özellikle koyu yeĢil fonlar önünde çok etkili görünürler. GeniĢ çim yüzeyleri üzerinde soliter olarak değerlendirilebilirler. Ihlamur (Tilia tomentosa): Doğu ve Batı Karadeniz Akdeniz Marmara ve Ege sahillerinde bulunur. Çok sayıda değiĢik türü vardır.20-30m kadar boy alabilir. Olgun odunlu ağaç grubundandır. Uçucu yağ, reçine ve organik asitler içerir. Peyzaj tasarımında kullanılabilecek dikkat çekici bir ağaç türüdür. Karakteristik bir kokuya sahiptir. Karaçam (Pinus nigra): Karaçam ağaçları 35–40 m boy yapar. YaĢlı ağaçlarda gövde derin çatlaklıdır, kalın ve esmer kabukları vardır. Bu Ağaçlar bol reçineli tomurcuklar büyük, silindirik ve uçları sivri, tomurcuk pullarının kenarları kirpiklidir. Sürgün ucunda bulunan yapraklar tomurcuğa doğru yönelmiĢ olduğundan "çanak" görünümünde bir boĢluk oluĢturur. 4–8 cm uzunluğundaki iğne yapraklar koyu yeĢil ve serttir. Gövdesinden elde edilen reçine çeĢitli sektörlerde kullanılır. KarayemiĢ (Laurocerasus officinalis): Herdem yeĢil yaklaĢık 6 m ye kadar boylanabilen bir çalıdır. Karadeniz bölgesinde doğal olarak yetiĢir. Ayrıca pek çok yerde süs bitkisi ya da yenilebilen meyveleri için yetiĢtirilir. Sürgünleri ve dalları yeĢildir. Yaprakları uzun eliptik derimsi üst yüzü parlak koyu yeĢil, alt yüzü açık yeĢil ve kısa saplıdır. Yaprak boyu 10-15 cm arasındadır. Dik salkımlar halinde nisan ayında açan küçük beyaz çiçekleri baĢak durumludur. Her biri kiraz tanesi büyüklüğünde mavimsi- siyah etli meyveleri buruk tatlıdır. Kebere (Capparis spinosa): Çok yıllık 1.5m ye kadar boylanabilen yatık veya sarılıcı bir çalıdır. Yaprakları yuvarlak kenarları diĢsiz, tüysüz, etlidir. Yaprak kısmın dip kısmında 2 sivri diken bulunur. Meyveleri çok sayıda tohum içeren kapsüldür. TaĢlık ve kayalık yerlerde bulunur. Beyaz ve pembemsi renkli çiçekler sap boyunca tek tek yer alırlar. Kestane (Castanea sativa): Yaprak döken bazen çalı formunda olan orman ağaçlarıdır. Meyvesi küre Ģeklinde niĢastası zengindir. Tohumları güney Avrupa ile güneybatı ve doğu Asya da yaygın olarak tüketilmektedir.10-25m boy yapmaktadır. 594 Kızılçam (Pinus brutia): 25 metreye kadar boylanma yapabilen bir çam türüdür. Akdeniz ikliminin müĢir türlerinden olup tipik bir ıĢık ağacıdır. Kurak koĢullara son derece dayanıklı, çok farklı toprak koĢullarında baĢarıyla yetiĢen ve yetiĢtirilen, Türkiye‘nin de en önemli hızlı geliĢen ağaç türüdür. Sadece Türk ormancılığında değil, yabancı kaynaklarda da son dönemde Türk Çamı - Türk Kızılçamı olarak kullanımı yaygınlaĢmaktadır. Kiraz (Prunus avium): Ülkemizin hemen her iklim bölgesi için bir Prunus türü bulunmaktadır.Genel olarak erken ilkbahar özellikleri olan bu türler 10-12 m boylu ağaççık formunda bitkilerdir. Yapraklarının kenarı diĢli eliptik biçimdedir. Etli meyve yapısında olan kıĢın yaprağının döken bitkilerdir. Beyaz pembemsi çiçekli kırmızı ya da kırmızı meyvelidir. KocayemiĢ (Arbutus unedo): 5-10 metre boylarında olmasına karĢın nadiren de olsa 15 metreye ulaĢan türlerine rastlanmaktadır. Çiçekler beyaz renkli, uç kısımları yeĢilimsi, salkım durumları halinde toplanmıĢlardır. Meyveleri küre biçiminde, 1-2 cm çapında, yüzeyi pürtüklü, önceleri yeĢilimsi, olgunlukta ateĢ kırmızısı veya portakal rengindedir. Likör ve çeĢitli içeceklerin yapımında da kullanılabilmektedir. Türkiye'de Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgesindeki makilerle birlikte bulunur. KuĢburnu (Rosa canina): KuĢburnu Avrupa, kuzeybatı Afrika ve Batı Asya'da yetiĢen bir tür bitki. Ġçi tüylüdür ve çok sayıda tohumu vardır. Sonbaharda olgunlaĢır. C vitamini açısından dünyanın en zengin meyvesidir. Taze olarak tüketildiği gibi kurutularak da kullanılır. Çayı ve marmelatı yapılır. Ġnsanların geçimini sağlamak için kullandıkları bir ticaret metasıdır. Laden (Cistus creticus): 1 metreye kadar boylanabilen sık dallı, herdem yeĢil bodur bir çalı türü. Genç sürgünleri kaba tüylüdür. Haziran-Temmuz aylarında açan 4-5 cm çapındaki çiçekler, teker teker ya da 2-3 tanesi bir arada olmak üzere sürgün ucunda yer alırlar. Açık eflatun-gül renkli taç yaprakların dip tarafları sarıdır. Doğal yayılıĢ alanı Akdeniz çevresidir. Avrupa'nın güneyi, Türkiye doğal yayılıĢ alanlarıdır Mahlep (Prunus mahaleb): 6-10 cm çapındaki küresel meyveler önceleri yeĢil, daha sonra kırmızı, olgunlukta siyah renklidir. 3-5 cm uzunluğunda sapa sahiptirler. Seyrek salkımlar oluĢtururlar. Yenebilir, önemli bir kuĢ besini olu, özel aromalı ve buruk tatlıdır. Tek ve gruplar halinde yol Ģevlerinin sağlamlaĢtırılmasında, bozuk ekosistemlerin yeniden kazanılmasında kullanılabilir. Meyveleri kurutularak baharat olarak kullanılır. Mazı MeĢesi (Quercus infectoria): Herdem yeĢil bir meĢe türü. Hızlı büyür maksimum 12-15 m. boy yapar. Budamaya yatkındır. Bol tanen içeren mazılar deri ve boya endüstrisinde kullanılır. Park bahçe ve yol ağacı olarak peyzaj da kullanılabilir. Menengiç (Pistacia terebinthus): Menengiç (Pistacia terebinthus), sakız ağacıgiller (Anacardiaceae) familyasından Akdeniz bölgesine özgü yaprak döken bir çalı türü. Meyveleri küçük, küre biçiminde olup olgunlaĢınca yeĢil ve maviye dönüĢür. Tohumlar Eylül-Ekim aylarında olgunlaĢır. Meyvelerinden menengiç kahvesi, yağından sabun yapılır. Peyzaj mimarlığı açısından en önemli özelliği sonbahar renklenmesidir. Sonbaharda sarı sonunda kırmızı renk alır. Mersin (Myrtus communis): 1-5m boylanabilen yaz kıĢ yapraklarını dökmez. Meyvesi olgunlaĢtığında mavimsi siyah renklidir. Kayalık yamaçlar ve çam ormanlarında görülür. Bitkinin taze yaprakları esans olarak parfümeri de kullanılır. AĢılı olanların meyveleri de tüketilebilir. Mor Çiçekli Orman Gülü (Rhododendron ponticum): Çalı ve ağaç formunda olan bitki genellikle 3-4m, bazen10m ye kadar boylanmaktadır. Yaprakları her zaman yeĢil deri gibi sert tam kenarlı geniĢ Ģerit ya da eliptiktir. Zehirli bir bitkidir. Çiçekleri mor leylak rengindedir.150-1800m civarında bulunmaktadır. Mürver (Sambucus nigra): Hanımeligiller familyasındandır. Türlerinin çoğu kıĢ aylarında çiçeklerini döken çalı veya ağaççık halinde odunsu, ender olarak da otsu karakterde olan bir bitki cinsidir. Tomurcukları bol sayıda pullarla örtülmüĢtür. Çiçekleri beyazdır. Meyveleri kabuksuz tane Ģeklindedir. Türkiye de doğal olarak bulunan bir türdür. Yaz aylarında toplanıp kurutulur. Palamut MeĢesi (Quercus ithaburensis): Doğal olarak Anadolu'da yetiĢen meĢe alt türü. Boya ve deri sanayiinde de kullanılır. Kabuğu soyulduktan sonra kavrulmuĢ olan palamut, toz edilerek kahvesi yapılabilir. Porsuk (Taxus baccata): Çoğunlukla boylu çalı, bazen de 20 metreye değin boylanabilen sık dallı, yuvarlak tepeli bir ağaç görünümünde olan porsuk türü. Yaygın porsukta, kırmızı kahverengi olan kabuk geliĢi güzel çatlar ve dökülür. Yaygın porsuğun meyvelerinde bulunan kimyasallar 595 yüzünden park ve bahçelerden kullanılması sakıncalı bir türdür. Tohumunun çevresindeki kırmızımsı yumuĢak kabuk bu kimyasalları içinde barındırır. Sarı Çiçekli Orman Gülü (Rhododendron luteum): KıĢın yaprağını döken 3-4m boy yapabilen sık dallı çalı formunda bir bitkidir. 400-2200 m aralığında yayılır. Yaprakları sert ve mızrak Ģeklindedir. Sarı renkli ve keskin kokulu çiçekleri vardır. Nisan ve temmuz aylarında çiçeklenir. Zehirli bir bitkidir. Çocuk parklarında kullanımı tavsiye edilmez. Estetik kullanımların yarısına fonksiyonel olarak sınır elemanı bariyer ve çit yapımında değerlendirilebilir. Gölge ve yarı gölge alanlarda yetiĢtirilebilir. Sumak (Rhus coriaria): Çalı formlu ve çok yıllıktır. Dağ yamaçları orman ve orman içi açık alanlar ile orman altı bitki örtülerinde bulunur.1-3m boylanabilen bitkiye 200-2000m yükseklikler arasında rastlanır. Yem değeri düĢüktür. Keçiler tarafından otlanılır. Ġstilacı grubuna girer. Sonbaharda sarıdan kırmızıya kadar çok etkili bir renklenme gösterir. Bu nedenle parklar konut bahçelerinin yanı sıra en önemlisi fonksiyonel olarak karayollarında ve orta refüjlerde sürücüye vurgulanmak istenen noktaların kavĢak, viraj, üst geçit, yaya geçidi vb. alanlarda yoğun Ģekilde kullanılarak bilgilendirme yapılabilir. Küçük parklarda soliter, büyük parklarda 3-5‘li olarak etkili renklenmeler elde edilebilir. ġerbetçi Otu (Humulus lupulus): Temmuz-Eylül ayları arasında yeĢilimsi-beyaz renkli çiçekler açan, 2-5 m yüksekliğinde, sarılıcı gövdeli, otsu bir bitki türü. Bitkinin gövdeleri ince, tırmanıcı, sarılıcı ve üzeri sert tüylerle örtülüdür. Bitkinin sarımsı-yeĢil kozalak görünümündeki diĢi çiçek durumları kullanılır. DiĢi durumlar Ağustos ayında toplanır ve gölgede kurutulur. Uçucu yağlar, acı maddeler, reçineler, mum, tanen taĢırlar. Bira imalinde kullanılmaktadır. ġimĢir (Buxus sempervirens): Genellikle 1m boylu çalı Ģeklinde görülmektedir. Yaprakları deri gibi serttir diziliĢleri karĢılıklı ve kısa saplıdır. Nemli alanlarda bulunmaktadır. Budanabilir yapısı vardır. Üvez (Sorbus aucuparia): Ortalama 7-10m boy yapar. 5-8 mm çapındaki küresel meyveler geniĢ salkımlar oluĢturur. Basit yalancı meyve, sulu, yuvarlak ve turuncuya yakın parlak kırmızı renklidir. Öncü bitki olarak kullanılabilir. Park bahçelerde ve alle ağacı olarak kullanılabilir. Meyveleri yenir ve alkollü içki yapımında kullanılır. Yabani Erik (Prunus spinosa): Ülkemizin hemen her iklim bölgesi için bir Prunus türü bulunmaktadır. Genel olarak erken ilkbahar özellikleri olan bu türler 6-7 m boylu ağaççık formunda bitkilerdir. Yapraklarının kenarı diĢli eliptik biçimdedir. Etli meyve yapısında olan kıĢın yaprağının döken bitkilerdir. Beyaz çiçekli ve koyu mavimsi siyah meyveleri vardır. Yabani Zeytin (Olea europea): 2-5m boylanabilen her dem yeĢil çalılardır. Çiçekleri beyaz küçük salkımlıdır. Batı ve Güney Anadolu da yaygındır meyvesi yarı küremsi küçük ve genellikle siyahtır. Çiçeklenme zamanı 5.aydır. Maki, kayalık ve taĢlık alanlarda 0-700m arasında görülmektedir. Zakkum (Nerium oleander): Çok yıllık 6m ye kadar boylanabilen bir çalıdır. Yaprakları dar, gri yeĢil renkli, derimsi ve sivri uçludur. Yaprak orta damarı belirgindir bu damara 50-70 çift yan damar bağlanır. Güzel kokuludur. Açık pembe, kırmızı, beyaz renkli çiçeklere sahiptir. Nisan ve eylül aylarında çiçeklenir. Bitkinin tüm organları acı zehirli su içerir.0-800m arası yüksekliklerde kurumuĢ nehir yataklarında ve çakıllı topraklarda bulunur. Türlerin peyzaj mimarlığında kullanım potansiyelleri Son yıllarda doğal bitkilerin peyzaj mimarlığı uygulamalarında kullanımı artıĢ göstermektedir. Estetik (ilginç ya da nadir görülen form, doku, renk özellikleri), Çevresel (Su kullanımındaki azalma, gübre kullanımındaki azalma, yaba hayatı için uygun yaĢam alanı oluĢturma) ve Bakım kolaylıkları nedeniyle bu bitkilerin kullanımı değer kazanmaktadır (BarıĢ, 2002:91-95). Tablo 1‘de araĢtırma kapsamında değerlendirilen bitkilerin, parklar, özel konut ve kamu bahçeleri gibi aktif veya pasif yeĢil alan planlamaları, botanik veya özel koleksiyon bahçeleri, karayolu ve orta refüjler, meydanlar, çatı bahçeleri, kaya bahçeleri, eğimli alanlar ve Ģev çalıĢmaları, peyzaj onarım alanları, rekreasyonel alan planlama gibi peyzaj mimarlığında oluĢturulabilecek uygulamalardaki kullanım olanak ve potansiyelleri belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. 596 Tablo 1: Odun DıĢı Orman Ürünü Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında Değerlendirme Potansiyelleri Peyzajda Kullanım Yeri Potansiyeli Ç-Y P Ağç. H.Y. 3-7 Kaba Y P A Y.D. >10 Orta G S Ç H.Y. 0,5-2 Kaba Ç-Y P Ç H.Y. 0,3-1 Orta Ç-M Y A Y.D. >10 Orta Y-ÇM D A Y.D. >10 Orta Ç-M D X Ağç. H.Y. 7-10 Kaba M-Y D X Ç Y.D. 0,3-1 Orta Y-Ç D S Y.D. 0,3-1 Orta Ç-Y D X Ç Y.D. 3-6 Orta D X Ç Y.D. 1-2 Orta Ç Y.D. 2-3 Orta Ç H.Y. 2-3 Ġnce Ağç. Y.D. 2-4 S Y.D. Juglans regia A Juniperus oxycedrus Laurocerasus officinalis Laurus nobilis Malus sylvesteris Myrtus communis Ç-YM Ç-YM Ç-YM X X X X X X X X X D X X Ç D X Orta Ç-YM D 0,3-1 Orta Y-Ç D Y.D. >10 Orta Ç-M D Ç H.Y. 1-3 Kaba K-Y P Ağç. H.Y. 3-7 Kaba Ağç. H.Y. 3-7 Kaba Ağç. Y.D. 3-7 Orta Ç H.Y. 1-2 Kaba M-Ç Çit, Soliter X X D X X Y Y-ÇM Y-ÇM Y-ÇM X Kuru Alanlar Kaba Orman Altı Form 1-3 Nemli/ Gölgeli Renk Estetiği H.Y. Kayalık Doku Ç Arbutus unedo Arceuthos drupacea Betula pendula Buxus sempervirens Capparis spinosa Castanea sativa Celtis australis Ceratonia siliqua Cistus creticus Clematis vitalba Corylus avellana Cotoneaster nummularia Crategus monogyna Erica arborea Frangula alnus Humulus lupulus ġev/ Eğim Ölçü m. YetiĢme Ortamı Özellikleri Mevsimsel Görünüm Estetik Özellikler Bitki Özelliği Bitki Türleri X X X X X X X X X X X D X D X P X Çit, Soliter Soliter, Yol kenarı Çit, Kayabahçesi Yol Ģevi Soliter, Yol kenarı Soliter, Yol kenarı Soliter, Yol kenarı Yol Ģevi, kitle Duvar, Çit vb. sarılıcı Kitle Yol Ģevi, kitle Yol Ģevi, Soliter Yol Ģevi, kitle Soliter Duvar, Çit vb. sarılıcı Soliter Soliter, kitle, kaya bahçesi Soliter, kitle, çit Soliter, kitle, çit Soliter Soliter, kitle, kaya bahçesi Soliter, kitle Nerium Ç H.Y. 2-3 Kaba Ç D X oleander Bitki özelliği: A.Ağaç, Ç.Çalı, Ağç.Ağaççık, S.Sarılıcı, Mevsimsel görünüm: H.Y. HerdemyeĢil, Y.D.Yaprakdöken, Renk Estetiği: Ç.Çiçek, Y.Yaprak, M.Meyve, G.Gövde, K.Kozalak, Form: P.Piramidal, D.Dağınık, Y.Yayılıcı, ġ.ġemsiye, S.Sarkık 597 Tablo 1 devamı: Odun DıĢı Orman Ürünü Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında Değerlendirme Potansiyelleri. YetiĢme Ortamı Estetik Özellikler Form Orta Y-ÇM D Pinus brutia A H.Y. >10 Kaba K-Y P X Pinus nigra A H.Y. >10 Kaba K-Y P X Pinus pinea A H.Y. >10 Kaba K-Y ġ X Pistacia terebinthus Ağç. Y.D. 3-6 Orta Ç-M D X Prunus avium A Y.D. 7-10 Orta Ç-M D Prunus mahaleb Prunus spinosa Quercus infectoria Quercus ithaburensis Rhododendron luteum Ağç. Y.D. 3-7 Orta Ç-M D Ağç. Y.D. 3-7 Orta Ç-M D X X Ağç. H.Y. 3-5 Orta M D X X A H.Y. >10 Orta M D Ç Y.D. 2-3 Orta Ç-Y D Rhododendron ponticum Ç H.Y. 3-4 Kaba Ç-Y D Rhus coriaria Ç Y.D. 1-3 Ġnce Ç-M D Rosa canina Ç Y.D. 1-3 Orta Ç-M D X Rosmarinus officinalis Ç H.Y. 1-2 Orta Ç-Y D X Rubus caesius Ç Y.D. 1-2 Orta Y-ÇM S X Sambucus nigra Sorbus aucuparia Ç Y.D. 2-3 Orta Ç D X Ağç. Y.D. 3-7 Kaba Ç-M D X X A H.Y. >10 Orta K-Y D X X Taxus baccata Kuru Alanlar Renk Estetiği 3-5 Orman Altı Doku H.Y. Nemli/ Gölgeli Ölçü m. Ağç. Kayalık Mevsimsel Görünüm Olea europea ġev/ Eğim Bitki Özelliği Bitki Türleri Peyzajda Kullanım Yeri Potansiyeli X Soliter, yol kenarı Soliter, kitle Soliter, kitle Soliter, kitle Soliter, yol kenarı Soliter, yol kenarı Soliter, yol kenarı Soliter, yol kenarı Soliter, yol kenarı Soliter, yol kenarı Soliter, kitle Soliter, kitle, ağaç altı Kitle X X Kitle X X X X X X X X X X X X Kitle Kitle X Kitle Soliter, yol kenarı Soliter, kitle, çit Soliter, yol kenarı Kitle Tilia A Y.D. >10 Orta Ç D X X tomentosa Vaccinum Ç-YÇ Y.D. 1-3 Orta D X X arctostophylos M Vitex agnusKitle Ç Y.D. 1-3 Ġnce Ç D X X X castus Bitki özelliği: A.Ağaç, Ç.Çalı, Ağç.Ağaççık, S.Sarılıcı, Mevsimsel görünüm: H.Y. HerdemyeĢil, Y.D.Yaprakdöken, Renk Estetiği: Ç.Çiçek, Y.Yaprak, M.Meyve, G.Gövde, K.Kozalak, Form: P.Piramidal, D.Dağınık, Y.Yayılıcı, ġ.ġemsiye, S.Sarkık 598 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA SONUÇ VE ÖNERĠLER Peyzaj düzenlemelerinde bitki seçimlerinde en önemli kriterler arasında yaprak, çiçek ve meyve estetiğinin yanı sıra form ve dokusal özellikler yer almaktadır. Bunları ekolojik istekler ve bakım özellikleri takip etmektedir. Bütün bu özellikler açısından bakıldığında doğal bitkiler hem estetik değerlere sahip olurken aynı zamanda yerel özellikleri ile de ekolojik ve bakım açısından uygulayıcılara daha az sorun oluĢturacağı düĢünülmektedir. Ancak Türkiye‘de bütün bu avantajlarına rağmen doğal bitkiler ne fidanlık ortamında yetiĢtirilmeye çalıĢılıyor ne de uygulamalarda yer bulabiliyor. Bu bitkilerin yerini peyzaj uygulamalarında egzotik bitkiler yani ithal bitkiler almaktadır. Özellikle bu yönü ile ele alındığında odun dıĢı orman ürünü potansiyeline de sahip olan türlerin peyzaja kazandırılmalı önemli bir değer taĢıyacaktır. Peyzaj ve estetik değerlerinin yanı sıra sahip oldukları tıbbi aromatik özellikleri ile de son derece önemli olmaktadır. Bu türlerin bir kısmı halen ilaç sanayinde ve yöre halkının geleneksel tedavi uygulamalarında sıkça yer bulmaktadırlar. Sonuç olarak odun dıĢı orman ürünü niteliği taĢıyan doğal odunsu türlerin birçok yönden önemli bir değere sahip olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu bitkilerle ilgili Ģu önerilerde bulunmak mümkün olabilmektedir. Odun dıĢı orman ürünü ve tıbbi aromatik özelliklere sahip doğal odunsu türler sahip oldukları estetik ve fonksiyonel potansiyelleri ile peyzaj uygulamalarında yer bulmalıdırlar. Odun dıĢı orman ürünü olarak kullanılan odunsu bitkilerin çoğaltılması ve kullanılması amacıyla hem akademik hem de sektörel alanda fidanlık çalıĢmaları yapılmalıdır. Özelikle son yıllarda ortaya çıkan egzotik bitki kullanımları yerini doğal bitkilerin kullanımına bırakmalıdır. Niteliksel olarak ele alındığında Ģüphesiz Avrupa‘daki birçok botanik bahçesi çalıĢmasında özellikle Ġngiltere ve Almanya‘daki botanik bahçeleri Rhododendron türlerine karĢı yeni ve özel bir kullanım değeri vermektedir. Yapılan çalıĢmadan da anlaĢılacağı üzere ülkemizde var olan Rhodondenron ponticum ve Rhododendron luteum türleri bu nitelikleri ile ön plana çıkmakta ve peyzaj kullanılma potansiyeli ile dikkat çekmektedir. REFERANSLAR Acar, C. (1997). Trabzon ve çevresinde yetişen doğal bazı yer örtücü bitkilerin peyzaj mimarlığında değerlendirilmeleri üzerine bir araştırma. K.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Trabzon, 266 s. Acar, C. (2011). Bitkilendirme tasarımı ders notları, KTÜ Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü (BasılmamıĢ) Trabzon. Acar, C., DemirbaĢ, E., Dinçer, P. ve Acar, H. (2003). Anlamsal farklılaĢım tekniğinin bitki kompozisyonu örneklerinde değerlendirilmesi, S.D.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, 1,15-28. Acar, C., Turna, Ġ., Acar, H., Sarıyıldız, D. (2002). Doğu Karadeniz Bölgesi bazı alpin (yüksek dağlık) bitki türlerinin üretim potansiyelleri ve değerlendirme olanakları. II. Ulusal Süs Bitkileri Kongresi, Bildiriler Kitabı, Sayfa170-175, Antalya. AnĢin, R. (1980). Doğu Karadeniz Bölgesi florası ve asal vejetasyon tiplerinin floristik içerikleri. Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Doçentlik Tezi, Trabzon. AnĢin, R. (1997). Tohumlu bitkiler odunsu taksonlar, KTÜ Orman Fakültesi Yayınları, Trabzon. AnĢin, R., Okatan, A., Özkan, Z.C. (1994). Doğu Karadeniz Bölgesi‘nin önemli yan ürün veren odunsu ve otsu bitkileri, TÜBİTAK TOVAG-903 No‟lu Proje Sonuç Raporu. Ankara. BarıĢ, E.M. (2002). YeĢil alan uygulamalarında doğal bitki örtüsünden yeterince yararlanıyor muyuz? II. Ulusal Süs Bitkileri Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Sayfa 91-95. Antalya. Diekelmann, J. ve Schuster, R. (2002). Natural landscaping designing with native plant communities, The University of Wisconsin Press, Canada. Eroğlu, E. (2008). Trabzon yöresi bazı alpin bitkileri ve peyzaj mimarlığında değerlendirilebilme olanakları. 6. Ulusal Orman Fakülteleri Öğrenci Kongresi, Düzce. 8-9. Mayıs, 2008. Eroğlu, E. (2012). Defining of native plant compositions determined landscape character in mountainous area roadside corridors; a case study of Ataköy-Sultanmurat-Uzungöl roadside corridor. Karadeniz Technical University The Graduate School of Natural and Applied Sciences Landscape Architecture Graduate Program. 599 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Küçük, M., Var, M. (1995). Doğu Karadeniz yöresinin doğal herdemyeĢil odunsu taksonlarının floristik, ekolojik ve ekonomik önemleri. Ot Sistematik Botanik Dergisi. Sayı 2, Cilt 1. Sayfa 167-173. Moore, D., White, J. (2002). The illustrated encyclopedia of trees, Timber Press, England Robinson, N. (2004). The Planting Design Handbook, 2nd edn, Ashgate Publishing Ltd., England. Yaltırık, F. (1993a). Dendroloji I, Ders Kitabı Ġstanbul Üniversitesi. Orman Fakültesi Yayınları, No: 386. Ġstanbul. Yaltırık, F. (1993b). Dendroloji II, Ders Kitabı Ġstanbul Üniversitesi. Orman Fakültesi Yayınları, No: 420. Ġstanbul. 600 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Melez Servi’nin Ġlginç Öyküsü Alaeddin Bobat* Kocaeli Üniversitesi, Turkey bobatus@gmail.com Özet Servigiller (Cupressaceae) ailesi, adlandırmanın en zor olduğu bitki topluluklarındandır. Botanikçilerin gerçek servi (Cupressus), yalancı servi (Chamaecyparis) ve melez servi (Cuprocyparis) cinslerini farklı adlandırması, özellikle melez servi (x Cuprocyparis leylandii [A.B.Jacks. & Dallim.] Farjon)'nin bitki sistematiğindeki yerine iliĢkin tartıĢmalara neden olmaktadır. Türkçe adıyla Leylandi ya da bilimsel adıyla xCuprocyparis leylandii (A. B. Jacks. & Dallim.) Farjon süs bitkileri piyasasında oldukça aranan ve ticareti yapılan herdem yeĢil bir bitkidir. Ancak, bugüne değin bilimsel adlandırmada pek çok değiĢikliğe uğramıĢ ve özellikle kültür varyetelerinin adı bitkinin yerini almıĢtır. Örneğin, xCuprocyparis leylandii ‗Gold Rider‘ piyasada yalnızca ‗Gold Rider‘ olarak tanınmakta ve bu kullanım bitkinin asıl adının unutulmasına yol açmaktadır. Bunun dıĢında, Leylandi bitkisi kültür varyetelerinin rengine göre ―Sarı Leylandi‖, ―YeĢil Leylandi‖ ya da ―Altuni Leylandi‖ biçiminde iĢlem görmektedir. Gerek bitkinin ortaya çıkıĢı gerek adlandırması gerekse peyzaj düzenlemelerinde kullanımı ilginç öyküler içermektedir. Bu çalıĢma, son bilimsel tartıĢmalar ıĢığında Leylandi Melez Servi‘nin tarihsel kökeni, adlandırması, ekolojik istekleri ve peyzaj düzenlemelerinde kullanımını kapsamaktadır. Anahtar Sözcükler : Leylandi Melez Servi, tarihsel kökeni, bilimsel adlandırma, peyzajda kullanımı The interesting story of Leyland Cypress Abstract Most of the name difficulties have involved the cypress family, Cupressaceae. At the family level there is now general consent among conifer experts. But at the genus level, there is the question of the species belonging to the ―true‖ cypresses, Cupressus, and the ―false‖ cypresses, Chamaecyparis. This difficulty has been known for many years through the awkward naming of the Leyland Cypress as the fertile intergeneric hybrid xCupressocyparis leylandii, more recent proposals suggesting xCuprocyparis leylandii and even Callitropsis x leylandii and Cupressus x leylandii. Leyland Cypress (xCuprrocyparis leylandii) is an evergreen plant that has great demand and merchantable in ornamental plants market. However, its name had undergone change several times and its cultivars especially had superseded the true name of plant. For instance, xCuprocyparis leylandii ‗Gold Rider‘ has been known as Gold Rider only in ornamental market and so, its true name has been forgotten mostly. Moreover, Leyland Cypress has been dealt in as ―Green Leyland‖, ―Yellow Leyland‖ and ―Golden Leyland‖ according to the color of its cultivars. Both the discovery and nomenclature of plant and its use in landscape designs include some interesting stories. This article studies the historical background, the taxonomic name and ecological requests of Leyland Cypress, and its use in landscape designs in consideration of scientific discussions. Key Words : Leyland Cypress, historical background, taxonomic name, landscape uses, scientific discussions GĠRĠġ Servigiller (Cupressaceae) ailesi, cins ve türlerinin birbirine benzer olması nedeniyle adlandırmanın en zor olduğu bitki topluluklarındandır. Botanikçilerin Gerçek Servi (Cupressus), Yalancı Servi (Chamaecyparis) ve Melez Servi (Cuprocyparis) cinslerini farklı adlandırması, özellikle Melez Servi (x Cuprocyparis leylandii [A.B.Jacks. & Dallim.] Farjon)'nin bitki sistematiğindeki yerine iliĢkin tartıĢmalara neden olmaktadır. Cornell Üniversitesi'nden servigiller uzmanı Little (2006:463), Amerika servileri ile Avrupa servileri arasında farklılık olduğunu iddia etmekte; bu iddiasını da cins düzeyinde Avrupa ve Asya'daki serviler 601 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA (Cupressus), Ardıç (Juniperus) ve Amerikan Servisi (Callitropsis) arasındaki iliĢkileri irdeleyerek ortaya koymaktadır. Ona göre Amerika'daki serviler (Cupressus arizonica Greene; Cupressus glabra Sudw.; Cupressus macrocarpa Hartw.; Cupressus lusitanica Mill.), Callitropsis cinsi içinde yer almalı; Ġri Kozalaklı Servi (Cupressus macrocarpa Hartw.) ise, Callitropsis macrocarpa [Hartw.] D.P.Little olarak adlandırılmalıdır. Ancak, bazı botanikçiler ve bilim toplulukları bu öneriye karĢı çıkmaktadır. Elbette bu karĢı çıkıĢın bilimsel dayanakları bulunmaktadır (Spencer vd., 2007:12). GeçmiĢte ‗Chamaecyparis‟ cinsine ait olduğu kabul edilen Nutka Yalancı Servisi (Chamaecyparis nootkatensis [D.Don] Spach), 2002 yılında önce yeni bir cins olan ‗Xanthocyparis‟ kapsamına alındı ve Xanthocyparis nootkatensis [D.Don]Farjon & D.K. Harder adıyla anılmaya baĢlandı. Daha sonra da ‗Callitropsis‟ cinsi kapsamına sokuldu ve adı Callitropsis nootkatensis [D.Don] Oerst ex D.P.Little olarak değiĢtirildi (Aksoy, 2003:16; Adams ve Bartel, 2009:278). 2010 yılında yapılan ayrıntılı moleküler analizler sonucunda, ‗Cupressus‟ cinsi kapsamında gösterilen bitkinin adı, Cupressus nootkatensis D.Don olarak belirlendi (Adams vd., 2009:279; Debreczy vd., 2009:145). Zaman içinde adı değiĢtirilen iki farklı cinsin (Cupressus macrocarpa x Xanthocyparis nootkatensis) çaprazlanması sonucunda elde edilen Melez Servi de bu değiĢikliklerden etkilendi. Nutka Yalancı Servisinin, ‗Chamaecyparis‟ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, Leylandi Melez Servi‘nin adı ―xCupressocyparis leylandii‖; ‗Cupressus‘ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, adı ‗Cupressus leylandii‘; ‗Callitropsis‟ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, adı Callitropsis x leylandii; ‗Xanthocyparis‟ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, adı xCuprocyparis leylandii olarak kullanılmaya baĢlandı. Son zamanlarda ise, ―xCuprocyparis leylandii‖ Ģeklindeki kullanım ağırlık kazandı (Eckenwalder, 2009:22). ÖYKÜSÜ Normal koĢullarda birbirini dölleyerek yeni melez ortaya çıkaramayacak denli uzakta bulunan iki türden, Nutka Yalancı Servisi (Xanthocyparis nootkatensis [D.Don] Farjon & D.K.Harder) doğal olarak Alaska'da; Ġri Kozalaklı Servi (Cupressus macrocarpa Hartw.) ise doğal olarak Kaliforniya'nın Monterey kasabasında yetiĢir(Sturrock, 1989:18; AnĢin ve Özkan, 1993:214). Her iki kozalaklı servi türü, Ġngiltere'de Galler'in Leighton Hall bölgesinde bulunan ve Liverpoollu banker Christopher Leyland tarafından satın alınarak 1847'de yeğeni John Naylor (1813-1889)'a hediye edilen arazide buluĢturulur (http://www.leylandii.com). Ġngiltere'nin zenginlerinden olan ve bahçesinde denizaĢırı ülkelerden getirdiği çeĢitli bitkileri barındıran Viktorya dönemi sanayicisi John Naylor, araziyi ağaçlandırmak üzere Sir Joseph Paxton'un öğrencisi olan Edward Kemp'i görevlendirir ve her iki türün dikimini sağlar. 1888'de, Nutka Yalancı Servisinin diĢi çiçekleri ile Ġri Kozalaklı Servinin polenlerinin doğal yoldan döllenmesiyle ‗Melez Servi‘ ortaya çıkar. Ġlk çaprazlamanın 1870'li yıllarda, Kuzey Ġrlanda'nın Rostrevor kasabasında gerçekleĢtiği bilgisine eriĢilmesine karĢın, bu konuda resmi bir kayıt bulunmamaktadır. Galler'de genetik materyalin benzerlik göstermesi için çelik alınarak yetiĢtirilen altı çeĢit bitkiye, 1'den 6'ya kadar ‗klon‘ adı verilmiĢ ve bu farklı çeĢitler, kültivar olarak adlandırılmıĢtır (Ovens ve ark., 1964:9; Armitage, 2011:17). John Naylor'un ölümünden sonra büyük oğlu Christopher John Naylor (1849-1926), 1891 yılında araziyi ―Leyland Aile Arazisi‖ olarak tescil ettirir. Soyadını Leyland olarak değiĢtiren C. J Naylor, Haggerston Kalesi'ne taĢınır ve yeni yerinde Melez Serviyi geliĢtirerek ilk kültür çeĢidine ‗Haggerston Grey‘ adını verir. 1911 yılında, Ġri Kozalaklı Servi‘nin kozalaklarının Nutka Yalancı Servisi polenleri ile döllenerek oluĢturulan kültivara ‗Leighton Green‘ adı verilir(MĠtchell, 1985:98). Daha sonra, bu iki kültivarla uyumlu ve akraba olan melezlerin sayısı yirmiyi aĢar. Melez servi, bu kültivarlardan çelik alma yöntemiyle çoğaltılarak bugüne değin kırktan fazla çeĢidi elde edilir. En çok bilinen ‗Haggerston Grey’ ve ‗Leighton Green’ kültür varyetelerinden sonra, ‗Stapehill’ ve ‗Castlewellan’ varyeteleri bulunmuĢtur(Sturrock, 1989:19). ‗Douglas Gold’, ‗Drabb’, ‗Emerald Isle’, ‗Ferndown’, ‗Golconda’, ‗Golden Sun’, ‗Gold Rider’, ‗Grecar’, ‗Green Spire’, ‗Grelive’, ‗Haggerston 3’, ‗Haggerston 4’, ‗Haggerston 5’, ‗Haggerston 6’, ‗Harlequin’, ‗Herculea’, ‗Hyde Hall’, ‗Jubilee’, ‗Medownia’, ‗Michellii’, ‗Moncal’, ‗Naylor's Blue’, ‗New Ornament’, ‗Olive's Green’, ‗Robinson's Gold’, ‗Rostrevor’, ‗Silver Dust’, ‗Variegata’, ‗Ventose’ ve ‗Winter Sun’ Leylandi Melez Servi‘nin diğer önemli kültivarları olarak sayılabilir(Deen, 1973:11). 602 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA LEYLANDĠ MELEZ SERVĠ Melez servi, iki farklı cins olan; Ġri Kozalaklı Servi (Cupressus macrocarpa Hartw.) ile Nutka Yalancı Servisi (Xanthocyparis nootkatensis [D.Don] Farjon &D.K.Harder [syn. Chamaecyparis nootkatensis, Callitropsis nootkatensis, Cupressus nootkatensis])'nin (ġekil 1 ve 2) çaprazlanması sonucunda elde edilen doğal melezdir(Jackson and Dallimore, 1926:113; Bobat, 2012:127). ġekil 1. Cupressus macrocarpa‘nın (a) Genel görünümü, (b) Kozalağı, (c) Yaprağı ġekil 2. Xanthocyparis nootkatensis‘in (a) Genel görünümü, (b) Sürgün ve kozalağı, (c) Pulsu yaprağı Bir ağaç türü olarak, estetik bir görünüme(ġekil 3a) ve sütun gibi düzgün gövdeye sahiptir(ġekil 3b). Sürgünleri ince ve narindir(ġekil 4a). Kozalakları, yaklaĢık 2 cm çapında, sekiz pullu ve kahverengidir(ġekil 4b). Her pulun altında, beĢ tohum bulunur. Yoğun pulsu yaprakları dört köĢeli ve herdem koyu yeĢil renklidir(ġekil 4c). Koparıldığında hoĢ koku yayar. Çiçekleri kokuludur. Erkek çiçekler 3 mm boyunda, kırmızımsı kahverengi ve terminal durumlu(ġekil 5a); diĢi çiçekler, erkek çiçeklerden daha büyük ve sarı renklidir(ġekil 5b). Ülkemizde ‗Leylandi‘ adıyla bilinen bitki, piyasada bilimsel adından çok kültür varyeteleri olan ‗Gold Rider‘, ‗Variegata‘, ‗Silver Dust‘ gibi adlarla tanınmakta; ayrıca piyasada Alacalı Leylandi, Sarı Leylandi, YeĢil Leylandi adlarıyla satılmaktadır(ġekil 6). 603 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA ġekil 3. xCuprocyparis leylandii‘nin (a) Genel görünümü, (b) Gövdesi ġekil 4. xCuprocyparis leylandii‘nin (a) Kozalaklı sürgünü, (b, c) Kozalağı ve Pulsu yaprağı ġekil 5. xCuprocyparis leylandii‘nin (a) Erkek çiçeği ve (b) DiĢi çiçeği 604 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA ġekil 6. xCuprocyparis leylandii (a) ‗Gold Rider‘, (b) ‗Variegata‘, ve (c) ‗Silver Dust‘ Ekolojik İstekleri Melez Servi, melezlendiği türlerin dayanıklılık ve arsızlığının bileĢimi olan özellikler yansıtır. Soğuğa ve dona dayanıklı olmakla beraber, -20ºC altındaki soğuklardan zarar görür. Hava kirliliği ve tuz serpintilerine karĢı dayanıklıdır (http://www.leylandii.com). Yeterli geçirgenliğe sahip olmak koĢuluyla, hem asit hem bazik özellikli topraklarda yetiĢebilir. Kıyı bölgelerinden kireçli topraklara kadar her ortam ve koĢula uyum gösterir. GüneĢli ortamlarda sağlıklı geliĢir. Rüzgârlı alanlarda yetiĢebilir ve her boyda budanma özelliğine sahiptir (http://www. leylandi.org/). En uzun Melez Servi yaklaĢık 40 m boyundadır ve hala büyümektedir. Bununla birlikte, kökleri nispeten sığ (yüzeysel) olduğu için, büyük ağaçların devrilme riski bulunmaktadır. Özsuyu, duyarlı kiĢilerde deri tahriĢine neden olur (http://en.wikipedia.org/). Üretimi Leylandi çelikten ya da kalem adı verilen 15 cm uzunluğunda anaç bitkiden kesilen dalların kum ve toprak karıĢımı toprağa (%50-%50) dikilmesi sonucu nemli ortamda veya serada bakılarak üretilebilir. Bir diğer üretim yöntemi ise tohumdan yetiĢtirmedir. Ancak üreticiler arasında zorluğu nedeniyle tercih edilmemektedir. Çünkü çaprazlama sonucu oluĢan Melez Servi‘nin tohumundan ana bitkinin özelliklerini göstermeyen bitki elde edilmesi olasılığı yüksektir. Bu nedenle çelikle üretimi yaygındır. Ara çeliklerden üretilen Melez Servi çok formlu olmamaktadır. Bu nedenle uç çeliği almaya özen gösterilmektedir. Çelikler dikilirken köklenme hormonu kullanılması baĢarı oranını arttırır (http://monopalmiye.blogspot.com). YetiĢtiriciler genellikle dört yıl içerisinde Melez Servileri satılacak boyuta ulaĢtırmakta ve pazarlamaktadırlar. Uygun bakım koĢullarında tamamına yakını büyür ve geliĢir. Uygun ekolojik koĢullar ve iyi bakım altında yılda 70-100 cm uzama gösterirler (Bobat, 2012:130). Leylandi Yasası Bitkinin fazla boylanması, özellikle kent yaĢamında ev ve bahçelerin güneĢ ıĢığını engellemesi, sorun oluĢturmakta ve kimi zaman ölümle sonuçlanabilecek tartıĢmalara yol açmaktadır. Emekli Çevre Ajansı memuru Llandis Burdon‘un 2001 yılında Galler‘deki bir yerleĢim biriminde, Leylandi çiti yüzünden yapılan bir tartıĢmada vurularak öldürülmesi üzerine, 2005 yılında, yüksek çitler nedeniyle yaklaĢık 17.000 kiĢinin birbiriyle kavgalı olduğu Ġngiltere'de, çözüm amacıyla ‗Leylandi Yasası‘ olarak da bilinen ―Anti-Sosyal DavranıĢ Yasası‖ hazırlanmıĢ ve çitlerin yüksekliğinden Ģikayet edenler için yerel yönetimlere çitlerin indirilme/budanma yetkisi verilmiĢtir (http://www.leylandii.com). 2008 yılı Mayıs ayında, Ġngiltere‘de yaĢayan Christine Wright bahçesine güneĢ ıĢığı gelmesini engelleyen komĢusunun Leylandi Melez Servi çitine karĢı açtığı 24 yıllık bir davayı kazanmıĢtır. Gerek bu davanın sonucu gerekse Leylandi Yasası yüksek çitlerden olumsuz etkilenen insanlar için bir çıkıĢ yolu olmuĢtur. Hastalık ve Zararlıları Melez Servi‘nin çok büyük etki yaratacak Ģekilde hastalığı ve zararlısı bulunmamaktadır. Görülen zararlısı genellikle yaprak kurdudur, görülen enfeksiyon ise mantardır. Melez Servi‘nin yüzeysel kök 605 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA yapısı sıcak iklimli bölgelere uyumunu zorlaĢtırmaktadır. Bu tip bölgelerde Seridium cardinale mantarının neden olduğu servi çürüklük hastalığının geliĢimine eğilimlidir. Bu hastalık yoğun tepe kurumasına neden olur ve sonuçta ağacı öldürür. Kullanım Alanları Uygun dikim ve bakım yapıldığında mükemmel çit ve perde oluĢtururlar(ġekil 7). Özel yaĢamı gizlemek, görünmesi istenmeyen alanları perdeyle ayırmak, rüzgarı engellemek ya da rüzgar hızını kesmek, ses ve görüntü kirliliğini azaltmak, güvenliği artırmak ve yabanıl yaĢam için barınak sağlamak gibi amaçlarla kullanılan Leylandi, çok hızlı büyüyen bir kozalaklı olmasına karĢın, ormancılıkta ağaçlandırma amacıyla kullanılmaz. Uygun ekolojik koĢullarda yılda yaklaĢık bir metre kadar uzayabilir. Hatta zayıf kültür koĢullarında bile 16 yılda 15 metre boy yapabildiği bilinmektedir. Yine yılda yaklaĢık 1-2 cm kalınlaĢma yapar. Hızlı büyümesi ve kalın gövde yapması bazen komĢu bitkilerin geliĢimini engelleyebilir. Park ve bahçe düzenlemelerinde estetik ve Ģık görünümü nedeniyle tekil veya öbekler halinde kullanılabilir. ġekil 7. Leylandi Melez Servi‘den Çit OluĢturma SONUÇ VE ÖNERĠLER Hem hızlı büyümesi ve herdem yeĢil olması hem koruma ve bakıma fazla gereksinme göstermemesi hem de peyzaj tasarım ve uygulamalarında etkili bir materyal olması bakımlarından Melez Servi piyasada aranan süs bitkisi türlerindendir. Ġngiltere‘de hakkında yasa çıkaracak denli önem taĢıması da Melez Servi‘yi diğer bitkiler arasında özel bir konuma getirmektedir. Doğal yoldan melezleme ile ortaya çıkıĢı ve bulunduktan sonra kısa sürede tüm dünyada tanınarak yaĢam alnalarına girmesi de bir baĢka ilginç özelliğini ortaya koymaktadır. Öyküsü kadar kullanım alanları da ilginç olan Melez Servi, her ne kadar orman ağacı niteliği taĢımasa da görsel değerinin yüksek olması, budamayla Ģekil verilebilmesi, hemen her türlü ortama uyum sağalayabilmesi ve üretiminin göreceli olarak kolay olması bakımlarından da önemli bir yumuĢak peyzaj elemanıdır. Bunların dıĢında, görüntü ve ses kirliliğini önlemede etkin olarak faydalanılması, yabanıl hayvanlara barınak olması ve diğer süs bitkileri ile birlikte peyzaj düzenlemelerinde bütünü tamamalaması Melez Servi‘yi vazgeçilmez bir süs bitkisi durumuna getirmektedir. 606 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA KAYNAKÇA Adams, R.P., Bartel,J.A., Price, R.A.. (2009). A new genus, Hesperocyparis, fort he cypresses, of the western hemisphere (Cupressaceae), Phytologia 91(1), 160-185. Adams, R.P., Bartel, J.A. (2009). Infraspecific variation in Hesperocyparis goveniana and H. Pygmaea : ISSRS and terpenoid data, Phytologia 91(2), 277-287. Aksoy, N. (2003). Yeni bir kozalaklı bitki cinsi ve türü keĢfedildi, Cumhuriyet Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı : 848, Sayfa : 16. AnĢin, R., Özkan, Z.C. (1993). Tohumlu Bitkiler, Odunsu Taksonlar, KTÜ Basımevi, Trabzon. Armitage, J. (2011). The fertility of Leyland cypress. Horticultural Science, 254-256 December 2011 Bobat, A. (2012). Piyasada yanlıĢ ya da eksik adlandırılan süs bitkileri-2 : Leylandi, Plant Peyzaj ve Süs Bitkiciliği Dergisi, 126-130. Debreczy, Z., Musial,K., Price, R.A. and Rácz, I. (2009). Relationships and nomenclatural status of the Nootka cypress (Callitropsis nootkatensis, Cupressaceae) Phytologia 91(1), 140-159. Deen, J. L. W. (1973). A Review of the Propagation of x Cupressocyparis leylandii by Cuttings. ADAS Quarterly Review No.11. Eckenwalder, J.E. (2009). Conifers of the World: the Complete Reference. Timber Press, London. Jackson, AB & Dallimore, W (1926). A new hybrid conifer. Kew Bull. 3, 113-115. Little, D. P. (2006). Evolution and Circumscription of the True Cypresses (Cupressaceae: Cupressus), Systematic Botany 31(3): 461–480. http://en.wikipedia.org/wiki/Leyland_Cypress, 26.04.2016 tarihinde alınmıĢtır. http://www.leylandii.com/, 14.03.2016 tarihinde alınmıĢtır. http://monopalmiye.blogspot.com/2009/09/leylandi-melez-servi-x-cupressocyparis.html, tarihinde alınmıĢtır 22.04.2016 http://www.leylandi.org/ adresinden 18.04.2016 tarihinde alınmıĢtır. Mitchell,A. .F. (1985). Clones of Leyland Cypress. IDS Yearbook 1985, 97-100 Ovens, H., Blight, W. and Mitchel,A.F.(1964). The clones of Leyland cypress. Quarterly Journal of Forestry 58: 8-19 Spencer, R., Cross, R.G. and Lumley, P. (2007). Plant names: a guide to botanical nomenclature, 3rd edn. CSIRO Publishing, Collingwood. Sturrock, J.W. (1989). The Stapehill Leyland Cypressses. New Zealand Tree Grower 10 (2), 18-19. Sturrock, J.W. (1989). Leyland cypress introductions to New Zealand. New Zealand J. Forest. 34(3), 18-20. 607 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği’ne Ait Diskli Gübre Dağıtma Makinalarının ĠĢ GeniĢliklerinin Belirlenmesi Ali Musa BOZDOĞAN Çukurova Üniversitesi, Türkiye amb@cu.edu.tr Nigar YARPUZ BOZDOĞAN Çukurova Üniversitesi, Türkiye nyarpuzbozdogan@cu.edu.tr Ġbrahim TOBĠ* Harran Üniversitesi, Türkiye itobi@harran.edu.tr Özet Bu çalıĢmada amaç, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne ait tek diskli gübre dağıtma makinalarının gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarındaki iĢ geniĢliklerini ve gübreleme normu değerlerini belirlemektir. Uygulamalarda tek diskli gübre dağıtma makinaları, 20-20-0; üre ve 18-46-0 gübreleri kullanılmıĢtır. En uygun iĢ geniĢliğini belirlemek amacıyla uygulamalarda gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarındaki gübre dağılımı saptanmıĢ ve varyasyon katsayılarına (%CV) göre değerlendirme yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonucunda, 20-20-0 gübre uygulamalarında dönerek çalıĢma koĢullarının seçilmesi gerektiği, en uygun iĢ geniĢliği değerinin 10.50 m olduğu saptanmıĢtır. Üre gübresinin gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarında uygulanabildiği, ancak varyasyon katsayısı değerinin %20‘ye yakın olması nedeniyle uygulamalarda dikkatli olunması gerektiği sonucuna varılmıĢtır. 18-46-0 gübresine ait veriler incelendiğinde; iĢ geniĢliği değerinin gidiĢ-dönüĢ çalıĢma koĢullarında 10.50-12.50 m arasında ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.50-13.00 m arasında olduğu saptanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Tarım, Diskli gübre dağıtma makinası, İş genişliği, Gübreleme normu. Determination of Swath Width of Centrifugal Fertilizer Distributors in Research and Application Farm in Agriculture Faculty, Cukurova University Abstract The objective of this study was to determine swath width and distribution pattern of centrifugal fertilizer distributor, in round and rotary conditions, belongs to Research and Application Farm in Agriculture Faculty, Cukurova University. In trials, distributor, 20-20-0 fertilizer, urea fertilizer, and 18-46-0 fertilizer were used. It was used round and rotary working conditions for determining optimum swath width and distribution pattern of distributor. In the result of this study, in 20-20-0 fertilizer applications, round working conditions were advised because of low coefficient of variations (CV%), and 10.50 m swath width was recommended in trials. In urea fertilizer applications, round and rotary working conditions can be used, yet, it must be taken care of in trials because of fact that CV% values were closer to optimum 20%. In 18-46-0 fertilizer applications, swath width was used 10.5012.50 m for round working conditions and 9.50-13.00 m for rotary working conditions. Keywords: Agriculture, Centrifugal fertilizer distributors, Swath width, Fertilizing norm. 608 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Birim alandaki ürün verimini artırmak için kullanılan girdilerden birisi de gübredir. Gübre; tohumun çimlenmesinden olgunluk devresinin sonuna kadar bitki toprak altı veya toprak üstü organları tarafından alınabilen organik veya inorganik esaslı olan ve bitkilerde geliĢmeyi uyaran maddeler olarak tanımlanmaktadır (Zabunoğlu ve Karaçal, 1986). Gübrelemede istenen sonucun elde edilmesi için kullanılan makinalar hakkında yeterli bilgilerin bilinmesi ile mümkündür. Bu nedenle, gübrelemede kullanılan makinaların doğru seçilmesi ve kalibrasyon iĢlemlerinin de doğru yapılması oldukça önemlidir. Makinaların doğru kalibrasyonu ve kullanımı sayesinde istenen gübreleme normuyla uygulama yapılabilmektedir. Az veya çok gübreleme normuyla uygulama yapıldığında ya bitki gerektiği kadar besin maddesi alamamakta veya gübrenin bitki ve çevre üzerine olumsuz etkileri görülmektedir (Aydeniz ve Brohi, 1991). Yıldız ve Karakaya (1988) düzensiz gübre dağılımının ürün verimine olan etkisinin yurtdıĢında birçok araĢtırıcı tarafından incelendiğini ve yetiĢtirilen ürünün çeĢidi, iklim, toprak koĢulları ve gübreleme normuna bağlı olarak düzensiz gübre dağılımının ürün verimini %2-20 arasında azalttığını bildirmiĢlerdir. Diskli gübre dağıtma makinaları, traktör üç nokta askı sistemine bağlanan ve kuyruk milinden hareket alarak çalıĢan, gübreleri diskin meydana getirdiği santrifüj kuvvetle dağıtan bir makinadır (TSE,1988). Diskli gübre dağıtma makinası, disk sayısına göre tek ve çift diskli olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. Disklerin çapı 300-500 mm, dönü sayısı 720-800 d/min ve çevre hızları 10-30 m/s arasında değiĢmektedir. Disk üzerinde 2-6 adet arasında kanat bulunmaktadır. Gübre dağıtma geniĢliği 120-180° arasında değiĢmektedir. ÇalıĢma hızı 6-8 km/h arasındadır (TSE, 1988). Diskli gübre dağıtma makinalarında kanatlar; I, Z, yatık Z, < ve C profil Ģekillerinde imal edilmekte ve disk üzerine radyal, ileri ve geri kanat konumlarında yerleĢtirilmektedir (Yıldız,1979; Önal,1987). Diskli gübre dağıtma makinalarında; dağılım düzgünlüğü ve dağıtma geniĢliği; makinanın yapısı, gübrenin fiziko-mekanik özellikleri, disk dönü sayısı, disk çapı, disk biçimi, disk yüksekliği, çalıĢma sırasındaki sarsıntılar, kanat sayısı, kanat konumu ve profili gibi parametreler tarafından etkilenmektedir (Deligönül, 2003). Yıldız (1982), yerli yapım tek diskli gübre dağıtma makinalarında dağılım desenlerini iyileĢtirme olanakları üzerine yapmıĢ olduğu araĢtırmada; üç farklı diskli gübre dağıtma makinasının öneriler doğrultusunda yeniden tasarlanmasını, makinalara ait kullanma kitapçıklarının verilmesini ve makinalara ait en uygun iĢ geniĢliği, kanat konumu, gübreleme normu ve çalıĢma biçimi seçildikten sonra çalıĢtırılmasını önermiĢtir. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ndeki alanların gübrelenmesinde tek diskli gübre dağıtma makinaları kullanılmaktadır. Çiftlikte bu makinalarla yaklaĢık 400 ha buğday tarlasına ekim öncesinde gübre uygulamaları gerçekleĢtirilmektedir. Gübre uygulamalarında üretici firmanın vermiĢ olduğu katalog değerlerinden yararlanılmaktadır. Uygulamalarda diskli gübre dağıtma makinaları iĢ geniĢliklerinin seçimi ve dağılım düzgünlükleri önemlidir. Uygun olmayan iĢ geniĢlikleri ve dağılım düzgünlükleri aĢırı gübre uygulamalarıyla masrafları artırmakta, çevre kirliliğine neden olmakta veya az gübre uygulamalarıyla ihtiyaç duyulan besin elementleri bitkiye verilememektedir. Bu nedenle iĢ geniĢliği ve dağılım düzgünlüğü değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalıĢmada; Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne ait tek diskli gübre dağıtma makinalarının gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarındaki iĢ geniĢliklerinin ve gübreleme normu değerlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. MATERYAL VE METOD Denemeler, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği Tarım Makinaları Bölümü arazisinde yürütülmüĢtür. Denemelerde, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne ait tek diskli gübre dağıtma makinası kullanılmıĢtır. Makinaya ait bazı teknik ölçümler Tablo 1‘de verilmiĢtir. Denemelerde kullanılan diskli gübre dağıtma makinasında gübrenin konulduğu depo, üst kısmı silindir ve alt kısmı kesik koni Ģeklinde olup 2 mm‘lik sac malzemeden yapılmıĢtır. Besleme açıklıklarının orta noktasını depo merkeziyle birleĢtiren doğru, ilerleme ekseninin sağında ve solunda 15º lik açı oluĢturmaktadır. Traktör kuyruk milinden alınan hareket, diĢli kutusu vasıtasıyla 90º çevrilerek disk miline iletilmektedir. Diskten fırlatılan gübrelerin traktörün arkasına gelmesini önlemek için bir sac 609 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA perde kullanılmıĢtır. Bu sac perde çatıya kaynakla bağlanmıĢ ve diski arkadan 75º çevre açısıyla kuĢatmaktadır. Tablo 1: Denemelerde Kullanılan Diskli Gübre Dağıtma Makinasına Ait Bazı Teknik Ölçüler Disk devir sayısı (d/min) (540 d/min kuyruk mili devrinde) 900 Disk çevre hızı (m/s) 21.9 Disk çapı (mm) 465 Disk kanat sayısı (adet) 6 Disk kanat kesit profili Yarım daire Kanat konumları -10 ; Radyal ; +10 Depo hacmi (dm3) 276 Yükseklik (mm) 1540 GeniĢlik (mm) 840 Diskli gübre dağıtma makinasının tarla koĢullarında deneyinin yapılması için bir test düzeneği oluĢturulmuĢtur. Denemeye alınan makina, traktör üç nokta askı sistemine bağlanmıĢ ve yere paralellik ayarı yapılmıĢtır. Uygulamalarda gübrelerin örneklendiği toplama kutuları; TS-2541‘de belirtildiği gibi; derinliği en az 150 mm, dıĢtan dıĢa boyutları 500x500 mm olacak Ģekildedir. Gübre tanelerinin dıĢarı sıçramasını önlemek amacıyla kutular içerisine 50x50 mm ölçülerinde yapılmıĢ karton petekler yerleĢtirilmiĢtir (TSE,1996). Metod Enine Dağılım Düzgünlüğü Toplama kutularından oluĢan örnekleme hattı, traktör ilerleme yönüne dik olacak Ģekilde düzenlenmiĢ ve diskli gübre dağıtma makinasının 18 m‘lik serpme geniĢliğine dizilmiĢtir. Traktör üç nokta askı düzenine bağlanan gübre dağıtma makinası, ilerleme hızına göre örnekleme hattının 25 m gerisinde çalıĢtırılmaya baĢlanmıĢ ve 25 m ilerisinde durdurulmuĢtur. TS-2541‘de belirtildiği gibi; deney, ara tartım yapılmadan ardarda üç kez tekrarlanmıĢ ve toplama kutularında biriken gübreler merkezden baĢlamak üzere diziliĢ sırasına göre 0.01 gr hassasiyetindeki dijital göstergeli bir terazi ile tartılmıĢtır. İş Genişliğinin Belirlenmesi Gübre dağıtma makinasında uygun iĢ geniĢliğinin belirlenmesinde gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma Ģekline göre katlamalar yapılmıĢtır. GidiĢ-geliĢ Ģeklinde çalıĢma durumunda gidiĢ eksenine göre sağ tarafta bulunan toplama kutularından elde edilen değerler sağ, sol tarafta bulunan toplama kutularından elde edilen değerler sol kutu değerleri üzerine katlanmıĢtır. Dönerek çalıĢma durumunda; gidiĢ eksenine göre sağ tarafta bulunan toplama kutularındaki değerler sol, sol tarafta bulunan toplama kutularındaki değerler sağ kutu değerleri üzerine katlanmıĢtır (Yıldız ve Karakaya,1988; TSE,1996). Katlama iĢlemi en uç noktadaki kutu değerinden baĢlamak üzere her bir katlamada birer kutu kaydırılarak yapılmıĢtır. Her katlamada makina eksenleri arası mesafedeki kutu değerlerinin Varyasyon Katsayısı (VK) hesaplanmıĢtır. Katlama ve hesaplama iĢlemine VK‘nın %20 ve daha alt değerleri elde edilene kadar devam edilmiĢtir. %VK değerlerinin hesaplanmasında 1 ve 2 No‘lu bağıntıdan yararlanılmıĢtır (TSE,1996). n S (X i 1 i  X )2 (1) n 1 Burada, S: Katlamadan sonraki değerlerin standart sapması (-), Xi: Katlamadan sonraki her bir kutudaki gübre miktarı (gr), X: Katlamadan sonra kutulardaki ortalama gübre miktarı (gr) ve n: Katlamadan sonraki kutu sayısı (adet)‘dır. VK  S  100 X (2) VK = Varyasyon Katsayısı (%)‘dır. 610 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Varyasyon katsayısı (%) Böylece her katlamadaki %VK değerleri ve bu değerlerdeki makine iĢ geniĢliği değerleri elde edilmiĢtir. Daha sonra %VK değerleri ordinata, iĢ geniĢliği değerleri ise apsise gelecek biçimde bir histogram veya eğri çizilmiĢtir (ġekil 1). ġekil 1‘de görüldüğü gibi ordinattaki VK‘nın %20 olduğu noktadan apsise çizilen paralel çizginin eğriyi kestiği noktalardan inilen izdüĢümlerin apsis üzerindeki değerleri dağıtıcının en uygun iĢ geniĢliği sınırlarını vermektedir (TSE, 1996). 60 50 40 30 20 10 0 9 10 11 12 13 İş genişliği (m) 14 15 16 ġekil 1: Dağılım Düzgünlüğü ve ĠĢ GeniĢliği Değerleri (TSE, 1996) Gübre Miktarı Deneyi Gübre besleme açıklıklarının ayar kademeleriyle birim zamanda disk üzerine dökülen gübre miktarı ayarlanmıĢtır. Bu amaçla diskli gübre dağıtma makinası, traktör üç nokta askı düzenine bağlanmıĢ ve disk yere paralel duruma getirilmiĢtir. Diskten fırlatılan gübrelerin toplanması amacıyla makinanın etrafı perdelenmiĢtir. Makina, 540 d/min kuyruk mili devrinde 30 saniyeden az olmamak koĢuluyla çalıĢtırılarak gübre dağıtımı sağlanmıĢtır. Toplanan gübreler tartılarak dakikada atılan gübre miktarı belirlenmiĢtir. Bu iĢlem üç kez tekrarlanmıĢtır (TSE, 1996). Gübreleme Normunun Hesaplanması Dakikada atılan gübre miktarı, iĢ geniĢliği ve ilerleme hızı değerlerinden yararlanarak hektara atılacak gübre miktarı 3 No‘lu bağıntıdan hesaplanmıĢtır (TSE,1996). Q 600xP BxV (3) Burada, Q : Gübreleme normu (kg/ha), P : Bir dakikada atılan gübre miktarı (kg/min), B : ĠĢ geniĢliği (m) ve V : Ġlerleme hızı (km/h)‘dır. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA Enine Dağılım Düzgünlüğü Değerleri Denemeye alınan her gübre çeĢidi için ilerleme yönünün sol ve sağ taraflarındaki toplama kutularında elde edilen ortalama gübre miktarı değerleri Tablo 2‘de verilmiĢtir. Tablo 2 incelendiğinde, gidiĢ ekseninin sağ ve sol uçlarında elde edilen gübre miktarının azaldığı görülmektedir. Bu azalma üre gübresinde oldukça belirgin olduğu görülmektedir. Ayrıca sağ ve sol taraftaki toplama kutularındaki gübre miktarları karĢılaĢtırıldığında; özellikle sol taraftaki toplama kutularında daha fazla gübre miktarının elde edildiği görülmektedir. Bu durum, ya kanat konumlarının veya gübre besleme açıklıklarının eĢit olmadığını göstermektedir. İş Genişliği Değerleri Tablo 2‘den yararlanarak her bir gübre çeĢidi için gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarına göre hesaplanan varyasyon katsayısı değerleri Tablo 3‘te verilmiĢtir. 611 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Tablo 2: Toplama Kutularında Elde Edilen Ortalama Gübre Miktarı Ortalama Gübre Miktarı (gr) Toplama Kutusu 20-20-0 Üre 18-46-0 Sol-10 23.64 3.72 20.70 Sol-9 19.29 10.92 24.06 Sol-8 21.27 26.67 22.77 Sol-7 19.95 28.95 21.57 Sol-6 29.07 22.89 20.85 Sol-5 26.97 31.08 23.13 Sol-4 20.79 42.50 23.76 Sol-3 19.83 36.99 32.28 Sol-2 39.75 31.73 38.85 Sol-1 48.96 71.64 47.73 Sağ-1 42.18 60.18 45.21 Sağ-2 21.78 60.03 34.44 Sağ-3 23.16 31.51 29.88 Sağ-4 16.59 38.43 15.33 Sağ-5 17.24 23.93 16.11 Sağ-6 18.63 19.53 18.81 Sağ-7 13.65 13.93 14.85 Sağ-8 11.43 12.04 14.16 Sağ-9 8.64 5.46 14.07 Sağ-10 5.31 3.35 12.39 ĠĢ geniĢliği (m) 9.5 10.5 11.5 12.5 13.5 14.5 15.5 16.5 17.5 18.5 19.5 Tablo 3: ÇalıĢma KoĢullarına Göre Varyasyon Katsayısı Değerleri Varyasyon Katsayısı (%) 20-20-0 Üre 18-46-0 GidiĢDönerek GidiĢDönerek GidiĢDönerek dönüĢ dönüĢ dönüĢ 30.22 21.96 20.35 20.11 23.80 20.21 27.39 24.76 21.90 15.26 19.84 14.47 25.38 21.52 26.48 23.78 18.12 11.71 32.64 25.63 30.49 27.65 19.18 12.60 38.06 30.66 35.31 32.18 26.60 22.88 39.88 33.41 39.79 37.48 31.42 28.35 38.91 33.94 43.76 42.77 35.01 31.61 42.25 37.03 48.58 48.36 38.03 35.11 44.34 41.46 54.09 54.07 39.71 37.54 47.31 43.72 60.00 60.00 40.19 38.96 47.88 47.89 65.64 65.64 41.74 41.21 Tablo 3 incelendiğinde, en düĢük varyasyon katsayısı değeri 18-46-0 gübresinde ve dönerek çalıĢma koĢulunda (%11.71) elde edildiği görülmektedir. En yüksek varyasyon katsayısı ise üre gübrede gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢulunda (%65.64) saptanmıĢtır. Her üç gübre çeĢidinde ve her iki uygulama yönteminde özellikle 12.5 m değerinden sonra ani yükselmeler görülmektedir. Tablo 3‘teki değerlerden yararlanarak ġekil 2a, 2b ve 2c elde edilmiĢtir. Böylece her bir gübre çeĢidine ait gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarına ait varyasyon katsayısı değerleri belirlenmiĢ ve bu eğriler yardımıyla iĢ geniĢliği değerleri saptanmıĢtır. ġekil 2a‘da 20-20-0 , ġekil 2b‘de üre ve ġekil 2c‘de 18-46-0 gübre uygulamalarına ait varyasyon katsayıları ve iĢ geniĢliği değerleri görülmektedir. 612 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA gidiş-dönüş dönerek gidiş-dönüş 70 60 dönerek 60 Varyasyon katsayısı (%) Varyasyon katsayısı (%) 70 50 40 30 20 10 50 40 30 20 10 0 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 0 21 7 8 9 10 11 12 İş genişliği (m) 13 14 15 16 17 18 19 20 21 İş genişliği (m) (a) (b) gidiş-dönüş 70 dönerek Varyasyon katsayısı (%) 60 50 40 30 20 10 0 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 İş genişliği (m) (c) ġekil 2: Gübrelere Ait Varyasyon Katsayıları ve ĠĢ GeniĢliği Değerleri ġekil 2a‘da görüldüğü gibi, 20-20-0 gübre uygulamalarında dönerek çalıĢma koĢullarında varyasyon katsayısı değeri %20‘nin altında hesaplanmıĢtır. Bu nedenle özellikle dönerek çalıĢma koĢullarında iĢ geniĢliği değerinin 9.50-11.25 m arasında seçilmesi gerekmektedir. Bu gübre uygulamalarında gidiĢ-geliĢ çalıĢma koĢulları kullanılmamalıdır. ġekil 2b incelendiğinde, üre gübre uygulamalarında gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.5 m iĢ geniĢliğindeki varyasyon katsayısı değeri %20‘dir. Bu nedenle üre gübre uygulamalarında, her iki uygulama koĢulunda ve 9.5 m iĢ geniĢliğinde yapılan uygulamalarda dikkatli olunması gerekmektedir. Aksi takdirde en küçük bir sapma varyasyon katsayısının istenmeyen değerlere yükselmesine neden olabilecek ve düzensiz gübreleme neticesinde istenmeyen sonuçlar görülebilecektir. ġekil 2c‘de 18-46-0 gübresinin hem gidiĢ-dönüĢ hem dönerek çalıĢma koĢullarında varyasyon katsayısı değerlerinin %20‘nin altında olduğu görülmektedir. ĠĢ geniĢliğinin gidiĢ-dönüĢ çalıĢma koĢullarında 10.50-12.50 m arasında ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.50-13.00 m arasında değiĢtiği görülmektedir. Gübre Miktarı Değerleri Diskli gübre dağıtma makinası, traktörün 540 d/min kuyruk mili devrinde 30 saniyeden az olmamak koĢuluyla çalıĢtırılmıĢ ve toplanan gübreler tartılarak dakikada atılan gübre miktarı değerleri belirlenmiĢtir. Denemelerde elde edilen gübre miktarı değerleri Tablo 4‘te verilmiĢtir. Tablo 4: Gübre Miktarı Değerleri (kg/dak) Tekrarlar I.Tekrar II.Tekrar III.Tekrar Ortalama 20-20-0 52.2 54.7 54.5 53.8 Dakikada atılan gübre miktarı (kg) Üre 18-46-0 51.5 42.5 48.6 44.1 47.8 39.7 49.3 42.1 Gübreleme Normu Değerleri 3 no‘lu eĢitlik yardımıyla her bir gübre çeĢidine ait gübreleme normu değerleri hesaplanmıĢtır. Hesaplamalarda en düĢük varyasyon katsayısının elde edildiği iĢ geniĢliği değerleri; 20-20-0 gübresinde 10.50 m, üre gübresi için 9.50 m ve 18-46-0 gübresi için 11.50 m olarak alınmıĢtır. Ayrıca çalıĢma hızı 9 km/h olarak ölçülmüĢtür. Hesaplamalar sonucunda; gübreleme normu değerleri 20-20-0 gübresinde 341.59 kg/ha, üre gübresinde 345.96 kg/ha ve 18-46-0 gübresinde 244.06 kg/ha elde edilmiĢtir. 613 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA SONUÇLAR VE ÖNERĠLER Bu çalıĢma sonucunda; Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliğine ait arazilerde 2020-0, üre ve 18-46-0 gübresi uygulamalarında kullanılan tek diskli gübre dağıtma makinasına ait uygulama verileri elde edilmiĢtir. ÇalıĢmada, 9 km/h‘lik çalıĢma hızının kullanıldığı saptanmıĢtır. 2020-0 gübre uygulamalarında dönerek çalıĢma koĢullarının seçilmesi gerekmektedir. Bu uygulamalar sırasında iĢ geniĢliği 9.50-11.25 m arasında seçilmelidir. En uygun iĢ geniĢliği değeri 10.50 m olarak saptanmıĢtır. Bu gübreye ait gübreleme normu değeri 341.59 kg/ha olarak hesaplanmıĢtır. Üre gübresi gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarında uygulanabilir. Ancak varyasyon katsayısı değerinin %20 olması bu uygulamalarda dikkatli çalıĢmayı gerektirmektedir. Aksi halde en küçük bir dikkatsizlikte varyasyon katsayısının %20‘lerin üzerine çıkaracak ve gübre dağılımının düzgünlüğünü bozacaktır. Bu gübreye ait gübreleme normu değeri 345.96 kg/ha olarak hesaplanmıĢtır. 18-46-0 gübresi gidiĢdönüĢ çalıĢma koĢullarında 10.50-12.50 m arasında ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.50-13.00 m arasında saptanmıĢtır. Bu gübreye ait gübreleme normu değeri 244.06 kg/ha olarak hesaplanmıĢtır. Uygulamalardaki baĢarının operatörlerin iĢ anlayıĢına bağlı olduğu görülmektedir. Bu nedenle, gübreleme makinalarının kalibrasyonu hakkında detaylı bilgilerin operatörlere aktarılması ve bu konularda operatörlere eğitim seminerlerinin düzenlenmesi gerekmektedir. Acknowledgement Bu çalıĢma, Çukurova Üniversitesi AraĢtırma Birimi tarafından desteklenmiĢtir. REFERANSLAR Anonymous (2004). 1993-2002 Yılları Mukayeseli Ġmalat Durumu. Online: http://www.tarim.gov.tr/ Aydeniz, A. ve Brohi,A. (1991). Gübreler ve Gübreleme. Tokat: Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fakültesi. Deligönül, F. (2003). TM-203 Ekim, Dikim ve Gübreleme Mekanizasyonu Ders Notları. Adana: Çukurova Üniversitesi (BasılmamıĢ). Önal, Ġ. (1987). Ekim-Dikim-Gübreleme Makinaları. Ġzmir: Ege Üniversitesi. TSE (1988). TS-5675 Gübre Dağıtıcıları-Santrifüjlü, Kimyevi. Ankara: TSE. TSE (1996). TS-2541 Tarım Makinaları-Santrifüjlü Kimyevi Gübre Dağıtıcıları-Deney Metotları. Ankara: TSE. Yıldız, Y. (1979). Diskli Gübre Dağıtma Makinalarında Yapısal Özelliklerin Gübre Dağılımına Etkileri. ÇağdaĢ Tarım Tekniği. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, ss:37-40, Adana. Yıldız, Y. (1982). Yerli Yapım Tek Diskli Gübre Dağıtma Makinalarında Dağılım Desenlerini İyileştirme Olanakları Üzerinde Bir Araştırma. Adana: Çukurova Üniversitesi (Doktora Tezi). Yıldız, Y. ve Karakaya, N. E. (1988). Mineral Gübre Dağıtma Makinalarının ĠĢe Hazırlanması. Adana‟da Tarım, (5), 4-7. Zabunoğlu, S. ve Karaçal, Ġ. (1986). Gübreler ve Gübreleme. Ankara: Ankara Üniversitesi. 614 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Van Ġli Gövelek Köyü Mera Vejetasyonunun Botanik Kompozisyonu Ercan ÇĠPLAK Gıda Tarım ve Hay. Müd,Türkiye ercanciplak@gmail.com Mehmet Macit ERTUġ* Hakkari Üniversitesi, Türkiye macitertus@gmail.com Özet Bu çalıĢma 2014 yılında Van ili Gövelek köyü meralarında botanik kompozisyonun belirlenmesi için yürütülmüĢtür. Vejetasyonun belirlenmesinde lup yöntemi kullanılmıĢtır. Yapılan floristik araĢtırmada en fazla sayıda Asteraceae, Fabaceae, Poaceae ve Lamiaceae familyalarına ait bitki türlerine rastlanmıĢtır. En yüksek oranda rastlanılan bitki türleri Hordeum violaceum % 8.54, Festuca oreophila % 6.44, Eryngium billardierei % 5.20 olarak tespit edilmiĢtir. Kaliteli mera yem bitkisi olarak nitelendirilen Festuca oreophila, Bromus armenus, Dactylis glomerata ve Vicia villosa türleri listede yer almıĢtır. Anahtar kelimeler: Van, Mera, Botanik kompozisyon DETERMINATION OF BOTANICAL COMPOSITION OF PASTURES VEGETATION IN GOVELEK VILLAGE OF VAN Abstract This study was conducted for determining the botanical composition in Govelek Village pastures of Van province in 2014. Loop method was used in order to determine the pasture vegetation. As a result of the floristic research carried out, the highest number of plant species have been found to belong to the Asteraceae, Fabaceae, Poaceae and Lamiaceae. It was determined that the highest rate of common plant species observed Hordeum violaceum 8.54%, Festuca oreophila 6.44% and Eryngium billardiere 5.20%. Described as the quality of pasture forage crops, Festuca oreophil, Bromus armenus, Dactylis glomerata and Vicia villosa species were included in the list. Key words: Van, Pasture, Botanical composition GiriĢ Çayır ve meralar kaliteli ve ucuz kaba yem kaynağı olması yanında gen kaynaklarını içermesi, yaban hayatı alanı, temiz su kaynaklarını barındırması gibi önemli özelliklere sahip alanlardır. Ülkemizde 1940 yılında 44 milyon hektar çayır ve mera alanı var iken bugün bu miktar 14,6 milyon hektar seviyelerine gerilemiĢtir. Meraları değerlendirmede en önemli çiftlik hayvan varlığımızı simgeleyen Küçük BaĢ Hayvanlar da sayıca yarıya inmesi otlatma meralarındaki bu daralmalardandır(Avcıoğlu, 2012). Mera alanlarının azalması meralar üzerindeki baskıyı daha da arttırmıĢ, bu durum meralardaki kaliteli yem bitkilerinin tükenmesine, buraların erozyon sahasına dönüĢerek baraj, yerleĢim yeri, karayolu gibi birçok alt yapı tesisleri tarafından tehdit edilir duruma gelmesine neden olmuĢtur(Tükel, 1981). Doğu Anadolu Bölgesinin genelinde olduğu gibi Van ilinde de iklim ve arazi koĢulları çiftçiyi meraya dayalı hayvancılık yapmaya sevk etmiĢtir. Yem bitkileri ekim, bakım ve hasat masrafları göz önüne alındığında çayır ve meralar en ucuz yem kaynağı olması nedeniyle aĢırı ve zamansız otlatılmaktan kurtulamamıĢlardır. Ağır otlatma baskısı altında bulunan meralarımızdan istenilen seviyede ve kalitede yem kaynağı elde edilememektedir. Doğu Anadolu Bölgesinde ekilen alanların %24'ünü yem bitkileri oluĢturmaktadır (Sabancı ve ark., 2010). Van ili ise ülke mera varlığının %10‘una sahiptir. Yem bitkileri ekiminin 1.045.859 ha olduğu ve yaklaĢık 150.000 büyükbaĢ ve 2.300.000 küçükbaĢ hayvan varlığına sahip il de yeterli düzeyde kaliteli yem üretimi yapılamamaktadır(Anonim, 2015a). 615 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Dünyada nüfusun hızla artıĢı beslenme sorunlarının daha da artmasına yol açtığından bir yandan bitkisel ürünlere bir yandan da hayvansal ürünlere duyulan gereksinim tarımın bütün kollarında olduğu gibi çayır mera kültüründe de yoğun bir çalıĢmayı ve geliĢmeyi zorunlu kılmıĢtır. Gövelek Köyü Van ilinin doğusunda bulunan Erek Dağı‘nın doğusunda 2000 m rakımının üzerinde bir bölgede bulunmaktadır. GeniĢ mera ve yayla alanlarına sahip bölgede küçükbaĢ hayvancılık yaygındır. Hayvanların beslenmesinde çayır ve meralar en önemli yem kaynağı konumundayken, uzun dönemde çiftçinin erken ve aĢırı otlatma yapması sonucunda meraların botanik kompozisyonlarında yem değeri olmayan ve az olan bitkilerin çoğalmasına neden olmuĢtur. Verimsiz meralarda otlatılan hayvanlardan istenen verimin alınamaması yöre halkının kentlere göç etmesine neden olmaktadır. Bu durum meraların botanik kompozisyonlarının saptanmasını ve uygun ıslah çalıĢmalarının yapılmasını gerekli hale getirmiĢtir. Van ili Gövelek Köyüne ait meraların botanik kompozisyonlarının ve bitki kaplama alanlarının belirlenmesi ile bundan sonra yapılacak ıslah çalıĢmalarında yararlanılabilecek bilgilerin elde edilmesi amaçlanmıĢtır. MATERYAL VE YÖNTEM Materyal ÇalıĢma, Van ili Ġpekyolu ilçesine bağlı Gövelek Köyüne ait meralarda belirlenen parsellerde 2014 yılında yürütülmüĢtür. Van ilinin uzun yıllar ortalama yağıĢı 387.9 mm‘dir. 2014 yılına ait yağıĢ miktarı 377.3 mm civarında olup uzun yıllar ortalama değerlerine yakındır (Anonim 2014). Gövelek Köyünün yüz ölçümü yaklaĢık 39.000 da olup, bunun 31.000 dekarı çayır ve meralardan oluĢmaktadır. Köyün %79.5‘i meralarla kaplıdır. Mera alanlarının bu kadar geniĢ yer kaplamasında arazinin tarım yapılamayacak kadar eğimli olmasının, erozyon nedeniyle kalın toprak örtüsünün bulunmayıĢının etkisi büyüktür. Köyde kuru tarım hâkim olmakla birlikte Gövelek Gölünün de bulunduğu Gövelek düzünde sulu tarım yapılmaktadır (Anonim, 2015b). Çıplak alanların dağılıĢında topografik yapının etkisi ön plana çıkmaktadır. Sırtların uzanıĢı ile çıplak alanların dağılıĢı arasında tam bir paralellik söz konusudur. Bu alanlarda eğim derecelerinin yüksek olmasına bağlı olarak erozyon nedeniyle yüzey toprağı aĢınarak yüzeye çıplak kayalık alanlar çıkmıĢtır. Eğimin 15–30º ve yüksekliğin 2000–2400 m olduğu sahalar yoğun olarak görüldüğü yerlerdir. Bostaniçi ile Gövelek Gölü arasında heyelan alanları yaygındır (Duman, 2011). Köyün geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Genellikle küçükbaĢ hayvan beslenmektedir. Hayvanlar yaz döneminde daha serin olan yüksek rakımlı yaylaya çıkarılmaktadır. Köyün büyük baĢ hayvan varlığı 264, küçükbaĢ hayvan varlığı ise 9000‘dir. Tarla tarımı olarak da genellikle yem bitkileri ve buğday tarımı yapılmaktadır. Gövelek köyünde 2014 itibari ile 4600 da buğday, 820 da yonca ve korunga üretimi yapılmaktadır (Anonim, 2015b). Yöntem ÇalıĢma yapılan Gövelek köyüne ait meralar Van-Gövelek yolu boyunca merayı temsil ettiği düĢünülen dört bölgede yapılmıĢtır. Botanik kompozisyon tespitinde Lup yöntemi kullanılmıĢtır. Gençkan, (1985)‘in bildirdiği yöntemde küçük değiĢiklik yapılarak, toprak seviyesi üzerinde, 25 m uzunluğunda ve belirli doğrultudaki bir hat üzerinde her 25 cm de bir defa olmak lup çubuğunun ucunda bulunan 2 cm çapındaki daire içerisine giren türler kaydedilmiĢtir. Yere yatay olarak uygulanan lup ile vejetasyon incelenmiĢ daha sonra familyalarına göre ayrılarak botanik kompozisyon tespit edilmiĢtir. Hat üzerinde kalan boĢ alanlar sayılmıĢ ve bunların dıĢında kalan kısımlar bitki ile kaplı alan olarak belirlenmiĢtir. Ayrıca toplam alanda her türe ait frekans değerleri saptanmıĢtır. Mera durumunu belirlemek için Gençkan, (1985), Anonim, (2008) ve Bilgin, (2010)‘dan yararlanılmıĢtır. 616 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Çizelge 1. ÇalıĢmanın yapıldığı alanlara ait bilgiler. Yapılan çalıĢma Koordinat Yükseklik (m) Lup 1 38 32 56N 43 34 24E 2317 Lup 2 38 32 17N 43 35 27E 2319 Lup 3 38 32 44N 43 35 24E 2336 Lup 4 38 32 55N 43 33 21E 2310 BULGULAR VE TARTIġMA Botanik Kompozisyon Van ili Ġpekyolu ilçesine bağlı Gövelek köyüne ait doğal meralarda teĢhis edilen bitkiler Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Bu mera alanlarında 21 familyaya ait 58 cins 77 türün varlığı saptanmıĢtır. Gövelek köyü meralarında yapılan floristik araĢtırmada en fazla Asteraceae, Fabaceae, Poaceae ve Lamiaceae familyalarına ait bitki türlerine rastlanmıĢtır. En az bitki türlerine rastlanılan familyalar Apiaceae, Caryophyllaceae ve Rubiaceae‟dır. Scrophulariaceae, Asparagaceae, Brassicaceae, Campanulaceae, Papaveraceae, Plantaginaceae, Plumbaginaceae, Ranunculaceae, Rosaceae, Cistaceae, Dipsacaceae, Euphorbiaceae ve Hypericaceae familyalarına ait birer bitki örneğine rastlanmıĢtır. Çizelge 2. Gövelek köyü meralarında saptanan taksonlar ve frekansları Familya Tür Fabaceae *Astragalus adunciformis Boiss. *Astragalus cinereus Willd. *Astragalus eriocephalus Wılld. subsp. Eriocephalus W. *Astragalus hirticalyx Boiss. & Kotschy *Astragalus jodostachys Boiss. & Buhse Onobrychis transcaucasica Grossh. *Securigera orientalis L.subsp. orientalis Trifolium montanum L.subsp. humboldtianum Vicia cracca L. subsp. cracca Vicia peregrina L. Vicia villosa L.subsp. villosa Poaceae Bromus armenus Boiss *Bromus danthoniae Trin. *Bromus japonicus Thunb. *Bromus japonicus Thunb. subsp. Anatolicus *Bromus tectorum L. Dactylis glomerata L. Festuca oreophila Markgr.& Dannenb. Hordeum violaceum Boiss. & Huet Poa bulbosa L. Stipa pulcherrima C. Koch. subsp. Epilosa *Taenitarum caput-medusae (L.)Nevskisubsp. Crinitum *Ġstilacı türler; ** Frekans oranları %1‘in altında olan türler 617 Frekans (%) 1.36 1.36 2.48 ** 3.47 ** ** ** ** ** 1.36 ** ** ** 2.23 ** 1.49 6.44 8.54 3.71 ** 4.08 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Çizelge 2. Gövelek köyü meralarında saptanan taksonlar ve frekansları (devamı) Familya Tür Asteraceae *Achillea biebersteinii Afan. *Achillea nobilis L. subsp. Kurdica Hub.-Mor *Achillea vermicularis Trin. *Anthemis tinctoria L. var. Tinctoria L. *Artemisia incana L. *Crepis sancta L. *Centaurea persica Boiss *Centaurea spectabilis Fisch.& Mey. *Chardinia orientalis L. *Cirsium arvense L. Scop subsp. Arvense *Echinops pungens Trautv. *Inula montbretiana DC. *Scorzonera latifolia (Fisch.& Mey.) DC *Scorzonera incisa DC. *Senecio doriiformis DC. subsp. Doriiformis DC. *Klasea radiata subsp. bieeberstiniana Grossh *Tragopogon pratensis L. *Xeranthemum annuum L. Apiaceae *Bunium microcarpum (Boiss.)Freyn subsp. bourgaei Boiss. *Eryngium billardierei F. Delaroche. *Falcaria vulgaris Bernh. *Ferula haussknechtii Wolff ExRech. Fıl. *Grammosciadium macrodon Boiss. *Pimpinella tragium Vill. subsp. lithophila Schischkin *Prangos ferulacea (L.) Lamiaceae *Acinos rotundifolius Pers. *Phlomis armeniaca Willd. *Phlomis pungens Willd. *Salvia multicaulis Vahl. *Salvia odontochlamys Hedge *Nepeta betonicifolia C. A. Meyer *Teucrium orientale L. var. Orientale *Teucrium orientale var. Puberulens *Thymus kotschyanus var. Glabrescens *Thymus kotschyanus var. kotschyanus Caryophyllaceae *Arenaria blepharophylla Boiss. var. blepharophylla Boiss. Arenaria gypsophiloides L. *Minuartia hamata (Hausskn.)Mattf. Caryophyllaceae *Silene lasiantha Koch Rubiaceae *Cruciata taurica (Pallasex Willd.) Ehrend. *Galium consanguineum Boiss. *Galium subvelutinum (Dc.) C. Koch Scrophulariaceae *Veronica orientalis Miller. subsp. Orientalis Asparagaceae *Ornithogalum narbonense L. Brassicaceae *Alyssum minus (L.) Rothm. var. minus Campanulaceae *Campanula glomerata L. Papaveraceae *Papaver orientale L. *Ġstilacı türler; ** Frekans oranları %1‘in altında olan türler 618 Frekans (%) ** 1.49 1.24 ** ** 2.23 ** ** 1.24 ** ** ** ** ** ** 1.11 ** 2.10 ** 5.20 ** 4.70 ** ** 4.08 3.34 ** ** ** ** 1.24 ** ** ** 1.24 ** ** ** ** ** 3.09 1.24 ** ** ** ** ** IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Çizelge 2. Gövelek köyü meralarında saptanan taksonlar ve frekansları (devamı) Familya Tür Plantaginaceae Plantago lanceolata L. Plumbaginaceae *Acantholimon bracteatum (Boiss) var. capitatum Ranunculaceae *Thalictrum flavum L. Rosaceae *Potentilla inclinata Vill. Cistaceae *Helianthemum ledifolium (L.) Mıller var. ledifolium Dipsacaceae Cephalaria microcephala Boiss. Euphorbiaceae *Euphorbia virgata Waldst. & Kit. Hypericaceae *Hypericum scabrum L. *Ġstilacı türler; ** Frekans oranları %1‘in altında olan türler Frekans(%) ** 3.84 ** ** 1.61 ** ** ** Gövelek köyü meralarında saptanan bitki türlerinin frekansları Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Gövelek köyü mera alanlarında en fazla sayıda rastlanılan bitki türleri Hordeum violaceum % 8.54, Festuca oreophila % 6.44, Eryngium billardierei % 5.20 olarak tespit edilmiĢtir. ÇalıĢma yapılan mera alanında bitki ile kaplı alan % 85.71 ile %100 arasında değiĢmiĢtir (Çizelge 3). ÇalıĢılan alanların ortalama olarak % 92.63 oranında bitki ile kaplı olduğu belirlenmiĢtir. Çıplak alan % 0-14.29 arasında ortalama % 7.37, çalı ile kaplı alan ise belirlenememiĢtir. Bulgularımız Buzuk ve ark. (2009) ile BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun bulgularıyla genel bir uyum içerisindedir. Bitki ile kaplı alan, Bakır ve Açıkgöz (1976), GökkuĢ ve ark. (1993), Koç ve GökkuĢ (1994), Yılmaz ve ark. (1999), Terzioğlu ve Yalvaç (2004)‘ın bulgularından daha yüksek bulunmuĢtur. Bulguların diğer çalıĢmalardan daha yüksek oranda bitki ile kaplı olmasının çalıĢılan bölgelerin farklılığından kaynaklandığı düĢünülmektedir. Ayrıca Gövelek köyü meralarında çalıĢılan iki bölgenin etrafının kısmen tarlaya çevrilmesinden dolayı hayvanların buraya girememesi sonucunda ağır bir otlatma baskısının oluĢmadığı ve bitkiyle kaplı alanın yüksek olduğu düĢünülmektedir. Çizelge 3. Gövelek köyü meralarının bitki ile kaplı alanları (%) 1. Ölçüm 2. Ölçüm 3. Ölçüm Bitki ile kaplı alan Çıplak alan 100 - 98.68 1.32 86.13 13.87 4. Ölçüm Ortalama 85.71 14.29 92.63 7.37 ÇalıĢma alanı meralarında botanik kompozisyonunda; % 11.91 Fabaceae, % 26.67 Poaceae ve % 53.62 diğer familyalardan bitkiler saptanmıĢtır(Çizelge 4). Poaceae ve Fabaceae oranının diğer familyaların yarısına yakın ve Poaceae familyasına ait türlerin Fabaceae familyasının iki misli oranında bulunduğu belirlenmiĢtir. Van ilinin farklı köylerinde bulgularımız çalıĢan Yılmaz ve ark. (1999)‘nın bulgularıyla yakınlık göstermektedir. Yine çalıĢmamızda Van ilinin farklı meralarında çalıĢan Buzuk ve ark. (2009)‘nın saptadıkları Poaceae oranlarına, BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun saptadıkları Fabaceae oranına yakın sonuçlar elde edilmiĢtir. Familya oranları Deveci ve Andiç (1992), Kıran (1993), Terzioğlu ve Yalvaç (2004)‘ın bulgularından farklı olarak bulunmuĢtur. Van iline yakın iklim koĢullarına sahip Erzurum ilinde çalıĢan Koç ve GökkuĢ (1994)‘un saptadıkları Fabaceae oranı ile yakın sonuçlar elde edilirken, Tosun (1968), GökkuĢ ve ark. (1993) ve Zengin ve Güncan (1996)‘nın bildirdiklerinden farklı oranlarda botanik kompozisyon tespit edilmiĢtir. Bulguların diğer çalıĢmalardan farklı olmasının çalıĢmanın yapıldığı bölgenin ve otlatma baskısının farklılığından kaynaklandığı düĢünülmektedir. Nitekim Van ili meralarında çalıĢan Yılmaz ve ark. (1999) ağır ve hafif otlatılan kesimlerde farklı oranlarda botanik kompozisyon elde etmiĢlerdir. Yine birbirine yakın farklı köylerdeki meralarda Buzuk ve ark. (2009) botanik kompozisyonda iki ve üç misline kadar farklı oranlarda Fabaceae ve Poaceae oranları elde etmiĢlerdir. Çizelge 4. Gövelek köyü meralarında saptanan familya oranları (%) Familyalar 1. Ölçüm 2. Ölçüm 3. Ölçüm 4. Ölçüm Ortalama Baklagil Buğdaygil Diğer 11.91 26.67 53.62 9.67 2.25 6.08 12.28 29.39 57.02 10.40 43.93 30.06 619 15.31 5.10 65.31 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Mera Durumu Lup yöntemi ile elde edilen ve frekansları sonucunda oranları tespit edilen mera durumuna göre azalıcı, çoğalıcı ve istilacı bitki oranı sırasıyla %4.34, 21.16 ve 74.50‘dir (Çizelge 5). Hayvanlar tarafından yenen iyi cins bitkiler oranı %25.5‘dir. Bulgular, BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun bulgularıyla benzerlik göstermektedir. Elde edilen bulgular neticesinde, Deveci ve Andiç (1992), Koç ve GökkuĢ (1994), Özgökçe ve ark. (2004), Buzuk ve ark. (2009), BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun bildirdiği gibi meralar üzerindeki yoğun baskı nedeniyle iyi cins yem bitkilerinin azaldığı, zehirli ve istilacı bitkilerin çoğaldığı Ģeklindeki bildirimleriyle uyum içerisindedir. Çizelge 5. Gövelek köyü meralarındaki azalıcı, çoğalıcı, istilacı türlerin sayısı ve oranları Türler Adet % Azalıcı Çoğalıcı Ġstilacı 6 7 64 4.34 21.16 74.50 Toplam 77 100 Mera vejetasyonunda 77 tür bitkiden sadece 13 tanesinin azalıcı ve çoğalıcı bitki olarak tanımlanan iyi cins türler olması ve oranının da düĢük düzeylerde olması dikkat çekmektedir. Gövelek köyü meralarında, Bromus armenus, Dactylis glomerata, Onobrychis transcaucasica, Trifolium montanum subsp. humboldtianum, Vicia cracca subsp. cracca,Vicia villosa subsp. villosa azalıcı türler tespit edilmiĢtir. Çoğalıcı türler olarak da Gövelek köyü meralarında, Arenaria gypsophiloides, Cephalaria microcephala, Festuca oreophila, Hordeum violaceum, Plantago lanceolata, Poa bulbosa, Stipa pulcherrima subsp. epilosa türleri tespit edilmiĢtir. Geriye kalan 64 tür istilacı olarak tespit edilmiĢtir. SONUÇ Van ili Gövelek köyü meralarında 2014 yılında botanik kompozisyonunun belirlenmesi çalıĢması yapılmıĢtır. Lup metoduyla belirlenen kompozisyon sonucunda, %26.67 Poaceae, %11.91 Fabaceae ve %53.62 diğer familyalardan bitkiler saptanmıĢtır ve mera alanının % 91.56 oranında bitki ile kaplı alan olduğu belirlenmiĢtir. Poacea familyasına ait olan ve hayvanların severek yediği Bromus armenus, Dactylis glomerata, Festuca oreophila, Hordeum violaceum, Poa bulbosa, Stipa pulcherrima subsp. Epilosa türlerine; Fabaceae familyasına ait olan ve hayvanların severek yediği Onobrychis transcaucasica, Trifolium montanum subsp. humboldtianum, Vicia cracca subsp. cracca, Vicia villosa subsp. Villosa ve diğer familyalardan Arenaria gypsophiloides, Cephalaria microcephala türlerine rastlanılmıĢtır. Diğer familyalara ait istilacı Eryngium billardierei. Ferula haussknechtii gibi türler oransal olarak fazla bulunurken, zehirli Hypericum scabrum türüne de rastlanmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda Gövelek köyü meralarında yoğun baskı altında azalıcı türler yerine istilacı türlerin daha fazla oranda olduğu, iyi cins bitkilerin % 25.5 oranında bulunduğu, meranın zayıf mera sınıfında olduğu, meraların düzeltilmesinin amenajman ilkeleri uygulanması yanında mera ıslah çalıĢmalarının da uygulanması ile mümkün olabileceği düĢünülmektedir. REFERANSLAR Anonim, (2008). Türkiye‟nin Çayır ve Mera Bitkileri. Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve GeliĢtirme Genel Müdürlüğü. Anonim, (2014). Van Meteoroloji Bölge Kayıtları, Van. Anonim, (2015a). Van Tarım İl Müdürlüğü Brifing Kayıtları, Van. Anonim, (2015b). İpekyolu İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü kayıtları, Van. Avcıoğlu, R. (2012). Türkiye Meraları ve Mera Kanununun Getirdikleri. Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi 5(1): 24-32. 620 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Bakır, Ö., ve Açıkgöz, E. (1976). Yurdumuzda Yem Bitkileri, Çayır-Mera Tarımının Bugünkü Durumu, Geliştirme Olanakları Ve Bu Konuda Yapılan Araştırmalar. Çayır-Mera Ve Zootekni AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, No:61, Ankara. BeyiĢ, M. E., ve Sabancı C. O. (2011). Van Ġli GevaĢ Ġlçesi meralarının botanik kompozisyonları ve ot verimleri üzerine bir araĢtırma. Türkiye IX. Tarla Bitkileri Kongresi. Poster Bildiriler. (pp. 2009-2013). Bursa. Bilgin, F. (2010). Artvin Ardanuç-Aydın Köyü Yaylası Mera Vejetasyonu İle Bazı Toprak Özelliklerinin Yükseltiye Göre Değişiminin İrdelenmesi, (yüksek lisans tezi). Artvin Çoruh Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Orman Mühendisliği Anabilim Dalı, Artvin. Buzuk, G., Sabancı, C. O., ve ErtuĢ, M. M. (2009). Van Ġli Çaldıran Ġlçesi meralarının botanik kompozisyonları ve ot verimleri üzerine bir araĢtırma. Türkiye VIII. Tarla Bitkileri Kongresi. Poster Bildiriler, Hatay. Deveci, M., ve Andiç, C. (1992). Van yöresi doğal çayır mera vejetasyonunun ekolojik ve fitososyolojik yönden incelenmesi üzerine araĢtırmalar. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 1(2):147-174. Duman, N. 2011. Erçek Gölü Yakın Çevresinin Fiziki Coğrafyası, (doktora tezi). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Ankara. Gençkan, M. S. (1985). Çayır-Mera Kültürü Amenajmanı Islahı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. No. 483. GökkuĢ, A., Avcı, M., Aydın, A., Mermer, A., ve UlutaĢ, Z. (1993). Yükseklik Eğim ve Yöneyin Mera Vejetasyonlarına Etkileri. Tarım Orman KöyiĢleri Bakanlığı Doğu Anadolu Tarımsal AraĢtırma Enstitüsü, Yayın No: 13, A.Ü. Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi, Erzurum. Kıran, A. (1993). Van Ekolojik Şartlarında Azot Ve Fosforlu Gübrelemenin Tabii Meranın Kuru Ot İle Ham Protein Verimine ve Otun Bazı Kimyasal Özelliklerine Etkisi Üzerinde Bir Araştırma (yüksek lisans tezi). Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarla Bitkileri Anabilim Dalı, Van, Koç, A., ve GökkuĢ, A. (1994). Güzelyurt Köyü mera vejetasyonunun botanik kompozisyonu ve toprağı kaplama alanı ile bırakılacak en uygun anız yüksekliğinin belirlenmesi. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 18(6): 495-500. Özgökçe, F., Akdeniz, H., ve Keskin. Ġ. B. (2004). Van doğal meralarında bulunan bazı önemli baklagil (Fabaceae) taksonları ve bunların botanik özellikleri. XVII. Ulusal Biyoloji Kongresi. (pp.201-206). Adana. Sabancı, C. O., Baytekin, H., Balabanlı, C., ve Acar, Z. (2010). Yem bitkileri üretiminin arttırılması olanakları. Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi. Vol.1. pp.(343-360). Ankara, Terzioğlu, Ö., ve Yalvaç, N. (2004). Van yöresi doğal meralarında otlatmaya baĢlama zamanı, kuru ot verimi ve botanik kompozisyonun belirlenmesi üzerine bir araĢtırma. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 14(1):23-26. Tosun, F. (1968). Doğu Anadolu kıraç meralarının ıslahında uygulanabilecek teknik metodların tespiti üzerine bir araĢtırma. Zirai Araştırma Enstitüsü Araştırma Bülteni, Yayın No: 29, Ankara. Tükel, T. (1981). Ulukışla‟da Korunan Tipik Bir Dağ Merası İle Eş Orta Malı Meraların Bitki Örtüsü ve Verim Güçlerinin Saptanması Üzerine Araştırmalar (doçentlik tezi). Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Adana. Yılmaz, Ġ., Terzioğlu, Ö., Hakkı, A., Bilal, K., ve Özgökçe, F. (1999). Ağır ve nispeten hafif otlatılan bir meranın bitki örtüler ile kuru ot verimlerinin incelenmesi üzerine bir araĢtırma. Türkiye 3. Tarla Bitkileri Kongresi. (pp. 23-28). Adana Zengin, H., ve Güncan, A. (1996). Erzurum ve AĢkale çayırlarında bulunan bitkiler, bunların yoğunlukları ve rastlama sıklıkları üzerine araĢtırmalar. Türkiye 3. Çayır Mera ve Yem Bitkileri Kongresi, (pp. 82-89) Erzurum. 621 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Hepatoprotective Potential of Giant Fennel ( Ferula communis) Extract on Carbon Tetrachloride-Induced Hepatotoxicity and Oxidative Damage in Rats Gulsah Yıldız Deniz* Ataturk University, Turkey Esra Laloglu Ataturk University, Turkey Mesut Deniz Ataturk University, Turkey Hayrunnisa Nadaroglu Ataturk University, Turkey Abstract Giant fennel ( Ferula communis) has various uses in traditional medicine. However, the hepatoprotective effect of F. communis has not been investigated yet. The aim of our study was to investigate the hepatoprotective effects of F. communis extract against carbon tetrachloride (CCI4) induced liver damage. The study was conducted in rats as seven groups. Two different concentrations of F. communis extract (150 and 300 mg/kg/day) were given by intraperitoneal (ip) injection for eight weeks. The liver damage was developed by the injection of CCI4 dissolved in soybean oil (1 mL/kg/twice a week, ip). The protective effect of F. communis was monitored by aspartate transaminase (AST) and alanine transaminase (ALT), gamma-glutamyltransferase (GGT) activities, and the activity of antioxidant enzymes as superoxide dismutase (SOD) and glutathione peroxidase (GPx) was established in the liver. Histological and immunohistochemical changes of liver tissue were evaluated by using Haematoxylen-Eosin (H&E), cysteine-dependent aspartate-directed proteases 3 (Caspase-3) and 8hydroxydeoxyguanosine (8-OhdG) methods. The results were compared with the CCI4 treated and untreated groups. In conclusion, our findings demonstrate the potential of F. communis in the attenuation of ex vivo and in vivo hepatotoxicity and oxidative damage. This further suggests its therapeutic value in various liver diseases. Key words: Carbon tetrachloride, Ferula communis, Liver, Antioxidant enzymes 1. Introduction Ferula communis L., subsp. communis, namely giant fennel, has extensively been used in traditional medicine for a wide range of ailments. Fresh plant materials, crude extracts and isolated components of F. communis showed a wide spectrum of in vitro and in vivo pharmacological properties including antidiabetic, antimicrobial, antiproliferative, and cytotoxic activities (Akaberi, 2015:1050). It is used for skin diseases, rheumatism, craks in feet, helminthic diseases, pains in the joints, female sterility, hysteria and dysentery (Faraj, 2005:122). The most important characteristic of f. communis is the capacity to synthesize 4-hydroxycomarins. 4hydroxycomarin anticoagulans are know, on the other hand, to be used for the treatment and management of tromboembolic-disease in humans. In the past few years, coumarins received much attention for their diverse bioactivities (Borges et al., 2005:887) Some coumarins from natural sources have been also used as therapeutic agents in humans (Mueller, 2004:23). Two chemotypes of F. communis L. have been characterized with different biological effects. Poisonous chemotype contain mainly prenyl coumarins such as ferulenol (Iranshahi et al., 2003:431) and related compounds that are responsible for ferulosis (a lethal haemorrhagic disorder which mainly affects goats, sheep, cattle and horses) and its toxicity. Ferulenol has a dual effect on mitochondrial functions depending on concentration. At low concentrations, ferulenol inhibited ATP synthesis, while it did not have any 622 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA effect on mitochondrial respiration. In contrast, at higher concentrations, ferulenol inhibited oxygen consumption. This data showed that ferulenol, and F. communis chemotype containing ferulenol, might exert their toxicity via other mechanisms including mitochondrial dysfunction (Lahouel et al., 2007:355). The other chemotype is non‐poisonous and contains daucane esters (Appendino et al., 1988:3619, Fraigui et al., 2002:5). In the most severe cases, drug-induced liver injury can require liver transplantation or lead to the death of the patient (Björnsson, 2009:357). Epidemiological and laboratory findings reveal that foods containing antioxidants delay the progress of liver disease probably due to prevention or neutralization of detrimental effects of free radicals (antioksidanlarla alakalı makale kaynak). Currently, there is a real need for effective therapeutic agents, especially natural products with a minimal incidence of toxic effects. Therefore; it seems that F. communis extract can have positive effect on Carbon Tetrachloride-Induced hepatotoxicity and oxidative damage in rats. The liver is the body‘s largest gland. It is a vital organ that supports nearly every other organ in the body in some facet. Major functions of the liver include carbohydrate, protein, and fat metabolism as well as secretion of bile, and the storage and detoxification of several drugs and xenobiotics (Arbab et al., 2016:60). Many chemicals, drugs, xenobiotics, and infections induce hepatic oxidative and functional disturbances (Kamal et al., 2016:16). Carbon tetrachloride (CCl4) is a hepatotoxic agent that is widely used to induce liver injury in experimental animals in order to evaluate the antioxidant properties of possible hepatoprotective agents (Pinto et al., 2012:3405). Furthermore, CCl 4 is able to increase lipid peroxidation on the cell membrane and alter enzyme activity, thereby inducing hepatic injury and necrosis (Weber LW,). The liver injury may be prevented or treated by blocking or retarding the process of oxidative stress and inflammation (Lin et al., 2012:3413). Natural products from traditional herbal medicine, have been attracted much attentions as effective and safe alternative treatments for liver diseases (Ma et al. 2009:872). In the light of these considerations in the literature, our study was designed to investigate the possible hepatoprotective effect of F. Communis on CCl4-induced hepatotoxicity in rat. We also determine the in vivo antioksidant activity of F. Communis. 2. Materials and methods Experimental animals Forty nine adult male Spraque-Dawley rats (weighing 300–340 g) obtained from Medical Experimental Application and Research Center, Ataturk University, were used. Animals were housed inside polycarbonate cages in an air-conditioned room (22 ºC± 2 ºC) with 12-h light–dark cycle. Standard rat feed and water were provided ad libitum. The rats were allowed to acclimatize to the laboratory environment for 7 days before the start of the experiment. Liver damage was induced by intraperitoneal injection of % 30 CCI4 diluted with soybean oil at a dose of 1 mL per 100 g of body weight twice a week for eight week. All procedures were performed in conformity with the Institutional Ethical Committee for Animal Care and Use at Ataturk University (protocol number: 36643897-175/14) and the Guide for the Care and Use of Laboratory Animals. The Preparation of Lyophilized Water and Alcohol Extracts of Giant fennel ( F.communis) F.communis was collected from Erzurum, during the summer of 2013. The plant was identified and authenticated by experts from Botanical Department (Ataturk University, Erzurum, TURKEY). Identified samples were air-dried. 100 g F.communis was weighted and splitted with blender device for each treatment. Then, samples were divided into two parts. In the first part, 100 mL-purified water was added to the splitted sample. It was extracted at the room temperature for a night. Then, it was filtered and the operation was repeated. After the extracts were combined, they were filtered into filtre paper, then the filtrates were taken to ballons, and frozen in deepfreeze. The frozen extracts were lyophilized under the pressure of 50 mm-Hg until it dried in lyophilizer. After alcohol was added to the second part of splitted black mulberry cells, extracted, and it was filtred and removed by evaporator dissolver. Extracts were incubated at 4 oC until use. 623 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Experimental groups The rats were randomly divided into seven groups of seven animals per each. Treatment was carried out according to following groups for eight weeks: Group I (control group) received physiological saline solution Group II (Soybean oil control group) received i.p. injection of soybean oil without CCl 4 (1 mg/kg body weight, twice a week for eight weeks; Group III (hepatotoxic group) received i.p. injection of 30 % CCl4 mixed with soybean oil (1 mL/kg body weight); Groups IV–V (the extract groups) received F. communis extract at doses of 150 and 300 mg/kg. Groups VI–VII (the extract groups) received CCl4 plus F.communis extract at doses of 150 and 300 mg/kg. Sampling harvesting At the end of 8th week, the rats were anesthetized with ether. Blood sample was collected from interior vena cava, centrifuged at 3000 r/min × 30 min at 4 °C after 3 h and the serum was kept at −70 °C for liver function tests. The livers tissue were immediately removed, washed by cold ice saline, dried by filter paper, and weighed in the wet state. Liver tissue specimens were taken from the right lobe of the liver of each rat, fixed in 10% phosphate-buffered formaldehyde, routinely processed and blocked into paraffin for detecting collagen content by biochemical methods and image analysis, while others were snap-frozen in liquid nitrogen and stored at −70 °C. Biochemical analysis Blood samples from animals were collected in gel-activated tubes for the assessment of specific liver markers. The gel-activated tubes were allowed to clot, then centrifuged at 4000 × g for 10 min at 4°C. The serum samples were collected for measuring liver markers, alanine aminotransferase (ALT), aspartate aminotransferase (AST), γ-glutamyltransferase [(γ-glutamyl)- peptide: amino acid γglutamyltransferase (GGT)] and total bilirubin (T-BIL) (commercial kits on a Beckman Coulter AU5811 device, Japan). Determination of Glutathione Peroxidase Activity The tissue was homogenized in 5-10 mL cold buffer (50 mM Tris-HCl, pH 7.5, 5 mM EDTA and 1 mM DTT (Dithiothreitol) )per tissue. Then, it was centrifuged at 10000 × g for 15 minutes, at 4°C. The supernatant was removed after centrifugation. The serum was removed. The GPx activity was measured in liver tissue. The GPx activity was determined via Cayman‘s GPx assay kit (Cayman Chemical Co., Cat No. 703102 Ann Arbor, MI, USA) in Elisa Microplate Reader (Bio-Tek PowerWave XS, USA). The GPx activity was measured indirectly by a coupled reaction with glutathione reductase. The oxidized glutathione was produced upon reduction of hydroperoxide by GPx. The results were expressed as units per mg protein (U/mg) tissue, for liver tissue. The dynamic range of the assay is only limited by the accuracy of the absorbance measurement. Determination of Superoxide Dismutase Activity The tissue was homogenized at 16000 rpm on ice, in HEPES buffer (20 mM, pH 7.2). The mixture was centrifuged at 1500 × g for 5 minutes, at 4°C. The supernatant was removed. Serum should be diluted 1:5 with sample buffer. The SOD activity was measured in the supernatant. The SOD was determined via Cayman‘s Superoxide Dismutase assay kit (Cayman Chemical Co., Cat No.706002 Ann Arbor, MI, USA) in Elisa Microplate Reader (Bio-Tek PowerWave XS, USA). The detection of superoxide radicals were generated by xanthine oxidase and hypoxanthine. One unit of SOD is defined as the amount of enzyme required to exhibit 50% dismutation of the superoxide radical. The SOD activity was measured using the linear regression equation from the standard curve. The results were expressed as units per mg protein (U/mg) tissue, for liver tissue. 624 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Measuring the amount of tissue protein Protein was determined in the liver homogenate, using a kit supplied by Cayman (Cat. No. 704002 Cayman, USA) according to the manufacturer‘s instructions. Results were expressed as mg per millilitre liver homogenate. Histological observation Rat livers were carefully isolated and fixed with 10 % formalin solution for 24 h. Fixed tissues were dehydrated and embedded in paraffin and then cut into 5μm sections with a Leica RM2135 (Leica, Bensheim, Germany) for staining. Sections were stained with Hematoxylineosin staining (HE) to observe liver injury. The pathological changes were assessed and photographed with a light microscope (Nicon Eclipse E600, Olympus) at 10 and 20 magnifications and photographed. Immunohistochemical examination of the liver Immunohistochemical staining for Caspase-3 and 8-OhDG proteins were performed by an automated method on the VENTANA BenchMark GX System (Ventana Medical Systems) with an ultraView Universal DAB Detection Kit on 4-µ sections from a representative block in each rat. After deparaffinization to water, the antigenic determinant sites for Caspase-3and 8-OhDG, were unmasked in citrate buffer with steam for 60 min. The primary antibody Caspase-3 (Abcam-Ab4051) was used at a dilution of 1:1000 for 32 min at 37°C and 8-OhDG (Santa Cruz sc-393871) was used at a dilution of 1:300 for 32 min at 37°C. The slides were then incubated with the diluted antibody, followed by application of Ultraview Universal DAB detection kit (Ventana Medical Systems). DAB was used as a chromogen and hematoxylin as a counterstain. The specificity of staining was confirmed by the inclusion of negative control slides processed in the absence of primary antibody on tissue from the same animal. Statistical Analysis Data recording and analysis was performed on ―SPSS 20.0 for Windows‖ (SPSS Inc., IL, USA) software. Descriptive data were expressed as mean±standard deviation .Compatibility with normal distribution of SOD and GPx liver homogenate levels and serum AST, ALT, GGT ve total bilirubin results was assessed using the Kolmogorov-Smirnov test. Since all results were normally distributed, comparisons of them among the groups was performed using parametric one-way ANOVA, while degree of significance of differences between groups was determined using the post hoc LSD test. Correlations between results were assessed using Pearson correlation analysis. P<0.05 was regarded as significant. 3.Result Effect on body weight Body weight of each rat was recorded every day during the experiment, and changes were noted for all groups. Administration of CCl4 and treatment with CCl4 intoxicated group with F. communis not alter the weight of rats (Table 1). 625 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Table.1. Treatment Body weights (g) Initial day Sacrifice day Control (n=7) 231±22 373±22 SOC (n=7) 238± 17 389±28 FC-150 (n=7) 245±18 385±30 FC-300 (n=7) 249±22 391±33 CCI4 (n=7) 269±21 355±12 CCI4+MN-150 (n=7) 270±24 341±13 CCI4+MN-300 (n=7) 271±24 336±17 Mean± standard deviation (n=7 number). Signific ant difference; p≤0.05 Differences (∆, %) 142 g, 61% 151 g, 63% 140 g, 57% 147 g, 57% 86 g, 31% 71 g, 26% 65 g, 23% Effect on biochemical parameter of liver functions As shown in Table 2, i.p. injection of CCl4 significantly (p<0.001) increased the serum levels of ALT, AST and GGT in toxic group, compared to the control group. R. canina fruit extract at doses of 150 and 300 mg/kg markedly inhibited the CCl4-induced liver injury according AST, ALT and GGT (p<0.01, p<0.001, respectively). The extract also increased the serum levels of T- Bil at the indicated doses compared to the toxic group, although this effect was statistically signific ant only at the dose of 150 mg/kg (p<0.001). Table 2. Effect of F.communis on serum biochemical parameters Treatment AST U/L ALT U/L GGT U/L Control 44.64± 0.86 SOC 41.36± 0.57 FC-150 37.21± 0.79 FC-300 39.82± 0.54 CCI4 138.48± 0.43 CCI4+FC-150 57.49± 0.58 CCI4+FC-300 65.14± 0.56 Values are mean ± SD (n=7). 15.96 ± 0.34 14.03± 0.45 11.12± 0.75 13.19± 0.54 55.38± 0.86 18.29± 0.75 20.09± 0.34 6.33±0.36 5.4±0.56 5.08±0.32 5.25±0.82 40.23±0.56 27.26±0.73 32.53±0.90 T- Bil mg/dL P 2.7±0.24 2.63±0.32 2.55±0.14 2.51±0.13 4.83±0.45 3.30±0.11 3,77±0.22 <0.05 <0.05 <0.05 <0.05 <0.05 <0.05 <0.05 Effect of F. communis extract on the levels of liver antioxidant enzymes CCI4 treatment caused significant (p<0.001) decreases in the activities of SOD and GPx and level in liver tissue when compared with control group (Table 3). Pre-treatment with F.communis extract (150 – 300 mg/kg) resulted in a significant (p< 0.05–0.001) increase in the activities of SOD and GPx level. CCL4 treated animals also showed a significant (p< 0.001) increase in antioxidant enzymes (SOD and GPx) and GSH levels compared to control rats (Table 3). Treating the CCI4 treatment group with low and high dose M. nigra significantly (p<0.05) increased the levels of GPx compared to CCl4 group (p=0.003, p=0.0001) and induced the survival of hepatocytes. Table 3. Effect of F.communis on hepatic antioxidant profile in rat Treatment SOD U/mg protein GPx U/mg protein Control SOC FC-150 FC-300 CCI4 CCI4+FC-150 CCI4+FC-300 30.51± 0.76 33.61± 1.34 52.59± 2.34 47.81± 1.65 16.22± 2.95 42.78± 1.33 37.76± 1.41 70.82 ± 3.66 73.26± 2.26 90.36± 0.88 85.43± 1.24 55.83± 2.06 80.93± 0.81 76.74± 1.09 626 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Pathological Changes of the Liver Tissues As illustrated in Fig.1, histological assessment of the liver sections revealed that injection of CCl 4 induced pathological changes such as loss of cellular boundaries, congestion in central vein, destroyed lobular structure and lymphocyte infiltration (figure 1D). Treatment of the animals with F.communis at doses of 150 and 300 mg/kg reversed the hepatic damage induced by CCl4 towards normal ( figure 1E and 1F). However, the extract of F.communis at dose of 300 mg/kg did not show a considerable protective effect on the pathological changes induced by CCI4 (figure 1F). Moreover, administration of the extract alone (300 mg/kg) did not produce any liver damage compared to control group (figure 1C). Fig.1. Representive photographs from the liver showing the protective effect of F. communis on CCI4 induced hepatic injury in rats. (A) Control, (B) FC-150, (D) FC-300, (E) CCI4, (F) CCI4+FC-150, (G) CCI4+FC-300; (original magnification ×10). immunohistochemical staining caspase-3 and 8-OHdG in the livers Representative photographs from one of seven different tissue samples are shown (figure 2). Caspase 3 activation, a marker of the apoptotic protease cascade, was measured by western blotting, qPCR and immunohistochemistry. We labeled the cells expressing these activated caspases using immunohistochemistry on thin sections of tissue taken from control, CCI4, CCI4+FC-150 and CCI4+FC-300 groups. Controls showed very low levels of cleaved caspase 3 (Figure 2A and 2B), CCI4 treatment group showed relatively high levels of cleaved caspase 3 (Figure 2C), CCI4 treatment with FC-150 (Figure 2D) and FC-300 (Figure 2E) increased levels of cleaved caspase 3. 627 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Fig.2. Caspase-3 immunohistochemical staining in rat liver tissue. The immunohistochemical localization of caspase-3 appears as brown staining. (A) Control group; (B) Soybean oil control; (C) CCI4 group; (D) CCI4+ FC-150 group; (E) CCI4 + FC-300 group; (original magnification ×10). Representative photographs from one of seven different tissue samples are shown (figure 3). 8-OHdG is a ROS-induced DNA damage marker. Expression of 8-OHdG was significantly higher in CCI4 treatment rats (Figure 3B) than control rats (Figure 3A). 8-OHdG-positive signals were much denser and mainly detected in the CCI4 treated liver cells (Figure 3B). Pozitif expression of 8-OhdG was increased in hepatocytes of both CCI4+ FC-150 (Figure 3C) and CCI4+ FC-300 (Figure 3D) groups compared with the relevant controls. Fig.3. 8-OHdG immunohistochemical staining in rat liver tissue. The immunohistochemical localization of 8-OHdG appears as brown staining. (A) Control group; (B) CCI4 group; (C) CCI4+ FC150 group; (D) CCI4+ FC-300 group; (original magnification ×20). 628 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 4.Discussion A number of chemicals including various environmental toxicants and clinically useful drugs can cause severe cellular damages in different organs of our body through the metabolic activation to highly reactive substances such as free radicals (Noguchi et al., 1982:615). CCl 4 is a well-known hepatotoxicant widely used for the study of hepatoprotective drug screening (Basu, 2011:467). Mitochondrial damage by CCI4 is involved in the apoptotic process in vivo, during which caspase 3 is activated (Sun et al.,2011:186). Ġn this study, rats treated with CCI4 developed significant hepatic damage as manifested by a significant increase in activities of AST, ALT and GGT that are indicators of hepatocyte damage and loss of functional integrity (Nabeshima et al., 2006:658). Treatment with the extract of F. communis at 150 and 300 mg/kg doses significantly inhibited the increase in the levels of these marker enzymes, implying protection against liver damage. In the liver, CCI4 is metabolized by the cytochrome P450-dependent monooxgenase systems followed by its conversion to more chemically active form, trichloromethyl radicals. (Noguchi et al., 1982:615). Ġn the present investigation administration of CCI4 to rats was shown to cause oxidative stress in liver and this damage was associated with significantly lowered activities of antioxsidant enzymes; SOD and GPx. The liver is a critically important organ that possesses an immense capacity to regenerate and mounts a biological defense against foreign injury. However, when the injury progresses into a state of functional impairment, it can overwhelm or even inhibit the intrinsic regenerative potential, leading to severe consequences that include liver failure or death (Hsieh et al., 2015:312). Liver diseases as a result of habitual repeated alcohol consumption, exposure to some xenobiotics, and/or drug interactions are some of the major causes of morbidity and mortality where variable symptoms manifested ranging from asymptomatic elevation of the liver enzyme to sudden hepatic failure (Cederbaum et al., 2009:519). In the most severe cases, drug-induced liver injury can require liver transplantation or lead to the death of the patient (Olufunsho et al.,). F. communis is perennial Mediterranean weeds that have been used for different therapeutic purposes in traditional pharmacopeia. Studying the effect of ferutinin on human red blood cells revealed that it induced in vitro apoptosis through membrane permeabilization and calcium influx (Gao M,). Ferula and Ferulago coumarins have been evaluated for antimicrobial, in vitro antileismanial, and cancer chemiopreventive activities. (Bazzaz et al., 2010:574, Basile et al., 2009:939, Iranshahi et al., 2007:554) In this study, we also investigate the responses elicited by F.communis and how these responses mayregulate liver damage development. Studying Chemical composition and in vitro activity of plant extracts from Ferula communis against postharvest fungi revealed that it showed the fungitoxic effects (Mamoci et al., 2011:2609). Histopathological examination of liver sections confirmed our biochemical findings. Injection of CCl4 induced a variety of hepatic histological changes including congestion in central vein, destroyed lobular structure and leucocyte infiltration. These changes were significantly attenuated by the F. Communis extract. The results of histopathological study also support the results of hepatoprotective effect of f. communis extract which were observed at doses of 150 and 300 mg/kg. Simultaneous treatment of F. communis extract with CCl4 showed significantly less damage to the hepatic cells compared to rats treated with CCl4 alone. The reduction in cellular damage seen in F. communis (150 mg/kg) extract-treated group was morphologically similar to the control group. We examined the levels of 8-OHdG, a DNA base-modified product generated by reactive oxygen species, which is a good marker for DNA oxidative damage due to aging, cancer and other degenerative diseases (Tsubota et al., 2008:486). The data clearly showed that F. communis administration significantly decreased the levels of 8-OHdG in liver DNA compared with that in ccl4 group, which suggested that f.communis could significantly prevent ccl4 induced DNA damage. Our previous study also showed that administration of F.communis increased the activities of endogenous antioxidants, such as SOD and GPx. Additionally, hepatic cleaved caspase-3 protein expression was significantly decreased in F. communis (150 mg/kg) extract-treated group compared to rats treated with CCl4 alone. 629 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA The results of the present investigation performed on serum, haemolysate, liver tissue samples suggest that F. communis is able to prevent CCI4 induced oxidative damage in an experimental animal model. Especially at low doses was more effective in preventing liver damage. 5. Reference Akaberi M, Iranshahy M, and Iranshahi M. Review of the traditional uses, phytochemistry, pharmacology and toxicology of giant fennel (Ferula communis L. subsp. communis). Iran J Basic Med Sci. 2015 Nov; 18(11): 1050–1062. PMCID: PMC4764105 Chadi Abi Faraj. A Guide to Medicinal Plants in North Africa. 2005. 122-126. Borges F., Roleira F., Milhazes N., Santana L., Uriarte E., Curr. Med. Chem., 12, 887—916 (2005). Mueller R. L., Best Pract. Res. Clin. Haematol., 17, 23—53 (2004). Kamal Adel Amin, Khalid Shaban Hashem, Fawziah Saleh Alshehri, Said T. Awad and Mohammed S. Hassan. Antioxidant and Hepatoprotective Efficiency of Selenium Nanoparticles Against Acetaminophen-Induced Hepatic Damage. #Springer Science+Business Media New York 2016. Biol Trace Elem Res DOI 10.1007/s12011-016-0748-6 Pinto C, Duque AL, Rodríguez-Galdñn B, et al. (2012). Xanthohumol prevents carbon tetrachloride-induced acute liver injury in rats. Food Chem Toxicol, 50, 3405–12. Weber LW, Boll M, Stampfl A. Hepatotoxicity and mechanism of action of haloalkanes: Carbon tetrachloride as a toxicological model. Crit Rev Toxicol. 2003;33:105–136. doi: 10.1080/713611034. Lin et al., 2012 X. Lin, B. Huang, S. Zhang, L. Zheng, L. Wei, M. He, Y. Zhou, L. Zhuo, Q. Huang Methyl helicterate protects against CCl4-induced liver injury in rats by inhibiting oxidative stress, NF-kB activation, Fas/FasL pathway and cytochrome P4502E1 level Food Chem. Toxicol., 50 (2012), pp. 3413– 3420 Björnsson E. The natural history of drug-induced liver injury. Semin Liver Dis. 2009;29:357–63. Arbab AH, Parvez MK, Al-Dosari MS, Al-Rehaily AJ, Ibrahim KE Alam P, Alsaid MS, Rafatullah S. Therapeutic efficacy of ethanolic extract of Aerva javanica aerial parts in the amelioration of CCl4induced hepatotoxicity and oxidative damage in rats. Food Nutr Res. 2016 Apr 7;60:30864. doi: 10.3402/fnr.v60.30864. eCollection 2016. Ma et al., 2009.M. Ma, G. Liu, Z. Yu, G. Chen, X. Zhang. Effect of the Lycium barbarum polysaccharides administration on blood lipid metabolism and oxidative stress of mice fed high-fat diet in vivo. Food Chem, 113 (2009), pp. 872–877 Noguchi T, Fong KL, Lai EK, Alexander SS, King MM, Olson L, Poyer JL, Mccay PB. Specificity of aphrnobarbital-induced cytochrome P450 for metabolism of carbon tetrachloride to the trichloromethyl radical. Biochem Pharmacol 1982. 31:615-624. Hsieh W. C. et al. . Galectin-3 regulates hepatic progenitor cell expansion during liver injury. Gut 64, 312–321, doi: gutjnl-2013-3206290 (2015). Nabeshima Y, Tazuma S, Kanno K, Hyogo H, Iwai M, Horiuchi M: Antifibrogenic function of angiotensin II type 2 receptor in CCI4 induced liver fibrosis. Biochem Biophy Res co 2006. 346:658-664. Cederbaum A. I., Lu Y., Wu D. Role of oxidative stress in alcohol-induced liver injury. Archives of Toxicology. 2009;83(6):519–548. doi: 10.1007/s00204-009-0432-0. Olufunsho Awodele, Omoniyi Yemitan, [...], and Victor Olabowale Ikumawoyi) Modulatory potentials of aqueous leaf and unripe fruit extracts of Carica papaya Linn. (Caricaceae) against carbon tetrachloride and acetaminophen-induced hepatotoxicity in rats. Basu, 2011 S. Basu Carbon tetrachloride-induced hepatotoxicity: a classic model of lipid peroxidation and oxidative stress S. Basu, L. Wiklund (Eds.), Studies on Experimental Models, Humana Press, New York (2011), pp. 467–480 Sun F, Hamagawa E, Tsutsui C, Ono Y, Ogiri Y, Kojo S. Evaluation of oxidative stress during apoptosis and necrosis caused by carbon tetrachloride in rat liver. Biochim Biophys Acta 2001;1535: 186–91. Iranshahi M, Amin GR, Jalalizadeh H, Shafiee A. New germacrane derivate from Ferrula persica Willd. Var.latisecta Chamberlain. Pharm Biol 2003; 41:431-433. Appendino G, Tagliapietra S, Gariboldi P, Mario Nano G, Picci V, ω-Oxygenat prenylated coumarins from Ferula communis. Phytochemistry 1988; 27:3619-3624. Fragiui O, Lamnaouer D, Faouzi MYA. Acute toxicity of ferulenol, a 4-hydroxycoumarin isolatedfrom Ferula communis L. Vet Hum Toxicol 2002; 44:5-7. Lahouel M, Zini R, Zellagui A, Rhouati S, Carrupt P-A, Morin D. Ferulenol specifically inhibits succinate ubiquinone reductase at the level of the ubiquinone cycle. Biochem Biophys Res Commun. 2007;355:252–257. 630 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Bazzaz, B. S. F.; Memariani, Z.; Khashiarmanesh, Z.; Iranshahi, M.; Naderinasab, M. Braz. J. Microbiol. 2010, 41, 574. Basile, A.; Sorbo, S.; Spadaro, V.; Bruno, M.; Maggio, A.; Faraone, N.; Rosselli, S. Molecules 2009, 14, 939. Iranshahi, M.; Arfa, P.; Ramezani, M.; Jaafari, M. R.; Sadeghian, H.; Bassarello, C.; Piacente, S.; Pizza, C. Phytochemistry 2007, 68, 554. Mamoci E, Cavoski I, Simeone V, Mondelli D, Al-Bitar L, Caboni P. Chemical composition and in vitro activity of plant extracts from Ferula communis and Dittrichia viscosa against postharvest fungi. Molecules. 2011 Mar 22;16(3):2609-25. doi: 10.3390/molecules16032609. Gao M, Wong SY, Lau PM, Kong SK. Ferutinin induces in vitro eryptosis/erythroptosis in human erythrocytes through membrane permeabilization and calcium influx. Chem Res Toxicol. 2013;26:1218–1228. Mamoci E, Cavoski I, Simeone V, Mondelli D, Al-Bitar L, Caboni P. Chemical composition and in vitro activity of plant extracts from Ferula communis and Dittrichia viscosa against postharvest fungi. Molecules. 2011;16:2609–2625. Tsubota A, Yoshikawa T, Nariai K. et al. Bovine lactoferrin potently inhibits liver mitochondrial 8-OHdG levels and retrieves hepatic OGG1 activities in Long-Evans Cinnamon rats. Hepatol J. 2008;48:486–93. 631 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Anestezi Teknikerliği Programı Öğrencilerinin Hasta Mahremiyetine BakıĢı Ebru ÖNEM SDÜ, Türkiye ebruonem@sdu.edu.tr Evren ARIN* SDÜ, Türkiye evrenarin@sdu.edu.tr Özet Hastaların sağlık çalıĢanlarından en büyük beklentileri etkili bir tedavinin yanı sıra mahremiyetlerine saygı duyulmasıdır. Özellikle ameliyatlarda hastaların mahremiyet konusundaki tedirginliği biraz daha artmaktadır. Sağlık ekibi için olağan olan bu durum hasta için aynı Ģekilde olmamaktadır. Bu araĢtırma ile uygulama eğitimlerini ameliyatlara katılarak alan anestezi teknikerliği öğrencilerinin hasta mahremiyeti konusundaki düĢüncelerini araĢtırmak amacıyla yapılmıĢtır. AraĢtırmaya katılan öğrencilere demografik bilgilerinin yanında mahremiyet hakkındaki düĢüncelerine yönelik sorular yöneltilmiĢtir. Öğrencilere ‗‘mahremiyet kurallarına dikkat ediyor musunuz‘‘ sorusu yöneltilmiĢ % 87‘si evet (55/63 öğrenci) % 13‘ü farkında değilim (8/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. ‗‘Sizce mahremiyet kurallarına en az kimler dikkat ediyor‘‘ sorusuna ise % 63‘ü (40/63 öğrenci) yardımcı personel, % 18‘i doktorlar (11/63 öğrenci), % 11‘i anestezi ekibi (7/63 öğrenci), % 8‘i hemĢireler (5/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. Öğrencilere yöneltilen ‗‘mahremiyet kurallarına daha fazla nasıl dikkat edilebilir‘‘ sorusuna ise % 44‘ü sürekli eğitimlerle farkındalık oluĢturularak (28/63 öğrenci), % 29 ‘u fiziki imkânların değiĢtirilerek (18/63 öğrenci), % 27‘si (17/63 öğrenci) ise çalıĢma koĢullarının düzeltilmesi ile cevabını vermiĢtir. Sağlık personelleri eğitim hayatları boyunca hasta hakları ya da etik gibi konularda eğitim almıĢ olsalar bile çalıĢma hayatlarında bu konuya hassasiyet gösterilerek belirli aralıklarla eğitimler düzenlenmeli, herhangi bir eğitim almamıĢ yardımcı personelinde bu konularda eğitim alması zorunlu hale getirilmelidir. Anahtar Kelimeler: Anestezi teknikerliği öğrencileri, hasta mahremiyeti, The Aspect of Anesthesia Technician Students to Patient Privacy Abstract The most important expectancy of patients from health care workers is respected to privacy besides effective treatment. Especially in surgery units patient‘s irritation increases more and health care workers may not feel like patients. This report aim is to determine, anesthesia technician students who are making their practice in surgery units, thoughts about patients privacy. Some questions asked to student about patient privacy. We asked to students ‗Do you pay attention privacy rules‘ and 87% of student say yes (55/63 student), 13% said I am not aware of this, (8/63 student). Another question was ‗who are at least paying attention to the privacy rules‘ 63% of student said (40/63 students) auxiliary staff, 18% of them said physicians (11/63 student), 11% said anesthesia staff (7/63 student), 8% said nurses (5/63 student). ‗How privacy rules are more noticeable‘ was another question and answers were 44% of students said ‗be creating awareness by organized periodical training‘ (28/63 student), 29% said by chanced physical environment (18/63 student), 27% answered ‗improvement of working conditions (17/63). According to results not only students but also the whole health care workers should be trained about patient‘s privacy and create awareness of the need to show more attention to patient privacy. For this aim some training education should be organized. Keywords: Anesthesia Technician Students, patient privacy 632 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Mahremiyet Mahremiyet kavramı için farklı birçok tanım yapılmakla birlikte aslında hepsinde ifade edilen ortak nokta, kendi hayatımız hakkında baĢkasının bilmesini, görmesini, duymasını, anlamasını istemediğimiz Ģeylerdir. Bize ait fiziksel, düĢünsel, sosyal, duygusal, değerler yani bize ait olan her Ģey mahremiyet kapsamında yer alır. Kelime anlamında ise mahremiyet, Arapça ‗haram‘ kelimesinden gelmiĢ olup ‗haram olma hali‘ demektir (Çetinalp, 2015). Ġslamiyet‘e göre herhangi bir Ģey yasaklanmıĢsa onu yapmak haramdır. Yasaklık haline ise ‗mahremiyet‘ denir. Mahremiyet kelimesi insan vücudu için, özellikle cinsel arzulara konu olması açısından kullanıldığında, cinsel dokunulmazlık anlamına gelir. Bu durumda mahremiyet, insan vücudundan bakılması, dokunulması ve hakkında konuĢulması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunulmazlık halidir. Türkçemizde mahremiyet kelimesi bu anlamda kullanılmakla birlikte, bu anlamdan hareketle kiĢinin özel alanı, gizlilik gibi anlamlarda da kullanılmaktadır (Odyakmaz; 2011:3). Mahremiyet konusunun en fazla tartıĢıldığı ve üzerinde dikkatle durulması gereken alanlardan biri sağlık alanıdır. Çünkü insanların en güçsüz hissettikleri anlar hasta oldukları anlardır. Ve bu zamanlarda yardım istedikleri kiĢilerden fazla bir hak talep etmeden edilecek olan yardımı beklemekte ve bir an önce sağlıklarına kavuĢmak istemektedirler. Hasta mahremiyeti denince, hastalara ait gizlilik, gizli olma durumunu akla gelir. Bu mahremiyet hastanın hastalığı ile ilgili bilgilerin gizli olması yanında hastanın bedensel ve zihinsel mahremiyetini de içerir. Bir hastanın mahremiyetine girmek onun hastalığı ile ilgili tüm bilgileri öğrenecek kadar ona yakın olmaktır (Çetinalp, 2015). Bir baĢka deyiĢle hasta mahremiyeti, kiĢinin bakım ve tedavi amacıyla ya da baĢka bir sebeple açıklamak zorunda olduğu, ancak, toplumdaki tüm bireylerin bilgisinden saklamak istediği yaĢam alanına denir (Çinko; 2001). Mahremiyet, bireyin onurunu ve özerkliğini korumanın esası olarak Hipokrat döneminden beri tıp mesleğinin etik ilkeleri arasındaki yerini korumaktadır (Deryal, 2009:72). Mahremiyet hakkı, insan hakları içerisinde önemli ve gizemli bir yer tutan ve mutlaka korunması gereken temel haklar arasında yer almaktadır. Gerek özel hayatın mahremiyeti gerekse de hasta mahremiyeti hukuki anlamda teminat altına alınmıĢtır. Dolayısıyla yasal düzenlemeler, ilgili kiĢilere (hekim, sağlık çalıĢanı v.b.) diğer kiĢilerin (hasta, refakatçi v.b.) özel hayatına ve sağlığı ile ilgili hayatına saygı gösterme, mahremiyetlerini koruma zorunluluğu getirmektedir. Hastaların mahremiyet konusunda beklentilerinin karĢılanması ve bilgilendirilmeleri, onların sağlık hizmetlerinden memnuniyetini ve dolayısıyla sunulan hizmetin kalitesini artıran önemli bir etmendir. ÇalıĢanların mahremiyet konusunda gösterdikleri titizlik onları yasalar karĢısında olumsuz durumlara düĢmekten koruyacaktır. Bu nedenle sağlık hizmeti sunan kurumlardaki mahremiyet uygulamalarının değerlendirilmesi büyük bir önem taĢımaktadır .(Özata ve Özer, 2016:13) Hasta Hakları Yönetmeliğinin ―Mahremiyete Saygı Gösterilmesi‖ baĢlığına sahip 21. maddesi ―hasta mahremiyeti‖ konusunu ayrıntılı bir Ģekilde düzenlemektedir. Madde kısaca Ģu Ģekildedir; Madde 21- Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir. Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu istemek hakkı; a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini, b) Muayenenin, teĢhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması gerektiren diğer iĢlemlerin makul bir gizlilik ortamında gerçekleĢtirilmesini, c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir yakınının bulunmasına izin verilmesini, d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında bulunmamasını, e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın Ģahsi ve ailevi hayatına müdahale edilmemesini, f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını, kapsar. Ve Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez.‖ ġeklinde yer almaktadır 633 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA YÖNTEM Yapılan bu çalıĢmada hastaların en çok mahremiyet yönüyle sıkıntı çektikleri bir alan olan ameliyathanelerde çalıĢacak olan anestezi teknikerliği öğrencilerinin bu konuyla ilgili düĢüncelerinin ortaya konulması ve göreve baĢlamadan önce bu konu ile ilgili farkındalık oluĢturulması hedeflenmiĢtir. ÇalıĢmanın evrenini Isparta Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Anestezi Teknikerliği Programı 1. ve 2. Sınıf öğrencileri oluĢturmakta olup, toplam 63 öğrenci çalıĢmaya dahil edilmiĢtir. ÇalıĢmada yüz yüze anket tekniğinden faydalanılmıĢ olup, öğrencilere hasta mahremiyeti ile alakalı beĢ soru sorulmuĢ ve cevaplar değerlendirilmiĢtir. BULGULAR Sağlık çalıĢanı olarak hayatlarına devam edecek anestezi teknikerliği programı öğrencilerine, çalıĢan gözüyle hasta mahremiyet hakkında 5 soru sorulmuĢ ve Ģu sonuçlar ortaya çıkmıĢtır. Öğrencilere ilk olarak Mahremiyet hasta için hak mıdır sorusuna ankete katılan 63 öğrencinin tamamı evet yanıtını vermiĢtir. Ameliyathane de mahremiyet önemli midir? Sorusuna ise öğrencilerin % 93 (59/63)‘ü evet yanıtını verirken % 7 si (4/63) hayır yanıtını vermiĢtir. Bir diğer soruda öğrencilere ‗‘mahremiyet kurallarına dikkat ediyor musunuz‘‘ sorusu yöneltilmiĢ % 87‘si evet (55/63 öğrenci) % 13‘ü farkında değilim (8/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. ‗‘Sizce mahremiyet kurallarına en az kimler dikkat ediyor‘‘ sorusuna ise % 63‘ü (40/63 öğrenci) yardımcı personel, % 18‘i doktorlar (11/63 öğrenci), % 11‘i anestezi ekibi (7/63 öğrenci), % 8‘i hemĢireler (5/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. Öğrencilere yöneltilen ‗‘mahremiyet kurallarına daha fazla nasıl dikkat edilebilir‘‘ sorusuna ise % 44‘ü sürekli eğitimlerle farkındalık oluĢturularak (28/63 öğrenci), % 29 ‘u fiziki imkânların değiĢtirilerek (18/63 öğrenci), % 27‘si (17/63) ise çalıĢma koĢullarının düzeltilmesi ile cevabını vermiĢtir (Tablo 1). Tablo 1: Öğrencilere sorulan sorular ve sonuçların yüzde, frekans değerleri Sorular Seçenekler Mahremiyet hasta için hak mıdır? Evet Hayır Ameliyathanede mahremiyet önemli midir? Evet Hayır Hastanelerde bir çalıĢan olarak mahremiyet Evet kurallarına dikkat ediyor musunuz? Hayır Farkında değilim Sizce mahremiyet kurallarına en az kimler Yardımcı Personel dikkat ediyor? Doktorlar Anestezi ekibi HemĢireler Mahremiyet kurallarına daha fazla nasıl Fiziki imkânlar iyileĢtirilerek dikkat edilebilir? ÇalıĢma Ģartları düzeltilerek Sürekli eğitimlerle farkındalık oluĢturularak n 63 59 4 55 8 40 11 7 5 18 17 28 % 100 93 7 87 13 63 18 11 8 29 27 44 SONUÇ Mahremiyet en temel kiĢilik haklarından biri olup, özellikle de hasta olan bireylerde üzerinde titizlikle durulması gereken bir konudur. Bu çalıĢma da, eğitim-öğretim hayatları sonunda hastanelerde çalıĢacak olan anestezi teknikerliği öğrencilerinin hasta mahremiyeti hakkındaki görüĢleri incelenmiĢ ve bu konu ile ilgili farkındalık oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Hasta hakları ile ilgili fazla sayıda resmi belge, kanun, köĢe yazısı vb yazılar yer alsa da özellikle sağlık çalıĢanlarının bu konu ile ilgili düĢüncelerinin yer aldığı sınırlı sayıda çalıĢma bulunmaktadır. Yapılan bir çalıĢmada devlet hastanesi, özel hastane ve üniversite hastanelerin farklı birimlerindeki hasta mahremiyetine özen gösterilmesi konusu sağlık çalıĢanlarına sorularak değerlendirilmiĢ ve her hastanenin farklı birimlerinde hasta mahremiyetine özen farklı düzeylerde olduğu görülmüĢtür. Örneğin yoğun bakım servisinde ki hasta mahremiyetine özen devlet ve özel hastanelerde, üniversite hastanelerine göre daha fazla 634 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA görülmüĢtür.(Özata ve Özer, 2016: 32). Yaptığımız bu çalıĢmada ise hastanelerdeki hasta mahremiyetinden farklı olarak sağlık çalıĢanlarının bu konu hakkındaki hassasiyetleri araĢtırılmak istenmiĢtir. Sorulara verilen cevaplar öğrencilerin Ģimdiden bu konuya duyarlı olduğunu gösterse de bazı sorulara verilen cevaplar aslında tam anlamıyla bir farkındalığın olmadığını göstermektedir. Örneğin mahremiyetin hasta için hak olduğunu tüm katılımcılar savunsa da, ameliyathanede mahremiyet önemlimi sorusuna %7 oranında hayır cevabı gelmiĢtir. Bu sonuç tıpta alıĢılagelmiĢ ‗tıpta ayıp olmaz‘ kavramının insanlar üzerinde etlisinin olduğunu düĢündürmüĢtür. Bu sebeple sağlık çalıĢanlarına eğitim hayatları süresince mahremiyet konusunda dikkatleri çekilmeli, çalıĢma hayatında ise sağlık çalıĢanlarına belirli aralıklarla eğitim ve benzeri toplantılar yapılarak hasta açısından konunun önemi hatırlatılmalıdır. KAYNAKLAR Çetinalp, H. (2015). Hasta Mahremiyeti, EriĢim tarihi: 28 Mayıs 2016, http://www.ism. gov.tr/hasta haklari/makale/ hasta mahremiyeti/ Çinko, M.S. (2001). Hukuki ve Tıbbi Açıdan Hasta Hakları, EriĢim tarihi: 17 Nisan 2016 http://www.vekil.net/forum/hukuki-makale-kose-yazisi-arastirma-ve-incelemeler/hukuki -ve- tıbbiaçıdan- hasta-hakları Deryal, Y. (2009). ―Hastanın Özel YaĢamına Saygı Hakkının Ġki Boyutu: Hasta Sırrının Korunması ve Beden Mahremiyeti‖. Ankara Barosu Yayınları, 2,71-84. Hasta Hakları Yönetmeliği, (1998). Resmi Gazete, Tarih:01.08.1998, Sayı:23420. Özata, M., Özer, K. (2016).Hastanelerde Hasta Mahremiyetine Yönelik Uygulamalarının Sağlıkta Kalite Standartları Bağlamında Değerlendirilmesi: Konya Örneği. The Journal of Academic Social Science Studies. 45.11-13 Odyakmaz, Zehra. (2011). Ġdare Hukuku Açısından Hasta Hakları Uygulamaları. TAAD, 1(5), 1-48. 635 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Uygulaması: Türkiye Örneği Burçin IRMAK* Ordu Üniversitesi, Türkiye burcin_irmak_52@hotmail.com Nurgül BÖLÜKBAġ Ordu Üniversitesi, Türkiye nurbol_52@hotmail.com Özet Hasta güvenliğinin sağlanmasında cerrahi giriĢimlerin güvenli bir biçimde tamamlanması oldukça önemlidir. Her yıl yaklaĢık bir milyon insan ameliyat öncesi, ameliyat sırası ya da ameliyat sonrası ölmekte, yedi milyon hastada ise komplikasyon geliĢmektedir. Güvenli cerrahi; hasta bireyin kliniğe yatıĢından taburculuğuna kadar tüm perioperatif dönemde, hastayı karĢılaĢabileceği tüm tıbbi hatalara karĢı korumak ya da hataları en aza indirmek olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü cerrahi iĢlemlerde tüm ülkelere standart getirmek için 2008 yılında ―Güvenli Cerrahi Hayat Kurtarır‖ projesini baĢlatmıĢtır. 2009 yılında dünyanın farklı ülkelerinden cerrahlar, anestezi uzmanları, hemĢireler, hasta güvenliği uzmanları, hastalar bir araya gelerek ameliyathanelerde uygulanabilecek, her kurumun kendi ihtiyacına göre düzenleyebileceği ve üç bölümden oluĢan ―Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi‖ni oluĢturulmuĢtur. Böylece hastalarda ihmallere bağlı ölümlerin, komplikasyonların ve sakatlıkların azalması hedeflenmiĢtir. Ülkemizde 2009 yılında Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Türkiye (GCKLTR) uygulanmaya baĢlamıĢtır. ―Hasta güvenliği hasta ameliyathaneye gelmeden baĢlar‖ ilkesine dayanarak liste 4 bölüme ayrılmıĢtır. Liste sırasıyla; Klinikten Ayrılmadan Önce, Anestezi Verilmeden Önce, Ameliyat Kesisinden Önce ve Ameliyattan Çıkmadan Önce aĢamalarından oluĢmaktadır. Ülkemizde Performans Yönetimi ve Kalite Daire BaĢkanlığı tarafından Türkiye‘ye uyarlanan listenin hastanelerde kullanımı Sağlık Bakanlığı tarafından zorunlu hale getirilmiĢtir. Ameliyat öncesi dönemde klinikte baĢlayan ve operasyon bitiminde ameliyathanede sonlanan GCKLTR uygulaması perioperatif döneminin güvenli olarak tamamlanmasını sağlamaktadır. Ülkemizde GCKLTR kullanımı ile çeĢitli nedenlerle cerrahi süreçte ortaya çıkan hastalık, sakatlık ve ölümlerin azalması ve her yıl gerçekleĢen ortalama 234 milyon operasyonun güvenliğinin kontrol edilmesi hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Güvenli Cerrahi, Hasta Güvenliği, Kontrol Listesi Implementation of Surgical Safety Checklist: The Case of Turkey Abstract Providing ―Patient Safety in Surgery‖ is a very important issue because of completion of the surgical interventions ensuring. Every year, approximately a million people are dying preoperative, intraoperative or postoperative and complications are developing in seven million patients. Safe surgery; defined as protect against all medical malpractice or minimize malpractice in all perioperative period. The World Health Organization (WHO) initiated "Safe Surgery Saves Lives" Project to bring standards to all countries in surgical procedures in 2008. In 2009, surgeons, anaesthesiologists, nurses, patient safety experts, patients of the world's different countries created consist of three parts "Safe Surgery Checklist" that can be applied in the operating room, each institution can arrange according to their needs. Thus deaths related negligence, complications and disability aimed to reduce in patients. Surgical Safety Checklist Turkey (GCKLTR) has been introduced in 2009 in our country. "Patient safety starts before the patient comes operating room" based on the principle of the list is divided into 4 sections. List consists of 4 parts respectively; before leaving the servis, before induction of anaesthesia, before skin incision and before patient leaves operating room. In our country, List which adapted to Turkey by Performance Management and Quality Department for use in the hospital has been made compulsory by the Ministry of Health. Surgery start in clinic and ending at the end of the operation GCKLTR implementation in the operation room is to ensure the safe completion of the perioperative period. In our country, resulting in 636 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA surgical procedures with the use of a variety of reasons GCKLTR disease, reduction of disability and death each year and aims to control the actual average 234 million security operation. Keywords: Safe Surgery, Patient Safety, Checklist GĠRĠġ Güvenli Cerrahi Hasta bakımının sağlanması sürecinde temel ilke olarak "önce zarar verme/primum non nocere‖ ifadesinin önemli unsurlarından biri cerrahi güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenli cerrahi; hastaların ameliyat öncesi, sırası ve sonrası dönemlerinde sağlık bakım hizmetlerine bağlı geliĢebilecek tıbbi hataları önlenmek veya en aza indirmek olarak tanımlanabilir. Cerrahi hastasının güvenliği hastanın kliniğe yatıĢıyla baĢlayıp, ameliyathane ve ayılma ünitesinde devam ettirilmeli, ameliyat sonrası yeniden klinikte sürdürülerek taburculukla sonlanmalıdır (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c; CandaĢ ve Gürsoy, 2015:41). Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre; Dünya‘da yılda toplam 234 milyon ameliyat yapılmakta, bu da ortalama 25 kiĢiden birinin ameliyat olduğunu göstermektedir. GeliĢmiĢlik düzeyi yüksek ülkelerdeki hastanelerde ortaya çıkan tıbbi ve teknik hataların %50‘si cerrahi birimlerde gözlemlenmektedir. Majör cerrahi giriĢimler sonrasında %0.4-10 oranında ölüm gerçekleĢmektedir. Cerrahi iĢlemler sırasında her 150 hastadan biri anestezi nedeniyle ölmektedir. Yani yılda yaklaĢık bir milyon insan ameliyat öncesi, sırası veya sonrası dönemde hayatını kaybetmektedir. Cerrahi hastalarının %3-25‘inde ise çeĢitli nedenlerden dolayı morbidite geliĢtiği cerrahide bilinen gerçekler arasındadır. Ayrıca ameliyat öncesi antibiyotik uygulaması ile %50‘sinin azaltılabildiği cerrahi alan enfeksiyonları da dahil olmak üzere; hastalarda yaklaĢık yedi milyon postoperatif komplikasyon görülmektedir (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011a). Son yıllarda hastanelerde artan cerrahi tedavi sayısıyla paralel olarak hastalarda görülen tıbbi ve teknik hata sayısı da artmıĢtır. Amerika BirleĢik Devletleri‘nde Institute of Medicine tarafından yayınlanan ‟To Err is Human: Building a Safer Health System‟ olarak adlandırılan rapora göre; hastanın klinikte yatıĢ süresini uzatan ya da taburculuk esnasında bir ek soruna neden olan istenmeyen olayla karĢılaĢma oranı %2.9 ile %3.7 arasındadır. Bu durumun %53-58‘i önlenebilir tıbbi hatalar oluĢturmaktadır. Hastaların klinikte karĢılaĢabileceği hatalar; hasta kimliğinin kontrol edilmemesi, ameliyat bölgesinin iĢaretlenmemesi, hasta alerjisinin ve kanama durumunun kontrol edilmemesi nedeniyle ortaya çıkabilir. Tıbbi hataların %44,9‘unun görüldüğü ameliyathanelerde ise sıklıkla; ilaç hataları, yanlıĢ taraf cerrahisi, kayıp veya etiketsiz numuneler, lazerlerin ve elektrokoterin emniyetsiz kullanımı, hasta vücudunda unutulan cerrahi alet ve spançlar hata nedenlerindendir. Tıbbi hatalar sonucunda kalıcı sakatlık veya ölüm sık karĢılaĢılan istenmedik durumlardandır (Kohn ve ark., 2000). Ülkemizde hemĢirelerle yapılan bir araĢtırmanın sonucunda hastanelerde en sık karĢılaĢılan tıbbi hata türleri arasında hastane enfeksiyonları, basınç yaraları ve postoperatif dönem komplikasyonları olduğu saptanmıĢtır. En sık görülen tıbbi hata nedenleri olarak ise; fazla iĢ yükü, çalıĢan hemĢire sayısının yetersiz olması, hemĢirelere görevleri dıĢında farklı iĢlerin yüklenmesi, stres ve yorgunluk yer almaktadır (Özata ve Altunkan, 2010:104-106). Tüm dünyada sağlığın korunması ve geliĢtirmesini hedefleyen iki önemli kuruluĢ Joint Commission International (JCI) ve DSÖ bu nedenlerden dolayı cerrahi güvenlik için hedefler belirlemiĢtir. JCI tarafından 2008 yılında kaliteli ve güvenli hasta bakımının sağlanması amacıyla Uluslararası Hasta Güvenliği hedefleri belirlenmiĢtir (Uçak, 2009:20-21); Hedef 1: Hastanın Doğru Kimliklendirilmesi Hedef 2: Etkili ĠletiĢimin Artırılması Hedef 3: Yüksek Riskli Ġlaçların Güvenliğinin ĠyileĢtirilmesi Hedef 4: Doğru-Taraf, Doğru-Prosedür ve Doğru-Hasta Cerrahisi‘nin Sağlanması Hedef 5: Hastane Enfeksiyonlarının Azaltılması Hedef 6: DüĢme Riskinin Azaltılması 637 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 2014 yılında JCI hasta güvenliği hedefleri arasına ‖Yanlış Cerrahi Girişimlerin Önlenmesi” maddesini ve 2016 yılında ise “Klinik alarm sistemleri ile ilişkili zararların azaltılması” maddesini eklemiĢtir (Joint Commission International, 2016). DSÖ cerrahi hastaları için 10 temel güvenlik hedefi belirlemiĢtir. Güvenli cerrahinin ana hedefleri arasında ameliyat esnasında ekip içi etkin iletiĢimin sağlanması ve düzenli olarak hastanelerden ameliyathane kapasitesiyle ilgili sonuçlarının elde edilmesi yer almaktadır. Ayrıca hastaların yararı için hedeflenen ana konular içerisinde ameliyat öncesi, sırası ve sonrası dönemlerde hastalarda (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011b);  YanlıĢ hasta ve yanlıĢ taraf cerrahilerinin önlenmesi,  Anesteziye bağlı risklerin azalması,  Havayolu açıklığının etkin sağlanması,  Kan kaybı riskinin en aza indirilmesi,  Allerji durumu ve yan etkilerin ortaya çıkmaması,  Cerrahi alan enfeksiyonlarının engellenmesi,  Tıbbi malzeme veya cerrahi ekipmanların ameliyat sırasında vücutta unutulmaması,  Tüm cerrahi numunelerin doğru etiketlenmesi yer almaktadır. Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Tüm dünyada cerrahi iĢlemlerden kaynaklanan ölümleri azaltmak amacıyla 25 Haziran 2008 tarihinde Dünya Hasta Güvenliği Ġttifakı (The World Allience for Patient Safety) tarafından “Güvenli Cerrahi Hayat Kurtarır” projesi baĢlatılmıĢtır. Böylece politik taahhüd ve klinik hedefler, anesteziye ait güvenlik uygulamaları, önlenebilir cerrahi alan enfeksiyonları ve cerrahi ekip arasındaki iletiĢim yetersizlikleri gibi oldukça önemli güvenlik sorunları değerlendirilmiĢtir. Değerlendirmeler sonucunda ittifak tarafından multidisipliner yaklaĢım içerisinde tüm dünyadan cerrahlar, anestezi uzmanları, hemĢireler, hasta güvenliği uzmanları ile hastaların bir araya gelmesiyle oluĢan ve tüm ameliyathanelerde uygulanabilecek “Güvenlik Kontrol Seti” oluĢturulmuĢtur (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c). Proje kapsamında 9 ġubat 2009‘da DSÖ sırasıyla anestezi verilmeden önce, ameliyat kesisinden önce ve ameliyattan çıkmadan önce olmak üzere üç bölümden oluĢan Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi‘ni (GCKL) oluĢturmuĢtur. Her bir güvenlik adımının klinik kanıta ya da uzman görüĢüne dayandırılmasıyla ciddi ve önlenebilir cerrahi hatalarının azaltılması, hatalara bağlı yaralanma ya da yüksek maliyetlere neden olma gibi sorunların ortadan kaldırması hedeflenmiĢtir. GCKL‘nin cerrahi hastalarında denenen pilot çalıĢmaları sonucunda komplikasyonların %11‘den %7'ye, ölümlerin ise % 1.5'den % 0.8'e düĢtüğü görülmektedir (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c; Haynes ve ark., 2009:495). DSÖ listeyi yayınlarken “Her kurum kendi gereksinimlerine göre kontrol listesini düzenleyebilir” ifadesini belirtmiĢ ve değişikliği yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiğini yayınlamıştır. Bu ifade doğrultusunda Ülkemizde Performans Yönetimi ve Kalite GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı tarafından liste yeniden düzenlemiĢtir. Listenin ilk bölümüne “Hasta güvenliği hasta ameliyathaneye gelmeden başlar” ilkesi kapsamında hastanın klinikten ayrılmadan önce değerlendirilmesi sağlayan ilave bir bölüm eklenmiĢtir. Böylece Türkiye‘ye uyarlanan liste orijinalinden farklı olarak üç bölüm yerine dört bölüme çıkarılmıĢtır. Ayrıca listenin hastanelerde kullanımı Sağlık Bakanlığı tarafından zorunlu hale getirilmiĢtir. Fakat liste üzerinde herhangi bir değiĢtirilme yapılması Ģu an için uygun görülmediği ek not Ģeklinde listenin kullanım kılavuzunda Sağlık Bakanlığı tarafından belirtilmiĢtir (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c). Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Koordinatörü Dünya Sağlık Örgütünün önerisi olarak kontrol listesi tek kiĢi tarafından yürütülmelidir. Bu durum ekip üyeleri arasında karmaĢık durumların ortaya çıkmasına neden olsa bile her bir adımın ihmal edilmeden uygulanabilmesini kolaylaĢtırmaktadır (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c). Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Koordinatörü (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c); 638 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA      Tercihen sirküle hemĢire olmasına rağmen cerrahi ekibin farklı bir üyesi de olabilir. Ameliyatın her bir aĢamasını kontrol etmelidir. Bir önceki aĢama tamamlanmadan diğer aĢamaya geçilmesine izin vermemelidir. Listenin güvenlik adımlarında eksik veya yanlıĢ uygulamalar olduğunda cerrahi giriĢime müdahale edebilmelidir. Tüm ekip üyeleri hastaya hakim olana kadar ekibe rehber olmalıdır. Güvenli Cerrahi Kontrol Listesinin Önemi Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde yapılan cerrahi giriĢim sayısı oldukça artmıĢtır. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan verilere göre 2013 yılında toplam 5.743 ameliyathanede 4.684.237 hasta ameliyat edilmiĢtir (Sağlık AraĢtırmaları Genel Müdürlüğü, 2014:78-106). Cerrahi giriĢim sayısının artması sağlık personelinin de hata yapma riskini artırmaktadır. Bu nedenle cerrahi güvenlik önlemlerinin alınması gerekmektedir. Alınan önlemlerle ameliyat öncesi, esnası ve sonrası dönemin güven altına alınması amaçlanmalıdır. Güvenli cerrahi kontrol listesi hem klinikte hem de ameliyathanede cerrahi hastasının güvenliğini sağlayan önemli unsurlardan biridir. Mantar ve Ġntepeler‘in (2016:41) çocuk cerrahi kliniğindeki hastalarla yürüttükleri bir çalıĢmada, listenin uygulandığı hastalarda geliĢen komplikasyon oranı %4.3 iken kontrol listesinin uygulanmadığı hastalarda geliĢen komplikasyon oranı %14.0 olarak belirtilmiĢtir. CandaĢ ve Gürsoy (2015:524) tarafından 303 cerrahi ekip üyesiyle yapılan bir çalıĢmada cerrahi ekip üyelerinin GCKL‘nin gerekliliğine inandıkları ve hasta güvenliğine katkıda bulunduğu belirlenmiĢtir. Aynı çalıĢmada katılımcıların en az uyum sağladıkları maddeler ―Anestezi Güvenlik Kontrol Listesi‖ aĢaması, ekipteki kiĢilerin kendilerini tanıtmaları ve hasta kimliği, ameliyatı, ameliyat bölgesi olarak bulunmuĢtur. Özkan ve Yavuz (2012:50) tarafından 192 ameliyathane ekip üyesiyle yapılan bir çalıĢmada sağlık çalıĢanlarının %57.8‘inin güvenli cerrahi kontrol listesi hakkında hizmet içi eğitim aldığı, %42.2‘sinin hizmet içi eğitim almadığı saptanmıĢtır. Yapılan bir çalıĢmada güvenli cerrahi kontrol listesi kullanımı sırasında hemĢirelerin; personel sayısının az olması, iĢ yükünün fazla olması, stres ve yorgunluk, ekip içi iletiĢimsizlik, görev dıĢı iĢ yüklenmesi, zaman kısıtlılığı, vaka sayısının fazla olması, hasta sayısının fazla olması ve yoğun teknoloji kullanımı gibi sorunlarla karĢılaĢtıkları saptanmıĢtır (BektaĢ, 2015:55). Farklı bir çalıĢmada ise ameliyathanede çalıĢan sağlık ekibi üyelerinin GCKL kullanımıyla ilgili yaĢadıkları sorunlar; ekip üyelerinin sayıca az olması, dokümantasyon fazlalığı, zaman sınırlılığı, eğitim yetersizliği ve hekimlerin ameliyat bölgesini iĢaretlememesi olarak ifade edilmiĢtir (KarabaĢ ve Kutlu, 2015:169). Abbasoğlu ve arkadaĢlarının (2013:178) çalıĢmasında hemĢireler GCKL‘nin daha etkin kullanımı için formun ekipteki sorumlu kiĢiler tarafından kontrol edilmesi, pediatri bölümü için özel form geliĢtirilmesi, formun tüm cerrahi ekip tarafından özenli biçimde doldurulması ve formun cerrahi bölümlerinin gereksinimlere göre düzenlenmesi gerektiği gibi önerilerde bulunmuĢlardır. Kontrol listenin cerrahi birimlerde kullanımı;  Ekip içi iletiĢimi artırır,  Hasta güvenliğinde ekip için ortak bir dil oluĢturur,  Ameliyata bağlı komplikasyon ve ölüm sayısını azaltır,  YanlıĢ hasta ve yanlıĢ taraf cerrahi riskini ortadan kaldırır,  Cerrahi güvenliğin sürekliliğini sağlar ve standardize eder,  Cerrahi ekip için yasal dayanak oluĢturur. Güvenli Cerrahi Kontrol ListesiTR ve Bölümleri Ülkemizde GCKLTR sırasıyla Klinikten Ayrılmadan Önce, Anestezi Verilmeden Önce, Ameliyat Kesisinden Önce ve Ameliyattan Çıkmadan Önce olmak üzere dört bölümü kapsamaktadır (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c). Listenin kullanımında ilk adım; ameliyat olacak hasta için listenin sağ üst kısmında yer alan hastanın adı soyadı, ameliyat bölgesi ve ameliyat tarihinin doldurulmasıdır. Ardından listenin bölümleri ilgili güvenlik adımları değerlendirilerek doldurulmalıdır. Her bir bölümün sonunda liste sorumlusunun adı soyadı ve imzasının olması gerektiği unutulmamalıdır (ġekil-1). 639 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA ġekil 1: Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Türkiye (GCKLTR) (Kaynak:https://kalite.saglik.gov.tr/content/files/guvenli_cerrahi_2011/guvenli_cerrahi_kontrol_listesi.pdf) Klinikten Ayrılmadan Önce Bu bölüm hasta klinikten ayrılmadan önce tamamlanan, en az bir hemĢire ya da sağlık görevlisinin kontrolünde gerçekleĢen, mümkün olduğu kadar hekimin de katıldığı ve sözlü olarak hasta bilgilerinin ve hazırlığının kontrol edildiği aĢamadır. Dokuz güvenlik adımından oluĢan bu bölümde hastanın (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c); 1. Hastanın kimlik, ameliyat yeri ve gerçekleĢtirilecek ameliyatın kontrolü 2. Ameliyat için bilgilendirilmiĢ onamı 3. Ameliyat öncesi açlık durumu 4. Ameliyat alanı temizliği 5. Ameliyat öncesi değerli eĢyalarının ve makyaj/oje/ protezlerinin çıkarılması 6. Ameliyat önlüğü ve bonesinin giydirilmesi 7. Ameliyat öncesi özel iĢlemlerin (lavman, varis çorabı…) tamamlanması 8. Ameliyatta kullanılacak malzeme, implant, kan veya kan ürünü hazırlığı 9. Tüm tetkiklerinin yanında olup olmadığı sorgulanmaktadır. Liste koordinatörü ilk bölümü hasta klinikteyken doğru Ģekilde tamamladıktan sonra ameliyathanede devam edecek olan diğer aĢamalara geçilir. Anestezi Verilmeden Önce Bu bölüm hastaya anestezi ilaçlarının uygulanmasından önce tamamlanan, kontrolü için en az bir anestezi görevlisi ile sağlık personelinin olması gereken ve yedi güvenlik adımını kapsayan aĢamadır. Cerrahın bu aĢamaya katılımı gerekli değildir; fakat hastanın sözel olarak katılımı mümkün 640 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA olduğunca sağlanmalıdır. Bu bölümde hastanın (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c); 1. Hastanın kimlik, ameliyat yeri ve gerçekleĢtirilecek ameliyatın kontrolü 2. Ameliyat bölgesinin iĢaretlenmesi 3. Anestezi güvenlik kontrolünün tamamlanması 4. Pulse oksimetrenin kontrolü 5. Hasta alerjisinin sorgulanması 6. Gereken görüntüleme cihazlarının sağlanması 7.Hastanın kan kaybı riski sorgulanmaktadır. Liste koordinatörü tüm adımları doğru Ģekilde tamamladıktan sonra diğer aĢamaya geçilir. Ameliyat Kesisinden Önce Hastaya anestezik ajanlar verildikten sonra baĢlayan, cerrahi kesinin henüz yapılmadığı ―Cerrahi Mola (Time Out)‖ olarak da adlandırılan aĢamadır. Dokuz güvenlik adımından oluĢan aĢamaya tüm cerrahi ekip üyelerinin katılımı gerekmektedir. Bu bölümde (Sağlıkta Kalite Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c); 1.Tüm ekip üyelerinin kendilerini ve görevlerini tanıtması 2.Ekibin hastayı, ameliyat yerini ve gerçekleĢtirilecek ameliyatı kontrolü 3. Ameliyatta gerçekleĢebilecek kritik olayların gözden geçirilmesi 4. Antibiyotik profilaksisinin kontrolü 5. Malzemelerin durumu kontrolü 6. Malzemelerin sterilizasyon uygunluğunun kontrolü 7.Gerekli durumlarda kan Ģekeri kontrolü 8. Antikoagülan kullanım durumunun kontrolü 9. Derin ven trombozu profilaksisinin kontrolü sağlanmaktadır. Bu bölüm tamamlandıktan sonra koordinatör cerrahi kesi için onay verir ve listenin ilk bölümü tamamlanmıĢ olur. ve bu ve üç Ameliyattan Çıkmadan Önce Hastanın ameliyat kesisi kapanmadan önce veya kapandıktan sonra uygulanan; fakat kesinlikle hastanın ameliyat odasından ayrılmadan önce tamamlanması gereken listenin son aĢamadır. Tüm ekip bu aĢamada hastayı son kez kontrol eder. Bu kontrol cerrah, cerrahi hemĢiresi ya da anestezi görevlisi tarafından baĢlatılabilir ve kontrol süresince tüm cerrahi ekip üyelerinin ameliyat odasında bulunması gerekmektedir. BeĢ güvenlik adımından oluĢan bu bölümde hastanın (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c); 1. Hastanın kimlik, ameliyat yeri ve gerçekleĢtirilen ameliyatın kontrolü 2. Ameliyat esnasında kullanılan malzemelerin (alet, spanç, kompres ve iğne vb.) sayımının kontrolü 3. Numunelerin alındığı bölge ve hasta kimliği belirtilerek etiketlenmesi 4. Ameliyat sonrası değerlendirilmesi gereken ekipman sorunlarının kontrolü 5. Ekibin hastanın ameliyat sonrası iyileĢmesi ve tedavi yönetimine yönelik önerileri değerlendirilir. Bu bölümün de koordinatör tarafından doldurulmasıyla liste tamamlanmıĢ olur. SONUÇ Hasta güvenliğinin sağlanmasında temel konulardan biri cerrahi güvenliğin sağlanmasıdır. DSÖ bu konuda güvenli cerrahi kontrol listesi oluĢturarak son yıllarda önemli bir adım atmıĢtır. Liste tüm perioperatif dönem için uygun güvenlik adımlarını içeren bölümlerden oluĢmakta ve her ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenebilmektedir. Pilot ülkelerde listenin kullanılması sonucunda cerrahi hata ve komplikasyonların azaldığı belirlenmiĢtir. Ülkemizde kontrol listesiyle ilgili çeĢitli düzenlemeler yapılarak, ameliyat öncesi klinikte baĢlayan ve ameliyathanede devam ederek sonlandırılan Güvenli Cerrahi Kontrol ListesiTR oluĢturulmuĢtur. Ayrıca Sağlık Bakanlığı tarafından ülkemizdeki tüm hastanelerde listenin kullanılması zorunlu hale getirilmiĢtir. Böylece cerrahi süreçte tıbbi hata riskinin ortadan kalkması veya en aza indirilmesi hedeflenmektedir. 641 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Türkiye‘de kontrol listesinin iĢleyiĢi, uygulanması, yürütülmesi ve etkinliğiyle ilgili yapılan çalıĢmalar oldukça sınırlıdır. Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi kullanımının önemi vurgulanarak hastalarla ve cerrahi ekiple listenin kullanımına iliĢkin çalıĢmalar arttırılmalıdır. Ülkemizde liste yalnızca eriĢkin hastalara yönelik olduğundan çocuk cerrahi hastaları için özel formlar geliĢtirilmelidir. Ayrıca hastanelerde hizmet içi eğitimlerle, cerrahi ekibin listeyi kullanımına yönelik farkındalıkları sağlanmalıdır. REFERANSLAR Abbasoğlu, A., Uğurlu, Z., IĢık, S.A., Karahan, A., Ünlü, H. ve ElbaĢ, N.Ö. (2013). Güvenli cerrahi kontrol listesinin etkin kullanılma durumu ve hemĢirelerin güvenli cerrahi kontrol listesine yönelik görüĢleri. 8.Ulusal Cerrahi ve Ameliyathane Hemşireliği Kongre Kitabı. Sf:178. BektaĢ, G. ve Yavuz, M. (2015). Ameliyathane ekibinin güvenli cerrahi konusunda görüĢ ve uygulamalarının belirlenmesi. Yakındoğu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, KKTC. Haynes, A. B., Weiser, T. G., Berry, W. R., Lipsitz, S. R., Breizat, A. H. S., Dellinger, E. P., ... ve Merry, A. F. (2009). A surgical safety checklist to reduce morbidity and mortality in a global population. New England Journal of Medicine, 360(5), 491-499. CandaĢ, B., ve Gürsoy, A. (2015). Ameliyathanede hasta güvenliği: cerrahi ekibin güvenli cerrahi kontrol listesinin uygulanıĢına iliĢkin düĢünceleri. 9.Ulusal Cerrahi ve Ameliyathane Hemşireliği Kongre Kitabı.Sf:524. CandaĢ, B., ve Gürsoy, A. (2015). Cerrahide Hasta Güvenliği: Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi. ERÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 3(1), 40-50. Kohn, L. T., Corrigan, J. M., & Donaldson, M. S. (Eds.). (2000). To err is human:: Building a Safer Health System (Vol. 6). National Academies Press. Joint Commission International (2016). National Patient Safety Goals Effective January 1, 2016. EriĢim: 20 Mart 2016, https://www.jointcommission.org/assets/1/6/2016_NPSG_CAH.pdf KarabaĢ, S., ve Kutlu, A. K. (2015). Ameliyathanelerde çalıĢan cerrahi ekibin güvenli cerrahi kontrol listesi ile ilgili görüĢ ve deneyimlerinin belirlenmesi. 9.Ulusal Cerrahi ve Ameliyathane Hemşireliği Kongre Kitabı.Sf:169. Mantar, N. T., ve Ġntepeler, ġ. S. (2016). Çocuklara Yönelik Perioperatif Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Kullanımının Komplikasyon GeliĢimine Etkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 9(2),38-44. Özata, M., ve Altunkan, H. (2010). Hastanelerde tıbbi hata görülme sıklıkları, tıbbi hata türleri ve tıbbi hata nedenlerinin belirlenmesi: Konya örneği. Tıp AraĢtırmaları Dergisi, 8(2),100-111. Özkan, D. (2012). Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Konusunda Ameliyathane Ekibinin DüĢüncelerinin Ġncelenmesi. Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ġzmir. Sağlık AraĢtırmaları Genel Müdürlüğü (2014). T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Ġstatistikleri Yıllığı 2013. sf:78106. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 956 Sentez Matbaacılık ve Yayıncılık, Ankara. Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011a). Cerrahide bilinen 10 gerçek. EriĢim: 20 Mart 2016, https://kalite.saglik.gov.tr/index.php?lang=tr&page=225 Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011b). Cerrahide bilinen 10 ana hedef. EriĢim: 20 Mart 2016, https://kalite.saglik.gov.tr/index.php?lang=tr&page=221 Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011c). Güvenli Cerrahi. EriĢim: 20 Mart 2016, https://kalite.saglik.gov.tr/content/files/duyurular_2011/2011/09_ocak_2011/0901guvenlicerrahi.pdf Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011d). Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Türkiye. EriĢim: 20 Mart 2016, https://kalite. saglik.gov.tr/ content/files /guvenli_cerrahi _2011/ guvenli_ cerrahi kontrol _ listesi.pdf Uçak, H. (2009). Ameliyathane Yönetim ve Organizasyon & Ameliyathane Talimatları ve Protokolleri. Ankara: Ayrıntı Yayınevi, sf:20-21. 642 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Farklı Juniperus L. Türlerinin P. Aeruginosa’da Biyofilm OluĢumuna Etkisi Ebru ÖNEM* Süleyman Demirel University, Turkey ebruonem@sdu.edu.tr Ramadan Bilgin AKALIN Namık Kemal University, Turkey rbakalin@nku.edu.tr Özet Bacteria show two different life forms. The one is bacteria live individual and the other is and bacteria live together by a polymeric substance (Extracelluler polymeric substances-EPS) excreted by the bacteria. In the biofilm form, bacteria are more resistant to antimicrobial treatments than cecil form. And survive harsh conditions and withstand the host‘s immune system. Bacteria compose biofilm use the system which is named quorum sensing (QS) and it based on density-dependent cell to cell communication. So new researches focus on blockage of this system. And try to development of antibiofilm agents that are nontoxic. Besides some chemical compounds also plant extract have used for this aim. In this paper three different Juniperus L. extract were tried to inhibition of biofilm formation in Pseudomanas aeruginosa PAO1. Juniperus foetidissima, Juniperus excelsa, Juniprus oxycedrus. Inhibition effect of extract on biofilm was searched cristal viole (CV) assay. Biofilms were grown on LB medium in 96-well polystyrene plates in the presence or absence of 4 different concentrations of the plant extract. All tests repeated 3 times and evaluated for statistical. Treatment of P. aeruginosa PA01 strain with these three different Juniperus L. extract resulted in significant reduction in the biofilm formation capacity in three concentrations. According the results inhibition rates are respectively PA01 100% production, Juniperus foetidissima 76%, 59%, 31%; Juniperus excelsa, 74%, 58%, 46%; and Juniprus oxycedrus, 86%, 86%, 91%. Only first concentration effected growth rate and other concentration did not inhibit growth rate. These are very significant results for antibiofilm activity. And these results suggested that 3 different Juniperus L. species could become useful supplement for pharmaceutical products as a new antibiofilm agent. Keywords: Biofilm, P. aeruginosa, Juniperus L. Antibiofilm Effect of Different Juniperus L. Species in P. aeruginosa Abstract Bakteriler iki farklı yaĢam formu gösterirler. Bunlardan ilkinde bakteri bireysel olarak yaĢar diğerinde ise bakteri yüzeye ya da birbirine tutunarak sentezlediği hücre dıĢı polimerik madde (Extracelluler polymeric substances-EPS) içine gömülmüĢ olan planktonik hücrelerden oluĢur. Biyofilm adı verilen bu oluĢumu bakteriler hücre yoğunluğuna bağlı hücre hücre etkileĢimi olarak ifade edilen ve Quorum sensing (çevreyi algılama) olarak adlandırılan sistem aracılığıyla gerçekleĢtirir. Son yıllarda yapılan çalıĢmalar sistemin baskılanması üzerine olup, birçok bitki ekstraktı ve sentetik moleküller bu amaçla denenmektedir. Yapılan bu çalıĢmada üç farklı ardıç Juniperus foetidissima (kokulu ardıç), Juniperus excelsa (boz ardıç), Juniprus oxycedrus (Diken ardıç) ekstraktının Pseudomanas aeruginosa PAO1 suĢunda biyofilm oluĢumu üzerine baskılayıcı etkisi araĢtırılmıĢtır. Biyofilm oluĢumu üzerine baskılayıcı etkisi kristal viyole testi kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu amaçla ardıç türlerinin 4 farklı konsantrasyonunun Pseudomanas aeruginosa PAO1 biyofilm oluĢumuna etkisi 96 kuyucuklu mikro pleytlerde çalıĢılmıĢ sonuçlar okunarak istatistik olarak değerlendirilmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre kokulu ardıçın 3 farklı deriĢimi sırasıyla %76 %59, %31 oranlarında biyofilm oluĢumu üzerine baskılayıcı etki gösterirken, boz ardıç, %74, %58, % 46 ve diken ardıç ise %86, %,86 %91 oranlarında biyofilm oluĢumunu baskılayıcı özellik göstermiĢtir. Bu sonuçlar ileriki çalıĢmalarda ardıç türlerinin ilaç formunda antibiyofilm ajanı olarak ticari kullanıma dönüĢtürülebileceğini göstermiĢtir. Anahtar Kelimeler: Biyofilm P. aeruginosa, Juniperus L 643 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Pseudomonadaceae ailesinde yer alan Pseudomonas aeruginosa Gram negatif, sporsuz, kapsülsüz çomakçıklardır. Doğada çok yaygın olarak bulunur ve insanlar, hayvanlar için fırsatçı patojen bir bakteridir. Özellikle ağır seyirli hastane enfeksiyonlarında, bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ hastalarda, kistik fibroz hastalarında kronik enfeksiyonlar oluĢturabilmektedir. Mikroorganizmaların hastalıkların patogenezinde en önemli faktörlerden biri salgıladıkları virülans faktörleri olup bu faktörler mikroorganizmaların konak savunma sistemleri tarafından elimine edilmelerini önlemek üzere oluĢturulan mikrobiyal ürünlerdir (Çerikçioğlu, 2012:1). P. aeruginosa kaynaklı enfeksiyon hastalıkların meydana geliĢinde de önemli rolü olan virülens faktörlerinin salınımı çevreyi algılama sistemi adı verilen sistemin kontrolünde gerçekleĢmektedir. Çevreyi algılama (Quorum Sensing), hücre yoğunluğuna bağılı olarak gen ekspresyonunun kontrolü olarak ifade edilebilir (Kohler, vd, 2000:5991). Sistemin temeli, bakterilerin sinyal molekülü olarak ifade edilen bir takım moleküller sentezleyerek çevrelerinde bulunan aynı türden diğer bakterilerin sayısını, üretilen sinyal molekülü yoğunluğu ile izlemesine dayanmaktadır (Bassler, 1999:582). Diğer bir ifade ile belli bir ortamdaki sinyal molekülü yoğunluğu, o ortamda bulunan bakteri sayısı ile doğru orantılı olarak artmaktadır. Farklı bakteri türlerinde, çevreyi algılama ile düzenlenen bazı olaylar ıĢık yayma (biyolüminesense), biyofilm oluĢumu, antibiyotik biyosentezi, konjugasyon ve virülans faktörlerinin üretimi olarak sıralanabilir (Bandara, 2006:4453). Üzerinde en çok araĢtırma yapılan çevreyi algılama sisteminin ilk görüldüğü bakteri türü olan V. fischeri, üzerinde çok fazla araĢtırma yapılmıĢ olmasından dolayı mekanizması en iyi anlaĢılan tür olup, model organizma olarak kullanılmaktadır. P. aeruginosa ise virülans faktörleri üretmesi ve insanda fırsatçı bir patojen olmasından dolayı üzerinde yine çok fazla araĢtırma yapılan bir organizma olup özellikle bu mekanizmanın bakterideki inhibisyonu tıpta hastalıkların tedavisinde büyük önem taĢımaktadır. V. fisheri ve V. harveyi serbest yaĢayan iki deniz mikroorganizması olup, çevreyi algılama sistemi üzerinde yapılan çalıĢmalarda ve bu sistemin karakterize edilmesinde kullanılan ilk bakteri örnekleridir (ġekil 1). Normalde deniz suyunun mililitresinde 100'den daha az sayıda olan bu bakterinin serbest yaĢarken ıĢıma (biyolüminesans) yapamamaları, ancak bazı deniz balıkları ve mürekkep balıklarının ıĢık organlarında yüksek konsantrasyonda oldukları zaman çevreye ıĢık yaymaya baĢlamaları dikkatleri çekmiĢ, uzun çalıĢmalar sonucu sistem anlaĢılabilmiĢtir. P. aeruginosa‘da iki ana çevreyi algılama sistemi karakterize edilmiĢtir. Birbirleriyle hiyerarĢik iliĢkileri olan bu sistemler las ve rhl sistemleri olarak adlandırılmaktadırlar (Bratu vd; 2006:1252). ġekil 1: Kültüre edilen Vibrio fischeri suĢları (http 1) 644 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Pseudomonas aeruginosa’da Çevreyi Algılama Sistemi ve Bu Sistem Tarafından Kontrol Edilen Virülens Faktörleri Pseudomonas cinsinde en sıklıkla izole edilen insan patojeni P. aeruginosa olup, Staphylococcus aureus ve Escherichia coli‘den sonra en sık karĢılaĢılan ve ciddi enfeksiyonlara neden olan önemli bir patojendir. Özellikle ağır seyirli hastane enfeksiyonlarında, bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ hastalarda, kistik fibroz hastalarında kronik enfeksiyonlar oluĢturan fırsatçı bir patojendir. P. aeruginosa kaynaklı enfeksiyon hastalıkların meydana geliĢinde önemli rolü olan virülens faktörlerinin salınımı çevreyi algılama sistemi kontrolünde gerçekleĢmektedir. Pseudomonaslar deri enfeksiyonlarından sepsise kadar farklı klinik tablolara sebep olabilen, yüksek morbidite ve mortalitesi ile önemli bir insan patojenidir. Pseudomonaslar öncelikli olarak hastane kaynaklı fırsatçı bir patojen olup, sağlıklı insanda nadiren hastalık oluĢturur. Özellikle hastane ortamında, bağıĢık yanıtı ve savunma sistemleri bozulmuĢ insanlarda fırsat bulduğunda her sistem ve organda infeksiyon oluĢturabilme özelliğine sahiptir. Pseudomonaslar en sık mekanik ventilasyon desteğindeki hastalarda ve kistik fibrozlu hastalarda, yanık sonrası geliĢen yanık yarası infeksiyonlarında notropenik hastalar ve HIV infeksiyonunu da içeren bağıĢıklığı kırılmıĢ hastalardaki bakteriyemilerde, diyabetik hastalarda, intravenoz ilaç kullananlarda ve daha birçok hastalıkta önemli rol oynar. P. aeruginosa infeksiyonu kolonizasyon, invazyon ve sistemik yayılım olmak üzere üç aĢamada geliĢir. Mikroorganizmanın konakta çoğalarak yukarıda sözü edilen basamakları gerçekleĢtirerek hastalık oluĢturması patojenite olarak tanımlanır ve patojeniteden sorumlu yapılar virülens faktörleri olarak adlandırılır. Elastaz, piyosiyanin üretimi, kayma hereketi, biyofilm oluĢumu P. aeruginosa‘da çevreyi algılama sistemi kontrolünde gerçekleĢen virülens faktörlerinden bazılarıdır. Biyofilm Bakteriler büyüyüp çoğalırken iki ayrı yaĢam formu gösterirler. Bunlardan birincisinde bakteri tektir ve planktonik hücreler olarak geliĢir diğerinde ise mukoid agregatların içerisinde organize olur. Bakterilerde görülen bu iki yaĢam formu insanlarda görülen bakteriyel enfeksiyonlar için oldukça önemlidir. Fakat planktonik bakterilerin sebep olduğu akut enfeksiyonlar antibiyotiklerle tedavi mümkün olabilirken, biyofilm oluĢturan bakteri enfeksiyonlarının tedavisi çok zor olup kronikleĢmektedir (Bjarnsholt, vd., 2010). Doğada özellikle sucul ortamlarda taĢlar üzerinde ya da su borularının içinde görülen kaygan yapı, diĢler üzerinde zamanla oluĢan plaklar biyofilme birer örnek olup üzerinde çok fazla araĢtırmanın yapılması özellikle hastane enfeksiyonlarında yarattığı ciddi sorunlardan ve sebep olduğu ekonomik kayıplardandır. Tıbbi Amaçlı Olarak Bitkilerin Kullanımı Tarih boyunca birçok bitki hastalıkların tedavisinde kullanılmıĢ, günümüzde de farmakolojik olarak üretilen ilaçların %25‘inin bitkilerden elde edildiği bilinmektedir (Faydaoğlu ve Sürücüoğlu, 2013:234). Son yıllarda artan hastalıklara karĢı sentetik yapılı ilaçların yetersiz kalması ve yan etkilerinin belirlenmesi doğal ürünlerin kullanma zorunluluğunu arttırmıĢtır (Kırbağ, ve Zengin, 2006:1). Mikrobiyal enfeksiyonların tedavisinde tercih edilen antibiyotikler; mikroorganizmaların zamanla bu antibiyotiklere farklı mekanizmalar ile direnç kazanması sonucu giderek etkinliğini yitirmekte ve bilim insanlarını bu alanda yeni stratejiler geliĢtirmeye zorlamaktadır. Bu sebeple antibakteriyal etki dıĢında bakteriler arasında iletiĢimin bloke edilerek enfeksiyonların önlenmesi üzerinde fazlaca durulmaya baĢlanan bir konu olmuĢtur. Bu amaçla birçok sentetik molekül ve bitki araĢtırmalarda kullanılmaktadır. MATERYAL VE METOT Materyal Yapılan bu araĢtırmada üç farklı ardıç (Juniperus foetidissima (kokulu ardıç), Juniperus excelsa (boz ardıç), Juniprus oxycedrus (Diken ardıç) türünün yaprak ekstraktları kullanılmıĢ olup, ekstraktlar Eğirdir Bahçe Bitkileri Enstitüsünden temin edilmiĢtir. Ekstraktların biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etkisi Pseudomanas aeruginosa PAO1 referans suĢu kullanılarak araĢtırılmıĢtır. 645 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etki CV (cristal viole) testi ile 3 tekrarlı olarak gerçekleĢtirilmiĢ, sonuçlar tek yönlü ANOVA testi ile analiz edilmiĢlerdir. Sonuçlar ile kontrol arasındaki fark p≤0.05 seviyesinde istatistik olarak değerlendirilmiĢtir. Metot CV Biyofilm Testi Pseudomanas aeruginosa PAO1 LB besiyerinde 37 ºC‘de 16-18 saat süreyle üretilmiĢ ve ertesi gün her bir kuyucukta LB broth besiyeri olan 96 kuyucuklu mikroplatlere 0,5 McFarland bulanıklığına eĢdeğer bulanıklığa ayarlanarak 10 µl bakteri kültüründen ilave edilmiĢtir (Moskowitz vd, 2004: 1993). 3 farklı bitki ekstraktı 4 farklı konsantrasyonda (10X, 20X, 40X,80X) eklenmiĢtir. Ayrıca bitki örnekleri ile aynı miktarda bitki örneklerini seyreltmek için kullanılan DMSO çözücüsünden eklenmiĢtir. 37 ºC‘de 24-48 saat inkübasyon sonunda mikropleytin her bir kuyucuğunda bulunan kültürler OD 600 nm‘de okunmuĢ ve değerler kaydedilmiĢtir. Daha sonra kültür içeren kuyucukların içeriği dökülerek 3 kez saf su ile yıkanmıĢ ve yıkama iĢlemi tamamlandıktan sonra kuyucuklara % 0,1 lik kristal viyole çözeltisinden 250 µl eklenmiĢtir. 30 dakika kristal viyole ile muamele edilen kuyucuklar 5 kez saf su ile yıkanmıĢtır. Yıkama iĢlemi tamamlandıktan sonra 250 µl % 95 lik etanol ilavesiyle 15 dakika çözdürülmüĢ ve Epoch Miproplate Spektrofotometre kullanılarak sonuçlar 570 nm‘de okunmuĢtur. SONUÇ Biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etkisi araĢtırılan ardıç ekstraktlarının deneylerde kullanılan ilk konsantrasyonlarında antibakteriyal aktivite gösterirken, diğer konsantrasyonlar antibakteriyal aktivite gözlenmemiĢtir. Biyofilm oluĢum testleri 3 tekrarlı olarak gerçekleĢtirilmiĢ ve sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirilmiĢtir. OD 570 nm de okunan ve değerlendirilen sonuçlara göre kokulu ardıçın etkisi araĢtırılan birinci, ikinci ve üçüncü konsantrasyonundaki inhibisyon oranı referans suĢ P. aeuruginosa PAO1 ile kıyaslandığında sırasıyla %76 %59, %31 oranlarında gözlenmiĢtir (ġekil 1). Boz ardıçın biyofilm oluĢumu üzerine 3 farklı konsantrasyonda gözlenen inhibisyon oranları ise, %74, %58, % 46‘dır (ġekil 2). Diken ardıçın biyofilm oluĢumuna inhibisyon etkisi ise sırasıyla %86, %,86 %91 oranlarında bulunmuĢtur (ġekil 3). 3,5 Biyofilm Üretim (OD 570 nm) 3,0 2,5 * * 2,0 1,5 * 1,0 0,5 0,0 Kontrol boz ardiç (K2) boz ardiç (K3) boz ardiç (K4) ġekil 2: Juniperus excelsa (boz ardıç) biyofilm oluĢumu. PAO1.K2:2.konsantrasyon, K3: 3. Konsantrasyon, K4: 4.Konsantrasyon * ile iĢaretli sonuçlarla kontrol arasındaki fark p≤0,05 seviyesinde önemlidir 646 Kontrol: P. aeruginosa IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 3,5 Biyofilm Üretim (OD 570 nm) 3,0 * 2,5 2,0 * 1,5 * 1,0 0,5 0,0 Kontrol kokulu ardiç (K2) kokulu ardiç (K3) kokulu ardiç (K4) ġekil 3: Juniperus foetidissima (kokulu ardıç) biyofilm oluĢumu. Kontrol: P. aeruginosa PAO1.K2:2.konsantrasyon, K3: 3. Konsantrasyon, K4: 4.Konsantrasyon * ile iĢaretli sonuçlarla kontrol arasındaki fark p≤0,05 seviyesinde önemlidir. 3,5 Biyofilm Üretim (OD 570 nm) 3,0 2,5 2,0 1,5 1,0 * 0,5 * * diken ardiç (K3) diken ardiç (K4) 0,0 Kontrol diken ardiç (K2) ġekil 4: Juniprus oxycedrus (Diken ardıç) biyofilm oluĢumu. Kontrol: P. aeruginosa PAO1.K2:2.konsantrasyon, K3: 3. Konsantrasyon, K4: 4.Konsantrasyon * ile iĢaretli sonuçlarla kontrol arasındaki fark p≤0,05 seviyesinde önemlidir. Yapılan bu çalıĢma sonucunda elde edilen sonuçlar farklı ardıç türlerinin belirli konsantrasyonlarının P. aeruginosa PAO1 suĢunda biyofilm oluĢumuna anlamlı oranlarda inhibisyon etkisinin olduğunu göstermiĢtir. Çevreyi algılama sistemi ile ilgili yapılan çalıĢmalarda, çalıĢılan molekül ve bitkilerden beklenen, sistem üzerine inhibisyon etkinin gösterilmesi Ģeklinde olup, antibakteriyel etki istenmemektedir. Bu çalıĢmada ardıç türlerinin farklı konsantrasyonlarında sistemin inhibisyonu gözlenmiĢtir. Bundan sonra yapılacak çalıĢmalarda ardıç türlerinin GC analizleri yapılarak etken maddeler belirlenip, biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etkisi olan muhtemel etken belirlenebilir ve biyofilm oluĢumu dıĢında diğer virülans faktörleri ile yeni çalıĢmalar tasarlanabilir. 647 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA REFERANSLAR Bandara, M.B.K., Zhu, Hua., Sankaridurg, P.R., Willcox, M.D.P., 2006. Salicylic Acid Reduces the Production of Several Potential Virulence Factors of Pseudomonas aeruginosa Associated with Microbial Keratitis IOVS, 47,10,4453-4459. Bassler, B.L. (1999). How bacteria talk to each other: regulation of gene expression by quorum sensing. Current Opinion Microbiology, 2, 582-587 Bjarnsholt, T., Gennip M.V., Jakobsen TH., Christensen L.D., Jensen P.Ø., Givskov M., 2010. In vitro screens for quorum sensing inhibitors and in vivo confirmation of their effect. Nature Publishing Group, 5(2), 282-293. Bratu, S., Gupta, J., Quale, J., 2006. Expression of the las and rhl quorum-sensing system in clinical isolates of Pseudomonas aeruginosa does not correlate with efflux pump expression or antimicrobial resistance. Journal of Antimicrobial Chemotherapy, 58, 1250-1253. Çerikçioğlu, N. (2012). Mantarlarda Virülans Faktörleri. Ankem. 26(Ek 2), 261-269. http 1: http://www.microbelibrary.org. EriĢim tarihi: 11.01.2013 Faydaoğlu, E., ve Sürücüoğlu, M.S. (2011). Tıbbi ve aromatik bitkilerin antimikrobiyal,antioksidan aktiviteleri ve kullanım olanakları. Erzincan University Journal of Science,6(2), 233-265. Kırbağ, S., ve Zengin, F.(2006). Elazığ yöresindeki bazı bitkilerin antimikrobiyal etkisi. Tarım Bilimleri Dergisi, 16(2), 77-80. Kohler, Thılo., Curty, L.K., Barja, F., Delden C.V., Peche`Re, J.C. (2000). Swarming of Pseudomonas aeruginosa Is Dependent on Cell-to-Cell Signaling and Requires Flagella and Pili. Journal Of Bacterıology, 182(21), 5990-5996. Moskowitz, S.M., Foster, J.M., Emerson, J.,and Burns, J.L.(2004).Clinically Feasible Biofilm Susceptibility Assay for Isolates of Pseudomonas aeruginosa from Patients with Cystic Fibrosis. American Society for Microbiology .42(5), 1915-1922. 648 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Probiyotiklerin Ġnsan Sağlığındaki Önemi Nurhayat ATASOY* nurhayatatasoy@mail.com Özet Probiyotikler, vücudu zararlı mikroorganizmalardan koruyan ve sindirim sisteminin düzenli çalıĢmasını sağlayan, organizmamızla dost, canlı bakterilerdir. Günlük tempomuz değiĢince vücudumuzdaki probiyotiklerin de sayısı azalır, bu da sindirim sistemimizi olumsuz yönde etkiler. Oysa azalan probiyotik miktarı dıĢarıdan alınan probiyotik besinlerle destekleyebiliriz. Prebiyotik bileĢenler, daha çok karbonhidrat grubunda yer alan ve genellikle çözünür lif iĢlevi gören oligosakkarit veya polisakkaritlerdir. Gıdalara eklenen en yaygın oligosakkaritler; fruktooligosakkaritler, galaktooligosakkaritler ve polidekstrozdur. En önemli probiyotikler, Lactobacillus ve Bifidobacterium türleridir. Bağırsakta bakteri dengesinin korunmasına yardımcı olan bu mikroorganizmalar, özellikle stres veya hastalık nedeniyle denge bozulduğunda ve antibiyotik kullanımından sonra bağırsaktaki bakteri yoğunluğu azaldığında önem taĢımaktadır. Günümüzde önemi giderek artan probiyotikler üzerinde pek çok araĢtırma yürütülmektedir. Bu çalıĢmalara göre probiyotiklerin sağlık üzerinde çeĢitli olumlu etkileri söz konusudur. Probiyotikler, sindirim etkinliğinin ve gıdalarla alınan bazı vitamin ve minerallerin emiliminin artmasını sağlayabilmektedir. Bağırsak hareketlerinin düzenlenmesine yardımcı olmakta ve böylece kabızlığın, iltihaplı bağırsak hastalıklarının, enfeksiyonların ve laktoz intolerasın önlenmesinde, karaciğerin ve böbreğin görev yükünün azaltılmasında ve bağıĢıklık sisteminin güçlenmesinde etkili olabilmektedir . Anahtar Kelimeler: Probiyotikler, Sağlık, Beslenme The Importance in Human Health of Probiotics Abstract Probiotics, which protect the body from harmful microorganisms and provide the orderly operation of the digestive system and friendly of our organisms, are live bacteria. When our daily tempo change, the number of probiotics decreases in our body, this also negatively affects our digestive system. In fact, the amount of decreasing probiotics can be supported with probiotic nutrients taken from outsource. Probiotic components which mostly are located in the carbohydrate group and usually are act as a soluble fiber function, are oligosaccharide or polysaccharide. Most commonly oligosaccharides added to foods; fructooligosaccharides, galactooligosaccharides, polydextrose stop. The most important probiotics are Lactobacillus and Bifidobacterium species. These microorganisms, which helps protect the balance of bacteria in the intestine, are of great importance when the density of bacteria decreases in the intestine after the use of antibiotics and especially when the balance is corrupted due to stress and disease. Today, many studies are conducted on probiotics which are increasingly important. According to these studies, probiotics have a variety of positive effects on health. Probiotics can provide the effectiveness of digestion and increase in the absorption of some vitamins and minerals taken with food. They assist the regulation of intestinal motility, and thus, can be effective in the strengthening of the immune system and in the reducing of liver and kidney payload and in the prevention of lactose intolerance, constipation, infections and inflammatory bowel diseases. Keywords: Probiotics, Health, Nutrition 649 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Probiyotik, yeterli miktarda alındığında konağın sağlığı ve fizyolojisi üzerinde yararlı etkileri olan canlı Mikroorganizmalardır (ġener ve ark., 2008). Fermente süt ürünleri, turĢu, çiğ sucuk, ekmek, bira, Ģarap, kımız ve kefir probiyotiklerden zengin gıda maddeleridir (Yağcı, 2002: 337). Probiyotikler esas olarak laktik asit bakterileridir. (Kaur ve ark., 2002: 1). Bağırsaktaki bazı mikroorganizmaların çoğalmasını artıran veya aktivitesini uyaran ve insan ya da hayvan sağlığını olumlu yönden etkileyen maddelere de (besinsel lifler gibi) prebiyotik denir (Gibson and Roberfroid, 1995: 1401). Günümüzde beslenmedeki önemi açısından ‗‗mikroflorayı değiĢtirerek kullanılan sağlığı üzerinde yararlı etkisi görülen canlı, belirli mikroorganizmaları yeterli sayıda içeren ürün‘‘ olarak tanımlanır. Metchinikof Kafkasya‘da fermente süt ürünleri tüketen insanların uzun yaĢadıklarını gözlemiĢtir. Bunun sonucu fermente süt ürünlerindeki asit üreten mikroorganizmaların, kalın barsağı zararlılardan koruyarak insanların uzun yaĢamalarını sağladığını ileri sürmüĢtür. En yaygın olarak bilinen prebiyotik maddeler oligosakkaritlerdir (Shin ve ark., 2000: 884). Oligosakkaritler, ince bağırsakta hidrolize veya absorbe edilemezken, kolon bölgesinde özellikle Lactobacillus spp. ve Bifidobacterium spp. tarafından fermente edilebilmekte ve prebiyotik özellik göstermektedirler (Marks ve ark., 2000: 163; Gibson ve Roberfroid, 2008). Ġnsanların sindirim sisteminde basilica Laktobasillus türleri ve Bifidobakterium Türleri mevcuttur ( Baysal, 2011). Probiyotikler gerçek bakterilerdir. Sindirim sistemimizde 500‘den fazla farklı bakteri türü bulunur. Bakteriler bağırsak astarını sağlıklı tutmaya ve yiyecekleri sindirmeye yardımcı olur. Ayrıca antibiyotiklerin kötü etkilerini de yok eder. Antibiyotikler, zarar verici bakterileri öldürerek enfeksiyondan kurtarır. Fakat aynı zamanda yararlı bakterileri de öldürürler, bu da antibiyotik alımından kaynaklanan ishal ve maya enfeksiyonunu tetikler (Gönç ve Akalın, 1995; Kutlu, 2011). Prebiyotiklerin en iyi kaynakları; asparagus, muz, soğan, sarımsak, pırasa, kepekli buğdaylar, yulaf, keten ve arpadır (Brannon, 2003; Manninig ve Gibson, 2004: 287). Prebiyotikler makarna, tahıl barları, yoğurt ve lor peynirine de eklenebilir. Ayrıca, inulin (bir çeĢit lif), maltodextrin ve dayanıklı niĢasta gibi besin içerikleri, prebiyotik rolü üstlenebilir (Marks ve ark., 2000: 163). Bu derlemenin amacı, probiyotik ve yararları hakkında bilgi vermektir. PROBĠYOTĠK BAKTERĠLERDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLĠKLER Bir mikroorganizmanın probiyotik mikroorganizma olarak adlandırılabilmesi için aĢağıdaki özelliklere sahip olması gerekir (Gülmez, 2002:83; Kılıç, 2001; Can , 2007; Baysal, 2011) Gastrointestinal sistemde yaĢayabilmelidirler, Sindirim esnasında meydana gelen olaylardan etkilenmemelidirler, Sindirim sistemi düzensizliklerini kontrol altına tutabilmelidirler, Sindirim sistemi mikroflorasının dengede tutmalı, patojenlerin geliĢimini engellemeli, tüketilen gıdaların yararlanma düzeyini artırmalıdırlar, e) Üründe yeterli sürede canlı olarak yaĢayabilmeli, f) Asit ve safra ortamında etkisini gösterebilmelidirler, g) Mikroorganizmanın adaptasyonunu kolaylaĢtırmak için insan orijinli suĢlar seçilmelidir, h) Antibakteriyel direnci nakletmemelidirler, i) Ġlave edildiği gıdanın kalitesini düĢürmemelidir, Patojenler üzerine inhibitör etki yapmalıdırlar, j) Metabolik aktiviteyi düzenlemelidirler, k) Gıda allerjilerine ve patojenlere karĢı immun sistemi güçlendirebilmelidirler, l) Konakçının gıdalardan daha fazla yararlanmasını sağlamalıdırlar, m) Patojen ve toksijenik olmamalıdırlar. n) Sindirim aygıtında canlılıklarını sürdürebilmelidirler, o) Depolama ve kullanma süresince dayanıklı olmalı. a) b) c) d) 650 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA PROBĠYOTĠKLERĠN BARSAKTA ÇOĞALMASINI ETKĠLEYEN FAKTÖRLER Anne sütüyle beslenen bebeklerin barsaklarında bifodo bakteriler bulunurken hazır mama alanlarda bulunmaması insan sütünde hatta inek sütünde ve diğer besinlerde de Probiyotiklerin bulunduğuna iĢaret edilmiĢtir. Prebiyotikler ince barsak enzimlerince parçalanmayan doğal ve yapay Ģekerlerdir. Bunların baĢlıcaları; laktuloz, inülin, rafinoz ve fruktoolugosakkarittir. Bu öğeler diyet posası bileĢenlerindendir. Probiyotikler, özellikle bifidobakteriler bu ögeleri çoğalmaları için karbon kaynağı olarak kullanırlar. Prebiyotiklerin diyete eklenmesiyle fekal bifidobakteri sayısında 10 kat artıĢ olduğu patojenik bakterilerin ise önemli ölçüde azaldığı gözlenmiĢtir. Birer molekül glikoz, galaktoz ve früktozdan oluĢan rafinoz alımıyla fekal pH‘da düĢme, kısa zincirli yağ asitlerinde (asetik, propyonik ve butirik) ve laktobasillus sayısında artma ğörülmüĢtür. Diğer önemli prebiyotik oligoglikosil inositoldür. Günümüzde probiyotik ve prebiyotik karıĢımı ‗‗simibiyotik‘‘ olarak adlandırılmakta ve alternatif tıp uygulamalarında kullanılmaktadır (Mathieu ve ark.,1993; Holzapfel ve Schillinger, 2002; Can 2007; Baysal, 2011; Sezen 2013). PROBĠYOTĠK MĠKROORGANĠZMALARIN YARARLARI 1. Antikanserojenik Etki Probiyotik ürünlerin tüketimine bağlı olarak kolon (kalın bağırsak) kanseri insidensinin azaldığı belirtilmektedir. Probiyotik mikroorganizmalar, barsak mikroflorasını olumlu yönde değiĢtirdiği, kanserojen bileĢiklerden (fenol, nitrozamin) bazılarını inaktive ederek veya inhibe ederek, immun yanıtı stimüle ederek (Danielson, 1989), prokanserojenleri kanserojene çeviren nitroredüktaz, azoredüktaz ve betaglukuronidaz gibi barsak bakterilerinin enzim aktivitelerini redükte ederek, antikanserojen etkilerinin olduğu vurgulanmaktadır (Reddy, 1999). Kalın arsak kanseri, onkogenler ve tümör baskılayıcı genlerde DNA hasarıyla oluĢan mutasyonların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Laktik asit bakterileri ve onların çoğalmasını sağlayan prebiyotikler genlere toksik etki yapan karsinojenleri etkisizleĢtirmektedirler. Böylece barsak dokusunda DNA hasarı önlenmekte, koruyucu sistem uyarılmaktadır (Shah, 2001; Baysal, 2011). 2. Antikolesterol Etkisi AraĢtırma sonuçlarına göre, bazı bağırsak bakterilerinin kolesterolü düĢürme mekanizmaları Ģu Ģekilde açıklanmaktadır. Vücutta sentezlenen ve gıdalarla alınan kolesterol, safra asitlerine dönüĢmektedir. Lb. acidophilus gibi bazı bağırsak bakterileri ise oluĢan bu safra asitlerini dekonjuge edebilme yeteneğine sahiptir. Dekonjuge olan safra asitleri, lipidlere oranla daha kolay emilir. Bu nedenlede kan kolesterol düzeyinde azalma meydana geldiği belirtilmektedir. Bifidobacterum‘lar, tiamin (B1), pridoksin (B6), folikasit(B9), siyano-kobalamin (B12) ve nikotinik asit (PP) üretirler ve dıĢardan alınan bu vitaminlerden organizmanın yararlanmasını artırırlar. Özellikle Bf. bifidum ve Bf. infantis tiamin, folik asit ve nikotinik asidi, Bf. Breve, Bf. longum ve Bf. adolescentis ise nikotinik asidi çok fazla sentezlerler (Hasler, 1998; Can, 2007). 3. Gıdaların Sindirilebilirliğini Artırma Bir gıdanın besleyici değeri içerdiği besin maddelerinin yeterli derecede sindirilebilme özelliğine bağlıdır. Fermente ürünlerde besin maddeleri starter bakteriler tarafından ön bir fermentasyona uğradıklarından bunların sindirilebilirliği daha yüksek olmaktadır (Franck, 1998). Probiyotik bakteriler tarafından üretilen enzimler, besinlerin sindirilebilirliğini kolaylaĢtırmakta, konakçının bağırsak sistemindeki epitel hücrelerin sayısını artırarak, intestinal mikroflora üzerine etki ederek, dolaylı yoldan besinlerden yaralanmayı sağlarlar (Guerin-Danon,1998). 4. Prebiyotiklerin Emiliminin Artirimasi Ve Sindirim Üzerindeki Etkileri Ġnulin ve oligofruktoz üzerinde en çok durulan prebiyotiklerdir. Ġnsan kolonunda Bifidobakteriler ortamda yoğun oldukları zaman bu prebiyotikler mikroflora tarafından fermente edilirler. Ġnulin ve oligofruktoz insan sindirim enzimleri tarafından hidrolize edilmezler ve intestinal 651 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA bölgenin üst kısmı tarafından emilmezler. Kolondaki mikroflora tarafından sınırlı olarak fermente edilirler ve Bifidobakterleri stimule ederler (Can, 2007: 194). 5.Toksik Ürünlerin Nötralize Edilmesi Probiyotikler indol, amin, amonyak gibi toksik maddelerin bağırsaklardan emilimini azaltırlar veya bu toksik maddelerin ürünlerde meydana gelmesini sınırlarlar. Probiyotik bakteriler bazı bakteri toksinlerini nötralize edebilen metabolitler sentezleme yeteneğine de sahiptirler (Guerin-Danon,1998. 111). 6.Laktoz İntoleransı Laktozu sindiremeyen insanlarda süt içildikten sonra gaz, karın ağrısı ve ishal görülmektedir. Yoğurtta bulunan suĢlar gibi bazı mikroorganizmalar laktaz enzimi ihtiva ettiklerinden, laktoz kalın bağırsaklara gelmeden parçalamakta ve istenmeyen durumların ortaya çıkıĢını önlemektedir. Yoğurtta bulunan L. thermophilus‟un laktoz sindirimini düzelten laktaz enzimi vardır (CoĢkun, 2006: 128). 6. İstenmeyen Bakterilerin İnhibisyonu Probiyotik mikroorganizmalar, patojen bakterilerin geliĢmelerini, asetik asit ve laktik asit gibi organik asitler sentezleyip ortamın pH‘sını düĢürülerek, H2O2‘i sentezleyerek ve bakteriosin benzeri antimikrobiyal maddeler üreterek engellerler. Ayrıca ortamın pH‘sının düĢmesine bağlı olarak bağırsak hareketlerini artırırlar (Mathieu, 1993: 372). Yine probiyotik mikroorganizmalar ortamdaki besin maddelerini tüketerek patojenlerin geliĢmelerini engellerler (Ouwehand, 1999: 35). Enfeksiyonlarda oral yolla alınan antibiyotikler patojenlerle birlikte bağırsak mikroflorasında bulunan mikroorganizmaları da yıkımlarlar. Antibiyotiklerin bağırsak mikroflorasında oluĢturdukları bozuklukları engellemek amacıyla probiyotik ürünlerin kullanılması önerilmektedir (Kılıç, 2001) 7. Bağişiklik Sistemi Üzerindeki Etkileri Barsaklarda yararlı bakterilerin çoğalması zararlıların yerleĢmesini önler. Sindirim organlarını saran mukozal zarlardaki lenfoid doku insan bedeninin lenfoid dokusunun önemli bir bölümünü oluĢturur. Epitellerde sentezlenen T lenfositler antijene karĢı baskılayıcı ve sitotoksik etki gösterir. Sindirim sisteminin mikroflorası önemli savunma sistemi oluĢturur. Mikroflora yokluğunda antijenin mukozaya geçiĢi artar. Bifodobakterilerin barsaklarda çoğalmasıyla dolaĢımda IgA ve IgM antikorlarını sentezleyen hücrelerin arttığı gözlenmiĢtir. Probiyotik bakterilerin humoral bağıĢıklık yanıtını artırdığı, dolayısıyla barsakların bağıĢıklık yeteneğinin geliĢmesinede yardımcı olduğu bildirilmektedir (Kaur ve ark., 2002: 1; Baysal, 2011). SONUÇ Probiyotik alımı, sindirim sisteminin zararlı etkenlere karĢı korunma sistemini geliĢtirir, mukozanın engel sisteminin bozulmasıyla ortaya çıkan gastroentritin, besin allerjisinin, iltihabi barsak hastalığının iyileĢtirilmesinde yardımcı olur. Daha sağlıklı bir nesil olmak için Probiyotiklerin önemi üzerinde durulmalı ve bunlarla ilgili bilimsel çalıĢmalara önem verilmelidir. Ayrıca, Probiyotik yiyeceklerin ve doğal prebiyotik kaynağı olan sebze ve meyvelerin tüketilmesinin önemi hakkında insanlar bilinçlendirilmelidir. REFERANSLAR Baysal, A. (2011). Beslenme, Yenilenmiş 13. Baskı, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara. Brannon, C. (2003). Prebiotics: feeding friendly bacteria. Today‟s Dietitian September Can, Ö.P., 2007. Probiyotik mikroorganizmaların yararları. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları. 6, 194-196. 652 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA CoĢkun, T. (2006). Pro- Prebiyotikler ve Sinbiyotikler, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 49 (2), 128-148. Danielson, A., Shahani, K., Amer, A. (1989). Anticholesteremic Property of Lactobacillus Acidophilus Fed to Mature Boars. Journal Dairy Science. 67, 966-974. Franck, A. (1998). Prebiotics Stimulate Calcium Absorbtion. Milk Science International Jahrgang. 8, 427-429. Gibson, Gr., Fuller, R. (2000). Aspects of Ġn Vivo Research Approaches Directed Toward Identi-fying Probiotics and Prebiotics For Human Use. Journal Nutritional. 130, 391-395. Gıbson, G.R., Roberfroıd, M.B. (1995). Dietary modulation of the human colonic microbiota: introducing the concept of prebiotics. J. Nutr. 125, 1401-1412. Guerin-Danan, C., Chabenet, C., Pedone, C., Po-pot, F. (1998). Milk Fermented with Yogurt Cultures and Lactobacillus Casei Compared with Yogurt and Gelled Milk Influence on Intestinal Microflora in Healthy Infants. Journal Clin Nutritional. 67,111-117. Gülmez M., Güven, A. (2002). Probiyotik, prebiyotik ve sinbiyotikler. Kafkas Üniv. Vet. Fak. Derg., 8, 83-89 Gönç, S., Akalın, A. (1995). Yoğurtta Canlı Olarak Bulunan Lactobacillus Acidophilus ve Lactobacillus Bifidus‟un Organizma ve Sağlık Üzerine Etkisi. Ġzmir. Proje No: Vhag-1168. Hasler, CM. (1998). Functional foods: their role in disease prevention and health promotion. Food Technol. 52: 63-70. Kaur, I.P., Chopra, K., Saını, A. (2002). Probiotics: potential pharmaceutical applications. European J. Pharmaceutical Sci. 15, 1-9 Kılıç, S. (2001). Süt Endüstrisinde Laktik Asit Bakterileri. Ege Üni. Yayın No:542, Ege Üni. Ziraat Fak., Ġzmir. Kutlu, T. (2011). Pre ve Probiyotikler. Türk Pediatri Arşivi.46 (11). Manning, T.S., Gibson, G.R. (2004). Prebiotics. Best Practice & Research Clinical Gastroenterol., 18, 287-298. Mathieu, F., Sudirman, I., Rekhif, N.(19939. Mesenterocin 52, A Bacteriocin Produced by Leuconostoc Mesenteroides Ssp. Mesenteroides Fr 52. Journal Applied Bacteriol. 74, 372-379. Marx, S.P.,Winkler, S., Hartmeier, W. (2000). Metabolization of b-(2,6)‐linked fructoseoligosaccharides by different bifidobacteria. FEMS Microbiol. Lett., 182, 163‐169. Ouwehand, A., Niemi, P., Salminen, S.(1999). The Normal Feacal Microflora Does Not Affect the Adhesion of Probiotic Bacteria in Vitro. Fems Microbial Letters. 177, 35- 38. Reddy, B. (1999). Possible Mechanisms by Which Pro And Prebiotics Influence Colon Carcinogenesis and Tumor Growth. Journal Nutritional. 129, 1478-1482. Sezen A.G. Prebiyotik, Probiyotik ve Sinbiyotiklerin Ġnsan ve Hayvan Sağlığı Üzerine Etkileri. Atatürk Üniversitesi Vet. Bil. Derg. 2013; 8(3), 248-258. ġener A., Temiz A., Toğay SÖ., Bağcı U. (2008). Çesitli prebiyotiklerin Bifidobacterium animalis Subsp.Lactis Bb-12‘nin geliĢimi ve asitlik geliĢtirme özelliği üzerine in vitro etkileri. Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü. Türkiye 10. Gıda Kongresi, Erzurum. Shah, NP. (2001). Functional foods from probiotics and prebiotics. Food Technol. 55 (11), 46-53. Shin, H.S., Lee, H., Pestka, J.J., Ustunol, Z. (2000). Growth and viability of commercial Bifidobacterium spp. Ġn skim milk containing oligosaccharides and inulin. J. Food Sci., 65, 884‐ 887. Yağcı, R. (2002). Prebiyotikler ve probiyotikler. Çocuk Sağl. Hast. Derg., 45, 337-344. 653 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Bazı Rhamnus (Cehri) Türlerinin Kök Ekstraktlarının Diabetli Mus musculus albino Kan ġekeri Değerleri Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması Ayhan GÜLER* Hakkari Üniversitesi, Türkiye ayhanguler93@gmail.com Erdal BĠNGÖL Hakkari Üniversitesi, Türkiye erekdagi_65@hotmail.com Özet Bu araĢtırmada hastalıkların tedavisinde ve özellikle alternatif tıp yöntemlerinde kullanılan bitkilerin (hemen hemen bütün ilaçların etken maddesi) içerdikleri maddelerin saptanması, tedavi süreçlerinde organ ve dokulara herhangi bir yan etkilerinin olup olmadığının incelenmesi esastır. Bu doğrultuda araĢtırmamızda kullandığımız bitki (Rhamnus) türlerinin kök ekstraktları hazırlanmıĢ ve denek olarak kullandığımız diabetik albino mus musculus üzerinde denemeler yapılmıĢ ve sonuçta farelerin kan Ģekeri düzeylerindeki değiĢmeler gözlenerek, Rhamnus (Çehri) bitkisinin kök ekstraktlarının kan Ģekeri üstündeki düzenleme etkileri incelenmiĢtir. Bazı Rhamnus (Çehri) türlerinin kök ekstraktlarının diabetli albino Mus musculus‟ un kan Ģekeri ve idrar Ģekeri üzerinde %30‘lara varan bir oranda düĢme yönünde düzenleyici bir etkisinin olduğu, farelerin genel davranıĢlarında da bir iyileĢme canlılık getirdiği de görülmüĢtür. Ancak bu etkinin ne Ģekilde olduğu, insülin salınımını artırıcı etkisi ile mi yoksa insülinin etkisini artırarak mı yaptığı konusunun incelenmesi, Çehri bitkisinin içerdiği antrasen türü maddelerle mi olduğunun incelenmesi, ayrıca da organlara (karaciğer, pankreas ve böbrek) da bir zararın olup olmadığı açısından da değerlendirilmiĢtir. Gerek kan değerleri üzerinde gerekse de organ ve doku incelemeleri yapıldığında her hangi bir olumsuz bulguya rastlanmamıĢtır. Dolayısı ile yapılacak daha kapsamlı araĢtırmalara temel olacağı düĢünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Diabetes mellitus, Albino Mus musculus, Rhamnus sp.(Çehri), Alloksan Kan Şekeri Some Rhamnus (buckthorn) Root Extract diabetic albino Mus musculus Species Investigation of the Effect on Blood Glucose Values Abstract This treatment of disease research and especially the plants used in alternative medicine methods (almost all drugs the active substance) identification of substances they contain, the organs in the treatment process and tissue is essential to examine whether there are any side effects. We use this line in our research plant (Rhamnus) roots of such extracts were prepared and tests on diabetic albino Mus musculus, which we used as subjects made and observed variations in blood sugar levels of the resulting mouse, Rhamnus (buckthorn) Edit impact on blood sugar the extract stem of the plant were examined. Some Rhamnus type of root extracts of diabetic albino Mus musculus's blood sugar and as a percentage of a regulatory act to fall up to 30% on urinary glucose, the mice general behavior has been seen in a recovery vitality brought. However, this is in effect what way, investigation or is the subject that he did by increasing the action of insulin by increasing effect of insulin secretion, we investigated whether it be the face that is contained in the plant anthracene-type substances, as well as organ those (liver, pancreas and kidney) in the open is whether a damage assessment. Both blood values on both the organ and tissue examinations when not aware of any negative findings. We suggest that future studies leading to a more comprehensive and causing damage. Keywords: Diabetes mellitus, Albino Mus musculus Rhamnus sp. (buckthorn) Alloxan Blood Sugar 654 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Bu araĢtırmada hastalıkların tedavisinde ve özellikle alternatif tıp yöntemlerinde kullanılan bitkilerin (hemen hemen bütün ilaçların etken maddesi) içerdikleri maddelerin saptanması, tedavi süreçlerinde organ ve dokulara herhangi bir yan etkilerinin olup olmadığının incelenmesi esastır. Bu nedenledir ki Diabetus melitus tedavisinde modern tıp teknolojileri dıĢında, alternatif tıp yöntemlerinde tedavi amaçlı kullanılan bitkilerin ve bunların içerik ve etki mekanizmaları bir çok bilim adamı tarafından araĢtırılmaktadır. Tip 2 diyabet Ģu anda 180 milyondan daha fazla insanı etkileyen karmaĢık ve heterojen bir bozukluktur ve beraberinde ciddi sosyo-ekonomik sorunları da beraberinde getirmektedir. (Shafrir, 1992:8) Diabetus mellitus tedavisinde kullanılan bazı bitki türleri (Çörek otu, ısırgan otu, ısırgan tohumu, kurdret narı, aslan pençesi, yaban mersini, yeĢil çay, yulaf, tarçın, pelin otu, ökse otu, böğürtlen, brokoli, ginsing, keten tohumu, bamya çiçeği, kimyon, çavdar, rezene) gibi. Bu doğrultuda araĢtırmamızda kullandığımız bitki (Rhamnus) türlerinin kök ekstraktları hazırlanmıĢ ve denek olarak kullandığımız diabetik albino mus musculus üzerinde denemeler yapılmıĢ ve sonuçta farelerin kan Ģekeri düzeylerindeki değiĢmeler gözlenerek, Rhamnus (Çehri) bitkisinin kök ekstraktlarının kan Ģekeri üstündeki düzenleme etkileri incelenmiĢtir. Bu denemeler yapılırken organ ve dokularda her hangi bir yan etki olup olmadığı da değerlendirilmiĢtir.. Ayrıca sindirim ve boĢaltım sisteminde de her hangi bir düzensizliğe sebep olup olmadığı da incelenmiĢitir. Yapılan araĢtırmalarda diğer bitki türleri ile yapılan çalıĢmalarla birlikte değerlendirilmiĢtir. ( CoĢkun, 1986,1989,1990, Satake, ve ark,1989) Neden Rhamnus (Çehri) Bitkisi: Ġçerdiği glikozitler ve anthranoidler nedeni ile müsil etkisi göstererek safra üzerindeki etkileri ile bağırsak ve mideyi rahatlatmaları, egzema, baĢ ağrısı gibi çeĢitli hastalıklara iyi gelmesi. Anadolu da karantı otu olarak veya çehri olarak bilinen Rhamnus‘un Ģeker hastalığı tedavisin de kullanılması. Ayrıca 7‘si endemik olmak üzere Türkiye‘de 24 takson olarak yetiĢmesidir (Ģekil 1,2,3,4). (Devis, 1966 Press 22) 1997: cilt;2, Yaltırık, 1967) ġekil 1: R.petiolaris (Boiss) ġekil 2: R.cathertica ġekil 3: Rhamnus rhodopeous ġekil 4: R.thymifolaris 655 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA MATERYAL VE METOD Deneylerde alloksan (50-200mg/kg) ile diabetik hale getirilen albino Mus musculus diĢi bireyleri 220C ± 20C 12 saatlik fotoperyod uygulanan laboratuvar Ģartların da tavuk yemi (standart besin) ile beslenmiĢ ve su olarak Rhamnus bitki köklerinin kaynatılması ile elde edilen ekstrakt (her gün sabah aynı miktar) verilen fareler ile çalıĢılmıĢtır. Glukoz tolerans testleri kuyruk kesimi yapılarak alınan kandan 10-20-30-60-90 ve 120 dk ara ile yapılmıĢtır. Diyabetli farelerin tokluk kan Ģekeri ölçümleri, kuyruk kesimi ile elde edilen kanın Bayer kan Ģekeri ölçüm cihazı, glukoz metre ile 24-4872 saat arayla, kan keton araması da yine aynı Ģekilde yapılmıĢtır. Ġdrarlarda Ģeker Bayer‘in diyabet klinik test stripleri ile ve keton içinde yine Bayer‘in keto-diastix-50 stripleri ile yapılmıĢtır. Daha sonra kontrol grupları ile karĢılaĢtırmaları yapılmıĢtır. Elde edilen sonuçlar Anova varyasyon analiz testi kullanılarak değerlendirilmiĢtir (P˃0.05). (Seda and Alper, 2004:2),( Take ve ark.2004:30) BULGULAR AraĢtırmamızda alloksan diabetli normal besinle beslenen Mus musculus albino kan Ģekeri ve kan keton düzeylerine bazı Rhamnus türlerinden elde edilen ektraktların etkisi Tablo1 ve Tablo 2‘de verilmiĢtir. Görüldüğü üzere Rhamnus ekstrakları verilen farelerde kan Ģekeri ve kan keton‘u seviyelerinin baĢlangıç zamanına göre ilk 24 saat te önemli bir düĢüĢ göstermemesine karĢın 48 saat sonunda %20 ye ve 72 saat sonun da ise %30‘un üzerinde bir kan Ģekeri seviye düzenlemesi sağladığı görülmektedir. Yine aynı Ģekilde kan keton seviyelerinde benzer bir durum görülmektedir. Ancak Rhamnus türleri de kendi aralarında azda olsa farklılık göstermektedirler (P˃0.05). Özellikle R.thymifolius ve R.cathertica türlerinin ekstraktları 48 saat ve 72 saat sonunda diğer iki türe göre kan Ģekeri ve ketonu seviye düzenlemesinde daha etkili oldukları görülmüĢtür. Rhamnus ekstraktı verilen farelerin kan Ģekeri ve kan keton seviyeleri, kontrol farelerin değerleri ile karĢılaĢtırıldığında ise etki bakımından, kan Ģekeri ve kan keton seviyelerinin düzenlenme oranı iki katına yakındır. Yapılan diğer testlerde ise (örneğin strip ile idrarda Ģeker ve keton aramaları) bu verileri destekler değerler çıkmıĢtır. Alloksan diabetli farelerin idrarlarında (˃+++Ģeker ve keton) çıkmasına karĢın denemeler sonucunda özellikle 48 saat ve 72 saat sonunda bu skalanın Ģeker için (++), keton için ise (+) düĢtüğü 656 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA görülmüĢtür. Kontrol farelerin idrar Ģekeri (˃+++) den (+++) pozitif, idrar ketonu ise (˃+++) de (++) pozitif değere düĢmüĢtür. OluĢturulan diğer deneme grubunda ise Rhamnus bitki ekstraktları, oral yolla D-Glukoz ile beslenen fareler üzerindeki etkisi de incelenmiĢtir (Tablo 3). Bu denemelerde göstermiĢtir ki, Rhamnus bitki ekstraktlarının farelere verilmesi ile birlikte, kan Ģekere seviyelerinde düĢüĢler saptanmıĢtır. Yine özellikle 48 ve 72 saat sonundaki değerlerin, allakosan daibetli farelerde görülen düzenleyici etkisi kadar olmasa da %10-15 seviyelerinde bir düĢüĢ sağladı görülmüĢtür. Bu bize Rhamnus bitki ekstraktlarının fare kan Ģekeri üzerinde etkisini açıkça desteklemektedir. Bu denemelere ek olarak sağlıklı fareler üzerinde de etkileri incelenmiĢtir (Tablo 4). Bu tablodan da anlaĢılacağı üzere Rhamnus türlerinden elde edilen ekstraktlarının, Anadolu‘da toplumun; neden Ģeker hastalıklarında bu bitkiyi kullandığını destekler mahiyette, normal bireylerin de kan Ģekeri seviyelerini az da olsa düzenlediğini ve Ģekerli (karbonhidrat) ağırlıklı gıdalarla (Pirinç, makarna, bulgur, bal ekmek vs.) beslenme eğilimi olan Anadolu halkının Rhamnus bitki ekstraklarını ve daha birçok bitki ekstraktını (çörek otu, ısırgan otu, ısırgan tohumu, kurdret narı, aslan pençesi, yaban mersini, yeĢil çay, yulaf, tarçın, pelin otu, ökse otu, böğürtlen, brokoli, ginsing, keten tohumu, bamya çiçeği, kimyon, çavdar, rezene gibi) kullanma istek ve eğilimini açıkça göstermektedir. TARTIġMA VE SONUÇ Günümüzde Ģeker hastalığını kâbus olmaktan çıkarmak için hem modern tıp hem de alternatif tıp yöntemleri ile tedavi araĢtırmaları tüm dünyada birçok bilim adamı tarafından yapılmaktadır. ÇalıĢmamızda bizlerde bu konuda bir katkı sağlamayı amaçladık. Yapılan araĢtırmalarda kimyon meyvesinin uçucu yağının, çavdar meyve eksktraktınını alloksan diabetli (Sriniyasan and Ramarau,2007:125. Cheng,2005:18, Ramazaro, 1999:35, Bell RH, 1983:35) fareler üzerindeki hipoglisemik etkisi incelenmiĢ ve açlık kan Ģekerini 1.ve 2. saat sonunda anlamlı derecede düĢürdüğünü saptamıĢlardır (Özbek ve ark, 2002:9, Ceylan ve ark, 2003:10). Benzer etki 657 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA çalıĢmamızda Rhamnus ekstraktlarının alloksan diabetli farelerin tokluk kan Ģekeri seviyelerinde 48 ve 72 saat sonunda görülmektedir. Bu çalıĢmalardaki fark açlık ve tokluk kan Ģekerleri olması, çalıĢmamızda özellikle tokluk kan Ģekeri çalıĢılmıĢtır. Çünkü verilen ekstraktlar besleme yollu yapılmıĢtır. Ayrıca açlıkla birlikte keton oluĢmasının da önüne geçilmiĢtir. Bilindiği gibi Diabetus mellitus‘da keton oluĢma riski yüksektir (Velasques ve ark, 1990:4, Qakes ve ark, 2005:289, Thorburn ve ark, 1995:44, Miura ve ark, 2001:45, Zhu ve ark, 1996:45). Yapılan diğer bir araĢtırmada farklı bitki özüt ve ekstraktlarının fare, sıçan hamster vs kan Ģekeri seviyelerine etkisi ile ilgili dünya da yapılan çalıĢmaların derlemesinde ise (Cımbız ve ark, 2005:9) farklı bitkilerin kan Ģeker seviyelerini %50 ile %70 oranlarında düĢürdükleri tespit edilmiĢtir. Benzer etkiler ise çalıĢmamızda kullandığımız 4 farklı Rhamnus türünde de, alloksan diabetli farelerin kan Ģekeri üzerindeki düzenleyici etki %30 ve üzerinde olmuĢtur. R. Thymifoius ve R. Cathertica diğer iki türe göre biraz daha baskındır. D-Glukoz la beslenen ve Rhamnus eksktraktı verilen deney hayvanlarında da istatistiksel anlamda kan Ģekeri düzeylerinde 48 saat ve 72 saat sonunda düĢüĢler saptanmıĢtır (P˃0.05). Yine normal besinle beslenen ve Rhamnus eksktraktı verilen farelerde ise istatistiksel olarak (P˃0.05) az da olsa farklılık yarattığı saptanmıĢtır. Ancak bunun hipoglisemik bir etkide olmadığı, sadece kan Ģekeri seviyesini düzenleyicisi etkide olduğunu düĢündürmüĢtür. Benzer bir çalıĢma da bu etki normal bireyler üzerinde hipoglisemik etkiye sahip olmadığı yönünde görülmüĢtür (Özbek, 2002:9). AraĢtırma sonuçlarında bazı Rhamnus türlerinden elde edilen ekstraktların alloksan diabetli Mus musculus albino, kan Ģekeri ve kan ketonu seviyelerinde ayrıca idrar Ģekeri ve ketonu üzerinde düzenleyi etkisinin olduğu saptanmıĢtır. D-Glukoz ile beslenen ve normal besinle beslenen Mus musculus albino kan Ģekeri seviyelerini üzerinde de düzenleyici olduğu da görülmüĢtür. Rhamnus bitki eksktraktlarının bu etkiyi, insülin salınımını aktive ederek mi, organ ve dokuların Ģeker kullanımını aktive ederek mi yoksa fazla Ģekerin bağırsak emilimini arttırıp, Ģekerle bir bağ oluĢturup böbrekler yolu ile atılmasını sağlayarak mı yaptığı konusunun, yapılacak daha geniĢ kapsamlı organ, doku, enzim ve hormonları kapsayan bir araĢtırma ile aydınlatılabileceği kanısındayız. KAYNAKLAR Bell, R.H Jr, Hye, R.J .(1983). Animal models of diabetes mellitus:Physiology and pathology, J Surg Res, 35 (5), 433-60. Ceylan, E., Özbek, H., Ağaoğlu, Z. (2003). Cuminum cyminum L.(Kimyon) Meyvesi Uçucu Yağının Median Lethal Doz (LD50) Düzeyi ve Sağlıklı ve Diyabetli Farelerde Hipoglisemik Etkisinin AraĢtırılması, Van Tıp Derg, 10 (2), 29-35. Cheng, D. (2005). Prevalance predisposition and precention of Type ll diabetes, Nutr Metab, 18, 2-29. Cımbız, A., Özyurt, M.S., Dayıoğlu, H., Helvacı, M.R., Yılmaz, H. (2005). Effect of Herb Extract on Stress, Hypergylicemia, Hyperlipidemia and Hypercholesteromia Levels. Dumlupınar Üniv. Fen Bilm. Der, 9, 1-14. CoĢkun, M. (1986). Yukarı Fırat Havzasında YetiĢen Frangula ve Rhamnus Türleri ve Bunların Ġlaç Hammaddesi Yönünden Önemi. Fırat Havzası Tıbbi ve Endüstriyel Bitkiler Sempozyumu, (6-8 Ekim, Elâzığ). Bildiri Özetleri Kitabı, s.7. CoĢkun, M. (1989). Anadolu'da YetiĢen Bazı Rhamnus Türleri Kabuklarının Yüksek Basınç Sıvı Kromatografisinde Ġncelenmesi. I. Uluslararası Katılımlı Eczacılık Bilimler Sempozyumu, (21-23 Haziran, Ankara), Bildiri Özetleri Kitabı, s.11. CoĢkun, M., Satake, T., Horrı, K., Saiki, Y., Tanker, M. (1989). Rhamnuslibanoticus (Rhamnaceae) Kabuklarının Kimyasal Yapısı Üzerinde ÇalıĢmalar. VIII. Bitkisel ilaç Hammadesi Toplantıısı, (19-21 Mayıs, Ġstanbul), Bildiri özetleri Kitabı, s.38. CoĢkun, M., Koyuncu, M. (1990). HPLC Analysis of Main Anthraquinones From Rhamnus species, 50 th International Congress of FIP, (3-7 September, Istanbul), Abtract Book, p.93. Davis, P.H.and Yaltırık, F. (1997). Flora of Turkey, Edinburgh Üniv.1966, Press 22, cilt,2. Miura, T., Suzuki, W., Ishihara, E., Arai, I., Ishida, H., Sein, Y. (2001). Impairment of insülin-stimulated GLUT4 translocation in skeletal muscle and adipose tissue in the Tsumura Suzuki obese diabetic Mouse; a new genetic animal model of type 2 diabets, Eur J Endocrinal, 45, 785-90. 658 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Özbek, H. (2002). Foeniculum Vulgare Miller (Rezene) Meyvesi Uçucu Yağının Lethal Doz 50 (LD50) Düzeyi ve Sağlıklı ve Diyabetli Farelerde Hipoglisemik Etkisinin AraĢtırılması, Van Tıp Der, 9 (4), 98-103. Özbek, H., Özgökçe, F., Ceylan, E., TaĢ, A., Tunçtürk, M. (2002). Secale cereale L. (Çavdar) Meyvesi Dekoksiyon Ekstresinin Sağlıklı ve Diyabetli Farelerde Hipoglisemik Etkisinin AraĢtırılması, Van Tıp Der, 9 (3), 73-77. Ramazaro, P., Kaul, C.L. (1999). Insulin resistance: Current therapeutic approaches. Drugs Today, 35, 895-911. Satake, T., Hori, K., Saiki, Y., CoĢkun, M., Tanker, M. (1989). Studies on the Constituents of Rhamnus Species of Turkey. 109th Annual Meeting of Pharmaceutical Society of Japan, April, Nagoya-Japan, Abstract Book. Seda,V,Ġ., and Alper, G, (2004) Experimental models of Diabetes Mellitus Türk Klinik Biyokimya Derg.2(3):127-136 Shafrir, E. (1992). Animal models of non insülin dependent diabets. Diabets Metab Rey, 8, 179-208. Sriniyasan, K., Ramarau, P., Hint, J. (2007). Med Res, 125, 451-472. Velasques, M.T., Kimmel, P.L., Michaelis, O.E. (1990). lV.Animal models of spontaneous diabetic kidney disease, FASEB J, 4, 2850-9. Qakes, N.D., Thalen, P., Hultstrand, T., Jacinta, S., Camego, G., Wallin, B. (2005). Tesaqlitazar, a dual PPAR (alpha)/(gamma) agonist, ameliorates glucose and lipid intolerance in obese 29 zucker rats, AM.J Phsiol Regu Integr Comp Phsiol, 289, 938-46. Take, G.,Karabay, G., Yazıcı AC.,Erdoğan, D. (2004). DiĢi sıçanlarda Streptozin ile oluĢturulmuĢ Diabetin Kalp Kası Üzerine Etkisinin Ultrastrüktürel Düzeyde Gösterilmesi. Uludağ Üniv.Tıp Fak.Derg.30:199-204 Thorburn, A., Andrikopoulos, S., Proietto, J. (1995). Defects in liver and muscle glycogen metabolsm in neonatal and adult New Zealand obese mice, Metabolism, 44, 76-82. Zhu, M., Noma, Y., Mizuno, A., Sano, T., Shima, K. (1996). Poor capacity of pancreatic beta cell in Otsuka LongEvans Tokushima Fatty rat: A model of spontaneous NIDOM, Diabetes, 45, 941-6. 659 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Farklı Boyuttaki Elmaların KNN ve MLP Algoritmaları Kullanılarak Sınıflandırılması Muhammed Fahri ÜNLERġEN Yrd. Doç. Dr. Necmetttin ErbakanÜniversitesi, Türkiye unlersen@yandex.com Kadir SABANCI Yrd.Doç.Dr. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye kadirsabanci@kmu.edu.tr Özet Bu çalıĢmada, Karaman ilinde yetiĢtirilen elmalar boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır. ÇalıĢmada farklı boyutlardaki 25 er adet Golden Delicious, Granny Smith ve Starking Delicious türü olmak üzere toplam 75 adet elma kullanılmıĢtır. Elma görüntülerinin alınması için DFK 23U445 USB 3.0 endüstriyel kamera kullanılmıĢtır. Alınan her bir elma görüntüsü görüntü iĢleme teknikleri kullanılarak her bir elmaya ait 5 adet Ģekilsel özellik (çap, alan, çevre, hacim ve yuvarlaklık) çıkartılmıĢtır. 75 adet elma için 5 adet Ģekilsel özelliğin bulunduğu bir veri seti elde edilmiĢtir. kNN(k-Nearest Neighbors) ve MLP(Multilayer Perceptron) algoritmaları kullanılarak elmalar boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır. Boyut sınıflandırmasında elmalar, küçük, orta ve büyük olmak üzere 3 sınıfa ayrılmıĢtır. kNN algoritması ile yapılan sınıflandırma da farklı komĢuluk değerleri için MLP modeli ile yapılan sınıflandırma da ise gizli katmandaki nöron sayıları değiĢtirilerek sınıflandırma baĢarı oranları ve hata değerleri bulunmuĢtur. MLP modeli kullanılarak elde edilen sınıflandırma baĢarısının daha yüksek olduğu görülmüĢtür. Elmalarının boyutlarına göre MLP modeli ile yapılan sınıflandırmada %97.3333 baĢarı oranı elde edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Elma sınıflandırma, Veri madenciliği, kNN, MLP Classification of Apples in Different Sizes By Using KNN and MLP Algorithms Abstract In this study, apples varities grown in Karaman province are classified according to their sizes. 75 apples in different sizes in total, 25 Golden Delicious, 25 Granny Smith and 25 Starking Delicious have been used in the study. DFK 23U445 USB 3.0 industrial camera has been used to capture apple images. 5 physical features (diameter, area, perimeter, volume and fullness) have been decided using image processing techniques through analysing each apple image. A data set which contains 5 physical features of 75 apples has been obtained. Apples have been classified according to their size by using kNN(k-Nearest Neighbors) and MLP(Multilayer Perceptron) algorithms. The apples have been classified into 3 classes as small, medium and big ones in size classification. Classification success rates and error values have been determined by changing the neuron numbers in the hidden layers in the classification by using MLP model and in different vicinity values in the classification made using kNN algorithm. It is seen that the classification using MLP model is much higher. In the classification made with MLP model according to apple size, a success rate of 97.3333% has been obtained. Keywords:Apple classification, Data mining, kNN, MLP 660 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Tarımsal ürünlerin renk, uzunluk, kalınlık, geniĢlik, yüzey alanı ve iz düĢüm alanı gibi fiziksel özelliklerinin bilinmesi mühendislik açısından oldukça önem taĢımaktadır. Yeni makinelerin tasarımında veya mevcut makinelerin geliĢtirilmesinde bu özelliklere ihtiyaç duyulmaktadır (KabaĢ ve Özmerzi, 2010). Ancak bu ürünlerin bilinen geometrik Ģekillere benzememesi nedeni ile ölçümlerinin geleneksel yöntemlerle yapılması zorlaĢtırmaktadır. Bu yüzden ölçümlerde görüntü iĢleme tekniği gibi modern yöntemlerden yararlanılmaktadır. Görüntü iĢleme tekniğinde; yüksek çözünürlüklü kameralardan bilgisayara aktarılan görüntülerin bazı yazılımlar ile incelenmesi mümkün olmaktadır. Birçok alanda kullanılan bu teknik, tarımda meyvelerde renk analizi, boylama, zedelenme, yaprak alanının ölçümü gibi amaçlarla kullanılmaktadır (Neuman vd. 1989, Keefe 1992, Trooien ve Heermann 1992). Sadrnia vd. (2007), yaptıkları bir araĢtırmada kavunların Ģekil özelliklerinin analizi ve sınıflandırma özelliklerinin belirlenmesinde görüntü iĢlenme tekniğinden yararlanmıĢlardır. Rashidi ve Seyfi (2007) görüntü iĢleme tekniğinden faydalanarak Kantalop kavunun hacmini belirlemiĢlerdir. Liming ve Yanchao (2010) görüntü iĢleme tekniğini kullanarak çilekleri otomatik olarak sınıflandıran bir sistem üzerine çalıĢma yapmıĢlardır. Bu çalıĢmada çileklerin üç temel özelliliği olan Ģekil, boyut ve renk özellikleri kullanılmıĢtır. Rashidi vd. (2007) kivinin hacminin görüntü iĢleme tekniğini kullanarak tespit etmiĢlerdir. Görüntü iĢleme tekniği ile belirlenen hacim, taĢırma yöntemiyle belirlenen hacimle karĢılaĢtırılmıĢtır. Sabanci vd. (2011), yaptıkları çalıĢmada yapay sinir ağları ve görüntü iĢleme teknikleri kullanılarak buğday ve yabani çavdar tohumlarının sınıflandırılması gerçekleĢtirmiĢlerdir. ÇalıĢmada görüntü iĢleme teknikleri ve yapay sinir ağlarının kullanımı Matlab yazılımı ile sağlanmıĢtır. Otsu metodu kullanılarak web kamerasından alınan tohum resimlerinin histogram bilgileri elde edilmiĢtir. Bu histogram bilgileri kullanılarak çok katmanlı yapay sinir ağları modeli ile sistem eğitilmiĢ ve sınıflandırma gerçekleĢtirilmiĢlerdir. Ayrıca web kameradan alınan karıĢık tohumların bulunduğu resim bilgilerindeki buğday ve yabani çavdar tohumlarının sayımı yapılmıĢtır. Kavdir and Guyer (2004), çalıĢmalarında tekli ıĢık tayfı kullanmıĢlardır. Tek renk elmaları iki, renkli elmaları ise beĢ kategoride değerlendirmiĢlerdir. Bayes ve KNN (K Nearest Neighbor) sınıflandırıcıları kullanmıĢlardır. Sonuçta % 84-89 doğruluk oranına ulaĢmıĢlardır. Tonguç (2007), gerçek zamanlı çalıĢılarak, farklı elmalar üzerinde çalıĢılmıĢtır. Elmaların renkli görüntüleri ve gri tondaki görüntüleri kullanılarak boyut, ağırlık ve renk tahmini yapılmıĢ ve sınıflandırılmıĢtır. Unay ve ark. (2010), makine görme tabanlı tam otomatik sınıflandırma sistemlerini çoklu ıĢık tayfları ile kullanarak, çok renkli elmalar üzerinde çalıĢmalar yapmıĢlardır. Bu çalıĢmada bir taraftan elma üzerindeki renkler ayırt edilirken diğer taraftan elmalar üzerindeki hasarlar tespit edilmiĢtir. Elma sapı ve çiçeğinin hasar olarak görünmemesi için özel düzenlemeler yapılmıĢtır. Yapılan çalıĢmalar % 93.5‘ lik doğruluk oranı ile sonuçlanmıĢtır. Bu çalıĢmada Karaman yöresinde yetiĢtirilen bazı elma çeĢitlerinin sınıflandırma parametrelerini görüntü iĢleme teknikleri kullanarak belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Elde edilen Ģekil özelliklerine göre KNN ve MLP algoritmaları kullanılarak elmalar boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır. MATERYAL VE METHOD Veri setinin oluşturulması Elma görüntülerini almak için Imaging Source firmasının DFK 23U445 USB 3.0 (with Fujinon C Mount Lens) endüstriyel renkli kamerası kullanılmıĢtır (ġekil 1). Kendi aydınlatması olan kapalı bir ortamda elma görüntüleri alınmıĢtır. Görüntü iĢleme algoritmaları için Matlab programının R2011b versiyonu kullanılmıĢtır. MATLAB‘ da bulunan GUIDE (Graphical User Interface DEsign) aracı kullanılarak görsel bir ara yüz tasarlandı (ġekil 2). Bu ara yüzdeki Image getir butonuna basılınca endüstriyel kamera ile elmanın resim bilgisi alınmaktadır. Sınıflandır butonuna basılınca bilgisayarda bulunan Matlab programıyla görüntü iĢleme algoritmaları ile görüntü iĢlenmektedir. Renkli elma görüntüleri görüntü iĢleme teknikleri kullanılarak gri seviye resime çevrilmiĢtir. Bu görüntüler Otsu metodu kullanılarak bir eĢik değeri belirlenmiĢ ve eĢik değerine göre gri seviyeli resim binary resime çevrilmiĢtir. Ardından 661 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA morfolojik iĢlemler kullanılarak gürültüler giderilmiĢtir. Elde edilen siyah beyaz resme bölütleme iĢlemi uygulanmıĢtır. Elmaya ait çap, çevre, alan, hacim ve dolgunluk olmak üzere 5 adet Ģekilsel özellik çıkartılmıĢtır. ġekil 3‘ te elmaya ait çap bilgisinin elde edilmesi için gerçekleĢtirilen görüntü iĢleme adımları görülmektedir. ġekil 1: ÇalıĢmada kullanılan renkli USB kamera ġekil 2: Tasarlanan ara yüz 662 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA ġekil 3: Çap bilgisini hesaplamak için uygulanan görüntü iĢleme adımları WEKA (Waikato environment for knowledge analysis) yazılımı WEKA, baĢlangıçta Yeni Zellanda‘ daki Waikato Üniversitesi tarafından geliĢtirilmiĢ, makine öğrenimi algoritmalarının bir arada barındıran, aynı zamanda iĢlevsel bir grafik arabirimine sahip, açık kaynak kodlu bir veri madenciliği programıdır (Weka, 2015). WEKA; yapay sinir ağları, kNN en yakın komĢu, naïve bayes sınıflayıcısı, lojistik regresyon, karar ağaçları gibi algoritma ve iliĢkilendirme kurallarını kendi içinde barındırır. Bu algoritmalar görüntü kümesine doğrudan ya da Java aracılığıyla kod yazılarak WEKA içerisine çağrılabilir(Arora, 2012). K-en yakın komşu (k-nearest neighbors) algoritması kNN, sınıflandırma problemini çözen denetimli bir öğrenme algoritmasıdır. Sınıflandırma, yeni bir imgenin özniteliklerini inceleme ve bu imgeyi önceden tanımlanmıĢ bir sınıfa atamaktır. Önemli olan, her bir sınıfın özelliklerinin önceden belirlenmiĢ olmasıdır (Wang vd., 2007). Sınıflandırmada kullanılan kNN algoritmasına göre sınıflandırma aĢamasında çıkarılan özelliklerden sınıflandırılmak istenen yeni bireyin daha önceki bireylerden tümüyle olan mesafelerine bakılır ve en yakın k tanesinin sınıfı kullanılır. Bunun sonucunda en yakın k komĢu verinin en çok hangi sınıfa ait üyesi varsa, test verisi o sınıfa aittir(Caliskan ve Ertugrul, 2015). Çok katmanlı algılayıcı (multilayer perceptron) modeli Günümüzde belirli amaçlarla kullanılmak üzere birçok yapay sinir ağı modeli geliĢtirilmiĢtir. Bu model algoritmaları içerisinde en çok kullanım alanına sahip olan ve genellikle sınıflandırma algoritmalarında kullanılan çok katmanlı algılayıcılardır. Çok katmanlı algılayıcılarda nöronlar 663 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA katmanlar halinde organize edilerek dizilmiĢlerdir. Çok katmanlı algılayıcılarda genel anlamıyla iki tane ana katman bulunur. Bu katmanlardan girdi katmanı çözülmesi gereken probleme iliĢkin bilgileri içerir. Diğer katman ise sınıflandırma ağı içerisinde iĢlenen bilgilerin çıktısının alındığı çıktı katmanıdır. Girdi ve çıktı katmanlarının arasında yer alan katmana ise gizli katman adı verilir. Çok katmanlı algılayıcılarında birden fazla gizli katmanda bulunabilir (Weka, 2015). Bu çalıĢmada kamera ile görüntüleri alınan elmaların Ģekil özellikleri çıkartılmıĢtır. ġekil özellikleri çıkartılan elmalar, kNN ve MLP algoritmaları kullanılarak boyut olarak, küçük, orta ve büyük boy olmak üzere 3 gruba ayrılmıĢtır (ġekil 4). ġekil 4: Sınıflandırma yapısı SONUÇ 5 adet Ģekil özelliğine göre 75 adet elmayı boyutlarına göre sınıflandırmak için Weka programı kullanılmıĢtır. KNN algoritması ile farklı k komĢuluk değerleri için elma boyutlarının sınıflandırma baĢarıları elde edilmiĢtir. Ayrıca hata karelerinin ortalamasının karekökü (RMSE) ve ortalama mutlak hata (MAE) değerleri bulunmuĢtur. KNN algoritması ile elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE ve RMSE hata değerleri Tablo1‘ de görülmektedir. KNN algoritması ile yapılan sınıflandırmada komĢuluk sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin değiĢimin gösteren grafik ġekil 5‘ de görülmektedir. Tablo 7: kNN algortiması ile elde edilen baĢarı oranı ve hata değerleri KomĢuluk değeri (k) 2 4 6 8 10 BaĢarı oranı (%) MAE RMSE 94.6667 96 93.3333 92 93.3333 0.0436 0.0396 0.0442 0.0509 0.0558 0.1751 0.1451 0.1523 0.1674 0.1663 664 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA ġekil 5: KomĢuluk sayısına dayalı hata oranı değiĢimi Aynı veriler multilayer perceptron modeli kullanılarak 3 farklı boyuttaki elmaların sınıflandırma baĢarıları elde edilmiĢtir. Gizli katmandaki değiĢik nöron sayılarındaki sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE, RMSE hata oranları bulunmuĢtur. Multilayer perceptron modeli kullanılarak elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE ve RMSE değerleri Tablo 2‘ de görülmektedir. En yüksek sınıflandırma baĢarısının elde edildiği gizli katmandaki nöron sayısı 5 iken multilayer perceptron modeli ġekil 6‘ da görülmektedir. Multilayer perceptron modeli kullanılarak yapılan sınıflandırmada gizli katmandaki nöron sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin değiĢimin gösteren grafik ġekil 7‘ de görülmektedir. ġekil 6: Çok katmanlı algılayıcının yapısı 665 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Tablo 2: MLP modeli ile elde edilen baĢarı oranı ve hata değerleri Gizli katmandaki nöron sayısı BaĢarı oranı (%) MAE RMSE 2 3 4 5 6 8 10 96 93.3333 94.6667 97.3333 96 93.3333 96 0.1698 0.1845 0.1581 0.0897 0.124 0.1434 0.107 0.2177 0.2364 0.2094 0.1533 0.1814 0.2008 0.1679 ġekil 7: Gizli katmandaki nöron sayısına bağlı olarak hata oranın değiĢimi TARTIġMA Bu çalıĢmada Karaman ilinde yetiĢen 75 adet elma kullanılmıĢtır. Görüntü iĢleme teknikleri kullanılarak her elmadan 5 adet Ģekilsel özellik çıkartılmıĢtır. Elmalar, elde edilen veri seti kullanılarak KNN ve MLP algoritmaları ile boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır. En yüksek sınıflandırma baĢarı oranı Multilayer Perceptron modeli ile elde edilmiĢtir. K-en yakın komĢuluk algoritması ile elde edilen sınıflandırma baĢarılarında, 4 komĢuluk değeri için en yüksek sınıflandırma baĢarısı elde edilmiĢtir. Bu komĢuluk değerinde baĢarı oranı %96, MAE hata değeri 0.0396 ve RMSE hata değeri 0.1451 olarak bulunmuĢtur. Multilayer Perceptron modeli ile yapılan sınıflandırmada ise, gizli katmandaki nöron sayısı 5 iken en yüksek sınıflandırma baĢarısı elde edilmiĢtir. Gizli katmandaki nöron sayısı 5 iken elde edilen baĢarı oranı %97.3333, MAE hata değeri 0.0897 ve RMSE hata değeri 0.1533 olarak bulunmuĢtur. TEġEKKÜR Bu bildiri Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü 01-M-15 numaralı proje kapsamında desteklenmiĢtir. 666 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA REFERANSLAR Arora, R. (2012). Comparative analysis of classification algorithms on different datasets using WEKA. International Journal of Computer Applications, 54(13). Caliskan, A., and Ertugrul, O. F. (2015). Wavelet transform based fingerprint recognition. In Signal Processing and Communications Applications Conference (SIU), 2015 23th, pp. 1481-1484. IEEE. KabaĢ, Ö., and Özmerzi, A. (2010). Balo tipi dolmalık biberin bazı fiziksel özelliklerinin görüntü iĢleme yöntemiyle belirlenmesi. 26.Tarımsal Mekanizasyon Ulusal Kongresi 22-23 Eylül 2010-HATAY. Kavdir, I., and Guyer, D.E. (2004). Comparison of artificial neural networks and statistical classifiers in apple sorting using textural features. Biosystems Engineering, 89, 331–344. Keefe, P. D. (1992). A dedicated wheat grain ımage analyzer. Plant Varieties And Seeds 5: 27-33. Neuman, M. R., Sapirstein, H. D., Shwedyk E., and Bushuk W. (1989). Wheat grain colour analysis by digital image processing. II. Wheat Class Discrimination. Journal Of Cereal Science 10: 183- 188. Rashidi, M., and Seyfi, K. (2007). Determination cantaloupe volume using ımage processing. World Applied Sciences Journal, 2(6), 646-651. Rashidi, M., Seyfi, K., and Gholami, M. (2007). Determination of kiwifruit volume using ımage processing. Journal of Agricultural and Biological Science, 2(6), 17-22 Sabancı, K., Aydın, C., ve ÜnlerĢen F. (2011). Buğday tohumuna karıĢan yabani çavdar tohumlarının yapay sinir ağlarıyla tespit edilmesi, Türkiye IV. Tohumculuk Kongresi, 19 Mayıs Üniversitesi, 14-17 Haziran 2011, Samsun. Sadrnia,,H., Rajabipourl A., Jafary, A., Javadi A., and Mostofi, Y. (2007). Classification and analysis of fruit shapes in long type watermelon using ımage processing. International Journal of Agriculture & Biology 9 (1), 68-70 Trooien, T. P., and Heermann, D. F. (1992). Measurement and simulation of potato leaf area using ımage processing. model development. Transactions Of The ASAE 35(5), 1709-1712. Tonguç, G. (2007). Görüntü ıĢleme teknikleri kullanılarak meyve tasnifi, Yüksek Lisans Tezi, 90s, Isparta Unay, D, Gosselin B, Kleynen O, Leemans V, Destain M, and Debeir O. (2010). Automatic grading of bicolored apples by multispectral machine vision. Computers and Electronics in Agriculture, 75, 204-212. Wang, J., Neskovic, P., and Cooper L. N. (2007). Improving nearest neighbor rule with a simple adaptive distance measure‖, Pattern Recognition Letters, 28(2), 207-213. WEKA, http://www.cs.waikato.ac.nz/~ml/weka/ Last access: 10.04.2015. 667 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Aynı Dönemde YazılmıĢ Antolojik Ġki Tezkirenin (Silahdâr-zâde Tezkiresi ve ġefkat Tezkiresi) Benzerliği Üzerine Ramazan DURAN Yrd. Doç. Dr. GümüĢhane Üniversitesi, Türkiye ramazanduran@yahoo.com Özet ÇalıĢmamız, 17. yüzyılda Türk edebiyatının Anadolu sahasında Kaf-zâde Fâizî‘nin Zübdetü‘leĢ‘âr isimli eseri ile baĢlayan antolojik tezkire geleneğinin devamı olan Silahdâr-zâde Mehmed Emin‘e ait Tezkire-i Silahdâr-zâde ile ġefkat-i Bağdâdî‘nin Tezkire-i ġefkat‘i arasındaki olağan dıĢı benzerliğe dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Aynı dönemde yaĢayan iki müellifin eserlerine aldıkları Ģair ve Ģiirlerin birkaçı istisna aynı olması izahı güç bir durumdur. Ġki eser arasındaki fark bir eserin iki nüshası arasındaki fark kadardır. Bu durum bizi tezkirelerden birinde günümüz çalıĢmalarında da zaman zaman rastlanan bir intihalin olduğu sonucuna götürmektedir. ÇalıĢmaya kaynak olarak Silahdâr-zâde tezkiresi üzerine Ramazan DURAN ile Halil ÇEÇEN‘in birlikte hazırlamıĢ oldukları Silahdâr-zâde Mehmed Emin Efendi Tezkire-i Silahdâr-zâde (ĠncelemeTenkitli Metin-Dizin) isimli eser ile Filiz KILIÇ‘ın ġefkat tezkiresi üzerine hazırladığı Tezkire-i ġu‘arâ-yı ġefkât-i Bağdâdî isimli çalıĢma ve Murat Önder‘in Afyon Kocatepe Üniversitesi‘nde yüksek lisans tezi olan ġefkat ve Tezkire-i ġu‘arâsı esas alınmıĢtır. Bildiriye konu olan her iki eser de Ġsmâil Beliğ‘in milâdî 1727 yılında telif etmiĢ olduğu Nuhbetü‘l-âsâr Li-zeyli Zübdeti‘l-eĢ‘âr isimli eserine zeyl olarak yazılmıĢ olup elifba sırasına göre tasnif edilmiĢtir. Bildiride biyografik bilgilerden hareketle iki eser arasındaki benzerlik/aynîlik ifade edilmeye çalıĢılacaktır. Anahtar Kelimeler: Şairler Tezkiresi, Müntehabât-ı Eş‟âr, intihal, Naşid İbrahim Beg, Silahdâr-zâde, Şefkat. Abstract Sımılarıtıes of The Two Anthologıc Tezkires (Silahdâr-zâde’s Tezkire And ġefkat’s Tezkire) Wrıtten At The Same Perıod This notification aims to take attention to the unusual similarities between the Tezkire-i Silahdar Zade which belongs to Silahdarzade Mehmed Emin (the continuation of the anthological logic, beginning with Kafzade Faiz‘s Zübdetü‘l EĢ‘ar in the Turkish Literature on the 17th Century ) and Tezkire-i ġefkat which belongs to ġefkat-i Bağdadi. Approximately both of the work‘s authors lived at the same period. Both of the Authors, who lived at the same period, almost use the same poets and these poet‘s poems in their Works and it is difficult to explain this situation. Except for the poets and poems, wording, sentences and words that the author used while they are giving the poet‘s biographies are exactly the same and it makes the problem more and more difficult. This fact leads us to the conclusion that there can be the possibility of the plagiarism in one of this Tezkire‘s, as it is sometimes encountered in today. It is interesting not to be noticed such an unusual similarity between these two Works till today. Silahdarzade Tezkire about the Silahdar-zade Mehmed Emin Efendi Tezkire-i Silahdar-zade (research-critical text-directory) prepared by Ramazan DURAN and Halil ÇEÇEN and ġefkat and it‘s Tezkire-i ġu‘ara prepared by Murat Önder in Afyon Kocatepe University as a Master are the sources of this Work. Both of the Works in the notification are written as a supplement to the work Nuhbetü‘lasar Li-zeyli Zübdeti‘l-eĢ‘ar compiled by Ġsmail Beliğ in 1727 and two Works are classified according to alphabet order. Key Words: Tezkire, Poet‟s Tezkire‟s, Plagiarism, Silahdar-zade, Şefkat, Naşid İbrahim 668 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA GĠRĠġ Klasik Türk edebiyatı sahasında çalıĢan hemen herkesin bildiği üzere ―tezkire‖, Arapça ―zikr‖ kökünden türemiĢ bir kelime olup ―hatırlanacak Ģey‖ anlamına gelmektedir. Tezkiretü‘Ģ-Ģuarâ ise edebiyat tarihinde kullanılan bir terim olup Ģairlerin hayatı, eserleri ve sanatı hakkında bilgi veren ve onların hatırda tutulmasını sağlayan eser anlamına gelir. Şairler etrafında yazılan tezkirelerin ilk örneği, Arap edebiyatında Muhammed b. Sallam el-Cumahî (ö.865) tarafından tabakatü‟ş-şuarâ adıyla verilmiş ve XII. asırdan sonra Fars edebiyatına geçmiştir (Ġsen 2003: 24). Türk edebiyatında ―tezkiretü‘Ģ-Ģuarâ‖ geleneğinin oluĢmasına Fars edebiyatı örneklik etmiĢtir. Anadolu sahasındaki ilk örneklerde Ģairlerin biyografik bilgileri ağırlıklı olarak yer alırken daha sonraki dönemlerde tezkirelerin antoloji mantığına kaydığını, biyografik bilgilere daha az yer verilirken Ģiirlerden verilen örneklerin arttığını görmekteyiz. 17, 18 ve 19. yüzyıllar Türk edebiyatında antolojik tezkirelerin kaleme alındığı dönemlerdir. Bildirimize konu olan 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ürün vermiĢ olan Ģairleri ihtiva eden iki tezkire -Tezkire-i Silahdâr-zâde ve Tezkire-i ġu‘arâ-yı ġefkat-i Bağdâdî- aynı dönemde yaĢamıĢ üç ismin-NaĢid Ġbrahim Bey, Silahdâr-zâde Mehmed Emin ve ġefkat-i Bağdâdî- katkıları ile meydana gelen bir eserdir. Her iki tezkireye kaynaklık eden eser NaĢid Ġbrahim Bey‘e ait olan Müntehabât-ı EĢ‘âr isimli Ģiir mecmuasıdır. ġefkat tezkirenin mukaddimesinde bu durumu açıkça ifade etmektedir25. Silahdar-zâde‘nin mukaddime bölümü olmadığı için böyle bir kaydı göremiyoruz. Her iki tezkirede ortak olarak yer alan bazı ifadelerden NaĢid Ġbrahim‘in Ģiir mecmuasında sadece Ģiirler kaydetmediği Ģiir ve Ģairlerle ilgili birtakım notlar da aldığı dikkat çekmektedir. NaĢid Ġbrahim Bey tezkireye temel teĢkil eden Müntehabât-ı EĢ‘âr isimli eserin müellifi olarak karĢımıza çıkmaktadır. Silahdâr-zâde ve ġefkat ise NaĢid Ġbrahim‘in Ģiir mecmuasına biyografik bilgiler ekleyerek mecmuayı tezkireye dönüĢtüren isimler olarak karĢımıza çıkmaktadırlar. Müntehabât-ı EĢ‘âr‘a biyografik bilgileri adı geçen isimlerden hangisinin ilk olarak ilave ettiği kesin olarak bilinememektedir. Günümüze kadar bu eserler arasındaki sıradıĢı benzerliğe de tam olarak dikkat çekilmemiĢtir. Her ne kadar farklı müelliflere atfedilen iki farklı tezkire olarak kaynaklarda yer alsa da bunlar arasındaki fark aynı eserin nüshaları arasındaki fark kadardır. Eserin müelliflerden yalnızca birine ait olduğu diğerinin ise eseri kendine mal ettiği düĢünülmektedir. Esere biyografik bilgileri kimin ilave ettiğini kesin olarak bilemiyoruz ancak ġefkat ve Silahdâr-zâde‘nin biyografi ve eserlerinden yola çıkarak yapmıĢ olduğumuz tahminler vardır. Burada adı geçen tezkirenin/tezkirelerin ortaya çıkmasında emeği geçen üç ismin biyografi ve eserleri ile ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz. 1. NâĢid Ġbrahim Bey ve Eserleri NâĢid Ġbrahim‘in hayatı ile ilgili hem Ģu‘arâ tezkirelerinde hem de diğer kaynaklarda bilgi bulmak mümkündür. NaĢid Ġbrahim, Ahmed Ratib PaĢa‘nın oğludur. 1162/1749 tarihinde Mora‘da doğmuĢtur. Babasının 1175/1761‘te vefatı üzerine Ġstanbul‘a gelmiĢ ve Enderun-ı Hümâyun‘a alınmıĢtır. Sultan III. Mustafa‘nın ve I. Abdulhamid‘in mabeynciliklerinde bulunmuĢtur. Bir süre sonra Abdulhamid Han, NaĢid Ġbrahim‘e kapıcıbaĢılık rütbesi vermiĢtir. 1203/1788‘te Sultan III. Selim padiĢah olunca babasının adamı olarak tanıdığı NâĢid Bey‘i Ġstanbul‘a getirtip Sultan I. Abdulhamid‘in kızı Emine Sultan‘ın kethüdalığına tayin etmiĢtir. NâĢid Bey bu göreve getirildikten üç yıl sonra 1206/1791-2‘de vefat etmiĢtir. NâĢid, Sultan III. Mustafa‘nın Üsküdar‘da yaptırmıĢ olduğu Ayazma Camii‘nin haziresine defnedilmiĢtir (Bursalı Mehmed Tahir 2000: c. II 461). Silahdâr-zâde ve ġefkat‘te, NâĢid‘le ilgili aynı bilgiler yer almaktadır: “Hadd-i zâtında zât-ı ma‟ârif-simâtları cemîǾ ma‟ârifde yegâne suhan-perdâz-ı şâ ‟ir-i mu‟ciz-tırâz olup zâde-i tab‟-ı ra‟nâları meşhûr ve cümle „indinde makbûl ü müstahsen bir zât-ı „âlî-kadrdur” (Duran&Çeçen 2016: 259, Kılıç: 148). 25 bkz. ÖNDER, M. (2006). ġefkat ve Tezkire-i ġu'arâsı. Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyonkarahisar. (s. 40-41) 669 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA NâĢid‘in edebî Ģahsiyetinin teĢekkülünde ilk etkili olan kiĢi babasıdır. Nitekim Müstakimzâde Süleyman Sadeddin Efendi bu tesire dikkat çekerek NâĢid‘in üslubu hakkında ―mevrûs-ı pederâne olan tab‘-ı Râtib‖ ifadesini kullanır. NâĢid‘in üslublarını beğenerek Ģiirlerini tahmis ve tanzir ettiği Ģairler, Fuzulî, Bâkî, Ġlhamî (III. Selim), Koca Ragıb PaĢa, Sünbülzâde Vehbî, ġerîf Efendi, Ġhyâ Efendi, Vâhid Efendi, Tevfik Efendi, Hamîd ve Es‘ad‘dır. XVIII. Asır Klâsik Türk ġiiri‘nde Sebk-i Hindî, hikemî üslûb ve mahallîleĢme akımı etkili olan edebî anlayıĢlardır. Dolayısıyla bu üç üslûp NâĢid‘in Ģiiri ve üslûbunda etkili olmuĢtur. (Alıcı 1998: 15) NâĢid‘in Divan‟ı dıĢında Müntehabât-ı Eş‟âr ve Mecmuâ-i Kasâid isimli iki Ģiir mecmuası vardır. NâĢid hakkında 1998 yılında biri doktora ikisi de yüksek lisans olmak üzere üç çalıĢma yapılmıĢtır: Lütfi Alıcı, Divan-ı Nâşid İnceleme-Tenkitli Metin (doktora); Raziye Öztürk, Nâşid İbrahim Bey Hayatı, Eseri, Edebî Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni; Ömer Zülfe, Nâşid Divanı (1749-1791). 2. Silahdâr-zâde Mehmed Emin ve Tezkire-i Silahdâr-zâde Tezkire ve biyografik kaynaklar içerisinde Silahdâr-zâde Mehmed Emin‘in hayatı ile ilgili sadece Sicill-i Osmanî‘de kısa bir bilgi yer almaktadır. Sicill-i Osmânî‘nin bildirdiğine göre müellifin baba adı Silahdâr Seyyid Mehmed Efendi‘dir. Babası saray eĢrafından olan Silahdâr-zâde‘nin doğum tarihi ve yeri belli değildir. Silahdâr-zâde, Enderun‘da yetiĢerek hicrî 1206/1791-92‘de müderris olmuĢtur. 1230/1815‘te havass-ı refia kadısı olup 1237/1821-22‘de Mekke mollası olmuĢtur. 1242/1826-27‘de Ġstanbul pâyesi olmuĢ ve 13 Zilhicce 1243‘de (26 Haziran 1828) vefat eylemiĢtir. Üsküdar Ayazma‘da babasının yanına defnedilmiĢtir (Sicill-i Osmanî II, 473). Hem Sicill-i Osmanî‘deki bilgilerin azlığı hem de diğer kaynaklarda müellifin hayatı ve eserleri ile ilgili bir bilginin olmayıĢı bizi Silahdâr-zâde Mehmed Emîn Efendi‘nin Tezkire-i Silahdâr-zâde dıĢında mensur ya da manzum herhangi bir eserinin olmadığı sonucuna götürmektedir (Duran&Çeçen 2016: 17). Silahdâr-zâde, tezkireyi hicrî 1204 (M. 1790) yılında kaleme almıĢtır. Tezkirenin biri Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi‘nde diğeri de Millet Kütüphanesi‘nde olmak üzere iki nüshası bulunmaktadır. Elimizdeki nüshaların her ikisinde de klâsik eser tertibinde bulunan “besmele, hamdele, salvele ve sebeb-i te‟lif”i içine alan ―mukaddime‖ bölümü bulunmamaktadır. Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi nüshası 1b‘deki kayıtta eserin Silahdâr-zâde‘nin kendi döneminde yaĢayan Ģairlerin kısa hal tercümeleri ile birlikte Ģiirlerinden örnek vermek için kaleme aldığı ifade edilmiĢtir 26. Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde 125 Ģair madde baĢı olarak verilmiĢtir. Bu Ģairlerden Pertev Efendi ile Akif Efendi‘nin biyografik bilgileri verilmemiĢ olup Ģairlere ait Ģiirler ile yetinilmiĢtir. ĤaĢmet Efendi ve Rātib Aĥmed PāĢā‘nın ise biyografik bilgileri verilmiĢ ancak Ģiirlerinden örnek/örnekler verilmemiĢtir. Eserde yaklaĢık olarak ölüm tarihleri 1752 ile 1823 yılları arasında değiĢen 125 Ģairin kısa hal tercümeleri ile birlikte Ģiirlerinden örnekler yer almaktadır. 3. ġefkat-i Bağdâdî ve ġefkat Tezkiresi Hem kendi tezkiresinde hem de Fatîn‘in Hâtimetü‘l-eĢ‘âr‘ında yer alan bilgilere göre ismi Seyyid Abdu‘l-fettâh‘tır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Kendi tezkiresinde BihiĢt-âbâd olarak nitelendirdiği Bağdat‘ta doğmuĢ daha sonra Anadolu‘ya gelmiĢtir. Bir süre Kırım hanlarının mâiyetine girmiĢ Ġstanbul‘da Eflak ve Boğdan beylerinin yanlarında kâtiplik yapmıĢtır. YaĢlılık sebebiyle kâtiplik görevinden ayrıldıktan sonra Ġstanbul‘da Boğaziçinde KuruçeĢme‘deki evine inzivaya çekilmiĢ ve ilimle meĢgul olmuĢtur. Üç dört sene hasta yattıktan sonra 1242/1826‘da vefat etmiĢ ve KuruçeĢme mezarlığına defnedilmiĢtir (Çiftçi 1996: 279; Bursalı Mehmed Tahir 2000: 265). Bursalı Mehmed Tâhir‘in Osmanlı Müellifleri‘nde bildirdiğine göre ġefkat‘in tezkiresi dıĢında, Divançesi, Yusuf Ziya PaĢa‘dan Alemdar Mustafa PaĢa‘nın sadrazamlığına (1808) kadar gelen sadrazamları yazdığı Hadikatü‟l-Vüzerâ Zeylî, mesnevi tarzında bir Siyer-i Nebevî manzumesi bulunmaktadır. 26 ĠĢbu teźkire şarzında olan mecmūǾa-i nefįsede muǾāśırįn olan ĢuǾarā-yı nāmdārların ġazelleriyle muħtaśarca terceme-i ĥālleri beyān olınmıĢdur vallāhu‘l-muvaffıķ: Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Nüshası1b 670 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA Tezkirede kendini üçüncü Ģahıs olarak ele alıp mübalağalı bir Ģekilde övmesinin yanında tezkirede yer alan diğer Ģairlerin aksine kendi Ģiirinden örnek olarak bir mülemmâyı tercih etmesi kiĢiliği hakkında önemli ipuçları vermektedir. ġefkat, tezkirede kendini Ģu mübalağalı ifadelerle över: “Bogaziçinde Kuruçeşmede kûşe-gîr-i inzivâ olup erbâb-ı ma ‟ârifden „adîmü‟l-misâl zâhir ü bâtını ma‟mûr bir zât-ı „âlî-kadrdır ve ekseriyâ neşr-i „ulûm ile meşguldür ve zât-ı „âlîleri kütüb-hâne misillü bir zât." (Kılıç: 80) ġefkat‘in beyanına göre hizmetinde bulunduğu Yahya PaĢa-zâde Ali PaĢa‘nın düzenlediği bir toplantı sırasında 1206/1791-2 yılında ölen Enderunlu Ġbrahim NâĢid Bey ve kaleme aldığı Müntehabât-ı EĢ‘âr‘dan övgüyle söz edilirken, paĢa bu Ģiirlerin Ģairleri hakkında bilgi toplayarak bir tezkire haline getirmeyi önermiĢtir. Ali PaĢa‘nın isteğini yerine getirilmesi gereken zevkli bir görev olarak telâkki eden ġefkat, bu tezkireyi yazmıĢtır (Kılıç: 3). ġefkat‘in tezkiredeki biyografisinde bulunan mülemma gazelden Arapça ve Farsça bildiği anlaĢılmaktadır. Tezkirenin mukaddimesini süslü nesir üslubu ile kaleme alması onun nâsirlik yönünün kuvvetli olduğunu göstermektedir. Bildirimiz açısından önem arz eden müelliflerin hayatı, sanatı ve eserleri hakkında bilgi verdikten sonra üç ismin ortak yönlerine dikkat çekmek istiyoruz. Her üç isim de 18. yüzyılın ikinci dönemini beraber idrak etmiĢ, aynı dönemde yaĢamıĢ ve iyi eğitim almıĢ isimlerdir. Üç isim de devlet idaresinde çeĢitli vazifeler görmüĢ saray ve bürokrasi ile iç içe olmuĢlardır. Bunlardan NaĢid Ġbrahim Bey hem dönemin padiĢahlarından gördüğü hususi alâka hem de Ģairlik kudreti yönüyle diğer iki isimden öne çıkmaktadır. 4. Silahdâr-zâde Tezkiresi ve ġefkat Tezkiresi Arasındaki Farklar Her iki tezkirede yer alan Ģair biyografileri ile Ģiir örnekleri birçok yerde birebir aynıdır. Eserlerin genelindeki bu aynılığın yanında birtakım farklılıklar da bulunmaktadır. Ġki eser arasındaki temel farkları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz: ġefkat Tezkiresi‘nde mukaddime bölümü bulunurken Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin elimizde bulunan iki nüshasında da mukaddime bölümü bulunmamaktadır. Eserler arasında dörder Ģair farklıdır. ġefkat Tezkiresi‘nde olup Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde yer almayan dört müellif; Sâkıb, Zühdî, Şefkat-i Bağdâdî ve Yeksân‟dır. Yukarıda verilen dört ismin dıĢında eserde yer alan bütün isimler Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde de yer almaktadır. Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde yer alıp ġefkat Tezkiresi‘nde yer almayan Ģairler ise Fâzıl Efendi, Feyzullâh Efendi, ǾĀkif Efendi (Hâtif) ve Meĥemmed Efendi (Musįb)‘dir. 5. Silahdâr-zâde Tezkiresi ve ġefkat Tezkiresi Arasındaki Ortak Noktalar Bölümün baĢlığına dikkat edilirse baĢlıkta adı geçen tezkirelerdeki benzerlikten ziyade ortak noktalar ifadesinin kasıtlı olarak tercih edildiği görülecektir. Çünkü bir önceki baĢlıkta ifade edilen farklılıkların dıĢında her iki eserin geri kalan kısımları genel olarak aynıdır. Bu bölümde biyografik bilgileri aynı isimleri bir tablo ile göstermeye çalıĢacağız. Biyografik Bilgileri Aynı Olan Ġsimler Tablosu Nu Şair 1 Erįb Aĥmed Efendi 2 Elįf Aĥmed Dede 3 EsǾad Beg Efendi 4 EsǾad Seyyid Meĥemmed Efendi Her iki tezkirede de aynı olan bölüm Rūm-ili ķużātındandur. Murād Monla Efendi merĥūmuð dāǿire-i Ǿāliyyelerinde idi. Sene 1194 Ķāđį-zāde Muśşafā Aġa‘nuð oġlıdur, Rūm-ili ķużātı zümresinden idi. Ket-ħudā-yı ŚadrǾ-ı ǾĀlį Ġbrāhįm Efendi‘nüð maħdūm-ı mükerremleridür, müderrisįn-i kirāmdandur. Seyyid ǾAlį Behcet Efendi‘nüð ǾAmmi-zādesidür, pederi Seyyid ǾAbdullāh NeĢāşį‘dür. EsǾad 671 Farklı Olan Bölüm Silahdâr-zâde Şefkat Sene 1194. Biñ yüz ŧoķsan dört senesinde vefāt itmişdür. Fevt Ģod 1186. Biñ yüz seksen altı senesi devr-i beķā eylemişdür. _ _ _ _ IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 5 EĢref 6 Āśaf Meĥemmed PāĢā 7 Emįn Efendi 8 Ġĥyā Seyyid Efendi 9 Emįn Efendi Ġĥsān Meĥemmed 11 Emįn Efendi Meĥemmed 12 13 ErĢed ǾAbdü‘l-ĥamįd Efendi Seyyid Enįs Efendi 14 Burhān Meĥemmed 15 Behcet Muśşafā Efendi 16 17 Pertev Efendi Tevfįķ Seyyid Efendi 18 Tevfįķ Muśşafā 19 Ŝervet ǾOŝmān 20 Celālį Efendi 21 Ħayālį Ĥāmid Efendi 22 Ĥākim Seyyid Meĥemmed Efendi 10 27 28 Seyyid Yaĥyā Yaĥyā Celāl Efendi, Baġdād Vālįsi ǾÖmer PāĢā‘ya dįvān efendisidür. Monla Efendi Çelebi-zāde ĥafįdi, müderrisįn-i kirāmdandur. Sālifü‘ź-źikr Rātib Aĥmed PāĢā-yı āśaf-naţįrüð devĥa-i Ģecere-i vücūdı yaǾnį ferzend-i saǾādetnümūdıdur. Ķara Bekir-zāde ǾOŝmān Efendi‘nüð küçük maħdumlarıdur. Mevālį-i kirāmdan. Ġĥyā Seyyid Yaĥyā Efendi, Ġalaşa‘da ǾArab CāmiǾi imāmıdur ĥadd-i źātında erbāb-ı maǾārifden nüktedān, ĢāǾir-i māhir ve teǿlįf-i kelāma kādir bir źāt-ı Ģerāfet-meǿābdur. Fevt Ģod Belġırad 1195. Bu ġazel-i bį-bedel anlarındur. Biñ yüz ŧoķsan beş senesi vefāt eylemişdür. _ _ Kendi ħaşş-ı maǾārifleriyle bu cerįdeye taĥrįr içün iǾşā buyurduķları ġazeliyāt-ı raǾnālarıdur ki taĥrįr olındı. _ Ketħudā-yı śadr-ı aǾţam olmıĢdur. Ġĥsān Efendi, Śadr-ı aǾţam Silaĥdār Meĥemmed PāĢā birāderi Bosna vālisi Muśtafā PāĢā‘ya dįvān efendisi olmıĢdur. Mezbūruð muķaddem maħlaśı ǾAzįz idi śoðra NeĢǿet Efendi Ĥażretleri‘nüð reǿyiyle tebdįl-i maħlaś idüp Ġĥsān taħallüs itmiĢlerdür. Đarbħāne-i ǾĀmire‘de keçe nāţırı ve Kātib ġükrį‘nüð birāderidür. _ Müderrisįn-i kirāmdan olup biñ iki yüz yigirmi sekiz senesi mürġ-ı ruĥı ķafes-i tenden cināna pervāz eylemişdür. Biźźāt kendileri iǾŧā buyurduķları ġazeliyāt-ı raǾnālarıdur ki taĥrįr olındı. _ _ _ Fevt Ģod 1192. Mülāzım Reǿfet Efendi‘nüð birāderidür. Bandırmalı-zāde, Celvetiyye meĢāyıħındandur27. Müderrisįn-i kirāmdandur ve müftį-zādelükle Ǿarįf bir źāt-ı Ģerįfdür. Müderrisįn-i kirāmdan idi. 1175 _ Biñ yüz ŧoķsan iki senesi irtiĥāl-i dār-ı bekā eylemişdür. Biñ yüz yetmiş beş senesi vefāt itmişdür. _ _ _ Fevt Ģod sene 1182 _ _ _ Tevfįķ Seyyid Yaĥyā Efendi Ĥażretleri, śadr-ı Rūm‘dan maǾzūldürler. Fevt Ģod sene 1185 Biñ yüz seksen üç senesinde fevt olmışdur. Bu ġazel añlarındur. Şeyħu‟l-islām iken biñ iki yüz beş senesi dünyā-yı fānįden Ǿuķbāya irtiĥāl eylemişdür. Enderūn-ı Hümāyūn‘dan maħrec-i dergāh-ı Ǿālį züǾamālarından idi Sābıķan dārü‘s-saǾāde yazıcısı olmıĢdur. BaǾżı ġazelde Ĥanįf ve baǾżı ġazelde Ŝervet taħalluś ider Mülaķķab Yıldız ǾAbdullah Efendi‘nüð büyük maħdūmıdur. Anaşolı ķużātındandur. Ħayālį maħlaśıyla daħı Ģöhreti vardur velikin ammā eĢǾārında Ĥāmid görülmüĢdür. Ħˇācegāndan28 sābıķan vakāyiǾnüvįs olmıĢdur. fevt Ģod śaferü‘l-ħayr 1180. _ Müderrisdür Müderrisįn-i kirāmdandur. Fevt şod 118529. Biñ yüz seksen beşde vefāt itmişdür. ġefkat Tezkiresi‘nde ―şarįķ-ı Celvetiyye meĢāyıħındandur ― ilavesi vardır. ġefkat Tezkiresi‘nde ħˇācegāndandur Ģeklinde geçmektedir. 672 derfį Biñ yüz sekseñ beş senesinde fevt olmuşdur. Biñ yüz sekseñ śaferü‟lħayr ġurresinde fevt olmışdur. _ IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 23 Ĥasįb Beg 24 Ĥayātį Seyyid Ġbrāhįm Efendi Ĥamįd Meĥemmed Efendi 25 26 Ĥalįmį PāĢā 27 Ĥanįf Ġbrāhįm Efendi 28 Ĥāmį Aĥmed Efendi 29 Ĥāźıķ Seyyid Meĥemmed Efendi 30 31 Ĥıfţį Meĥemmed Efendi ĤaĢmet Efendi 32 Ħayrį Seyyid Meĥemmed Efendi 33 DāniĢ Süleymān Efendi Ĥasįb Beg Çorumį-zāde, Ħayrabolı aǾyānı ve Ķanlıcaķlı ġeyħ ǾAşā dervįĢlerinden idi. Müderrisdür. Kör MuǾallim Ĥayātį dimekle meĢhūrdur. Mevālį-i Ǿiţāmdan Ġstanbul maǾzūli iken vefāt eylemiĢdür. Beyne‘l-enām Neylį-zādelikle müĢtehir bir źāt-ı Ģerįf idi. Ġbtidā Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan olup devr-i menāśıb-ı Ǿāliye iderek rütbe-i Ǿāliye-i defterdārįye śuǾūd ve baǾdehu iki şuġ ile ķurb-i devletden tebǾįd ķılındı. MaǾden-i kān-i saħā bir źāt-ı maǾārif-pįrā idi. Bunlar daħı Dārü‘s-saǾāde yazıcısı olmıĢlardı, baǾdehu ħˇācegānlıķla çerāġ olmıĢlardur. Masķaş-ı reǿsi Āmid‘dür. DervįĢ Āgāh merĥūmdan oķumıĢdur. Köprili-zāde ǾAbdullāh PāĢā merĥūma dįvān efendisi olmıĢdur. Ĥāźıķ Seyyid Meĥemmed Efendi, masķaş-ı reǿsi Erżurūm‘dur. Erżurūmį Ĥāźıķ dimekle maǾrūfdur. Müretteb dįvānı vardır. kātib-i gümrük. Müderrisįn-i kirāmdan ǾAbbāszādelikle müĢtehir idi ve Rāġıb PāĢā merĥūmuð istiśĥāb-kerdeleri ve maķbūl-i dil-pesendįdelerinden idi. Vįrān-Ģehr‘dendür, Ĥaķįm-zāde ǾAlį PāĢā ile altmıĢ sekizde Ġstanbul‘a gelmiĢdür ve seksan tārįħinde ħˇācegānlıķla ket-ħudā ħalįfeligiyle çerāġ olmıĢdur ve Devlet-i ǾAliyye‘de reǿisü‘lküttāb ve ket-ħudā-yı śadr-ı aǾţamį olmıĢlardur. Ordu-yı hümāyūnlara reǿisü‘l-küttāb iken ordu-yı hümāyūn maǾāźa‘llāh bergeĢte olup ĥįn-i firārda Boza nām nehri mürūr iderken beķażāǿeten müstaġraķ-ı lücce-i maġfiret olmıĢdur. Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan idi. 29 Fevt Ģod 1199. Biñ yüz ŧoķsan ŧoķuz senesinde fevt olmuşdur. 1172 Biñ yüz yetmiş iki senesi vefāt itmişdür. Biñ yüz seksen bir senesi vefāt eylemişdür. Fevt Ģod 1181 _ _ _ _ Fevt Ģod sene 11. _ Fevt Ģod sene 11. _ _ Fevt Ģod sene 1182. _ Biñ yüz seksen iki senesi vefāt eylemişdür. Sene 1204. Biñ iki yüz dört muĥarremi ġurresinde vāķiǾ olmuşdur. Fevt Ģod sene 1188. Biñ yüz seksen sekiz senesi fevt olmuşdur. Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Ty. 2557 numarada kayıtlı nüshasındaki ―CāmiǾü‘l-maķālāt es-Seyyid Meĥemmed Ĥākim Efendi Ģehrįdür. Pederi Pıçaķcı Emįr Ħalįl Çelebi maǾrūfdur. EsǾad ħˇāce emŝāli fuĥūldan aħź-ı Ǿulūm ve Mıśr‘da on beĢ sene iķāmet ve Sezāyį ġeyħ Ĥasan Efendi‘den inābet ve necįbā-yı Eyyūbį‘den ĥüsn-i ħaşda icāzet ve Mektūbį ħulefāsından iken şarįķ-ı ħˇācegāna duħūl ve nice menāsıb ile be-kām olup vaķāyiǾ-nüvįs daħı oldı. Cebeciler baǾdehu Silahdār kātibi olup baǾde‘l-Ǿazl tārāc-ı faśāĥat şārįħinde rıĥlet eyledi. 1184 raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh2929.‖ bilgilerin ġefkat Tezkiresi‘nin Ĥākim maddesinde yer almayıĢı ġefkat‘in tezkireyi kaleme alırken Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin Ģu an Ġstanbul Üniversitesi‘nde bulunan nüshasından habersiz olduğunu göstermektedir. 673 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 34 Źekāǿį Muśşafā Efendi Naśūĥį-zāde ġeyħ es-Seyyid Fażlu‘llāh Efendi Ĥażretleri‘nüð dervįĢlerindendür. _ 35 Źihnį Efendi Fevt Ģod sene 11. 36 Źihnį Efendi _ _ 37 Źihnį _ _ 38 Źihnį Efendi _ _ 39 Rāsim Feyżu‘llāh Efendi _ _ 40 Rāsiħ Muśşafā Efendi _ _ 41 RüĢdį ǾAlį Efendi _ _ 42 Rāmiz Seyyid Meĥemmed Efendi Fevt Ģod sene 1172. Biñ yüz yetmiş üç senesi fevt olmuşdur. 43 Raĥmį Efendi Rāmiz Efendi Rāġıb PāĢā‘ya ve Śadr-ı AǾţam Muśşafā PāĢā‘ya kitābçı olmıĢdur. Devriye monlāsı. Erżurūm‘a ve Bosna‘ya monlā olmıĢdur Ġsmi Ħudā-virdi‘dür. Yānyavįdür, Ķurd PāĢā merĥūmuð mührdārı idi. Źihnį Seyyid Mehemmed SaǾįd Efendi, KeĢānį‘dür. Müretteb dįvānı vardur. Memleketi maĥkemesi kātibidür. Feyżu‘llāh Efendi-zāde-i ġaǾbānzāde. Ķonyevį‘dür ĥālā Ķonya‘da sākindür. Ķaraferyevį, Lanba-zāde dimekle maǾrūf. Rūm-ili ķużātı eĢrāfındandur. Edirne müderrisidür. Ķaraferyeli Śarı Rāmiz dimekle meĢhūr ve erbāb-ı niyābetden idi. MeĢhūrü‘l-āfāķ Tātār Raĥmį bunlardur. SilaĥĢörān-ı ħāśśadan ve Dergāh-ı ǾĀlį gediklülerinden idi. Ordu ile gidüp yolda Müderrisįn-i kirāmdan. At Çeken Ağası-zāde dimekle maǾrūf idi Mevāliden maħrecden maǾzūl. Vanį-zādelikle meĢhūrdur. Rūmili ķużātından, ŝülüŝ ħaşşāşıdur. Rūmili ķużātındandur, Erkįlį‘dendür. Esįrį-zāde ĠsmāǾįl Efendi‘nüð maħdūmıdur. Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan Girįdį Aĥmed Efendi diyü meĢhūr bir pįr-i maǾārif-mevfūr idi. Devlet-i ǾAliyye‘de ketħudā-yı śadr-ı aǾţamı olmıĢdur. Müderrisįn-i kirāmdan Vāŝıķ Efendi-zāde dimekle Ǿarįf idi. İstanbul‟da Şeyħ Ümmį Sinān Ĥażretleri‟nüñ ħānķāh-ı Ǿaliyyelerinde seccāde-nişįn-i irşād olup Ǿidād-ı ittiķā-yı mezād eylemişdür. Biñ iki yüz yigirmi yedi senesi dār-ı cemāle teşrįf buyurmuşlardur. _ Fevt Ģod 1187. Biñ yüz seksen yedi senesi fevt olmuşdur. biñ iki yüz iki senesi fevt olmuşdur. 44 ǾAbdu‘r-raĥįm Aĥmed Beg 47 48 Reǿfet ǾAbdu‘r-raĥmān Efendi RāĢıħ Seyyid Meĥemmed SaǾįd Efendi Resmį Aĥmed Efendi Remzį Aĥmed Efendi 49 RefįǾ Efendi 50 Resmį Aĥmed Efendi 51 Reǿfet Efendi 52 Resįm Ĥüseyn Efendi 45 46 53 54 55 Meĥemmed Mevālį-i kirāmdan Edirne pāyesiyle Ĥaleb‘den maǾzūl idi. Kilisį Ĥüseyn Resįm Efendi dimekle maǾrūf idi. RefįǾ Meĥemmed Efendi MeĢhūrü‘l-āfāķ ser-eşıbbā-yı ħāśśa ve taǾlįķ ħaşşāşı Ǿimād-ı Rūm Kātib-zāde Efendi merĥūm Rāķım Meĥemmed PāĢā bunlar daħı Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan iken dūĢ-i istiĥķāķlarına ferve-i vezāret ilbās olınup Cidde vālįsi iken Rāsiħ Efendi Rūm-ili ĥiśārı aġası idi 674 fevt Ģod sene 1202. fevt Ģod sene 1200 1190. _ fevt Ģod 1200 _ biñ iki yüz senesi vefāt itmişdür. Biñ yüz ŧoķsan senesi vefāt itmişdür. _ Biñ iki yüz senesi vefāt itmişdür. _ fevt Ģod 1197. Biñ yüz ŧoķsan yedi şevvālinüñ ikinci güni vefāt itmişdür. Fevt Ģod 1178. Biñ yüz yetmiş sekizde vefāt itmişdür. fevt Ģod sene 11 _ fevt Ģod sene 1182 Biñ yüz seksen iki senesi fevt olmuştur. vefāt eylemiĢdür. Mevt-i Mehemmed Rāķım Pāşā tārįħ-i vefātıdur raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh 1182. fevt Ģod sene 1181. Biñ yüz seksen üçde vefāt eylemişdür. tāriħ-i vefātıdur raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh 1182. Biñ yüz seksen bir senesi vefāt itmişdür. IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 56 57 58 59 60 61 62 Reǿfet Efendi Ķıbleli-zāde Maĥmūd Beg‘üð küçük oġlıdur. ReĢįd Muśtafā Efendi Müderrisįn-i kirāmdan, ÇeĢmį-zāde dimekle maǾrūf idi Rāǿif ĠsmāǾįl PāĢā muķaddem Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan iken reǿįsü‘l-küttāb olup baǾdehu rütbe-i vālā-yı vezārete nāǿil olmıĢlar idi. BaǾde buǾdin ber-muķteżā-yı ser-nüviĢt-i ezelį maķtūlen Ǿāzim-i maķām-ı Ǿilliyyįn olmıĢdur Rātib Aĥmed PāĢā Vezįr-i dilįr müĢteri-tedbįr Āśaf-ı Naţįr Ĥażretleri śadr-ı esbaķ ǾOŝmān PāĢā-zāde olup peder-i Ǿālį-ķadrleri Ģehādetinde rütbe-i refįǾa-i vālā-yı vezārete nāǿil olmıĢlardur. BaǾdehu cāh-ı vālā-yı ķapudānį ve sāǿir menāśıb-ı celįle ile ser-firāz olmıĢlardur. Sinn-i Ģerįfleri Ǿaķd-i erbaǾįni henüz tecāvüz eylemiĢken vālį-i livā-yı Mora iken ĥulūl-i ecel-i mevǾūd ile kiĢver-i Ǿademe livā-yı Ǿazįmeti keĢįde ķılmıĢdur. Źāt-ı meǾālį-simātları cemįǾ maǾārifde yek-tā bir vezįr-i bį-hemtā idi raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh. Zįver Aĥmed Efendi Elsine-i ŝelāŝede teǿlįf-i kelāma ķādir bir ĢāǾir-i māhir idi. Zamanumuzda olan ĢuǾarānuð benāmlarından üstād-ı ĢiǾr ü inĢāda bir źāt-ı maǾārif-intimā oldıġı meĢhūrdur. Tafśįl-i aĥvāli taĥķįķa muĥtācdur Śāĥib Efendi Śāĥib maħlaśı, Pįrį-zāde ǾOŝmān Monla Efendi, Ģeyħü‘l-islām olmıĢdur SaǾįd Meĥemmed Efendi Kātib-zāde. Midillü muvaķķiti iken 63 Selįm Meĥemmed Naķį Efendi 64 Seyyid Efendi 65 Sālik Efendi 66 SaǾdü‘d-dįn Efendi 67 ġevķį Seyyid Meĥemmed Efendi 68 ġefķat ǾAlį Efendi Meĥemmed Süleymān _ _ fevt Ģod sene 1184. Biñ yüz seksen dört senesi vefāt itmişdür. Biñ yüz ŧoķsan ŧoķuzda. fį 1199. _ Biñ yüz yetmiş bir senesi źi‟l-ķaǾdesinüñ on yedinci güni vefāt itmişdür. _ Zümre-i Melāmiyyįnden/Biñ iki yüz iki senesi vefāt itmişdür. fevt Ģod 1182. biñ yüz seksen iki senesi fevt olmuşdur. vefāt eylemişdür fį- biñ yüz seksen sekiz sene 1188 Şevvāl. şevvālinüñ ġurresinde vefāt eylemişdir. Mühtedį. Rumili ķużātından idi, vefāt eylemiĢdür, fį- biñ yüz yetmiş ŧoķuz senesi manśıbında sene 1179. Receb ġurresinde vefāt itmişdür. Sālifü‘ź-źikr Ħayrį Efendi _ bin iki yüz yigirmi dörtde Ĥażretleri‘nüð birāder-i Ǿālįvefāt itmişdür. ķadrleridür. Maķdem evāǿil-i ĥāllerinde Dįvān-ı Hümāyūn ķaleminde idiler. BaǾdehu şarįķ-ı tedrįse sālik olmıĢlardur. BaǾżı ġazelde Ŝānį ve baǾżı ġazelde Seyyid taħallüś iderler. Ĥalebįyü‘l-aśldur. BaǾżı pāĢālara _ _ dįvān efendiligi ile meĢġūldür. Müstaķįm-zāde dimekle meĢhūr bir Fevt Ģod sene 203 biñ iki yüz iki senesi dār-ı pįr-i maǾārif-mevfūr idi ve cemāle teşrįf merĥūm Tokadį Emįn Efendi buyurmuşlardur. Ĥażretleri‘nüð teleķķun-kerde-i irĢādları idi raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh Sivri-ĥiśār müftįsi-zāde fevt Ģod sene 1189. dimekle maǾrūf idi. Biñ yüz seksen ŧoķuz senesi vefāt itmişdür. Midillüli ǾOŝmān Efendi-zāde fevt Ģod sene 1187. biñ yüz seksen yedi senesi dimekle maǾrūfdur. Melik vefāt itmişdür. Meĥemmed PāĢā‘ya kitābçı olmıĢdur 675 IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 ġeyħį Efendi bālāda muĥarrer, Ķaraferyeli Lānba-zāde ReĢįd Efendi‘nüð küçük birāderidür. ġermį Meĥemmed Emįn Tekfūr Şaġı‘ndandur, sābıķan Efendi ġeyħü‘l-islām Ġbrāhįm Beg-zāde Muśşafā Beg dāǿiresindedür. ġākir Aĥmed Beg Enderūn-ı Hümāyūn‘dan dülbend aġalıġından ħˇācegānlıķla çerāġ olmıĢ idi ġükrį Efendi đarb-ħāne-i Ǿāmire küttābından. Dāvud ĠsmāǾįl Efendi-zādelikle Ģehįr, ĢāǾir-i ħoĢ-taǾbįrdür. Śadįķ Yaĥyā Efendi Ġstanbul‘da Ħusrev PāĢā CāmiǾi imāmıdur. BaǾżı ġazelde ġerįf ve baǾżı ġazelde Śadįķ taħallüś ider. Śabįĥ Aĥmed Efendi Ġalaşa Gümrügi kātibi ve müneccim-baĢı birāderi idi Śādıķ Meĥemmed Efendi Müderrisįn-i kirāmdan Ĥaśekįzādelikle meĢhūr bir źāt-ı Ǿālį-ķadr idi _ _ _ _ fevt Ģod sene 11. _ _ _ Śalāĥį ǾAbdį Efendi fevt Ģod sene 11. ġeyħ Cemālį dāmādı. Ġstanbul‘da Şāhir Aġa merĥūmuð tekyesinüð Ģeyħi idi Śafder Efendi Kānį Efendi Ĥażretleri‘nüð terbiyekerdesi ve ħademe-i ħāśıdur. BaǾżı ġazelde Kānį taħallüś eyledigi daħı manţūrdur. Żiyāyį ĠsmāǾįl Beg mevālį-i kirāmdan zāde-i Ĥakįmzāde ǾAlį PāĢā-zāde‘dür Şāhir Efendi Ħalįfe-zāde Şāhir Efendi, cemįǾ-i maǾārifde yegāne, ħuśūśan Ǿilm-i mūsiķįde ħˇāce-i zemān idi. Şıflį Aĥmed Efendi Kerkūtį‘dür ve ketħudā ķalemi ħalķasından Eflāķ ve Boġdān dįvān efendiligi ile meĢġūl erbāb-ı maǾārifden inĢā-perdāz, ĢāǾir-i muǾciz-tırāz bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdür. Şıflį Efendi Ġalaşavį. Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan bir źātdur. Ţahįr Seyyid Aĥmed Dergāh-ı ǾĀlį gedüklilerindendür Efendi ve NeĢǿet Efendi Ĥażretleri‘nden oķuyup terbiyyelerin görmüĢdür. ǾĀbid Feyżu‘llāh Efendi Edirne müderrisidür. fevt Ģod sene Muĥarrem 1195. fevt Ģod 1199. fevt Ģod 1196. 5 biñ yüz ŧoķsan beş Muĥarreminüñ beşinci güni devr-i beķā eylemişdür. biñ yüz ŧoķsan ŧoķuz senesi fevt olmuşdur. biñ yüz ŧoķsan altı senesi vefāt itmişdür. Meźkūrįn-i mā-śadaķ merĥūm şikest ħaŧda māhir idi. _ _ _ fevt Ģod sene 11. _ 1188 senesi Ǿāzim-i _ maķām-ı Ǿılliyyįn olmuĢdur. _ _ _ _ _ _ Śofya‘da vefāt eylemiĢdür fį-sene 1194. ǾAşā Efendi Seyyid Efendi küttābdandur. Yeði- _ Ģehirli Seyyid ǾAşā diyü meĢhūrdur. ǾAbdį Efendi Śubĥį-zāde dimekle meĢhūr. fevt Ģod 1177. Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan ket-ħudā-yı śadr-ı aǾżamį olmıĢdur ǾArif Süleymān Beg Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan fevt Ģod 1183. Efendi emįn-i defter-i ħāķānį olmıĢdur. Įsāķça‘da ǾĀrif Efendi Sābıķan dārü‘s-saǾāde _ yazıcılıġından ħˇācegānlıġıla çerāġ olmıĢdur. ǾĠzzį Süleymān Efendi ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan _ sābıķan vakǾa-nüvįs olmıĢ idi fevt Ģod 1166. ǾĀkif Luşfu‘llāh Efendi Rūm-ili ķużātından idi. Ekŝer-i _ evķātları niyābet ile güźār itmiĢdür. Rūm-ili‘nde Ezdįn-nām maĥalde terk-i dār-ı fenā ve Ǿāzim-i füsĥatserāy-ı beķā olmıĢdur fį-sene 1201 676 Śofya‟da biñ yüz ŧoķsan dört senesi vefāt eylemişdür. _ biñ yüz yetmiş yedi senesi vefāt itmişdür. biñ yüz seksen üç senesi vefāt itmişdür. _ _ _ IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA ġevvāl. 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 Ġalib EsǾad Efendi Şarįķ-ı Mevleviyye‘den erbāb-ı maǾārifden bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdur, müretteb dįvānı vardur. BaǾżı ġazelde EsǾad bażı ġazelde Ġālib taħallüś iderler. Fetā Beg Nūĥ Beg-zāde diyü meĢhūrdur. Fehįm Meĥemmed Efendi AķĢehir müftįsi-zādedür ve Fāriġ maħlaśıyla dįvān tertįb itmiĢdür. Feyżį Feyżu‘llāh Efendi Küçük Ķāđį-zāde. Rum-ili ķuđātı zümresinden idi, fevt Ģod 1200. Feyżį Feyżu‘llāh Efendi Üsküdārį Ķassām-zāde dimekle maǾrūf idi. YeðiĢehr monlāsı olup o maĥalde fevt Ģod 11. Ferrį Meĥemmed Efendi Tātār-bāzārį‘dür. Ekŝer evķātları Ġstanbul‘dadur. BaǾżı iltizāmāt ile evķāt-güźār olmıĢdur. Ķāǿil Muśşafā Efendi Kilislidür. Ġstanbul sākinlerindendür. Kānį Ebūbekr Efendi Tokadįdür. Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan Ĥācı Yegen PāĢā merĥūm merķūmı istiśĥāb idüp pāĢā-yı maķādir-Ģināsı tā vefāt idince mezbūr dāǿire-i devletlerinde idi. LaǾlį Aĥmed Efendi ĦoĢ-şabǾ laşįfe-gū bir źāt idi. Faķįr kendüler ile çoķ ülfet itmiĢ idüm fevt Ģod 1194. Luşfį Süleymān Efendi Luşfį Süleymān Efendi, ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan ħāślar ħalįfesi iken vefāt eylemiĢdür fįsene 1190. Lebįb Efendi Diyār-ı Bekr‘e müftį olmıĢdur, ziyāde-sinn ü iħtiyārdur. Bið yüz seksan beĢ tārįħine dek ĥayātda idi ve memleketi daħı Diyār-ı Bekr‘dür. Münįb Seyyid Müderrisįn-i kirāmdan, Enderūn-ı Meĥemmed Efendi Hümāyūn ħˇācesidür. Muħliś Muśşafā Efendi NevĢehrįdür fevt Ģod 1186. _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ve _ _ _ _ Orduvį Ģeyħi ħulefāsından idi ve _ NeĢǿet Efendi‘den okumıĢ idi fevt Ģod 1192. müderrisįn-i kirāmdan. ǾAlemi _ Ħafįdį Üsküdārį Nedįm dimekle Ǿarįf bir źāt-ı Ģerįf idi fevt Ģod Muĥarrem 1190. Dergāh-ı ǾĀlį gediklülerindendür. _ _ Ġki Bayraķlı-zāde dimekle _ meĢhūrdur ve ħˇācegāndandur fevt Ģod 1204. Beg Bunlar daħı vezįr-i dilįr Rātib _ Aĥmed PāĢā-yı maǾārif-semįrüð ŝemere-i Ģecere-i vücūdı ferzend-i maǾārif-muǾtādıdur. Devr-i Sulşān Muśşafā Ħān-ı Ŝālis‘de Enderūn-ı Hümāyūn‘da kįlār-ı ħāśśaya çerāġ buyurılup pādĢāh-ı maķādir-Ģinās mįr-i mūmā-ileyh mā-beyncilikleri ħidmet-i celįlesiyle beyne‘l-enām mümtāz _ Mekkį Meĥemmed Efendi Ĥażretleri Nāǿil ǾAbdu‘r-raĥįm Efendi Niyāzį Seyyid Aĥmed Efendi 106 Nedįm Ġbrāhįm Efendi 107 NeĢǿet Süleymān Aġa 108 Nesįb Efendi 109 NāĢid Ġbrāhįm Efendi Ĥażretleri sābıķan Ģeyħü‘l-islām müftiyyü‘l-enām olmıĢlar idi. Rūmili ķużātındandur. 677 _ _ Biñ iki yüz altı senesi fevt olmuşdur. IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 buyurup bu siyāķ ile ķurb-i hümāyūnlarına ħidmet-güźār iken taķarrüb ü iħtiśāśları daħı bālāter olmaķ içün ħāne-i ħāśśaya naķl buyurmıĢlar idi. PādĢāh-ı maġfūr gülĢen-serāy-ı cennete Ǿubūr eyledükde taħt-ı salşanata Ģevketlü Ǿaţametlü pādĢāh-ı cihān ǾAbdu‘l-ĥamįd Ħān-ı dārāǾunvān cülūs-i hümāyūn buyurup mįr-i Ǿālį-nijād ĥażretlerini bunlar daħı mā-beyncilikleri ħidmetinde biraz eyyām istiħdām eyleyüp ķapucı-baĢılıķ rütbe-i refįǾasıyla çerāġ buyurmıĢlardur. Ĥaddiźātinde źāt-i maǾārif-simātları cemįǾ-maǾārifde yegāne süħanperdāz ĢāǾir-i muǾciz-şırāz olup zāde-i şabǾ-ı raǾnāları meĢhūr ve cümle Ǿindinde maķbūl ve müstaĥsen bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdür. Nihālį Meĥemmed Efendi ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan idi ve ĢuǾarā-yı Rūm‘uð nā-yābı Yūsuf Nābį Efendi merĥūmuð aķrabāsından idi fevt Ģod 1186. Nüzhet ǾÖmer Efendi Ĥaremeyn-i Ģerįfeyn kįsedārı olmıĢdur ve Dülger-zāde Rıżā Efendi Ĥażretleri‘nüð teleķķunkerde-i sülūkları idi fevt Ģod 11. Nāfiź Efendi ġeyħü‘l-islām Ġmām Meĥemmed Efendi ki Keźūbį laķabıyla meĢhūrdur. Bunlar müĢāru‘nileyhüð maħdūmıdur. Devr-i menāśıb iderek Sulşān Muśşafā Ħān-ı Ŝāliŝ‘de śadr-ı Rūm iken vefāt eylemiĢdür. NiǾmet Efendi Mevālįden ordu-yı hümāyūn ķāđįsi olmıĢdur fevt Ģod sene 1185. Nūrį Efendi ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dandur ve Anaşolı ĶāđįǾaskeri ǾĀĢir Efendi Ĥażretleri‘nüð dāmādıdur. Nuśret Efendi ǾOŝmāniyye CāmiǾ Ģerįfi kitābħānesi ĥāfıż-ı kütübidür. Vehbį Efendi Sünbül-zāde Vehbį Efendi dimekle maǾrūf Rūm-ili ķużātı eĢrāfındandur. Bundan aķdem şarįķati terk idüp ħˇācegānlıġla sefāret şarįķıyla şaraf-ı devlet-i Ǿaliyyeden Įrān ġāhı Zen Kerįm Ħān cānibine tesyįr olunmıĢdı. BaǾde buǾdin maķbūl-i ĢehenĢāhį bir ħıdmetde bulunup bā-ħaşş-ı hümāyūn şarįķ-ı evveline recǾ itmiĢdür. ġāǾir-i māhir yegāne-i devrān bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdür. Vehbi Efendi Erkilįli ǾĠsā-zāde dimekle maǾrūfdur. Ķużātdandur, Ķayśeriye‘de maĥkeme kātibidür diyü mesmūǾumuz olmıĢdur, śaĥįĥi maǾlūmumuz degüldür. Vārid Efendi Ġalaşavį. Şıflį Efendi‘nüð terbiyekerdelerindendür. Hātif Seyyid Çelebi Müźehhib-baĢıdur. Efendi 678 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ħademelerinden ve... _ _ _ IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA 6. Sonuç Sonuç olarak bu üç müellifli iki eser hakkında Ģunları söyleyebiliriz. Tezkirelere kaynaklık eden eser Ġbrahim NaĢid Bey‘e ait Müntehabât-ı Eş‟âr isimli Ģiir mecmuasıdır. NaĢid Ġbrahim, Silahdâr-zâde ve ġefkat‘in biyografileri incelendiğinde içlerinden sadece NâĢid Ġbrahim‘in mabeyncilik yaptığını görüyoruz. Diğer iki isim tezkirelerinde “Faķįrüñ mā-beyn-i odama didigi tārįħdür:” (Kılıç 130; Duran&Çeçen 2016: 244) demelerine rağmen mabeyncilik vazifesinde bulunmamıĢlardır. Bu durum her iki tezkirede yer alan birtakım biyografik bilgilerin aslında Ġbrahim NaĢid Bey‘e ait olduğunu göstermektedir. Her iki tezkirede ortak olarak yer alan Ģairlerden 51 ismin biyografik bilgilerinin birebir aynı, 38‘inin sadece vefat tarihlerinin farklı Ģekillerde ifade edildiğini diğer biyografik bilgilerin tamamen aynı olduğunu, 11 Ģairde birinde olup diğerinde olmayan küçük ilavelerin bulunduğunu 3 isimde ise mananın aynı kalıbın (lafzın) değiĢtiğini görmekteyiz. Ġki farklı müellifin zihin kabından diline aynı kelimelerin dökülmesi ve bunun bir eserin genelinde olması ihtimali çok güçtür. Bu durum iki müelliften birinin intihal yaptığını göstermektedir. Kaldı ki edebiyat tarihimizde bu gibi durumlarla sıkça karĢılaĢılmaktadır. Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin mevcut iki nüshasının olduğunu ifade etmiĢtik. Bunlardan Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi nüshasında elifba sırası gözetilmemiĢtir. Millet Kütüphanesi nüshası ise elifba sırasına göre tasnif edilmiĢ ancak divan sahibi Ģairlerin Ģiirlerinden sadece matla beyitlerine yer verilmiĢtir. Ayrıca Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde mukaddime bölümü de yer almamaktadır. Dikkatler ġefkat‘in psikolojisine teksif edildiğinde ġefkat‘in gelenek içerisinde sorunlu bir karakter yapısına sahip olduğu anlaĢılmaktadır. ġefkat, gelenekteki diğer tezkire yazarlarının aksine tasannudan hoĢlanan –ki bunun ispatı tezkirenin mukaddime bölümüdür- önde olmayı ve kendisini methetmeyi seven bir kiĢilik yapısına sahiptir. Bu yüzden Vezir Yahya PaĢa-zâde Ali Bey‘in meclisinde NaĢid Ġbrahim‘in Müntehabât-ı EĢ‘âr‘ı övüldüğünde Silahdâr-zâde‘nin böyle bir çalıĢmasının olduğunu bilip ona bir mukaddime ve birkaç Ģair ilavesi yaparak kendine mâl etmiĢ olması kuvvetli ihtimaldir. Bu düĢüncemizi Fatin‘in yazmıĢ olduğu Hâtimetü‘l-eĢ‘âr isimli tezkiresi de te‘yit etmektedir. Fatin ġefkat maddesinde ġefkat‘in hayatına dair bilgiler verdikten sonra eserleri arasında tezkiresinin olduğu bilgisini zikretmez. Her ne kadar Ömer Faruk Akün, Ġslam Ansiklopedisi‘nin Fatin Efendi30 maddesinde Fatin‘in tezkiresini yazarken bu eserden haberi yoktu dese de saray çevresinde yaĢamıĢ isimlerin hayatından ve diğer eserlerinden haberi olup da sadece tezkiresinden haberinin olmaması makul görünmemektedir. Filiz Kılıç, Silahdâr-zâde ve ġefkat tezkireleri arasındaki benzerliği Tezkire-i Şu‟arâ-yı Şefkati Bağdâdî isimli çalıĢmasının sonuç bölümünde Silahdâr-zâde‘nin NaĢid Ġbrahim Bey‘in Ģiir mecmuasından faydalandığını ġefkat‘in ise biyografik bilgilerde Silahdâr-zâde‘den Ģiirler hususunda ise NaĢid Ġbrahim Bey‘den yararlandığını ifade etmektedir. ġiirleri NaĢid Ġbrahim‘den biyografik bilgileri de Silahdâr‘dan alınan bir ġefkat tezkiresine telif bir eser denilemeyeceği açıktır. ġefkat tezkiresinde telif olan bölümler mukaddime bölümü ile birlikte Silahdar-zâde tezkiresinde yer almayıp ġefkat tezkiresinde yer alan müellif ve Ģiirleridir. 7. Kaynakça AKÜN, Ö. F. (1995) Fatin Efendi. İslam Ansiklopedisi. c. 12. (s. 256-260). Ġstanbul: TDV Yayınları. Bursalı Mehmed Tahir. (2000). Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Basımevi. DURAN, R. ve ÇEÇEN, H. (2016) Silahdâr-zâde Mehmed Emin Efendi Tezkire-i Silahdâr-zâde (ĠncelemeTenkitli Metin-Dizin). Ġstanbul: Kesit Yayınları. ĠSEN, M. ve öte.(2003). Eski Türk Edebiyatı El Kitabı. Ankara: Grafiker Yayınları. KILIÇ, F. Tezkire-i ġu‘arâ-yı ġefkât-i Bağdâdî http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78468/sefkat-i-bagdadi--tezkiretus-suara.html (eriĢim tarihi: 01.05.2016) ÖNDER, M. (2006). ġefkat ve Tezkire-i ġu'arâsı. Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyonkarahisar. SARIKAYA, O. (2007) Tezkirecilik Geleneği Ġçerisinde Fatîn Tezkiresi. Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul Üniversitesi, Ġstanbul. ÇĠFTÇĠ, Ö. (1996) Fatin Tezkire-Hatimetü‟l-eş‟âr, Yüksek Lisans Tezi, Ġnönü Ünv. SBE, Türk Dili Eğitimi Anabilim Dalı, Malatya. 30 bkz. AKÜN, Ö. F. (1995) Fatin Efendi. İslam Ansiklopedisi. c. 12. Ġstanbul: TDV Yayınları. (s. 256). 679