i
i
Comittees
Honor Committee
Prof. Dr. AĢkın ASAN
Prof.Dr. Igor KOVAL
Cemil Ufuk TOĞRUL
University of Avrasya
Odesa National I.I Mechnikov University
Consul General of the Republic of Turkey
Congress Chairman
Assoc. Prof. Dr. Kemale GAHRAMANOVA
Regulatory Board
Assoc. Prof. Dr. Ahmet GÖKGÖZ
Assist. Prof.Dr. Mirvari HASRATOVA
Assist. Prof.Dr. Türkay TÜRKOĞLU
Assist. Prof.Dr. Gül YÜCEL
Lec. Tuğrul AKTAġ
Lec. Volkan ÇAVUġ
Liridon KRYEZIU
ii
Scientific Board
Prof. Dr. Ahmet TOLUNAY
Prof. Dr. Annette GOUGH
Prof. Dr. Hüseyin Avni EGELĠ
Prof. Dr. Erdoğan GAVCAR
Prof. Dr. Ergun BAYSAL
Prof. Dr. Fujio YAMAGUCHĠ
Prof. Dr. Hikmet ALĠZADE
Prof. Dr. Ġsmail ĠSMAĠLOV
Prof. Dr. Ikue NONAKO
Prof. Dr. John FIEN
Prof. Dr. Muhammad ABĠD
Prof. Dr. Kiyohito KURAHARA
Prof. Dr. Kamile ALĠYEVA
Prof. Dr. Nesib NESĠBLĠ
Prof. Dr. Steven GOUGH
Prof. Dr. Syed Amir IQBAL
Prof. Dr. Steven LAMB
Prof.Dr.Tofiq KAZIMOV
Prof.Dr.Tomofumi ANEGAWA
Prof. Dr. Yavuz ÖZORAN
Prof. Dr. Yuji YAMAGUCHĠ
Assoc. Prof Dr. Afet NESĠBLĠ
Assoc. Prof Dr.Fatih YAPICI
Assoc. Prof Dr.Farhad MĠRZAVEY
Assoc. Prof Dr.Hasan ÜNAL
Assoc. Prof Dr.Hilmi TOKER
Assoc. Prof Dr. Lala JABBAROVA
Doç. Dr. Maqsood Ahmet KHAN
Assoc. Prof Dr.Mustafa ġEKER
Assoc. Prof Dr.Mustafa Sami TOPÇU
Assoc. Prof Dr. Murat GÖK
Assoc. Prof Dr. Nazli Hasanova
Assoc. Prof Dr. Oğuzhan ĠLGEN
Assoc. Prof Dr. Rena MAMEDOVA
Assoc. Prof Dr.Sevınç ALLAHYAROVA
Assoc. Prof Dr.Qurban QASĠMOV
Assist. Prof. Dr. Abdullah URAL
Assist. Prof. Dr. Araz ASLANLI
Assist. Prof. Dr. Banu Yücel TOY
Assist. Prof. Dr. Burak HERGÜNER
Assist. Prof. Dr. Fatma SÖYLEMEZ
Assist. Prof. Dr. Glulam DASTGEER
Assist. Prof. Dr. Güler ÇAVUġOGLU
Assist. Prof. Dr. Ismaıl Hakkı OCAK
Assist. Prof. Dr. Levent KALYON
Assist. Prof. Dr. Ofira KAFAROVA
Assist. Prof. Dr. Osman YILDIZLAR
Assist. Prof. Dr. Orhan ÇELTĠKÇĠ
Assist. Prof. Dr. Özlem EFĠLOĞLU KURT
Assist. Prof. Dr. ġahin ORUÇ
Assist. Prof. Dr. Rıfat BENVENĠSTE
University of Süleyman Demirel
University of Rmit
University of Dokuz Eylül
University of Muğla Sıtkı Koçman
University of Muğla Sıtkı Koçman
University of Meiji
University of Baku State
University of Avrasya
University of Meiji
University of Swinburne
Enstitüs Comsats
University of Kogakuin
University of Baku State
University of Avrasya
University of Bath
University of Ned
University of Victoria
University of Keio
Azerbaycan Information Technology Institute
University of Avrasya
University of Daitobunka
University of Avrasya
University of Ondokuz Mayıs
University of Bakü State
University of Yıldız Teknik
University of Muğla Sıtkı Koçman
University of Baku State
University of Ned
University of Yıldız Teknik
University of Yıldız Tekniks
University of Yalova
University of Bakü State
University of Koceli
University of Baku State
University of Baku State
University of Baku State
University of ĠSTANBUL
University ofAzerbaijan
University of Yıldız Teknik
University of Avrasya
University of Avrasya
University of Air
University of Artvin Çoruh
University of Avrasya
University of Avrasya
University of Baku State
University of Avrasya
University of Süleyman Demirel
University of Yalova
University of Yıldız Teknik
University of Avrasya
iii
Assist. Prof. Dr. Türkay TÜRKOĞLU
Assist. Prof. Dr. Zeynep UĞURLU
Dr. Margarita Pavlova
University of Muğla Sıtkı Koçman
University of Sinop
Hong Kong Institute of Education
iv
Contents
Zayıf Kayaçlarda RMR Sistemi için Önerilen Dayanım Puanının Belirlenmesi .......................... 1
Three Dimensional Modeling of Rock Quality Designation (RQD) in a Limestone Quarry
(Trabzon, Turkey) ....................................................................................................................... 10
Bir KireçtaĢı Ocağındaki Kayaçların Kazılabilirlik Özelliklerinin AraĢtırılması ....................... 18
Ses Ötesi Dalgaların Flotasyon ile Kömür Temizleme Üzerine Etkisi ....................................... 24
Kömürün Flotasyon ile Temizlenmesinde Atık Ayçiçek Yağının Kullanılabilirliği .................. 32
Farklı Salınım Barası Seçimlerinin Optimal Güç AkıĢı Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi ..... 40
Türkiyede Akıllı ġebekeler Üzerine Bir Ġnceleme ...................................................................... 51
Ti-6Al-4V‘ nin Frezelenmesinde Kesme Parametrelerinin, TitreĢim, Akustik Emisyon ve
Kuvvet Sinyallerine Etkisi .......................................................................................................... 56
Türkiye Kamu Ortak Veri Merkezi için Optimum Lokasyon Önerisi ........................................ 62
Kaya ġev Duraylılığının AraĢtırılmasında FEM-SSR Yönteminin Kullanılması ....................... 71
Osmanlı Dönemi Kubbeli Mimarlık Eserleri Restorasyon ĠnĢaat Maliyetlerinin Yapay Zeka
Yöntemleriyle Tahmini* ............................................................................................................. 78
Destek Vektör Makineleri Ġle Türkiye‘nin Uzun Dönem Elektrik Arıza Tahmini Ve
Modellemesi ................................................................................................................................ 92
Personelgüçlendirme Ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki ĠliĢkide Örgüt Kültürünün
Moderatör Etkisinin Ġncelenmesine Yönelik Bir AraĢtırma ........................................................ 97
Gemi Adamlarının ĠĢten Ayrılma Nedenleri Üzerine Bir Uygulama ........................................ 109
Sosyal-Çevre Unsurlarının ve Demografik Özelliklerin, Kamu ÇalıĢanlarının Örgütsel
Bağlılığına Etkisinin Değerlendirilmesi: Akseki Ġlçesi Örneği ................................................. 124
Yenilikçilik Düzeyi ve Örgüt Performansı ĠliĢkisi: Denizcilik UlaĢtırma ĠĢletmelerinde Bir
Uygulama .................................................................................................................................... 12
TalaĢlı Imalat IĢlemlerinde IĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi .......................... 16
ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirme ........................................... 25
Mersin Ilinin Bazi Ilçelerindeki Anit Ve Anitsal Nitelikli Ağaçlar ............................................ 34
Primula ruprechtii Kusn.: ayrı bir tür mü yoksa Primula elatior (L.) Hill ile aynı mı ? ............ 45
Anadolu Göknar Türleri (Abies spp.) Odunlarının Kimyasal Karakterizasyonu ........................ 52
MeĢe Odununun Mikro-mekanik Özellikleri Üzerine Yükleme Hızının Etkisi .......................... 60
Natural Beech (Fagus orientalis Lipsky) Regenerations and Long-term productivity ............... 67
Mikro Boyutlu Sarıçam Odununun Eğilme Özelliklerinin Belirlenmesi ve Standart Boyutlu
Örneklerle KarĢılaĢtırılması ........................................................................................................ 77
Farklı Platformlardaki Veritabanı Yönetim Sistemleri ............................................................... 85
Yazılım GeliĢtirme Eğitimine Yeni Bir BakıĢ: Blok Programlama Teknolojisi ......................... 89
Moodle ile Bıgbluebutton ve Adobe Connect Entegrasyonu ve Performans KarĢılaĢtırması ..... 98
3d Printer ile KiĢiye Özel Tabanlık ve Ortez Tasarım ve Üretimi ............................................ 104
Görgül Kip AyrıĢımı ve Elman-Jordan Yapay Sinir Ağı Tabanlı Hibrit Rüzgar Hızı
Kestrimi ..................................................................................................................................... 110
GazipaĢa (Antalya)‘nın Anıt ve Anıtsal Nitelikli Ağaçları ....................................................... 117
Kolza Üretiminde Enerji Kullanımı .......................................................................................... 125
v
Isıl ĠĢlemin Kızılçam Odununda (Pinus brutia Ten.) Ağırlık Kaybı, Islanabilirlik ve
YapıĢma Performansı Üzerine Etkisi ........................................................................................ 135
Farklı Azot Uygulamalarının Golden Sel B Elma ÇeĢidinin Yaprak Besin Maddesi Ġçeriği
Üzerine Etkileri ......................................................................................................................... 142
Tarımsal Ġlaçlamalarda Çiftçilerin Meteorolojik KoĢullara Duyarlılıklarının Saptanması ....... 150
Meyvecilikte Koruyucu Ġlaçlamanın Adı: Bordo Bulamacı ...................................................... 156
Okul Öncesi Eğitimde Okuma Yazmaya Hazırlık ÇalıĢmaları ................................................. 162
Mühendislik Öğrencilerinin Tercih Nedenleri Üzerine Bir AraĢtırma: Kocaeli Örneği ........... 172
Üniversite Öğrencilerinin Uzaktan Eğitime BakıĢ Açıları: Dumlupınar Üniversitesi Örneği .. 181
Sakarya Üniversitesi Sakarya Meslekyüksekokulunda Üniversite- Sanayi ĠĢbirliği Ġçin
Uygulanan Bir Proje .................................................................................................................. 188
Denizcilik Öğrencilerinin Seyir Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Düzeylerinin
Değerlendirilmesi ...................................................................................................................... 198
Edebiyatta BaĢkaldırı Ve Oğuz Atay ........................................................................................ 204
Enver Gökçe‘nin ġiirlerinde BaĢkaldırı .................................................................................... 213
Toplumdaki ParçalanmıĢlığın Dile Yansımaları: Pinter‘in Doğum Günü Partisi ve
Anday‘ın Müfettişler Adlı Oyunu ............................................................................................. 222
ġeyh Ġsmâil Gürünlü‘nün (Gürünî‘nin) Merece‘l Bahreyn Adlı Mesnevîsi Üzerine Yapılan
Tez ÇalıĢması ve Tanıtımı......................................................................................................... 229
Nazmü‘l-Le‘âlî Der-Tercüme-Ġ Nesrü‘l-Le‘âlî‘nin Türk Edebiyatındaki Yeri ve Önemi ........ 236
Türk Fındığı (Corylus Colurna L.)‘Nın Meyve Karakteristikleri Açısından Kuzeybatı
Anadolu Ormanlarındaki Populasyon ÇeĢitliliği (Kastamonu Yöresi) ..................................... 241
Türkiye Florasında Mevcut Scilla (Scilla spp.) Türlerinin YetiĢtiği Alanlara Ait Bazı
Toprak Özelliklerinin Belirlenmesi ........................................................................................... 251
ġırnak Ġli Topraklarının Yüzey Karbon Stokları ....................................................................... 260
Tunceli Yöresinde YetiĢen Yenilebilir Bazı Makrofungus Türlerinin Antioksidan
Aktivitelerinin AraĢtırılması ..................................................................................................... 267
Kermes MeĢesi (Quercus coccifera L.) Yaprak ve Sürgünlerinin Besin Madde Ġçeriği ve
Yem Kalitesinin DeğiĢimi ......................................................................................................... 275
Tuz Stresi Altındaki Patlıcan Fidelerine Uygulanan Gibberellik Asit (GA3)‘in Bitki
GeliĢimi ve Ġyon Birikimi Üzerine Etkisi ................................................................................. 282
Eko-GiriĢimciliği Motive Eden Faktörler ................................................................................. 287
MüĢteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık ile Pazarlama Performansı Arasındaki ĠliĢkinin
Ġncelenmesi: Yat Turizmi ĠĢletmeleri Üzerine Bir AraĢtırma ................................................... 295
Lojistik Yönetiminde DıĢ Kaynak Kullanımı: Bursa‘daki Ġmalat Sektörü Üzerinde Bir
Uygulama .................................................................................................................................. 301
Yöneticilerin ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemine YaklaĢımı: Bir Alan RaĢtırması................ 307
Participation of Women in Politics in Local Administration: In The Example of Ġzmir ......... 318
KTÜ Halis Duman Amfisi ve Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Dersliğinin Sesin Nesnel
Parametreleri Açısından Değerlendirilmesi .............................................................................. 329
Anadolu Selçuklu Dönemi Çinilerinde Kullanılan Hayvan Figürlü Motiflerin Ġncelenmesi:
BeyĢehir Kubadabad Sarayı Örneği .......................................................................................... 339
Kentsel Alanın Arazi Örtüsünün Veri Madenciliği Algoritmaları ile Sınıflandırılması ........... 349
Mimari Soruna Estetik Bir KarĢilik: Sancaklar Cami ............................................................... 356
vi
Kamusal Mekanlarin Yeni Yüzü Olarak AliĢveriĢ Merkezlerinin Ġncelenmesi ........................ 368
Mikro Taktiklerden Kentsel Tasarım Stratejilerine Taktiksel Kentçilik: Kentsel Bir Sanat
Ve Zanaat Biçimi ...................................................................................................................... 380
Ġç Mekân Tasarımında Mobilya‘nın Etkisi ............................................................................... 392
Klasik Osmanlı Döneminde Ortaya Çıkan Ġnsan Figürlü Ġznik Seramikleri ............................. 402
Osmanlı Ġmparatorluğu Dönemi‘nde Türk ĠĢleme Sanatı ve Kadın.......................................... 409
Tarımsal Sulamada GüneĢ Enerjisi Kullanımı Üzerine Bir AraĢtırma ..................................... 415
Türkiye‘de YetiĢen Bazı Ġğne Yapraklı Ağaç Odunlarının Eğilme Özelliklerinin Ultrasonik
Yöntemle Tahmini .................................................................................................................... 422
Orman Ürünleri Sanayinde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Uygulamalarının Demografik Özellikler
Bakımından Ġncelenmesi ........................................................................................................... 428
Polipropilen Esaslı Bağlayıcı Sistemi Ġle ÜretilmiĢ T15 Yüksek Hız Çeliği Besleme
Stoklarının Toz Enjeksiyon Kalıplanabilirliği .......................................................................... 435
Sıcak Presleme Yöntemiyle Üretilen Al7xxx Metalik Köpüklerin Gözenek Morfolojisine
Presleme Basıncı ve Sıcaklığın Etkisi ....................................................................................... 445
Tarımsal Sulamada FV panellerde Verimlilik Değerlendirmesi ............................................... 454
Yüksek Gerilim Yeraltı Kablolarında Hava BoĢluğu Etkisinin FEMM Tabanlı Analizi.......... 460
ĠĢ Sağliği ve Güvenliğinde Performans Ġzleme Metodu Elmeri ve Karamanoğlu
Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Metal ĠĢleri Atölyesinde
Bir Uygulama ............................................................................................................................ 467
Türkiye'de ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Önlisans ve Lisans Programlarında Öğrenci Profili .......... 481
Sıcak Presleme Yöntemi ile ÜretilmiĢ Al Köpüğün Gözenek Yapısı ve Köpürme DavranıĢı
Üzerine MgO Ġlavesinin Etkisi .................................................................................................. 491
Alumix 231 Esaslı SiC ve Al2O3 Takviyeli Hibrit/Kompozit Üretimi ve Karakterizasyonu ... 500
B2O3-C-Al Üçlü BileĢen Tozlarının Mekanokimyasal DavranıĢı Üzerine Bir ÇalıĢma ........... 507
Yıldırım Darbe Generatörü Sistem Parametrelerinin Hesabı ve PSPICE Tabanlı Analizi ....... 514
Surface Soil Carbon Stock In Adıyaman Province ................................................................... 523
Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörler; Konya Ġli Yunak Ġlçesi
Örneği........................................................................................................................................ 529
The Effect of Relative Temperature And Humıdity on Soil Carbon Emission ......................... 536
Tam Arpa ve SoyulmuĢ Arpa Unu Katkısının EriĢtenin Bazı Kalite Özelliklerine Etkisi ........ 543
DeğiĢik Vejetasyon Dönemlerine Kadar Uygulanan Farklı Tuz Konsantrasyonlarının
Biberde Meydana Getirdiği Fizyolojik DeğiĢikliklerin Belirlenmesi ....................................... 552
Hassas Tarımda Ġnsansız Hava Aracı Kullanımı ....................................................................... 564
Kızılçam (Pinus brutia Ten.) ve Karaçam (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana) Kabuk
Miktarı ve Kullanım Olanakları ................................................................................................ 570
Reklam Panolarının Görsel Kalite Yönünden Ġncelenmesi ve Değerlendirilmesi; Düzce
Spor Sokak Örneği .................................................................................................................... 582
Odun DıĢı Orman Ürünü Olarak Kullanılan Bazı Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında
Kullanım Potansiyelleri ............................................................................................................. 590
Melez Servi‘nin Ġlginç Öyküsü ................................................................................................. 601
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne Ait Diskli Gübre
Dağıtma Makinalarının ĠĢ GeniĢliklerinin Belirlenmesi ........................................................... 608
vii
Van Ġli Gövelek Köyü Mera Vejetasyonunun Botanik Kompozisyonu .................................... 615
Hepatoprotective Potential of Giant Fennel ( Ferula communis) Extract on Carbon
Tetrachloride-Induced Hepatotoxicity and Oxidative Damage in Rats ................................... 622
Anestezi Teknikerliği Programı Öğrencilerinin Hasta Mahremiyetine BakıĢı ......................... 632
Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Uygulaması: Türkiye Örneği ................................................. 636
Farklı Juniperus L. Türlerinin P. Aeruginosa‘da Biyofilm OluĢumuna Etkisi ......................... 643
Probiyotiklerin Ġnsan Sağlığındaki Önemi ................................................................................ 649
Bazı Rhamnus (Cehri) Türlerinin Kök Ekstraktlarının Diabetli Mus musculus albino Kan
ġekeri Değerleri Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması ................................................................... 654
viii
Zayıf Kayaçlarda RMR Sistemi için Önerilen Dayanım Puanının
Belirlenmesi
Kadir KARAMAN*
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Turkiye
kadirkaraman@ktu.edu.tr
Özet
Kaya Kütle Puanlama (RMR) sistemi; jeoloji, maden ve inĢaat mühendisleri tarafından yeraltı
madenciliği, Ģev ve tünellerin duraylılık tasarımı ve taĢıma gücü analizleri gibi farklı konularda
yaygın olarak kullanılmaktadır. 40 yılı aĢkın süredir araĢtırmacılar tarafından yaygın bir Ģekilde
kullanılan ve evrensel düzeyde kabul gören RMR sisteminde kayacın tek eksenli basınç
dayanımı (UCS), dayanım puanının (Rs) belirlenmesinde kullanılan önemli bir girdi
parametresidir. Ancak zayıf, ince tabakalı ve yoğun çatlaklı kayaçlarda UCS deneyi için yüksek
kalitede karot örneği derlemek çoğu zaman zor ve zaman alıcıdır. Bu nedenle araĢtırmacılar,
UCS parametresine bağlı olarak dolaylı yoldan dayanım puanlarını belirlemek için nokta yük
dayanım indeksi (PLI), iğne penetrasyon direnci (NPR) ve disk makaslama indeksi (BPIc) gibi
farklı yaklaĢımlar geliĢtirmiĢlerdir. Bu çalıĢmanın amacı dayanım puanının belirlenmesi için
araĢtırmacılar tarafından önerilen yöntemlerin güvenilirliğini istatistiki açıdan
değerlendirmektir. Bu amaca yönelik olarak zayıf kayaçları içeren (UCS < 19 MPa) bir
biyomikritik kireçtaĢı sahası uygulama alanı olarak seçilmiĢtir. Kaya malzemeleri üzerinde
UCS, PLI, NPR ve BPI deneyleri yapılmıĢ ve çalıĢmadan elde edilen sonuçlar kıyaslamalı
olarak yorumlanmıĢtır. Sonuç olarak zayıf kayaçlarda PLI, BPIc ve NPR deneylerinin dayanım
puanı tahmininde kullanılabileceği teyit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: RMR, dayanım puanı, UCS, dolaylı yöntemler, zayıf kayaç
Determination of Strength Ratings Proposed for RMR Classification
System in Weak Rocks
Abstract
The Rock Mass Rating (RMR) system is commonly used by geology, mining and civil
engineering for different applications such as tunneling, underground mining, slope stability and
analysis of bearing capacity. In the RMR system which has been widely utilized over the last 4
decades by researchers and has achieved a global recognition, Uniaxial Compressive Strength
(UCS) of intact rock is a crucial input parameter in determining the strength rating (Rs).
However, determination of the UCS parameter is sometimes difficult and also requires high
quality core samples for tests because of weak, thinly bedded or densely fractured rocks.
Therefore, researchers have studied on point load index (PLI), needle penetration resistance
(NPR) and block punch index (BPI) for indirect estimation of strength rating based on the UCS
parameter. The aim of this study is to assess the reliability of the methods suggested by the
researchers for determination of strength rating. In accordance with this purpose, a limestone
field including weak rocks (UCS < 19 MPa) was selected as field of application. UCS, PLI,
NPR and BPIc experiments were carried out on rock material and the results acquired from the
study were interpreted comparatively. Finally, it was confirmed that the PLI, BPIc and NPR can
be used for the estimation of strength rating in weak rocks.
Keywords: RMR, strength ratings, UCS, indirect methods, weak rock
1
GĠRĠġ
Kaya kütlesi sınıflama sitemleri tünelcilik ve madencilik gibi yeraltı çalıĢmalarının, açık
ocak ve karayolu Ģevleri gibi yüzey çalıĢmalarının tasarım ve yürütülmesi aĢamalarında
yararlanılan önemli bir araçtır (Karaman, 2015). RMR ilk kez 1973 yılında Bieniawski
tarafından geliĢtirilmiĢ bir kaya kütle sınıflama sistemidir. Sistem daha sonraki yıllarda
karĢılaĢılan mühendislik probleminin özelliklerine göre veya uygulamada karĢılaĢılan ve
sınıflama sisteminin mevcut hali ile değerlendirilemeyen koĢullar dikkate alınarak 1974, 1976,
1979, 1989 ve 2014 yıllarında değiĢimlere uğratılmıĢtır (Bieniawski, 1973, 1976, 1989; Celada
vd. 2014). RMR, farklı parametrelere (UCS, RQD, süreksizlik durumu vb.) sayısal değerler
atayarak kaya kütle kalitesini ifade eden ve tek bir rakama ulaĢmak amacını taĢıyan bir
sistemdir. Tablo 1‘de RMR sınıflama sisteminin 1989‘daki versiyonu ve bu sisteme göre verilen
puanlar görülmektedir. Daha hassas puanlama yapmak amacıyla UCS, % RQD ve süreksizlik
ara uzaklığı parametreleri için RMR sisteminin 1989 versiyonunda (RMR89) belirtilen
parametre–puan grafikleri kullanılmıĢtır. Herhangi bir değiĢim aralığına bağlı kalmaksızın,
puanlar doğrudan grafiklerden belirlenebilmektedir (Ulusay ve Sönmez, 2007; Karaman vd.,
2015). Parametre–puan grafiklerinden en önemlisi ve üzerinde en çok çalıĢılanı kuĢkusuz
dayanım (UCS) puan grafiğidir.
Tablo 1: RMR Sisteminin 1989 Versiyonu (Bieniawski, 1989)
1
2
3
4
Nokta yük
Kaya
malzemesinin Ġndeksi, PLI
dayanımı
Tek eksenli basınç
(MPa)
dayanımı, UCS
Kaya kalite göstergesi, RQD (%)
Süreksizlik ara uzaklığı (cm)
Devamlılık (m)
Puan
Açıklık (mm)
Puan
Pürüzlülük
Puan
Süreksizlik
durumu
Dolgu
Puan
Bozunma
5
Yeraltı suyu
(lt/dk)
Puan
10 m‘lik kısımdan
gelen su
Genel koĢullar
Puan
DüĢük aralıklar
için UCS
> 10
4-10
2-4
1-2
> 250
100-250
50-100
25-50
90-100
75-90
50-75
25-50
<25
>200
<1
6
Yok
6
Çok pürüzlü
6
60-200
1-3
4
<0.1
5
Pürüzlü
5
<5 mm
(sert)
4
20-6
10-20
1
1-5
1
Düz
1
<5 mm
(yumuĢak)
2
<6
>20
0
>5
0
Kaygan
0
>5 mm
(yumuĢak)
0
BozunmuĢ
Çok bozunmuĢ
1
0
5-25
1-5
BozunmamıĢ
Az
bozunmuĢ
6
5
20-60
3-10
2
0.1-1
4
Az pürüzlü
3
>5 mm
(sert)
2
Orta
derecede
bozunmuĢ
3
Yok
10
25
25-125
>125
Tamamen
kuru
15
Nemli
Islak
Damlama
Su akıĢı
10
7
4
0
Yok
6
<1
Dayanım Puanının Belirlenmesine Yönelik Önceki Yaklaşımlar
RMR‘nin eski versiyonunda dayanım puanlarına iliĢkin bilgiler Tablo 2‘de verilmiĢtir.
1974, 1976 ve 1979 yıllarındaki versiyonlarında kaya malzemesi dayanım ve buna karĢılık
gelen dayanım puanlarında değiĢikliklerin yapıldığı görülmektedir. 1974 versiyonunda dayanım
puanı en fazla 10 ve kaya malzemesi dayanımı ise 200 MPa olduğu anlaĢılmaktadır. 1976
versiyonunda dayanım puanı 15‘e çıkarılmıĢ ve sisteme PLI parametresi de eklenmiĢtir. 1979
versiyonunda ise hem PLI hem UCS değerlerinde güncellemeler yapılmıĢtır. 1979 versiyonunda
da görüldüğü gibi kaya malzemesinin dayanımı 100 MPa ile 250 MPa arasında olduğunda
dayanım puanı 12 olmaktaydı. Dayanım açısından 2.5 kat fark olmasına rağmen RMR
sisteminde kullanılacak dayanım puanının aynı olması jeoteknik uygulamalarda problemlere yol
açmıĢ olduğundan, Bieniawski (1989) tarafından dayanım puanının hassas bir Ģekilde
belirlenmesine yönelik dayanım puan grafiği önerilmiĢtir (ġekil 1a). Ancak, UCS
parametresinin doğrudan belirlenmesi projelerin baĢlangıç aĢamalarında pahalı, zahmetli ve
2
Kaya malzemesi dayanım puanı
zaman alıcı olabilmektedir. Ayrıca problemli kaya kütlesi ortamlarından sağlam karot alımı
güçleĢmektedir. Bu nedenle bazı araĢtırmacılar tarafından dayanım puanının belirlenmesine
yönelik daha pratik yaklaĢımlar sunulmuĢtur (Sülükçü ve Ulusay, 2001; Ulusay ve Ergüler,
2012; Karaman vd., 2015).
(Sülükçü ve Ulusay, 2001)
(Bieniawski, 1989)
(b)
(a)
Tek eksenli basınç dayanımı (MPa)
(Ulusay ve Ergüler, 2012)
(c)
ġekil 2.17. RMR sisteminin son versiyonundaki tek eksenli basınç dayanımı, süreksizlik
aralığı ve RQD parametrelerine
grafikleri (Bieniawski, 1989)
PLI ait
(< 1puanlama
MPa)
1.0
0.9
0.8
0.7
0.6
0.5
0.4
0.3
0.2
0.1
0.0
15
0.0
14
PLI<1 MPa
13
0.5
Dayanım puanı (Rs)
11
10
9
1.0
RS
RS
8
7
6
1.5
5
Dayanım puanı (Rs)
12
4
3
2.0
2
(Karaman vd., 2015)
PLI>1 MPa
N/A
1
(d)
0
2.5
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
PLI (> 1 MPa)
ġekil 1: Dayanım Puanının Belirlenmesine Yönelik Önceki YaklaĢımlar (a – d)
3
Tablo 2: RMR Sisteminin GeliĢimi Süresince Dayanım Puanlarının DeğiĢimi
RMR sisteminin 1974 versiyonundaki dayanım puanları
UCS (MPa)
Dayanım puanı
>200
100-200
50-100
25-50
<25
-
-
10
5
2
1
0
-
-
RMR sisteminin 1976 versiyonundaki dayanım puanları
PLI (MPa)
>8
4-8
2-4
1-2
UCS (MPa)
>200
100-200
50-100
25-50
25-10
10-3
3-1
15
12
7
4
2
1
0
Dayanım puanı
UCS tercih edilir
RMR sisteminin 1979 versiyonundaki dayanım puanları
PLI (MPa)
>10
4-10
2-4
1-2
UCS (MPa)
>250
100-250
50-100
25-50
5-25
1-5
<1
15
12
7
4
2
1
0
Dayanım puanı
UCS tercih edilir
UCS ile BPIc arasında yüksek korelasyondan dolayı Ulusay ve Gökçeoğlu (1999) kaya
kütlesi sınıflama sistemlerinde alternatif bir girdi parametresi olarak kullanılabileceğini
önermiĢlerdir. Sülükçü ve Ulusay (2001) BPIc‘nin özellikle PLI ve UCS testleri için standart
örnek hazırlamanın oldukça zor olduğu çok zayıf kayaçlara yönelik olduğunu belirtmiĢlerdir
(ġekil 1b). Ġğne penetrasyon direnci (NPR) çok yumuĢak ve zayıf kayaçların dayanımını dolaylı
yoldan tahmin etmede kullanılan bir parametredir. Ulusay ve Ergüler (2012) NPR ile UCS
arasındaki yüksek korelasyondan yola çıkarak RMR sınıflama sistemi için dayanım puanını
belirlemeye yönelik bir grafik geliĢtirmiĢlerdir (ġekil 1c).
Tablo 1 ve 2‘de düĢük aralıklar için UCS parametresinin kullanılması gerektiği
görülmektedir. Diğer bir ifade ile düĢük aralıklar için yani PLI < 1 MPa olduğu durumda
UCS‘nin (< 25 MPa) tercih edileceği Bieniawski (1989) tarafından önerilmiĢtir. Literatürde
örnek hazırlamanın zor olduğu piroklastik kayaçlara ait UCS değerlerinin çoğunlukla 25
MPa‘ın, PLI değerlerinin ise 1 MPa‘ın altında olduğu görülmüĢtür (Quane ve Russell, 2005;
Kahraman, 2014). Bu nedenle RMR sınıflamasında 25 MPa‘ın altındaki UCS veya 1 MPa‘ın
altındaki PLI için sadece UCS değerlerinin kullanımının önerilmesi araĢtırmacıları zor durumda
bırakmaktadır. Bu nedenle, Karaman vd. (2015) nokta yükü dayanım indeksi (PLI) ile UCS
arasındaki iliĢkiyi 490 kayaç verisi için detaylı bir Ģekilde araĢtırdıktan sonra PLI‘nin 1 MPa
değerinin üzerinde ve altında olduğu duruma göre RMR sınıflama sisteminde kullanılmak üzere
birleĢtirilmiĢ dayanım puan grafiği önermiĢlerdir (ġekil 1d). Zayıf ve yumuĢak kayaçlarda (PLI
< 1 MPa) grafikten doğrudan dayanım puanı belirlenebilmektedir.
Yazarlar (Sülükçü ve Ulusay, 2001; Ulusay ve Ergüler, 2012; Karaman vd. 2015)
tarafından geliĢtirilen dayanım puan grafiklerinin UCS parametresinin belirlenemediği veya
belirlenmesinin oldukça güç olduğu ince tabakalı, zayıf ve sık çatlak içeren formasyonlar için
oldukça önemli olduğu anlaĢılmaktadır.
DENEYSEL ÇALIġMALAR
ÇalıĢma, Araklı–Trabzon‘da bulunan biyomikritik kireçtaĢı sahasından alınan örnekler
üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir. Biyomikritik kireçtaĢları renkleri ve mekanik özelliklerine göre 4
gruba ayrılmıĢtır. Bu çalıĢmada, literatürde önerilen grafiklerin kullanımını test etmek amacıyla
54.7 mm çapındaki zayıf kayaçlar üzerinde UCS, PLI, BPIc ve NPR deneyleri ISRM (2007)
tarafından önerilen yöntemlere göre gerçekleĢtirilmiĢtir. 5‘er adet boy/çap oranı 2.5 olan
karotlar, yükleme hızı 0.5 MPa/s olacak Ģekilde 30 ton kapasiteli pres altında UCS deneylerine
tabi tutulmuĢtur. PLI deneyleri (çapsal yöntem) 10‘ar adet karot örnekleri ile 10–60 sn arasında
olacak Ģekilde gerçekleĢtirilmiĢtir (Karaman, 2011). Disk makaslama deneyleri için yaklaĢık 10
mm kalınlığındaki örnekler kullanılmıĢtır. Ġğne penetrasyon indeksi (NPR) deneyleri
laboratuvarda karot örnekler üzerinde yapılmıĢtır. Yükleme karot yüzeyine dik olacak Ģekilde
4
yapılmıĢ ve aynı test yüzeyi üzerinde en az 3 ölçüm alınmıĢtır. Deneylere ait bazı görüntüler
ġekil 2‘de, deney sonuçları ise Tablo 3‘te verilmiĢtir.
(c)
(b)
(a)
ġekil 2: Laboratuvarda Yapılan Deneylere ĠliĢkin Görüntüler (a – d)
Tablo 3: Laboratuvar Deneylerinin Sonuçları
Kaya
Dayanım
Parametreler
Ortalama
Standart sapma
kodu
puan (Rs)
UCS (MPa)
BPIc (MPa)
NPR
(N/mm)
PLI (MPa)
1
11.6
1.9
2.1
2
18.9
1.1
2.9
3
8.2
1.2
1.7
4
7.7
1.2
1.6
1
1.6
0.6
1.7
2
3.6
0.9
2.9
3
2.0
0.3
2
4
1.1
0.2
1.3
1
55
4
2.6
2
75
7
3.2
3
52
4
2.5
4
45
5
2.4
1
0.74
0.1
1.8
2
0.78
0.1
1.9
3
0.55
0.2
1.5
4
0.67
0.2
1.7
5
(d)
BULGULAR VE DEĞERLENDĠRME
Deney sonuçları kullanılarak ġekil 1‘deki grafiklerden ve/veya grafiklere iliĢkin verilen
eĢitliklerden dayanım puanları belirlenmiĢtir (Tablo 3). UCS‘den elde edilen dayanım puanları
ölçülen veya deneysel, diğer deneylerden (BPIc, NPR ve PLI) elde edilen dayanım puanları ise
tahmini değerlerdir. Dolayısıyla UCS‘den elde edilen dayanım puanları kontrol grup olarak
kullanılacaktır. ġekil 3a,b incelendiğinde BPIc‘den elde edilen dayanım puanlarının UCS‘den
elde edilen puanlara oldukça yakın olduğu anlaĢılmaktadır. NPR testinden kısmen yüksek, PLI
testinden ise kısmen düĢük dayanım puanları elde edilmiĢtir. ġekil 3a,b‘den farklı yöntemlerden
elde edilen dayanım puanları ile UCS‘den elde edilen dayanım puanları arasındaki farklar çok
anlaĢılamamaktadır. Bu nedenle tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile gruplar arasındaki
benzerlikler veya farklılıklar ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Bu yöntem iki veya daha fazla
verilerin grup ortalamalarının veya iĢlem ortalamalarının farklılığını test etmek için yararlanılan
bir yöntemdir (Kalaycı, 2009). Öncelikle verilerin normal dağılım gösterip göstermediği test
edilmiĢtir. Veri sayısı az olduğu için normal dağılım testleri SPSS non-parametrik test ile
(Kolmogorov-Smirnov Z testi) yapılmıĢtır. Buna göre anlamlılık düzeyi (0.77–0.99) >0.05
olduğu için veriler normal dağılım göstermiĢtir. Tek yönlü varyans analizi için grupların
homojenliğine bakılmaktadır (anlamlılık seviyesi (P) > 0.05 olmalı). Grup verileri homojen
olduğunda Dunnett 2 yönlü ve Tukey HSD ANOVA analizleri gibi kullanılabilecek yöntemler
bulunmaktadır. Eğer kontrol grubu varsa Dunnett 2 yönlü test kullanılmalıdır. Bu çalıĢmada
UCS‘den elde edilen dayanım puanları kontrol grubu olduğu için Dunnett 2 yönlü test
kullanılmıĢtır. Eğer bu teste göre P < 0.05 ise ―grup ortalamaları birbirinden önemli düzeyde
farklıdır‖ veya ―grup ortalamalarından en az biri diğerlerinden farklıdır‖ yorumları
yapılmaktadır (Dunnett ve Tamhane, 1992). P>0.05 ise gruplar birbirinin aynıdır veya grup
ortalamaları birbirinden farklı değildir anlamı çıkmaktadır. P, 1 değerine yaklaĢtıkça gruplar
arası benzerlik artmaktadır. Yapılan analiz sonucunda P değerleri Rs_UCS ile Rs_BPIc arasında
0.983, Rs_UCS ile Rs_NPR arasında 0.249 ve Rs_UCS ile Rs_PLI arasında ise 0.634 olduğu
görülmüĢtür. P değerlerinden de anlaĢılacağı gibi BPIc yönteminden elde edilen dayanım
puanlarının (Rs_BPIc) ölçülen dayanım puanlarına (Rs_UCS) daha yakın olduğu anlaĢılmaktadır.
Ayrıca PLI‘den elde edilen dayanım puanları kaya kodu 2 hariç diğer kayaçlarda oldukça yakın
olduğu görülmüĢtür.
3,5
Rs (NPR)
Rs (UCS)
Rs (BPIc)
Rs (PLI)
Dayanım Puanları (Rs)
3
2,5
2
1,5
1
1
2
3
Kaya kodu (1 – 4)
6
4
(a)
3,5
Rs_UCS
Rs_BPIc
3
Rs_NPR
Rs_PLI
Rs değerleri
2,5
2
1,5
1
0,5
0
1
2
Kaya kodu
3
4
(b)
ġekil 3: Dayanım Puanlarının Kıyaslanması (a, b)
Tek yönlü varyans analiz sonuçlarını daha iyi görebilmek adına ġekil 4‘teki grafik
çizilmiĢtir. Grafikte Rs_UCS değerlerine en yakın değerlerin Rs_BPIc değerleri olduğu, PLI
testinden elde edilen Rs değerlerinin daha dar aralıkta olmasına rağmen Rs_UCS değerlerini
temsil ettiği ortaya çıkmaktadır. NPR ile kısmen daha yüksek Rs değerlerine ulaĢıldığı
görülmüĢtür. Gruplar kendi içinde değerlendirildiğinde NPR ile PLI testlerinden elde edilen Rs
değerlerinin birbirini temsil etmediği veya grupların benzerlik göstermediği anlaĢılmaktadır.
Ancak burada kontrol parametresi UCS olduğu için diğer parametrelerden elde edilen Rs
değerlerinin UCS‘den elde edilen değerleri temsil ettiği gözlenmiĢtir.
Tablo 3 incelendiğinde bütün parametrelerden 1 kodlu kaya için en düĢük Rs 1.7 en
yüksek Rs ise 2.6 (fark 0.9), 2 kodlu kaya için en düĢük 1.9 en yüksek 3.2 (fark 1.3), 3 kodlu
kaya için en düĢük 1.5 en yüksek 2.5 (fark 1) ve 4 kodlu kaya için ise en düĢük 1.3 en yüksek
2.4 (fark 1.1) olarak elde edilmiĢtir. Hangi yöntem olursa olsun elde edilen dayanım puanları
arasındaki farkların oldukça birbirine yakın olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu konuyu
detaylandıracak olursak RMR sınıflama sisteminde, örneğin kaya sınıfının zayıf kaya olması
için toplam puanının 21–40 arasında, orta kaya olarak adlandırılması için toplam puanının 41–
60 arasında olması gerekmektedir (Bieniawski, 1989). Buna göre yukarıda elde edilen
bulguların (dayanım puanlarının) RMR puanı üzerinde kaya sınıfı tanımını (çok zayıf kaya,
zayıf kaya, orta kaya vb.) değiĢtirecek kadar bir etkiye sahip olmayacağı görülmüĢtür. Ancak,
kaya kütlesinin değerlendirmesi sonucunda (dayanım puanının UCS dıĢındaki yöntemlerden
edinildiği) toplam RMR puanı (dayanım puanı, süreksizlik durumu, yeraltı suyu durumu vb.),
kaya sınıfının değiĢim aralığına yakın puanlarda (21 veya 41 gibi) olması durumunda güvenli
tarafta kalma adına bir alt kaya sınıfı seçilebilir veya araĢtırmacının tecrübesine bağlı olarak
yapılan ölçümler gözden geçirilebilir. Sonuç olarak UCS için yüksek kalitede karot alımının zor
veya imkansız olduğu durumlarda, BPIc, NPR ve PLI deneylerine ait literatürde önerilen
dayanım puan grafiklerinin kullanılabileceği teyit edilmiĢtir.
7
ġekil 4: Dayanım Puanı Tahmininde Yöntemlerin KarĢılaĢtırılması
SONUÇLAR
UCS parametresinin belirlenmesinin zor veya imkansız olduğu zayıf kayaçlar için BPIc,
NPR ve PLI testleri temel alınarak literatürde önerilen grafikler kullanılmıĢ ve aĢağıdaki
sonuçlar elde edilmiĢtir.
UCS parametresinden elde edilen dayanım puanlarına en yakın puanlar BPIc
deneylerinden elde edilmiĢtir. Buna rağmen hangi yöntemle olursa olsun dayanım puanları
arasındaki farkların oldukça düĢük olduğu görülmüĢtür. Tek yönlü varyans analizleri yapılmıĢ
ve UCS‘den elde edilen dayanım puanları ile diğer yöntemlerden elde edilen dayanım puanları
arasında istatistiki açıdan fark olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Zayıf kayaçlardan dolaylı yöntemlerle
elde edilen dayanım puanlarının RMR sisteminde kaya sınıfını etkileyecek düzeyde olmadığı,
ancak kaya sınıfının değiĢim aralıklarına karĢılık gelen RMR puanlarında kullanıcıların dikkatli
olmaları bu çalıĢmada önerilmiĢtir.
REFERANSLAR
Bieniawski, Z.T. (1973). Engineering classification of jointed rock masses. Transactions of South African
Institute of Civil Engineering, 15, 12, 335–344.
Bieniawski, Z.T. (1976). Rock mass classification in rock engineering applications. Proc. Symp. On
Exploration for Rock Eng. South Africa, Balkema, Rotterdam, 97–106.
Bieniawski, Z.T. (1989). Engineering rock mass classifications, Wiley, New York, 251 s.
Celada, B., Tardaguila, I., Varona, P., Rodriguez, A., ve Bieniawski, Z.T. (2014). Innovating tunnel
design by an improved experience-based RMR system. Proceedings of the World Tunnel
Congress, Tunnels for a better Life, Foz do Iguaçu, Brazil, 9 s.
ISRM. (2007). The Complete ISRM Suggested methods for rock characterization, testing and monitoring:
1974–2006. In: Ulusay, Hudson (Eds.), Suggested Methods Prepared by the Commission on
Testing Methods, International Society for Rock Mechanics. ISRM Turkish National Group,
Ankara, Turkey, 628 s.
Kahraman, S. (2014). The determination of uniaxial compressive strength from point load strength for
pyroclastic rocks. Engineering Geology, 170, 33-42.
8
Kalaycı, ġ. (2009). SPSS uygulamalı çok değişkenli istatistik teknikleri. Asil Yayın Dağıtım Ltd. ġti. 4.
Baskı, 426 s.
Karaman, K. (2011). TaĢönü (Trabzon–Araklı) kalker ocağındaki Ģevlerin duraylılık açısından
incelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Trabzon, 123 s.
Karaman, K. (2015). Tünel uygulamalarında kullanılan kaya dayanım parametrelerinin dolaylı
yöntemlerle tahmini, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Trabzon, 156 s.
Karaman, K., Kaya, A., ve Kesimal, A. (2015). Use of the point load index in estimation of the strength
rating for the RMR system. Journal of African Earth Sciences, 106, 40–49.
Quane, S.L., ve Russel, J.K. (2005). Ranking welding intensity in pyroclastic deposits. Bulletin of
Volcanology, 67, 129-143.
Sülükçü, S., ve Ulusay, R. (2001). Evaluation of the block punch index test with particular reference to
the size effect, failure mechanism and its effectiveness in predicting rock strength, International
Journal of Rock Mechanics and Mining Sciences, 38, 1091–1111.
Ulusay, R., ve Gökçeoğlu, C. (1999). A new test procedure for the determination of the block punch
index and its possible uses in rock engineering. ISRM News Journal, 6(1), 50–4.
Ulusay, R., ve Sönmez, H. (2007). Kaya kütlelerinin mühendislik özellikleri, 2. Baskı, Jeoloji
Mühendisleri Odası, 292s., Ankara.
Ulusay, R., ve Ergüler, Z.A. (2012). Needle penetration test: Evaluation of its performance and possible
uses in predicting strength of weak and soft rocks. Engineering Geology, 149–150, 47–56.
9
Three Dimensional Modeling of Rock Quality Designation (RQD) in a
Limestone Quarry (Trabzon, Turkey)
ġener ALĠYAZICIOĞLU*
Res.Assist. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
Türkiye
aliyazicioglu@ktu.edu.tr
Kadir KARAMAN
Assist.Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi,
kadirkaraman@ktu.edu.tr
Ferdi CĠHANGĠR
Bayram ERÇIKDI
Assist.Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye Assos.Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi,
Türkiye
cihangir@ktu.edu.tr
bercikdi@ktu.edu.tr
Ayhan KESĠMAL
Prof.Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
kesimal@ktu.edu.tr
Abstract
Rock slope stability analysis is performed to design safe and functional slopes in open pit
mines. A proper design of slopes leads to improve slope stability and safety and
correspondingly reduces costs, extends the life of mines and decreases the stripping ratio. Rock
quality designation (RQD) index measures the percentage of rock within a borehole. RQD is
used as a standard parameter in borehole logging. Its simplicity allows designers to decide a
proper and stable design in open pit mines.
This study includes borehole analysis, discontinuity measurements and observations of TaĢönü
(Trabzon) limestone quarry (Northeast, Turkey). In the study area, 3 large-scale planar failures
occurred between 2005 and 2007 years. After these failures, new tension joints formed behind
the failure zone. Clay layer having up to 110 centimeter thickness has been held responsible for
these failures. The purpose of this study is to analyze rock classification system by RQD. To
achieve this purpose, five boreholes were drilled behind the failure zone. Total length of
boreholes was 193 meters. Boreholes formation roughly includes limestone and volcanic
breccia. RQD values are 20.40, 26.13, 18.57, 50.09 and 36.72 in percentage for limestone
formation in the boreholes. Beside this, RQD values found as 50.58, 44.15, 42.73, 40.13 and
34.87 in percentage for total lengths in the boreholes.
This study evaluated the boreholes and modeling RQD values in the limestone quarry,
analyzing all boreholes and recording the length of discontinued rock specimens. Borehole data
including RQD values and formation and digital terrain model (DTM) was created in Gemcom
Surpac 6.2 package program with three dimensional modelling. RQD values for modeling
classified as very poor, poor, fair, good and excellent like described in the literature. The result
includes boreholes and the RQD distribution models through the limestone quarry. This study
shows the significance of boreholes evaluation and RQD modeling to analyses and evaluation of
rock failure and potential future failures.
Anahtar Kelimeler: Borehole evaluation, RQD, slope stability, 3D modeling
10
INTRODUCTION
TaĢönü (Araklı-Trabzon) limestone quarry has been exposed to three large-scale planar
failures between 2005 and 2007 years. It is figured out that the failures occurred on clay layers.
The factors such as high slope angle and bench height in the quarry, uncontrolled blasting
operations and intense rainfall have been reported to cause failures by studies carried out
between 2004 and 2015 years (Erçıkdı et al., 2006). After these failures, raw limestone supply
from the quarry came to a standstill. Therefore, 5 different exploratory drillings were bored
north side of the landslide area. For the purpose of evaluation of boreholes, detailed RQD
calculation has been put into effect.
The rock quality designation, RQD, is a rock mass classification system. RQD was firstly
proposed by Deere (1964) as an index of evaluating rock quality quantitatively. After this, RQD
has become a topic of various assessments (Deere et al. 1967; Cording and Deere 1972; Merritt
1972; Deere 1989). RQD is a core recovery percentage calculated by measuring rock core
pieces over 100 mm in length (optimal in NX cores).
This study evaluated the boreholes and modeling RQD values in the limestone quarry,
analyzing all boreholes and recording the length of discontinued rock specimens. Borehole data
including RQD values and formation and digital terrain model (DTM) was created in Gemcom
Surpac 6.2 package program with three dimensional modelling. RQD values for modeling
classified as very poor, poor, fair, good and excellent like described in the literature. The result
includes boreholes and the RQD distribution models through the limestone quarry.
SITE DESCRIPTION
The Araklı-TaĢönü limestone quarry is placed approximately 40 km from Trabzon city in
northeast of Turkey (Figure 1) (Aliyazıcıoğlu et al, 2015). The quarry is managed by AĢkale
Cement Factory and utilizes the limestone-rich Kirechane formation. Kirechane formation
includes different limestone formations such as biomicritic limestone, macro fossil void
limestone and sandy-clayey limestone (Karaman vd., 2013).
The quarry has experienced three separate planar failures, which occurred between
2005 and 2006 (Figure 2). It has been indicated that landslides occured on a clay layer
which is up to 100 cm thick and 20-30 degree inclined (Ceryan, 2009).
Figure 1: Location of the Araklı-TaĢönü limestone quarry (Aliyazıcıoğlu vd., 2015)
11
Figure 2: A general view (a) and a closer view (b) of failure region (Karaman vd., 2013)
RQD CALCULATION
Rock quality designation (RQD) is the calculation of the degree of discontinuities or
fractures in a rock mass. It is calculated by measuring sound rock pieces in a borehole and
dividing the total sound rock pieces to total core length (Figure 3). High quality rock is
described having more than 75 % in RQD, low quality as less than 50 % (Table 1).
RQD is the borehole core recovery percentage including only pieces of solid cores which
are equal or longer than 10 cm in length. It is measured along the centerline of the core. In this
respect, rock pieces not hard or soft and soil parts is not included. RQD was originally
implemented to use with core diameters of 54.7 mm (NX core size)
Figure 3: Procedure for measurement and calculation of RQD (after Deere, 1989)
12
Table 1: Rock quality designation (RQD) classification index
RQD
Rock Mass Quality
< 25 %
Very poor
25 – 50 %
Poor
50 – 75 %
Fair
75 – 90 %
Good
90 – 100 %
Excellent
In the limestone quarry, 5 different boreholes drilled and total length of boreholes was
193 meters (Figure 4) (Aliyazıcıoğlu vd., 2015). Boreholes formation roughly includes
limestone and volcanic breccia (Figure 5). All boreholes‘ core boxes are measured one by one
(max. 1.2 m) and calculated their RQD values, values of borehole number 1 is given in Table 2
as an example. RQD values are 20.40, 26.13, 18.57, 50.09 and 36.72 in percentage for
limestone formation in the boreholes. Beside this, RQD values found as 50.58, 44.15, 42.73,
40.13 and 34.87 in percentage for total lengths in the boreholes.
Figure 4: Core boxes belonging to borehole number 4 (Aliyazıcıoğlu vd., 2015)
13
Figure 5: All boreholes with formation and depth values
Table 2: Detailed core boxes RQD values for borehole number 1
From (m)
0.00
8.00
9.20
10.50
11.70
13.00
14.30
15.50
16.70
18.00
19.30
20.50
21.80
23.00
24.00
25.20
26.40
27.60
28.70
30.00
31.20
32.50
33.70
34.80
35.90
37.00
38.00
39.00
40.00
41.00
Borehole No. 1
To
RQD (%)
(m)
8.00
9.20
10
10.50
31
11.70
10
13.00
20
14.30
20
15.50
35
16.70
60
18.00
60
19.30
54
20.50
95
21.80
28
23.00
62
24.00
100
25.20
87
26.40
58
27.60
65
28.70
96
30.00
42
31.20
51
32.50
24
33.70
48
34.80
85
35.90
60
37.00
66
38.00
82
39.00
75
40.00
97
41.00
62
42.00
86
Rock Mass
Quality
Very poor
Poor
Very poor
Very poor
Very poor
Poor
Fair
Fair
Fair
Excellent
Poor
Fair
Excellent
Good
Fair
Fair
Excellent
Poor
Fair
Very poor
Poor
Good
Fair
Fair
Good
Good
Excellent
Fair
Good
THREE DIMENSIONAL (3D) MODELING
14
Limestone quarry modeling has been made by using Geovia Surpac 6.2 package program
(URL-1). The program is used as 3 dimensional (3D) modeling of topographic maps, modeling
and visualization of core drilling and combining with surface model, applying geostatistical
analysis by creating database, ore deposit modeling from drillings, block modeling and
underground and open pit mine modeling (Aliyazıcıoğlu, 2011).
In this study, except from standard borehole modeling or geostatistical values, RQD
values is modeled by using Surpac 6.2. Beside this, topographical digital terrain model (Figure
6) and potential failure zone is added to this model to analyze RQD values in 3 dimensional and
understand the different RQD values by location and individually. Potential failure zone is
released by Aliyazıcıoğlu et al. (2015) that three boreholes (3,4 and 5) includes sheared zone in
core samples such that it could be a sign for a new failure in near future. Sheared zones has seen
in 17, 34.5 and 24.5 meters in 3,4, and 5th boreholes respectively (Figure 7).
In the first approach, RQD classification index is used for the separation value of RQD
modeling. Topsoil is not taken into effect as it has no hard rock pieces or not giving any RQD
values. Additionally, volcanic breccia is not added to modeling as it proportionally gives higher
RQD values (Figure 7).
Even though, RQD values can be modeled as a block model like modeling any type of
orebody. In this study, only RQD classification of ―very poor‖ is modeled to illustrate the
possibility of three dimensional modeling of RQD values (Figure 8).
Figure 6: Limestone quarry digital terrain model (DTM) and location of boreholes
Sheared
zone
Figure 7: Boreholes with RQD values (differentiated by classification index)
15
Figure 8: Block modeling of RQD classification of ―very poor‖
RESULT AND DISCUSSION
This study evaluated the boreholes and modeling RQD values in the limestone quarry,
analyzing all boreholes and recording the length of discontinued rock specimens. Borehole data
including RQD values and formation and digital terrain model (DTM) was created in Gemcom
Surpac 6.2 package program with three dimensional modelling. RQD values for modeling
classified as very poor, poor, fair, good and excellent like described in the literature.
RQD values are 20.40, 26.13, 18.57, 50.09 and 36.72 in percentage for limestone
formation in the boreholes. Beside this, RQD values found as 50.58, 44.15, 42.73, 40.13 and
34.87 in percentage for total lengths in the boreholes.
After analyzing RQD models of boreholes, it is obvious that calculation of RQD along
the borehole in total will give different classification index according to formation RQD values.
Also, being more specific, it is important to see the true location of boreholes in 3D as limestone
RQD changes from one core box to another one. According to RQD values, especially for 3rd
,4th , and 5th boreholes, the. values are ―18.57% - very poor‖, ―50.09% - fair‖ and ―36.72 - poor‖
for limestone respectively. On the other hand, it is all ―very poor‖ in the boreholes near to the
sheared zone emphasized in modeling.
The result includes boreholes and the RQD distribution models through the limestone
quarry. This study shows the significance of boreholes evaluation and RQD modeling to
analyses and evaluation of rock failure and potential future failures. Thus, three dimensional
modeling is seen to provide a significant contribution to slope stability assessment in order to
see a larger failure surface areas and to identify risky areas healthier.
REFERENCES
Aliyazıcıoğlu, ġ, (2011). Örnek bir bakır madeninin Surpac programı ile modellenmesi, Karadeniz
Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon, Yüksek Lisans Tezi, 65 s.
(yayımlanmamıĢ).
Aliyazıcıoğlu, ġ., Karaman, K., Kesimal, A., Cihangir, F., ve Erçıkdı, B. (2015). Bir kireçtaĢı ocağında
(Araklı-Trabzon) sondajların 3 boyutlu analizi yoluyla kaya Ģev duraylılığı değerlendirmesi.
Antalya, Türkiye 24. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisine SunulmuĢ Bildiri
Ceryan, N. (2009). TaĢönü kalker ocağındaki (Trabzon) kaya Ģevleri duraylılığının olasılık yöntemle
analizi ve kazılabilirlik. Doktora Tezi, KTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeoloji Mühendisliği
Anabilim Dalı, Trabzon.
Cording, E.J., and Deere, D.U. (1979) Rock tunnel supports and field measurements, in Lane, K.S., and
Garfield, L.A., eds., North American rapid excavation and tunneling conference, Volume 1:
Chicago, New York: Society of Mining Engineers, American Institute of Mining, Metallurgy and
Petroleum Engineers, pp. 601-622.
16
Deere, D. U. (1964). Technical description of rock cores for engineering purposes. Rock Mechanics and
Rock Engineering, 1, 17-22.
Deere, D. U., Hendron, A. J., Patton, F. D., and Cording E. J., (1967). Design of surface and near surface
construction in rock. 8th U.S. Symposium on Rock Mechanics: Failure and breakage of rock: New
York, Society of Mining Engineers, American Institute of Mining, Metallurgical and Petroleum
Engineers.
Deere, D.U., and Deere, D.W., (1988). The rock quality designation (RQD) index in practice, in
Kirkaldie, L., ed., Rock classification systems for engineering purposes, Volume 984: ASTM
Special Publication: Philadelphia, American Society for Testing Materials, pp.91-101.
Erçıkdı B., Cihangir F., Kesimal A. (2006). Düzlemsel kaymanın oluĢtuğu bir kireçtaĢı ocağında güvenlik
katsayılarının belirlenmesi: örnek bir uygulama. Ġstanbul Üniv. Müh. Fak. Yerbilimleri Dergisi 19
(2) 121–129.
Karaman, K., Erçıkdı, B., ve Kesimal, A. (2013). The assessment of slope stability and rock
excavatability in a limestone quarry. Earth Sciences Research Journal. 17 (2), 169 – 181.
Merritt, A.H., (1972) Geologic prediction for underground excavations, in Lane, K.S., and Garsfield,
L.A., eds., North American rapid excavation and tunneling conference, Volume 1: Chicago, New
York: Society of Mining Engineers, American Institute of Mining, Metallurgical and Petroleum
Engineers, pp. 115-132.
URL1: Geovia Surpac Integrated geology, resource modeling, mine planning and production. Retrieved
from http://www.geovia.com/products/surpac on 1 June 2016.
17
Bir KireçtaĢı Ocağındaki Kayaçların Kazılabilirlik Özelliklerinin
AraĢtırılması
ġener ALĠYAZICIOĞLU*
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
aliyazicioglu@ktu.edu.tr
Kadir KARAMAN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
kadirkaraman@ktu.edu.tr
Ferdi CĠHANGĠR
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
cihangir@ktu.edu.tr
Bayram ERÇIKDI
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
bercikdi@ktu.edu.tr
Ayhan KESĠMAL
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
kesimal@ktu.edu.tr
Özet
Ülkemizin ekonomisine önemli katkılar sağlayan Trabzon Çimento Fabrikası‘na ait Araklı
TaĢönü (Trabzon) kireçtaĢı ocağında 2005-2007 yılları arasında 3 kez düzlemsel yenilme
meydana gelmiĢtir. Bu yenilmeler sonrasında ocaktan hammadde alımı durma noktasına
gelmiĢtir. Üretimin patlatma ile gerçekleĢtiği bu kireçtaĢı ocağında, heyelanı tetikleyen
parametrelerden biri de patlatma kaynaklı ivmelenmedir.
Bu çalıĢmada, heyelana maruz kalmıĢ kireçtaĢı ocağında, kayaçların farklı kazılabilirlik ve
sökülebilirlik sınıflamaları yapılması amaçlanmıĢtır. Bu amaca yönelik olarak kayaç fiziksel
(süreksizlik ara uzaklığı indeksi ve hacimsel eklem sayısı) ve mekanik (tek eksenli basınç
dayanımı ve nokta yükü dayanım indeksi) özellikleri belirlenmiĢtir. Sonuç olarak, çalıĢma
sahasındaki kaya birimlerinin patlatma gerekmeden kazılabileceği ortaya çıkmıĢtır. Böylelikle,
kireçtaĢı ocağında üretime tekrar baĢlanılması durumunda, patlatmalı üretime alternatif olarak
kazı ile üretim metodu seçilerek ileride oluĢabilecek ivmelenmeler sonucu heyelan oluĢumları
engellenebilecektir.
Anahtar Kelimeler: Kireçtaşı ocağı, kazılabilirlik, sökülebilirlik, patlatmasız kazı
The Investigation of Excavatability of Rock Formation in a Limestone
Quarry
Abstract
Belonging to Trabzon Cement Factory that providing a significant contribution to the economy
of our country, in the TaĢönü (Trabzon Araklı) limestone quarry, 3 different planar failures
occurred between 2005 and 2007 years. After these failures, limestone supply from the quarry
has been stopped. In this quarry that production is made by blasting, one of the triggering
mechanisms of failures was blast induced acceleration.
In this study, in the limestone quarry exposed to planar failure, it is intended to calculate
different excavability and ripping classification systems. To achieve this, rock‘s physical
(discontinuity spacing and volumetric joint count) and mechanical (uniaxial compressive
strength and point load index) properties were determined. As a result, it is found that rock
formation in the study area could be excavated without blasting. Thus, in case of starting
reproduction in the quarry, by choosing excavability instead of blasting, failures triggered by
blasting will be prevented.
Keywords: Limestone quarry, excavability, ripping, non-blasting excavation
18
GĠRĠġ
Kazılabilirlik, kayaçların bulundukları yerden kazı makinaları ile ne ölçüde
koparılabilirliklerinin göreceli ifadesidir. Açık ocak madenciliği projelendirme çalıĢmalarında
ve ekipman seçiminde gerekse üretim faaliyetleri sırasında birim operasyonların verimliliğinin
ve etkinliğinin artırılmasına yönelik rehabilitasyon çalıĢmalarında, cevher ve yan kayacın
sağlamlık dereceleri ve kazılabilirliği, göz önüne alınması gereken önemli parametrelerdendir
(Akın, 2006).
Açık iĢletmecilikte, kayaçların kazılabilirlik koĢullarının arazi ve laboratuvarda kolay elde
edilebilir jeoteknik veriler yardımıyla kestirilebilmesi, makina parkının kurulması ve birim kazı
fiyatının belirlenmesi bakımından büyük önem taĢımaktadır. Son yıllarda, kayaç kütlesi
kazılabilirlik özelliklerinin sınıflama yöntemleriyle saptanması konusunda yeni yaklaĢımlar
izlenmektedir. Bu yöntemlerin ortak yanı, kayaç kütlesinin kazılabilirliğini etkilediği düĢünülen
en önemli jeoteknik parametreleri ele almaları ve bu parametreleri ağırlıklı puanlama sistemiyle
değerlendirerek, kazılabilirlik sınıflama indisleri oluĢturmalarıdır.
Kayaçların kazılabilirliği kazılacak malzemelerin jeoteknik özelliklerine, iĢ metoduna,
kullanılan kazıcı ekipmanın boyutu ve tipine bağlıdır. Kayaçların dayanım özellikleri ve
içerdikleri süreksizliklerin ara uzaklıkları kazılabilirliğinde genellikle kabul görmüĢ önemli
özelliklerdir. Madencilikte ana kazı yöntemleri patlatma, sıyırma ve kazı iĢlemleridir (Gürocak
vd., 2008). Ancak, yapılaĢmanın yoğun olduğu yerlerde veya hassas çalıĢma koĢullarının
gerektiği riskli bölgelerde çevresel etkilerin minimize edilmesi Ģartı, mekanize kazıyı patlatmalı
kazıya göre daha avantajlı hale getirmektedir (Feridunoğlu ve Bilgin, 2010). Literatürde kayaç
kazılabilirliğini öneren sayısız yöntemler mevcuttur (Franklin vd., 1971; Bieniawski, 1974;
Weaver, 1975; Scoble ve Muftuoglu 1984; Caterpillar, 1988; Karpuz vd., 1990; Hadjigeorgiou
ve Scoble, 1990). Her sistem farklı jeoteknik parametreleri dikkate almaktadır.
Araklı TaĢönü (Trabzon, Türkiye) kireçtaĢı ocağı, Türkiye ekonomisine önemli katkılar
sağlayan AĢkale Çimento Fabrikasının hammadde ihtiyacının büyük bir bölümünü
karĢılamaktadır. Söz konusu ocak sahasında 2005-2007 yılları arasında 3 büyük ölçekli
düzlemsel kayma meydana gelmiĢtir. OluĢan bu kayma sonucunda ocaktan hammadde üretimi
durma noktasına gelmiĢtir. OluĢan kaymanın nedenleri olarak bölgenin aĢırı miktarda yağıĢ
alması ve kontrolsüz patlatmaların yapılması gösterilmiĢtir (Erçıkdı vd., 2006).
Bu çalıĢmada kireçtaĢı ocağında üretime tekrar baĢlanılması durumunda, ocakta patlatmalı
kazıya alternatif olarak kayaç kazılabilirliğinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. Bu amaçla, kayaç
kazılabilirliğinin değerlendirilmesi için Pettifer ve Fookes (1994) tarafından önerilen
kazılabilirlik diyagramı kullanılmıĢtır. Bu kazılabilirlik grafiği süreksizlik ara uzaklığı indeksi
(If) ve nokta yükü dayanım indeksi (Is(50)) değerini dikkate almaktadır. Diğer kazılabilirlik
yöntemlerindekilere kıyasla, bu parametrelerin arazi ve laboratuvar çalıĢmalarıyla elde edilmesi
daha kolaydır. Sahada yapılan inceleme, gözlem ve laboratuvarlarda gerçekleĢtirilen deneysel
çalıĢmalarla jeoteknik birimlerin kaya kütle özellikleri belirlenmiĢ, yapılan kazılabilirlik
tayinleri için gerekli If değerleri hem karot örneklerinden hem de arazide yapılan ölçümler ile
elde edilmiĢtir (ISRM (1981); ISRM (1985)).
ÇALIġMA SAHASININ ÖZELLĠKLERĠ
Bu çalıĢmanın kapsamını oluĢturan kireçtaĢı ocağı Trabzon (Türkiye) ili Araklı ilçesi TaĢönü
köyünde bulunmaktadır (ġekil 1) (Aliyazıcıoğlu vd., 2015). ÇalıĢma sahasında Kireçhane
Formasyonuna ait biyomikritik kireçtaĢı, makro fosilli boĢluklu kireçtaĢı, kumlu-killi kireçtaĢı
gibi çeĢitli kireçtaĢları bulunmaktadır (Karaman vd., 2013).
ÇalıĢma sahasında 2005-2007 yılları arasında 3 ayrı düzlemsel kayma meydana gelmiĢtir (ġekil
2) (Ceryan, 2009; Karaman vd., 2013). Yenilmelerin, kalınlığı yer yer 100 cm‘ye ulaĢan ve
eğim açıları 20–30º arasında değiĢen bir kil tabakası üzerinde gerçekleĢtiği belirtilmiĢtir
(Ceryan, 2009). Kil tabakası ve heyelan sahasındaki Ģevlerin eğim yönlerinin aynı olması
kaymayı kolaylaĢtıran en önemli sebeplerden biri olarak gösterilmesinin yanında (Ceryan vd.,
2009), ocakta Ģev eğimlerinin düzensiz ve dike yakın olması, kontrolsüz yapılan patlatmalar ve
19
bölgeye aĢırı miktarda yağıĢ düĢmesi de Ģev duraysızlığını tetikleyici etkenler olarak
belirtilmiĢtir (Erçıkdı vd., 2006).
ġekil 1: ÇalıĢma sahası yer bulduru haritası (Aliyazıcıoğlu vd., 2015)
(a)
(b)
ġekil 2: Heyelan sahasından bir görünüm (a) ve jeolojik enine kesit (b) (Karaman vd., 2013).
YAPILAN ÇALIġMALAR
Araklı-TaĢönü kireçtaĢı sahasında yapılan bu çalıĢma, ocak kayaç birimlerinin kazılabilirlik
sınıflaması ortaya konulmuĢtur. Bu amaçla arazide gerçekleĢtirilen 5 farklı sondaj noktasından
elde edilen veriler değerlendirilmiĢ ve arazide jeoteknik ölçümler (süreksizlik ara uzaklığı vb.)
ve laboratuvarda kaya mekaniği (nokta yükü, tek eksenli basınç) deneyleri yapılmıĢtır.
KireçtaĢı sahasında gözlenen süreksizlik ara uzaklıkları ölçülerek, süreksizlik ara uzaklığı
indeksi (If) değerleri 0.025-1.042 m olarak hesaplanmıĢtır. Araziden ve sondaj sandıklarından
alınan örnekler kullanılarak nokta yükü ve tek eksenli basınç deneyi gerçekleĢtirilmiĢtir.
Sekilsiz ve çapsal numuneler üzerinde gerçekleĢtirilen nokta yükü dayanım indeksi deneyleri
ISRM (1985)‘e göre yapılmıĢtır (ġekil 3a) (Tablo 1). Elde edilen nokta yükü dayanım (Is(50))
değerleri 0.269-2.124 MPa arasındadır. Ayrıca kayaçların tek eksenli basınç dayanımlarının 619 MPa arasında değiĢtiği elde edilmiĢtir (ġekil 3b) (Tablo 1).
20
(b)
(a)
ġekil 3: Nokta yükü (a) ve tek eksenli basınç dayanım (b) deneyi
Tablo 1: Numunelerin nokta yükü ve tek eksenli basınç dayanımları
Nokta Yükü
P Kırılma Yükü
Tek Eksenli Basınç
No
Dayanım Ġndeksi
No
(kN)
Dayanımı (MPa)
Is(50) (MPa)
1
0.760
0.335
1
9.42
2
1.172
0.516
2
11.45
3
1.140
0.502
3
6.07
4
1.560
0.687
4
15.79
5
0.610
0.269
5
14.98
6
0.850
0.374
6
16.46
7
0.922
0.406
7
8.71
8
0.792
0.349
8
19.40
9
1.210
0.533
9
13.90
10
1.172
0.516
10
16.72
11
1.574
0.693
11
7.32
12
1.608
0.736
12
11.92
13
4.508
1.543
13
15.84
14
4.112
1.798
14
18.87
15
3.972
2.124
15
9.86
16
2.028
0.812
16
13.18
17
3.458
1.292
17
15.49
18
1.194
0.468
18
12.47
19
2.472
0.698
19
14.04
20
0.986
0.413
20
14.13
21
2.590
1.203
22
2.346
1.410
BULGULAR VE DEĞERLENDĠRME
Süreksizlik ara uzaklığı indeksi (If) ve hacimsel eklem sayısı (Jv) ISRM (1978-1981)‘e göre
hesaplanmıĢ olup, elde edilen değerler Pettifier ve Fookes (1994) tarafından önerilen
kazılabilirlik diyagramı kullanılarak çalıĢma sahasındaki kayaçların kazılabilirliği
değerlendirilmiĢtir (ġekil 4). If değerleri (0.025-1.042 m) ve nokta yükü dayanımları (0.269–
2.124 MPa) dikkate alındığında kalker sahasındaki kayaçların kazılabilirliği, patlatma
gerektirmeyen, genel olarak ―zor kazılabilir-zor sökülebilir‖ arasında değiĢmektedir.
Ayrıca, kayaçların tek eksenli basınç dayanımlarının 6-19 MPa arasında değiĢtiği elde edilmiĢ
olup, ISRM (1978)‘e göre (Tablo 2) yapılan dayanım sınıflamasına göre kalker örnekleri; düĢük
dayanımlı kaya sınıfına girmektedir.
21
Tablo 2: Tek eksenli basınç dayanımına göre sınıflama (ISRM, 1978)
Sınıf
A
B
C
D
E
F
Tek Eksenli Basınç Dayanımı
(MPa)
Tanım
Çok yüksek dayanımlı
Yüksek dayanımlı
Orta dayanımlı
Orta-düĢük dayanımlı
DüĢük dayanımlı
Çok düĢük dayanımlı
>225
225-101
100-51
50-26
25-6
5-1
ġekil 4. ÇalıĢma sahasındaki kayaçların kazılabilirliği
SONUÇ
Bu çalıĢma sonucunda, kireçtaĢı ocağında kayaçların kazılabilirliğinin hidrolik kırıcılar ile
kazılabilir seviyede ―zor kazılabilir-zor sıyrılabilir‖ olması ve dayanım sınıflamasına göre düĢük
dayanımlı kaya sınıfında olması nedeniyle, arazide yapılacak yeniden üretim ve/veya
rehabilitasyon çalıĢmaları kapsamında, patlatmasız kazı yapılabileceği ortaya çıkmıĢtır.
Böylelikle, ileride yapılabilecek kazılarda patlatma kaynaklı ivmelenmenin önüne geçilerek,
ocakta geliĢebilecek olası heyelan riski en aza inmiĢ olacaktır. Sonuç olarak zayıf kayaçları
22
içeren taĢ ocaklarında üretime geçmeden önce kazı yöntemi (makina, patlatma vb.) ile ilgili ön
çalıĢma yapılması, ileride kazı yönteminden kaynaklanan duraysızlıkların yaĢanmaması
açısından önem arz etmektedir.
REFERANSLAR
Akın, A. (2006). Kazılabilirlik ve riperlenebilirlik sınıflama sistemlerinin araĢtırılması ve
değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi (s. 78) Cumhuriyet Üniversitesi.
Aliyazıcıoğlu, ġ., Karaman, K., Kesimal, A., Cihangir, F., ve Erçıkdı, B. (2015). Bir kireçtaĢı ocağında
(Araklı-Trabzon) sondajların 3 boyutlu analizi yoluyla kaya Ģev duraylılığı değerlendirmesi. Antalya,
Türkiye 24. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisine Sunulmuş Bildiri.
Bieniawski, Z.T. (1974). Geomechanics classification of rock masses and its application in tunneling.
Proceedings of the Third International Congress on Rock Mechanics, vol. 11A. International Society of
Rock Mechanics, Denver, 27–32.
Caterpillar (1988). Caterpillar Performance Handbook, 19th ed. Caterpillar Tractor Company, Peoria, IL,
USA.
Ceryan, N. (2009). TaĢönü kalker ocağındaki (Trabzon) kaya Ģevleri duraylılığının olasılık yöntemle
analizi ve kazılabilirlik. Doktora Tezi, KTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı,
Trabzon.
Ceryan, N., Çellek, S., ve Kesimal, A. (2009). TaĢönü (Araklı/Trabzon) heyelanının kayma düzlemindeki
killerin mühendislik özellikleri (s. 351-360). Trabzon, 14. Ulusal Kil Sempozyumuna Sunulmuş Bildiri
Erçıkdı, B., Cihangir, F., ve Kesimal, A. (2006). Düzlemsel kaymanın oluĢtuğu bir kireçtaĢı ocağında
güvenlik katsayılarının belirlenmesi, Ġstanbul Üniv. Müh. Fak. Yerbilimleri Dergisi, 19 (2), 121–129.
Feridunoğlu, O. C., ve Bilgin, N. (2010). Kayaç Kazılabilirliğinin Tayini Ġçin TaĢınabilir Kayaç Kesme
Deney Aletinin GeliĢtirilmesi, ĠTÜ, Müh. Dergisi, 9(3), 66–74.
Franklin, J.A., Broch, E., ve Walton, G. (1971). Logging the mechanical character of rock. Transactions
of the Institution of Mining and Metallurgy 80A, 1–9.
Gürocak, Z., Alemdag, S., ve Zaman, M. M. (2008). Rock Slope Stability and Excavatability Assessment
of Rocks at the Kapikaya Dam Site, Turkey. Engineering Geology 96, 17–27.
Hadjigeorgiou, J., ve Scoble, M.J., 1990. Ground characterization for assessment of ease of excavation.
In: Singhal, R.K., Vavra, M. (Eds.), Proceedings of the 4th International Symposium on Mine Planning
and Equipment Selection (pp. 323–331), Calgary, AB. Balkema, Rotterdam.
International Society for Rock Mechanics ISRM. (1978). Suggestive methods for determining the
unconfined compressive strength and deformability of rock materials. International Journal of Rock
Mechanics and Mining Sciences & Geomechanics Abstracts 16, 135–140.
International Society for Rock Mechanics ISRM. (1981). Rock characterization, testing and monitoring.
In: Brown, E.T. (Ed.), ISRM Suggested Methods (pp. 211). Pergamon Press, Oxford.
International Society for Rock Mechanics ISRM. (1985). Point load test, suggested method for
determining point load strength. International Journal of Rock Mechanics and Mining Sciences &
Geomechanics Abstracts 22, 51–60.
Karaman, K., Erçıkdı, B., ve Kesimal, A. (2013). The assessment of slope stability and rock
excavatability in a limestone quarry. Earth Sciences Research Journal. 17 (2), 169 – 181.
Karpuz, C., Pasamehmetoglu, A.G., Bozdag, T., ve Muftuoglu, Y. (1990). Rippability assessment in
surface coal mining. In: Singhal, R.K., Vavra, M. (Eds.), Proceedings of the 4th International Symposium
on Mine Planning and Equipment Selection (pp. 315–322), Calgary, AB. Balkema, Rotterdam.
Pettifer, G.S., ve Fookes, P.G. (1994). A revision of the graphical method for assessing the excavatability
of rock. Quarterly Journal of Engineering Geology 27, 145–164.
Scoble, M.J., ve Muftuoglu, Y.V. (1984). Derivation of a diggability index for surface mine equipment
selection. Mining Science and Technology 1, 305–322.
Weaver, J.M. (1975). Geological factors significant in the assessment of rippability. Civil Engineer in
South Africa 17, 313–316.
23
Ses Ötesi Dalgaların Flotasyon ile Kömür Temizleme Üzerine Etkisi
Ercan ġAHĠNOĞLU *
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
ercansahinoglu@ktu.edu.tr
Özet
Duyma sınırının üzerinde kalan frekanslardaki ses; ultrason veya ses ötesi Ģeklinde
adlandırılmaktadır. Ses ötesi (ultrasonik) dalgaların cevher hazırlama ve kömür temizleme de
olmak üzere birçok kullanım alanı mevcuttur. Bu çalıĢmada, kömürün flotasyon yöntemi ile
temizlenmesinde ses ötesi dalgaların kullanıla bilirliği araĢtırılmıĢtır. Toz boyutlu (-0,5 mm)
kömür taneleri farklı güçlerde (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2) ses ötesi dalga iĢlemine tabi tutulup
flotasyon deneyleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Elde edilen sonuçlar konvansiyonel flotasyon
sonuçlarıyla karĢılaĢtırılmıĢtır. Ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyonda, verim indeksi ve
kül atımının daha fazla olduğu görülmüĢtür. Verim indeksi %28,33‘den %37,84‘e, kül atımının
%40,66‘dan %52,24‘e arttığı bulunmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Ses ötesi dalgalar, Flotasyon, Kömür, Verim indeksi, Kül atımı, Yanabilir
verim
Effect of ultrasonic waves on coal cleaning with flotation
Abstract
Ultrasound is referred as sound waves with frequencies higher than the upper audible threshold
of human hearing. Ultrasonic waves have many application fields including mineral processing
and coal cleaning. In this study, usability of ultrasonic waves in coal cleaning using flotation
was investigated. Flotation tests were carried out with fine coal (-0.5 mm) at different power
intensities (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2). The results were compared with the results of
conventional flotation tests. In the tests where ultrasonic waves were used prior to flotation,
higher efficiency index and ash reduction ratios were obtained. Efficiency index and ash
reduction was improved from 28.33% to 37.84% and from 40.66% to 52.24%, respectively.
Keywords: Ultrasonic waves, Flotation, Coal, Efficiency index, Ash reduction, Combustible
recovery
24
GĠRĠġ
Duyma sınırının üzerinde kalan frekanslardaki ses; ultrason, ultrases veya ses ötesi Ģeklinde
adlandırılmaktadır (Alp, 1998). Kullanım alanına bağlı olarak güç yoğunluğu 1 watt/cm2‘ın
altından, binlerce watt/cm2‘ye değiĢebilmektedir (Gül, 2001). Ġnsan kulağı, 16 Hz - 20 kHz
frekans aralığında kalan seslere duyarlıdır (Gürpınar, 2007). Ses ötesi dalgalar frekans aralığına
göre yüksek 2-10 MHz, orta 100 kHz - 2 MHz ve düĢük 20-100 kHz frekans dalgaları olarak
üçe ayrılmaktadır (Yazıcı, 2005). Ses ötesi, titreĢim hareketinden ibaret olan sesten baĢka bir
Ģey değildir. TitreĢim hareketi olarak doğar, titreĢim hareketi olarak yayılır ve titreĢim hareketi
olarak algılanır (Gürpınar, 2007).
Ses ötesi dalgaları sıvı ortamı içinde kavitasyon olarak bilinen bir olay meydana getirmektedir.
Bu olay ses ötesi dalgaların sıvı içinde ilerlerken oluĢturduğu basınç ve gevĢeme evrelerinde,
sıvı moleküllerin ayrılarak oyuklanması ve hızla büzülerek dağılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Bu
sırada, oyuk içerisinde çok yüksek sıcaklık ve basınç değerleri meydana gelmektedir. Oyuğun
çökmesiyle Ģok dalgaları ve sıvının yüksek hızlı mikrojetleri oluĢmaktadır. ġok dalgaları ve sıvı
jetleri herhangi bir yüzey üzerinde darbe etkisi yaparak aĢınmaya sebep olmaktadır. Bu etki
sayesinde ses ötesi dalgaların cevher hazırlamada birçok uygulama alanı bulunması ihtimali
ortaya çıkmaktadır (TaĢdemir, 2007).
Ses ötesi dalgaların, bilimde, sanayide, tıpta, deniz bilimlerinde ve hizmet sektöründe birçok
uygulama alanı vardır (Alp, 1998). Cevher hazırlamada ve kömür temizleme de kırma, öğütme,
eleme, flotasyon, hidrometalurji, siyanür bozundurma (Yazıcı, 2005) ve katı-sıvı ayırımında
kullanım alanı bulmuĢtur (Altun vd., 2009). Ses ötesi dalgalar cevher hazırlamadaki fiziksel,
kimyasal ve fizikokimyasal süreçler esnasında çoğunlukla yüzey temizleme için
kullanılmaktadır (Özkan, 2006).
Flotasyon, mineralleri uygun reaktiflerle muamele ettikten sonra, bazı mineral yüzeylerinin
havaya karĢı, bazılarının suya karĢı selektif yakınlaĢmalarından yararlanarak, mineralleri
birbirinden ayıran bir zenginleĢtirme yöntemidir (Atak, 1990). Bu yöntem toz kömürler için de
(-0,5 mm) verimli Ģekilde uygulanabilmektedir (ġahinoğlu, 2015). Kömürler doğal olarak, yani
kimyasal reaktifler kullanılmadan yüzebilseler de doğal flotasyon kabiliyeti kömür cinslerine
göre çok değiĢmektedir (Oruç, 1996).
Flotasyon yönteminin baĢarısının arttırılması amacıyla kömür flotasyonunda bastırıcılar,
dağıtıcılar, toplayıcılar ve köpürtücüler kullanılabilmektedir. Bununla birlikte, kömürün
yüzeyindeki oksidasyon tabakasının yüzeyden uzaklaĢtırılması, kömür-mineral madde birleĢik
yapılarının ayrılması kömürün flotasyon yönteminin baĢarısı için gereken önemli
faktörlerdendir. Ses ötesi dalgaların çeĢitli alanlarda gerek yüzey temizleme gerekse de kırma ve
öğütme amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla ses ötesi dalgalar, kömürün
flotasyonunda da, prosesde kömür yüzeylerinin temizlemesi ve kömür-mineral madde birleĢik
yapılarının ayrılması amacıyla kullanılabilir.
Bu çalıĢma kapsamında, yüksek kül-kükürt içerikli toz boyutlu Müzret kömürü farklı güçlerde
(28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2) ses ötesi dalga iĢlemine tabi tutulup flotasyon deneyleri
gerçekleĢtirilmiĢ ve sonuçlar konvansiyonel flotasyon sonuçlarıyla karĢılaĢtırılmıĢtır.
MALZEME VE YÖNTEM
Malzeme
Flotasyon deneylerinde kullanılan kömür numunesi Müzret (Artvin-Yusufeli) havzasından yeni
üretilmiĢ kömür yığınlarından alınmıĢtır. Kömür numunelerinin tüm yığını temsil etmesi
konusunda gerekli hassasiyet gösterilmiĢtir. Laboratuvara getirilen kömürlerin miktarı
konileme-dörtleme yöntemi ve mekanik numune bölücü kullanılarak azaltılıp, kimyasal ve
minerolojik analizleri yapılmıĢtır. Tablo 1‘de kömürünün kimyasal analiz sonuçları
görülmektedir. Minerolojik analizler, X-ıĢını difraktometresi (XRD), taramalı elektron
mikroskop (SEM) - enerji saçınım spektroskopisi (EDS), cihazları kullanılarak belirlenmiĢtir.
Kömür örneğinin XRD analizinde, pirit, kaolinit, montmorillonit, illit, kalsit, jips, kuvars tespit
edilmiĢtir. Kömür örneğinin, SEM ve EDS analizleri ġekil 1‘de görülmektedir. ġekil 1a,b‘de
25
SEM görüntüleri verilen kömür örneğinin noktasal EDS analizlerinde gang minerallerinden kil,
pirit ve kalsit gösterilmektedir. ġekil 1a‘(1)‘de çoğunluğu kömür olan kömür+kil, (2)‘de
kil+kömür+pirit, ġekil 1b‘(3)‘de çoğunluğu kalsit olan kalsit+kömür, (4)‘de kömür maserali
görülmektedir. Deneylerde kullanılan kömürün tane boyutu analizi Tablo 2‘de gösterilmiĢtir.
Tablo 1: Müzret kömürünün kimyasal analiz sonuçları
Tablo 2: Kömür tane boyutu analizi
Deneylerde toplayıcı olarak gazyağı, köpürtücü olarak ise çamyağı kullanılmıĢtır. Gazyağının,
yoğunluğu Alla France tipi hidrometre ile 0,795 gr/cm3, viskozitesi ise Tanaka AKV-202 tipi
viskometre ile 1,082 mm2/s olarak bulunmuĢtur.
26
ġekil 1: Kömür örneğinin SEM görüntüleri ve EDS analizleri
Yöntem
Flotasyon deneyleri öncesi, büyük çoğunluğu toz boyuta sahip kömür örneği kontrollü olarak
0,5 mm‘nin altına indirilmiĢ ve poĢetlenmiĢtir. Deneyler -0,5 mm boyutundaki kömür
numuneleri kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Deneyler 1 L‘lik flotasyon hücresinde, 1600
devir/dakika karıĢtırma hızında, %10 katı oranında, 100 g örnek kullanılarak Denver tipi
flotasyon makinasında yapılmıĢtır.
Konvansiyonel flotasyon deneyinde kömür+su karıĢımı (900 ml su, 100 gr kömür) 3 dakika
sartlandırılmıĢ, daha sonra karıĢıma gazyağı ilave edilip (1000 g/t) 5 dakika karıĢtırılmıĢtır ve
ortama çamyağı ilavesi yapılıp (400 g/t) 2 dakika daha karıĢtırılmıĢtır. Flotasyon makinasının
havası tam açılarak 3 dakika köpük alınmıĢtır. Deney doğal pH‘da gerçekleĢtirilmiĢtir.
27
Flotasyon konsantresi ilk olarak vakum filtre ile susuzlandırılıp, daha sonra etüvde 105 ºC‘de
kurutulup tartılmıĢ ve kül analizine tabi tutulmuĢtur.
Ses ötesi dalgaların flotasyona olan etkisini belirlemek amacıyla yapılan deneylerde 750 watt
gücünde ve 20 kHz frekansında ses ötesi cihaz (Cole-Parmer) kullanılmıĢtır (ġekil 2a). Ses ötesi
dalgaların kömürün yüzey özelliklerini değiĢtirmesi sonucu flotasyonda yapacağı etkiyi
belirlemek amacıyla, kömür-su karıĢımı (900 ml su, 100 gr kömür), 1600 dev/dak. hızda 3
dakika Ģartlandırıldıktan sonra farklı güçlerde (28,5; 45,7; 72,8 watt/cm2) 5 dakika ses ötesi
dalga iĢlemine tabi tutulup (ġekil 2b) konvansiyonel flotasyonda olduğu gibi flotasyon iĢlem
süreci devam ettirilip flotasyon deneyleri gerçekleĢtirilmiĢtir (ġekil 3).
ġekil 2: Deneylerde kullanılan ses ötesi dalga cihazı (a), Kömür-su karıĢımının ses ötesi dalga
iĢlemine tabi tutulması (b)
ġekil 3: Flotasyon deney görüntüleri
AĢağıdaki eĢitlikler kullanılarak, yanabilir verim (YV, %), kül atımı (KA, %) ve verim indeksi
(VĠ, %) hesaplanmıĢtır (ġimĢek, 2007).
YV
(%)
═
[
(1)
KA
(%)
═
100(2)
VĠ (%) ═ YV (%) + KA (%)-100
(3)
C(100-c)/F(100-f)
[
(C/F
28
x
]
c/f)
x
x
100
100
]
Burada;
C: Konsantrenin ağırlığı (g)
c: Konsantrenin külü (%)
F: Beslemenin ağırlığı (g)
f: Beslemenin külü (%)
BULGULAR VE TARTIġMA
Konvansiyonel flotasyon deneyinde yanabilir verim, kül atımı ve verim indeksi sırasıyla
%87,67; %40,66 ve %28,33‘dir (ġekil 4). Ses ötesi dalga gücü 28,5 watt/cm2 olduğunda elde
edilen flotasyon sonuçları ġekil 4‘de görülmektedir. Tüm deneyler arasında en yüksek yanabilir
verim bu ses ötesi dalga gücünde %88,37 olarak elde edilmiĢtir. Kül atımı ve verim indeksi
değerleri sırasıyla %45,37 ve %33,74 olarak bulunmuĢtur.
ġekil 4: Ses ötesi dalga gücü 28,5 watt/cm2 olduğunda elde edilen sonuçların karĢılaĢtırılması
Ses ötesi dalga gücü 45,7 watt/cm2 olduğunda elde edilen flotasyon sonuçları ġekil 5‘de
görülmektedir. Yanabilir verim ve kül atımı değerleri sırasıyla %85,56 ve %50,07 olarak
bulunmuĢtur. Verim indeksi değeri ise %35,63‘dir.
29
ġekil 5: Ses ötesi dalga gücü 45,7 watt/cm2 olduğunda elde edilen sonuçların karĢılaĢtırılması
Ses ötesi dalga gücü 72,8 watt/cm2 olduğunda elde edilen flotasyon sonuçları ġekil 6‘da
görülmektedir. Yanabilir verim ve kül atımı değerleri sırasıyla %85,60 ve %52,24‘dır. Verim
indeksi değeri ise %37,84 olarak elde edilmiĢtir. En yüksek kül atımı ve verim indeksi değerleri
72,8 watt/cm2 ses ötesi dalga gücünde bulunmuĢtur.
ġekil 6: Ses ötesi dalga gücü 72,8 watt/cm2 olduğunda elde edilen sonuçların karĢılaĢtırılması
Ses ötesi dalgaların kömürün yüzey özelliklerini değiĢtirmek için kullanıldığı flotasyonda elde
edilen sonuçlar konvansiyonel flotasyon sonuçlarıyla karĢılaĢtırıldığında; yanabilir verimin
genel olarak konvansiyonel flotasyonda elde edilen sonuca yakın olduğu görülmüĢtür. Ses ötesi
dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde ses ötesi dalga gücü arttıkça yanabilir verimin
önce azda olsa azaldığı daha sonra değiĢmediği görülmüĢtür. Yanabilir verim 28,5 watt/cm2 ses
ötesi dalga gücünde maksimum değer olarak (%88,37) elde edilmiĢtir.
Ses ötesi dalgalar kullanıldığında kül atımı oranlarının konvansiyonel flotasyona göre daha fazla
olduğu belirlenmiĢtir. Bunun nedeni ses ötesi dalga iĢlemi ile kömürle birlikte bulunan kil ve
30
pirit minerallerinin kömürden uzaklaĢtırılmasıyla açıklanabilir. Ses ötesi dalgalar pirit ve diğer
mineral maddelerin kömürden serbestleĢmesini sağlamaktadır. Kül atımı oranlarının ses ötesi
dalga gücünün artıĢıyla da arttığı görülmüĢtür. Bu durum ses ötesi dalga gücü artıkça kül
minerallerinin kömürden daha fazla uzaklaĢtırılmasıyla açıklanabilir. Ses ötesi dalgaların
kullanıldığı flotasyon deneylerinde güç artıĢıyla birlikte elde edilen verim indeksi
konvansiyonel flotasyona göre daha fazla olmuĢtur. Bunun nedeni verim indeksi değerinin
yanabilir verim ve kül atımı değerlerinden elde edilen bir değer olmasından kaynaklanmaktadır.
ġöyle ki her ne kadar tüm deneylerde yanabilir verim değerleri birbirine yakın olmakla birlikte,
kül atımı değerlerinin ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyonda daha fazla olmasıyla
açıklanabilir.
SONUÇ
Ses ötesi dalgaların flotasyonda kullanılması elde edilen kömürün kalitesini arttırmaktadır.
Konvansiyonel flotasyon deneyi ile ses ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde elde
edilen yanabilir verim değerleri birbirine yakın iken, kül atımı ve verim indeksi değerlerinin ses
ötesi dalgaların kullanıldığı flotasyon deneylerinde daha fazla olduğu görülmüĢtür.
Maksimum kül atımı ve verim indeksi değerleri sırasıyla %52,24 ve %37,84 olarak 72,8
watt/cm2 ses ötesi dalga gücünün kullanıldığı flotasyon deneyinde elde edilmiĢ olup, bu deneyde
yanabilir verim %85,60 olmuĢtur.
REFERANSLAR
Alp, Ġ. (1998). Yüksek Frekanslı Ses Dalgalarının Cevher ZenginleĢtirmede Kullanılabilirliğinin
AraĢtırılması, Doktora Tezi, Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, EskiĢehir.
Altun, N.E., Hwang, J.Y. ve Hiçyilmaz, C. (2009). Enhancement of Flotation Performance of Oil Shale
Cleaning by Ultrasonic Treatment, International Journal of Mineral Processing, 91, 1-2, 1-13.
Atak, S. (1990). Flotasyon Ġlkeleri ve Uygulaması, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Yayını, Kitap
Yayın No: 34, Ġstanbul.
Gül, E. (2001). Ses Dalgaları ile Türk Linyitlerinin ZenginleĢtirilmesinin Kömür DönüĢümü ve Ürün
Dağılımı Üzerine Etkisi, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Gürpınar, G. (2007). Ses Ötesi Dalgaların Cevher ZenginleĢtirmede Kullanılabilirliğinin AraĢtırılması,
Doktora Tezi, Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, EskiĢehir.
Oruç, M. (1996). Kömür Flotasyonuna Etki Eden Bazı Önemli Faktörlerin Ġncelenmesi, Yüksek
Mühendislik Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Zonguldak.
Özkan, ġ.G. (2006). Ultrason Yoluyla Kömür Flotasyonunun ĠyileĢtirilmesi, Ġstanbul Üniversitesi
Mühendislik Fakakültesi, Yerbilimleri Dergisi, 19, 2, 169-174.
ġahinoğlu, E. (2015). Yüksek kül-kükürt içerikli toz boyutlu kömürün flotasyon ile temizlenmesi,
Türkiye 24. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi, Nisan, Antalya, Bildiriler Kitabı: 689-693.
ġimĢek, S. (2007). Farklı Kömürlerin Flotasyon ile ZenginleĢtirilmesinde Klasik Flotasyon Yağları ile
Bitkisel Kökenli Yağların Performanslarının KarĢılaĢtırılması, Doktora Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü, Sivas.
TaĢdemir, A. (2007). Kömür Flotasyonunda Yeni Tekniklerin Uygulanabilirliğinin AraĢtırılması, Yüksek
Lisans Tezi, Ġstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul.
Yazıcı, E.Y. (2005). Atık Sulardaki Siyanürün Hidrojen Peroksit, Aktif Karbon Adsorpsiyonu ve Ses
Ötesi Dalgalarla UzaklaĢtırılması, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Trabzon.
31
Kömürün Flotasyon ile Temizlenmesinde Atık Ayçiçek Yağının
Kullanılabilirliği
Ercan ġAHĠNOĞLU *
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
ercansahinoglu@ktu.edu.tr
Özet
Kömür, dünya enerji gereksiniminin karĢılanmasında birkaç yüzyıldan beri çok önemli rol
üstlenmiĢ olan önemli bir katı fosil yakıttır. Kömür geçmiĢte olduğu gibi gelecekte de önemini
korumaya devam edecektir. Kömür endüstrisinde uygulanan modern üretim metotları toz
boyutlu kömür miktarını sürekli olarak arttırmaktadır. Bu nedenle toz kömürün temizlenmesine
olan ilgi de artmıĢtır. Toz boyutlu kömürlerin temizlenmesinde kullanılan çeĢitli yöntemler
vardır. Bu yöntemlerden biri flotasyon‘dur. Flotasyon ince boyutlu (-0,150 mm) cevherler için
uygulanabilen fizikokimyasal bir ayırma yöntemidir. Bu yöntem toz kömürler için de (-0,5 mm)
verimli Ģekilde uygulanabilmektedir. Bu yöntemde etkili olan parametrelerden bir tanesi
kullanılan toplayıcılardır. Kömür flotasyonunda genellikle toplayıcı olarak gazyağı, motorin ve
fuel oil kullanılmaktadır. Bu çalıĢmada, kömürün flotasyon yöntemi ile temizlenmesinde atık
ayçiçek yağının toplayıcı olarak kullanılabilirliği araĢtırılmıĢtır. Toplayıcı miktarı (0,25; 0,5;
0,75; 1,0 kg/t) değiĢken olarak seçilmiĢtir. Bu amaçla, yüksek kül (%35,65) ve kükürt (%7,91)
içerikli Müzret kömürü flotasyon iĢlemine tabi tutulmuĢtur. Toplayıcı miktarının artıĢına bağlı
olarak yanabilir verimin arttığı ancak kül atımının azaldığı bulunmuĢtur. Elde edilen maksimum
yanabilir verim ve kül atımı sırasıyla %84,19 ve %56,17‘dır. Atık ayçiçek yağının, kömürün
flotasyonunda toplayıcı olarak baĢarılı bir Ģekilde kullanılabildiği, kömürün kül içeriğinin
%35,65‘den %23,41‘e düĢürüldüğü görülmüĢtür.
Anahtar Kelimeler: Kömür, Flotasyon, Atık ayçiçek yağı
Usability of Waste Sunflower Oil in Cleaning of Coal by Flotation
Abstract
Coal which has a significant role on energy demand of the world is a crucial solid fossil fuel
used for several centuries. Coal will continue to protect its significance in the future like in the
past. Modern production methods applied in the coal industry are constantly increasing the
amount of fine coal. Therefore, concern of the cleaning of fine coal has enhanced. There are
various methods in cleaning fine coal. One of these methods is flotation. Flotation is a
physicochemical separation method to be applied in fine ores (-0.150 mm). This method can
also be carried out on fine coal (-0.5 mm) efficiently. One of the effective parameters for this
method is collector used. Kerosene, fuel oil and diesel oil are generally utilized as collector in
coal flotation. In this study, usability of waste sunflower oil as a collector in cleaning the coal
with flotation method was investigated. Collector amount ( 0.25 ; 0.5 ; 0.75 ; 1.0 kg/t ) is
selected as variable. For this purpose, high ash (35.65%) and sulfur (7.91%) containing Müzret
coal subjected to the flotation process. It was found that depending on the increase collector
amount of combustible recovery is increased, but reduced ash reduction. Maximum combustible
recovery and ash reduction are 84.19% and 56.17%, respectively. It was shown that the waste
sunflower oil can be utilized as a collector successfully in flotation of coal and decreased the ash
content from 35.65 % to 23.41%.
Keywords: Coal, Flotation, Waste sunflower oil
32
GĠRĠġ
Kömür, siyah, koyu gri veya kahverengi-siyah renkli, parlak veya mat bir katı fosil yakıttır
(Ünalan, 2010). Kömürde yaygın olarak bulunan elementler; karbon, hidrojen, oksijen ve daha
az oranda kükürt ve azottur (DoymuĢ, 1997). Bu elementlerden kömürü oluĢturan ana eleman
karbondur (Özpeker, 1991). Dünya genelinde bir değerlendirme yapıldığında, petrol
rezervlerinin 41, doğal gaz rezervlerinin 63, kömür rezervlerinin de ortalama 180 yıllık ömre
sahip olduğu hesaplanmaktadır (Delibalta, 2011). Dünya toplam enerji tüketiminin %26‘sını
oluĢturan ve elektrik enerjisi üretiminin %38‘inden sorumlu olan kömür geçmiĢte olduğu gibi
gelecekte de önemini korumaya devam edecektir (Güler ve Güyagüler, 2011). Ancak, kömürün
gerek enerjide gerekse diğer alanlarda kullanımında çevre ve hava kirliliği açısından büyük
problemler yaĢanmaktadır. Özellikle çevre kirliliğine karĢı duyarlılığın arttığı günümüzde,
kömür kullanımı büyük engellerle karĢılaĢmaktadır (ġahinoğlu, 2006).
Kömürün içerdiği ve gerek kullanımında gerekse de kömür temizlemede önem taĢıyan
safsızlıkları dört grupta toplanmaktadır. Bu safsızlıklar nem, kül, uçucu madde ve kükürttür
(ġahinoğlu, 2012). Nem nakliye, stoklama ve yakma iĢlemlerinde gereksiz bir yük oluĢturduğu
gibi kömürün kalori değerini de düĢürmektedir (Aykul vd., 2004). Bütün kömürler, organik
olmayan maddeler içerirler. Kömürün yanmasından sonra, yanmayan maddelerden oluĢan artığa
kül denir (DPT, 2009). Kömür oksijensiz ortamda ısıtıldığında, gaz ve sıvı ürünler halinde bir
takım maddeler çıkmakta ve geride kok kalmaktadır. Isıtmaya bağlı olarak çıkan bu gaz ve sıvı
maddelere, kömürün uçucu maddesi ve bunun toplam kömür ağırlığına olan oranına da, kömür
uçucu madde oranı denilmektedir (PiĢkin, 1988). Kömürde kükürt, inorganik ve organik olmak
üzere iki Ģekilde bulunur (Ambedkar vd., 2011). Ġnorganik kükürt, kömürde sülfat ve piritik
kükürt Ģekillerinde olmaktadır. Hemen hemen bütün kömürlerde bulunan bu kükürt türlerine
ilave olarak, elementer kükürtten de bahsetmek mümkündür (Oruç, 1996).
Kömürlerin tüketimi esnasında çevreye en az zararlı gaz çıkıĢı verecek Ģekilde temizlenmesi
gerekmektedir (Engin, 2002). Kömür temizleme yöntemleri, kömür özelliği ve yıkanacak kömür
tane boyutuna göre değiĢmektedir (Kemal ve Arslan, 1999). Cevher hazırlamada toz boyutlu
taneler; ya üretim ya da boyut küçültme iĢlemlerinin doğal sonucu olarak daima mevcuttur.
Özellikle, kömür endüstrisinde uygulanan modern üretim metotları toz boyutlu kömür miktarını
sürekli olarak arttırmaktadır (ġimĢek, 1999). Toz boyutundaki kömürlerin temizlenmesinde
kullanılabilen yöntemler, yağ aglomerasyonu, flotasyon, seçici flokülasyon ve geliĢtirilmiĢ
gravite ayırıcılarıdır (Kawatra ve Eisele, 2001). Bununla birlikte, endüstriyel ölçekte genellikle
flotasyon kullanılmakta olup geliĢtirilmiĢ gravite ayırıcıların bazıları da yeni kullanılmaya
baĢlanmıĢtır.
Flotasyon, çok ince tane büyüklüğünde ayrılması mümkün olan minerallere uygulanan, ayrıca
toz kömür için de kullanılan bir temizleme yöntemidir. Flotasyon yöntemi, gravite yöntemleri
ile zenginleĢtirilmeleri mümkün olmadığı için kıymetsiz kabul edilen, pek çok düĢük dereceli
veya kompleks yapılı cevher yatağının iĢletilmesini ve toz kömürlerinde temizlenebilmesini
mümkün kılarak, madencilik endüstrisinin geliĢmesine yol açmıĢtır. Flotasyon yöntemi;
minerallerin yüzey özelliklerinin reaktiflerle değiĢtirilerek bazılarının ıslanmaz özellik
kazanarak hava kabarcığı ile yüzmesi, bazılarının da ıslanarak batması prensibine dayanan bir
ayırma yöntemidir (Atak, 1990).
Kömür flotasyonu için kömür tane boyutun 0,5 mm‘nin altında olması yeterlidir (Yavuz, 2010).
Kömürlerin flotasyon özellikleri, kömürleĢme derecesi, petrografik yapısı, kül miktarı, kül
yapıcı minerallerin cinsi ve yüzey oksidasyonuna bağlı olarak değiĢmektedir. %86-90 arasında
karbon içeren bütümlü kömürler kolay yüzmektedirler. Kömürdeki vitrinit oranı arttıkça
flotasyon yeteneği artar. Kömürün kül oranı ve yüzey oksidasyonu arttıkça doğal yüzebilirliği
azalır (ġahinoğlu, 2006). Kömür flotasyonuna etki eden diğer faktörler; tane boyutu, pülpte katı
oranı (pülp yoğunluğu), hava kabarcık boyutu, hava miktarı, karıĢtırma hızı, besleme hızı,
kullanılan reaktifler, nem, suyun pH derecesi ve flotasyon makinesidir (Oruç, 1996).
Bu çalıĢmada, toz boyutlu yüksek kül içerikli Müzret kömürünün flotasyon yöntemi ile
temizlenmesinde bitkisel atık ayçiçek yağının toplayıcı olarak kullanılabilirliği araĢtırılmıĢtır.
Dünyada her yıl oldukça fazla miktarda bitkisel atık yağ açığa çıkmaktadır. Bitkisel atık yağlar
33
bedelsiz olarak veya oldukça düĢük bir maliyetle temin edilip kömürün flotasyonunda
kullanılabilir.
MALZEME VE YÖNTEM
Malzeme
Flotasyon deneylerinin yapılması amacıyla, Müzret (Artvin-Yusufeli) havzasından yeni
üretilmiĢ kömür yığınlarından örnek alınmıĢtır. Örneklerin tüm yığını temsil etmesi konusunda
gerekli özen gösterilmiĢtir. Alınan kömür örneğinin miktarı laboratuvarda konileme-dörtleme
yöntemi ve mekanik numune bölücü kullanılarak azaltılmıĢtır. Kömür örneğinin özellikleri
kimyasal ve minerolojik analizlerle belirlenmiĢtir. Tablo 1‘de Müzret kömürünün kimyasal
analiz sonuçları görülmektedir. Minerolojik analizler için, X-ıĢını difraktometresi (XRD) ve
mikroskop altında parlak kesit incelemeleri yapılmıĢtır. Kömür örneğinin XRD analizinde,
sülfür minerallerinden pirit, kil minerallerinden kaolinit, montmorillonit ve illit, karbonat
minerallerinden kalsit, sülfat minerallerinden jips, silikat minerallerinden kuvars tespit
edilmiĢtir. Flotasyon beslemesinden yapılan parlak kesit incelendiğinde (ġekil 1), vitrinitin
kömür içinde baskın maseral olduğu, iri boyutlu piritlerin olduğu gibi çok küçük boyutlu
piritlerin de yapıda yer aldığı görülmüĢtür. Deneylerde kullanılan kömürün tane boyutu analizi
Tablo 2‘de gösterilmiĢtir.
Tablo 1: Müzret kömürünün kimyasal analiz sonuçları
ġekil 1: Flotasyon beslemesinin parlak kesitte görünümü
34
Bu çalıĢmada, toplayıcı olarak bitkisel atık ayçiçek yağı kullanılmıĢtır. Köpürtücü olarak ise
çamyağı kullanılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan atık ayçiçek yağı Karadeniz Teknik Üniversitesi
ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü kantininden temin edilmiĢtir. Atık yağ, içindeki fiziksel
safsızlıkların giderilmesi amacıyla vakum filtre ile süzülmüĢtür. FiltrelenmiĢ atık ayçiçek yağı
ġekil 2‘de görünmektedir. Atık yağın, yoğunluğu Alla France tipi hidrometre ile 0,91 gr/cm3,
viskozitesi ise Tanaka AKV-202 tipi viskometre ile 35,81 mm2/s olarak bulunmuĢtur.
Tablo 2: Kömür tane boyutu analizi
ġekil 2: Deneylerde kullanılan filtrelenmiĢ atık ayçiçek yağı
Yöntem
Büyük çoğunluğu toz boyutta olan yüksek mineral madde içerikli Müzret kömürü kontrollü
olarak -0,25 mm‘in altına indirilmiĢ ve flotasyon deneyleri bu tane boyutunda
gerçekleĢtirilmiĢtir. Deneyler 1 L‘lik flotasyon hücresinde, 1200 devir/dakika karıĢtırma
hızında, %10 katı oranında, 100 g örnek kullanılarak Denver tipi flotasyon makinasında
yapılmıĢtır (ġekil 3).
ġekil 3: Flotasyon deney görüntüleri
35
Bütün deneylerde ilk olarak kömür+su karıĢımı 3 dakika sartlandırılmıĢ, daha sonra karıĢıma
atık ayçiçek yağı ilave edilip (250; 500; 750; 1000 g/t) 5 dakika karıĢtırılmıĢtır ve ortama
çamyağı ilavesi yapılıp (400 g/t) 2 dakika daha karıĢtırılmıĢtır. Flotasyon makinasının havası
tam açılarak 3 dakika köpük alınmıĢtır. Tüm deneyler doğal pH‘da gerçekleĢtirilmiĢtir.
Flotasyon konsantresi ilk olarak vakum filtre ile susuzlandırılıp, daha sonra etüvde 105 ºC‘de
kurutulup tartılmıĢ ve kül analizine tabi tutulmuĢtur.
AĢağıdaki eĢitlikler kullanılarak, yanabilir verim (YV, %), kül atımı (KA, %) ve verim indeksi
(VĠ, %) hesaplanmıĢtır (ġimĢek, 2007).
YV
(%)
═
[
(1)
KA
(%)
═
100(2)
VĠ (%) ═ YV (%) + KA (%)-100
(3)
C(100-c)/F(100-f)
[
(C/F
x
]
c/f)
x
x
100
100
]
Burada;
C: Konsantrenin ağırlığı (g)
c: Konsantrenin külü (%)
F: Beslemenin ağırlığı (g)
f: Beslemenin külü (%)
BULGULAR VE TARTIġMA
Müzret kömürünün toplayıcı olarak atık ayçiçek yağının kullanıldığı flotasyonda büyük ölçüde
temizlendiği görülmüĢtür. Toplayıcı miktarının değiĢken olarak seçildiği flotasyon deneylerinde
ulaĢılan yanabilir verim, kül atımı ve verim indeksi değerleri aĢağıda verilmiĢtir.
Flotasyon deneylerinde, yanabilir verim %79,43-84,19 ve kül atımı %38,50-56,17 arasında
değiĢmektedir (ġekil 4). Artan atık ayçiçek yağı miktarıyla birlikte yanabilir verim artmaktadır.
Yanabilir verimdeki artıĢ, pülp içerisinde daha fazla yağ damlası bulunması sonucu kömür
taneleriyle daha fazla temasın olması kömür taneleri yüzeylerine adsorplanan yağ miktarını
arttırmaktadır. Yağ taneciklerinin kömür taneleri yüzeyine adsorplanması kömür tanelerinin
hidrofobluğunun artmasına neden olmaktadır. Böylelikle kömür tanecikleri ile hava kabarcıkları
arasında tutunmanın daha kuvvetli olması yanabilir verimi artırmıĢtır. Maksimum yanabilir
verim 1000 g/t yağ miktarında %84,19 olarak elde edilmiĢtir. Atık ayçiçek yağı miktarı arttıkça
kül atımının azaldığı görülmüĢtür. Bunun nedeni, yağ miktarı artıkça yağ damlacıklarının
mineral maddeler üzerine adsorbe olması sonucu yüzdürülen mineral madde miktarının
artmasıyla açıklanabilir. Maksimum atık yağ miktarında kül atımı %38,50 olurken, 250 g/t atık
yağ miktarında kül atımı %56,17 olmuĢtur.
36
ġekil 4: Atık ayçiçek yağı miktarının yanabilir verim, kül atımına etkisi
ġekil 5‘de görüldüğü gibi konsantrelerin kül içerikleri %23,41-28,81 arasında değiĢmektedir.
Beslemenin kül içeriği kuru bazda %35,65‘den %23,41‘e düĢürülmüĢtür. Verim indeksi
değerleri %22,69-35,6 arasındadır (ġekil 6). Maksimum verim indeksi değeri atık yağ miktarı
250 g/t olduğunda elde edilirken, en düĢük verim indeksi değeri 1000 g/t atık yağ miktarında
elde edilmiĢtir. Atık yağ oranının artıĢıyla verim indekslerinin azaldığı görülmektedir. Bunun
nedeni atık yağ oranının artıĢıyla birlikte yanabilir verimdeki artıĢ oranının, kül atımı
oranlarındaki değiĢimlere göre çok daha az olmasıyla açıklanabilir.
ġekil 5: Atık ayçiçek yağı miktarının konsantrenin kül içeriğine etkisi
37
ġekil 6: Atık ayçiçek yağı miktarının verim indeksine etkisi
SONUÇ
Atık ayçiçek yağı yüksek kül içerikli Müzret kömürünün flotasyonunda baĢarılı bir Ģekilde
kullanılabilmekte, yüksek oranlarda yanabilir verim ile yüksek oranlarda kül
uzaklaĢtırılabilmektedir. Atık yağ miktarının flotasyon iĢleminin verimini ve elde edilen
kömürün kalitesini etkilediği bulunmuĢtur.
Maksimum yanabilir verim atık yağ miktarı 1000 g/t iken % %84,19 olmuĢtur. En yüksek kül
atımı ve verim indeksi değerleri sırasıyla %56,17 ve %35,6 olarak 250 g/t atık yağ miktarında
bulunmuĢtur.
REFERANSLAR
Ambedkar, B., Nagarajan, R. ve Jayanti, S. (2011). Ultrasonic Coal-Wash for De-Sulfurization,
Ultrasonics Sonochemistry, 18, 3, 718-726.
Atak, S. (1990). Flotasyon İlkeleri ve Uygulaması, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Yayını, Kitap
Yayın No: 34, Ġstanbul.
Aykul, H., Akçakoca, H. ve Bentli, Ġ. (2004). Seyitömer Linyit ĠĢletmesi (SLĠ) Kömürlerinin Beklemeye
Bağlı Olarak Isıl Değer DeğiĢimi, Türkiye 14. Kömür Kongresi, Haziran, Zonguldak, Bildiriler Kitabı:
301-309.
Delibalta, M.S. (2011). Sürdürülebilir Kalkınmada AB-Türkiye Enerji ve Çevre Politikalarının Rolü,
Türkiye 22. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi, Mayıs, Ankara, Bildiriler Kitabı: 3-10.
DoymuĢ K. (1997). Bazı Türk Linyitlerinin Seçimli Yağ Aglomerasyonu ile Temizlenebilirliklerinin
Ġncelenmesi, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
D.P.T. (2009). Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), Enerji Hammaddeleri (Linyit-TaĢkömürüJeotermal) ÇalıĢma Grubu Raporu, Devlet Planlama TeĢkilatı Yayın No, 2794, BaĢbakanlık Basımevi,
Ankara, 322 s.
Engin, V.D. (2002). Kömür Yıkama Tesisleri Ġnce Artıklarının Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir.
Güler, M. ve Güyagüler, T. (2011). Dünyada ve Türkiye‘de Kömür, Türkiye 22. Uluslararası Madencilik
Kongresi ve Sergisi, Mayıs, Ankara, Bildiriler Kitabı: 29-40.
Kawatra, S.K. ve Eisele, T.C. (2001). Coal Desulfurization High-Efficiency Preparation Methods,
Department of Mining and Materials Processing Engineering Michigan Technological University, 360 s.
Kemal, M. Ve Arslan, V. (1999). Kömür Teknolojisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi,
No:33, Ġzmir, 373 s.
Oruç, M. (1996). Kömür Flotasyonuna Etki Eden Bazı Önemli Faktörlerin Ġncelenmesi, Yüksek
Mühendislik Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Zonguldak.
Özpeker, I. (1991). Kömür Oluşumu Petrografisi ve Sınıflandırılması, Ed; Kural, O., Kömür, KurtiĢ
Matbaası, 8-74.
38
PiĢkin, S. (1988). Kömürün Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri, Ed; Kural, O., Kömür Kimyası ve
Teknolojisi, 59-88.
ġahinoğlu, E. (2006). Müzret (Artvin-Yusufeli) Kömürünün Yağ Aglomerasyonu ile Temizlenmesi,
Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
ġahinoğlu, E. (2012). Kömürün yağ aglomerasyonu yöntemi ile temizlenmesinde bitkisel atık yağların ve
ses ötesi dalgaların kullanılabilirliği, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Trabzon.
ġimĢek, S. (1999). TaĢkömürünün Yağ Aglomerasyonu ile ZenginleĢtirilmesinde Bazı ĠĢletme
Parametrelerinin Etkisinin Ġncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Sivas.
ġimĢek, S. (2007). Farklı Kömürlerin Flotasyon ile ZenginleĢtirilmesinde Klasik Flotasyon Yağları ile
Bitkisel Kökenli Yağların Performanslarının KarĢılaĢtırılması, Doktora Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü, Sivas.
Ünalan, G. (2010). Kömür Jeolojisi, Matser Basım San. Tic. Ltd. ġti., Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü, Ankara, 556 s.
Yavuz, M. (2010). Kömürün Yağ Aglomerasyonu Yöntemi ile Temizlenmesinde Atık Motor Yağlarının
Kullanılabilirliği, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
39
Farklı Salınım Barası Seçimlerinin Optimal Güç AkıĢı Üzerindeki
Etkilerinin Ġncelenmesi
Celal YAġAR
Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
celal.yasar@dpu.edu.tr
Serdar ÖZYÖN *
ArĢ. Gör., Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
serdar.ozyon@dpu.edu.tr
Özet
Günümüzde enerjiye olan ihtiyacın artmasına bağlı olarak enerji sistemlerinin büyümesi,
iĢletilmelerini daha karmaĢık hale getirmektedir. Büyük boyutlu enerji sistemlerinin optimal
iĢletilmesi, optimal planlamayı gerektirmektedir. Bu sistemlerin verimsiz bir Ģekilde
planlanması ve iĢletilmesi hem büyük elektriksel kayıplara hem de büyük maddi kayıplara
neden olmaktadır. Bu nedenle bu tip problemleri içeren optimal yük akıĢı problemi son
zamanlarda çok çalıĢılan problem olarak öne çıkmaktadır.
Genel bir kural olarak optimal yük akıĢı problemlerinde salınım barası, generatör baraları veya
daha fazla sayıda hattın bir araya geldiği baralar arasından seçilmektedir. Bu seçim tamamen
tecrübeye dayalı olup bazı durumlarda yakınsamayı büyük ölçüde etkilemektedir. Yapılan
çalıĢmada farklı salınım barası seçimlerinin generatör baralarındaki optimal güç değerleri, hat
kayıpları ve üretim maliyetleri üzerine etkileri incelenmiĢtir. Optimal yük akıĢı probleminin
çözümü için sezgisel algoritmalardan biri olan Diferansiyel GeliĢim Algoritması (DGA),
Newton-Raphson yöntemi ile birlikte kullanılmıĢtır. Örnek uygulama olarak IEEE 30 baralı 6
generatörlü sistem seçilmiĢtir. Farklı farklı seçilen salınım baraları için, generatörlerin optimal
güç üretimleri, iletim hattı kayıpları, üretim maliyetleri hesaplanmıĢ ve elde edilen sonuçlar
tartıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Optimal güç akışı, Salınım barası seçimi, Diferansiyel gelişim algoritması.
Analysis of the Effects of Different Slack Bus Selection on the Optimal
Power Flow
Abstract
Today the growth of energy systems due to the increase in the need of energy makes it more
complicated to operate them. The optimum operation of the big-size energy systems requires
optimum planning. The inefficient planning and operation of these systems cause both big
electrical losses and big economical losses. Therefore, optimal load flow problem including this
type of problems comes into prominence as the most studied problem recently.
As a general rule, the slack bus is selected from among generator buses or buses in which
greater number of lines come together. This selection depending totally on experience affects
the convergence highly in some cases. In this study, the effects of the selection of different slack
bus on the optimum power values in generator buses, line losses and the generation costs have
been analyzed. The optimal load flow of the energy system has been done by using Differential
Evolution algorithm, which is one of the meta-heuristic algorithms, together with NewtonRaphson method. The IEEE system with 30 buses and 6 generators has been selected as the
sample system. For differently selected slack buses, optimum power generation of the
generators, transmission line losses, generation costs have been calculated and the obtained
results have been discussed.
Keywords: Optimal load flow, The selection of slack bus, Differential evolution algorithm.
40
GĠRĠġ
Fosil kaynaklı yakıtlar elektrik enerjisi üretimi için kullanılan en önemli kaynaklardır. Bu
kaynakların giderek azalması, enerji üretiminin mümkün olan minimum maliyetlerle
yapılmasını önemli bir problem haline getirmiĢtir. Optimal yük akıĢı problemi bütün eĢitlik ve
eĢitsizlik kısıtları altında sistemin amaç fonksiyonu olan enerji üretim maliyetinin optimal
değerini bulma problemidir. Bu optimizasyon probleminin çözümü araĢtırılırken problemin
değiĢkenleri durum ve kontrol değiĢkenleri Ģeklinde tanımlanır. Durum değiĢkenleri olarak
salınım barasının aktif çıkıĢ gücü, yük baralarının gerilim genlik değerleri ve generatör
baralarının reaktif çıkıĢ güçleri alınmaktadır. Kontrol değiĢkenleri olarak ise, salınım barası
hariç diğer generatör baralarının aktif çıkıĢ güçleri, generatör baralarının gerilim genlik
değerleri, transformatör kademe değerleri ve Ģönt kapasite değerleri alınmaktadır [Ayan ve Kılıç
2011, Cabadag vd. 2011]. Optimal yük akıĢı problemleri sayısal ve sezgisel metotlar olmak
üzere iki farklı yapıdaki metotlarla çözülmektedir. Sayısal metotlar baĢlangıç noktasına bağlı
olarak yerel minimuma takılma problemi yaĢarken, sezgisel metotlar genel minimumu veya
genel minimuma yakın optimum çözümleri daha kolay elde edebilmektedir [Özyön 2009].
Genel bir kural olarak optimal yük akıĢı problemlerinde salınım barası, generatör baraları veya
daha fazla sayıda hattın bir araya geldiği baralar arasından seçilmektedir. Bu seçim tamamen
tecrübeye dayalı olup bazı durumlarda yakınsamayı büyük ölçüde etkilemektedir [Ayan ve Kılıç
2011, Cabadag vd. 2011].
Literatürde çeĢitli optimal güç akıĢı problemlerine birçok farklı algoritmayla çözümler
aranmıĢtır. Bunlardan bazıları genetik algoritma (GA) [Osman vd. 2004], diferansiyel geliĢim
algoritması (DGA) [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011], parçacık sürüsü optimizasyonu (PSO)
[Abido, 2002], harmoni arama algoritması (HAA) [Özyön vd. 2011] ve yapay arı koloni
optimizasyon algoritması (YAKOA) [Xuanhu vd. 2015, Dinh vd. 2013] olarak belirtilebilir.
ÇalıĢılan örnek sistemlerde genel olarak, sistemdeki birinci bara salınım barası olarak seçilerek
çözümler elde edilmiĢtir. Literatürde farklı salınım barası seçimlerinin güç sistemlerinin gerilim
kararlılığı ve sistem bileĢenleri üzerindeki etkileri gibi olayları incelemek üzere farklı çalıĢmalar
yapılmıĢtır [Abacı vd. 2004, 2005, 2007].
Bu çalıĢmada ekonomik güç dağıtımı probleminin amaç fonksiyonu olan yakıt maliyetinin
optimizasyonundan çok, sistemde yer alan generatör baralarından hangisinin salınım barası
olarak belirlenmesi daha uygun olur sorusuna cevap aranmıĢtır. Farklı salınım barası
seçimlerinin termik sistemin toplam yakıt maliyeti, generatör baralarındaki güç üretimleri ve
iletim hattı kayıpları üzerine etkileri incelenmiĢtir. Örnek olarak IEEE 30 baralı 6 generatörlü
sistem belirlenmiĢtir. Sistemdeki iletim hattı kayıplarının belirlenmesi için Newton-Raphson
(NR) yöntemi ile güç akıĢı yapılmıĢ ve yakıt maliyeti minimizasyonu için Diferansiyel GeliĢim
algoritması (DGA) kullanılmıĢtır. Altı farklı generatör barası, sırayla salınım barası olarak
belirlenmiĢ ve sistem çözülmüĢtür. Elde edilen sonuçlar değerlendirilmiĢtir.
PROBLEMĠN FORMÜLASYONU
ÇalıĢmada sadece termik üretim birimlerinden oluĢan bir sistem seçilmiĢtir. Termik üretim
birimlerin giriĢ-çıkıĢ eğrisi saat baĢına harcanan paranın aktif çıkıĢ gücüne göre değiĢimi
Ģeklinde tanımlanmıĢtır. ġekil 1‘de termik üretim birimlerinin ait giriĢ-çıkıĢ eğrisi verilmiĢtir
[Özyön 2009].
41
FT (R/h)
P (MW)
Pmin
Pmax
ġekil 1. Termik üretim birimlerine ait giriĢ-çıkıĢ eğrisi
Sistemdeki üretim birimlerinin termik maliyetleri, birimlerin çıkıĢ gücü cinsinden 2. derece
fonksiyon olarak denklem (1)‘de verildiği gibi alınmıĢtır.
2
Fn ( PGT ,n ) an bn .PGT ,n cn .PGT
( R / h)
,n
(1)
Denklemde ( PGT ,n ) ‘nin birimi MW olarak alınmaktadır. Termik maliyet ( Fn ), n. birimin saat
baĢına aktif güç üretiminin, sanal bir para birimi ( R ) olarak yakıt maliyetini ifade etmektedir.
Kayıplı sistemdeki güç denge eĢitlik kısıtı denklem (2)‘de gösterilmiĢtir.
P
nNT
GT ,n
Pyük Pkayıp 0, n NT
(2)
Denklemdeki N T termik üretim birimleri kümesini göstermektedir. Termik üretim birimlerinin
aktif güç üretim sınırlarını veren eĢitsizlik kısıtı denklem (3)‘de verilmiĢtir.
min
max
PGT
,n PGT ,n PGT ,n , n N T
(3)
DGA ile minimize edilecek olan amaç fonksiyonu, elektrik güç sisteminin toplam yakıt maliyet
fonksiyonu (TYMF ) denklem (4)‘de verilmiĢtir.
TYMF
F (P
nNT
n
GT ,n
),
(4)
( R / h)
DĠFERANSĠYEL GELĠġĠM ALGORĠTMASI (DGA) ve PROBLEME UYGULANMASI
DGA, 1995 yılında geliĢtirilen iĢleyiĢi genetik algoritmaya dayanan popülasyon temelli sezgisel
bir optimizasyon tekniğidir. Sürekli parametreli problemlerin çözümünde oldukça etkilidir.
Algoritma popülasyona dayalı çalıĢmayıp, tek tek kromozomlar operatörlere tabi tutularak yeni
bir birey elde edilir. Bu iĢlem sırasında mutasyon ve çaprazlama operatörleri kullanılır. Yeni
bireyin uygunluğu eskisinden daha iyi ise yeni birey, aksi takdirde eski birey bir sonraki
popülasyona aktarılır [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011].
DGA‘da kullanılan parametreler; popülasyon büyüklüğü NP, değiĢken sayısı (gen sayısı) D,
nesil (jenerasyon) (1,2,3,….,gmax) g, çaprazlama oranı CR ve ölçekleme faktörü F Ģeklinde
gösterilir. DGA‘nın iĢlem basamakları kodlama, mutasyon, çaprazlama ve seçim olarak
belirtilebilir. DGA‘da yeni kromozomların üretilmesi için mevcut kromozom dıĢında üç adet
kromozom daha gereklidir. Bu nedenle popülasyon büyüklüğü üçten büyük olmalıdır (NP>3).
NP adet D boyutlu kromozomdan meydana gelen baĢlangıç popülasyonunun üretimi denklem
(5) kullanılarak bulunur [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011].
x j ,i , g 0 x(jl ) rand j [0,1].( x (ju ) x(jl ) )
(5)
Denklemde xj,i,g, g neslindeki i kromozomunun j parametresini, ( x(jl ) , x(ju ) ) değiĢkenlere ait alt
ve üst değerleri göstermektedir.
42
Mutasyon, kromozomun genleri üzerinde rastgele değiĢiklikler yapmaktır. DGA‘da mutasyona
tabi tutulmak için kromozom dıĢında ve birbirlerinden farklı olan üç kromozom seçilir. Ġlk
ikisinin farkı alınır ve F ile çarpılır. F genellikle 0~2 arasında değiĢen bir değer alınmaktadır.
AğırlıklandırılmıĢ fark kromozomu ile üçüncü kromozom toplanır.
n j ,i , g 1 x j ,r3 , g F .( x j ,r1 , g x j ,r2 , g )
(6)
Denklemde n j ,i , g 1 mutasyon ve çaprazlaĢtırmaya tabi tutulmuĢ ara kromozom, x j ,r1 , g , x j ,r2 , g , ve
x j ,r3 , g
yeni
r1,2,3 1,2,3,
kromozom
üretilmesinde
kullanılacak
rastgele
seçilmiĢ
kromozomları
, NP , r1 r2 r3 i göstermektedir. Mutasyon sonucunda elde edilen fark
kromozomu ve xi,g kromozomu kullanılarak yeni kromozom (ui , g 1 ) üretilir. Deneme
kromozomu için genler CR olasılıkla fark kromozomundan, (1-CR) olasılıkla mevcut
kromozomdan seçilir. j jrand koĢulu, en az bir tane genin üretilen yeni kromozomdan
alınmasını garanti etmek için kullanılmaktadır. Rastgele seçilen j jrand noktasındaki gen CR
değerine bakılmaksızın n j ,i , g 1 ‘ den seçilir [Abou vd. 2010, Özyön vd. 2011].
x j ,n , g 1 eğer rand [0,1] CR veya j jrand
x j ,u , g 1
x
aksi
durumda
j ,i , g
(7)
Mutasyon ve çaprazlama operatörleri kullanılarak hedef kromozomla birlikte üç farklı
kromozom kullanılarak yeni bir kromozom (deneme kromozu) elde edilmiĢtir. Yeni nesile
( g g 1) aktarılacak olan kromozom uygunluk değerine bakılarak belirlenir. Hedef kromozun
uygunluk değeri zaten bilinmektedir. Problemin amaç fonksiyonu değeri uygunluk fonksiyonu
olarak hesaplanır. Kromozomlardan uygunluğu yüksek olan kromozom yeni nesile aktarılır.
Döngü (g=gmax) olana kadar devam eder, gmax olduğunda mevcut en iyi birey çözüm olarak
alınır.
xu , g 1 eğer f ( xu , g 1 ) f ( xi , g 1 )
xi , g 1
x
diğer
durumlarda
i ,g
(8)
Algoritmada amaç sürekli daha iyi uygunluk değerine sahip kromozomlar elde etmek ve
optimum değeri yakalamak ya da yaklaĢmaktır. Bu döngü g g max olana kadar devam ettirilir.
Algoritmanın durdurulması belirlenen maksimum iterasyon sayısına bağlıdır. ÇalıĢmada
iterasyon sayısı 100 olarak alınmıĢtır. Genel olarak yukarıda anlatılan adımlardan oluĢan
DGA‘nın ekonomik güç dağıtım problemlerine uygulanması ġekil 2‘de verilen akıĢ
diyagramında özetlenmiĢtir.
43
DGA Parametrelerini gir
Salınım Barasını Belirle.
Rastgele birey oluĢtur.
(Salınım barası hariç)
NR ile Yük akıĢı yap.
Kayıpları ve Salınım Barası
Değerlerini Hesapla.
Bireyi Popülasyona Kat.
Birey sayısı = Birey sayısı+1
Hayır
Popülasyondaki
birey sayısı
tamamlandı mı?
Evet
Ġlk popülasyonu oluĢtur
Bireylerin toplam yakıt maliyetlerini
hesapla.
Evet
Hayır
Durma Kriteri
sağlanıyor mu?
Popülasyondaki en iyi
çözümü yazdır.
Bireyleri seç.
DUR
Çaprazlama ve Mutasyon
ĠĢlemleriyle yeni bireyi oluĢtur.
Popülasyondaki
Bireylerin
toplam yakıt maliyetlerini
hesapla.
NR ile Yük akıĢı yap.
Kayıpları ve Salınım Barası
Değerlerini Hesapla.
Bireyi Popülasyona Kat.
Birey sayısı = Birey sayısı+1
Popülasyon sayısı =
Popülasyon sayısı+1
Evet
Popülasyondaki
birey sayısı
tamamlandı mı?
Hayır
ġekil 2. DGA‘nın probleme uygulanmasının akıĢ diyagramı
AkıĢ diyagramında verilen adımlar, örnek sistemde yer alan üretim birimlerinden, sırasıyla
seçilen her farklı salınım barası için ayrı ayrı uygulanmıĢtır. Çözüm metodu, baĢlangıç
parametreleri belirlendikten sonra, denklem (9)‘a göre rastgele oluĢturulan bireylerle doldurulan
popülasyonla ilk iterasyona baĢlar.
min
max
min
PGT ,n PGT
,n U (0,1) ( PGT ,n PGT ,n )
(9)
Denklemde U (0,1) sıfırla bir arasında düzgün dağılmıĢ rastgele sayıdır. Daha sonraki adımlar,
belirlenen maksimum iterasyon sayısı bitinceye kadar devam eder. Maksimum iterasyon sayısı
tamamlandıktan sonra popülasyondaki en iyi toplam yakıt maliyetine sahip birey problemin
çözümü olarak alınır.
ÖRNEK SĠSTEMĠN ÇÖZÜMÜ
Farklı salınım barası seçimlerinin optimal güç akıĢı üzerine etkilerinin incelenmesi için ġekil
3‘te tek hat diyagramı verilen IEEE 30 baralı 6 generatörlü güç sistemi seçilmiĢtir. Test
sisteminde 41 adet iletim hattı ve 21 adet yük barası bulunmaktadır [Xuanhu vd. 2015].
Sistemdeki transformatörlerin kademe ayarları 1 olarak alınmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan baz
değerler Sbaz=100 MVA, Vbaz=230 kV ve Zbaz=529 Ohm‘dur. Bu sistem literatürde bütün
çalıĢmalarda 1. baraya bağlı G1 generatörü salınım barası olarak seçilmiĢtir. Bu çalıĢmada örnek
sistem DGA ile iletim hattı kayıpları dikkate alınarak çözülmüĢtür. Salınım barasının aktif ve
reaktif güç üretim değerleri ve iletim hattı kayıpları Newton Raphson metoduyla yük akıĢı
44
yapılarak bulunmuĢtur. Sistemde 6 generatör bulunduğundan her defasında farklı bir üretim
biriminin bağlı olduğu bara salınım barası olarak belirlenerek 6 farklı çözüm yapılmıĢtır.
ġekil 3. IEEE 30 bara 6 generatörlü örnek sistemin tek hat diyagramı
Örnek sistemdeki termik üretim birimlerinin yakıt maliyeti fonksiyonlarına ait katsayılar ve
aktif güç üretim limitleri Tablo 1‘de, Ġletim hatlarının nominal eĢdeğer devrelerine ait pu seri
empedans ve paralel admitans değerleri Tablo 2‘de, yük baralarındaki aktif ve reaktif yük
değerleri Tablo 3‘de ve sistemdeki üretim birimlerine ait baĢlangıç reaktif güç üretim değerleri
Tablo 4‘te verilmiĢtir [Özyön 2009].
Tablo 1. Örnek sistemdeki termik üretim birimlerinin yakıt maliyeti fonksiyonlarına ait
katsayılar ve aktif güç üretim limitleri
Üretim birimlerinin bağlı olduğu bara no, (n)
Katsayılar ve
Üretim Limitleri
G1
G2
G5
G8
G11
G13
a
10
10
20
10
20
10
b
200
150
180
100
180
150
c
100
120
40
60
40
100
min
GT , n
(pu)
0,05
0,05
0,05
0,05
0,05
0,05
max
GT , n
(pu)
1,5
1,5
1,5
1,5
1,5
1,5
P
P
45
Tablo 2. Ġletim hatlarının nominal eĢdeğer devrelerine ait pu seri empedans ve paralel
admitans değerleri
Baradan
baraya
1-2
1-3
2-4
2-5
2-6
3-4
4-6
4-12
5-7
6-7
6-8
6-9
6-10
6-28
8-28
9-10
9-11
10-17
10-20
10-21
10-22
R (pu)
X (pu)
B (pu)
0,0192
0,0452
0,0570
0,0472
0,0581
0,0132
0,0119
0
0,0460
0,0267
0,0120
0,0000
0,0000
0,0169
0,0636
0,0000
0,0000
0,0324
0,0936
0,0348
0,0727
0,0575
0,1652
0,1737
0,1983
0,1763
0,0379
0,0414
0,256
0,1160
0,0820
0,0420
0,2080
0,5560
0,0599
0,2000
0,1100
0,2080
0,0845
0,2090
0,0749
0,1499
0,0528
0,0408
0,0368
0,0418
0,074
0,0084
0,009
0
0,0204
0,017
0,09
0
0
0,013
0,0428
0
0
0
0
0
0
Baradan
baraya
12-13
12-14
12-15
12-16
14-15
15-18
15-23
16-17
18-19
19-20
21-22
22-24
23-24
24-25
25-26
25-27
27-29
27-30
28-27
29-30
R (pu)
X (pu)
B (pu)
0,0000
0,1231
0,0662
0,0945
0,2210
0,1070
0,1000
0,0824
0,0639
0,0340
0,0116
0,1150
0,1320
0,1885
0,2544
0,1093
0,2198
0,3202
0,0000
0,2399
0,1400
0,2559
0,1304
0,1987
0,1997
0,2185
0,2020
0,1932
0,1292
0,0680
0,0236
0,1790
0,2700
0,3292
0,3800
0,2087
0,4153
0,6027
0,3960
0,4533
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
Tablo 3. Örnek sistemde aktif ve reaktif yük değerleri
Bara
no
2
3
4
5
7
8
10
12
16
14
15
P (pu)
Q (pu)
0,217
0,024
0,076
0,942
0,228
0,300
0,058
0,112
0,035
0,062
0,082
0,127
0,012
0,016
0,190
0,109
0,300
0,020
0,075
0,018
0,016
0,025
Bara
no
17
18
19
20
21
23
24
26
29
30
TOPLAM
P (pu)
Q (pu)
0,090
0,032
0,095
0,022
0,175
0,032
0,087
0,035
0,024
0,106
0,058
0,009
0,034
0,007
0,112
0,016
0,067
0,023
0,009
0,019
2,834
1,262
Tablo 4. Sistemdeki üretim birimlerine ait baĢlangıç reaktif güç üretim değerleri
Üretim birimlerini no, (n)
bas
GT ,n
Q
(pu)
G1
G2
G5
G8
G11
G13
0,200
0,200
0,200
0,200
0,200
0,200
Örnek sistemin Tablo 3‘teki yük talebi için DGA ile 6 farklı salınım barası için çözümleri
yapılmıĢtır. Yapılan çözümlerde sırasıyla G1, G2, G5, G8, G11 ve G13 generatörlerinin bağlı
olduğu baralar salınım barası olarak alınmıĢtır. DGA‘nın problemi çözüm aĢamasında, 1 nolu
baranın salınım barası seçilmesi durumunda, toplam yakıt maliyetinin iterasyon sayısına göre
46
değiĢimi ġekil 4‘de, toplam iletim hattı kaybının iterasyon sayısına göre değiĢimi ġekil 5‘te ve
üretim birimlerinin aktif güç çıkıĢlarının iterasyon sayısına göre değiĢimleri ġekil 6‘da
verilmiĢtir.
ġekil 4. Toplam yakıt maliyetinin iterasyon sayısına göre değiĢimi
ġekil 5. Aktif güç üretimlerinin iterasyon sayısına göre değiĢimleri
47
ġekil 6. Toplam iletim hattı kaybının iterasyon sayısına göre değiĢimleri
ġekil 4‘ten toplam yakıt maliyetinin 30. iterasyondan sonra minimum maliyet değerini
(606.747003 R/h) yakaladığı görülmektedir. ġekil 5‘te verilen generatör çıkıĢ güçlerinin 30.
iterasyona göre çok fazla değiĢim gösterdiği fakat daha sonra belli bir aralıkta oynadığı 70.
iterasyondan itibaren ise bütün üretim birimlerinin optimum değerlerini yakaladıkları
söylenebilir. ġekil 6‘dan görüldüğü gibi iletim hatlarındaki güç kaybının değiĢimi ise yaklaĢık
65. iterasyondan sonra sabitlenmiĢ ve 0.028561 pu değerine oturmuĢtur. Salınım barası olarak
diğer üretim birimlerinin bağlı olduğu baralar alındığında bu değiĢimlerin benzer Ģekillerde
değiĢtiği gözlenmiĢtir.
Farklı salınım barası seçimlerine göre yapılan çözümlerde elde edilen üretim birimlerinin çıkıĢ
güçleri, toplam yakıt maliyeti, iletim hattı kayıp miktarları ve çözüm süreleri Tablo 5‘te, salınım
barasına ait reaktif güç üretim değerleri ve sistemdeki bütün (30 bara) baralara ait gerilim
aralıkları ise Tablo 6‘da verilmiĢtir.
Tablo 5. Farklı salınım barası seçimlerine göre üretim birimlerinin çıkıĢ güçleri, toplam yakıt
maliyeti ve iletim hattı kayıp miktarları
Seçilen
Salınım
Barası
PGT,13
TYMF
(R/h)
Pkayıp
(pu)
Çözüm
Süresi
(sn)
PGT,1
PGT,2
PGT,5
PGT,8
PGT,11
1
0,112456
0,301704
0,599028
0,984155
0,512601
0,352616
606,747003
0,028561
6,395032
2
0,118211
0,294083
0,602851
0,984306
0,514015
0,352732
607,585362
0,032197
6,324116
5
0,176786
0,294874
0,533872
0,993278
0,527025
0,356270
611,277228
0,048105
6,375036
8
0,132132
0,287970
0,500993
1,015764
0,557691
0,363774
605,644792
0,024324
6,471260
11
0,128294
0,289924
0,506879
1,020018
0,550847
0,359806
605,029993
0,021768
6,492923
13
0,122605
0,290350
0,507043
1,018653
0,545457
0,370412
604,734447
0,020520
6,514309
Üretim birimlerinin çıkış güçleri, (pu)
Tablo 6. Salınım baralarının reaktif güç çözüm değerleri ve Sistemdeki tüm baraların gerilim
aralıkları
Seçilen salınım bara no, (n)
1
2
5
8
11
13
0,398558
0,831501
0,727174
0,762887
0,186467
0,267081
Vnmin (pu)
0,9513
0,9531
0,9512
0,9588
0,9526
0,9543
Vnmax (pu)
1,05
1,05
1,05
1,05
1,05
1,05
çözüm
GT , n
Q
(pu)
48
Tablo 5 incelendiğinde bütün generatör baraları salınım barası olarak seçildiğinde bütün
çözümlerde yakınsama sağlanmıĢtır. Ayrıca optimal güç akıĢı probleminde farklı salınım barası
seçimlerinin generatörler tarafından üretilen aktif güç üretimlerini etkilediğinden dolayı, bu
seçimin iletim hattı kayıpları ve toplam yakıt maliyeti üzerinde etkili olduğu görülmüĢtür.
Seçilen örnek sitemde sırasıyla seçilen salınım baralarından 13. barada hem minimum iletim
hattı kaybı hem de minimum toplam yakıt maliyeti elde edilmiĢtir. Algoritmanın çözüm
süresine bakıldığında ise ortalama 6,4 sn‘de çözüme ulaĢılmaktadır. Tablo 6‘da seçilen salınım
baraları tarafından üretilen reaktif güçlerin sistem kısıtlarını sağlamıĢ olmasının yanında,
sistemdeki bütün bara gerilimlerinin 0,95-1,05 pu aralığında olduğu gözlenmiĢtir. Salınım barası
seçimi yapılırken bu değerin yanısıra daha fazla hattın bir araya geldiği baralar tercihi
önemlidir. Bu nedenle bu sistemde bütün Ģartları sağlaması açısından sırasıyla 8, 1, 2 ve 5 nolu
baraların salınım barası olarak seçilmesi daha uygundur. En düĢük kayıp ve maliyeti
sağlamasına rağmen 11. ve 13. baralar sisteme sadece bir hat üzerinden bir diğer baraya bağlı
olmaları nedeniyle salınım barası olarak seçilmesi uygun olmadığı söylenebilir.
SONUÇLAR
ÇalıĢmada farklı salınım barası seçimlerinin generatörlerin aktif güç üretimleri, iletim hattı
kayıpları ve sistemin toplam yakıt maliyeti üzerinde etkileri incelenmiĢtir. Örnek sistem
üzerinde farklı salınım baraları için NR ile yük akıĢı, DGA ile yakıt maliyeti minimizasyonu
yapılarak iletim hatlarındaki kayıplar, reaktif güç üretimleri ve bara gerilimleri bulunmuĢtur.
ÇalıĢmada bütün çözümlerde güç akıĢında yakınsamalar sağlanmıĢtır. Farklı salınım barası
seçiminin optimal güç akıĢını etkilediği bulunan değerlerden gözlemlenmiĢtir. ÇalıĢmada bütün
çözümlerde tüm baraların gerilim genlikleri kabul edilebilir sınırlar arasında kalmıĢtır.
Sonraki çalıĢmalarda sistemdeki hat taĢıma kapasiteleri, yasak iĢletim bölgeleri yada valf
noktası etkileri gibi kısıtlarda probleme katılarak konu daha detaylı olarak incelenebilir.
REFERANSLAR
Abacı K., Yalçın M.A., Uyaroğlu Y. (2007), Farklı Salınım Barası Seçiminde Kademe
DeğiĢtirici Transformatörlerin Gerilim Kararlılığına Etkisi, II. Enerji Verimliliği ve
Kalitesi Sempozyumu (EVK2007), Sayfa 296-300, Kocaeli.
Abacı, K., Yalçın M.A., Uyaroğlu Y. (2005), Seri Kompanzasyonda Farklı Salınım Barası
Seçiminin Sürekli Hal Gerilim Kararlılığına Etkileri, I. Enerji Verimliliği ve Kalitesi
Sempozyumu (EVK2005), Sayfa 212-216, Kocaeli.
Abacı, K., Yalçın, M.A., Uyaroğlu, Y. (2004), Güç Sistemlerinde Farklı Salınım Barası
Seçiminin Gerilim Kararlılığı Açısından Ġncelenmesi, Elektrik-Elektronik-Bilgisayar
Mühendisliği Sempozyumu (ELECO2004), Sayfa 79-83, Bursa.
Abido, M.A., (2002), Optimal power flow using particle swarm optimization, International
Journal of Electrical Power & Energy Systems, 24, 563-571.
Abou A.A., Abido M.A., Spea S.R., Differential evolution algorithm for emission constrained
economic power dispatch problem, Electric Power Systems Research 80, s.1286-1292,
2010.
Ayan, K., Kılıç, U. (2011), Optimal Güç AkıĢı Probleminin Çözümü için GA, MA ve YAK
Algoritmalarının KarĢılaĢtırılması‖, 6th International Advanced Technologies
Symposium (IATS‘11), 16-18 May 2011, Electrical & Electronics Technologies Papers,
Vol.4, pp.13-18, Elazığ, TURKEY.
Cabadağ, R.I., Türkay, B.E., Tunç, A. (2011), Optimal Güç AkıĢı Çözümlerinde Lineer
Programlama ve Ġç nokta Algoritması Yöntemlerinin KarĢılaĢtırmalı Analizi, II. Elektrik
Tesisat
Ulusal
Kongresi,
24-27
Kasım
2011,
Ġzmir,
http://www.emo.org.tr/ekler/30e187258c46cf0_ek.pdf, (EriĢim tarihi :07.06.2016).
49
Dinh, L.L., Ngoc, D.V., Vasant, P. (2013), Artificial Bee Colony Algorithm for Solving
Optimal Power Flow Problem, The ScientificWorld Journal, 2013, 1-9.
Osman, M.S., Abo-Sinna, M.A., Mousa, A.A. (2004), A solution to the optimal power flow
using genetic algorithm, Applied Mathematics and Computation, 155, 391-405.
Özyön, S. (2009), Genetik algoritmanın bazı çevresel ekonomik güç dağıtım problemlerine
uygulanması, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, 136 s. (yayımlanmamıĢ).
Özyön, S., YaĢar, C., TemurtaĢ, H. (2011), Diferansiyel geliĢim algoritmasının valf nokta etkili
konveks olmayan ekonomik güç dağıtım problemlerine uygulanması, 6th International
Advanced Technologies Symposium (IATS‘11), 16-18 May 2011, Electrical &
Electronics Technologies Papers, Vol.4, pp.181-186, Elazığ, TURKEY.
Özyön, S., YaĢar, C., TemurtaĢ, H. (2011), Harmoni arama algoritmasının çevresel ekonomik
güç dağıtım problemlerine uygulanması, Çukurova Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık
Fakültesi Dergisi, Cilt.26, Sayı.2, pp.65-76.
Xuanhu, H., Wang, W., Jiuchun, J., Lijie, X. (2015), An Improved Artificial Bee Colony
Algorithm and Its Application to Multi-Objective Optimal Power Flow, Energies, 8,
2412-2437.
50
Türkiyede Akıllı ġebekeler Üzerine Bir Ġnceleme
Yılmaz YURCĠ *
Öğr. Gör. Bitlis Eren Üniversitesi, Türkiye
yilmazyurci@gmail.com
Özet
Küresel elektrik sektöründe rüzgar, güneĢ gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geleneksel
Ģebekeye dahil olmasıyla sistemin büyümesi, geniĢlemesi ve çeĢitlenmesi beklenmektedir.
Dolayısıyla enerji kaynaklarının çeĢitliliği, entegrasyon sorununu ortaya çıkaracaktır. GeliĢmiĢ
veya geliĢmekte olan ülkelerde artan güvenlik riskleri ve güç sistemlerinin güvenilirliği için
daha fazla kısıtlamaya maruz kalınması fosil yakıtlara bağımlılığı arttırmakta ve enerji
maliyetlerini yükseltmektedir. Akıllı ġebekeler (Aġ) bu sorunları çözmek için en önemli
dayanak noktası haline gelmiĢtir. Bu çalıĢmada çevresel, ekonomik ve enerji sektörlerinde Aġ
geliĢme etkileri tartıĢılmıĢtır. Ülkemiz de Aġ uygulamalarına geçiĢte karĢılaĢılan ana engeller
vurgulanmıĢ ve bunların giderilmesi için öneriler sunulmuĢtur. Pratik sınırlamalar dikkate
alınarak Aġ mimarisi, tasarımı ve özellikleri için olası bir çerçeve belirtilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Akıllı şebeke, mikro şebeke, akıllı sayaç
A RESEARCH ON SMART GRIDS IN TURKEY
Abstract
As the renewable energy resources such as wind, solar are included in the global electricity
industry, the system is expected to grow, expand and diversify. Thus, the diversity of energy
resources will reveal the problem of integration. The fact that more restriction is imposed for the
reliability of the security risks and power systems increased in developed and developing
countries increases dependence on fossil fuels and increases the energy costs. Smart Grids (SG)
has been an important premise to solve these problems. SG developing effects in environmental,
economical and energy sector have been discussed in this study. The main obstacles
encountered in the transition to the SG application in our country are emphasized and
suggestions to remove them have been offered. A possible frame was determined for SG
architecture, design and features by taking the practical limitations into account
Keywords: Smart grid, micro grid, smart meter
51
GĠRĠġ
Ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik 21. yüzyılın enerji senaryosunda en önemli
değiĢkenleri temsil eder. Enerji güvenilirliği, artan enerji talebi ve yükselen müĢteri beklentileri
nedeniyle çevreye salınan sera gazı her geçen gün artmaktadır. Sera gazı emisyon miktarlarını
azaltmak için ekonomik ömrünü doldurmuĢ yaĢlı geleneksel Ģebekenin üretim, iletim ve dağıtım
Ģebekesinin artan maliyet ve bakım masrafları nedeniyle yeniden yapılandırılarak Aġ dönüĢümü
hızlandırılmalıdır. Çünkü zaten sisteme lokal olarak dahil edilen bilgisayar, haberleĢme
teknolojileri, modüler otomasyon sistemleri vb. yeni nesil seçenekler ile Aġ‘ye geçiĢin ilk
adımları atılmıĢtır. Dünyada Aġ teknolojileri enerji krizlerini çözmek için son derece önemli
hale gelmiĢtir (Ipahchi ve Albuyeh, 2009:52). Sistem üzerinde meydana gelen arızalar güç
sisteminde belirsizliği artırmaktadır. Coğrafi koĢullar ve rasgele sistem bağlantıları nedeniyle
son zamanlarda birçok büyük enerji santrali dağlık, kırsal ve Ģebekeden uzak uç yerlerde
kurulmaktadır (Amin ve Wollenberg, 2005:34). Buna ek olarak, yük artıĢını talep eden endüstri
kuruluĢlarının sisteme plansız dahil olmasıyla, güç sistemi kararsızlığa sürüklenmektedir.
Ġstikrarsızlığı önlemek için, mevcut güç sistemlerine ivedi olarak güç aktarımı yapmak önem arz
etmektedir. Aġ 21. yüzyılda bu tür sorunların üstesinden gelmek için akılcı bir seçenektir.
Çünkü günümüzde enerji üretimi için kullanılan teknolojinin geleceği düĢük maliyetli yakıt
durumuna bağlıdır. GeliĢmekte olan ülkelerde Aġ uygulanması için enerji sektöründe
organizasyon eksikliği yaĢanmaktadır. Diğer geliĢmekte olan ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde
de Aġ yeni yeni keĢfediliyor. Özellikle özel sektörden, Aġ teknolojisinde küresel deneyime
sahip olan Ģirketler, Aġ hizmetlerinin yürütülmesi için ülkemiz pazarına katkıda bulunuyorlar.
Günümüzde Aġ sayesinde, enerji tasarrufu, emisyon azaltma, yeĢil enerji uygulaması,
sürdürülebilir kalkınma, müĢteri memnuniyeti, güvenli ve güvenilir akıllı güç sistemleri ilgi
odağı haline gelmiĢtir (Garrity, 2008:38). Bu tür yenilenebilir kaynaklar, talep yanıt, elektrik
depolama ve elektrikli taĢıtlar gibi çeĢitli kaynakların entegrasyonunu kolaylaĢtırmak için yine
Aġ‘ye ihtiyaç duyulmaktadır.
AKILLI ġEBEKELER
Modern güç sistemlerinde, elektrik Ģebekesi, birçok operatörle birlikte çeĢitli ağlar ve çoklu güç
üretim Ģirketlerinden oluĢur. Aġ güç sistemi ağ optimizasyonu ile ulusal elektrik dağıtım
sistemleri için kontrol, izleme, analiz yapma, iletiĢim ve koordinasyon gibi çeĢitli düzeylerde
kullanılırken aynı zamanda enerji tüketimini de azaltabilir. Aġ 21. yüzyıl gereksinimlerini
karĢılayan, tüm üretim ve depolama seçeneklerini içinde barındıran bir sistemdir. Aġ tüm ağ
kullanıcıları, özellikle yenilenebilir enerji kaynakları ya hiç ya da düĢük karbon emisyonları ile
verimliliği sağlar (McGranaghan vd., 2008:1). Aġ arz güvenliğini artıran dijital çağın
taleplerine tutarlı, esnek ve son derece güvenilir cevaplar verir (McDaniel ve McLaughlin,
2009:75). Bu da varlık kullanımını ve iĢletme verimliliğini optimize etmek için yeni ürünler,
hizmetler ve pazarların oluĢmasını sağlar. Bu Ģekilde güç dağıtım entegrasyonu ve yüksek
düzeyde fayda sağlanır. Aġ elektrikli araçlar, gerçek iĢ değerleri, uçtan uca enerji dağıtım
kontrolü ve daha güvenli bir altyapı sağlar (EIA, 2015:1). Günümüzde, enerji tasarrufu ve
emisyon azaltma, yeĢil enerji, sürdürülebilir kalkınma, güvenlik, kayıplarının azaltılması,
varlıkların optimal kullanımı Aġ‘nin en fazla tercih edilme sebeplerini oluĢturmaktadır. Farklı,
esnek, temiz, güvenli ve ekonomik Aġ uygulamasına ulaĢmak için güç, bilgi ve iĢ akıĢı arasında
entegrasyon yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır (NASPI, 2015; Cengiz, 2013:206). Aġ‘de
yapılabilecekler;
•
Kesinti anında algılama yaparak ekiplerin yönlendirilmesinin sağlanması,
•
Eskiyen malzemelerin yaĢlanmasını algılayarak ilgili teçhizatın değiĢiminin yapılması,
•
Donanım nedeniyle ortaya çıkabilecek arızaları algılayarak engelleme (kusurlu
malzeme),
•
Tüketicilerle iletiĢim kurarak gereksiz cihazların pik-puant yük saatlerinde devre dıĢı
bırakılması
Ģeklinde sıralanabilir. Ayrıca Tablo 1‘de geleneksel Ģebeke ile akıllı Ģebeke arasında
karĢılaĢtırma yapılmıĢtır.
52
Tablo 1.Geleneksel Ģebeke ile akıllı Ģebeke karĢılaĢtırması
Geleneksel ġebeke
Akıllı ġebeke
Elektomekanik cihazlar
Dijital cihazlar
Çok sınırlı veya tek yönlü iletiĢim
Ġki yönlü karĢılıklı iletiĢim
Sınırlı Ģeffaf olmayan operasyon
Ekrandan izlenebilen noktasal operasyon
Güç akıĢı üzerinde sınırlı denetim
Yaygın otomasyon ve kontrol
Manuel bakım
Otomatik kendi kendini iyileĢtirme
Kurumsal bazda bilgi entegrasyonu,
koordineli çalıĢma
Karar destek sistemleri, akıllı güvenirlilik
mekanizmaları
Dinamik tarife
Bireysel çalıĢma
KiĢisel insiyatif
Sınırlı fiyat tarifeleri
AKILLI ġEBEKELERĠN KÜRESEL BAZDA DEĞĠġĠMĠ
•
2000-2005 Telegestore Projesiyle Ġtalyada 27 milyon adet sayaç uzaktan okunabilen
akıllı sayaçlar ile değiĢtirilmiĢtir.
•
2009‘da Teksasta 200.000 adet akıllı sayaç, akıllı termostat ve sensörler Ģebekeye
yerleĢtirilmiĢ ve yaklaĢık 1.000.000 tüketiciye akıllı Ģebeke ulaĢmıĢtır.
•
Kanada kamu elektrik Ģirketi olan Hydro One uzaktan okumalı sayaç projesiyle 2010
yılında sonunda yaklaĢık 1.3 milyon tüketiciye hizmet vermiĢtir.
•
ABD‘nin Sacramento bölgesinde 2009 yılı Haziran ayında 600.000 evsel ve ticari
tüketiciye akıllı sayaç takılmıĢtır.
•
AB, 2006 yılında Avrupa Birliği Akıllı ġebekeler Teknoloji Platformunu oluĢturmuĢtur.
Bu platform Avrupa‘nın gelecekteki Ģebeke yapısı için vizyonunu ve bu vizyona ulaĢmak için
gerekli stratejiyi belirlemiĢtir (MNCES, 2015; Cengiz, 2013:206).
Fransa ve Ġngiltere gibi ülkelerin yatırımlarının düĢük kalmasının nedeninin ise bu ülkelerin
enerji altyapılarının çok daha geliĢmiĢ olmasından kaynaklanmaktadır (Cengiz ve Rüstemli,
2014:76). Avrupa‘nın güneĢ enerjisini güneyden, dalga enerjisini batıdan ve rüzgâr enerjisini
kuzeyden getirecek akıllı Ģebekesini nasıl kuracağını ifade eden ―European Technology
Platform (ETP) Smart Grids‖ raporu bulunmaktadır. Almanya ―DENA-I ve II‖ projesiyle
2010‘da %12.5, 2020 yılında %30 olacağı planlanmıĢtır. Asıl amaç ömrünü dolduran
santrallerin yerine belli bir oranda yenilenebilir enerji kullanabilmek olmuĢtur (EPRI, 2009).
Malta akıllı Ģebeke ülkesi olarak da bilinir kendi toplumunu enerji tüketim için bilinçlendirerek
daha az enerji tüketen tüketicilerini ödüllendirmiĢtir.
Hollanda Amsterdam 2020 yılına kadar %20 oranında YEK kullanarak enerji maliyetlerinde
düĢüĢ ve sera gazı salınımını azaltmayı planlamaktadır.
Asya kıtasında ise Hindistan dünyadaki en büyük iletim ve dağıtım kayıplarına sahip
durumdadır. Hindistan Enerji Bakanlığına göre bazı yörelerde %26 iken daha uzak kırsal
alanlarda %62 civarındadır. Bu kayıplar, kaçaklar ile birlikte ortalama %50 kadardır. Bu
nedenle Hindistan 2008 yılı itibariyle Aġ çalıĢmalarına baĢlamıĢtır. Yine Asya kıtasında Çin‘de
yeni üretimler ve yeni hatlar çok hızlı oluĢturulmaktadır. Dolayısıyla akıllı ve geliĢime müsait
bir Ģebekeye en fazla ihtiyacı olan ülkelerden biri konumundadır. Çin‘de akıllı Ģebeke
çalıĢmaları 2007 yılındaki MIT (Massachusetts Institute of Technology) forumundan sonra
baĢlatılmıĢtır.
Rusya‘da ise Ġsveç‘te telekomünikasyon araçlarının baĢlıca üreticisi olan Ericson Ģirketi
Rusya‘nın ‖Skolkovo‖ invasyon kentinde Akıllı elektrik Ģebekelerinin geliĢtirilmesine iliĢkin
sorunların çözümü için çalıĢacak bilim araĢtırma merkezini 2012‘de kurmuĢtur. Yine Güney
Kore hükümetinin karbon salınımı azaltma hedefinin bir parçası olarak 2012-2017 yılları
arasında akıllı Ģebeke yatırımları için 1.8 milyar dolar yatırım öngörülmüĢtür (Red Paper, 2014).
53
AKILLI ġEBEKELERĠN ENTEGRASYON SÜRECĠ
Türkiyede büyüme beklentileri karĢılamak için enerji sektörünün geliĢimini hızlandırmak
gerekir. Ülkemiz kömür kaynakları açısından zengin kaynaklara sahip olmakla birlikte, güneĢ,
rüzgar, hidroelektrik, jeotermal ve biyoenerji gibi yenilenebilir enerji kaynakları açısından
yüksek bir potansiyele sahiptir. Dünyada gelecekteki ekonomik büyümenin sağlanması için
gerekli enerji, çevre dostu kaynaklardan elde edilen enerjinin varlığına bağlıdır (Cengiz,
2014:149). Ülkemiz elektrik Ģebekesi dünya sıralamalarında geliĢen ülkeler içinde en son
sıralardadır. Termik ve hidroelektrik potansiyeller ülkemizin birçok bölgesinde halen mevcuttur.
Rüzgar, ve güneĢ santralleri ile ilgili çalıĢmalar hızla devam etmektedir. Yine güneĢ enerjisine
yönelik yenilenebilir enerji entegrasyonuyla ilgili her ülkenin kendine ait çalıĢmalarının ve
raporlarının bulunmasının yanında, Türkiye‘nin de dahil olduğu ―Ġnsanoğlunun 1 yılda tükettiği
enerjiyi çöller, 6 saat içerisinde üretebilmektedir‘‘ sloganıyla ortaya çıkan Almanya merkezli
DESERTEC olarak bilinen projede yer alması bu çalıĢmalar kapsamında değerlendirilebilir
(Cengiz, 2014:149).
Türkiye‘nin batısında büyük bir rüzgar potansiyeli bulunmakta ve kullanılmaktadır. Ancak
ülkemizin doğusundaki güneĢ ve özellikle rüzgar potansiyeli ile ilgili yeterli araĢtırma
yapılmadığı için bu tür yenilenebilir enerji kaynaklarından birkaç kiĢisel giriĢim dıĢında
faydalanılmamaktadır. Ülkemizde enerji sektöründe daha iyi bir sistem ve altyapı kurmanın en
akılcı yolu Aġ uygulamasına geçiĢtir. Ülkemizde geleneksel Ģebeke altyapısının yetersiz
olmasının baĢlıca nedenleri ġekil 1‘de gösterilmiĢtir.
Reaktif güç
destek ve
düzenleme
hizmetlerinin
eksikliği
Ölçüm, verimlilik
ve tahsilatın az
olması
Kayıp, kaçak
oranlarının
yüksekliği
Kötü planlanan
dağıtım
Ģebekeleri
Sistem
bileĢenlerinin
taĢıyabileceği
yükten daha
fazla yüklenmesi
ġebekenin
yaĢlanmaya
bağlı ekonomik
ömrünü
doldurmuĢ
olması
ġekil 1. Geleneksel elektrik Ģebeke altyapısının yetersiz olma nedenleri
SONUÇ
•
Türkiye gibi geliĢen ülkelerde enerji sektöründe teknolojik geliĢmiĢlik veya kapasite
artırımının Aġ ile yapılmasıyla sistem kararlılığı ve güvenirliliğe katkı sağlaması
beklenmektedir.
•
Aġ için yapılacak geçiĢte Türkiye ucuz ve verimli insan kaynaklarıyla iĢ gücü açısından
büyük bir avantaja sahiptir.
•
GeliĢmiĢ AC Ġletim-Dağıtım Sistemi cihazları, iletiĢim ve bilgi teknolojileri yardımıyla,
hassas ayar ve akıllı sayaç kullanarak, iletim-dağıtım hattı kayıpları ve kaçak tüketimler tespit
edilerek tasarruf yapılabileceği öngörülmektedir.
54
•
Türkiye güç sisteminin karasızlığı ve güvenilirlik sorunu sistemin iletiĢim ve
koordinasyonun yüksek seviyede tutulmasıyla analiz, kontrol ve izleme sisteminin geliĢtirilmesi
ile aĢılabilecektir.
•
Smart Grid teknolojisinin tüketici dostu ve hat kayıplarını azaltır olması dıĢında enerji
sektörünün güvenilirliğini, arz kalitesini ve enerji verimliliğini artırması hedeflerine ulaĢmanın
daha kolay olacağı bilinmektedir.
•
Her ülkeye ait farklı Ģebeke yapısı olduğundan, Aġ ve yenilenebilir enerji kaynakları
entegrasyonunda detaylı sistem analizleri yapılmalıdır. Çünkü ABD, Çin veya daha farklı
geliĢmiĢ herhangi bir ülkenin Ģebeke yapısı ülkemizin Ģebeke yapısına benzemeyeceğinden
sistem entegrasyonu tak çalıĢtır mantığı ile sağlanamayacaktır. Bu nedenle Aġ‘yi oluĢturan her
mikro Ģebeke sisteme özgü detaylı sistem analizinin bölgesel ve daha sonrada ulusal olarak
tasarlanması Ģarttır.
REFERANSLAR
Amin S. M., Wollenberg B.F. (2005). ‗‘Toward a smart grid: power delivery for the 21st century‘‘, IEEE
Power Energy Mag. 3(5):34-41
Cengiz M.S. (2014). ‗‘Evaluation of Smart Grids and Turkey‘‘, Global Advanced Research Journal Of
Engineering, Technology and Innovation 3(7):149-153.
Cengiz M.S. (2013). ‗‘Smart Meter and Cost Experiment", Przeglad Elektrotechniczny, 89(11):206-209.
EPRI, (2009).‘‘Intelligrid‘‘, http://intelligrid.epri.com/, 01.04.2015.
EIA, (2015). ‗‘Electricity‘‘, http://www.eia.doe.gov/cneaf/electricity/, 05.04.2015
Garrity T.F. (2008). ‗‘Getting smart‘‘, IEEE Power Energy Mag. 6(2):38-45.
Ipakchi A., Albuyeh F. (2009). ‗‘Grid of the future‘‘, IEEE Power Energy Mag. 7(2):52-62.
MCDANIEL P., MCLAUGHLIN S., (2009). ‗‘Security and privacy challenges in the smart grid‘‘, IEEE
J. Security Privacy 7(3):75-77.
Mcgranaghan M., Vondollen D., Myrda P., Gunther E. (2008). ‗‘Utility experience with Developing a
smart grid roadmap‘‘ IEEE Power Eng. Soc. Gen. 1(1):1-5.
MNCES, (2015). ‗‘Energy Sources‘‘, http://mnes.nic.in, 02.04.2015.
NASPI, (2015). ‗‘Naspi‘‘, http://www.naspi.org/, 04.04.2015.
RED
PAPER
(2013),
―An
overview
of
the
Desertec
Concept‖,
http://www.desertec.org/fileadmin/downloads/desertec-foundation_redpaper_3rdedition_english.pdf, 06.04.2015.
55
Ti-6Al-4V’ nin Frezelenmesinde Kesme Parametrelerinin, TitreĢim,
Akustik Emisyon ve Kuvvet Sinyallerine Etkisi
Ġ. Burcu TOPRAK*
Öğr.Gör.Dr. Akdeniz Üniversitesi, Türkiye
ibmutlu@akdeniz.edu.tr
M.Fatih ÇAĞLAR
Yrd.Doç.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi,
Türkiye
fatihcaglar@sdu.edu.tr
Oğuz ÇOLAK
Doç.Dr.. Anadolu Üniversitesi, Türkiye
oguzcolak@anadolu.edu.tr
Mustafa BAYHAN
Prof.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye
mbayhan@mmf.sdu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada, Ti-6Al-4V süper alaĢımının yüksek basınçlı soğutma koĢulları altında
frezelenmesi sensörlerle izlenmiĢtir. Taguchi L16 ortogonal dizisi kullanılarak gerçekleĢtirilen
deney tasarımında; kesme hızı, ilerleme oranı, soğutma sıvısı basınç değeri dört farklı seviyede
tanımlanmıĢtır. SPSS 19 programı aracılığıyla; titreĢim, akustik emisyon ve kuvvet sinyallerinin
kesme parametreleriyle korelasyonu tespit edilmiĢ, iliĢki grafikleri çizdirilmiĢtir. Bu iĢlemi
yapabilmek için, frezeleme süresince sensörlerden alınan sinyallerin RMS değerleri
kullanılmıĢtır. Sonuçlar literatürle paralellik göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Ti-6Al-4V, Kesme Parametreleri, Titreşim, Akustik Emisyon, Kuvvet.
The Impacts Of Cutting Parameters in Milling Of Ti-6Al-4V on
Vibration, Acoustic Emission And Force Signals
Abstract
In this study, the milling of Ti-6Al-4V super alloy was observed by sensors, under highpressure cooling conditions. In the experiment which was executed by using Taguchi L16
orthogonal series; cutting speed, feed rate and cooling liquid pressure was defined in four
different levels. By using SPSS 19 software; the correlation between vibration, acoustic
emission, force signals and cutting parameters was identified and the relation between these
were graphed. In order to do this, RMS values of signals obtained by sensors during the milling
were used. The results are parallel with the literature.
Key words: Ti-6Al-4V, CuttingParameters, Vibration, Acoustic Emission, Force.
GĠRĠġ
Ġmalat sektöründe; iĢleme maliyetinin düĢürülmesi ve ürün kalitesinde devamlılığın sağlanması
için, takım durumunun sürekli takibi gerekir. Kesme iĢleminde ideal bir otomasyon sisteminden
beklenen, iĢlem hatalarını fark ettiği zaman bunları düzeltmesidir. Klasik imalat iĢlemlerinde bu
görevler operatörler, zeki imalat sistemlerinde ise tekli/çoklu sensörler ve gelen sinyal bilgilerini
yorumlayarak karar verebilen yapılar tarafından yerine getirilir. Zeki imalat sistemlerinde
baĢarı; izleme sensörleri tarafından üretilen bilginin kalitesine ve karar vermek için kullanılan
tekniklere bağlıdır (Sağlam, 2000).
56
Literatürde, ölçülebilen değiĢkenler (kesme kuvvetleri, titreĢim gibi) ile ölçülemeyen
parametreler (takım aĢınması, yüzey pürüzlülüğü gibi) arasında bağlantı kuran tahmin
modellerinin geliĢtirildiği çalıĢmalarla karĢılaĢılmaktadır. (Al-Habaibeh ve Gindy, 2000; Fu ve
Hope, 2008; Kaya, 2009; AkkuĢ ve Asiltürk, 2012; Nourı vd., 2015). Ayrıca takım aĢınması ve
yüzey pürüzlülüğünün tespitinde kesme parametrelerine bağlı modellerinde kullanıldığı
görülmektedir. (Ezugwu vd., 2005; Davim vd., 2008; Gupta, 2010; TaĢdemir, 2011; Özlü vd.,
2014).
Bu çalıĢmada, aĢınmaya ve yüzey pürüzlülüğüne etki eden kesme parametrelerinin; titreĢim,
akustik emisyon (AE) ve kuvvet sinyallerine etkisi incelenmiĢtir.
MATERYAL VE METOT
Bu çalıĢmada, 100x130x50 mm boyutlarında Ti-6Al-4V iĢ parçası, Hartford VMC 1020 CNC
Freze tezgâhında iĢlenmiĢtir. Malzemenin iĢlenmesinde, takım- iĢ parçası arasında oluĢan
yüksek sıcaklığı azaltmak, titanyumun kesici takıma yapıĢmasını engellemek için Blaser
Swisslube firmasına ait su ile karıĢabilen yarı sentetik B-Cool 9665 metal kesme sıvısı
kullanılmıĢtır. Deneylerde, Seco F40M ((Ti, Al) N-TiN) kaplamalı 218.20-0.80ER-ME04 uç ve
bu uca uygun Seco R218.20-2016.0-14.070 kopya frezeleme takımı kullanılmıĢtır. Kopyalama
freze takımı, takım tutucuya Seco Easy Shrink 15 makinası ile bağlanmıĢtır. Kesme kuvvet
sinyallerinin ölçülmesinde Kistler firmasına ait 9257-B dinamometre, freze tezgâhının tablasına
sabit bir Ģekilde bağlanmıĢ, soğutma sıvısından etkilenmemesi için silikon ile kaplanarak
üzerine iĢ parçası montajı yapılmıĢtır. Kesme kuvveti sinyallerinin, sinyal düzenleyiciden
geçtikten sonra, bilgisayara aktarılmasında, National Instruments firmasına ait DAQ 6062E tipi
veri toplama kartı ve Kistler firmasına ait 5070 A tipi sinyal yükseltici kullanılmıĢtır. Üç eksen
için kesme kuvveti sinyalleri ölçülmüĢtür. Yazılım olarak Cut-Pro programından
yararlanılmıĢtır. 3 eksende alınan kuvvet sinyallerinin Hızlı Fourier DönüĢümleri (HFD)
alınarak yapılan incelemelerde; x eksenindeki kuvvet sinyali (Fx) için elde edilen frekansların,
titreĢim sinyalinin HFD‘sinde elde edilen frekanslarla aynı olduğu görülmüĢtür. Bu nedenle,
deneylerde üç eksende kuvvet sinyali ölçülmesine rağmen analizlerde esas kesme kuvveti
olduğundan x doğrultusundaki kuvvet sinyali kullanılmıĢtır. TitreĢim sensörü olarak, PCB
piezotronics 353B31, akustik emisyon sensörü olaraksa Kistler Piezotron Coupler Type
5125 (8152B121/SN1197259) kullanılmıĢtır.
Ti-6Al-4V süper alaĢımının yüksek basınçlı soğutma Ģartlarında frezelenmesinde, radyal ve
eksenel kesme derinliği sırasıyla 10 mm ve 2 mm olarak sabit tutulmuĢtur (Arokiadass vd.,
2011). Kesme parametreleri ve seviyeleri tablo 1 deki gibi alınmıĢtır.
Tablo 1: Kesme parametreleri ve seviyeleri
Parametreler
1.Seviye 2.Seviye 3.Seviye
Kesme hızı(Vc[m/dk])
50
70
90
Ġlerleme oranı( f [mm/diĢ])
0.05
0.1
0.15
Basınç (P [bar])
6
100
200
4.Seviye
110
0.2
300
Bu çalıĢmada, deney sayısını azaltarak zaman ve maliyet açısından tasarruf sağlamak için,
Taguchi L16 ortogonal dizisi kullanılarak deney tasarımı gerçekleĢtirilmiĢtir.
SPSS 19 programı aracılığıyla, titreĢim, akustik emisyon, Fx kesme kuvveti sinyallerinin kesme
parametreleriyle korelasyonu tespit edilmiĢ, iliĢki grafikleri çizdirilmiĢtir.
DENEYSEL SONUÇLAR
TitreĢim, akustik emisyon, Fx kuvvet sinyallerinin kesme parametreleri ile iliĢki grafiklerini
çizdirebilmek, korelasyon oranlarını hesaplayabilmek için, sensörlerden kaydedilen sinyallerin
RMS değerleri hesaplanmıĢ, tablo 2 de verilmiĢtir.
57
Tablo 2: Her deney için sensörlerden kaydedilen sinyallerin RMS değerleri (son satırdaki
veriler doğrulama deneyine aittir.)
Vc
P
f
TitreĢim
Fx
AE
50 200 0,15 124,4372 322,8152 2,7941
50 300 0,2 143,4124 361,5304 3,0476
50
6
0,05 56,0539 188,9308 1,1988
50 100 0,1
70
6
83,5151 249,0402 1,6451
0,1 112,1660 263,5142 2,0464
70 100 0,05 94,8567 180,7621 2,1110
70 200 0,2 167,6409 392,3525 3,0788
70 300 0,15 157,1637 320,1931 3,2354
90 300 0,1 162,0686 266,5324 3,3434
90 200 0,05 120,1283 183,9243 2,6241
90
6
0,15 175,5325 335,4426 3,1285
90 100 0,2 153,0204 518,9591 2,3510
110 200 0,1 162,5977 252,2920 3,1473
110 300 0,05 133,7261 177,4368 2,9836
110
6
0,2 235,9151 373,2371 3,9907
110 100 0,15 204,9605 314,9388 3,7981
90 300 0,05 130,1019 170,5363 3,0468
ġekil 1‘ de titreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği ve tablo 3‘ de titreĢim,
ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki korelasyonu gösteren tablo verilmiĢtir.
ġekil 1: TitreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği
58
Tablo 3: TitreĢim, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢkiler
Ġlerleme oranı Kesme hızı
TitreĢim
r 0,646
0,670
p 0,005
0,003
r -0,033
Ġlerleme oranı
p 0,899
Uygulanan korelasyon analizi sonucunda titreĢim-kesme hızı ve titreĢim-ilerleme oranı arasında
anlamlı doğrusal iliĢkiler tespit edilmiĢtir. Buna göre; titreĢim ile kesme hızı arasında %67
oranında, pozitif yönlü, orta güçte doğrusal iliĢki, titreĢim ilerleme oranı arasında %64,6
oranında, pozitif yönlü, orta güçte bir iliĢki bulunmaktadır (p<0,05).
ġekil 2‘ de akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği ve tablo 4‘ de
akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki korelasyonu gösteren tablo verilmiĢtir.
ġekil 2. Akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢki grafiği
Tablo 4: Akustik emisyon, ilerleme oranı ve kesme hızı arasındaki iliĢkiler
Akustik emisyon r
p
r
Ġlerleme oranı
p
Ġlerleme oranı
0,461
0,062
-
Kesme hızı
0,644
0,005
-0,033
0,899
Akustik emisyon ile kesme hızı arasında %64,4 oranında, pozitif yönlü, orta güçte doğrusal
iliĢki bulunmaktadır (p<0,05).
ġekil 3‘ de Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki iliĢki grafiği ve tablo 5‘ de Fx
kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki korelasyonu gösteren tablo verilmiĢtir.
59
ġekil 3: Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki iliĢki grafiği
Tablo 5: Fx kuvveti, ilerleme oranı ve basınç arasındaki iliĢkiler
Ġlerleme oranı Basınç
Fx kuvveti
r 0,940
-0,161
p 0,000
0,537
r -0,096
Ġlerleme oranı
p 0,713
Korelasyon analizi sonucunda Fx ve ilerleme oranı arasında %94 oranında, pozitif yönlü,
yüksek güçte bir iliĢki bulunmaktadır (p<0,05).
SONUÇ
Sensörlerden kesme süresince alınan sinyallerin RMS değerleri hesaplanarak, titreĢim, akustik
emisyon, iĢ mili titreĢimi, Fx kuvvet sinyallerinin kesme parametreleri ile aralarındaki
korelasyon tespit edilmiĢtir. Buna göre; titreĢim ile kesme hızı arasında %67 oranında, titreĢim
ile ilerleme oranı arasında %64,6 oranında, akustik emisyon ile kesme hızı arasında %64,4
oranında pozitif yönlü, orta güçte iliĢki bulunmaktadır. Fx ile ilerleme oranı arasında %94
oranında pozitif yönlü, yüksek güçte iliĢki tespit edilmiĢtir. Sonuçların literatüre paralel olduğu
gözlenmiĢtir (Sağlam, 2001; AkkuĢ, 2010, Asiltürk vd., 2012, Özlü, 2014, Yılmaz vd., 2014).
TEġEKKÜR
Bu araĢtırmanın yapılmasındaki desteklerinden dolayı, Süleyman Demirel Üniversitesi Bilimsel
AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimine (2215-D-10), Süleyman Demirel Üniversitesi CAD/CAM
AraĢtırma ve Uygulama Merkezi çalıĢanlarına, çalıĢmanın sunulmasındaki destekleri için Akdeniz
Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon birimine teĢekkür ederiz.
60
REFERANSLAR
AkkuĢ, H., ve Asiltürk, Ġ., (2012). Tornalamada Yüzey Pürüzlülüğü ve Takım AĢınmasının Akustik
Emisyon ve TitreĢim Sensörleriyle Ġzlenmesi. International Iron & Steel Symposium, 02-04 April,
Karabük, 497-503.
AkkuĢ, H., (2010). Tornalama ĠĢlemlerinde Yüzey Pürüzlülüğünün Ġstatistiksel ve Yapay Zeka
Yöntemleriyle Tahmin Edilmesi. Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 125s,
Konya.
Al-Habaibeh, A., ve Gindy, N., (2000). A New Approach For Systematic Design of Condition
Monitoring Systems For Milling Processes. Journal of Materials Processing Technology, 107(1-3), 243251.
Arokiadass, R., Palaniradja, K., ve Alagumoorthi, N., (2011). Surface Roughness Prediction Model in
End Milling of Al/SiCp MMC by Carbide Tools. International Journal of Engineering, Science and
Technology, 3(6), 78-87.
Asiltürk, Ġ., AkkuĢ, H., ve Demirci, M.T., (2012).Regresyonla TitreĢim,akustik emisyon ve Kesme
Parametrelerine Bağlı Yüzey Pürüzlülüğünün Modellenmesi.TMMOB MMO Mühendis ve Makine
Dergisi, cilt 53, sayı 632, s.55-62.
Davim, J.P., Gaitonde, V.N., ve Karnik, S.R., (2008). Investigations Into the Effect of Cutting Conditions
on Surface Roughness in Turning of Free Machining Steel by ANN Models. Journal of Materials
Processing Technology, 205(1-3), 16-23.
Ezugwu, E.O., Fadare, D.A., Bonney, J., Da Silva, R.B., ve Sales, W.F., (2005). Modelling the
Correlation Between and Process Parameters in High-Speed Machining Cutting of Inconel 718 Alloy
Using an Artificial Neural Network. International Journal of Machine Tools & Manufacture, 45, 13751385.
Fu, P., ve Hope, A.D., (2008). Intelligent Cutting Tool Condition Monitoring Based on a Hybrid Pattern
Recognition Architecture. Proceedings of the Seventh International Conference on Machine Learning and
Cybernetics, 12-15 July, Kunming, 78-83.
Gupta, A.K., (2010). Predictive Modelling of Turning Operations Using Response Surface Methodology,
Artificial Neural Networks and Support Vector Regression. International Journal of Production Research,
48(3), 763-778.
Kaya, B., (2009). Sensör ve Karar Entegresyonu Ġle Frezeleme ĠĢlemleri için Çevrimiçi Bir Takım Durum
Gözlem Sisteminin GeliĢtirilmesi. Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 133s,
Kocaeli.
Nouri, M., Fussell, B.K., Ziniti B.L., ve Linder,E., (2015). Real-Time Tool Wear Monitoring in Milling
using a cutting Condition Independent Method. International Journal of Machine Tools and Manufacture.
89, 1-13.
Özlü, B., Demir, H., Nas, E., (2014). CNC Tornalama ĠĢleminde Yüzey Pürüzlülüğü ve Kesme
Kuvvetllerine Etki Eden Parametrelerin Matematiksel Olarak Modellenmesi. Journal of Advanced
Technology Sciences Vol.3, No.2, 75-86.
Sağlam, H., (2000). Frezelemede Yapay Sinir Ağları Kullanarak, Çok-Elemanlı Kuvvet Ölçümlerine
Dayalı Takım Durumu Ġzleme, Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 171s, Konya.
Sağlam, H., (2001). Frezelemede Kesme Parametreleri Ġle Kesme Kuvvetlerinin DeğiĢimi ve Bunların
Takım AĢınması ve Yüzey Pürüzlülüğü Üzerindeki Etkilerinin Deneysel Ġncelenmesi. Selçuk-Teknik
Online Dergisi/ISSN 1302-6178, Vol 1, No.3.
TaĢdemir, ġ., (2011). Yüzey Pürüzlülüğünün Yapay Sinir Ağı ve Regresyon Modelleri Ġle Belirlenmesi
ve KarĢılaĢtırılması. Selçuk Üniversitesi Journal of Technical-Online, 10(3), 215-226.
Yılmaz , V., Dilipak, H., Sarıkaya, M., Yılmaz.,C.Y., Özdemir, M., (2014). Frezeleme ĠĢlemlerinde
Kesme Kuvveti, TitreĢim ve Yüzey Pürüzlülüğü Sonuçlarının Modellenmesi. Erciyes University Journal
of Institute of Science and Technology, 30(4), 220-226.
61
Türkiye Kamu Ortak Veri Merkezi için Optimum Lokasyon Önerisi
Ömer GÜLTEKĠN
Teknik Uzman Bilgi Tek. ve Ġle. Kur. Türkiye
omer.gultekin@btk.gov.tr
Bekir MUMYAKMAZ *
Doç. Dr. Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
bekir.mumyakmaz@dpu.edu.tr
Özet
BiliĢim sektöründe yaĢanan geliĢmeler, veri kullanımının büyük boyutlara ulaĢmasını
beraberinde getirmiĢtir. Bu verilerin; eriĢimi, güvenliği, depolanması, iletimi ve yönetimi yeni
nesil çevreci veri merkezleri kurulumunu gerektirmektedir. Çevreci veri merkezlerinde en
önemli konu ise enerji verimliliğidir. Dolayısıyla, her bir kamu kurumunun ihtiyacını gidermek
için ayrı ayrı veri merkezi kurmak yerine ortak bir veri merkezi kurma fikri giderek dünyada
yaygınlaĢmaktadır.
Bu çalıĢmada, Türkiye‘nin olası kamu ortak veri merkezi için optimum lokasyon önerisi
sunulmaktadır. ÇalıĢmada ele alınan parametreler doğal ve çevresel etkiler; enerji temini,
iletiĢim altyapısı, iklim koĢulları ve ulaĢım kolaylığıdır. Yer seçim faktörleri dikkate alınarak
potansiyel aday iller olarak EskiĢehir, Kayseri ve Konya incelemeye alınmıĢtır. Kamu ortak veri
merkezi için en uygun il olarak EskiĢehir‘in öne çıktığı gözlemlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Yeni nesil veri merkezi, Enerji verimliliği, Optimum Lokasyon
OPTIMAL LOCATION RECOMMENDATION FOR TURKISH
PUBLIC COMMON DATA CENTER
Abstract
The developments in the IT industry, has brought to reach the large size of data usage. The
accessibility, security, storage, communications, and management of this large data require the
installation of a new generation of environmentally friendly data centers. The most important
topic in green data centers is energy efficiency. Thus, the idea of building a common data center
instead of separate data center to address the needs of each public institution is becoming
increasingly common around the world.
In this study, the optimal location for Turkey's prospective public common data center is
offered. The parameters, that are considered for the optimal location determination, have been
chosen as natural and environmental effects; energy supply, communication infrastructure,
climatic conditions and ease of transportation in the study. Eskisehir, Kayseri and Konya
provinces have been included in the study as potential candidate cities according to the site
selection criteria. Eskisehir province has been observed as the most suitable location for public
common data center.
Keywords: Green Data Center, Energy Efficiency, Optimal Location
62
GİRİŞ
Günümüz dünyasında, bilgi teknolojilerinde yaĢanan geliĢmelerin etkisi ile biliĢim
uygulamalarının hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmesi, veri üretiminin ve kullanımının
çok büyük oranlara ulaĢması sonucunu doğurmuĢtur. Buna bağlı olarak güçlü ve güvenilir
altyapılara sahip veri merkezlerine duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır. Özellikle son birkaç
yıldır ülkemizde ve dünyada internet kullanım oranı hızlı bir Ģekilde artıĢ göstermektedir. Bu
artıĢ doğrultusunda; E-Devlet uygulamaları yaygınlaĢmıĢ, firmalar e-ticaret uygulamalarını
arttırmıĢ ve buna paralel olarak internet ortamında yapılan alıĢveriĢ artmıĢtır. Yeni geliĢen
sosyal medya olgusu ile beraber çok büyük hacim kaplayan veriler internet ortamında yoğun
olarak paylaĢılmaya baĢlanmıĢtır. Son olarak da akıllı telefonların kullanılmaya baĢlanması ve
yaygınlaĢması beraberinde çok daha yoğun ve hızlı bir veri paylaĢımı getirmiĢtir.
Yeni nesil veri merkezi altyapılarında; birleĢtirme, iĢletim kolaylığı ve standardizasyon,
esneklik, kaynak kullanımının artırılması, az enerji tüketimi, sahip olma maliyetleri ve
harcamaların düĢürülmesi konuları belirleyici unsurlar olarak yer almaktadır. Ayrıca, enerji
tasarrufu sağlanması ve çevre dostu bir yapı oluĢturulmasını amaçlayan ve son yıllarda giderek
yaygınlaĢan ―yeĢil‖ veri merkezi yaklaĢımı da benimsenmektedir. Yeni nesil bir veri merkezi
tasarımında olabilecek bütün altyapı bileĢenleri teker teker ele alınarak; her biri için güncel
çözümler sunulup verimli kamu ortak veri merkezi için en uygun olan uygulama ve lokasyon
çözümlerine ulaĢılması hedeflenmektedir.
VERĠ MERKEZLERĠ
Veri merkezleri kısaca; dijital bilgiyi iĢleme, depolama ve iletme için kullanılan çok sayıdaki
BiliĢim Teknolojileri (BT) donanımını bünyesinde barındıran bilgi iĢlem altyapı tesisleri olarak
tanımlanabilir (Arthur Tatnall, 2012). Yeni nesil veri merkezi ise maksimum enerji verimliliği
ve minimum çevresel etki ile çalıĢabilir bir tesistir. Bu tesis mekanik, elektrik ve BT
donanımlarını (sunucular, bellek, ağ vb.) barındırır. Yeni nesil veri merkezleri öncelikle veri
merkezi iĢletiminde oluĢan çok fazla enerji maliyetlerinin azaltılmasına odaklanır. Diğer bir
deyiĢle, yeni nesil bir veri merkezinde BT altyapısında çalıĢma giderlerini önemli ölçüde
azaltma önemlidir. Genel olarak yeni nesil ve geleneksel veri merkezlerinin ayrımı ve
karĢılaĢtırılması aĢağıda Tablo 1. de görülmektedir (Bullock, 2009).
Tablo Hata! Belgede belirtilen stilde metne rastlanmadı.: Yeni nesil ile geleneksel veri
merkezlerinin karĢılaĢtırılması
Geleneksel veri merkezi
Yeni nesil veri merkezi
Güvenilirlik odaklı
Enerji verimliliği odaklı
Ofis içerisinde kurulu
ÖzelleĢmiĢ alanlarda kurulu
N veya maksimum N+1 yedekli
1 – 2 kW/kabin güç yoğunlukları
2N veya 2(N+1) yedekli
10 kW/kabin ve üzeri güç yoğunlukları
Enerji Kullanım Etkinliği 2,0 ve üzeri
Enerji Kullanım Etkinliği 1,2 ve altı
Sahipli tesisler
Ortak yerleĢimli (co-location) tesisler
Tekli enerji beslemesi
Yedekli enerji beslemesi
ġebeke enerjisi kullanımı
Yenilenebilir enerji kullanımı
Standart BT çözümleri
YeĢil BT çözümleri
DüĢük BT sıcaklığı
Yüksek BT sıcaklığı
Gazlı Soğutma
Serbest soğutma (free cooling)
AC ve klasik kesintisiz güç kaynağı
kullanımı
DC ve modüler kesintisiz güç kaynağı
kullanımı
63
2.1 Yeni Nesil Veri Merkezi Çerçevesi ve Gereklilikler
Veri merkezlerinin sorunsuz ve baĢarılı bir Ģekilde performans göstermesinde Ģu iki faktörün
katkısı büyüktür: güvenilir enerji ve güvenilir soğutma. Güvenilir enerji konusu on yıllardır
önde gelen bir kaygı kaynağı olmuĢ ve enerji kalitesinin, mevcudiyetinin ve güvenilirliğinin
geliĢtirilmesine odaklanılmıĢtır. BT donanımı bir veri merkezinin elektrik tüketiminin ve ısı
oluĢumunun temel unsurudur. Dolayısıyla da güvenilir bir soğutma yine öncelikler arasında yer
alır.
Yüksek kalitede eriĢim, hazır kullanım ve yüksek esneklik özelliklerine sahip BT günümüzde
iĢletmelerin büyük çoğunluğunun can damarıdır. Hayati öneme sahip veri merkezlerinin
iĢlevlerinde meydana gelebilecek herhangi bir kesinti veya kayıp iĢletmenin çalıĢmasını ciddi
bir Ģekilde aksatacaktır. ‗Bulut biliĢim‘ kavramı gibi yeni kavramlar veri merkezleri için çok Ģey
vaat etmesine rağmen, iĢletmelerin birçoğu kendi veri merkezleri ve buna bağlı olarak donanım
ile ağ altyapısını iĢletmeye devam edeceklerdir. Bundan dolayı tasarım ve boyutlandırma veri
merkezleri için sırasıyla birinci ve ikinci derecede öneme sahiptirler (Harrison, 2012, s.2).
GeniĢ çerçevede yeni nesil bir veri merkezinin Harrison‘dan (2012) uyarlanan kuĢbakıĢı
görünümü ġekil 1‘de gösterilmektedir.
Kaynak: Harrison, 2012
ġekil 1: Yeni nesil veri merkezi çerçevesi
Veri merkezi tasarımında, daha fazla ve daha aktif verinin depolanması ve yedeklenmesi
gereksinimleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı sektörlerde uzun süreli düzenlemelere
iliĢkin uyumluluğu sağlamaya ve artan arĢiv verilerini depolamaya çok daha fazla ihtiyaç
bulunmaktadır. BT donanımlarının iki ile beĢ yıl arasında standart bir kullanım ömrü
bulunmaktadır. BT donanımlarının içinde bulunduğu bina ve mühendislik tesisleri için çok daha
uzun bir kullanım ömrü beklenmektedir. Bu tesislerin kullanım ömrünü uzatmak için, gelecekte
artacak enerji yoğunluğunu ve farklı BT yapılandırmalarını tasarımda göz önünde bulundurmak
gerekir (Harrison vd., 2012, s.4).
64
YENĠ NESĠL VERĠ MERKEZĠ LOKASYON SEÇĠMĠ VE ÇEVRE KOġULLARI
Lokasyon seçimi süreci veri merkezi ile iliĢkili riskleri azaltmak için çok önemli bir adımdır. En
yüksek düzeyde kullanılabilirlik için inĢa edilmiĢ ancak yanlıĢ yerde konumlandırılmıĢ birçok
veri merkezi bulunmaktadır. Kötü yer seçiminin bir tesisin genel kullanılabilirliği üzerinde
önemli bir etkisi olabilir. Eğer dünyanın en iyi veri merkezi inĢa edilip; her türlü yedekler
sağlanıp, enerji verimliliği için bütün gereksinimler yerine getirilse, % 100 kullanılabilirlik
seviyesinde olsa ve her Ģey yapılabilecek en mükemmel Ģekilde tasarlansa, ancak kötü bir yer
seçimi yapılsa bunların hepsi boĢa gidebilir. Binayı alıp yerinden hareket ettirmek mümkün
olmaz. Eğer konum yanlıĢ ise, her Ģeyin üzeri kötüye boyanmıĢ gibidir. Veri merkezi
performansının, iĢletme maliyetinin ve risk düzeyinin temel bileĢeni konumdur.
Lokasyon seçiminde dikkate alınması gereken baĢlıca faktörler aĢağıda sıralanmıĢtır: (DCDA,
2012, s.120-126)
Doğal veya çevresel riskler
Fiziksel riskler
Hizmet boyutlandırılması
Gelecekteki büyüme
Mevcut ve gelecekteki komĢular
Telekomünikasyon Endüstrisi Birliği (TIA) 942 ve Uluslararası ĠnĢa Endüstrisi DanıĢma
Servisi (BICSI) 002 Yer Seçim Kriterleri
Doğal riskler; hava olayları, sel basması, fırtına, depremler, volkanlar, vb. gibi faktörleri içerir.
Fiziksel riskler; binayı tehdit eden uçak, gökten düĢen Ģeyler, patlamalar, dumanlar, ya da veri
merkezi eriĢimini kısıtlayan durumları içerir. Hizmet boyutlandırması; elektrik – su ve doğalgaz
hizmetleri kapsamındaki kamu hizmetleri, ya da haberleĢme hizmetlerine eriĢim gibi hizmetleri
içerir. Gelecekteki büyüme; eğer gerekirse daha sonra veri merkezini geniĢletmek için
bırakılması gereken boĢ alanları içerir. TIA 942 ve ANSI/BICSI 002 yer seçim kriterleri; veri
merkezi konumu için bir yakınlık modeline göre ayrıntılı tehditleri içerir. Belirli tehditlere karĢı
olmak üzere veri merkezi konumu için minimum mesafeler ortaya konmuĢtur (DCDA, 2012,
s.120-126).
Tamamen yeni bir veri merkezi binası inĢası yapılacak ise tesisin geniĢleme durumu göz önüne
alınması gerekir. Burada geniĢleme kapasitesi, bitiĢik mülkiyet kullanımı, yardımcı geniĢletme
kapasitesi, kaynakların kullanılabilirliği ve gelecekteki geliĢimlerin olası etkilerinin hepsi
düĢünülerek hareket edilmesi gerekmektedir. Bir veri merkezi inĢa edildiğinde, tesis türüne
uygun boĢ bir alan veri merkezinin istenilen kısımda büyüme yeteneğini geliĢtirir. ġekil 2 de
ABD'nin Kuzeydoğu Pasifik kırsalında yer alan birçok firmanın veri merkezlerinin bir arada
bulunduğu Quincy veri merkezi çiftliği görülmektedir (COLO&CLOUD, 2013). ġekilde
görüldüğü üzere uluslararası Ģirketlere ait veri merkezleri, tesislerini geniĢleme durumu
düĢünülerek müsait yerlerde inĢa etmiĢlerdir. Böylece veri merkezine ilave bir tesis yapılmak
istense, hiç zorlanmadan mevcut tesisin devamı olarak inĢa edilebilecektir (ANSI/BICSI, 2014).
65
Kaynak: COLO&CLOUD,2013
ġekil 2: Quincy veri merkezi çiftliği
Quincy veri merkezi çiftliğinin seçim kriterleri Tablo 2‘de sıralanmaktadır: (COLO & CLOUD,
2013)
Tablo Hata! Belgede belirtilen stilde metne rastlanmadı.: Quincy veri merkezi çiftliğinin seçim
kriterleri
Seçim Kriteri
Quincy veri merkezi çiftliğinin özelliği
Yenilenebilir Enerji
Çevresinde 2.000 MW gücünde yenilenebilir enerji
Kaynağı
kaynaklarının varlığı
Enerji Maliyeti
Enerji maliyetlerinin kW/h baĢına yaklaĢık 0,025 $ değerinde
olması (USA Ort. 0,1$)
Enerji Temini
Enerji iletim hatlarının kesiĢim noktasında bulunması
ĠletiĢim Sürekliliği
Yüksek kapasitede fiber bağlantıların yedekli olması (Zayo,
Level3, Verizon ve Frontier)
Enerji Sürekliliği
Yıllık enerji kesintilerinin toplam 3 saatin altında
gerçekleĢmesi
Uygun Lokasyon
Washington gibi merkezi lokasyona yaklaĢık 110 km
yakınlıkta olması
ĠĢletme Maliyeti
2010 yılında Washington Eyalet tarafından onaylanan vergi
muafiyeti
Ġklim KoĢulları
Veri merkezleri için uygun iklim koĢullarına sahip olması (910 ay 20°C ve altı sıcaklık)
Hava Kalitesi
Serbest soğutma için uygun hava kalitesine sahip olması
Hava Kirliliği
Tesislerin çevrelerinde hava kirliliğinin olmaması
Gelecekteki Büyüme
Veri merkezlerinin geniĢlemesine müsait geniĢ alanları varlığı
Doğal Riskler
Doğal felaket riskinin düĢük olması
UlaĢım Kolaylığı
Otoban ve Hızlı trenler ile 30 dakikada Washington‘a ulaĢım
Kaynakların kullanılabilirliği daha ayrıntılı olarak kaynak bazında aĢağıda yer almaktadır:
Enerji Temini:
Tesislerde mevcut Ģebeke gücü değerlendirirken dikkat edilmesi gereken durumlar:
Enerji temin edilen Ģebekenin güvenilirliği
7/24 Ģebeke mevcudiyetinin sağlanması
Ayrı (Yedek) Ģebeke beslemesi
ġebeke gücünün geniĢletilebilmesi
Enerji kaynağı kullanımı (Fosil, Nükleer, Yenilenebilir)
Enerji maliyetinin hesaplanması
Ayrı Ģebekelerin veri merkezine 20 m aralıkla girmesi
66
Su Temini:
Veri merkezleri için ikinci kritik kaynak sudur. Enerji gibi yedekli ve tesise çeĢitli yollardan
gelmesi istenir. Bir yolda meydana gelecek arıza durumunda diğer bir yoldan suyun tesise
getirilmesi sağlanır. Birçok veri merkezi yedek su kaynağı olarak kuyu sularını, güvenli bir
Ģekilde eriĢilen nehir veya göl sularını kullanır. Veri merkezlerinde su soğutma için kullanılır.
Soğuk suya bol eriĢimin olduğu yerlerde çok yenilikçi çözümler sunulmuĢtur. Kanada‘nın
Toronto Ģehrinin çoğu yerinde soğutma suyu olarak Ontario Gölünün derin suları
kullanılmaktadır.
ĠletiĢim Temini:
Veri merkezleri için üçüncü kritik kaynak iletiĢimdir. Bir veri merkezi iletiĢim alt yapısında
geniĢ bant geniĢliği için çok miktarda fibere ve taĢıyıcılara ihtiyaç vardır. Özellikle bu veri
merkezi ortak yerleĢim veya çok sayıda kiracı barındırma tesisleri ise bu ihtiyaç daha da
artacaktır. Diğer teminler gibi eriĢim, yedeklilik ve geniĢleme imkânlarının bulunması arzu
edilir. ĠletiĢimde hizmetleri değiĢik Ģekilde yönlendirme ve tesis giriĢini farklı noktalardan
sağlamak önemlidir. Bu önem; yol çalıĢması ve çevre düzenlemesi gibi çok sık karĢılaĢılan
durumlarda iletiĢim hatlarının çok kolay kopabilmesinden kaynaklanmaktadır.
Kaliteli Hava Temini:
Önemli bir kaynak olarak hava taraflı soğutma ile ilgili tasarrufların ortaya çıkması ile beraber
hava kalitesi önemli bir konu haline gelmiĢtir. Hava taraflı soğutma, verimliliğe yardımcı olmak
için serbest olarak kullanılır. Ayrıca kaliteli hava temininde; havanın nem oranları, hava kirliliği
ve asit yağmurları gibi konuları da düĢünerek hareket etmek gerekmektedir.
Coğrafi Etkiler:
Bir veri merkezi tasarımında fizibilite çalıĢmalarında ele alınması gereken diğer bir konu ise
coğrafi etkilerdir. Coğrafi Ģartları düĢünürken 100 yıllık meteorolojik değerler incelenmeli ve
yaĢanmıĢ deprem, sel ve kasırga gibi olaylar detaylı ele alınmalıdır. Coğrafi etkileri birkaç ana
baĢlıkta değerlendirmek gerekir. Bunlar aĢağıda sıralanmıĢtır:
Sismik hareketler (Deprem bölgeleri, Tsunami alanları, Volkanik oluĢum alanları)
Sel bölgeleri (Kıyı kenarları, Nehir yatakları, Barajlar, Göl kenarları, Kanallar, Su kemerleri, Su
depoları, Kanalizasyon kanalları)
Hava hareketleri (Rüzgârlar, Kasırgalar, Fırtınalar, YağıĢlar, Yıldırımlar)
KAMU ORTAK VERĠ MERKEZĠ OPTĠMUM LOKASYON ÖNERĠSĠ
Kamu ortak veri merkezi konusu her geçen gün daha yoğun bir Ģekilde ülkelerin gündemine
girmektedir. Devletler bu konu ile ilgili radikal kararlar almaktadırlar. Kamu ortak veri
merkezlerinde iĢ ihtiyaçlarını desteklemek için gerekli yedeklilik seviyesini belirlemek gerekir.
Aksi takdirde planlanmamıĢ kesintilerde yaĢanacak kayıplar beklenenin çok üzerinde olabilir.
Kesinti sonucu ortaya çıkabilecek kayıplar yüksek seviyeli kullanılabilirlik ile iliĢkili ek
maliyetlerle dengeli olmalıdır. Düzenleyici kurumlar tarafından gerekli raporlar istenip,
yaptırımlar uygulanabilir. Kamu ortak veri merkezi tasarımı yapılmadan önce oluĢabilecek tüm
riskler tahmin edilebilir ve ölçülebilir olmalıdır. Daha sağlam veri merkezi tesisleri inĢasındaki
masraflar, daha sonra tesisin düzgün bir Ģekilde çalıĢması ile fazlası ile çıkarılabileceği
görülecektir.
Ülkemiz için yeni olan kamu veri merkezi konusu son yıllarda biliĢim ve internet altyapısı
olarak geliĢmiĢ ülkelerin gündeminde olmuĢtur. Öncelikle dünya çapında kurumlar (kamu,
finans, teknoloji vb. sektörler) küçük ve orta ölçekli veri merkezlerini kapatıp biliĢim
sistemlerini büyük veri merkezlerine taĢımak ile iĢe baĢladılar. Bu taĢınma; fiziksel barındırma
(kabin kiralama, kafes içi alan kiralama vs.), sunucu kiralama, iĢletim sistemi kiralama,
uygulama kiralama gibi pek çok Ģekilde gerçekleĢtirilmektedir.
Türkiye‘de kamu kurumları genelde E-Devlet uygulamalarına ayak uydurmak veya kendi
uygulamalarını geliĢtirmek için veri merkezi altyapılarında iyileĢtirme yoluna gitmektedirler.
Ġdari ihtiyaçlar, tasarruf imkânı, siber güvenlik ve enerji verimliliği gereksinimleri
doğrultusunda, halen her kurumun kendisinin iĢletmekte olduğu veri merkezi altyapılarının tek
67
bir çatı altında birleĢtirilerek Türkiye kamu ortak veri merkezinin kurulması önem arz
etmektedir.
Türkiye‘de kurulacak bir Kamu Ortak Veri Merkezi‘nin nereye konuĢlanmasının uygun olacağı
konusunda önerilerde bulunabilmek amacıyla bu çalıĢmada önemli görülen kriterler: iletim
hatları yoğunluğu; fiber haberleĢme hatları yoğunluğu, yenilenebilir enerji kaynakları sayısı ve
potansiyeli, iklim koĢulları, ulaĢım kolaylığı ve çeĢitliliği, kalifiye eleman temini, depremsellik
ve sel vb. afet durumları dikkate alınmıĢtır. Her bir kriter için puanlar belirlenmiĢ ve bu puanlar
dahilinde potansiyel üç il (EskiĢehir; Kayseri ve Konya) için elde edilen toplam puanlar Tablo
3‘te verilmiĢtir.
Sırasıyla incelenecek olursa, iletim hatları açısından Türkiye Enterkonnekte Sistem Haritası
(TEĠAġ, 2008) ve Türkiye Elektrifikasyon ġeması ayrıntılı olarak incelendiğinde EskiĢehir‘in
iletim hatlarının kesiĢtiği bir lokasyonda yer aldığı görülmektedir (TEĠAġ, 2008). Özellikle
EskiĢehir‘in çok yakın bir konumda bulunan Gökçekaya merkezinde üç farklı 380 kV iletim
hattının, EskiĢehir-2 merkezinde ise beĢ farklı 154 kV iletim hattının kesiĢtiği görülmektedir.
EskiĢehir‘i sırasıyla Kayseri ve Konya izlemektedir. Farklı üretim kaynaklarından gelen iletim
hatlarının EskiĢehir‘de kesiĢmesi enerji beslemesinin yedekliliği ve sürekliliği açısından önemli
bir avantaj olarak değerlendirilmektedir.
Türkiye Telekomünikasyon Omurga Fiber Ağı Haritası (Türk Telekom, 2015) incelendiğinde
benzer Ģekilde enterkonnekte sistemde olduğu gibi, fiber ağ haritasında da farklı üç taraftan
gelen iletiĢim hatlarının EskiĢehir ‗de kesiĢtiği görülmektedir. Burada Konya, dört düğüm
noktası ile EskiĢehir‘den daha avantajlı, Kayseri ise üç düğüm noktası ile EskiĢehir ile aynı
pozisyondadır. Kamu ortak veri merkezi için iletiĢim altyapısı hayati önem arz ettiğinden bu
durumun iletiĢim sürekliliği ve kalitesi açısından çok önemli avantajlar sağlayacağı açıktır.
Ayrıca Türkiye Elektrik Üretim Haritası (Gültekin, 2015) incelendiğinde EskiĢehir ve
çevresinde hidroelektrik, termik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yoğunluğu da
görülmektedir. EskiĢehir‘i sırasıyla Kayseri ve Konya izlemektedir. Yenilenebilir enerji kaynağı
olarak, özellikle EskiĢehir ve çevresinde yoğun bir Ģekilde bulunan Jeotermal kaynaklar
kullanılabilir. Bölgedeki jeotermal kaynakların enerji potansiyelleri yüksek seviyededir. Öte
yandan güneĢ enerjisi potansiyeli, iklim koĢulları ve güneĢlenme bakımından birlikte
değerlendirildiğinde Konya ve EskiĢehir avantajlı durumdadır.
Tablo 3: Kamu Ortak Veri Merkezi uygun lokasyon puanlama kriterleri ve potansiyel üç il için
puanlar
EskiĢehir
EskiĢehir Kayseri Kayseri Konya Konya
Kriter
Birim Puanı
(Birim)
(Toplam) (Birim) (Toplam) (Birim) (Toplam)
10
380 kV=> 2
5
10
5
2
4
Ġletim
Hatları
154 kV=> 1
9
9
7
7
10
10
Fiber
Düğüm => 4
3
12
3
12
4
16
Hatlar
Yenilenebilir
Y.E.K => 2
4
8
3
6
2
4
Enerji Kayn.
Ġklim
Ort. < 20 ˚C/Ay
4
8
4
8
3
6
KoĢulları
=> 2
Ankara => 5
1
5
1
5
1
5
UlaĢım
Ġstanbul => 4
1
4
0
0
0
0
Kolaylığı
Ġzmir,vb. => 1 1
1
0
0
1
1
Üniversite=>1 2
2
2
2
2
2
Kalifiye
Sanayi=>1
3
3
3
3
3
3
Eleman
Teknik El.=>1 3
3
3
3
3
3
Deprem
Derece ArtıĢ => 3 1
3
2
6
3
9
Sel, Afet
Görece Azlık=>1 9
9
7
7
5
5
TOPLAMLAR
77
69
68
68
AltmıĢ yılı kapsayan EskiĢehir ili ortalama aylık sıcaklık değerleri (MGM, 2015) ayrıntılı olarak
incelendiğinde, EskiĢehir‘de yılın yaklaĢık dokuz on ayı ortalama sıcaklık değerinin 20 °C‘nin
altında olduğu görülmektedir. Ayrıca yılın sadece üç ayında 25 °C‘nin üzerinde ortalama en
yüksek sıcaklık değerlerinin ölçüldüğü görülmektedir. EskiĢehir ili Isıtma ve Soğutma Gün
dereceleri incelendiğinde nerede ise yılın 300 gününden fazla sıcaklık değerinin 22 °C‘nin
altında olduğu görülmektedir. Bu değerler Kayseri için yaklaĢık aynı, Konya için ise daha
yüksek seviyelerdedir. Özellikle kamu ortak veri merkezi enerji verimliliği açısından hayati
önem taĢıyan soğutmada kullanılan serbest soğutma sistemleri açısından değerlendirildiğinde
EskiĢehir‘in çok uygun bir lokasyon olduğu değerlendirilmektedir.
Türkiye Demiryolları güzergâhları (Gültekin, 2015) incelendiğinde son yıllarda ulaĢım kolaylığı
getiren yüksek hızlı tren hatlarının EskiĢehir‘de kesiĢtiği görülmektedir. Bu hatlar vasıtasıyla
Türkiye‘nin dört büyük ili Ġstanbul, Ankara, Ġzmir ve Bursa‘dan EskiĢehir‘e çok hızlı bir Ģekilde
ulaĢım sağlanmaktadır. Ayrıca kamu ortak veri merkezinin gelecekteki büyümesi
düĢünüldüğünde EskiĢehir ve çevresinde düz geniĢ alanlar bulunmaktadır. Son olarak kalifiye
eleman temininde gerek illerde bulunan üniversiteler ve sanayi gerekse illerin geliĢmiĢlik
düzeyleri kapsamında her üç il de aynı düzeydedir.
Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası (AFAD, 1996) ve Türkiye Afet Olaylarının Dağılımı
(AFAD, 2008) ayrıntılı olarak incelendiğinde EskiĢehir‘in büyük bir doğal risk faktörü
taĢımadığı görülmektedir. Kamu ortak veri merkezi için büyük bir risk teĢkil eden sel olayları
EskiĢehir ve çevresinde hiç görülmemektedir. EskiĢehir‘i sırasıyla Kayseri ve Konya
izlemektedir.
Belki de EskiĢehir lokasyonu için akla takılan tek soru iĢareti deprem riskidir. Türkiye Deprem
Bölgeleri Haritasında EskiĢehir çevresinin ikinci ve üçüncü derecede deprem bölgesinde olduğu
görülmektedir. Bu konuda Konya‘nın çok daha avantajlı olduğu görülmektedir. Kayseri‘nin de
üçüncü derecede deprem bölgesinde olduğu görülmektedir. Günümüzde geliĢen depreme
dayanıklı teknolojiler ve dünya uygulamaları düĢünüldüğünde bu risk faktörünün
azaltılabileceği değerlendirilmektedir.
SONUÇ
Bu çalıĢmada, Türkiye‘nin olası Kamu Ortak Veri Merkezi için optimum lokasyon önerisi
sunulmaktadır. ÇalıĢmada ele alınan parametreler doğal ve çevresel etkiler; enerji temini,
iletiĢim altyapısı, iklim koĢulları ve ulaĢım kolaylığıdır. Yer seçim faktörleri dikkate alınarak
potansiyel aday iller olarak EskiĢehir, Kayseri ve Konya incelemeye alınmıĢtır. Kamu ortak veri
merkezi için en uygun il olarak EskiĢehir‘in öne çıktığı gözlemlenmiĢtir.
Kamuya ait tüm verilerin ortak bir merkezde toplanması risklerin de tek bir noktada toplanması
sonucunu doğuracağından, kurulması planlanan veri merkezi sadece bir lokasyonda değil birden
fazla lokasyonda konumlandırılmalıdır. Aynı lokasyonda yer alacak kurumlar risk faktörleri göz
önünde bulundurularak belirlenmelidir. Kurulması planlanan kamu ortak veri merkezi
lokasyonunun tespitinde özellikle Amerika‘nın kuzey doğusunda Quincy veri merkezi çiftliği
kurulurken dikkate alınan seçim kriterleri bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak dikkate alınan yer seçim faktörleri ile tespit edilen potansiyel lokasyonlardan
EskiĢehir, Kayseri ve Konya illeri arasında; kurulacak kamu ortak veri merkezi için uygun
lokasyon olarak EskiĢehir‘in öne çıktığı görülmektedir. Kayseri ve Konya illeri ise eĢit
potansiyelde olarak değerlendirilebilir.
TEġEKKÜR
Bu çalıĢma, Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu için hazırlanan ―Yeni nesil veri merkezi
altyapısında güncel yaklaĢımlar ıĢığında kamu ortak veri merkezi için öneriler‖ isimli uzmanlık
tezinden derlenerek hazırlanmıĢtır. Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu‘na desteklerinden
dolayı teĢekkür ederiz.
69
REFERANSLAR
ANSI/BICSI 002, (2014), Approved American National Standard, Subcommittee, Data Center
Design and Implementation Best Practices, Bicsi Publications, Florida
Arthur Tatnall, Reflections on the History of Computing: Preserving Memories and Sharing
Stories, Springer Publishing Company, Incorporated, 2012
Michael Bullock, (2009), Data center definition and solutions,
http://www.cio.com/article/2425545/data-center/data-center-definition-andsolutions.html#green, (Accessed 31/05/2016)
Colo&Cloud, (2013), Quincy Data Centers, Colo and Cloud,
http://www.coloandcloud.com/editorial/quincy-wa-big-data-centers-leverage-abundantinexpensive-renewable-energy/, (Accessed 31/05/2016)
DCDA, (2012), Data Center Design Awareness, Laban John, DCP Professional Development,
Ġstanbul
Harrison Jim, (2012), Data Centers: An Introduction to Concepts and Design, CIBSE, London
TEĠAġ, (2008),
http://www.teias.gov.tr/eBulten/makaleler/2008/t%C3%BCrkiye%20elektrik%20sistemi.pdf,
(Accessed 31/05/2016)
Türk Telekom, (2015), http://www.turktelekomint.com/network-map/ (Accessed 31/05/2016)
Gültekin, Ö., (2015), Yeni nesil veri merkezi altyapısında güncel yaklaĢımlar ıĢığında kamu
ortak veri merkezi için öneriler, Teknik uzmanlık tezi, Nisan 2015.
AFAD, (1996), http://www.deprem.gov.tr/tr/kategori/deprem-bolgeleri-haritasi-28841,
(Accessed 31/05/2016)
AFAD, (2008), Türkiye‘de afetlerin mekânsal ve istatiksel dağılımı, Afet bilgileri envanteri.
70
Kaya ġev Duraylılığının AraĢtırılmasında FEM-SSR Yönteminin
Kullanılması
Ayberk KAYA*
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Türkiye
ayberk.kaya@erdogan.edu.tr
Özet
Karadeniz Sahil Yolu‘nun DevgeriĢ (Samsun) Mahallesi kesimindeki kaya Ģevi, süreksizlik
kontrollü bir yenilmeye maruz kalma riski altındadır. Bu kaya Ģevinin kuzeybatı sınırından
itibaren açılmıĢ taĢocağından malzeme alımı neticesinde Ģev içine doğru eğimli olan J2 nolu
(245/80) eklem seti boyunca açılmalar meydana gelmiĢtir. Kaya Ģevinde gözlenen bu
duraysızlık problemlerinin oluĢum mekanizmasını araĢtırmak için FEM-SSR yönteminden
yararlanılmıĢtır. Yapılan çalıĢmalar arazi, laboratuvar ve duraylılık analiz çalıĢmaları olmak
üzere üç aĢamada yürütülmüĢtür. Arazi çalıĢmaları sonucunda kaya Ģevinin Eosen yaĢlı
Tekkeköy Formasyonu‘na ait tüflerin içinde açıldığı belirlenmiĢtir. Kaya kütlesinin üç adet
eksem seti içerdiği ve eklemlerin yakın aralıklı, açık, yüksek devamlı, dalgalı-pürüzlü, orta
derecede bozunmuĢ, yüzeyinin kuru ve çok ince kil sıvaması ile doğulu olduğu saptanmıĢtır.
Laboratuvar deneyleri yapılarak tüflere ait fiziko-mekanik ve elastik özellikler belirlenmiĢtir.
FEM-SSR tabanlı Phase2 programı kullanılarak duraylılık analizleri yapılmıĢtır. En kötü
koĢullardaki duraylılık durumu araĢtırılırken eklemlerin suyla dolu olduğu varsayılmıĢ ve
sismik yükler dikkate alınmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda J2 nolu eklemler boyunca
devrilme olasılığının olduğu ve en kötü koĢullar için güvenlik sayısının (FOS) 0.96, mevcut
koĢullar için ise 1.23 olduğu belirlenmiĢtir. Bu değerler, duraylılık için kabul edilen 1.3 FOS
değerinden küçüktür. Kaya Ģevi, bulonlarla desteklendiğinde veya yatıklaĢtırıldığında
duraysızlık sorunu ortadan kalkmaktadır.
Kazı aĢamasında veya sonrasında duraysızlık sorunlarıyla karĢılaĢmamak için Ģevlerin
duraylılığı, tasarım aĢamasında uygun analiz yöntemleriyle araĢtırılmalıdır. Kaya Ģevlerinin
duraylılığının araĢtırılmasında ve güvenilir Ģev tasarımının yapılmasında hem kaya kütlesinin
hem de süreksizliklerin özelliklerini dikkate alan sayısal analiz yöntemlerini kullanmak daha
gerçekçi sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kaya şevi, Devrilme, Şev duraylılığı, Sonlu elemanlar yöntemi, Destek
tasarımı
The Use of the FEM-SSR Method in Evaluation of Rock Slope Stability
Abstract
The rock slope is located in the DevgeriĢ (Samsun) district of Black Sea coast highway, and is
exposed to discontinuity controlled failures. As a result of the quarry operation at the northwest
side of studied rock slope, cracks occurred along the direction of J2 (245/80) joint set.
Therefore, the FEM-SSR based numerical analyses were carried out in order to investigate the
occurrence mechanism of this failure. The engineering geological studies were conducted in
three stages as field investigation, laboratory studies and stability analyses. It was determined
that the rock slope was excavated in tuffs of the Eocene aged Tekkeköy Formation. It was also
concluded that the rock mass have three major joint sets described as open, closely spaced with
high persistence, rough-undulating, dry, moderately weathered and filled with thin clay staining.
Laboratory studies were carried out in order to determine the physico-mechanical and elastic
properties of tuffs. The finite element (FEM-SSR) based computer software Phase2 was used in
the numerical analyses. In stability analyses for worst rock conditions, it was assumed that the
joints are filled with water and seismic load is available. According to stability analyses results,
toppling failure is possible along the J2 joint set and safety factor (FOS) values for worst and
current conditions were determined to be 0.96 and 1.23, respectively. These values are smaller
71
than the acceptable FOS value of 1.3. Consequently, after bolting or slope flattening, the rock
slope becomes stable.
In order to avoid the stability problems during and after the excavation stages, the stability of
rock slopes should be investigated by appropriate methods in designing stage. Therefore, using
the numerical analysis methods that consider properties of the rock masses and discontinuities
in stability investigations and safe slope design, allow to obtain the more realistic results.
Keywords: Rock slope, Toppling, Slope stability, Finite element method, Support design
GĠRĠġ
Türkiye‘de kütle hareketlerinin en çok gözlendiği bölge Doğu Karadeniz Bölgesi‘dir. Bölgenin
topoğrafik ve jeolojik yapısı, yağıĢların bol olması ve buna bağlı olarak kayaçların ayrıĢması,
potansiyel heyelan alanlarını oluĢturmaktadır. Son yıllarda hızlı nüfus artıĢına bağlı olarak bu
alanlarda yeni yerleĢim yerleri için büyük hacimli kazıların yapılması veya plansız açık ocak
iĢletmeciliği, pek çok kütle hareketini tetiklemektedir. Meydana gelen bu duraysızlıklar, hem
ekonomik kayıplara hem de can kayıplarına yol açmaktadır. Bilgisayar teknolojisindeki hızlı
geliĢmelere bağlı olarak analitik elemanlar (AEM), sınır elemanlar (BEM), sonlu farklar (FDM)
ve sonlu elemanlar (FEM) gibi kaya Ģevlerinin duraylılık araĢtırmalarında kullanılan birçok
analiz yöntemi geliĢtirilmiĢtir. Bunların içinde jeoloji, maden ve inĢaat mühendisleri tarafından
en yaygın kullanılanı ise Ģevi oluĢturan kütlenin elastik özelliklerini ve kütleye etki eden
kuvvetleri de göz önüne alan sonlu elemanlar tabanlı kayma gerilmesi azaltma yöntemidir
(FEM-SSR).
Samsun Ġli‘nin DevgeriĢ Mahallesi‘ndeki çalıĢma alanı, Ģehir merkezinden yaklaĢık 3 km
uzaklıkta olup, Karadeniz Sahil Yolu‘nun hemen bitiĢiğinde bulunan 3 katlı betonarme binanın
arkasındaki 2008 yılında basamaklandırılmıĢ kaya Ģevini kapsamaktadır (ġekil 1). Bu kaya
Ģevinin kuzeybatı sınırından itibaren 6 yıl süre ile hidrolik kırıcı kullanılarak açık ocak
iĢletmeciliği yapılmıĢ ve düzensiz geometriye sahip bir alan meydana getirilmiĢtir (ġekil 2). Bu
faaliyet sonucunda taĢocağı sınırından itibaren kaya Ģevini kesen süreksizler boyunca açılmalar
meydana gelmiĢtir. Bu amaçla, Eosen yaĢlı tüflerde açılmıĢ bu Ģevin duraylılığını araĢtırmak
için detay mühendislik jeolojisi çalıĢmaları gerçekleĢtirilmiĢtir. Yapılan çalıĢmalar arazi,
laboratuvar ve duraylılık analiz çalıĢmaları olmak üzere üç aĢamada yürütülmüĢtür. Arazi
çalıĢmaları kapsamında jeoloji haritası hazırlanmıĢ, eklemlerin özelliklerini belirlemek için hat
etütleri yapılmıĢ ve laboratuvar deneylerinde kullanılmak üzere blok örnekler derlenmiĢtir.
Laboratuvar çalıĢmalarında tüflerin fiziko-mekanik ve elastik özelliklerini belirlemek için
deneyler yapılmıĢtır. ġev duraylılık araĢtırmalarında ise kinematik ve sonlu elemanlar tabanlı
sayısal analizlerden yararlanılmıĢtır.
ÇalıĢma Alanı
ġekil 1: ÇalıĢma alanına ait yer bulduru haritası
72
a
b
8. Basamak
7. Basamak
6. Basamak
5. Basamak
Ocak Alanı
4. Basamak
3. Basamak
2. Basamak
1. Basamak
ġekil 2: Kaya Ģevinin ve taĢocağının (a) hava fotoğrafındaki ve (b) arazideki görünümleri
Tüflerin Fiziko-Mekanik ve Elastik Özellikleri
Bu çalıĢmada, tüflerden derlenen bloklardan laboratuvarda silindir Ģeklinde örnekler
hazırlanarak fiziko-mekanik ve elastik özellikleri belirlenmiĢtir.
ISRM (2007) tarafından önerilen yöntemler esas alınarak tüflerin birim hacim ağırlığı, nokta
yükü dayanım indeksi, tek eksenli basınç dayanımı ve elastisite modülü değerleri saptanmıĢtır.
Tüflerin taze ve eklem yüzeylerinden ISRM (2007) tarafından önerilen yöntemlere göre L-tipi
Schmidt sertlik çekici kullanılarak geri tepme sayısı ölçümleri alınmıĢtır. Ölçümler düĢey tutuĢ
açısına göre yapıldığı için belirlenen değerlere herhangi bir düzeltme uygulanmamıĢtır.
Tüflerin birim hacim ağırlık (), nokta yükü dayanım indeksi (Is(50)), tek eksenli basınç dayanımı
(σci), elastisite modülü (Ei) ve Schmidt sertlik çekici geri tepme sayısı (R ve r) değerleri Tablo
1‘de özet olarak verilmiĢtir.
Eklemlerin Özellikleri
ÇalıĢma alanındaki tüflerin içerdiği eklemlerin özelliklerini belirlemek için kaya Ģevindeki
basamak aynalarında yapılan hat etüdü çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır. Eklemlerin özellikleri,
ISRM (2007) tarafından önerilen ölçütlere göre tanımlanmıĢtır. Hat etüdü çalıĢmaları ile
eklemlere ait yönelim, aralık, açıklık, devamlılık, yüzey pürüzlülüğü ve dalgalılığı, bozunma
derecesi, dolgu malzemesinin özelliği ve yüzeylerindeki su durumu gibi özellikler tespit
edilmiĢtir.
73
Pürüzlü özellikte olan eklem yüzeylerinin makaslama dayanımı parametreleri ise Barton ve
Bandis (1990) tarafından tavsiye edilen yenilme ölçütü kullanılarak belirlenmiĢtir. Ġlk önce
CANMET (1977) tarafından önerilen yönteme göre deformasyon kontrollü doğrudan
makaslama deneyleri yapılmıĢ ve tüflere ait temel sürtünme açısı (b) 30o olarak belirlenmiĢtir.
ISRM (2007) tarafından önerilen tanımlama ölçütlerine göre değerlendirilen eklemlerin
özellikleri ile literatürde tanımlanan yöntemlere göre belirlenen eklem sıklığı (), kaya kalite
göstergesi (RQD), hacimsel eklem sayısı (Jv), sürtünme açısı (ϕ) ve kohezyon (c) değerleri
Tablo 2‘de özet olarak sunulmuĢtur.
Tablo 1: Tüflere ait fiziko-mekanik ve elastik özellikler
Örnek sayısı Ortalama En büyük En küçük
Birim hacim ağırlık (, kN/m3)
18
19.84
21.46
18.71
Nokta yükü dayanım indeksi (Is(50), MPa)
Std. Sp.
42
2.84
2.02
34.41
14.16
6.13
7.3
5.7
2.4
4.10
6.71
2.14
Tek eksenli basınç dayanımı (σci, MPa)
15
20.52
Elastisite modülü (Ei, GPa)
5
5.4
Schmidt sertlik çekici geri tepme sayısı
Taze yüzey (R): 36, Eklem yüzeyi (r): 26
Tablo 2: Tüflerdeki eklemlere ait özellikler
Özellik
Eklem takımları
Değer
Eklem aralığı (cm)
Tanımlama (ISRM, 2007)
6.7*
Yakın aralıklı
Eklem açıklığı (mm)
Tanımlama (ISRM, 2007)
Eklem devamlılığı (m)
Tanımlama (ISRM, 2007)
1.5*
Açık
10.5*
Yüksek devamlı
Eklem yüzeyi pürüzlülüğü (JRC)
Tanımlama (ISRM, 2007)
14-16
Dalgalı pürüzlü
Eklemlerdeki dolgu malzemesinin özelliği
Eklem yüzeylerinin bozunma derecesi (ISRM, 2007)
Çok ince kil sıvaması
yer yer <2 mm kalsit
dolgu
Orta derecede bozunmuĢ
Eklem yüzeylerindeki su durumu (ISRM, 2007)
Kuru ve sızıntı yok
Eklem sıklığı (, m-1)
Tanımlama (Franklin vd., 1971)
15*
Çok çatlaklı- kırıklı
Hacimsel eklem sayısı (Jv, eklem/m3)
Tanımlama (ISRM, 2007)
22
Çok küçük bloklar
Kaya kalite göstergesi (RQD, %)
Tanımlama (Deere, 1964)
55.7
Orta
39
15
JI: 320/60 (Set 1)
J2: 245/80 (Set 2)
J3: 080/60 (Set 3)
Sürtünme açısı (, o)
Kohezyon (c, kPa)
* Ortalama değer
74
Eklemlerin Özellikleri
Tüflerden oluĢan kaya kütlesine ait tek eksenli basınç dayanımı ve kaya kütle sabitleri Hoek vd.
(2002) tarafından önerilen eĢitlikler yardımıyla; deformasyon modülü ise Hoek ve Diederichs
(2006) tarafından tavsiye edilen eĢitlik kullanılarak belirlenmiĢtir. Poisson oranı hesaplanırken
Aydan vd. (1993) tarafından önerilen ampirik eĢitlikten yararlanılmıĢtır. Jeolojik Dayanım
Ġndeksi (GSI) değerini saptamak için Hoek vd. (2013) tarafından önerilen denklem kullanılmıĢ
ve GSI değeri 46 olarak belirlenmiĢtir. Ayrıca, RocLab v1.0 (Rocscience, 2002) programından
yararlanılarak tüfler için kaya malzemesi sabiti (mi) 13 olarak seçilmiĢtir. ġev kazısı sırasında
mekanik kazı uygulandığından örselenme faktörü (D) 0.7 olarak kabul edilmiĢtir.
Sayısal duraylılık analizlerinde kullanılmak amacıyla belirlenen Poisson oranı (m),
deformasyon modülü (Em), tek eksenli basınç dayanımı (cm), kaya kütle sabitleri (mb, s, a) ve
hesaplamalarda kullanılan eĢitlikler Tablo 3‘te verilmiĢtir.
Tablo 3: Tüflere ait kaya kütle özellikleri ve hesaplamalarda kullanılan eĢitlikler
AraĢtırmacı
EĢitlik
Hoek vd. (2013)
GSI 1.5JCond89 RQD / 2
Aydan vd. (1993)
m 0.25 1 e cm / 4
Hoek ve Diederichs
(2006)
1 D / 2
Em Ei 0.02
(60 15 D -GSI ) /11
1 e
cm ci .
mb 4 s a mb 8 s mb / 4 s a 1
21 a 2 a
GSI 100
Hoek vd. (2002)
mb mi e 28 14 D
GSI 100
9 3D
se
1 1
a eGSI /15 e20 / 3
2 6
Not
JCond89:
12
Değerler
46
0.40
GPa
0.45
MPa
2.17
mi: 13
D: 0.7
0.66
0.0004
0.508
JCond89: Eklem durumu puanı, Bieniawski (1989) tarafından tanımlanmıĢtır
SAYISAL DURAYLILIK ANALĠZLERĠ
Bu çalıĢmada, tüflerde açılan kaya Ģevinin duraylılığı kinematik ve sayısal analizler yapılarak
araĢtırılmıĢtır. TaĢocağı ile kaya Ģevi sınırındaki 6. ve 7. basamaklarda gözlenen açılmalar,
devrilme riski taĢıyan J2 nolu eklemlerin doğrultusu boyunca geliĢmiĢtir. Ġncelenen kaya
Ģevindeki eklem kontrollü kayma riski, hem kaya kütlesinin deformasyon ve kütle özelliklerinin
hem de eklemlerin makaslama dayanımının göz önüne alındığı sonlu elemanlar (FEM) tabanlı
Phase2 v8.0 (Rocscience, 2011) programı kullanılarak araĢtırılmıĢtır. OluĢturulan üç düğüm
noktalı üçgen sonlu elemanlar modelinde Hoek-Brown yenilme ölçütü kullanılarak gerilmedeformasyon analizleri yapılmıĢ ve yenilme türleri incelenmiĢtir. Sayısal analizlerde Ģevin
mevcut koĢullardaki duraylılık durumunun yanı sıra en kötü koĢullardaki duraylılık durumu da
araĢtırılmıĢtır. En kötü koĢullardaki duraylılık durumu araĢtırılırken eklemlerin suyla dolu
olduğu varsayılmıĢ ve sismik yükler dikkate alınmıĢtır. Ulusay vd. (2004) tarafından önerilen
deprem azalım iliĢkisi yardımıyla en büyük yatay yer ivmesi, 0.17 g olarak hesaplanmıĢ ve
sismik yük olarak modele eklenmiĢtir. Hesaplamalarda, çalıĢma alanına yaklaĢık 20 km
uzaklıkta bulunan ve son yıllarda sismik hareketlilik açısından aktif olan Karadeniz Fayı dikkate
alınmıĢtır. Bu çalıĢmada, kaya Ģevinin duraylılık durumu için yeterli güvenlik sayısı değeri, 1.3
olarak seçilmiĢtir (Mines Branch, Canada, 1972). Analizlerde kullanılan değiĢkenler Tablo 13‘te sunulmuĢtur. ġevin geometrisi sekiz basamaklı kazı düzenine göre oluĢturulmuĢtur.
Yapılan sayısal duraylılık analizleri sonucunda kaya Ģevinin ait güvenlik sayısının en kötü
koĢullar için 0.86 (ġekil 3a); mevcut koĢullar için ise 1.23 (ġekil 3b) olduğu ve devrilme riski
taĢıdığı saptanmıĢtır. ġekil 3c‘de, yenilmelerin J2 nolu eklemler boyunca basamakların üst
bölümünde geliĢtiği ve derinlere doğru eğilme deformasyonu Ģeklini alarak yamaç aĢağı doğru
75
hareket ettiği görülmektedir. Dolayısıyla, olası yenilme probleminin önlenmesi için kaya
Ģevinin desteklenmesi veya yeniden basamaklandırılması gerekmektedir.
ġekil 3. Kaya Ģevinin yenilme öncesi (a) en kötü ve (b) mevcut koĢullardaki durumu ile (c)
yenilme sonrası durumunu gösteren sayısal analiz sonuçları
76
SONUÇLAR VE ÖNERĠLER
Bu çalıĢmada, Karadeniz Sahil Yolu‘nun DevgeriĢ (Samsun) mahallesi kesimindeki Eosen yaĢlı
tüflerde açılmıĢ kaya Ģevinin duraylılığı, sayısal analizler yapılarak araĢtırılmıĢ ve elde edilen
sonuçlar aĢağıda maddeler halinde sunulmuĢtur;
a)
Kaya Ģevindeki J2 nolu (245/80) eklem setinin devrilme türü bir yenilme oluĢturma
olasılığı vardır. TaĢocağı ile kaya Ģevi sınırındaki 6. ve 7. basamaklarda J2 nolu eklemlerin
doğrultusu boyunca geliĢmiĢ açılmalar mevcuttur.
b)
Kaya Ģevinde J2 nolu (245/80) eklem setine bağlı bir yenilmenin gerçekleĢme
olasılığı sonlu elemanlar (FEM) tabanlı sayısal analiz yöntemi ile incelendiğinde kaya Ģevi için
güvenlik sayısı en kötü koĢullar için 0.96, mevcut koĢullar için ise 1.23 olmaktadır. Bu değerler,
duraylılık için kabul edilen F: 1.3 değerinden küçüktür.
c)
Sayısal duraylılık analizi sonuçlarına göre kaya Ģevinde devrilme türü bir yenilme
beklenilmektedir. Kaya Ģevinin duraylılığının sağlanması için bulonlama yapılması veya Ģevin
yatıklaĢtırılması önerilmektedir.
d) Kaya Ģevlerinin duraylılığının araĢtırılmasında hem kaya kütlesinin hem de süreksizliklerin
özelliklerini dikkate alan sayısal analizleri kullanmak daha gerçekçi sonuçların elde edilmesini
sağlamaktadır. Dolayısıyla, duraylılık değerlendirmelerinde birden fazla yöntemi kullanarak
sonuçları kontrol etmek, güvenilir Ģev tasarımı açısından önemlidir.
REFERANSLAR
Aydan, Ö., Akagi, T. ve Kawamoto, T. (1993). The squeezing potential of rocks around tunnels; theory
and prediction. Rock Mechanics and Rock Engineering, 26(2), 137-163.
Barton, N. ve Bandis, S. C. (1990). Review of predictive capabilities of JRC-JCS model in engineering
practice. Proceedings of the International Symposium on Rock Joints, Loen, Norway, 603-610.
CANMET (1977). Pit slope manual: supplement 5-1, plane shear analysis. Canada Centre for Mineral and
Energy Technology Report, 16-77.
Deere, D. U. (1964). Technical description of rock cores for engineering purposed. Rock Mechanics and
Rock Engineering, 1, 17-22.
Franklin, J. A., Broch, E. ve Walton, G. (1971). Logging the mechanical character of rock. Transactions
of the Institution of Mining and Metallurgy, 80(A), 1-9.
Hoek, E., Carranza-Torres, C. ve Corkum, B. (2002). Hoek-Brown failure criterion. Proceedings of the
5th North American Rock Mechanics Symposium and 17th Tunneling Association of Canada Conference,
Toronto, Canada, 267-273.
Hoek, E. ve Diederichs, M. S. (2006). Empirical estimation of rock mass modulus. International Journal
of Rock Mechanics and Mining Science, 43, 203-215.
Hoek, E., Carter, T.G., Diederichs, M.S., 2013. Quantification of the Geological Strength Index chart.
47th US Rock Mechanics and Geomechanics Symposium, San Francisco, USA.
ISRM (International Society for Rock Mechanics) (2007). The complete ISRM suggested methods for
rock characterization, testing and monitoring: 1974-2006. R. Ulusay and J.A. Hudson (eds.), Suggested
Methods Prepared by the Commission on Testing Methods, International Society for Rock Mechanics,
Compilation Arranged by the ISRM Turkish National Group, Ankara, Turkey, Kozan Ofset.
Mines Branch, Canada, (1972). Tentative design guide for mine waste embankments in Canada.
Department of Energy, Mines and Resources, Canada.
Palmström, A. (2005). Measurements of and correlations between block size and Rock Quality
Designation (RQD), Tunnels and Underground Space Technology, 20, 362-377.
Priest, S. D. ve Hudson, J. A. (1976). Discontinuity spacing in rock. International Journal of Rock
Mechanics and Mining Sciences and Geomechanics, Abstracts, 13, 135-148.
Rocscience (2002). RocLab v1.0 rock mass strength analysis using the generalized Hoek-Brown failure
criterion. Rocscience Inc., Toronto, Ontario, Canada.
Rocscience (2011). Phase2 v8.0 2D finite element program for calculating stresses and estimating support
around the underground excavations. Geomechanics Software and Research, Rocscience Inc., Toronto,
Ontario, Canada.
Ulusay, R., Tuncay, E., Sonmez, H. ve Gokceoglu, C. (2004). An attenuation relationship based on
Turkish strong motion data and iso-acceleration map of Turkey. Engineering Geology, 74 (3–4), 265-291.
77
Osmanlı Dönemi Kubbeli Mimarlık Eserleri Restorasyon ĠnĢaat
Maliyetlerinin Yapay Zeka Yöntemleriyle Tahmini*
Ġbrahim YILMAZ *
Uludağ Üniversitesi, Türkiye
ibrahimyilmaz@uludag.edu.tr
Bildiri No: 575
Özet
Osmanlı dönemi kubbeli yapıların, restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleriyle
tahmin edilmesi amacıyla yapılan bu çalıĢmada, yapay zeka sistemlerine ait iki yöntem iki
aĢamalı olarak bir arada kullanılmıĢtır. Birinci aĢamada restorasyonu gerçekleĢtirilecek yapının
bulanık mantık yöntemiyle elde edilen hasar düzeyi değeri, ikinci aĢama olan restorasyon inĢaat
maliyetlerinin tahmini amacıyla oluĢturulan yapay sinir ağında diğer değiĢkenlerle birlikte giriĢ
parametresi olarak kullanılmıĢtır. GerçekleĢtirilmiĢ örnekler kullanılarak oluĢturulan model,
sistemin daha önce hiç görmediği diğer örneklerle de sınanmıĢtır. Test sonucu, geliĢtirilen
yöntemin restorasyon projelerinde bütçelemeye ve yatırım kararı sürecine ıĢık tutacak hızlı,
kolay ve gerçeğe yakın restorasyon inĢaat maliyet tahmin sonuçları ürettiği görülmüĢtür.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı dönemi, kubbeli yapılar, restorasyon maliyet tahmini, yapay zeka.
ESTIMATION OF CONSTRUCTION COSTS OF OTTOMAN DOMED
ARCHITECTURE WITH ARTIFICIAL INTELLIGENCE METHODS
Abstract
In this study that was conducted to estimate the cost of restoration works of Ottoman Period of
domed structures by using artificial intelligence tehniques, two methods were used in two stages
together. In first stage the value of the level of damage of the building which is going to be
restored by using fuzzy logic method, in the second stage in artificial neural network that was
created for the estimation of the cost of restoration works were used together with other factors
as input parameter. The model created by using actualized samples was tested with other
samples that the system has never seen before. In the test results, it was observed that developed
methods produced rapid, flowing and real-like restoration construction costs estimation results
that sort out the budgeting the restoration projects and investement decision process.
Keywords: Ottoman Period, Domed Structures, Cost Estimation of Restoration, Artificial
Intelligence
1. GĠRĠġ
Tarihi yapılar korunması gerekli kültür varlıklarıdır. Bu yapılar, yapıldıkları dönemde ne
kadar mükemmel kalitede inĢa edilmiĢ olurlarsa olsunlar, zaman içerisinde çeĢitli nedenlere bağlı
olarak farklı düzeylerde hasar görmüĢ ve zaman zaman da tamirleri gerekmiĢtir. Günümüzde bu
eserlerde, yapılacak müdahalenin türüne ve derecesine bağlı olarak korumaya ve yapının ömrünü
uzatmaya yönelik gerçekleĢtirilen onarımlar restorasyon eylemi olarak adlandırılmaktadır.
Restorasyonda, yapılacak onarım iĢlemlerinin kapsamı yapıdaki hasar oranı ile ne seviyede
restore edilmek istendiğiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu bağlamda, yeni bir inĢaatta binayı
oluĢturan tüm iĢ kalemlerinin hesabı yapılırken, restorasyon inĢaatında sadece onarılacak
kısımların miktarı ile maliyet hesabı ya da tahmini yapılabilmektedir. Bu yüzden, restorasyon
78
inĢaat maliyeti hesaplarında; mevcut durum ve hedef durum olmak üzere iki durum söz
konusudur (Yılmaz, 2012:2). Mevcut durum; restorasyon çalıĢması yapılacak yapının
günümüzdeki durumudur. Yani hasarın düzeyidir. Hedef durum ise; restorasyon kuram ve
ilkelerine göre, yapının mevcut durumuna uygulanacak müdahale türüne bağlı olarak ortaya
çıkan onarım miktarını içermektedir. Görüldüğü gibi, restorasyon çalıĢmalarında hasar düzeyine
ve seçilen müdahale türlerine göre onarım miktarları da değiĢmektedir. Dolayısıyla restorasyon
inĢaat maliyetleri de farklılık göstermektedir. Bu nedenle, restorasyonu yapılacak anıtsal yapının
mevcut kalıntı yüzdesi ve miktarı ile ona yapılacak müdahalenin yüzdesi ve miktarını restorasyon
projesi öncesi veya tasarım aĢamasında tespit edip maliyet tahmini yapmak oldukça güçtür.
Böylesi bir tahmin kiĢiden kiĢiye değiĢmekte olup, ayrıca büyük sapma oranları
gösterebilmektedir. Bu bağlamda, restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmin edilmesinde
karĢılaĢılan en zor nokta, hasar düzeyi değerleri ile onarım miktarlarının tespitinde yaĢanan
karmaĢıklık, insana özgü yargılardaki bulanıklık ve belirsizliklerdir.
Bu çalıĢmanın amacı, Osmanlı dönemi kubbeli anıtsal yapıların restorasyon inĢaat
maliyetlerinin yapay zeka yöntemleri ile tahmin edilmesine imkan sağlayan bir model
oluĢturmaktır. Bu amaçla, yapay zeka metotlarına ait iki yöntem iki aĢamalı olarak bir arada
kullanılmıĢtır. Ġlk aĢamada, yapının hasar düzeyi değerinin belirlenmesi için ―Bulanık Mantık
Yöntemi‖, ikinci aĢama olan restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmininde ise, ―Yapay Sinir
Ağları Yöntemi‖ kullanılmıĢtır. Bulanık mantık yöntemi ile elde edilen hasar düzeyi değeri,
restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmini amacı ile oluĢturulan yapay sinir ağı modelinde, tespit
edilen diğer giriĢ değiĢkenleri ile birlikte giriĢ vektörü olarak kullanılmıĢtır. ÇalıĢmanın ihtiyaç
duyduğu veriler, Bursa ve yakın çevresinde bulunan erken Osmanlı dönemi kubbeli taĢ
yapıların, kamu kurumlarınca gerçekleĢtirilen restorasyon çalıĢmalarından elde edilen
örneklerden oluĢmuĢtur.
2. RESTORASYON ĠNġAAT MALĠYET TAHMĠNĠ ÜZERĠNE YAPILAN
ÇALIġMALAR
Türkiye‘de restorasyon inĢaat maliyetlerinin önceden tahmin edilmesine yönelik en çok
kullanılan restorasyon inĢaat maliyeti hesaplama yöntemi, metraja uygun olarak Vakıflar Genel
Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı ve ġehircilik ve Çevre Bakanlığı‘na ait birim fiyatlar ile
hesaplanan yaklaĢık maliyet hesaplarıdır. Hızlı maliyet tahmini için Türkiye‘de kullanılan tek
veri ise, T.C. ġehircilik ve Çevre Bakanlığı‘nın restorasyon inĢaatı m2 maliyeti olarak 2016 yılı
için belirlediği 2150 TL/m2 birim fiyatıdır. Anıtsal nitelikteki her yapının hasar düzeyi (onarım
miktarı), yapıya uygulanacak müdahale türü, ayrıca yapım ve malzeme özellikleri birbirinden
farklı olduğundan, ġehircilik ve Çevre Bakanlığı tarafından belirlenen m2 birim maliyeti olarak
verilen değer ile yapılacak maliyet tahmin hesaplarının yüksek oranlarda hata vereceği açıktır.
Restorasyon inĢaat maliyetlerinin tahmin edilmesi konusunda, diğer ülkelerde sınırlıda olsa
yapılmıĢ çalıĢmalar mevcuttur.
Fuchsbichler (1990:43), “Kostenschatzung Altbaumodernisierung” adı altındaki çalıĢmasında,
geliĢtirdiği restorasyon inĢaat maliyeti tahmin modelinin prensibi, eski eserin onarım miktarı
oranının tespitine dayanmaktadır. Bu oran aynı zamanda hasarın oranıdır. Bu yüzden, eski
yapılarda hasar durumuna göre standart oranlar belirlemiĢtir. Fuchsbichler modelinde iki ayrı
diyagram kullanmıĢtır. Birinci diyagramda, yapının alanına göre, yeni yapım gibi toplam
maliyeti hesaplamıĢ, ikinci diyagramda ise yapının hasar oranını belirlemiĢtir. Birinci
diyagramda hesapladığı toplam maliyet değeri üzerinden, diğer diyagramda belirlenen hasar
oranını esas alarak, restorasyon inĢaat maliyetinin kolayca tahmin edilebileceğini belirtmiĢtir.
Neddermann (1994:54),“Kostenermitlung von Altbauerneuerungsmassnahmen” baĢlıklı
çalıĢmasında, yapıda restorasyon yapılacak kısımları maliyet gruplarına, bu grupları da alt
düzeylerine ve bileĢenlerine ayırmıĢtır. Nedderman‘a (1994:55) göre, alt düzeylerdeki
bileĢenlerin maliyet hesaplaması ile oluĢan maliyet gruplarının toplamı restorasyon inĢaat
maliyetini vermektedir. Nedderman, restorasyon projesinin ilk %21‘lik kısmında tek birim
fiyata dayalı maliyet tahmininde %30 hata oluĢabileceğini, projenin ilerleyen safhalarında bu
oranın %20 ve %10‘a kadar düĢeceğini belirtmiĢtir. Nedderman, restorasyonda proje safhalarına
karĢılık gelen maliyet süreçlerini ve bu süreçlerde kabul edilebilir hata oranları ile, kendi
79
geliĢtirdiği modele göre ulaĢılabilir hata oranlarını, ġekil 1‗de piramitsel bir çizim ile ifade
etmektedir. Nedderman, modelinde geliĢtirdiği bilgisayar programı ile yapılacak restorasyon
inĢaat maliyet tahminlerinde, %18 hata payı oluĢabileceğini öngörmüĢtür. Nedderman bu
çalıĢmasında, Almanya‘da yapılan restorasyonlarda; iyi ve orta düzeyde hasarlı olan eski
yapıların maliyet tahmininde ortalama % 30 oranında hata yapılırken, kötü ve çok kötü
durumda olan eski yapılarda hata oranının % 50‘den
% 70‘lere kadar ulaĢabileceğini
belirtmiĢtir.
Kesin maliyetin
tespit edilmesi
Güvenli
Planın ve yapının sonu
100%
97%
Maliyetin verilerle
( alınan tekliflerle)
belirlenmesi
Güvenli
66%
62%
52%
Maliyet
hesaplaması
Güvenli
Güvenli
27%
21%
Maliyet tahmini
Güvenli
Güvenli
10%
+ 30%
+ 20%
+ 10%
+/- 0%
- 10%
- 20%
- 30%
3%
Planın ve yapının
başlangıcı
Kabul edilebilir güvenli bölgeler
Ulaşılabilir güvenli bölgeler
ġekil 1: Restorasyonda proje ve maliyet safhalarında kabul edilebilir hata
oranları ile bunlara ait güvenli bölgeler (Nedderman 1994:55)
Dickenbrock (1985:68), ―Kostenermitlung in der Altbaumodernisierung‖ baĢlıklı
çalıĢmasında, net maliyetin hesaplanmasına yardımcı olacak bir maliyet tahmin yöntemi
geliĢtirmiĢtir. Dickenbrock, restorasyon maliyet hesaplamalarında kullanılan standart birim fiyat
listesini doğru bulmayarak, restorasyonu yapılacak yapının yeri, kıĢ ve yaz çalıĢmaları, ilave
maliyetler, malzeme fiyatlarının artması, malzeme ve iĢçilikteki kazanç ve kayıp oranlarını
dikkate alan maliyet tahmin hesabı modeli geliĢtirerek, iĢçilik ve malzeme maliyetlerini ayrı
ayrı hesaplamıĢtır. Dickenbrock, kendi geliĢtirdiği yöntemle yaptığı hesaplamalarda,
restorasyon inĢaat maliyet tahmininde, %30‘luk bir hata sapması olabileceğini belirtmiĢtir.
3. YAPAY ZEKA
Yapay Zeka; temel olarak insan beyninin çalıĢma prensiplerini kullanarak oluĢturulan
problem çözme yöntemleridir. Ġnsanların bilgisayarlardan daha iyi yaptıkları iĢleri
bilgisayarların yardımıyla yapabilmesi için çalıĢan bir bilim dalıdır. Yapay zeka insanların
düĢünüĢ süreci ve bu süreci çeĢitli makineler kullanarak taklit etme olgusudur (Sağıroğlu vd.
2003:33). Yapay zeka yöntemlerini geleneksel matematik çözüm yöntemlerinden ayıran
en önemli özellik ters (inverse) problemleri çözme kabiliyetidir. Yapay zeka yöntemleri
inĢaat projelerinin yönetimi alanında da pek çok uygulama alanı bulmuĢtur (Dikmen vd.
2009:1777).
3.1. Yapay Zeka Teknikleri
Yapay zeka teknikleri aĢağıdaki gibi gruplandırılabilir (Elmas 2007:21);
Yapay Sinir Ağları (YSA),
Bulanık Mantık (BM),
Uzman Sistemler (US),
Genetik Algoritma (GA).
80
3.2. Yapay Sinir Ağları
Yapay sinir ağları, insan beyninin özelliklerinden olan öğrenme yolu ile yeni bilgiler
türetebilme, yeni bilgiler oluĢturabilme ve keĢfedebilme gibi yetenekleri herhangi bir yardım
almadan otomatik olarak gerçekleĢtirebilmek amacı ile geliĢtirilen bilgisayar sistemleridir.
Yapay sinir ağları bir baĢka deyiĢle, biyolojik sinir ağlarını taklit eden bilgisayar programlarıdır.
Ġnsan beyninin fonksiyonel özelliklerine benzer Ģekilde; öğrenme, ilişkilendirme, sınıflandırma,
genelleme, özellik belirleme, optimizasyon gibi konularda baĢarılı Ģekilde uygulanmaktadır.
Örneklerden elde ettikleri bilgiler ile kendi deneyimlerini oluĢturur; ve benzer konularda benzer
kararlar verirler. (Öztemel 2006:32,33). Yapay sinir ağlarının baĢlıca uygulama alanları;
sınıflandırma, tahmin ve modelleme olarak ele alınabilir (Elmas 2007:175).
3.3. Bulanık Mantık
Bulanık mantık kavramı genel olarak insanın düĢünme biçimini modellemeye çalıĢır.
Bulanıklığın, kavram olarak kesinlik içermeyen bilgiyi baĢka bir deyiĢle belirsizliği ifade ettiği
söylenebilir. Bulanık mantık ise, sözel değiĢkenler kullanılarak kesinlikler yerine belirsizliklerle
çalıĢan bir yapay zeka tekniği olarak tanımlamak gerekmektedir. Sözel bir değiĢkenin tipik
değeri örneğin, ―sıcak‖ veya ―soğuk‖ gibi sözcüklerle ifade edilir ve bulanık kümelerin üyelik
fonksiyonları ile temsil edilir. Bulanık mantığın klasik matematiksel yöntemlerden farkı,
kesinliklerle çalıĢmaması ve niteliksel tanımlamalara olanak sağlamasıdır. Belirsizliklerin
matematiksel olarak ifade edilmesi, karmaĢık sistemlerin modellemesine bulanık mantığın
getirdiği en büyük kolaylık olarak değerlendirilir (Gülbağ 2006:42). Bulanık mantık, bulanık
küme teorisine dayanmaktadır. Bulanık küme teorisi genel bir matematiksel yaklaĢımdır. Bu
yaklaĢım ile çözülmesi güç olan problemler genel bir yapıya kavuĢturularak daha kolay sonuca
gidilmektedir. Ayrıca, ―kesin doğru‖ ve ―kesin yanlıĢ‖ arasındaki ―kısmen doğru‖ kavramını
kullanması nedeniyle ikili (klasik) mantığın genelleĢtirilmiĢ halidir. Bulanık mantık çok
karmaĢık bir problemi tamamen çözemese de etkili metotlar geliĢtirir. Ayrıca, bulanık mantık ile
tasarlanan ürünlerin kullanımı, tasarlanması, denenmesi daha kolay ve standart sistemlere göre
daha iyi bir denetim sağlamaktadır. Diğer yandan, bulanık mantığın uygulamaya geçiriliĢi
kolay, hızlı ve ekonomiktir (Elmas 2007:189).
4. YÖNTEM
4.1. Modelin Oluşturulması
Günümüze farklı hasar düzeyleriyle ulaĢan Osmanlı döneminde inĢa edilmiĢ kubbeli anıtsal
yapıların restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka yöntemleriyle tahmin edilmesi amacıyla
geliĢtirilen yöntemde, öncelikli olarak veri seti tablosunda yer alan ve YSA‘nın eğitilmesinde
kullanılacak yaklaĢık maliyet değerlerinin elde edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, mevcut
örneklerin her bir kubbe modülüne ait yapım birimlerinin onarım miktarları ―Vakıflar Genel
Müdürlüğü‖ ve ―Çevre ve ġehircilik Bakanlığı‖ 2015 yılı eski eser birim fiyatlarında belirlenen
birim bedellerle çarpılarak restorasyon inĢaat maliyeti elde edilecektir. Kubbe modülü
restorasyon yaklaĢık inĢaat maliyeti elde edildikten sonra, yapay zeka çalıĢmasının ilk aĢaması
olan bulanık mantık yöntemiyle kubbe modülü hasar düzeyi derecesi tespit edilecektir. Bu
amaçla, örnek verilerin rölöve çalıĢmalarından elde edilen beĢ adet hasar derecesi belirlenmiĢtir.
Bunlar; Pek az yıkık: (1), Az yıkık: (2), Orta yıkık: (3), Çok yıkık: (4), Pek çok yıkık: (5)
olan hasar dereceleridir (Yılmaz, 2012:125).
Ġkinci aĢamada bulanık mantık yöntemiyle elde edilen kubbe modülü hasar düzeyi değeri ile
birlikte, örneklerin restorasyon projelerinden elde edilen kubbe yarıçapı, kubbe yüksekliği,
kubbe biçimi, yapı yüksekliği, dolu cephe sayısı, yapı açıklığı, restorasyon müdahale derecesi
ve kubbe modül yöntemi yoluyla tespit edilen restorasyon inĢaat maliyet değerleri, Yapay Sinir
Ağlarının eğitilmesi amacıyla, çok katmanlı ağ mimarisinde ana giriĢ parametreleri olarak
81
kullanılacaktır. Ağın eğitilmesinde kullanılacak, yukarıda belirtilen ana giriĢ parametrelerinden
birisi olan restorasyon müdahale derecesinin belirlenmesinde, beĢ adet müdahale derecesi değeri
esas alınmıĢtır. YSA‘da müdahale derecelerinin her birine 1‘den 5‘e kadar değerler verilmiĢtir
(Yılmaz, 2012: 126). Bunlar;
Düzey 1 (Bakım-Onarım), Düzey 2 (Esaslı bakım ve onarımlar), Düzey 3 (SağlamlaĢtırma),
Düzey 4 (Tamamlama), Düzey 5 (Yeniden yapım). GeliĢtirilen modelin genel Ģeması ġekil 2‗de
verilmiĢtir.
Hasar Düzeyi
Kubbe Modül Pek
Alt Elemanı
Az
Yıkık
1
Kubbe
Kasnak
Beden Duva.
Kemer
DöĢeme
Kubbe
Modülü
Pek
Az
Orta Çok Çok
Yıkık Yıkık Yıkık Yıkık
2
3
4
5
Toplam Hasar Düzeyi Değeri
(Bulanık Mantık)
1
2
3
4
5
Her bir kubbe modülü için
ayrı ayrı hasar
1. Kubbe M
2. Kubbe M
n.Kubbe M
düzey değeri girilecektir.
X1 HASAR
DÜZEYĠ
X2 KUBBE
YARI ÇAPI
X3 KUBBE
YÜKSEKLĠGĠ
X4
KUBBE
BĠÇĠMĠ
X5 YAPI
YÜKSEKLĠĞĠ
6
Müdehale Türü
Müdahale Derecesi Değeri
MÜDAHALE
(Hasar
Düzeyi)
TÜRÜ
Bakım-Onarım
MÜDAHALE TÜRÜ
DEĞERĠ
1
2
3
4
Esaslı Onarımlar
Yenileme
SağlamlaĢtırma
SağlamlaĢtırma
Tamamlama
Tamamlama
YenidenYapım
Yapim
Yeniden
X YAPI
AÇIKLIĞI
X7 DOLU
CEPHE
SAYISI
X8 MÜDAHALE
DERECESĠ
Her bir kubbe modülü icin ayrı ayrı
müdahale türü değeri girilecektir
ġekil 2: GeliĢtirilen modelin genel Ģeması
4.1.1. Modelde Bulanık Mantık Yönteminin Kullanılması
82
ÇIKTI
(MALĠYET
TAHMĠNĠ)
Önceki bölümlerde de açıklandığı gibi, restorasyon inĢaat maliyetlerinin doğru tahmin
edilmesine olanak sağlayan en önemli parametre, anıtsal yapının hasar düzeyinin tespit
edilmesidir. Ancak, anıtsal bir yapının hasar düzeyinin tespiti ise, karmaĢık ve bulanık bir yapı
içermesinden dolayı oldukça güçtür. Bu nedenle yöntemde kullanılan bulanık mantık sistemleri
kontrol, karar verme ve tahmin problemleri ile düzey ve miktar belirlemelerinde oldukça
baĢarılı sonuçlar vermektedir. Kolay kullanılabilir, geniĢletilebilir ve güncellenebilir olması
özelliklerinden dolayı geliĢtirilen modelde kullanılması tercih edilmiĢtir. Modelde kullanılacak
Bulanık Mantık yöntemi, aĢağıda sıralanan 6 aĢamada ve ġekil 3‗de gösterilen Ģemaya uygun
olarak
gerçekleĢtirilecektir.
KURAL
VERĠ
TABA
GĠRĠġ
TABANI
TABANI
BULANIK
ġekil 3: Modelde kullanılacak
bulanık mantık
sistem Ģeması
DURULAġTIRMA
BULANIKLAġTIRMA
ÇIKIġ
ÇIKARMA
ġekil 3: Modelde kullanılacak bulanık mantık Ģeması
GiriĢ/Veri tabanı: Modelin girdi değiĢkenlerini ve bunlar hakkındaki tüm bilgileri
içermektedir (Uygunoğlu vd. 2006). Bu yöntemde, toplam hasar düzeyi değiĢkenine ait, beĢ
bulanık alt küme oluĢturulmuĢtur. Bunlar, bir kubbe modülünü oluĢturan kubbe, kasnak, kemer,
beden duvarı ve döĢeme hasar düzeyleridir. Bu kümelere ait hasar düzeyleri ana parametre giriĢ
değerleri olarak ele alınacaktır.
BulanıklaĢtırıcı: Bulanık sistemden alınan denetim giriĢ bilgilerinin, dilsel niteleyiciler olan
sembolik değerlere dönüĢtürme iĢleminin yapıldığı yerdir (Uygunoğlu vd. 2006:62). Yöntemde
kullanılacak dilsel niteleyiciler olarak, kubbe modülünü oluĢturan her bir yapım birimi için, pek
az yıkık, az yıkık, orta yıkık, çok yıkık, pek çok yıkık gibi, 5 ayrı etiketli üyelik iĢlevleri
belirlenmiĢtir. ġekil 4‗de görüldüğü gibi pek az ve pek çok için trapez, diğerleri için ise, üçgen
üyelik fonksiyonları kullanılmıĢtır.
ġekil 4: Modelde kullanılan beĢ ayrı etiketli üyelik iĢlevleri
Bulanık kural tabanı: GiriĢ parametrelerindeki değiĢkenlere bağlı olarak, mantıksal ifadelerle,
Eğer-Ġse türünde yazılabilen kuralların tümünü içermektedir. Yöntemde, kullanılacak bulanık
kural tablosu, Tablo 1‗deki gibi örneklenmiĢtir.
83
Bulanık çıkarım: Bulanık kural tabanında, giriĢ ve çıkıĢ bulanık kümeleri arasında kurulmuĢ
olan parça iliĢkilerin hepsini bir arada toplayarak sistemin bir çıkıĢlı davranmasını temin eden
iĢlemler topluluğunu içeren bir mekanizmadır (Uygunoğlu vd. 2006:62). Bu yöntemde,
―Mamdani‖ tipi bulanık çıkarım yöntemi kullanılacaktır.
DurulaĢtırma: Bulanık çıkarım motorunun bulanık küme çıkıĢları üzerinde ölçek değiĢikliği
yapılarak gerçek sayılara dönüĢtürüldüğü aĢamadır (Uygunoğlu vd. 2006:62). Kullanılan
modelde, durulaĢtırma olarak ağırlık merkezi yöntemi kullanılacaktır.
ÇıkıĢ: Bu aĢamada, bilgi ve bulanık kural tabanlarının bulanık çıkarım vasıtasıyla etkileĢimi
sonucunda elde edilen çıktı değerleri belirlenmektedir (Uygunoğlu vd. 2006:62). Bu sistemde
çıkıĢ değeri olarak, kubbe modülü toplam hasar düzeyi değeri elde edilecektir.
Tablo 1: Yöntemde kullanılan kurallar tablosu
SIRA
NO
1
2
3
157
158
159
KUBBE
KASNAK
KEMER
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
AZ
AZ
AZ
AZ
PEK AZ
PEK AZ
AZ
AZ
AZ
AZ
BEDEN
DUVARI
PEK AZ
AZ
AZ
AZ
ORTA
AZ
DÖġEME
SONUÇ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
AZ
AZ
ÇOK
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
AZ
AZ
AZ
4.1.2. Modelde Yapay Sinir Ağları Yönteminin Kullanılması
Anıtsal yapı hasar düzeyinin bulanık mantık yöntemiyle belirlenmesinden sonra, yapay
zekanın diğer yöntemi olan yapay sinir ağları ile maliyet tahmini yapabilmek amacıyla, ilgili
kuruluĢlardan sağlanan Osmanlı dönemi kubbeli yapılarına ait, rölöve, restitüsyon ve
restorasyon projelerinden ve onarım metrajlarından yararlanılmıĢtır. Restorasyon projelerinden
elde edilen; kubbe yarıçapı, kubbe yüksekliği, kubbe biçimi, yapı yüksekliği, dolu cephe sayısı,
hasar düzeyi değeri, yapı açıklığı, müdahale derecesi (Hedef durum) gibi bilgiler, oluĢturulan
çok katmanlı, geri yayılımlı, danıĢmanlı öğrenme özelliklerinde yapılandırılan Yapay Sinir
Ağları‘na veri vektörleri olarak girilmiĢtir. Her bir projenin (Kubbe modülünün) restorasyon
yaklaĢık inĢaat maliyeti, kubbe birim modülü esas alınarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2015 yılı
birim fiyat rayiçlerine göre hesaplanmıĢ ve bu değerler oluĢturulan ağa çıktı vektörü olarak
tanıtılmıĢtır. Bu çalıĢmada, bir geri yayılımlı YSA yöntemi kullanılması tercih edilmiĢtir. Geri
yayılımlı ağlar, çok tabakalı perceptron ile aynı yapıya sahiptirler ve öğrenme yöntemi olarak
geri yayılma algoritması kullanırlar. Dolayısıyla bu ağlar ileri besleme ağlar sınıfına
girmektedir. Ayrıca, çalıĢmada kullanılan ağ, gerçek veriler kullanılarak çalıĢmakta ve
danıĢmanlı öğrenme yöntemi kullanmaktadır. Bu YSA türünün seçilmesinin ana sebebi;
yukarıda anlatılan özellikleri sayesinde, tahmin (öngörü) ve sınıflandırma iĢlemleri için oldukça
uygun olmasıdır. Diğer bir neden ise, doğrusal olmayan problemlerin çözümünde de oldukça
baĢarılı sonuçlar vermesidir. Model için tercih edilen geri yayılma ağ mimarisinde bir girdi
tabakası, bir çıktı tabakası ve bu iki tabaka arasında iki adet gizli tabaka bulunmaktadır.
4.1.3. Verilerin Tabanının Tanıtımı
Modelde kullanılan veriler, Bursa ve yakın çevresinde, resmi kurumlarca restorasyon yapım
çalıĢması tamamlanmıĢ 43 adet Osmanlı Dönemi anıtsal kubbeli yapıya ait, rölöve, restitüsyon
ve restorasyon projeleri, müdahale paftaları, yaklaĢık maliyet hesaplarını içermektedir. Verilerin
21 adedi Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü‘nden, 20 adedi Bursa BüyükĢehir Belediyesi‘nden, 2
adedi ise, Bursa Osmangazi Belediye‘sinden elde edilmiĢtir. Elde edilen bu verilerin, 14 adedi
cami, 13 adedi hamam, 16 adedi ise türbe yapısıdır. 43 adet veri incelendiğinde, 11 adet yapının
yıkık olduğu görülmüĢtür. Bunlardan 8 adedi oldukça yıkıktır. Yıkık minare, bir duvar ve temel
kalıntılarından ibaret olan bu yapılardan bir tanesinde tüm yapım birimleri ―rekonstrüksiyon‖
yöntemi kullanılarak yeniden yapılmıĢtır. Kısmi yıkık olan yapıların eksik olan yapım birimleri
bütünleme yöntemiyle tamamlanmıĢtır. Diğer bazı oldukça yıkık yapılarda ise, kalıntılar
84
sağlamlaĢtırılarak ―konservasyon‖ uygulaması yapılmıĢtır. Veri olarak elde edilen 153 adet
örnekden, 130 adet kubbe modülü yapay sinir ağlarının eğitilmesi amacıyla, 20 adet kubbe
modülü test amacıyla, kalan 3 adet örnek veri ise, modelin sınanması amacıyla kullanılacaktır.
4.1.4. Veri Setinin Oluşturulması
Modelde, YSA‘nın eğitilmesi amacıyla kullanılacak veri seti, Tablo 2‘de örneklenmiĢtir. Bu
tabloda, yapay sinir ağlarıyla maliyet tahmini yapabilmek amacıyla, yukarıda açıklanan ilgili
kuruluĢlardan sağlanan 153 adet kubbe modülüne sahip, 43 adet Osmanlı dönemi anıtsal kubbeli
yapının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinden ve onarım metrajlarından
yararlanılmıĢtır. OluĢturulan veri setinde restorasyon projelerinden elde edilen; kubbe sayısı,
kubbe yarıçapı, kubbe yüksekliği, kubbe biçimi, yapı yüksekliği, dolu cephe sayısı, hasar düzeyi
(Bulanık Mantık Yöntemiyle), yapı açıklığı, müdahale derecesi (Hedef durum) ve onarım
maliyeti gibi değerler bulunmaktadır.
Tablo 2: Örnek veri seti tablosu, Ördekli Hamamı verileri
Yapı
Kubbe
No.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Yarıçap
Yük.
(m)
(m)
3.20
3.20
3.20
3.25
3.15
3.15
3.30
3.25
2,30
5.25
6.00
4.95
1.70
1.65
1.75
1.70
2.25
2.70
1.90
2.40
2.20
3.25
3.60
3.00
Biçim
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
TAM
Yarım
Yük.
Açık.
(m)
(m)
5.10
5.10
5.10
5.10
5.80
5.80
6.50
6.20
5.80
9.60
5.50
7.80
6.30
6.35
6.40
6.30
6.25
6.25
7.85
7.85
5.10
10.50
12.00
10.00
Dolu
Hasar
Müdahale
Cephe
Düzeyi
Derecesi
Ad.
4
4
4
4
4
4
4
4
4
3
4
3
1-5
5
4
3
4
5
4
3
3
4
4
2
5
1–5
5
4
3
4
5
4
3
3
4
4
2
5
Maliyet
(Bin TL)
86.50
71
58.80
78
113.70
95.80
91.50
98.14
56.70
343
238.80
190.20
4.2. Deneysel Çalışmalar
4.2.1. Bulanık Mantık Analizleri
Bulanık mantık yöntemi ile, kubbe modülü toplam hasar derecesi değerinin elde edilmesi
amacıyla, öncelikli olarak bir kubbe modülüne ait kubbe, kasnak, beden duvarı, kemer ve
döĢemeden oluĢan beĢ adet yapım biriminin ayrı ayrı hasar dereceleri uzman görüĢleri alınarak
belirlenmiĢtir. Bu veriler esas alınarak gerçekleĢtirilen bulanık mantık analizlerinde, kubbe
modülünü oluĢturan beĢ adet yapım biriminin hasar derecesi değerleri bulanık girdi değiĢkeni
olarak, kubbe modülü toplam hasar düzeyi derecesi değeri ise, bulanık çıktı değiĢkeni olarak
kabul edilmiĢtir. Yapım birimleri hasar derecelerinin bulanık girdi değiĢkenlerine ait, beĢ adet
bulanık alt küme tanımlanmıĢtır. Bunlar, ―Pek az yıkık‖, ―Az yıkık‖, ―Orta yıkık‖, ―çok yıkık‖,
―Pek çok yıkık‖ Ģeklinde sözel ifadelerle isimlendirilerek, Ģekilleri ve 1-5 arası değerler içeren
bulanık aralıkları belirlenmiĢtir. Bu iĢlem her bir yapım birimi için ayrı ayrı uygulanmıĢtır.
Bunlardan ―Pek az‖ ve ―Pek çok‖ isimli üyelik fonksiyonları için trapez, diğerleri için ise, üçgen
üyelik fonksiyonları seçilmiĢtir. Bulanık mantık uygulaması ile ilgili tüm iĢlemler MATLAB
programında gerçekleĢtirilmiĢtir. ġekil 4‗de kubbe yapım birimi için tanımlanan üyelik
85
fonksiyonlarının program ekranındaki ara yüz görüntüsü verilmiĢtir. Kubbe modülünü oluĢturan
diğer yapım birimleri için de, kubbe yapım birimi için tanımlanan üyelik fonksiyonlarının aynısı
kullanılmıĢtır. Uygulanan bulanık mantık değerlendirmesinde çıkarsama metodu olarak,
yukarıdaki bölümlerde de anlatıldığı gibi, ―Mamdani Yöntemi‖ kullanılmıĢtır. Mamdani
yöntemi çok yaygın bir kullanıma sahiptir ve diğer bulanık mantık modellerinin temelini
oluĢturur. Bu yöntemde hem girdi değiĢkenleri, hem de çıktı değiĢkeni kapalı formdaki üyelik
fonksiyonları ile ifade edilir (Güner vd. 2009:209). Hesaplamalarda kullanılacak girdi
değiĢkenlerine ait üyelik fonksiyon tipleri ve tanımlamaları belirlendikten sonra, toplam kubbe
modülü hasar derecesi değerinin elde edileceği çıktı fonksiyonlarının tipleri ve tanımlamaları
ġekil 5‘deki gibi belirlenmiĢtir. ġekilde de görüldüğü gibi, hasar derecesi aralığı 1-5 arası
değerler içerecek Ģekilde, ―Pek az yıkık‖ ve ―Pek çok yıkık‖ ifadeleri için trapez, diğerleri için
ise üçgen üyelik fonksiyonları oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmanın daha iyi sonuç vermesi
hedeflendiğinden çıktı fonksiyonlarının sözel anlatımları için, ―Pek az yıkık‖, ―Az yıkık‖, ―Orta
yıkık‖, ―Çok yıkık‖, ―Pek çok yıkık‖ olmak üzere beĢ farklı sınıflandırma oluĢturulmuĢtur.
ġekil 4: Kubbe yapım birimine ait üyelik
fonksiyonlarının
fonksiyonlarının program ara yüz görüntüsü
ġekil 5: Kubbe modülü çıktı üyelik
program ara yüz görüntüsü
Girdi ve çıktı fonksiyonlarının tümü oluĢturulduktan sonra gerçekleĢecek tüm koĢulları
sağlayacak Ģekilde bulanık kurallar ortaya konulmuĢtur. Bu kurallar yine sözel değiĢkenler ile
ifade edilmiĢ ve konu hakkında uzman kiĢilerin görüĢleri ile yapım birimleri hasar düzeylerinin
toplam kubbe modülü hasar düzeyindeki ağırlıkları da göz önüne alınmıĢtır. Bir kubbe
modülünün hasar derecesini ağırlıklı olarak en fazla etkileyen unsur beden duvarı hasar
derecesidir. Ağırlık oranı ortalama 0.50 düzeyindedir. Kubbe modülü toplam hasar derecesini
ikinci düzeyde etkileyen yapım birimi ise kubbedir. Kubbenin ağırlık oranı ortalama 0.30
düzeyindedir. Kasnak yapım biriminin ağırlık oranı ortalama 0.10 iken, kemerin ağırlık oranı
ortalaması 0.07 düzeyinde olduğu tespit edilmiĢtir. DöĢemenin ağırlık oranı ise, ortalama 0.03
ile en alt düzeydedir. Buna göre, Tablo 3‗de görüldüğü gibi üyelik fonksiyonu için 5 farklı
sözel değerlendirme, hasar derecesi için de 5 farklı değiĢken ile 3125 adet koĢul
oluĢturulmuĢtur.
Tablo 3: Yöntemde kullanılan kurallar tablosu sözel değerlendirme örneği
SIRA
NO
1
KUBBE
KASNAK
KEMER
DÖġEME
SONUÇ
PEK AZ
BEDEN
DUVARI
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
2
PEK AZ
PEK AZ
PEK AZ
AZ
PEK AZ
PEK AZ
152
PEK AZ
AZ
AZ
PEK AZ
AZ
AZ
153
PEK AZ
AZ
AZ
PEK AZ
ORTA
AZ
Pek çok pratik uygulamada sonuç kesin bir değer olarak verilmektedir. Bundan dolayı,
bulanık çıkarım sonucunu durulamak gerekmektedir. Durulama yapılan bir bulanık hesaplamada
olasılık dağılımını en iyi gösteren bulanık olmayan bir sonucu elde etme sürecidir. Ancak iyi bir
durulama stratejisi seçmek için sistematik bir iĢlem yoktur, bu yüzden uygulamanın özelliklerini
86
dikkate alan bir yöntem seçilmesi gerekmektedir. ÇalıĢmada, durulama iĢlemi için ağırlık
Dene
me
Sayısı
Aktivasyon
Fonksyonu
YSA Modeli
Eğitim
Fonksyonu
Öğrenme
Fonksyonu
Ġteras
yon
Gizli
Katman
Sayısı
Node
sayısı
Max
Hata
(%)
merkezi yöntemi kullanılmıĢtır. Ağırlık merkezi yönteminde her bir kurala ait çıkarım toplanır
ve elde edilen Ģeklin ağırlık merkezi bulunarak durulaĢtırılır. Yukarıda anlatılan yöntemle kubbe
modülünü oluĢturan yapım birimlerinin hasar derecesi değerleri MATLAB Fuzzy Toolbox‘a
girilmiĢ, böylece ağırlık merkezi yöntemi yardımıyla her bir kubbe modülü için 1-5 arası net
hasar derecesi değerleri elde edilmiĢtir. Bulanık mantık yöntemiyle 153 adet kubbe modülüne
ait çıkıĢ değerleri elde edilmiĢtir.
4.2.2. Yapay Sinir Ağı Analizleri
Yukarıda belirtildiği gibi, gerçek veri setinde kullanılan verileri, olduğu gibi YSA
analizlerinde kullanmak mümkün değildir. OluĢturulan veri seti, normalizasyon iĢleminden
geçmek zorundadır. Normalizasyon için oluĢturulan veri setinde her bir sütun kendi içersinde
ölçeklendirilmiĢ [-1,+1] arasına çekilmiĢtir. Bunun sonucunda, gerek iterasyon sayısı, gerekse
öğrenme süresi boyutlarında önemli azalmalar sağlanmıĢtır. Yapay sinir ağları ile ilgili
hesaplamalar, Matlab programı ile gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu programda, istendiği anda
depolanmıĢ bilgilerden gerekli verilere ait grafik ya da Ģekillerin elde edilebilmesi mümkündür.
Veri setinde her bir sütun kendi içerisinde normalizasyon iĢlemine tabi tutulmuĢtur. Veri setinde
bulunan max-min. değerler Tablo 4‘de verilmiĢtir.
Tablo 4: YSA Veri seti max-min. değerler
No
1
2
3
4
5
6
7
8
No
1
Girdiler
Kubbe Yarıçapı
Kubbe Yüksekliği
Kubbe Biçimi
Yapı Yüksekliği
Yapı Açıklığı
Beden Duvarı (Adet)
Hasar Derecesi
MüdahaleDerecesi
Çıktı
Maliyet
Azami
7,20
5,45
1,00
14,10
16,50
4,00
4,58
5,00
Azami
642.95
Asgari
1,10
0,65
0,50
2,70
2,90
0,00
1,42
1,00
Asgari
4.15
Aralık
6,10
4,80
0,50
11,40
13,60
4,00
3,16
4,00
Aralık
638.80
OluĢturulan YSA‘nın Ģematik gösterimi ve bağlantı aralıkları, ağ mimarisinin belirlenmesi
(açık ve gizli katmanların sayısı, bağlantı Ģekli, ileri geri besleme tasarım vb.) uygulamalarının
yapılıĢı ġekil 6‘de gösterilmiĢtir. ġekilde de görüleceği gibi, danıĢmanlı öğrenmenin danıĢma
kısmına karĢılık gelen hesapların yüzde kaçlık bir değerdeki hata sınırında durdurulacağına, ya
da diğer bir ifade ile kabul edilebilecek hata sınırı değerinin belirlenmesine yönelik hata sınırı
(RMSE) değerinin atanması iĢlemi ile iterasyonların sayısal artıĢı görülmektedir.
87
SRSS
Hata
(%)
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Ġleri Beslemeli,
Çok katmanlı
GYA
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Sigmoid
(logsig)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Levenberg
Marquardt
(trainlm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Momentum
Ağırlıklı
(learngdm)
Tablo 5: YSA Analizleri ve karĢılaĢtırmaları tablosu
88
29
1
5
40,90
20,32
17
2
5-3
43,95
19,85
103
3
6-4-2
55,82
19,48
7
1
6
32,94
19.26
29
3
5-4-3
31,18
17,13
40
2
6-6
33,46
16,84
7
2
6-5
38,23
15,44
10
2
6-4
45,06
14,78
27
1
3
31,57
13,62
47
2
6-3
3
19.24
12,11
ġekil 6: OluĢturulan YSA‘nın program ara yüzünde Ģematik görünümü
Deneme çalıĢmalarına sigmoid fonksiyonları kullanılarak baĢlanmıĢtır. Ġlk giriĢimlerde hata
düzeyi yüksek sonuçlar elde edilmesine rağmen, farklı topoloji ve özelliklere sahip ağlar
kullanılarak kabul edilebilir düzeyde hata oranlarına ulaĢılmaya çalıĢılmıĢtır. Nitekim ara
katman sayısı artırılarak, ayrıca ara katmanlardaki nöron sayılarının da değiĢtirilmesi ile yapılan
denemelerde, hedeflenen sonuçlara ulaĢılmasını sağlayacak hata değerleri elde edilmiĢtir.
Yapılan çok sayıda deneme sonucu, esas alınacak YSA konfigürasyonunun belirlenmesi
amacıyla, farklı özelliklere sahip 10 adet ağ Ģekli değerlendirilmiĢtir. Yapılan çok sayıda
deneme sonucu, esas alınacak YSA konfigürasyonunun belirlenmesi amacıyla, farklı özelliklere
sahip 10 adet ağ Ģekli değerlendirilmiĢtir. Yapılan analizlerde bu ağların karakteristikleri ve
beklenen değerlere göre sağladıkları % hata oranları Tablo 5‗de verilmiĢtir. En iyi sonuç, 10
nolu denemede görülen iki ara katmana sahip, birinci ara katmanında 6 adet, ikinci ara
katmanında 3 adet nöronu bulunan ağ ile gerçekleĢmiĢtir.
Bir yapay sinir ağının performansı daha önce hiç görmediği örneklere ürettiği sonuçların
doğruluğuyla belirlenir. Bunun için ağı eğitmek üzere toplanan örneklerin bir kısmı test için
ayrılır. Hesaplanan hataların sistemin bütününü temsil etmesi açısından tek rakamla ifade
edilmesi amacıyla, süperpoze (SRSS) yöntemi kullanılmıĢtır. Yukarıdaki verilere göre oluĢan
SRSS hata oranı en düĢük ağ konfigürasyonu 10 nolu ağ olup, SRSS hata değeri % 12,11 olarak
hesaplanmıĢtır. Tablo 6‘da SRSS iĢlemi ve hata hesabı görülmektedir. Bu tabloda, daha önce
belirtildiği gibi, 130 adet örnek veri ile eğitilen ağın, test edilmek amacıyla 20 adet örnek veriye
verdiği cevaplar ve buna göre ağın sağladığı performans görülmektedir. Tablo 6‘da da
görüleceği gibi, gerçekleĢen değerler ile, geliĢtirilen yöntem kullanılarak hesaplanan değerlerin
çoğu birbirine yakın çıkmıĢtır. Bu test sonuçlarına göre, 20 adet yapıdan, 11 adet yapının hata
oranı % 10‘nun altındadır. En büyük hata, 9 nolu test setinde % 31,11 olarak gerçekleĢmiĢtir. 9
nolu testte çıkan yüksek hata oranı veri setinde cami, hamam ve türbe gibi birbirinden farklı
kompleks yapıların bir arada kullanılmasından kaynaklanmıĢtır. Bu yapıların, birbirinden farklı
bazı yapımsal özelliklere sahip olduğu göz önüne alındığında, elde edilen hata oranı
ortalamalarının kabul edilebilir düzeyde kaldığı görülmektedir. Test sonucu hesaplanan ve
Tablo 6‘da gösterilen % 12,06 düzeyindeki ortalama SRSS hata oranı, ağın performansını
göstermektedir. GeliĢtirilen yöntemin test edilmesi amacıyla, mevcut verilerin içerisinden cami,
hamam ve türbeden oluĢan 3 farklı tür proje örneği rastgele seçilerek, bu yapıların YSA‘da
maliyet tahmin analizleri yapılmıĢtır. Bu Ģekilde, geliĢtirilen yöntemin üreteceği sonuçlar,
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2015 yılı birim fiyatları esas alınarak hazırlanan gerçekleĢmiĢ
onarım maliyetleriyle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu nedenle, yukarıda belirtilen yapı türlerinden, her bir
yapı türünü temsil etmesi amacıyla 2, 24, 88 proje nolu üç adet yapı örneği rastgele olarak
seçilmiĢtir. Bu yapıların, veri seti tablosunda belirtilen parametre değerleri sigmoid aktivasyon
fonksiyonu kullanılarak, yukarıda belirtilen iki gizli katmanlı 6-3 nörona sahip, ileri beslemeli,
89
geri yayılımlı özellikte oluĢturulan YSA‘na girilerek maliyet tahmini hesabı yaptırılmıĢtır.
Yapılan bu hesaplamada, elde edilen sonuçlar, Tablo 7‗de verilmiĢtir.
Tablo 6: SRSS ile Hata hesabı- Ağ performansı
Proje No
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
YSA Yöntemi
13.55
16.10
11.45
11.15
11.03
15.65
12.75
19.07
412.10
45.60
41.70
8.00
8.00
6.70
9.50
9.45
8.50
5.10
5.10
8.40
Vak.Bir.Fiyat Analizi
13.52
14.05
11.90
10.45
10.20
13.95
12.85
21.15
314.30
44.20
37.10
7.30
7.30
6.40
10.70
10.60
8.10
6.05
5.95
8.10
Hata
-0.0022
-0.1459
0.0393
-0.0806
-0.0811
-0.1218
0.0118
0.1090
-0.3111
-0.0316
-0.1240
-0.0884
-0.0884
-0.0468
0.1263
0.1217
-0.0493
0.1862
0.1667
-0.0370
Toplam
SRSS (%)
Hata²
0.0000
0.0212
0.0015
0.0065
0.0066
0.0148
0.0001
0.0119
0.0968
0.0010
0.0154
0.0078
0.0078
0.0022
0.0160
0.0148
0.0024
0.0347
0.0278
0.0014
0.2907
12.0561
Tablo 7 : Vak.Bir. Fiy. Ġle YSA yönteminin karĢılaĢtırılması
Proje No YSA Yöntemi Vak.Bir.Fiyat Analizi
2
295.60
312.20
24
67.10
70.06
88
193.45
233.52
Hata (%)
5.6156
-0.4411
-12.0713
Tablo 7‘de de görüldüğü gibi, 2 proje nolu yapının hata oranı; % 5.62, 24 proje nolu yapının
hata oranı; % 0.44, 88 proje nolu yapının hata oranı ise; % 12.07 çıkmıĢtır. 3 örnek proje için
elde edilen hata değerleri beklenen düzeyde gerçekleĢmiĢtir.
5. SONUÇ
Bu çalıĢmada, Osmanlı dönemi kubbeli mimarlık eserleri restorasyon inĢaat maliyetlerinin
yapay zeka yöntemleri kullanılarak tahmin edilmesi amacıyla geliĢtirilen bir yöntem
önerilmiĢtir. Yapılan çalıĢmada test sonuçları ortalama % 12.06 hata göstermektedir. Ortalama
hata değerine ulaĢılırken SRSS yöntemi kullanılmıĢtır. Test sonuçlarında, 20 adet veriden 11
adet verinin hata oranı; % 10‘nun altında kalmıĢtır. 6 adet verinin hata oranı; % 10 ile % 15
arasında, 2 adet verinin hata oranı ise; % 15 ile % 20 arasında kalmıĢtır. Testte 1 adet verinin
hata oranı, % 31,11 değeri ile maksimum düzeyde çıkmıĢtır. Diğer yandan, geliĢtirilen yöntemin
performansını test etmek amacıyla, örnek verilerden cami, hamam ve türbeden oluĢan 3 farklı
yapı türü rastgele seçilmiĢ, bu yapıların, veri setinde belirtilen yapımsal özellikleri kullanılarak
oluĢturulan geri yayılımlı YSA‘na restorasyon maliyet tahmini analizleri yaptırılmıĢtır. YSA
analizleri ile elde edilen sonuçlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2015 yılı birim fiyat rayiçleri esas
alınarak hazırlanan yaklaĢık maliyet değerleri ile ayrı ayrı karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu
karĢılaĢtırmalarda, 2 proje nolu örnek yapının hata düzeyi; % 5.62, 24 proje nolu yapının hata
düzeyi; % 0.44, 88 nolu yapının hata düzeyi ise; % 12.07 çıkmıĢtır. Türkiye‘de yapılan
restorasyon inĢaat yaklaĢık maliyet hesaplamalarında % 50 düzeyine kadar hata yapılmaktadır.
90
Pastör (1992:56) yaptığı araĢtırmada, Almanya‘da restorasyon inĢaatı maliyet tahmini
hesaplamalarında, % 30 düzeyinde hatanın kabul edilebilir olduğunu belirtmiĢtir. Bu bağlamda
önerilen modelde elde edilen sonuçlar, yöntemin hedeflenen değerlere ulaĢtığını göstermektedir.
GeliĢtirilen yöntemin sağladığı baĢarının temel nedeni, yöntemde gerçekleĢtirilmiĢ restorasyon
çalıĢmalarının gerçek onarım metrajlarından elde edilmiĢ onarım maliyetlerinin kullanılmıĢ
olmasıdır. Önemli bir diğer neden ise, onarım maliyet tahmini için gerekli olan hasar düzeyi
değerinin elde edilmesinde, gerçeğe yakın değerler veren bulanık mantık yönteminin
kullanılmıĢ olmasıdır.
Diğer yandan, ÇalıĢmada, problemin en zor noktasını hasar düzeyi değerinde oluĢan
belirsizlikler oluĢturmuĢtur. Elde edilen sonuçlardan da anlaĢılacağı gibi, analiz yöntemleri
kullanılarak yapılacak restorasyon onarım maliyet tahmin çalıĢmalarının baĢarılı olmasında
geçerli olabilecek en önemli parametre, hasar düzeyi derecesinin gerçeğe uygun değerlerde
belirlenebilmesidir. Hasar düzeyi derecesi ve buna uygun olarak seçilecek müdahale derecesi
doğru belirlenmeden, kabul edilebilir düzeyde bir onarım maliyet tahmin değerine ulaĢmak
mümkün değildir. GeliĢtirilen bu yöntem, basit ve elde edilebilir bilgilerle çalıĢmaktadır. Aynı
zamanda, sisteme sunulan girdilerin kolay ve ulaĢılabilir nitelikte olması sayesinde yöntemin,
restorasyon çalıĢması yapan kurumlar tarafından da kullanılabilmesi mümkündür. Bu sayede,
kısa sürede bütçelendirilmesi gerekli restorasyon projelerinin gerçeğe yakın maliyet tahmin
sonuçları, daha az zaman ve enerji harcanarak elde edilebilecektir. Ancak, bu yaklaĢımın
kullanılabilmesi için, geçmiĢ proje bilgilerine ihtiyaç duyulduğundan bilgilerin doğru ve sağlıklı
olarak arĢivlenmesi sorunu en önemli sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
REFERANSLAR
Dickenbrock, G., (1985). Kostenermittlung in der Altbaumodernisierung. Springer verlag, Berlin.
Dikmen, S.Ü., Akbıyıklı, R., (2009). A review of soft computing methods based cost estimation
techniques. Rıcs Cobra Research Conference, Universty of Cape Town, South Africa, 1776-1788.
Elmas, Ç., (2007). Yapay zeka uygulamaları. Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Fuchsbichler, M., (1990). Kostenschatzung Altbaumodernisierung. Springer verlag, Wien.
Gülbağ, A., (2006). Yapay sinir ağı ve bulanık mantık tabanlı algoritmalar ile uçucu organik bileĢiklerin
miktarsal tayini. Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Doktara Tezi, Sakarya.
Güner, M., Ġlleez, A.A. ve Ünal, C., (2009). ĠĢletme fiziksel koĢullarının bulanık mantık yöntemi
kullanılarak değerlendirilmesi, bir konfeksiyon iĢletmesi örneği. Tekstil Konfeksiyon Dergisi, (3), 206211.
Nedderman, R., (1994). Kostenermittlung von Altbauerneuerungsmassnahmen. An der Fakulty
Architektur und Stadplanung der Universitat Stuttgart, Institut für Bauökonomie, Doktorand Dissertation,
Stuttgart.
Öztemel, E., (2006). Yapay sinir ağları. Papatya Yayıncılık, Ġstanbul.
Pastor, W., (1992). Der bauprozess. 7. Auflage, Werner, Düsseldorf.
Sağıroğlu, ġ., BeĢdok, E. ve Erler, M., (2003). Mühendislikte yapay zeka uygulamaları. Ufuk
Yayıncılık, Kayseri.
Uygunoğlu, T., Ünal, O., Yücel, K.Y., (2006). Yapay zeka tekniklerinin inĢaat mühendisliği
problemlerinde
kullanımı. Yapı Teknolojileri Elektronik Dergisi, (1), 61-70.
Yılmaz, Ġ., (2016). Osmanlı dönemi mimarlık eserleri restorasyon inĢaat maliyetlerinin yapay zeka
yöntemleriyle tahmini. ĠKÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġstanbul.
91
Destek Vektör Makineleri Ġle Türkiye’nin Uzun Dönem Elektrik Arıza
Tahmini Ve Modellemesi
ġakir PARLAKYILDIZ *
Bitlis Eren Üniversitesi
sp_yildiz@hotmail.com
Muhsin Tunay GENÇOĞLU
Fırat Üniversitesi
mtgencoglu@firat.edu.tr
Metin KAYNAKLI
Bitlis Eren Üniversitesi
mkaynakli@beu.edu.tr
Özet
Elektrik enerji kaynaklarını yönetmek zor bir iĢtir. Enerji kaynak planlamasının en önemli
parçası bölgesel ve ulusal hizmet alanlarında gelecekteki elektrik arızasının tahminidir. Doğru
arıza modelleri devletlere bakım, elektrik güç üretimi ve altyapı geliĢtirme kararlarını içeren
önemli kararlar almaya yardımcı olur. Bu çalıĢma polinom regresyon analizi(PR) ve destek
vektör makineleri regresyon(DVMR) yöntemlerinin kullanarak Türkiye‘nin elektrik arıza
tahmini performansını karĢılaĢtırmaya yöneliktir. Elektrik hattı uzunluğu, ve arıza sayısı
bağımsız değiĢkenler olarak seçilmiĢtir. Bulunan sonuçlar DVMR ve PR karĢılaĢtırılmıĢtır.
Bulunan sonuçlar DVMR‘nin elektrik enerjisi arızasında iyi bir tahmin aracı olduğunu
göstermiĢtir.
Anahtar Kelimeler: SVM Regresyon, Polinom Regresyon, Elektrik Enerjisi Arıza Planlaması
MODELING AND FORECASTING OF TURKEY’S LONG TERM
ELECTRICITY FAILURE WITH SUPPORT VECTOR MACHINES
Abstract
Managing electrical energy supply is a complex task. The most important part of energy
resource planning is forecasting of the future electricity failure in the regional or national
service area. Accurate failure models help government to make important decisions including
decisions on maintenance, generating electric power and infrastructure development. This study
deals with estimation performance of the electricity failure of Turkey on polynomial regression
analysis(PR) and support vector machines regression(SVMR) methods. Length of the electricity
lines and failures are selected as independent variables. The results obtained by SVMR are
compared to obtained by PR technique. It is shown that, SVMR is a good forecasting tool for
electricity failures.
Keywords: SVM Regression, Polynomial Regression, Electricity Failure Planning
GĠRĠġ
Elektrik enerjisinin üretim noktası ile tüketim noktasını birleĢtiren hat enerji iletim hattı olarak
tanımlanmaktadır. Enerji nakil hatları projelendirilirken, taĢınacak enerjinin miktarı ve taĢınacak
noktaya olan uzaklığı gibi parametreler göz önünde alınarak uygun gerilim seviyesi ve kablo
kesitine göre projelendirilir. Projelendirme aĢamasında seçilen gerilim seviyeleri ve kablo
kesitleri uluslararası standartlarla belirlenmiĢtir. Enerji üretim ve tüketim noktalarının
çeĢitlenmesi ve sayılarının çoğalması nedeniyle birbirine paralel bağlı enerji nakil hatları
kullanılmaktadır. Bu Ģekilde bir birleĢtirmenin asıl amacı üretim noktalarını birbirine bağlayarak
tek bir üretim noktası varmıĢ gibi kullanmaktır.
Ġki enerji nakil hattının bir noktadan baĢlayıp diğer bir noktada birleĢmesiyle oluĢan sisteme ise
ring sistemi adı verilmektedir. Ring sisteminin kullanım avantajı ise üzerinde bulunan tüketim
noktasının birden fazla yerden beslenmesine izin vermesidir, bu Ģekilde tüketim merkezlerinden
92
birinde meydana gelebilecek arızadan dolayı diğer tüketim merkezlerinin etkilenmesinin önüne
geçilmiĢtir. Türkiye elektrik iletim sistemi 380 kV ve 154 kV olmak üzere iki gerilim
seviyesinde tüketim merkezlerine enerji iletimi sağlamaktadır. 66 kV‘luk hatların kullanımı terk
edilmiĢ olup, mevcut olanlar ise yenileriyle değiĢtirilmektedir. Ülkemizde kullanılan dağıtım
hatları da 33 kV gerilim kademesinde standart hale getirilmiĢtir. Elektrik iletim hatlarında
meydana gelen arızalar genellikle faz-faz, faz-toprak ve izolatör arızalarıdır. Ġzolatörlerden
kaynaklı arızalar genellikle izolatörün kirlenmesi sebebiyle ortaya çıkmaktadır (AydoğmuĢ ve
Cebeci, 2004:577; Cengiz ve MamiĢ, 2015:21; Ceylan, 2015:24).
Enerji iletim hatları aĢağıdaki iĢlem basamakları takip edilerek tesis edilmektedir.
Seçilen iki nokta arasında yapılması planlanan enerji nakil hattının 1/2500 ölçekli haritası temin
edilir ve tespit edilen iki nokta arasındaki güzergah harita üzerinde belirlenir. Belirlenen bu
güzergahın seçilen iki noktayı birleĢtiren en yakın mesafe olmasına dikkat edilmelidir.
Harita üzerinde belirlenen noktalara arazide beton kazıklar çakılır bu sayede enerji nakil hattının
arazi profili çıkarılmıĢ olur.
Profili çıkartılan arazide direklerin hangi noktaya geleceği iĢaretlenir. Arazi yapısı, iletken cinsi
ve emniyet mesafesine göre direkler seçilerek iĢleme devam edilir.
Alt ve üst montajı tamamlanan direğe, iletim kablosu çekilmek suretiyle hat tamamlanır.
POLĠNOM REGRESYONUN YÜZEY UYDURMA ALGORĠTMASIYLA KULLANIMI
DeğiĢkenlerden birinin bağımlı (y), diğerinin bağımsız (x) olması durumunda, y‘nin x‘ in bir
fonksiyonu Ģeklinde ifade edilmesine regresyon denir. Bağımlı değiĢkenle bağımsız değiĢken
arasındaki iliĢkiyi inceleyen analiz ise regresyon analizi olarak ifade edilir. Regresyon analizi
değiĢkenler arasındaki neden sonuç iliĢkisinin anlaĢılmasını sağlayan bir analiz türüdür.
Regresyonda bir adet bağımlı değiĢken ve birden fazla bağımsız değiĢken varsa bu durum çoklu
regresyon olarak ifade edilir. Ġki değiĢken arasındaki iliĢki doğrusal, üstel, logaritmik vb.
olabilir. Bu çalıĢmada yüzey uydurma algoritmalarından faydalanılmıĢ olup, 2. dereceden
polinom bir fonksiyon kullanılmıĢtır (Denklem 1).
Z F ( x, y) p00 p10 * x p01 * y p20 * x 2 p11 * x * y p02 * y 2
(1)
(1) denkleminde p00, p01, p02, p10, p11, p20 yüzey uydurma algoritmalarıyla belirlenmiĢ olan
katsayılardır.
EN KÜÇÜK KARELER DESTEK VEKTÖR MAKĠNALARI
En küçük destek vektör makinaları klasik vektör makinalarının bir alternatifi olarak hem
sınıflandırma hem de regresyonda kullanılmaktadır. 1999 yılında Suykens ve arkadaĢları
tarafından geliĢtirilmiĢtir. Veriler giriĢ ve çıkıĢ verileri olarak ayrılırlar, giriĢ verileride kendi
arasında öğretme verileri ve test verileri olarak ayrılır.
1
2
W
∑
,(
)
(2)
-
(3)
Denklem (2)‘de verilen eĢitlik denklem (3)‘teki durumlar dikkate alınarak minimize
edilmelidir. Denklem (2)‘de verilen eĢitlik destek vektör makinaları sınıflandırıcısının genel
formülüdür, bu durum denklem (4)‘te verilen ikili problem denklemine dönüĢtürülür.
(
)
1
2
W
∑
∑
*
,(
)
-
+
(4)
Denklem (4)‘te belirtilen denklem ile standart desktek vektör makinaları sınıflandırıcı arasında
hiç bir fark yoktur. Aradaki tek fark ―α‖ katsayısının standart destek vektör makinası
93
sınıflayıcısında pozitif olma zorunluluğu varken, en küçük kareler destek vektör makinasında
pozitif veya negatif olabilir.
ELEKTRĠK ĠLETĠM HATTI ARIZALARINA LS-SVM VE POLĠNOM
REGRESYONUN UYGULANMASI
Bu bölümde Türkiye‘de son 6 yılda meydana gelen iletim hattı arızaları detaylı olarak
sınıflandırılmıĢtır. Meydana gelen arızaların sınıflandırılması, koruyucu bakım onarım yapacak
personelin en çok hangi tür arızayla ne sıklıkla karĢılaĢıldığını bilmesi açısından önem arz
etmektedir. ÇalıĢmanın bu bölümünde Türkiye‘deki iletim hatları gerilim seviyelerine göre
gruplandırılmıĢ ve yüzey uydurma algoritması yardımıyla hattın devrede kalacağı günler tahmin
edilmiĢtir. Son 6 yıllık verilere göre arızaları detaylandırmak önleyici bakım onarım
çalıĢmalarında sistemin devrede kalma güvenilirliğini tespit etmek açısından büyük önem arz
etmektedir ( Ceylan, 2014:10; Ceylan, 2012:909).
Tablo 2: Türkiye‘deki elektrik iletim hattı arızaları
Yıllar
Toplam Hat Uzunluğu
Arıza
Sayısı
Hattın Devrede Kaldığı
Süre (Gün)
Arıza
Endeksi
2009
51.451.130
4.048
351,14
8,18
2010
52.539.263
4.404
354,45
8,63
2011
54.267.422
4.636
357,12
8,73
2012
54.826.254
4.517
359,85
8,38
2013
57.377.076
3.999
355,38
7,16
2014
59.706.994
4.693
354,48
8,09
Tablo 1‗de belirtilen verilere yüzey uydurma algoritması uygulandığında ġekil 1‘deki durum
ortaya çıkacaktır. Tablo 1‘de bahsedilen arızaların sayıca artması endüstriyel tesislerdeki
verimliliği ciddi oranda azaltacaktır ( Gençoğlu ve Cebeci, 2008:194).
ġekil 1‘de x0 toplam hat uzunluğunu, y0 arıza sayısını ve z0 ise hattın devrede kaldığı gün
sayısını göstermektedir. Yüzey algoritması uygulandıktan sonra elde edilen katsayılar aĢağıda
verilmiĢtir.
p00 = -1211; p10 = 5.201e-005; p01 = 0.05284; p20 = -5.706e-013; p11 = 2.712e-009; p02 = 2.333e-005.
Tablo 1‘de verilen datalar ls-svm modeline uygulandığında Ģekil 2‘deki durum ortaya
çıkacaktır.
94
ġekil 1: Verilerinin LS-SVM Modelinde 3 Boyutlu Gösterimi
LS-SVM modeli ve Polinom Regresyon modellerinin tahmin performanslarının
karĢılaĢtırılması açısından ortalama hata ME ve mutlak ortalama hata MAE kullanılmıĢtır. ġekil
1‘de X1 toplam hat uzunluğunu, X2 arıza sayısını ve Y ise hattın devrede kaldığı gün sayısını
göstermektedir.
MAPE
ME
1
n
o t
1
[ i i *100]
n
oi
( o
i
(5)
t i )
(6)
Denklem (5) ve denklem (6) için oi gerçek değeri, ot ise tahmin değerinin
göstermektedir. Her iki yönteme iliĢkin sonuçlar tablo 2‘de gösterilmiĢtir.
Tablo 2: Seçilen modeller için tahmin hatalarının karĢılaĢtırılması
Uygulanan
Model
LS-SVM
Polinom
Regresyon
Hata
Kodu
MAPE(%)
Hattın Arızalı Olduğu Gün
Sayısını Tahmin
0.0004
ME
0
MAPE(%)
0.6831
ME
2.39
Tablo 2‘de gösterilen hata performanslarından da anlaĢılacağı üzere LS-SVM modeli
elektrik iletim hattının arızalı gün sayısını belirlemede daha iyi sonuç vermektedir. Türkiyede
planlaması yapılan hatlar için gelecek yıllara yönelik bir tahmin yapılmak istendiğinde güvenli
bir Ģekilde kullanılabilir.
95
SONUÇ
Polinom regresyon ve destek vektör makinaları algoritmaları kullanılarak elektrik iletim
hatlarında meydana gelen arızalar ve bu arızalar nedeniyle hattın yıl içinde açık kaldığı günler
detaylı olarak sınıflandırılmıĢ ve her iki yönteme ait tahmin performansları karĢılaĢtırılmıĢtır.
Gelecek yıllarda enerji tüketimine olan talep artacağından dolayı, elektrik iletim hattı sistemi
kurmakla yükümlü olan kurumlar tüketilecek enerji talebini karĢılamak amacıyla yeni elektrik
santralleri ve iletim hatları tesis edecektir. Bu çalıĢmada geçmiĢ verilerin analizi ve gelecek 6 yıl
için hattın devrede kalacağı gün sayısı belirlenirken polinom regresyon analizi ve destek vektör
makinaları algoritmaları kullanılmıĢ olup, daha fazla veri olduğunda yapay sinir ağlarından da
yararlanılabilir. KarĢılaĢılan arızaların bu Ģekilde detaylı olarak tasnif edilmesi önleyici bakım
onarım çalıĢması yapacak personel bakımından büyük önem arz etmektedir. Tablo 2‘deki
tahmin hataları incelendiğinde destek vektör makinası % 0.0004 hata ile sonuçları tahmin
ederken, klasik yöntemdeki polinom regresyon % 0.68 hata ile tahmin yapmaktadır, sonuçlar
göstermektedir ki destek vektör makinası Türkiye elektrik iletim hattı arızalarını tahmin etmede
güvenilir bir yöntem olarak kullanılabilir.
REFERANSLAR
Aydogmus, Z., ve Cebeci, M., A. (2004). New flashover dynamic model of polluted HV insulators,
Dielectrics and Electrical Insulation. IEEE Transactions, (11)4, 577-584.
Cengiz, Mehmet Sait, ve Mehmet Salih MamiĢ. (2015). Endüstriyel tesislerde verimlilik ve güneĢ enerjisi
kullanımı. Vı. Enerji Verimliliği Kalitesi Sempozyunu Ve Sergisi, Sakarya, 21-25.
Ceylan, H. ve Analysis of fatal occupational accidents in turkey for the year 2013. Journal Of
Multidisciplinary Engineering Science And Technology, 2(3), 314-320.
Ceylan, H. (2014). An artificial neural networks approach to estimate occupational accident: a national
perspective for turkey. Mathematical Problems In Engineering, Article ID 756326: 10 pages.
Ceylan, H. (2012). Analysis of occupational accidents according to the sectors in Turkey. Gazi University
Journal of Science, 25(4), 909-918.
Gençoğlu, Muhsin Tunay, ve Mehmet Cebeci. (2008). The pollution flashover on high voltage insulators.
Electric Power Systems Research, 78(11), 1914-1921.
Liu H, Jiang W, Hulio Z ve Wang Q. (2016). Estimation of system reliability by using the PLS-regression
based corrected response surface method, Eksploatacja i Niezawodnosc – Maintenance and Reliability,
18 (2), 260–270.
NI X, Zhao J, Song W, Guo C ve Li H. (2016). Nonlinear degradation modeling andmaintenance policy
for a two-stage degradation system based on cumulative damage model. Eksploatacja i Niezawodnosc –
Maintenance and Reliability, 18 (2), 171–180.
96
Personelgüçlendirme Ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki ĠliĢkide Örgüt
Kültürünün Moderatör Etkisinin Ġncelenmesine Yönelik Bir
AraĢtırma
Ġlhami YÜCEL *
Erzincan Üniversitesi
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi
iyucell@erzincan.edu.tr
Daimi KOÇAK
Erzincan Üniversitesi
Sivil Havacılık Yüksekokulu
dkocak@erzincan.edu.tr
Özet
Örgüt kültürü ile ilgili olarak günümüze kadar yapılan araĢtırmalar incelendiğinde örgüt
kültürünün birçok faktör ile iliĢkili olduğu tespit edilmiĢtir. ÇalıĢanların örgüte olan
bağlılıklarında belirleyici bir faktör olan çalıĢanların güçlendirilmesi ve güçlendirmenin
uygulanmasında belirleyici olan örgüt kültürü birbirleriyle yakından iliĢkili kavramlardır.
Yapılan literatür araĢtırması sonucunda bu faktörlerin ikili olarak incelendiği çalıĢmaların
olduğu fakat bu üç kavramın bir arada incelendiği hiçbir çalıĢmanın olmadığı görülmüĢtür. Bu
çalıĢmanın amacı, personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün
moderatör etkisinin tespit edilmesidir. Bu amacın gerçekleĢtirilmesine yönelik olarak özel
sektörde faaliyet gösteren bir hizmet iĢletmesi çalıĢanlarına anket yapılmıĢtır. Ġlgili firmadaki
çalıĢanlardan 160 kiĢi ile yapılan anket çalıĢması sonucunda 114 anket çalıĢması
değerlendirilmeye uygun görülmüĢtür. Toplanan veriler istatistik yöntemlerinden AMOS
programı kullanılarak doğrulayıcı faktör analizi, ve SPSS kullanılarak korelasyon analizi ve
hiyerarĢik regresyon analizi ile test edilmiĢtir. Yapılan araĢtırma sonucunda, personel
güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde örgüt kültürünün moderatör etkisinin
olmadığı tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Örgüt kültürü, personel güçlendirme, örgütsel bağlılık
AN ANALYSIS OF MODERATOR EFFECT OF ORGANIZATIONAL
CULTURE ON THE RELATIONSHIP BETWEEN EMPLOYEE
EMPOWERMENT AND ORGANIZATIONAL COMMITMENT
Abstract
When the research carried out till now in connection with the organizational culture is
examined, organizational culture has been found to be associated with many factors. Employee
empowerment, which is a decisive factor in the commitment of employees to the organization,
and organizational culture, which is decisive in implementing the concept of empowerment, are
closely related concepts. When the related literature is examined, it has been found that there are
studies in which these factors have been analyzed in pairs but there are no studies in which these
three concepts have been examined in combination. The aim of this study is to determine the
moderator effect of organizational culture on the relationship between employee empowerment
and organizational commitment. With this purpose, employees of a company operating in the
field of private service have been surveyed. As a result of the 160-people-survey in the related
company, 114 surveys have been selected to be evaluated. Collected data have been tested by
statistical methods such as confirmatory factor analysis by using AMOS program and
correlation analysis and hierarchical regression analysis by using SPSS program. As a result of
this research, it has been found that there is not a moderator effect of organizational culture on
the relationship between employee empowerment and organizational commitment.
Keywords: organizational culture, employee empowerment, organizational commitment
97
GĠRĠġ
Örgütlerde birçok uygulamanın belirleyicisi olan örgüt kültürü akademik çalıĢmalarda birçok
faktör ile iliĢkilendirilerek incelenmiĢtir. Örgütlerde sahip olunan kültür bazı uygulamalar için
engel olabilirken bazı uygulamalar için ise kolaylaĢtırıcı veya baĢarılı bir Ģekilde
uygulanabilirliğini artırıcı bir etken olabilir. Örgüt kültürünün engel veya kolaylaĢtırıcı bir etken
olduğu uygulamalardan biride personel güçlendirme uygulamalarıdır. Personel güçlendirmenin
baĢarılı bir Ģekilde uygulanması örgütün sahip olduğu kültür ile çok yakından iliĢkilidir.
Örgütlerin sahip oldukları kültüre göre uygulama alanı bulabilen veya bulamayan personel
güçlendirme çalıĢanların örgüte olan bağlılıklarının da belirleyicilerinden biridir. ÇalıĢanların
yaptıkları iĢte karar verici olmaları, inisiyatif kullanabilmeleri, yaptıkları iĢ konusunda yeterli
eğitim alarak geliĢim göstermeleri çalıĢtıkları organizasyonun kendilerine değer vermesi
Ģeklinde algılanarak örgüte olan bağlılıklarına olumlu katkı sağlayabilmektedir. Bu
çalıĢmamızda personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün
moderatör etkisinin olup olmadığı araĢtırılmıĢtır.
Personel Güçlendirme Kavramı
Personel güçlendirme kavramı literatür çalıĢmalarında farklı Ģekillerde tanımlanmıĢtır. Genel
olarak personel güçlendirme yardımlaĢma, paylaĢma, yetiĢtirme ve ekip çalıĢması yolu ile
çalıĢanların yaptıkları iĢlerle ilgili karar vermeleri, inisiyatif kullanabilmeleri, sorumluluk
alabilmelerinin sağlanarak iĢi yapanın iĢin sahibi haline getirilmesidir (Koçel, 2014:474).
Personel güçlendirmenin etkili bir Ģekilde uygulanması bazı faktörlere bağlıdır. Bu faktörler
aĢağıdaki gibi özetlenebilir (Akçakaya, 2010:156).
Personelin kararlara dahil edilmesi
Yenilikçi anlayıĢın benimsenmesi
ÇalıĢanların ihtiyaç duydukları bilgiye hızlı ve yeterli düzeyde ulaĢabilmesi
ÇalıĢanların yaptıkları iĢ konusunda yeterli bilgiye sahip olması için gerekli eğitimlerin
verilmesi
ÇalıĢanların performanslarıyla ilgili geri bildirim yapılması
ÇalıĢanların ihtiyaç duyabilecekleri her türlü örgütsel kaynağın sağlanması (para, araç, gereç
vb.)
Üst yönetimin personel güçlendirme uygulamalarını desteklemesi
Örgüt içerisinde iyi bir iletiĢim sisteminin oluĢturulması
Personel güçlendirme Sun vd. (2012) tarafından yapısal, psikolojik ve müĢteri odaklı
güçlendirme olarak üç gruba ayrılmıĢtır. Yapısal güçlendirme çalıĢanların politika, emir ve
talimatlarla kontrol altında tutmak yerine onlara yaptıkları iĢlerle ilgili karar verme ve
sorumluluk alma özgürlüğünün verilmesidir (Yürür ve Demir, 2011:334). Psikolojik
güçlendirme ise çalıĢanın örgütün sunduğu güçlendirme uygulamalarını nasıl algıladığıyla
ilgilidir. Psikolojik güçlendirmenin oluĢumunda çalıĢanın yaptığı iĢ üzerindeki özerkliğinin
olması, yaptığı iĢin kendisine anlamlı gelmesi, yaptığı iĢin iĢletme performansına etkisini
bilmesi ve çalıĢanın yaptığı iĢi baĢarabilme yetkinliğine sahip olması etkili olur. Bir diğer
güçlendirme çeĢidi olan müĢteri odaklı davranıĢ ise çalıĢanın müĢteri ihtiyaçlarını tespit etmesi,
değerlendirmesi, anlaması ve bu ihtiyacı karĢılama yeteneğidir(Zeglat vd., 2014:56).
Örgütsel Bağlılık Kavramı ve Boyutları
Örgütsel bağlılık kavramı çalıĢanın örgütüne bağlanmasını ifade eden psikolojik bir durum
olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile çalıĢanların örgütlerine karĢı hissettikleri ve ortaya
koydukları olumlu düĢünce ve davranıĢlardır (McMahon, 2007:2). Türk Dil Kurumu bağlılığı
―birine karĢı sevgi, saygı duyma ve gösterme‖ olarak tanımlamaktadır (http://www.tdk.gov.tr).
Genel olarak örgütsel bağlılık bireyin belirli bir organizasyonda kendini o organizasyona ait
hissetmesi, örgütte kalmak için güçlü bir istek duyması, örgütün hedeflerini ve değerlerini
benimsemesi olarak tanımlanabilir (Albdour ve Altarawneh, 2014:194). ÇalıĢanların örgütlerine
bağlılıkları yüksek performans, daha az iĢe devamsızlık gibi olumlu çıktılara neden olur.
Örgütsel bağlılık literatürde farklı yazarlar tarafından farklı boyutlarla açıklanmıĢtır. Mowday
(1979): tutumsal bağlılık ve davranıĢsal bağlılık; Etzioni (1961): ahlaki, hesapçı ve
98
yabancılaĢtırıcı bağlılık (Penley ve Gould, 1988:46); O‘Reilly ve Chatman (1986): uyum,
özdeĢleĢme ve içselleĢtirme bağlılığı; Wiener (1982): araçsal bağlılık ve örgütsel bağlılık
(normatif-moral bağlılık) (Singh ve Gupta, 2008:61); Allen ve Meyer (2002): duygusal, devam
ve normatif (Doğan ve Kılıç, 2007:40). Bu çalıĢmada örgütsel bağlılık Allen ve Meyer
tarafından duygusal, devam ve normatif bağlılık olarak isimlendirdikleri sınıflandırmaya göre
ele alınacaktır. Duygusal bağlılık çalıĢanın örgütü ile özdeĢleĢtiği, kendini örgüte ait hissettiği,
örgüte karĢı olumlu duygular hissettiği bağlılık olarak tanımlanmaktadır. Duygusal olarak
örgüte bağlı olan bireyler o örgütte mecburiyetten değil kendileri istedikleri için çalıĢmaya
devam ederler (Bergman, 2006:646). Devam bağlılığı ise çalıĢanın örgütten ayrılmasının kendisi
için maliyetli olacağını düĢünmesiyle örgütte çalıĢmaya devam etmesini ifade eder. Devam
bağlılığı çalıĢanın örgütten ayrılması halinde örgütte çalıĢtığı süre içerisinde harcadığı zaman ve
verdiği emek karĢılığında elde ettiği statü, kıdem, ücret vb. haklarını kaybedeceği endiĢesi ile
oluĢan bağlılığı ifade eder (Sayğan, 2011:220). Bir diğer bağlılık türü olan normatif bağlılık
ise çalıĢanın örgütten ayrılmasının ahlaki olarak doğru olmayacağı düĢüncesi ile oluĢan bağlılığı
ifade etmektedir. Normatif bağlılık çalıĢanın örgütün kendisine ihtiyaç duyduğunda iĢ vermesi,
kendisini geliĢtiren eğitimler vermesi, karĢılıksız ödemeler yapmıĢ olması gibi nedenlerden
ötürü örgüte karĢı borçlu hissetmesiyle oluĢan bağlılığını ifade eder (Wiswell vd, 2003:30).
Örgüt Kültürü Kavramı ve Boyutları
Örgüt kültürü kavramı ilk olarak araĢtırılmaya baĢlandığı 1980‘li yıllardan beri birçok
araĢtırmacı tarafından farklı Ģekillerde tanımlanmıĢtır. Shein (2004:22) örgüt kültürünü grup
tarafından, dıĢ çevre adaptasyonu ve içsel bütünleĢme gerçekleĢtirilirken problemlerin
çözümlerinde öğrenilen, sonuçlarının iyi olması nedeniyle geçerliliği kabul edilen ve yeni
üyelere öğretilen temel varsayımlar modeli olarak tanımlamıĢtır. Örgüt kültürü örgüt içerisinde
düzenlenen seremoniler, törenler, örgütün sahip olduğu semboller, hikayeler, kahramanlar,
değerler, normlar ve inançlardan oluĢur (Ebeid ve Gadelrab, 2009:23).
Örgüt kültürü ile ilgili olarak farklı yazarlar tarafından farklı sınıflandırmalar yapılmıĢtır. Bu
çalıĢmada Cameron ve Quinn (2006) tarafından klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi olarak
yapılan sınıflandırma kullanılacaktır. Klan kültürü çalıĢanların kararlara dahil edildiği, takım
çalıĢmasının önemle uygulandığı, çalıĢanların örgüt için son derece önemli olduğu, iĢletmenin
çalıĢanlarına bağlı olduğu kültür tipidir. Örgüt bir ailedir ve çalıĢanlarda bu ailenin birer
üyesidir anlayıĢına sahiptirler (Masood vd., 2006:943). Adhokrasi kültürü ise giriĢimciliği ve
yenilikçi olmayı önemseyen, risk almaktan çekinmeyen, çalıĢanların fikirlerine danıĢan,
çalıĢanları yenilik yapma konusunda teĢvik eden, yapılan iĢi ve çalıĢanları önemseyen
organizasyonların sahip olduğu kültür tipidir (Erdem vd., 2010:77). Üçüncü bir kültür boyutu
olan pazar kültürü ise organizasyonun tedarikçi, müĢteri, ruhsat sahibi, sendikalar gibi dıĢsal
unsurlara daha fazla odaklanması, çalıĢanlar arasında rekabeti artırıcı baĢarıları ödüllendirmesi,
baĢarıyı pazarda sahip olunan paya göre değerlendirmesi, çalıĢanlara organizasyonun baĢarısına
yaptıkları katkıya göre değer vermesi gibi durumlarda söz konusu olur (Suderman, 2012:54).
Son olarak hiyerarşi kültürü alt kademe çalıĢanların kararlara dahil edilmediği, çalıĢanlardan
sadece kendilerine söylenenin yapılmasının istendiği, kimin neyi nasıl yapacağının, kimden
emir alacağının önceden belirlendiği, yapılan tüm iĢlerin kural ve prosedürlere göre yürütüldüğü
organizasyonların sahip olduğu kültürü ifade etmektedir (Übius ve Alas, 2009:92).
Araştırmanın Amacı
Bu çalıĢmanın amacı, personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt
kültürünün moderatör etkisinin olup olmadığını ölçmektir.
Araştırma Modeli
ÇalıĢma kapsamına uygun olarak yapılan araĢtırmalar sonucunda aĢağıda belirtilen model
kullanılmıĢtır.
99
ÖRGÜT KÜLTÜRÜ
ÖRGÜTSEL BAĞLILIK
PERSONEL GÜÇLENDĠRME
ġekil 1: AraĢtırma Modeli
Araştırma Ölçekleri
AraĢtırmada elde edilen veriler anket yöntemiyle toplanmıĢtır. Örgütsel bağlılık ölçeği, Allen
ve Meyer‘in (1991) geliĢtirdiği üç boyutlu ölçekten yararlanılarak oluĢturulmuĢtur. Toplam 18
sorudan oluĢan örgütsel bağlılık ölçeğinin boyutları; duygusal, devam ve normatif bağlılıktır.
Örgüt kültürünü ölçmeye yönelik kullanılan sorular Cameron ve Quinn‘in (1999) ―Diagnosing
and Changing Organizational Culture, Based on The Competing Values Framework‖ adlı
çalıĢmalarından Türkçeye çevrilerek uygulanmıĢtır. Toplam 24 yargıdan oluĢan örgüt kültürü
ölçeği klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi boyutlarından oluĢmaktadır. Personel güçlendirme ile
ilgili sorular Spreitzer‘e (1995) ait ―Psychological Empowerment in the Workplace:
Dimensions, Measurement and Validation‖ adlı eserinden Türkçeye çevrilerek kullanılmıĢtır.
Toplam 6 sorudan oluĢan personel güçlendirme ölçeği tek bir faktörü içermektedir.
Örneklem Süreci
AraĢtırmada kullanılan anketler hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir firmadaki çalıĢanlara
posta ile yollanmıĢ olup, toplam 160 adet hazırlanan anketlerin 140 adedi cevaplanmıĢtır. Fakat
anket formları incelendiğinde anketlerin 26 adedi eksik veya hatalı doldurulmalarından ötürü
değerlendirilmeye katılmamıĢtır. Eleme sonucunda değerlendirilmeye katılan anket sayısı 114
olmuĢtur.
Araştırmanın Sınırlılıkları
Bu araĢtırmanın sınırlılıkları aĢağıdaki gibi sıralanabilir:
AraĢtırmanın yapıldığı iĢletmede katılımın belli departmanlarda yoğunlaĢması araĢtırma
sonuçlarının iĢletmenin tamamına yönelik olarak açıklanmasını engellemektedir.
Bu çalıĢmada personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık iliĢkisinde sadece örgüt kültürünün
moderatör etkisi incelenmiĢtir.
Araştırmanın Hipotezleri
AraĢtırmanın amacına yönelik olarak 2 adet ana ve 4 alt olmak üzere toplam 6 adet hipotez
geliĢtirilmiĢtir.
H1. Personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif bir iliĢki vardır.
H2: Örgüt kültürü personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde
moderatör etkiye sahiptir.
H2a: Klan kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde
moderatör etkisi vardır.
H2b: Adhokrasi kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde
moderatör etkisi vardır.
H2c: Pazar kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde
moderatör etkisi vardır.
H2d: HiyerarĢi kültürünün personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde
moderatör etkisi vardır.
100
BULGULAR
Ankete Katılanların Demografik Özelliklerine İlişkin Bulgular
Yapılan anket çalıĢması kapsamında ankete katılan çalıĢanlara ait demografik özellikleri
belirlemek için altı adet soru sorulmuĢtur. Bu sorular kapsamında yaĢ, cinsiyet, eğitim, medeni
hal, pozisyon ve çalıĢma süresi bilgileri elde edilmiĢtir.
Veriler genel olarak incelendiğinde; ankete katılan çalıĢanların çoğunun 21-28 yaĢ gurubu
arasında oldukları, cinsiyetleri bakımından erkeklerin çoğunlukta olduğu (%56 erkek ve %44
bayan), eğitim seviyeleri bakımından büyük bir çoğunluğunun lise mezunu oldukları (%44),
medeni halleri bakımından büyük çoğunluğunun bekar olduğu (%57), Ģirkette çalıĢtıkları
pozisyonlara göre çoğunluğun ön büro biriminde çalıĢtığı (%42) ve çalıĢma sürelerine göre
büyük çoğunluğunun (%48) 3 yıldan az bir süredir bu Ģirkette çalıĢtığı tespit edilmiĢtir.
Örgütsel Bağlılık ve Örgüt Kültürü Boyutlarına İlişkin Doğrulayıcı Faktör Analizi
ġekil 2: Örgütsel Bağlılık Boyutlarının Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları
Yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda GFI ve CFI değerlerinin 0,9‘dan küçük
çıkmalarından ötürü regresyon katsayısı 0,5‘in altında olan 5, 9 ve 18. Sorular
değerlendirmeden çıkarılmıĢlardır. Daha sonrasında yapılan inceleme sonuçları Ģu Ģekilde
olmuĢtur.
Tablo 1: Örgütsel Bağlılık Doğrulayıcı Faktör Analizi Uyum Ġndeksleri
Uyum Ġndeksleri
Kriterler
Hesaplanan
Değerler
X²/sd
<5/1
1,91
GFI
>0,90
0,92
AGFI
>0,90
0,91
RMSEA
<0,08
0,06
CFI
>0,90
0,92
101
Model uyum değerleri incelendiğinde değerlerin iyi uyum seviyelerinde oldukları görülmektedir
(CMIN/SD=1,91, GFI=0,92, AGFI=0,91, RMSEA=0,06 ve CFI=0,92). Sonuç olarak örgütsel
bağlılık boyutlarına (devam, duygusal ve normatif) iliĢkin doğrulayıcı faktör analizi sonucunda
ölçeklerin faktör yapısının araĢtırmanın amacına uygun olarak oluĢtuğu belirlenmiĢtir.
ġekil 3: Örgüt Kültürü Boyutlarına Ait Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları
Yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda GFI ve CFI değerlerinin 0,9‘dan küçük
çıkmalarından ötürü regresyon katsayısı 0,7‘nin altında olan 34, 35, 36, 40, 41 ve 42. sorular
değerlendirmeden çıkarılmıĢlardır. Daha sonrasında yapılan inceleme sonuçları Ģu Ģekilde
olmuĢtur:
Tablo 2: Örgüt Kültürü Doğrulayıcı Faktör Analizi Uyum Ġndeksleri
Uyum Ġndeksleri
Kriterler
Hesaplanan Değerler
X²/sd
<5/1
1,76
GFI
>0,90
0,91
AGFI
>0,90
0,91
RMSEA
<0,08
0,06
CFI
>0,90
0,96
Örgüt kültürü boyutlarına iliĢkin yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarını incelediğimizde
değerlerin genel olarak iyi uyum seviyelerinde oldukları görülmektedir (CMIN/SD=1,76,
GFI=0,91, AGFI=0,91, RMSEA=0,06 ve CFI=0,96). Bu değerlere göre örgüt kültürü
boyutlarına (klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi) yönelik yapılan doğrulayıcı faktör analizi
sonucunda ölçeklerin faktör yapısının araĢtırmanın amacına uygun olarak oluĢtuğu
belirlenmiĢtir.
102
Tablo 3: Ortalama, Standart Sapma ve DeğiĢkenler Arası Korelasyon Değerleri
DeğiĢkenler
Ortalama
Standart
Sapma
1
Örgütsel Bağlılık
3,0561
,98506
1
Klan Kültürü
3,3366
,98506
,319**
,90244
**
,628**
,92234
-,038
-,513
**
-,315**
,97939
*
-,744
**
**
,755**
1
,320**
-,168**
,213**
Adhokrasi Kültürü
3,1357
Pazar Kültürü
2,7115
HiyerarĢi Kültürü
2,9045
Personel Güçlendirme
3,7161
,75598
2
,163
-,157
,153*
3
4
5
6
1
,310**
1
-,455
1
**p< 0,01 *p<0,05
Personel Güçlendirme ile Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkinin incelenmesine yönelik olarak
yapılan regresyon analizi sonuçları Tablo 4‘te özetlenmiĢtir.
Tablo 4: Personel Güçlendirme ile Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisi
Bağımsız DeğiĢken
Beta
t
Personel Güçlendirme
,153
2,457
Anlamlılık
,015
R²=0,023 ∆R²=0,020 F=6,039 P=0,015
Tablo 4‘teki değerler incelendiğinde personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında kurulan
regresyon modelinin anlamlı olduğu ve modelin bağımsız değiĢkeni açıklama gücünün (R²)
0,023 olduğu görülmektedir. Bu değerin anlamı bağımsız değiĢken durumundaki personel
güçlendirmenin bağımlı değiĢken durumundaki örgütsel bağlılıktaki değiĢimin %2,3‘ünü
açıkladığı diğer bir ifade ile örgütsel bağlılığın %2,3 oranında personel güçlendirme değiĢkeni
tarafından Ģekillendiği söylenebilir. Personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki
0,05 anlamlılık düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır (F=6,039, p=0,015). ÇalıĢanların
güçlendirme algılarındaki bir birimlik artıĢ örgüte karĢı hissettikleri bağlılığın 0,153 oranında
armasına neden olacağı söylenebilir. Dolayısıyla H1 hipotezimiz olan ―personel güçlendirme ile
örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif bir iliĢki vardır‖ kabul edilmiĢtir.
Personel Güçlendirme ile Örgütsel Bağlılık İlişkisi Üzerinde Örgüt Kültürü Boyutlarının
Etkileri
Klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi olarak ele alınan örgüt kültürü boyutlarının her birinin
personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde moderatör etkisinin tespit
edilmesine yönelik olarak yapılan hiyerarĢik regresyon analizi sonuçları aĢağıda tablolarda
özetlenmiĢtir. BeĢ aĢamada gerçekleĢtirilen analiz sonuçları incelendiğinde birinci aĢamada
demografik değiĢkenlerin örgütsel bağlılıkla olan iliĢkilerini tespit etmeye yönelik olarak yaĢ,
cinsiyet, eğitim, medeni hal, departman ve çalıĢma sürelerini modele dahil edilmiĢtir (model 1),
ikinci olarak personel güçlendirmenin bağımlı değiĢken (örgütsel bağlılık) üzerindeki etkilerini
ortaya çıkarmak için regresyon analizi uygulanmıĢtır (model 2). Sonrasında araĢtırmamızda
moderatör değiĢken olarak kullandığımız örgüt kültürü boyutlarını modele dahil edilmiĢtir
(model 3). Bir sonraki aĢamada personel güçlendirme ve örgüt kültürü boyutlarının karĢılıklı
etkileĢimleri hesaplandıktan sonra modele dahil edilmiĢtir (model 4). Ve en son olarak personel
güçlendirmenin karesi ve örgüt kültürü boyutlarının aralarındaki ikili iliĢkiler hesaplanarak
modele dahil edilmiĢtir (model 5). Hipotezlerimizin kabul edilmesi için personel
güçlendirmenin karesinin örgüt kültürü boyutlarıyla etkileĢimlerinin regresyona dahil edilmesi
ile açıklanan varyansta (∆R²) istatistiksel olarak anlamlı bir artıĢ olması gerekir.
103
1
Tablo 5: Klan Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi
Model 1
Model 2
β
YaĢ
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
Ç.Süresi
,026
,039
-,081
,005
-,048
,047
Model 3
β
YaĢ
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
,033
,036
-,073
,011
-,044
Model 4
β
YaĢ
,019
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
,035
-,068
,016
-,022
Model 5
β
β
YaĢ
,024
YaĢ
,016
Cinsiyet
,037
Cinsiyet
,036
Egitim
-,069
Egitim
-,075
M.Hal
,021
M.Hal
,021
Departman
-,016
Departman
-,016
Ç.Süresi
,050
Ç.Süresi
,070
Ç.Süresi
,071
Ç.Süresi
,074
Güç
,150
Güç
,058
Güç
,075
Güç
,361
Klan
,300
Klan
,296
Klan
,518
Güçxklan
,069
Güçxklan
,162
Güç²xklan
-,408
R²
,017
R²
,040
R²
,120
R²
,124
R²
,126
∆R²
-,007
∆R²
,012
∆R²
,091
∆R²
,092
∆R²
,090
F
,723
F
1,444
F
4,162
F
3,837
F
3,479
Tablo 6: Adhokrasi Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi
Model 1
Model 2
β
Model 3
β
Model 4
β
Model 5
β
β
YaĢ
,026
YaĢ
,033
YaĢ
,039
YaĢ
,045
YaĢ
,030
Cinsiyet
,039
Cinsiyet
,036
Cinsiyet
,035
Cinsiyet
,037
Cinsiyet
,032
Egitim
-,081
Egitim
-,073
Egitim
-,063
Egitim
-,065
Egitim
-,071
M.Hal
,005
M.Hal
,011
M.Hal
,016
M.Hal
,022
M.Hal
,018
Departman
-,048
Departman
-,044
Departman
-,037
Departman
-,029
Departman
-,034
Ç.Süresi
,047
Ç.Süresi
,050
Ç.Süresi
,039
Ç.Süresi
,042
Ç.Süresi
,045
Güç
,150
Güç
,115
Güç
,135
Güç
,394
Adhok
,111
Adhok
,110
Adhok
,308
Güçxadhok
,081
GüçxAdhok
,141
Güç²xAdho
-,373
k
R²
,017
R²
,040
R²
,050
R²
,056
R²
,061
∆R²
-,007
∆R²
,012
∆R²
,019
∆R²
,022
∆R²
,022
F
,723
F
1,444
F
1,617
F
1,616
F
1,578
104
Tablo 7: Pazar Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi
Model 1
Model 2
β
YaĢ
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
Ç.Süresi
,026
,039
-,081
,005
-,048
,047
Model 3
β
Model 4
β
Model 5
β
YaĢ
,033
YaĢ
Cinsiyet
,036
Cinsiyet
Egitim
-,073
Egitim
M.Hal
,011
M.Hal
Departman
-,044
Departman
Ç.Süresi
,050
Ç.Süresi
,049
Ç.Süresi
,042
Ç.Süresi
,042
Güç
,150
Güç
,148
Güç
,156
Güç
-,026
Pazar
-,010
Pazar
-,008
Pazar
-,177
GüçxPazar
-,084
Güçx Pazar
-,148
Güç²x Pazar
,243
,033
,037
-,073
,011
-,044
YaĢ
β
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
,044
,041
-,064
,013
-,038
YaĢ
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
,049
,041
-,059
,015
-,038
R²
,017
R²
,040
R²
,040
R²
,047
R²
,047
∆R²
-,007
∆R²
,012
∆R²
,008
∆R²
,011
∆R²
,008
F
,723
F
1,444
F
1,262
F
1,318
F
1,199
Tablo 8: HiyerarĢi Kültürünün Personel Güçlendirme ve Örgütsel Bağlılık ĠliĢkisinde Moderatör Etkisi
Model 1
Model 2
β
YaĢ
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
Ç.Süresi
,026
,039
-,081
,005
-,048
,047
Model 3
β
Model 4
β
Model 5
β
YaĢ
,033
YaĢ
Cinsiyet
,036
Cinsiyet
Egitim
-,073
Egitim
M.Hal
,011
M.Hal
Departman
-,044
Departman
Ç.Süresi
,050
Ç.Süresi
,053
Ç.Süresi
,052
Ç.Süresi
,052
Güç
,150
Güç
,123
Güç
,124
Güç
,025
Hiy
-,126
Hiy
-,125
Hiy
-,215
Güçx Hiy
-,011
Güçx Hiy
-,042
Güç²x Hiy
,128
,022
,035
-,070
,009
-,045
YaĢ
β
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
,023
,035
-,069
,009
-,044
YaĢ
Cinsiyet
Egitim
M.Hal
Departman
,026
,035
-,068
,010
-,044
R²
,017
R²
,040
R²
,055
R²
,055
R²
,055
∆R²
-,007
∆R²
,012
∆R²
,024
∆R²
,020
∆R²
,016
F
,723
F
1,444
F
1,762
F
1,563
F
1,406
105
Örgüt kültürü boyutlarından klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi kültürlerinin personel
güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerindeki etkilerini araĢtırmaya yönelik
olarak yapılan hiyerarĢik regresyon analizi sonucunda beĢinci aĢamada modele dahil edilen
personel güçlendirmenin karesi ile klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi kültürleri etkileĢimlerinin
personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢki üzerinde anlamlı bir etki
yaratmadıkları (∆R²=0,09, p=0,553; ∆R²=0,036, p=0,108; ∆R²=0,008, p=0,676; ∆R²=0,016,
p=0,823; ), dolayısıyla H2, H2a, H2b, H2c ve H2d hipotezlerimizin desteklenmediği
söylenebilir (Tablo 5, 6, 7 ve 8). Örgütlerde personel güçlendirme uygulamaları örgütün sahip
olduğu kültüre göre uygulama alanı bulabilir ya da bulamaz. Klan tipi kültüre sahip
organizasyonlar çalıĢanlarını kararlara dahil eden, taleplerini dikkate alan, çalıĢanların
geliĢimlerine önem veren bir anlayıĢa sahip oldukları için personel güçlendirme uygulamaları
bu tür kültüre sahip organizasyonlarda baĢarılı bir Ģekilde uygulama alanı bulabilir. Bir diğer
örgüt kültürü olan adhokrasi kültürü çalıĢanların ve yapılan iĢin önemsendiği, yenilik odaklı,
çalıĢanların fikirlerinin alındığı, geliĢimlerinin desteklendiği dolayısıyla personel
güçlendirmenin baĢarılı bir Ģekilde uygulanabildiği kültürü ifade eder. Diğer bir örgüt kültürü
boyutu olan pazar kültürüne sahip organizasyonlarda ise daha çok iĢe odaklanma, çalıĢanların
birbirleriyle rekabet etmeleri konusunda teĢvik eden, baĢarısını pazarda sahip olduğu paya göre
ifade eden bir anlayıĢ hakimdir. Bu tür kültüre sahip organizasyonlarda personel güçlendirme
uygulamaları diğer iki örgüt kültürü boyutuna göre daha az uygulama alanı bulur. Son olarak
çalıĢanlara neyi nasıl yapacaklarının önceden söylendiği, belirlenen kural ve politikalar
dıĢındaki davranıĢların onaylanmadığı, çalıĢanların kararlara dahil edilmediği hiyerarĢi
kültürüne sahip organizasyonlar personel güçlendirmenin uygulanmasının mümkün olmadığı bir
yapıya sahiptirler. Bu çıkarımlarla oluĢturulan hipotezlerimizdeki iliĢkilerin anlamsız çıkmıĢ
olması örgüt kültürü ile ilgili ölçeğin anket çalıĢmasına katılan çalıĢanlara anlamsız gelmiĢ
olmasından kaynaklandığı söylenebilir.
SONUÇ
Personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün moderatör
etkisinin incelenmesine yönelik olarak yapılan bu çalıĢma hizmet sektöründe faaliyet gösteren
bir iĢletme çalıĢanlarına yapılan anket çalıĢması sonuçlarına göre değerlendirilmiĢtir. Örgüt
kültürü ölçeği Cameron ve Quinn tarafından geliĢtirilen klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi
boyutlarına göre ele alınmıĢtır. Örgütsel bağlılık ölçeği ise Allen ve Meyer tarafından duygusal,
devam ve normatif bağlılık olarak yapılan sınıflandırmaya göre değerlendirilmiĢtir. Tek boyutlu
olarak ele alınan personel güçlendirme ölçeği ise Spreitzer tarafından geliĢtirilmiĢtir.
AraĢtırmada iki ana ve dört alt hipotez geliĢtirilmiĢtir. Bunlardan H1 kodlu ―personel
güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif bir iliĢki vardır‖ hipotezimiz
yapılan analiz sonucunda kabul edilmiĢtir. Bu sonuç çalıĢanların çalıĢtıkları kurumda kendilerini
geliĢtirme, kararlara dahil edilme, yaptıkları iĢ üzerinde söz sahibi olma, inisiyatif kullanabilme
gibi imkanlara sahip oldukları diğer bir ifade ile kendilerini güçlendirilmiĢ hissettikleri ve
bunun sonucunda da çalıĢtıkları kuruma kendilerini bağlı hissettikleri Ģeklinde açıklanabilir.
Ayrıca, örgüt kültürü boyutları, personel güçlendirme ve örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkiye
yönelik olarak yapılan korelasyon analizi sonucunda; klan kültürü ile örgütsel bağlılık arasında
pozitif yönlü ve anlamlı bir iliĢki olduğu (r=0,319 ve p<0,01) ve klan kültürü ile personel
güçlendirme arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir iliĢki olduğu (r=0,310 ve p<0,01); adhokrasi
kültürü ile örgütsel bağlılık (r=0,163, p<0,01) ve personel güçlendirme (r=0,320 ve p<0,01)
arasında pozitif ve anlamlı bir iliĢki olduğu; pazar kültürü ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı
bir iliĢki olmadığı (r= -0,038 ve p<0,01) ve personel güçlendirme ile negatif yönlü anlamlı bir
iliĢki olduğu (r= -0,168 ve p<0,01); ve son olarak hiyerarĢi kültürü ile personel güçlendirme (r=
-0,213 ve p<0,01) ve örgütsel bağlılık (r= -0,157 ve p<0,05) arasında negatif yönlü ve anlamlı
bir iliĢki olduğu sonucu ortaya çıkmıĢtır. Bu sonuçlara göre klan ve adhokrasi kültürlerine sahip
organizasyonlarda bu kültürlere ait özellikler arttıkça çalıĢanların güçlendirilme algıları ve
örgüte bağlılıkları da artıĢ göstereceği söylenebilir. Pazar kültürü ile personel güçlendirme
arasında negatif yönlü bir iliĢkinin çıkmıĢ olması pazar kültürüne sahip organizasyonların daha
106
çok iĢe odaklanılması ile açıklanabilir. Bu kültüre ait özellikler arttıkça personel güçlendirme
uygulamalarının azalacağı söylenebilir. HiyerarĢi kültürü ile personel güçlendirme arasındaki
iliĢkinin negatif yönlü çıkmıĢ olması bu kültüre ait özelliklerin artması durumunda personel
güçlendirme uygulamalarının da azalacağı anlamına gelmektedir. Ayrıca hiyerarĢi kültürü ile
örgütsel bağlılık iliĢkisinin negatif yönlü olması çalıĢanların hiyerarĢi kültürünün hakim olduğu
bir organizasyonda organizasyona olan bağlılıklarının azalacağı Ģeklinde yorumlanabilir.
H2 kodlu ―personel güçlendirme ile örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide örgüt kültürünün
moderatör etkisi vardır‖ hipotezimiz ve bu hipotezin alt hipotezleri olan H2a, H2b, H2c ve H2d
kodlu hipotezlerimiz kabul edilmemiĢtir.
ÇalıĢanların güçlendirilmeleri ile örgütsel
bağlılıklarının arttığı sonucuna rağmen örgüt kültürü boyutlarının moderatör etkilerinin
anlamsız çıkmıĢ olması örgüt kültürü ölçeğinin anket çalıĢmasına katılanlar tarafından
anlaĢılamadığı ile açıklanabilir. Ayrıca anket çalıĢmasına katılanların çoğunun 3 yıldan az bir
süredir bu iĢletmede çalıĢıyor olmaları çalıĢtıkları örgütün kültürü ile algının tam olarak
oluĢmadığı ve yaĢ yoğunluklarının 21-28 arasında olmasının ise iĢ tecrübelerinin çok az
olmasından ötürü kültür algılarının tam olarak oluĢmadığı Ģeklinde yorumlanabilir.
Örgüt kültürünün klan, adhokrasi, pazar ve hiyerarĢi boyutlarının personel güçlendirme ile
örgütsel bağlılık arasındaki iliĢkide moderatör etkisinin olup olmadığıyla ilgili olarak daha önce
böyle bir çalıĢmanın yapılmamıĢ olması çıkan sonuçların karĢılaĢtırılmasını kısıtlamaktadır.
Çıkan bu sonuçlara dayanarak ileride yapılacak olan çalıĢmalarda örgüt kültürü boyutu farklı
ölçeklerle test edilerek aralarında anlamlı iliĢkiler olduğu ortaya konabilir.
REFERANSLAR
Albdour, A., A., ve Altarawneh, I. I. (2014). Employee engagement and organizational commitment:
evidence from jordan, International Journal of Business, 19(2), 192-212.
Akçakaya, M. (2010). Örgütlerde uygulanan personel güçlendirme yöntemleri: Türk kamu yönetiminde
personel güçlendirme, Karadeniz AraĢtırmaları, 25, 145-174.
Bergman, M. E., (2006). The relationship between affective and normative commitment: review and
research agenda, Journal of Organizational Behavior, 27, 645-663.
Brown, B.B. (2003). Employees‘ organizational commitment and their perception of supervisors‘
relations-oriented and task-oriented leadership behaviors, Doctor of Philosophy in Human
Development Falls Church, Virginia.
Doğan, S. ve Kılıç, S. (2007). Örgütsel bağlılığın sağlanmasında personel güçlendirmenin yeri ve önemi,
Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 29, 37-61.
Ebeid, A.Y.H. ve Gadelrab, H.F.(2009). Identifying dominant organizational culture types in public
egyptian universities and their relationships to a set of developmental indicators, Problems and
Perspectives in Management, 7(4), 23-32.
Erdem, R., Adıgüzel, O. ve Kaya, A. (2010). Akademik personelin kurumlarına iliĢkin algıladıkları ve
tercih ettikleri örgüt kültürü tipleri, Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 36, 73-88.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.571221cf8389c3.196739
49 adresinden 04.04.2016 tarihinde alınmıĢtır.
Koçel, T. (2014). İşletme Yöneticiliği, Ġstanbul: Beta Yayınları.
Masood, S. A., Dani, S. S., Burns, N. D. ve Backhouse, C. J. (2006). Transformational leadership and
organizational culture: the situational strength perspective, Mechanical and Manufacturing
Engineering, 220, 941-949.
McMahon, B.(2007). Organizational commitment, relationship commitment and their association with
attachment style and locus of control, In Partial Fulfillment Of the Requirements for the Degree
Master of Science in Psychology, Georgia Institute of Technology.
Meyer, J. P., Stanley, D. J., Herscovitch, L. ve Topolnytsky, L. (2002). Affective, continuance, and
normative commitment to the organization: a meta-analysis of antecedents, correlates, and
consequences, Journal of Vocational Behavior 61, 20-52.
O'Reilly, C. ve Chatman, J. (1986). Organizational commitment and psychological attachment: the effects
of compliance, ıdentification, and ınternalization on prosocial behavior, Journal of Applied
Psychology, 71 (3), 492-499.
Penley, L. E. ve Gould, S. (1988). Etzioni's model of organizational involvement: A perspective for
understanding commitment to organizations, Journal of Organizational Behavior, 9, 43-59.
107
Sayğan, F. N., (2011). Relationship between affective commitment and organizational silence: a
conceptual discussion, International Journal of Social Sciences and Humanity Studies, 3(2), 219227.
Shein, E. (2004). Organizational culture and leadership, San Francisco: Published by Jossey-Bass.
Singh, B ve Gupta, P.K. (2008). Organisational commitment: revisited, Journal of the Indian Academy
of Applied Psychology, 34 (1), 57-68.
Steers, and Lyman W. Porter (1979). The measurement of organizational commitment, Journal of
Vocational Behavior, 14. 224-247.
Suderman, J. (2012). Using the organizational cultural assessment (ocaı) as a tool for new team
development, Journal of Practical Consulting, 4 (1), 52-58.
Übius, Ü. ve Alas, R.(2009). Organizational culture types as predictors of corporate social responsibility,
Engineering Economics, 61 (1), 90-99.
Yürür, ġ. ve Demir, K. (2011). Örgütsel adalet ve psikolojik güçlendirme: karĢılıklı etkileri üzerine bir
araĢtırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 16(3), 311335.
Zeglat, D., Aljaber, M. ve Alrawabdeh, W. (2014). Understating the impact of employee empowerment
on customeroriented behavior, Journal of Business Studies Quarterly, 6(1), 55-67.
108
Gemi Adamlarının ĠĢten Ayrılma Nedenleri Üzerine Bir Uygulama
C. Gazi UÇKUN*
Kocaeli Üniversitesi, Türkiye
guckun@gmail.com
Ġbrahim DÜGENCĠ
Kocaeli Üniversitesi, Türkiye
ibrahimdugenci@gmail.com
Gökhan KARA
Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye
karagok@istanbul.edu.tr
Özet
ĠĢ stresi ve iĢ tatmini konusu son yıllarda iĢletme yönetiminin performans yönetimlerinin en
önemli konuları arasına girmeyi baĢarmıĢtır. Örgütlerin baĢarısı iĢletme çalıĢanlarının
motivasyonu ile doğrudan ilgilidir. ĠĢletmelerde insan kaynaklarının verimli ve etkin olabilmesi
için, çalıĢanların iĢ stresi ve adaletsizlik algılarının iĢ tatmini ve duygusal bağlılık sağlaması
gerekir. Aksi halde çalıĢanlar, örgütlerde ücret, taciz, tayin, terfi, nakil ve örgütsel fiziksel
kaynakların paylaĢımı yetki ve sorumluluk verme gibi herhangi bir iĢlemden dolayı adaletsizlik
yaĢadıkları veya algıladıkları zaman iĢ doyumu bulamazlar, iĢe karĢı istek ve motivasyonlarını
kaybederler.
ĠĢletme çalıĢanları bu tarz haksızlık algılarında bazen rahatsızlıklarını belli eder bazen de bunları
kendi içlerinde taĢırlar. Tüm bunlar tatminsizlik yaratırken çalıĢanların iĢletmeye aidiyetlerini
zedeler ve performanslarını düĢürür. Ġnsan unsurunun iĢletmelerin baĢarısındaki rolü
tartıĢılmazdır. Örgütsel bağlılık ile is tatmini arasında karĢılıklı bir etkileĢim vardır. Örgütsel
bağlılık is tatminini olumlu yönde etkilerken, is tatmini de örgütsel bağlılığı aynı yönde etkiler.
Örgütsel bağlılık çalıĢanların iĢyerlerindeki verimlilikleri ve iĢyerlerinden ayrılma niyetlerini
açıklaması sebebiyle, son yıllarda örgütsel davranıĢ literatüründe çok sık incelenen bir konu
haline gelmiĢtir. Modern yönetim düĢüncesi yöneticilere, çalıĢanların bağlılık, tatmin ve
performans düzeylerini geliĢtirme sorumluluğu yüklemektedir.
Bu araĢtırmada gemi adamlarının iĢ stresi ve iĢ tatmini düzeylerinin iĢten ayrılma niyeti
üzerindeki etkisi incelenmiĢtir. Bu doğrultuda 392 gemi adamı çalıĢmanın örneklemini
oluĢturmuĢtur. Toplanan veriler betimsel istatistikler ve nicel veri analiz yöntemleriyle analiz
edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Gemi Adamları, İş Tatmini, İş Stresi, İşten Ayrılma
AN APPLICATION ON LEAVE THAT CAUSES OF SEAMEN
Abstract
In recent years Work stress and job satisfaction issues has managed to become one of the most
important issues in the business management‘s performance management. The success of the
organization is directly related to the motivation of the company employees.In order for the
human resources to work efficiently and productively in companies, personnel perceptions of
job stress and injustice must provide job satisfaction and emotional attachment.
Otherwise, personnel fail to perceive job satisfaction and lose their eagerness and motivation for
work, when they experience or sense injustices in terms of wages, harassment, appointment,
transfer, sharing of organizational physical resources and appointment of powers and
responsibilities. Personnel may voice or repress such distresses. All these factors spoil the sense
of attachment and decrease performance through dissatisfaction. The role of the human element
in the success of companies is undeniable. There is an interaction between organizational
attachment and job satisfaction. While organizational attachment positively affects job
satisfaction, job satisfaction, likewise, positively affects organizational satisfaction. Due to the
109
reasons of workplace efficiency of personnel and their statements of willingness to leave the
workplace, organizational attachment has become one of the frequently studied subjects of
organizational behavior. The idea of modern management creates the executive responsibility to
improve attachment, satisfaction and performance levels of personnel.
This research studies the effect of job stress and job satisfaction levels of seamen on the
willingness to leave employment. In this context, the research samples 392 seamen. Data
gathered were analyzed using the methods of descriptive statistics and quantitative analysis.
Key words: Seamen, Job Satisfaction, Job Stress, Job Leave
GĠRĠġ
Bireyin çalıĢma ortamına karĢı tavrı‖ olarak tanımlanan iĢ tatminini etkileyen ücret, terfi
imkânları, sosyal haklar, iĢ arkadaĢları ve yöneticilerle iliĢkiler, güvenlik, verimlilik ve çalıĢma
koĢulları olması konuya yöneticilerin çok daha dikkatle yaklaĢmalarını gerektirmektedir.
Örgütsel bağlılık konusunda yapılan birçok tanımlamaya rağmen, en yaygın kullanılan ve belki
de en basit ve etkili tanımı Ģudur: ―Örgütsel bağlılık, bireyin kurumsal amaç ve değerleri kabul
etmesi, bu amaçlara ulaĢılması yönünde çaba sarf etmesi ve kurum üyeliğini devam ettirme
arzusudur‖ (Durna ve Eren, 2005:211; Hiriyappa, 2009:134).
Örgütsel davranıĢ açısından en önemli tutumlardan bir diğeri de, bireyin iĢine karĢı geliĢtirdiği
tutumlardır. Bu, genellikle iĢ tatmini olarak ifade edilmektedir. Eğer bu tutumlar olumlu ise
çalıĢanların tatmin düzeylerinin yüksek, eğer olumsuz ise tatmin düzeylerinin düĢük olduğu
görülür (Özkalp, 2004:75).
Temelde psikolojik bir süreç olan iĢ tatmini, birey amaçları ile örgüt amaçlarının aynı hizaya
getirilerek uyumlaĢtırılmasında bir nevi katalizör rolü oynaması ve iĢgörenleri yüksek kapasite
ile çalıĢmaya sevk etmesi nedeniyle öteden beri yönetim alanında kullanılagelmiĢtir. Bu
bağlamda, motivasyon ve motivasyon uygulamaları vasıtasıyla ulaĢılmak istenen verimlilik
arasındaki iliĢkinin gerçekleĢme biçimleri, bu iliĢkiye etki eden bireysel ve örgütsel faktörler, bu
iliĢkinin kurulmasındaki öncelikli koĢullar, bu iliĢkinin yönü ve gerçekleĢtiği zemin gibi
noktalar önem kazanmaktadır. Bu bağlamda örgütsel bağlılığı etkilemekte önemli rol
oynamaktadır.
Denizcilik; ilk olarak deniz taĢımacılığı olmak üzere gemi inĢa sanayii, liman iĢletmeciliği gibi
denizlerde ve kıyılardaki hizmetleri içeren entegre faaliyetler bütününü oluĢturmaktadır.
Gemilerde çalıĢanların içinde bulundukları çalıĢma koĢulları, karada çalıĢanların çalıĢma
koĢullarına göre belirgin farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle gemi adamlarının stres
faktörleri ve iĢ tatmini faktörleri de oldukça farklıdır.
Denizcilik sektörünün temelini oluĢturan deniz taĢımacılığının yürütülmesi ise gemilerde görev
yapan ―gemiadamı‖ adı verilen gemi personelinin sayesinde mümkün olmaktadır. Gemi
adamlarının mesleki Ģartları yukarıda belirtildiği gibi diğer iĢ kollarında görev yapan
çalıĢanların koĢullarından oldukça farklıdır. Denizciler; aile ve arkadaĢlarından sürekli uzakta
görev yapan, kimi zaman günlerce veya aylarca karaya ayak basamayan, seyir esnasında kötü
hava ve fırtına gibi olumsuz fiziksel veya psikolojik koĢullara maruz kalan, sadece bulundukları
gemideki insanların oluĢturduğu sosyal ortamda çalıĢan ve farklı bir örgüt yapısı içerisinde
iĢyerleri sürekli değiĢen iĢgörenlerdir.
ÇalıĢanların tutum, davranıĢ ve tepkilerine yön vererek onları etkileyen unsurlardan biri strestir.
ĠĢin özellikleri ile iĢgörenlerin beklentilerinin uyuĢtuğu noktada kendini gösteren ve çalıĢanların
iĢlerine karĢı geliĢtirdikleri tutumlardan doğan iĢ doyumu kavramı da her faaliyet alanında
olduğu gibi denizcilik sektöründe de araĢtırılması ve değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
110
Ġġ TATMĠNĠ
ĠĢ tatmini ve iĢ tatmininin iliĢkili olduğu örgütsel bağlılık, iĢten ayrılma niyeti, hayal kırıklığı, iĢ
performansı gibi konular, örgütsel davranıĢ ve insan kaynakları yönetimi uygulamalarının
ilgilendiği önemli konular olmuĢtur. ĠĢ tatmini, bireyin normlar, değerler, beklentiler
sisteminden geçerek iĢlenen iĢ ve iĢ koĢullarına iliĢkin algılarına karĢı geliĢtirdiği içsel
tepkilerden oluĢmaktadır (Schneider & Snyder,1975:31). Bu anlamda, iĢ tatmini, çalıĢanların iĢ
ve iĢin sağladıklarına iliĢkin bir algısı ve bu algıya karĢılık olarak verdiği duygusal cevaptır
(Luthans,1994:114).
Rusbelt, Farrell, Rogers, Maınous (1988:601), bireylerin iĢ tatminsizliğine karĢı bazı farklı
tepkiler geliĢtirdiğini ifade etmektedir. ÇalıĢanlar iĢ tatminsizliğine karĢı ya organizasyondan
ayrılma gibi negatif ya da sorunları dile getirme ve çözüm bulma gibi pozitif davranıĢlarda
bulunacaktır. ĠĢ tatminsizliği karĢısında bireylerin geliĢtirecekleri bazı tepkilerde sadakat ve
sorunu görmezden gelme gibi davranıĢlar olabilir.
Pozitif iĢ tutumlarından biri olan iĢ tatmini, kiĢinin iĢ ve iĢ Ģartlarına karĢı geliĢtirdiği bir
tutumdur. ĠĢ tatmini, iĢ Ģartlarının (iĢin kendisi, yönetimin tutumu) ya da iĢten elde edilen
sonuçların (ücret – iĢ güvenliği gibi) kiĢisel bir değerlendirmesidir. ĠĢ tatmini, iĢ durumuna
duygusal bir tepkidir (Weiss, 2002, s.174).ĠĢ tatmini ile iĢ değiĢtirme arasındaki iliĢkinin
bireysel değiĢkenlere göre farklılık gösterdiğini tespit edilmiĢtir (Reitz 1987 s.224).
ĠĢ tatminine etki eden birçok faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılan çalıĢmalar sonucunda;
ücret, güvenlik, terfi, liderlik, kararlara katılma, yönetim tarzı, rol açıklığı, farkına varılma
çalıĢma koĢulları, arkadaĢlık ortamı, takdir edilme ve iĢin kendisi gibi faktörlerin iĢ tatmini
üzerinde önemli etkileri olduğu ortaya çıkmıĢtır. ĠĢletmelerde yönetimin önemli görevlerinden
biri çalıĢanın iĢ tatminini sağlayacak bu faktörleri belirlemek ve gerekli düzenlemeleri
yapmaktır. ĠĢ tatmininin teorik temelleri, Maslow‘un 1954‘te ―Ġnsan Ġhtiyaçları HiyerarĢisi
Kuramı‖ ve Herzberg‘in 1959‘da ―Çift Faktör Kuramı‖ ile oluĢmuĢtur (Adler ve diğ., 1985:
270; akt, Ardıç ve Türker, 2001).
Ġġ YAġAMINDA STRES
Stres kiĢinin gerçek dünyası ile beklentileri arasındaki farklılığa gösterdiği tepki (GümüĢtekin
ve Öztemiz, 2004, s.64); bir kiĢinin duygularında düĢünce süreçlerinde veya fiziki Ģartlarında,
kiĢinin çevresi ile baĢ edebilme gücünü tehdit eden bir olumlu bir yönü Ģeklinde tanımlanmıĢtır.
ÇalıĢanların ruhsal ve fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkileyen iĢ ve mesleki stresi konusunda
son yirmi yılda literatürde önemli artıĢlar yaĢanmaktadır (Hang-Yue vd., 2005: 2133). Örgütsel
rol dinamikleri üzerine öncülük ettikleri çalıĢmadan sonra, iĢ stresi ile iĢ tatmini, örgütsel
bağlılık, iĢ performansı ve iĢgören devri gibi çeĢitli sonuçlarla arasındaki iliĢki kapsamlı
çalıĢmalarla incelenmektedir (Hang-Yue vd., 2005: 2134).
Farklı araĢtırmacılar tarafından farklı anlamlarda da kullanılan stres, stres faktörleri ve gerginlik
kavramları, giderek mesleki stres araĢtırmalarında yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır
(Rageb vd., 2013: 52). Stres, belirsiz ya da çalıĢanın kontrolü dıĢındaki deneyimlerinden
kaynaklanan,
istenmeyen ya da hoĢ olmayan duygusal ve fizyolojik durum olarak
tanımlanmaktadır (Judge ve Colquitt, 2004: 396). Modern toplumun hastalığı olarak ifade
edilen stres (Güçlü, 2001: 92) çalıĢan verimliliğinin artırılmasına katkısı olduğu kadar, aĢırı
olması da çalıĢanın ve örgütün sağlığını olumsuz etkilemektedir. Stresli bir ortamda çalıĢmanın,
depresyona, değersizlik hissine, düĢük düzeyde iĢe bağlılık ve çalıĢma grubundan psikolojik
olarak uzaklaĢmaya neden olduğu ileri sürülmektedir ki bu da, iĢten ayrılma niyetini artıran bir
durumudur (Hang-Yue vd., 2005: 2137).
ĠġTEN AYRILMA NĠYETĠ
Örgütsel performans göstergelerinden biri olan nitelikli personelin örgütte kalmasını sağlamak
önemlidir. Bunun farkında olan yöneticiler özellikle örgütün amacına ulaĢmasında etkili ve
verimli çalıĢan personelleri örgüte bağlamaya çalıĢmaktadırlar. Buna karĢın, çalıĢanlar örgütün
değerlerine bağlı değilse ve bu değerlerin gerçekleĢmesine katkıda bulunmak istemiyorlarsa
örgütünden ayrılmak isteyecekleridir (Çekmecelioğlu, 2005). ĠĢten ayrılma niyeti olarak
111
adlandırılan bu durum ―çalıĢanın örgütten ayrılmak konusundaki bilinçli ve temkinli kararını
veya niyetini‖ ifade etmektedir. ĠĢten ayrılmalar gönüllü ya da zorunlu olmak üzere iki Ģekilde
gerçekleĢmektedir. ĠĢten ayrılma niyeti de gönüllü ya da zorunlu bir durum olup, çalıĢanların
iĢten ayrılma niyetine girmeleri altında yatan çeĢitli nedenler vardır.
Rusbelt ve arkadaĢları (1988) iĢten ayrılma niyetini, personelin iĢ koĢullarından tatminsiz
olmaları durumunda göstermiĢ oldukları yıkıcı ve aktif eylemlerdir Ģeklinde tanımlamaktadırlar.
ĠĢten ayrılma niyetinin, örgütsel etkinliği etkilediği yönünde yaygın bir kanaat bulunmaktadır
(Hwang vd., 2006). ĠĢten ayrılma niyetini etkileyen unsurların belirlenmesiyle birlikte
araĢtırmacılar iĢten ayrılma davranıĢlarını önceden tahmin etmekte ve açıklamakta, yöneticiler
de potansiyel ayrılmaları önlemek için tedbirler geliĢtirmektedirler.
ĠĢten Ayrılma Niyeti ve ĠĢ Tatmini
Literatürde iĢten ayrılma niyeti ile iĢ tatmini arasında negatif bir iliĢkinin olduğu yönünde hem
teorik hem de ampirik bulgular bulunmaktadır. ĠĢ tatmininin yüksek olduğu durumlarda
genellikle iĢten ayrılma niyetinin daha düĢük olduğu görülmektedir (Rusbelt vd., 1988). ĠĢ
tatmini veya tatminsizliğine bağlı olarak oluĢan ayrılma niyeti paralelinde, çalıĢan öncelikle
iĢini değerlendirerek, iĢ tatminini sorgulamaktadır. Sonucun olumsuz olması halinde, iĢe ve
iĢyerine karĢı isteksizlikle birlikte uygunsuz iĢ davranıĢları görülmekte, daha sonraki aĢama ise
oluĢan niyet paralelinde iĢten ayrılmayı düĢünmektir (Poyraz ve Kama, 2008: 149). ĠĢten
ayrılma niyeti ve iĢ tatmini pek çok endüstriyel ve örgütsel psikolog, yönetim bilimcisi ve
sosyoloğun ilgi alanlarının merkezinde yer almaktadır.
Bunun sebebi ampirik araĢtırmaların iĢten ayrılma niyetinin bir örgütün etkinliğinin tamamını
olumsuz yönde etkileyeceğine yönelik bulgular ortaya koymasıdır. Personelin ayrılma niyetleri
yeteneklerin kaybı, ilave eleman toplama ve yönetim maliyetlerini artırma gibi pratik bir takım
problemlere neden olmaktadır. Personelin iĢten ayrılma niyetlerini etkileyen çevresel faktörler,
örgüt kültürü ve değerleri, çalıĢma arkadaĢları ile iliĢkiler, iĢ / rol talep ve beklentileri ile
kariyer geliĢtirme fırsatları ve otonomi gibi ödüllendirme yapılarıdır (Takase vd., 2005).
ĠĢten Ayrılma Niyeti ve ĠĢ Stresi Stres;
Sosyal, ruhsal, geliĢimsel, psikolojik ve fizyolojik yönleri olan oldukça kapsamlı bir olgudur.
Stres etkisi dolaylı olarak gözlenebilen daima var olan fakat iç ve dıĢ çevredeki değiĢiklikler ya
da tehdit edici olaylar karĢısında artan fiziksel ve duygusal bir durum olarak tanımlamaktadır
(Karahan vd., 2007: 29). Stres kısaca, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit
edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur (a.g.e). Her iĢ zorluk, karmaĢıklık ve iĢ
yükü unsurlarını bünyesinde barındırır, derecesi ne olursa olsun yerine getirilen her iĢin özünde,
stres kavramıyla karĢılaĢılır.
Bu anlamda iĢin kendisi streslidir. ĠĢ stresi, hem organizasyondaki kiĢiler için hem de
organizasyonun kendisi için önemli bir problem teĢkil etmektedir. ĠĢ stresi, iĢin kendisi ile
iĢbirliği yapan fiziksel stres kaynakları ile yetersiz mücadeleyi beraberinde getiren zihinsel ve
fiziksel hastalık neticesi ile sonuçlanan istenmeyen bir kavramdır (Özkaya vd., 2008:164). ĠĢ
hayatında yaĢanan stres hem çalıĢanlar açısından, hem yöneticiler açısından önemlidir. Bir diğer
ifade ile stresin bireysel ve örgütsel neden ve sonuçları vardır. Uzun süreli stres personel
üzerinde fiziksel ve psikolojik olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Personelin sağlığı bu yüzden
zarar görmektedir. AraĢtırmalara göre stres, çalıĢanların iĢe devamsızlık göstermelerine ve iĢten
ayrılmalarına neden olabilmektedir.
YÖNTEM
Araştırmanın Amacı
Bu çalıĢmada gemi adamlarının iĢ stresi algılarının, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma niyeti
üzerindeki etkisi belirlenecektir. Bununla birlikte araĢtırmada ayrıca demografik özellikler ile
iĢten ayrılma niyeti arasındaki iliĢkileri tespit etmek amaçlanmıĢtır.
112
Araştırmanın Önemi
Ülkemiz denizcilik sektörünün son yıllarda yakaladığı baĢarısındaki pay sahibi olan gemi
adamlarının, iĢ stresi, iĢ tatmini ve iĢten ayrılma niyetlerinin ölçülmesi bu çalıĢmanın konusu
olarak seçilmiĢtir. ĠĢ tatmini ve iĢ tatmininin iliĢkili olduğu iĢ stresi, iĢten ayrılma niyeti, iĢ
performansı gibi konular, örgütsel davranıĢ ve insan kaynakları yönetimi uygulamalarının
ilgilendiği önemli konulardan biridir.
Özel sektörde insan kaynakları yönetimi, zaman zaman gemi adamlarının iĢ tatmini, iĢ stresi ve
iĢten ayrılma niyetlerini çeĢitli yöntemlerle ölçmekte ve personel memnuniyeti adına projeler
geliĢtirmektedirler. ĠĢletmelerde de üretilen hizmetlerin ortaya çıkarılmasında kullanılan
kaynakların içinde insan kaynağı ilk sırada gelmektedir. Gemi adamlarının verimliliğinde, diğer
sektörlerde olduğu gibi; gemi adamlarının iĢlerine yönelik tutum ve beklentileri ile iĢ
davranıĢları önemli yer teĢkil etmekte ve gemi adamlarının iĢ tatmini, iĢ stresi algısı ve iĢten
ayrılma niyeti gibi kavramlar çalıĢanlar açısından hizmetlerin verimli ve etkin yerine getirilmesi
adına büyük önem taĢımaktadır.
ÇalıĢan personelden verimli hizmet alabilmek için de gemi adamlarının örgüte aidiyet hissedip
hissetmediği, iĢte kalma niyeti hizmetin sürekliliği açısından önemli olmaktadır. Dolayısıyla,
bu araĢtırma, denizcilik sektöründe görev yapan gemi adamlarının iĢ stresi algılarının, iĢ
tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkilerini araĢtırması nedeniyle önemlidir.
Araştırma Problemi ve hipotezleri
AraĢtırmanın problemi; gemi adamlarının iĢ stresi algıları, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma
niyetine iliĢkin görüĢlerini saptayarak bunlar arasında iliĢkinin olup olmadığını belirlemektir.
Bu amaca ulaĢmak için araĢtırmada aĢağıda yer alan hipotezlere yanıt aranacaktır.
Bu çalıĢmada aĢağıdaki hipotezler test edilmektedir:
: ĠĢ stresi ile iĢ tatmini arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.
: ĠĢ tatmini ile iĢten ayrılma niyeti arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.
: ĠĢ stresi ile iĢten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.
H4 Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları demografik değiĢkenlere göre
farklılık göstermektedir.
H4a: Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak
anlamlı farklılık göstermektedir.
H4b: Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları eğitim durumuna göre istatistiki
olarak anlamlı farklılık göstermektedir
H4c:Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları mesleki deneyim süresine göre
istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.
H4d: Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları ünvana ( pozisyon) göre
istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.
Araştırmanın Evreni ve Örneklemi
AraĢtırma evreni, Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi tarafından yayınlanan istatistikî
veriler çerçevesinde tankerlerde çalıĢan aktif 115.774 kiĢiden oluĢmaktadır. (BIMCO, 2010)
Ana kütlenin tamamına ulaĢılamaması nedeniyle, basit tesadüfî örneklem tespiti yöntemiyle
(rastsal olarak) seçilen örneklemini ise tankerlerde çalıĢan zabıtan ve tayfalar olmak üzere
toplam 392 personelden oluĢmaktadır. Anketlerin 0,95 güven ve 0,05 hoĢgörü düzeyine göre
çalıĢan toplamını temsil eden örneklem miktarı 383 olmalıdır (Çıngı, 1990, s. 256).
Veri Çözümleme Yöntemi
Anket verilerinin analizinde istatistik paket programlarından SPSS 16.00 (Statistical Package
Social Science) kullanılmıĢtır. Anket sorularının analizinde istatistik yöntemlerinden frekans
dağılımları, korelasyon (pearson korelasyonu) ve tek yönlü varyans analizi
(anova)
kullanılmıĢ, sonuçlar tablolar ile ifade edilmiĢtir.
113
Veri Toplam Araçları
AraĢtırmada veri toplama aracı olarak iĢ stresi, iĢ tatmini ve iĢten ayrılma niyetini ölçen
ölçekler kullanılmıĢtır. AraĢtırma için hazırlanan anket dört bölümden oluĢmaktadır. Birinci
bölümde demografik özellikleri içeren sorular yer almaktadır.
Ġkinci bölümde gemi adamlarının iĢ streslerini belirlemek amacıyla literatürde yer alan
çalıĢmalarda kullanılan faktörler ve sektörle ilgili yapılan araĢtırmalar birlikte dikkate alınarak
rol çatıĢması rol belirsizliği (Moncrief vd., 1997:789) iĢ-aile çatıĢması, (Bhuian vd., 2005: 148)
ve rol stresi temel faktörleri kullanılmıĢtır. ĠĢ stresine iliĢkin toplam güvenirlik katsayısı
(Cronbach Alpha) .936‘dır.
Üçüncü bölümde Spector tarafından geliĢtirilen ĠĢ Tatmini Anketi esas alınarak hazırlanan ölçek
kullanılmıĢtır (Lawrence, 2003: 125). Ölçek boyutları; ücret, terfi, yönetici, yan ödemeler,
ödüllendirmeler , çalıĢma Ģartları , iĢ arkadaĢları , iĢin kendisi , iletiĢim olmak üzere toplam 9
faktörden (35 madde) oluĢmaktadır ve iĢ tatmini ölçeğine iliĢkin toplam güvenirlik katsayısı
.917‘dir.
Anket formunun dördüncü bölümünde ise gemi adamlarının iĢ yerinde kalmak yada istifa etmek
için kendini değerlendirme niyetlerinin düzeyini ölçmek için Mobley, Horner ve Hollingsworth
(1978; 410) tarafından geliĢtirilen 3 maddelik ĠĢten Ayrılma Niyeti Ölçeği kullanılmıĢtır. Ölçek,
güvenirliğinin sınanması sonucunda Cronbach‘s Alpha değeri 0.754 olarak bulunmuĢtur.
BULGULAR VE YORUMLAR
Bu bölümde anketin uygulanması sonucu elde edilen verilerin istatistiksel analizine iliĢkin
bulgulara ve yorumlara yer verilmiĢtir. Ġlk olarak araĢtırmaya katılan gemi adamlarına iliĢkin
kiĢisel bulgulara, ikinci olarak ise araĢtırmanın hipotezlere iliĢkin bulgulara ve yorumlara yer
verilmiĢtir.
Demografik Özellikler
Anket uygulaması tankerlerde çalıĢan gemi adamlarına uygulanmıĢ ve gemi adamlarının
demografik özellikleri aĢağıda verilmiĢtir.
Gemi adamlarının YaĢa Göre Dağılımı
AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının yaĢa göre dağılımına iliĢkin bilgilere Tablo 10‘da yer
verilmiĢtir.
Tablo 1: Gemi adamlarının YaĢa Göre Dağılımı
YaĢ
N
%
25-30 arası
150
38,3
31-35 arası
119
30,4
36-40 arası
67
17,1
41 ve üstü
56
14,3
Toplam
392
100,0
Tablo 1 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 38,3‘ü 25-30 yaĢ aralığında,
%30,4‘ünün 31-35 yaĢ aralığında olduğu, % 17,1‘inin 36-40 yaĢ aralığında olduğu, %
14,3‘ünün ise 41 ve üzeri yaĢ aralığında yer görülmektedir.
Gemi adamlarının Eğitim Durumuna Göre Dağılımı
AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının eğitim durumuna göre dağılımına iliĢkin bilgilere Tablo
2‘de yer verilmiĢtir.
114
Tablo 2: Gemi adamlarının Eğitim Durumuna Göre Dağılımı
Eğitim Durumu
N
Ġlköğretim
93
Ortaöğretim
78
Ön lisans
47
Lisans
139
Lisans Üstü
35
Toplam
392
%
23,7
19,9
12,0
35,5
8,9
100,0
Tablo 2 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 23,7‘sinin ilköğretim mezunu,
% 19,9‘unun ortaöğretim mezunu, % 12‘sinin ön lisans mezunu, % 35,5‘inin lisans mezunu, %
8,9‘unun lisansüstü mezunu olduğu görülmektedir. Tabloya göre tankerlerde çalıĢan gemi
adamlarının yaklaĢık yarısının lisans ve lisansüstü mezunu olduğu görülmekte, daha sonra ön
lisans mezunları gelmektedir. Buradan gemi adamlarının yüksek düzeyde bir eğitime sahip
olduğunu söylenebilir.
Gemi adamlarının Unvana Göre Dağılımı
AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının unvana göre dağılımına iliĢkin bilgilere
Tablo 3‘de yer verilmiĢtir.
Tablo 3: Gemi adamlarının Unvana(pozisyon) Göre Dağılımı
Unvan
N
%
Zabit
178
45,4
Yardımcı zabit
18
4,6
Stajer
33
8,4
Tayfa
147
37,5
Yardımcı personel
16
4,1
Toplam
392
100,0
Zabit: kaptan, baĢ mühendis,1.zabit.. Yardımcı zabit: telsiz, elektrik, doktor.. Tayfa: usta
gemici, bosun, reis, yağcı.. Yardımcı personel: aĢçı.
Tablo 3 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 45,4‘ünün zabit, %4,6‘sının
yardımcı zabit,% 8,4‘ünün stajer,% 37,4‘ünün tayfa ve % 4,1‘inin yardımcı personel olduğu
görülmektedir. Yüzdelik dağılımlara göre araĢtırmaya katılan gemi adamlarının yaklaĢık
yarısını zabit oluĢmaktadır.
Gemi adamlarının Mesleki Deneyim Süresine Göre Dağılımı
AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının mesleki deneyim süresine göre dağılımına iliĢkin
bilgilere Tablo 4‘de yer verilmiĢtir.
Tablo 4: Gemi adamlarının Deneyim Süresine Göre Dağılımı
Deneyim Süresi
1-5 yıl
6-10 yıl
11-15 yıl
16-20 yıl
21 ve üstü
Toplam
N
%
138
133
67
27
27
392
35,2
33,9
17,1
6,9
6,9
100,0
Tablo 4 incelendiğinde; araĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 35,2‘sinin 1-5 yıl, %
33,9‘unun 6-10 yıl, % 17,1‘inin 11-15 yıl, % 6,9‘unun 16-20 yıl ve % 6,9‘unun 21yıl ve üzeri
hizmet aralığında yer aldığı görülmektedir.
AraĢtırmanın Hipotezlerine ĠliĢkin Analizler
115
AĢağıda, araĢtırmanın hipotezlerine iliĢkin bulgular sırası ile ele alınmakta ve yorumlar
yapılmaktadır. AraĢtırmanın hipotezlerini test etmek için korelasyon analizi, tek yönlü anova
testi ve araĢtırma modelini test etmek için doğrusal regresyon analizi yapılmıĢtır. Öncelikle
bağımsız ve bağımlı değiĢkenler arasındaki korelasyonlara bakılmıĢtır. Birbiriyle anlamlı
düzeyde iliĢki içinde olmayan değiĢkenler, regresyon analizine dahil edilmemiĢtir.
Birinci hipotez (
) ile ilgili bulgular ve Yorumlar
AraĢtırmanın birinci hipotezi ―ĠĢ stresi ile iĢ tatmini arasında negatif ve anlamlı bir iliĢki
bulunmaktadır.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir.
Tablo5: ĠĢ Stresi Boyutları ile ĠĢ tatmini Boyutları Arası Korelasyon Analizi Sonuçları
ÜCR TRF YÖN YÖD
ÖDL
RB Pearson -,140** -,387** -,561** -,322** -,394**
Corr.
Sig.
RÇ Pearson
Corr.
Sig.
Pearson
ĠAÇ Corr.
RS
,005
-,011
,821
-,098
,000
,000
-,209** -,239**
,000
,000
,000
,000
,072
-,114*
-,249**
,154
,024
,000
-,349**
-,431**
,000
,000
-,404**
-,381**
,000
,000
-,202** -,358** -,120*
ĠST Pearson -,188** -,431** -,553** -,234** -,391**
,000
,000
,000
-,369**
,000
Sig.
,052
,000
,000
,017
(2tailed)
Pearson
-,283** -,500** -,576** -,298**
Corr.
Sig.
,000
,000
,000
,000
Corr.
Sig.
Çġ
,000
,000
*. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed).
(2-tailed).
-,422**
,000
ĠA
ĠK
ĠLT
-,432** -,327** -,347**
,000
,000
,000
-,133** -,192** -,293**
,008
,000
,000
-,430** -,431** -,333**
,000
,000
,000
-,624** -,544** -,476**
,000
,000
,000
-,517** -,465** -,452**
,000
,000
,000
ĠT
-,550**
,000
-,221**
,000
-,458**
,000
-,678**
,000
-,607**
,000
**. Correlation is significant at the 0.01 level
RB: Rol Belirsizliği RÇ: Rol ÇatıĢması Ġ-AÇ: ĠĢ-Aile ÇatıĢması RS: Rol Stresi ĠST: ĠĢ Stresi
ÜCR. Ücret TRF: Terfi YÖN: Yönetici YÖD: Yan Ödemeler ÖDL: Ödüllendirmeler Çġ:
ÇalıĢma ġartları ĠA: ĠĢ ArkadaĢları ĠK: ĠĢin Kendisi ĠLT: ĠletiĢim ĠT: ĠĢ Tatmini
ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢ tatmini değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan
korelasyon analizi sonuçlarına göre(Tablo 5), iĢ stresinin iĢ tatmini üzerinde istatistiksel olarak
anlamlı(p=0,000<0,05) ve yüksek düzeyde negatif yönde (-0,607) etkisi bulunmaktadır. Alt
değiĢkenler arasındaki korelasyonlar sonuçlar kısmında açıklanacaktır. Elde edilen bulgulara
göre, ―İş stresi ile iş tatmini arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmaktadır” Ģeklinde ifade
edilen
hipotezi kabul edilmiĢtir.
İkinci hipotez (
) ile ilgili bulgular ve Yorumlar
AraĢtırmanın ikinci hipotezi ―ĠĢ tatmini ile iĢten ayrılma niyeti arasında negatif ve anlamlı bir
iliĢki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir.
116
Tablo 6: ĠĢ Tatmini Boyutları ile ĠĢten Ayrılma Niyetleri Arası Korelasyon Analizi Sonuçları
ÜCR TRF YÖN YÖD ÖDL Çġ
ĠA
ĠK
ĠLT
ĠT
ĠAN Pearson
-,104*
-,201** -,168** -,082 -,039 -,270** -,338**
,177**
,204** ,267**
Corr.
Sig. (2,040 ,000 ,000
,001
,107 ,441 ,000
,000
,000 ,000
tailed)
*. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed).
level (2-tailed).
**. Correlation is significant at the 0.01
ĠAN: ĠĢten Ayrılma Niyeti ÜCR. Ücret TRF: Terfi YÖN: Yönetici YÖD: Yan Ödemeler ÖDL:
Ödüllendirmeler Çġ: ÇalıĢma ġartları ĠA: ĠĢ ArkadaĢları ĠK: ĠĢin Kendisi ĠLT: ĠletiĢim ĠT: ĠĢ Tatmini
ĠĢ tatmini değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla
yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre(Tablo 6), iĢ tatminin iĢten ayrılma niyeti üzerinde
istatistiksel olarak anlamlı(p=0,000<0,05) ve düĢük düzeyde negatif yönde (-0,267) etkisi
bulunmaktadır. Alt değiĢkenler arasındaki korelasyonlar sonuçlar kısmında açıklanacaktır Elde
edilen bulgulara göre, ―İş tatmini ile işten ayrılma niyeti arasında negatif ve anlamlı bir ilişki
bulunmaktadır.‖ Ģeklinde ifade edilen
hipotezi kabul edilir.
Üçüncü hipotez (
) ile ilgili bulgular ve Yorumlar
AraĢtırmanın üçüncü hipotezi ―ĠĢ stresi ile iĢten ayrılma niyeti arasında pozitif ve
anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir.
Tablo 7: ĠĢ Stresi Boyutları ile ĠĢten Ayrılma Niyetleri Arası Korelasyon Analizi Sonuçları
RB
RÇ
Ġ-AÇ
RS
ĠST
ĠAN
Pearson
,343** ,220**
,214**
,394** ,375**
Correlation
Sig. (2-tailed)
,000
,000
,000
,000
,000
*. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed).
(2-tailed).
**. Correlation is significant at the 0.01 level
ĠAN: ĠĢten Ayrılma Niyeti RB: Rol Belirsizliği RÇ: Rol ÇatıĢması Ġ-AÇ: ĠĢ-Aile ÇatıĢması RS: Rol
Stresi ĠST: ĠĢ Stresi
ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla
yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre(Tablo 7), iĢ stresinin iĢten ayrılma niyeti üzerinde
istatistiksel olarak anlamlı(p=0,000<0,05) ve orta düzeyde pozitif yönde (0,375) etkisi
bulunmaktadır. Alt değiĢkenler arasındaki korelasyonlar sonuçlar kısmında açıklanacaktır. Elde
edilen bulgulara göre, ―İş stresi ile işten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki
bulunmaktadır.‖ Ģeklinde ifade edilen
hipotezi kabul edilir.
Altıncı hipotez (H4) ile ilgili bulgular ve Yorumlar
AraĢtırmanın dördüncü hipotezi ―Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları
demografik değiĢkenlere göre farklılık göstermektedir.‖ Ģeklinde düzenlenmiĢtir.
H4a :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak
anlamlı farklılık göstermektedir.
117
Tablo 8: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının yaĢ değiĢkenine göre ANOVA sonuçları
YAġ
S.S.
F DEĞERĠ
P DEĞERĠ
X
25-30 arası
2,2378 ,70297
ĠĢten
ayrılma 31-35 arası
2,1905 ,90674
Niyetleri
36-40 arası
2,5672 ,82881
5,173 ,000*
41-45 arası
2,7417 1,1259
46 ve üstü
2,5000 ,66667
TOPLAM
2,3418 ,85621
*p<0,05
Tablo 8‘e baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda yaĢ değiĢkenine (F
= 5,173, p=,000<0,05‘e) göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Tukey testi sonucunda bu
farkın yaĢ grubu 31-35 arası ve 41-45 arası olan gemi adamlarından kaynakladığı görülmüĢtür.
Buradan “Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak
anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi kabul edilmiĢtir.
H4b :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları yaĢa göre istatistiki olarak
anlamlı farklılık göstermektedir.
Tablo 9: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının eğitim durumu değiĢkenine göre ANOVA
sonuçları
EĞĠTĠM DURUMU
S.S.
F DEĞERĠ
P DEĞERĠ
X
Ġlköğretim
2,2903 ,95329
Lise
2,3803 1,0646
ĠĢten
Ayrılma
Ön lisans
Niyeti
2,3972 ,99913 2,926
,021*
Lisans
2,2302 ,60306
Lisansüstü
2,7619 ,57492
TOPLAM
2,3418 ,85621
*p<0,05
Tablo 9‘a baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda eğitim durumu
değiĢkenine (F = 2,926, p=,021<0,05‘e) göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Tukey
testi sonucunda bu farkın eğitim durumu Lisansüstü olan gemi adamlarından kaynakladığı
görülmüĢtür. Buradan “Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları eğitim
durumuna göre istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi kabul edilmiĢtir.
H4c :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları mesleki deneyim süresine göre
istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.
Tablo 10: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının mesleki deneyim değiĢkenine göre
ANOVA sonuçları
MESLEKĠ DENEYĠM
S.S.
F DEĞERĠ
P DEĞERĠ
X
ĠĢten
Ayrılma
Niyeti
1-5 yıl
6-10 yıl
11-15 yıl
16-20 yıl
2,2995
2,3810
2,3731
2,2099
2,4198
2,3418
21 ve üstü
TOPLAM
,72973
,88966
,98903
1,1662
,55925
,85621
,390
,816
*p<0,05
Tablo 10‘a baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda mesleki deneyim
değiĢkenine (F = ,390, p=,816>0,05‘e) göre anlamlı bir fark olmadığı ve en çok iĢten ayrılma
niyeti yaĢayan grubun 21 yıl ve üstü olduğu görülmektedir. Buradan “Gemi adamlarının iĢten
118
ayrılma niyetlerine yönelik algıları mesleki deneyim değiĢkenine göre istatistiki olarak anlamlı
farklılık göstermektedir.” hipotezi red edilmiĢtir.
H4d :Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları ünvana(pozisyona) göre
istatistiki olarak anlamlı farklılık göstermektedir.
Tablo 11: ĠĢten ayrılma niyetlerine yönelik algılarının ünvan değiĢkenine göre ANOVA
sonuçları
ÜNVAN
S.S.
F DEĞERĠ
P DEĞERĠ
X
zabit
2,3071 ,69475
ĠĢten ayrılma niyeti
yardımcı zabit
1,3704 ,55881
stajer
2,4848 ,55958
tayfa
2,5011 1,0536
8,363
,000*
yardımcı personel
2,0625 ,25000
TOPLAM
2,3418 ,85621
*p<0,05
Tablo 11‘e baktığımızda gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetleri boyutunda ünvan değiĢkenine
(F
= 8,363, p=,000<0,05‘e) göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Tukey testi
sonucunda bu farkın ünvanı yardımcı zabit olan gemi adamlarından kaynaklandığı görülmüĢtür.
Buradan “Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları ünvana göre istatistiki
olarak anlamlı farklılık göstermektedir.” hipotezi kabul edilmiĢtir.
Bu sonuçlara göre ―Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyetlerine yönelik algıları demografik
değiĢkenlere göre farklılık göstermektedir‖ hipotezi kısmen kabul edilmiĢtir.
SONUÇLAR VE TARTIġMA
AraĢtırmada elde edilen bulgulara dayalı olarak elde edilen sonuçlar aĢağıda verilmiĢtir.
AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 38,3‘ü 25-30 yaĢ aralığında, %30,4‘ünün 31-35 yaĢ
aralığında , % 17,1‘inin 36-40 yaĢ aralığında , % 14,3‘ünün ise 41 ve üzeri yaĢ aralığındaki
personel oluĢturmaktadır. Gemi adamlarının % 23,7‘sinin ilköğretim mezunu, % 19,9‘unun
ortaöğretim mezunu, % 12‘sinin ön lisans mezunu, % 35,5‘inin lisans mezunu, % 8,9‘unun
lisansüstü mezunu olduğu görülmektedir. Tabloya göre tankerlerde çalıĢan gemi adamlarının
yaklaĢık yarısının lisans ve lisansüstü mezunu olduğu görülmekte, daha sonra ön lisans
mezunları gelmektedir. Buradan gemi adamlarının yüksek düzeyde bir eğitime sahip olduğunu
söylenebilir. AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 45,4‘ünün zabit, %4,6‘sının yardımcı
zabit,% 8,4‘ünün stajer,% 37,4‘ünün tayfa ve % 4,1‘inin yardımcı personel olduğu
görülmektedir. Yüzdelik dağılımlara göre araĢtırmaya katılan gemi adamlarının yaklaĢık
yarısını zabit oluĢmaktadır. AraĢtırmaya katılan gemi adamlarının % 35,2‘sinin 1-5 yıl, %
33,9‘unun 6-10 yıl, % 17,1‘inin 11-15 yıl, % 6,9‘unun 16-20 yıl ve % 6,9‘unun 21yıl ve üzeri
hizmet aralığında yer aldığı görülmektedir.
Gemi adamlarının iĢ tatmini ve iĢten ayrılma niyetlerine iĢ stresi düĢüncelerinin etkilerinin
belirlenmeye çalıĢıldığı çalıĢmanın sonuçları aĢağıda değerlendirilmiĢtir.
AraĢtırmanın amacı gemi adamlarının iĢ stresi algılarının, iĢ tatmini düzeyleri ve iĢten ayrılma
niyeti üzerindeki etkisi belirlemektir. Karada görev yapan herhangi bir çalıĢana oranla gemide
çalıĢmakta olanların zor koĢullar altında çalıĢmakta olduklarından dolayı iĢ tatmini ve iĢ stresi
algılarının daha farklı olması bununda iĢten ayrılma niyeti üzerinde etki yaratacağı
düĢünülebilir.
ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢ tatmini değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan
korelasyon analizi sonuçlarına göre iĢ stresinin iĢ tatmini üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve
yüksek düzeyde negatif yönde etkisi bulunmuĢtur. ĠĢ tatmini ile ilgili bir araĢtırmada Rice vd.
(1992), iĢi-aile çatıĢması ile iĢ tatmini arasında negatif yönlü bir iliĢki olduğu bulunmuĢtur.
Jackson ve Schuler (1985) araĢtırmalarında, rol çatıĢması ve rol belirsizliği ile iĢ tatmini
119
arasında negatif yönlü bir iliĢki olduğunu tespit etmiĢlerdir. Boles ve vd. araĢtırmalarında iĢ-aile
çatıĢması ile iĢ tatmini arasında bir iliĢki olduğunu belirlemiĢlerdir.
ĠĢ stresi alt değiĢkenlerden rol belirsizliği, rol çatıĢması, iĢ-aile çatıĢması ve rol stresi ile iĢ
tatmini arasında negatif yönde bir iliĢki tespit edilmiĢtir. Aynı Ģekilde iĢ tatmini alt değiĢkenleri
ücret, terfi, yönetici, yan ödemeler, ödüllendirmeler, çalıĢma Ģartları, iĢ arkadaĢları, iĢin kendisi
ve iletiĢim ile iĢ stresi arasında negatif yönde bir iliĢki vardır. Elde edilen bulgulara göre, iĢ
stresinin artması durumunda iĢ tatminin azalacağı ile ilgili hipotez doğrulanmaktadır.
ĠĢ tatmini değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla
yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre iĢ tatminin iĢten ayrılma niyeti üzerinde istatistiksel
olarak anlamlı ve negatif yönde etkisi bulunmaktadır. Bu durum iĢ tatminin artması durumunda
iĢten ayrılma niyetinin azalacağı ile ilgili hipotezi doğrulamaktadır. Alt değiĢkenlerle iĢten
ayrılma niyeti arasında ücret, yan ödemeler, terfi, yönetici, iĢ arkadaĢları, iĢin kendisi ve iletiĢim
boyutlarında negatif iliĢki bulunmuĢtur. Burada iĢ tatmini oluĢturan değiĢkenlerden özellikle
ücret ve yan ödemeler iĢten ayrılma niyetlerine doğrudan etki ettiği söylenebilir. ĠĢten ayrılma
niyeti üzerinde iĢ tatmini ve belli demografik değiĢkenlerin rolünü belirlemeye yönelik birçok
çalıĢma yapılmasına rağmen, tam anlamıyla bir sonuca ulaĢıldığı söylenemez (Kabungaidze ve
Nomakholwa, 2013: 54). Arnold ve Feldman‘ın(1986) çalıĢmalarında alternatif iĢ seçenekleri
de(yüksek ücret öneren bir firma) bir etken olarak ortaya çıkmakta ve denizcinin aldığı ücret
iĢten ayrılma niyeti üzerinde oldukça etkili olduğunu belirtmektedir.
Yin-Fah ve diğerlerinin (2010: 60-63) çalıĢmasında, iĢ tatmini ve örgütsel bağlılığın iĢten
ayrılma niyeti üzerine negatif anlamlı etkisi, iĢ stresinin ise pozitif anlamlı etkisi gözlenmiĢtir.
Murrar ve Hamad‘ın (2013: 75-76,83) hiyerarĢik regresyon analizinde, hem sadece iĢ tatmin
boyutlarının (ücret ve ek imkânlar, iĢ arkadaĢları, yönetici ve yönetim, kariyer ilerlemesi, iĢ
güvenliği) analize girdiği modelin birinci aĢamasında hem de kiĢisel özelliklerin analize dâhil
edildiği ikinci aĢamasında sadece ücret ve ek imkânlar, iĢ arkadaĢları ve iĢ güvenliğinin iĢten
ayrılma niyetini anlamlı olarak negatif yönde etkilediği belirlenmiĢtir. Griffeth ve diğerlerinin
(2000: 466-468) yaptıkları meta-analiz çalıĢmasında da genel iĢ tatmininin iĢten ayrılma
niyetinde önemli bir belirleyici olduğu saptanmıĢtır. Kabungaidze ve Nomakholwa‘nın (2013:
59) çalıĢmalarında iĢ tatmini ile iĢten ayrılma niyeti arasında negatif yönlü anlamlı bir iliĢki
bulunmuĢtur. Özetle araĢtırmacılar, tatmin düzeyi yüksek olan çalıĢanların, daha az iĢten
ayrılma niyetlerinin olduğunu belirtmiĢlerdir.
ĠĢ stresi değiĢkeninin iĢten ayrılma niyeti değiĢkeni üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla
yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre iĢ stresinin iĢten ayrılma niyeti üzerinde istatistiksel
olarak anlamlı ve pozitif yönde etkisi bulunmaktadır. Hang-Yue ve diğerlerinin (2005: 2141)
çalıĢmasında, iĢ stres faktörlerinin (rol belirsizliği, rol çatıĢması, rol yükü, iĢ-aile çatıĢması)
dördünün de iĢten ayrılma niyeti üzerine pozitif etkisi olduğu belirlenmiĢtir. Turunç ve
diğerlerinin (2010:127) çalıĢmasında iĢ stresinin iĢten ayrılma niyet üzerine doğrudan pozitif
etkisi gözlenirken aynı zamanda iĢ tatmini üzerinden de dolaylı etkisinin olduğu gözlenmiĢtir.
Firth ve diğerleri (2004: 170-171) iĢ stres faktörlerinin ve iĢ tatminsizliğinin, iĢten ayrılma
niyetine katkı sağladığını belirtmiĢlerdir. ĠĢ stresine neden olan rol çatıĢması ve rol
belirsizliğinin, çalıĢanların yetenek ve becerilerini negatif yönde etkilediği, dahası bu iki
değiĢkenin iĢten ayrılma niyetini ve iĢ tatminini negatif yönde etkilediği belirtilmektedir (HangYue vd., 2005: 2137). Bu durum iĢ stresinin artması durumunda iĢten ayrılma niyetinin artacağı
ile ilgili hipotezi doğrulamaktadır.
AraĢtırmada demografik değiĢkenler ile anlamlı analizler yapılmıĢtır. AraĢtırma grubunda hiç
bir kadının olmaması cinsiyet ile ilgili bir analize imkân vermemiĢtir. Bunun nedeni denizde
aktif görev yapmakta olan kadın sayısı çok düĢük olmasıdır. Bunun dıĢında yaĢ, eğitim durumu,
mesleki deneyim ve unvan değiĢkenleri kullanılarak analiz yapılmıĢtır.
Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda yaĢ değiĢkenine göre anlamlı bir fark olduğu
görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok düĢünen grubun 41-45, en az düĢünen grubun ise
31-35 yaĢ grubu olduğu görülmüĢtür. Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda eğitim
durumu değiĢkenine göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok
düĢünen grubun lisansüstü, en az düĢünen grubun ise lisans grubu olduğu görülmüĢtür. Gemi
adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda mesleki deneyim değiĢkenine göre anlamlı bir fark
olmadığı görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok düĢünen grubun 21 ve üstü, en az düĢünen
120
grubun ise 1-5 yaĢ grubu olduğu görülmüĢtür. Gemi adamlarının iĢten ayrılma niyeti boyutunda
ünvan değiĢkenine göre anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. ĠĢten ayrılma niyetini en çok
düĢünen grubun tayfa, en az düĢünen grubun ise yardımcı zabit olduğu görülmüĢtür.
ĠĢ stresi düzeylerini düĢürmek için, çalıĢanlarda rol çatıĢması, rol stresi ve iĢ-aile çatıĢmasına
neden olacak etkenlerin azaltılması gerekmektedir. Gemi adamlarının iĢ tatmini düzeylerini
yükseltmek için ücret ve çalıĢma koĢulları, yan ödemelerin iyileĢtirilmesi, ödüllendirmeleri
kullanması faydalı olabilir. Yukarıda belirtilen düzenlemeler yapıldığında iĢten ayrılma
niyetinin de düĢük olması beklenebilir.
Öneriler
Tüm bu bulgular iĢ güvencesi algısının örgütsel değiĢkenlerden iĢ tatmini, örgütsel bağlılık ve
iĢten ayrılma niyeti üzerindeki etkilerini ve demografik değiĢkenler itibariyle iĢ güvencesi
algılama düzeyleri arasındaki farklılıkları ortaya koymakta olup, değiĢkenler arası öngörülen
iliĢkileri ve literatürü destekler niteliktedirler.
Personele periyodik zamanlarda iĢ tatmini ile ilgili anketler yaptırılarak değerlendirmeler
ölçülebilir
Gemilerdeki çalıĢma Ģartlarının iyileĢtirilmesi ve iĢ tatmin düzeylerinin arttırılması için
çalıĢmalar yapılabilir
Ağır Ģartlarda çalıĢmanın tatminine yönelik ödül, teĢekkür vb. uygulamalar geliĢtirilmelidir
Performans takibi yapılarak eğitim ile terfi etme ve iĢe aidiyeti arttırma yolları uygulanmalıdır
Sosyal aktivitelerle stres azaltılması çalıĢması yapılmalıdır
KAYNAKLAR
Adler, S., Rıchard, B.S. Ve Nat, J.S. (1985). Job Characteristics And Job Satisfaction : When
Cause Becomes Consequence. Organizational Behaviour And Human Decision
Processes, Vol.35, 266-278.Ss.
ARDIÇ, K. ve TÜRKER, B. (2001). Kamu ve vakıf üniversitelerindeki akademik personelin iĢ
tatmin düzeyinin karĢılaĢtırılması. 9.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi 24-26
Mayıs 2001, Silivri, Ġstanbul.
Arnold, j. & Feldman, C. (1986). Organizational Behavior. New York: McGraw Hill Book.
Bhuin, Shahid N., Mengüç, Bülent, Borsboom, Rene (2005); ―Stressors and Job Outcomes in
Sales : A Triphasic Model versus a Liner-Quadratic- Ġnteractive Model‖, Journal of
Business Research, Vol, 58
Boles, James S. Johnston, Hair, Mark W. Joseph F. (1997); ―Role Stres, Work- Family Conflict
and Emotional Exhaustion: Inter-Relationships and Effects on Some Work-Related
Consequences‖, The Journal of Personal Selling and Sales Management, Volume:17,
Issue: 1, ss.17-28. Brashear.
ÇEKMECELIOĞLU, H., (2006), ĠĢ Tatmini ve Örgütsel Bağlılık Tutumlarının IĢten Ayrılma
Niyeti ve Verimlilik Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi: Bir AraĢtırma, ĠĢ Güç
Endüstri ĠliĢkileri Ve Ġnsan Kaynakları Dergisi, Cilt: 8 Sayı: 2, ss.153-168.
Çıngı, H. (1990). Örnekleme kuramı. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
Durna, Ufuk ve Eren, Veysel (2005), ―Üç Bağlılık Unsuru Ekseninde Örgütsel Bağlılık‖, Dogus
Üniversitesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, s. 210219.
FIRTH, L., MELLOR, D. J., MOORE, K. A. and LOQUET, C., (2004), How Can Managers
Reduce Employee Intention To Quit?, Journal Of Managerial Psychology, 19 (2), 170187
GRIFFETH, R.W., HOM, P.V. and GAERTNER, S., (2000), A Meta-Analysis Of Antecedents
And Correlates Of Employee Turnover: Update, Moderator Tests, And Research
Implications For The Next Millennium, Journal Of Management, 26 (3), 463–488.
GÜÇLÜ, N., (2001), Stres Yönetimi, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21(1), 91-109.
GümüĢtekin, G. E. ve A. B. Öztemiz, 2004, ―Örgütsel Stres Yönetimi ve Uçucu Personel
Üzerinde Bir Uygulama‖, Erciyes Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, Sayı. 23, Temmuz-Aralık,
ss.61-85
121
HANG-YUE, N., FOLEY, S. and LOI,I, R., (2005), Work role stressors and turnover intentions:
a study of Professional clergy in Hong Kong, Int. J. of Human Resource Management 16
(11), 2133–2146.
HIRIYAPPA, B. (2009), Organizational Behavior, New Age International, Delhi.
HWANG,I. S. ve J. H. KOU(2006), ―Effects of Job Satisfaction and Perceived Alternative
Employment Opportunities on Turnover Intention: An Examination of Public Sector
Organizations‖, Journal of American Academy of Business,c.8, s.2: 254-255
ĠLUSU,Ġ, (2012). ―Personel Güçlendirmenin Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Ve ĠĢten Ayrılma
Niyetine Etkisi Üzerine Bir AraĢtırma‖, Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Niğde.
Jackson, Susan E. & Randall.S Schuler, ‗‗A Meta Analysis And Conceptual Critique Of
Research On Role Ambiguity And Role Conflict In Work Settings‘‘, Organizational
Behavior and Human Decision Processes, 36:1, August 1985, 16-78.
JUDGE, T. A. and COLQUITT, J. A., (2004), Organizational Justice And Stress: The
Mediating Role Of Work–Family Conflict, Journal Of Applied Psychology, 89 (3), 395404.
KABUNGAIDZE, T. and MAHLATSHANA, N., (2013), The Impact of Job Satisfaction and
Some Demographic Variables on Employee Turnover Intentions, International Journal of
Business Administration, 4 (1), ss.53-65
KARAHAN,A., K. GÜRPINAR,P. ÖZYÜREK(2007), ―Hizmet Sektöründeki ĠĢletmelerin
Örgüt Ġçi Stres Kaynakları: Afyon Ġl Merkezindeki HemĢirelerinin Stres Kaynaklarının
Belirlenmesi‖, Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, c.3, s.1: 3:27-44
Lawrence, Shelley King (2003); An Examination of the Ralationship Between Job Satisfaction
and Intention to Leave Among Specialty Sales Representatives ın a Major Pharmaceutical
Organization, Degree Doctor of Philosophy, Capella University.
Luthans F., (1994), Organizational Behavior, Newyork: Mcgraw-Hill, Inc.
Mobley, W.H., Horner, S.O., & Hollingsworth, A.T. (1978). ―An Evaluation of Precursors of Hospital Employee
Turnover‖. Journal of Applied Psychology, 63(4), 408-414.
Moncrief , William C., BabakuĢ, Emin, Cravens, David W., Jonston, Mark (1997); Examining
the Antecedents and Consequences of Salesperson Job Stress‖, Europan Journal of
Marketing, Volume: 31, Number: 11/12, ss.786-798.
MURRAR, A. and HAMAD, A., (2013), Relationship Between Job Satisfaction And Turnover
Intention: An Empirical Study On The It Firms In Palestine, Interdisciplinary Journal Of
Research In Business. 2 (8), 67- 83.
ÖZKALP, Enver (2004a), Örgütsel Öğrenme, Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı ve Örgütsel
Bağlılılk, Özkalp, Enver (Ed.), Örgütsel DavranıĢ, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 85100, EskiĢehir
ÖZKAYA,M. O., V. YAKIN,T. EKĠNCĠ(2008). ―Stres Düzeylerinin ÇalıĢanların ĠĢ Doyumu
Üzerine Etkisi Celal Bayar Üniversitesi ÇalıĢanları Üzerine Ampirik Bir AraĢtırma‖,
Yönetim ve Ekonomi, c.15, s.1: 163-180
Poyraz,K., Kama,B. (2008), ―Algılanan ĠĢ Güvencesinin ĠĢ Tatmini Örgütsel Bağlılık Ve ĠĢten
Ayrılma Niyeti Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi‖, Süleyman Demirel Üniversitesi
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c.13, s. 2: 143-164.
RAGEB, M. A., ABD-EL-SALAM, E. M., EL-SAMADICY, A. and FARID, S., (2013),
Organizational Commitment, Job Satisfaction And Job Performance As A Mediator
Between Role Stressors And Turnover Intentions A Study From An Egyptian Cultural
Perspective, The Business & Management Review, 3 (2), 51-73.
Reıtz, J., H.(1987).‖Behavior In Organizations‖, Illinois:Richard D. Irwin Inc., S.224.
Rusbelt, Farrell, Rogers& Maınous, (1988) ―Impact Of Exchange Variables On Exit, Voice,
Loyalty And Neglect: An Ġntegrative Model Of Responses To Decline Job Satisfaction‖,
Academy Of Management Journal, 31(3), 599-627
Schneider, B., & Snyder, R. (1975), ―Some Relationships Between Job Satisfaction And
Organizational Climate‖, Journal Of Applied Psychology, 60(3), 318-328.
Spector, Paul E. (1997); Job Satisfaction Application, Assessment, Cause and Consequences,
SAGE Publications, Inc., California
122
TAKASE,M., P. MAUDE,E. MANIAS(2005), ―Nurses Job Dissatisfaction and Turnover
Intention: Methodological Myths and an Alternative Approach‖, Nursing and Health
Sciences,c.7: 209-217.
TEKİN GÜNDÜZ ,S. TOP,M. Seçkin, M.(2015) ―ĠĢ Tatmini, Performans, ĠĢ Stresi Ve ĠĢten
Ayrılma Niyeti Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesi: Hastane Örneği‖, Verimlilik
Dergisi,Sayı:4, 39-64
TURUNÇ, Ö., TABAK, A., ġEġEN, H. ve TÜRKYILMAZ, A., (2010), ―ÇalıĢma YaĢamı
Kalitesinin Prosedür Adalet, IĢ Tatmini, IĢ Stresi ve IĢten Ayrılma Niyetine Etikisi, ĠĢ
Güç Endüstri ĠliĢkileri ve Ġnsan Kaynakları Dergisi‖, 12 (2), 117-134.
Weiss, H., M.(2002). ―Deconstructing Job Satisfaction Separating Evaluations, Beliefs And
Affective Experiences‖, Human Resource Management Reviw, Vol:12, S.174.
Yapraklı, ġ., ve Yılmaz, M.K, ―ÇalıĢanların ĠĢ Stresi Algılarının ĠĢ Tatminleri Üzerindeki Etkisi:
Erzurumda Ġlaç Mümessilleri Üzerinde Bir Saha AraĢtırması, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler
Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 1,155-183.S.s
YIN-FAH, B. C., FOON, Y. S., CHEE-LEONG, L. and OSMAN, S., (2010), An Exploratory
Study On Turnover Intention Among Private Sector Employees, International Journal Of
Business And Management, 5 (8), 57-64.
123
Sosyal-Çevre Unsurlarının ve Demografik Özelliklerin, Kamu
ÇalıĢanlarının Örgütsel Bağlılığına Etkisinin Değerlendirilmesi:
Akseki Ġlçesi Örneği
Mehmet Emin ERGÜN
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
m.eminergun@hotmail.com
Meltem KILIKLI*
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
mkilikli@akdeniz.edu.tr
Ġsmet DOĞAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi
idogan@aku.edu.tr
Özet
Kamu hizmeti, kamu çalıĢanları vasıtasıyla vatandaĢların kamusal ihtiyaçlarını karĢılama
amacıyla verilen bir hizmettir. Kamu çalıĢanlarının, halkın ihtiyaçlarını karĢılayan kamu
kurumlarının amaçlarına ulaĢmada göstereceği performans, onların örgütsel bağlılığından
etkilenir. Bu çalıĢmada, Akseki (Antalya) ilçesinde kamu kurumlarında çalıĢan kamu
görevlilerinin, çalıĢtıkları kuruma olan bağlılıklarını ortaya koymak için Meyer ve Allen (1990)
tarafından geliĢtirilen Örgütsel Bağlılık Ölçeği (duygusal, devam ve normatif bağlılık olmak
üzere üç boyutlu) kullanılmıĢtır. Anket üç bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde, çalıĢanların
sosyo-demografik özellikleri ile ilgili sorular; ikinci bölümde, çalıĢanların içinde bulunduğu
sosyal çevre ile ilgili sorular yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise, yirmi dört maddeden oluĢan
Örgütsel Bağlılık Ölçeği kullanılmıĢtır. Anket, ilçedeki kamu kurumlarında yönetim, idari,
eğitim, sağlık, güvenlik, adalet, teknik ve yardımcı hizmetlerde çalıĢan kamu görevlilerine
uygulanmıĢtır. AraĢtırma evrenini temsil eden örneklem basit tesadüfi yöntemle seçilmiĢtir.
Kamu görevlilerinin, demografik özelliklerine ve çalıĢtıkları ilçenin sosyal çevre unsurlarına
göre; örgütsel bağlılıklarının farklılık gösterip göstermediği SPSS istatistik programı ile analiz
edilmiĢtir. Bu çalıĢmanın sonuçları, Akseki ilçesindeki kamu kurumlarında çalıĢan kamu
personelinin, hem demografik özellikleri bakımından hem de sosyal-çevre unsurları açısından
örgütsel bağlılıklarının düĢük olduğunu ortaya koymuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Örgütsel Bağlılık, Kamu Çalışanları, Sosyal Çevre.
Social-Environmental Factors And Demographic Features, Public
Employees Evaluation of The Effects of Organizational Commıtment:
Akseki Subprovince Center Example
Abstract
Public service is a service which provides to the citizens through public employees. Public
employees show performance in achieving aims of public institutions, it is affected by
organizational commitment. In this study, Akseki (Antalya) public officials demonstrate their
commitment to the organizations for Organizational Commitment Questionnaire which Meyer
and Allen (1990) developed a three-dimensional (affective, continuance and normative
commitment) is used. The survey consists of three parts. In the first part, questions about the
socio-demographic characteristics of workers; in the second part, questions about the social
environment in which the employee is located. In the third section, Organizational Commitment
Questionnaire is used consisting of twenty-four expressions. The survey management services
in public institutions in the district, Administrative Services, Education Services, Health
Services, Security Justice Services, Technical Services and Deputy shall apply to civil servants
in the service. The study was chosen randomly simple samples. Public officials, according to
demographic and social environmental factors of the district they work; It was analyzed with
SPSS statistical program that the differences in organizational commitment.
Key Words: Organizational Commitment, Public Employees, Social Environment.
124
GĠRĠġ
Kamu Hizmeti
Kamu hizmetleri, devletin veya diğer kamu tüzel kiĢilerinin toplumun, halkın ya da
toplulukların genel ortak ihtiyaçlarını gereği gibi karĢılama amacıyla doğrudan doğruya yerine
getirmek ya da buyruğu ve sorumluluğu altında baĢkalarına yaptırdığı her türlü faaliyetler olarak
tanımlanmaktadır. (Duran, 1982:307).
Kamu hizmeti veren kurumlarda çalıĢanlar, ürettikleri mal veya verdikleri hizmetlerin
kalitesinde, verimliliğinde ve etkinliğinde büyük bir öneme sahiptir. Yani çalıĢanın niteliği
hizmetin kalitesini belirlemede önemli bir faktördür. Diğer yandan günümüzde hızla değiĢen
çevre koĢulları, artan rekabet, sürekli farklılaĢan bireysel gereksinimler gibi nedenlerle hem
vatandaĢın kamu hizmetlerinden beklentileri artmakta hem de çalıĢanları kurumlarda tutmak
giderek daha zor hale gelmektedir. Bir çalıĢanın kamusal süreçler ve iĢler konusunda yetiĢtirilip,
iĢyerine ya da kuruma uyum ve verimli bir Ģekilde iĢ performansının sağlanmasından sonra iĢten
ayrılması, bulunduğu kuruma oldukça yüksek maliyetlere yol açmakta ve kamusal kaynakların
verimli ve etkin kullanılmasından da uzaklaĢılmaktadır. Ayrıca, toplam istihdam içinde eğitimli
ve uzman iĢgücü ihtiyacının artması ve bu nitelikli iĢgücü arzındaki yetersizlikler de konuyu
örgütsel bağlılık açısından daha önemli hale getirmektedir. Bu bağlamda, çalıĢanların örgütsel
bağlılıklarının arttırılması ve onların örgüte bağlanmasını etkileyecek unsurların belirlenmesi
önemli hale gelmektedir (Durna ve Eren, 2011:215).
Örgütsel Bağlılık
Bağlılık, koĢullar ne kadar zorlayıcı olsa da bireyin, kendisini bir kiĢiye ya da bir gruba
bağlı hissetmesi; onlarla birlikte olmayı istemesidir. Örgütsel bağlılık ise, bir çalıĢanın örgütte
kalmak istemesi, kendini örgüte ait hissetmesi ve olumlu ya da olumsuz koĢullara rağmen
örgütün amaçları doğrultusunda çalıĢmaya devam etmesidir (Koçel, 2014:534). Örgütsel
bağlılık, çalıĢanların örgütün hedefine ulaĢması için gösterdiği gayret ve örgüte olan sadakatidir.
Ayrıca, örgütsel bağlılık, insan kaynaklarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin yöntemini
açıklar. ÇalıĢanların, örgütte kalma isteklerini arttırarak; iĢ gücü devir oranının azaltılmasında
ve örgütlerin vizyon oluĢturmalarında önemli bir etkendir (Karasoy, 2011:50). Örgütsel bağlılık,
çalıĢanların örgüt amaçlarına sadakatle bağlanması, örgüt yararına özverili davranması ve
çalıĢanın kendisini örgütüne adama duygusudur. Örgütü ile arasında güçlü bir bağı olan çalıĢan,
örgütün değerlerini özümser, örgüt amaçlarını gerçekleĢtirmek için çaba sarf eder ve örgütünü
her zaman her yerde savunur (Eren, 2012:555).
Örgütsel bağlılık çalıĢan ve kurum arasındaki psikolojik bağlılık olarak tanımlanmaktadır (Allen
ve Meyer, 1996:253). Örgütsel bağlılık üzerine yapılan birçok çalıĢmada Allen ve Meyer
(1990:12) tarafından geliĢtirilen üç bileĢenli model kabul edilmiĢtir. Üç bileĢenli modelin ilk
bölümü olan duygusal bağlılık, çalıĢılan kurum içerisinde, kuruma karĢı duygusal veya
psikolojik bir bağlanma Ģeklinde tanımlanır. Devam bağlılığı kiĢinin üzerinde birçok
sorumluluk olduğunu, bu yüzden iĢten ayrılmasının büyük karıĢıklıklara neden olacağını
düĢünerek iĢe devam etme zorunluluğu hissetmesidir. Normatif bağlılık ise çalıĢanın kiĢisel
bağlılık nedeniyle bir kuruluĢta sürekli kalmak zorunda olmasını düĢünmesinden
kaynaklanmaktadır. Daha geniĢ bir Ģekilde karĢılaĢtırıldığında bu üç bağlılık türünün örgütsel
bağlılığı sağladığı açıktır. Ancak duygusal bağlılık diğerlerine oranla çalıĢanın daha fazla
gönüllü bir Ģekilde davrandığı bağlılık türüdür. Bunun dıĢında bu bağlılığa baĢka bir yerde daha
iyi iĢ olanakları elde etme noktasındaki belirsizlikler de katkıda bulunur. Bu üç bağlılık unsuru,
çalıĢanları bir örgüte bağlayan ve onların ayrılma ya da kalma kararlarını etkileyen bir
psikolojik durumu yansıtmaktadır (Obeng ve Ugboro, 2003: 84).
Örgütsel bağlılığın hem örgütler hem de çalıĢanlar açısından önemli yararları bulunmaktadır.
ÇalıĢanlar arasında yüksek oranda örgütsel bağlılığa ulaĢmak örgütlerin önemli yönetsel
amaçları arasında yer almaktadır (Tan ve Akhtar, 1998: 310). ÇalıĢanları örgüte bağlayacak pek
çok etmen olmakla birlikte; ücret, prim gibi maddi çıkarlar, örgütsel kültür ve liderlik, özel
yasam – iĢ yaĢamı arasındaki denge, bireysel özellikler, genel yönetim politikaları, iĢyerindeki
eğitim ve geliĢme olanakları gibi konular bu noktada önemli olmaktadır (Stum, 1999: 6).
2
Meyer ve Allen‘in (1997: 15) geniĢ bir değerlendirmesine göre, duygusal bağlılık kurumun
verimliliği üzerine etki eden ve pozitif iĢ deneyimlerinin bir sonucu olarak geliĢtirilirken, devam
bağlılığı alternatiflerin yokluğu ve verimlilik üzerine önemli bir etkisi olmadığından dolayı
gerçekleĢtirilmiĢtir. Normatif bağlılık en az araĢtırılmıĢ ve öncelikle çalıĢanların personel
sadakat normu ile ilgilidir. Kurumsal ortam içerisinde normatif bağlılığın etkisi hakkında bir
kesinlik yoktur (Wasti, 2002:540). Meyer ve Allen (1991: 75) bağlılığın tüm üç bileĢeni de
iĢten ayrılma eğilimi ile negatif iliĢkili olduğunu ortaya çıkarmıĢtır. Coetzee‘ye (2005: 22) göre
de çalıĢanların isteği örgütsel etkiye katkı da bulunacağı mantıklı sayılmaktadır.
Bu çalıĢma Antalya‘nın Akseki ilçesinde görev yapan kamu çalıĢanlarının örgütsel
bağlılıklarını, sosyal çevre unsurlarını ve demografik özelliklerini göz önünde bulundurarak
tespit etmeyi amaçlamıĢtır. Bu kapsamda öncelikle, konuya genel bir giriĢ yapılmıĢ, örgütsel
bağlılıkla ilgili kavramlar ve araĢtırmalar özetlenmiĢtir. Daha sonra, araĢtırma yöntemi,
araĢtırmaya iliĢkin ölçekler açıklanmıĢ ve bulgular ortaya konularak, konu daha önce yapılmıĢ
olan çalıĢmalarda elde edilen bulgular da göz önünde bulundurularak tartıĢılmıĢtır.
YÖNTEM
AraĢtırma, tarama modelinde betimsel bir çalıĢmadır. AraĢtırma, Antalya‘nın Akseki ilçesindeki
kamu kurumlarında gerçekleĢtirilmiĢtir. Akseki ilçesindeki kamu kurumlarında 475 kamu
çalıĢanı bulunmaktadır. AraĢtırmanın evrenini oluĢturan 475 kiĢiden, 184 kiĢi basit tesadüfi
yöntemle örneklem olarak alınmıĢtır. Örneklemin, evreni temsil etme oranı % 40‘tır.
AraĢtırmada veri toplama aracı olarak, üç bölümden oluĢan anket formu kullanılmıĢtır. Anketin
ilk bölümünde demografik özelliklerle ilgili sorular, ikinci bölümde sosyal-çevre unsurlarına
iliĢkin sorular ve son bölümde ise örgütsel bağlılığı ölçmeye yönelik Meyer ve Allen (1990:6-8)
örgütsel bağlılık ölçeği yer almaktadır. 1 ankette sorulara hatalı cevap verildiği için geçersiz
kabul edilmiĢtir ve geçerli anket sayısı 183‘tür.
ÇalıĢanların örgütsel bağlılığını ölçmeye yönelik Meyer ve Allen (1990:6-8) ölçeği, Türkçeye
çevrilmiĢ, geçerlilik ve güvenirliği test edilmiĢtir. Duygusal bağlılık, devamlılık bağlılığı ve
normatif bağlılık olmak üzere 3 boyuttan oluĢan ölçekte her boyutta 8 ifade yer almakta ve
toplamda ölçek 24 maddeden oluĢmaktadır. Ölçeğin sırasıyla güvenirlik katsayısı; duygusal
bağlılık boyutu için alfa 0.61, devamlılık boyutu için alfa 0.71, normatif bağlılık için 0.60 ve
ölçeğin genel olarak güvenirlik katsayısı ise 0.65 olarak hesaplanmıĢtır. Ölçekte yer alan
ifadeler için ―Kesinlikle katılmıyorum‖ (1)‘dan, ―Kesinlikle katılıyorum‖ (5)‘a doğru cevap
sıralaması yer almaktadır.
BULGULAR VE YORUMLAR
AraĢtırmada, elde edilen verileri değerlendirmek amacıyla, tanımlayıcı istatistikler ve
değiĢkenler arasında iliĢki olup olmadığını belirlemek için de korelasyon analizi yapılmıĢtır.
AraĢtırma verileri, SPSS 22.0 paket programı kullanılarak değerlendirilmiĢtir.
Tablo 1:Kamu ÇalıĢanlarının Demografik Özelliklerine ĠliĢkin Tablo
DeğiĢken
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Medeni Durum
Evli
Bekar
Eğitim Düzeyi
Ġlkokul
Ortaokul
Lise
Yüksekokul
Lisans
Lisans üstü
Hizmet Grubu
3
N (183)
%
61
122
33,3
66,7
119
64
65,0
35,0
6
12
31
35
76
23
3,3
6,6
16,9
19,1
41,5
12,6
Yönetim Hizmetleri
Ġdari Hizmetler
Eğitim Hizmetleri
Sağlık Hizmetleri
Güvenlik-Adalet Hizmetleri
Teknik Hizmetler
Yardımcı Hizmetler
10
31
62
19
27
11
23
5,5
16,9
33,9
10,4
14,8
6,0
12,6
AraĢtırmaya katılan toplam 183 kamu çalıĢanının % 33,3‘ü kadınlardan, % 66,7‘si erkeklerden
oluĢmaktadır. Kamu çalıĢanlarının yaĢ ortalaması 33‘tür. Kamu çalıĢanlarının %65‘i evli, %35‘i
ise bekardır. Kamu çalıĢanlarının eğitim düzeyi dağılımı; %3,3 ilkokul, % 6,6 ortaokul, % 16,9
lise, % 19,1 yüksekokul, % 41,5 lisans, % 12,6 Lisansüstü mezunlardan oluĢmaktadır.
ÇalıĢanların aylık ortalama geliri 3.086 TL‘dir. AraĢtırmaya katılan kamu çalıĢanlarının % 5,5‘i
yönetim hizmetlerinde, % 16,9‘u idari hizmetlerde, % 33,9‘u eğitim hizmetlerinde, % 10,4‘ü
sağlık hizmetlerinde % 14,8‘i güvenlik-adalet hizmetlerinde, % 6‘sı teknik hizmetlerde ve %
12,6‘sı yardımcı hizmetler grubunda çalıĢmaktadır. ÇalıĢanların, kamu kurumlarında toplam
çalıĢma süresi ortalama 9 yıldır. ÇalıĢanların, Ģu an bulundukları kurumda ortalama kıdem
süresi ise 6 yıl civarındadır.
ÇalıĢanların cinsiyetleri, medeni durumları, eğitim durumları, hizmet grupları ile duygusal,
devamlılık ve normatif örgütsel bağlılıkları arasındaki iliĢkiyi gösteren tablo aĢağıdadır.
Tablo 2:Kategorik Demografik DeğiĢkenlerle duygusal, devamlılık, normatif bağlılık iliĢkisinin
incelenmesi
Cinsiyet
Kadın
Ortalama
Standart Sapma
Erkek
Ortalama
Standart Sapma
Medeni Durum
Evli
Ortalama
Standart Sapma
Bekar
Ortalama
Standart Sapma
Eğitim Düzeyi
Ġlkokul
Ortalama
Standart Sapma
Ortaokul
Ortalama
Standart Sapma
Lise
Ortalama
Standart Sapma
Yüksekokul
Ortalama
Standart Sapma
Lisans
Ortalama
Standart Sapma
Lisansüstü
Ortalama
Standart Sapma
Hizmet Grubu
Yönetim H.
Ortalama
Standart Sapma
Ġdari H.
Ortalama
Standart Sapma
Eğitim H.
Ortalama
Standart Sapma
Sağlık H.
Ortalama
Standart Sapma
Güvenlik – Ortalama
Adalet H.
Standart Sapma
Teknik H.
Ortalama
Duygusal
3,4334
,57705
3,3359
,60483
Devamlılık
2,8917
,73731
2,8637
,69903
Normatif
3,1206
,48472
3,1104
,42664
Toplam
3,1486
,39148
3,1033
,39517
3,3671
,58371
3,3708
,62265
2,7901
,67104
3,0273
,75903
3,0914
,43169
3,1554
,47081
3,0829
,37428
3,1845
,42190
3,4000
,39051
3,4792
,45799
3,3704
,48511
3,3781
,72057
3,3461
,58754
3,3587
,69933
2,4613
,48372
2,7604
,86841
2,9718
,74980
2,6036
,70937
2,9227
,68037
3,1522
,58867
3,0625
,54054
3,0417
,45954
3,2333
,36943
3,0311
,45550
3,1562
,43547
2,9891
,50973
2,9746
,30466
3,0938
,38686
3,1918
,37010
3,0043
,46633
3,1417
,36792
3,1667
,40221
3,7625
,48034
3,5363
,57118
3,3839
,53483
3,3327
,67260
3,1806
,68231
2,9318
2,9375
,93216
2,9194
,68962
3,0444
,68656
2,9605
,58933
2,5509
,75021
2,3977
3,4500
,37361
3,0726
,32076
3,1089
,46080
3,1231
,52969
3,0000
,50240
3,0682
3,3833
,41980
3,1761
,31836
3,1791
,35578
3,1388
,39969
2,9105
,49674
2,7992
4
Yardımcı H.
Standart Sapma
Ortalama
Standart Sapma
,69903
3,3877
,46020
,38656
2,8540
,71308
,28703
3,1840
,46327
,21955
3,1419
,35106
Kadın çalıĢanların, erkek çalıĢanlara oranla çok az bir fark olmakla birlikte örgütsel bağlılıkları
daha güçlüdür. Örgütsel bağlılıkla medeni durum iliĢkisine bakıldığında; bekar çalıĢanlar,
evli çalıĢanlara göre kurumlarına daha bağlıdır. Kamu çalıĢanlarının örgütsel
bağlılıklarına eğitim düzeyleri açısından bakıldığında; lisansüstü mezunlar hariç, diğer
mezunların hepsinde devamlılık bağlılığı, duygusal ve normatif bağlılığa göre daha
düĢüktür. Eğitim düzeylerine genel olarak bakıldığında kamu çalıĢanlarının eğitim
düzeylerine göre örgütsel bağlılıkları güçlü değildir. Hizmet gruplarına göre kamu
çalıĢanlarının örgütsel bağlılıkları incelendiğinde; teknik hizmetler grubu hariç, diğer
gruplarda örgütsel bağlılığın alt boyutlarında birinci sırada duygusal bağlılık, ikinci
sırada normatif bağlılık, üçüncü sırada ise devamlılık bağlılığı yer almaktadır. Teknik
hizmetler grubunda çalıĢanların, kurumlarına normatif bağlılıkları, diğer boyutlara göre
daha güçlüdür.
ÇalıĢanların yaĢı, aylık geliri, kamu kurumlarında toplam çalıĢma süresi ve Ģu anki
kurumlarında çalıĢma süreleri ile duygusal, devamlılık ve normatif örgütsel bağlılık arasında
iliĢki olup olmadığını test etmek amacıyla korelasyon analizi uygulanmıĢtır.
Tablo 3: Nicel Demografik DeğiĢkenlerle duygusal, devamlılık, normatif bağlılık iliĢkisinin incelenmesi
DeğiĢken
YaĢ
Aylık Gelir
Toplam Ç.Süresi
Hizmet Süresi
PearsonKorelasyon
p.
PearsonKorelasyon
p.
PearsonKorelasyon
p.
PearsonKorelasyon
p.
Duygusal
-,005
,946
-,025
,738
-,008
,919
-,022
,772
Devamlılık
,034
,651
,106
,155
,041
,578
,134
,070
Normatif
,015
,836
-,054
,469
,048
,521
,145
,050
Toplam
,024
,753
,031
,681
,039
,600
,125
,092
ÇalıĢanların Ģu an bulundukları kurumdaki hizmet süreleri ile normatif bağlılık arasında anlamlı
bir iliĢki vardır. ÇalıĢanların hizmet süreleri arttıkça, normatif bağlılıkları da artmaktadır.
ÇalıĢanların yaĢları, aylık geliri ve kamu kurumlarındaki toplam çalıĢma süreleri ile örgütsel
bağlılık ve alt boyutları arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. Ancak kamu çalıĢanlarının
yaĢları ile duygusal bağlılık boyutu; çalıĢanların aylık geliri ile duygusal ve normatif bağlılık
boyutları; çalıĢanların kamu kurumlarında toplam çalıĢma süreleri ile duygusal bağlılık boyutu;
çalıĢanların Ģu an bulundukları kamu kurumlarındaki hizmet süreleri ile duygusal bağlılık
boyutu arasında negatif bir bağlantı, ters bir orantı vardır. Örneğin çalıĢanların yaĢı arttıkça
duygusal bağlılıkları azalmaktadır. Yapılan diğer çalıĢmalarda ise Meyer vd. (2002: 22)‘nin üç
bileĢenli örgütsel bağlılık modeline göre örgütsel bağlılıkla değiĢkenler arasında iĢ tatmini ile
yaĢ arasında doğru orantı olduğunu saptamıĢtır. Yapılan çalıĢma da ise ters orantılı çıkma
nedenlerin sosyal olanakların azlığı ve gelen kiĢilerin Akseki‘ye karĢı ön yargılarını
yıkamamalarından kaynaklanabileceği düĢünülebilir. Bu da kurumun bulunduğu ilçenin
konumunu ve imkânlarını örgütsel bağlılık açısından önemli kılmaktadır.
ÇalıĢanların sosyal-çevre unsurları ile duygusal, devamlılık ve normatif örgütsel bağlılıkları
arasındaki iliĢkiyi gösteren tablo aĢağıdadır.
Tablo 4:Sosyal-çevre unsurları ile duygusal, devamlılık, normatif bağlılık iliĢkisinin
incelenmesi
Merkeze Uzaklık
Ġlçe Merkezinde
N
Ort.
Duygusal
164
3,3623
5
Devamlılık
164
2,8332
Normatif
164
3,1064
Toplam
164
3,1006
S.S.
N
Ort.
S.S.
N
Ort.
S.S.
,60053
16
3,5703
,42810
3
2,6250
,62500
,71111
16
3,1719
,60359
3
3,4583
,76376
,44887
16
3,1328
,36931
3
3,4167
,68845
,40339
16
3,2917
,22100
3
3,1667
,43501
N
Ort.
S.S.
N
Ort.
S.S.
N
Ort.
S.S.
76
3,2735
,55441
5
2,8000
,77862
102
3,4670
,59586
76
2,8569
,64798
5
2,5750
,82727
102
2,8997
,75130
76
3,0921
,44971
5
2,8500
,89443
102
3,1429
,41373
76
3,0742
,32469
5
2,7417
,72012
102
3,1698
,41105
N
Ort.
S.S.
N
Ort.
S.S.
N
Ort.
S.S.
N
Ort.
S.S.
121
3,3146
,63683
21
3,5060
,48810
23
3,5109
,48983
15
3,4250
,52780
121
2,8772
,68850
21
2,8750
,78062
23
2,9185
,75904
15
2,6000
,67513
121
3,0834
,45669
21
3,1071
,41699
23
3,3641
,42123
15
2,9167
,26163
121
3,0917
,40950
21
3,1627
,39789
23
3,2645
,27656
15
2,9806
,33625
N
Ort.
S.S.
Haftada Bir kez
N
Ort.
S.S.
Haftada Birkaç kez
N
Ort.
S.S.
Ayda Birkaç kez
N
Ort.
S.S.
Ayda Bir
N
Ort.
S.S.
Eğlence Etkinliğine Katılma
Haftada Bir
N
Ort.
S.S.
Ayda Bir
N
Ort.
S.S.
Yılda Bir
N
Ort.
S.S.
Yılda Birkaç kez
N
Ort.
24
3,3281
,56604
27
3,3439
,59890
55
3,3808
,54226
22
3,2955
,61303
12
3,2104
,71035
24
3,0573
,75360
27
2,9722
,59579
55
2,8276
,69632
22
2,6364
,72262
12
2,8229
,76585
24
3,1510
,44840
27
3,1389
,31266
55
3,1523
,47121
22
2,9091
,36633
12
3,1771
,63840
24
3,1788
,39461
27
3,1517
,34011
55
3,1202
,36184
22
2,9470
,40666
12
3,0701
,53437
16
3,1562
,61998
50
3,3939
,63341
31
3,3278
,59296
64
3,4537
16
3,0625
,63246
50
2,8725
69,551
31
2,9637
,75498
64
2,8225
16
2,9531
,51006
50
3,1575
,49216
31
3,1129
,38372
64
3,1164
16
3,0573
,31064
50
3,1413
,39956
31
3,1348
,40309
64
3,1309
Ġlçe Merkezine biraz uzak
Ġlçe Merkezine uzak
UlaĢım
Özel aracımla
Toplu taĢıma aracı ile
Yürüyerek
Hobi Kursu
Hiçbir zaman
Yılda Bir kez
Yılda Birkaç kez
Bir Kez
Spor Yapma Sıklığı
Her gün
6
Hiç Gitmedim
S.S.
N
Ort.
S.S.
Bilimsel Etkinliğe Katılma
Ayda Bir
N
Ort.
S.S.
Yılda Bir
N
Ort.
S.S.
Yılda Birkaç kez
N
Ort.
S.S.
Hiç Gitmedim
N
Ort.
S.S.
AlıĢveriĢ Merkezine Gitme
Haftada Bir
N
Ort.
S.S.
Ayda Bir
N
Ort.
S.S.
Ayda Birkaç kez
N
Ort.
S.S.
Bir kez gittim
N
Ort.
S.S.
Birkaç kez gittim
N
Ort.
S.S.
Hiç gitmedim
N
Ort.
S.S.
AlıĢveriĢ Ürünlerini Bulabilme
Evet
N
Ort.
S.S.
Hayır
N
Ort.
S.S.
Bazen
N
Ort.
S.S.
Nadiren
N
Ort.
S.S.
,59939
19
3,2579
,45583
,70470
19
2,6776
,72924
,42469
19
3,0987
,42610
,41012
19
3,0114
,38425
12
3,2604
,78779
66
3,3983
,61348
59
3,3768
,56711
42
3,3756
,57050
12
3,0833
,71774
66
2,9375
,69485
59
2,8838
,70678
42
2,6518
,69489
12
3,1771
,37103
66
3,1266
,40824
59
3,1922
,47745
42
2,9881
,47242
12
3,1736
,45914
66
3,1541
,36457
59
3,1509
,38044
42
3,0052
,43162
30
3,3875
,50253
63
3,4430
,61345
64
3,3320
,56265
2
3,6875
,61872
15
3,2917
,87839
4
3,2830
,44343
30
2,8256
,59628
63
2,9206
,70185
64
2,7734
,68352
2
4,0625
,61872
15
2,7917
,87074
4
3,5000
,46771
30
3,0833
,38887
63
3,1448
,33989
64
3,0854
,41452
2
4,000
,17678
15
3,0500
,81941
4
3,1518
,69643
30
3,0988
,33213
63
3,1695
,33438
64
3,0636
,38622
2
3,9167
,35355
15
3,0444
,62051
4
3,3116
,45673
117
3,3492
,59477
9
3,1556
,56648
46
3,4165
,60823
11
3,5455
,58968
117
2,8869
,73334
9
3,1677
,58630
46
2,8342
,67188
11
2,6477
,70004
117
3,0992
,47105
9
3,2778
,47917
46
3,0897
,36956
11
3,2354
,44131
117
3,118
,40154
9
3,2000
,36051
46
3,1135
,38858
11
3,1429
,39545
Akseki ilçesinde çalıĢan kamu çalıĢanlarından 164 kiĢinin kurumu ilçe merkezinde, 16 kiĢinin
kurumu ilçe merkezine biraz uzak, 3 kiĢinin kurumu ise ilçe merkezine uzaktır. Dolayısıyla
kamu kurumlarının çoğunun ilçe merkezinde olduğu söylenebilir. Kurumları ilçe merkezine
biraz uzak olanların örgütsel bağlılıkları, kurumları ilçe merkezinde ve ilçe merkezinden uzak
olanlara göre daha güçlüdür. Ġlçedeki kamu çalıĢanlarının 76‘sı iĢlerine özel araçlarıyla, 5‘i
toplu taĢıma araçlarıyla, 102‘si ise yaya olarak gidip gelmektedir. ÇalıĢanların büyük bir
çoğunluğu iĢlerine yürüyerek gitmeyi tercih etmektedirler. Kurumlarına yaya olarak gidip
7
gelenlerin örgütsel bağlılıkları, kurumlarına özel araçlarıyla ve toplu taĢıma araçlarıyla gelenlere
göre daha yüksektir. Kamu çalıĢanlarının hobi kurslarına katılmasında; 121 çalıĢan hiç
katılmadığını, 21 çalıĢan yılda bir kez katıldığını, 23 çalıĢan yılda birkaç kez katıldığını, 15
çalıĢan ise sadece bir kez katıldığını belirtmiĢtir. Hobi kurslarına katılımın az olması, ilçede bu
tür kursların çok az düzenlendiğini ya da çalıĢanların hobi kurslarına katılmayı tercih
etmediklerini göstermektedir. Hobi kurslarına yılda birkaç kez katılanların örgütsel bağlılıkları
diğerlerine göre daha yüksektir. Bu durum, hobi kurslarının kamu çalıĢanlarının örgütsel
bağlılığını arttırdığı Ģeklinde yorumlanabilir.
Kamu çalıĢanlarının spor yapma alıĢkanlıklarına bakıldığında; her gün spor yapanlar 24 kiĢi,
haftada bir kez spor yapanlar 27 kiĢi, haftada birkaç kez spor yapanlar 55 kiĢi, ayda birkaç kez
spor yapanlar 22 kiĢi ve ayda bir kez spor yapanlar ise 12 kiĢidir. Genel olarak kamu çalıĢanları
düzenli olarak spor yapmaktadırlar. Düzenli spor yapmanın çalıĢanların örgütsel bağlılığını
artırdığı söylenebilir.
Kamu çalıĢanları, eğlence etkinliklerine katılmaları açısından değerlendirildiğinde; 64 kiĢi yılda
birkaç kez, 50 kiĢi ayda bir, 31 kiĢi ise yılda bir kez bu tür bir etkinliğe katıldıklarını
belirtmiĢlerdir. ÇalıĢanların imkanlar dahilinde eğlence etkinliklerine katıldıkları söylenebilir.
Kamu çalıĢanları bilimsel etkinliğe katılma açısından incelendiğinde; 125 çalıĢan yıl içerisinde
bir veya birkaç kez bilimsel bir etkinliğe katılmaktadır. Ankete katılan kiĢilerin üçte birini
eğitim hizmetleri çalıĢanları olan akademisyenler ve öğretmenler oluĢturmaktadır. Bu bağlamda
eğitim hizmetleri çalıĢanlarının, kendilerini geliĢtirmek için bilimsel etkinliklere katılmayı
önemsedikleri sonucu çıkartılabilir. Bilimsel etkinliğe katılmanın kamu çalıĢanlarının örgütsel
bağlılığını artırıcı yönde bir etkisi olduğu düĢünülebilir.
AlıĢveriĢ merkezine gitme sıklığı açısından; kamu çalıĢanlarının büyük bir çoğunluğu ayda bir
ya da birkaç kez ve haftada bir alıĢveriĢ merkezine gitmektedir. Ġlçe merkezinde alıĢveriĢ
merkezi olmadığı için kamu çalıĢanlarının alıĢveriĢ tercihleri, alıĢveriĢlerini ilçe dıĢından yapma
Ģeklindedir. Kamu çalıĢanları alıĢveriĢte genel olarak istedikleri ürünleri bulamadıklarını
belirtmiĢlerdir. Ancak alıĢveriĢ merkezine gitme sıklığı ile alıĢveriĢ ürünlerini bulabilmenin,
çalıĢanların örgütsel bağlılıklarını artırıcı bir yönde etkisi olduğu düĢünülmemektedir.
Tablo 5:Kamu ÇalıĢanlarının Kurumlarına Duygusal, Devamlılık ve Normatif Bağlılıklarına ĠliĢkin
Veriler
Duygusal Bağlılık Boyutu
Hayatımın geri kalanını bu kurumda geçirmekten oldukça mutlu olurum.
Kurumum dıĢındaki insanlarla kurumumla ilgili tartıĢmalar yaparım.
Kurumumun problemlerini, kendi problemlerimmiĢ gibi hissederim.
Bu kurumda sağlamıĢ olduğum uyumu, baĢka bir kurumda da kolaylıkla
sağlayabileceğimi düĢünüyorum.
Kurumumda kendimi ailenin bir parçası olarak hissetmiyorum.
Bu kuruma, duygusal bir bağlılık hissetmiyorum.
Bu kurum, benim için çok fazla anlama sahiptir.
Bu kuruma, güçlü bir sahiplik duygusu hissetmiyorum.
Toplam
Devamlılık Bağlılığı Boyutu
Eğer baĢka bir iĢ bulmadan iĢimden ayrılırsam, geleceğim hakkında endiĢelenirim.
Ġstesem bile Ģuan, bu kurumu bırakmak benim için çok zor.
ġimdi, bu kurumdan ayrılmaya karar verirsem, hayatımda çok fazla sorun ortaya çıkar.
ġimdi, çalıĢtığım bu kurumu bırakmak, benim için çok zor değil.
ġuan bu kurumda kalmak, isteğim olduğu kadar aynı zamanda ihtiyacımdır.
Bu kurumu bırakmaya karar verdiğimde, iĢ ile ilgili oldukça az seçeneğe sahip olduğumu
düĢünüyorum.
Bu kurumdan ayrılmamın ciddi bir sonucu olarak; mevcut iĢ alternatiflerinin az olduğunu
düĢünüyorum.
Bu kurumda devam etmemin en önemli nedenlerinden bir tanesi, kiĢisel memnuniyetimin
oldukça fazla olması ve baĢka bir kurumda, bu kurumdaki olanakları bulamayacak
olmamdır.
Toplam
8
(X)
3,22
2,93
3,64
3,57
3,42
3,34
3,60
3,23
3,36
2,47
2,50
2,71
2,54
3,94
2,91
2,90
3,02
2,87
Normatif Bağlılık Boyutu
Bu günlerde insanların kurumlar arası geçiĢi oldukça sık yaptığını düĢünüyorum.
ÇalıĢan kiĢi, sürekli olarak çalıĢtığı kuruma sadık kalmak zorunda değildir.
Benim için, kurumlar arası geçiĢin, kısmen etik olduğunu düĢünüyorum.
Bu kurumda çalıĢmaya devam etmemin en önemli nedenlerinden biri, ahlaki yükümlülük
duygusuna inandığımdan dolayı sadakate inanmadır.
BaĢka bir kurumdan daha iyi bir iĢ teklifi alırsam, kurumumdan ayrılmanın doğru
olmayacağını düĢünürüm.
Bir kuruma sadık kalmanın önemli olduğu düĢüncesine inanıyorum.
Ġnsanların kariyerlerinin büyük bir çoğunluğunu bir kurumda geçirmeleri daha iyidir.
ÇalıĢanların, kendilerini ―Kurumun bir ferdi‖ olarak gördüklerini sanmıyorum.
Toplam
GENEL ORTALAMA
3,10
2,95
3,43
3,25
3,28
3,31
2,78
2,81
3,11
3,11
Ġstatistik analizler yapılmadan önce ölçekteki olumsuz yargıların puan dönüĢümü yapılmıĢtır.
ÇalıĢanların örgüte bağlılık puanlarına bakıldığında; duygusal bağlılık X=3,36 ortalama ile ilk
sırada, normatif bağlılık X=3,11 ortalama ile ikinci sırada ve son sırada ise X=2,87 ortalama ile
devamlılık bağlılığı yer almaktadır. ÇalıĢanların genel örgütsel bağlılık düzeyi X=3,11 olarak
tespit edilmiĢtir. Bu durum kamu çalıĢanlarının örgütsel bağlılık ölçeğindeki ifadelere kararsız
düzeyde katıldıklarını göstermektedir.
TARTIġMA ve SONUÇ
Türkiye‘de kamu kurumlarında ömür boyu istihdam garantisinin olması ve kamu çalıĢanlarının
çoğunlukla iĢlerinden ayrılmamaları, süreklilik bağlılığının temelini oluĢturan emeklilik hakları,
kariyer, özel yetenek oluĢturma gibi kuruma yapılan kiĢisel yatırımların önemini azaltmaktadır
(Durna ve Veysel, 2011: 217).
Akseki‘de yapılan çalıĢma literatür ile karĢılaĢtırırsak örgütsel bağlılık ile cinsiyet arasında iliĢki
bulunduğu (Alotaibi, 2001: 368-371), kadın personelin erkeklere göre örgüte daha fazla bağlı
olduğu ortaya konmuĢ olup, sonuçlar yakın çıkmıĢtır (Mclurg, 1999: 16). Ayrıca, erkekler
genellikle kadınlara göre astlarından daha yüksek duygusal örgütsel bağlılığa ulaĢma eğiliminde
olmalarına rağmen, onlara küçük dönüĢümsel liderlik teklifleri yapıldığında bazen daha az
duygusal örgütsel bağlılığa ulaĢmıĢ oldukları belirtilmektedir (Triana vd., 2016:36). Ayrıca,
araĢtırmalar, sosyal çevre ile örgütsel bağlılık arasında ve insan kaynakları uygulamaları kalite
ve verimlilik arasında iliĢkiler olduğunu da ortaya koymuĢtur (Wright vd., 2005:415; Patiar ve
Wang, 2016:591). Bu bağlamda, sosyal-çevre unsurlarının çalıĢanların örgütsel bağlılıkları
üzerinde olumlu bir etkisi olduğu düĢünülebilir.
Gao‐Urhahnve ark. (2016:532) duygusal bağlılık düzeyi ve gelir düzeyi arasında pozitif
karĢılıklı iliĢkiler saptamıĢtır. Ayrıca, çalıĢmalarında bireysel düzeyde; duygusal örgütsel
bağlılık değiĢiklikleri ile gelir değiĢiklikleri arasında anlamlı ve olumlu etki gösterdiğini
saptamıĢlardır. ÇalıĢanların duygusal bağlılığının artması teorik ifadeyi kanıtlıyor ki çalıĢanların
iĢ deneyiminde iĢte geçirdiği vakit ile çalıĢtığı kuruma bağlılık arasında yakın bir iliĢki vardır.
Duygusal bağlılığın hem uygun Ģart hem de geçici değiĢimi çalıĢma tutumunun birey içi
gidiĢatını oluĢturmaktadır. Akseki de kamu kurumlarında çalıĢan personel için ise gelir ile
örgütsel bağlılık arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. Ancak bu çalıĢmada da kamu
çalıĢanlarının hizmet süresi ile normatif bağlılıkları arasında pozitif anlamlı bir iliĢki tespit
edilmiĢtir.
Saputro ve ark. yaptıkları çalıĢmaya göre (2016:15) çalıĢanların yaĢları ilerledikçe, meslekte
geçirdikleri süre arttıkça ve medeni halleri evlilikten yana değiĢtikçe ―örgütsel bağlılıkları‖,
bireysel ve örgütsel değerler arasındaki uyumdan ve çalıĢanların memnuniyetinden kaynaklanan
―duygusal bağlılıkları‖ ve kendini kuruma adamayı ve sadakati teĢvik eden bir kültürden ortaya
çıkan ―normatif bağlılıkları‖ artmaktadır. Yani çalıĢanlar söz konusu değiĢkenler açısından
değerlendirildiğinde ―duygu‖ ve ―sadakat‖ ekseninde bir bağlılığın etkisi altındadırlar. Bu
durum çalıĢılan kurum için de geçerlidir ve çalıĢmada ayrıca iĢ tatmini ile çalıĢma ortamı
değiĢkenleri arasında anlamlı bir iliĢki olduğu ortaya konulmuĢtur. Bu çalıĢmada da
9
Akseki‘deki Kamu kurumlarında çalıĢan personelin Ģu an bulunduğu kurumdaki hizmet süresi
ile örgütsel bağlılığın normatif bağlılık boyutu arasında anlamlı bir farklılık saptanmıĢtır.
Akseki ilçesinde kamu kurumlarında çalıĢan kamu personelinin, demografik özellikleri ve
sosyal-çevre unsurları açısından örgütsel bağlılığının değerlendirildiği bu çalıĢmanın sonuçları;
kamu çalıĢanlarının, örgütsel bağlılığın her üç boyutunda da düĢük örgütsel bağlılığa sahip
olduğunu ortaya koymuĢtur. Bu sonuca etki eden en önemli unsurun küçük ilçelerde
yaĢayanların Ģehirdeki olanaklara sahip olmadığı ve bu etkinin de çalıĢanların örgütsel
bağlılığını azalttığı yönünde bir sonuca varılabilir. Bu bağlamda, sosyal-çevre değiĢkenlerinin
istenilen düzeyde olmasının, çalıĢanların örgütsel bağlılıkları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu
söylenebilir.
REFERANSLAR
Allen, N. J., & Meyer, J. P. (1996). Affective, continuance and normative commitment to the
organization: An examination of construct validity. Journal of Vocational Behavior, 49(3), 252–276.
Allen, N.J. & Meyer, J.P. (1990). The measurement and antecedents of affective, continuance and
normative commitment to the organization, Journal of Occupational Psychology, Vol. 63, 1-18.
Alotaıbı, A.G. (2001). Antecedents of organizational citizenship behavior: a study of public personnel in
kuwait, Public Personnel Management, Vol. 30, No. 3, Fall, 363-376.
Coetzee, M. (2005). The fairness of affi rmative action: An organizational justice perspective.
Unpublished doctoral thesis. University of Pretoria, South Africa. Retreived from http://upetd.
up.ac.za/thesis/available/etd-04132005-130646/unrestricted/00front.pdf
Duran, L. (1982). Ġdare Hukuku Ders Notları, Fakülteler Matbaası, Ġstanbul: s. 307.
Durna, U., & Veysel, E. R. E. N. (2011). Üç bağlılık unsuru ekseninde örgütsel bağlılık. Doğuş
Üniversitesi Dergisi, 6(2), 210-219.
Eren E. (2012). Örgütsel DavranıĢ ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınları, Ġstanbul.
Gao‐Urhahn, X., Biemann, T., & Jaros, S. J. (2016). How affective commitment to the organization
changes over time: A longitudinal analysis of the reciprocal relationships between affective
organizational commitment and income. Journal of Organizational Behavior. 37, 515-536
Karasoy, H.A. (2011). Örgüt Psikolojisi (Edt. Bedük, A.), Atlas Akademi, Konya.
Koçel, T. (2014). ĠĢletme Yöneticiliği, Beta Yayınları, Ġstanbul.
Mcclurg, L.N. (1999). Organizational commitment in the temporary-help service industry, Journal of
Applied Management Studies, Vol. 8, No. 1, 5-26.
Meyer, J. P., & Allen, N. J. (1997). Commitment in the workplace: Theory, research, and application.
Thousand Oaks, CA: Sage.
Meyer, J.P. & Allen, N.J. (1991). A three-component conceptualization of organizational commitment,
Human Resource Management Review, Vol. 1, Num. 1, 61-89.
Meyer, J., David S., Lynne H. ve Laryssa T. (2002). Affective, continuance, and normative commitment
to the organization: A meta-analysis of antecedents, correlates, and consequences, Journal of Vocational
Behavior, 61 (1), pp. 20-52.
Mueller, C. W., Finley, A., Iverson, R. D., & Price, J. L. (1999). The effects of group racial composition
on job satisfaction, organizational commitment, and career commitment: The case of teachers. Work and
Occupations, 26(2), 187-219.
Obeng, K. & Ugboro, I. (2003). Organizational commitment among public transit employees: an
assessment study, Journal of the Transportation Research Forum, Vol. 57, No. 2, Spring, 83-98.
Patiar, A. K., & Wang, Y. (2016). The effects of transformational leadership and organizational
commitment on hotel departmental performance. International Journal of Contemporary Hospitality
Management, 28(3), 586-608
Saputro, T. A., Paramita, P. D., & Gagah, E. (2016). Analysıs The Influence Of The Work Envıronment
And Organızatıonal Commıtment To Job Satısfactıon And Impact On Employee Job Performance
(Studıes At Dırectorate Offıcers Polytechnıc Health Mınıstry In Semarang. Journal of
Management, 2(2),1-21
Stum, David L. (1999) Workforce commitment: strategies for the new work order, Strategy &
Leadership, Vol. 27, Num. 1, Jan-Feb, 5-7.
Tan, D.S.K. & Akhtar, S. (1998). Organizational commitment and experienced burnout: an exploratory
study from a chinese cultural perspective, The International Journal of Organizational Analysis, Vol. 6,
No. 4, (October), 310- 333.
Triana, M. D. C., Richard, O. C., & Yücel, Ġ. (2016). Status Incongruence And Supervısor Gender As
Moderators Of The Transformatıonal Leadershıp To Subordınate Affectıve Organızatıonal Commıtment
Relatıonshıp. Personnel Psychology, 1-39
10
Wasti, S. A. (2002). Affective and continuance commitment to the organization: test of an integrated
model in the Turkish context. International Journal of Intercultural Relations, 26(5), 525–550.
Wright, P. M., Gardner, T. M., Moynihan, L. M. and Allen, M. R. (2005), ―The relationship between HR
practices and firm performance: Examining causal order‖, Personnel Psychology, Vol. 58 No. 2, pp. 409446.).
11
Yenilikçilik Düzeyi ve Örgüt Performansı ĠliĢkisi: Denizcilik UlaĢtırma
ĠĢletmelerinde Bir Uygulama
Güler ALKAN
Prof. Dr., Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye
gbalkan@istanbul.edu.tr
Murat YORULMAZ *
Öğr. Gör. Dr., Yalova Üniversitesi, Türkiye
muratyor@gmail.com
Özet
Küresel rekabet ortamında, firmaların uzun süre faaliyetlerini sürdürebilmeleri, örgüt
performanslarını artırabilmelerine bağlıdır. Örgüt performansını etkileyen birçok etmen olmakla
birlikte, yenilikçilik son zamanlarda önem verilen ve dikkat edilen bir kaynak haline gelmiĢtir.
Bu çalıĢmanın amacı, uluslararası alanda faaliyette bulunan deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin sahip
olduğu yenilikçilik düzeylerinin tespit edilmesi ve yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansına
olan etkisini ortaya çıkartmaktır. Bu amaca yönelik olarak Ġstanbul ilinde bulunan 22 deniz
ulaĢtırma iĢletmesinin 74 yöneticisinden, anket yöntemiyle toplanan veriler SPSS 20.0 programı
yardımıyla analiz edilmiĢtir.
AraĢtırma bulgularına göre, deniz ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilikçilik düzeyi algısının yüksek
olduğu (X=3,81) ve yenilikçilik düzeyinin örgüt performansı üzerinde % 26,3 bir etkiye sahip
olduğu tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Deniz işletmeciliği, deniz ulaştırma işletmeleri, yenilikçilik
The Relationship Between Innovation Level and Organizational
Performance: An Application Maritime Transport Businesses in Istanbul
Abstract
In the globalization environment, long-term activity of enterprises depends on their ability to
increase organizational performance. While there are many factors that affect the performance
of the organization with innovation and emphasis it has recently become a source noted.
The aim of this study is to determine the level of innovation that managers of businesses in the
international maritime transport activity and to determine its impact on organizational
performance and level of innovation. For this purpose, in Istanbul from 22 marine transportation
in the province of 74 managers, data collected by a questionnaire were analyzed using SPSS
20.0 software.
According to the findings, a high level of perception of innovation in maritime transport
business (X = 3.81) and on the organization performance of the innovation levels have been
found to have an effect 26.3%.
Keywords: Maritime management, maritime transportation businesses, inovation
GĠRĠġ
Dünya‘da artan ticaret hacmiyle birlikte deniz ulaĢtırmasına olan talep artmaktadır. Deniz
ulaĢtırmasına olan talep artıkça bu sektörde faaliyet gösteren deniz ulaĢtırma iĢletmeleri, gemi
inĢa sanayisinin geliĢmesiyle de birlikte daha hızlı, daha büyük ve modern teknolojiye sahip
gemileri filolarına katmaktadırlar. Böylece, müĢterilerinin yüklerini, denizyoluyla taĢınmanın
yanında, yüklerin takibi, yüklerin limanda depolanması, paketlenmesi ve diğer ulaĢtırma
modlarıyla entegrasyonu gibi lojistik çözümler sunmaktadırlar. Deniz ulaĢtırma iĢletmeleri hem
endüstriyel, hem de örgütsel pazarlara hizmet verirler. Deniz ulaĢtırma iĢletmeleri
hammaddelerin, yarı mamul ve ürünlerin yer değiĢtirilmesini sağlayarak endüstriyel sektörlere
ve iĢletmelere girdi sağlarlar. Diğer bir ifade ile deniz ulaĢtırma iĢletmelerin sundukları
12
ulaĢtırma hizmeti, diğer ürün veya hizmetlerin ortaya çıkabilmesi için bir zorunluluktur.
Dolayısıyla deniz ulaĢtırma hizmetlerine duyulan talep diğer sektörlere olan talebe bağlıdır.
Yenilikçilik, iĢletmenin mevcut uygulamalarından farklı olarak hizmetlerde yeni, faydalı bir fikir
veya uygulama yapabilme becerisidir (Grawe 2009). Lojistik hizmetlerde yenilikler özellikle
teknoloji tabanlı olup (Chapman, Soosay ve Kandampully 2002) lojistik hizmet sağlayıcı
iĢletmelerin iĢ süreçlerinde ve operasyonlarında yapacakları yenilikler, müĢterinin gözünde
değer yaratmak ve müĢteri tatmini sağlamak açısından önemli bir kavramdır. Yenilik, yeteneği
geliĢtirmek veya baĢka bir kaynaktan yeni bir Ģeyin benimsenmesi Ģeklinde gerçekleĢir
(Daugherty, Chen ve Ferrin 2011). Lojistik hizmet sağlayıcı iĢletme konumunda olan deniz
ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilik, gerçek anlamda taklit edilemeyen, kalıcı rekabet avantajı
yaratmanın bir ön koĢulu olan ve müĢteri beklenti ve isteklerinin hızla değiĢmesine karĢı yeni
lojistik çözümler ve uygulamalar geliĢtirebilme kapasitesidir.
Yenilik, yeteneği geliĢtirmek veya baĢka bir kaynaktan yeni bir Ģeyin benimsenmesi Ģeklinde
gerçekleĢir ve lojistik hizmetlerde yenilik yeteneği iĢletmelerin finansal, pazar ve müĢteri
tatmini değiĢkenlerinden oluĢan pazar performansıyla olumlu iliĢki ve etkileĢim içerisindedir
(Daugherty, Chen ve Ferrin 2011). Lojistik hizmet sağlayıcı iĢletmelerin lojistik hizmetlerinde
yenilikçi yaklaĢımları, müĢterinin hizmet kalitesi algısında artıĢ ve böylece iĢletme
performansının artmasını sağlar (Panayides 2006).
Bu çalıĢmada, uluslararası alanda faaliyette bulunan, lojistik hizmeti üreten deniz ulaĢtırma
iĢletmelerinin sahip olduğu yenilikçilik düzeylerinin tespit edilmesi ve yenilikçilik düzeylerinin
örgüt performansına olan etkisini ortaya çıkartılması amaçlanmıĢtır. AraĢtırma amacına ve
literatüre dayanarak aĢağıdaki iki hipotez geliĢtirilmiĢtir.
Hipotez 1: Deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik algıları yüksektir.
Hipotez 2: Deniz ulaĢtırma iĢletmelerinde yenilikçilik, örgüt performansını pozitif yönde
etkiler.
YÖNTEM
AraĢtırma amacına yönelik olarak yüz yüze anket yöntemiyle toplanan veriler SPSS 20 paket
programı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın evrenini Ġstanbul‘da faaliyette bulunan
deniz ulaĢtırma iĢletmeleri oluĢturulmaktadır. AraĢtırmaya katılmak isteyen 22 iĢletmenin 74
yöneticisinden elde edilen verilerin analizler yapılmıĢtır.
Anket uygulanacak iĢletmeler, Ġstanbul Deniz Ticaret Odasının kayıtları yardımıyla tespit
edilmiĢtir. AraĢtırmaya katılmak isteyen iĢletme yöneticileri ile yüz yüze anketler yapılmıĢtır.
Ankette araĢtırmanın konusunu oluĢturan değiĢkenleri ölçmek üzere literatürde geçerliliği ve
güvenirliği test edilmiĢ ölçekler yer almaktadır. AraĢtırmada kullanılan anket iki bölümden
oluĢmaktadır. Birinci bölümde firmalar ve yöneticilere ait demografik sorular, ikinci bölümde
ise yenilikçilik ve örgüt performansına yönelik 13 soru 5 noktalı Likert ölçeği (1:Kesinlikle
katılmıyorum, 5:Kesinlikle katılıyorum) kullanılarak ölçülmüĢtür.
Yenilikçilik ölçeği Panayides‘in (2006) çalıĢmasında kullandığı ve ‗‗Yeni teknolojileri takip
ederiz‘‘ ve ‗‗Yenilikçi fikirler önemsenir‘‘ gibi ifadelerden oluĢan 6 soru, örgüt performansı
ölçeği ise Kim‘in (2006) çalıĢmasında kullandığı ve ‗‗Hizmet kalitemiz yüksektir‘‘ ‗‗Pazar
payımız yüksektir‘‘ gibi nitel performans göstergelerinde oluĢan 7 sorudan faydanılmıĢtır.
BULGULAR
Yöneticilerin demografik özellikleri Tablo 1‘de gösterilmektedir. Buna göre araĢtırmaya
katılanların % 12,2‘sini kadın yönetici oluĢtururken, % 87,8‘ni ise erkek yöneticiler
oluĢmaktadır. Katılımcıların % 37,8‘nin 35-44 yaĢ aralığında ve % 86,5‘nin üniversite mezunu
olduğu görmektedir. Katılımcıların % 67,6‘ın orta düzey yönetici, % 32,4‘nün üst düzey
yönetici olduğu anlaĢılmaktadır.
13
Tablo 1: Yöneticilerin Demografik Özellikleri
DeğiĢkenler
Cinsiyet
YaĢ
Eğitim Düzeyi
Konumu
Gruplar
n
%
Kadın
9
12,2
Erkek
65
87,8
Toplam
74
100,0
25-34
27
36,5
35-44
28
37,8
45-54
18
24,3
55-64
1
1,4
Toplam
74
100,0
Lise
4
5,4
Üniversite
64
86,5
Lisans üstü
6
8,1
Toplam
74
100,0
Orta Düzey Yönetici
50
67,6
Üst Düzey Yönetici
24
32,4
Toplam
74
100,0
DeğiĢkenlerin faktör yapısını belirlemek ve yapısal geçerliliği test etmek için Açıklayıcı Faktör
Analizi (AFA) yapılmıĢtır. Verilerin Açıklayıcı Faktör Analizi için uygun olup olmadığının
tespiti, Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) ve Barlet Spherty testi ile incelenmiĢtir. Verilerin AFA
yapmak için uygun çıkması (KMO: 0,845; x²: 778,443; df: 78; p:000 0,01) üzerine
faktörleĢme tekniği olarak Temel BileĢenler ve birbirleriyle iliĢkili değiĢkenlerin faktör
oluĢturabilmeleri için de Varimax Eksen Döndürme yöntemi kullanılmıĢ ve öz değerleri 1‘in
üzerinde olan faktörler alınmıĢtır. Faktör Analizi sonucunda söz konusu değiĢkenlerin
beklendiği gibi yenilikçilik ve örgüt performansı faktörleri altında toplandığı görülmüĢtür. Bu
faktörler toplam varyansın % 69,28‘ni açıklamaktadır. Birinci faktör olan yenilikçilik faktörü
toplam varyansın % 35,80‘ni, örgüt performansı faktörü ise % 33,48‘ni açıklamaktadır.
Faktör analizi sonrasında güvenilirlik analizi yapılmıĢtır. Ölçeklerin güvenirliğinin (içsel
tutarlılığının) testinde en yaygın olarak kullanılan yöntem olan Cronbach Alfa (Giacobbi, 2002:
60) katsayısından yararlanılmıĢtır. Cronbach Alfa katsayısı 0 ile 1 arasında değiĢen değerler alır
ve Cronbach Alfa katsayısının 0,70 ve üzeri değerler alması, ölçeğin içsel tutarlılığının yüksek
olduğuna iĢaret eder (Özdemir, 2008: 291). Yenilikçiliğin Cronbach Alfa katsayısı % 0,883 ve
örgüt performansının Cronbach Alfa katsayısı ise % 0,902 olduğu tespit edilmiĢtir. Bu bulgulara
göre ölçeğin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu anlaĢılmıĢtır.
Ankette yer alan sorular 5‘li Likert tipi ölçek Ģeklinde düzenlendiği için, araĢtırma değiĢkenlerin
ortalamasının, 5‘li Likert ölçeğinin ortalaması olan 3‘ün altında, ortalama değerler alması düĢük
algıyı, 3‘ün üzerinde olması ise yüksek algıyı ifade etmektedir. Buna göre, yenilikçilik (X=3,81)
ve örgüt performansı (X=3,84) ortalamalarının 3‘den yüksek olması nedeniyle, deniz ulaĢtırma
iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik düzeyi algılarının yüksek olduğu sonucuna varılabilir.
Dolayısıyla Hipotez 1 kabul edilmiĢtir.
DeğiĢkenler arasındaki nedensel iliĢkileri belirlemek için Basit Doğrusal Regresyon Analizi
yapılmıĢtır. Deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansını
etkileyip etkilemediğini belirlemek için yapılan regresyon analizin sonuçları Tablo 2‘de
gösterilmektedir.
Tablo 2‘deki regresyon analizi sonuçlarına göre, modelinin bir bütün olarak anlamlı olduğu [(F=
25,90; sig (0,00) < α (0,01)] ve kurulan regresyon modelinde bağımsız değiĢken olan
14
yenilikçiliğin, örgüt performansı üzerinde meydana gelen değiĢimin % 26,3‘ nü açıkladığı
anlaĢılmaktadır.
Tablo 2: Regresyon Analizi Sonuçları
Bağımsız DeğiĢken
Yenilikçilik
Std. Beta
,512
p-değeri
,000*
t-değeri
5,029
R2 = ,263
F= 25,90
Sig.=,000
* p < ,01
Bulgular bağımsız değiĢken açısından incelendiğinde; yenilikçilik değiĢkeninin örgüt
performansı değiĢkeni üzerinde 0,01 anlamlılık düzeyinde pozitif bir etkisinin [(β= ,512; α(0,01)
> p(0,00)] olduğu tespit edilmiĢtir. Bunlara göre Hipotez 2 desteklenmiĢtir.
SONUÇ
Bu çalıĢma, uluslararası deniz ticaretinde faaliyette bulunan deniz ulaĢtırma iĢletmelerinin sahip
olduğu yenilikçilik düzeylerinin tespit edilmesi ve yenilikçilik düzeylerinin örgüt performansına
olan etkisini ortaya çıkartılması amacını taĢımaktadır. Ġstanbul‘da 22 iĢletmenin 74 orta ve üst
düzey yöneticisinden elde edilen anket verileri ile geliĢtirilen Hipotez 1: Deniz ulaĢtırma
iĢletmelerindeki yöneticilerin yenilikçilik algıları yüksektir ve Hipotez 2: Deniz ulaĢtırma
iĢletmelerinde yenilikçilik, örgüt performansını pozitif yönde etkiler, hipotezleri SPSS 20.0
paket programı yardımıyla test edilmiĢtir. AraĢtırma bulgularına göre her iki hipotez de
desteklenmiĢtir. Diğer bir ifade ile araĢtırma kapsamındaki deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki
yöneticilerin yenilikçilik algılarının yüksek olduğu ve bu iĢletmelerde yenilikçilik düzeyi artıkça
örgüt performansın da artacağı söylenebilir.
Deniz ulaĢtırma iĢletmelerindeki yöneticiler, küresel rekabetin değiĢen Ģartlarına bağlı olarak,
teknoloji odaklı yenilikleri takip etmek ve iĢ süreçlerini bunlara göre düzenlemek zorundadırlar.
Dolayısıyla yenilikçi yaklaĢımlar her sektör için önemli olduğu gibi deniz ulaĢtırma sektör için
de önemli olmaktadır. Bu çalıĢma ile söz konusu iĢletmelerdeki yöneticilerin de yenilikçi
yaklaĢımlara önem verdikleri ve yenilikçilik düzeyinin, örgüt performansını artırdığına
inandıkları ortaya çıkmıĢtır.
REFERANSLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Chapman, R. L., Soosay, C., & Kandampully, J. (2002). Innovation in Logistic Services
and the New Business Model: A Conceptual Framework. Managing Service Quality , s.
358-371.
Daugherty (b), P. J., Chen, H., & Ferrin, B. (2011). Organizational structure and
logistics service innovation. The İnternational Journal of Logistics Managment, 22(1),
s. 26-51.
Giacobbi, P. R. (2002). Survey Construction and Analysis, Part II: Establishing
Reliability Survey Construction and Analysis and Validity. Athletic Therapy Today,
7(5), s. 57-76.
Grawe, S. J. (2009). Logistics innovation: a literature-based conceptual framework.
International Journal of Logistics Management, 20(3), s. 360-77.
Kim, S. W. (2006). Effects of supply chain management practices, integration and
competition capability on performance. Supply Chain Management: An International
Journal, 11(3), s. 241–248.
Özdemir, A. (2008). Yönetim Biliminde İleri Araştırma Yöntemleri ve Uygulamaları.
Ġstanbul: Beta Yayıncılık.
Panayides (b), P. M. (2006). Enhancing Innovation Capability Through Relationship
Management and Implications for Performance. European Journal of Innovation
Management, s. 466-483.
15
TalaĢlı Imalat IĢlemlerinde IĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk
Değerlendirmesi
Demet GÖNEN *
B. YANTURALI
Balıkesir Üniversitesi,
Balıkesir Üniversitesi,
Müh.-Mim. Fakültesi Endüstri Mühendisliği
Fen Bilimleri Enstitüsü, Endüstri Müh.
dgonen@balikesir.edu.tr
betulilkbahar@hotmail.com
Özet
Hizmet veya üretim iĢletmelerinin en önemli sorunlarından biri; iĢ kazaları ve meslek
hastalıklarıdır. ĠĢ kazalarına ve meslek hastalıklarına iliĢkin kötü sonuçları azaltmak, ancak
etkin olarak uygulanan ve denetlenen bir iĢ sağlığı ve güvenliği sistemi ile mümkün olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası ÇalıĢma Örgütü iĢ sağlığı ve güvenliği kavramını; tüm
çalıĢanların bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlık ve refahlarının en üst düzeye yükseltilmesi ve
bu durumun korunması, iĢ yeri koĢullarının, çevrenin ve üretilen malların meydana getirdiği
sağlığa aykırı sonuçların ortadan kaldırılması, çalıĢanları yaralanmalara ve kazalara maruz
bırakacak risk etmenlerinin önlenmesi, çalıĢanların bedensel ve ruhsal gereksinimlerine uygun
bir iĢ ortamı yaratılmasıdır‖ Ģeklinde tanımlar. Amaç, iĢin insana ve insanın kendi iĢine
uyumunu sağlamaktır.
ĠĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının iĢgören ve iĢveren üzerinde fiziksel, psikolojik ve maddi
etkileri görülmektedir. Bu olumsuz etkilerin önlenmesi için öncelikle nedenler irdelenmeli ve
gerekli tedbirler alınmalıdır.
Bu çalıĢmada, tarım aletleri üreten bir iĢletmenin süreçleri incelenmiĢ, iĢ sağlığı ve güvenliği
kapsamında risk yönetimi ve risk değerlendirmesi gerçekleĢtirilmiĢtir. ĠĢ sağlığı ve güvenliği
yönetim sisteminin tam olarak uygulanması ile farklı nedenlerden kaynaklanan kazaların
azaltılabileceği hatta kazaların oluĢmasının engellenebileceği görülmüĢtür.
Anahtar kelimeler: İş sağlığı, iş sağlığı ve güvenliği, risk değerlendirmesi
Occupatıonal Health And Safety Risk Assessment In The Machining
Process
Abstract
One of the most important problems of service or production companies is work accidents and
occupational diseases. Reducing bad results related to work accidents and occupational diseases
can be possible by an occupational health and safety system implemented and supervised
effectively.
Occupational health and safety concept according to the World Health Organization and the
International Labor Organization; upgrade to the highest degree of physical, mental and social
well-being of all workers; the protection of workers from risks resulting from factors adverse to
health; the creating of the environment in an occupational adapted to their physiological and
psychological capabilities for the workers; and, to summarize, the adaptation of work to man
and of each man to his job.
There are physical, psychological and financial effects of work accidents and occupational
diseases on employees and employer. To prevent these adverse effects, It should be firstly
examined the reasons, and then appropriate measures should be taken.
In this study, it is examined the processes of a company producing agricultural equipments, and
is carried out the risk management and risk assessment under the occupational health and safety.
It has been observed that the accidents caused by different reasons could be reduced, and could
16
be even prevented effectively by implementing fully occupational health and safety
management system.
Key words: Occupational health, occupational health and safety, risk assessment
1. GiriĢ
Sanayi devriminden bugüne kadar yaĢanan teknolojik geliĢmeler, fabrikalaĢma ve modern
üretim sistemleri çalıĢma hayatına birçok yenilik getirmiĢtir. Bu yeniliklerin iĢverene, çalıĢana,
devlete ve ekonomiye birçok yararı mevcuttur. Teknoloji sayesinde kitle üretimi yapılabilmekte,
geliĢmiĢ üretim sistemleri kullanılarak en az hata ile maksimum verimlilik elde
edilebilmektedir.
Teknolojik geliĢmelerin olumlu yönlerinin yanında olumsuz yönleri de mevcuttur. Daha fazla
üretim yapmak ve daha fazla kar elde etmek için üretimin en önemli faktörlerinden insanın
sağlığına ve güvenliğine gereken önem verilmemekte ve bunun sonucu olarak iĢ kazaları ve
meslek hastalıkları oluĢmaktadır.
ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda her yıl yüz binlerce iĢçi uzuv kaybı yaĢamakta, bir
daha hiç çalıĢamayacak duruma gelmekte ya da hayatını kaybetmektedir. Bu kadar ciddi
sonuçları olan ve sadece iĢçileri değil aynı zamanda ailelerini, iĢvereni ve dolayısıyla ekonomiyi
olumsuz etkileyen iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi gerekmektedir.
ĠĢ sağlığı ve güvenliği, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınması gereken
tedbirleri, yapılması gereken uygulamaları, verilmesi gereken eğitimleri kapsayan çok geniĢ bir
sistemdir (Yanturalı, B., 2015).
2. ĠĢ sağliği ve güvenliği
Dünyada ve ülkemizde sanayileĢme ve teknolojik geliĢmelere paralel olarak özellikle
iĢyerlerinde üretken faktör olan çalıĢanların sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir takım sorunlar
ortaya çıkmıĢtır. Bu sorunlar iĢ verimini düĢürmesi ve iĢletmeyi tehlikeye sokmasıyla önem
kazanmıĢ ve üzerinde düĢünülmesi gerekliliği doğmuĢtur. Bunun üzerine yapılan çalıĢmalar ve
araĢtırmalar sonucunda ―ĠĢ Sağlığı ve ĠĢ Güvenliği‖ kavramı doğmuĢtur (Anonim 1, 2014).
ĠĢ sağlığı, çalıĢan bir kiĢinin çalıĢma koĢulları ile kullanılan araç ve gereçlerden doğabilecek
tehlikelerden arınmıĢ veya bu tehlikelerin asgari düzeye indirildiği bir iĢ çevresinde huzurlu
biçimde yaĢayabilmesini ifade etmektedir (Demircioğlu, M. ve Cenkel, T., 2009) Sadece iĢle
ilgili hastalık ve sakatlığın bulunmaması halini değil, aynı zamanda hijyen ve güvenlikle
doğrudan ilgili sağlığı etkileyen zihinsel unsurları da içermektedir (Willey, B., 2000).
ĠĢ güvenliği ise, iĢçilerin iĢ ortamında karĢılaĢabilecekleri tehlikelerin yok edilmesi veya
azaltılması için getirilen yükümlülüklerden oluĢan teknik kuralların bütününü ifade eden, iĢ
kazaları ve meslek hastalıklarını azaltmayı amaçlayan bir bilim dalıdır (TMMOB., 2011).
ĠĢ sağlığı sağlıklı bir yaĢam çevresi için gereken sağlık kurallarını içerirken; iĢ güvenliği, daha
çok iĢçinin yaĢamına ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikelerin ortadan kaldırılması için gerekli
teknik kuralları ele almaktadır (Kahya E., Özkar D., 2014).
Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası ÇalıĢma Örgütü ilkeleri kapsamında iĢ sağlığı ve
güvenliği; tüm çalıĢanların bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlık ve refahlarının en üst düzeye
yükseltileceği ve bu durumun korunacağı, iĢ yeri koĢullarının, çevrenin ve üretilen malların
meydana getirdiği sağlığa aykırı sonuçların ortadan kaldırılacağı, çalıĢanları yaralanmalara ve
kazalara maruz bırakacak risk etmenlerinin önleneceği uygun bir iĢ ortamı yaratılmasıdır
(Çolakoğlu, H. M., 2002).
ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarına yeterli önemin verilmesi ile rahat ve güvenli bir çalıĢma
ortamı yaratılarak çalıĢanların memnuniyeti sağlanacak, meslek hastalıkları ve iĢ kazaları
sonucu ortaya çıkan iĢ gücü ve iĢ günü kayıpları azaltılacak ve bu kayıplar sonucunda oluĢan
istenmeyen maliyetlerin önüne geçilebilecek, iĢletme karı arttılabilecek ve sonuçta iĢ veriminde
artıĢ sağlanabilecektir (ġardan, S., 2007, Wolff, H. J., 2008, Ercüment N. Dizdar, 2006). Bunun
için; iĢçilerin çalıĢma koĢulları yüzünden sağlıklarının bozulmasını önlemek, iĢçilerin
çalıĢtırılmaları esnasında sağlığa aykırı etmenlerden oluĢan tehlikelerden korumak, iĢçileri
fizyolojik ve psikolojik durumlarına en uygun mesleksel ortamlara yerleĢtirmek yapılması
gerekenlerdendir (Kahya E., Özkar D., 2014).
17
ĠĢ kazalarının önlenmesinde, iĢletmelerdeki potansiyel tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin
ölçümlerinin ve kontrollerinin yapılması, iĢ güvenliği programlarının altyapısını oluĢturmaktadır
(Makin, A.M. ve Winder, C., 2008).
3. ĠĢ sağlığı ve güvenliğinde risk değerlendirme
Risk değerlendirme, risklerin tanınması, değerlendirilmesi ve ölçülmesi sonucunda riskleri
ortadan kaldırmak ya da etkilerini azaltmak üzere gerekli stratejileri geliĢtirecek, aynı zamanda
fırsatları maksimize edecek kararlar bütünüdür (Eke, S., 2005). Temel yaklaĢım, belirsizliklerin
olumsuz etkilerini en aza indirirken, olumlu etkilerini arttırmaya çalıĢmak ve gelecekteki
muhtemel olumsuz olaylar gerçekleĢmeden gerekli tedbirleri almayı öngörmektir.
Risk değerlendirme, tehliklerden kaynaklanan riskin büyüklüğünü tahmin etmek ve mevcut
kontrollerin yeterliliğini dikkate alarak riskin kabul edilebilir olup olmadığına karar vermek için
kullanılan proses olarak tanımlanmaktadır. Risk değerlendirme, tüm proseslerde, çalıĢma ortamı
ve Ģartlarında yada çevrede mevcut olan tehlikeleri sistematik metotlarla belirlemek, riskleri
ortaya çıkarmak ve kontrol edebilmek için yapılan çalıĢmaların bütünüdür (Kahya E., Özkar D.,
2014).
Risk değerlendirme süreci genel olarak, riskin belirlenmesi, analizi ve değerlendirilmesi
aĢamalarından oluĢmaktadır.
3.1. Risklerin belirlenmesi
Risk değerlendirme sürecinde birinci aĢamada iĢyerinde çalıĢanlara, ürünlere ve iĢ
ekipmanlarına nelerin zarar verebileceğinin belirlenmesi gerekir. Riskin belirlenmesi için
öncelik iĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği kapsamındaki amaçlarının belirlenmiĢ olmasıdır. Bu
amaçlar belirlendikten sonra, amaçlara ulaĢma yolunda engel teĢkil edecek riskler
tanımlanabilecektir. ĠĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği alanında sahip olduğu riskleri doğru
belirlemesi, oluĢacak iĢ kazaları ve meslek hastalıklarına karĢı gerekli önlemlerin alınabilmesi
iĢveren ve iĢçi açısından son derece maliyetli olan sonuçları minimize edecektir.
3.2. Risklerin analizi
Bu aĢamada, belirlenmiĢ ve nedenleri ile listelenmiĢ riskler analiz edilmelidir. Yapılan risk
analizindeki temel amaç; iĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği sistemindeki risk odaklarını bulmak
olmalıdır.
3.3. Risklerin değerlendirilmesi
Risklerin değerlendirilmesi sürecinde; risklerin belirlenmesi, kabul edilebilir olup olmamalarına
göre sınıflandırılması ve risklerin azaltılması ya da ortaya çıkmalarının önlenmesi için önlemler
alınmasından sonra kontrol aĢaması yer almaktadır. Derecelendirme yapılırken risklerin ortaya
çıkma olasılıkları (Tablo 1) ve bu risklerin gerçekleĢmesi durumunda yaratacakları etki (Tablo
2) 1 ile 5 arasında değerlendirilecektir.
Tablo 1. Risklerin ortaya çıkma olasılıkları Tablo 2. Risklerin Ģiddet derecesi
OLASILIK/SIKLIK
KRĠTER
SKOR
ġĠDDET/ETKĠ
Çok Küçük
Yılda Bir
1
Kabul edilebilir
Küçük
Üç Ayda Bir
2
DüĢük
Orta
Ayda Bir
3
Orta
Yüksek
Haftada Bir
4
Yüksek
Çok Yüksek
Her Gün
5
Tolere edilemez
18
KRĠTER
İş saati kaybı yok, ilk
yardım gerektiren
İş günü kaybı yok, ilk
yardım gerektiren
Hafif yaralanma, tedavi
gerektirir
Ölüm, ciddi yaralanma,
meslek hastalığı
Birden çok ölüm, sürekli
iş göremezlik
SKOR
1
2
3
4
5
Riskin Derecesi=Riskin OluĢma Olasılığı×Riskin ġiddeti ile hesaplanmaktadır. Önem
durumlarına göre; tolere edilemez, yüksek, orta, düĢük ve kabul edilebilir risk olarak
değerlendirilir (Tablo 3).
Tablo 3. Risklerin derecelerine göre çeĢitleri
DERECE
RĠSK
25
Tolere edilemez
20,16,15
12,10,9,8
6,5,4,3,2,1
Yüksek
Orta
Düşük
EYLEM
Risk kabul edilebilir bir seviyeye düĢürülünceye kadar iĢ
baĢlatılmamalı, devam eden bir faaliyet varsa derhal durdurulmalıdır.
Bu risklerle ilgili hemen çalıĢma yapılmalıdır.
Bu risklere mümkün olduğu kadar çabuk müdahale edilmelidir.
Acil tedbir gerektirmeyebilir.
3.4. Kontrol Önlemleri
Bu aĢamada özellikle kabul edilemez düzeyde bulunan risklerin kabul edilebilir düzeye
indirilmesi için gerekli olan kontrol tedbirlerine karar verilir (Kahya E., Özkar D., 2014). Risk
değerlendirme sürecinde önem sırasına göre belirlenen riskler kaynakta veya ortamda yok
edilmeye çalıĢılmaktadır. Tehlikeli olanı daha az tehlikeli olan ile değiĢtirmek, etkin acil durum
planları yapmak ve ilk yardım olanakları sağlamak, baĢka seçenek yok ise kiĢisel koruyucu
donanımlar kullanılarak risklerin yok edilmesi amaçlanmaktadır.
Riskler için alınan kontrol önlemlerinin doğru bir Ģekilde uygulanıp uygulanmadığının
gözlenmesi ve değerlendirilmesi risk yönetim sisteminin etkinliği açısından son derece
önemlidir.
4. TalaĢlı imalat iĢlemlerinde risk değerlendirmesi
ÇalıĢma Balıkesir ilinde 1973 yılından bugüne tarım makineleri imalatı gerçekleĢtiren orta
ölçekli bir iĢletmede gerçekleĢtirilmiĢtir. ĠĢletmede toplam 127 personel çalıĢmaktadır.
ÇalıĢmada iĢletmenin iĢ sağlığı ve güvenliği kapsamındaki risklerinin ortaya çıkartılması
amaçlanmıĢtır. ĠĢletmede risk analizi talaĢlı imalat bölümünde gerçekleĢtirilmiĢ ve Tablo 4‘de
verilmiĢtir. Bu bölümde toplam 23 adet risk gözlenmiĢtir. Bu risklerden 4 tanesi düĢük risk, 11
tanesi orta seviyeli risk, 8 tanesi de yüksek seviyeli risk grubundadır. Öncelikle yüksek seviyeli
riskler üzerinde durulmuĢ, sırasıyla diğer riskler de değerlendirilmiĢtir.
CNC tezgahlarda parça fırlaması durumunun olasılığı 5 ve oluĢması durumunda yaratacağı etki
4 olarak derecelendirilmiĢtir. Bu riskin oluĢması durumu ciddi yaralanmalara neden
olabilecektir. Önlem olarak; çalıĢanlar tarafından iptal edilebilen güvenlik swiçlerinin kesinlikle
iptal edilmemesi, gözlük kullanılması ve çalıĢma alanının iyileĢtirilmesi sunulmuĢtur. Diğer risk
seviyesi yüksek olan durum, CNC frezede ağır parçaların taĢınması ve frezeye bağlanması
sırasında ortaya çıkabilecek bel rahatsızlıklarıdır. Ergonomik açıdan uygun taĢınmayan
malzemelerin iĢgören üzerinde yaratacağı etki ve bu durumun oluĢma olasılığı
derecelendirilmiĢtir. Ağır parçaların taĢınması ve frezeye bağlanması sürecinde sağlık
sorunlarına neden olmamak için parçaların kaldırma aparatı ile frezeye yerleĢtirilmesi
önerilmiĢtir.
NC tornada ağır parçaların tezgah üzerine yerleĢtirilmesi sonucu bel rahatsızlıkları
oluĢabilmektedir. Bu rahatsızlıkların oluĢmasını önlemek amacıyla ağır parçaların iki kiĢi
tarafından kaldırılması kuralı getirilmiĢtir.
Forklift geçiĢ yollarından operatörlerin geçmesi yüksek risk olarak değerlendirilmiĢtir ve bu
tehlikeyi önlemek amacıyla forklift yollarının çizgilerle belirlenmesi, uyarı talimatının asılması
ve ihtar verilmesi önerilmiĢtir.
19
Orta derece risk grubuna giren riskler de incelenmiĢ ve bu risklerin önlenmesi için önerilerde
bulunulmuĢtur. Matkap ve vargelde talaĢ sıçraması sonucu yaranmalar sözkonusudur. Bu riskin,
çalıĢılan kısma ön korkuluk yapılması ve çalıĢanların gözlük kullanması ile azaltılabileceği
düĢünülmüĢtür.
Universal tornada, aynaya elle müdahale edilmesi sonucu el-parmak sıkıĢması ve parça veya
talaĢ fırlaması ile çalıĢanın yaralanma riski bulunmaktadır. Bu riski ortadan kaldırmak için uyarı
talimatlarının asılması ve çalıĢanın gözlük kullanması önerilmiĢtir. ÇalıĢmada risk
değerlendirmesi iĢletmenin mevcut yerinde ve taĢınılan yeni yerinde olmak üzere iki defa
tekrarlanmıĢtır.
Tablo 4 'de ayrıca iĢletmenin yeni yerleĢim yerinde yapılan risk analizi görülmektedir. 23 adet
risk tekrar değerlendirilmiĢ, bunlardan 13 tanesi düĢük risk, 9 tanesi orta seviyeli risk, 1 tanesi
de yüksek seviyeli risk olarak belirlenmiĢtir. Yüksek seviyeli risk olarak forklift geçiĢ yollarının
belirlenmemiĢ olmasından kaynaklanan ve iĢgörenlerin de bu yolları kullanmaları durumunda
ortaya çıkan yaralanmalardır. ĠĢletme içerisinde tüm makinelerin konumları netleĢtiğinde
çizgiler çekilecek ve forklift geçiĢ yolları belirlenecektir. ĠĢgörenlerin de bu yolları
kullanmamaları, kullanmaları durumunda dikkatli olmaları olası yaralanma riskini düĢürecektir.
Diğer riskler orta veya kabul edilebilir düzeydedir. Mevcut fabrikada karĢılaĢılan riskleri
azaltmak hatta önlemek için sunulan öneriler yeni fabrika yerleĢim yerinde uygulanmıĢtır. Bu
önerilerden bazıları ġekil 1‘de verilmiĢtir (Yanturalı, B., 2015).
20
Tablo 4. TalaĢlı Ġmalat Bölümü Risk Analizi (mevcut-yeni fabrika)
TALAġLI ĠMALAT ĠÇĠN RĠSK DEĞERLENDĠRME FORMU
Parça fırlaması
5
4
20
Yüksek
Risk
Değeri
Yaralanma
ġiddet
CNC Freze
Risk
Seviyesi
Ġhtimal
Nedeni
Risk
Değeri
Tehlike/Hata
ġiddet
Yer / Makine
YENĠ FABRĠKA
Ġhtimal
MEVCUT FABRĠKA
Risk
Seviyesi
3
4
12
Orta
3
4
12
Orta
1
3
3
DüĢük
3
2
6
DüĢük
Ön korkuluk yapılması, tüm personelin gözlük kullanması
3
2
6
DüĢük
Tüm personelin gözlük kullanması
2
3
6
DüĢük
Kontrol/Önlem /Sonuç
Güvenlik swiçlerinin kesinlikle iptal edilmemesi,
çalıĢanların gözlük ve çelik burunlu ayakkabı kullanması,
çalıĢma alanının iyileĢtirilmesi
CNC Freze
Bel Rahatsızlığı
CNC Freze
Yaralanma
CNC Freze
Ağır parçaların taĢınması ve frezeye
5
4
20
Yüksek
Takım kırılması
3
3
9
Orta
Yaralanma
Parça fırlaması
3
3
9
Orta
Matkap ve Vargel
Yaralanma
TalaĢ sıçraması
5
2
10
Orta
Kesme sıvıları
Cilt/Göz Rahatsızlığı
Kesme sıvısının sıçraması
2
3
6
DüĢük
Universal Torna
Yaralanma
4
3
12
Orta
Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi
4
3
12
Orta
Universal Torna
Yaralanma
Parça fırlaması, talaĢ fırlaması
3
3
9
Orta
Koruma mevcut, tüm personelin gözlük kullanması
3
3
9
Orta
Universal Torna
Yaralanma
Eldivenle çalıĢılması
2
3
6
DüĢük
Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi
2
3
6
DüĢük
Universal Torna
Yaralanma
4
2
8
Orta
Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi
3
2
6
DüĢük
NC Torna
Bel rahatsızlığı
5
4
20
Yüksek
Ağır parçaların iki kiĢi tarafından kaldırılması kuralı
3
4
12
Orta
Tezgahlar
Elektrik Ģoku
5
1
5
DüĢük
Periyodik olarak kontrol edilmesi
3
1
3
DüĢük
Ortam
Yaralanma
5
4
20
Yüksek
5
4
20
Yüksek
bağlanması
Aynaya elle müdahale edilmesi sonucu
el-parmak sıkıĢması
Bol elbise giyilmesi veya kolye, yüzük,
bileklikle çalıĢılması sonucu takılma,
Ağır parçaların tezgah üzerine
yerleĢtirilmesi sonucu bel rahatsızlığı
Tezgahta elektrik kaçağının olması
Forklift geçiĢ yollarından çalıĢanların
geçmesi
21
Kaldırma aparatı ile parçaların frezeye yerleĢtirilmesi
IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun
kesme parametrelerinin seçilmesi
Tezgah kapıları/ kapakları kapalı konumda olmalıdır, uygun
iĢ parçası bağlama yöntem ve kuvvetinin seçilmesi
Fortlift yollarının çizgilerle belirlenmesi, uyarı talimatı ve
ihtar verilmesi
Tablo 4. TalaĢlı Ġmalat Bölümü Risk Analizi (mevcut-yeni fabrika)-devamı
TALAġLI ĠMALAT ĠÇĠN RĠSK DEĞERLENDĠRME FORMU
Parça fırlaması
CNC Torna
Yaralanma
Risk
Değeri
Yaralanma
ġiddet
CNC Torna
Risk
Seviyesi
Ġhtimal
Nedeni
Risk
Değeri
Tehlike/Hata
ġiddet
Yer / Makine
YENĠ FABRĠKA
Ġhtimal
MEVCUT FABRĠKA
Risk
Seviyesi
4
2
8
Orta
Tezgah kapakları açıldığında tezgahın durması
3
2
6
DüĢük
5
2
10
Orta
Uyarı talimatı, ihtar ve gerekli eğitimlerin verilmesi
4
2
8
Orta
2
3
6
DüĢük
2
3
6
DüĢük
1
3
3
DüĢük
3
2
6
DüĢük
3
3
9
Orta
2
2
4
DüĢük
4
2
8
Orta
4
2
8
Orta
2
2
4
DüĢük
Kontrol/Önlem /Sonuç
Kumanda panosuna yağlı eldiven ile
temas sonucu göstergelerin okunmaması
ve müdahalede gecikme
Parça programın seçilmesi sonucu
CNC Torna
Yaralanma
CNC Torna
Yaralanma
Takım kırılması
3
3
9
Orta
CNC Torna
Yaralanma
Parça fırlaması
3
3
9
Orta
Malzeme düĢmesi
Takımların el ile takılmasında takımın
sonucu yaralanma
düĢmesi
3
3
9
Orta
Klasik Torna
Yaralanma
Takım kırılması
4
4
16
Yüksek
Klasik Torna
Yaralanma
Parça fırlaması
4
4
16
Yüksek
Klasik Freze
Yaralanma
Parça fırlaması
4
4
16
Yüksek
Klasik Freze
Yaralanma
Takım kırılması
4
4
16
Yüksek
CNC Torna
parçanın fırlaması
22
Tezgah kullanma talimatına uyulması, teknik ekip
tarafından kodların kontrol edilmesi
IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun
kesme parametrelerinin seçilmesi
Tezgah kapıları/kapakları kapalı konumda olmalıdır, uygun
iĢ parçası bağlama yöntem ve kuvvetinin seçilmesi
Tüm personelin çelik burunlu ayakkabı giymesi
IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun
kesme parametrelerinin seçilmesi
TalaĢ siperi kullanılmalı, ayna punta arasına bağlanmalı
TalaĢ siperi kullanılmalı, uygun iĢ parçası bağlama yöntem
ve bağlama elemanlarının seçilmesi
IĢ parçası malzemesi ve takım malzemesi çiftine uygun
kesme parametrelerinin seçilmesi
a) ÇalıĢanların gözlük ve çelik
burunlu ayakkabı kullanması
d) CNC Freze-Torna Tezgah
Emniyetli ÇalıĢma Talimatı
b) ÇalıĢma alanının iyileĢtirilmesi, tezgah
kapaklarının kapalı konumda olması
e) Freze Emniyetli ÇalıĢma Talimatı
c) TaĢıma sistemleri ile
parçaların taĢınması
f) Torna Emniyetli ÇalıĢma
Talimatı
ġekil 1. Sunulan Öneriler
5. Sonuç
ÇalıĢmada tarım makineleri imalatı yapan orta ölçekli bir iĢletmenin talaĢlı imalat bölümünde risk
değerlendirmesi yapılmıĢ ve riskler belirlenmiĢtir. Belirlenen risklerin bazıları düĢük seviyeli, bazıları
orta seviyeli, bazıları da yüksek seviyeli riskler olarak karĢımıza çıkmıĢtır. Risk değerlendirme süreci
kapsamında, eğitimlerin verilmesi, talimatların hazırlanması ve risk teĢkil eden iĢletme malzemeleri
için koruyucu önlemlerin alınması kontrol önerileri olarak sunulmuĢtur.
Fabrika yeni üretim alanına taĢındığından iyileĢtirme çalıĢmaları yeni fabrikada uygulanmıĢ ve risk
değerlendirmesi tekrarlanmıĢtır. Yeni üretim alanında risklerin çoğunun ortadan kaldırıldığı görülmüĢ
ve iĢyeri daha güvenli hale getirilmiĢtir. ĠĢletmenin mevcut yerleĢim yerinde belirlenen risk yaratan
durumlar göz önünde bulundurulmuĢ ve taĢınılan yeni yerleĢim yerinde bu durumların ortaya
çıkmasını önlemek amacıyla tedbirler alınmıĢ, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının oluĢma olasılığı
minimum düzeye indirilmiĢtir. Böylece oluĢabilecek kayıplar azaltılmıĢtır.
23
6. Kaynaklar
Çolakoğlu, H. M. (2002). KOBĠ rehberi. 359, Ankara: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yayınları.
Demircioğlu, M. ve Cenkel, T. (2009). ĠĢ Hukuku. 13, Ġstanbul: Beta Basım Yayın.
Dizdar, E. N. (2006). ĠĢ Güvenliği, Academic Book Production Yayınevi&Matbaacılık, Trabzon.
Eke, S. (2005). Risk yönetimi ve risk yönetiminin kurumsal yönetim ilkeleri açısından önemi.
Activeline Dergisi, Ġstanbul, (1), 1-5.
Kahya, E., Özkar, D. (2014). ĠĢ Güvenliği, Özkağıtcılık Matbaacılık Basım San. Tic. A.ġ., EskiĢehir.
Makin, A.M. and Winder, C. (2008). A new conceptual framework to improve the application of
occupational health and safety management systems. Safety Science, (13), 935-948.
ġardan, S. (2007). ĠĢ sağlığı ve iĢ güvenliğini yönetmek. ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, (1), 10-13.
TMMOB. (2011). ĠĢçi sağlığı ve iĢ güvenliği alanında temel bilgiler. Mühendislikte, Mimarlıkta ve
Planlamada Ölçü Dergisi eki, Ankara, (1), 2-12.
Willey, B. (2000). Employement law in context. Ġngiltere: PrenticeHall.
Wolff, H. J. (2008). ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının rekabet edilebilirliğe katkısı. Mess
Mercek Dergisi, (50), 129-131.
Yanturalı, B. (2015). ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi ve Bir Uygulama ÇalıĢması,
Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Balıkesir.
Anonim 1:
http://www.ismufder.org/P_is-sagligi-ve-is-guvenliginin-tanimi (E.T. Kasım 2014).
24
ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirme
Demet GÖNEN
Balıkesir Üniversitesi, Türkiye
dgonen@balikesir.edu.tr
Yeliz TÜLÜBAġ GÖKUÇ*
Balıkesir Üniversitesi, Türkiye
yeliz@balikesir.edu.tr
Hilal ATICI
Balıkesir Üniversitesi, Türkiye
hilalatici@balikesir.edu.tr
Merve ERDĠK
Balıkesir Üniversitesi, Türkiye
merveerdik92@hotmail.com
Özet
Son yıllarda önemi giderek artan iĢ sağlığı ve güvenliği kavramı, çalıĢanların bedensel, ruhsal ve
sosyal iyilik hallerinin korunması, geliĢtirilmesi ve en üst düzeyde sürdürülmesi olarak
tanımlanmaktadır. ĠĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmalarının amacı, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının
önüne geçmek ve çalıĢanlar için güvenli bir çalıĢma ortamı yaratmaktır.
ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları, oluĢmaları durumunda yaratacakları psikolojik, fizyolojik ve
ekonomik sonuçlar nedeniyle iĢ hayatının önemli problemlerindendir. Bu problemlerin oluĢmasının
önlenmesi için iĢ sağlığı ve güvenliği sisteminin iyi bir Ģekilde uygulanıyor olması gerekir.
ĠĢyerlerinde risk oluĢturacak durumların önlenmesi, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının
azaltılmasını hatta yok edilmesini aynı zamanda bu durumların ortaya çıkmasında yaĢanacak iĢgücü
kaybının, üretim kaybının ve maliyet artıĢının önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Emeğin yoğun olduğu inĢaat sektörü düĢünüldüğünde, iĢ kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek
için yapılacak çalıĢmalar daha fazla önem taĢımaktadır. ĠnĢaat sektörünün 2014 yılı Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla içerisindeki payı %5,6 olmuĢtur. Ülke istihdamındaki payı da yaklaĢık olarak %6,9‘dur. Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK)‘nın 2014 yılı iĢ kazaları istatistiklerine göre inĢaat sektörü Türkiye‘deki iĢ
kazalarının %44,1‘ini oluĢturan dört sektörden biridir. ĠĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının
çalıĢanlara ve ailelerine, iĢverenlere ve ülke ekonomisine maddi manevi olumsuz etkileri
düĢünüldüğünde, iĢ sağlığı ve güvenliği denetimlerinin önemi ve değeri anlaĢılmaktadır. ĠĢ sağlığı ve
güvenliği için çalıĢmaların arttırılması, iĢ kazalarının ve meslek hastalıklarının oluĢmasını
engelleyecektir.
Bu çalıĢmada inĢaat firmasının Ģantiyesinde yapılan risk analizine yer verilmiĢtir. ÇalıĢanlar için risk
oluĢturacak durumlar belirlenerek, önem seviyelerine göre gruplandırılmıĢ ve risk değeri yüksek olan
durumların iyileĢtirilmesi hatta ortadan kaldırılması için çalıĢılmıĢtır. Böylece çalıĢanlar ve iĢ için risk
oluĢturacak unsurların önlenmesi, çalıĢanlara güvenli bir çalıĢma ortamı yaratılarak çalıĢan
verimliliğinin ve iĢ verimliliğinin arttırılması amaçlanmıĢtır.
Anahtar kelimeler: iş sağlığı ve güvenliği, risk analizi, inşaat sektörü.
OCCUPATIONAL HEALTH AND SAFETY ASSESMENT IN
CONSTRUCTION INDUSTRY
Abstract
The concept of occupational health and safety that has an increasing importance in recent years, is
defined as to protect and improve the phsyical, psychological and social well-being of employees, and
to maintain it at the highest level. The purpose of occupational health and safety studies is to avoid
work accidents and occupational diseases and to create a safe workplace for employees.
Work accidents and occupational diseases are one of the most important problems of business life due
to their psychological, physiological and economic consequences in case of occurrence. Occupational
health and safety management system should be applied in a good way to avoid occurrence of these
problems. Prevention of the situations that pose a risk in the workplace allows the reduction or even
elimination of work accidents and occupational diseases. It will also ensure the prevention of the loss
of labor, loss of production and increased costs.
When the labor-intensive construction industry is considered, studies for the prevention of work
accidents and occupational diseases become more important. The share of the construction industry of
25
Gross Domestic Product in 2014 is 5.6%. Besides the construction industry‘s share of country
employment is approximately 6.9%. According to the work accident statistics of Social Security
Institution in 2014, the construction industry is one of the four sectors that constituting 44.1% of all
work accidents in Turkey. When the negative effects of work accidents and occupational diseases on
employees, their families and economics are considered, the importance of the occupational health and
safety inspections is understood. Developing the studies for occupational health and safety will
prevent the formation of work accidents and occupational diseases.
This study includes a risk assessment that conducted in a worksite of a construction company. The
risky situations for employees were determined, classified depending on their importance and
appropriate precautions were proposed for reducing and eliminating the situations that had high risk
levels. Thus the aim was to avoid risks for the work and employee, to create a safe workplace and to
increase employee productivity and work effiency.
Keywords: occupational health and safety, risk assessment, construction industry.
1.GĠRĠġ
ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği, iĢyerlerinde iĢin yapımı ve yürütümü ile ilgili olarak oluĢan tehlikelerden,
sağlığa zarar verecek Ģartlardan çalıĢanları korumak, çalıĢanlara daha iyi bir çalıĢma ortamı sağlamak
ve sürekli iyileĢtirmek, üretimin devamlılığını ve verimini arttırmak için yapılan sistemli ve bilimsel
çalıĢmalardır. Bu çalıĢmaların amacı; çalıĢanları iĢ kazalarından ve meslek hastalıklarından korumaktır
(Yılmaz, 2013).
Ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 2014 yılı verilerine göre (Tablo 1); 221.366 adet iĢ kazası
bildirimi yapılmıĢ, bunlardan 1626 adedi ölümle, 1421 adedi ise sürekli iĢ görememezlik ile
sonuçlanmıĢtır. ĠĢ kazalarının %44,1‘i, ölümlerin ise %71‘i madencilik, metal/makine, inĢaat ve kara
taĢımacılığı sektörlerinde meydana gelmiĢtir. Ölümcül iĢ kazalarına bakıldığında ise inĢaat sektörü ilk
sırada yer almaktadır (ÇSGB, 2014-2018; Anonim 1).
Tablo 1. 2014 Yılında iĢ kazası ve ölüm hızları en yüksek olan dört sektör
Kod
5
7
8
9
24
25
28
29
30
33
41
42
43
49
ĠĢkolu
Kömür ve Linyit Çıkartılması
Metal Cevheri Madenciliği
Diğer Madencilik ve TaĢ Ocak
Madenciliği Destekleyici Hizmet
MADENCĠLĠK SEKTÖRÜ
Ana Metal Sanayi
Fabrik. Metal Ürün
Makine ve Ekipman Ġmalatı
Motorlu Kara TaĢıtı ve Römork Ġmalatı
Diğer UlaĢım Araçları Ġmalatı
Makine ve Ekipman Kurulumu ve On.
METAL/MAKĠNE SEKTÖRÜ
Bina ĠnĢaatı
Bina DıĢı Yapıların ĠnĢaatı
Özel ĠnĢaat Faaliyetleri
ĠNġAAT SEKTÖRÜ
KARA TAġIMACILIĞI SEKTÖRÜ
DÖRT SEKTÖR TOPLAMI
Dört Sektörün Genel Toplam
Ġçindeki Oranı
GENEL TOPLAM
Kaza sayısı
Ölüm
Sigortalı
sayısı
10.026
1.030
1.557
271
12.884
12.357
18.529
5.415
6.375
1.446
3.592
47.714
13.508
7.675
8.516
29.699
7.287
97.584
335
7
38
1
381
14
31
22
5
5
23
100
260
143
98
501
172
1.154
41.058
23.422
56.250
8.232
128.962
4.840
30.609
58.860
10.616
539.701
15.545
660.171
760.098
754.773
85.988
1.600.859
82.693
2.472.685
44,1%
71,0%
18,7%
221.366
1.626
13.240.122
Ölüm Hızı
100.000
kiĢide
816
30
68
12
295
289
101
37
47
1
148
15
34
19
114
31
208
47
Kaza Hızı
100.000
kiĢide
24,4
4,4
2,8
3,3
10,0
255,3
60,5
9,2
60,1
0,3
23,1
7,2
1,8
1,0
9,9
1,9
8,8
3,9
12,3
1.67
Emeğin yoğun olduğu inĢaat sektörü diğer sektörlere göre daha fazla risk altındadır ve iĢ kazaları ve
meslek hastalıklarını önlemek için, iĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmaları daha fazla önem taĢımaktadır
(Baradan, 2006).
26
2. ĠNġAAT SEKTÖRÜNDE Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ
Ülkemizde ve dünyada iĢ kazaları ve meslek hastalıkları uzun yıllardır birçok iĢçinin hastalanmasına,
yaralanmasına, sakat kalmasına ve hatta hayatlarını kaybetmesine yol açmaktadır. Bu olumsuzluklar
özellikle inĢaat sektöründe daha fazla yaĢanmaktadır. Bunun en önemli sebebi inĢaat sektörünün
kendine özgü çalıĢma koĢulları olmasındandır. ĠnĢaat sektörünün diğer sektörlerden farklı olmasının
baĢlıca nedeni; her projenin birbirinden farklı olması ve her projede değiĢik çalıĢma koĢullarıyla ve
farklı risklerle karĢı karĢıya kalınmasıdır (Baradan, 2006).
ĠnĢaat sektöründe iĢ sağlığı ve iĢ güvenliğinde risk değerlendirme ile ilgili pek çok çalıĢma yer
almaktadır (Karaca,2015; Pinto,2014; Sousa ve diğ, 2015 vb.). Karaca (2015), inĢaat sektöründeki iĢ
kazalarının nedenlerini daha önceden yaĢanmıĢ olan kazalara göre sınıflandırmıĢ, Ģantiyelere ve
yapılan imalata göre bir risk değerlendirme formu oluĢturmuĢtur. Bu formlarla belirlenen risk
seviyelerine göre riskleri değerlendirmiĢ ve alınabilecek güvenlik önlemlerini açıklamıĢtır. Hafızoğlu,
2015 yılında yaptığı çalıĢmada inĢaatlarda meydana gelen iĢ kazalarını incelemiĢ, bu iĢlerde görülen
tehlikeleri ve ortaya çıkardıkları sonuçları belirtmiĢtir. ÇalıĢmada en fazla rastlanan kazaya iliĢkin
örnek risk değerlendirme formu hazırlanmıĢ ve inĢaat sektöründe iĢ güvenliği konusunda yapılabilecek
çalıĢmalar ile ilgili öneriler sunulmuĢtur (Hafızoğlu, 2015).
Sousa ve diğ. (2014), çalıĢmalarında inĢaat sektöründe iĢ güvenliği ve iĢçi sağlığı konusu; kaza
anlama, kaza analizi, kaza modelleme çalıĢmaları ve özel risk kriterleri ve limitleriyle iĢ güvenliği ve
iĢçi sağlığı risk yönetimi açısından incelenmiĢtir. Ġnceleme, inĢaat projelerinde iĢ güvenliği ve iĢçi
sağlığı risklerini uluslararası ISO 31000:2009 standardı tarafından belirlenen yönergelere göre ölçmek
için bir metodolojiye ihtiyaç olduğunu göstermiĢtir. Ayrıca çalıĢmada risklerin maliyetlerinin
istatistiksel olarak tahmin edilmesini sağlamak için tasarlanan ĠĢ Güvenliği ve ĠĢçi Sağlığı Potansiyel
Risk Modeli (OSH-PRM) önerilmiĢtir. Önerilen model iĢ güvenliği ve iĢçi sağlığı risk yönetimi için
fayda-maliyet analizine yardımcı olmak üzere tasarlanmıĢtır. Bu model, bir inĢaat projesinin uygulama
aĢamasındaki farklı iĢçiler ve çeĢitli aktiviteler için güvenlik ve sağlık koĢullarını iyileĢtirmek
amacıyla kaynakların yönetilmesini sağlamaktadır (Sousa ve diğ., 2015).
Pinto (2014) çalıĢmasında, yeni geliĢtirilen ve inĢaat firmalarının iĢ güvenliği risklerini azaltma
konusunda desteklemeyi amaçlayan bir Bulanık Nitel Risk Değerlendirme Modeli sunmuĢtur. Modelin
yenilikçi yönleri; güvenlik önlemlerinin etkinliğini değerlendirme kriteri olarak alması ve dilsel
değiĢkenlerin ortaya çıkardığı değersiz ve eksik bilgi kullanımını iyileĢtirmek için bulanık küme
teorisini kullanmasıdır. Pinto ve diğ. (2011), geleneksel iĢ güvenliği risk değerlendirme yöntemlerinin
inĢaat sektörü için bugünkü durumunu kısıtlarıyla sunmuĢlar ve riskli durumlarda bulanık küme
yaklaĢımlarını kullanmanın avantajlarından bahsetmiĢlerdir.
2.1 ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğinde Risk Değerlendirmesi
Günümüzde kalite anlayıĢının en önemli faktörlerinden biri haline gelen iĢ sağlığı ve güvenliği
alanında uygulanan risk yönetiminin bel kemiğini oluĢturan risk değerlendirmesi, tehlike ve risklerin
belirlenmesi, önlem alınması ve yapılan iĢlerin değerlendirilmesi konusunda genel bir çerçevede
gerçekleĢtirilir (ÇSGB, 2007).
Risk değerlendirmesi, iĢyerinde var olan ya da dıĢarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu
tehlikelerin riske dönüĢmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek
derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaĢtırılması amacıyla yapılması gerekli çalıĢmalardır
(Vatansever, 2014). Risk değerlendirmesi, önce çalıĢanları korumak sonra da iĢyerini ve iĢyerinin
çevreye verebilmesi muhtemel zararlardan, baĢka kiĢi ve kuruluĢları korumak amacıyla yürütülmesi
gereken bir faaliyettir. Amaç; iĢyerlerindeki çalıĢma koĢullarından kaynaklanan her türlü tehlike ve
sağlık riskini azaltmak, insan sağlığını etkilemeyen seviyeye düĢürmektir (Akpınar, 2014; Tan, 2007).
Risk değerlendirmesinde uygulanacak adımları sırayla ele alacak olursak (ġekil 1);
1.Adım: Tehlikelerin Belirlenmesi
Bu adımda, iĢyerinde çalıĢanlara, ürünlere, iĢ ekipmanlarına nelerin zarar verebileceği belirlenir.
2. Adım: Tehlikelerin Değerlendirilmesi
Birinci adımda tespit edilen tehlikelerden kimlerin ve nasıl etkileneceği belirlenir, listedeki tehlikelerin
hangileri için ne tür önlemler alınacağı ve hangileri için risk derecelendirmesi yapılacağına karar
verilir.
3. Adım: Risklerin Derecelendirmesi ve Alınacak Önlemlere Karar Verilmesi
27
Ġkinci adımda derecelendirilmesine karar verilen tehlikelerin her biri için ayrı ayrı risk ağırlık oranları
hesaplanır. Hesaplamalar yapılırken risk değerlendirme metotları kullanılmaktadır.
4. Adım: Bulguların Kayıt Altına Alınması ve Kontrol Önlemlerinin Uygulanması
Ġkinci ve üçüncü adımlarda alınmasına karar verilen önlemlerin hemen ortadan kaldırılabilecek olan
tehlikeler için olanları derhal uygulamaya alınır ve tehlikenin tekrar ortaya çıkmaması için uygun bir
kontrol periyodu belirlenir. Belirli bir maliyet ve zaman gerektiren önlemler için uygulama planları
yapılarak uygulama süreci baĢlatılır.
5. Adım: Denetim, Ġzleme, Gözden Geçirme ve Gerekli Hallerde ĠyileĢtirme
ĠĢyerinde gerçekleĢtirilen risk yönetiminin tüm aĢamaları ve uygulanması denetlenir, izlenir ve
aksayan yerler gözden geçirilerek sürekli iyileĢtirme kapsamında gerekli görülen hallerde güncellenir.
ġekil 1. 5 Adımda Risk Değerlendirme Döngüsü (ÇSGB, 2007).
2.2. Risk Değerlendirme Metotları
ĠĢ sağlığı ve güvenliği odaklı risklerin belirlenmesi ve değerlendirilmesi için kullanılan birçok yöntem
bulunmaktadır (Pinto vd.,2011). Bunlardan bazıları; Matris Metodu, Hata Ağacı Analizi, Fine-Kinney
Metodu, Hata Türü ve Etkileri Analizi (FMEA), Olay Ağacı Analizi, Kontrol Listeleri, Eğer-Öyleyse
Analizleri, Tehlike ve ĠĢletilebilirlik Metodu‘dur (HAZOP).
Bu çalıĢmada en klasik ve temel risk değerlendirme modeli olan Matris metodu esas alınmıĢtır. Matris
metodu özellikle sebep-sonuç iliĢkilerinin değerlendirilmesinde kullanılır. ĠĢletmelerde özellikle
aciliyet gerektiren ve bir an önce önlem alınması gerekli olan risklerin tespitinin yapılabilmesi için
kullanılmaktadır. Bu metot ile öncelikle bir olayın gerçekleĢme ihtimali ile gerçekleĢmesi durumunda
sonucunun derecelendirilmesi ve ölçümü yapılır. Risk=Olasılık x ġiddet olarak ifade edilir. Bu
formülün verdiği sonucun değerlendirilmesi ile bir riskin kabul edilebilir (kuruluĢun, yasal
yükümlülük ve kendi iĢ sağlığı ve güvenliği politikası göz önüne alındığında tahammül edilebilir
seviyeye indirilmiĢ risk) olup olmadığı ya da hangi zaman periyodunda ne ölçüde önlem alınması
gerektiği belirlenir. Ortaya çıkacak bir olayın ne Ģiddette zarar vereceği aĢağı yukarı tahmin edilebilir
(Yüksekten düĢmede ölüm ya da ciddi yaralanma, vb.)
Sonuçların değerlendirilmesi için olasılığın belirlenmesinde Tablo 2 ve zararın Ģiddetinin
belirlenmesinde de Tablo 3‘de yer alan skala kullanılmıĢtır (Koltan ve ark., 2010).
28
Tablo 2. Olasılığın belirlenmesinde kullanılan skala
Ġhtimal
Ortaya Çıkma Olasılığı
Çok küçük (1)
Hemen hemen hiç
Çok az (yılda bir kez), sadece anormal durumlarda
Az (yılda bir kaç kez)
Sıklıkla (ayda bir)
Çok sıklıkla (haftada bir, hergün)
Küçük (2)
Orta (3)
Yüksek (4)
Çok yüksek (5)
ġiddet
Çok hafif (1)
Hafif (2)
Orta (3)
Ciddi (4)
Çok ciddi (5)
Tablo 3. ġiddetinin hesaplanmasında kullanılan skala
Derecelendirme
ĠĢ saati kaybı yok, ilkyardım gerektiren
ĠĢgünü kaybı yok, kalıcı etkisi olmayan, ayakta tedavi, ilkyardım gerektiren
Hafif yaralanma, yatarak tedavi gerekir
Ciddi yaralanma, uzun süreli tedavi, meslek hastalığı
Ölüm, sürekli iĢgöremezlik
Sonuçların değerlendirilmesi için risklerin olasılıkları ve Ģiddetleri dikkate alınarak Tablo 4'teki risk
matrisi oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan risk matrisine göre kabul edilebilirlik, yasal Ģartlar, yerel
özellikleri ve iĢ yeri Ģartları dikkate alınarak Ģu Ģekilde tanımlanmıĢtır (Koltan ve ark., 2010).
Risklerin Derecesi
Önemsiz Riskler
DüĢük Riskler
Orta Riskler
Önemli Riskler
Kabul edilemez Riskler
Tablo 4. Risklerin derecesi ve alınması gereken önlemler
Risk
Alınması Gerekli Önlemler
Seviyesi
Risklerin ortadan kaldırılması için kontrol prosesleri
1
planlamaya ve gerçekleĢtirilecek faaliyetlerin kayıtlarını
saklamaya gerek olmayabilir.
Risklerin ortadan kaldırılması için ilave kontrol proseslerine
2,3,4,5,6
gerek olmayabilir; ancak mevcut kontroller sürdürülmelidir.
Riskleri düĢürmek için gerekli faaliyetler baĢlatılmalı ve en az
8,9,10,12
altı ay içinde tamamlanmalıdır.
Riskler azaltılıncaya kadar iĢ baĢlatılmamalı eğer devam eden
bir faaliyet varsa derhal durdurulmalıdır. Risk, iĢin devam
15,16,20
etmesi ile ilgiliyse acil önlem alınmalı ve bu önlemler
sonucunda faaliyetin devamına karar verilmelidir.
Risk kabul edilebilir seviyeye düĢürülene kadar çalıĢma
baĢlatılmamalı, devam eden faaliyet durdurulmalıdır.
25
GerçekleĢtirilen faaliyetlere rağmen riski düĢürmek mümkün
olmuyorsa, faaliyet engellenmelidir.
3. UYGULAMA
Matris yöntemi kullanılarak yapılan risk değerlendirmesi Çanakkale‘de yer alan yaklaĢık 7000 m2‘ lik
konut + iĢyerinden oluĢan Ģantiye alanında uygulanmıĢtır. Risk değerlendirme çalıĢmasında; temel
amaç, iĢyerinde çalıĢma koĢullarından kaynaklanan her türlü tehlike ve sağlık riskini saptamak, insan
sağlığını etkilemeyen seviyeye düĢürücü önlemleri belirlemektir. Bu riskler iĢ kazaları olabileceği gibi
her türlü meslek hastalığı ve diğer sağlık riskleri olabilir.
ġantiyede yapılan risk değerlendirmesinde yedi risk belirlenmiĢtir. Bu risklerin üç tanesi önemli risk,
dört tanesi orta risk olarak değerlendirilmiĢtir. Kaynak yaparken çalıĢanın maske takmaması ve ortaya
çıkan gazların solunması, bu durumun gün içerisinde tekrarlanması çalıĢanda meslek hastalıklarına
neden olabilecektir. Diğer önemli riskler, yüksekte çalıĢanların iĢ güvenliğine dikkat etmemeleri ile
29
oluĢabilecek kazalardır. Yüksekte çalıĢma yapılacağı durumlarda, çalıĢanların emniyet kemeri
takmaları, boĢlukların demir veya ahĢap korkuluklar ile çevrelenmesi ve aydınlatılması iĢ güvenliği
açısından büyük önem arz etmektedir.
Yapılan iĢ gereği etrafa çok fazla malzeme dağılmaktadır. ĠĢlem tamamlandıktan sonra etrafa dağılan
bu malzemeler kaza riskleri (takılıp düĢme, üzerine basıp kayıp düĢme, ayağa batma vb.) yarattıkları
için toplanmalı ve çalıĢılan ortam riskleri görebilmek için iyi aydınlatılmalıdır.
ÇalıĢan kullandığı makineyi iĢi bittiğinde açık halde bırakmakta, baĢka bir çalıĢan aynı makineyi alıp
çalıĢmaktadır. ÇalıĢanın makineyi alma esnasında olası bir risk ile karĢılaĢılmaması için, iĢlem
tamamlandıktan sonra makineler kapatılmalıdır. ÇalıĢanlar ortaya çıkabilecek riskler ile ilgili olarak
bilgilendirilmelidir. Yapılan çalıĢmada incelenen Ģantiyede karĢılaĢılan riskli çalıĢma koĢulları ġekil
2‘de yer almaktadır.
ġantiyede yapılan risk değerlendirmesi sonucu tespit edilen riskler ve risk dereceleri Tablo 5'te
verilmiĢtir. Riskler için sunulan öneriler ile önemli olan risklerin seviyesi azaltılmıĢtır. ÇalıĢanların
kullanacağı kiĢisel koruyucular ve çalıĢma ortamında alınacak tedbirler ile iĢ kazası ve meslek
hastalığı riskleri azaltılacak, çalıĢanlar için daha güvenli bir çalıĢma ortamı yaratılacaktır.
a) ParaĢüt tipi emniyet kemeri takılmaması, demir veya ahĢap korkulukların gerekli yerlerin
hepsinde kullanılmaması
b) Merdiven kullanılmaması
c) Aydınlatmanın yetersiz olması
30
d)
Makinanın çalıĢır halde bırakılması
e) Çivi vb. malzemelerin ortamda kalması
ġekil 2. Risk oluĢturabilecek çalıĢma koĢulları
31
Tablo 5. Risk Analiz Tablosu
4
16
Yüksekte çalıĢmalarda
kiĢisel koruyucu (baret,
emniyet kemeri vb.)
kullanmama
Ġnsan veya
malzeme düĢmesi
4
5
20
ÇalıĢanların boĢluklara
fazla yaklaĢmaları
RĠSK
4
ġĠDDET
Kaynak gazları
Gazların solunması
ile akciğerlere
zarar vermesi
RĠSK
DEĞERLENDĠRME
OLASILIK
RĠSK
RĠSK
ġĠDDET
TEHLĠKE
OLASILIK
RĠSK
DEĞERLENDĠRME
Önemli
ÇalıĢanların kiĢisel koruyucu malzemeleri
kullanması (kaynak gözlüğü ve solunum
maskesi, iĢ elbisesi vb.), aspirasyon sistemi
yapılması
1
2
2
DüĢük
Önemli
ParaĢüt tipi emniyet kemeri kullandırılması,
eğitimler verilmesi, çalıĢma esnasında kontrolör
görevlendirilmesi
1
3
3
DüĢük
1
2
2
DüĢük
1
1
1
Önemsiz
2
3
6
DüĢük
1
1
1
Önemsiz
1
1
1
Önemsiz
ÖNCELĠK
SIRASI
Yaralanma
4
5
20
Önemli
Parçanın insana
çarpması
3
3
9
Orta
Takılma, düĢme
4
3
12
Orta
Makineyi çalıĢır halde
bırakma
Yaralanma
2
5
10
Orta
Çivi vb. malzemeler
Ayağa batması
3
3
9
Orta
Sökülen kalıp
parçalarını aĢağıya
atma
Aydınlatmanın yetersiz
olması
ÖNLEM
Demir korkulukların uygun ve sağlam
malzemeden seçilip düzenli aralıklarla kontrol
edilmesi, boĢlukların etrafının fosforlu Ģeritler
ile çevrilerek aydınlatılması, çalıĢanların
emniyet kemeri kullanması
Söküm alanının sınırlandırılarak malzemelerin
belirli alanlarda toplanması, söküm alanında
insan bulunmaması
Tüm karanlık bölgelerin aydınlatılması
Makine ile iĢlem bittikten sonra prizden
çekilmesi hakkında talimat, eğitimler
düzenlenmesi
Kullanılmayan malzemelerin iĢi bittikten sonra
temizleme ekipleri tarafından ortamdan
kaldırılması
32
ÖNCELĠK
SIRASI
4. SONUÇ
Uygulamanın yapıldığı Ģantiyedeki risk değerlendirmesi sonucunda, iĢyerindeki risklerin neler
olduğuna karar verilmiĢ, kaza olma olasılığı ile olası kazaların boyutu/büyüklüğü hakkında bilgi sahibi
olunmuĢ ve olası risklerin önceliği saptanmıĢtır. Sonuç olarak; yedi riskten üç tanesi önemli risk, dört
tanesi orta risk olarak tespit edilmiĢtir. Tespit edilen risklerin her biri için ayrı ayrı olmak üzere
kontrol ve önlem faaliyeti belirlenmiĢtir. Bir Ģantiyede risklerin sadece olasılık ve Ģiddetinin
hesaplanması, o iĢletmedeki kaza olasılığını ve riskini ortadan kaldırmayacağından, belirlenen risklere
uygun kontrol önlemlerinin alınması gerekmektedir. Risk analizi yapıldıktan ve kontrol önlemleri
geliĢtirildikten sonra ise kontrol önlemlerinin iĢlerliliği düzenli olarak takip edilmelidir.
ġantiyede çalıĢanların tamamının dolaylı yoldan ya da doğrudan risk değerlendirme sürecine
katılmaları gerekir. Verilecek talimat ve eğitimler risk değerlendirme sürecini ve çalıĢma ortamında
yapılacak iyileĢtirmeleri kolaylaĢtıracaktır. Düzenli olarak yapılacak risk analizleri ile iĢyerlerinde
çalıĢanlara, ailelerine, iĢverenlere ve ülke ekonomisine maddi ve manevi olumsuz etkisi olabilecek
meslek hastalıklarının ve iĢ kazalarının minimum düzeye indirilmesi veya oluĢmalarının önlenmesi
sağlanacaktır.
KAYNAKLAR
Akpınar, T., Çakmakkaya, B., Y. (2014), "ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Açısından ĠĢverenlerin Risk
Değerlendirme Yükümlülüğü" ÇalıĢma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 40, 2014/1, 273-304.
Baradan, S., (2006), "Türkiye ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Güvenliğinin Yeri ve GeliĢmiĢ Ülkelerle
Kıyaslanması", DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt: 8 Sayı: 1 s. 87-100.
Hafızoğlu, E. (2015), "Bina Yapımında YaĢanan Kazalar ve Bir Risk Değerlendirme ÇalıĢması",
Doktora tezi, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul.
Karaca, S. (2015), "Yapı ĠĢlerinde ĠĢ Güvenliği Açısından Risk Değerlendirmesi ve Alınacak
Önlemler", Doktora tezi, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul.
Koltan A., Orhon H. Y., Yılmaz S., Altay M., Yılmaz S., Çay Ġ., (2010), ―Risk Değerlendirmede
Kullanılan L Tipi Karar Matrisi Yönteminin ĠĢçi Sağlığına Uygunluğunun Değerlendirilmesi‖, Türk
Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 38-43.
Pinto, A., Nunes, I. L., & Ribeiro, R. A. (2011), "Occupational risk assessment in construction
industry–Over view and reflection", Safety Science, 49(5), 616-624.
Pinto, A. (2014), "QRAM A Qualitative Occupational Safety Risk Assessment Model ForThe
Construction Industry That Incorporate Uncertainties by The Use of Fuzzy Sets". Safety Science, 63,
57-76.
Sousa, V., Almeida, N. M., & Dias, L. A. (2014), "Risk-based management of occupational safety and
health in the construction industry–Part 1: Background knowledge", Safety science, 66, 75-86.
Sousa, V., Almeida, N. M., & Dias, L. A. (2015), "Risk-based management of occupational safety and
health in the construction industry–Part 2: Quantitative model", Safety science, 74, 184-194.
Tan, O. (2007), "ġantiyelerde OluĢan Risklerin Değerlendirilmesi", ĠSGĠAD ĠĢ Güvenliği Dergisi.
Sayı -9.
T.C. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), Ulusal ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi III ve Eylem Planı 2014-2018
T.C. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), (2007). 5 Adımda Risk Değerlendirmesi, ÇSGB
Genel Yayın No:140, Ankara.
Vatansever, Ç. (2014), "Risk Değerlendirme‘de Yeni Bir Boyut: Psikososyal Tehlike ve Riskler",
ÇalıĢma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 40, 2014/1, 117-138.
Yılmaz, A. (2013), "Genel ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi, Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası",
http://www.fto.org.tr/DB_INT_Image/4/1587/FTO%20E%C4%9Fitim.pdf
Anonim1:
http://www.isteguvenlik.tc/2014%20SGK%20Analiz.pdf - 2014 Yılı SGK ĠĢ Kazası Ġstatistiklerinin
Analizi (EriĢim Tarihi:20.04.2016)
33
Mersin Ilinin Bazi Ilçelerindeki Anit Ve Anitsal Nitelikli Ağaçlar
Ġsmail DUTKUNER*
Hasan ASLAN
Fatma Merve NACAKCI
Doç.Dr. Süleyman Demirel
Üniversitesi, Türkiye
Or. Yük. Müh., OGM Mersin Orman
Bölge Müdürlüğü, Türkiye
ArĢ. Gör. Süleyman Demirel
Üniversitesi, Türkiye
ismaildutkuner@sdu.edu.tr
hasanaslan@ogm.gov.tr
mervenacakci@sdu.edu.tr
Özet
Bu tez çalıĢmasında Mersin Ġli, Mut, Gülnar ve Aydıncık Ġlçelerinin siyasi sınırlarında bulunan anıt ve
anıtsal nitelikli ağaçlarının tespiti yapılmıĢtır. ÇalıĢma esnasında anıt ağaç özelliği taĢıyan ağaçların
tespitinde o bölgede görevli orman iĢletme Ģefi, orman muhafaza memurları, orman iĢçileri, köy
muhtarları ve köylerde yaĢayan yaĢlı insanlara sorularak tarama ve tespitler yapılmıĢtır. Tespit edilen
ağaçların anıtsal nitelik taĢıyıp taĢımadığı hususunda, ağaçlara anıtsal nitelik kazandıracak soyut
yöresel hikayeleri ile somut teknik verilerin (çap, boy, yaĢ ve tepe) ölçümleri yapılarak anıt ağaç
envanter karnesine iĢlenmiĢtir. Envanter karnesine iĢlenen veriler puanlamaya tabi tutularak anıt ağaç
niteliğinde olup olmadığı tespitleri yapılmıĢtır. Anıt ağaç envanteri ve seçimine iliĢkin olarak,
Türkiye‘de halen yaĢanmakta olan eksikliklerin hemen hemen tamamıyla giderildiği ―Genç–Güner
Yöntemi‖nden (Genç ve Güner, 2003) yararlanılarak Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan
―TS 13137/Mart 2005 Anıt Ağaçlar-Envanter, Seçim Kuralları ve ĠĢaretleme‖ standardı (TSE, 2005)
‗na uygun olarak tespit edilen anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar hakkında bilgiler verilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Anıt Ağaç, Mut, Gülnar, ağaç
The Monumental and the Candidate Monumental Trees
İn Some Districts of Mersin
Abstract
In this thesis, the monumental and the candidate monumental trees inside the political boundaries of
Mut, Gülnar and Aydıncık district in Mersin province have been identified. During the study, the field
survey and identification process of the monumental trees has been conducted in cooperation and
contribution of the forest chiefs and rangers in charge of the area, forestry workers, elected heads of
villages and the elderly locals in the area. The possible monumental trees spotted in the area were
registered in inventory book in consideration of historical, folkloric or mystical stories about the trees
which will provide them to be qualified as monumental trees and measuring the technical data such as
diameter, height, age and crown size. By evaluating the scored data registered in inventory book they
were decided whether they are monumental or not. Regarding the selection and inventory of
monumental trees, the deficiencies in Turkey have been nearly made up. The knowledge is given
about the monumental trees and the candidate monumental trees which are identified by using Genç–
Güner Method (Genç, Güner 2003) in accordance with the standarts ―TS 13137/March 2005
monumental trees - inventory, selection criteria and marking‖ which are prepared by Turkish
Standards Institute.
Keywords: Monumental trees, Mut, Gülnar, trees
34
GĠRĠġ
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kiĢinin gelecek kuĢaklarca tarih boyunca anılması için
yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, olarak tanımlanmaktadır. Anıtlar,
genellikle heykel ya da çeĢitli biçimlerdeki yapılar olabildiği gibi, ağaçlar da anıt olarak kabul
edilmektedir. Anıtın amacı, bir kiĢinin, olayın ya da tarihsel bir dönemin anısını canlı tutmaktır
(Wikipedia, 2014a). Anıt ağaçların doğal ortamda kendi halinde yaĢayabilmesi, kuĢaklar arasında bir
bağ sağlayacak kadar uzun ömre sahip olması, görsel güzellik taĢıması, yaĢanan tarihe ve önemli
olaylara tanıklık yapmıĢ olması gerekmektedir (Wikipedia, 2014b).
Özellikle 1900 ‗lü yılların baĢından beri süre gelen ve doğal dengenin bozulması pahasına
gerçekleĢtirilen endüstrileĢme; doğa tahribatına ve çevresel sorunların artmasına neden olmuĢtur. Yine
aynı dönemde; doğa sevgisinin ve çevre bilincinin artmasına koĢut olarak, özellikle doğa tarihinin
canlı tanıkları olan, yüzyıllar öncesinden günümüze ulaĢabilmiĢ, toplum ve insan psikolojisini
derinden etkileyen, geçmiĢle gelecek arasında önemli bir köprü vazifesi gören ağaçların tespitine ve
korunmasına yönelik çalıĢmalar giderek artmıĢtır (Asan, 1998).
YaĢ, çap ve boy itibariyle kendi türünün alıĢılagelmiĢ ölçülerinin çok üzerindeki boyutlara
ulaĢan, yöre tarihinde, kültür ve folklorunda özel yeri bulunan; geçmiĢ ile günümüz, günümüz ile
gelecek arasında iletiĢim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip ağaçlara ―anıt ağaç‖ denir (Asan,
1991; 1993). Anıt ağaçlar dört grupta toplanır ve (a) Tarihi anıt ağaçlar, (b) Mistik anıt ağaçlar, (c)
Folklorik anıt ağaçlar ve (d) Boyutsal anıt ağaçlar olarak isimlendirilir. Tarihi, mistik ve folklorik anıt
ağaçlar için yaĢları ve boy, gövde çapı veya tepe çapı gibi boyutsal özellikleri önemli değildir,
doğrudan anıt ağaç olarak seçilirler (Genç ve Güner, 2003).
Anıt ağaç topluluğu kavramının kullanılabilmesi için, ağaçların en az grup-Ģerit büyüklüğünde
bir alanda olması gerekir. Alan büyük grup-geniĢ Ģerit, meĢcere ve hatta daha büyük boyutlarda
olabilir. Anıt ağaç topluluğunun kapladığı alan her zaman daireye benzemez. Özellikle, yapay
yöntemlerle tesis edilmiĢ ağaç toplumları Ģerit, geniĢ Ģerit veya zon Ģeklinde olabilir. Alan
büyüklüğünün tespitinde, anıt ağaçların ortalama boyuna göre, daireye benzer alanlar için alanın
ortalama çapı; uzunlamasına alanlar için, alanın ortalama geniĢliği dikkate alınır. Tarihi, mistik veya
folklorik özellikleri ile anıtlaĢmıĢ ağaçlar, en az grup veya Ģerit büyüklüğündeki bir alan üzerinde ve
bir topluluk halinde bulunuyor ise, tarihi, mistik veya folklorik anıt ağaç topluluğu kavramı kullanılır.
Keza, yaĢ, boy, gövde çapı ve tepe çapı özellikleri bakımından boyutsal anıt ağaç niteliğine sahip
ağaçlar, en az grup veya Ģerit ölçülerindeki bir alan üzerinde bulunuyorsa ve söz konusu bu alanda,
adet olarak veya psikolojik olarak hakimiyet kurmuĢlarsa, böyle bir topluluk boyutsal anıt ağaç
topluluğudur (Bayar, Türker ve Genç, 2012).
Ġnsanoğlu teknik ve kültürel açıdan ilerledikçe doğayı tahrip etmekte ve doğal çevrelerinden
soyutlanmaktadır. Ortaya çıkan bazı çevre sorunları bugün toplumların sadece bazı bireylerini
endiĢeye sevk etmekte ve konuya gerekli önemin verilmemesi sebebiyle sorun güncelliğini
korumaktadır. Değeri az bilinen doğal varlıklar adeta bir mirasyedi rahatlığıyla israf edilmektedir.
Ancak bu değerler yok oldukları zaman önemleri anlaĢılacak fakat çok geç kalınmıĢ olacaktır. AĢınmıĢ
bir toprağı, yok olmuĢ bir ormanı, tahrip edilmiĢ bir tabiat anıtını yerine koymak mümkün değildir.
Günümüzde yer ve doğa bilimlerinin ortaya koyduğu gerçek, geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de
insanoğlunun geleceğinin ağaca bağlı olduğudur. Buna rağmen insanoğlu ormanları katletmek için
adeta yarıĢıyor. Bir ağaç ömrü boyunca, odun değerinin yaklaĢık 2000 katı hizmet veriyor(Özçelik vd.
1998).
ÇalıĢma alanı olan Mut ve Gülnar Ġlçelerinin tarihi ve coğrafi konumları itibariyle asırlar
boyunca çeĢitli medeniyetlere ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Bu topraklarda yaĢayan medeniyetler
kendi kültür ve inançları doğrultusunda bu ağaçları koruyarak günümüze kadar yaĢamalarına vesile
olmuĢlardır. Bu ağaçların çoğunlukla kutsal mekan bahçeleri, herkesin gözü önündeki umumi alanlar
yada insanların ulaĢım imkanı olmayan yerlerde olduğu tespit edilmiĢtir. Pek çoğunun öyküsünde
geçmiĢteki olaylara ve yıllara tüm asaleti ile direnme sonucu ayakta kalmayı baĢarmıĢlık vardır.
Ġnsanlar bu nedenle bu ağaçları kutsallaĢtırmıĢlardır. Kültürel değer taĢıyan bu öykülerin yanı sıra
çeĢitli zorluklara göğüs geren ve direnen bu ağaçların, sağlıklı ve uzun bir ömrün genlerine sahip
olduğu düĢünülebilir. Bunların bilimsel olarak araĢtırılması ve doğrulanması gerekiyor (Düzenli ve
Karaömerlioğlu, 2010).
35
ÇalıĢma alanında bulunan ormanların tamamı devletin hüküm ve tasarrufunda olup bu
ormanların asli ağaç türleri ise doğal ve yapay yolla gelmiĢ kızılçam, sedir, ardıç, karaçam ve
meĢe‘den oluĢmaktadır. Deniz seviyesinden baĢlayan yükseltisi, Gülnar‘da bulunan 1650 metre
rakımlı Karınbeleni Tepesi ile yine aynı yükseltide Mut Ġlçesi Sertavul Geçidi‘ nde en yüksek noktaya
ulaĢır. Güneyde Akdeniz‘ den baĢlayarak kuĢ uçumu ortalama 45 km. kuzeyde Göksu Nehri ve daha
kuzeyde Torosların zirve yaptığı Sertavul Geçidine kadar geniĢ bir alanı kapsamakta olup yükselti
farkından dolayı tür çeĢitliliği açısından zengin bir flora ve faunaya sahiptir. Tipik Akdeniz iklimi
özellikleri yanında üst rakımlarda karasal iklim geçiĢ zonları barındırmaktadır. Toprak yapısı olarak
genellikle kalker anakayadan oluĢan kumlu, killi, kireç taĢları, marn ve kum taĢından oluĢmaktadır. Ġç
kesimlere doğru serpantin ve andezit görülmektedir.
Toroslar ile özdeĢleĢmiĢ olan sedir ve çalıĢma alanının %50 sini kaplayan kızılçam‘ a ait
boyutsal olarak bir tek anıt ağaca rastlanılmamıĢ olması da düĢündürücüdür. Yapılan çalıĢmada tespit
edilen anıt ağaçlar ormanlık alanlardan ziyade ya mezarlık yada yerleĢim yerlerinde tespit edilmiĢ
olmaları yerel halkın bu konuya gereken önemi vermediklerini ortaya koymaktadır. Bunca geçen
zamana karĢılık beklenilen sayıda anıtsal nitelikli ağaç tespit edilememiĢ olması da dikkat çeken ayrı
bir husus olarak değerlendirilmelidir.
Özellikle Akdeniz bitki varlığının maki formundaki türlerinde göze çarpan bir adet kermes meĢesi
tespiti yapılmıĢtır. Ormanlarda aĢırı otlatma ve usulsüz faydalanmalar neticesinde en çok meĢe sahaları
büyük zarar görmekte ve çalı formunda kalarak geliĢim gösterememektedir.
YerleĢim yeri özellikleri, coğrafya ve topoğrafya itibariyle ulaĢım imkanlarının kısıtlı olması
sebebiyle herhangi bir sanayi ve endüstriyel kuruluĢ olmadığından çok geniĢ doğal ormanlar
bulunmaktadır. ÇalıĢma alanı içerisinde doğa koruma anlamında yasal olarak korunan alan
bulunmamaktadır. Özellikle yüksek rakımlara çıkıldıkça insanların yaĢam koĢulları güçleĢmekte ve
doğala uygun yaĢam tarzları ve gelenekleriyle yerleĢim yerleri merkezinde veya yakınlarında bulunan
anıtsal nitelikli ağaçların korunduğu gözlemlenmiĢtir.
Toplumun eğitim seviyesi ve yaĢam koĢulları her türlü yasal, dini, vicdani kısıtlamalara
rağmen anıt ağaçların ayakta kalmalarını sağlayamamıĢtır. Bu da kırsalda yaĢayan insanların, anıtsal
nitelikli ağaçların ihtiva ettiği değeri gerçek manada kavrayamadıklarının bir göstergesidir. Tespit
edilen tüm anıt ağaçların bugüne kadar gelmiĢ olmaları gelecek nesile iletilmek üzere alınan emanetler
olarak değil, bazı çekincelerle tabiri caizse tesadüfen yada folklorik değerleri sayesinde korunduğunu
ortaya koymaktadır. Bu sebeple, bugün anıtsal nitelikte olmasa bile pek çok aday anıt ağaç
bulunmakta olup, farklı bir çalıĢma konusu ile aday anıt ağaçlar tespit edilerek envanterlerin takibi
yapılarak bu tür ağaçların korunması yönünde gerekli çalıĢmalara baĢlanılmalıdır. Aksi takdirde
özellikle bu yöre için anıt ağaçlardan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Bu çalıĢma ile tespit edilen mevcut anıt ve anıtsal nitelikli ağaçların çoğunun tescilli
olmadığı, tesciline yönelik olarak yetkili kurum ve kuruluĢlarca herhangi bir giriĢimde bulunulmadığı
dikkat çekmektedir. Bunun sebebi ise tescile yönelik iĢ ve iĢlemlerin kimin tarafından yapılacağı
hususunun net olmaması ile birlikte vatandaĢın bu konuya gerekli hassasiyeti göstermemeleridir.
Bilindiği üzere anıt ağaçların tescili, ya yetkili makamların ya da duyarlı vatandaĢların talebi ve takibi
neticesinde gerçekleĢmektedir. Bu çalıĢmanın sonucu, tespit edilen anıt ağaçların tescili ve tanıtımı
yöre turizmine katkı sağlayacaktır.
MATERYAL VE METOD
Bu çalıĢmada T.C. Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Mersin Orman
Bölge Müdürlüğü, Mut ve Gülnar Orman ĠĢletme Müdürlükleri idari sınırlarını kapsayan Mersin Ġli,
Mut ve Gülnar Ġlçeleri siyasi sınırlarında bulunan anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlarının tespiti yapılmıĢtır.
ÇalıĢma esnasında devlet ormanı, hazine arazisi ve özel mülk ayrımı yapılmadan Mersin Ġli,
Mut, Gülnar ve Aydıncık Ġlçeleri‘ nde münferit halde bulunan anıt ağaç kriteri taĢıyan ve namzet anıt
ağaçların tespiti yapılmıĢtır. Tespit edilen anıt ağaç toplulukları bulunduğunda ise içerisinde en iyi
kriterlere sahip fert çalıĢmaya dahil edilmiĢtir.
Anıt ağaç özelliği taĢıyan ağaçların tespitinde o bölgede görevli Orman ĠĢletme ġefi, Orman
Muhafaza Memurları, Orman ĠĢçileri, Köy Muhtarları ve Köylerde bulunan yaĢlı insanlara sorularak
seri bir Ģekilde tarama ve tespitler yapılmıĢtır. ÇalıĢma esnasında değiĢik türlerde oldukça fazla anıtsal
36
özellik taĢıyan aday ağaçlara rastlanmasına rağmen bunlardan en çok dikkat çeken aynı türden bir
veya birkaç tanesi kayıt altına alınmıĢtır.
Anıt ağaç envanteri ve seçimine iliĢkin olarak, Türkiye‘de halen yaĢanmakta olan
eksikliklerin hemen hemen tamamıyla giderildiği ―Genç–Güner Yöntemi‖nden (Genç ve Güner, 2003)
yararlanılarak Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan ―TS 13137/Mart 2005 Anıt AğaçlarEnvanter, Seçim Kuralları ve ĠĢaretleme‖ Standardı (TSE, 2005) kapsamında tespit edilen anıt ve
anıtsal nitelikli ağaçlar hakkında bilgiler verilmiĢtir.
Bu çalıĢmada, (Genç ve Güner, 2003) tarafından geliĢtirilen ―Anıt Ağaç Envanter Karnesi‖
kullanılmıĢtır. Tespit edilen ağacın, görünür fiziksel özellikleri, ölçülebilen somut özellikleri ve
alınması gereken koruyucu tedbirler ile varsa yörede bu ağaç hakkında anlatılan hikayeler gibi soyut
özellikleri envanter karnesine iĢlenerek objenin tamamının görülebildiği en uygun pozisyondan
fotoğraflanarak arazi çalıĢmaları tamamlanmıĢtır.
Anıt ağaç seçiminde kullanılmak üzere yerli türlerimiz için (Genç ve Güner, 2003)
tarafından geliĢtirilen değerlendirme yöntemi kullanılmıĢtır. GeliĢtirilen bu yöntemde, ağaçların tarihi,
folklorik ve mistik değerleri dıĢında kalan diğer soyut özellikleri ve somut özellikleri bir arada
değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. Yani, ağacın bulunduğu yer ve sağlıklı, görkemli hatta ―özellikli‖
oluĢu pozitif; tepe çökmesi, böcek ve mantar zararına uğrama, koğuk ve yara mevcudiyeti ve boyutları
ise, negatif puanlarla değerlendirmeye dahil edilmiĢtir.
Anıt ağaç seçiminde, soyut nitelikler dıĢında somut kriterlerin olduğu ulusal ve uluslararası
düzeyde bir standarda rastlanılmamıĢ olup, (Genç ve Güner, 2003) tarafından yerli türlerimiz için
geliĢtirilen değerlendirme yöntemi kullanılmıĢtır. Bu yönteme göre yerli türlerimize ait ağaçlar,
ulaĢabildikleri normal final boylarına göre üç sınıfa ayrılmıĢ ve her ağaç sınıfı için, anıt ağaç
seçiminde dikkate alınacak minimal final boy, göğüs yüksekliğindeki minimal final çap, minimal final
tepe tacı ve minimal yaĢ değerleri esas alınarak boy, çap, tepe tacı çapı ve yaĢ basamakları
oluĢturulmuĢtur.
(Genç ve Güner, 2003) tarafından geliĢtirilen doğal türlerimize ait minimal anıtsal değerler
tablolarına göre kök, gövde ve tepe geliĢimini tamamlayan tek gövdeli bitkilerin ağaç olarak
nitelendirilebilmesi için temel ölçütler olan min. 5 m. boy ve min. 10 cm. çap yapabilme koĢulu ile,
Türkiye‘nin en uzun boylu ve kalın çaplı türlerinin geliĢtirebildiği ortalama max boy (50 m) ve
ortalama max çap (300 cm) dikkate alınmıĢtır. Dolayısıyla, boy öğesi 5 m‘ den baĢlatılıp 2‘ Ģer veya 4‘
er m aralıklarla 11; çap öğesi 50 cm‘ den baĢlatılıp 25‘ er cm aralıklarla 12 basamağa ayrılmıĢtır. Tepe
çapı basamaklarının oluĢturulmasında ağaç sınıfları içinde yer alan türlerin geliĢtirebildiği tepe çapları
göz önünde bulundurulmuĢ ve 5‘ er m. aralıklarla 5 basamak tesis edilmiĢtir.
Bilindiği gibi, Türkçe‘mizde ―asırlık‖ nitelemesi, ekseriyetle ―çok yaĢlı‖ kavramı yerine
kullanılmaktadır. ĠĢte, 100 yaĢın insan psikolojisi üzerindeki bu önemli etkisi sebebiyle, anıt ağaç
olarak ayrılacak bir ağacın en az bir asır yaĢamıĢ olması, toplumumuzda da neredeyse bir mecburiyet
gibi görülmektedir. Ayrıca, ülkemizde 1000 yaĢına ulaĢmıĢ veya geçmiĢ ağaç sayısı da oldukça azdır.
Bugüne kadar tespit edilmiĢ anıt ağaçların minimum yaĢları ise, ağırlıklı olarak 300 yıl civarındadır.
Bu nedenle, tahmini yaĢın basamaklara ayrılmasında, 100 yıl alt, 1000 yıl üst sınır olarak kabul
edilmiĢ ve 100‘er yıllık aralıklar kullanılarak 10 yaĢ basamağı oluĢturulmuĢtur (Genç ve Güner, 2003).
Tarafımızdan tespit edilen ağaçlar kayıt altına alınarak yukarıda belirtilen (Genç ve
Güner,2003) Ģekil ve standarda göre puanlamaya tabi tutularak ġimdiki Anıtsal Değeri (ġAD) tespit
edilmiĢ olup Minimal Anıtsal Değer (MAD)‘ ine göre anıt ağaç veya aday anıt ağaç olup olmadığı
sonucuna varılmıĢtır.
BULGULAR
Mersin Ġli, Mut, Gülnar ve Aydıncık Ġlçeleri sınırları içerisinde yapılan araĢtırmalarda, 8‘i
iğne yapraklı, 14‘ ü geniĢ yapraklı olmak üzere toplam 22 adet anıtsal nitelikli ağaç tespit edilmiĢtir
(Tablo 1). ÇalıĢma alanı sınırları içerisinde tescilli anıt ağaç/ağaçlar bulunup bulunmadığı hususunda;
internet üzerinden tarafımdan yapılan 09.02.2015 tarih ve 144054 sayılı Bimer baĢvurusunda ― yüksek
lisans tezine kaynak olmak üzere Mersin Ġli, Aydıncık, Mut ve Gülnar Ġlçeleri sınırları içerisinde
bulunan tescil edilmiĢ anıt ağaçların listesi istenilmiĢtir.‖ T.C. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Mersin Ġl
Müdürlüğü‘ nün Ģahsıma hitaben 20.02.2015 tarih ve 1754 sayılı yazılarından 3 adet tescilli anıt ağaç
bulunduğu anlaĢılmaktadır (Anonim, 2015).
37
Eskiyörük
Duruhan
Akova
Çukurasma
Çukurkonak
Delikkaya
Gezende
Halifeler
Gülnar
Mersin
Ilısu
Sipahili
TaĢoluk
Örtülü
Üçoluk
Zeyne
Bağcağız
Mut
Haydar
Merkez
TOPLAM
GENEL TOPLAM
Aydıncık
Pinus brutia (Kızılçam)
Juniperus excelsa (Boylu Ardıç)
Cupressus sempervirens (Servi)
Platanus orientalis (Doğu Çınarı)
Quercus cerris (Saçlı MeĢe)
Quercus infectoria (G.A. Mazı MeĢesi)
Quercus coccifera (Kermes MeĢesi)
Pistacia terebinthus (Menengiç)
Olea olaester (Zeytin)
Köyü/Mahallesi
Ġlçesi
Ġli
Tablo 1. ÇalıĢma alanı içerisinde tespit edilen anıt ağaçlar tablosu.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
2
1
1
1
2
4
2
1
5
2
22
2
1
3
1
Bir örnek olarak tablo 2 ve 3‘te Çınar verilmiĢ ve diğer 22 ağaç için aynı iĢlem
tekrarlanmıĢtır (Tablo 2, 3). Tablo 2 de Anıt ya da anıtsal ağacın özellikleri ayrıntılı olarak biraraya
getirilmiĢtir. Tablo 3 de ise Bu anıt ağacın puanı hesaplanmıĢtır. Bu iki tablo bütün anıt ya da aday
ağaçlar için doldurulmuĢtur.
38
Tablo 2. Gülnar–Mersin ilçesindeki 05 nolu anıt çınar özellikleri.
ANIT AĞACIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ
Tür Adı (Türkçe) : Doğu Çınarı
Kod No : Çn – 33 / Gülnar / 05 (Zeyne)
Mahalli - Önerilen - Adı : Ziyaret Kavağı
İli : Mersin
Tür Adı (İngilizce) : Platanus
İlçesi : Gülnar
Tür Adı (Bilimsel) : Platanus orientalis
Belde - Köy - Mahalle : Zeyne (Sütlüce)
Ölçüm Tarihi : 06 Ekim 2014
Orman İşletme Müdürlüğü : Gülnar
Pafta No :
Serisi : Zeyne
Enlem : 4029414 (36 S UTM)
Mevkii : Pınarbaşı (Şükran Pınarı)
Boylam : 516071 (36 S UTM)
Bölme No : 74-Z
Yükselti (m)
Bakı
Eğim (%)
Röliyef
260
KD
1
6
Tepe Çapı
Çevre (Kabuklu)
Çap (Kabuklu)
Tahmin Yaş
Boy
(Yıl)
(m)
600?
(m)
(cm)
K--G
D--B
Toprak Yüzeyi
27
18
2600
21
(cm)
1.30m
Yükseklik
320
Toprak Yüzeyi
1.30m
Yükseklik
828
102
Genel Görünüm :
Düzgün :
Budanmamış :
Budanmış : X
Gövde Özellikleri :
Dipte Çatal :X
3 m' de 2 Çatal
Koğuk :X
Sağlık Durumu :
Sağlıklı : X
Tepe Çökmesi :
Böc. - Mantar Zararı :
Mülkiyet Durumu :
Özel :
Tüzel : X
Devlet :
Tescil Durumu ve Anıtsal
Değeri
Tescilli değildir. Şimdiki Anıtsal Değer (ŞAD)=67>39 Minimum Anıtsal Değer (MADTür) Boyutsal
anıt ağaç olarak ayrılması uygundur.
Tarihi veya Folklorik Niteliği
Zeyne Mahallesinde bulunan Şeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi Türbesi tarihi ve manevi olarak
büyük öneme sahiptir. Türkiye’ nin her yerinden bu türbeyi ziyaret etmek ve şifalı olduğuna inanılan
Şükran Pınarından su içerek dertlerine çare aramaya binlerce insan gelmektedir.
Diğer Açıklamalar ve Öneriler
Anıtsal nitelikli çınarların ve pınarın bulunduğu yer, tamamen korumasız ve bakımsız olup, etkili ve
yetkili kurumların harekete geçerek acilen bu yerin manevi atmosferine uygun olarak işletecek ve
koruyacak tedbirler alınmalıdır. Muhterem bir zat olduğu, kaynaklardan anlaşılan bu kişinin ve
anlatılan rivayetlerin maneviyatına uygun olarak tanzim edilecek çevre düzenlemesi ve işletilmesi ile
ziyaretçi potansiyeli arttırılabilir.
39
Tablo 3. 05 nolu anıt çınar değerlendirme formu.
ANIT AĞAÇ DEĞERLENDİRME FORMU
(Türkiye’nin Doğal Türleri İçin)
ÖGELER
VERİLEBİLECEK
MAKSİMUM
PUAN
SINIFLARINA GÖRE AĞAÇLARA
VERİLECEK PUANLAR
I. SINIF
II. SINIF
III. SINIF
DEĞERLENDİRME
BASAMAKLARI
Ø 05,0 – 07,5
Ø 08,0 – 10,0
Ø 10,5 – 15,0
Ø 15,5 – 20,0
Ø 20,5 – 25,0
Boy (Bo)
10
Ø 25,5 – 30,0
Ø 30,5 – 35,0
Ø 35,5 – 40,0
Ø 40,5 – 45,0
Ø 45,5 – 50,0
Ø > 50,0 m
Ø < 50
Ø 50 – 74
Ø 75 – 99
Ø 100 – 124
Ø 125 – 149
Ø 150 – 174
Gövde
30
Çapı (GÇ)
Ø 175 – 199
Ø 200 – 224
Ø 225 – 249
Ø 250 – 274
Ø 275 – 299
Ø >= 300 cm
Ø < 05,0
Ø 05,0 – 09,5
Tepe Çapı
10
Ø 10,0 – 14,5
(TÇ)
Ø 15,0 – 19,5
Ø >= 20,0 m
Ø 100 – 200
Ø 201 – 300
Ø 301 – 400
Ø 401 – 500
Ø 501 – 600
Tahmini
30
Yaş (Ya)
Ø 601 – 700
Ø 701 – 800
Ø 801 – 900
Ø 901 – 1000
Ø > 1000 Yıl
Ø Ormanda [Ağaçlık çağındaki bir toplum içinde ve
bulunduğu alan meşcereden (bir hektardan) büyük]
Ø Meşcerede (Kırsal – Kentsel Alanda)
Bulunduğu
Ø Grupta (Kırsal – Kentsel Alanda)
10
Yer (BY)
Ø Kümede (Kırsal – Kentsel Alanda)
Ø Tek (Kırsal Alanda)
Ø Tek (Kent İçinde)
Ø Ağaç için zorunlu yetişme ortamı faktörlerinin
korunması mümkün
Ø Sağlıklı
Ø En az bir anıtsal özelliği (boyu, çapı, yaşı gibi)
Diğer
bakımından Dünyada veya Türkiye’de sayılı bir ağaç
Pozitif
10
olması
Özellikler
(PÖ)
Ø Özellikli (Doğal halinin dışında kabuk, yaprak, çiçek,
meyve veya kozalak, dallanma, çatallanma, gövde
şekillenmesi vb. özelliklerce farklı)
Ø Hiç biri
Ø Ağaç için zorunlu yetişme ortamı faktörlerinin
korunması mümkün değil
Ø Tepe Çökmesi
® İlerlemiş (Tepede yoğun kuruma)
® Yeni
Ø Böcek-Mantar Zararı (Tepe çökmesi yoksa
değerlendirmeye katılır)
Ø Gövde Koğuk ve Kovuğun
Negatif
Ø ® Genişliği < 1/5 Å
Özellikler
-10
® Genişliği = 1/5 – 1/ 3 Å
(NÖ)
® Genişliği > 1/ 3 Å
[Å= Kovuğun Bulunduğu Yerdeki Çevre]
Ø Gövde ve/veya Ana Dallar Yaralı ve Yaranın
Ø ® Genişliği < 1/5 Å
® Genişliği = 1/5 – 1/ 3 Å
® Genişliği > 1/ 3 Å
[Å= Yaranın Bulunduğu Yerdeki Çevre]
Ø Hiç biri
Şimdiki Anıtsal Değer (ŞAD) = (Bo + GÇ + TÇ + Ya + BY + PÖToplam)
ŞAD >= MADTür ise, incelenen ağaç “boyutsal anıt ağaç” olarak ayrılır.
40
0
0
0
0
0
3
6
9
12
16
20
0
0
0
3
6
9
12
15
18
22
26
30
0
0
6
13
20
VERİLEN
PUAN
10
20
0
0
6
12
18
24
30
0
2
4
7
10
10
20
30
3
3
6
10
3
6
9
12
15
18
21
24
27
30
10
15
2
10
9
8
4
6
4
10
6
9
6
3
0
-10
-8
-6
-8
-2
-3
-4
-4
-1
-2
-3
0
67
ġekil 1. Gülnar–Mersin Ġlçesindeki 05 nolu anıt çınar. Foto; H.ASLAN
Çn – 33 / Gülnar / 05 (Zeyne) kodu ile kayıtlara alınan çınar/lar, Gülnar-Mut karayolu
üzerinde, Zeyne Mahallesinin PınarbaĢı mevkiinde bulunmaktadır. Bu mevkiide eskiden 5 adet devasa
çınar ağacı bulunduğu uzun yıllar önce bir tanesinin kesildiği/yakıldığı yerel halk tarafından ifade
edilmektedir. Günümüzde ise kayda alınan en görkemli çınar ağacına yine anıtsal özellik taĢıyan, en
yaĢlısının gövde çapı 3 metre ve boyu 20 metre olan 3 adet çınar ağacı eĢlik etmektedir. Zeyne
Mahallesinde bulunan ġeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi Türbesi tarihi ve manevi olarak büyük
öneme sahiptir. Türkiye‘ nin her yerinden bu türbeyi ziyaret etmek ve Ģifalı olduğuna inanılan ġükran
Pınarından su içerek dertlerine çare aramaya binlerce insan gelmektedir. Ziyarete gelenler dinlenmek
için burayı tercih etmekte ve gün geçtikçe ziyaretgahın değeri artmaktadır. En görkemli olan bu
çınarın tabanından debisi ve miktarı hiç azalmayan muhteĢem görsellikte bir su kaynağı
bulunmaktadır. Bu su görselliğiyle estetik fonksiyonunu tamamladıktan sonra cazibesiyle çok geniĢ
verimli tarım arazilerine hayat vermektedir.
Çok geniĢ bir gövde tabanına sahip olan bu çınar, sudan iki metre yükseklikte en kalını
1metre çapında olan dört büyük gövdeye ayrılmaktadır. Bu gövdelerden birisi kırılma ihtimaline karĢı
demir direkle desteklenmiĢ bir diğeri ise iç kovukluk sebebiyle kırılmıĢ ve kovuğun içinde tohumdan
gelen büyük bir gövde daha oluĢmuĢtur (ġekil 1).
Yörede ziyaret kavağı olarak da bilinen bu çınar ağacının, ġeyh Seyyid Alaeddin Ali
Semerkandi‘nin Zeyne‘ ye intikalinden itibaren var olduğuna inanılmaktadır. Yöre folklorunda ve
tarihinde çok önemli bir yere sahip olan bu zat hakkında halk arasında eskiden beri anlatıla gelen
rivayete göre; kıtlık olan bir dönemde burada çobanlık yapan Semerkandi köylüler tarafından
hayvanları susuz bırakmakla suçlanmıĢ, bu durum karĢısında elindeki asayı yere atmıĢ ve ―ĠĢte, Zeyne
suya Semerkandi‖ dedikten sonra orada bir pınar oluĢmuĢ, pınarın tam ortasında sopanın yeĢermesiyle
bu muhterem zatın göstermiĢ olduğu keramet sonucu çınarların meydana geldiğine inanılmaktadır.
ġeyh Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi (H.860/M.1456)‘ da vefat ettiği ve 150 yıl yaĢadığı
düĢünüldüğünden (H.710/M.1311)‘ de Semerkant‘ da doğduğu tahmin edilmektedir. Yedi yaĢında
iken Kur‘an-ı Kerim‘ i hıfz etmiĢ, yirmi yaĢında babası ile birlikte hac ibadetini yapmak üzere
Mekke‘ye gitmiĢ, burada kusursuz denilebilecek düzeyde Arapça ve farsça öğrenerek ilmi olgunluğa
41
ulaĢmıĢ ve hemen hiç kimsenin kendisiyle tartıĢamayacağı bir seviyeye ulaĢmıĢtır. Ġlmi olgunluğa
ulaĢınca sıla-yı rahim için baba ocağı ġirvan‘ a, oradan Semerkant‘a, ve son olarak Medine‘ye gelerek
burada imamlık ve Hz. Peygamberin Ravza‘ sında türbedarlık yapmıĢtır. Bu sırada bir gün uyur
uyanık bir halde Hz. Peygamber göründüler ve ―Ey benim mesud torunum, sendeki ledünni bilgiler ve
Ģar‘i kemaller zayi olmasın, Sana izin veriyorum. Ümmetimi irĢad et! Karamanlılar gözleri yaĢlı,
ciğerleri yanık, ĢaĢkınlığa düĢmüĢ, salah kabul edecek kabiliyette mümin insanlardır. Allah seni o
iklime rahmet olarak ayarmıĢtır. Sen onları irĢad et. Sana uyanlar benim has ümmetimdir. Sana
verdiğim Ģu yeĢil asayı Rum‘ dan yana at, nereye düĢerse bak, oraya git. O asanın düĢtüğü yer senin
cismine yuva olacaktır. O yerlerde senin bir çok kerametlerin ve sırların ortaya çıkacaktır. ― emri
Ģeriflerini buyurdular. Bu manevi iĢarete uyarak Medine dıĢına çıkan Semerkandi, elindeki yeĢil asayı
Rum‘ a doğru atmıĢ asa Karaman topraklarından Zeyne yakınlarına düĢmüĢtür. Karaman‘ a gelerek bir
müddet burada medresede talebelerine ilim tahsil ettiren Semerkandi ömrünün sonlarına doğru
asasının düĢtüğü yer olan Zeyne‘ ye gelmiĢ irĢad vazifesini Zeyne‘ de teĢekkül eden tekkede devam
ettirerek burada vefat etmiĢtir(Çıpan, 1999). H.825/M.1421 tarihinde Ahmet PaĢazade Musa Bey
tarafından yaptırılan camiinin yanında mescid, türbe, zaviye ve kabristandan oluĢan bir külliye tesis
edilmiĢtir. Kabirleri halen bu külliyede bulunan türbededir (Konyalı, 1967).Seyahatname‘ siyle dünya
çapında bir Ģöhretin sahibi olan Evliya Çelebi‘ de (H.1059/M.1649) yıllarında ziyaret ettiği Zeyne ve
bu türbe hakkında detaylı bilgiler vermektedir (Çıpan, 1999). Kronolojik olarak tarihler dikkate
alındığında ağaçların yaĢı ile örtüĢmektedir.
TARTIġMA VE SONUÇ
Bu çalıĢmada Mersin Ġlinin Aydıncık, Mut ve Gülnar Ġlçeleri seçilmiĢtir. ÇalıĢma alanı
içerisinde tüm alanlar sağlıklı bir Ģekilde taranmıĢtır. Bugüne kadar anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar
üzerine pek çok araĢtırma ve yayın yapılmasına karĢılık halen bir standardın yakalanamaması tüm
araĢtırmacılar tarafından dile getirilen bir gerçektir. Öncelikle anıt ağaç seçimi bilimsel düzeyde
araĢtırmalara dayalı bir standarda bağlanarak, anıt ağaç tespit, tescil ve koruma iĢlemlerinin hangi
kamu kurumu tarafından yapılacağı net olarak ortaya konularak yasal olarak görev tanımları
yapılmalıdır. Tarafımca mevcut durumda olduğu gibi çok baĢlılığın ve yetki karmaĢasının giderilmesi
adına tüm yetki ve sorumluluğun Kültür ve Turizm Bakanlığı‘ nda olması önerilmektedir. ÇeĢitli
kaynaklarda farklı görüĢler olmakla birlikte Orman Mühendisi formasyonuna sahip çoğu
meslektaĢımız bu iĢin Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı‘ nca dolayısıyla Orman Genel Müdürlüğü‘ nce
yapılması yönündedir. Çünkü Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı‘ nın bağlı kuruluĢu olan OGM dıĢında bu
kurumsal hafızaya ve bilgi birikimine sahip baĢka bir genel müdürlük yoktur. Genel görüĢün aksine
farklı bir bakıĢ açısı ile bu iĢlerin takibinin neden Orman Genel Müdürlüğü‘ nce yapılmaması gerektiği
hususunu detaylı Ģekilde tartıĢmaya açmak üzere tarafımdan yapılan durum tespitleri aĢağıda
sunulmuĢtur.
Son yıllarda ―köklerinde hayat var‖ sloganıyla kurumsallaĢma yolunda önemli aĢamalar
kaydeden Orman Genel Müdürlüğü tanzimat ile yaĢıt 176 yıllık köklü bir geleneğe sahip, ülkemizin
nadide kurumlarından birisidir. OGM asli görevi yanında, eğitim, kültür, turizm, tanıtım ve ulaĢım gibi
her alanda önemli görevler üstlenerek hastalıkta ve sağlıkta kırsalda yaĢayan insanların tek devlet
kapısı olmayı baĢarmıĢtır. Bu misyonun doğal sonucu olarak millet ve memleket menfaatine sahipsiz
olan her Ģeyin sahibi orman teĢkilatı olmuĢtur. Pek çok tarihi, kültürel ve doğal mirasın da ortaya
çıkmasına vesile olmuĢ resmi veya gayri resmi koruyuculuğunu üstlenmiĢ halkta bunu böyle
benimsemiĢtir. KuruluĢundan bugüne kadar ormancılık alanında sayısız mevzuat ve kaynak oluĢturan
OGM anıt ağaçlar konusunda yasal bir mevzuat oluĢturma gayreti içerisinde olmamıĢtır. Bütçesinde
bu konuya iliĢkin bir pay ayırmamıĢtır. Sadece tespit, teĢhir ve tanıtımdan öte bir görev
üstlenmemiĢtir.
KuruluĢ kanunları dıĢında her kurumun anayasası da diyebileceğimiz kurumun omurgasını
oluĢturan mesleki kanunları ön plana çıkar. Orman teĢkilatının omurgasını oluĢturan 6831 Sayılı
Orman Kanunu gibi, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun kurumsal sahibi
de Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ilgili birimleridir. Adından da anlaĢılacağı üzere ―Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma…‖, Anıt ağaçlar da birer tabiat varlığı olduğuna göre gerek ormanda gerekse
tarımsal alanda hangi tür olursa olsun tescili ve korunması konusunda tek etkili ve yetkili kurum
Kültür ve Turizm Bakanlığı olmadır. Asli sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanlığı birimlerinde
42
olmakla birlikte uyarı, ihbar gibi görevlerini bir devlet kurumu olarak zaten orman teĢkilatı yerine
getirecektir.
Anıt ağaçlar, istisnai durumlar ve anıt ağaç toplulukları hariç olmak üzere ister kırsalda, ister
kent içinde ve isterse ormanda olsun nadiren yakınında birkaç emsal barındırsa da genellikle tek birey
olarak münferit halde bulunmaktır. Bitki davranıĢları açısından ağırlıklı olarak meĢcere düzeyinde
çalıĢan orman idaresi ve çalıĢanları tek ağaç davranıĢları ve istekleri ile alınacak koruma tedbirleri
konusunda yeterli tecrübeye sahip değildir. ġöyle ki, yaĢlılık ve kovukluk sebebiyle restorasyon ile
desteklenmesi gereken bir ağaca ne gibi bir müdahale yapılacağı, yapılan müdahalenin ne gibi bir
sonuç doğuracağı konusunda yeterli tecrübeleri yoktur.
Yetki ve sorumluluğun tek kurumda toplanmasının akabinde ilgili kurum bünyesinde yeterli
donanıma sahip personellerin asli görevi mevcut yapılmıĢ tüm çalıĢmaları derlemek, derlenen
çalıĢmaları sabit kriterlere göre güncellemek ve herhangi bir Ģekilde kendilerine ulaĢan bilgiyi
değerlendirerek anıt ve anıtsal nitelikli ağaçlar ile aday anıt ağaçların tespitini ve tescilini yapmak
olmalıdır. Son olarak Türkiye genelinde hiç boĢluk bırakılmayacak Ģekilde derlenen ve güncellenen
envanterler bir sicile bağlanarak, doğal olarak ölen, kuruyan, devrilen veya korunmasına ihtiyaç
duyulmayan ağaçların envanterlerden düĢülmesi, yeni fertlerin envanterlere dahil edilerek bu sicilin
canlı tutulmasını sağlayacak bir sistem kurmak olmalıdır. Bu sistemde yer alan tüm envanterler,
bulunduğu bölge turizmine katkı sağlayacak Ģekilde teknik bilgi, özellikleri ve görselleriyle birlikte
tanıtımlarının yapıldığı bir web sitesi aracılığı ile paylaĢıma sunulmalıdır.
Tespit edilen anıtsal nitelikli ağaçların cinsleri, latince isimleri, yaĢı, boyu, tepe çapı, gövde
çapı, çevresi, özellikleri ve koordinat bilgileri, fotoğrafları ve türleri hakkında sözel bilgiler, ağaçların
sağlık durumları, yaĢları, gövde çapları özel CBS yazılımları kullanarak bir veritabanında
toplanmalıdır. Toplanan bu veriler istenildiği zaman istenilen kriterlere göre sorgulanabilir ve üzerinde
değiĢiklikler yapılarak güncel bir sicil tutulması sağlanabilir(Sabuncu vd. 2013).
Anıt ağaçların korunması denilince aklımıza sadece insan zararı gelmekte ve etrafının basit bir
çitle çevrilmesi, yön ve tanıtım tabelaları asılması gibi basit tedbirlerle yetinilmektedir. Özellikle kent
içerisinde insanların günlük yaĢamında altından gelip geçtiği çeĢitli sebeplerle tehlike arz eden anıt
ağaçların teknik ve maddi anlamda restorasyonunu hangi kurumun yapacağı belirsizdir. Bu belirsizlik
sorumsuzluğu da beraberinde getirmekte ve kaderine terk edilmekte, kimi zaman iyi niyetle bile olsa
yetkisiz ve bilinçsiz kiĢilerce tehlike arz eden dallar hatta ağaçlar kesilmekte veya kovuğun içi toprak
veya betonla doldurulmakta, destek yapmak için ağaca ciddi zararlar vermektedirler.
Anıt ağaç olarak tespit edilen bu ağaçların hayatiyetlerini sağlıklı bir Ģekilde devam
ettirebilmeleri için uzman kiĢiler tarafından bakım çalıĢmalarının uygulanması gerekmektedir. Bu
kapsamda, ağaçtaki hastalıklı ve zarar gören kısımların temizlenmesi, ilaçlanması ve daha sonra özel
macunla kaplanması gerekmektedir. Ayrıca, mantar ve böceğe karĢı ilaçlama yapılmalıdır. Bu bakım
çalıĢmalarıyla ağaçların ömürlerinin uzatılarak gelecek nesillerin bu ağaçları görmesi sağlanmıĢ
olacaktır. Bu anıt ağaç özelliği taĢıyan bireylerin tescillenmesi için gerekli iĢlemlerin biran önce
baĢlatılması gerekmektedir. Ayrıca, bu ağaçların korunması için gerekli tedbirler (bilgilendirici levha,
koruma Ģeridi, vs.) alınmalıdır. Anıt ağaçlar için tanıtım broĢürü hazırlanarak yöre halkının
bilinçlenmesine katkıda bulunulmalıdır(Uzun vd. 2011).
Sosyal olarak belirli bir standardı yakalayamamıĢ bir toplumun kaynak değerlerini korumasını
beklemek anlamsız olacaktır. Eğitim, sağlık, ulaĢım ve kültürel ihtiyaçların karĢılandığı oranda dolaylı
olarak çevreye ve her türlü kültürel varlıklara sahip çıkılacaktır. Yöre turizm ve kültürel faaliyet
açısından geliĢme gösteremediğinden ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık ön plana çıkmaktadır.
Turizme katkı sağlayacak birincil derecede doğal güzelliklerin ve tarihi kalıntıların bile yeterince
tanıtımı yapılamazken görmeye değer anıt ağaçların tesciline ve tanıtımına yönelik hiçbir faaliyete
rastlanılmamıĢtır.
43
KAYNAKLAR
Anonim, 2007. Ağaçların restorasyonu, EriĢim Tarihi: 08.01.2015 http://www.agaclar.net/forum/anit-vekorunmaya-deger-agaclar-korunmasi-gereken-bitkiler/2812.htm
Anonim, 2010. Duruhan köyü, EriĢim Tarihi: 08.01.2015
http://mustafabyalciner.blogspot.com.tr/2010/10/duruhan-koyu.html
Anonim, 2014. Anıt ağaçlar, EriĢim Tarihi: 25.12.2014 http://www.mersinkulturturizm.gov.tr/TR,73470/anitagaclar.html
Anonim, 2015. TC Mersin Valiliği Çevre ve ġehircilik Ġl Müdürlüğü‘nün 20 ġubat 2015 tarih ve 51512229252.99-1754 sayılı ―Anıt Ağaç‖ konulu yazısı ve ekleri, Mersin.
Asan, Ü., 1991. Doğal ve Kültürel Miraslarımızdan Anıt Ağaç ve Ormanlarımız. YeĢile Çerçeve, 6, 22-24.
Asan, Ü., 1993. Mistik ve Folklorik Yönüyle Anıt Ağaçlarımız. YeĢile Çerçeve, 23, 13-15
Asan, Ü., 1998. Anıtsal MeĢeler, Kasnak MeĢesi ve Türkiye Florası Sempozyumu, 21-23 Mart, 610-621,
Ġstanbul.
Bayar, E., Türker, H., Genç, M., 2012. Gölhisar-Burdur Anıt Ağaçları. Göller Bölgesi Anıt Ağaç Varlığına Yeni
Ġlaveler. Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 14-22, 83-95
Çıpan, M., 1999. ġeyh Alaeddin Ali Semerkandi‘ nin Hayatı, Eserleri ve KiĢiliği, Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi,
99-5, 157-169
Düzenli, A., Karaömerlioğlu, D., 2010. Anıları Ġle Doğu Akdeniz Bölgesi‘ nin YaĢlı ve Anıt Ağaçları. ANG
Vakfı, 74, Adana
Fırat, F., 1973. Dendrometri. Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayını, 1800/193, Ġstanbul
Genç, M., Güner, ġ.T., 2003. Göller Bölgesi‘nin Anıt Ağaçları, Isparta Valiliği, Ġl Özel Ġdare Müdürlüğü, 322s.,
Isparta.
Genç, M., 2007. Ormancılık Bilgisi. 4.Klasör. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Orman
Mühendisliği Bölümü, Isparta EriĢim Tarihi:
08.01.2015http://ormanweb.sdu.edu.tr/dersler/mgenc/orbil/orbil4.pdf
Konyalı, Ġ.H., 1967.Karaman Tarihi, Baha Matbaası, 799, Ġstanbul
Özçelik H., Doğan Ü., Tanrıver H., 1998. Göller Yöresinden Bazı Abide Ağaçlar. Çevre Koruma ve AraĢtırma
Vakfı Ekoloji Dergisi, 7-26, 13-17.
Özçelik, R., 2006. Mersin-Aydıncık Ġlçesi Anıt Dallı Servileri. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Dergisi, 10-02, 197-201
Öztürk, S., 2014. Türkiye MeĢeleri TeĢhis ve Tanı Kılavuzu. Orman Genel Müdürlüğü, 374, Ankara
Sabuncu A., Doğru A., Özener H., Turgut B., Halıcıoğlu K., 2013. Anıt Ağaç Envanterinin Coğrafi Bilgi
Sistemleri Ġle OluĢturulması. Tmmob Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, 11-13 Kasım, Ankara, 8s.
TSE 13137, 2005. Anıt Ağaçlar-Envanter, Seçim Kuralları ve ĠĢaretleme. Türk Standartları Enstitüsü, Ankara.
Uzun, A., 1997. Anıt Ağaç Kavramı ve Ġstanbul‘ un Anıt Ağaçları. Kent Ağaçlandırmaları ve Ġstanbul‘96
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ısfalt Yayını, 3, Ġstanbul, 81-89
Uzun P.S., Bozali N., Sivrikaya F., 2011. KahramanmaraĢ‘ ın Tarihine IĢık Tutan Anıt Ağaçlar. KahramanmaraĢ
Sütçü Ġmam Üniversitesi Doğa Bilimleri Dergisi, 14(2), 43-51
Wikipedia, 2014. EriĢim Tarihi: 27.11.2014. http://tr.wikipedia.org/wiki/Anıt
Wikipedia, 2014. EriĢim Tarihi: 27.11.2014. http://tr.wikipedia.org/wiki/Anıt_ağaç
44
Primula ruprechtii Kusn.: ayrı bir tür mü yoksa Primula elatior (L.) Hill ile
aynı mı ?
Murat Erdem GÜZEL*
Karadeniz Technical University, Turkey
Kamil COġKUNÇELEBĠ
Karadeniz Technical University, Turkey
mguzel@ktu.edu.tr
kamil@ktu.edu.tr
Özet
Primula ruprechtii Kusn. (Primulaceae) çok yıllık bir Kafkas endemiğidir. Geleneksel olarak Primula
cinsi Primula altcinsi içerisinde ele alınır. Fakat taksonomik durumu tartıĢmalıdır. Ayrı bir tür mü
yoksa P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi mi olduğu net değildir. Bu
çalıĢmada Primula ruprechtii‘nin taksonomik durumunu matK genine göre ortaya koymak
amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan bitki materyalleri Türkiye ve Gürcistan‘dan toplanmıĢ veya Iran,
Azerbaycan ve Rusya (Dağıstan)‘da bulunan farklı herbaryumlardan alınmıĢtır. P. ruprechtii‘ye ait üç
ve Primula cinsinde yer alan 9 taksona ait 22 populasyonun matK geni baz dizisi elde edilmiĢtir.
Bunların yanında Androsace sempervivoides (AY647535) ve Androsace chamaejasme (DQ378429)
dıĢ grup olarak kullanılmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda matK geninin 1529 ile 1541 bp arasında bir
uzunluğa sahip olduğu, ATG baz dizisiyle baĢlayıp TGA baz dizisiyle sonlandığı bulunmuĢtur.
P.ruprechtii‘nin % GC içeriği 31,7‘dir. P. ruprechtii çalıĢılan diğer P. altcins Primula taksonları gibi
aynı dalda yer almıĢtır. P.ruprechtii morfolojik olarak P.elatior‘a benzemesine rağmen matK genine
göre hem P.elatior hemde P. veris ile yakından iliĢkilidir. Farklı ülkelerden çalıĢılan bütün
P.ruprechtii populasyonları aynı dalda yer almıĢtır. Bu çalıĢmanın sonuçları P.ruprechtii‘nin ayrı bir
tür olarak değerlendirilmesi için ilave veriler ortaya koymuĢtur. Bununla beraber P.ruprechtii‘nin
nihai taksonomik pozisyonunu ortaya koymak için nuklear belirteçler gibi ek veriler ortaya koymak
gerekir.
Anahtar kelimeler: cpDNA, matK geni, Primula, altcins Primula, taksonomik durum
TeĢekkür: Bu çalıĢma TÜBĠTAK 110T045 ve 107T918 nolu projeler tarafından desteklenmiĢtir.
Primula ruprechtii Kusn.: a distinct species or conspecific with Primula
elatior (L.) Hill?
Abstract
Primula ruprechtii Kusn. (Primulaceae) is a perennial herb endemic to Caucasia. It is traditionally
considered to be a member of Primula L. subg. Primula. It‘s highly debated that it is a distinct species
or conspecific with P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm. Thus here we aimed to
clarify its taxonomic status based on molecular data inferred from matK gene. Plant materials used in
this study collected during field trips in Turkey and Georgia or obtained from several herbaria in Iran,
Azerbaijan and Russia (Daghestan). The matK gene from 3 populations belong to P. ruprechtii, as
well as 22 populations belong to 9 other species from the Primula, was sequenced for the purpose of
determining the placement of P. ruprechtii in Primula. Beside these, sequence data of Androsace
sempervivoides (AY647535) and Androsace chamaejasme (DQ378429) were used as outgroup, which
were obtained from GenBank. The matK length varies from 1529 to 1537 bp, begins with ATG codon
and finishes with TGA codon in the studied taxa. GC % content of P.ruprechtii is 31,7. P. ruprechtii
was resolved as a member of the same clade as all other sampled members of P. subg. Primula.
Although P.ruprechtii is morphologically related to P.elatior, it has an affinity not only to P.elatior
but also to P. veris according to the matK gene data. A phylogenetic study based on nrITS indicated
that P.ruprechtii is closely related with P. veris. All studied P.ruprechtii populations from different
countries was clustered at same clade. The results of this study revealed additional evidence to treat
P.ruprectii as a distinct species. However it needs further molecular studies such as nuclear markers to
ascertain ultimate taxonomic status of P. ruprechtii.
Key words: cpDNA, matK gene, Primula, subgenus Primula, taxonomic status
45
GiriĢ
Kafkasya bölgesi dünyanın önemli sıcak bölgelerinden biridir (URL-1). Barındırdığı türlerin yaklaĢık
dörtte biri endemiktir (Williams, 2004). Bu bölgede yayılıĢ gösteren önemli cinslerden biri olan
Primula L. (Primulaceae) içerdiği tür sayısı bakımından Primulaceae familyasının en büyük cinsidir.
Primula cinsi Kafkasya‘ da farklı kaynaklarda farklı sayılar verilmekle birlikte 25 takson ile temsil
edilmektedir. Bunların 17‘ i ise Kafkas endemiğidir (Federov, 1965; Wendelbo, 1965; Lamond, 1978,
Schatz, 2006). Bu Kafkas endemiklerinden bir taneside çok yıllık Primula ruprechtii Kusn. dir.
Federov (1965) bu taksonu Primula subg. Primula içerisinde ele almıĢtır. Fakat Primula cinsini dünya
çapında ele alan Richard (2003) bu taksonu P. elatior altında P. elatior subsp. leucophylla (Pax) H.
Harrison ex Sm‘nin sinonimi olarak değerlendirmiĢtir. P. ruprechtii‘nin ayrı bir tür mü yoksa P.
elatior subsp. leucophylla (Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi mi olduğu net değildir. Bu çalıĢmada
P.ruprechtii‘nin taksonomik durumunu matK genine göre ortaya koymak amaçlanmıĢtır.
Materyal ve Metod
ÇalıĢmada kullanılan bitki materyallerinin bir kısmı değiĢik projeler kapsamında Gürcistan ve
Türkiye‘ de yapılan arazi çalıĢmalarında bir kısmı ise ilgili bölgelerde çalıĢan farklı bilim adamlarının
özel koleksiyonlarından veya herbaryumlarından temin edilmiĢtir. Toplanan veya temin edilen
materyaller öncelikle kayıt altına alınarak numaralandırılmıĢtır ve doğada fotoğraflanmıĢtır. ÇalıĢılan
taksonların bazılarına ait fotoğraflar ġekil 2‘de verilmiĢtir.
ġekil 1. ÇalıĢmada kullanılan bazı bitkilere ait fotoğraflar.
AraĢtırmada kullanılan tüm bitki materyallerinin toplama bilgileri Tablo 1‘ de ve araĢtırma
bölgesindeki dağılıĢları ġekil 2‘ de verilmiĢtir.
46
Tablo 1. ÇalıĢılan taksonların toplama bilgileri.
1.
Takson (Örnek No)
P. acaulis (L.) L. subsp.
acaulis (P96, P94)
P. acaulis subsp. rubra
(Sm.) Greuter & Burdet
(P86, P87)
4.
5.
P. algida Adams (P23,
P63, P41)
P. auriculata Lam. (P30,
P88, P56)
Türkiye
A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1200 m, 18 iv 2010, P87, KTUB
A9 Ardahan: Posof, Gönülaçan, 2130 m, 09 vi 2005, Uzuner P23,
KTUB
Gusar: Leze köyü, Suvaz tepesi, Kafkasya, kuzeybatı alpin, 14 vi
2009, V.N. Kerimov
Tiflis: Bacürani, Tskhratskaro, 2450 m, 06 vi 2006, P41, KTUB
A8 Erzurum: Ġspir, Moryayla, 2450 m, 21 x 2005, Uzuner P30,
KTUB
B7 Erzincan: Ahmediye, Ahmediye bakım istasyonu yanı, yol kenarı,
2102 m, 14 v 2010, CoĢkunçelebi 748, KTUB
Hashtrod (Karaağaç): Khadem Kandy, 2550 m
Türkiye
Türkiye
Türkiye
9.
Ġran
10.
11.
A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1300 m, 18 iv 2010, P86, KTUB
Gürcistan
7.
P. elatior (L.) Hill subsp.
amoena (M. Bieb.)
Greuter & Burdet (P29,
P26, P100)
Türkiye
Gürcistan
Türkiye
A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1133 m, 02 iv 2009, P80a, KTUB
Türkiye
13.
Türkiye
P. longipes Freyn & Sint.
(P25, P27)
16.
P. megaseifolia Boiss. &
Bal. (P7, P6)
P. ruprechtii Kusn. (P61,
P97, P42)
Azerbaycan
Dağıstan
19.
22.
20.
Türkiye
Türkiye
17.
18.
Türkiye
Türkiye
15.
P. × uzungolensis
Terzioğlu & Coşkunçelebi
21.
23.
24.
25.
P. veris subsp. columnae
(Ten.) Lüdi (P18, P36,
P43
A8 Rize: Ġkizdere, Ovit Dağı, 2850 m,24 vii 2005, Uzuner P26,
KTUB
A7 Trabzon: Çaykara, Demirkapı Köyü, 2920 m, 28 v 2005, Uzuner
P29, KTUB
A7 Trabzon: Çaykara, Demirkapı Köyü, 2920 m, 28 v 2008,
CoĢkunçelebi 745, KTUB
A8 Rize: Ġkizdere, Ovit Dağı, 2850 m,24 vii 2005, Uzuner P25,
KTUB
A7 Trabzon: Çaykara, Demirkapı Köyü, 3067 m, 28 v 2005, Uzuner
P27, KTUB
A8 Trabzon: Araklı, SularbaĢı köyü, 1120 m, 14 iv 2005, Uzuner P7,
KTUB
A8 Trabzon: BeĢikdüzü, ġahmelik köyü, Kızılağaç orman altı, 450
m, 10 iv 2005, Uzuner P6, KTUB
Gusar: Leze köyü, Suvaz tepesi yanı, Kafkasya, alpin, 15 v 2004,
V.N. Kerimov
Tsumada Bölgesi: Bogos dağı, alpin, 2800 m, 19 viii2010, R.
Murtazaliev.
Tiflis: Bacürani, Tskhratskaro, 2450 m, 05 vi 2006, P42, KTUB
12.
14.
Toplama Bilgileri
A8 Trabzon: Dolaylı köyü, fındık bahçesi altı, 700 m, 04 iv 2010,
P96, KTUB
A8 Trabzon: Değirmendere vadisi, fındık bahçesi altı, 650 m, 30 iv
2010, P94, KTUB
Türkiye
Azerbaycan
6.
8.
Türkiye
Türkiye
2.
3.
Ülke
Türkiye
Gürcistan
A7 Trabzon: Çaykara, Uzungöl, 1272 m, 18 iv 2010, P85a, KTUB
A7 Trabzon: Çaykara, Ablaryas Platosu, 2052 m, 01 vi 2005, Uzuner
P18, KTUB
A9 Artvin: ġavĢat, Yavuzköy, Yapraklı orman, 2180 m, 13 v 2006,
P36, KTUB
Tiflis: Bacürani, Tskhratskaro, 2200 m, 06 vi 2006, P43, KTUB
47
ġekil 2. ÇalıĢılan taksonların Kafkasya Bölgesindeki dağılıĢı. P. ruprechtii populasyonları
gösterilmiĢtir.
ile
Örnekleme, DNA izolasyonu ve baz sırası okutma
Tablo 1‘ de listelenen bu örneklerden DNA izolasyonunda kullanılmak üzere sağlıklı yapraklar
seçilerek silikajel içerisine alınmıĢtır. PCR uygulamalarında kullanılan örneklerin DNA‘sı Doyle ve
Doyle (1987)‘ nin CTAB yöntemi modifiye edilerek Gültepe vd. (2010)‘ e göre izole edilmiĢtir. Ġzole
edilen DNA‘ lardan cpDNA‘ sı üzerine yerleĢmiĢ olan matK geni evrensel primerler kullanılarak
Biorad Personel Thermal Cycler cihazı kullanılarak çoğaltılmıĢtır. PCR çalıĢmalarında Liang ve Hilu
(1996)
tarafından
dizayn
düzenlenen
evrensel
MG1
(5′CTACTGCAGAACTAGTCGGATGGAGTAGAT-3′)
ve
MG15
(5′ATCTGGGTTGCTAACTCAATG-3′) primerleri kullanılmıĢtır. PCR ürünleri Macrogen firmasına
(Kore) hizmet alımı yöntemiyle okutturulmuĢtur. Sonuç olarak P. ruprechtii‘ye ait üç ve Primula
cinsinde yer alan 9 taksona ait 22 populasyonun matK geni baz dizisi elde edilmiĢtir.
Filogenetik Analizler
Doğrudan dizin analizi sonucu elde edilen matK geni baz sıraları, moleküler analizlerde ham
veri olarak kullanılmıĢtır. Her bir örneğin matK genine ait nükleotit baz dizileri, BioEdit programı ile
(Hall, 1999) düzenlenmiĢ ve Clustal W (Thompson vd., 1997) programı kullanılarak alt alta
hizalanmıĢtır. Daha sonra bu sıralar analiz edilmek üzere Nexus formatına dönüĢtürülmüĢtür.
DönüĢtürülmüĢ bu temel veriler, çalıĢılan tüm örnekler arasındaki iliĢkileri ortaya koymak için matK
genine ait baz dizinleri PAUP* v.4.0b10 (Swofford, 2002) kullanılarak Maximum parsimony (MP)
analizi ve *BEAST v1.8.0 (Drummond ve Rambaut, 2007) programı kullanılarak Bayesian inference
(BI) analizi gerçekleĢtirilmiĢtir. Uygun nükleotit substitusyon modeli jModeltest 2.1.10 (Darriba ve
48
ark., 2012) programı ile seçilmiĢtir. GerçekleĢtirilen filogenetik analizde Primula cinsi ile yakın
filogenetik iliĢkisi olduğu bilinen Androsace sempervivoides (AY647535) ve Androsace chamaejasme
(DQ378429) türlerinin matK verileri Genbank‘tan alınmıĢ ve dıĢ grup olarak kullanılmıĢtır.
Bulgular
Ġncelenen örneklerde matK geni uzunluğu 1529-1541 bç, % GC içeriği 31,6-32,8 ve
pürün/pirimidin oranı 0,873-0,908 arasında değiĢmektedir. matK geninin ATG baz dizisiyle baĢlayıp
TGA baz dizisiyle sonlandığı bulunmuĢtur. P.ruprechtii‘nin % GC içeriği 31,7‘dir. DıĢ grup olarak
kullanılan taksonlar hariç çalıĢılan tüm taksonların matK geni baz sıraları MEGA 5 programında
analiz edilmiĢtir. Toplam 1557 karakter üzerinden yapılan bu analiz sonucu korunmuĢ bölge sayısı
1298 baz, değiĢken bölge sayısı 258 baz ve parsimonik bilgilendirici bölge sayısı 231 baz olarak
belirlenmiĢtir. Bayesian inference (BI) analizi için en uygun substitusyon modeli −InL = 3799.1233
değeriyle GTR+G olarak belirlenmiĢtir.
ÇalıĢılan örnekler arasındaki matK genine dayalı filogenetik iliĢkiyi göstermek için PAUP*
v.4.0b10 (Swofford, 2002) kullanılarak Maximum parsimony (MP) analizi ve *BEAST v1.8.0
(Drummond ve Rambaut, 2007) programı kullanılarak Bayesian inference (BI) analizi
gerçekleĢtirilmiĢ, elde edilen ağaçlar sırasıyla ġekil 3 ve 4‘de gösterilmiĢtir.
ġekil 3. PAUP ile elde edilen Maximum parsimony (MP) ağacı. Bootstrap değerleri (BS) dalların
üzerinde gösterilmiĢtir.
49
ġekil 4. *BEAST ile elde edilen Bayesian inference (BI) ağacı. Bayesian posterior probabilities (PP)
dalların üzerinde gösterilmiĢtir.
Sonuç ve TartıĢma
P. ruprechtii‟ nin de yer aldığı P. altcins Primula taksonları çok güçlü BS/PP değeriyle (100/1) aynı
dalda kümelenmiĢledir. Federov (1965) P. ruprechtii‟yi P. altcins Primula içerisinde ele almıĢtır.
Fakat Primula cinsini dünya çapında ele alan Richard (2003) bu taksonu P. elatior subsp. leucophylla
(Pax) H. Harrison ex Sm‘nin sinonimi olarak değerlendirmiĢtir. P. ruprechtii Federov (1965)‘e göre
Kafkas endemiğidir. P. elatior subsp. leucophylla ise Nyarady ve GuĢuleac (1960)‘ göre Romanya
endemiğidir. Kovtonyuk ve Goncharov (2009) nrDNA ITS‘e dayalı yaptıkları çalıĢmalarında P.
ruprechtii, P.elatior‟dan uzak olarak P.veris ile aynı dalda kümelenmiĢtir. ġuteu (2012) AFLP ve üç
ayrı cpDNA (rpL16, psbD-trnT and trnH-psbA) bölgesine dayalı yaptıkları çalıĢmasında P.elatior ile
P. elatior subsp. leucophylla arasına sınır koyamamıĢtır. Schmidt-Lebuhn ve ark. (2012) P. altcins
Primula üzerinde hem cpDNA hem nrDNA ITS‘e dayalı yaptıkları kapsamlı çalıĢmalarında P. elatior
subsp. leucophylla ile diğer P.elatior‘un alttürleri arasında net bir ayrım ortaya koyamamıĢlardır.
Fakat P.elatior‘un monofiletik olmadığını rapor etmiĢlerdir. Bu çalıĢmada ise MP analizi (ġekil 3)
sonucu P. ruprechtii‟ nin, P. veris ve P. elatior arasında kümelendiği, BI analizine (ġekil 4) göre ise
P.elatior ile aynı dalda yer aldığı fakat farklı ülkelerden çalıĢılan üç populasyonunda yüksek PP
değeriyle çalıĢılan P.elatior populasyonlarindan kesin Ģekilde ayrıldığı görülmektedir. Bu durum P.
ruprechtii‟ nin matK genine göre ayrı tür olarak değerlendirilmesi için ilave veriler ortaya koymuĢtur.
Bununla beraber P.ruprechtii‘nin nihai taksonomik pozisyonunu ortaya koymak için nuklear
belirteçler gibi ek veriler ortaya koymak gerekir.
50
Kaynaklar
Darriba D, Taboada GL, Doallo R and Posada D. 2012. "jModelTest 2: more models, new heuristics
and parallel computing". Nature Methods 9(8), 772.
Doyle, J., J., Doyle, J. ve L., 1987. A Rapid DNA Isolation Procedure for Small Quantities of Fresh
Leaf Tissue, Phytochemical Bull., 19, 11 – 15.
Drummond, A.J., Rambaut, A., 2007. BEAST: Bayesian evolutionary analysis by sampling trees.
BMC Evol. Biol. 7, 214.
Federov, A., 1965. Prepared by an A. Federov of Primula Genus Taxonomy, in edit by Flora of USRR,
Pp: 86 – 151.
Gültepe, M., Uzuner, U., CoĢkunçelebi, K., Beldüz, A., O. ve Terzioğlu, S., 2010. ITS (Internal
Transcribed Spacer) polymorphism in the wild Primula L. (Primulaceae) taxa of Turkey, TrJBot, 34,
147-157.
Hall, T.A., 1999. BioEdit: a user-friendly biological sequence alignment editor and
analysis program for windows 95/98/NT. Nucl. Acids Symp. Ser. 41, 95–98.
Lamond, J., 1978. Flora of Turkey and The East Aegean Islands, ed: Davis P. H., vol: 6, Pp:112 - 120.
Liang, H. ve Hilu, K., W., 1996. Application of the matK gene sequences to grass systematics.
Canadian Journal of Botany 74: 125–134.
Nyárády, E. I., Gușuleac, M., 1960. Primula. In: Săvulescu, T., (edit.), Flora Republicii Populare
Române, VII. Ed. Academiei Republicii Populare Române, BucureĢti.
Richards, J., 2003. Primula L. Second ed., Timber Press, Portland, Oregon , Pp: 3, 7, 17.
Schatz, G., E., 2006. Coordination and Development of Plant red List Assesment for the Caucasus
Biodivesity Hotspot.
Swofford, D.L., PAUP* Phylogenetic Analysis Using Parsimony (and Other Methods): Beta Version
10, Sunderland: Sinauer Associates, 2002.
URL-1, http://www.biodiversityhotspots.org/xp/hotspots/hotspots_by_region/Pages/default.aspx
Wendelbo, P., 1965. Flora Ġranica, ed: Rechinger, K.H., vol: 9, Akademische Druck, Graz, Pp: 1-12.
Williams, L. 2004. Caucaus Biodiversity Hotspot.
51
Anadolu Göknar Türleri (Abies spp.) Odunlarının Kimyasal
Karakterizasyonu
Hasan ÖZDEMĠR *
Yrd. Doç. Dr. Düzce Üniversitesi, Türkiye
hozdemir@duzce.edu.tr
Mualla BALABAN UÇAR
Prof. Dr. Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye
muallab@istanbul.edu.tr
Özet
Türkiye‘de 2‘si endemik olmak üzere toplam 4 tür ile temsil edilen Göknarların kimyasal
karakterizasyonunu amaçlayan bu araĢtırmada, Abies bornmülleriana, Abies nordmanniana, Abies
equi-trojani, Abies cilicica subsp. cilicica ve Abies cilicica subsp. isaurica odunları incelenmiĢtir.
AraĢtırma materyali olan odun örnekleri, her türün doğal olarak yetiĢtiği en az 2 farklı bölgeden
alınmıĢtır.
ÇalıĢmanın amacı, göknar odunlarını kimyasal açıdan inceleyerek, türler arasında farklılık veya
benzerlik bulunup bulunmadığını belirlemektir. Bu amaç kapsamında, önce temel odun analizleri
yapılmıĢ, daha sonra odun ve holoselüloz örneklerinde kalıntı ve çözünür lignin miktarı belirlenerek
bilanço analizleri çıkarılmıĢtır. En son olarak da odunların polisakkarit bileĢimleri detaylı bir Ģekilde
incelenmiĢtir.
Temel odun bileĢenleri açısından bakıldığında türler arasında çok belirgin bir farklılık bulunamamıĢtır.
Belirlenen farklılıklar ağaçtan ağaca değiĢebilecek sınırlardadır.
Yapılan temel odun analizlerinin yanısıra, her türe ait odundaki polisakkarit bileĢimlerinin
belirlenmesi amacıyla % 77‘lik sülfürik asitle hidroliz yöntemi uygulanmıĢtır. Elde edilen toplam
polisakkarit miktarlarına bakıldığında, en yüksek değer % 67 ile Abies cilicica subsp. isaurica‘da
belirlenirken, en düĢük değer % 65,80 ile Abies cilicica subsp.cilicica‘da olmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Göknar, Odun, Polisakkarit, Ekstraktif Madde
Chemical Characterization of Fir Species (Abies spp.) in Anatolia
Abstract
Woods of Abies bornmülleriana,Abies nordmanniana, Abies equi-trojani, Abies cilicica subsp. cilicica
and Abies cilicica subsp. isaurica are examined in this study that aims the chemical characterization of
fir tree represented in Turkey by a total of four species two of which are endemic. At least two wood
samples were taken for each species growing in its natural habitat.
The main purpose of this study is,by means of chemical examination, to determine whether there are
similarities or differences among the fir species. To this end, first the basic wood analyses were
conducted, which was followed by the summative analyses that also incorporated the amounts of
lignin soluble and insoluble in acid. Finally, polysaccharides of the woods were analyzed in detail.
The species did not differ significantly with respect to basic wood components. The observed
differences appear to be attributable to the individual trees.
The hydrolysis method using sulfuric acid with 77 % concentration was applied for determination of
polysaccharide components of woods belonging to each species. In this, Abies cilicica subsp. isaurica
had the highest polysaccharide amount by 67 % while the lowest value of 65,80 % was found in Abies
cilicica subsp. cilicica wood.
Keyword: Fir, Wood, Polysaccharide, Extractives
52
GĠRĠġ
Ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik geliĢmelerin hızlı olduğu günümüzde orman, ağaç
topluluklarının bulunduğu mekan olma yanında, baĢta odun hammaddesi olmak üzere çok değiĢik
ürünler ve hizmetler üreterek topluma fayda sağlayan, kendi içinde birtakım dengeleri olan, canlı,
dinamik ve karmaĢık yapıda, karasal ekosistemler içinde en büyük paya sahip çok boyutlu bir sistem
ve yenilenebilir özellikte bir doğal kaynaktır. Devamlılık ve istikrarlılık bu sistemin temel özelliğidir.
1999 yılı sonu itibariyle sağlanan verilere göre ülkemizin toplam orman alanı 20.763.247 hektardır. Bu
miktar toplam ülke yüzölçümünün %26,6‘sını teĢkil etmektedir. Orman alanları içinde normal koru ve
normal baltalık ormanlar toplam orman alanının %48,3‘ünü, çok bozuk koru ve çok bozuk baltalık
ormanlar ise toplam alanın %51,7‘sini oluĢturmaktadır. Yine 1999 yılı tespitlerine göre tüm ormanlık
alanda ibreli saha oranı %53,9, yapraklı saha oranı ise %46,1‘dir.
Pinaceae familyasından olan Abies cinsi ülkemiz ormanlarında 2‘si endemik olmak üzere 4 tür ile
temsil edilmektedir. Normal koru orman alanı içinde Göknarlar %6‘lık bir kısmı oluĢtururken, toplam
orman alanımız içinde %3‘lük bir paya sahiptir (DPT, 2001).
Yenilenebilir organik bir hammadde kaynağı olan odun, endüstriyel alanda günümüzde en fazla yapı
malzemesi ve lifsel hammadde kaynağı olarak tüketilmektedir. Ancak ülke nüfusumuzun hızla artması
sebebiyle buna paralel olarak selüloz, kağıt, lif levha, yonga levha ve benzeri kompozit malzeme gibi
odun iĢleyen tesislerin sayılarının ve kapasitelerinin artması sonucunda odun hammaddesine olan
ihtiyaç artmaktadır.
Odun hammaddesinden maksimum yararlanmayı sağlamak için öncelikle onun yapısını oluĢturan
bileĢenleri tanımak ve izolasyon yöntemlerini iyi bilmek gerekmektedir.
Bu araĢtırmanın amacı; ülkemiz ormanlarında 4 tür ile temsil edilen Göknar odunlarını kimyasal
bileĢenleri açısından inceleyerek, türler arasında bileĢenlerin bulunuĢ oranları açısından ayırt edici
özellikleri ortaya koymaktır. Bu sebeple temel odun analizlerinin yanında odun ve holoselüloz
örneklerinde çözünür lignin tayini yapılarak bilanço analizleri çıkarılmıĢtır. Ayrıca Ģeker analizleri
yapılarak türler arasındaki farklılıklar ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Bu çalıĢma ile elde edilecek
sonuçların selüloz endüstrisinde bu türlerin daha etkin değerlendirilmesine katkıda bulunacağı
düĢünülmektedir.
GENEL BĠLGĠLER
Odunun Kimyasal Bileşimi
Bir ağaç türünün kimyasal bileĢimi, alınan örneğin ağacın hangi kısmına ait olduğuna, ağacın yetiĢme
ortamı, coğrafi mevki, iklim Ģartları, silvikültürel müdahaleler gibi bir çok sebebe bağlı olarak farklılık
gösterir. Bunun yanı sıra her ağaç türünün kimyasal bileĢimi, o türe özgü belirli karakteristikler ortaya
koyar. Genel olarak yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar arasında önemli farklar vardır.
Ilıman kuĢakta yetiĢen yapraklı ağaçlardaki apolar ekstraktif madde miktarı bazı türler dıĢında iğne
yapraklı ağaçlardakilere oranla daha azdır. Ilıman kuĢakta yetiĢen iğne yapraklı ağaçların ekstraktif
maddelerinin büyük bir kısmını reçine asitleri,yağ asitleri ve gliseritler oluĢtururken, yapraklı
ağaçlarda reçine asitleri bulunmaz. Uçucu bileĢikler hem yapraklı Ağaçlarda hem de iğne yapraklı
ağaçlarda genellikle az miktarda bulunurlar. Fakat bazı iğne yapraklı ağaç türleri önemli miktarda
uçucu bileĢik bulundurabilir.
Aynı ağaç içinde de kimyasal bileĢim bakımından farklılıklar görülür. Bu farklılık; odunun diri ve öz
odun, ilkbahar ve yaz odunu gibi farklı kısımları arasında görülür. iğne yapraklı ağaçların öz odunu,
diri odununa oranla daha fazla ekstraktif madde, daha az miktarda lignin ve selüloz içerir. Yapraklı
ağaçlarda ise bu fark genellikle çok azdır. Fakat hem yapraklı ağaçlar hem de iğne yapraklı ağaçların
diri odununda asetil miktarı öz oduna oranla daha yüksektir. Selüloz miktarı ağaçların yaz odununda
ilkbahar odununa oranla daha fazladır, buna karĢın lignin miktarı daha düĢüktür. Bunun nedeni yaz
odununda selüloz oranı fazla olan hücre çeperinin daha kalın ve lignin miktarı fazla olan orta lamelin
daha ince olması ile açıklanabilir. ġekil 1‘de odunun kimyasal bileĢenlerinin genel bir Ģeması
gösterilmektedir.
53
ODUN
DÜġÜK MOLEKÜL
AĞIRLIKLI MADDELER
MAKROMOLEKÜLER MADDELER
ORGANĠK MADDELER
ĠNORGANĠK MADDELER
EKSTRAKTĠFLER
KÜL
POLĠSAKKARĠTLER
SELÜLOZ
LĠGNĠN
POLYOZ
ġekil 1: Odunun Kimyasal BileĢenlerinin Genel ġeması
Yapraklı ve iğne yapraklı ağaç odunlarında hücre çeperi makro moleküler bileĢenleri selüloz, polyoz
ve ligninlerdir. Bütün ağaç türlerinde selüloz aynı yapıyı gösterirken lignin ve polyozların kimyasal
bileĢimleri ve oranları yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlarda farklıdır. Ilıman bölge odunlarında bu
bileĢenler odunun % 97-99‘unu oluĢtururken tropik kuĢak ağaçlarında bu değer % 90 gibi ortalama bir
değere kadar düĢebilir. Odunun yaklaĢık % 65-75‘i polisakkaritlerden oluĢur. Ayrıca temel makro
moleküler bileĢenler olan selüloz, polyoz ve lignine ilaveten odunda çok daha az miktarlarda baĢka
polimerik maddeler de bulunur. NiĢasta ve pektik maddeler bunların en önemlileridir. Proteinler,
odunun paranĢim hücrelerinde en fazla % 1 oranında yer alır, fakat gövdenin kambiyum ve iç kabuk
gibi odunsu olmayan kısımlarında önemli miktarda bulunur (Fengel ve Wegener, 1984).
MATERYAL ve YÖNTEM
Bu çalıĢmada Pinaceae familyasına ait olan 4 göknar türünün [Abies bornmülleriana (Uludağ
Göknarı), Abies cilicica subsp. cilicica ve Abies cilicica subsp. isaurica (Toros Göknarı), Abies equitrojani (Kazdağı Göknarı) ve Abies nordmanniana (Doğu Karadeniz Göknarı)] odunları kullanılmıĢtır.
Alınan odun örneklerinin ilgili türü temsil edebilmesi için optimum yayılıĢ mıntıkalarına gidilerek
rastgele örnekler alınmıĢtır. Örnek alımında ağacın hastalıklı olmamasına, normal bir tepe yapısına
sahip olmasına, budak, çatlak, ur, lif kıvrıklığı ve ikiz özlü olmamasına özen gösterilmiĢtir. Her bir tür
için 2 adet yayılıĢ mıntıkası seçilmiĢ ve seçilen her bölgeden en az ikiĢer ağaç kesilmiĢtir. Abies
bornmülleriana için Düzce ve Bursa‘dan ikiĢer adet, Abies cilicica subsp. cilicica için Andırın ve
Göksun‘dan ikiĢer adet ayrıca Antalya Akseki‘den Abies cilicica subsp. isaurica‘ya ait bir adet, Abies
equi-trojani için Bayramiç ve Kalkım‘dan ikiĢer adet, Abies nordmanniana için Trabzon ve
Artvin‘den ikiĢer adet olmak üzere toplam 17 ağaç kesilmiĢtir. 17 adet örneğin çalıĢılmasındaki
güçlükler dikkate alınarak her bölgeden kesilen iki ağaç kendi içlerinde birleĢtirilmiĢ ve tek örnek
haline getirilmiĢtir.
54
ġekil 2: Göknar Türlerinin Ülkemizdeki YayılıĢ Alanları ve Örnek Alınan Bölgeler
Kesilen ağaçlar boy ölçümü ve göğüs çapı tespit edildikten sonra ilki göğüs yüksekliğinden olmak
üzere her 2-3 m. aralıkla 8-10 cm. kalınlığında 5 adet disk alınmıĢtır. Bu alınan diskler önce kendi
içinde parçalanmıĢ daha sonra bu parçalar ağacı en iyi temsil edecek Ģekilde karıĢtırılmıĢtır. Parçalar
Retsch 2000 değirmeninde öğütüldükten sonra T 257 cm-85‘de verilen uygun analiz boyutuna (40-100
mesh) Retsch AS-200 elekle elenerek cam kavanozlara konulmuĢ ve etiketlendirilmiĢtir. Böylece
laboratuarda çalıĢılmaya hazır hale getirilmiĢtir. Ayrıca alınan tüm örneklerde yaĢ tespiti yapılmıĢtır.
Hazırlanan örneklerde yapılan analizler ve standartlar aĢağıda sıralanmıĢtır;
1. Kül Tayini ( TAPPI T 211 om- 85)
2. Ekstraktif Madde Miktarı
Sıcak Su Çözünürlüğü (TAPPI T 207 om-88)
Alkol-Siklohegzan Çözünürlüğü (TAPPI T 204 om-88)
Alkol Çözünürlüğü (TAPPI T 204 om-88)
3. % 1‘lik NaOH Çözünürlüğü (TAPPI T-212 om-88 )
4. Holoselüloz Tayini (JAYME (1942) ve WISE (1946))
5. Lignin Tayini
Odun ve Holoselülozda Kalıntı Lignin Tayini ( RUNKEL Metodu)
Odunda Çözünür Lignin Tayini (TAPPI UM-250)
Holoselülozda Çözünür Lignin Tayini (TAPPI UM-250)
6. Polisakkaritlerin Belirlenmesi (TAPPI T-249 cm-85 ve UÇAR ve BALABAN (2003) )
TARTIġMA ve SONUÇ
Ġncelenen örneklere ait kül analiz sonuçlarında farklı bölgelerden alınan aynı türler ve diğer türler
arasında belirgin bir farklılığın olmadığı görülmektedir.
Toplam ekstraktif madde oranını belirlemek amacıyla yapılan ardıĢık alkol-siklohegzan + alkol
ekstraksiyonu sonucu aĢağıdaki Tablo 1‘de verilen sonuçlar tespit edilmiĢtir. Ekstraktif madde
miktarının bu Ģekilde farklılık göstermesinin sebebi yetiĢme ortamı farklılığından kaynaklanmakta
olabilir.
55
Tablo 1 : Toplam Ekstraktif Madde Miktarları
Örnek
Alkol Çöz.
(%)
Alkol-Sikloheksan Çöz.
(%)
Toplam
(%)
A. bornmüllerina 1
A. bornmülleriana 2
A. nordmanniana 1
A. nordmanniana 2
A. equi-trojani 1
A. equi-trojani 2
A. cilicica subsp. cilicica 1
A. cilicica subsp. cilicica 2
A. cilicica subsp. isaurica
0.15
0.36
0.66
0.18
0.35
0.18
0.47
0.39
0.29
1.52
1.84
2.13
1.19
2.41
1.52
3.95
1.04
1.65
1.67
2.20
2.79
1.37
2.76
1.70
4.42
1.43
1.94
Örneklerde alkalide çözünürlük oranlarına bakıldığında, analiz sonuçlarında en yüksek çözünürlük
oranının ortalama % 12,24 ile Abies nordmanniana‘da bulunduğu tespit edilirken en düĢük oranın
ortalama % 9,72 ile Abies cilicica subsp. cilicica‘da olduğu belirlenmiĢtir.
Bu sonuçlar ıĢığında incelenen türlerin çözünürlük değerleri sonuçlarının, aynı türlerin birbiri içinde
ve türler arasında ayırt edici bir farklılık göstermediği belirlenmiĢtir. Belirlenen farkların ağaçtan
ağaca değiĢebilecek sınırlar içinde olduğu görülmüĢtür. Bu türler arasında bir farklılığın olup
olmadığını ortaya koymak için daha spesifik çalıĢmaların yapılması gerektiği sonucuna varılmıĢtır.
Ġncelenen örneklerde delignifikasyon sonrası holoselüloz verimleri birbirleriyle çok yakın değerler
göstermektedir. Fakat bu değerler gerçek holoselüloz verimlerini yansıtmamaktadır. Bunun sebebi
delignifikasyon iĢlemiyle ligninin etkin bir Ģekilde uzaklaĢtırılamamasıdır. Holoselüloz içinde
belirlenen kalıntı lignin değerlerinin de gerçek değerleri yansıtmadığı görülmüĢtür. Holoselüloz
içerisinde bulunan ve yapısı değiĢerek çözünür hale gelen lignin miktarı da belirlenmiĢtir. Böylece
elde edilen holoselüloz içerisinde bulunan kalıntı ve çözünür lignin değerleri toplanarak bulunan değer
orijinal holoselüloz verimlerinden çıkarılarak gerçek holoselüloz verimi elde edilmiĢtir (Tablo 2).
Tablo 2 : DüzeltilmiĢ Holoselüloz Miktarları
Türler
Abies bornmülleriana 1
Abies bornmülleriana 2
Abies nordmanniana 1
Abies nordmanniana 2
Abies equi-trojani 1
Abies equi-trojani 2
Orijinal
Holoselüloz
Verimi
(%)
Holoselülozda
Toplam Lignin
(%)
DüzeltilmiĢ
Holoselüloz
Verimi (%)
(1)
78,80
78,28
11,44
11,61
67,36
66,67
9,91
11,47
65,25
67,62
68,33
66,68
76,52
77,97
78,24
78,15
11,27
10,35
Abies cil.subsp. cilicica 1
Abies cil. subsp. cilicica 2
78,52
78,20
10,94
10,71
67,58
67,49
Abies cil. subsp. isaurica
79,74
10,50
69,24
Bu düzeltilen holoselüloz verimleri sonucunda en yüksek holoselüloz veriminin ortalama % 69,24 ile
Abies cilicica subsp isaurica‘ya, en düĢük değerin ise % 66,44 ile Abies nordmanniana‘ya ait olduğu
belirlenmiĢtir.
Pek çok araĢtırmacı tarafından da belirtildiği gibi, delignifikasyon iĢlemi sırasında ligninin bir kısmı
değiĢerek çözünür hale geçmektedir. Bu değiĢim sırasında lignin de oksidatif reaksiyonlar kadar
sübstitüsyon reaksiyonları da önemli rol oynamaktadır.
Çözünerek çözeltiye geçen ligninin yanı sıra bir miktar lignin de hala delignifikasyon sonrasında elde
edilen holoselüloz içerisinde kalıntı olarak bulunmaktadır. Büyük ölçüde yapısı değiĢen ve asitde
çözünür hale gelen holoselülozdaki bu kalıntı lignin de, kalıntı ligninin belirlenmesi amacıyla
56
uygulanan asit iĢlemi sırasında çözünür hale geçmekte ve holoselülozdaki gerçek kalıntı lignin
değerini yansıtmamaktadır. Bu değer asitde çözünür hale gelen lignin ile kalıntı olarak belirlenecek
lignine ait değerlerin toplanmasıyla ancak elde edilebilecektir. Bu Ģekilde belirlenmemesi durumunda,
odun analizlerinde toplamı % 9 civarında yanıltabilecek hatalara neden olmaktadır.
Odun ve holoselüloz örneklerindeki kalıntı lignin miktarı RUNKEL yöntemiyle belirlenmiĢtir. Bu
yöntemin özellikle iğne yapraklı ağaç odunlarının doğal ligninini belirlemede en güvenilir değerleri
verdiği kabul edilir.
Tablo 3 : Lignin Bilanço Analizi
Delignifiye Edilebilen
Lignin (%)
16,48
(58,34)
A. bornm. 1
Lignin
(%)
28,25
(100)
A. bornm. 2
27,95
(100)
16,10
(57,60)
11,88
(42,50)
A.nordm. 1
29,38
(100)
17,68
(60,18)
11,70
(39,82)
A. nordm. 2
27,85
(100)
17,19
(61,72)
10,66
(38,28)
A. equi-t. 1
27,82
(100)
17,63
(63,37)
10,19
(36,63)
A. equi-t. 2
29,95
(100)
18,17
(60,67)
11,78
(39,33)
A. cilicica 1
28,16
(100)
16,93
(60,12)
11,23
(39,88)
A. cilicica 2
28,06
(100)
17,01
(60,62)
11,05
(39,38)
subsp. isaur.
28,14
(100)
17,28
(61,41)
10,86
(38,59)
Delignifiye Edilemeyen
Lignin (%)
11,77
(41,66)
Parantez içindeki değerler, toplam lignin içindeki yüzdeyi göstermektedir.
ÇalıĢılan örneklerin iğne yapraklı ve yapraklı ağaç odunu olmasına uygun olarak Ģeker
standartlarından belli miktar tartılıp standart Ģeker çözeltisi hazırlanmıĢ ve HPLC‘de örneklerle birlikte
analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmada iki paralel örnek arasına bir standart Ģeker karıĢımı yerleĢtirilmiĢtir. Elde
edilen örnek kromatogramlarındaki Ģekerlere ait pikler standartların pik alanları ile kıyaslanarak
örneklerdeki polisakkarit bileĢimi % olarak belirlenmiĢtir.
57
Tablo 4 : Hidroliz Sonrası Elde Edilen Polimer ġekerler ve Toplam Değerleri
Toplam
(%)
Glukan (%)
Ksilan
(%)
Galaktan
(%)
Arabinan
(%)
Mannan
(%)
A. bornmülleriana
46,7
4,9
1,6
1,4
11,6
66,2
A. nordmanniana
44,6
5,0
2,1
2,3
12,7
66,7
A. equi-trojani
45,9
4,9
1,8
1,9
12,4
66,9
A. cilicica subsp. cil.
44,5
5,5
1,8
1,9
12,1
65,8
A. cilicica subsp. isa.
46,1
5,2
2,1
2,0
11,7
67,1
Tablo 4‘deki odun hidroliz değerleri toplamına bakıldığında en yüksek polisakkarit değerinin % 67,10
ile Abies cilicica subsp. isaurica‘da, en düĢük değerin ise % 65,8 ile yine aynı türe ait diğer bir alt tür
olan Abies cilicica subsp. cilicica‘da belirlendiği görülecektir. Diğer türlerde ise bu değerin çok yakın
olduğu görülmüĢtür.
Bu toplamı oluĢturan polimer Ģekerler tek tek incelendiğinde % 11,6 ile en düĢük mannan içeriğine
Abies bornmülleriana odununun sahip olduğu, bunu % 11,7 ile Abies cilicica subsp. isaurica, % 12,1
ile Abies cilicica subsp. cilicica, % 12,4 ile Abies equi-trojani odunu takip etmektedir. Abies
nordmanniana‘nın ise % 12,7 ile incelenen örnekler içerisinde en yüksek mannan miktarına sahip
olduğu belirlenmiĢtir.
Abies nordmanniana ve Abies equi-trojani örneklerindeki toplam polisakkarit miktarı açısından
birbirine çok yakın değerler göstermesinin yanında ksilan, galaktan, arabinan ve mannan oranları da
oldukça yakındır. Fakat Abies nordmanniana‘daki glukan oranı Abies equi-trojani‘den yaklaĢık % 1,3
daha fazladır.
Ġncelenen bütün türler içerisindeki ksilan oranları Abies cilicica subsp. cilicica dıĢındaki örneklerde %
5 ± 0,2 arasında değiĢirken, Abies cilicica subsp. cilicica‘da % 5,5 olarak tespit edilmiĢtir.
Bir karĢılaĢtırma olması açısından Uçar ve Yılgör (1995) tarafından yapılan 300 yıl bir tatlı su gölünde
kalmıĢ Abies bornmülleriana odunu ve yakındaki bir ormandan alınan normal bir Abies
bornmülleriana odunu ile yapılan çalıĢmada, toplam polisakkarit miktarı % 64,23 iken bu çalıĢmadaki
aynı türde % 66,10 tespit edilmiĢtir. Tek tek polisakkaritler ele alındığında, galaktan ve mannan
oranlarında çok az bir fazlalık varken glukan, ksilan ve arabinan miktarlarında % 0,3-3 arasında bir
düĢme görülmüĢtür.
Cote ve diğ. (1966) tarafından Abies balsamea odunu ile yapılan bir baĢka çalıĢmada %10 mannan,
% 5,2 ksilan, % 1,0 galaktan ve % 1,1 arabinan değerleri elde edilmiĢtir. Bu değerler, incelenen
örneklerle karĢılaĢtırıldığında mannan dıĢındaki değerlerin birbirine çok yakın olduğu görülmüĢtür.
Mannan miktarının Abies balsamea‘da incelenen örneklere kıyasla yaklaĢık % 1,5 daha düĢük olduğu
görülür.
58
KAYNAKLAR
DEVLET PLANLAMA TEġKĠLATI, 2001, Sekizinci 5 yıllık Kalkınma Planı Ormancılık Özel Ġhtisas
Komisyonu Raporu, Ankara, 975-19-2555-X
FENGEL, D. ve WEGENER, G., 1984, Wood Chemistry, Ultrastructure, Reactions., Walter de
Gruyter, Berlin NewYork, 3-11-008481-3
ANONĠM, 1992, Tappi T-257 cm-85: Sampling and Preparing wood for Analysis, TAPPI Test
Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I.
ANONĠM, 1992, Tappi T-211 om-85: Ash in Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi Press,
Atlanta Georgia, Vol I.
ANONĠM, 1992, Tappi T-207 om-88: Water Solubility of Wood and Pulp, TAPPI Test Methods,
Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I.
ANONĠM, 1992, Tappi T-204 om-88: Solvent Extractives of Wood and Pulp, TAPPI Test Methods,
Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I.
ANONĠM, 1992, Tappi T-212 om-88: One percent Sodium Hydroxide Solubility of Wood and Pulp,
TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I.
ANONĠM, 1992, Tappi T-249 cm-85: Carbohydrate Composition of Extractive-free Wood and Wood
Pulp by gas-liquid chromatography, TAPPI Test Methods, Tappi Press, Atlanta Georgia, Vol I.
ANONĠM, 1985, Tappi UM-250: Acid-Soluble Lignin in Wood and Pulp, TAPPI Test Methods, Tappi
Press, Atlanta Georgia.
UÇAR, G.ve BALABAN, M., 2003, Hydrolysis of Polysaccharides with 77 % Sulfuric Acid of
Quantitative Saccharification, Turk Journal of Agriculture and Forestry, 27, 361-365
UÇAR, G.ve YILGÖR, N., 1995, Chemical and Technological Properties of 300 years Waterlogged
Wood, Holz als Roh-und Werkstoff, 53, 129-132
COTE, W.A., SĠMSON, B.W., TIMELL, T.E., 1966, Svensk Papperstid, 69, 547-558
59
MeĢe Odununun Mikro-mekanik Özellikleri Üzerine Yükleme Hızının
Etkisi
Ümit BÜYÜKSARI*
Düzce Üniversitesi, Türkiye
umitbuyuksari@duzce.edu.tr
Özet
Ağaç malzemenin mekanik özellikleri genellikle ilgili standartlarda belirtilen kusursuz örnekler
kullanılarak belirlenmektedir. Son yıllarda, mikro boyutlu örneklerin odunun mekanik özelliklerinin
tespitinde kullanımı giderek artmaktadır. Yükleme hızı odun ve odun bazlı panellerin mekanik
özelliklerini etkilemektedir. Mikro boyutlu örneklerde yükleme hızının mekanik özellikler üzerine
etkisi ile ilgili sınırlı sayıda bilgi mevcuttur. Bu çalıĢmanın amacı yükleme hızının MeĢe (Quercus
petraea Lieb.) odununun mikro-mekanik özellikleri üzerine etkisini belirlemektir. Mikro boyutlu
örneklerde eğilme direnci, eğilmede elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerleri
ölçülmüĢtür. Ġlk yükleme hızı ISO standardının öngördüğü hız değeridir. Ġkinci ve üçüncü hız
değerleri standart değerin kademeli olarak azaltılması ile belirlenmiĢtir. Sonuçlar yükleme hızının
MeĢe odununun çekme direnci, basınç direnci ve eğilmede elastikiyet modülünü istatistiki olarak
anlamlı etkisi olduğunu, buna karĢın eğilme direnci değerleri üzerine anlamlı etkisi olmadığını
göstermiĢtir. Yükleme hızı azaldığında mikro boyutlu örneklerin mekanik özelliklerini azalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: mikro-mekanik, meşe, yükleme hızı
Effect of Loading rate on micro-mechanical properties of Oak wood
Abstract
The mechanical properties of wood are generally determined using small clear wood specimens
according to related standards. In recent years, using of micro-sized samples is getting more important
to determine the mechanical properties of wood. It is a well-known that loading rate affects the
mechanical properties of solid wood and wood based panels. There is limited information about the
effect of loading rate on the mechanical properties of wood in micro-sized samples. The aim of this
study was to investigate the effect of loading rate on micro-mechanical properties of Oak (Quercus
petraea Lieb.) wood. Bending strength, modulus of elasticity in bending, compression strength parallel
to grain and tensile strength parallel to grain were determined using micro-size test samples. Three
different loading rates were used for each test. First loading rates were determined according to related
ISO standards and second and third loading rates were gradually decreased. Results showed that the
loading rate had significantly affected for the modulus of elasticity in bending, compression strength
and tension strength of Oak wood. However, loading rate had no significant effect on the bending
strength of the Oak wood. The meeasured mechanical properties of micro-size wood samples were
decreased as the loading rate decreased.
Keywords: Micro-mechanic, Oak, Loading Rate
60
GĠRĠġ
Ağaç malzemenin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde mikro boyutlu örneklerin kullanımı
giderek artmaktadır. Bununla birlikte mikro mekanik testlerle ilgili bir standart bulunmamaktadır.
Yapılan çalıĢmalarda kullanılan örnek boyutları ve yükleme hızları değiĢmektedir ve bu durum
sonuçların karĢılaĢtırılmasını güçleĢtirmektedir (Jeong, 2008). Mikro boyutlu örnekler ilkbahar- yaz
odunu, yonga (strand, flake) ve bireysel liflerin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde
kullanılmaktadır (Plagemann, 1982; Hunt vd., 1989; Groom vd., 2002; Mott vd., 2002; Deomano ve
Zink-Sharp, 2004; Cai vd., 2007; Hindman ve Lee, 2007; Jeong, 2008; Jeong vd., 2009). Mikro
boyutlu örneklerde, çekme direnci, eğilme direnci, basınç direnci ve bu dirençlere ait elastikiyet
modülü değerleri tespit edilmektedir.
Mikro boyutlu örneklerde yapılan testlerin geliĢmesi ve standart boyutlu örneklerle arasındaki
iliĢkilerin ortaya konulması birçok alanda fayda sağlayacaktır. Ağaç malzemenin yapısal maksatlı
kullanıldığı alanlarda zamana bağlı olarak meydana gelen direnç kayıpları mikro boyutlu örnekler
kullanılarak tespit edilebilir. Bu sayede, ağaç malzemenin yeterli dirence sahip olup olmadığı ve
değiĢtirilip değiĢtirilmemesi konusunda daha doğru kararlar alınabilir. Periyodik olarak yapısal
maksatlı kullanılan ağaç malzemeden test örnekleri alınabilir ve mekanik özelliklerindeki değiĢim
gözlemlenebilir. Standart boyutlu örneklerin hazırlanmasının mümkün olmadığı durumlarda da mikro
boyutlu örnekler kullanılabilir.
Mikro boyutlu örneklerde mekanik özelliklerin belirlendiği ilk çalıĢma Price (1975) tarafından
yapılmıĢtır. Yapılan çalıĢmalarda kullanılan ağaç türleri, örnek boyutları, belirlenen özellik, yükleme
hızı ve sonuçlar Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1: Mikro mekanik testlerle ilgili yapılan çalıĢmaların test parametreleri ve sonuçları
Örnek boyutları
(mm)
Özellik
Yükleme hızı
(mm/dak)
Sığla
76,2 x 9,5 x 0,38
Çekme testi
0,063-0,16
Beyaz meĢe
Kırmızı meĢe
Sığla
0,5 × 3,8 × 14,2
Eğilme testi
0,029
Sığla
0,79 × 12,7 ×
304,8
Çekme testi
1,9
Çam
Sığla
Lale ağacı
25 × 5 × 0,6
Eğilme testi
2,54
3,8 × 25,4 ×152,4
Çekme testi
0,127
1×1×4
Basınç testi
0,029
0,508 - 1,27 ×
25,4 × 152,4
Çekme testi
0,127
33 × 11 × 0,68
0,66 × 5,07 × 60
Eğilme ve
çekme testi
0,127
Ağaç Türü
Çam
Sığla
Lale ağacı
Akçaağaç
Lale ağacı
Çam
Söğüt
Kırmızı meĢe
Çam
Sonuçlar
(N/mm2)
TS
89,5
MOR ve MOE
91 ve 4068
102 ve 4799
101 ve 5281
TS
70,3
MOR ve MOE
66,0 ve 4086,9
78,6 ve 4430,6
89,0 ve 5829,4
TS
50,0
CS
39,2
33,5
41,6
TS
48,5
58,7
22,7
40,7
MOR 89.2
MOE 5780
TS 43.3
Referans
Price (1975)
Plagemann
(1982)
Hunt vd.
(1989)
Deomano ve
Zink-Sharp
(2004)
Wu vd. (2005)
Zink-Sharp ve
Price (2006)
Cai vd. (2007)
Hindman ve
Lee (2007)
MOR: Eğilme direnci, MOE: Elastikiyet modülü, TS: Çekme direnci, CS: Basınç direnci
Standart boyutlu örneklerde ağaç malzemenin ve ahĢap esaslı malzemelerin mekanik
özellikleri üzerine yükleme hızının etkisi bilinmektedir. Gerhards (1977) ağaç malzemenin ve ahĢap
esaslı malzemelerin mekanik özellikleri üzerine yükleme hızının etkisi ile ilgili yapılan çalıĢmaları
61
derlemiĢtir. En çok liflere dik çekme, daha sonra liflere paralel basınç, eğilme ve makaslama ile ilgili
çalıĢmaların yapıldığını belirtmiĢtir. Mikro boyutlu örneklerde yükleme hızının mekanik özellikler
üzerine etkisi ile ilgili sınırlı bilgi mevcuttur. Jeong vd. (2008) Çam (Pinus spp.) yongalarında çekme
direnci üzerine yükleme hızının etkisini incelemiĢtir. 3 farklı yükleme hızının (0,102 mm/dak, 0,254
mm/dak, ve 0,406 mm/dak) kullanıldığı çalıĢmada çekme direnci ve çekmede elastikiyet modülü
değerleri üzerine yükleme hızının etkisinin anlamlı etkisinin olmadığı belirtilmektedir. Mikro boyutlu
örneklerde eğilme direnci, eğilmede elastikiyet modülü ve basınç direnci üzerine yükleme hızının
etkisi ile ilgili literatürde bir bilgiye rastlanılmamıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı MeĢe (Quercus petraea
Lieb.) odununda yükleme hızının mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci, eğilmede elastikiyet
modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisini belirlemektir.
MATERYAL VE METOD
Materyal
Deneme ağaçları Bolu Orman Bölge Müdürlüğü, Düzce Orman ĠĢletme Müdürlüğü, Darıyeri
ĠĢletme ġefliği‘nden temin edilmiĢtir. ĠĢletme Ģefliği sınırlarında bulunan 49 nolu bölmeden 6 adet
deneme ağacı kesilmiĢtir. Deneme ağaçlarına ait bilgiler Tablo 2‘de verilmiĢtir. Deneme ağaçları 0,30
m‘den kesilerek her deneme ağacından 3 metre uzunluğunda 1‘er adet tomruk alınmıĢtır. MeĢe
tomrukları Düzce‘de bulunan özel bir firmada öz ortada kalacak Ģekilde biçtirilmiĢtir. Hazırlanan
örnekler boyuna yönde 3 parçaya bölünmüĢ ve her biri ayrı bir yükleme hızı için kullanılmıĢtır. Tüm
örnekler % 65 bağıl nem ve 20 °C sıcaklıkta klimatize edilerek rutubetlerinin deney öncesi %12
olması sağlanmıĢtır.
Tablo 2: Deneme ağaçlarına ait bilgiler
Ağaç
No
Ağaç
Çap (cm)
YaĢı
(Yıl)
1
Ve
203
2
39
207
3
38
138
4
40
193
5
41
214
6
40
204
Ort.
38,7
193,1
Alınan
Bölme
Tomruk
Rakım
No
Uzunluğu
(m)
Bakı
Eğim
(%)
(cm)
49
300
670
Doğu
60
Metod
Mikro boyutlu eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü örnekleri 1-1,3 mm x 5 mm x 50
mm boyutlarında hazırlanmıĢtır. 3 noktalı eğilme testi yapılmıĢtır. Mesnet aralığı örnek kalınlığının 16
katı olarak alınmıĢtır. Mikro boyutlu eğilme direnci örnekleri ve test dizaynı ġekil 1‘de gösterilmiĢtir.
Mikro boyutlu çekme direnci örnekleri 1-1,3 mm x 5 mm x 50 mm boyutlarında hazırlanmıĢ, 5 mm
olan örnek geniĢlikleri 0,8 mm‘ye düĢürülmüĢtür. Mikro boyutlu basınç direnci örnekleri ise 3 mm x 3
mm x 5 mm boyutlarında hazırlanmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan test örnekleri ġekil 2‘de gösterilmiĢtir.
Deneyler Zwick marka üniversal test cihazı kullanılarak yapılmıĢtır. Eğilme ve basınç testleri için 100
N kapasiteli yük hücresi ve çekme testi için 1kN kapasiteli yük hücresi kullanılmıĢtır.
62
ġekil 1: Eğilme test örneği ve test dizaynı
ġekil 2: Test örnekleri
Yükleme hızının etkisini belirlemek için 3 test hızı kullanılmıĢtır. 1. yükleme hızları ilgili ISO
standartlarına göre (ISO 13061-3, 2014; ISO 13061-4, 2014; ISO 13061-6, 2014; ISO 13061-17,
2014) belirlenmiĢtir. 2. ve 3. hız değerleri ise sırasıyla standart hız değerinin yarısı ve dörtte biri olarak
belirlenmiĢtir. Tablo 3‘de tüm test grupları için kullanılan yükleme hızları verilmiĢtir.
Tablo 3: Yükleme hızları
Yükleme hızı (mm/dak)
Grup
Basınç testi
Çekme testi
Eğilme testi
A
0,7
0,3
1,2
B
0,35
0,15
0,6
C
0,175
0,075
0,3
63
Ġstatistiksel hesaplama ve değerlendirmeler için SPSS paket programı kullanılmıĢtır. Yükleme
hızının eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi varyans
analizi yapılarak belirlenmiĢtir. Farklılığın hangi grup ya da gruplardan kaynaklandığının belirlenmesi
için Duncan testi kullanılmıĢtır.
BULGULAR ve TARTIġMA
Eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerlerine ait tanımlayıcı
istatistikler ve Duncan testi sonuçları Tablo 4‘de verilmiĢtir.
Tablo 4: Eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci değerlerine ait
tanımlayıcı istatistikler ve Duncan testi sonuçları
Test türü
Eğilme
direnci
Elastikiyet
modülü
Çekme
direnci
Basınç
direnci
Yükleme
hızı
Örnek
sayısı
Ortalama
(N/mm2)
Standart
sapma
Standart
hata
Minimum
değer
Maximum
değer
A
B
C
A
B
C
A
B
C
A
B
C
195
195
195
195
195
195
190
190
190
196
196
196
61,0a
59,0a
60,9a
2531,8a
2180,6b
2189,8b
96,1ab
86,2b
92,5a
45,1ab
45,7b
43,4a
17,6
18,6
17,1
698,8
703,7
656,2
33,3
32,6
35,6
8,9
9,3
8,5
1,3
1,3
1,2
50,0
50,4
47,0
2,4
2,4
2,6
0,6
0,7
0,6
23,6
22,9
23,5
1010,4
1008,1
1097,7
30,4
24,4
26,8
25,6
26,5
27,1
106,5
113,2
101,4
4688,8
4485,6
4664,8
187,9
180,3
200,0
68,1
65,8
60,2
Standart yükleme hızında (1,2 mm/dak) eğilme direnci 61,0 N/mm2, 0,6 mm/dak yükleme
hızında 59,0 N/mm2 ve 0,3 mm/dak yükleme hızında 60,9 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney hızının
azalması ile eğilme direnci önce bir miktar azalmıĢ yükleme hızının standart hızın dörtte birine
düĢürülmesi ile artmıĢtır. Standart yükleme hızına göre, eğilme direnci değerleri sırasıyla %3,3 ve %
0,2 azalmıĢtır.
Standart yükleme hızında (1,2 mm/dak) elastikiyet modülü 2531,8 N/mm2, 0,6 mm/dak
yükleme hızında 2180,6 N/mm2 ve 0,3 mm/dak yükleme hızında 2189,8 N/mm2 olarak bulunmuĢtur.
Deney hızının azalması ile elastikiyet modülü azalmıĢtır. Standart yükleme hızına göre, standart hızın
yarısı ve dörtte biri hızlarda elastikiyet modülü değerleri sırasıyla % 13,9 ve % 13,5 azalmıĢtır.
Standart yükleme hızında (0,3 mm/dak) çekme direnci 96,1 N/mm2, 0,15 mm/dak yükleme
hızında 86,2 N/mm2 ve 0,075 mm/dak yükleme hızında 92,5 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney
hızının azalması ile çekme direnci önce bir miktar azalmıĢ yükleme hızının standart hızın dörtte birine
düĢmesi ile artmıĢtır. Standart yükleme hızına göre, çekme direnci değerleri sırasıyla % 10,3 ve % 3,7
azalmıĢtır. Jeong vd. (2008) Çam (Pinus spp.) yongalarında çekme direnci üzerine yükleme hızının
etkisinin anlamlı olmadığını belirtmektedirler. Bu farklılığın, deneylerde kullanılan yükleme hızlarının
farklı olmasından ve ağaç türü farklılığından kaynaklandığı düĢünülmektedir. Jeong vd. (2008) 0,102
mm/dak, 0,254 mm/dak, ve 0,406 mm/dak yükleme hızları kullanmıĢlardır.
Standart yükleme hızında (0,7 mm/dak) basınç direnci 45,1 N/mm2, 0,35 mm/dak yükleme
hızında 45,7 N/mm2 ve 0,175 mm/dak yükleme hızında 43,4 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Deney
hızının azalması ile basınç direnci önce bir miktar artmıĢ yükleme hızının standart hızın dörtte birine
düĢmesi ile azalmıĢtır. Basınç direnci değerleri standart yükleme hızına göre yükleme hızının yarıya
düĢmesi durumunda % 1,3 artmıĢ, yükleme hızının standart hızın dörtte birine düĢmesi ile % 3,8
azalmıĢtır.
Yükleme hızının eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine
etkisi varyans analizi sonuçları Tablo 5‘de verilmiĢtir.
64
Tablo 5: Yükleme hızının eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine
etkisi varyans analizi sonuçları
Test türü
Eğilme
direnci
Elastikiyet
modülü
Çekme
direnci
Basınç
direnci
Kareler toplamı
Gruplar arası
Gruplar içi
Genel
Gruplar arası
Gruplar içi
Genel
Gruplar arası
Gruplar içi
Genel
Gruplar arası
Gruplar içi
520
183850
184370
15625690
274319209
289944899
9627,0
648655,8
658282,7
566,4
46350,3
Genel
46916,7
Serbestlik Ortalama
derecesi kareler
2
260
582
316
584
2
7812845
582
471339
584
2,0
4813,5
567,0
1144,0
569,0
2
283,2
585
79,2
F
değeri
Önem
düzeyi
0,823
0,440
16,576
0,000
4,208
0,015
3,57
0,029
587
Yükleme hızının elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi % 95 güven
düzeyinde istatistiki olarak anlamlıdır. Yükleme hızının eğilme direnci üzerine etkisi ise istatistiki
olarak anlamlı değildir. Jeong vd. (2008) Çam (Pinus spp.) yongalarında çekme direnci üzerine
yükleme hızının etkisini incelemiĢtir. 3 farklı yükleme hızının (0,102 mm/dak, 0,254 mm/dak, ve
0,406 mm/dak) kullanıldığı çalıĢmada çekme direnci ve çekmede elastikiyet modülü değerleri üzerine
yükleme hızının etkisinin anlamlı olmadığı belirtilmektedir.
SONUÇ
Bu çalıĢmadan aĢağıdaki sonuçlar çıkarılabilir;
1. Yükleme hızının azalması ile eğilme direnci, elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç
direnci değerleri azalmıĢtır. Sadece basınç direncinde yükleme hızının 0,70 mm/dak‘ dan
0,35 mm/dak‘ ya azalması durumunda basınç direnci artmıĢtır.
2. Yükleme hızının elastikiyet modülü, çekme direnci ve basınç direnci üzerine etkisi
istatistiki olarak anlamlı iken eğilme direnci üzerine etkisi istatistiki olarak anlamlı değildir.
3. Yükleme hızının azalması ile en fazla azalma elastikiyet modülü değerlerinde gözlenmiĢtir.
Teşekkür
Bu çalıĢma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu (TUBĠTAK) tarafından
112O815 nolu proje ile desteklenmiĢtir.
REFERANSLAR
Cai, Z., Wu Q., Han G., ve Lee J.N. (2007). Tensile and thickness swelling properties of strands from Southern
hardwoods and Southern pine: Effect of hot-pressing and resin application. Forest Products Journal,
57(5), 36-40.
Deomano, E.C.,ve Zink-Sharp, A. (2004). Bending properties of wood flakes of three southern species. Wood
and Fiber Science, 36(4), 493-499.
Gerhards, C.C. (1977). Effect of duration and rate of loading on strength of wood and wood-based materials.
Forest Service, Forest Products Laboratory, 24 pp, Wisconsin, USA.
Groom, L., Shaler, S., ve Mott, L. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part III.
Global relationships between fiber properties and fiber location within an individual tree. Wood and Fiber
Science, 34(2), 238-250.
Hindman, D.P., ve Lee, J.N. (2007). Modeling wood strands as multi-layer composites: bending and tension
loads. Wood Fiber Science, 39(4), 516-526.
Hunt, M.O., Triche, M.H., McCabe, G.P., ve Hoover, W.L. (1989). Tensile properties of yellow-poplar veneer
strands. Forest Products Journal, 39(9), 31-33.
65
ISO 13061-3. 2014. Physical and mechanical properties of wood -Test methods for small clear wood specimens Part 3: Determination of ultimate strength in static bending. International Organization for
Standardization, Geneva, Switzerland.
ISO 13061-4. 2014. Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens
- Part 4: Determination of modulus of elasticity in static bending. International Organization for
Standardization, Geneva, Switzerland.
ISO 13061-6. 2014. Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood specimens
- Part 6: Determination of ultimate tensile stress parallel to grain. International Organization for
Standardization, Geneva, Switzerland.
ISO/DIS 13061-17. 2014. Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood
specimens - Part 17: Determination of ultimate stress in compression parallel to grain. International
Organization for Standardization, Geneva, Switzerland.
Jeong, G.Y. (2008). Tensile properties of loblolly pine strands using digital image correlation and stochastic
finite element method. Doctoral dissertation, Virginia Polytechnic Institute & State University,
Blacksburg, VA.
Jeong, G.Y., Hindman, D.P., Finkenbinder, D., Lee, J.N., ve Lin, Z. (2008). Effect of loading rate and thickness
on the tensile properties of wood strands. Forest Products Journal, 58(10), 33-37.
Jeong, G.Y., Zink-Sharp, A., ve Hindman, D.P. (2009). Tensile properties of earlywood and latewood from
loblolly pine (Pinus taeda) using digital image correlation. Wood Fiber Sci, 41(1), 51–63.
Mott, L., Groom, L., ve Shaler, S. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part II.
Comparison of earlywood and latewood fibers with respect to tree height and juvenility. Wood Fiber Sci,
34(2), 221 – 237.
Plagemann, W.L. (1982). The response of hardwood flakes and flakeboard to high temperature drying. Master‘s
thesis, Washington State University, Pullman, WA.
Price, E.W. (1975). Determining tensile properties of Sweetgum veneer flakes. Forest Products Journal, 26(10),
50-53.
Wu, Q., Cai, Z., ve Lee J.N. (2005). Tensile and dimensional properties of wood strands made from plantation
southern pine lumber. Forest Products Journal, 52(2), 1-6.
Zink-Sharp, A., ve Price, C. (2006). Compression strength parallel to the grain within growth rings of low
density hardwoods. Maderas: Ciencia y Tecnologia, 8(2), 117-126.
66
Natural Beech (Fagus orientalis Lipsky) Regenerations and Long-term
productivity
Oktay YILDIZ *
Düzce Üniversitesi, Forestry Faculty, Soil and Ecology
Abstract
Beech forests are established mainly through natural regeneration. For successful regeneration,
70–80 individuals per hectare are left for both shelter and seed source on the sites. In the 8–10 years
following successful regeneration, shelter trees are gradually removed from the overstorey. The
canopy closure of most of these naturally occurring stands is incomplete, and the forest understorey is
comprised of very dense, purple-flowered rhododendron (Rhododendron spp) shrubs. This woody
shrub prevents beech seed germination and seedling growth. For successful beech regeneration,
rhododendrons must either be cleared or substantially reduced from beech forests during regeneration.
Different rhododendron control and site preparation techniques have been used for many
years. Prior to the last 15–20 years, cutting and uprooting woody understorey vegetation using hand
labor had been used widely for rhododendron control in Turkish forests. However, because of the low
efficacy of hand cutting and the high cost of grubbing, these techniques have been abandoned. A
recent study reported that foliar-applied herbicides had a significantly greater efficacy and costeffectiveness in rhododendron control in the Black Sea region (BSR), when compared to hand cutting
and grubbing. However, Turkish foresters are reluctant to use herbicides as a vegetation control
method in these forests because of environmental considerations.
Lately, machine (a rake equipped bulldozer) clearing has become the sole technique used for
this purpose. Foresters prefer the use of a heavy bulldozer for short-term economical reasons, oppose
the use of prescribed fire, and have abandoned manual grubbing due to its greater cost as a competing
understorey vegetation control practice. However, results of several experiments in the region
indicated that using a bulldozer removes substantial amount of organic matter (OM) and soil nutrients
from the site which may reduce the productive capacity of the soil. In addition, using heavy machinery
during site preparation compacts the soil, increasing soil density to a level that may restrict plant
growth.
Another point should be considered is that naturally growing species such as chestnut, maple,
cherry, mountain ash, elm, linden, goat-willow etc. are included in the natural mixture of the beech
forests of the BSR. Since site preparation is done in seed mast year of beech, the seed status of the
other species is not taken into consideration. In addition during site preparation scraping forest floor
by a rake equipped bulldozer significantly disturbed seed banks. As a result regeneration gaps are
purely dominated with beech seedlings but the other species consist of mixture are not represented on
the site. Thus this technique creates drawbacks in terms of ecosystem, biological as well as genetic
diversity. Therefore, site preparation in these forests shouldn't be operated only according to beech but
the mast seed years of the other species in the natural mixture should also be taken into consideration
to protect and promote species diversity of these forests.
Key words: Ecosystem, sustainability, beech, rhododendron, site-preparation, Düzce
Natural Regeneration of Beech Forests
Environmental regulations limit the wood production from natural forest ecosystems. In order
to meet the demand for timber, fast growing tree species are planted on an area of approximately 5
million ha yearly. However, this rate of plantation is far from to compensate the gap between supply
and demand (FAO, 2001; 2005). Therefore, the biggest challenge to forester is how to increase the
productivity of natural forests, while incorporating the diversified demands of the society into
decision-making process in ecosystem management (Waring and Running, 1998; 2007).
Increasing public demand for various needs has led to the conversion of natural forestlands to
other uses in Turkey. Currently, these forests cover almost 27% of the total land area (21 million ha),
67
of which only half are productive. Annual wood increment of the productive forests is also very low
(about 1.4 m3 ha-1). Thus the gap between increasing wood demand and supply has steadily been
widening and Turkey annually has to spend significant amount of money for wood imports
(Anonymous, 2007).
Eastern beech (Fagus orientalis Lipsky) is one of the most important tree species of Turkey in
terms of wood production. Although, productive deciduous tree species occupy only 7% (1 414 000
ha) of the country‘s total forestland, of which eastern beech has the greatest share (42%). About 80%
of beech forests are classified as highly productive, producing more than 3 million m3 annually. In
Turkey, approximately 70,000 ha of beech forests are regenerated every year, and during this
regeneration, 2.2 million m3 of wood is harvested. Beech forests are established mainly through
natural regeneration. The mast seed year occurs ones in 4-5 years. After determining the mast seed
year, site preparations including the removal of the understory rhododendron are conducted before
seeds fall between September and November (Yıldız and EĢen, 2006; Yildiz et al., 2007). For
successful regeneration, 70–80 individuals per hectare are left for both shelter and seed source on the
sites. In the 8–10 years following successful regeneration, shelter trees are gradually removed from the
overstorey (Figure 1).
Figure 1. Seed trees left on site for regeneration of eastern beach
Site preparation and rhododendron control
The canopy closure of most of the naturally occurring beech stands is incomplete and the
forest understorey is comprised of very dense, purple-flowered rhododendron (Rhododendron spp).
Rhododendrons negatively affect seed germination and seedling growth (EĢen, 2000; EĢen et al.,
2006). Because of the very low-light compensation point of the rhododendron, it is capable of
photosynthesizing even at very low light level (Atay, 1987; 1990). Except for common ivy (Hedera
helix) and rarely Black Sea holly (Ilex colchica) almost no other species are encountered under the
shelter of rhododendron (Figure, 2; Yildiz et al., 2007; 2009). Therefore, ssuccessful regeneration of
beech forests requires the effective removal of rhododendron from the site during site preparation prior
to seed fall.
68
Figure 2. Rhododendron understorey in eastern beech forest of Black Sea Region
Weed control is often a difficult and expensive task. To use as a management option, weed
control and site preparation processes should be efficient, cheap and should be chosen in a way that
will not affect ecosystem integrity and productivity when implemented (Radosevich et al., 1997).
Different rhododendron control and site preparation techniques have been used for many years
in the region. Prior to the last 15–20 years, cutting and uprooting woody understorey vegetation using
labor had been used widely for rhododendron control in Turkish forests (Figure 3). However, due to
high re-sprouting capabilities of rhododendron, cuttings promote the production of shoots from the
roots and stems left in the soil (EĢen, 2000). To prevent re-sprouting from the stems, it is necessary to
cut the shoots several times in a year to exhaust the stored energy in the stems. For this reason,
rhododendron removal by way of cutting is by no means an effective way and the cost of removal
from the area is higher compared to other weed control methods. In addition, significant decrease in
youth population in villages in recent years has made it difficult to find qualified workers for weed
removal and site preparation. As a result, due to the high cost, low efficacy and the slow progress of
the work, labor force in the removal of rhododendron has become almost never used.
Figure 3. Rhododendron understorey removal using labor in beech forest
Fire used under certain controlled conditions to reduce or eliminate weed, to remove unwanted
plants from an area are called prescribed burning (Smith et al., 1997). Fire is one of the most important
factors in determining the vegetation cover and composition in terrestrial ecosystems and it has been
used for thousands of years to create pasture for wildlife, to eliminate residues, hunting, crop
production and for the purposes of rangeland rehabilitation (Thirgood, 1981; Agee, 1993; Debano et
al., 1998). There are fire-adapted ecosystems and fire can be a very useful tool in ecosystem
management when it is used consciously (Odum and Barrett, 2008). Fisher and Binkley (2000)
69
claimed that residual cuttings and burning of weed is an effective method of site preparation for forest
regeneration (Figure 4).
Figure 4. Rhododendron understorey removal using prescribed fire in beech forest
Since their development in the 1930‘s, herbicide use in forestry has gradually increased after
the 1950‘s (Wagner et al., 2004; 2006). Results of strict environmental policies have led to numerous
and long-term research about the negative effects of herbicides to the environment and their half-life
periods in the soil. While benefitting from allelopathic chemicals from plant roots, herbicides of
organic origin are produced and these chemicals are self-destroyed in the soil after a few days. For this
reason, there is a new generation of the so-called eco-friendly herbicides. EĢen (2000) stated that when
used efficiently and carefully, eco-friendly herbicides are one of the most effective and cost effective
methods in the removal of unwanted vegetation form the forest. Esen et al. (2006) stated that the
application of triclopyr ester and imazapyr at low dosage, to combat rhododendron in the Black Sea
beech forests is both an effective and an economical method. A lot of herbicides with different
contents have been used in nurseries and in agricultural lands for many years. However, foresters in
Turkey have begun to look at herbicides with suspicion and these herbicides are now used only in
nurseries and in plantations with fast growing species limited amounts to control weed.
Lately, machine (a rake equipped bulldozer) clearing has become the sole technique used for
site preparation and rhododendron control in beech regeneration sites. Foresters prefer the use of a
heavy bulldozer for short-term economical reasons, oppose the other techniques. Weed removal with
machines is 5-10 times cheaper than the use of manpower (Sargıncı, 2005). However, results of
several experiments in the region indicated that using a bulldozer removes substantial amount of
organic matter (OM) and soil nutrients from the site which may reduce the productive capacity of the
soil. In addition, using heavy machinery during site preparation compacts the soil, increasing soil
density to a level that may restrict plant growth ( Yildiz et al., 2007).
Loss of productivity
Site preparation methods used during intensive forestry operations usually remove the forest floor
organic matter (OM) and pile it on specific areas on the site (Figure 5; Yildiz, 1997; Yıldız, 2004a;
Yıldız, 2004b). Therefore, nutrients available from OM mineralization are kept away directly or
indirectly from the growth of the seedlings. The effects of this nutrient removal on overall site
productivity depend on the nutrient capital of the system prior to the disturbance and also on the
balance between the natural or anthropogenic nutrient inputs and losses in the system (Grigal, 2000).
70
Figure 5. Pile of removed understory and debris during site preparation in beech forest
Organic matter, composed of plant, animal and microbial residues with varying degrees of
decomposition, is the energy and nutrient reserves of the soil ecosystem (Kilham, 1995). About 95%
of N and S and 25 % of P that can be utilized by plants are found in OM (Fisher and Binkley, 2000).
OM also holds soluble elements like calcium (Ca), potassium (K) and magnesium (Mg) thus
preventing their leaching. Therefore available nutrients in soil solution increases with the presence of
higher OM content on the site.
The physical structure of soil improves and aeration and water content of soil increases with
increasing OM content. Moreover, soil OM serves as a buffer effect against extreme temperatures and
humidity fluctuations by covering the soil. By reducing the speed of raindrops, OM increases the
infiltration capacity thus reducing erosion (Brady and Weil, 1999). The vast majority of life in the soil
uses soil organic matter as a source of energy.
Complete removal of OM out of the site, its incorporation with mineral soil, accelerated OM
decomposition and soil compaction are the most common methods of disturbance during site
preparation. Ecosystem disturbance during site preparation results in acceleration of OM
decomposition, increasing mineralization and the leaching of nutrients (Perry et al., 1991). After
harvesting and site preparation for a certain period, there is usually a flush of mineral nutrient on the
site. These easily available nutrients may fertilize the site for germinated seedling during stand
initiation. Therefore removal of decomposable organic matter result in a significant amount of nutrient
lost which negatively. In addition to nutrient content, OM also increases the cation exchange capacity
(CEC) significantly (Tiessen et al., 1994). Since forest floor OM is the most dynamic pool of the
nutrients in forest ecosystems, removal of organic matter disturb the nutrient cycling, population of
soil organisms and functions of the soil system and overall may cause a long-term decline in soil
fertility (Bengtsson et al., 1998; Eaton et al., 2004; Waring and Running, 2007).
Although the effects of forestry activities vary according to the type of soil and forest, some
levels of changes in the physical, biological and chemical properties of the soils were observed.
However, the effects of these changes on overall site productivity have not yet been revealed
significantly (Grigal, 2000). In temperate and boreal forest ecosystems, N is the most limiting nutrient
for plant growth (Schlesinger, 1991). Inorganic N released by the decomposition of OM in forest soils
is the most important source of N that can be utilized by plants. In the absence of disturbance,
inorganic nitrogen concentration in soil solution is low due to slow decomposition rates. Disturbance
increases N-mineralization in forest soils. At the same time, N uptake by plants is eliminated by the
removal or destruction of plant cover.
The OM removal, as well as cutting and soil compaction are among the most common
negative effects of site preparation practices. The site preparation method with the most impacts on
nutrient reserves is scalping of organic matter from the soil surface (Tew et al., 1986). After
conducting 26 trials across the United States, Powers et al. (2005) concluded that removal of OM from
the soil surface results in a reduction of available soil carbon and nutrients in the first 20 cm soil depth.
The studies conducted in Black Sea region of Turkey revealed that using bulldozers during the site
preparations removed 3-5 times more forest floor organic matter (Figure 6). Using bulldozer during
71
site preparation removed 4 times more N and P, 7 times more Ca, and 3 times more K and Mg
compared to control sites (Sargıncı, 2005; Yildiz et al., 2007; Soysal, 2008). The nutrient loss is not
only limited to the removal of organic matter. Harvesting and site preparation are usually conducted as
part of the same operation. Removing the canopy cover by harvesting drastically changes the soil
temperature and moisture and creates condition for organic matter decomposition (Adams et al.,
2000). Data from different regions indicates that site disturbance increases leaching of mineral
nutrients (Vitousek and Reiners, 1975; Vitousek and Matson, 1985; Yildiz, 2000; Powers et al., 2005).
Yıldız (1997) found that nitrogen mineralization rate was increased on the sites received different
harvesting and site preparation methods in loblolly pine plantations in the Mississippi valley. Leaching
of excess nitrogen continued 8-16 months after harvesting and site preparation.
Figure 6. Rhododendron understorey removal using buldozer in beech forest
The use of heavy machinery like bulldozers in forest soils may cause soil compaction. There
are a number of studies showing the negative effects of soil compaction on soil productivity and plant
growth in long term (Rab, 2004). Compacted soils hinder germination and growth of seedlings, reduce
resistance to drought and can limit the uptake of immobile nutrients such as phosphorus (Kozlowski,
2002; Bassett et al., 2005). Experimental evidence from the Black Sea region of Turkey indicate that
the bulk density in the first 20 cm soil depth increased significantly with bulldozer operations
compared to the other vegetation control methods (Sargıncı, 2005; Yildiz et al., 2007; Soysal, 2008).
The most of fire burns all of the OM that is mixed with mineral soil without extremely heating
the soil. Although a large portion of the total nitrogen evaporates with forest fires, the plant available
nitrogen usually increases. Moreover, during a fire, anion-forming elements are lost while baseforming elements in the ash increases and this result in an increase in soil pH level (Agee, 1993;
Debano et al., 1998; Marshall, 2000; Yıldız et al., 2004c). In acidic soils, post-fire pH level, the
solubility and microbial transformation of phosphorus level and the amount of phosphorus that can be
utilized increases. Soysal (2008) showed that using prescribed fire as a means of site preparation
during beech regeneration increased the soil pH a half unit comparing to those of the site received
mechanical and labor site preparation treatments. In addition, CEC of the soil after treatments was 50
% lower in mechanical treatment sites than that of the prescribed burning site. Even though fire is
traditionally seen as a destructive agent in forestry, prescribed fire is recommended as a management
tool to control rhododendron in beech forest of Black Sea region of Turkey. Using prescribed fire may
successfully remove the dense woody weeds, increase the light reaching on the forest floor and may
increase the soil pH, and available nutrients for the growing seedlings.
Seed germination and seedling growth
Mineral soil surface provides a better seed bed by providing good contact between soil
particles and the seeds (Kozlowski, 2002). Agestam et al (2003) found that site preparation that expose
mineral soils created a better seed bed than the sites that did not received site preparation treatments in
a beech (Fagus silvatica) stands in Southern Sweden. Using bulldozers during site preparation
72
removes OM from soil surface and exposes the underlying mineral soils in beech regeneration sites.
Therefore, it is thought to create a good seed bed than the other methods. Sites prepared by bulldozing
have between 300 and 700 established seedlings per hectare (Sargıncı, 2005; Yildiz et al., 2007;
Soysal, 2008) and this has led to a belief (conclusion) among foresters that in the regeneration of
beech, this method is more successful than the other methods (Sargıncı, 2005; Soysal, 2008).
However, for successful regeneration 2-3 seedlings per meter square is enough at the age first few
years of the stand initiation stage. Thus having 15 to 20 times more seedlings than required may
increase competition.
Yıldız et al. (2009) reported that if the seedling did not receive tinning and tending, the stand
remains stagnated for a long time. Yıldız et al. (2009) found that in a naturally regenerated beech
forest without thinning and tending the seedlings only attain a diameter of 3.5 cm after 17 years of the
regeneration. Yildiz et al. (2007) also reported that the seedling had nutritional problems growing on
sites prepared by bulldozing in the second and third years of seedling ages. Despite this, thousands of
hectares of beech forests are regenerated every year using bulldozing as a site preparation method.
Conclusions and Recommendations
The expected demands from forest ecosystems must be met within the ecological limits
(McDonald and Lane, 2004). The main purpose of ecosystem management is to protect biological
resources and to prevent irreversible erosion of ecological services. The protection of soil productivity
is the most important factors in achieving this objective. Sustaining forest services is not possible if
proper soil conditions are not maintained (Kimmins, 1997; 1999).
The scalping and removal of OM and surface soil and piling them on limited locations on the
site is one of the most destructive methods of site preparation. These types of operations may decrease
the production capacity of soils and hinder plant growth in marginal sites. The lack of data at different
scales in ecosystems and the inability of these data to ensure connectivity with each other is one of the
most important problems in ecosystem management (Brussord et al., 1998). A significant amount of
data has been collected on nutrient loss during site preparation in the beech forests of the Black Sea
region. However, we have to estimate the outcome of the trade of between these site preparation
methods. How much benefits is provided by different understory removal techniques both in terms of
soil productivity and seedling growth needs to be compared. It is also necessary to determine the
ecological rotation and resilience of the system to estimate the recovery process from such a severe
disturbance.
Site preparation methods carried with the use of machinery is easy and has become a
commonly used method. However, the negative effects on soil productivity in the long term should be
investigated. Until long term results are obtained, these operations should be abandoned or measures
should be implemented to reduce the negative effects of the methods. For example, previous years
piles of removed understory can be distributed on the site and burnt with prescribed fires when it is
desiccated.
In Turkey, despite the fact that foresters are against the use of fire in forest stands, the most
practiced method of bulldozing causes more nutrient loss than forest fires in beech stands. Therefore,
prescribed burning, which is cheaper than all the other methods must be tried as an alternative
vegetation control method. The risk of fire can be reduced by cutting or uprooting rhododendron
during the spring and summer months and burning it in the fall after they are desiccated. Newton
(1981) stated that cutting and leaving the vegetation to dry and burning the piles is one of the most
effective and cheapest methods in combatting this type of woody vegetation. Fire not only kills the
stolon roots of rhododendron, but it also increases the soil pH and provide a good seed bed for fallen
beech nuts by exposing the mineral soil surface.
Another point should be considered is that naturally growing species such as chestnut
(Castanea sativa Mill), maple (Acer spp), cherry (Prunus spp), ash (Fraxinus spp), mountain ash
(Sorbus spp), elm (Ulmus spp), linden (Tilia spp), goat-willow (Salix spp) etc. are included in the
natural mixture of the beech forests of the BSR. Since site preparation is done in seed mast year of
beech, the seed status of the other species are not taken into consideration. In addition during site
preparation scraping forest floor by a rake equipped bulldozer significantly disturbed seed banks. As a
result regeneration gaps are purely dominated with beech seedlings but the other species consist of
mixture are not represented on the site. Thus this technique creates drawbacks in terms of ecosystem,
73
biological as well as genetic diversity. Therefore, site preparation in these forests shouldn't be operated
only according to beech but the mast seed years of the other species in the natural mixture should also
be taken into consideration to protect and promote species diversity of these forests.
The current economic value of beech wood should not mean that we will have the same value
in the future. The established seedlings today will be ready for harvesting 100-150 years later.
Therefore, promoting species diversity will offer more options for future society.
References
Adams, M.B., Burger, J.A., Jenkins, A.B., Zelazny, I. 2000. Impact of harvesting and atmospheric pollution on
nutrient depletion of eastern US hardwoods forests. Forest Ecology and Management. 138: 301-319
Agee, J.K. 1993. Fire Ecology of Pacific Northwestern forests. Island Press. Washington, D.C. USA
Agestam. E., Ekö, P.M., Nilson, U., Welander, N.T. 2003. The effects of shelterwood density and site
preparation on natural regeneration of Fagus sylvatica in southern Sweden. Forest Ecology and
Management. 176: 61-73
Anonymous. 2006. Orman Varlığımız. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü. Orman Ġdaresi
ve Planlama Daire BaĢkanlığı, Ankara.
Atay, Ġ. 1987. Doğal GençleĢtirme Yöntemleri I-II. Ġstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġ.Ü. Yayın No:
3461, F.B.E. Yayın No: 1.
Atay, Ġ. 1990. Silvikültür-II Ders Kitabı, Silvikültürün Tekniği. Ġ.Ü. No: 3599, Orman Fakültesi No: 405.
Ġstanbul.
Bassett, I.E., Simcock, R.C. and Mitchell, N.D. 2005. Consequences of soil compaction for seedling
establishment: Implications for natural regereration and restoration. Austral Ecology. 30: 827-833
Bengtsson, J., Lundkvist, H., Saetre, P., Sohlenius, B., Solbreck, B. 1998. Effects of organic matter removal on
the soil food web: Forestry practices meet ecological theory. Applied Soil Ecology. 9: 137-143
Brady, N.C. and Weil. R.R. 1999. The nature and properties of soils. Twelfth edition. Prentice-Hall, Inc. New
Jersey.
Brussord, D. F., Reed, J. M., Tracy, C. R. 1998. Ecosystem Management : What is really? Landscape and Urban
Planning. 40: 9-20
Debano, L. F., Neary, D.G. and Fflolliott, D.F. 1998. Fire‘s effects on ecosystems. John Wiley & Sons, Inc. New
York. USA
Eaton, R.J., Barbercheck, M., Buford, M., Smith, W. 2004. Effects of organic matter removal, soil compaction
and vegetation control on collembola populations. Pedobiologia. 48:121-128.
EĢen, D. 2000. Ecology and Control of Rhododendron (Rhododendron ponticum L.) in Turkish Eastern Beech
(Fagus orientalis Lipsky.) Forests. Ph. D. Dissertation. Blacksburg, Virginia, USA.
EĢen, D., Yıldız, O., Kulaç, ġ. and Sargıncı, M. 2006. Controlling rhododendron spp. in the Turkish Black Sea
Region, Forestry.79(2): 177-184
FAO. 2001. Global forest resources assessment 2000. Main report. FAO. Forestry Paper 140. Rome, Italy
FAO. 2005. State of the world‘s forests, Rome, Italy
Fisher, R.F. and Binkley, D. 2000. Ecology and management of forest soils. Third edition. John Wiley & Sons,
Inc. New York. USA
Grigal,. D. F. 2000. Effects of extensive forest management on soil productivity. Forest Ecology and
Management. 138:167-185
Kilham, K. 1995. Soil ecology. Cambridge University Press, Cambridge, U.K.
Kimmins, J.P. 1997. Forest ecology a foundation for a sustainable management. Second edition. Prentice Hall.
New Jersey. USA
Kimmins, H. 1999. Balancing act. Environmental issue in forestry. Second edition. UBC Press. Vancouver,
Canada
Kozlowski, T.T. 2002. Physiological ecology of natural regeneration of harvested and disturbed forest stands:
Implications for forest management. Forest Ecology and Mangement. 158: 195-221
Marshall, V.G. 2000. Impacts of forest harvesting on biological processes in nothern forest soils. Forest Ecology
and Management. 133: 43-60.
Mcdonald, G.T. and Lane, M.B. 2004. Converging global indicators for sustainable forest management. Forest
Policy and Economics. 6: 63-70
Merino, A., Balboa, M.A., Soallario, R.R., Gonzalez, J.G.A. 2005. Nutrient exports under different harvesting
regimes in fast growing forest plantations in Southern Europe. Forest Ecology and Management. 207:
325-339
Newton, M. 1981. Chemical Weed Control in Western Forests. Proceedings of the 1981 John S. Wright
Forestry Conference, Weed Control in Forest Management, Purdue University, West Lafayette, IN.
p.127-138.
74
Odum, E.D. and Barrett. G.W. 2008. Ekolojinin temel ilkeleri. BeĢinci baskıdan çeviri. Editor. Kani IĢık. Palme
Yayıncılık. Ankara
Perry, D.A., Borchers, J.G., Turner, D.P., Gregory, S.V., PErry, C.R., Dixon, R.K., Hunt, S.C., Kauffman, B.,
Neilson, R.P. and Sollins, P. 1991. Biological feedbacks to climate change: Terrestrial ecosystems as
sinks and sources of carbon and nitrogen. The Northwest Environmental Journal. 7: 203-232
Powers, R.F., Scott, D.A., Sanchez, F.G., Voldseth, R.A., Page-Dumroese, D., Elioff, J.D. Stone, D. M. 2005.
The North American long-term soil productivity experiment: Findings from the first decade of
research . Forest Ecology and Management. 220: 31-50
Rab, M. A. 2004. Recovery of soil physical properties from compaction and soil profile disturbance caused by
logging of native forest in Victorian Central Highlands, Australia. Forest Ecology and
Management.191: 329-340
Radosevich, S., Halt, J. and Ghersa, C. 1997. Weed ecology. Implications for management. Second edition. John
Wiley & Sons, Inc. New York. USA
Sargıncı, M. 2005. Batı Karadeniz kayın (Fagus orientalis lipsky) ekosistemlerinde diri-örtü kontrol
yöntemlerinin toprak verimliliğine etkisi. Yüksek lisans Tezi. Abant Ġzzet Baysal Universitesi, Düzce.
Schlesinger, W.H., 1991. Biogeochemistry: An analysis of global change. Academic Pres, London.
Smith, D.M., Larson, B.C., Kelty, M. J. and Ashton, P. M. S. 1997. The practice of silviculture. Applied Forest
Ecology. Ninth edition. John Wiley & Sons, Inc. New York. USA
Soysal, Y. 2008 Kayın (Fagus orientalis lipsky) ekosistemlerinde farklı saha hazırlama iĢlemlerinin besin
kaybına etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Düzce Üniversitesi, Orman Fakültesi, Konuralp, Düzce.
Tew, D.T., Morris, L.A., Allen, H.L. and Wells, C.G. 1986. Estimates of nutrient removal, displacement and loss
resulting from harvest and site preparation of a Pinus taeda plantation in the Piedmont of North
Carolina. Forest Ecology and Management.15: 257-267
Thirgood, J.V. 1981. Man and the Mediterranean forest. A history of resource depletion. Academic Press. New
York, USA
Tiessen, H., Cueves, E., Chacon, P. 1994. The role of soil organic matter in sustaining soil fertility. Nature.
371(27): 783-785.
Vitousek, D.M. and Matson, P.A. 1985. Disturbance, nitrogen availability, and nitrogen losses in an intensively
managed loblolly pine plantation. Ecology. 64 (4): 1360-1376
Vitousek, P.M., and Reiners, W.A. 1975. Ecosystem succession and nutrient retention: a hypothesis. Bioscience,
25: 376-381
Wagner, R.G., Newton, M., Cole, E.C., Miller, J.H., Shiver, B.D., 2004. The role of herbicides for enhancing
forest productivity and conserving land for biodiversity in North America. Wildl. Soc. Bull. 32, 10281041.
Wagner, R.G., Little, K.M., Richardson, B., Mcnabb, K. 2006. The role of vegetation management for enhancing
productivity of the world‘s forests. Forestry, 79: 57-79.
Waring, R. H. and Running, S.W. 1998. Forest Ecosystems. Analysis at multiple scales. Second edition.
Academic Press, San Diego, USA.
Waring, R.H., Running, S.W., 2007. Forest ecosystems: Analysis at multiple scales. 3rd ed. Elsevier Academic
Press, San Diego, California.
Yıldız, O. 1997. Impact of Different Harvesting and Sites Preparation Methods on Soil Compaction and
Nitrogen Mineralization in a Loblolly pine (Pinus taeda L.) plantation, Ms. Thesisi, Louisiana State
University, forestry, Wildlife and Fisheries, USA.
Yildiz, O., 2000. Ecosystem effects of vegetation removal in coastal Oregon Douglas-fir experimental
plantations: Impacts on ecosystem production, tree growth, nutrients, and soils. Ph.D. Dissertation.
Oregon State University, Corvallis, Oregon.
Yıldız, O. 2004a. Toprak ĠĢlemesinin Azot Mineralizasyonuna Etkisi, Doğa ve Çevre, V. Ulusal Ekoloji ve
Çevre Kongresi, Abant, BOLU, TURKEY. Sayfa: 681-688
Yıldız, O. 2004b. Orman Alanlarından Hasat Sonrası Besin Kaybı, Doğa ve Çevre, V. Ulusal Ekoloji ve Çevre
Kongresi, Abant, BOLU, TURKEY. S. 673-680
Yıldız, O., EĢen, D. ve Sargıncı, M. 2004c. Orman yangınlarının besin elementleri ve ekosistem verimliliğine
etkileri. Tabiat ve İnsan, 3-4: 56-63.
Yıldız, O., EĢen, D. 2006. Effects of different Rhododendron control methods in eastern beech (Fagus orientalis
Lipsky) ecosystems in the western Black Sea Region of Turkey. Annals of Applied Biology. 149: 235242.
Yıldız,O., Sargıncı, M., EĢen, D., JR., K. Cromack. 2007. Effects of Vegetation Control on Nutrient Removal
and Fagus orientalis, Lipsky Regeneration in The Western Black Sea Region of Turkey. Forest
Ecology and Management, 240(1-3): 186-194.
75
Yildiz, O., EĢen, D. and Sargıncı, M. 2009 Long-term site productivity effects of different Rhododendron control
methods in eastern beech (Fagus orientalis Lipsky) ecosystems in the Western Black Sea region of
Turkey. Soil Use and Management. 25, 28-33.
76
Mikro Boyutlu Sarıçam Odununun Eğilme Özelliklerinin Belirlenmesi ve
Standart Boyutlu Örneklerle KarĢılaĢtırılması
Nusret AS
Ġstanbul Üniversitesi, Türkiye
nusretas@istanbul.edu.tr
Ümit BÜYÜKSARI*
Düzce Üniversitesi, Türkiye
umitbuyuksari@duzce.edu.tr
Türker DÜNDAR
Ġstanbul Üniversitesi,Türkiye
dundar@istanbul.edu.tr
Ezel SAYAN
Düzce Üniversitesi, Türkiye
sayanezel@hotmail.com
Özet
Ağaç malzemenin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde standart boyutlu kusursuz örnekler ve büyük
boyutlu kusur içeren örnekler kullanılmaktadır. Son yıllarda, mikro boyutlu örnekler ilkbahar odunuyazodunu, odun yongaları ve liflerinin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Mikro
boyutlu test örneklerinin kullanımının geliĢmesi ile yapısal kullanım alanlarında zamana bağlı direnç
kayıpları belirlenebilir. Bu tespit, ahĢap yapı elemanının değiĢtirilmesi konusunda doğru kararların
alınmasını sağlayacaktır. Standart boyutlu örneklerin hazırlanmasının mümkün olmadığı durumlarda
mikro boyutlu örnekler kullanılarak mekanik özellikler tespit edilebilecektir. Bununla birlikte, standart
ve mikro boyutlu örneklerin mekanik özelliklerinin karĢılaĢtırılması ile ilgili çok az sayıda çalıĢma
yapılmıĢtır. Üstelik önceki çalıĢmalarda mikro boyutlu örneklerde elde edilen değerler baĢka bir
çalıĢmada aynı ağaç türü için yer alan değerlerle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı mikro
boyutlu test örneklerinde Sarıçam (Pinus sylvestris L.) odununun eğilme özelliklerini belirlemek ve
aynı ağaçtan alınan standart boyutlu test örneklerinin sonuçları ile karĢılaĢtırmaktır. Mikro ve standart
boyutlu test örneklerinde eğilme özellikleri (eğilme direnci ve elastikiyet modülü) belirlenmiĢtir.
Standart ve mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci değerleri 72,8 N/mm2 ve 62,4 N/mm2, elastikiyet
modülü değerleri 9917,3 N/mm2 ve 2883,9 N/mm2olarak bulunmuĢtur. Sonuçlar, mikro boyutlu
örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerlerinin standart boyutlu örneklere göre daha
düĢük olduğunu göstermiĢtir. Regresyon analizi mikro ve standart boyutlu örneklerin eğilme
özellikleri arasında pozitif doğrusal bir iliĢki olduğunu göstermiĢtir.
Anahtar Kelimeler: mikro-boyut, standart boyut, Sarıçam, eğilme özellikleri
Flexural properties of micro-size Scots Pine wood and comparison with
standard size samples
Abstract
In order to determine the mechanical properties of wood, the approach has been to use structural-size
and small-size clear samples. In recent years, micro-sized samples have been used to evaluate the
mechanical properties of earlywood and latewood sections, wood strands, and fibers. With
development of micro-size tests, strength loses depending on time can be determined for structural
using areas of wood. This information provides a solid base for true decision on the need for wooden
structure renewal. When it is not possible to obtain standard size samples, micro-size samples can be
used to determine mechanical properties. However, there is very limited information concerning the
comparison of flexural properties of micro- and standard-size samples. Moreover, in previous studies,
authors have compared their findings for micro-size samples with the published values for the
standard-size samples in different study. The aim of this study was to investigate the flexural
77
properties of Scots pine wood (Pinus sylvestris L.) using micro-size test specimens and to compare
standard-size test results prepared from the same tree. Flexural properties (bending strength and
modulus of elasticity) were determined using micro- and standard-size test samples. In the standardand micro-size samples, bending strength were found as 72,8 and 62,4 MPa, modulus of elasticity in
bending as 9917,3 and 2883,9 MPa, respectively. The results showed that the bending strength and
modulus of elasticity values of the micro-size samples were lower compared to the standard-size
samples. Regression analyses indicated a positive linear regression between the flexural properties
micro- and standard-size samples.
Keywords: micro-size, standard-size, Scots pine, flexural properties
GĠRĠġ
Ağaç malzemenin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde kusur içeren büyük boyutlu ve
kusursuz küçük boyutlu örnekler kullanılabilmektedir. Küçük boyutlu kusursuz örnekler ilgili
standartlarda belirtilen boyutlarda hazırlanmaktadır. Son yıllarda farklı amaçlarla mikro boyutlu
örnekler ilkbahar- yaz odunu, yonga (strand) ve liflerin mekanik özelliklerinin belirlenmesinde
kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Plagemann, 1982; Hunt vd., 1989; Groom vd., 2002; Mott vd., 2002;
Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Kretschmann vd., 2006; Cai vd., 2007; Hindman ve Lee, 2007; Jeong,
2008; Jeong vd., 2009). Mikro boyutlu örneklerde, genel olarak çekme direnci, eğilme direnci, basınç
direnci ve bu dirençlere ait elastikiyet modülü değerleri tespit edilmektedir. Mikro boyutlardaki
örneklerle ilgili bir standart bulunmamaktadır. Yapılan çalıĢmalarda, örnek boyutları ve yükleme
hızları çalıĢmanın amacına göre değiĢmektedir ve bu durum elde edilen ölçüm sonuçlarının
karĢılaĢtırılmasını güçleĢtirmektedir (Jeong, 2008). Hindman ve Lee (2007) yaptıkları çalıĢmada çok
küçük boyutlu örneklerde ve odun yongalarında yapılan testlerle ilgili standardın olmadığını ve
yükleme hızının ve uygun test prosedürünün belirlenmesinde küçük boyutlu kusursuz örneklerin test
edilmesinde kullanılan ASTM D 143 standardını kaynak olarak kullandıklarını belirtmektedirler.
Mikro boyutlu örneklerde mekanik özelliklerin belirlenmesi konusunda yapılan ilk çalıĢma
Price (1975) tarafından yapılmıĢtır. Price (1975) mikro boyutlu örneklerde Sığla (Liquidambar
styraciflua L.) odununda kopma bölgesi uzunluğunun çekme direnci ve çekmede elastikiyet modülü
üzerine etkisini incelemiĢtir. Sonuç olarak, kopma bölgesi uzunluğunun artması çekme direncinin
arttığını çekmede elastikiyet modülünün azaldığını bulmuĢtur. Ayrıca, deneylerde kullandığı
yongaların (strand) direncinin aynı ağaç türünün standart boyutlardaki örneklerinden elde edilen direnç
değerlerinden daha düĢük olduğunu belirtmiĢtir. Plagemann (1982) mikro boyutlu örneklerde 20°C,
150°C, ve 350 °C‘de kurutulmuĢ kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının (flake) eğilme
direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini incelemiĢtir. Örnek boyutları 0,5 × 3,8 × 14,2 mm
ve deney hızı 0,029 mm/dak.‘dır. 20 °C‘de kurutulmuĢ kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu
yongalarının eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini sırasıyla 102 ve 4799 N/mm2,
91 ve 4068 N/mm2 ve 101 ve 5281 N/mm2 olarak bulmuĢtur.
Deomano ve Zink-Sharp (2004) Lale ağacı (Liriodendron tulipifera), Çam (Pinus spp.) ve Sığla
(Liquidambar styraciflua L.) odunu yongalarından (flake) 25 mm x 5 mm x 0,6 mm boyutlarında
hazırladıkları örneklerde eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini belirlemiĢlerdir.
Deneylerde 2,54 mm/dak. yükleme hızı kullanmıĢlardır. Hindman ve Lee (2007) Çam (Pinus taeda)
ilkbahar ve yazodununda çekme ve eğilme testleri yaptıkları çalıĢmada, çekme örneklerini 60 mm
uzunluk, 0,66 mm kalınlık ve ilkbahar odunu için 4,58 ve yazodunu için 3,3 mm geniĢlikte, eğilme
direnci örneklerini ise 33,0 mm uzunluk, 0,68 mm kalınlık ve 11 mm geniĢlikte hazırlamıĢlardır.
Mesnet aralığı 18,11 mm‘dir. Çekme testi için deney hızı 0,127 mm/dak olarak kullanılmıĢtır.
Zink-Sharp ve Price (2006) Sığla (Liquidambar styraciflua L.), Lale ağacı (Liriodendron
tulipifera) ve Akçaağaç (Acer rubrum) türlerinde 1 mm x 1 mm x 4 mm boyutlarındaki örneklerde
basınç direncini belirlemiĢlerdir. Deneyler % 12 rutubette ve 0,029 mm/dak yükleme hızında
yapmıĢlardır. Mikro boyutlu örneklerde buldukları sonuçları Green (1999) tarafından standart boyutlu
örnekler için verilen ortalama basınç direnci değerleri ile karĢılaĢtırmıĢlar ve mikro boyutlu örneklerde
buldukları direnç değerlerinin daha düĢük olduğunu tespit etmiĢlerdir. DüĢük olmasının sebebinin tam
78
olarak bilinmemekle birlikte iki nedenden kaynaklanabileceğini belirtmiĢlerdir. Birincisi örnek
boyutunun etkisi, ikincisi ise örnek hazırlama esnasında oluĢabilecek zararlardır.
Mikro-mekanik örneklerde elde edilen direnç değerlerinin aynı ağaçtan hazırlanan standart
boyutlardaki örneklerle karĢılaĢtırılması ile ilgili bir literatüre rastlanamamıĢtır. Genel olarak, mikromekanik örneklerde elde edilen direnç değerleri o ağaç türü için literatürde verilen değerlerle
karĢılaĢtırılmıĢtır. Mikro-mekanik örneklerde elde edilen mekanik özelliklerin standart boyutlardaki
örneklerde elde edilen mekanik özelliklerden daha düĢük olduğu belirtilmektedir (Zink-Sharp ve Price,
2006; Price, 1975; Cai vd., 2007). Cai vd. (2007) Söğüt (Salix spp.), Lale ağacı (Liriodendron
tulipifera L.), MeĢe (Quercus spp.) ve Çam (Pinus taeda) yongalarının çekme direncinin Green (1999)
tarafından bu ağaç türleri için verilen değerlerden sırasıyla % 31,1, % 44,2, % 36,2 ve % 73,4 daha
düĢük olduğunu belirtmektedirler. Bu tür bir karĢılaĢtırma ağacın genetik özellikleri, ağaç yaĢı ve
yetiĢme ortamı Ģartları dikkate alındığında tam bir karĢılaĢtırma sağlamamaktadır. Bu çalıĢmanın
amacı mikro boyutlu test örneklerinde Sarıçam (Pinus sylvestris L.) odununun eğilme özelliklerini
belirlemek ve aynı ağaçtan alınan standart boyutlu test örneklerinin sonuçları ile karĢılaĢtırmaktır.
MATERYAL VE METOD
Materyal
Deneme ağaçları Bolu Orman Bölge Müdürlüğü, Seben Orman ĠĢletme Müdürlüğü, TaĢlıyayla
ĠĢletme ġefliği‘nden temin edilmiĢtir. ĠĢletme Ģefliği sınırlarında bulunan 102 nolu bölmeden 8 adet
deneme ağacı kesilmiĢtir. Deneme ağaçlarına ait bilgiler Tablo 1‘de verilmiĢtir. Her deneme ağacından
3 metre uzunluğunda tomruklar alınmıĢtır. Mikro ve standart boyutlu deney örnekleri bu tomruklardan
kesilen kerestelerden hazırlanmıĢtır. Test örneklerinin kesim planı ġekil 1‘de verilmiĢtir. Hazırlanan
tüm örnekler %65 bağıl nem ve 20 C sıcaklıkta klimatize edilerek rutubetlerinin deney öncesi %12
olması sağlanmıĢtır.
Tablo 1: Deneme ağaçlarına ait bilgiler
Ağaç
No
1
2
3
4
5
6
7
8
Ort.
Çap
(cm)
33
34
34
37
34
32
36
35
34,4
Ağaç
YaĢı
(Yıl)
137
135
144
127
94
135
123
130
128,1
Bölme
No
Tomruk
Uzunluğu
Rakım
Bakı
1540
Kuzeydoğu
Eğim
(%)
(cm)
102
300
79
40
ġekil 1: Test örneklerinin kesim planı
Metod
Standart boyutlu deney örnekleri ilgili ISO standartları esas alınarak hazırlanmıĢtır. Eğilme
direnci örnekleri (ISO 13061-3, 2014) ve eğilmede elastikiyet modülü örnekleri (ISO 13061-4, 2014),
standartlarına uygun olarak hazırlanmıĢ ve deneyler yapılmıĢtır. Standart boyutlu testler, 10 kN‘lik
Universal test makinesi kullanılarak yapılmıĢtır.
Aynı standartlar mikro boyutlu deney örneklerinin hazırlanmasında ve deneylerin yapılmasında
rehber olarak dikkate alınmıĢtır. Mikro boyutlu eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü
örnekleri 1-1,3 x 5 x 50 mm boyutlarında hazırlanmıĢtır. Mesnet aralığı örnek kalınlığının 16 katı
olarak alınmıĢtır. Mikro boyutlu eğilme direnci deneyleri 100 N kapasiteli Zwick marka test cihazı
kullanılarak yapılmıĢtır. Mikro ve standart boyutlu deney örnekleri ġekil 2‘de gösterilmiĢtir.
ġekil 2: Mikro ve standart boyutlu eğilme test örnekleri
Ġstatistiksel hesaplama ve değerlendirmeler için SPSS paket programı kullanılmıĢtır. Standart ve
mikro boyutlu örnekler üzerine örnek boyutunun, ağaçlar arası farklılıkların ve etkileĢiminin eğilme
direnci ve elastikiyet modülü üzerine etkisi çoklu varyans analizi yapılarak belirlenmiĢtir. Farklılığın
hangi grup ya da gruplardan kaynaklandığının belirlenmesi için Duncan testi kullanılmıĢtır. Standart
ve mikro boyutlu test örnekleri kullanılarak elde edilen eğilme direnci ve eğilmede elastikiyet modülü
değerleri arasında iliĢkilerin olup olmadığı regresyon analizi ile tespit edilmiĢtir. ĠliĢkinin yönünü,
kuvvetliliğini ve istatistik olarak anlamlı olup olmadığını ortaya koymak için Excel programında ilgili
80
grafikler çizilmiĢ, belirlilik katsayısı (R2) ve iliĢki denklemleri tespit edilmiĢtir. Ölçüm değerleri
arasındaki iliĢkilerin doğrusal olduğu kabul edilmiĢtir.
BULGULAR ve TARTIġMA
Sarıçam odunu mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilme
direnci değerleri ġekil 3‘de verilmiĢtir. Mikro boyutlu örneklerde, en düĢük eğilme direnci 5 nolu
ağaçta ve en yüksek eğilme direnci 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Standart boyutlu örneklerde ise en
düĢük eğilme direnci 1 nolu ağaçta ve en yüksek eğilme direnci 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Genel
ortalama eğilme direnci standart boyutlu örnekler için 72,8 N/mm2 ve mikro boyutlu örnekler için 62,4
N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Sarıçam odununda mikro boyutlu eğilme direnci değeri ile ilgili
literatürde bilgi bulunmamaktadır. Bazı araĢtırmacılar farklı ağaç türlerinde mikro boyutlu örneklerde
eğilme direnci değerini ölçmüĢlerdir (Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Plagemann, 1982; ). Deomano
ve Zink-Sharp (2004) Lale ağacı, Çam ve Sığla odununda mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci
değerlerini sırasıyla 89,0 N/mm2, 66,0 N/mm2 ve 78,6 N/mm2 olarak bulmuĢlardır. Plagemann (1982)
mikro boyutlu örneklerde kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının eğilme direnci
değerlerini sırasıyla 102 N/mm2, 91 N/mm2 ve 101 N/mm2 olarak bulmuĢtur. Hindman ve Lee (2007)
Çam (Pinus taeda) eğilme direnci değerlerini radyal yönde eğilmede 66,8 N/mm2 ve teğet yönde
eğilmede 89,2 N/mm2 olarak bulmuĢlardır.
Tüm ağaçlarda ve genel ortalama bakımından standart boyutlu örneklerde elde edilen eğilme
direnci değerleri mikro boyutlu örneklerde elde edilen değerlerden daha yüksek bulunmuĢtur. Mikro
boyutlu örneklerin ortalama eğilme direnci değerleri standart boyutlu örneklere göre %14,3 daha
düĢük bulunmuĢtur. Deomano (2001) mikro boyutlu Lale ağacı, Çam ve sığla odunu örneklerinde
bulduğu değerleri Green (1999) tarafından bu ağaç türleri için verilmiĢ değerlerle karĢılaĢtırmıĢtır.
Mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci değerinin standart boyutlu örneklerden Çam odununda
%33,3 ve sığla odununda % 8,9 daha düĢük olduğunu, lale ağacı odununda ise %21,3 daha yüksek
olduğunu tespit etmiĢtir. Lale ağacı odununda mikro boyutlu örneklerdeki yüksek değerin standart ve
mikro boyutlu örneklerin arasındaki yoğunluk farklılığından kaynaklanabileceğini belirtmiĢtir.
ġekil 3: Mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilme direnci
değerleri
Sarıçam odunu mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilmede
elastikiyet modülü değerleri ġekil 4‘de verilmiĢtir. Hem mikro hem de standart boyutlu örneklerde en
düĢük eğilmede elastikiyet modülü 2 nolu ağaçta ve en yüksek eğilmede elastikiyet modülü 6 nolu
ağaçta bulunmuĢtur. Genel ortalama eğilmede elastikiyet modülü standart boyutlu örnekler için 9917,3
N/mm2 ve mikro boyutlu örnekler için 2883,9 N/mm2 olarak bulunmuĢtur. Sarıçam odunununda mikro
boyutlu eğilmede elastikiyet modülü değeri ile ilgili literatürde bilgi bulunmamaktadır. Bazı
araĢtırmacılar farklı ağaç türlerinde mikro boyutlu örneklerde eğilmede elastikiyet modülü değerini
ölçmüĢlerdir (Deomano ve Zink-Sharp, 2004; Plagemann, 1982; Hindman ve Lee 2007). Deomano ve
Zink-Sharp, 2004) Lale ağacı, Çam ve Sığla için eğilmede elastikiyet modülü değerlerini sırasıyla
81
5829,4 N/mm2, 4086,9 N/mm2 ve 4430,6 N/mm2 olarak bulmuĢlardır. Plagemann (1982) mikro
boyutlu örneklerde kırmızı meĢe, ak meĢe ve sığla odunu yongalarının eğilmede elastikiyet modülü
değerlerini sırasıyla 4799 N/mm2, 4068 N/mm2 ve 5281 N/mm2 olarak bulmuĢtur. Hindman ve Lee
(2007) Çam (Pinus taeda) eğilmede elastikiyet modülü değerlerini radyal yönde eğilmede 4710
N/mm2 ve teğet yönde eğilmede 5780 N/mm2 olarak bulmuĢlardır.
Tüm ağaçlarda ve genel ortalama bakımından standart boyutlu örneklerde elde edilen eğilmede
elastikiyet modülü değerleri mikro boyutlu örneklerde elde edilen değerlerden daha yüksek
bulunmuĢtur. Mikro boyutlu örneklerin ortalama eğilmede elastikiyet modülü değerleri standart
boyutlu örneklere göre %70,9 daha düĢük bulunmuĢtur. Benzer Ģekilde mikro boyutlu örneklerde
eğilmede elastikiyet modülü değerlerinin daha düĢük olduğu Deomano (2001) tarafından da
belirtilmektedir. Deomano (2001) mikro boyutlu Lale ağacı, Çam ve sığla odunu örneklerinde bulduğu
değerleri Green (1999) tarafından bu ağaç türleri için verilmiĢ değerlerle karĢılaĢtırmıĢtır. Mikro
boyutlu örneklerde eğilmede elastikiyet modülü değerinin standart boyutlu örneklerden Çam
odununda %66,9 ve sığla odununda % 60,8 ve lale ağacı odununda ise %46,3 daha düĢük olduğunu,
daha yüksek olduğunu tespit etmiĢtir. Lale ağacı odununda mikro boyutlu örneklerdeki yüksek değerin
standart ve mikro boyutlu örneklerin arasındaki yoğunluk farklılığından kaynaklanabileceğini
belirtmiĢtir.
ġekil 4: Mikro ve standart boyutlu örneklerin ağaç bazında ve genel ortalama eğilmede
elastikiyet modülü değerleri
Eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri üzerine örnek boyutu (mikro ve standart), ağaçlar
arası farklılıklar ve her iki faktörün etkileĢimi ile ilgili çok yönlü varyans analizi sonuçları Tablo 2‘de
verilmiĢtir.
Tablo 2: Eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri çok yönlü varyans analizi sonuçları
Eğilme direnci
Elastikiyet
modülü
Ortalama
F
Önem
1
7
Kareler
22422,47
3861,47
değeri
230,39
39,68
düzeyi
0,000
0,000
2874,5
7
410,65
4,22
0,000
9412257575,7
511322950,4
88243317,0
1
7
7
9412257575,7
73046135,8
12606188,1
7113,8
55,2
9,5
0,000
0,000
0,000
Type III Kareler
Toplamı
df
Örnek boyutu
Ağaçlar arası
22422,5
27030,3
Örnek boyutu*ağaçlar arası
Örnek boyutu
Ağaçlar arası
Örnek boyutu*ağaçlar arası
Kaynak
82
Standart Boyutlu Eğilme Direnci
(N/mm²)
Ġstatistiki karĢılaĢtırmalar, eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri üzerine örnek boyutu
(mikro ve standart), ağaçlar arası farklılıklar ve her iki faktörün etkileĢiminin % 95 güven düzeyinde
anlamlı etkiye sahip olduğunu göstermiĢtir.
Standart ve mikro boyutlu örneklere ait eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri regresyon
analizi sonuçları ġekil 5 ve ġekil 6‘da verilmiĢtir.
120,0
100,0
80,0
60,0
y = 0,7366x + 25,839
R² = 0,6128
40,0
20,0
0,0
0
20
40
60
80
100
120
Mikro Boyutlu Eğilme Direnci (N/mm²)
Standart Boyutlu Elastikiyet Modülü
(N/mm²)
ġekil 5: Standart ve mikro boyutlu eğilme direnci regresyon analizi sonuçları
16000
14000
12000
10000
8000
y = 1,9301x + 4187,4
R² = 0,663
6000
4000
2000
0
0
1000
2000
3000
4000
5000
6000
Mikro Boyutlu Elastikiyet Modülü (N/mm²)
ġekil 6: Standart ve mikro boyutlu elastikiyet modülü değerleri regresyon analizi sonuçları
Regresyon analizi sonuçları eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri bakımından mikro ve
standart boyutlu örnekler arasında anlamlı iliĢkilerin olduğunu göstermiĢtir. Mikro ve standart boyutlu
örnekler arasında pozitif doğrusal bir iliĢki olduğunu ve belirlilik katsayısının (R2) eğilme direnci için
0,613 ve elastikiyet modülü için 0,663 olduğunu göstermiĢtir.
SONUÇ
Bu çalıĢmadan aĢağıdaki sonuçlar çıkarılabilir;
1. Mikro boyutlu örneklerde eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri standart boyutlu
örneklere göre daha düĢüktür. Standart ve mikro boyutlu örneklerin eğilme direnci ve
elastikiyet modülü değerleri arasındaki fark istatistiki olarak anlamlıdır.
83
2. Ağaçlar arasında en yüksek eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri mikro boyutlu ve
standart boyutlu örneklerde 6 nolu ağaçta bulunmuĢtur. Ağaçlar arasındaki fark istatistiki
olarak anlamlıdır.
3. Regresyon analizi standart ve mikro boyutlu örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü
değerleri arasında anlamlı iliĢkiler olduğunu göstermiĢtir. Mikro boyutlu test örnekleri
kullanılarak standart boyutlu örneklerin eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri
hesaplanabilir.
Teşekkür
Bu çalıĢma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu (TUBĠTAK) tarafından
112O815 nolu proje ile desteklenmiĢtir.
REFERANSLAR
Cai, Z., Wu Q., Han G., ve Lee J.N. (2007). Tensile and thickness swelling properties of strands from Southern
hardwoods and Southern pine: Effect of hot-pressing and resin application. Forest Products Journal,
57(5), 36-40.
Deomano, E.C. (2001). Mechanism of Flake Drying and Its Correlation to Quality. Ph.D dissertation, Virginia
Tech, Blaksburg, VA.
Deomano, E.C.,ve Zink-Sharp, A. (2004). Bending properties of wood flakes of three southern species. Wood
and Fiber Science, 36(4), 493-499.
Green, D.W., Winandy, J.E., ve Kretschmann, D.E. (1999). Mechanical properties of wood. In: Wood handbookWood as an engineering material, Gen. Tech. Rep. FPL–GTR–113, Chapter 12. U.S. Department of
Agriculture, Forest Service, Forest Products Laboratory: Madison, WI, 463 p.
Groom, L., Shaler, S., ve Mott, L. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part III.
Global relationships between fiber properties and fiber location within an individual tree. Wood and Fiber
Science, 34(2), 238-250.
Hindman, D.P., ve Lee, J.N. (2007). Modeling wood strands as multi-layer composites: bending and tension
loads. Wood Fiber Science, 39(4), 516-526.
Hunt, M.O., Triche, M.H., McCabe, G.P., ve Hoover, W.L. (1989). Tensile properties of yellow-poplar veneer
strands. Forest Products Journal, 39(9), 31-33.
ISO, 13061-3. (2014). Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood
specimens - Part 3: Determination of ultimate strength in static bending. International Organization for
Standardization, Geneva, Switzerland.
ISO, 13061-4. (2014). Physical and mechanical properties of wood - Test methods for small clear wood
specimens - Part 4: Determination of modulus of elasticity in static bending. International Organization
for Standardization, Geneva, Switzerland.
Jeong, G.Y. (2008). Tensile properties of loblolly pine strands using digital image correlation and stochastic
finite element method. Doctoral dissertation, Virginia Polytechnic Institute & State University,
Blacksburg, VA.
Jeong, G.Y., Zink-Sharp, A., ve Hindman, D.P. (2009). Tensile properties of earlywood and latewood from
loblolly pine (Pinus taeda) using digital image correlation. Wood Fiber Sci, 41(1), 51–63.
Kretschmann, D.E., Cramer, S.M., Lakes, R., ve Schmidt, T. (2006). Selected mesostructure properties in
loblolly pine from Arkansas plantations. In: Stokke DD, Groom LH (eds) Characterization of the
cellulosic cell wall. Blackwell, Oxford, UK, pp. 149 – 170.
Mott, L., Groom, L., ve Shaler, S. (2002). Mechanical properties of individual southern pine fibers. Part II.
Comparison of earlywood and latewood fibers with respect to tree height and juvenility. Wood Fiber Sci,
34(2), 221 – 237.
Plagemann, W.L. (1982). The response of hardwood flakes and flakeboard to high temperature drying. Master‘s
thesis, Washington State University, Pullman, WA.
Price, E.W. (1975). Determining tensile properties of Sweetgum veneer flakes. Forest Products Journal, 26(10),
50-53.
Zink-Sharp, A., ve Price, C. (2006). Compression strength parallel to the grain within growth rings of low
density hardwoods. Maderas: Ciencia y Tecnologia, 8(2), 117-126.
84
Farklı Platformlardaki Veritabanı Yönetim Sistemleri
AyĢe ELDEM *
Öğr. Gör. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
ayseeldem@kmu.edu.tr
Özet
Veritabanı, birbiriyle ilgili verilerin bir arada tutulup satır ve sütunlar halinde saklandığı yapılardır. Bu
yapılar sayesinde binlerce hatta milyonlarca veri saklanabilmektedir. Arıza takip otomasyonu gibi
basit uygulamalardan bankacılık otomasyonu gibi karmaĢık uygulamalara kadar birçok alanda
veritabanı uygulamalarına ihtiyaç duyulabilmektedir. Veritabanı oluĢturma, tabloları ve sorguları aktif
bir Ģekilde kullanma, alanlar üzerinde her türlü hesaplama iĢlemi yapabilme gibi birçok eylemin
yapılabildiği sistemler olarak adlandırılan Veritabanı Yönetim Sistemleri sayesinde veriler üzerinde
her türlü iĢlem gerçekleĢtirilebilmektedir.
Bu çalıĢmada; Windows, Unix, Linux gibi iĢletim sistemleri ile Android, IOS ve Windows Mobile
gibi taĢınabilir platformlarda kullanılabilen veritabanı yönetim sistemlerinin teknolojik geliĢimiyle
ilgili genel bilgilere yer verilmiĢtir. Aynı zamanda farklı platformlarda kullanılan bu veritabanı
sistemleriyle ilgili karĢılaĢtırmalar yapılarak avantaj ve dezavantajlarından bahsedilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Veritabanı Yönetim Sistemleri, Farklı Platformlar, Veritabanı Programları
Database Management Systems on Different Platforms
Abstract
The database is a structure which has combination of interrelated data stored in columns and rows.
Thousands or even millions of data can be stored with this structures. Database applications can be
needed in many areas from simple applications such as Failure Tracking Automation to complex
applications such as Banking Automation. Database Management Systems are systems which may
able do all kinds of operations on the data can be realize of many actions such as creating a database,
using tables and queries actively, any kind of calculation on the fields.
In this study; general information on technological development of database management systems that
are used on operating systems such as Windows, Unix, and Linux, on portable platforms such as
Android, iOS and Windows Mobile are discussed. At the same time, by comparing with the database
systems are used in different platforms, advantages and disadvantages of these are described in this
study.
Keywords: Database Management Systems, Different Platforms, Database Programmes
GĠRĠġ
Eski yıllarda veriler dosyalama sistemi ile kaydedilerek saklanmakta ve üzerinde her türlü iĢlem
yapılabilmekteydi. Fakat büyük miktarda verileri saklama ihtiyacı ortaya çıktıktan sonra dosyalama
sistemleri artık bazı ihtiyaçlara cevap verememeye baĢlamıĢtı. Bilginin artması, depolama alanlarının
büyümesi, bilgiye eriĢim sorunları ve bilgiye eriĢim hızının azalması gibi nedenlerle yeni yöntemler
geliĢtirilmeye baĢlanmıĢtı. ĠĢte bu noktada dosyalama sistemlerine karĢılık veritabanları ortaya
çıkarılmıĢtır. Veritabanları sayesinde yukarıda bahsedilen problemler ortadan kaldırılmıĢtır.
Veritabanı; birbiriyle iliĢkili verilerin bir arada tutulduğu, veriler üzerinde her türlü iĢlemlerin
yapılabildiği yapılara denilmektedir. Veritabanı Yönetim Sistemlerinin (VTYS / Database
Management System – DBMS) amacı ise;
85
Veri tabanlarını tanımlamak,
OluĢturmak,
Kullanmak,
DeğiĢtirmek,
Bakımı ve yedeklenmesini yapmak,
Veri tabanı sistemleri ile ilgili her türlü iĢletimsel gereksinimleri karĢılamak
için tasarlanmıĢ sistem ve yazılımdır (Vikipedi, 2016). ġekil 1‘de Veritabanı Yönetim Sistemi‘nin genel
yapısı gösterilmiĢtir. Yukarıda belirtilen özelliklerin haricinde Veritabanı Yönetim Sistemleri
kullanıcı izinlerini düzenlemek içinde kullanılırlar. Örneğin; okullarda kullanılan öğrenci takip
sistemleri sayesinde öğrencilere ait her türlü genel bilgiye ve not bilgisine eriĢilebilmekte ve her türlü
düzenleme yapılabilmektedir. Bu otomasyonlarda öğrenciler kendi kiĢisel bilgilerini değiĢtirebilirken
not bilgilerini sadece görebilmektedirler. Öğretmenlerde öğrencilerin not bilgilerini girebilmekte,
kendi kiĢisel bilgilerini düzenleyebilmekte fakat öğrencilerin kiĢisel bilgilerini sadece
listeleyebilmektedir. Bu Ģekilde farklı kullanıcılara farklı izinler vererek sistemin daha dinamik bir
Ģekilde kullanılabilmesini sağlamaktadırlar.
Veritabanı
VERĠTABANI
YÖNETĠM
SĠSTEMĠ
Kullanıcı 1
Kullanıcı 2
.
.
GeliĢtirilen
Kullanıcı n
Yazılımlar
ġekil 1: Veritabanı Yönetim Sistemi
Veritabanı Yönetim Sistemleriyle ilgili birçok yazılım geliĢtirilmiĢtir. GeliĢtirilen bu
yazılımlardaki veritabanlarının kullanımında bazıları için lisanslamaya ihtiyaç duyulurken bazıları ise
ücretsiz olarak kullanılabilmektedir. Bu sayede birçok alanda rahatlıkla tercih edilen ve her ihtiyaca
yönelik olarak tasarlanan yazılımlar hayatımızı kolaylaĢtırmaktadır. Veritabanı Yönetim Sistemlerinin
kullanıldığı bazı uygulamalar;
Hastanelerde kullanılan VTYS sayesinde muayene, muayene detayları, tahlil sonuçları, gibi
birçok veri saklanabilmekte ve birçok düzenleme yapılabilmektedir.
VTYS kullanılarak online uçak bileti ya da otobüs bileti satın alınabilmektedir. Farklı
zamanlarda yapılan sorgulamalar sonucunda o seferdeki hangi koltukların dolu hangi
koltukların boĢ olduğu görülebilmektedir.
Marketlerde kullanılan otomasyonlar sayesinde satılan ürünler, depoda bulunanlar, müĢteri
alıĢveriĢ eğilimleri gibi birçok konuyla ilgili sonuçlara rahatlıkla ulaĢılabilmektedir.
Herhangi bir sözlük uygulamasında kullanılan VTYS ile aranan kelimenin diğer dildeki olan
karĢılığı görülebilmektedir.
Google, Yandex gibi arama motorları da Veritabanı Yönetim Sistemlerini kullandıklarından
dolayı istenilen herhangi bir veriye rahatlıkla ulaĢılabilmektedir.
Telefonla yapılan her türlü görüĢme ve mesajlar GSM operatörleri tarafından VTYS
kullanılarak kaydedilmektedir.
Banka otomasyonları sayesinde para transferleri, elektrik, su gibi her türlü ödeme iĢlemleri tek
bir tıkla halledilebilmektedir.
E-devlet sistemi kullanılarak kamu kurumlarının verdiği tüm hizmetlere hızlı bir Ģekilde
ulaĢılabilmektedir.
Tüketici herhangi bir isteğini, Ģikayetini ilgili birimlere ulaĢtırabilmek amacıyla aradığı Call
Center sayesinde; iĢlemin ilgili birimlere ulaĢması, iĢlem sonucunun kaydedilmesi, durum
güncellemesi gibi birçok uygulama gerçekleĢtirebilmektedir.
Online alıĢveriĢ sitelerinden alıĢveriĢ yaparken siteye üye olduktan sonra yapılan her türlü
alıĢveriĢin kayıt altında tutulması, alıĢveriĢ esnasında kullanılan kredi kartı bilgilerinin güvenli
bir Ģekilde girilerek alıĢveriĢin tamamlanması sağlanmaktadır.
Facebook, Twitter gibi sosyal medya hesaplarında birçok kiĢinin ayrıntılı olarak bilgilerini
paylaĢabilmesi, yeni arkadaĢlar edinmesi, gibi birçok özellik birarada kullanılabilmektedir.
86
Bu tür örneklerde geliĢtirilecek uygulamanın büyüklüğüne göre güvenilirlik, veri türü çeĢitliliği,
farklı platformlarda kullanılabilmesi,.. gibi birçok özellik önem arz etmektedir. Bu çalıĢmada farklı
platformlardaki Veritabanı Yönetim Sistemleriyle ilgili genel bilgilere yer verilmiĢ olup bunlarla ilgili
bilgiler karĢılaĢtırmalı olarak tablolarda gösterilmiĢtir.
VERĠTABANI YÖNETĠM SĠSTEMLERĠ
Günümüzde geliĢen teknolojiyle birlikte Windows, Linux gibi birçok iĢletim sisteminde, Android,
IOS ve Windows Mobile gibi taĢınabilir platformlarda kullanabilmek amacıyla birçok yazılım
geliĢtirilmektedir. Bu yazılımların birçoğunda Veritabanı Yönetim Sistemleri aktif olarak
kullanılmaktadır. Bu platformlarda kullanılan baĢlıca Veritabanı Yönetim Sistemleri;
Access
DB2
Firebird
Informix
InterBase
MySQL
Oracle
PostgreSQL
SQLite
SQL Server
Burada belirtilen Veritabanı Yönetim Sistemleri arasından özellikle; büyük miktardaki verileri
rahatlıkla yönetebilen, çoklu kullanıcı desteği içeren ve diğerlerine göre daha maliyetli olan Oracle
büyük ölçekli uygulamalarda, MySQL genellikle web uygulamalarında, SQLite Android tabanlı
uygulamalarda tercih edilmektedir. MySQL, PostgreSQL ve SQLite‘ ın açık kaynak kodlu ve ücretsiz
olmaları avantaj sağlamaktadır. Bununla birlikte Access, Microsoft Office bileĢeni olduğu için çoklu
kullanıcı desteği bulunmayan küçük ölçekli uygulamalar için tercih edilmektedir. Oracle, SQL Server,
DB2 ve PostgreSQL‘ in performansı diğerlerine göre daha iyidir. DB2 frameworkler için geliĢtirilmiĢ
olup büyük ölçekli uygulamalarda, Informix ise orta ölçekli uygulamalarda kullanılmaktadır. SQL
Server oldukça güçlü olmasına rağmen en önemli dezavantajı, sadece Windows üzerinde
çalıĢabilmesidir. GeliĢtirici firma, kullanılan platform ve arayüz bakımından ayrıntılı karĢılaĢtırmalar
Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 3: Veritabanı Yönetim Sistemlerinin [GeliĢtirici Firma], [Kullanılan Platform],
[Arayüz] Bakımından KarĢılaĢtırılması
VTYS
GeliĢtirici Firma
Kullanılan Platform
Arayüz
Access
Microsoft
Windows
GUI & SQL
DB2
IBM
Windows, OSX, Linux, Unix, z/O S, GUI & SQL
iO S
Firebird
Firebird project
Windows, OSX, Linux, BSD, Unix,
SQL
z/O S, iO S
Informix
IBM
Windows, OSX, Linux, BSD, Unix
SQL
InterBase
Embarcadero
Windows, OSX, Linux, Unix
SQL
MySQL
Oracle Corporation
Windows, OSX, Linux, BSD, Unix,
GUI & SQL
z/O S, Android
Oracle
Oracle Corporation
Windows, OSX, Linux,
API & GUI & SQL
Unix, z/O S
PostgreSQL
PostgreSQL Global
Windows, OSX, Linux, BSD, Unix,
API & GUI & SQL
Development Group Android
SQLite
D. Richard Hipp
Windows, OSX, Linux,
API & SQL
BSD, Unix, z/O S, iO S, Android
SQL Server
Microsoft
Windows
GUI & SQL
Kaynak: (Wikipedi, 2016)
87
Veritabanı Yönetim Sistemlerinin sahip olduğu; kullanılabilecek maksimum veritabanı boyutu,
union, intersect, except, inner join gibi veritabanı özellikleri, veri türü çeĢitliliği, cursor, fonksiyon,
procedure, trigger gibi programlama özelliklerinin ayrıntılı gösterimi Tablo 2‘ de verilmiĢtir.
Tablo 2: Veritabanı Yönetim Sistemlerinin [Maksimum Veritabanı Boyutu], [Veritabanı Özellikleri],
[Veri Türü ÇeĢitliliği] ve [Programlama] Bakımından KarĢılaĢtırılması
VTYS
Maximum Veritabanı Özellikleri
Veri Türü Programlama
Veritabanı (Union,
Intersect, ÇeĢitliliği
(Cursor,
Fonksiyon,
Boyutu
Except, Joins,… )
Procedure, Trigger, ..)
Access
2 GB
Orta
Orta
Sadece DML / DDL
iĢlemlerinde
DB2
Limit yok
Çok Ġyi
Ġyi
Çok Ġyi
Firebird
Limit yok
Ġyi
Ġyi
Çok Ġyi
Informix
~128 PB
Çok Ġyi
Ġyi
Çok Ġyi
InterBase
Limit yok
Orta
Orta
Çok Ġyi
MySQL
Limit yok
Orta
Ġyi
Çok Ġyi
Oracle
Limit yok
Çok Ġyi
Çok Ġyi
Çok Ġyi
PostgreSQL
Limit yok
Çok Ġyi
Çok Ġyi
Çok Ġyi
SQLite
128 TB
Ġyi
Orta
Az
SQL Server
524,272 TB Çok Ġyi
Ġyi
Çok Ġyi
Kaynak: (Dijital Ders, 2016), (Wikipedi, 2016)
SONUÇ
Herhangi büyüklükte bir veri yığınını kağıtlarda saklamak veya dosyalama sistemi sayesinde
bilgisayar tutmak ve bu yığın üzerinde ekleme, arama, silme, güncelleĢtirme gibi bazı iĢlemler yapmak
bu veri yığını üzerinde büyük zaman harcanmasına neden olmaktadır. Veritabanı Yönetim Sistemleri
sayesinde programcılar tarafından herhangi bir programlama diliyle yazılmıĢ veritabanı uygulamaları
geliĢtirilebilmektedir. Bu programlar hayatımızı büyük oranda kolaylaĢtırmaktadırlar. Bu çalıĢmada da
Ģu anda yoğun olarak kullanılan Veritabanı Yönetim Sistemlerinden bahsedilmiĢ olup tablolar halinde
karĢılaĢtırması verilmiĢtir. Özellikle veri türünün çeĢitliliği, veritabanı üzerinde stored procedure,
fonksiyon, trigger gibi programlama yapılabilmesi yoğun ve büyük ölçekli uygulamalarda kullanılan
Veritabanı Yönetim Sisteminin de fiyatını oldukça artırmaktadır. Buna karĢılık ücretsiz olarak
dağıtılan, açık kaynak kodlu, orta ve küçük ölçekli uygulamalarda kullanılabilecek, programlanabilir
özelliği bulunan, birçok platformda rahatlıkla çalıĢabilen Veritabanı Yönetim Sistemleri de mevcuttur.
REFERANSLAR
Vikipedi (2016). https://tr.wikipedia.org/wiki/Veri_taban%C4%B1_y%C3%B6netim_sistemi adresinden 25
Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Wikipedi (2016). https://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_database_tools adresinden 25 Mayıs 2016
tarihinde alınmıĢtır.
Dijital
Ders
(2016).
http://www.dijitalders.com/icerik/13/2383/veri_tabani_karsilastirmasi.html#.
V0ooPPmLTIU adresinden 30 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
88
Yazılım GeliĢtirme Eğitimine Yeni Bir BakıĢ: Blok Programlama
Teknolojisi
Hüseyin ELDEM *
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Karaman
heldem@kmu.edu.tr
Özet
Uygulamalı teknik eğitim alanlarında eğitim görenlerin en büyük avantajlarından birisi öğrenmenin
uygulamalar ile desteklenmesidir. Öğrenilen bilginin gözlemlenerek bizzat uygulamasının yapılması,
kalıcı bir öğrenmeyi beraberinde getirmektedir. Teknik eğitimlerdeki iĢ akıĢını gözlemlemek,
gerektiğinde birebir uygulamak, teorik bilginin devamı niteliğindedir. Bunun yanında elbette
uygulamalı eğitimlerde karĢılaĢılan birtakım sorunlar olabilmektedir. Özellikle bilgisayar yazılımı
geliĢtirilmesinin öğretilmesinin hedeflendiği bilgisayar programcılığı alanlarında, yazılım
kavramlarının soyut olmasından dolayı öğrenme süreçlerinde zorluklar yaĢanabilmektedir.
Web, masaüstü ya da mobil platformlarının hangisinde uygulama geliĢtirilmek istenirse istensin,
temelde algoritma ve programlama mantığının en temel Ģart olarak benimsenmesi gerekmektedir.
Algoritma öğreniminde, gerçek hayata dair örneklendirmeler yapılarak kısmen somut bir nitelik
kazandırılmaya çalıĢılmaktadır.
Son zamanlarda Avrupa ülkelerinde, ilkokul seviyesinde algoritma ve programlama eğitimleri
verilmesi planlanmakta ve gün geçtikçe uygulamaya konmaktadır. Özellikle küçük yaĢlarda bu alanda
eğitim görmesi hedeflenen kitle için, soyut kavramların yoğunlukta olduğu algoritma eğitiminin görsel
bir içerikle aktarılması geliĢimi ve baĢarıyı artıracaktır. Ġlk etapta hiçbir programlama diline hâkim
olmadan ve kod yazmadan uygulama geliĢtirmesine olanak sağlayan ―Blok Programlama‖ kavramı
bugünlerde önem kazanmıĢtır. Görsel nesnelerin, sürükle-bırak prensibiyle kullanılmasıyla belirli bir
problemi çözen uygulamalar geliĢtirilebilmesi mümkün olmaktadır. Bu çalıĢmada, mevcut ―blok
programlama‖ örnekleri incelenerek, teknolojik geliĢimi ele alınmıĢtır. Farklı platformlar için
geliĢtirilen bu blok programlama yöntemleri birlikte ele alınarak gelecekte yazılım geliĢtirmede nasıl
kullanılabileceği ve yaygınlaĢtırılabileceği konusunda öneriler verilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Algoritma Öğrenme, Yazılım Eğitimi, Blok Programlama
A New Perspective the Software Development Training: Block Programming
Technology
Abstract
One of the biggest advantages of whom studying in applied technical education is supporting the
learning by applications. Making applications personally by monitoring the learned information brings
permanent learning. Observing the workflow in technical training and implementing exactly when
needed is a follow-up of theoretical knowledge. Besides, of course, some problems may be
encountered in practical training. In particular, in computer programming fields that is aimed to teach
the development of computer software, difficulties may be encountered in learning process due to the
abstract concept of software.
Web, desktop or mobile in which desired platform you want to develop, fundamentally algorithms and
programming logic should be adopted as a basic requirement. In the algorithm teaching, by performing
real-life examples that are partially studies tries to give a concrete nature to coding.
Recently, in European countries, primary school-level algorithms and programming training is
planned and day by day it is put into practice. Especially for younger audiences in targeted to study in
this field, transferring education with a visual content in frequent abstract concepts of algorithm
education will enhance the development and success. Nowadays, "Block Programming" concept
89
which enables application development without writing code and without dominating any
programming language, has gained importance. It is possible to develop applications that solve a
specific problem by using the drag-and-drop visual components principle. In this study, by examining
using the "block programming" samples, technological development of them were handled. Block
Programming methods were investigated together that are developed for different platforms and how it
can be used in future software development and how it can be popularised.
Keywords: Learning Algorithms, Software Training, Block Programming
GĠRĠġ
Öğrenmede en temel hedef olarak, bilginin kalıcılığı ve farklı parametreler söz konusu
olduğunda rahatlıkla tekrardan uygulanabilir olması ele alınmalıdır. Bu anlamda sosyal içerikli
bölümlerdeki öğrenmelerde uygulamalı tekrar Ģansı teknik bölümlere nazaran daha az olmakla birlikte
yorumlamaya daha açıktır. Ancak teknik eğitim alanlarında genellikle uygulama ağırlıklı içerikler
sayesinde kalıcı bir öğrenme rahatlıkla sağlanabilmektedir. Standart örneklendirmelerin yanı sıra olası
bazı durumların uygulamalarla test edilmesiyle konuya ait zengin çıkarımlar elde edilebilmektedir.
Örneğin bir deney ortamında bazı girdilere göre nasıl bir çıktı alınıyorsa, girdi parametrelerinin
değiĢtirilmesi ile farklılaĢtırmalar yapılarak deney sonuçlarına göre zengin bir karara rahatlıkla
varılabilmektedir. Teknik eğitim bölümlerinde eğitim aĢamasında uygulamalardaki iĢ akıĢını ve
süreçleri gözlemleyerek, gözlem sonucu aynı süreçleri bizzat uygulayarak, teorik bilginin kalıcı olması
sağlanmaktadır. Bir deneydeki somut bileĢenler ya da bir makine tasarımındaki makine parçalarının
somut olarak gözlemlenmesi, aynı deney ya da makine tasarımında benzer bileĢenlerin kullanılması iyi
gözlemlendiğinde rahatlıkla tekrar uygulanabilir olmaktadır.
Teknik eğitimde somut bileĢenlerin iĢlevi öğrenildiğinde rahatlıkla farklı tasarımlar
yapılabilmektedir. Ancak bu somut bileĢenlerin yerini soyut bileĢenler aldığında öğretme ve öğrenme
süreçlerinde zorluklar yaĢanabilmektedir. Özellikle bilgisayar teknolojileri alanında yazılım eğitimi
verilen bilgisayar programcılığı, bilgisayar mühendisliği, yazılım mühendisliği bölümlerinde
hedeflenen bilgisayar yazılımı geliĢtirilmesinin öğretilmesi, tamamıyla soyut yazılım kavramları
barındırmasından dolayı uzun ve zorlu bir öğrenme sürecini beraberinde getirmektedir. Gerçek hayatın
içinde yazılım kavramının somutlaĢtırılamaması öğretme ve öğrenme açısından ele alındığında kimi
zaman istenilen öğrenme tam olarak gerçekleĢtirilememektedir.
Bilgisayar yazılımı geliĢtirmede ilk aĢama olarak algoritma ve programlama mantığının
kavratılması büyük önem arz etmektedir. Web, masaüstü ya da mobil platformlarının hangisinde
uygulama geliĢtirilmek istenirse istensin, algoritma oluĢturma ve program geliĢtirme mantığının
benimsetilmesi, bu alanda eğitim veren tüm bölümlerde ilk aĢama olarak ele alınmaktadır. Her ne
kadar sahte kod (pseudocode) mantıksal diliyle geliĢtirilen algoritmalar ile gerçek hayattan örneklerin
bilgisayarların anlayabileceği bir forma kavuĢturulması mevcut yazılım eğitimlerinde kullanılsa da
yeterli olamamaktadır. Programlama mantığının öğretilmesi ve öğrenilmesinde ilgi düzeyinin
artırılarak problem çözme yeteneğinin geliĢtirilmesi için yeni yöntemler geliĢtirilerek, somut olamasa
da interaktif bir Ģekilde geliĢtirilen uygulama geliĢtirme platformları sayesinde motive edici bir
öğrenim sağlanabilir. Son dönemlerde dijital oyun tasarımı ve blok programlama olarak isimlendirilen
bu geliĢtirme ortamları sayesinde programlama mantığının öğretilmesi ve problem çözme yeteneğinin
geliĢtirilmesinde büyük ölçüde katkı sağlanmaktadır.
Günümüzde teknoloji her yaĢtan birey tarafından kullanılarak hayata teknolojik bir yön
verilebilmektedir. Teknolojinin kullanılmasının yeterli olmadığı, bu teknolojinin nasıl çalıĢtırıldığı ve
meydana getirildiğinin bilinmesi bilincinin hızla artacağı öngörülmektedir. Bilgisayar
programcılığının öğrenilmesi sadece yazılım geliĢtirme oranının artırılmasının yanı sıra problem
çözme ve mantıksal düĢünme yeteneklerinin geliĢmesinde de büyük katkı sağlayacaktır. Bu katkılar
göz önüne alındığında, artık dünyada bilgisayar bilimleri, yazılım geliĢtirme ve programlama
mantığının temel bir yetenek olarak farklı birçok branĢlarda yer alan kitlelere kazandırılması
gerekliliğine inanılmaktadır. Son dönemlerde dünyada birçok ülkede, küçük yaĢlarda programlama
mantığının verildiği temel eğitimler gündeme alınmaktadır. Küçük yaĢlardaki ya da programlama ile
yeni tanıĢan kesimlere, soyut içerikli ve ilk etapta algılanması güç, algoritma geliĢtirme ve
programlama mantığının verilmesi gerekmektedir. Herhangi bir programlama dili ile birlikte yeni bir
90
düĢünce üreterek problem çözme yeteneklerinin birlikte öğrenilmesi zorlu bir süreçtir. Bu yüzden
herhangi bir kodlama olmadan ve herhangi bir yazılım diline hâkim olmadan görsel objeler
yardımıyla, yazılım geliĢtirme yeteneğinin her yaĢtan ve kesimden bireylere aktarılmasında, blok
programlama ve dijital oyun tasarlama büyük önem kazanmaktadır. Görsel ve belirli bir anlamı olan
nesne (Ģekil) lerin sürükle-bırak prensibi ile oyun oynama ilgilerinden faydalanılarak belirli görevleri
yerine getiren oyun ve uygulamalar geliĢtirilebilmesi kalıcı bir öğrenmeyi beraberinde getirmektedir.
Bir yazılım tasarımını oyun tadında, planlayarak hayata geçirilmesi baĢarısı, yazılım geliĢtirmenin ilk
etabı olan, algoritma geliĢtirme ve mantıksal düĢünme yeteneklerinin kazandırılması ve
geliĢtirilmesinde ciddi bir ilerleme sağlayacaktır. Bu çalıĢmada, mevcut blok programlama, dijital
oyun tasarımı platform örnekleri incelenerek, teknolojik geliĢimi ele alınmıĢtır. Bu platformların
herhangi birinde ya da bazılarında uygulama geliĢtirme aĢamalarında baĢarılı olanların, kazanılan
inovatif düĢünceyle mantıksal yöntemlerin rahatlıkla kavranması neticesinde, yazılım geliĢtirme
konusunda uzman olmak yolunda en önemli, en zor aĢamayı baĢardıkları söylenebilir. Bu aĢamadan
sonrasında ise kiĢilerin istekleri doğrultusunda platform bağımsız bir Ģekilde daha profesyonel yazılım
geliĢtirme projelerinde geliĢtirici olarak rahatlıkla yerlerini alabileceklerdir. Bu çalıĢmada, farklı
platformlarda çalıĢabilecek Ģekilde geliĢtirilen görsel blok programlama yöntemleri birlikte ele
alınarak gelecekte yazılım geliĢtirmede nasıl kullanılabileceği ve yaygınlaĢtırılabileceği konusunda
öneriler verilmiĢtir.
Blok Programlama ve Dijital Oyun Tasarımı
Bu bölümde bilinen blok programlama ve dijital oyun tasarım geliĢtirme ortamları hakkında
bilgi verilecektir. Bunlardan bazıları üniversite bazıları ise özel Ģirketlerin bünyesinde
geliĢtirilmektedir.
App-Inventor
Ġlk baĢlarda Google tarafından geliĢtirilen Ģimdilerde ise MIT (Massachusetts Institute of
Technology) tarafından yönetilen App-Inventor isimli geliĢtirme ortamı (IDE) ile sürükle bırak blok
programlama yapılarak Android cihazlar için uygulamalar geliĢtirilebilmektedir. (Chadhaa ve Turbak,
2014:1042), (MIT App Inventor 2), (Wikipedia, 2016). Web tabanlı bu IDE sayesinde, çizim
programları, hesap makinesi vb. programlar, harita, veritabanı, oyun gibi birçok farklı türde uygulama
geliĢtirebilmek mümkündür. Mevcut Android uygulamalarında tasarım aĢamasında XML, kod
tarafında ise Java programlama dili kullanılmaktadır. Komponentler yardımıyla Android cihazlar için
ekran tasarımları gerçekleĢtirilerek, oluĢturulan ara yüzlerde hangi eylemin ne zaman
gerçekleĢtirileceğine dair bloklar kullanılarak kod yazmadan hem tasarım hem de olaylar yap-boz
mantığı ile sürükle bırak prensibiyle rahatlıkla tasarlanabilmektedir. Böylece XML-Java dillerini
bilmeden mantıksal düĢünerek algoritma geliĢtirme ve programlama mantığı rahatlıkla
oluĢturulabilmektedir. GeliĢtirilen uygulamalar emulator yardımıyla test edilebileceği gibi gerçek
mobil telefon ya da tabletlerde de test edilebilmektedir. ġekil 1 de MIT App Inventor 2 uygulaması ile
yapılan bir blok programlama örneği gösterilmiĢtir.
91
ġekil 1: MIT App-Inventor Blok Program Ara yüzü
Scratch & ScratchJr
App Inventor gibi MIT (Massachusetts Institute of Technology) tarafından yönetilen Scratch
isimli geliĢtirme ortamı (IDE) projesi ile de sürükle bırak blok programlama yapılabilmektedir. Kod
yazmadan yaratıcılığın kullanılarak oyun, animasyon, simülasyon, hikaye, enstrüman vb. tasarımları
yapılabilen App-Inventor‟ a göre daha zengin bir alt yapı ve kütüphaneye sahip olan Scratch, özellikle
küçük yaĢlardaki bireyleri hedef alarak algoritma mantığının geliĢtirilmesini sağlamaktadır. Projelerin
kalıcı olabilmesi için sisteme giriĢ yaparak kullanılan Scratch, hem online tasarıma olanak
sağlayabilmekte, hem de bilgisayara kurularak offline olarak ta kullanılabilmektedir (Scratch, 2016).
Oyun oynayarak öğrenme kalıcı bir öğrenmeyi beraberinde getirecektir. Dijital oyun tabanlı öğrenme
araçlarından en bilineni Scratch‟ tir (Eck, 2015). ScratchJr ise Scratch bünyesinde 5-7 yaĢ arası
çocukların, interaktif hikâyeler ve oyunlar programlayabilecekleri bir platformdur (ScratchJr, 2016).
ġekil 2: Scratch Blok Program Ara yüzü
92
Alice 2 & Alice 3
Eğitimsel bir yazılım olan Alice 2 ve 3, 3 boyutlu bir ortamda bilgisayar programlamayı
öğretmektedir (Alice, 2016). Java programlama dilinde uzmanlaĢması istenen kiĢiler için, kontrol
yapıları, döngüler, değiĢkenler, prosedür ve fonksiyon gibi, klasik programlama kavramlarını görsel
bir ortamda nesneler ile anlatarak programlama mantığı ve algoritma geliĢtirme yeteneğinin
geliĢtirilmesi hedeflenmiĢtir. Bu geliĢtirme ortamında, sahneler, bu sahneye ait nesneler bir arada
kullanılarak, programlama talimatları uygulanabilir, test edilebilir ve hata ayıklama yapılabilir (ġekil
3). Alice ile bir video için animasyon oluĢturmak, interaktif bir oyun tasarlamak mümkündür. Bir
öğrencinin, nesne tabanlı programlama ilkelerini öğrenebileceği Alice ile temel programlama
kavramları da rahatlıkla kavranabilir.
ġekil 3: Alice3D Blok Program Ara yüzü
Microsoft Kodu Game Lab
Microsoft Research tarafından ilk baĢlarda Xbox için geliĢtirilen, Ģimdilerde bilgisayarlarda da
kullanılabilen, nesne tabanlı görsel programlama dili olan Kodu, içerisinde hazır bulunan özellikler
sayesinde, kullanıcıların herhangi bir programlama dilini bilmeden kendi oyunlarını tasarlamalarına
yardımcı olmaktadır (KoduGameLab, 2016). Oyun tasarımcıları ya da oyun senaryosu yazanlar için
geliĢtirilen Kodu, küçük yaĢlardaki kullanıcıların oyun tasarlayarak programlama mantığının
oluĢmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda tasarladıkları oyunları oynayabilmelerine, arkadaĢlarıyla
paylaĢabilmelerine olanak sağlamaktadır. Eğitici tarafından ele alındığında ise programlama
öğretmenin yanı sıra problem çözme, hikâye oluĢturma ve algoritma oluĢturma mantığını öğretme
yeterliliğine sahip bir yazılımdır.
93
ġekil 4: Microsoft Kodu Blok Program Ara yüzü
TouchDevelop
Microsoft un, dokunmatik ekranlı cihazlarda daha kolay uygulama geliĢtirmek için tasarlanmıĢ
bir web uygulamasıdır (TouchDevelop, 2016). TouchDevelop ile ĠOS, Android, Windows, Windows
Phone, Mac veya Linux platformları için kodlamaya gerek kalmadan uygulama geliĢtirilebilmektedir.
Klavye ye gerek olmadan fare ya da dokunmatik ekran yardımıyla sürükle bırak yöntemiyle web
tabanlı uygulama ve oyunlar geliĢtirme olanağı sunan TouchDevelop, temel programlama mantığını
bilip yazılım diline geçiĢ yapmak isteyenler için avantajlıdır. Kodlama yapmadan yapılan
değiĢikliklere ait sahte kodların incelenmesi, programın her aĢamasındaki değiĢikliklerin takip
edilmesi, yazılım dillerine geçiĢ açısından önemli bir yardımcıdır. Herhangi bir yazılım kurmadan,
uygulamalar web tabanlı olarak derlenmekte ve hata kontrolü web uygulaması tarafından
belirtilmektedir.
Beetle Blocks
3 Boyutlu tasarım ve imalat ürünler için grafiksel blok tabanlı bir programlama ortamıdır
(Beetle Blocks, 2016). Blok yapısı Scratch e benzer olmakla birlikte Beetle Blocks ile sadece 3
boyutlu nesne tasarımları gerçekleĢtirilebilmektedir.
Blockly & Blockly Games
Google tarafından geliĢtirilen Blockly, diğer blok programlara benzer Ģekilde blokların editöre
sürükle-bırak yapılmasıyla, uygulama ve oyunlar geliĢtirmesine olanak tanımaktadır (Blockly, 2016).
Ek olarak Blockly ile tasarlanan uygulamaların JavaScript, Python, PHP, Lua ve Dart programlama
dillerindeki kodları da üretilmektedir. Bu sayede yapılan tasarımların anlık kodsal değiĢiklikleri de
gözlenebilmektedir. Yarının programcıları için oyunlar tasarlama amacıyla geliĢtirilen web tabanlı
Blockly Games ile oyun tasarımları da yapılabilmektedir (Blockly Games, 2016).
ġekil 5: Blockly Blok Program-JavaScript Kod Tasarım Ekranı
94
Snap!
Kullanıcılara matematiksel ve hesaplama yöntemlerini öğretirken interaktif animasyonlar,
hikâyeler, oyunlar oluĢturmayı sağlayan Snap! Web tabanlı eğitici grafiksel bir programlama dilidir.
Scratch‟ ten esinlenilerek daha geliĢmiĢ düzeydeki öğrencilerin programlama yeteneklerini artırmaya
yönelik tasarlanmıĢtır (Snap, 2016). Scratch ile aynı ara yüze sahip olan Snap! , Scratch ten farklı
olarak Ardunio için kullanılması amacıyla geliĢtirilmiĢtir. Böylece Ardunio için kod yazmadan blok
programlama kullanılarak uygulamalar geliĢtirilmektedir.
Code.org
Microsoft‘ un Hours of Code (Kod Saatleri) projesi kapsamında oyunlar, animasyonlar
geliĢtirirken algoritma ve programlama öğrenmeyi hedeflediği web tabanlı bir blok programlama
örneğidir (Code.org, 2016). Özellikle küçük yaĢlardaki kullanıcıların programlamayı öğrenmesi için
geliĢtirilmiĢtir. Bu proje ile her okuldaki her öğrencinin bilgisayar bilimlerini öğrenmesini
amaçlamaktadır. Uygulama örneklerinin adım adım nasıl yapılacağını gösteren video ve metin destekli
bu projede, programlama öğrenme süreçleri anlık takip edilebilmektedir. Türkçe dil desteği
bulunmaktadır.
ġekil 6: Code.org ile Flappy Bird Block Oyun Tasarımı
Tickle
Scratch modelinde blok programlama yapılabilen Tickle, sadece IOS telefon ve tabletler için
geliĢtirilmiĢtir (Tickle, 2016). Benzer blokları kullanarak oyun ve animasyonlar geliĢtirilebilen bu
platform, iTunnes te yayınlanan oldukça yeni bir blok programlama örneğidir. Beraberinde gelen
Ģablonları kullanarak uygulama geliĢtirilebilmektedir.
Pocket Code (Cep Kodu)
Pocket Code, Scratch benzeri, sadece Android iĢletim sistemli tablet ve telefonlarda uygulama
geliĢtirme olanağı sunan blok programlama örneğidir (Pocket Code, 2016). Pocket Code ile oyunlar,
animasyonlar, interaktif müzik ve videolar geliĢtirilebilmektedir. Kullanıcılar tarafından geliĢtirilen
uygulamalar bir kütüphane halinde sunulmaktadır. Kütüphanedeki uygulamalar, geliĢtirme ortamına
indirilerek geliĢtirmeye devam edilebilmektedir. Ġstenilirse sadece uygulama olarak cep telefonu ya da
tablete indirilerek kullanılabilmektedir.
95
ġekil 7: Pocket Code Tasarım Ekranları
Diğer Uygulamalar
Bu çalıĢmada sıkça kullanılan, farklı platformlarda çalıĢan, yaygın blok programlama platform
örneklerine yer verilmiĢtir. Ancak bunların yanı sıra birçok blok programlama örneği bulunmaktadır.
Bu uygulamalara ait bilgiler aĢağıda Tablo 1‘ de verilmiĢtir.
Tablo 4: Blok Programlama Örnekleri
Blok Programlama Örneği
Tynker
Greenfoot
Sandboxgamemaker
Adventure Maker
Gamefroot
RoboMind Desktop
Squeak eToys
AgentSheets
AgentCubes
Daisy the Dinosaur
Hopscotch
Stencyl
Move the Turtle
Spherly
Pixly
Waterbear
PencilCode
Vizwik
Actimator
AllCanCode
Sploder
Kodable
CargoBot
LightBot
Robot Turtles
Web Sitesi
https://www.tynker.com/hour-of-code/
http://www.greenfoot.org/door
http://www.sandboxgamemaker.com/
http://www.adventuremaker.com
http://gamefroot.com
http://www.robomind.net/en/index.html
http://www.squeakland.org
http://agentsheets.com
https://www.agentcubesonline.com
https://itunes.apple.com/us/app/daisy-thedinosaur/id490514278?mt=8
http://www.gethopscotch.com
http://www.stencyl.com
https://itunes.apple.com/us/app/move-turtle.-programmingfor/id509013878?mt=8
http://outreach.cs.ua.edu/spherly/
http://outreach.cs.ua.edu/pixly/
http://waterbearlang.com
https://pencilcode.net
https://vizwik.com
https://www.actimator.com/index
https://www.allcancode.com/runmarco
http://www.sploder.com
https://itunes.apple.com/us/app/kodable/id577673067
http://twolivesleft.com/CargoBot/
http://lightbot.com
http://www.robotturtles.com
96
SONUÇ
Bilgisayarlar günümüzde ve gelecekte hayatımızda oldukça önemli ölçüde yer alacaktır. Hayatı
kolaylaĢtırmasının yanı sıra hayata yön vererek bireylerin karar verme aĢamalarında kullanımı da hızla
artacaktır. Bu anlamda hızla üretilen, her gün yeni bir güncellemesi ile karĢı karĢıya kalınan
teknolojinin doğru kullanımı da birçok yönden değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. Ancak bu
yenilenen teknolojinin kullanılmasından da öte, yeni teknolojiler üretebilmek, düĢüncelerin bilgisayar
bilimleriyle hızla yorumlanabilmesini sağlamak, gelecek için çok daha önem arz etmektedir. Bu
açıdan birilerinin bugün mühendislik düzeyinde yaptığı iĢlerin baĢlangıç aĢamalarının farklı
yöntemlerle küçük yaĢlardaki kullanıcılara aktarılmasını sağlamak, gelecekte bu bireylerin daha
sahiplenilmiĢ, hızlı çözüm üreten yöntemler üretebileceği ön görülebilir.
Mesleki eğitimde bilgisayar yazılımlarının öğrenilmesindeki zorlukların aĢılması için birçok
yöntem geliĢtirilmiĢtir. Genel olarak Blok Programlama ve Dijital Oyun Tasarımı baĢlıklarında
incelenen, yazılımını arka tarafta tasarlanan frameworke otomatik olarak yazdıran, son kullanıcıya ise
görsel bir arayüzle sürükle-bırak prensibiyle çalıĢan yöntemler, kullanıcıların programlama ve
algoritma geliĢtirme bilgilerinin artmasında eğlenceli ve eğitici bir yaklaĢım sergilemektedirler.
Ortam bağımsız, ya da web, mobil gibi belirli bir ortam için uygulama geliĢtirmede kullanılacak
programlama dillerinin hepsinde en temel olarak programlama temellerinin ve algoritma geliĢtirmenin
öğrenilmesi bir zorunluluktur. Burada kullanılan dilin yazım kuralları (syntax), genel kuralları,
derlemesi vb. detayların bilinmesi ise sonraki bir öneme sahiptir. Ayrıca bu detaylar her bir dilde
farklılık gösterebilmektedir. Programlama hakkında hiçbir Ģey bilmeyen kiĢileri bu detaylarla
uğraĢtırmadan deyim yerindeyse iĢin özü olan algoritma mantığını aktarmak için bahsedilen
yöntemlerin kullanılması çok verimli olacaktır.
Akıllı gözlük, akıllı saat gibi giyilebilir teknolojilerin hızla yaygınlaĢması ile bu cihazlar için
günlük ve anlık toplanan verilerin analiz edilmesiyle tasarlanacak küçük ölçekli programların
geliĢtirilmesinde hız ve kolaylık açısından blok programlama platformlarından faydalanılabilir.
Yazılım öğrenmeyi kolaylaĢtırması amacıyla ortaya çıkan Blok Programlama prensibi, belki de
gelecekte gerçek programlama dillerinin tamamıyla yerini alacaktır.
REFERANSLAR
Alice, (2016). Alice. http://www.alice.org/index.php adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Beetle Blocks, (2016). Beetle Blocks. http://beetleblocks.com/run/ adresinden 14 Mayıs 2016 tarihinde
alınmıĢtır.
Blockly, (2016). Blockly. https://developers.google.com/blockly/ adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Blockly Games, (2016). Blockly Games. https://blockly-games.appspot.com/?lang=tr adresinden 18 Mayıs 2016
tarihinde alınmıĢtır.
Chadhaa K. ve Turbak F. (2014). Improving App Inventor usability via conversion between blocks and text.
Journal of Visual Languages & Computing, 25(6), 1042–1043.
Code.org, (2016). Code.org. https://code.org adresinden 27 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Eck, D. R.(2015). Digital Game-Based Learning: Still Restless, After All These Years. EduCause.Edu.
http://er.educause.edu/articles/2015/10/digital-game-based-learning-still-restless-after-all-these-years
adresinden 09 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
KoduGameLab, (2016). KoduGameLab. http://www.kodugamelab.com adresinden 14 Mayıs 2016 tarihinde
alınmıĢtır.
MIT App Inventor 2, (2016). App Inventor for Android.
http://www.appinventor.org,
http://appinventor.mit.edu/explore/ adreslerinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Pocket Code, (2016). Pocket Code. http://www.catrobat.org, https://share.catrob.at/pocketcode/ adreslerinden 23
Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Scratch, (2016). Scratch. https://scratch.mit.edu adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
ScratchJr, (2016). ScratchJr. https://www.scratchjr.org adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Snap, (2016). Snap!. http://snap.berkeley.edu adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Tickle, (2016).Tickle. https://tickleapp.com adresinden 18 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
TouchDevelop, (2016). TouchDevelop. https://www.touchdevelop.com adresinden 14 Mayıs 2016 tarihinde
alınmıĢtır.
Wikipedia, (2016). App Inventor for Android.
https://en.wikipedia.org/wiki/App_Inventor_for_Android
adresinden 10 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
97
Moodle ile Bıgbluebutton ve Adobe Connect Entegrasyonu ve Performans
KarĢılaĢtırması
Bekir MUMYAKMAZ *
Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
bekir.mumyakmaz@dpu.edu.tr
Ferzende TEKÇE
Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
ferzende.tekce@dpu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada açık kaynak kodlu, ücretsiz çevirim içi eğitim yönetim sistemi olan Moodle
platformu üzerine yaygın kullanılan sanal sınıf uygulamalarından Adobe Connect ve BigBlueButton
kurulmuĢ; entegrasyon süreci, uygulamaların performans ve kullanılabilirlikleri ele alınmıĢtır. Bu
kapsamda Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu ve
Yabancı Diller Yüksekokulu‘nun 2016 yılı bahar dönemine ait 14 haftalık eğitimlerinde 1200 öğrenci
ile bu sistem test edilmiĢtir. Sonuçta, ticari sanal sınıf ve uzaktan öğretim gerçekleĢtirme uygulaması
olan Adobe Connect ile aynı amaç için geliĢtirilmiĢ açık kaynak kodlu ve ücretsiz BigBlueButton
uygulamasının entegrasyonu, performansı ve kullanılabilirliği açısından karĢılaĢtırmaları yapılarak
kullanıcılara çeĢitli çözüm önerileri sunulmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Eğitim Yönetim Sistemi, Sanal Sınıf Uygulaması
INTEGRATION OF ADOBE CONNECT AND BIGBLUEBUTTON WITH
MOODLE AND PERFORMANCE COMPARISON
Abstract
In this study, BigBlueButton and Adobe Connect that have widespread usage in virtual
classroom applications are integrated on the Moodle, which is an open source, free online learning
management system platform. Then; the integration process, performance and availability of
applications are discussed. In this context, the system is tested with 1200 students from the Faculty of
Engineering, School of Applied Sciences and Foreign Languages School of Dumlupınar University
during the 14 weeks of the 2016 spring semester. As a result; Adobe Connect, which is a commercial
virtual classroom application program is compared with BigBlueBotton that is an open source and free
program in terms of performance and availability. Finally, the recommendations and solutions to some
problems are presented to the users.
Keywords: Learning Management System, Virtual Classroom Application.
98
1. GİRİŞ
GeliĢen teknoloji ve bilginin gün geçtikçe katlanarak artması bireylerin bilgi ve becerilerinin
bir yandan artmasına diğer yandan da çabucak güncelliğini yitirmesine neden olmaktadır. Günümüz
Dünyasında bireyler sürekli kendilerini geliĢtirmek ve yarıĢta önde olmak için eskiyen bilgilerini
tazeleme ihtiyacı hissetmektedirler. Çoğu zaman yüz yüze eğitime eriĢim imkânı bulamayanlar için
uzaktan öğretim yöntemleri alternatif bir çözüm olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Yıllar içinde teknolojinin geliĢimine bağlı olarak bilgiye eriĢim yöntemleri posta, telefon,
televizyon ve internet Ģeklinde zamanla farklılık gösterse de amaç hep bilgiyi daha geniĢ kitlelere
yaymak ve eğitimde fırsat eĢitliği yaratmak olmuĢtur. Ġnternetin geliĢimine paralel olarak internet
tabanlı uzaktan öğretim modelleri de geliĢmiĢ; biliĢim donanımları kullanımı ile zaman ve mekândan
bağımsız olarak eğitim materyallerine ulaĢmak kolaylaĢmıĢtır (Oran ve Karadeniz, 2007: 167).
Elektronik öğretim teknoloji kursları ya da eğitim programlarının yönetimi, dokümantasyonu,
izlenmesi, raporlanması ve hizmetlerinin sunumu için geliĢtirilmiĢ yazılım uygulamaları Öğretim
Yönetim Sistemleri (LMS) olarak adlandırılmaktadır (Ellis, 2009).
2013 yılı itibariyle yükseköğretim alanında ticari LMS yazılım uygulamaları yanında;
Blackboard (% 41), Moodle (% 23), Desire2Learn (% 11) ve Instructure gibi pek çok açık kaynak
kodlu öğretim yönetim sistemi yazılımları bulunmaktadır (CampusComputing, 2013). Bunlar içerisinde
en yaygın olanlarından Moodle (Wikipedia, 2016), PHP dilinde yazılmıĢ ve ihtiyaca bağlı MySQL,
PostgreSQL, MSSQL, Oracle veri tabanlarından biri kullanarak Linux veya Windows iĢletim
sistemlerine kurulabilmektedir. Modüler yapısı sebebiyle kullanıcılar, ihtiyaçlara göre modüller
geliĢtirerek ya da resmi sitesinden modüleri sisteme yükleyerek özelleĢtirilebilmektedirler.
Öğretim yönetim sistemlerinin tamamlayıcı unsurlarından birisi de video konferans ya da
sanal sınıf yazılımıdır. En yaygın web-konferans yazılımları Adobe Connect; AT&T Connect,
AnyMeeting, Cisco Webex ve Skype ticari, BigBlueButton; Openmeetings ve eXo Platform gibi
yazılımlar ise ücretsiz yazılımlardır.
Dumlupınar Üniversitesinde, bugüne kadar uzaktan öğretim hizmetleri kapsamında ticari ve
açık kaynak kodlu öğretim yönetim sistemleri ve sanal sınıf uygulamaları kullanılmıĢtır. Bu çalıĢmada,
üniversitede verilen uzaktan öğretim hizmetleri kapsamında kullanılan Moodle öğretim yönetim
sistemine Adobe Connect ve BigBlueButton uygulamalarının entegrasyonu ve performans
karĢılaĢtırmaları ele alınmıĢtır.
2. SANAL SINIF UYGULAMALARI
EĢzamanlı uzaktan öğretim amaçlı kullanılabilecek lisanlı veya açık kaynak kodlu çok çeĢitli
sanal sınıf ve video konferans yazılımları bulunmaktadır. Bunlardan ticari olan Adobe Connect, Cisco
Webex ile ücretsiz olan BigBlueButton ve Openmeetings yazılımlarına değinilecektir.
Adobe Connect web ortamında kullanılan Adobe firması tarafından geliĢtirilmiĢ, video
konferans ve sanal sınıf uygulamasıdır. Kullanıcı sayısına göre ücretlendirilen bu yazılım, isteğe göre
bulut sistemlerinden kiralanarak veya yerel sunuculara kurularak kullanılabilmektedir. Ses, video,
belge, bilgisayar masaüstü paylaĢımı ve beyaz tahta uygulaması desteğine sahiptir. Kullanıcılar tüm
aktivitelerini kaydedip kayıtlı veya kayıtsız diğer kullanıcılar ile paylaĢabilmektedir.
Cisco Webex, Cisco firması tarafından geliĢtirilmiĢ daha çok iĢ dünyasının web ortamında
toplantılarını yapmasını amaçlayan bir uygulamadır. Ücretli olan bu uygulama ses, video, belge,
bilgisayar masaüstünün paylaĢtırılması ve beyaz tahta uygulaması desteği yanında tüm bu
aktivitelerinin kaydedilmesine ve tekrar izlenmesine de imkân vermektedir.
BigBlueButton ücretli sanal sınıf uygulamalarına alternatif geliĢtirilmiĢ özgür ve açık kaynak
kodlu, ücretsiz bir yazılımdır. Gönüllüler tarafından sürekli olarak geliĢtirilen bu yazılım Linux ve
Windows sunuculara kurulabilir, üzerine eklentiler geliĢtirilebilir ve özelleĢtirilebilir. Ses, video,
belge, bilgisayar masaüstünün paylaĢtırılması ve beyaz tahta uygulaması desteği sağlayan bu yazılım
yakın zamanda çıkan sürümü ile tüm bu aktivitelerinin kaydedilmesini de imkân vermektedir. Açık
kaynak kodlu olmasının en büyük avantalarından birisi de entegrasyon eklentilerinin bir çok platforma
çok hızlı bir Ģekilde özgür yazılım grupları tarafından oluĢturulmasıdır. Hızla artan kullanıcı sayısı ile
uzaktan öğretim için en popüler açık kaynak kodlu sanal sınıf uygulamalarından biri olmuĢtur.
99
Benzer Ģekilde OpenMeetings yazılımı da ücretsiz web tabanlı sanal sınıf uygulamasıdır. Bu
uygulama ile de ses ve görüntü paylaĢımı yapılabilir, beyaz tahta, ekran paylaĢımı ile bunların kayıtları
yapılabilmektedir. Bu yazılımların pek çok özelliğinden bazıları karĢılaĢtırma amaçlı Tablo 1‘de
(Wikipedia, 2016) verilmiĢtir.
Tablo1- Bazı sanal sınıf ve video konferans yazılımlarının özellikleri
Yazılım
Lisans Kapasite ĠĢletim Sistemi
Chat,
Masaüstü,
Dosya
Beyaz
Desteği
Tahta
Desteği
Video
Kalitesi
Mobil
Cihaz
Desteği
Güvenli
GiriĢ
Kayıt
Yeteneği
VoIP
Adobe
Connect
Ücretli 1-1500
Linux, Mac OS VGA, HQ,
X, Windows
HD
✓
PPT, PDF,
DOC
✓
✓
✓
✓
BigBlueButton
LGPL,
1-80
GPL
✓
PPT, PDF,
DOC
✓
✓
✓
✓
Cisco WebEx
Ücretli 1-3000
✓
PPT, PDF,
DOC
✓
✓
Bilgisayar ve
Sunucu
Tabanlı
✓
Openmeetings
Apache
1-125
Lisansı
Linux, Mac OS
VGA,HQ
X, Windows
Linux(Kısmi),
VGA, HQ,
Mac OS X,
HD
Windows
Linux, Mac OS
VGA
X, Windows
✓
PPT, PDF,
Bilinmiyor
DOC
X
✓
Bilinmiyor
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_web_conferencing_software
3. MOODLE VE SANAL SINIF UYGULAMALARININ ENTEGRASYON SÜRECİ
Uzaktan öğretim yönetim sistemi olarak açık kaynak kodlu Moodle‘ın 2.8.6 sürümü 4 adet
sanal CPU içeren ve 64 GB Ram barındıran Ubuntu 14.04.4 iĢletim sistemli bir sunucuda kurulmuĢtur.
Veri tabanı olarak yine Moodle ile aynı sunucuda koĢturulan MySql kullanılmıĢtır. Kullanıcıların
Dumlupınar Üniversitesi‘nin mail sistemlerine giriĢ için kullandıkları mail adresleri ve Ģifrelerini
sisteme eriĢim amaçlı kullanabilmeleri için Basit Dizin EriĢim Protokolü (LDAP) ayarları yapılmıĢtır.
Böylece üniversite dâhilindeki tüm kullanıcıların sisteme katılımı sağlanmıĢtır.
Öğretim yönetim sistemi kurulduktan sonra; kullanıcıların video kaydı veya canlı ders
yapabilmeleri için Adobe Connect (500 kullanıcı 5 sınıf lisanslı) ve BigBlueButton sanal sınıf
uygulamaları sisteme entegre edildi. Bu amaçla öncelikle Connect uygulaması Windows Server 2008
iĢletim sistemli bir sunucuya kuruldu. Veri tabanı olarak aynı sunucuda koĢturulan MS Sql Server
2012 kullanıldı. Her ne kadar performans açısından veri tabanının ayrı sunucuda bulunması daha
uygun olsa da sınırlı kullanıcı lisansı dolayısıyla ayrı bir sunucuya ihtiyaç duyulmamıĢtır. Kullanılan
sunucular ve özellikleri Tablo 2‘de görülmektedir.
Tablo 2- Uygulamaların kurulu olduğu sunucular ve özellikleri
Uygulama
ĠĢletim Sistemi Veri tabanı
CPU
Moodle
Ubuntu
MySql
4 VCPU
14.04.4 LTS
BigBlueButton
Ubuntu
MySql
Intel Xeon E5645- 2 iĢlemci
14.04.4 LTS
Connect
Windows
Ms Sql
Intel Xeon E5645- 2 iĢlemci
Server 2008 R2 Server 2012
RAM
64GB
48GB
48GB
Her ne kadar Connect uygulamasının bulut ortamında sunduğu daha uygun fiyatlı bir
lisanslama modeli bulunsa da; Moodle – Connect entegrasyon eklentisi sadece ―single sign on‖ ile
bağlanabildiğinden ve Bulut sisteminde bu hizmet her paket için sunulmadığından tercih edilmemiĢtir.
Moodle‘ın resmi sitesi üzerinde bulunan ve Adobe firmasının katkılarıyla yazılmıĢ açık
kaynak kodlu eklenti ile Adobe Connect uygulamasının Moodle ile entegrasyonu yapılmıĢtır. Bu
eklenti Adobe Connect sunucusundaki ―single sign on‖ özelliği aktive edilerek yapılmıĢtır. Moodle bu
bağlantıyı kullanarak Connect sunucusuna kullanıcı oluĢturma, yetkilendirme, kurs açma, kurs ismi ve
adresini oluĢturma, kurs baĢlangıç ve bitiĢ zamanlarını belirleme ve yönetme iĢlemlerini
yapabilmektedir. Moodle için geliĢtirilen Connect eklentisi Katılımcı, Eğitimci ve Moderatör olmak
üzere üç temel rolü kullanabilmektedir.
100
Açık kaynak kodlu uzaktan öğretim ve web konferans uygulaması olan BigBlueButton (BBB)
ile gerçek zamanlı doküman paylaĢımı, beyaz tahta, ses, video, chat ve masaüstü paylaĢımı yapılabilir
ve tüm bu aktiviteler sunucu üzerine kayıt edilerek sonradan izlenebilir. BBB ile Moodle
entegrasyonu, Moodle‘ın resmi sitesinde bulunan ve BBB ekibinin katkılarıyla yazılmıĢ açık kaynak
kodlu eklenti ile yapılmıĢtır. Moodle‘da eklenti kurulumu son derece basit olup sihirbaz ekranı ile
sorunsuz kurulabilmektedir. Kurulum sonrası ayarlardan BBB sunucusuna ait salt bilgisi ilgili yerlere
yazıldıktan sonra kurulum tamamlanır. Salt BBB sunucusu üzerinde oluĢturulan bir güvenlik
anahtarıdır. Bu anahtar olmadan bağlantı kurulamaz. Salt sunucu üzerinden öğrenilebilir veya tekrar
tekrar oluĢturulabilir. Her oluĢturma rastgele yeni bir anahtar oluĢturur.
Öğretim yönetim sisteminde Connect ve BBB uygulamaları eklenmiĢ hali ve yeni bir etkinlik
ekleme penceresi ġekil 1‘de görülmektedir. Kullanıcılar uygun gördükleri sanal sınıf uygulamasını
seçebilmektedirler. Sistemdeki sanal sınıf uygulamalarının ekran görüntüleri ise ġekil 2‘de
görülmektedir.
ġekil 1. Adobe Connect ve BigBlueButton uygulamalarının sisteme eklenmiĢ hali.
ġekil 2- Adobe Connect (Sol) ve BigBlueButton (Sağ) sanal sınıf uygulamaları arayüz görüntüleri
Sanal sınıf uygulamalarının performans ve kullanılabilirliklerini incelemek için, Dumlupınar
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu ve Yabancı Diller
Yüksekokulu‘nun 2016 yılı bahar dönemine ait 14 haftalık derslerde toplam 1200 öğrenci ile bu sistem
test edilmiĢtir. Sistemin testi aĢamasında öğrenci; eğitmen, sınıf ve ders sayıları Tablo 3‘de verilmiĢtir.
Sınıflar ortalama 30 – 80 kiĢilik gruplardan oluĢmakta olup bazı sınıflarda sadece internet destekli
asenkron ve senkron öğretim uygulanırken; bazı derslerde ise yüz – yüze sınıf ortamının yanında canlı
sınıf uygulaması da yapılmıĢ, öğrencilerin değiĢik iĢletim sistemi ve cihazlardan sisteme eriĢimleri
sağlanmıĢtır.
101
Tablo 3- Sistemin testi aĢamasında öğrenci, eğitmen ve sınıf sayıları
Öğrenci Eğitmen Sınıf/ġube Ders Süre
1200
6
22
10 14 Hafta
4. PERFORMANS VE KULLANILABİLİRLİK KARŞILAŞTIRMASI
Sanal sınıf uygulamaları öğretim yönetim sistemine entegre edildikten sonra; performanslarını
belirleyebilmek ve birbirleriyle karĢılaĢtırabilmek için, hem öğrenci ve eğitmenlerin kullanımına
açılmıĢ hem de sistem stres testine tabi tutulmuĢtur. Adobe Connect uygulamasının sınırlı lisansı
bulunmasından dolayı, uzaktan öğretim sistemini kullanan kullanıcıların yarısı Adobe Connect diğer
yarısı BBB kullanacak Ģekilde yetkilendirilmiĢlerdir. Belirli zamanlarda üniversite kampüsü
içerisindeki bilgisayar laboratuvarlarından öğrenci yetkisiyle derslere bağlanılarak sistemin
performansı gözlemlenmiĢtir.
Sistem kullanımı ile ilgili olarak öğrenci Ģikâyetlerinin büyük çoğunluğu ses ve görüntüdeki
donmalar üzerine olmuĢtur. Özellikle kampüs dıĢında yurt gibi kalabalık barınma yerlerinde kalan
öğrencilerin ortak düĢük bant geniĢliğine sahip Ģebeke kullanmalarından kaynaklanan sıkıntılar ön
plana çıkmıĢtır. Benzer Ģikâyetlerin aynı bölgelerden hem BBB hem de Adobe Connect için gelmesi;
aynı anda kampüs içindeki kullanıcı ile kampüs dıĢında ancak bireysel yüksek hızlı internet eriĢimli
kullanıcılarda ses ve görüntünün akıcı olması sorunun dıĢ kaynaklı olduğu sonucunu ortaya
koymaktadır.
Sistem testleri paylaĢımsız; sunu veya dosya paylaĢımı, video gösterimi, canlı görüĢme, ekran
paylaĢımı ve bunların kayıt edilmesi gibi değiĢik durumları içerecek Ģekilde yapılmıĢtır. Bu
gözlemlerdeki öğrenci sayıları, sunucular üzerindeki CPU, RAM, ve Ģebeke kullanım bilgileri kayıt
altına alınmıĢtır. Elde edilen veriler Tablo 4 ve Tablo 5‘te listelenmiĢtir. Bu tablolar oluĢturulurken
düĢük internet bağlantısına sahip kullanıcıların Ģikâyetleri göz adardı edilmiĢtir.
Tablo 4- BigBlueButton uygulaması stres testi ve kullanıcı deneyimlerinin sonuçları
1 – 20 Kullanıcı
20 – 50 Kullanıcı
50 – 80 Kullanıcı
Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok
Kayıt Var
Derse Girme
Dersten Atılma
Seste Takılma
Görüntüde Takılma
Normal
Yok
Yok
Yok
Normal
Yok
Yok
Yok
Normal
Yok
Yok
Yok
Normal
Yok
Az gecikme
Atlama,
Kesikli
hareket
CPU Kullanımı (%)
Ram Kullanımı
Network Kullanımı
28,6
1,8GB
8 MBit
32,3
1,9GB
8 MBit
50,7
2GB
13 MBit
Normal
Yok
Yok
Nadiren
atlama,
Kesikli
hareket
59,7
2,1GB
13 MBit
Normal
Yok
Az gecikme
Nadiren
atlama,
Kesikli
hareket
100
2,2GB
28 MBit
100
2,25GB
28 MBit
Tablo 5- Adobe Connect uygulaması stres testi ve kullanıcı deneyimlerinin sonuçları
1 – 20 Kullanıcı
20 – 50 Kullanıcı
50 – 80 Kullanıcı
Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var Kayıt Yok Kayıt Var
Derse Girme
Dersten Atılma
Seste Takılma
Görüntüde Takılma
CPU Kullanımı (%)
Ram Kullanımı
Network
Normal
Yok
Yok
Yok
2
4,9GB
6 MBit
Normal
Yok
Yok
Yok
2,1
4,9GB
6 MBit
Normal
Yok
Yok
Yok
2,8
5GB
11 MBit
Normal
Yok
Yok
Yok
3
5GB
11 MBit
Normal
Yok
Yok
Yok
5
5,3GB
24 MBit
Normal
Yok
Yok
Yok
5,6
5,3GB
24 MBit
Tablolardan görüldüğü üzere Adobe Connect uygulaması genel itibariyle test edilen kullanıcı
sayıları için problemsiz görülmektedir. Ancak aynı Ģey BigBlueButton için söylenemez.
BigBlueButton uygulaması göreceli olarak daha çok iĢlemci gücü gerektirmektedir, ayrıca kullanıcı
102
sayısı arttıkça tüm iĢlemci gücü tüketilmektedir. Bu sebeple kullanıcı sayıları arttıkça problemlerin
ortaya çıkmaya baĢladığı söylenebilir.
YaĢanan problemlerin giderilmesi için eğitmenin ses kalitesini ve ekran paylaĢımı yapıyorsa
ekran çözünürlük ve renk derinliğini düĢürmesi; sesteki kesilmeleri ve görüntüdeki atlamaları
azaltmaktadır. Dolayısıyla düĢük internet hızına sahip kullanıcıların sistemi daha rahat kullanmaları
mümkün olabilmektedir. Bu tür ayarların BigBlueButton‘ da % 10‘a kadar performans artıĢı sağladığı
gözlenmiĢtir. Fakat görüntü kalitesindeki bu kısıtlamalar özellikle yüksek çözünürlük gerektiren
derslerde öğrencilerin dersi takip etmede zorlanmalarına sebep olmaktadır ve her ders için
yapılamamaktadır.
BBB‘nin ekran paylaĢım uygulaması java, diğer iĢlemleri için kullanılan uygulaması ise flash
tabanlıdır. Flash uygulaması sorun çıkarmazken java uygulamasının yüklenmesinde ve baĢlatılmasında
birçok kullanıcı sorun yaĢamıĢtır. Java özellikle, iĢletim sistemi ve java güncellemesi tam olmayan
kullanıcılarda çalıĢmayabilmektedir. Ayrıca, BBB ekran paylaĢımlarının kayıt edildiği videolarda fare
simgesi görünmemektedir. Bu da sonraki izlemelerde dersin anlaĢılabilirliğini düĢürmektedir. BBB ile
hem canlı derse katılım hem de kayıtların sonradan izlenmesi mobil cihazlarda sorunsuz
yapılabilmektedir. Ancak, Connect uygulamasında kayıtlar flash formatında olduğundan öğrenciler
bazı mobil cihazlar ile canlı derse bağlana bilmekte fakat sonradan izleyememektedir.
Tablo 4 ve Tablo 5‘te görüleceği üzere Connect ve BBB sunucuları çok fazla RAM
kullanmamaktadır. Ayrıca, BBB sunucusu Connect sunucusuna oranla çok fazla CPU kullanmaktadır.
Dolayısıyla, sanal sınıf sistemlerini kuracak kurumlar sunucu yatırımlarını yapmadan önce bu durumu
göz önünde bulundurarak gereksiz donanım harcamalarının önüne geçebilirler. Bu çalıĢmanın
sonucunda sunuculardaki RAM oranı yarı oranda azaltılmıĢtır.
Connect yazılımının ilk lisans ücreti ve devam eden yıllarda bakım için ödenmesi gereken
ücret bulunmaktadır. Bunlara ek olaraktan kullanıcı sayısına göre de bir sunucu maliyeti oluĢmaktadır.
BBB, açık kaynak kodlu olduğundan lisans ücreti yoktur. Fakat donanım gereksinimleri göreceli
olarak daha fazla olduğundan kullanıcı sayısına bağlı olarak ilk yatırım maliyeti yüksek olabilir.
Kullanılabilirlik açısından BBB, Connect uygulamasına göre zayıf kalsa da, ekran paylaĢımı
yapılmadan ders kaydı, kayıt yapılmadan ekran paylaĢımı veya ekran paylaĢımsız etkinliklerde
rahatlıkla kullanılabilir.
5. SONUÇ
Bu çalıĢmada uzaktan öğretim sistemlerinde sıklıkla ihtiyaç duyulan sanal sınıf
uygulamalarından açık kaynak kodlu ve ücretsiz BigBlueButton ile lisans ücretli Adobe Connect‘in
yine açık kaynak kodlu ve ücretsiz Moodle platformu üzerine kurulma ve karĢılaĢtırma amaçlı test
çalıĢmaları ele alınmıĢtır.
Sistem Dumlupınar Üniversitesi‘nin Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek
Okulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu‘nda 1200 öğrenci ile 2016 yılı bahar dönemine ait 14 hafta
boyunca kullanılarak kullanıcı Ģikâyet ve deneyimleri kayıt altına alınmıĢ, bu kullanımlarda sanal sınıf
uygulamalarının kurulu olduğu sunucuların performansları gözlemlenmiĢ ve uygulamalar
kullanabilirlik açısından karĢılaĢtırılmıĢtır. Elde edilen sonuçlardan benzer sistemleri kurmak isteyen
eğitim kurumları için yazılım ve donanım seçimi konusunda öneriler verilmiĢtir.
TEŞEKKÜR
Bu çalıĢma Dumlupınar Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Komisyonu tarafından
desteklenmiĢtir (Proje No: 2015 – 38)
REFERANSLAR
A Profile of the LMS Market, CampusComputing, 2013.
Ellis, Ryann K. (2009), Field Guide to Learning Management Systems, ASTD Learning Circuits
https://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_web_conferencing_software
https://en.wikipedia.org/wiki/Moodle
Oran, M.K. ve Karadeniz, Ş. (2007). İnternet Tabanlı Uzaktan öğretimde Mobil Öğrenmenin Rolü, Akademik
BiliĢim‘07-IX. Akademik BiliĢim Konferansında SunulmuĢ Bildiri.
103
3d Printer ile KiĢiye Özel Tabanlık ve Ortez Tasarım ve Üretimi
H. Ġbrahim DEMĠRCĠ*
Karabük Üniversitesi,
Teknoloji Fak. End. Tas. Müh.
Karabük/TÜRKĠYE,
hdemirci@kbu.edu.tr
Buğra SEKBAN,
Karabük Üniversitesi
Fen Bilimleri Enst.
Karabük/TÜRKĠYE
bugrasekban@hotmail.com,
Süleyman SEMĠZ
Karabük Üniversitesi,
Teknoloji Fak. End. Tas. Müh.
Karabük/TÜRKĠYE,
ssemiz@karabuk.edu.tr
Özet
GeliĢen teknoloji ile birlikte 3d yazıcıların kullanım alanları hızla artmaktadır. Bu süreçte 3d printer
malzemelerinin mekanik özelliklerinin geliĢtirilmesi ile insan hayatında gereksinim duyulan ürünlerin
(kan damarı, yapay el, diĢ, protez vb.) üretilerek ihtiyacın karĢılanması hedeflenmektedir. Medikal
alanda kullanılan malzemelerin pahalı ve üretim zorluğundan dolayı 3d printer teknolojisi ile kiĢiye
özel ürünlerin hızlıca kullanıma sunulması ve problemlere acil çözüm bulunması mümkün
olabilmektedir. Bu çalıĢmada, üç boyutlu delta roctock model yazıcı tasarımı yapılarak imal edilmiĢtir.
3 boyutlu baskı teknolojileri yöntemi kullanılarak kiĢiye özel olarak taranan taban ve ayak bileğine
uygun tabanlık ve ortez (ankle-foot orthosis, AFO) tasarımı yapılmıĢtır. Ġmalatı ise farklı malzemeler
kullanılarak (PLA, PET ve ABS) 3D yazıcıda üretilmiĢtir. Malzeme çeĢidi ve tasarıma göre
kullanımları test edilmiĢtir. 3D yazıcılar ile üretilen ürünlerin kiĢiye özel üretimlerde daha ekonomik
olduğu iĢçilik ve zamandan avantaj sağladığı görülmüĢtür.
Anahtar kelimeler: Ortez, 3boyutlu yazıcı, PLA, ABS, PET.
DESIGN AND PRODUCTION OF PERSONALIZED SOLE PLATE AND
ORTHOTĠCS WITH 3D PRINTER
Abstract
With advanced technology, usage areas of 3D printers are increasing rapidly. In this process, with the
development of the mechanical properties of 3D printer materials, it is aimed to manufacture products
(blood vessels, artificial hands, teeth, dentures, etc.) needed in human life. Due to the materials used in
the medical field are expensive and manufacturing difficulties, it is possible to bring the personalized
products to use and finding an urgent solution to the problems with 3D printer technology. In this
study, Rostock Delta three-dimensional printer has been manufactured by making its design. By using
the method of 3D printing technology, it has been scanned the personalized product and then made
designing of the sole plates and orthotics (ankle-foot orthotics, AFO) appropriate to sole and ankle.
And, its manufacturing is made in the 3D printer by using different materials (PLA, PET and ABS).
According to the variety of materials and designs, they have been tested their usage and compared
with the other orthotics which are on the market. It has been shown that the products producing with
3D is economical and advantageous in terms of time in the production of personalized products.
Keywords: Orthotics, 3D printer, PLA, ABS, PET.
104
Giriş
3D printer teknolojisi ile üretilen ürünler günümüzde hayatı kolaylaĢtırmakla beraber medikal ve
sağlık alanında hızla ön plana çıkmaktadır. Sağlık sektöründe kan damarından kafa tası yapımına,
ortez üretiminden protez mekanik üretimine kadar bir çok alanda kolaylık sağlamaktadır. Özellikle
sağlık sektöründe ortez gibi kiĢiye özel ürünlerin tasarlanması ve üretilmesi 3 boyutlu yazıcı
teknolojisi ile daha kolay ve ekonomik hale gelmiĢtir. Ortez, iĢlevini kısmen veya tamamen
kaybetmiĢ uzuvların performansını arttırmak ve daha fazla kullanılabilir hale getirmek amacıyla
vücuda takılan yardımcı cihazlardır (Ortez, 2015). Bu cihazlar genellikle kiĢinin kas-iskelet sisteminin
bir parçası boyunca basıncı yeniden düzenlemek, desteklemek ya da dağıtmak için tavsiye edilir.
Kullanımları sonucunda semptomlar da azalma veya iyileĢmelere neden olarak, yaĢam kalitesinde
genel bir artıĢa sebep olmaktadır. ÖzelleĢtirilmiĢ cihazlarda bireysel hastanın anatomisi ve fonksiyonel
gereksinimleri dikkate alınarak tasarım gerçekleĢtirildiği için tedavi amaçlı sonuca ulaĢma açısından
en etkili yöntem olduğu görülmüĢtür (J. H. P. Pallari, 2010). Ayak ortezlerinde kiĢinin ayağının yere
düzgün basması da oldukça önemlidir. Bir AFO genellikle zayıf bacağı korumak, bilek ve ayağı doğru
pozisyonda tutmak ve adım atmayı düzeltmek amaçları için kullanılır. Kullanıcı farklı boyutlarda bilek
ve farklı tipte deformasyonlara sahip olabileceğinden AFO kullanıcının ayağına uygun bir Ģekilde
üretilmelidir. Dolayısıyla seri üretilen AFO‘lar her bir son kullanıcı için uygun olmayabilir. Bu durum
göz ününde bulundurulduğunda CAD-CAM ve üç boyutlu yazıcılar kiĢiselleĢmiĢ biyomedikal cihaz
üretiminde öne çıkmaktadır.
Bu çalıĢmanın amacı, paslanmaz çelik, alüminyum alaĢımı veya titanyum alaĢımı kullanılarak üretilen
diz altı protezlere bir alternatif olarak plastik malzemelerden daha hafif, maliyet açısından daha ucuz
ve avantajlı tasarım alternatifleri ortaya koymaktır. Ayrıca bilgisayar yardımıyla yürüme analizi
yapılarak kiĢiye özel tabanlık ve AFO öncelikle bir CAD yazılımı ile modellenerek ve geliĢtirilmiĢ ve
üç boyutlu yazıcıyla üretilerek kullanıma hazır hale getirilmiĢtir.
Deneysel ÇalıĢma
Bilgisayarlı Yürüme Analizi ve Tabanlık Tasarımı
Yürüme analizi, yürümenin sayısal olarak değerlendirilmesi, tanımlanması ve yorumlanmasını
içermektedir. Bu amaçla geliĢtirilen ve yürüme analizi yapan programlar mevcuttur. Bu çalıĢmada
Milletrix adı verilen bilgisayar destekli programla yürüme esnasında kiĢinin boy, kilo değerleri
girilerek, ġekil 1‘de görüldüğü gibi yere basması ve uygulamıĢ olduğu basma kuvvetleri sensörler
vasıtası ile algılanarak analiz edilmiĢ ve ideal yürüme sonuçları ile karĢılaĢtırılmıĢtır. ġekil 2‘de bir
kiĢiden alınan yürüme test sonuçları kısmen görülmektedir. ġekil 3‘de yürüme analizinden elde edilen
resim değerlendirildiğinde, sol ayakta topuk kısmına aĢırı yük geldiği görülmektedir. Program ayak
tabanını iki kısma bölerek ön ayak ve arka ayak Ģeklinde değerlendirmekte ve hastanın içe basma dıĢa,
basma gibi, topuk bölgesine basma gibi problemlerini belirlemektedir. Belirlenen basma bölgeleri ve
yük dağılımı, ideal basma ile karĢılaĢtırılmakta ve ġekil 3‘deki veriler elde edilmektedir. ġekil 4‘de ise
elde edilen ayak tabanının topoğrafik görüntüsü verilmektedir. ġekil 4 ve ġekil 3 incelendiğinde
basıncın hastanın sol ayağında topuk bölgesinde yoğunlaĢtığı, sağ ayağında ise düzgün bir dağılım
olmasına rağmen daha çok dıĢa bastığı gözlenmektedir. Bu veriler değerlendirilerek, yükün her iki
ayak tabanına eĢit dağılımını sağlayan kiĢiye özel tabanlık tasarımının geliĢtirilmesine ihtiyaç olduğu
gözükmektedir. KiĢinin statik ve dinamik durumları ele alınarak bu tabanlıkların geliĢtirilmesi
gerekmektedir.
Verilerin yorumlanması yürüme analizinin en zorlu aĢamasıdır. Bilgisayarlı yürüme analizi yürüme
parametreleri ile ilgili kesin, objektif veriler oluĢturuyorsa da, bu verilerin yorumlanması subjektif ve
dolayısıyla değiĢkendir. Kullanılan bütün yazılımlar çok renkli ve çekici çıktılar verir ve uzman
kiĢilerce bu verilerin yorumlanması ve hangi giriĢimin hasta için daha iyi olduğu konusunda yorumda
bulunması gereklidir. Bu esnada hastanın ayrıntılı öyküsü ve fizik muayene bulguları, yürüme verileri
ve uzmanların deneyimi ile birleĢtiğinde klinik karar alma sürecine yardımcı olabilir (GüneĢ
Y.2009/101).
Malzemelerine ve fonksiyonlarına göre ayak deformiteleri tedavisinde kullanılan, portatif ve ayakkabı
içine yerleĢtirilebilen çeĢitli tabanlıklar bulunmaktadır. Ayak topuğuna etki eden kuvvetlerin bir
105
yandan yükü azaltılarak, diğer yandan da yük artırılarak dağılımının sağlanması gerekmektedir.
Tabanlıklar ayakkabıyla veya ortezle birlikte bir bütün oluĢturmalı, özellikle de çocuklarda
kullanılıyorsa, daima aktif hareket egzersizleri ile desteklenmelidir (Ayak Ortezleri /2012).
ġekil 1. Yürüme analizinde kullanılan basınç
ölçme cihazı (GüneĢ Y.2009/101).
ġekil 4. Hastanın sol ve sağ ayak bölgesindeki
basıncın dağılımı.
ġekil 2. Yürüme analizinde elde edilen global
değerler.
ġekil 3. Elde edilen değerlerin ideal ayak
değerleri ile karĢılaĢtırılması
106
KiĢiye özel olarak geliĢtirilen bu tabanlık hastanın basma durumuna göre sağ ve sol ayak için farklı
topografik özelliklerde olabilir. ġekil 3‘te hastanın sağ ayakta basıncın dağılımı normal ayakla
karĢılaĢtırıldığında, dıĢa basan ayağın basınç dağılımı normal hale getirilmeli, sol ayakta ise topuk
kısmına gelen basınç ayak tabanına yayılarak ileride oluĢabilecek olan topuk dikeni gibi hastalıklar
engellenmelidir. Bu veriler baz alınarak basınç dağılımını yüzeye eĢit olarak dağıtan yazılım
tarafından ideal tabanlık baz alınarak verilen değerler kullanılarak ġekil 5‘de görülen sol ayak
tabanlığı tasarlanmıĢ ve üretilmiĢtir. Bu tabanlık tasarımları ile hastanın ideal basması sağlandıktan
sonra ortez tasarımına geçilmesi daha sağlıklı olacaktır. IGES formatı olarak hazırlanan data 3D
printer‘a yüklenerek PLA malzemesi kullanılarak basımı gerçekleĢtirilmiĢtir.
ġekil 5. Hastanın sol ayağı için geliĢtirilen tabanlığın 3D yazıcıda basılması ve bitmiĢ hali.
Ayak Bileği Ortez (AFO) tasarımı ve malzeme seçimi
Ayak bileği ve subtalar eklemleri ilgilendiren güçsüzlük durumlarında sıklıkla reçete edilmektedir.
Malzemesi plastik, metal ya da ikisinin karıĢımı olabilmektedir. Günümüzde plastik malzemelerin
hafif, ucuz, kolay bulunabilir olması medikal amaçlı kullanımını arttırmıĢtır.
Plastik ayak bileği ayak ortezleri termal plastikten hazır ya da hastanın uzvu model alınarak alçı
kalıptan özel yapılmaktadır. Genelde baldır arkasını kuĢatır, önden Velcro Ģeritle kapatılır. AĢağıda
ayak bileğine iner, plantar yüzeye uzanır; dorsifleksiyona yardım ederken plantar fleksiyonu kısıtlar.
Destek hatlarının ve ayak levhasının tasarımı yapısal desteği ve cihazın rijiditesini belirler (Ayak
Ortezleri 2012).
Bu çalıĢmada öncelikli olarak 3D printer‘da basılabilen ve hastanın ayak bileğine destek sağlayacak
Ģekilde tasarlanan farklı plastik malzemeler (PLA, ABS, PET) kullanılmıĢtır. 3 boyutlu yazıcıda
üretilen ortezler ġekil 6‘da verilmiĢtir.
ġekil 6. Malzeme seçimi için tasarlanan ve prototip üretimi yapılan ortezler.
107
Uygun malzeme seçimi yapmak amacıyla üretilen ortezlerin çekme ve basma testleri yapılmıĢ ve
sertlikleri ölçülmüĢtür. Elde edilen test değerleri ġekil 7‘de karĢılaĢtırılarak en uygun olanı PLA
malzemesi olarak seçilmiĢtir. Ayrıca sertlik ölçümü yapılmıĢ ve sonuçlar Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1. Sertlik Ölçümü (Shore D).
Sertlik Ölçümü (Shore D)
80
75
70
65
60
PLA
75,45
Sertlik Ölçümü
ABS
73,13
PET
65,38
Çekme Testi N/mm2
25
20
15
10
5
0
Çekme Testi
PLA
21,01
ABS
PET
12,603 10,123
ġekil 7a. PLA, ABS, PET malzemelerinin çekme testi karĢılaĢtırmaları.
Basma Testi Mpa
100
80
60
40
20
0
Basma Testi
PLA
ABS
PET
93,84
65
80
ġekil 7b. PLA, ABS, PET malzemelerinin basma testi karĢılaĢtırmaları.
Elde edilen çekme ve basma testlerine göre PLA malzemenin dayanımının daha iyi olduğu
görülmektedir. PLA malzemesi bioplastik bir malzeme olup medikal malzemelerde aktif olarak
kullanılmakta ve geri dönüĢümü olan bir malzemedir (Ayak Ortezleri 2012).Normalde ayak
ortezlerinde karbondan slikona, tabanlık yapımında alüminyumdan plastiğe kadar farklı malzemeler
kullanılabilmektedir.
Uygun malzeme seçimi tamamlandıktan sonra kiĢinin ayak ölçüleri elektronik tarama yöntemi ile
alınarak ortez üretimi gerçekleĢtirilmiĢtir. Geleneksel metotla üretilen ortezlerde hasta üzerinden ölçü
108
alınarak alçı kalıplar yapılmakta ve ortez tasarlanmaktadır. Burada ise alınan ölçüler CAD programına
girilerek ortez tasarımı yapılmıĢtır. STL formatında alınarak 3 boyutlu yazıcıda üretimler
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ortez tasarımı yapılırken takip edilen altı aĢamalı yöntem ġekil 8‘de
gösterilmektedir.
ġekil 8. Ortez ve tabanlık tasarımı akıĢ Ģeması
GeliĢtirilen bu metodla tersine mühendislik yazılımı kullanılarak her hastanın kesin ihtiyaçlarını
karĢılamak için tasarımda istenilen değiĢikliğe izin verecek ortez ve tabanlık tasarlama süreci
geliĢtirilmiĢtir. Eğer gerekirse ortez ve tabanlık bir bütün olarak da üretilebilir. Ayrıca zamandan ve
iĢçilikten kazanç sağlayan, hastaya daha iyi konfor veren ve daha ekonomik bir üretim
gerçekleĢtirilmiĢtir.
Sonuçlar
Bu çalıĢma ile geliĢen teknoloji kullanılarak çok daha hızlı, güvenilir, kiĢiye özel tasarımlar, karmaĢık
Ģekiller ve lokal takviye ihtiyaçları ile tabanlık ve ortez tasarımı ve üretimi için alternatif bir yol olan
3D baskı teknolojileri yaklaĢımı ortaya çıkarılmıĢtır. Plastik malzemeler ile birlikte tersine
mühendislik ve düĢük maliyetli 3D baskı teknolojisinin kullanımı, pahalı olan CNC üretimine gerek
kalmadan kiĢiye özel karmaĢık ürünlerin basılması sağlanmıĢtır. 3D printerler da kullanılan
malzemelerin geliĢmesi malzeme seçimine de kolaylık sağlayacaktır. Böylece, alçı, ahĢap, kalıp,
iĢleme veya ısıyla hastanın yüzeylerinde iĢlemler yapmaya gerek kalmadan üretim yapılmıĢtır.
Kullanılan plastik malzemenin bükülebilir olması hastanın konforunu sağlaması gerekmektedir.
Bu çalıĢma ile tasarım değiĢiklikleri her hastanın kesin ihtiyaçlarını karĢılamak için
yenilenebilmektedir. Böylece teknolojik yöntemler kullanılarak yapılan AFO ve tabanlık tasarımını
test etmek daha kolay, daha hızlı ve ucuz bir yöntem olarak ortaya konulmuĢtur.
REFERANSLAR
1. Ġnternet: Ortez , (2015) ‖ortez hakkında genel bilgiler‖ https://tr.wikipedia.org/wiki/Ortez
2. J. H. P. Pallari , K. W. Dalgarno , J. Munguia , L. Muraru, L. Peeraer , S. Telfer , and J.
Woodburn Materialise NV, Leuven, Belgium School of Mechanical and Systems
Engineering, Newcastle University, Newcastle, UK Multidisciplinary Research Laboratory for
Biomedical and Rehabilitation Technology (MOBILAB), Katholieke Hogeschool Kempen,
Geel, Belgium Faculty of Kinesiology and Rehabilitation Sciences (FaBeR), K.U. Leuven,
Belgium School of Health, Glasgow Caledonian University, Glasgow, Scotland UK (2005)
DESIGN AND ADDITIVE FABRICATION OF FOOT AND ANKLE-FOOT
ORTHOSES.845-845
3. GüneĢ Yavuzer, Three-dimensional quantitative gait analysis, Acta Orthop Traumatol Turc
2009; 43(2):94-101.
4. Ġnternet : Ayak Ortezleri (2012) ―tabanlıklar‖http://www.drdenizdogan.com/2012/05/ayakortezleri.html
5. Ebru TEKTEMUR(2011) ―POLĠ(LAKTĠK ASĠT) ÜRETĠMĠNE ĠġLETME
PARAMETRELERĠNĠN ETKĠSĠ‖.
http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/24406/Ebru%20TEKTEMUR%20tez.pdf?show
6. J. Munguia*, KW. Dalgarno (2013) ANKLE FOOT ORTHOTICS OPTIMIZATION BY
MEANS OF COMPOSITE REINFORCEMENT OF FREE-FORM STRUCTURES School of
Mechanical and systems engineering. Newcastle University, Newcastle, UK.
109
Görgül Kip AyrıĢımı ve Elman-Jordan Yapay Sinir Ağı Tabanlı Hibrit
Rüzgar Hızı Kestrimi
Emrah DOKUR *
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
emrah.dokur@bilecik.edu.tr,
Mehmet KURBAN
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
mehmet.kurban@bilecik.edu.tr
Salim CEYHAN
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
salim.ceyhan@bilecik.edu.tr
Özet
Rüzgar hızı modellemesi ve kestirimi rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemi çalıĢmalarında büyük öneme
sahiptir. Rüzgar enerjisinden elde edilen elektrik enerjisinin Ģebekeyle olan entegrasyonunda rüzgar
hızının yüksek doğrulukta tahmini gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Doğru rüzgar hızı tahmini
üretim planlaması ve elektrik piyasasında ki ekonomik analizler için gereklidir. Bu çalıĢmada kısa
zamanlı rüzgar hızı tahmini için Görgül Kip AyrıĢımı (GKA) ve Elman Jordan Yapay Sinir Ağları
(EJNN) kullanarak hibrit bir yapıda rüzgar hızı analizleri yenilenebilir enerji sistemleri için
gerçekleĢtirilmiĢtir. Tüm modeller Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Bilecik ili 2014 yılı
saatlik rüzgar hızı verileri kullanılarak analiz edilmiĢtir. Modelin doğruluğu MAE ve MSE
kullanılarak karĢılaĢtırılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Görgül Kip Ayrışımı, Elman-Jordan Yapay Sinir Ağı, Rüzgar Hızı.
Emprical Mode Decomposition and Elman-Jordan Neural Networks Based
Hybrid Wind Speed Forecasting
Abstract
Wind speed modeling and prediction plays a critical role in wind related engineering studies. With the
integration of wind energy into electricity grids, it is becoming increasingly important to obtain
accurate wind speed forecasts. Accurate wind speed forecasts are necessary to schedule dispatchable
generation and tariffs in the electricity market. In this paper a hybrid model named GKA-EJNN for
wind speed prediction is proposed based on the Empirical Mode Decomposition (GKA) and the
Elman-Jordan Artificial Neural Networks (EJNN) for renewable energy systems. All the models are
analyzed with real data of wind speeds in Bilecik, Turkey using data measurement from the Turkish
State Meteorological Service. Accuracy of the forecasting is evaluated in terms of MAE and MSE.
Keywords: Empirical Mode Decomposition, Elman Jordan Neural Network, Wind Speed.
GĠRĠġ
Fosil yakıtların giderek tükeniyor olması ve artan enerji ihtiyacı sebebiyle yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelimi gün geçtikçe artırmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan
rüzgar enerjisi gerek sera gazı emisyon salınımı açısından gerekse iklim değiĢikliklerine olan etkisi
bakımından çevre dostu bir enerji kaynağıdır.
Bir bölgeye rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemi kurulmadan önce o bölge için rüzgar enerjisi
potansiyel araĢtırmaları doğru Ģekilde yapılmalı ve bölgenin rüzgar hızı ölçümleri alınmalıdır. Rüzgar
hızı ölçümleri alınan bölgenin rüzgar enerjisi potansiyeli ve rejimi uygun matematiksel fonksiyonlar
ile (Weibull, Rayleigh, Gama vb.) modellenmelidir. Bu sayede kurulacak olan rüzgar enerjisi
dönüĢtürme santralinin enerji profili çıkarılmıĢ olacaktır.
Bir baĢka rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemleri için ele alınması gereken analiz ise rüzgar hızı
kestirim çalıĢmalarıdır. Kısa dönem, orta dönem ve uzun dönem olarak yapılabilen rüzgar hızı
110
kestirimi bir rüzgar enerjisi dönüĢtürme sisteminin tesis edildikten sonra sisteme vereceği elektriksel
gücünün belirlenmesi açısından büyük öneme sahiptir. Fiyatlandırma, birim yükleme ve üretim ve
dağıtım planlaması açısından doğru rüzgar hızı kestirimi enterkonnekte Ģebeke yapısında büyük
öneme sahiptir.
Rüzgar enerjisi kestirimi üzerine bir çok farklı metot kullanılmaktadır. Ġstatistiksel ve akıllı
sezgisel yaklaĢımlar rüzgar hızı kestirimi üzerine yapılan çalıĢmalarda kullanılan genel yöntemler
olarak sıralanabilir. (Cadenas & Rivera, 2010) yapay sinir ağlarını kullanarak Meksika bölgesi için
zaman serilerini de kullanarak kısa dönem rüzgar hızı kestirimi çalıĢmalarını gerçekleĢtirmiĢlerdir.
Zhang ve arkadaĢları dalgacık dönüĢümü kullanarak yapay sinir ağları ile hibrit bir yapı oluĢturup kısa
dönem rüzgar hızı çalıĢmalarını gerçekleĢtirmiĢlerdir (Zhang ve arkadaĢları, 2013). Kalogirou , yapay
sinir ağlarının yenilenebilir enerji sisteminde ki uygulamalarını derleme çalıĢma olarak ele almıĢtır.
(Kaogriou, 2001). Zaman serisi analizlerinde ise SARIMA modelleri kullanarak Bilecik bölgesi için
ortalama aylık rüzgar hızı kestirimleri yapılmıĢtır (Dokur ve arkadaĢları, 2016).
Bu çalıĢmada kısa dönemli rüzgar hızı tahmini için Görgül Kip AyrıĢımı (GKA) ve Elman
Jordan Yapay Sinir Ağları (EJNN) kullanarak hibrit (GKA-EJNN) bir yapıda rüzgar hızı analizleri
yenilenebilir enerji sistemleri için gerçekleĢtirilmiĢtir. Tüm modeller Türkiye Meteoroloji Genel
Müdürlüğünün Bilecik ili 2014 yılı saatlik rüzgar hızı verileri kullanılarak analiz edilmiĢtir. Modelin
doğruluğu MAE ve MSE kullanılarak karĢılaĢtırılmıĢtır.
GÖRGÜL KĠP AYRIġIMI
(Huang ve arkadaĢları, 1998) tarafından önerilen Görgül Kip AyrıĢımı yöntemi durağan ve
durağan olmayan sinyal iĢleme yöntemidir. Kübik spline interpolasyon yardımıyla üst ve alt zarfların
ortalaması esasına dayanarak, zaman serisini kendini oluĢturan yarı ortogonal özgül kip fonksiyonları
(ÖKF) cinsinden ifade etmeye dayanmaktadır. GKA yöntemiyle açılan her salınımın ÖKF olabilmesi
için iki koĢul: uç nokta sayısının sıfır geçiĢ sayısına eĢit veya farkın bir olması ve üst ile alt zarfın
ortalamasının sıfır olması gerekmektedir. Fourier dönüĢümü ve Dalgacık DönüĢümüne kıyasla taban
fonksiyonu seçimi gerektirmeyen uyarlamalı yöntem olarak sınıflandırılmaktadır. Bu amaçla, GKA
algoritmasının en önemli kısmı olan sifting ÖKFleri belirtilen özellikleri sağlayana kadar sinyalin
içinden elde etmeye dayanır. GKA algoritması (Mert A., Akan A., 2014) :
a) Ayrık sinyal x(n) içinde yerel üst ve alt ekstremum noktaları M i, i=1,2,...ve mk,
k=1,2,...,bulunur.
b) Kübik interpolasyon ile bulunan üst ve alt ekstremum noktaları birleĢtirilerek üst zarf,
M(n)=fM(Mi,n) ve alt zarf m(n)=fm(mi,n)elde edilir.
c) Alt ve üst zarfların ortalaması bulunur, e(n)=(M(n)+m(n))/2)
d)Ortalama sinyalden çıkarılır, x(n)=x(n)−e(n).
e) Basamak (a) ya geri dönülür ve x(n)sabit kalmaya baĢladığında durdurulur.
f) ÖKF, φi(n)elde edilince sinyalden çıkarılır. x(n)=x(n)−φi(n),ve eğer x(n)sabit, monoton
artan veya azalan r(n), değilse basamak (a) ya dön.
Böylece, herhangi bir kabul ve seçim yapılmadan ÖKF‘ler elde edilir.
L
x(n) i (n) r(n)
(1)
i 1
Burada, L toplam ÖKF sayısıdır (Mert A., Akan A., 2014).
ÇalıĢmamız kapsamında Elman-Jordan yapay sinir ağlarının eğitim aĢamasında kullanılacak olan
GKA'na göre ayrıĢtırılmıĢ 2014 yılına ait Bilecik ili rüzgar hızı verileri gösterilmiĢtir (ġekil 1) .
111
ġekil 1: GKA Yöntemi Ġle AyrıĢtırılmıĢ Rüzgar Hızı Serileri
YAPAY SĠNĠR AĞLARI
Yapay sinir ağları (YSA), insan beyninin özelliklerinden olan öğrenme yolu ile yeni bilgiler
türetebilme, yeni bilgiler oluĢturabilme ve keĢfedebilme gibi yetenekleri herhangi bir yardım almadan
otomatik olarak gerçekleĢtirmek amacıyla geliĢtirilen algoritmik bir yapıdır. YSA‘ları insanlar
tarafından gerçekleĢtirilmiĢ olan örnekleri (gerçek beyin fonksiyonlarının ürünü) kullanarak olayları
öğrenebilen, çevreden gelen olaylara karĢı nasıl tepkiler vereceğini belirleyebilen bilgisayar
sistemleridir. Ġnsan beyninin fonksiyonlarına uygun olarak öğrenme, iliĢkilendirme, sınıflandırma,
genelleme, özellik belirleme ve optimizasyon gibi konularda baĢarıyla uygulanmaktadır. YSA‘larının
özellikleri uygulanan ağ modellerine göre değiĢkenlik göstermektedir.
YSA‘lar yapay olarak sinir hücrelerinin bir araya gelmesiyle oluĢtururlar. Fakat bu sinir
hücrelerinin bir araya getirilmesi rastgele bir düzen içerisinde olmaz. YSA ile oluĢturulmak istenen
aslında biyolojik bir sinir ağıdır. Her bir sinir hücresi 3 adet katmandan meydana gelmektedir. Bu üç 3
katmanın farklı Ģekillerde birbirlerine bağlanmalarıyla farklı ağ yapıları oluĢturulmaya çalıĢılır. Bu
katmanlar sayesinde tek giriĢli, tek çıkıĢlı veya çok giriĢli çok çıkıĢlı katmanlarda oluĢturulabilir. Bu
üç katman sırasıyla girdi, ara katman (gizli katman) ve çıktı katmanıdır (ġekil 2). GiriĢ ve çıkıĢ sayıları
problemin karakteristik özelliğine göre belirlenir
YSA‘lar ileri beslemeli, kaskat, Elman Jordan vb. farklı yapıda problemin niteliğine göre
oluĢturulabilirler. ġekil 3'de Elman Jordan Yapay Sinir Ağı (EJNN) algoritmasının temel yapısı
gösterilmiĢtir.
112
ġekil 2: Elman Jordan Yapay Sinir Ağı Algoritmasının Temel Yapısı (Mühürcü A., Aksoy S., 2011)
ÇalıĢmamız kapsamında da oluĢturulacak olan hibrit modelde GKA kullanılarak oluĢturulan
ayrıĢtırılmıĢ sinyaller Elman Jordan yapay sinir ağı yapısının ayrı ayrı giriĢini oluĢturacaktır. Bir diğer
bölümde çalıĢmamızın akıĢ diyagramını da içeren uygulamamız ele alınacaktır.
HĠBRĠT MODEL TABANLI RÜZGAR HIZI KESTĠRĠMĠ
Türkiye Meteoroloji istasyonundan alınan Bilecik bölgesi için 10m yükseklikte alınan saatlik
rüzgar hızı değerleri çalıĢmamızın veri kümesini oluĢturmuĢtur. Bu kapsamda Temmuz ayı için 744
örnek içeren saatlik rüzgar hızı verilerinin 1-520 arası verileri eğitim ve doğrulama verileri olarak
seçilirken 521-744 arası veriler ise test verileri olarak seçilmiĢtir. ġekil 3 de orjinal rüzgar hızı verileri
yer almaktadır.
ġekil 3: Temmuz Ayı Rüzgar Hızı Verileri
113
ÇalıĢmamız kapsamında oluĢturduğumuz hibrit model yapısında GKA metodu yardımıyla
ayrıĢtırılmıĢ sinyaller EJNN yapısının giriĢ verileri olarak ayrı ayrı seçilmiĢtir. AyrıĢtırılmıĢ
sinyallerden gelen alt bileĢenler ayrı ayrı sinir ağının giriĢine verildikten sonra her bir ayrıĢtırılmıĢ veri
için tahminler bağımsız olarak analiz edilmiĢtir. Sonuçta elde edilen tüm ayrıĢtırılmıĢ sinyallerin
kestirim değerleri toplanarak modelin kestirim sonuçları ele alınmıĢtır. ġekil 4'de çalıĢmamızın akıĢ
diyagramı gösterilmiĢtir.
Rüzgar Hızı Verileri
GKA
ÖKF1
ÖKF2
ÖKF3
EJNN1
EJNN2
EJNN3
Kestirim
Kestirim
Kestirim
...
...
...
Rn
EJNNn
Kestrim
Toplam
Hibrit Modelin
Kestirim Sonucu
ġekil 4: ÇalıĢmanın AkıĢ Diyagramı
Hibrit model sonuçları sadece Elman-Jordan YSA kullanılarak elde edilen analiz sonuçları ile
karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu kapsamda literatürde model performans kriterlerinin belirlenmesi hususunda
farklı kriterler bulunmaktadır. Bu çalıĢmamızda hataların karesinin ortalamasının kare kökü (RMSE)
ve hataların mutlak değerinin ortalaması (MAE) değerleri ile karĢılaĢtırmalı analiz sonuçları
gösterilmiĢtir. Sırasıyla RMSE ve MAE performans kriterlerinin elde edilmesi Denklem 2 ve 3'de
gösterilmiĢtir.
RMSE(x, y)
MAE(x, y)
1 N
(x i yi )2
N i 1
(2)
1 N
x i yi
N i 1
(3)
xi ve yi sırasıyla gerçek ve gözlenen değerleri göstermektedir. N ise gözlemlenme sayısı ifade
etmektedir.
Elde edilen sonuçlar karĢılaĢtırmalı olarak Tablo 1'de ve ġekil 5'de gösterilmiĢtir.
114
Tablo 5: Performans Kriterlerine Göre KarĢılaĢtırmalı Analiz Sonuçları
Performans Kriteri
RMSE
MAE
EJNN
0.5421
0.4056
EJNN-GKA
0.3032
0.2221
ġekil 5: Elman Jordan YSA ve EJNN-GKA Hibrit Modellerin KarĢılaĢtırmalı Kestirim Sonuçları
Elman Jordan YSA yapısında giriĢ verileri olarak kaydırmalı pencereleme (sliding window)
yöntemi ile geçmiĢ rüzgar hızı verileri kullanılmıĢtır.
ġekil 5 ve Tablo 1'den de görüldüğü gibi hibrit yaklaĢım ile oluĢturulan model sonuçlarının
sadece Elman-Jordan YSA (EJNN) ile oluĢturulan model sonuçlarına göre daha uygun olduğu
sonucuna ulaĢılmıĢtır. Sadece EJNN ile RMSE ve MAE değerleri sırasıyla 0.5421 ve 0.4056
bulunurken, EJNN-GKA hibrit yapısında 0.3032 ve 0.2221 sonuçları elde edilerek hata değerlerinin
düĢürülmesi elde edilmiĢtir.
115
SONUÇ
Doğru rüzgar hızı kestirimi rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemlerinde büyük öneme sahiptir.
Rüzgar enerjisi dönüĢtürme sistemlerinin Ģebekeye bağlanması ile birlikte sistemden elde edilebilecek
rüzgar gücü tahmini açısından uygun modeller ile rüzgar hızı kestirimi yapılmalıdır.
ÇalıĢmamız kapsamında rüzgar hızı kestirimi için Elman Jordan YSA ve Görgül Kip AyrıĢımı
(GKA) kullanarak rüzgar hızı kestirimi için hibrit bir yaklaĢım önerilmiĢtir. Bilecik bölgesi için
Türkiye Meteoroloji Ġstasyonundan 10m yükseklikte alınan saatlik rüzgar hızı verileri ile hibrit
modelin analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir.
Yapılan analizler sonucunda hibrit yaklaĢım ile elde edilen kestirim hata değerlerinin, sadece
Elman Jordan YSA kullanılarak ile elde edilen hata değerlerine göre daha düĢük olduğu
gözlemlenmiĢtir..
REFERANSLAR
Aksoy, S., & Mühürcü, A. (2011). Elman neural network-based nonlinear state estimation for induction motors.
Turkish Journal of Electrical Engineering & Computer Sciences, 19(6).
Cadenas, E., & Rivera, W. (2010). Wind speed forecasting in three different regions of Mexico, using a hybrid
ARIMA–ANN model. Renewable Energy,35(12), 2732-2738.
Dokur E., Kurban M., Ceyhan S.,(2016). Short Term Forecasting of Wind Speed Using SARIMA Models with
Statistical Tests, 8th International Ege Energy Symposıum and Exhibition, 11-13 May 2016, Afyon,
Turkey
Huang, N. E., Shen, Z., Long, S. R., Wu, M. C., Shih, H. H., Zheng, Q., ... & Liu, H. H. (1998, March). The
empirical mode decomposition and the Hilbert spectrum for nonlinear and non-stationary time series
analysis. InProceedings of the Royal Society of London A: Mathematical, Physical and Engineering
Sciences (Vol. 454, No. 1971, pp. 903-995). The Royal Society.
Kalogirou, S. A. (2001). Artificial neural networks in renewable energy systems applications: a
review. Renewable and sustainable energy reviews,5(4), 373-401.
Mert, A., & Akan, A. (2014). Detrended fluctuation thresholding for empirical mode decomposition based
denoising. Digital Signal Processing, 32, 48-56.
Zhang, W., Wang, J., Wang, J., Zhao, Z., & Tian, M. (2013). Short-term wind speed forecasting based on a
hybrid model. Applied Soft Computing, 13(7), 3225-3233.
116
GazipaĢa (Antalya)’nın Anıt ve Anıtsal Nitelikli Ağaçları
Ġsmail DUTKUNER*
Bilal YÜKSEL
Fatma Merve NACAKCI
Süleyman Demirel Üniversitesi,
Türkiye
ismaildutkuner@sdu.edu.tr
OGM Antalya Orman Bölge
Müdürlüğü, Türkiye
bilalyuksel@ogm.gov.tr
Süleyman Demirel Üniversitesi,
Türkiye
mervenacakci@sdu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢma 2014 yılında Antalya ili GazipaĢa ilçe sınırları içerisinde yaĢamakta olan anıtsal nitelikte
24 ağacın yerlerinin GPS (Küresel Yer Belirleme Sistemi) ile tespiti ve bugünkü durumlarının, yaĢ,
boy ve çaplarının belirlenmesi amacıyla yapılmıĢtır. Bu ağaçların her birinin envanteri kayıt altına
alınmıĢtır. Buna göre çıkan araĢtırma sonuçlarına göre ilçede anıtsal ya da korumaya değer nitelikte 24
adet ağaç değerlendirmeye alınmıĢtır. Öte yandan yapılan araĢtırma sonucunda GazipaĢa Ġlçesinde 6
değiĢik türden ağaç tespiti yapılmıĢtır. En fazla bulunan birey, sayısı 6 ağaç olan Karaçam (Pinus
nigra Arn. subsp. pallasiana)‘dır.
Anahtar Kelimeler: Anıt Ağaç, Gazipaşa, Antalya, ağaç
The Monumental And The Candidate Monumental Trees of Gazipaşa
(Antalya) Region
Abstract
In this study, 2014 in Antalya province of Gazipasa boundaries in the monumental character who lives
in the 24 trees on the location of the GPS (Global Positioning System) to identify and present situation
of age, was carried out to determine the height and diameter. These trees have been recorded each
inventory. Accordingly, the district according to the research results monumental or nature
conservation value of 24 trees were evaluated. On the other hand, in a study conducted in Gazipasa
District 6 were estimated from different tree species. The most abundant individuals, which number 6
pine trees (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana)..
Keywords: monumental trees, Gazipaşa, Antalya, trees
GĠRĠġ
Ormanı korumak ve gelecek kuĢaklara bırakmak demek, orman ekosistemi içinde mevcut
doğal ve yapay her türlü mirasa sahip çıkmak demektir. Bu miras içinde ormanın asıl varlıkları olan
tek tek veya gruplar halinde bulunan ağaçlar yanında, yüzlerce hatta binlerce yıl önce, doğal koĢullar
altında oluĢmuĢ dağ ve tepeler, mağaralar, kayalıklar, kanyonlar, kireç ve lav birikintileri, ılıcalar, su
kaynakları, Ģelaleler ve çağlayanlar; genel tanımlamayla, ―tabiat anıtları‖ ile birlikte, zenginliklerimiz
içinde ayrı ve önemli bir yeri olan tarihi eserler, yani ―kültürel anıtlar‖ da bulunabilmektedir (Genç,
Güner, 2003).
Ülkemizde doğanın korunması konusunda yürürlüğe giren ilk yasalar 1937 yılında çıkan
3116 ve 3167 sayılı yasalardır. Ardından 1956 yılında kabul edilen 6831 sayılı Orman Kanunu ile
milli parkların ve içindeki dinlenme alanlarının oluĢturulmasına iliĢkin ilk adımlar atılmıĢtır. Bu
kanunun 25. Maddesinde Orman Genel Müdürlüğünün mevkii ve özelliği dolayısı ile uygun göreceği
yerleri milli parklar, tabiat anıtları, tabiatı koruma sahaları ve orman mesire yerleri olarak
ayırabileceği ifade edilmiĢtir (Çolak, 2001).
Bu alanlardan tabiat anıtları sınıfına giren anıt ağaçlar; yaĢ, çap ve boy itibarı ile kendi
türünün alıĢılagelmiĢ ölçülerinin çok üzerindeki boyutlara ulaĢan, yöre tarihinde, kültür ve folklorunda
özel bir yeri bulunan; geçmiĢ ile günümüz ve gelecek arasında bağ oluĢturabilecek doğal ömre sahip
117
ağaçlar olarak tanımlanmaktadırlar. Doğa tarihinin canlı tanıkları olarak yüzyıllar ötesinden günümüze
ulaĢma Ģansı bulabilmiĢ anıt ağaçlar, gelecek kuĢaklarımızdan emanet aldığımız önemli doğal
zenginliklerimizin baĢında gelmekte ve baĢlıca Tarihi, Folklorik, Mistik ve Boyutsal olmak üzere dört
gruba ayrılmaktadırlar. Tarihi, Mistik ve folklorik anıt ağaçlar için yaĢ, boy, gövde çapı veya taç çapı
gibi boyutsal özellikler önemli değildir. Boyutsal anıt ağaçların ise sayılan bu somut özellikler
bakımından, tür ve yetiĢme ortamı bazında seçkinleĢmesi ve nesiller arası bağlantıyı kuracak kadar
uzun bir süre yaĢayabilmeleri gerekir. Ayrıca, türün normal görünümünün dıĢında özellikler gösteren
ağaçlar, çok kıymetli ve mutlaka korunması gereken özellikli ağaçlar olmakla beraber, tarihi, mistik,
folklorik veya boyutsal bir özellik taĢımıyorlarsa, kesinlikle anıt ağaç olarak ayrılamazlar (Asan,
1999).
YaĢ, çap ve boy itibariyle kendi türünün alıĢılmıĢ ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan;
ilginç kök, gövde ve dal formu nedeniyle izleyenlerin belleğinde kimi simgeler çağrıĢtıran; yöre
folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmiĢ ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında
iletiĢim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlar ‗anıt ağaçlardır‘ statüsüne girmektedir
(Asan, 1991).
Fiziksel boyutları çok fazla olmamasına karĢın, kök, gövde ve dallarında gözlenen ilginç
oluĢumlar nedeniyle izleyen kiĢilerde aynı düĢünceleri uyandıran ve belleklerde aynı benzeĢimi
çağrıĢtıran ağaç ve ağaççıklar da anıt ve korunmaya değer ağaç sınıfına dâhildir (Asan, 1987).
Bir Ağacı Anıt Yapan Özellikler
Fiziksel boyutları; Çap ve boy gibi doğrudan göze hitap eden fiziksel özellikler bu konuda
en etkin belirleyicidir.
Görsel ayrıcalıklar; Genetik bozukluklardan veya kök, gövde ve dallarında böcek, mantar,
hayvan ve insan zararları ile oluĢan ve zaman içinde ortaya çıkan ilginç görünümlerden ötürü,
ağaçların her insanın belleğinde ilk bakıĢta aynı simgeleri çağrıĢtıran patolojik veya genetik
farklılıklarıdır.
Moral ve kültürel değerler; Fiziksel boyutlar yönünden olağanüstü sayılmasa da, yöre
kültüründe olumlu veya olumsuz, gerçek veya hayal ürünü, mistik veya folklorik bir öyküye sahip
olmak, ya da yöresel veya ulusal tarihte kimi olaylar ile özdeĢ hale gelmek ve onlara tanıklık etmek de
ağaçlara anıtsal nitelik kazandırmaktadır. Bir ağaç ya da orman parçasına Anıt ağaç diyebilmemiz için
gereken ilk koĢul, ağaç veya orman parçasının insan ve toplum psikolojisini derinden etkileyebilecek
bir özelliğinin bulunmasıdır. Bu özellik ilgili ağaç ve ormanın, Çap ve boy itibariyle muhteĢem
görünüĢünden, UlaĢtığı yaĢın uzunluğundan, Yöresel kültür ve folklorda olumlu, olumsuz bir üne
sahip bulunmasından, Tarihsel süreç içinde kimi önemli olaylara sahne olmasından Ve nihayet mistik
açıdan kutsal mekânlarda bulunması gerekir.
Tarihsel yönü ile anıt ağaçlar; Anıt ağaçlar, 900-1000 yıllık hayatları boyunca nice tarihsel
olaylara tanık olur. Tarih ve kültür mirasımızın en kıymetli varlıkları olan bu ağaçlar, tanık oldukları
tarihsel olaylarla bütünleĢerek toplum belleğinde öylesine yer etmiĢtir ki, yöresel ve ulusal tarih içinde
bazı toplumsal olaylar tarih sayfalarındaki yerini bu ağaçların adı ile alabilmiĢtir. Domaniç‘ deki
Mızıkçam, Bursa‘daki Alufeli Çınarı, Hatay-Bedirge‘ deki Yavuz Selim MeĢesi, Bugün artık
yaĢamayan Ġstanbul Sultanahmet‘ deki ġecer-i Vak vak Çınarı gibi, Osmanlı Tarihi böyle ağaçlara
iliĢkin çok sayıda örnek ile doludur.
Folklorik yönü ile anıt ağaçlar ; Anıt ağaçların pek çoğu, yöresel folklor açısından da kimi
özelliklere sahiptir. Kimi hüzünlü, kimi neĢeli öykülere konu olan böyle ağaçların özgün örneklerini
Anadolu‘ nun her yerinde görmek mümkündür.
Mistik yönü ile anıt ağaçlar; Çevremizdeki mistik ve kutsal mekânlarda, eski külliyelerde,
köĢk ve saray bahçelerinde sıkça karĢılaĢtığımız yaĢlı ağaçlar, devasa gövdelerinde zaman içinde
ortaya çıkan ilginç patolojik oluĢumlardan ötürü, birey ve toplum belleğinde kimi simgeleri çağrıĢtırır.
Böylece, bazen umut olur insanlara, kendisinden mucizeler beklenir, bazen de insan ruhunun
derinliklerinde uyandırdığı mistik duygular ile uhreviye tin ve sükûnun temsilcisi oluverir. Kütahya
Domaniç‘ da bulunan Çoban Murat Çamı bu örnekler arasında yer almaktadır.
Mitolojik yönü ile anıt ağaçlar; Bilindiği üzere, kültür mirasımızın bir baĢka öğesi de hayal
ve gerçeğin birbirine karıĢtığı destanlardır. Tarihsel çağlar içinde geriye gittiğimizde, her büyük
imparatorluğun kuruluĢ yıllarını anlatan bir destanı olduğunu görürüz. Örneğin, Türk Destanı
118
Oğuzname‘ de bir çift ulu Kayının bütün Oğuz neslinin atası sayılacak kadar efsaneleĢtiği görülür.
Aynı destanın bir baĢka yerinde ise, Oğuz Kağan‘ın güzel eĢini, göl ortasındaki dev bir ağacın
kovuğunda bulduğundan söz edilir. Osmanlı Ġmparatorluğunun KuruluĢ Destanı‘nda da dev bir ağaç
simgesi ile karĢılaĢırız. 600 yıldan uzun yaĢayan bu imparatorluğun ilk günlerini anlatan bu destanda
belirtildiğine göre, genç cengâver Osman Bey, bir gün toprak komĢularından ġeyh Edebali‘nin evine
konuk olur. O gece gördüğü düĢünde ġeyhin göğsünden doğarak yükselen bir ay, ıĢıklar saçarak
Osman Bey‘in göğsüne girer. Ay‘ın girdiği yerde bir çınar ağacı yeĢerir. Süratle büyür ve etrafına
uzattığı dallar ile bir ulu ağaç olur. Dağlar, ovalar, dereler, akarsular bu ulu ağacın gölgesi altında
kalır. DüĢü yorumlayan ġeyh, Osman Bey‘e dünyaya hükmeden bir devlet kuracağını müjdeler.
Genel kültür ve sanata katkı yönü ile anıt ağaçlar;Devasa boyutlu yaĢlı ağaçlar insanlığın
tüm tarihi boyunca toplumların dikkatini çekmiĢtir. Ġlkel klanlar, böyle ağaçları doğrudan totem kabul
etmiĢtir. Bu yaklaĢım Lübnanlılarca da kabul görmüĢ ve kurulan ülke bayrağı yaĢlı bir Sedir ağacı ile
süslenmiĢtir ve bu yaklaĢım, uluslararası dostlukları ve uzun ömürlü bir dünya barıĢı arzusunu ifade
için, 1945 Yılında San Francisco‘ da yapılan BirleĢmiĢ Milletler toplantısında üye ülkeler
delegasyonuna Sekoya tohumları dağıtılması da aynı düĢünce ürünüdür.
Çevre koruma ve bilimsel araştırmalara katkı yönü ile anıt ağaçlar; Anıt ağaç ve orman
parçaları doğa ve doğal çevre ile ilgili fen bilimlerine ve çevre korumasına yaptığı katkılar önemlidir.
ġöyle ki: Sarp arazilerde ve üst orman zomlarında bulunan anıt ormanlar buralarda toprak taĢınmasını
ve çığların oluĢmasını önler. Kar erimesini geciktirerek su ekonomisini düzenler. Özel koruma altına
alındıkları için, yabanıl hayatın geliĢip çeĢitlenmesine yardımcı olur. Doğal ömürlerinin üst sınırına
gelmiĢ bireyleri ile hem ilgili ağaç türleri için birer gen havuzu iĢlevi görür, hem de orman
kaynaklarının planlanması sırasında gerekli olan fiziksel idare süreleri hakkında planlamacıya fikir
verir. Dendro klimatolojik araĢtırmalar için doğal materyal sağlayarak geriye dönük iklim tahminlerine
ıĢık tutar Görkemli ve uzun ömürlü bireylerinin insan psikolojisi üzerinde yaptığı mistik etki ile hem
genç dimağlarda vatan sevgisi ve soya bağlılık duygularının uyanıp geliĢmesine hem de doğaya saygı
ve çevre konusunda bilinçlenmesine yardımcı olur.
Eko-Turizm açısından anıt ağaçlar;Anıtsal niteliğe sahip tek ağaç ve orman parçaları ulusal
kültür, yöresel tarih ve folklorik açıdan büyük önem taĢıdığı için Çevre sorunlarının geniĢ halk kitlesi
tarafından benimsenmesine koĢut olarak, anıt ağaç ve orman parçalarının popülaritesi de her geçen
gün artmaktadır. Bulunduğu yere ayrıcalık katan bu canlı miras, yeĢili koruma tutkusunun ibadet
düzeyine ulaĢtığı ve çevre koruma etkinliklerinin ön plana çıktığı günümüzde, trendi belirgin bir
biçimde yükselen ‗Eko-Turizm‘ olgusu için de önemli bir kaynak değerine sahiptir. Kaliforniya‘daki
Sekoyalar baĢta olmak üzere değiĢik ülkelerdeki ulusal parklarda bulunan anıtsal ağaçlar her yıl
binlerce doğa-sever turistin gezi programlarının olmazsa olmaz ziyaret noktaları arasında yer
almaktadır. Ülkemizde‘ de Bursa‘ da bulunan Ağlayan Çınar her yıl onlarca turisti kendisine
çekmektedir.
Farklı milletlerin efsanelerine bakıldığı zaman, hemen hemen her ulusun geçmiĢinde anıtsal nitelikli
ulu ve görkemli ağaçlar ile ilgili hikâyelerin, öykülerin ve masalların olduğu bilinmektedir. Örneğin
Yunan mitolojisinde sonsuzluğu simgeleyen servinin, Apollon‘u kendisine aĢık eden Cupaerrisos‘un
Tanrı Zeus tarafından ağaç haline getirilmiĢ görüntüsü olduğu rivayet edilmektedir (Kayacık, 1966).
Ülkemizde ―Anıt ağaç‖ ya da ―Anıtsal Nitelikli Ağaç‖ ve benzeri kavramlar, oldukça eskiye
dayanmaktadır. Nitekim Osmanlı Ġmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi‘nin dallarında sallandığı
Mızıkçam‘ı (Pinus nigra subsp. pallasiana ) hepimizin malumudur. Ancak bu özellikteki ağaçlar
üzerinde bilimsel olarak çalıĢmalar oldukça yenidir. Prof. Dr. Musa GENÇ ve Prof Dr. Ünal ASAN
―Anıt Ağaçlar‖ üzerine yaptıkları çalıĢmalarla bu ve benzeri kavramların bilimsel esasa dayanmasında
önemli katkıları bulunmuĢlardır. Özellikle Musa GENÇ en çok tartıĢılan kriterler konusunda önemli
mesai ve emek harcamıĢ ve disiplin altına almıĢtır. Bunların dıĢında ―Anıt Ağaçları‖ ile ilgili olarak
sadece bilim adamları değil, ilgi duyan herkesin Anıtsal nitelikli olarak gördüğü ağaçların boylarını
çaplarını ölçerek bir fotoğrafla birlikte çeĢitli Ģekillerde yayımladıkları görülmektedir.
Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK‘ ün asırlık ağaçlara verdiği önemi bir çınar ağacının hemen
yanına yaptırılmasını istediği evin öyküsünden anlıyoruz. Atatürk‘ün 21 Ağustos 1929 günü Bursa‘ya
gitmesi gerekmekteydi. Bu gezisinde ilk defa Mudanya yolunu kullanmadı. Yanındakilerle birlikte
Ertuğrul Yatıyla Ġstanbul‘dan hareket etti. Marmara denizinde ilerlerken Yalova sahilinden geçerken
birden O‘nu gördü. Dallarını özgürce uzatmıĢ baĢı dik ve asırlık bir ağaç. O bir Çınar ‗dı. Dört bir
yana uzanmıĢ kolları güçlüydü. Mustafa Kemal PaĢa ağacın olduğu yere çıktı. Çınarın yanına gitti.
119
Gövdesi ve kollarıyla adeta insana güven veriyordu. Bu ağacın Türk halkının yaĢamına sadece bir
ağaç olmaktan da öte çok önemli bir yeri vardı. Çünkü Çınar Devletti. Gölgesine oturdu ve sırtını
ağaca dayadı. Onun için çınarlar, kayınlar, meĢeler, çamlar, salkım söğütler, en kutsal değerdi. Ayağa
kalktığında kararını vermiĢti. Bu çınara daha yakın olmalıydı. Onun hemen yakınına bir ev
yapılmasını istedi. ĠĢte yapılan o ev ‗‘Yürüyen KöĢk‘‘ adını alacak olan o KöĢk‘tü (Anonim, 2014).
Tarihsel olaylarla ilgisi bulunan anıt ağaçlar Türkiye'nin anıtsal ağaç varlığı içerisinde özel bir yere
sahiptir. Osmanlı tarihi ile iliĢkisi bakımından son derece önemli anıt ağaçlarımızdan birisi,
Kütahya'nın Domaniç ilçesi Domur köyündeki 870 yaĢındaki Karaçamdır. Üzülerek söylemek gerekir
ki, bu ağaç 1977 yılında kurumuĢ; 11 yıl dikili kuru olarak ayakta kaldıktan sonra 1988 yılında
meydana gelen bir fırtına nedeniyle devrilmiĢ (Aras- Tayhan 1999) ve tarihsel önemi nedeniyle devrik
haliyle Kültür Bakanlığı'nca özel koruma altına alınmıĢtır. "Mızık Çamı" adıyla bilinen bu Karaçamın
tarihsel önemi, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey ile olan iliĢkisine dayanmaktadır (Asan
1999, Aras-Tayhan 1999, Genç ve Güner 2003).
BULGULAR
Yapılan araĢtırma sonucunda GazipaĢa ilçesinde 7 farklı taksondan 24 ağaç tespiti yapılmıĢtır (Tablo
1). Tarafımızdan tespit edilen ağaçlar kayıt altına alınarak Genç ve Güner‘in (2003) Ģekil ve standarda
göre puanlamaya tabi tutularak (Tablo 2) ġimdiki Anıtsal Değeri (ġAD) tespit (Tablo 3) edilmiĢ olup
Minimal Anıtsal Değer (MAD)‘ ine göre anıt ağaç veya aday anıt ağaç olup olmadığı sonucuna
varılmıĢtır.
ġekil 1. Anıtsal Nitelikli Boylu Ardıç Foto; B.YÜKSEL
120
Tablo 1. ÇalıĢma alanı içerisinde tespit edilen anıt ağaçlar tablosu.
Ağaç Türü
Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana
Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana
Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana
Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana
Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana
Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana
Cedrus libani A. Rich.
Cedrus libani A. Rich.
Cedrus libani A. Rich.
Platanus orientalis L.
Platanus orientalis L.
Platanus orientalis L.
Platanus orientalis L.
Platanus orientalis L.
Ulmus minör Mill.
Juniperus excelsa M. Bieb.
Juniperus excelsa M. Bieb.
Juniperus excelsa M. Bieb.
Qercus cerris L.
Qercus cerris L.
Qercus cerris L.
Qercus cerris L.
Qercus cerris L.
Quercus aucheri Jaub. & Spach
Mahalle
Ġnceğiz
ġahinler
Karatepe
Karatepe
Ġnceğiz
Ġnceğiz
Çığlık
Çığlık
Karatepe
Zeytinada
Karalar
Gökçesaray
Esenpınar
Üçkonak
Gürçam
Karatepe
Karatepe
Ġnceğiz
Karatepe
Karatepe
Çığlık
Çığlık
Beyobası
Beyobası
Mevkii
Akçal
BelbaĢı
Dolukoluğu
Dolukoluğu
Murtlin Yaylası
Ġnceğizyayla
Darıalanı
Darıalanı
Pıynarlıgoruğu
Akarca
Çampınarı
Sazak Yaylası
Köyiçi
Üçkonak
Frengez
Kocaalan
Kocaalan
Örücoluk Yaysı
Sapadere
Sapadere
Çığlık
Çığlık
Beyobası
DemirliçeĢme
121
Koordinat (UTM UPS1950)
Y
36 S 0455776
36 S 0451510
36 S 0446993
36 S 0447238
36 S 0449507
36 S 0448566
36 S 0459386
36 S 0459322
36 S 0446427
36 S 0454862
36 S 0441038
36 S 0461418
36 S 0458884
36 S 0457952
36 S 0458100
36 S 04449024
36 S 0449111
36 S 0459890
36 S 0446522
36 S 0446519
36 S 0458661
36 S 0458664
36 S 438897
36 S 0440081
X
4041199
4034998
4035190
4034967
4037486
4037781
4023776
4023760
4034764
3997527
4025088
4011196
4015812
4014376
4006306
4038178
4038115
4034253
4033381
4033387
4019348
4019361
4016654
4017295
Rakım(m)
1790
1574
1584
1595
1709
1746
1715
1697
1303
454
320
1093
1002
971
975
1768
1776
1828
923
926
902
904
59
99
Eğim(%)
30
40
50
40
45
40
45
25
25
10
30
15
10
10
45
50
50
10
35
35
15
30
30
20
Tablo 2. Her bir ağaç için doldurulmuĢ tablo örneği
ANIT AĞACIN ÖNEMLĠ ÖZELLĠKLERĠ
Tür Adı (Türkçe) : Adi Ardıç
Kod No : Ar– 18/ GazipaĢa/ GazipaĢa
Mahalli - Önerilen - Adı :
Ġli : Antalya
Tür Adı (Ġngilizce) : Haired oak
Ġlçesi : GazipaĢa
Tür Adı (Bilimsel) : Juniperus excelsa M. Bieb.
Belde - Köy - Mahalle : Ġnceğiz Yayla
Ölçüm Tarihi : 03/05/2016
Orman ĠĢletme Müdürlüğü : GazipaĢa
Pafta No : P29A1
Serisi : Sivastı
Enlem :4034241(36 S UTM)
Mevkii : Örüçoluk
Boylam : 459867 (36 S UTM)
Bölme No : 68/OT-T
Yükselti (m)
Bakı
Eğim (%)
1822
KB
5
Çevre (Kabuklu)
Tahmin YaĢ
Boy
Tepe Çapı
(Yıl)
(m)
(m)
700
K--G
D--B
14
11
10,5
Toprak
Yüzeyi
Röliyef
(cm)
1.30m
Yükseklik
610
565
Çap (Kabuklu)
Toprak
Yüzeyi
194
(cm)
1.30m
Yükseklik
180
Genel Görünüm :
Düzgün :X
BudanmamıĢ : X
BudanmıĢ :
Gövde Özellikleri :
Dipte Çatal :
1,60 da çatal
Koğuk :X
Sağlık Durumu :
Sağlıklı : X
Tepe Çökmesi :
Böc. - Mantar Zararı :
Mülkiyet Durumu :
Özel :
Tüzel :
Devlet :X
Tescil Durumu ve Anıtsal
Değeri
Tescilli değildir. ġimdiki Anıtsal Değer (ġAD)=67>39 Minimum Anıtsal Değer (MADTür)
Boyutsal anıt ağaç olarak ayrılması uygundur.
Tarihi veya Folklorik Niteliği
Diğer Açıklamalar ve
Öneriler
Örüçoluk Mevkiinde bulunan Ardıç Örüçoluk mezarlığında yer almaktadır. YaĢının 700
üzerinde olduğu söylenmektedir. Bulunduğu mezarlıkta yatan bir Zat ‗ın mezarı olduğun
söylenmekte ancak çok eskiye dayandığından akıbeti bilinmemektedir. Maneviyatı yüksek
olduğuna inanılır ve dertlere çare olduğu düĢünülür. Yoğun Ģekilde ziyaretçisi vardır. Yüksek
rakımda olması nedeniyle kıĢ aylarında karla birlikte yoların kapanması ziyaret etmek için
engel ancak yaz aylarında ilgi büyüktür.
Anıtsal nitelikli Ardıçın bulunduğu yer, orman sayılmayan alanlardan olup devlet hazinesine
ait arazidir. Bu nedenle korumasız ve bakımsız olup, etkili ve yetkili kurumların harekete
geçerek acilen bu yerin manevi atmosferine uygun olarak iĢletecek ve koruyacak tedbirler
alınmalıdır. Mezarlık çevresinde olan ağaç çevre düzenlemesi yapılarak yörede bulunan tek
ağaç olması nedeniyle de ziyaretçi potansiyeli arttırılabilir.
122
Tablo 3. Her bir ağaç için doldurulmuĢ Değerlendirme Tablosu Örneği
ANIT AĞAÇ DEĞERLENDĠRME FORMU
(Türkiye’nin Doğal Türleri İçin)
ÖGELER
VERĠLEBĠLECEKMAKSĠMUM
PUAN
DEĞERLENDĠRME
BASAMAKLARI
SINIFLARINA GÖRE
AĞAÇLARAVERĠLECEK PUANLAR
I. SINIF
0
0
0
0
0
3
6
9
12
16
20
0
0
0
3
6
9
12
15
18
22
26
30
II. SINIF
0
0
6
13
20
Ø 05,0 – 07,5
Ø 08,0 – 10,0
Ø 10,5 – 15,0
Ø 15,5 – 20,0
Ø 20,5 – 25,0
Boy (Bo)
10
Ø 25,5 – 30,0
Ø 30,5 – 35,0
Ø 35,5 – 40,0
Ø 40,5 – 45,0
Ø 45,5 – 50,0
Ø > 50,0 m
Ø < 50
0
Ø 50 – 74
6
Ø 75 – 99
12
Ø 100 – 124
18
Ø 125 – 149
24
Ø 150 – 174
30
Gövde Çapı
30
(GÇ)
Ø 175 – 199
Ø 200 – 224
Ø 225 – 249
Ø 250 – 274
Ø 275 – 299
Ø >= 300 cm
Ø
< 05,0
0
Ø 05,0 – 09,5
2
Tepe Çapı
10
Ø 10,0 – 14,5
4
(TÇ)
Ø 15,0 – 19,5
7
Ø >= 20,0 m
10
Ø 100 – 200
3
Ø 201 – 300
6
Ø 301 – 400
9
Ø 401 – 500
12
Ø 501 – 600
15
Tahmini YaĢ
30
(Ya)
Ø 601 – 700
18
Ø 701 – 800
21
Ø 801 – 900
24
Ø 901 – 1000
27
Ø > 1000 Yıl
30
Ø Ormanda [Ağaçlık çağındaki bir toplum içinde ve bulunduğu alan
meĢcereden (bir hektardan) büyük]
Ø MeĢcerede (Kırsal – Kentsel Alanda)
Bulunduğu
Ø Grupta (Kırsal – Kentsel Alanda)
10
Yer (BY)
Ø Kümede (Kırsal – Kentsel Alanda)
Ø Tek (Kırsal Alanda)
Ø Tek (Kent Ġçinde)
Ø Ağaç için zorunlu yetiĢme ortamı faktörlerinin korunması mümkün
Ø Sağlıklı
Diğer Pozitif
Ø En az bir anıtsal özelliği (boyu, çapı, yaĢı gibi) bakımından
Özellikler
10
Dünyada veya Türkiye‘de sayılı bir ağaç olması
(PÖ)
Ø Özellikli (Doğal halinin dıĢında kabuk, yaprak, çiçek, meyve veya kozalak,
dallanma, çatallanma, gövde Ģekillenmesi vb. özelliklerce farklı)
Ø Hiç biri
Ø Ağaç için zorunlu yetiĢme ortamı faktörlerinin korunması mümkün değil
Ø Tepe Çökmesi
® ĠlerlemiĢ (Tepede yoğun kuruma)
® Yeni
Ø Böcek-Mantar Zararı (Tepe çökmesi yoksa değerlendirmeye katılır)
Ø Gövde Koğuk ve Kovuğun
Ø ® GeniĢliği < 1/5 Å
Negatif
® GeniĢliği = 1/5 – 1/ 3 Å
Özellikler
-10
® GeniĢliği > 1/ 3 Å
(NÖ)
[Å= Kovuğun Bulunduğu Yerdeki Çevre]
Ø Gövde ve/veya Ana Dallar Yaralı ve Yaranın
Ø ® GeniĢliği < 1/5 Å
® GeniĢliği = 1/5 – 1/ 3 Å
® GeniĢliği > 1/ 3 Å
[Å= Yaranın Bulunduğu Yerdeki Çevre]
Ø Hiç biri
ġimdiki Anıtsal Değer (ġAD) = (Bo + GÇ + TÇ + Ya + BY + PÖToplam)
ġAD >= MADTür ise, incelenen ağaç ―boyutsal anıt ağaç‖ olarak ayrılır.
123
III. SINIF
10
20
VERĠLEN
PUAN
6
10
20
30
12
3
6
10
4
21
2
10
9
8
4
6
10
6
9
4
10
3
0
-10
-8
-6
-8
-2
-3
-4
-1
-1
-2
-3
0
56
SONUÇ
Bu araĢtırmada Antalya/GazipaĢa ilçesinde 24 adet anıt ya da anıtsal nitelikli ağaç tespit
edilmiĢtir. Tespiti yapılarak belirlenen bu ağaçların özellikleri ve coğrafi konumu
belirlenmiĢtir. Sonuç olarak yapılmıĢ olan bu çalıĢmada yer verilen anıt niteliğindeki
tarihimizi ve kültürümüzü yansıtan doğal güzelliklerimizden olan bu ağaçların tespit ve
tescili resmi kurumlarca yapılarak ve koruma altına alınarak gelecek nesillere aktarılması
kanaatimizce önem arz etmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2014. EriĢim Tarihi: http://www.ahmetakyol.net/tarihi-cinar-ve-yuruyen-kosk/
Aras-Tayhan A (1999) Domaniç'teki Anıt Karaçam Üzerinde Dendrokronolojik ve Dendroklimatolojik
AraĢtırmalar. In: Tatlı A, Ölçer H, Bingöl N, Akan H (eds), 1st International Symposium on
Protection of Natural Environment andEhrami Karaçam, 23-25 September 1999, Kütahya, 259268
Asan Ü (1999) Anıtsal Karaçamlar. In: Tatlı A, Ölçer H, Bingöl N, Akan H (eds), 1st International
Symposium onProtection of Natural Environment andEhrami Karaçam, 23-25 September 1999,
Kütahya, 611-622.
Asan, Ü., Türkiye Ormanlarında Saptanabilen Anıt Nitelikli Ağaçların Dünyadaki Benzerleriyle
KarĢılaĢtırılması, Ġ.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, 37 (2) (1987) 46–68.
Asan, Ü.,1991. Doğal ve Kültürel Miraslarımızdan Anıt Ağaç ve Ormanlar, YeĢile Çerçeve Dergisi, 22–
24.
Çolak, A. H. (2001). Ormanda doğa koruma:(kavramlar, prensipler, stratejiler, önlemler). Milli Parklar ve
Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü.
Genç, M., Güner, ġ.T., 2003. Göller Bölgesi‘nin Anıt Ağaçları, Isparta Valiliği, Ġl Özel Ġdare Müdürlüğü,
322s., Isparta.
Kayacık, H., 1966. Adi servi (Cupressussempervirens k.)‘nintürkiye‘ deki coğrafi dağılıĢı, Ġstanbul
üniversitesi orman fakültesi dergisi seri: a, sayı: 2, sayfa 49-58, Ġstanbul.
124
Kolza Üretiminde Enerji Kullanımı
ÖZTÜRK H.H.*
Çukurova Üniversitesi
hhozturk@cu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada, Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde kullanın enerji girdi ve çıktıları belirlenerek,
üretimin enerji etkinliğinin saptanması amaçlanmıĢtır. Birim alan (ha) için toplam enerji tüketiminin;
% 35,8‘ini (2740,3 MJ) doğrudan, % 64,2‘sini ise (4922,2 MJ) dolaylı enerji tüketimleri
oluĢturmaktadır. Gübre enerjisi girdisinin (2929,1 MJ/ha), üretimde kullanılan toplam enerji girdisine
oranı, diğer girdilerin oranına kıyasla en yüksek düzeyde olup, % 38,2 olarak belirlenmiĢtir. Adana
ilinde kıĢlık kolza üretiminden toplam enerji çıktısı; sadece tohum verimi dikkate alındığında 68332,1
MJ/ha, tohum ve bitki gövdesi (20112,9 MJ/ha) dikkate alındığında ise toplam 88445 MJ/ha olarak
hesaplanmıĢtır. Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde, 2578,6 kg/ha tohum verimi için, enerji çıktı/girdi
oranı 8,92, özgül enerji 2,97 MJ/kg, enerji üretkenliği 0,34 kg/MJ ve net enerji üretimi 60669,7 MJ/ha
olarak belirlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Kolza üretimi, Kışlık ürün, Enerji kullanımı, Enerji verimliliği
Energy Use for Rapeseed Production
Abstract
The aim of this study was to examine energy input and output for winter rape production in Adana
province of Turkey. The total energy used in various farm inputs was 7662.5 MJ/ha for the winter rape
production. The fertilizers energy input of the rape production was the highest in the total energy
consumption with the value of 2929.1 MJ/ha followed by fuel energy (2734,2 MJ/ha). The share of
machinery energy including fuel, lubricant and manufacturing energy of farm machines inputs was
35.8% for the winter rape production. The results showed that the average yield in seed rape was
2578.6 kg per hectare. The energy output/input ratio was found to be 8.92, if rape seeds are only taken
into account. The specific energy was 2.97 MJ/kg, while the energy productivity and net energy yield
were found to be of the order of 0.34 kg/MJ and 60669.6 MJ/ha, respectively for the winter rape
production.
Keywords: Rapeseed production, Winter crop, Energy use, Energy efficiency
125
GĠRĠġ
Kolza (Brasicca napus Oleifera sp.), Rhoedales takımı Cruciferae familyasından bir bitkidir.
Kolza; lahana ve yağ Ģalgamının doğal olarak melezlenmesi sonucunda elde edilmiĢ bir türdür. Kolza
tohumlarının yağ miktarı % 3042 arasında değiĢmektedir. Genel olarak kolza yağı, % 2055 gibi
yüksek orandaki erüsik asit içeriği ile bilinen bitkisel kaynaklı bir yağ çeĢididir. Ancak tohum ıslah
çalıĢmaları ile erüsik asit içeriği % 0.1 değerine kadar düĢürülebilmiĢtir. Kolza tohumu sıfıra yakın
erüsik asit içeriği ve % 41 yağ içeriği ile ayçiçeğine yakın bir tohumdur. Kolza yağının toplam
doymuĢ yağ asidi içeriği % 5.49.5 toplam doymamıĢ yağ asidi içeriği ise % 90.594.2 arasında
değiĢmektedir. DüĢük erüsik asitli kolza yağlarının bileĢiminde yer alan en önemli yağ asitleri ise
oleik ve linoleik asitlerdir (GümüĢkesen, 1999).
Son yıllarda dünyada yaĢanan petrol fiyatlarındaki aĢırı dalgalanmalar ve bunun yarattığı
ekonomik krizlere çözüm bulmak amacıyla yeni kaynaklar aranmaktadır. Bu yüzden bitkisel yağlara
petrol türevleri olarak elde edilen motor yakıtı ve yağına alternatif olabilecek kaynaklar gözü ile
bakılmaktadır. Bitkisel yağlarla dizel yakıtların karıĢımından oluĢan yakıtlara biyodizel veya
biyomotorin adı verilmektedir. Biyodizel olarak tüm bitkisel yağlar kullanılabileceği gibi, özellikle
hintyağı, jojoba, kolza, yağ Ģalgamı, aspir ve yerfıstığı üzerinde fazlaca durulmaktadır
(Karaosmanoğlu, 2001).
Kolza tohumlarından soğuk presleme ile elde edilen ham yağ metanol ile katalizör eĢliğinde
normal basınç ve ısı koĢullarında estere dönüĢtürülür.1 kg tohumdan 450 g yağ çıkmaktadır ve
metanol ile reaksiyondan sonra 450 g biodizel yakıt elde edilebilmektedir (YaĢar, 2009). Erusik asit
oranı yüksek olan çeĢitlerden elde edilen yağlar da sanayide, elektrik trafolarında, bioyakıt (biyodizel)
olarak Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır.
Günümüzde, enerji korunumuyla ekonomik kazanım sağlamak amacıyla, enerji kullanımının
değerlendirilebilmesi için, enerji etkinliği modelleme yöntemlerine büyük önem verilmektedir. Enerji
kaynağı olarak biyoyakıt üretimi için değerlendirilebilecek bir ürün olan kolzanın yetiĢtirilmesi
amacıyla tüketilen enerji miktarı ile üretim sonunda elde edilen ürünün enerji içeriğinin
karĢılaĢtırılması, üretim sisteminin enerji etkinliği açısından önemlidir. Unakıtan ve ark. (2010)
Türkiye‘de Trakya bölgesinde yaptıkları bir çalıĢmada, farklı büyükteki çiftliklerde yapılan kolza
üretim enerji etkinliğinin, çiftlik büyüklüğüne göre değiĢip değiĢmediğini araĢtırmıĢlardır. Çiftlik
büyüklüklerini 3 grupta sınıflandırmıĢlardır. Bunlar; küçük ölçekli (< 5 ha), orta ölçekli (5-9.9 ha) ve
büyük ölçeklidir (> 10 ha). Kolza üretim veriminin; küçük ölçekli çiftlik için 2129 kg/ha, orta ölçekli
çiftlik için 3217 kg/ha ve büyük ölçekli çiftlik için 3334 kg/ha olduğunu saptamıĢlardır. Enerji
verimini; sırasıyla, 4.43, 4.68 ve 5.23, net enerji üretimini de 62584 MJ/ha, 69836 MJ/ha ve 74405
MJ/ha olarak hesaplamıĢlardır. Kolza üretimin fayda-maliyet oranını; sırasıyla, 1.94, 2.13 ve 2.38
(ortalama 2.09) olarak bulmuĢlardır. Fayda-maliyet oranına göre kıyaslama yaptıklarında Trakya
bölgesi için kolzanın ayçiçeğine alternatif bir bitki olabileceğini belirtmiĢlerdir.
Bu çalıĢmada, Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde kullanın enerji girdi ve çıktıları belirlenerek,
üretimin enerji etkinliğinin saptanması amaçlanmıĢtır. ÇalıĢma sonuçlarından elde edilecek bulgulara
bağlı olarak, kolza üretiminde, enerji etkinliğinin artırılabilmesi için, uygulanan üretim iĢlemlerinden
değiĢtirilebilecek olanlar belirlenmiĢtir. Bu amaçla, Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde uygulanan
iĢlemler ve kullanılan girdiler ayrıntılı bir Ģekilde incelenmiĢtir. Kolza üretiminde kullanılan dolaylı ve
doğrudan enerji girdileri, üreticilerle yapılan anket çalıĢmaları ile belirlenmiĢtir. Doğrudan enerji
girdileri olarak; yakıt ve yağ enerjileri dikkate alınmıĢtır. Üretim iĢlemlerinde kullanılan tarım
alet/makinalarının yapım enerjileri, gübre/tarımsal ilaç/tohumluk üretimi için tüketilen enerjiler ise
dolaylı enerji girdileri kapsamında değerlendirilmiĢtir. Kolza üretimindeki enerji girdi ve çıktılarına
bağlı olarak, yapılan üretimin enerji verimliliği; enerji çıktı/girdi oranı, özgül enerji, enerji üretkenliği
ve net enerji verimi değerlerine bağlı olarak belirlenmiĢtir.
MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Adana İlinde Kışlık Kolza Üretimi
Adana ilinde kolza yağlık olarak üretilmekte olup, kolzanın tamamına yakını kıĢlık olarak
yetiĢtirilmektedir. KıĢlık kolza üretimi için yapılan kültürel uygulamalar ve bakım iĢlemleri Tablo
126
1‘de özetlenmiĢtir. KıĢlık kolza üretimi için tarla uygulamaları ve kullanılan ekipmanlar Tablo 2‘de
verilmiĢtir.
Tablo 1. Ayçiçeği Üretimi Ġçin Kültürel Uygulamalar ve Bakım ĠĢlemleri
Kültürel Uygulamalar
Toprak iĢleme
Ekim
Gübreleme
Yabancı ot mücadelesi
Sulama
Hasat
Uygulamanın Özelliği
Toprak, genellikle pulluk ile 1013 cm derinlikte sürülür. Daha sonra goble diskaro ile
iĢleme yapılır. En son olarak tapan veya merdane ile düzeltilir.
KıĢlık kolzada erken ekimler daha yüksek verim vermektedir. 15 Eylül-15 Ekim
tarihleri arasında, pnomatik ekim makinası ile, sıra arası 20 cm sıra üzeri 34 cm
olacak Ģekilde, 1,52 cm derinliğe ekim yapılır. Ekim normu ortalama 10 kg/ha‘dır.
Kolza her 50 kg verim için toraktan 1 kg S (kükürt) kaldırmaktadır. Buna göre
uygulanacak gübre formlarının amonyum sülfat türü olmasına dikkat edilmelidir. Ġyi bir
verim alabilmek için dekara 1214 kg saf azot, 78 kg fosfor verilmelidir. Azotlu
gübrenin yarısı ( 6 kg/da), fosforlu gübrenin tamamı ekimle birlikte, azotlu gübrenin
diğer yarısı ġubat sonu Mart baĢında sapa kalkma döneminde verilmelidir.
Yabancı ot mücadelesi kolzanın ilk yetiĢme devresinin ilk ayında çok önem taĢır ve
yapılması % 2030 oranında daha fazla verim alınmasını sağlayabilir. Hızlı geliĢme
yeteneğine sahip yabancı otlar özellikle ilk geliĢme devresinde faydalı tarla alanını
kaplayarak kolza bitkisinin geliĢmesini engelleyerek ve bitki besin maddelerine ortak
olarak önemli oranda zarar yaparlar. Kolza bitkisi 3040 cm boyunda olduğunda gür
geliĢip, gölge yaparak diğer yabancı otların geliĢmesini büyük oranda engellemektedir.
Adana da kıĢlık ekimden dolayı kolza üretiminde sulama pek uygulanmamaktadır.
Akdeniz'de 10 Mayıstan itibaren kolza hasadı yapılabilmektedir. Kolza hasat olumuna
geldiğinde bitkilerin sap, yaprak ve kapsülleri tamamen kuruyup sararır. Kırmızımsı
sarı bir renk oluĢur. Tohum kahverengiye dönüĢmüĢse hasat zamanı gelmiĢ demektir.
Kolza bitkisinde olgunlaĢma aĢağıdan yukarıya doğrudur. Hasatta bitkileri tam
olgunlaĢması beklenirse alt kapsüllerde çatlama ve dökülmeler görülür. Erken hasatta
ise üst kapsüller tam olgunlaĢmadığından hasat kaybı olur. Kolza taneleri çok küçük
olduğundan hasada baĢlamadan önce biçerdöverin ayarları çok iyi yapılmalıdır.
Dekardan alınan verim çeĢidin verimine ve toprak verimliliği ile iklim koĢullarına göre
250350 kg arasındadır.
Tablo 2. Kolza Üretimi Ġçin Tarla Uygulamaları ve Kullanılan Ekipmanlar
Tarla Uygulamaları
1. sınıf toprak iĢleme
2. sınıf toprak iĢleme
3. sınıf toprak iĢleme
Ekim
Gübreleme
Ġlaçlama
Hasat
Kullanılan Alet/Makinalar
34 soklu pulluk
Ġki bataryalı 2022 diskli goble diskaro
Merdane ve tapan
46 sıralı gübreli pnömatik ekim makinası
Gübreli ve 46 sıralı pnömatik ekim mak. ve gübre dağıtma mak.
800 L depo kapasiteli tarla pülverizatörü
Biçerdöver
2.2. Anket Uygulanacak İşletme Sayısının Belirlenmesi
ÇalıĢmanın esas materyalini, Adana ilinde 40 kolza üreticisiyle yüz yüze anket yapılarak
toplanan birincil veriler oluĢturmaktadır. Adana ilçeleri ve köylerinde kıĢlık kolza üreticileri ile anket
çalıĢması yapılmıĢ olup, anket uygulanacak iĢletmeler tabakalı tesadüfî örnekleme yöntemi
kullanılarak belirlenmiĢtir. Uygulanan anketler 2010 üretim yılı verilerinden oluĢmaktadır. Örnekleme
büyüklüğü aĢağıda formülü verilen Neyman yöntemi (Yamane, 1967) ile hesaplanmıĢtır.
n N hSh 2 N 2 D2 N hS2h ……………………………………………………...(1)
Bu eĢitlikte;
n
N
Nh
D
=
=
=
=
örnek hacmi,
toplam üretici sayısı,
tabakadaki üretici sayısı,
d/z
d = öngörülen sapma miktarı,
z = standart normal dağılım değeri ve
Sh2 = tabaka varyansıdır.
127
2.3. Analitik Yaklaşım
2.3.1. Kolza Üretiminde Enerji Girdilerinin Belirlenmesi
2.3.1.1. Doğrudan Enerji Girdileri
Doğrudan enerji girdileri, kolza tohumu üretimi için doğrudan kullanılan ve enerji değeri
yüksek olan girdilere bağlı olarak hesaplanmıĢtır. Bu anlamda, üretim iĢlemleri sırasında, tarım
alet/makinaları tarafından tüketilen yakıt ve yağ enerjileri doğrudan enerji girdisi olarak
değerlendirilmiĢtir.
EG dğ Eyakıt
yakıa E yağ ……………………………………………………………………..(2)
Burada;
EGdğ = doğrudan enerji girdisi (MJ/ha),
Eyakıt = alan baĢına yakıt enerjisi tüketimi (MJ/ha) ve
Eyağ = alan baĢına yağ enerjisi tüketimidir (MJ/ha).
a) Yakıt Enerjisi
Tarım/alet makinaları ile gerçekleĢtirilen üretim iĢlemleri sırasında, traktör tarafından tüketilen
yakıt miktarı üreticilerle yapılan anket çalıĢmaları ile belirlenmiĢtir. KıĢlık üretiminde birim üretim
alanı (ha) için tüketilen yakıt enerjisi miktarı, üretim iĢlemleri sırasında traktör tarafından tüketilen
yakıt miktarı ve tüketilen kırsal motorinin ısıl değerine bağlı olarak aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır.
Eyakıt
yakıa Myakıt
yakıa IDyakıt
yakıa …………………………………………………………….......(3)
Burada;
Eyakıt = alan baĢına yakıt enerjisi tüketimi (MJ/ha),
Myakıt = alan baĢına traktörün yakıt tüketimi (L/ha) ve
IDyakıt = yakıtın ısıl değeridir (MJ/L).
b) Yağ Enerjisi
KıĢlık kolza üretiminde motor yağı tüketimi nedeniyle gerçekleĢen yağ enerjisi girdisi, üretim
iĢlemleri sırasında kullanılan tarım traktörünün ve hasat iĢleminde kullanılan biçerdöverin saatlik yağ
tüketimi değerleri dikkate alınarak belirlenmiĢtir. Birim üretim alanı baĢına toplam yağ enerjisi girdisi
aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır.
E yağ TE yağ BE yağ …………………………………………………………………..(4)
Burada;
Eyağ = toplam yağ enerjisi girdisi (MJ/ha),
TEyağ = traktör kullanımına iliĢkin yağ enerjisi girdisi (MJ/ha) ve
BEyağ = biçerdöver kullanımına iliĢkin yağ enerjisi girdisidir (MJ/ha).
Tarım traktörünün saatlik yağ tüketimi, traktörün en yüksek kuyruk mili gücüne bağlı olarak
aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir (Öztürk, 2010).
YTt 0,00059 KMG max 0,02169 ………………………………...........................(5)
Burada;
YTt = traktörün saatlik yağ tüketimi (L/h) ve
KMGmax = traktörün maksimum kuyruk mili gücüdür (kW).
128
Kolza üretim iĢlemleri için kullanılan tarım traktörünün maksimum kuyruk mili gücü
(KMGmax), traktör anma gücünün (TAG, kW) % 88‘i olarak dikkate alınmıĢ ve aĢağıdaki gibi
belirlenmiĢtir.
KMG max 0,88 TAG …………………………………..............................................(6)
Kolza hasadında kullanılan biçerdöverin saatlik yağ tüketimi, motor gücüne bağlı olarak
aĢağıdaki eĢitlikten belirlenmiĢtir (ASAE, 1994).
YTb 0,004 G b ………………………………………………...........................(7)
Burada;
YTb = biçerdöver yağ tüketimi (L/h) ve
Gb = biçerdöver motorunun gücüdür (kW).
Kolza üretim iĢlemlerinde birim alan için tüketilen yağ enerjisi miktarı, üretim iĢlemleri
sırasında traktör ve hasat iĢleminde kullanılan biçerdöver tarafından saatlik olarak tüketilen yağ
miktarı, tüketilen yağın ısıl değeri ve traktör ve biçerdöverin alan iĢ verimine bağlı olarak aĢağıdaki
gibi hesaplanmıĢtır.
TE yağ (BE yağ ) YTt (YTb ) IDyağ AĠK
AĠĠ t t (AĠK
AĠĠ bb ) …………………………………...(8)
Burada;
Eyağ
YM
IDyağ
AĠK
=
=
=
=
alan baĢına yağ enerjisi girdisi (MJ/ha),
alan baĢına traktörün yağ tüketimi (L/h),
yağın ısıl değeri (MJ/L) ve
traktörün alan iĢ kapasitesidir (h/ha).
2.3.1.2. Dolaylı Enerji Girdileri
Kolza üretiminde kullanılan; insan iĢ gücü ile tarım alet/makinaları, kimyasal gübre, tarımsal
savaĢ ilaçları (pestisitler) ve tohumluk üretimi için tüketilen enerji miktarları, dolaylı enerji girdisi
olarak dikkate alınmıĢtır.
EGdy ĠE ME GE PE TE …………………………………………………(9)
Burada;
EGdy
ĠE
ME
GE
PE
TE
=
=
=
=
=
=
dolaylı enerji girdisi (MJ/ha),
insan iĢgücü enerjisi (MJ/ha),
alan baĢına alet/makina kullanımına iliĢkin dolaylı enerji tüketimi (MJ/ha),
birim alana toplam gübre enerjisi girdisi (MJ/ha),
birim alana toplam pestisit enerjisi girdisi (MJ/ha) ve
birim alana tohumluk enerjisidir (MJ/ha).
a) İnsan İşgücü
KıĢlık kolza üretimi sırasında insan iĢgücüne iliĢkin dolaylı enerji tüketimi aĢağıdaki gibi
belirlenmiĢtir (Öztürk, 2010).
ĠE
ĠS ÇS
ĠEE ………………………….………………………………………..(10)
ĠA
Burada;
ĠE
ĠS
ÇS
ĠA
ĠEE
=
=
=
=
=
insan iĢgücü enerjisi (MJ/ha),
iĢçi sayısı (adet),
çalıĢma süresi (h),
iĢlenilen alan (ha) ve
iĢgücü enerji eĢdeğeridir (MJ/h).
129
b) Tarım Alet/Makinalarına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi
Kolza üretim iĢlemleri sırasında, her bir tarla uygulaması için kullanılan tarım alet/makinalarına
iliĢkin iĢlenen alan baĢına dolaylı enerji tüketimi aĢağıdaki gibi belirlenmiĢtir (Öztürk, 2010).
ME
MYE TBE TDE
ĠS ……………………………………..........................(11)
EÖ EIK
Burada;
ME
MYE
TBE
TDE
EIK
EÖ
ĠS
=
=
=
=
=
=
=
alan baĢına alet/makinaya iliĢkin dolaylı enerji tüketimi (MJ/ha),
alet/makina yapım enerjisi (MJ),
alet/makinanın tamir/bakım enerjisi (MJ),
alet/makinan taĢıma/dağıtım enerjisi (MJ),
etkin iĢ kapasitesi (ha/h),
alet/makinanın ekonomik ömrü (h) ve
iĢlem sayısıdır.
c) Kimyasal Gübre Kullanımına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi
Kolza üretimde kimyasal gübre kullanımına iliĢkin, gübrelenen birim alan baĢına toplam dolaylı
enerji tüketimi aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır (Öztürk, 2010).
l s
GE
l 1
nu N N eş n nu P2O5 Peş n nu K 2O K eş n
………………….(12)
A
A
A
n 1
n 1
n1
l
Burada;
GE = birim alana toplam gübre enerjisi girdisi (MJ/ha),
N = uygulanan azotlu gübre miktarı (kg),
NeĢ= azotlu gübre üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg),
P2O5 = uygulanan fosforlu gübre miktarı (kg),
PeĢ = fosforlu gübre üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg),
K2O = uygulanan potasyumlu gübre miktarı (kg),
KeĢ= potasyumlu gübre üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg),
A = gübrelenen alan (ha) ve
n = gübre uygulama sayısıdır.
d) Tarım İlacı Kullanımına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi
KıĢlık kolza üretiminde tarım ilacı kullanımına iliĢkin birim alan baĢına toplam dolaylı enerji
tüketimi aĢağıdaki gibi hesaplanır (Öztürk, 2010).
l s
n u
n u
n u
PE H H eş n I I eş n F Feş n ………………………......(13)
l 1 n 1
n 1
n 1
l
Burada;
PE = birim alana toplam pestisit enerjisi girdisi (MJ/ha),
H = birim alana herbisit uygulama normu (kg(L)/ha),
HeĢ= herbisit üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg(L)),
I = birim alana insektisit uygulama normu (kg(L)/ha),
IeĢ = insektisit üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg(L)),
F = birim alana fungusit uygulama normu (kg(L)/ha),
FeĢ= fungusit üretimi için tüketilen enerji miktarı (MJ/kg(L)) ve
n = uygulama sayısıdır.
130
e) Tohumluk Kullanımına İlişkin Dolaylı Enerji Girdisi
Dolaylı olarak tüketilen tohumluk enerjisi aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır (Öztürk, 2010).
TE=EN(TÜE+PTE)………………………………………………..............................(14)
Burada;
TE = birim alana tohumluk enerjisi (MJ/ha),
EN = ekim normu (kg/ha),
TÜE = tohum üretim enerjisi (MJ/kg) ve
PTE = paketleme ve taĢıma enerjisidir (MJ/kg).
2.3.1.3. Toplam Enerji Girdisi
KıĢlık kolza üretiminde toplam enerjisi girdisi olarak, doğrudan ve dolaylı enerji girdilerinin
toplamı dikkate alınmıĢtır.
TEG EG dğ EG dy ………………………………………………………………….(15)
Burada;
TEG = toplam enerji girdisi (MJ/ha),
EGdğ = doğrudan enerji girdisi (MJ/ha) ve
EGdy = dolaylı enerji girdisidir (MJ/ha).
2.3.2. Kolza Üretiminde Enerji Çıktılarının Belirlenmesi
Kolza üretimi sonucunda kazanılan baĢlıca çıktılar, ana ürün olarak kolza tohumları ve yan ürün
olarak da bitkinin gövde ve tabla kısımlarıdır. Kolza üretimi sonucunda elde edilen ana ürün ve yan
ürünlerle ilgili olarak kazanılan toplam enerji miktarı aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır (Öztürk, 2010).
TEÇ= (AÜV Eaü)+ (YÜV Eyü)…………………………………………………......(16)
Burada;
TEÇ = toplam enerji çıktısı (MJ/ha),
AÜV = ana ürün verimi (kg/ha),
YÜV = yan ürün miktarı (kg/ha),
Eaü
= ana ürünün enerji eĢdeğeri (MJ/kg) ve
Eyü
= yan ürünün enerji eĢdeğeridir (MJ/kg).
2.4. Kolza Üretiminde Enerji Etkinliğinin Belirlenmesi
Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde enerji etkinliğinin belirlenmesi için Tablo 3‗de verilen
göstergelerden yararlanılmıĢtır.
Tablo 3. Tarımsal Üretimde Enerji Kullanım Etkinliği Göstergeleri (Öztürk, 2010)
Gösterge
Enerji oranı =
Özgül enerji =
Tanımı
Çıkan toplam enerji miktarı
Kullanılan toplam enerji miktarı
Kullanılan toplam enerji miktarı
Hasat edilen toplam ürün miktarı
Hasat edilen toplam ürün miktarı
Enerji üretkenliği =
Kullanılan toplam enerji miktarı
Net enerji verimi = Çıkan toplam enerji Kullanılan toplam enerji
131
Birimi
J/kg
kg/J
J/ha
3. BULGULAR VE TARTIġMA
Adana ilinde kıĢlık kolza üretiminde kullanılan girdiler için hesaplanan enerjisi girdisi değerleri
Tablo 4‘de verilmiĢtir. Doğrudan ve dolaylı enerji tüketimi 7662,47 MJ/ha olarak hesaplanmıĢtır.
Birim üretim alanı (ha) baĢına en fazla enerji girdisini (2929,06 MJ/ha) gübreleme uygulaması
oluĢturmaktadır. Fazla miktarda azotlu gübre kullanılması nedeniyle, birim alan baĢına toplam enerji
tüketiminin % 38,23‘ünü gübreleme uygulamaları oluĢturmaktadır. Pullukla toprak ve biçerdöverle
hasat iĢlemleri, birim üretim alanı (ha) baĢına enerji tüketimini sırasıyla, % 14,22 ve % 19,4‘ünü
oluĢturmaktadır. Kültürel iĢlemler içerisinde, en düĢük enerji tüketimi % 1,41 oranıyla merdaneyle
toprağın bastırılmasında gerçekleĢmekte olup, bu uygulamayı % 1,63 oranıyla pülverizatörle ilaçlama
izlemektedir.
Kolza üretiminde birim alan (ha) baĢına toplam 76,61 L motorin tüketilmektedir. Kullanılan bu
yakıt miktarına karĢılık olarak, birim alan (ha) için toplam 2734,21 MJ yakıt enerjisi tüketilmektedir.
Yakıt enerjisi girdisinin, üretimde kullanılan toplam enerji girdisine oranı, % 35,68 olarak
belirlenmiĢtir. Yakıt enerjisi girdisi, üretimde kullanılan diğer girdilerin oranına kıyasla gübre
kullanımından sonra ikinci sıradadır. Kolza üretiminde birim alan (ha) baĢına toplam 14,84 h süreyle
alet/makinadan yararlanılmaktadır. Bu sürede, kullanılan alet/makinalarının yapım enerjisinden, birim
alan (ha) için toplam 1142,66 MJ enerji tüketilmektedir. Kolza üretiminde, hektara 53,06 kg saf azot
(N) ve 67,67 kg saf fosfor (P2O5) uygulanmaktadır. Kolza üretiminde toplam enerji girdisinin %
31,16‘sını azotlu gübre kullanımı oluĢturmaktadır. Azotlu ve fosforlu gübre kullanımı sonucunda
birim üretim alanı (ha) baĢına sırasıyla 2387,7 MJ ve 54136 MJ enerji tüketilmektedir. Gübre enerjisi
girdisinin (2929.06 MJ/ha), toplam enerji girdisine oranı % 38,23 olarak belirlenmiĢtir. Gübre enerjisi
girdisinin, diğer girdilerin oranına kıyasla en yüksek düzeyde olduğu (% 38,23) belirlenmiĢtir.
Toplam enerji çıktısı; sadece tohum verimi dikkate alındığında 68332,11 MJ/ha, tohum ve bitki
gövdesi (20112,85 MJ/ha) dikkate alındığında ise toplam 88444,95 MJ/ha olarak hesaplanmıĢtır.
Sadece kolza tohumlarının enerji çıktısı (68332,1 MJ/ha), kolza üretiminden toplam enerji çıktısının %
77,26‘sını oluĢturmaktadır. 2579 kg/ha kolza tane verimi için, enerji oranı 8,92 olarak belirlenmiĢtir.
Bununla birlikte, birim üretim alanından (ha) toplam elde edilen ürün olarak tane ve bitki sapı (3755
kg/ha) dikkate alındığında, enerji verimi 11,54 olarak hesaplanmıĢtır. Özgül enerji oranı, sadece birim
üretim alanından (ha) alınan tane miktarı dikkate alındığında 2,97 MJ/kg, üretim sonucunda kazanılan
toplam çıktı (tane + bitki sapı) miktarı dikkate alındığında ise 2,04 MJ/kg olarak belirlenmiĢtir. 1 kg
kolza tanesi üretimi için 2,97 MJ enerji tüketilmektedir. enerji üretkenliği, sadece birim üretim
alanından (ha) alınan tane miktarı dikkate alındığında 0,34 kg/MJ, üretim sonucunda kazanılan toplam
çıktı (tane + bitki sapı) miktarı dikkate alındığında ise 0,49 kg/MJ olarak belirlenmiĢtir. 1 MJ enerji
tüketimi karĢılığında 0,34 kg kolza tanesi üretilmektedir. net enerji üretimi, sadece birim üretim
alanından (ha) alınan tane miktarı dikkate alındığında 60669,64 MJ/ha, üretim sonucunda kazanılan
toplam çıktı (tane + bitki sapı) miktarı dikkate alındığında ise 80782,49 MJ/ha olarak belirlenmiĢtir.
Tüketilen toplam enerji miktarı çıkarıldıktan sonra, sadece tane miktarı dikkate alındığında, birim
üretim alanından (ha) 60669,64 MJ net enerji kazanılmaktadır.
Tablo 4. KıĢlık Kolza Enerji Girdi/Çıktıları ve Enerji Etkinliği
Girdi ve Çıktılar
İnsan İşgücü (h)
Pulluk
Goble diskaro
Tapan
Ekim makinası
Merdane
Gübre dağıtma makinası
Pülverizatör
Biçerdöver
Tarım Alet/Makinası (h)
Traktör
Pulluk
Goble diskaro
Tapan
Ekim makinası
Merdane
Hektar (ha)
BaĢına Miktar
7,53
1,90
1,08
0,90
0,92
0,48
0,51
0,62
1,12
14,84
7,31
1,90
1,08
0,90
0,92
0,48
132
Toplam Enerji
EĢdeğeri (MJ/ha)
17,17
4,33
2,46
2,05
2,10
1,09
1,16
1,41
2,55
1142,66
309,21
64,98
24,62
15,39
30,82
8,21
Toplam Enerji
Girdisine Oranı (%)
0,22
0,06
0,03
0,03
0,03
0,01
0,02
0,02
0,03
14,91
4,04
0,85
0,32
0,20
0,40
0,11
Gübre dağıtma makinası
Pülverizatör
Biçerdöver
Yakıt (L)
Pulluk
Goble diskaro
Tapan
Ekim makinası
Merdane
Gübre dağıtma makinası
Pülverizatör
Biçerdöver
Yağ (L)
Pulluk
Goble diskaro
Tapan
Ekim makinası
Merdane
Gübre dağıtma makinası
Pülverizatör
Biçerdöver
Kimyasal Gübreler (kg)
Azot (N)
Fosfor (P2O5)
Tarımsal İlaçlar (kg)
Herbisit
Ġnsektisit
Tohumluk (kg)
Toplam Enerji Girdisi (MJ/ha)
Doğrudan Enerji Girdisi
Dolaylı Enerji Girdisi
Çıktılar (kg)
Tane
Sap
Toplam
Toplam Enerji Çıktısı (MJ/ha)
ENERJĠ ETKĠNLĠĞĠ
Enerji Oranı
Özgül Enerji (MJ/kg)
Enerji Üretkenliği (kg/MJ)
Net Enerji Üretimi (MJ/ha)
0,51
0,62
1,12
76,61
28,57
5,80
6,20
3,58
2,77
3,85
3,04
22,8
0,94
0,09
0,05
0,04
0,04
0,02
0,02
0,03
0,63
120,73
53,06
67,67
2,64
1,39
1,25
6,57
2578,57
1176,19
3754,76
Tohum
8,92
2,97
0,34
60669,64
8,72
14,76
665,95
2734,21
1019,66
207,00
221,28
127,77
98,86
137,41
108,50
813,73
6,11
0,60
0,34
0,28
0,29
0,15
0,16
0,20
4,09
2929,06
2387,70
541,36
641,41
373,91
267,50
191,81
7662,47
2740,32
4922,15
0,11
0,19
8,69
35,68
13,31
2,70
2,89
1,67
1,29
1,79
1,42
10,62
0,08
0,008
0,004
0,004
0,004
0,002
0,002
0,003
0,053
38,23
31,16
7,07
8,37
4,88
3,49
2,50
100,00
35,76
64,24
68332,11
20112,85
88444,95
88444,95
Toplam
11,54
2,04
0,49
80782,49
77,26
22,74
100,00
4. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER
ĠĢletmelerin mekanizasyon alt yapısı için enerji verimliliği yüksek olan teknolojilerden
yararlanılmalıdır. Güç kaynağına uygun kapasitede alet/makina kullanılmalıdır. ĠĢletme için gerekli
güç optimizasyonu sağlanmalıdır. Tarım alet/makinaları tam yükte ve verimli olarak çalıĢtırılmalıdır.
Kolza üretim iĢlemlerinde kullanılan tarım alet/makinaları ile çalıĢma sırasında gerçekleĢen yakıt
tüketimleri dikkatli bir Ģekilde izlenmelidir. Kullanılan alet/makinaların güç gereksinimleri
değerlendirilerek, yakıt tüketimini azaltıcı önlemler alınmalıdır. Tarımsal üretimde uygulanan
gübrelerden beklenen yararın elde edilebilmesi için gübrelerin genel karakteristik özelliklerini bilmek
ve etkili bir Ģekilde kullanmak, gübre kullanım zamanlarını ve tekniğini bilmek, gübreleme
programını gübre kullanım etkinliğine yön veren faktörlere göre ayarlamak son derece önemlidir.
REFERANSLAR
Arıkan, M. (2010). Adana İlinde Kışlık Kolza Üretiminde Enerji Kullanımı. (YayımlanmamıĢ yüksek
lisans tezi). Çukurova Üniversitesin Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
GümüĢkesen, A.S. (1999). Bitkisel Yağ Teknolojisi. Asya Tıp Yayıncılık Ltd.ġti. Ġzmir.
Karaosmanoğlu, F. (2001). Biomotorin ve Türkiye. Enerji, 1, 3538.
133
Öztürk, H.H. (2010). Tarımsal Üretimde Enerji Yönetimi. Hasad Yayınevi, Ġstanbul.
Rodrigues, G.C., Carvalho, S., Paredes, P., Silva, F.G., Pereira, L.S. (2010). Relating Energy
Performance and Water Productivity of Sprinkler Irrigated Maize, Wheat and Sunflower under
Limited Water Availability. Biosystem Engineering 106, 195204.
Unakıtan, G., Hurma, H., Yılmaz, F. (2010). An Analysis of Energy Use Efficiency of Canola
Production in Turkey. Energy 10, 15.
Uzunoz, M., Akcay, Y., Esengün, K. (2008). Energy Input-Output Analysis of Sunflower Seed
(Helianthus Annuus L.) Oil in Turkey. Energy Sources, Part B: Economics, Planning and
Policy 3(3), 215–223.
Yamane, T. (1967). Elementary Sampling Theory. Prentice Hall Englewood Cliffs, USA.
YaĢar, B. (2009). Alternatif Enerji Kaynağı Olarak Biyodizel Üretim ve Kullanım
Olanaklarının Türkiye Tarımı ve AB Uyum Süreci Açısından Değerlendirilmesi.
(YayımlanmamıĢ doktora tezi). Çukurova Üniversitesin Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
134
Isıl ĠĢlemin Kızılçam Odununda (Pinus brutia Ten.) Ağırlık Kaybı,
Islanabilirlik ve YapıĢma Performansı Üzerine Etkisi
Ergün Güntekin*
S.D.Ü., Türkiye
ergunguntekin@sdu.edu.tr
Birol ÜNER
S.D.Ü., Türkiye
biroluner@sdu.edu.tr
Tuğba Yılmaz Aydın
S.D.Ü., Türkiye
tugbayilmaz@sdu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada kızılçam odununa uygulanan ısıl iĢlemin ağırlık kaybı, ıslanabilirlik ve yapıĢma
performansı üzerine etkisi incelenmiĢtir. Deney örnekleri atmosferik Ģartlarda dört farklı sıcaklık (120,
150, 180, 210 °C) ve üç farklı sürede (2, 5, 8 saat) ısıl iĢleme maruz bırakılmıĢlardır. Örneklerdeki
ağırlık kaybı, su ve hekzan damlaları kullanarak temas açıları ve kesme testleri kullanılarak yapıĢma
performansları belirlenmiĢtir. Ölçülen bütün değerlerin ısıl iĢlemden farklı miktarlarda etkilendiği
görülmüĢtür. Sıcaklık ve sürenin arttırılması test edilen örneklerde ağırlık kaybının önemli miktarda
artmasına sebep olmuĢtur. Su ve hekzan damlaları ile yapılan temas açıları ölçüldüğünde örneklerdeki
hidrofobikliğin önemli ölçüde arttığı görülmüĢtür. Isıl iĢlem görmüĢ örneklerde sıvılara karĢı ilgi
azalmıĢ ve ıslanabilirlik önemli ölçüde değiĢmiĢtir. Örneklerin yapıĢma direnci sıcaklık ve süre
arttırıldığında azalmıĢtır. ÇalıĢma sonuçları hekzan damlaları ile ölçülen temas açısı ile yapıĢma
dirençleri arasında pozitif bir korelasyon olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Isıl işlem, ıslanabilirlik, yapışma, Kızılçam
Mass loss, wettability and bonding performance of Calabrian Pine (Pinus
brutia Ten.) wood as influenced by heat treatment
Abstract
In this study, the effects of heat treatment on mass loss, wettability and bonding properties of
Calabrian pine (Pinus brutia Ten.) were investigated. Specimens were exposed to heat under
atmospheric pressure at four different temperatures (120, 150, 180, 210 °C) and three different time
levels (2, 5, 8 hours). Weight loss, contact angle values using water and hexane drops and bonding
performance using shear tests were evaluated. All of the properties of the specimens tested were
effected by heat treatment by a different degree. Increase of time and temperature resulted significant
mass loss of the samples tested. Contact angle measurements using water and hexane before and after
treatment indicated a significant increase in wood hydrophobicity. Heat-treated wood shows lower
affinity to liquids and a strongly modified wettability. Shear strength of the specimens were
diminished when time and temperature in heat treatment were increased. Results indicate that there is
a positive correlation between contact angle values using hexane and shear strength of the samples
tested.
Keywords: heat treatment, wettability, bonding, red pine
135
INTRODUCTION
Preservation of wood using heat-treatment process is one of the modification processes alters
the physical, chemical and mechanical properties of wood. Studies on heat treatment of wood are not
new, started in the 1920‘s and gained interest for the last two decades leading to commercialization.
The reasons for this interest may include decreasing of durable timber, increasing demand of
sustainable building materials, deforestation of sub-tropical forest and restrictive regulations (Esteves
and Pereira, 2009:370). In the heat-treatment process, wood is exposed to temperatures up to 160–250
◦C, usually above 200 ◦C depending on the species used and the desired material properties (Kocaefe
et al., 2008:355).
While thermal treatment of wood results in darkened colour, decreased moisture performance,
improved biological durability and improved dimensional stability, most of its mechanical properties
will decrease depending upon species tested, temperature and duration of exposure (Esteves and
Pereira, 2009:370). During the process, hemicelluloses are the first to decompose, then lignin softens
and finally cellulose and hydrophilic groups are modified (Bekhta and Niemz, 2003:539). Since
hardwoods contain higher proportion of hemicelluloses than softwoods, the degradation is more severe
(Esteves et al., 2007:47).
Different commercial treatments appeared due to increase of demand for heat treated wood in
different countries during the last two decades. Increase in demand also reflected in the number of
investigations conducted on different wood species. While selected properties for heat treated wood
species can be found in Esteves and Pereira (2009:370), in general, colour change, equilibrium
moisture content (EMC), dimensional stability, bending properties and compression strength were
studied in most investigations.
The purpose of this study was to investigate the influence of the heat treatment on some
physical, mechanical, wettability as well as bonding performance of Calabrian pine (Pinus brutia
Ten.) wood.
MATERIALS AND METHOD
Small clear wood samples were prepared from Calabrian pine logs harvested from Bucak Forest
District in Turkey. They were approximately 50 cm in diameter. The logs were transferred and sawn to
lumber. Only sapwood lumbers were used in order to prepare small clear specimens. Before testing
and after heat treatment process which were applied in a temperature-controlled oven under
atmospheric pressure, specimens were conditioned in climatic chambers at 65 % relative humidity
(RH) at a temperature of 20 °C. To minimize the influence of the MC change, specimens were tested
immediately after removal from the climatic chamber. Wood MC was determined by the oven-drying
method. Apparent densities of the samples were calculated using stereometric method which based on
measurements of the sample volume and mass.
The properties of wood samples investigated include mass loss (ML, %), contact angle using
water (CAW), contact angle using hexane (CAH) and shear strength (SS).
Weight loss was measured by the difference of dry weight before and after thermal treatments.
Shear tests were performed according to TS 3459 (2012:1). The contact angles of water and hexane
droplets on untreated and heat-treated samples were measured by the sessile drop method in the grain
of sapwood cut in tangential surfaces using KSV-CAM 101 tensiometer. Hexane was chosen as nonpolar test liquid to avoid problems due to polarity of wood. All measurements were performed at 20
°C and 65 % relative humidity.
Analysis of variance (ANOVA) general linear model procedure was run for data with SAS
statistical analysis software to interpret effects of temperature and duration of exposure on the
properties measured of the clear wood samples.
136
RESULTS AND DISCUSSION
Average values for ML, CAW, CAH and SS of the specimens tested are presented in Table 1.
The average density of the control samples were 0.54 g/cm3 with a correlation coefficient of 11%.
There was a good match among the density values in the various treatment groups. In comparison to
available literature references for similar MC, the measured density values were comparable.
ML values (%) of the specimens tested are presented in Figure 1 and ranged between 0.80% and
15.97% depending on the temperature and duration of exposure. The values of ML (%) are
accumulated with increasing temperature and duration of exposure. The values found in this study are
similar to those reported by Esteves and Pereira (2009:372). ML is mainly due to the degradation of
the hemicelluloses which are the most heat sensitive polymers of the wood (Bourgois and Guyonnet,
1988:143). Mass loss is also one of the most important aspects of heat treatment and is accepted as
indication of quality (Esteves and Pereira, 2009:372).
Table 1: Average values of ML, SS, CAW and CAH.
Temp
( ºC)
Hour
2
Control
5
8
120
150
180
2
210
120
150
180
5
210
120
150
180
210
8
ML
%
0
0
0
0.8
(4.75)
1.5
(4.2)
1.81
(7.1)
9.42
(2.12)
2.05
(5.85)
2.13
(3.4)
3.04
(4.5)
11.53
(3.5)
2.85
(6.5)
3.49
(5.15)
7.56
(3.0)
15.97
(15)
SS
[MPa]
8.45
(10.48)
8.45
(10.48)
8.45
(10.48)
6.87
(8.81)
9.96
(6.96)
6.99
(8.59)
2.75
(13.00)
5.96
(44.22)
8.07
(14.80)
6.57
(19.06)
3.15
(18.60)
12.28
(16.13)
7.68
(17.90)
4.92
(19.28)
2.38
(10.43)
CAW
[°]
60.49
(23.14)
45.66
(20.52)
31.20
(35.11)
68.96
(35.11)
66.54
(7.06)
79.13
(20.42)
100
(5.12)
71
(33.53)
89.29
(11.19)
93.26
(5.59)
111.15
(5.57)
83.88
(18.51)
114.91
(11.76)
104.28
(3.58)
87.50
(5.12)
CAH
[°]
13.87
(48.22)
13.65
(40.24)
13.48
(50.63)
13.16
(35.07)
11.62
(39.44)
12.46
(51.58)
8.89
(30.24)
12.19
(52.43)
11.18
(57.32)
9.84
(48.43)
9.82
(27.29)
11.39
(37.13)
10.23
(47.18)
9.50
(39.62)
9.79
(20.08)
*values in parenthesis are coefficient of variations
While the influence of heat treatment on the physical and mechanical behavior of wood is
relatively well known (Esteves and Pereira, 2009:370), investigations of the wettability and bonding
137
performance are limited. So far, only a few studies have investigated the wettability and bonding
performance of wood (Kocaefe et al., 2008:355; Sernek et al., 2008:173; Altınok et al., 2010:131;
Perçin and Uzun, 2014:72).
Figure 1: Effect of heat treatment on ML (%) of Calabrian pine.
Heat-treated wood shows lower affinity to water and a strongly modified wettability leading to
important changes of its behavior with most coating or gluing processes (Petrissans et al., 2003:301).
According to Hakkou et al. (2005:2) wood is totally hydrophilic with a contact angle value near zero
for heat treatments below 120 °C; after this threshold value, contact angle suddenly changes to reach
90 ° for treatment temperature between 120 and 160 °C; for higher temperatures, it remains constant
near 90 °. Oliveira et al. (2010:351) states that contact angle also varies for sapwood and heartwood.
Results of this study show that contact angle using both water and hexane was significantly
changed for all treatments, but the change was drastic when higher temperatures were applied longer
(Figure 2 and 3). Generally, the contact angle using water drops is increasing from 120 to 210 °C due
to a higher hydrophobic condition of the wood sample, when higher temperatures applied longer, the
contact angle decreases after 150 °C, thus evidencing that the wood recovers its hydrophilic nature.
Treatments between 200 and 260°C can cause significant degradation in hemicelluloses content of
wood, which release a great content of acetic acid (Weiland et al., 1998:265). Chen et al. (2012:1157)
states that heat treatment in oxygen leads to lower pH values than in nitrogen. Production of acid
groups in heat treated wood for longer durations and high temperatures may cause a drop in contact
angle when polar water drops used. Polar water may form new linkages with acidic functional groups
on the surfaces of heat treated wood.
Thermal decomposition of hemicellulose and cellulose of wood with the thermal treatment may
lead to reduce wettability of wood. Decreasing effect of heat treatment on the wettability was also
observed by Hakkou et al. (2005:1) and Kocaefe et al. (2008:355). Petrissans et al. (2003) suggested
that one of the possible reasons for decrease of wettability could be the increase of cellulose
crystallinity.
Results of this study reveals that bonding performance of 2-5-8 hour treated samples were
decreased by %20-34 comparing to control samples. When 120 °C exposure is applied, the bonding
strength of the samples did not change significantly. 150 °C exposure seem to increase the bonding
strength, but 180 °C and 210 °C exposures drastically reduced the bonding strength (%30 and % 67).
Figure 4 shows the change in bonding strength depending upon heat treatment duration and
temperatures.
138
Figure 2: Effects of heat treatment on contact angle measured by water drops.
Figure 3: Effects of heat treatment on contact angle measured by hexane drops.
Decrease in shear strength was reported by several studies including Sernek et al. (2007:31)
reported a decline of 13% for spruce bonded with PF and UF, each by heat treatment at 210 °C for 2
hours. In another study by Sernek et al. (2008:73) reported that shear strength was dropped 23% for
heat treated spruce. Kol et al. (2009:1550) also presented lower shear strength for heat treated Tali and
Iroko woods at 180 °C for 2 hours. Perçin and Uzun (2014:72) reported similar reduction of bonding
strength after heat treatment for wood species of pine, beech, scots pine and poplar using PVAc-D4
type adhesives. Esen and Özcan (2012:1) presented similar reduction of bonding strength after heat
treatment for wood species of oak using several types of adhesives. Only study that revealed increase
was reported by Altınok et al. (2010:131) applied heat treatments at 100 and 150°C for 4 hours on
PVA and PU bonded samples.
139
Figure 4: Effect of temperature and duration of exposure on bonding strength of Calabrian pine.
CONCLUSIONS
Mass loss, wettability and bonding performance of heat treated Calabrian pine were
investigated. Ġncrease of duration and temperature during heat treatment yields significant weight loss
which is one of the quality parameters of the process. Wettability was significantly affected by heat
treatment conditions. Softer treatments resulted some improvement in bonding performance probably
due to lower equilibrium moisture content. Longer and higher treatment conditions significantly
decreased bonding properties of tested specimens.
REFERENCES
Altınok, M., Özalp, M., ve Korkut, S. (2010). The effects of heat treatment on some mechanical properties of
laminated beech (Fagus Orıentalıs L.) wood. Wood Research, 55(3), 131-142.
Bekhta, P., Niemz, P. (2003). Effect of high temperature on the changes in color, dimensional stability and
mechanical properties of spruce wood. Holzforschung, 57, 539-546.
Bourgois, J., Guyonnet, R. (1988). Characterisation and analysis of torrefied wood. Wood Sci. Technol., 22:143155.
Chen, Y., Fan, Y., Gao, J., Stark, N.M. (2012). The effect of heat treatment on the chemical and color change of
black locust (Robinia pseudoacacia) wood flour. BioResources, 7(1), 1157-1170.
Esen, R., Özcan, C. (2012). The effects of heat treatment on shear strength of oak (Quercus petraea L.) wood.
SDU Faculty of Forestry Journal, 13, 150-154
Esteves, B. Domingos, I. Pereira, H. (2007). Improvement of technological quality of eucalypt wood by heat
treatment in air at 170-200ºC. For. Prod. J., 57 (1/2), 47-52.
Esteves, B. M., Pereira H. M. (2009). Wood modification by heat treatment: A review. BioResources, 48(1),
370-404.
Hakkou, M., Petrissans, M., Zoulalian, A., Gerardin, P. (2005). Investigation of wood wettability changes during
heat treatment on the basis of chemical analysis. Polymer Degradation and Stability, 89, 1-5.
Kocaefe, D., Poncsak, S., Dore, G., Younsi, R. (2008). Effect of heat treatment on the wettability of white ash
and soft maple by water. Holz Roh Werkst, 66, 355–361.
Kol, H.S., Özbay, G., Altun, S. (2009). Shear strength of heat-treated Tali (Erythrophleum ivorense) and Iroko
(Chlorophora excelsa ) woods, bonded with various adhesives. BioResources, 4(4), 1545-1554.
Oliveira, R. M., Brisolar, A., Sales, A., Gonçalves, D. (2010). Wettability, Shrinkage and Color Changes of
Araucaria angustifolia After Heating Treatment. Materials Research, 13(3), 351-354.
140
Perçin, O., Uzun, O., (2014). Determination of bonding strength in heat treated some wood materials. SDU
Faculty of Forestry Journal, 15, 72-76.
Petrissans, M., Gerardin, P., Elbakali, D., Serraj, M. (2003). Wettability of heat treated wood. Holzforschung,
57, 301-307.
Sernek, M., Humar, H., Kumer, M., Pohleven, F. (2007). Bonding of thermally modified spruce with PF and UF
adhesives, In: Proceedings of the 5th COST E34 International Workshop. Bled-Slovenia, pp. 31-39.
Sernek, M., Boonstra, M., Pizzi, A., Despres, A., Gerardin, P. (2008). Bonding performance of heat-treated
wood with structural adhesives. Holz Roh-Werkst., 66(3), 173-180.
TS 3459, (2012). Wood-Determination of ultimate shearing stress parallel to grain. Turkish Standards Institute,
Ankara, Turkey (In Turkish).
Weiland, J.J., Guyonnet, R., Gibert, R. (1998). Analysis of controlled wood burning by combination of TA, DSC
and FTIR spectroscopy. Journal of Thermal Analysis and Calorimetry, 51 (1), 265-274.
Windeisen, E., Strobel, C., Wegener, G. (2007). Chemical changes during the production of thermotreated beech
wood. Wood Sci Technol, 41(6), 523-536.
141
Farklı Azot Uygulamalarının Golden Sel B Elma ÇeĢidinin Yaprak Besin
Maddesi Ġçeriği Üzerine Etkileri
Erdinç UYSAL*
Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğü, Türkiye
erdincuysal@hotmail.com
Özet
Bu çalıĢmada elmanın yaprak besin element içeriği üzerine azotlu gübrelemenin etkisini
incelemek amaçlanmıĢtır. Bu amaçla üç yıl süre ile devam eden deneme de 4 farklı azot dozu (0, 30,
60, 90 g ağaç-1) 4 farklı uygulama zamanında (Uygulama 1: Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce
baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten, Uygulama 2: Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce
baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten ve hasat sonrası yaprak uygulaması olan, Uygulama 3:
Çiçeklenme sonrası baĢlayıp hasattan 40-45 gün önce biten, Uygulama 4: Çiçeklenme sonrası baĢlayıp
hasattan 40-45 gün önce biten ve hasat sonrası yaprak uygulaması olan) verilmiĢtir.
Deneme, tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak
kurulmuĢtur. Elde edilen sonuçlara göre artan azot dozları yaprak azot ve kalsiyum içeriklerini
artırmıĢ, fosfor, potasyum, demir, mangan, çinko, bakır ve bor içeriklerini etkilememiĢtir. Yaprak
magnezyum içeriklerindeki değiĢimler yıllara göre farklı bulunmuĢtur. Ayrıca uygulama zamanlarına
bağlı olarak potasyum değerlerinde farklılık görülmüĢtür.
Anahtar kelimeler: Elma, azot, gübreleme, yaprak, besin maddesi
Influence of Different Nitrogen Applications on Leaf Nutrient Content in
Golden Sel B Apple Cultivar
Abstract
The aim of the study was to investigate nitrogen fertilization on leaf nutrient content of apple
trees. For this purpose 4 different doses of nitrogen (0, 30, 60, 90 g tree-1) were administered at 4
different application times (Application 1: It starts in early spring before the bud burst and finish 4045 days ago from harvest, Application 2: It starts in early spring before the bud burst and finish 40-45
days ago from harvest and postharvest foliar nitrogen application, Application 3: It starts after
blooming and finish 40-45 days ago from harvest, Application 4: It starts after blooming and finish 4045 days ago from harvest and postharvest foliar nitrogen application) during the experiment which
lasted for three years.
The experiment was designed according to randomized block design with three replication.
According to our results increasing doses of nitrogen increased the nitrogen and calcium content but
did not influence the phosphorus, potassium, iron, manganese, zinc, copper and boron content of
leaves. The changing magnesium content of leaves had been different by years. Also potassium
content of leaves changed depending on the application times.
Key Words: Apple, nitrogen, fertilization, leaf, mineral nutrient
GĠRĠġ
Elma, ana vatanı Orta Asya olmasına rağmen, ılıman iklime sahip bütün bölgelerde ve tropik
bölgelerin yüksek alanlarında yetiĢtiriciliği yapılabilen bir meyve türüdür (Özbek, 1978). Dünya
üzerinde 10000‘in üzerinde (Janick ve ark., 1996), Türkiye‘de ise 450-500 civarında (Öz ve Bulagay,
1986) elma çeĢidi olduğu bilinmektedir. Bugün dünyanın her kıtasında elma yetiĢtiriciliği yapılmakla
birlikte üretimin yaklaĢık % 70‘i Asya kıtasında gerçekleĢmektedir. Türkiye ise toplam üretim
miktarları açısından dünyada 3. sırada bulunmakta olup önemli bir elma üreticisi ülke konumundadır
(Anonim, 2016).
142
Meyve yetiĢtiriciliğinde verim ve kalitenin arttırılmasında yapılan kültürel uygulamaların
önemi büyüktür. Bu kültürel uygulamalar içerisinde bitkinin doğru beslenmesine yönelik gübreleme
iĢlemi oldukça önemli bir yere sahiptir. Bodur anaç kullanılarak yapılan meyve yetiĢtiriciliğinde birim
alana daha fazla sayıda ağaç dikilmesi yoluyla, birim alandan alınan verim de daha yüksek olmakta,
bunun yanında bu anaçların daha yüzlek kök sistemine sahip olmalarından ötürü daha fazla bakım
istemekte, özellikle sulama ve gübreleme gibi kültürel iĢlemlerin daha dikkatli yapılması
gerekmektedir.
Gübrelemenin olumlu etkisinden yararlanabilmek için meyve ağaçlarının besin ihtiyaçlarının
doğru olarak saptanması gerekmektedir. Bu nedenle ağaçların genel besin içeriğinin belirlenmesi ve
buna dayanarak dıĢardan yapılacak gübre uygulamalarıyla en uygun gübre dozu ve uygulama zamanı
tespit edilmelidir (Bolat, 1991). DeğiĢik bitkilerin yaprak, meyve, yaprak sapı gibi birçok organının
besin elementi içeriği o bitkinin beslenmesi, sonuç olarak üretilen ürünün miktar ve kalitesi için iyi bir
indikatördür (Çimrin ve ark., 2000). AktaĢ ve AteĢ (1998), kimyasal gübrelerin kullanımındaki artıĢın
bazı makro ve mikro besin elementlerinin alımında olumsuz etki yaptığını belirtmektedirler.
Bu araĢtırmada, artan dozlarda ve farklı uygulama zamanlarında azotlu gübreleme
uygulamaları yapılarak yapılan bu uygulamaların Golden Sel B çeĢidi elmalarda, yaprak besin
elementleri içeriği üzerine olası etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalıĢma 2009-2011 yılları arasında 3 yıl süre ile Yalova ilinde yürütülmüĢtür. Denemenin
ilk yılında gübreleme uygulamalarının etkisinin aynı yıl içerisinde görülemeyeceği düĢünülerek, 2010
ve 2011 yıllarında alınan örneklerden elde edilen veriler kullanılmıĢtır.
AraĢtırma yapılan deneme alanına ait bazı toprak özellikleri Çizelge 1‘de verilmiĢtir. Toprak
örnekleri, Kacar (1994)‘ın bildirdiği Ģekilde analize hazırlanmıĢ, bünye, Bouyoucos hidrometre
yöntemine göre kum, kil ve silt fraksiyonları belirlenerek tekstür sınıfları saptanmıĢtır (Bouyoucos,
1951). pH, 1:2.5 toprak – su karıĢımında cam elektrotlu pH metre ile elektriki geçirgenlik aynı
karıĢımda EC metre ile ölçülmüĢtür (Anonim, 1981). % Kireç; Çağlar (1958)‘e göre Scheibler
kalsimetresi ile, % Organik madde; Modifiye Walkley-Black yöntemine göre (Jackson, 1962), toplam
azot, Kjeldal yöntemine göre (Bremner, 1965), alınabilir fosfor, Olsen ve ark. (1954) tarafından
bildirilen yönteme göre, değiĢebilir potasyum, kalsiyum, magnezyum; 1 N Amonyum Asetat (pH: 7)
ekstraksiyonu ile (Anonim, 1980), alınabilir demir, bakır, çinko ve mangan; DTPA (pH: 7.3)
ekstraksiyonu ile (Lindsay ve Norvell, 1969) atomik absorbsiyon spektrofotometrede ölçülmüĢtür.
Çizelge 1. Deneme alanı toprağının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri
DeğiĢebilir katyonlar
(me 100 g-1)
Alınabilir mikro besin
elementleri
(mg kg-1)
Derinlik
(cm)
Tekstür
sınıfı
pH
1:2,5
toprak,su
EC 1:2,5
toprak,su
(mmhos/cm)
Kireç
CaCO3
(%)
Organik
madde
(%)
Toplam
azot
(%)
Alınabilir
fosfor
(mg kg-1)
0-20
SCL
7.70
0,23
1,62
2,98
0.11
18,90
K
0.52
Ca
26,54
Mg
2,83
Fe
11,82
Mn
28,83
Zn
1,19
Cu
9,24
20-40
SCL
7.60
0,21
0,61
2,47
0.10
14,20
0.38
26,39
1,94
13,00
28,02
0,86
8,49
AraĢtırma, 1.5 x 4 m aralıklarla dikilmiĢ, M9 anacı üzerine aĢılı, deneme baĢladığı 2009
yılında 2 yaĢında olan Golden Sel B çeĢidi elma bahçesinde yürütülmüĢtür. Deneme, tesadüf
bloklarında faktöriyel deneme desenine göre 3 tekrarlamalı olarak kurulmuĢ, her parselde 5 ağaç
kullanılmıĢtır.
Üç yıl süren çalıĢmada 4 farklı azot dozu 4 farklı uygulama zamanında verilmiĢtir. Azot
dozları aĢağıda belirtildiği Ģekildedir:
N0= 0 g ağaç-1
N1= 30 g ağaç-1
N2= 60 g ağaç-1
N3= 90 g ağaç-1
143
Azotlu gübre için uygulama zamanları aĢağıda belirtildiği Ģekildedir:
1. Uygulama (U1): Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce (Mart) baĢlayıp hasattan 40-45
gün önce (Ağustos) bitirildi. Gübreleme fertigasyon yöntemi kullanılarak yapıldı.
2. Uygulama (U2): Erken ilkbaharda gözler uyanmadan önce (Mart) baĢlayıp hasattan 40-45
gün öncesine kadar (Ağustos) fertigasyon yöntemi kullanılarak ayrıca hasat sonrasında yapraklar
dökülmeden önce (Kasım) yapraktan azot uygulaması Ģeklinde yapıldı.
3. Uygulama (U3): Çiçeklenme sonrasında (Nisan sonu-Mayıs baĢı) baĢlayıp hasattan 40-45
gün önce (Ağustos) bitirildi. Gübreleme fertigasyon yöntemi kullanılarak yapıldı.
4. Uygulama (U4): Çiçeklenme sonrasında (Nisan sonu-Mayıs baĢı) baĢlayıp hasattan 40-45
gün öncesine kadar (Ağustos) kadar fertigasyon yöntemi kullanılarak ayrıca hasat sonrasında
yapraklar dökülmeden önce (Kasım) yapraktan azot uygulaması Ģeklinde yapıldı.
Azotlu gübre uygulamalarından hasat sonrası uygulaması, % 5‘lik üre çözeltisinin yapraklara
püskürtülmesi Ģeklinde verilmiĢtir. Diğer dönemlerde yapılan gübrelemede % 33 azot içeren amonyum
nitrat gübresi kullanılmıĢ ve kullanılan amonyum nitrat basınç farkı esasına göre çalıĢan gübre
tanklarında eritilerek sulama dönemi içerisinde sulama sayısına bölünmüĢ ve fertigasyon yöntemi
kullanılarak uygulama yapılmıĢtır.
Yapılan toprak analiz sonuçlarına göre geliĢimi sınırlandırmamak için gerekli olan diğer besin
maddeleri tüm parsellere eĢit olarak uygulanmıĢtır.
Yaprak örnekleri ise ilkbaharda oluĢan sürgünlerin ortasından, Temmuz ortası ile Ağustos
ortası arasındaki dönemde (Heckman, 2001) analiz için uygun sayıda alınmıĢtır. 2010 ve 2011
yıllarında aynı dönemde alınan örnekler, Kacar ve Ġnal (2008)‘ın belirttiği Ģekilde analize hazır hale
getirilmiĢtir.
Yaprak örnekleri, yıkama, kurutma ve öğütme iĢlemlerinden sonra sülfirik asit + hidrojen
peroksit yaĢ yakma yöntemi ile (Anonim, 1980) ekstrakte edilmiĢtir. Elde edilen bitki ekstraktlarında
toplam potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, çinko ve mangan, atomik absorbsiyon
spektrofotometrede, fosfor ise aynı ekstrakta vanadomolibdofosforik asit yöntemi ile kolorometrik
olarak (Lott ve ark., 1956), belirlenmiĢtir. Toplam bor, kuru yakılan örneklerde Azomethin-H
yöntemiyle (Wolf, 1971), azot ise Kjedahl yöntemiyle (Kacar ve Ġnal, 2008) belirlenmiĢtir.
Tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre kurulan denemeden elde edilen
sonuçlarda varyans analizleri yapılmıĢ, asgari önemli farklar (LSD) hesaplanarak oluĢan farklılıklar
sonuçlar üzerinde gösterilmiĢtir.
BULGULAR VE TARTIġMA
Farklı azot uygulamalarının elma ağaçlarının yapraklarındaki makro ve mikro besin elementi
içerikleri üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılan denemede elde edilen 2010 ve 2011 yıllarına
ait veriler makro besin elementleri için Çizelge 2‘de ve mikro elementler için Çizelge 3‘te verilmiĢtir.
Sonuçlar incelendiğinde uygulamalar arası interaksiyon oluĢmadığı görülmektedir. OluĢan
farklar bazı elementler için uygulama zamanlarına bağlı olarak oluĢurken kimilerinde artan azot
miktarlarına bağlı oluĢmuĢ ya da farklılık bulunamamıĢtır.
Azot dozlarına bağlı olarak yaprak örneklerinde elde edilen toplam azot değerlerinde yapılan
varyans analizi sonucunda her iki yılda da % 1 önem düzeyinde farklar ortaya çıkmıĢtır. Hem 2010,
hem de 2011 yılı sonuçlarında azot uygulamasının yapılmadığı N0 (kontrol) dozunda en düĢük azot
değerleri belirlenirken, azotun artan dozlarına paralel olarak yaprak azot içerikleri de artmıĢtır. En
yüksek değerler 2010 yılında 90 g/ağaç azot uygulanan N3 dozunda, 2011 yılında ise 60 ve 90 g/ağaç
azot uygulanan parsellerden alınan örneklerde elde edilmiĢtir.
144
1,95
1,95
1,95
1,95
1,95 C**
2,12
2,12
2,14
1,99
2,09 B
2,08
2,09
2,27
2,07
2,13 B
2,38
2,11
2,26
2,50
2,31 A
2,13
2,07
2,16
2,13
2011 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
2,27
2,27
2,27
2,27
2,27 C**
2,54
2,52
2,50
2,47
2,51 B
2,60
2,69
2,65
2,61
2,64 A
2,66
2,66
2,62
2,66
2,65 A
2,52
2,53
2,51
2,50
2010 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
0,16
0,16
0,16
0,16
0,16
0,13
0,19
0,17
0,22
0,18
0,16
0,16
0,16
0,14
0,16
0,16
0,15
0,18
0,17
0,17
0,15
0,16
0,17
0,17
2011 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
0,20
0,20
0,20
0,20
0,20
0,21
0,19
0,20
0,20
0,20
0,20
0,19
0,20
0,19
0,20
0,19
0,18
0,21
0,19
0,19
0,20
0,19
0,20
0,20
2010 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
1,53
1,53
1,53
1,53
1,53
1,42
1,69
1,61
1,72
1,61
1,43
1,50
1,62
1,50
1,51
1,42
1,59
1,56
1,64
1,55
1,45 B*
1,58 A
1,58 A
1,60 A
2011 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
1,45
1,45
1,45
1,45
1,45
1,61
1,45
1,55
1,46
1,52
1,47
1,27
1,54
1,51
1,45
1,41
1,33
1,47
1,52
1,43
1,49 A*
1,38 B
1,50 A
1,49 A
2010 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
0,99
0,99
0,99
0,99
0,99 C**
1,17
1,12
1,21
0,92
1,10 B
1,18
1,24
1,30
1,18
1,22 A
1,18
1,12
1,23
1,22
1,19 AB
1,13
1,12
1,18
1,08
2011 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
1,33
1,33
1,33
1,33
1,33 B**
1,39
1,50
1,36
1,58
1,46 A
1,52
1,60
1,32
1,53
1,50 A
1,51
1,34
1,42
1,47
1,43 A
1,44
1,44
1,36
1,48
2010 Yılı
U1
U2
U3
U4
Ortalama
0,190
0,190
0,190
0,190
0,190
0,177
0,190
0,180
0,190
0,184
0,180
0,190
0,213
0,190
0,193
0,207
0,200
0,210
0,210
0,207
0,188
0,193
0,198
0,195
U1
U2
U3
U4
Ortalama
0,277
0,277
0,277
0,277
0,277 B*
0,293
0,287
0,290
0,290
0,290 AB
0,293
0,310
0,297
0,307
0,302 A
0,300
0,323
0,300
0,287
0,303 A
0,291
0,299
0,291
0,290
2010 Yılı
Azot Dozları
Uygulama Zamanları
U1
U2
U3
U4
Ortalama
2011 Yılı
Toplam Mg (K.m.‘de %)
Toplam Ca (K.m.‘de %)
Toplam K (K.m.‘de %)
Toplam P (K.m.‘de %)
Toplam N (Kuru madde de %)
Çizelge 3. Farklı dozlarda ve zamanlarda uygulanan azotun Golden Sel B çeĢidi elmalarda yaprakların
makro element içerikleri üzerine etkisi
N0
N1
Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar %1 ve %5 seviyesinde önemli değildir
(**) P<0.01, (*) P<0.05
145
N2
N3
Ortalama
2010 Yılı
2011 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
2010 Yılı
2011 Yılı
Toplam B (K.m.‘de ppm)
Toplam Cu (K.m.‘de ppm)
Toplam Zn (K.m.‘de ppm)
Toplam Mn (K.m.‘de ppm)
Toplam Fe (Kuru madde ppm)
Çizelge 4. Farklı dozlarda ve zamanlarda uygulanan azotun Golden Sel B çeĢidi elmalarda yaprakların
mikro element içerikleri üzerine etkisi
Azot Dozları
Uygulama Zamanları
U1
U2
U3
U4
Ortalama
N0
N1
N2
N3
Ortalama
66,83
66,83
66,83
66,83
66,83
53,58
61,54
54,97
68,41
59,62
55,55
67,35
64,64
60,69
62,06
61,79
60,80
66,40
63,66
63,16
59,44
64,13
63,21
64,90
U1
U2
U3
U4
Ortalama
82,88
82,88
82,88
82,88
82,88
81,30
93,78
85,37
93,90
88,59
83,72
87,88
81,71
80,34
83,41
83,02
89,69
83,90
82,13
84,68
82,73
88,56
83,46
84,81
U1
U2
U3
U4
Ortalama
23,85
23,85
23,85
23,85
23,85
20,10
24,85
21,00
21,84
21,95
19,84
23,19
21,90
23,42
22,09
23,77
24,97
23,13
31,77
25,91
21,89
24,22
22,47
25,22
U1
U2
U3
U4
Ortalama
28,11
28,11
28,11
28,11
28,11
28,24
31,69
27,31
31,65
29,72
28,42
32,54
26,94
33,38
30,32
29,32
32,78
31,32
33,49
31,73
28,52
31,28
28,42
31,66
U1
U2
U3
U4
Ortalama
12,91
12,91
12,91
12,91
12,91
10,72
10,97
11,69
15,16
12,13
11,09
12,53
13,34
12,31
12,32
13,64
11,51
11,65
12,81
12,40
12,09
11,98
12,40
13,30
U1
U2
U3
U4
Ortalama
9,98
9,98
9,98
9,98
9,98
10,56
10,92
10,86
10,72
10,76
12,26
10,59
10,42
10,82
11,02
10,80
12,27
10,64
9,81
10,88
10,90
10,94
10,48
10,33
U1
U2
U3
U4
Ortalama
6,64
6,64
6,64
6,64
6,64
6,14
6,45
6,63
6,54
6,44
6,44
6,95
6,77
6,72
6,72
6,88
6,59
6,32
7,05
6,71
6,53
6,66
6,59
6,74
U1
U2
U3
U4
Ortalama
7,53
7,53
7,53
7,53
7,53
7,61
8,00
7,38
7,19
7,55
7,89
8,35
7,80
7,43
7,87
8,29
8,10
7,49
7,61
7,87
U1
U2
U3
U4
Ortalama
26,19
26,19
26,19
26,19
26,19
22,66
26,22
24,72
27,02
25,16
26,89
27,32
25,41
24,87
26,12
26,53
25,07
26,56
26,66
26,21
25,57
26,20
25,72
26,19
U1
U2
U3
U4
Ortalama
27,93
27,93
27,93
27,93
26,87
26,46
28,89
26,01
27,20
26,24
27,74
26,58
26,05
26,35
28,56
27,32
27,01
26,74
28,28
26,96
27,93
27,06
26,94
27,07
Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar %1 ve %5 seviyesinde önemli değildir
(**) P<0.01, (*) P<0.05
146
7,83 AB*
7,99 A
7,55 B
7,44 B
Yapılan farklı çalıĢmalarda genelde benzer artıĢlar söz konusu olmuĢtur. Raese (1977), yaptığı
bir çalıĢmada Anjou çeĢidi armutlarda 3 farklı dozda (0, 227, 454 g/ağaç) azot uygulamıĢ, uygulama
sonucunda azot uygulamalarına paralel olarak yaprak azot içeriklerinde önemli artıĢlar bulunduğunu
belirtmiĢ ve yapraklarda bulunan toplam azot değerlerini sırasıyla % 1.87, 2.32 ve 2.50 olarak
bildirmiĢtir. Bozkurt ve ark. (2000), elma ağaçlarında azotlu ve fosforlu gübrelemenin yaprak mineral
kompozisyonuna ve geliĢmeye etkilerini incelemek amacıyla yaptıkları çalıĢmada ağaç baĢına 0, 150,
300 ve 450 g azot uygulamıĢlar karĢılığında azot uygulanmayan konuda en düĢük yaprak azot içeriğini
saptamıĢlardır. Raese ve Drake (1997), azot gübrelemesinin elma kalitesi üzerine etkilerinin
belirlemek amacıyla yaptığı çalıĢmada artan dozlarda azot uygulamıĢ karĢılığında yaprak azot
içeriklerinde % 5 düzeyinde önemli farklılıklar olduğunu ve uygulamaya bağlı olarak azot içeriklerinin
arttığını bildirmiĢtir. Akgül ve Uçgun (2008), M9 anaçlı Granny Smith elma çeĢidinde farklı azot
seviyelerinin besin maddeleri alımı üzerine etkilerini incelediği çalıĢmada ağaç baĢına 0, 30, 60, 90 g
saf azot uygulamıĢtır. ÇalıĢma sonucunda azot uygulanan bütün parsellerde kontrole göre yaprak azot
içeriklerinin daha yüksek bulunduğunu belirtmiĢlerdir.
Uygulama zamanları ve farklı azot dozları çalıĢmanın her iki yılında da yaprakların fosfor
içerikleri üzerinde herhangi bir farklılık oluĢturmamıĢtır. Raese ve Drake (1997), elmada yaptıkları
çalıĢmada artan dozlarda uygulanan azot gübrelemesinin, elmanın yaprak fosfor içeriklerinde bir fark
oluĢturmadığını bildirmiĢtir. Akgül ve Uçkun (2008), M9 anaçlı Granny Smith elma çeĢidinde farklı
azot seviyelerinin bazı makro ve mikro besin elementlerinin alımına etkilerini incelemek amacıyla
yaptıkları çalıĢmada yaprak fosfor içerikleri açısından N0 dozunda % 0.26 ile en yüksek değeri elde
ederken, azot uygulanan diğer dozlarda yaprak fosfor içeriğinde düĢüĢ olduğunu bildirmiĢlerdir. Uysal
ve ark. (2014), BA 29 ayva anacı üzerine aĢılı Deveci armut çeĢidinde yaptıkları azotlu gübreleme
denemesinde ağaç baĢına 0, 30, 60, 90 g saf azotu farklı uygulama zamanlarında vermiĢlerdir. ÇalıĢma
sonucunda uygulama zamanları yaprak fosfor içeriklerini etkilemezken azot dozları çalıĢmanın ikinci
yılında sonuçları etkilememiĢ fakat ilk yıl örneklerinde 30 g ağaç-1 azot uygulamasının yapıldığı N1
dozunda en yüksek yaprak fosfor değeri bulunduğu bildirilmiĢtir. Yapılan farklı çalıĢmalarda azot
uygulamalarının bitkide fosfor içeriğine etkilerinin farklı olduğu görülmektedir.
Yaprak örneklerinin potasyum içerikleri, uygulama dozlarına bağlı olarak her iki yılda
da önemli farklılık göstermemiĢtir. Azot uygulama zamanlarına göre ise % 5 düzeyinde önemli farklar
oluĢmuĢtur. Ġlk yılın sonuçlarında 1. uygulama zamanında en düĢük yaprak potasyum değeri elde
edilirken ertesi yıl sonuçlarında en düĢük değer 2. uygulama zamanında gerçekleĢmiĢtir. ÇalıĢmanın
iki yılında elde edilen farklılıkların birbirinden farklı olması azot uygulama zamanlarının yaprak
potasyum içeriklerine etkisi hakkında net bir Ģey söylememize engel olmaktadır. Bununla birlikte her
iki yılda da gübrelemenin daha geç baĢkladığı 3. ve 4. uygulama zamanlarında yüksek potasyum
içeiklerinin bulunması geç azot uygulamaları ile yaprak potasyum içerikleri arasında pozitif bir iliĢki
olabileceği yönünde bir fikir vermektedir.
Yaprak örneklerinde elde edilen toplam kalsiyum içerikleri incelenecek olursa iki yıl
sonuçlarında da uygulamalar arası interaksiyon ve uygulama zamanlarının değerler üzerine etkisinin
olmadığı bunun yanında uygulanan azot miktarlarına bağlı olarak % 1düzeyinde önemli farkların
bulunduğu görülmektedir. Her iki yılın sonuçları da benzer Ģekilde gerçekleĢmiĢ ve N0 (kontrol)
uygulamasında en düĢük kalsiyum içerikleri elde edilmiĢtir.
Normal geliĢim Ģartları altında yapraktaki kalsiyum ile azot arasında pozitif bir iliĢki olduğunu
belirten Hoying ve ark. (2004), artan azot miktarının geliĢimi ve dolayısıyla yaprak alanını artıracağını
böylece transprasyonla daha fazla su alınabileceğini bunun sonucu olarak alımı ve taĢınması büyük
oranda transprasyona bağlı olan Ca alımının artacağını bildirmiĢlerdir. Raese (1977), armutta yaptığı
bir çalıĢmada yaprak azot içeriği ile kalsiyum içerikleri arasında karĢılaĢtırma yapmıĢ artan azot
oranına bağlı olarak yapraklarda kalsiyum içeriklerinin arttığını gösteren bir korelasyon bulduğunu
bildirmiĢtir. Raese ve Drake (1997), elmada yaptığı çalıĢmada artan dozlarda azot uygulamıĢ yüksek
azot dozlarında yaprak kalsiyum içeriklerinin de yüksek çıktığını belirtmiĢtir. Bozkurt ve ark. (2000),
elmada yaptıkları bir çalıĢmada artan azot dozlarında yaprak kalsiyum içeriğinin değiĢmediğini
bildirmiĢlerdir. Belirtilen bilgiler ıĢığında yaptığımız çalıĢmada elde edilen sonuçların genel olarak
diğer çalıĢmalarla uyum içerisinde olduğu söylenebilir.
2010 yılında farklı azot dozları ve farklı uygulama zamanlarına bağlı olarak yaprak
örneklerinin toplam magnezyum içeriklerini gösteren değerlerde önemli bir farklılık oluĢmamıĢtır.
147
2011 yılında ise yine uygulama zamanlarına bağlı olarak elde edilen değerler arasında önemli bir fark
oluĢmazken, artan azot dozlarında yaprak örneklerinin toplam magnezyum içerikleri arasında
istatistiki olarak % 5 düzeyinde önemli farklar görülmüĢ, azot uygulanmayan N0 (kontrol)
parsellerinden alınan örneklerde en düĢük magnezyum içeriği belirlenirken diğer uygulamalarda elde
edilen sonuçlar aynı grup içerisinde yer almıĢtır.
Uysal ve ark. (2014), armutlarda yaptıkları çalıĢma da uygulanan azot dozlarına bağlı olarak
çalıĢmanın ilk yılında alınan örneklerde yaprak magnezyum içeriklerinde farklılık oluĢmazken ikinci
yıl uygulamalarında istatistiki olarak % 1 düzeyinde farklılıkların çıktığını ve azot verilmeyen N0
uygulamasında en düĢük magnezyum değeri saptanırken, artan azot dozlarına paralel olarak
magnezyum içeriklerinin de arttığını bildirmiĢlerdir. AraĢtırıcılar aynı çalıĢmada farklı uygulama
zamanlarının magnezyum değerleri üzerine etkide bulunmadığını da saptamıĢlardır. Raese (1997),
Anjou çeĢidi armutlarda yaptığı çalıĢmada artan azot dozlarında yaprak magnezyum içeriklerinin
arttığını bu artıĢın doğrusal olduğunu en yüksek iki azot dozunda en yüksek magnezyum değerleri elde
ettiğini ifade etmiĢtir. Akgül ve Uçkun (2008), elmada yapılan bir çalıĢmada ağaç baĢına 0, 30, 60 ve
90 g azot dozları uygulamıĢ ve yaprak magnezyum içeriklerinin artan azot dozlarına paralel olarak
arttığını en yüksek magnezyum değerlerinin 60 ve 90 g azot uygulamalarından elde edildiğini
belirtmiĢtir.
Yapılan uygulamaların yaprak mikro element içerikleri üzerine etkisi birlikte
değerlendirilecek olursa genel olarak yaprak mikro element içeriklerinin yapılan uygulamalardan
etkilenmediği görülmektedir. Azot uygulama zamanları açısından bakır değerlerinde çalıĢmanın ikinci
yılında uygulamalara bağlı bir farklılık oluĢmuĢ ve 2. ve 3. uygulama zamanlarında daha yüksek bakır
içerikleri elde edilmiĢtir. Bununla birlikte uygulama zamanları bakır için ilk yılın sonuçlarında, demir,
mangan, çinko ve bor içinse her iki yılın sonuçlarında da bir farklılık göstermemiĢtir. Artan azot
miktarlarına bağlı olarak ise tüm mikro elementler için de elde edilen değerlerde herhangi bir farklılık
ortaya çıkmamıĢtır.
Daha önce yapılan çalıĢmalarda da benzer sonuçların elde edildiği görülmektedir. Bozkurt ve
ark. (2000), elmada yaptıkları çalıĢmada artan dozlarda uyguladıkları azotun yaprak demir içeriğine
etkisi olmadığını bildirirken, Raese (1998), Bartlett cinsi armutlar da yaptığı çalıĢmada farklı dozlarda
azotlu gübreler uygulamıĢ artan azot dozlarında bitkilerde yaprak mangan içeriklerinin değiĢmediğini
bildirmiĢtir. Akgül ve Uçkun (2008) ise Granny Smith çeĢidi elmada ağaç baĢına 0, 30, 60 ve 90 g N
uygulamalarının yaprak mangan ve çinko içeriklerini değiĢtirmediği sonucuna varmıĢtır. Deveci armut
çeĢidinde yapılan benzer bir çalıĢmanın sonucunda ise yaprakların bor içeriklerinin farklı doz ve
zamanlarda verilen azot gübrelemelerine bağlı olarak değiĢim göstermediği ifade edilmiĢtir (Uysal ve
ark., 2014).
Sonuç olarak yapılan çalıĢmada denenen farklı uygulama zamanlarının genel olarak
yaprakların besin element içerikleri üzerine önemli bir etkisinin olmadığı görülmüĢtür. Farklı azot
dozlarına bağlı olarak ise azotun artan miktarlarıyla yaprakların toplam azot içerikleri arasındaki
pozitif iliĢki belirgin olarak ortaya çıkmıĢ yine azotun artan dozlarında her iki yılda da yaprak
kalsiyum içeriklerinde artıĢ olduğu görülmüĢtür. Diğer elementler için uygulamaların etkisi önemli
bulunmamıĢ ya da yıllara göre farklı Ģekillerde etkiler ortaya çıkmıĢtır.
148
KAYNAKLAR
Akgül, H. ve Uçgun, K. (2008). M9 Anaçlı Granny Smith Elma ÇeĢidinde Farklı Azot Seviyelerinin Verim,
Kalite ve Bazı Makro ve Mikro Besin Elementlerinin Alımına Etkileri. 4. Ulusal Bitki Besleme ve
Gübre Kongresi Bildiriler Kitabı 8-10 Ekim 2008 Cilt 1: 283-293, Konya
AktaĢ, M. ve AteĢ, M. (1998). Bitkilerde Beslenme Bozuklukları, Nedenleri ve Tanınmaları,
Engin Yayınevi, Ankara, 247 s.
Anonim, (1980). Soil and Plant Testing and Analysis as a Basis of Fertilizer Recommendations. F.A.O. Soils
Bulletin 38/2, p.95.
Anonim, (1981). The Analysis of Agricultural Materials. Second Edition Ministry of Agri. Fisheries and Food
RB 427, Replaces Technical Bulletin 27, p. 226.
Anonim, (2016). FAOSTAT production data [online]. Available at http://faostat3.fao.org/faostatgateway/go/to/download/Q/QV/E (eriĢim tarihi, 09.03.2016).
Bolat, Ġ. (1991). Ülkemizde Meyve Ağaçlarının Gübreleme Sorunları ve Çözüm Önerileri. Atatürk Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi 22 (1): 78-87, Erzurum.
Bozkurt, M.A., Çimrin, K.M. ve Gülser, F. (2000). Elma Ağaçlarinda Azotlu ve Fosforlu Gübrelemenin Yaprak
Mineral Kompozisyonuna ve GeliĢmeye Etkisi. Tarım Bilimleri Dergisi 2000, 6 (2): s 30-34.
Bouyoucos, G.J. (1951). A Recalibration of Hydrometer Method for Making Mechanical Analysis of Soils.
Agronomy J., 43:434-438.
Bremner, J.M. (1965). Methods of Soil Analysis Part 2. Chemical and Microbiological Properties. Ed. CA
Black. Amer. Soc. Agr. Inc. Publisher Agro. Series No:9 Madison USA.
Çağlar, K.Ö. (1958). Toprak Bilgisi. A.Ü.Z.F. Yayınları. Yayın No:10, 286 s.
Heckman, J.R. (2001). Leaf Analysis for Fruit Trees. New Jersey Agricultural Experiment Station,
http://www.rce.rutgers.edu/pubs/pdfs/fs627.pdf (EriĢim tarihi, 22.02.2003).
Hoying, S.A., Fargione, M.J. ve Lungerman, K.A. (2004). Diognosing Apple Tree Nutritional Status: Leaf
Analysis Interpretation and Defiency Symptoms. New York Fruit Quarterly, Volume 12, Number 1,
New York.
Jackson, M.L. (1962). Soil Chemical Analysis. Prentice Hall. Inc. 183 New York.
Janick, J., Cummins, J.N., Brown, S.K. ve Hemmat, M. (1996). Apples. In: Janick, J and Moore, JN (eds) Fruit
Breeding, Vol. 1 Tree and Tropical Fruits. John Wiley & Sons, New York, pp. 1-77.
Kacar, B. (1994). Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri:III Toprak Analizleri. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Eğitim, AraĢtırma ve GeliĢtirme Vakfı Yayınları No:3 ISBN:975-7717-04-5, Ankara.
Kacar, B. ve Ġnal, A. (2008). Bitki Analizleri, Nobel Yayın Dağıtım, Yayın No: 1241, 892 s, Ankara.
Lindsay, W.L. ve Norvell, W.A. (1969). Development of a DTPA Micro nutrient Soil Test. Agron. Abs., p.84
Lott, W.L., Gallo, J.P. ve Medaff, J.C. (1956). Leaf Analysis Technic in Coffee Research. Ibec. Research
Institute II.: 21-24.
Olsen, S.R., Cole, V., Watanable, F.S. ve Dean, L.A. (1954). Estimation of Available Phosphorus in Soils by
Extraction With Sodium Bicarbonate.
Öz, F. ve Bulagay, A.N. (1986). Elma ve Elma YetiĢtiriciliği. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma
Enstitüsü, Yayın No: Yalova.
Özbek, S. (1978). Özel Meyvecilik. Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Yayın No:128, 486 s, Adana.
Raese, J.T. (1977). Response of Young Anjou Pear Trees to Triazine and Triazole Herbicides and Nitrogen.
Journal American Soc. Hort. Sci. 102:215-218.
Raese, J.T. (1997). Cold Tolerance, Yield, and Fruit Quality of 'd'Anjou' Pears Influenced by Nitrogen Fertilizer
Rates and Time of Application. Journal Of Plant Nutrıtıon, 20(7&8): 1007-1025.
Raese, J.T. ve Drake, S.R. (1997). Nitrogen Fertilization and Elemental Composition Affects Fruit Quality of
'Fuji' Apples. Journal of Plant Nutrition 20(12): 1797-1809.
Raese, J.T. (1998). Response of Apple and Pear Trees to Nitrogen, Phosphorus, and Potassium Fertilizers.
Journal Of Plant Nutrıtıon, 21(12): 2671-2696.
Uysal, E., Sağlam, M.T. ve Büyükyılmaz, M. (2014). BA 29 Anacı Üzerine AĢılı Deveci Armut ÇeĢidinde Azot
Uygulamalarının Yaprakların Besin Maddesi Ġçerikleri Üzerine Etkisi. Türk Tarım ve Doğa Bilimleri
Dergisi, Özel Sayı 1, 2014, s. 1221-1230
Wolf, B. (1971). The Determination of Boron in Soil Ekstracts, Plant Material Components, Manures, Waters
and Nutrient Solutions. Soil Science and Plant Analysis. 2(5): 363-374.
149
Tarımsal Ġlaçlamalarda Çiftçilerin Meteorolojik KoĢullara
Duyarlılıklarının Saptanması
Ġbrahim TOBĠ*
Harran Üniversitesi, ġanlıurfa / TURKEY
itobi@harran.edu.tr
Özet
Tarımsal ilaçların uygulanması sırasında meteorolojik faktörlerin önemi oldukça fazladır. Tarımsal
ilaç uygun olmayan meteorolojik koĢullarda çok uzak mesafelere sürüklenerek insan sağlığına,
çevreye, toprağa ve doğada yaĢayan birçok canlıya zarar vermektedir.
Bu çalıĢmada çiftçilerin tarımsal ilaçlamalarda meteorolojik koĢullara duyarlılıkların saptanması
amacıyla ġanlıurfa ili merkezine bağlı köylerden seçilen 120 tarım iĢletmesinde anket çalıĢması
yapılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda çiftçilerin hiçbiri tarımsal ilaçlamalar sırasında uyması gereken
meteorolojik verilerden rüzgâr hızı, bağıl nem ve sıcaklık değerlerini ifade edememiĢlerdir. Ayrıca
çiftçilerin tarımsal ilaçlama sırasında meteorolojik verileri ölçen bir cihaz kullanmadıkları
saptanmıĢtır. Çiftçilerin tamamı sabahın erken saatlerinde ilaçlamaya baĢlamıĢlardır. Bununla birlikte
bazı çiftçiler ara vermeden öğle saatlerine kadar ilaçlama yaptıkları saptanmıĢtır. Buna göre yanlıĢ
zamanda ve uygun olmayan meteorolojik koĢullarda yapılan tarımsal ilaçlamalarda zararlı, hastalık ve
yabancı otlara karĢı yeterli biyolojik etkinlik sağlanmayacaktır.
Anahtar Kelimeler: İlaçlama makinaları, meteorolojik koşullar, çiftçiler, anket
DETERMINATION OF SENSITIVITY TO METEOROLOGICAL
CONDITIONS IN SPRAYING OF PESTICIDES OF FARMERS
Abstract
The importance of meteorological data during the application of pesticides with sprayer is very high.
Especially while pesticides in unsuitable meteorological conditions drift on very long distance they
harm human health, environment, soil and many living in nature.
Survey study was made in 120 agricultural enterprises that selected from villages of Sanliurfa
Province. In research result, none of the farmers can not express wind speed, relative humidity and
temperature values from meteorological data requiered their‘s during pesticide applications. Also it
was determined that farmers is not use devices that measures meteorological data during pesticide
applications. Also all of the farmers began to pesticide sprayings in the early hours of the morning.
However, it was found that some of the farmers continued spraying application without a break until
noon. Accordingly, pesticide applications carried out at the wrong time and in unsuitable weather
conditions will not be provided adequate biological efficiency against pests, diseases and weeds.
Keywords: Sprayer, meteorological conditions, farmers, survey
GĠRĠġ
Bir bölgede tarımsal üretim yapabilmek için ilaçlama baĢta olmak üzere toprak iĢleme, ekim ve
dikim, çapalama, sulama ve hasat iĢlerimde meteorolojik koĢulların durumu en önemli faktörlerden
biridir. Rüzgâr hızı, sıcaklık ve nem durumuna bağlı olarak yapılacak ilaçlamaların Ģekli ve zamanında
zorunlu olarak önemli değiĢiklikler yapılmaktadır.
Tarımsal ilaçların uygulanması sırasında meteorolojik veriler çok önemlidir. Tarımsal ilaç
uygun olmayan meteorolojik koĢullarda çok uzak mesafelere sürüklenmektedir. Bu Ģekilde yapılan
uygulamalar insan sağlığına, çevreye, toprağa ve doğada yaĢayan birçok canlıya zarar verdiği gibi
150
iĢletmenin girdi maliyetleri de artmaktadır. Bundan dolayı tarımsal ilaçlamalar uygun meteorolojik
koĢullarda ve uygun zamanda yapılmalıdır.
Günümüzde, tarımsal ilaçların uygulanmasında oldukça farklı yapıda ekipmanlar ve yöntemler
kullanılmaktadır (Yarpuz Bozdoğan, 2005). Büyük ölçekli tarımsal arazilerin ilaçlamasında genelde
bahçe ve tarla pülverizatörleri kullanılmaktadır. Küçük ölçekli tarımsal arazilerin ilaçlamasında ise sırt
pülverizatörleri kullanılmaktadır. Ülkemiz de ilaçlamalarda kullanılan bu pülverizatörlerin püskürtme
çubuğuna veya püskürtme aksamlarına genellikle geleneksel konik ve yelpaze hüzmeli memeler
yerleĢtirilmektedir (Tobi et al., 2011). Bu püskürtme teknolojileri ile ilaçlamalar yapıldığında küçük
çaplı damlalar oluĢmaktadır. Bu uygulamalarda elde edilen küçük çaplı ilaç damlaları uygun olmayan
meteorolojik koĢullarda çok uzak mesafelere taĢınma ihtimali çok fazladır. Zhu et al. (1994),
tarafından sürüklenme mesafesine bağıl nemin ve rüzgâr hızının etkisini belirlemek için yapılan
çalıĢmada 100 μm‘ den daha küçük damlaların sürüklenme ile hedef alanın dıĢına çıktığı, 50 μm‘ den
daha küçük çaplı damlaların ise hedefe ulaĢmadan buharlaĢtığı belirtilmiĢtir. Tarımsal üretimde,
kimyasal ilaç uygulamalarının önerilen dozda , zamanında, uygun ekipmanla ve mümkün olduğunca
maksimum çevre koruma ile uygulanması gerekmektedir (Bayat ve ark., 1997). Optimum rüzgar hızı
koĢullarında, hava sıcaklığının düĢük, bağıl nemin yüksek olduğu sabah ilaçlamasında tutunmanın
arttığı tespit edilmiĢtir (Kirk et al., 1992; Hoffman and Salyani, 1996). AkĢam ilaçlamasında ise
yaprak yüzeyinde çiğin meydana getirdiği nemin yüzey akıĢı nedeniyle ilaç damlalarının tutunma
etkinliğini azalttığı belirtilmiĢtir (Hoffman and Salyani, 1996). Ayrıca tarımsal ilaçlamalarda yeni
nesil püskürtme memelerinin ve ilaçlama teknolojilerinin meteorolojik koĢullara duyarlılığı azaltırken
ilaç sürüklenmesini azalttığı saptanmıĢtır (Yarpuz Bozdoğan, 2005; Sayıncı, 2008).
Ġlaçlama performansına etkili en önemli meteorolojik faktörlerin rüzgâr hızı ve yönü, hava
sıcaklığı, nisbi nem ve sıcaklık, atmosferik kararlılık ve ters hava akımlarının olduğu belirtilmiĢtir
(Dursun, 1998). Meteorolojik faktörler arasında ilaç sürüklenmesine neden olan en önemli faktör
rüzgar hızıdır (Dursun ve ark., 2005). Bundan dolayı ilaçlamalar için rüzgâr hızı maksimum 10 km/h
olduğu bildirilmiĢtir (Piche et al. 2000). Tarımsal ilaçlama sırasında kontrol edilemeyen unsurlardan
meteorolojik koĢullar (sıcaklık, bağıl nem, rüzgâr hızı ve yönü) ilaçlama performansına etki
etmektedir (Sayıncı ve Bastaban, 2009).
Bu çalıĢmada pülverizatörler ile ilaçlama sırasında meteorolojik faktörlerin çiftçiler tarafından
dikkate alınıp alınmadığını belirlemek amacıyla anket yapılmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
ÇalıĢmanın ana materyalini anketler oluĢturmaktadır. Anket çalıĢması ġanlıurfa ili merkezine
bağlı köylerde yapılmıĢtır. Anket çalıĢmasında ġanlıurfa ilinde çiftçilerin tarımsal ilaçlama sırasındaki
meteorolojik koĢullara duyarlılıklarının tespit edilmesi amacıyla 120 iĢletmede anket çalıĢması
yapılmıĢtır. Basit tesadüfi örnekleme yöntemine göre anket yapılan çiftçiler seçilmiĢtir. Çiftçilere
kapalı uçlu sorular sorularak çiftçilerin meteorolojik koĢullara duyarlılıkları saptanmıĢtır. Anketlerin
değerlendirmesinde SPSS istatistik programından yararlanılmıĢtır. SPSS programında anket
çalıĢmasındaki verilere göre frekans tabloları oluĢturulmuĢtur. Ayrıca iĢletmelerin eğitim durumu ile
ilaçlama zamanı arasında iliĢki Khi-Kare testine göre değerlendirilmiĢtir.
ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA
Anket yapılan tarımsal iĢletme sahiplerinin eğitim durumu Tablo 1‘ de verilmiĢtir. Buna göre 51
kiĢi ilkokul mezunu, 32 kiĢi okuryazar ve 3 kiĢide okuryazar değildir. Ġlkokul mezunu, okuryazar ve
okuryazar olmayanların toplamı yüzde 71.7‘ sine denk gelmektedir. Ortaokul, lise ve üniversite
mezunu kiĢilerin yüzdesi sırasıyla % 17.5, 7.5 ve 3.3‘ tür.
Tablo 2‘ de anket yapılan iĢletmelerin aile nüfusu verilmiĢtir. Aile nüfusunun 7-9 kiĢi olduğu
iĢletmeler % 52.5‘ ini oluĢtururken aile nüfusunun 4-6 kiĢi olduğu iĢletmeler ise % 20.8‘ ini
oluĢturmuĢtur. Buna göre tarımsal iĢletme sahibinin bakmakla yükümlü olduğu kiĢi sayısı fazladır.
151
Tablo 1. Anket yapılan iĢletmelerin eğitim durumu
Eğitim durumu
Çiftçi sayısı
Çiftçi yüzdesi(%)
Okuryazar olmayan
3
2.5
Okuryazar
32
26.7
Ġlkokul
51
42.5
Ortaokul
21
17.5
Lise
9
7.5
Üniversite
4
3.3
Toplam
120
100.0
Tablo 2. Anket yapılan iĢletmelerin aile nüfusu
Aile nufusu
ĠĢletme sayısı(adet) ĠĢletme yüzdesi(%)
0-3
7
5.8
4-6
25
20.8
7-9
63
52.5
10-12
22
18.3
13 ve üzeri
3
2.5
Toplam
120
100.0
Yığılmalı yüzde
2.5
29.2
71.7
89.2
96.7
100.0
Yığılmalı yüzde
5.8
26.7
79.2
97.5
100.0
Tarımsal iĢletmelerin tarım alanı değerleri Tablo 3‘ te verilmiĢtir. Buna göre 0-200 da arasında
tarım alanına sahip iĢletme % 39.2‘ sini ve 201-400 da tarım alanına sahip iĢletme ise % 34.2‘ si
olduğu tespit edilmiĢtir. Tarım alanı açısından iĢletmeler küçük ve orta ölçeklidir. Çünkü 0-200 ve
201-400 da tarım alanı arasındaki iĢletmeler 73.3‘ ünü oluĢturduğu tespit edilmiĢtir.
Tablo 3. Anket yapılan iĢletmelerin tarım alanı değeri(da)
Tarım alanı(da)
ĠĢletme sayısı(adet)
ĠĢletme
sayısı(%)
0-200
47
39.2
201-400
41
34.2
401-600
12
10.0
601-800
5
4.2
801-1000
9
7.5
1001 ve üzeri
6
5.0
Toplam
120
100.0
Yığılmalı
yüzde
39.2
73.3
83.3
87.5
95.0
100.0
Tarımsal ilaçlamalarda kullanılan pülverizatörlerin yaĢları Tablo 4‘ te verilmiĢtir. Buna göre
tarımsal iĢletmelerin 0-4, 5-8 ve 9-12 yaĢ arası pülverizatör yüzdeleri sırasıyla, % 41.7, 52.5 ve 5.8
olduğu tespit edilmiĢtir.
Tablo 4. Anket yapılan iĢletmelerin sahip olduğu pülverizatörlerin yaĢları
Pülverizatör
ĠĢletme
ĠĢletme
Yığılmalı
yaĢları(yıl)
sayısı(adet)
yüzdesi(%)
yüzde
0-4
50
41.7
41.7
5-8
63
52.5
94.2
9-12
7
5.8
100
Toplam
120
100.0
Tarımsal ilaçlamalarda kullanılan pülverizatörlerin depo kapasiteleri Tablo 5‘ te verilmiĢtir.
Buna göre tarımsal iĢletmelerin 0-400 l, 401-600 l, 601-800 l, 801-1000 l ve 1001 ve üzeri l depo
kapasiteli pülverizatör yüzdeleri sırasıyla, % 31.7, 59.2, 3.3, 1.7 ve 4.2‘ dir.
152
Tablo 5. Anket yapılan iĢletmelerin pülverizatör depo kapasiteleri(l)
Depo kapasitesi(l)
ĠĢletme
ĠĢletme
Yığılmalı
sayısı(adet)
yüzdesi(%)
yüzde (%)
0-400
38
31.7
31.7
401-600
71
59.2
90.8
601-800
4
3.3
94.2
801-1000
2
1.7
95.8
1001 ve üzeri
5
4.2
100.0
Toplam
120
100.0
Tarımsal iĢletmelerin ilaçlamaları ne zamanda yaptığı Tablo 6‘ da verilmiĢtir. Buna göre
tarımsal iĢletmelerin % 68.3‘ ü sabahın erken saatlerinde ve günün geç saatlerinde ilaçlama
yaptıklarını ifade etmiĢlerdir. Geriye kalan iĢletmelerin % 31.7‘ si ise ara vermeden öğleye kadar
ilaçlama yaptıklarını ifade etmiĢlerdir.
Tablo 6. Tarımsal iĢletmelerin ilaçlama yapma zamanı
Ġlaçlama zamanı
ĠĢletme
ĠĢletme
sayısı(adet)
yüzdesi(%)
Sabahın erken
saatleri ve günün geç
82
68.3
saatleri ilaçlama
yapanlar
Ara vermeden
38
31.7
ilaçlama yapanları
Toplam
120
100.0
Yığılmalı
yüzde (%)
68.3
100.0
Tablo 7‘ de tarımsal iĢletme sahiplerinin eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasındaki iliĢki
verilmiĢtir. Buna göre eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasında yakın bir iliĢki olduğu söylenebilir.
Anket sırasında lise ve üniversite mezunu çiftçilerin ilaçlama zamanına daha dikkat ettikleri
saptanmıĢtır.
Tablo 7. Tarımsal iĢletmelerin eğitim durumu ile ilaçlama zamanı arasındaki iliĢki durumu
Değer
Serbestlik derecesi
p değeri
Pearson Chi-Square
9.079a
5
0.106
Ġlaçlama sırasında iĢletmelerin meteorolojik verileri ölçen bir ölçme cihazı kullanıp
kullanmadığı Tablo 8‘ de verilmiĢtir. Buna göre hiçbir iĢletmenin ilaçlama sırasında meteorolojik
verileri ölçen bir cihaz kullanmadığı tespit edilmiĢtir.
Tablo 8. Tarımsal iĢletmelerin ilaçlama sırasında ölçme cihazı kullanma durumu
Ölçme cihazı
ĠĢletme
ĠĢletme
Yığılmalı yüzde
kullanma
sayısı(adet)
yüzdesi(%)
(%)
durumu
Kullananlar
0
0
0
Kullanmayanlar
120
100.0
100.0
Toplam
120
100.0
Tablo 9‘ da tarımsal ilaçlamalarda çiftçilerin rüzgâr yönünü tespit etme durumları verilmiĢtir.
Buna göre hiçbir iĢletmenin rüzgâr yönünü etmek amacıyla cihaz veya alet-makina kullanmadığı
belirlenmiĢtir.
153
Tablo 9. Tarımsal iĢletmelerin ilaçlama sırasında rüzgar yönünü tespit etme durumları
Rüzgar yönünü
ĠĢletme
ĠĢletme
Yığılmalı
belirleme durumu
sayısı(adet)
yüzdesi(%)
yüzde (%)
Belirleyenler
0
0
0
Belirlemeyenler
120
100.0
100.0
Toplam
120
100.0
Tablo 10‘ da çiftçilerin tarımsal ilaçlamalara ara vermesine ve devam etmesine neden olan
rüzgâr hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini bilme durumları verilmiĢtir. Çiftçiler ilaçlama sırasında
rüzgârlı havalarda ilaçlamaya ara verdiklerini ifade etmiĢlerdir. Ancak hiçbir çiftçi ilaçlama sırasında
uyması gereken rüzgâr hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini bilmedikleri saptanmıĢtır.
Tablo 10. Çiftçilerin tarımsal ilaçlamalara ara vermesine ve devam etmesine neden olan rüzgar
hızı, sıcaklık ve bağıl nem değerlerini bilme durumları
Rüzgar hızı,
sıcaklık ve bağıl
nem değerlerini
ifade etme durumu
Ġfade edenler
Ġfade etmeyenler
Toplam
ĠĢletme
sayısı(adet)
ĠĢletme
yüzdesi(%)
Yığılmalı
yüzde (%)
0
120
120
0
100.0
100.0
0
100.0
Çiftçiler ilaçlamaya bilimsel bir kriter içermeyen deneyimlerine göre karar verdikleri
saptanmıĢtır (Sağlam, 2008; Sağlam ve Sağlam, 2000; Tobi et al., 2011; Tobi, 2012). Çiftçilerin
ilaçlama sırasında uyması gerekli meteorolojik koĢullar ile ilgili temel bilgileri yetersizdir.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Anket çalıĢmasında elde edilen sonuçlara göre çiftçilerin pülverizatör ve benzeri ilaçlama
makinası ile ilaçlama yaparken meteorolojik verilerden rüzgâr hızı, bağıl nem ve hava sıcaklığını
tespit eden herhangi bir ölçüm aleti kullanmadıkları tespit edilmiĢtir. Çiftçiler meteorolojik koĢulları
ilaçlamaya baĢlamadan birkaç gün öncesinden televizyondaki hava durumu haberlerinden takip
ettiklerini söylemiĢlerdir.
Tarımsal ilaçlamalarda en büyük problemlerden birisi çiftçilerin tarımsal mücadeleye doğru
zamanda baĢlayıp yanlıĢ zamanda tamamlamalarıdır. Çiftçiler tarımsal ilaçlamaya sabahın erken
saatlerinde baĢlamakta, ara vermeden öğleye kadar ilaçlama yapmaktadırlar.
Ayrıca anket yapılan çiftçiler rüzgârlı havalarda ilaçlama yapmadıklarını ifade etmiĢlerdir.
Ġlaçlama sırasında hava çok bozulduğunda ise ilaçlamaya ara verdiklerini ifade etmiĢlerdir. Anket
sırasında hiçbir çiftçi rüzgâr hızı, sıcaklık ve nem değerlerini ifade edememiĢlerdir.
Buna göre çiftçiler ilaçlamaya karar verirken kendi deneyimlerine göre karar verdikleri
saptanmıĢtır. Çiftçiler uygulama koĢullarına göre doğru ekipman seçerek ve uygun atmosferik
koĢullarda ilaçlama yaparak baĢarılı bir tarımsal ilaç uygulaması gerçekleĢtirebilirler.
REFERANSLAR
Bayat, A., Yarpuz Bozdoğan, N. ve Soysal, A. (1997). Tarla pülverizatörleri ile yapılan ilaç uygulamalarında
doğruluk düzeyinin saptanması Tarımsal Mekanizasyon 17. Ulusal Kongresi. 17-19 Eylül 1997 Tokat. ss:
537-546.
Dursun, E. (1998). Tarımsal ilaç uygulamalarında sürüklenmeyle meydana gelen ilaç kayıpları ve sürüklenmeye
etkili faktörler. Tarımsal Mekanizasyon 18. Ulusal Kongresi, Tekirdağ.
Dursun, E., Çilingir, Ġ. ve Erman, A. (2005). Tarımsal savaĢım ve mekanizasyonunda yeni yaklaĢımlar, Türkiye
Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, 3-7 Ocak, 23-32, Http://www.zmo.org.tr/Etkinlikler.
154
Hoffmann, W. C. and Salyani, M. (1996). Spray deposition on citrus canopies under different meteorological
conditions. Transactions of the ASAE, 39(1): 17-32.
Kirk, L. W., Bouse, L. F., Carlton, J. B., Franz, E. and Stermer, R. A. (1992). Aerial spray deposition in cotton,
Transactions of The ASAE, 35(5): 1393-1399.
Piche, M., Panneton, B. and Theriault, R. (2000). Reduced drift from air-assisted spraying. Canadian
Agricultural Engineering, 43(3): 117-122.
Sağlam, S. (1998). ġanlıurfa‘ da kullanılan pülverizatörlerin teknik özelliklerinin belirlenmesi ve kullanımında
karĢılaĢılan problemlerin saptanması üzerine bir araĢtırma. Harran Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, ġanlıurfa, 76s.
Sağlam, S. ve Sağlam, R. (2000). ġanlıurfa‘da kullanılan pülverizatörlerin teknik özelliklerinin belirlenmesi
üzerine bir araĢtırma. GAP-Çevre Kongresi,. 16-18 Ekim, ġanlıurfa s.77-88.
Sayıncı, B. (2008). Patates ilaçlamasında döner diskli ve hidrolik memelerin uygulama performansları ve
leptinotarsa decemlineata say (coleoptera: chrysomelidae)‘ ya karĢı biyolojik aktivitelerinin spinosad ile
belirlenmesi. Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum, 238s.
Sayıncı, B. ve Bastaban, S. 2009. Hidrolik memelerin ilaç uygulama performansını etkileyen faktörler. Türk
Bilimsel Derlemeler Dergisi 2(2): 35-41.
Tobi, Ġ., Saglam, R., Kup, F., Sahin, H., Bozdogan, A. M., Piskin, B. and Saglam, C. (2011). Determination of
accuracy level of agricultural spraying application in Sanliurfa/ Turkey. African Journal of Agricultural
Research Vol. 6(28), pp. 6064-6072.
Tobi, Ġ. (2012) ġanlıurfa ilinde buğdayda yer aletleri ile süne mücadelesinde uygulama parametrelerinin
belirlenmesi ve kalıntı yeterlilik değerlerinin saptanması. Harran Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Doktora Tezi, ġanlıurfa, 179s.
Yarpuz Bozdoğan, N. (2005). Turbofan ve yardımcı hava akımlı döner diskli memelerin (Micromax III, TARP2383) farklı iĢletme koĢullarında sağladıkları kalıntı ve sürüklenme boyutlarının saptanması. Çukurova
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 134s.
Zhu, H., Reichard, D.L., Fox, R.D., Brazee, R.D., and Ozkan, H.E. (1994). Simulation of drift of discrete sizes
of water droplets from field sprayers. Transaction of The ASAE 37(5):1401-1407.
155
Meyvecilikte Koruyucu Ġlaçlamanın Adı: Bordo Bulamacı
Mehmet MAMAY*
Harran Üniversitesi, Türkiye
mehmetmamay@hotmail.com
Özet
Meyvecilikte birçok hastalığın tedavisi mümkün değildir. Bu yüzden hastalıklardan korunma önem arz
etmektedir. Bunun için alınabilecek önlemlerin baĢında koruyucu ilaçlama gelmektedir. Koruyucu ilaçlamalarda
baĢvurulan en önemli preparat Ģüphesiz bordo bulamacı olmaktadır. Bordo bulamacı, yumuĢak ve sert çekirdekli
meyve ağaçlarında çok sayıda fungal ve bakteriyel hastalığa karĢı koruyucu olarak kullanılan bir tarım ilacıdır.
Etkili ve ekonomik bir tarım ilacı olan bordo bulamacının çiftçi Ģartlarında hazırlanması da oldukça kolaydır.
Bordo bulamacı, göztaĢı (% 98 bakır sülfat) ve kireç kullanılarak hazırlanan bir karıĢımdır. GöztaĢı, kimyasal
içeriğinde bakır sülfat bulunduran kuvvetli asit karakterde bir maddedir. Kireç ise kalsiyum karbonat içerir ve
kuvvetli baziktir. Bordo bulamacındaki aktif madde, patojenlere karĢı esas toksik madde olan bakır iyonlarını
içeren göztaĢıdır. Ancak göztaĢı, içindeki bakırdan dolayı asit karakterli olduğundan yalnız kullanılması
durumunda bitkilere zehirli etkide bulunabilir. Bu nedenle bordo bulamacı hazırlanırken, asit karakterli bakırın
PH‘sını düĢürerek bitkilere olan fitotoksiteyi gidermek amacıyla kireç karıĢtırılmaktadır.
Bordo bulamacı, kıĢın yaprağını döken ılıman iklim meyve türlerinden Kayısı, ġeftali, Erik, Kiraz, ViĢne, Elma,
Armut, Ayva gibi türlerin fidanları ve ağaçlarında, bakteri ve mantar kökenli hastalıklara karĢı koruyucu olarak
kullanılır. Sonbaharda yaprakların % 75‘i ya da tamamı döküldüğünde ve ilkbaharda gözler uyanmadan önce
meyve ağaçlarına bordo bulamacı uygulandığında, sezonda potansiyel olarak çıkabilecek pek çok hastalığa karĢı
koruyucu etki göstermektedir. Bordo bulamacı uygun doz ve dönemde kullanıldığı zaman birçok fungal ve
bakteriyel hastalıklara karĢı koruyuculuk görevi yaptığı gibi, kıĢ mevsimi içerisinde oluĢabilecek olumsuz hava
koĢullarına ve don riskine karĢı ağaçların dayanıklılığını da artırmaktadır. KıĢ donlarından ağaçları korumada
yardımcı olduğu gibi yazın da kuraklığa karĢı dayanıklılığını arttırır.
Anahtar Kelimeler: Bordo bulamacı, meyvecilik, hastalık, koruyucu ilaçlama
The Name of Preventive Spraying in Orcharding: Bordeaux Mixture
Abstract
The treatment of many diseases in orcharding is not possible. Therefore, it is important to prevent agricultural
diseases. One of the leading precautions is preventive spraying against agricultural diseases. Bordeaux mixture
(Bordo mix or Bordeaux slurry) is one of the most important pesticides used in protective spraying. Bordeaux
mixture is used against many fungal and bacterial diseases in pome and stone fruit orchards as preventive
pesticide. It is both effective and economical spray. Also, preparing Bordeaux mixture is very easy under farmer
conditions. Bordeaux mixture is slurry preparing with blue vitriol (copper sulfate 98%) and lime. Blue vitriol is a
strong acidic substance containing copper ions in its chemical content whereas lime is contains calcium
carbonate and is a strong alkaline. The active ingredient in the Bordeaux mixture is blue vitriol containing
copper ions which mean toxic substances against pathogens. However, blue vitriol, if used alone, may be
phytotoxic to plants because of its acidic character. Therefore, when preparing Bordeaux slurry, lime is mixed in
order to resolve the phytotoxicity to plants lowering the strong acidic pH character of copper.
Bordeaux mixture is used against many fungal and bacterial diseases in apricot, plum, peach, cherry, sour cherry,
apple, pear and quince tree and seedlings. If Bordeaux mixture is sprayed to the fruit trees, when 75% or all of
the leaves are spilled in autumn and before fruit-bud period in spring, it provides preventive effect against many
diseases potentially may arise in the season. Bordeaux mixture is not only acts as a protector against many
diseases but also provides durability of trees against adverse effects of winter frosts and summer drought when
used appropriate dose and period.
Keywords: Bordeaux mixture, orcharding, disease, preventive spraying
156
BORDO BULAMACI NEDĠR VE NĠÇĠN KULLANILIR?
Bordo bulamacı, yumuĢak ve sert çekirdekli meyve ağaçlarında çok sayıda mantari (fungal) ve
bakteriyel hastalığa karĢı koruyucu olarak kullanılan bir tarım ilacıdır. Bordo bulamacı, patojenlere
karĢı esas toksik madde olan bakır iyonlarını içeren GöztaĢı ile asit karakterli bakırın PH‘sını
nötürleĢtirerek, bitkilere olan zehirli etkiyi (fitotoksite) gidermek amacıyla Kireç katılarak kullanılan
ve çiftçi Ģartlarında hazırlanması oldukça kolay olan koruyucu bir ilaçtır (Tatlı, 2014). Kısacası,
göztaĢı (% 98 bakır sülfat) ve kireç kullanılarak hazırlanan bir karıĢımdır (ġekil 1). GöztaĢı; kimyasal
içeriğinde bakır sülfat bulunduran kuvvetli asit karakterde bir maddedir. Kireç ise kalsiyum karbonat
içerir ve kuvvetli baziktir.
Bordo bulamacı kullanıma hazır halde Bitki Koruma Ürünleri (BKÜ) bayilerinde
bulunabileceği gibi, göztaĢı ve kireç ile hazırlanıp kullanılması da mümkündür. Ancak hazır bordo
bulamacı kullanılması halinde kullanma dozunun önceden iyi bilinmesi gerekir.
ġekil 1. Bordo Bulamacı Hazırlanmasında Kullanılan GöztaĢı (Bakır Sülfat) ve Kireç (Anonymous, 2016a).
Özellikle sonbaharda (yaprakların % 75‘i ya da tamamı döküldüğünde) ve ilkbaharda (gözler
uyanmadan önce) meyve ağaçlarına bordo bulamacı uygulandığında, sezonda potansiyel olarak
çıkabilecek pek çok hastalığa karĢı etkili ve ekonomik bir tarımsal mücadele ilacıdır. Sonbahar ve
ilkbaharda bordo bulamacı kullanılmadan fungal ve bakteriyel hastalıklarla mücadelede tam baĢarıya
ulaĢmak mümkün değildir. Bakteri ve fungusların (mantarların) oluĢturduğu hastalıklar meyve
ağaçlarımıza gövde ve dallardaki yara yerlerinden, çiçek gözleri veya yaprak gözlerinden bulaĢırlar.
Ġlaçlama yapılarak hastalığın bulaĢması engellenir. Hastalık bulaĢtıktan sonra tedavi etmek çoğu zaman
mümkün değildir. Bu nedenle, bilhassa ağaçların bakteriyel hastalıklara karĢı korunmasında, bordo
bulamacı hala olmazsa olmaz çözümlerden biridir.
Bordo bulamacı, kıĢın yaprağını döken ılıman iklim meyve türlerinden Kayısı, ġeftali, Erik,
Kiraz, ViĢne, Elma, Armut, Ayva gibi türlerin fidanları ve ağaçlarında, bakteri ve mantar kökenli
hastalıklara karĢı koruyucu olarak kullanılır. Nitekim Demircan ve Yılmaz (2005), Türkiye‘nin elma
deposu Isparta‘da Karaleke (Venturia inaequalis) ve Mildiyö (Plasmopara viticola) hastalıklarına
karĢı Bordo bulamacının kullanıldığını bildirmiĢlerdir. Aynı Ģekilde, Altınyay ve Dündar (1978),
%2'lik bordo bulamacı ile Ģeftalide Yaprak Kıvırcıklığı (Taphrina deformans) hastalığının yüzde yüz
önlenebileceğini bildirmiĢlerdir. Tezcan (2005)'de Ceviz Yanıklığı (Xanthomonas campestris pv.
juglandis) için tomurcuklar uyanmadan bordo bulamacının önerilebileceğini rapor etmiĢtir.
Bordo bulamacı uygun doz ve dönemde kullanıldığı zaman birçok mantari ve bakteriyel
hastalıklara karĢı koruyuculuk görevi yaptığı gibi, kıĢ mevsimi içerisinde oluĢabilecek olumsuz hava
koĢullarına ve don riskine karĢı ağacımızın dayanıklılığını artırmaktadır. Ağaçları kıĢın dondan
korumada yardımcı olduğu gibi yazın da kuraklığa karĢı dayanıklılığını arttırır. Türkmenoğlu ve ark.
(1974), özellikle don ve dolu gibi zararlanmalar sonrası Bağ kanserine karĢı koruyucu amaçlı bordo
bulamacını önermektedirler.
157
BORDO BULAMACININ KULLANILDIĞI BAġLICA HASTALIKLAR (Özger, 2016;
Anonymous, 2016b)
Antepfıstığı
Karazenk (Septoria pistacina)
Armut
Memeli Pas (Gymnosporangium fuscum)
Badem
Dal Kanseri (Pseudomona samygdali)
Bağ
Antraknoz (Elsinoe ampelina)
Bağ
Mildiyö (Plasmopara viticola)
Elma-Armut
Karaleke (Venturia spp.)
Erik
Erik Cep Hastalığı (Taphrina pruni)
Kayısı
Dal Kanseri (Pseudomonas syringae)
Kayısı
Yaprak Delen (Coryneum beijerinckii)
Sert-YumuĢak Çekirdekli Meyve Ağaçları Kök Kanseri (Agrobacterium tumafeciens)
ġeftali
Yaprak Kıvırcıklığı (Taphrina deformans)
ġeftali
Yaprak Delen (Coryneum beijerinckii)
Sert Çekirdekli Meyve Ağaçları
Bakteriyel Kanser ve Zamklanma (Pseudomonas syringae)
YumuĢak Çekirdekli Meyve Ağaçları
AteĢ Yanıklığı (Erwiniaamylovora)
Zeytin
Dal Kanseri (Pseudomonas savastanoi)
Zeytin
Halkalı Leke (Spilocaea oleginea)
BORDO BULAMACININ HAZIRLANMASI
Bordo bulamacı plastik veya ahĢap kaplar tercih edilerek hazırlanmalıdır. Asit karakteri
nedeniyle teneke veya madeni kaplarda hazırlanması iyi sonuç vermemektedir. Bordo bulamacının
dozu kullanılacağı zamana göre değiĢmektedir. Meyve ağaçlarına sonbahar ve ilkbaharda uygulanacak
koruma amaçlı genel kullanım dozları %1 ve %2‘liktir (Tatlı, 2014).
100 litre %1'lik bordo bulamacı hazırlamak için gerekli olan madde ve malzemeler Ģunlardır:
Öncelikle iki adet 50 ve bir adet 100 litrelik olmak üzere üç ayrı varile (bidon-kap) ihtiyaç vardır. 50
litrelik varillerin birinde 1 kg göztaĢı eritilir. Bakır sülfat suda zor çözündüğü için 24 saat önce suya
bırakılmalıdır. ġayet suda hemen çözünmesi istenirse toz haline gelinceye kadar öğütülmesi
gerekmektedir. 1 kg sönmüĢ kireç (veya 500 gr sönmemiĢ kireç) diğer 50 litrelik kapta azar azar
dökülen ılık suda karıĢtırılarak eritilir (ġekil2).
ġekil 2. 100 Litrelik % 1‘lik Bordo Bulamacı için GöztaĢı ve Kirecin Eritilmesi (Tatlı, 2014).
158
Bordo bulamacının hazırlanmasındaki son aĢama ise hazırlanan göztaĢı eriyiğinin kireç eriyiği
üzerine dökülmesidir. Burada dikkat edilecek husus, kireçli suyun kesinlikle göztaĢı eriyiği üzerine
dökülmemesidir. Bunun için, eritilen bu kireç 100 litrelik diğer varile süzülerek aktarılır ve su ilâvesi
ile 50 litreye tamamlanır. Daha önce hazırlanan 50 litrelik göztaĢı eriyiği ise 100 litrelik varilde
bulunan 50 litre kireçli su üzerine yavaĢça dökülür ve devamlı olarak ağaç sopa yardımı ile
karıĢtırılmak suretiyle mavi renkte bulamaç elde edilir. ġayet kapta eksiklik görülürse normal su ilave
edilerek 100 litreye tamamlanır. Böylece % 1‘lik 100 litre Bordo Bulamacı hazırlanmıĢ olur (ġekil 3).
ġekil 3. GöztaĢı ve Kireç Eriyiklerinin KarıĢtırılarak Bordo Bulamacının Hazırlanması (Tatlı, 2014).
Farklı oranlarda Bordo Bulamacı hazırlanmak istenirse, aĢağıdaki tablodan yararlanılabilir.
Çizelge 1. Bordo Bulamacının Farklı Oranlarda Hazırlanması (Özger, 2016)
SönmüĢ Kireç Kullanılacak ise
SönmemiĢ Kireç Kullanılacak ise
100 litrelik su için
Bordo Bulamacı
Dozu
0,5(%)
100 litrelik su için
SönmüĢ
Kireç
GöztaĢı(g )
500
Bordo Bulamacı
Dozu
SönmemiĢ
Kireç
(g)
500
0,5(%)
GöztaĢı (g)
500
(g)
250
1
1000
1000
1
1000
500
2
2000
2000
2
2000
1000
3
3000
3000
3
3000
1500
HAZIRLANAN BORDO BULAMACININ KONTROLÜ
Usulüne uygun olarak hazırlanan bordo bulamacının mavi renkte, PH‘sının nötr veya nötre
yakın olması arzu edilir. GöztaĢı eriyiği tek baĢına yakıcıdır. Bu nedenle kireç mutlaka uygun oranda
olmalıdır. Hazırlanan bordo bulamacının uygunluğu ve kalitesi dört değiĢik yöntemle ölçülebilir
(Tatlı, 2014).
1. Çivi Kullanılması: 3-5 cm boyunda, passız, parlak bir çivi hazırlanan bordo bulamacına batırılarak
4-5 dakika bekletilir ve sonra çıkarılır. Eğer çivinin üzeri bir anda paslanmıĢ gibi bir görünüm almıĢ ve
159
parlak yüzeyi kahverengine dönmüĢ ise bu durum, karıĢımın PH‘sının asit karakterde olduğunu
gösterir. Asit karakterdeki bordo bulamacı ağaçlara uygulanırsa sürgün ve tomurcuklar zarar görebilir.
Bu nedenle, çivi üzerinde esmer, kırmızı bir leke meydana gelirse biraz daha kireçli su ilavesi
gereklidir. ġayet çivi olduğu gibi lekesiz çıkar ise ilaç iyi hazırlanmıĢ ve kullanıma hazır demektir.
2. Turnusol Kâğıdı: Kırmızı turnusol kâğıdı bordo bulamacına batırıldığında, mavi renge dönüĢür ise
bulamaç iyi hazırlanmıĢ demektir, kırmızı renkte kalırsa bir miktar daha kireçli su ilave etmek
gereklidir.
3. Fenolftaleinli Kâğıt: Beyaz Fenolftaleinli kâğıt bordo bulamacına batırıldığında, kırmızı renge
dönüĢür ise bulamaç iyi hazırlanmıĢ demektir, beyaz renkte kalırsa bir miktar daha kireçli su ilave
etmek gereklidir.
4. PH Metre: Hazırlanan karıĢımın asitlik-alkalilik durumu PH Metre ile ölçülebilir. Eğer bulamacın
PH‘sı nötr yani 7 veya 7‘ye yakın ise bordo bulamacı kaliteli hazırlanmıĢtır. Ancak, PH asidik çıkarsa
bir miktar daha kireçli su katılarak PH nötrleĢtirilmelidir.
BORDO BULAMACINI HAZIRLARKEN VE UYGULARKEN DĠKKAT EDĠLECEK
HUSUSLAR (Tatlı, 2014; Özger, 2016)
1. Bordo bulamacı hazırlanırken demir ve saç gibi metal kaplar kullanılmamalıdır. Plastik veya tahta
kaplar tercih edilmelidir.
2. Daima kireçli suyun üzerine göztaĢı eritilmiĢ su ilave edilmelidir. Aksi takdirde karıĢım istenilen
Ģekilde olmayacaktır.
3. Ġlaçlama tankına sönmüĢ kireç eriyiği ve göztaĢı eriyiği boĢaltılırken süzgeçten geçirilmesi gerekir.
SönmemiĢ kireç kullanılıyor ise eritildikten sonra mutlaka süzülmelidir. Eğer eriyik içerisinde
erimeyen taĢ, toprak, vb. kalmıĢsa kalan miktar kadar kireç tartılıp tekrar eritilmelidir. Ayrıca süzgeç
kullanılmaz ise bazı artık parçacıklar ilaçlama aletinin memesinin de tıkanmasına neden olmaktadır.
4. Bordo bulamacının dozu ve uygulama zamanının doğru ayarlanması çok önemlidir. Örneğin;
ortalama sıcaklıklar 20 oC'ye aĢtığında bordo bulamacı kullanılmamalıdır.
5. Bordo bulamacı kontak etkili ve koruyucu bir ilaçtır. Mevcut mantar misellerinin ağaç
dokularından içeri girmesini engeller. Sistemik etkisi bulunmadığından, dokulardan içeri giremez ve
ağacın özsuyunda mevcut bulunan mikrobiyolojik etmenlere karĢı tedavi edici bir etkisi yoktur. Bu
yüzden, koruyucu etkisinin tam anlamıyla gerçekleĢmesi için özellikle budama ve yara yerleri
(örneğin zeytinde sırıkla hasat yapılmıĢsa), çiçek ve yaprak gözleri ilaçlanarak hastalığın ağaca giriĢi
engellenir. Ağacın üst dallarından baĢlayarak alta doğru, aĢırıya kaçmadan, gövde ve dallarında kuru
yer kalmayacak Ģekilde püskürtülmelidir. Çünkü ağaç yüzeyinde ilaç değmeyen yerler kalırsa, hastalık
etmenleri bu açıklıklardan dokunun içine girebilir.
6. Bordo bulamacı insektisit, fungusit ve akarisitlerle kesinlikle karıĢtırılmamalıdır.
7. Yağmurlu, donlu ve rüzgârlı günlerde ilaçlama yapılmamalıdır.
8. Ġlaçlama yapıldıktan sonra 10 saate kadar yağmur yağarsa ilaçlama tekrarlanmalıdır.
9. Bordo bulamacı atıldıktan sonra ilaçlama aleti mutlaka temizlenmelidir.
10. Bordo bulamacı muhakkak kullanılacağı zaman hazırlanmalı ve tercihen bir gün içerisinde
kullanılmalıdır. Eğer bordo bulamacı hazırlandıktan sonra hemen kullanılmayacaksa 100 litrelik
bulamaca 200 gr pekmez veya Ģeker ya da 1 litre yağlı süt konulur. Böylece hazırlanan bordo bulamacı
15-20 gün daha muhafaza edilebilir. Ayrıca pekmez ve Ģeker ilacın bitkiye daha iyi nüfuz etmesini
sağlayarak etkili sonuç alınmasına neden olmaktadır.
160
KAYNAKLAR
Altınyay, N. ve Dündar, F., 1978. Samsun'da Ģeftali yaprak kıvırcıklığı hastalığı (Taphrina deformans
(Berk) Tul.)'nın sekonder enfeksiyon durumu ve uygulanan yeĢil aksam ilaçlamasının
etkililiğinin araĢtırılması. Bitki Koruma Bülteni, 18 (1-4): 23-31.
Anonymous, 2016a. Bordo Bulamacı Hazırlama ve Uygulamaları. http://bahcemden.blogcu.com
(EriĢim Tarihi: Ocak 2016).
Anonymous, 2016b. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitki Koruma Ürünleri Veri Tabanı.
https://bkubeta.tarim.gov.tr/BKURuhsat/Details/754 (EriĢim Tarihi: Ocak 2016).
Demircan, V. ve Yılmaz, H., 2005.Isparta ili elma üretiminde tarımsal ilaç kullanımının çevresel
duyarlılık ve ekonomik açıdan analizi. Ekoloji, 14 (57): 15-25.
Özger, S., 2016. Bordo Bulamacı. http://www.geliboluziraatodasi.com. (EriĢim Tarihi: Ocak 2016)
Tatlı, A., 2014. Bordo Bulamacı. Apelasyon, 6. Sayı: Tarım Bölümü.
http://apelasyon.com/Yazi/73-bordo-bulamaci(EriĢimTarihi:Ocak2016).
Tezcan, H., 2005. Bazı önemli ceviz hastalıkları ve bunlara karsı bir entegre mücadele (IPM)
yaklaĢımı. Bahçe 34 (1): 187-192.
Türkmenoğlu, Z., Kaya, S. ve Gündoğdu, M. 1974. Ege Bölgesi bağlarında zarar yapan bağ kanseri
(Agrobacterium tumefaciens)‘ ne karĢı uygun mücadele metodunun tespiti. Bitki Koruma
Bülteni,14(4): 235-248.
161
Okul Öncesi Eğitimde Okuma Yazmaya Hazırlık ÇalıĢmaları
Ömer SAMSUNLU*
Süleyman Demirel Üniversitesi
omersamsunlu@mynet.com
ÖZET
Okul öncesi eğitim, öğrencileri ilköğretime hazırlamada oldukça önemli görevleri olan bir eğitim
kademesidir. Bu görevlerin en önemli parçalarından biri de okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarıdır.
Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları; renk kavramı, Ģekil kavramı, sayı kavramı, zıt kavramlar, çizgi
çalıĢmaları gibi etkinliklerden oluĢur. Süreç içinde çocuğun, kavram geliĢtirici oyuncaklarla oynama,
belli yönergelere uyma, belli bir süre bir etkinliği sürdürebilme ve sonuçlandırabilme gibi davranıĢları
da kazanması mümkündür.
Bu çalıĢma, okulöncesi öğretmenlerinin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarına yönelik bilgilerini ve
uygulamalarını incelemek amacı ile planlanmıĢtır. AraĢtırmanın evrenini Isparta il merkezindeki
okulöncesi öğretmenleri oluĢturmuĢtur. Örneklem olarak Süleyman Demirel Üniversitesi KreĢ ve
Anaokulu‘nda görev yapmakta olan 6 okul öncesi öğretmeni seçilmiĢtir. Veriler araĢtırmacılar
tarafından geliĢtirilen anket sorularının öğretmenlerle birebir görüĢme yapılarak uygulanması ve
okuma yazma çalıĢmalarının gözlenmesi, çalıĢmalarda kullanılan dokümanların incelenmesi ile elde
edilmiĢtir. Öğretmenlerin anket sorularına verdikleri cevap ile uygulamaları karĢılaĢtırılarak
değerlendirilmiĢtir.
Anahtar sözcükler: Okul öncesi eğitim, okuma yazamaya hazırlık
PREPARING FOR READING AND WRITING EXERCĠSES IN PRE-SCHOOL
EDUCATĠON
ABSTRACT
Pre-school education, education is a very important step for preparing students to primary education.
One of the most important parts of this task is preparıng for readıng and wrıtıng exercises. Preparıng
for readıng and wrıtıng exercises are consist of color concept, the concept of shape, number concepts,
opposite concepts and line works. In the process, a child can obtain some abilities suca as play with
concept developer toys, adhere to certain guidelines, the ability to sustain a certain period of time and
be able to classify events.
This study was planned for examining the information and applications of pre-school teachers on the
preparatory works. The population of the study is consisted of pre-school teachers in Isparta. Sample
is selected 6 pre-school teachers who work in Süleyman Demirel University Nursery and kindergarten.
Data was obtained from the implementation of the questionnaire developed by the researchers face to
face interviews with teachers, observation of literacy works and the documents using in tihs works.
Teachers‘ answers to the questionnaire were evaluated by comparing applications.
Keywords: Pre-school education, preparing for reading and writing
162
GĠRĠġ
Okumayı ve yazmayı öğrenmek, çocuğun okuldaki ve daha sonraki yaĢamı için çok önemlidir.
Çocuğun okula yetenekli bir biçimde devam edip edemeyeceğinin ve aktif olarak katılıp
katılamayacağının en iyi göstergelerinden biri de okuma ve yazmadaki geliĢme seviyesidir. Bireylerin
okuma ve yazma yetenekleri yaĢam boyu geliĢme gösterse de, okul öncesi dönem en önemli dönemdir
(NAEYC, 1998; Akt. Bay, 2008). Okuma ve yazma çalıĢmalarına erken dahil edilmeyen, bu nedenle
okuma-yazma konusunda yetersizlik yaĢayan çocukların ilerleyen dönemlerde eğitim hayatlarında
zorluklar yaĢamaları muhtemel bir sonuçtur (O‘Neill vd., 2015). Okul öncesi dönemde bulunan
çocuklar açısından da düĢük okuma-yazma becerisinin ciddi okuma problemlerine neden olduğu
vurgulanmaktadır (Lonigan vd., 2013).
Okul öncesi eğitim programında yer verilen okuma yazmaya hazırlık çalıĢmalarının amacı okuma ya
da yazmayı öğretmek değildir (MEB, 2006). Okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmaları ilköğretime hazırlık
çalıĢmalarının içerisinde yer alan ve çocukların ilköğretime geçiĢini kolaylaĢtırmak, hazır
bulunuĢluluk düzeylerini artırmak amacıyla yapılan etkinliklerdir. Asla okuma ya da yazma öğretmek
amacını taĢımamaktadır. Programda okuma ve yazma öğretimi yoktur. Harfleri göstermek ve harfleri
yazdırmak da yoktur.
Ġlkokula hazırlık çalıĢmaları; çocukların anaokuluna devam ettiği süre boyunca (3-5 yaĢ) sosyal,
duygusal, psiko-motor, biliĢsel, dil ve öz bakım becerileri gibi tüm alanlarda eĢit Ģekilde desteklendiği
çalıĢmaların bir bütünüdür. Bu alanda yapılacak çalıĢmalar çocuğun anaokuluna baĢladığı ilk günden
itibaren tüm geliĢim alanlarını kapsamalı ve birbiri üzerine eklenerek gitmelidir. Çocuğun bir beceriyi
tam anlamıyla kazanabilmesi için uzun yıllara ihtiyaç vardır. 3-5 yaĢ programının bütünü aynı
zamanda ilkokula hazırlık programıdır. Okul olgunluğu ancak bu Ģekilde kazanılabilir.
Okul öncesi eğitimde amacımız, çocuklara okuma ve yazma öğretmek değil onların ilkokulda okuma
ve yazmayı hızlı öğrenebilmesi için gereken ön becerileri kazandırmaktır. Çocukların öncelikle,
okuma-yazmanın gerekliliği ve gerçek yaĢam ile iliĢkisini anlamaları önemlidir. Böylece çocukların,
okuma-yazmaya ve okula karĢı olumlu bir algı geliĢtirmeleri desteklenecektir. Okuma-yazma için
farkındalık yaratmak ve heveslendirmek yapılacak çalıĢmaların amacına ulaĢabilmesi açısından son
derece önemlidir
Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları; renk kavramı, Ģekil kavramı, sayı kavramı, zıt kavramlar, çizgi
çalıĢmaları gibi etkinliklerden oluĢur. Süreç içinde çocuğun, kavram geliĢtirici oyuncaklarla oynama,
belli yönergelere uyma, belli bir süre bir etkinliği sürdürebilme ve sonuçlandırabilme gibi davranıĢları
da kazanması mümkündür. Kavram geliĢtirici oyuncaklar okul öncesi dönemdeki çocukların okuma
yazmaya hazırlanmalarında olumlu etkilerde bulunur (Aral, Kandır ve YaĢar, 2000).
Okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmaları sadece masa baĢında yapılan kitap/kavram/çizgi çalıĢmaları
olarak değerlendirilmemelidir. Aksine, bu çalıĢmalar birçok farklı etkinlik türü ile (sanat, drama,
müzik, oyun vb.) gerçekleĢtirilmelidir.
Okul öncesinde okumaya hazırlık çalıĢmalarında çocuklara hikâye okumak, onların hikâye türüne olan
aĢinalıklarını arttırmalarını ve hikâyeleri daha iyi kavramalarını sağlamaktadır. Hikâye kitabı okumak,
çocukların yazı dilinin kurallarını öğrenebilmelerini ve baskı konusundaki bilgilerini
geliĢtirebilmelerini sağlamaktadır. Ayrıca hikâyeler hakkında tartıĢmak ve fikir yürütmelerine izin
vermek bir hikâyeyi anlamak için kullanılan stratejilere aĢinalık kazanmalarına da yardımcı
olabilmektedir (Sonnenschein ve Munsterman, 2002; Akt. Bay, 2008).
Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları çocukların ilköğretime geçiĢini kolaylaĢtırmak, hazır bulunuĢluk
düzeylerini artırmak amacıyla yapılan etkinlikleri içermekte, ancak okuma ya da yazma öğretmek
amacını taĢımamaktadır. Bu çalıĢmalar yalnızca anasınıfının son aylarında yoğunlaĢtırılmamalıdır.
Okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları tüm yıl içine yayılarak çeĢitli etkinliklerle gerçekleĢtirilmelidir.
Okul öncesinde ilköğretime hazırlık bağlamında Ģu tür çalıĢmalara yer verilmektedir (MEB, 2006):
Görsel algılama çalıĢmaları
1. El-göz koordinasyonu
2. ġekil-zemin ayrımı
3. ġekil sabitliği
4. Mekanda konum
5. Mekansal iliĢkiler
ĠĢitsel algı çalıĢmaları (Fonolojik duyarlılık)
163
1.
2.
3.
4.
Dinleme
KonuĢma
Sesleri ayırt etme
Seslerle nesneleri ya da nesne resimlerini eĢleĢtirme
Dikkat ve bellek çalıĢmaları
Temel kavram çalıĢmaları
Problem çözme çalıĢmaları
El becerisi çalıĢmaları
Özbakım becerisini geliĢtirme çalıĢmaları
Güven ve bağımsız davranıĢ geliĢtirme çalıĢmaları (MEB, 2006).
Okul öncesi dönemde okuma geliĢimi sürecinde, görsel ayrımlaĢtırma becerisinde gözlemlenen
geliĢmeler de son derece önemlidir. Bu beceriye sahip olan bir çocuk, kitaplara, iĢaretlere ve baĢlıklara
ilgi gösterir; nesneler ve basit sembolik: Ģekillerdeki benzerlikleri ve farklılıkları algılar; ana-ara
renkleri tanır; konum ve yön (aĢağı-yukarı, sağ-sol, üst-alt) belirlemelerini yapar; okurken ihtiyaç
duyacağı görsel yönleri (soldan sağa, önden arkaya) bilir; sembolik formları ayırt eder. Bu beceriler
onun, harfleri öğrenebileceği ve onları kelimeler olarak gruplar halinde algılayabileceği düzeye
getirmeye yardımcı olacaktır (Oktay ve Kerem, 2004). Benzer Ģekilde, okul öncesi dönemde okuma
geliĢimi üzerinde etkili olan iĢitsel ayrımlaĢtırma becerisine sahip olan bir çocuk, harf ve kelimelerin
söyleniĢlerini kavrar; kelimelerin baĢlangıç ve bitiĢlerindeki ses farklılıkların! Ayırt eder; kelimelerin
söyleniĢlerine iliĢkin oyunlardan hoĢlanır; kendisine okunan Ģiirleri ve hikayeleri dinlemekten zevk
duyar Görsel ve iĢitsel ayrımlaĢtırma becerisini desteklemeye yönelik hazırlanan alıĢtırma
çalıĢmalarından elde edilen bulgular, Alfabesel Yazı Sistemleri'nde okul öncesi dönemde geliĢtirilen
bu becerilerin, çocukların okuma geliĢimleri ve ileriki yıllardaki okuma baĢarıları üzerinde güçlü bir
etkiye sahip olduğu görüĢünü desteklemektedir (Tuğluk ve diğ., 2008).
Okuma ve yazmayı öğrenme yüksek düzeyde bir yeterliliktir. Fakat erken çocukluk eğitimi sonradan
kazanılan okuma yazma geliĢimi için önemli bir altyapı oluĢturur (Neuman ve Dickinson, 2001).
Çocukların okuma yazma için gerekli kazanımları, çocukların gelecekteki akademik baĢarı ve
sosyalleĢmeleri üzerinde önceden haber veren en güçlü belirtilerdir (Snow ve diğ. , 2008).
Türkiye‘de okul öncesi öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık etkinliklerine iliĢkin uygulamaları,
görüĢleri, yeterlilik algıları, okuma yazma hazırlık çalıĢmalarının ilk okuma yazma sürecindeki
etkisine iliĢkin çeĢitli çalıĢmalar bulunmaktadır (Bay, 2008; Deretarla Gül ve Bal, 2006; Güleç, 2008;
Pehlivan, 2008; Tuğluk ve diğerleri, 2008; Yangın, 2006; Parlakyıldız ve YıldızbaĢ, 2004; Akt, Bay,
Altun ve Çetin, 2014). Bu araĢtırmada okul öncesi öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık
çalıĢmaları ile ilgili görüĢleri MEB (2006) 36–72 Aylık Çocuklar Ġçin Okul Öncesi Eğitim
Programı‘nda yer alan okuma yazmaya hazırlık çalıĢmaları, MEB (2005) Ġlköğretim Türkçe Öğretim
Programı ve Kılavuzunda yer alan öğrenme alanları ve literatürde yer alan okuryazarlık çalıĢmaları
kapsamında değerlendirilecektir. AraĢtırmanın bu yönüyle önemli olduğu ve alana katkı sağlayacağı
düĢünülmektedir.
AraĢtırmanın amacı: Bu araĢtırmada, okul öncesi öğretmenlerinin programda yer alan
okuma- yazma etkinliklerini uygulamalarına yönelik göri1Ģlerinin alınması ve bu görüĢler
çerçevesinde çeĢitli öneriler sunulması amaçlanmıĢtır.
YÖNTEM
Yapılan bu araĢtırmada nitel araĢtırma modellerinden olgubilim (fenomenoloji) araĢtırma
deseni kullanılmıĢtır. AraĢtırmada, görüĢme yöntemi kullanılmıĢtır. Bu kapsamda araĢtırma grubunu
oluĢturan öğretmenlere veri toplama aracı görüĢme formu uygulanmıĢ, görüĢme formu ile elde edilen
veriler içerik analizi tekniği ile incelenmiĢtir (Göçer, 2013).
164
BULGULAR
Bu bölümde, öğretmenlere uygulanan anket ile elde edilen bulgulara yer verilmiĢtir.
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin öğrenim durumu, branĢları, cinsiyetleri, hizmet yılları ve çalıĢma
gruplarına göre sayı ve yüzde dağılımı Tablo1. de verilmiĢtir.
Tablo 1.AraĢtırma grubuna iliĢkin tanımlayıcı istatistikler
ÖĞRETMENLER
ÖĞRENĠM DURUMLARI
LĠSANS
BRANġLARI
OKUL ÖNCESĠ ÖĞRETMENĠ
SINIF ÖĞRETMENĠ
CĠNSĠYET
KADIN
KIDEM
1-5 YIL ARASI
5-10 YIL ARASI
10 YIL VE ÜZERĠ
ÇALIġMA GRUBU
3 YAġ
4 YAġ
5 YAġ
N
%
6
100
1
5
%16.6
%83.4
6
%100
4
2
%66.6
%33.4
2
2
2
%33.3
%33.3
%33.3
Tablo 1‘de öğretmenlerin öğrenim durumları incelendiğinde öğretmenlerin tamamının
lisans mezunu olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin branĢlarına bakıldığında %83.4‘ünün
okul öncesi öğretmenliği; %16.6‘sının sınıf öğretmenliği mezunu olduğu görülmektedir.
Öğretmenlerin cinsiyetlerine bakıldığında, öğretmenlerin tamamının kadın olduğu
görülmektedir. Öğretmenlerin kıdemlerine bakıldığında %66.6‘sının 5-10 yıl arası %33.4‘nün
ise 10 yıl ve üzeri deneyimlerinin olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin çalıĢma gruplarına
bakıldığında %33.3‘ünün üç yaĢ; %33.3‘ünün dört yaĢ ve %33.3‘ünün ise beĢ yaĢ grubunda
çalıĢtığı görülmektedir.
Öğretmenlerin okuma yazmaya hazırlık çalıĢmalarına iliĢkin sorulara verdikleri
yanıtlar ise Ģöyledir:
Tablo 2.Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin okul öncesi eğitimde sizce yeri ve
önemi nedir?‖ görüĢüne katılma düzeyleri
Ana temalar
Ġlköğretime hazırlar (f 4)
BiliĢsel geliĢim sağlar (f 1)
HazırbulunuĢluk düzeyini arttırır (f 1)
Alt temalar
1.BiliĢsel 4
2.Psikomotor 4
1.Bilgiyi ĠĢleme 1
2.Kavram Öğretimi 1
1.HazırbulunuĢluk 1
Öğretmenlerin tamamı okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin çocuğu ilkokula hazırladığını
vurgulamıĢlardır. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir;
Ö.1. Çocukları zihinsel, biliĢsel olarak ilköğretime hazırlamak. Küçük kas becerilerinin
geliĢmesi için çalıĢmaların yapılması.
Ö.3. Okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri, çocuklara hafızayı kullanma, hafızada saklama ve
yeri geldiğinde tekrar hatırlama becerisi kazandırıyor. Bence çok önemli
Ö.4. Çocuğu psikomotor, biliĢsel-zihinsel, el-göz koordinasyonu geliĢtirerek ilköğretime
hazırlar.
165
Ö.5. Çocukları psikomotor ve zihinsel yönden ilköğretime hazırlamaktır. Çocukların zihinsel
becerileri eğlenceli hale getirerek kavramları öğrenmelerini sağlamktır.
Ö.6. Okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri hem zihinsel hem de fiziksel geliĢimi olumlu yönde
etkilemektedir. Öğrencilerin hazırbulunuĢluk düzeyini arttırmaktadır.
Tablo 3. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerini ne sıklıkla yapıyorsunuz?‖ seçeneğine
verdikleri cevapların yüzdelik dağılımları
Haftalık yapma süresi
f
Her gün
5
Haftada 3 gün
1
Öğretmenlerin %83.4‘ü her gün okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri yaptırdıklarını söylerken
%16.6‘sı haftada üç gün yaptırdığını belirtmiĢtir.
Tablo 4. Katılımcıların ―Gün içerisinde okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin sırasını neye göre
belirlersiniz, neden?‖ görüĢüne katılma sıklıkları
Okuma yazma süresini belirleme zamanı
f
Hareketli bir etkinlikten sonra
1
Günün baĢında
3
Serbest oyundan sonra
2
Ġlgi, istek, ihtiyaç, fiziksel ve psikolojik açıdan hazır olma
4
durumlarına göre
Öğretmenlerin çoğu okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin sırasını öğrencilerin ilgi ve
ihtiyaçları doğrultusunda belirlediklerini söylemiĢlerdir. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu
Ģekildedir;
Ö.1. Günün baĢında serbest oyun etkinliğinden sonra.
Ö.2. Çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına göre. Kalıcı öğrenmeyi sağlamak için.
Ö.3. Öğrencilerimin psikolojik durumuna, hazır olduklarını hissetmeme göre ayarlıyoruz.
Ö.4. Hareketli bir etkinlikten sonra günün baĢında alıyorum çünkü sabahleyin daha sakin ve
zihinsel olarak açık oluyorlar.
Ö.5. Çocukların ilgi ve isteklerine göre belirliyorum.
Ö.6. Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin sanat etkinliği ile aynı güne gelmemesine dikkat
ederim. Çünkü ikisinde de fiziksel bir çaba söz konusudur. Genelde güne hazırlık aĢamalarında ve dil
etkinliklerinden sonra yapmaya çalıĢıyorum. Çünkü bu zamanlarda çocuklar daha istekli oluyor.
Tablo 5. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinde kullandığınız materyaller nelerdir?‖
görüĢüne katılma düzeyleri
Kullanılan Materyaller
Materyal türü
1.ÇalıĢma Kağıtları 6
2.Dergi 2
Basılı materyaller (f 6)
3.Kitap 3
4. Kartlar 2
1.Slayt
Elektronik ortam materyalleri (f 4)
2.CD
3.Ġnternet
1.Oyuncak
2. Kum
Gerçek eĢyalar (f 2)
3.Ġp
4.TraĢ Köpüğü
Öğretmenlerin tamamı çalıĢma kağıtları kullandıklarını belirtmiĢlerdir. Ayrıca görsel ve çeĢitli
materyaller kullanan öğretmenler de bulunmaktadır. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir;
Ö.1. Fotokopi, görsel (slayt), dergi v.b.
Ö.2. CD, dergi, fotokopi, görsel materyaller.
166
Ö.3. Sınıf içerisindeki her türlü oyuncaklar, kartlar, kitaplar, Ģekerler, slayt, fotokopiler v.b.
Ö.4. Kitap, fotokopi, görsel materyaller, internet, oyun.
Ö.5. Daha çok görsel materyaller kullanıyorum. Ġnternetten farklı okuma-yazmaya hazırlık
çalıĢma sayfaları, kitaplar, slaytlar.
Ö.6. ÇalıĢma kağıtları, kum, ip, traĢ köpüğü, çizgi çalıĢması kartları.
Tablo 6. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinde aile katılımı gerçekleĢtiriyor
musunuz?‖ görüĢüne katılma sıklıkları
Katılma durumu
f
Evet
2
Hayır
4
Öğretmenlerin %33,4‘ü okuma yazmaya hazırlık etkinliklerinde aile katılımı yaptıklarını
%66.6‘sı ise yapmadıklarını belirtmiĢlerdir.
Tablo 7. Katılımcıların ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinden sizce çıkarılması ya da eklenmesi
gereken bir etkinlik var mı? Size göre okuma-yazmaya hazırlık etkinlikleri nasıl olmalı?‖görüĢüne
katılma sıklıkları
Etkinlik türü
f
Görsel iĢitsel
3
Görsel
1
GeliĢim özelliklerine uygun
4
Oyun
3
ġarkı
2
Dikkat çalıĢmaları
1
Çizgi çalıĢmaları
1
Ses hissettirme çalıĢmaları
1
Öğretmenlerin tamamı okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin görsel ve iĢitsel olması
gerektiğini belirtmiĢlerdir. Öğretmenlerin bu soruya cevapları Ģu Ģekildedir;
Ö.1. 3 yaĢ grubunda ses çalıĢması görsel-iĢitsel olmalı. Birde sesler oyun etkinlikleriyle
verilebilir.
Ö.2. Çocukların geliĢimsel özelliklerine göre olmalı
Ö.3. Görsel, iĢitsel ve oyun destekli olmalı
Ö.4. Ses çalıĢmalarının küçük yaĢ grubunda özellikle 3 yaĢta görsel olarak verilmesi gerekiyor
çünkü çok fazla ses çalıĢmalarını anlamıyorlar. Çocuğun yapabileceği düzeyde olmalıdır.
Ö.5. Çocuğun yaĢına ve geliĢim düzeyine uygun görsel, iĢitsel etkinlikler yapılmalıdır. Dikkat
çalıĢmalarına ağırlık verilebilir. Eğlenceli videolar Ģarkılarla desteklenebilir.
Ö.6. Okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarında ses hissettirme çalıĢmaları oyun ve müziklerle
yapılabilir. Bu etkinlikler çizgi çalıĢmaları ve ses hissettirme çalıĢmaları ile sınırlı tutulmalıdır.
Tablo 8. Katılımcıların ― Okumayı geliĢtirmeye yönelik aĢağıdaki etkinliklerde neler yaparsınız?‖
görüĢüne katılma sıklıkları
-Sesleri hissettirme çalıĢması
-Sesleri ayırt etme çalıĢması
Etkinlikler
Etkinlik Ġçeriği
1.Tekerleme 1
Sesleri Hissettirme (f 1)
2.ġarkı 1
1.Aynı sesle baĢlayan kelime bulma 3
Sesleri Ayırt Etme (f 3)
2.Aynı sesle biten kelime bulma 2
3.Farklı sesle baĢlayan kelime bulma 1
Öğretmenlerin %50‘si bu soruya açıklama yapmaksızın sadece sesleri hissettirme ve ayırt
etme çalıĢmaları yaparım derken %50‘si ise aynı ve farklı olan seslere dikkat çekmiĢlerdir. Bu
öğretmenlerin cevapları Ģu Ģekildedir;
167
Ö.3. Seslerin baĢladığı kelimeleri tekrar ettiririm. Seslerin bittiği kelimeleri tekrar ettiririm.
Sesle baĢlayan ve biten kelime buldururum.
Ö.5. Aynı nesnelerle baĢlayan nesneleri bulma. Farklı seslerle baĢlayan nesneleri bulma.
Ö.6. Sesleri hissettirme çalıĢmalarında seslerin belirgin olduğu tekerleme ve Ģarkılar söyleyip
dinletirim. Sesleri ayırt etme çalıĢmalarında harfleri özellikle kelime sonunda vurgulayarak söylerim
ve örnekler verdiririm. Sesli harfleri de kelime baĢında vurgulayarak örnekler isterim.
Tablo 9. Yazmayı geliĢtirmeye yönelik aĢağıdaki etkinliklerde neler yaparsınız?
-Kalem tutmayı öğretme
-Yazı yazarken öğrencilerin oturuĢları
-Çizgi çalıĢmaları
Yazmayı GeliĢtirme Etkinlikleri
Etkinlik Ġçeriği
1.Etkinliklerle öğretme 2
2.Birlikte yazma 1
Kalem tutma (f 3)
3.Dönüt verme 1
4. Kağıt tutma 1
Oturma Ģekli (f 1)
1.Oturma biçimi 1
1.Çizgi çalıĢmaları 1
2. Mandela 1
3.Sudoku 1
Etkinlikler (f 1)
4.Eğitici oyuncak 1
5.Labirent 1
6.Tangram 1
Öğretmenlerin %50‘si bu soruya açıklama yapmazken, %50‘sinin cevapları ise Ģu Ģekildedir;
Ö.3. Kalem tutma, kağıdı doğru tutma, kağıdın baĢı ve sonunu öğrenmeyle ilgili çalıĢma
yaparım. Çizgi çalıĢmaları üzerinden gitme çalıĢması yaparım ve doğru oturmayı öğretirim.
Ö.5. Kalem tutma çalıĢmaları, Mandela, su doku, fark bulma, çizgi çalıĢmaları, tangram ve
eğitici oyuncaklar, labirent çalıĢmaları.
Ö.6. Kalem tutma özellikle dikkat ettiğim bir konudur. Yazma çalıĢmalarını baĢlatma ve
zorlanmadan devam ettirme açısından kalem tutma önemlidir. Ġlk zamanlar ‗Kalem Yastığı‘
hikâyesiyle çocuklara gösteririm. Ardından bir süre birebir kalem tutarak benim yardımımla
boyamalar yaptırırım. Son olarak da serbest bırakıp yanlıĢ tutmaları düzelmeye çalıĢırım.
Tablo 10. Katılımcıların eklemek istedikleri görüĢlere iliĢkin yüzdelik dağılımlar
Eklenmek istenen görüĢ
f
Harf öğretimi yapılmamalı
2
El yazısı yazılmalı
1
Basit toplama-çıkarma öğretilmeli
1
Harfler öğretilmeli
1
Uydurma Ģarkılar söyletilmeli
1
Öğretmenlerin %33.3‘ü bu bölümü boĢ bırakırken %66.7‘sinin verdiği cevaplar Ģu Ģekildedir;
Ö.3. Hikaye oluĢturma, tekerleme söyleme, uydurma Ģarkıların çocukların dil becerilerinin
geliĢmesinde önemli olduğunu düĢünüyorum.
Ö.4. Bazı okullarda el yazısı ve ses çalıĢmalarını veriyorlar. El yazısı çalıĢmaları normalde
okul öncesinde yer almıyor. Bunun ilköğretimde sınıf öğretmeninin vermesi gerekiyor. Bazen de bu
tür çalıĢmaların evde aile tarafından verildiğini görüyoruz. Bunun sonucunda birinci sınıfa
baĢladığında çocuk bocalıyor ve doğru olanı öğrenmede güçlük çekiyor.
Ö.5. Grafik okuma, örüntü tamamlama, basit toplama-çıkarma iĢlemleri, harfler ve sayılar
üzerinden geçerek kopyalama ve puzzle çalıĢmaları yapılır.
Ö.6. Okul öncesi programında olmamasına rağmen ses görselleri yani harfler çocuklara
öğretilmeye çalıĢılmaktadır. Hazır okul öncesi setleri bunu destekler niteliktedir. Fakat ilk okuma
168
yazma programına hâkim olmayan birinin harfleri öğretmeye çalıĢması yanlıĢ öğrenmelere sebep
olmaktadır. Bu nedenle okul öncesinde harflerin gösterilmemesi gerektiğini düĢünüyorum.
TARTIġMA VE SONUÇ
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin ―Okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerinin okul öncesi
eğitimde sizce yeri ve önemine‖ iliĢkin görüĢleri değerlendirildiği zaman, okuma-yazma hazırlık
eğitimlerinin öğrencileri zihinsel ve biliĢsel açıdan ilköğretime hazırladığını, ince motor beceri ve elgöz koordinasyonu geliĢimini desteklediğini, bunun yanında öğrencileri fiziksel, zihinsel ve psikomotor açıdan ilköğretime hazırlamaya yardımcı olduğunu düĢündükleri belirlenmiĢtir. Bilindiği gibi
okul öncesi dönem geliĢimin bir çok açıdan hızlı olduğu bir dönem olarak kabul edilmektedir (Uyanık
ve Kandır, 2010). Dereli (2012) tarafından yapılan araĢtırmada, çocukların ilköğretim çağında
edindikleri bilgi ve becerileri etkileyen, bunun yanında ilköğretim çağındaki hazırbulunuĢluklarını
belirleyen bazı unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurların baĢında da okul öncesi dönemde gerçekleĢtirilen
ön öğrenmeler gelmektedir.
AraĢtırma bulgularını destekleyen benzer bir çalıĢmada ilköğretim ve okul öncesi dönemde
bulunan öğretmenlerin okul öncesi eğitim hakkındaki görüĢlerinin incelenmesi amaçlanmıĢtır.
AraĢtırmanın sonunda okul öncesi eğitim çocukların zihinsel geliĢimlerini destekler, okul öncesi
eğitim ince kas becerilerini destekler, okul öncesi eğitim öğrenciyi ilköğretime hazırlar ve öğrencilerin
kelime dağarcıklarını geliĢtirir görüĢlerine öğretmenlerin çoğunluğunun katıldığı tespit edilmiĢtir
(Dereli, 2012). Okul öncesi öğretmenleri üzerinde yapılan benzer bir araĢtırmada öğretmenlerin
çoğunluğunun okul öncesi eğitimin çocukları ilköğretime hazırladığı, çocukları zihinsel olarak
geliĢtirdiği ve çocukların konuĢma becerilerini arttırdığı görüĢlerine katıldıkları belirlenmiĢtir (ġahin,
Sak ve Tuncer, 2013).
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin oldukça büyük bir bölümünün (%83,4) okuma-yazmaya
hazırlık çalıĢmalarını her gün yaptıkları belirlenmiĢtir. Bilindiği gibi okul öncesi eğitiminde verilen ilk
okuma-yazma etkinlikleri ilerleyen yaĢlarda çocukların okuma yazma becerilerini de olumlu yönde
etkilemektedir. Çelenk (2008) tarafından ilköğretim öğrencileri üzerinde yapılan araĢtırmada okul
öncesi eğitimi alan çocukların ilköğretim çağında okuma ve yazmaya iliĢkin hazırbulunuĢluk
düzeylerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiĢtir. Bu kapsamda okul öncesi dönemde verilen okumayazmaya hazırlık çalıĢmalarının öğrenciler açısından faydalı olacağı söylenebilir.
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarını öğrencilerin
psikolojik açıdan hazır olma ve kendilerini iyi hissetme durumlarına, ilgi ve ihtiyaçlarına göre
belirledikleri tespit edilmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarını
genellikle ilk ders saatlerinde ve serbest oyun etkinliklerinin ardından uyguladıkları belirlenmiĢtir.
Ayrıca öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarının sanat etkinlikleri ile aynı günlere denk
gelmemesi konusunda çaba harcadıkları sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bilindiği gibi okul öncesi dönem ilk
okuma-yazma eğitiminin verilmesi gereken en uygun yaĢ olup, bu dönemde öğretmenlerin ilk okumayazma etkinliklerine ayırdıkları süre öğrencilerin dil geliĢimleri açısından oldukça önemlidir (Tuğluk
vd., 2008). Öğrencilere ilk okuma-yazma etkinliklerine ayrılan süre kadar etkinliklerin verimli
geçmesi de oldukça önemlidir. Bu noktada öğretmenlerin ilk okuma-yazma etkinliklerini yüksek
verim elde edecekleri zaman dilimlerinde uygulamalarının önemli bir husus olduğu söylenebilir.
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarında birçok eğitim
materyalinden (fotokopi, görsel (slayt), dergi, CD, internet, Ģekerler, oyuncaklar, kartlar, kitaplar)
farklı oranlarda da olsa yararlandıkları belirlenmiĢtir. Dereli (2012) tarafından yapılan benzer bir
araĢtırmada okul öncesi öğretmenlerinin eğitim sürecinde ağırlıklı olarak somut nesneler, eğitici
oyuncaklar, çalıĢma kitapları ve kavram haritalarını ağırlıklı olarak kullandıkları, buna karĢılık abaküs,
yazı tahtası, bilgisayar, grafik ve biliĢsel etkinlik materyallerini daha az tercih ettikleri sonucuna
ulaĢılmıĢtır.
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin büyük bir bölümünün (%66,6) okuma-yazmaya hazırlık
eğitimlerine öğrencilerin ebeveynlerini dâhil etmedikleri tespit edilmiĢtir. Çelenk (2008) tarafından
yapılan araĢtırmada okul baĢarısının ön koĢulu olarak ailenin büyük bir rolü olduğu tespit edilmiĢtir.
Aynı araĢtırmada destekleyici aile tutumunun öğrencilerin okul baĢarılarını olumlu yönde etkilediği
sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu kapsamda okul öncesi eğitiminde de aile katılımının sağlandığı bir eğitim
sistemi oluĢturulması gerektiği söylenebilir.
169
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin ―okuma-yazmaya hazırlık eğitimleri nasıl olmalı?‖
konusundaki görüĢleri değerlendirildiği zaman, okuma-yazma hazırlık çalıĢmalarında kullanılan görsel
ve sesli materyallerin öğrencilerin yaĢ dönemlerine uygun olması gerektiğini düĢündükleri
belirlenmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin okuma-yazmaya hazırlık çalıĢmalarının oyun ve müzik
desteği ile zenginleĢtirilmesi gerektiğini düĢündükleri belirlenmiĢtir. Dereli (2012) tarafından yapılan
benzer bir araĢtırmada okul öncesi ve sınıf öğretmenleri üzerinde yapılan araĢtırmada öğretmen
görüĢlerine göre okul öncesi eğitimde hangi materyallerin kullanılması gerektiği incelenmiĢtir.
AraĢtırmanın sonunda öğretmenlerin okul öncesi eğitim sürecinde çizgi çalıĢmaları yapılmasına ve
etkinlik sürelerinin uzatılmasına gereksinim olduğu belirlenmiĢtir. Aynı araĢtırmada okul öncesi
öğretmenlerinin ―derslerde deney yapılması, eğitici oyuncak ve kavram haritaları kullanılması
gereklidir‖ görüĢlerine katılma düzeylerinin ise düĢük olduğu tespit edilmiĢtir.
AraĢtırmaya katılan öğretmenlerin okumayı geliĢtirmeye yönelik olarak yapmayı planladıkları
çalıĢmaların baĢında seslerin baĢladığı ve bittiği kelimeleri tekrar ettirme, aynı ve farklı seslerle
baĢlayan nesneleri bulma çalıĢmalarının geldiği belirlenmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin sesleri
ayırt etme çalıĢmalarında bazı harflere vurgu yapılarak örnekler verilmesi gerektiğini düĢündükleri
sonucuna ulaĢılmıĢtır. Dereli (2012) tarafından yapılan benzer bir araĢtırmada da okul öncesi
öğretmenlerinin okumayı geliĢtirmek için zıt anlamlı kelimelere yer verilmesi gerektiğini düĢündükleri
sonucuna ulaĢılmıĢtır. Tuğluk vd., (2008) tarafından yapılan araĢtırmada da okul öncesi
öğretmenlerinin ilk okuma-yazma etkinliklerinde zıt kelimelerin öğretimine ağırlık verdikleri
belirlenmiĢtir. Aktürk ve TaĢ (2011) tarafından yapılan çalıĢmada ise ilk okuma-yazma eğitiminde ses
temelli çalıĢmalara ağırlık verilmesinin okumanın daha kolay kavranmasına ve kalıcılığının artmasına
katkı sağladığı tespit edilmiĢtir. Bay (2010) tarafından yapılan araĢtırmada okul öncesi eğitiminde ses
temelli cümle yöntemi ile öğretimin öğrenme becerisi üzerinde %98-100 gibi önemli bir etkisinin
bulunduğu tespit edilmiĢtir. Tok, Tok ve Mazı (2008) tarafından yapılan araĢtırmada ilk okumayazma eğitiminde öğretilen kelimelerin sık sık tekrar ettirilmesi gerektiği, öğretilen kelimelerin
pekiĢtirilmesi için çocuklara okuma çalıĢmaları yaptırılması gerektiği vurgulanmıĢtır.
Öğretmenlerin yazmayı geliĢtirmeye yönelik olarak yapılması gereken çalıĢmalar hakkındaki
görüĢleri değerlendirildiği zaman, yazmayı geliĢtirme çalıĢmalarının baĢında kâğıt ve kalemi doğru
tutma, masaya doğru oturma ve çizgi çalıĢmalarını doğru yapma gibi etkinliklerin geldiği
belirlenmiĢtir. Bunun yanında öğretmenlerin kalem ile oynanan çizgi oyunlarının kullanılmasının da
kalem tutma ve yazı yazma çalıĢmalarına katkı sağlayacağını düĢündükleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bay,
Altun ve Çetin (2014) tarafından yapılan benzer bir çalıĢmada da okul öncesi öğretmenlerinin okuma
ve yazmaya hazırlık etkinliklerinde kavram, ses ve çizgi çalıĢmalarına ağırlık verdikleri belirlenmiĢtir.
Sonuç olarak, çocukların okuma ve yazma becerilerinin geliĢmesi için belirli bir olgunluk
düzeyine ulaĢmaları, bunun yanında okuma ve yazma becerilerini geliĢtirici eğitim etkinliklerine
katılmaları oldukça önemlidir (Gündüz ve ÇalıĢkan, 2013). Bu noktada okul öncesi eğitim faaliyetleri
çocukların ilk okuma-yazma becerilerinin geliĢtirilmesine ve öğrencilerin bir üst eğitim kademesine
hazırlanmalarına katkı sağlamaktadır. Çünkü okul öncesi dönemde alınan okuma-yazma eğitimleri
çocukların bir üst (formal) okuma-yazma sürecine daha kolay ve hızlı girmelerine destek olmaktadır
(Erdoğan, Altınkaynak ve Erdoğan, 2013). Yapılan bu araĢtırmaya katılan okul öncesi öğretmenlerinin
de okul öncesi eğitimin yararlarına iliĢkin bilgi düzeylerinin yüksek olduğu, okuma-yazmaya hazırlık
eğitimlerinde farklı yöntem ve materyaller kullandıkları belirlenmiĢtir. Elde edilen bulguların genel
olarak literatür ile paralellik gösterdiği sonucuna ulaĢılmıĢtır.
KAYNAKÇA
Aktürk, Y., TaĢ, A.M. (2011). Ġlk Okuma-Yazma Öğretiminde ―Ses Temelli Cümle
Yöntemi‖nin Uygulanmasına ĠliĢkin Öğretmen GörüĢleri (ġanlıurfa/ViranĢehir Örneği). Adnan
Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 2(1), 27-37.
Aral, N., Kandır, A. ve Can YaĢar, M. (2000). Okulöncesi Eğitim. 2. Ya-Pa Yay. Ġstanbul.
s.46-47
Bay, D.N. (2008). Ana sınıfı öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık çalıĢmalarına iliĢkin
yeterlilik algılarının belirlenmesi. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Gazi Üniversitesi.
170
Bay, D.N., Altun, S.A., Çetin, Ö.ġ. (2014). Okuma Yazmaya Hazırlık ÇalıĢmalarına Yönelik
Öğretmen GörüĢleri. UĢak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(1), 244-263.
Bay, Y. (2010). Ses temelli cümle yöntemiyle ilk okuma-yazma öğretiminin değerlendirilmesi.
Kuramsal Eğitimbilim, 3(1), 164-181.
Çelenk, S. (2003). Okul BaĢarısının Ön KoĢulu: Okul Aile DayanıĢması. Ġlköğretim-Online,
2(2), 28-34.
Çelenk, S. (2008). Ġlköğretim okulları birinci sınıf öğrencilerinin ilkokuma ve yazma
öğretimine hazırlık düzeyleri. Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 8(1), 83-90.
Dereli, E. (2012). Okulöncesi öğretmenleri ile ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerinin
ilköğretime hazırlık süreci ile ilgili görüĢlerinin karĢılaĢtırılarak incelenmesi. Akademik BakıĢ Dergisi,
30, 1-20.
Erdoğan, T., Altınkaynak, ġ. Ö., Erdoğan, Ö. (2013). Okul öncesi öğretmenlerinin okumayazmaya hazırlığa yönelik yaptıkları çalıĢmaların incelenmesi. Ġlköğretim Online, 12(4), 1188-1199.
Göçer, A. (2013). Türkçe öğretmeni adaylarının dil kültür iliĢkisi üzerine görüĢleri:
fenomenolojik bir araĢtırma. Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 15(2), 25-38.
Gündüz, F., ÇalıĢkan, M. (2013). 60-66, 66-72, 72-84 aylık çocukların okul olgunluk ve
okuma yazma becerilerini kazanma düzeylerinin incelenmesi. TurkishStudies - International
Periodical ForThe Languages, Literatureand History of Turkish orTurkic, 8(8), 379-398.
Lonigan, C. J., Purpura, D. J., Wilson, S. B., Walker, P. M., Clancy-Menchetti, J. (2013).
Evaluating the components of an emergent literacy intervention for preschool children at risk for
reading difficulties. Journal of experimental child psychology, 114(1), 111-130.
MEB Okul Öncesi Eğitim Genel Müdürlüğü, (2006), Okul Öncesi Eğitim Programı (36-72
Aylık Çocuklar Ġçin), Devlet Kitapları Müdürlüğü, Ankara.
Neuman, Susan B.; Diekinson, David K., (2001), Introduction, Handbook of Early Literacy
Researeh., Guilford Press. (pp. )-10), New York.
Oktay, Ayla; Aktan, Ebru Kerem, (2004), "Okul Öncesi Dönem (5-6 YaĢ) Çocuklarına
Yönelik Okumaya Hazırlık Programı", Cumhuriyet Bilim Teknik.
O‘Neill, S., Thornton, V., Marks, D. J., Rajendran, K., & Halperin, J. M. (2015). Early
Language Mediates the Relations Between Preschool Inattention and School-Age Reading
Achievement. Neuropsychology, 30(4), 398-404.
Snow, Catherine E.; Bums, M. Susan; Griffin, Peg (Eds.), (1998), Preventing Reading
Diffieulties Ġn Young Children, DC: National Academy Press., Washington.
ġahin, Ġ.T., Sak, R., Tuncer, N. (2013). Okul Öncesi ve Birinci Sınıf Öğretmenlerinin
Ġlköğretime Hazırlık Sürecine ĠliĢkin GörüĢlerinin KarĢılaĢtırılması. Kuram ve Uygulamada Eğitim
Bilimleri, 13(3), 1691-1713.
Tok, ġ., Tok, T.N., Mazı, A. (2008). Ġlkokuma Yazma Öğretiminde Çözümleme ve Ses
Temelli Cümle Yöntemlerinin Değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 53, 123144.
Tuğluk, Ġ. H., Kök, M., Koçyiğit, S., Kaya, H. Ġ., Gençdoğan, B. (2008). Okul öncesi
öğretmenlerinin okuma-yazma etkinliklerini uygulamaya iliĢkin görüĢlerinin değerlendirilmesi.
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, (17), 72-81.
Uyanık, Ö., Kandır, A. (2010). Okul Öncesi Dönemde Erken Akademik Beceriler. Kuramsal
Eğitimbilim, 3(2), 118-134.
Yıldırım, A., ġimĢek, H. (2008). Nitel AraĢtırma Yöntemleri. (7. Baskı). Ankara: Seçkin
Yayıncılık.
171
Mühendislik Öğrencilerinin Tercih Nedenleri Üzerine Bir AraĢtırma:
Kocaeli Örneği
Ehlinaz TORUN*
ehlinaz@gmail.com
Kocaeli Üniversitesi, Kartepe/KOCAELĠ
ÖZET
Bu çalıĢmanın amacı, mühendislik öğrencilerinin tercihlerinde nelerin etkili olduğunu belirlemektir.
ÇalıĢma, 2-16 Kasım 2015 tarihleri arasında, Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde bölüm
ayrımı yapılmaksızın rastgele (Tesadüfi) seçim yöntemi uygulanarak yapılmıĢtır. Toplam 50 öğrenci
üzerinde yapılan ankette, 25 kapalı uçlu soru sorulmuĢ ve elde edilen veriler SPSS 16.00 istatistik
programı kullanılarak analiz edilerek yorumlanmıĢtır.
AraĢtırma, mühendislik öğrencilerinin yaĢ aralığının 17 ile 25 yaĢ arasında değiĢtiğini, %68‘nin
okudukları bölümü isteyerek seçtiğini, %40’ı iĢ bulabileceğine inanırken, %36’sının ise iĢ bulma
konusunda emin olmadığı, %24’ünün ise piyasada iĢ bulabileceğine inanmadıkları ortaya çıkmıĢtır.
Öğrencilerin tercihlerinde etkili olduğu düĢünülen ailesinde Mühendis olanların oranı %36’dır.
Öğrencilerin %84’nün ailesi tarafından ayrılan bütçe miktarının 301-900 TL gibi düĢük miktarlarda
olduğu belirlenmiĢtir. Öğrencilerin 397- 446 sayısal puan ile bölümlere yerleĢtiği ve alınan puan ile
okunan bölüm arasında anlamlı bir iliĢki bulunduğu belirlenmiĢtir. Üniversiteden ve değiĢik kurum ya
da kuruluĢlardan% 68’inin 150- 500 TL arasında burs aldığı, %32’sinin burs almadığı saptanmıĢtır.
Kocaeli Üniversitesini tercih etmelerindeki en önemli etken olarak ise %76’lık oran ile ―yaĢadığı
yere yakın olma” biçiminde belirlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Mühendislik, İş Olanakları, Bölüm Tercihleri, Fakülte, Puan Miktarı, Üniversite
A SURVEY ON PREFERENCE OF ENGINEERING DEPARTMENTS
OF STUDENTS: A CASE STUDY OF KOCAELI
ABSTRACT
The aim of this study is to determine students‘ preferences at electing engineering departments. The
survey conducted between November 2nd and 16th, 2015 was implemented by applying random
selection method in Faculty of Engineering of Kocaeli University. In total, fifty students were chosen
randomly and 25 closed-ended questions were asked. Data obtained were analyzed using SPSS 16.00
statistical software and interpreted.
In the study, it was determined that the age range of students has changed between 17 and 25 years
old. The 68 % of the students has chosen enginereing departments consciously and the 32 %
unconsciously. The rate of the students that have an engineer at least in their family is 36 %. The
budget reserved by the family for the student has ranged between 301-900 TL (84 %). The 40 % of
engineering students believe that they could find a job and the 24 % of them don‘t believe. The 36 %
of them are not sure if they could find a job. The students have get into the university by taking
numerical score between 397- 446. It was determined that there was a meaningful correlation between
score and departments. The 68 % of students have been received scholarship from different
organizations and the amount of scholarships has ranged from 150 TL to 500 TL. Closing to home is
the most important factor for electing Kocaeli University.
Keywords: Engineering, Job Opportunities, Department Preferences, Faculty, Score, University
172
1. GĠRĠġ
Meslek seçimi hem bireysel hem de toplumsal anlamda büyük önem taĢımaktadır. Günümüzde,
mesleki seçim aĢamasında, meslek sayılarının giderek artması ve uzmanlık gerektirmesi nedeniyle
bireylerin kendilerine uygun meslek seçmeleri dolayısıyla da meslek seçimini etkileyen etmenler
üzerinde odaklanılması önem kazanmaktadır. Türkiye‘deki öğrencilerin herhangi bir üniversiteyi,
fakülteyi veya bölümü tercih etmesini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Öğrencilerin,
ebeveynlerinin öğrenim durumu, ebeveyn mesleği, eğitim gördüğü bölge ve il, tercih edilen mesleğin
geleceğe dönük görünümü vb. gibi faktörler tercihler konusunda önemli oranda etkili olmaktadır.
Literatürde mühendislik eğitimi ile ilgili farklı çalıĢmalara rastlanmıĢtır. Bu çalıĢmalardan bazıları
Ģöyledir. Papert (1980), Warszawski (1984), Riggs (1988), Gençoğlu ve Cebeci (1999), Liu ve Fang
(2002), Çiçek vd. (2004), Yenigün ve Gürel (2004), Baran ve Kahraman (2004), Christodoulou
(2004), Gençoğlu ve Gençoğlu (2005a), Gençoğlu ve Gençoğlu (2005b), Leung vd. (2006), Aytekin
(2006), Uğur (2007), Sorguç (2007), Birinci ve Koç (2007), Birinci (2009), Engin, Atalay ve Okay
(2009), Çeçen vd. (2009), ErtaĢ, ÖztaĢ ve TekinkuĢ (2009), Balas (2009), Oğuz vd. (2009), Mıstıkoğlu
(2010), Bayram vd. (2011) ve Mıstıkoğlu (2012)‘nun çalıĢmaları bu konudaki örneklerdendir.
Çukurova, Erciyes ve Gazi Üniversitesi‘ne bağlı inĢaat mühendisliği bölümlerinin son sınıf
öğrencileriyle yapılan çalıĢmada, öğrencilerin üniversite tercihlerinde üniversitenin kalitesi, bölüm
tercihlerinde ise mesleğe olan ilgileri en önemli etken olduğunu ve genel yetkinliklerinde ise
öğrencilerin ‗baĢkalarıyla iyi iliĢkiler kurabilme‘ konusunda baĢarılı olamaları belirtilmiĢtir (Bayram
Vd.2015: 4-18). Öğrenci tercihleri üzerine yapılan bir baĢka araĢtırmada, Eğitim Fakültesi, Tıp
Fakültesi ile Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi (ĠĠBF) öğrencileri üzerinde yapılmıĢtır. Eğitim
Fakültesi öğrencilerinin sosyo-ekonomik düzeyinin Tıp ve ĠĠBF öğrencilerinin sosyo-ekonomik
düzeyinden daha düĢük düzeyde olduğu, öğrencilerin anne-baba öğrenim durumu, anne-baba mesleği,
aylık gelir, kardeĢ sayısı, ailenin sürekli ikamet ettiği yer, öğrencinin öğrenimi süresince kaldığı yer ile
okul türü arasında anlamlı iliĢkinin olduğu tespit edilmiĢtir (Bahar, 2002:125).
Öğrencilerin tercih sebeplerinin araĢtırıldığı baĢka bir çalıĢmada ―öğrencilerin %4,9‘unun puanı
yettiği, %4,8‘inin ailesi istediği, %1,8‘inin yüksek gelir getiren bir meslek olduğu, % 3,5‘inin bir daha
üniversite sınavına girmek istemediği, %2,3‘ünün sıralama hatası yaptığı, %1,7‘sinin üniversite
mezunu statüsünde olma isteği, %0,4‘ünün ailesinden uzaklaĢma isteği, %0.8‘inin üniversiteye giriĢ
sınav sistemi sürekli değiĢtiği, %1.5‘inin bir meslek sahibi olabilme isteği ve %1.1‘ inin ise Ġzmir‘de
okumak zorunda olduğu için mesleği istemeden seçtikleri‖ müĢahede edilmiĢtir (Sarıkaya ve
Khorshid, 2009:399). Amerikan Mühendislik Eğitimi Topluluğunun web sayfasına göre de, ABD
dıĢından gelerek Amerikan üniversitelerinde öğrenim gören uluslararası öğrencilerin büyük bir
çoğunluğu iĢletme ve Mühendislik dallarına yönelmektedirler. Üniversitenin Akademik Kadrosunun
Gücü ve BaĢarıları: Bir üniversitenin en önemli ve o kadar da pahalı varlığı akademik kadrosudur.
Özellikle de, globalleĢen dünyada mezunların iĢ bulabilme kapasitesini artırabilmek için, uluslararası
nitelikli bilim ve sosyal alanda ön plana çıkmıĢ, tanınmıĢ akademik kadrosunun olması üniversitenin
saygınlığı açısından çok büyük önem taĢımaktadır. Söz konusu akademik kadronun ön plana çıkmıĢ
güncel konularda olması daha da büyük önem arz etmektedir (Amca, 2011: 1-7). Hakkâri
Üniversitesinde yapılan bir çalıĢmaya göre, ekonomik durumun, yakınlık ve uzaklık durumun öğrenci
tercihlerine etkisinin olduğu bulgusuna varılmıĢtır. Ayrıca genel olarak öğrencilerin ve ailelerinin
ekonomik durumunun düĢük düzeyde olduğu vurgulanmıĢtır (Erol, vd. 2012: 1-10).
ÇalıĢmanın amacı, Kocaeli Üniversitesini ve mühendislik Fakültesini tercih eden öğrencilerinin tercih
etme sebeplerini araĢtırmaktır.
173
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalıĢmanın amacı, Sayısal öğrencilerinin Fakülte ve bölüm tercihlerinde nelerin etkin olduğunun
belirlenmesi, alınan puanların istedikleri herhangi bir baĢka fakülte yada bölüm için uygunluğunun
araĢtırılması, okudukları bölüm ile ilgili yeterli bir bilgiye sahip olup olmadıkları, araĢtırma
kabiliyetlerinin geliĢip geliĢmediğinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır.
ÇalıĢma, 2-16 Kasım 2015 tarihleri arasında, Kocaeli üniversitesi Mühendislik Fakültesinde bölüm
ayrımı yapılmaksızın rastgele seçilen 50 öğrenci ile yüz yüze anket yöntemi uygulanarak
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ankette 25 kapalı uçlu soru sorulmuĢ ve elde edilen veriler SPSS 16.00 istatistik
programı kullanılarak analiz edilmiĢ ve yorumlanmıĢtır. Khi-kare ilgi (bağımsızlık) analizlerinde önce
H0 ve H1 hipotezleri kurulmuĢ ve %95 güven düzeyinde P < 0.05 ise H0 hipotezi kabul edilerek H1
hipotezi reddedilmiĢ; P > 0.05 ise H0 reddedilerek karĢıt hipotez (H1) kabul edilmiĢtir. Khi-Kare ilgi
testi ik, değiĢken arasında bir ilgi olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılır (Yükselen, 2011:168).
H0 hipotezi iki değiĢken arasında anlamlı bir iliĢki olduğunu, karĢıt hipotez ise iki değiĢken arasında
anlamlı bir iliĢki olmadığını varsaymaktadır.
3. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA
AraĢtırmada %95 güven aralığında Khi-kare analizi yapılmıĢ sonuçlar değiĢkenler arsındaki iliĢkiye
göre yorumlanmıĢtır.
Yapılan çalıĢmada, Örneğe çıkan öğrencilerin birinci sınıfla dördüncü sınıfa kadar bütün gurupları
temsil ettiği görülmüĢtür. Öğrencilerin yaĢ ve cinsiyete göre dağılımı Tablo 1’de veriliĢtir. Tablo 1’e
göre öğrencilerin yaĢ aralığı 17-25 olduğu belirlenmiĢtir. En çok yığılmanın %56 ile 20-22 yaĢ
arasında, %24 ile 23-25 ay arası ve %20 ile 17-19 yaĢ arasında olduğu görülmüĢtür. 26 yaĢ ve üzeri
öğrenci araĢtırmaya girmemiĢtir. Örneğe giren öğrencilerin %52‘sini kız, %48‘ini erkek öğrenciler
oluĢturmaktadır. YaĢ ile Cinsiyet arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmamıĢ ve
H1 hipotezi kabul edilmiĢtir. H0 reddedilmiĢtir.
Tablo 1. Öğrencilerin YaĢ ve Cinsiyete Göre Dağılımı Arasındaki ĠliĢki
YaĢ
Cinsiyet
Kız
TOPLAM
Erkek
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
17-19
6
23.1
4
16.7
10
20
20-22
12
46.1
16
66.6
28
56
23-25
8
30.8
4
16.7
12
24
TOPLAM
26
100
24
100
50
100
Chi-Square:1,114a Df:2 P: 0,573
P >0.05
Olduğundan H1 Hipotezi Kabul Edilir. ( İlişki Anlamlı Değildir. H0 Reddedilir.)
ÇalıĢmada, öğrencilerin Okul ve bölüm tercilerini isteyerek mi yoksa istemeyerek mi seçtikleri
araĢtırılmıĢ ve elde edilen veriler Tablo 2’de verilmiĢtir. Tablo 2 incelendiğinde Okudukları bölümü
isteyerek seçenler %68 iken, Ġstemeyerek seçenler %32 dir. Burada istemeyerek seçenlerin oranının
%32 olması azımsanmayacak düzeydedir. Öğrencilerin tercihlerini yaparken, baĢka parametrelerin iĢin
içine girdiği söylenebilir. Bu parametrelerin bir kısmı Ģöyle özetlenebilir. Ġlgi duyulan alan, YGS‘den
alınan puan miktarı, ailenin ekonomik düzeyi, ailede ilgili mesleklerle ilgilenenlerin var olup
olmaması, yaĢanılan yere yakınlık, arkadaĢ çevresi, Lisedeki okuduğu bölüm, üniversitenin Sağladığı
imkânlar, Yurt sorununun olup olmaması, aile birey sayısı, tercih öncesi öğrencinin araĢtırma yapıp
yapmaması, okunacak bölümlerin gelecekte ki iĢ bulma olanakları vs gibi pek çok etkenin söz konusu
olduğu söylenebilir.
174
Tablo 2. Öğrencilerin Bölüm Tercih Durumu
Bölüm Tercih Durumu
TOPLAM
Sayı
34
16
50
Evet Ġsteyerek
Hayır Ġstemeyerek
TOPLAM
%
68.0
32.0
100
Öğrencilerin aile birey sayısı ile okuduğu bölümü tercih etme arasındaki bağıntı incelenmiĢ ve elde
edilen veriler Tablo 3’de verilmiĢtir. Tablo 3’e göre, Aile birey sayısı 4-5 arasında olanlar %68, 2-3
Arasında olanlar %24, 6 ve üzeri olanlar ise %8 olarak bulunmuĢtur. Öğrencilerin %4‘ü okudukları
bölümü aileleri istediği için, %40‘ı okuduğu alana ilgisi olduğu için, %32‘si YGS‘den aldığı puandan
dolayı, %20‘si iĢ imkânlarının daha iyi olduğunu düĢündüğü için ve % 4‘ü diğer sebeplerden dolayı
tercih ettikleri belirlenmiĢtir. Ġki değiĢken arsındaki iliĢki ise anlamlı bulunmuĢtur. Aile birey sayısı
arttıkça tercih sebeplerinin de değiĢiklik arz ettiği söylenebilir.
Tablo 3. Aile Birey Sayısı ile Okunan Bölümü Tercih Etme Nedenleri Arasındaki ĠliĢki
Aileniz
Okunan Bölümü Tercih Etme Nedenleri
Birey
TOPLAM
Ailem
Okuduğum Alana
Sınav Puanımdan
ĠĢ Ġmkânları Ġyi
Diğer
Sayısı
Ġstediği Ġçin
Olan Ġlgim
Dolayı
Olduğundan
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
% Sayı % Sayı %
2-3
0
0.0
4
20
6
37.5
2
20
0
0.0
12
24
4-5
0
0.0
14
70
10
62.5
8
80
2
100 34
68
6-+
2
100
2
10
0
0.0
0
0.0
0
0.0
4
8.0
TOPLAM
2
100
20
100
16
100
10
100
2
100 50 100
Chi-Square: 13,915a Df:8 P: 0,048 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( ĠliĢki Anlamlıdır.)
ÇalıĢmada ailenin gelir düzeyini ve öğrenciye ayırdığı bütçe incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo
4’de verilmiĢtir. Tablo 4 incelendiğinde Mühendislikte okuyan öğrencilerin ailelerin ayırdığı bütçe
göz önüne alındığında, ailelerin gelir düzeylerinin orta veya alt düzeyde olduğu söylenebilir.
AraĢtırmada öğrencilerin cinsiyeti ve yaĢ durumuna göre aileler tarafından öğrenci için ayrılan bütçe
miktarının değiĢmediği ve aynı sonucu verdiği görülmüĢtür. Dolayısıyla, yaĢ faktörü ile ailenin
ayırdığı bütçe arsındaki bağıntı ele alınmıĢ ve iki değiĢken arsındaki iliĢkinin anlamlı olmadığı
belirlenmiĢtir. Yani, ailelerin cinsiyet yada yaĢ faktörüne bağlı kalmadan çocukları için mutlaka bir
bütçe ayırma zorunluluğu olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapılan analizde Ailenin öğrencisine ayırdığı
bütçe miktarları incelendiğinde 301-600 TL arası % 48, 601-900 TL arası %36, 901 -+ TL arası %8
ve 100-300 TL arası %8 olarak bulunmuĢtur.
Tablo 4. YaĢ ile Ailenin Öğrenciye Ayırdığı Bütçe Arasındaki ĠliĢki
Ailenin Öğrenciye Ayırdığı Bütçe (TL)
YaĢ
100-300
301-600
601-900
901 -+
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
17-19
2
50
6
25
0
0.0
2
50
20-22
2
50
10
42
16
89
0
0.0
23-25
0
0.0
8
33
2
11
2
50
TOPLAM
4
100
24
100
18
100
4
100
TOPLAM
Sayı
%
10
20
28
56
12
24
50
100
Chi-Square: 9,163a Df: 6 P: 0,165 P > 0.05 Olduğundan H1 Hipotezi Kabul Edilir. ( İlişki Anlamlı Değildir. H0 Reddedilir.)
Üniversitenin ve değiĢik kurum yada kuruluĢlardan alınan burs miktarına göre dağılımı incelenmiĢ ve
elde edilen veriler Tablo 5’de verilmiĢtir. Tablo 5 incelendiğinde, öğrencilerin % 68‘inin 150- 500
TL arasında burs aldıkları, %32‘sinin hiçbir kurum yada kuruluĢtan burs almadığı ortaya çıkmıĢtır.
Verilen burs miktarlarının öğrenciler için yeterli bir miktar olmadığı gibi öğrencilerin
azımsanmayacak bir bölümünün ise burs alamadığı dolayısıyla bu durumun öğrencilerin tercihlerinde
etkili olduğu söylenebilir.
175
Tablo 5. Öğrencilerin Üniversite ve Diğer Kurum Yada KuruluĢtan Burs Alma Durumu
Alınan Burs Miktarı
TOPLAM
Sayı
16
21
2
11
50
Burs Alamayan
150-300
301-400
401-500
TOPLAM
%
32
42
4
22
100
Öğrencilerin YGS‘den aldıkları puanlar ve okudukları bölüme göre dağılımları incelenmiĢ ve elde
edilen veriler Tablo 6’da verilmiĢtir. Tablo 6’ya göre, araĢtırmaya katılan öğrencilerin Elektrik
Mühendisliği haricindeki bütün bölümlerde eĢit oranda dağılım (%16) göstermiĢtir. Elektrik
mühendisliği öğrenci oranı ise %4 olarak bulunmuĢtur. Okunan bölüm ile YGS‘den alınan puan
arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmuĢtur. Puan arttıkça bölüm farklılığı da
ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin %4‘ü okuduğu bölüme 250-340 YGS puanıyla, %12‘si 341-396
Puan ile, % 60‘ı 397-445 puanla, %24‘ü 446 - + üzeri Puan ile girmiĢlerdir. Öğrencilerin aldığı
puanlar ve okudukları bölümleri belirlerken doğru tercih sıralaması yapmaları da oldukça önemli
olmaktadır. Yüksek puanla daha düĢük puanlı bölümlere de girmesi söz konusu olmaktadır. Bu
nedenle öğrencilerin tercih yapmadan önce aldıkları puanlara göre hangi bölümlere girebileceklerini
önceden araĢtırma yapmaları gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Tablo 6. Öğrencilerin Okudukları Bölüme Göre Dağılımı
Okunan Bölüm
Öğrencinin Okuduğu Bölüme GiriĢ LYS Puanı
TOPLAM
250-340
341-396
397-445
446 - +
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
ĠnĢaat Mühendisliği
0
0.0
0
0.0
6
20
2
17
8
16
Makine Mühendisliği
0
0.0
0
0.0
8
26
0
0.0
8
16
Çevre Mühendisliği
0
0.0
6
100
2
7
0
0.0
8
16
Meteoroloji Mühendisliği
0
0.0
0
0.0
8
26
0
0.0
8
16
Elektrik Mühendisliği
0
0.0
0
0.0
2
7
0
0.0
2
4.0
Endüstri Mühendisliği
0
0.0
0
0.0
0
0.0
8
66
8
16
Kimya Mühendisliği
2
100
0
0.0
4
14
2
17
8
16
TOPLAM
2
100
6
100
30
100
12
100
50
100
Chi-Square:39.583 Df:18 P: 0,002 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( İlişki Anlamlıdır.)
Öğrencilerin tercih yapmadan önce bir araĢtırma yapıp yapmadıkları ve okudukları bölüm hakkında
bilgi sahibi olup olmadıkları sorulmuĢ ve cinsiyete üzerinde bölüm ve araĢtırma yapmanın arasındaki
iliĢki incelenmiĢ ve elde edilen veriler Tablo 7’de verilmiĢtir. Tablo 7’ye göre iki değiĢken arasındaki
iliĢki anlamlı bulunmuĢtur. Tercih edilen meslek ile cinsiyet arasında bir bağıntının olduğu gibi
araĢtırma yapma konusunda da cinsiyetin etkili olduğu bulunmuĢtur. Öğrencilerin %68‘inin araĢtırma
yaptığı, %28‘nin araĢtırma yapmadığı, %4‘nün araĢtırma yapmadığı ancak mesleki konuda bilgisi
olduğu ortaya çıkmıĢtır.
Tablo 7. Öğrencilerin Cinsiyeti Ġle Okudukları Bölümlerin ĠĢ Alanı Hakkında AraĢtırma Bağıntısı
Okuduğunuz Bölümle Ġlgili ĠĢ Alanı Hakkında AraĢtırmanız Var Mı?
TOPLAM
AraĢtırma Yaptım
AraĢtırma Yapmadım
AraĢtırma Yapmadım Fakat Bilgim Var
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Kız
12
35
12
86
2
100
26
52
Erkek
22
65
2
14
0
0.0
24
48
TOPLAM
34
100
14
100
2
100
50
100
Chi-Square: 6,441 Df:2 P: 0,040 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( ĠliĢki Anlamlıdır.)
Cinsiyet
Öğrencilerin Tercihlerinde etkili olan faktörlerden ailede ilgili alanda çalıĢan yada o mesleği
yapanların durumu ile cinsiyet arasındaki iliĢki araĢtırılmıĢ ve elde edilen veriler Tablo 8’de
verilmiĢtir. Tablo 8’e göre, Ailesinde Mühendis olanların oranı %36 dır. Olamayanların oranı ise %
64 dir. Ġki değiĢken arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Çocuklar için ailede birilerin ilgili
176
meslekte olması özendirici yada tam tersi bir karar almada etkili olduğu söylenebilir. Burada ki
sonuçlar bu görüĢü destekler yönde bulunmuĢtur.
Tablo 8. Öğrencilerin Ailelerinde Mühendis Olup Olmama Durumu Ġle Cinsiyet Arasındaki ĠliĢki
Ailesinde Mühendis Olup Olmama Durumu
Toplam
Evet Var
Hayır Yok
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Kız
4
22
22
69
26
52
Erkek
14
78
10
31
24
48
TOPLAM
18
100
32
100
50
100
Chi-Square: 4,996 Df:1 P: 0,025 P < 0.05 Olduğundan Ho Hipotezi Kabul Edilir. ( ĠliĢki Anlamlıdır.)
Cinsiyet
Öğrencilere Okullarını bitirdikten sonra iĢ bulma konusundaki görüĢleri sorulmuĢ ve elde edilen
veriler Tablo 9’da verilmiĢtir. Tablo 9 incelendiğinde, iĢ bulma olanaklarına göre dağılımı %40‘ı iĢ
bulabileceğine inanırken, %24‘ü piyasada iĢ bulabileceğine inanmıyor, %36‘sının ise iĢ bulma
konusunda emin olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Bu sonuca göre yapılan tercihlerin yeterince araĢtırılmadan
yapıldığı söylenebilir.
Tablo 9. Öğrencilerin Mezun Olunca ĠĢ Bulabilme Konusundaki GörüĢler
Öğrencilerin Mezun Olunca ĠĢ Bulabilme Konusundaki GörüĢler
Evet
Hayır
Emin Değilim
TOPLAM
TOPLAM
Sayı
%
20
40.0
12
24.0
18
36.0
50
100
Ayrıca çalıĢmada öğrenciler mezun olduktan sonra nerelerde çalıĢmayı düĢündükleri sorulmuĢ ve elde
edilen veriler Tablo 10’da verilmiĢtir. Tabo 10’na göre, %44‘nün günün koĢulları gereği Özel
sektörde, % 12‘sinin Kamu sektöründe, %40‘nın karasız olduğu ve %4‘nün ise diğer alanlarda
çalıĢmayı düĢündüğü ortaya çıkmıĢtır.
Tablo 10. Mezun Olduktan Sonra ÇalıĢmak Ġstenen Yerlere Göre Dağılım.
Mezun Olduktan Sonra Nerede ÇalıĢmayı DüĢünüyorsunuz
Kamu Sektöründe
Özel Sektörde
Henüz Karar Veremedim
Diğer
TOPLAM
TOPLAM
Sayı
%
6
12.0
22
44.0
20
40.0
2
4.0
50
100
AraĢtırmada öğrencilere Kocaeli Üniversitesini tercih etme nedenleri sorulmuĢ ve elde edilen veriler
Tablo 11‘de verilmiĢtir. Tablo 11‘ göre %76‘sının Ailesini yaĢadığı yere yakın olması ve servis
kullanarak okuluna gelebilmesini belirtirken, %12‘si eğitim kadrosunun iyi olmasını, %4‘ü
Üniversitenin yerleĢkesini beğendiğini ve üniversiteli olmanın ayrıcalıklarını, %8‘i ise diğer sebepleri
göstermiĢtir.
Tablo 11. Öğrencilerin Kocaeli Üniversitesini Tercih Etme Nedenleri
Kocaeli Üniversitenizi Tercih Etmenizdeki Etmen Nedir
Eğitim Kadrosunu Ġyi Bulduğum Ġçin
YaĢadığım ġehre Yakın Olduğu Ġçin
Üniversitede Ortamının ve YerleĢkesinin Güzel Olduğu Ġçin
Diğer
TOPLAM
177
TOPLAM
Sayı
%
6
12.0
38
76.0
2
4.0
4
8.0
50
100
4. SONUÇ VE ÖNERĠLER
Öğrencilerin yaĢ Aralığının 17-25 olduğu belirlenmiĢtir. En çok yığılmanın %56 ile 20-22 yaĢ
arasında, %24 ile 23-25 ay arası ve %20 ile 17-19 yaĢ arasında olduğu görülmüĢtür. 26 yaĢ ve
üzeri öğrenci araĢtırmaya girmemiĢtir.
Örneğe giren öğrencilerin %52‘sini kız, %48‘ini erkek öğrenciler oluĢturmaktadır. YaĢ ile
Cinsiyet arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı bulunmamıĢ ve H1 hipotezi kabul
edilmiĢtir. H0 reddedilmiĢtir.
Okudukları bölümü isteyerek seçenler %68 iken, Ġstemeyerek seçenler %32 dir. Burada
istemeyerek seçenlerin oranının %32 olması azımsanmayacak düzeydedir.
Öğrencilerin tercihlerini yaparken, baĢka parametrelerin iĢin içine girdiği söylenebilir. Bu
parametrelerin bir kısmı Ģöyle özetlenebilir. Ġlgi duyulan alan, YGS‘den alınan puan miktarı,
ailenin ekonomik düzeyi, ailede ilgili mesleklerle ilgilenenlerin var olup olmaması, yaĢanılan
yere yakınlık, arkadaĢ çevresi, Lisedeki okuduğu bölüm, üniversitenin Sağladığı imkânlar,
Yurt sorununun olup olmaması, aile birey sayısı, tercih öncesi öğrencinin araĢtırma yapıp
yapmaması, okunacak bölümlerin gelecekte ki iĢ bulma olanakları vs gibi pek çok etkenin söz
konusu olduğu söylenebilir.
Aile birey sayısı 4-5 arasında olanlar %68, 2-3 Arasında olanlar %24, 6 ve üzeri olanlar ise
%8 olarak bulunmuĢtur. Öğrencilerin %4‘ü okudukları bölümü aileleri istediği için, %40‘ı
okuduğu alana ilgisi olduğu için, %32‘si YGS‘den aldığı puandan dolayı, %20‘si iĢ
imkânlarının daha iyi olduğunu düĢündüğü için ve % 4‘ü diğer sebeplerden dolayı tercih
ettikleri belirlenmiĢtir. Ġki değiĢken arsındaki iliĢki ise anlamlı bulunmuĢtur. Aile birey sayısı
arttıkça tercih sebeplerinin de değiĢiklik arz ettiği söylenebilir.
YaĢ faktörü ile ailenin ayırdığı bütçe arsındaki bağıntı ele alınmıĢ ve iki değiĢken
arsındaki iliĢkinin anlamlı olmadığı belirlenmiĢtir. Yani, ailelerin cinsiyet yada yaĢ
faktörüne bağlı kalmadan çocukları için mutlaka bir bütçe ayırma zorunluluğu olduğu
ortaya çıkmaktadır. Yapılan analizde Ailenin öğrencisine ayırdığı bütçe miktarları
incelendiğinde 301-600 TL arası % 48, 601-900 TL arası % 36, 901 -+ TL arası % 8 ve 100300 TL arası % 8 olarak bulunmuĢtur.
Öğrencilerin % 68‘inin 150- 500 TL arasında burs aldıkları, %32‘sinin hiçbir kurum yada
kuruluĢtan burs almadığı ortaya çıkmıĢtır. Verilen burs miktarlarının öğrenciler için yeterli bir
miktar olmadığı gibi öğrencilerin azımsanmayacak bir bölümünün ise burs alamadığı
dolayısıyla bu durumun öğrencilerin tercihlerinde etkili olduğu söylenebilir.
Okunan bölüm ile LYS‘den alınan puan arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve aradaki iliĢki anlamlı
bulunmuĢtur. Puan arttıkça bölüm farklılığı da ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin %4‘ü
okuduğu bölüme 250-340 YLS puanıyla, %12‘si 341-396 Puan ile, % 60‘ı 397-445 puanla,
%24‘ü 446 - + üzeri Puan ile girmiĢlerdir. Öğrencilerin aldığı puanlar ve okudukları
bölümleri belirlerken doğru tercih sıralaması yapmaları da oldukça önemli olmaktadır. Yüksek
puanla daha düĢük puanlı bölümlere girmesi söz konusu olmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin
tercih yapmadan önce aldıkları puanlara göre hangi bölümlere girebileceklerini önceden
araĢtırma yapmaları gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Tercih edilen meslek ile cinsiyet arasında bir bağıntının olduğu gibi araĢtırma yapma
konusunda da cinsiyetin etkili olduğu bulunmuĢtur. Öğrencilerin %68‘inin araĢtırma yaptığı,
%28‘nin araĢtırma yapmadığı, %4‘nün araĢtırma yapmadığı ancak mesleki konuda bilgisi
olduğu ortaya çıkmıĢtır.
Ailesinde Mühendis olanların oranı %36‘ dır. Olamayanların oranı ise 64 dür. Ġki değiĢken
arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Çocuklar için ailede birilerin ilgili meslekte olması
özendirici yada tam tersi bir karar almada etkili olduğu söylenebilir. Burada ki sonuçlar bu
görüĢü destekler yönde bulunmuĢtur.
Yükseköğretime GiriĢ Sınavından aldıkları puanlar 397- 446 sayısal puanı ile bölümlere
yerleĢtiği ve alınan puan ile okunan bölüm arasında anlamlı bir iliĢki bulunduğu belirlenmiĢtir.
178
ĠĢ bulma olanaklarına göre dağılımı %40‘ı iĢ bulabileceğine inanırken, %24‘ü piyasada iĢ
bulabileceğine inanmıyor, %36‘sının ise iĢ bulma konusunda emin olmadığı ortaya çıkmıĢtır.
Bu sonuca göre yapılan tercihlerin yeterince araĢtırılmadan yapıldığı söylenebilir.
Öğrencilerin Mezun olduktan sonra çalıĢma yer tercilerine göre dağılımında %44‘nün günün
koĢulları gereği Özel sektörde, % 12‘sinin Kamu sektöründe, %40‘nın karasız olduğu ve
%4‘nün ise diğer alanlarda çalıĢmayı düĢündüğü ortaya çıkmıĢtır.
Öğrencilerin Kocaeli Üniversitesini tercih etme nedenleri arasında, %76‘sının Ailesini
yaĢadığı yere yakın olması ve servis kullanarak okuluna gelebilmesi olduğu ortaya çıkmıĢtır.
Öğrencilerin okul, bölüm ve üniversite tercihlerinde demografik faktörler yanında gelecekteki
hayat standartlarının iyi olması ve iyi bir iĢ bulabilmesi için araĢtırma yapması, doğru
tercihlerde bulunması gerekmektedir. Ekonomik desteklerin artırılması, öğrencinin kalacak
yer sorununun çözülmesi, tercihleri yaparken iyi bir danıĢmanın olması, ülkenin ve dünya
konjonktürünün göz önünde bulundurularak bölüm ve okul kontenjanlarının ayarlanması,
gelecekte iĢ olanakları olan bölümlerin açılması, iĢ alanı olmayan mesleki alanların amacına
uygun sayıda kontenjanlarının ayarlanması ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
REFERANSLAR
Amca, H. ( 2011).‖ Üniversitelerin Tercihi Edilmesini Etkileyen Faktörler‖. Doğu Akdeniz Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi Dekanı, Kıbrıs, 1-7 p. http://www.emu.edu.tr/amca/pdf
Bahar, H. H. (2002). ―Eğitim Fakültesi, Tıp Fakültesi ve Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Öğrencilerinin Bazı
Sosyo-Ekonomik Özellikleri ile Fakülte Tercihleri Arasındaki ĠliĢki‖, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, 4 (1),
2002 s.125.
Balas, L. (2009, Kasım). ĠnĢaat mühendisliği eğitiminde sürdürülebilir geliĢim kavramı. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat
Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya.
Baran, T. ve Kahraman, S. (2004, Mayıs). Mühendislik eğitiminde probleme dayalı öğrenme modelleri. Sözel
bildiri, I. Ulusal Mühendislik Kongresi, Izmir.
Bayram, S., Dirikgil, T., Tantekin Çelik, G., Bulut, N., Haktanır, T. ve Laptalı Oral, E. (2011, Eylül).
ĠnĢaat mühendisliği bölümü öğrencilerinin mevcut eğitim sistemine bakıĢı ve çözüm önerileri. Sözel bildiri,
ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi 2. Sempozyumu, Muğla.
Bayram, S., Çelik, G.T., Oral E. L., (2015). ―Mühendislik öğrencilerinin öğrenim yeterlilikleri ve mesleki
yetkinlikleri: inĢaat mühendisliği öğrenci perspektifi‖, Turkish Journal of Education TURJE. 2015, Volume 4,
Issue 1 , 4-18 P. www.turje.org
Birinci, F. ve Koç, V. (2007, Ekim). Türkiye‘de inĢaat mühendisliği eğitiminin genel yapısı ve geliĢtirilmesi
için
yeni yaklaĢımlar. Sözel bildiri, 4. ĠnĢaat Yönetimi Kongresi, Ġstanbul.
Birinci, F. (2009, Kasım). Türkiye‘de inĢaat mühendisliği eğitiminin genel durumu, sorunları ve çözüm
önerileri. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya.
Erol, A., Yergin H., Mercan M. (2012). ―Üniversite Öğrencilerinin Üniversite Tercihlerinin Belirleyicileri:
Hakkâri Örneği‖, Sosyal Ve BeĢeri Bilimler Dergisi Cilt 4, No 2, ISSN: 1309-8012 (Online) 1, 1-10 p.
Christodoulou, S. (2004). Educating civil engineering professionals of tomorrow. Journal of Professional Issues
in Engineering Education and Practice, 130(2), 90-94.
Çeçen, H., SertyeĢilıĢık, B., Aladağ, H., Yurdakul, E. ve ToptaĢ, F. (2009, Kasım). YTÜ inĢaat mühendisiği
yapı iĢletmesi yüksek lisans eğitiminin analizi. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu,
Antalya.
Çiçek, T., Seyrankaya, A., Cöcen, Ġ., Yenice, H., Malayoğlu, U., Onur, A.H., Kahraman, B. ve ġafak, S.
(2004, Mayıs). Mühendislik aktif eğitiminde mesleksel becerilerin kazanılması. Sözel bildiri, I.Ulusal
Mühendislik Kongresi, Izmir.
Engin, S., Atalay, H.M. ve Okay, F. (2009, Kasım). ĠnĢaat mühendisliği bölümü öğrencilerinin performansını
etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya.
ErtaĢ, H., ÖztaĢ, A. ve TekinkuĢ, M. (2009, Ekim). Staj ve bitirme projelerinin inĢaat mühendisliğinin yapım
yönetimi eğitimindeki katkısının incelenmesi: Gaziantep Üniversitesi mezunu inĢaat mühendisleri üzerine bir
uygulama. Sözel bildiri, 5. Ulusal Yapı ĠĢletmesi/Yapım Yönetimi Kongresi, EskiĢehir.
Gençoğlu, M.T. ve Cebeci, M. (1999, Ekim). Türkiye'de mühendislik eğitimi ve öneriler. Sözel bildiri,
Mühendislik-Mimarlık Eğitimi Sempozyumu, Ġstanbul.
Gençoğlu, M.T. ve Gençoğlu, E. (2005a). Mühendislik eğitiminde yeni yaklaĢımlar. Kaynak Elektrik, 195, 89-
179
93.
Gençoğlu, M.T. ve Gençoğlu, E. (2005b, Kasım). Mühendislik lisans eğitimi ve baĢarı ölçütleri. Sözel bildiri,
TMMOB Mühendislik Eğitimi Sempozyumu, Ankara.
Leung, M.I., Li, J., Fang, Z., Lu, X. ve Lu, M. (2006). Learning approaches of construction engineering
students: A comparative study between Hong Kong and Mainland China. Journal for Education in the Built
Environment, 1(1), 112-131.
Liu, X. ve Fang, D. (2002). Predicaments and expectations of civil engineering education in China.
European Journal of Engineering Education, 27(2), 219-224.
Mıstıkoğlu, G. (2010, Eylül). ĠnĢaat mühendisliği öğrencilerinin motivasyonlarını etkileyen faktörlerin
değerlendirmesi üzerine örnek bir çalıĢma. Sözel bildiri, 1. Proje ve Yapım Yönetimi Kongresi, Ankara.
Mıstıkoğlu, G. (2012). Ġstanbul‘daki inĢaat mühendisliği öğrencilerinin motivasyonlarını etkileyen faktörlerin
değerlendirmesi.
e-Journal
of
New
World
Sciences
Academy,
7(3),
632-641.
http://www.newwsa.com/download/gecici_makale_dosyalari/NWSA-5930-2706-4.pdf adresinden elde edildi.
Oğuz, C., Altın, S., Yaman, Ġ.Ö., Kırçıl, M.S., Bakır, A. ve Sönmez, G. (2009, Kasım). ĠnĢaat mühendisliği
eğitiminde Türkiye gerçeği. Sözel bildiri, 1. ĠnĢaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya.
Papert, S. (1980, Ekim). Redefining childhood: The computer presence as an experiment in developmental
psyschology. Sözel bildiri, IFIP Congress 80, 8th World Computer Congress, Tokio, Japan and Melbourne,
Australia.
Riggs, L.S. (1988). Educating construction managers. Journal of Management in Engineering, ASCE,
114(2), 279- 285. Sorguç, V.D. (2007, Ekim). Temel üretim ve maliyet iĢlevleri ıĢığında inĢaat endüstri, iĢletme
mühendisliği ve stratejisinin eğitim sorunları. Sözel bildiri, 4. ĠnĢaat Yönetimi Kongresi, Ġstanbul.
Sarıkaya, T., Khorshıd L. (2009). ―Üniversite Öğrencilerinin Meslek Seçimini Etkileyen Etmenlerin
Ġncelenmesi: Üniversite Öğrencilerinin Meslek Seçimi‖, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar, 7(2), 393-423,
2009,s.399
Yükselen, C. (2011). ―Pazarlama AraĢtırmaları‖, 5. Baskı, Detay yayıncılık, Ankara, 234 p.
Warszawski, A. (1984) Construction management programme. Journal of Management in Engineering, ASCE,
110(3), 297-310. Yenigün, K. ve Gürel, M.A. (2004, Mayıs). Türkiye‘de ĠnĢaat Mühendisliği Eğitiminin
Değerlendirilmesi Ve Bazı Öneriler. Sözel bildiri, I. Ulusal Mühendislik Kongresi, Izmir.
180
Üniversite Öğrencilerinin Uzaktan Eğitime BakıĢ Açıları: Dumlupınar
Üniversitesi Örneği
Bekir MUMYAKMAZ*
Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
bekir.mumyakmaz@dpu.edu.tr
Faruk DURSUN
Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
faruk.dursun@dpu.edu.tr
Ferzende TEKÇE
Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
ferzende.tekce@dpu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada öğrencilerin uzaktan eğitime bakıĢ açıları incelenmiĢ ve öğrencilerin katıldıkları eğitim
ortamı ile ilgili görüĢleri alınmıĢtır. Bu amaçla Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi,
Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu ve Hisarcık Meslek Yüksekokulu öğrencilerine yüz yüze ve web
tabanlı uzaktan eğitim yolu ile eğitim verilmiĢtir. Öğrencilere uzaktan eğitim yoluyla ders almadan
önce bir anket uygulanarak henüz tanıĢmadıkları web tabanlı uzaktan eğitim hakkındaki görüĢleri
alınmıĢtır. Ankete 400 öğrenci katılmıĢtır. Ġlerleyen süreçte web tabanlı uzaktan eğitim platformu
üzerinden verilen eğitim sonrası uzaktan eğitim hakkındaki fikirlerinin belirlenmesi için yeni bir anket
uygulanmıĢtır. Öğrencilerin eğitim almadan önce web tabanlı uzaktan eğitime bakıĢ açıları ile eğitim
aldıktan sonra fikirlerinde farklılıklar tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Uzaktan Eğitim, Harmanlanmış Öğrenim, Eğitim Yönetim Sistemi
PERSPECTIVES OF UNIVERSITY STUDENTS FOR DISTANCE
EDUCATION: DUMLUPINAR UNIVERSITY CASE
Abstract
In this study, the perspectives of the university students for distance education were examined. The
students were consulted about their participation in the educational environment. For this purpose,
the students from the Faculty of Engineering, School of Applied Sciences and Hisarcık Vocational
School of Dumlupınar University took courses in both face-to-face and web-based distance learning
(hybrid or blended learning). A questionnaire had been applied to the students before they took
courses via distance education in order to obtain thoughts of the students on distance education which
they had not been met. The number of the students, who attended to the questionnaire, was 400. After
having some familiarity on the web-based distance education platform, the students have had a new
survey to determine their experiences and ideas on blended learning. Some differences were identified
in ideas of the students on web-based distance education before and after blended learning
experience.
Keywords: Distance Education, Blended Learning, Learning Management System.
181
GİRİŞ
Bilgi teknolojilerinde ortaya çıkan geliĢmeler sosyal hayat, iĢ hayatı gibi alanlarda karĢılık
bulduğu gibi öğretim alanında da yaygın olarak tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. Tarihi insanlık
kadar eski olan öğretim ülkelerin sosyal ve iktisadi açıdan kalkınmalarında yadsınamaz bir öneme
sahiptir. YaĢamın her devresinde devam eden öğrenme eylemi; bireylerin daha nitelikli hale gelmesini,
böylelikle de uzun vadede gerek içerisinde yaĢadıkları topluma gerekse insanlığa faydalı olmalarını
amaçlamaktadır.
Türkiye‘de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen temel öğretim modeli, ilk ve orta
öğretim öğrencileri için yüz-yüze öğretim öngörmektedir. Bu süreç büyük oranda yükseköğretimde de
devam etmektedir. Geleneksel öğretimin yanında yükseköğretim aĢamasında uzaktan öğretim içeren
alternatif öğretim çeĢitleri de kullanılmaktadır. Temeli 1800‘lü yıllara kadar dayanan uzaktan öğretim
yönteminin ilk denemeleri Türkiye‘de 1950‘li yıllarda mektupla açık öğretim yöntemiyle yapılmıĢtır.
Ġlerleyen yıllarda öncülüğünü Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi‘nin yaptığı açık öğretim
sisteminde öğrenciler fiziki ortamlardan uzakta fakültenin kendilerine verdiği ders kitaplarından ders
çalıĢmakta, televizyon ile dersleri izlemekte ve sınıf ortamında sınavlara girmektedir. Bu yöntem
örgün yükseköğretime çeĢitli nedenlerle devam edemeyen bireylerin eksikliklerini gidermeyi
amaçlamaktadır. Açık öğretim yönteminin yanı sıra internet teknolojilerinin öğretim sistemine entegre
edilmesiyle farklı bir boyut kazanan öğretim yöntemleri, internet tabanlı uzaktan öğretim yöntemini
alanın hizmetine sunmuĢtur. Senkron (eĢzamanlı) ve asenkron (eĢzamanlı olmayan) çeĢitleri bulunan
uzaktan öğretim yönteminde öğrenciler, etkileĢimli ya da etkileĢimsiz olarak öğretimlerini
sürdürmektedir.
Zaman içerisinde klasik öğretimle entegre edilen uzaktan öğretim, harmanlanmıĢ öğretim
modelini ortaya çıkarmıĢtır. Bu yöntemde öğretim, hem yüz yüze hem de uzaktan öğretimde
kullanılan teknolojiler aracılığıyla verilmektedir. Öğrenme modeli; öğretici, öğrenci ve öğretim içeriği
ile aradaki etkileĢim üzerine kurulmuĢtur. Bir konunun öğretilmesi ve öğrenilmesi öğretimin özünü
oluĢturmakla birlikte; uzaktan öğretim, farklı Ģekillerde organize edilen bu öğretim sürecinin alternatif
uygulamalarından biri olmaktadır (Özturan vd., 2000: 108).
Bu çalıĢma, üniversite öğrencilerinin uzaktan öğretime bakıĢ açılarını öğretim öncesi ve sonrası
olmak üzere iki aĢamada irdelemekte ve elde edilen sonuçlardaki farklılıkları ortaya koymaktadır.
Uzaktan Öğretim
Artan öğretim ihtiyacıyla birlikte, geliĢen bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin öğretimdeki rolü de
gittikçe önem kazanmaktadır. Zaman ve mekân problemi yaĢayan; fakat kendini de geliĢtirmek isteyen
bireyler, bilgi ve iletiĢim teknolojileri aracılığıyla verilen uzaktan öğretim ile bu eksikliklerini
giderebilmektedirler (Ilgaz ve AĢkar, 2009: 27). Temeli 1800‘lü yıllara kadar dayanan uzaktan öğretim
ile ülkemiz 1924 yılında Dewey‘in ―öğretmen öğretimi raporu‖ ile tanıĢmıĢ, ilk olarak uzaktan öğretim
uygulamasına ise mektup ile öğretim Ģeklinde 1950 yılında baĢlanmıĢtır (Akdemir, 2011: 69).
Uzaktan öğretim geleneksel öğretimin zaman ve mekân konularındaki sınırlılıklarına çözüm
getirmektedir (Çelik, 1998: 104). ÇalıĢan veya çalıĢmayan kiĢilerin yanı sıra örgün öğretime dahil
olan kiĢilerin de yararlanabileceği bir sistemdir (Süer vd., 2005: 107). Uzaktan öğretim, farklı coğrafik
bölgelerde yer alan öğrenci, öğretmen ve ekipmanların kullanılmasını ön gören bir yaklaĢımdır (Aktan
vd., 1996: 320). Uzaktan öğretimde kullanılan öğretim modelleri senkron (eĢzamanlı) asenkron
(eĢzamansız) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Senkron öğretim modelinde öğrenci internet üzerinden
öğretim alırken aynı zamanda öğretici ile iletiĢim kurabilmektedir. Asenkron öğretim modelinde ise
öğrenci kendi programı ve çalıĢma düzenine göre herhangi bir öğretici ile canlı bağlantı kurmaz ve
belirli bir zaman aralığında çalıĢmasını tamamlar (Balta ve Türel, 2013: 39). Uzaktan öğretim kiĢilerin
ilgi, yaĢ, öğrenim seviyeleri, çalıĢma Ģartları ve coğrafi koĢullardan kaynaklanan öğretim eksikliklerini
gideren, bireysel öğrenmeye temelli olması nedeniyle de sorumluluğu büyük ölçüde bireye bırakan bir
sistemdir (Ekici, 2003: 48).
Öğrenci ve öğretenin farklı mekanlardan ders malzemesi aktarımı yaptığı ve etkileĢimi teknoloji
aracılığıyla gerçekleĢtirdiği uzaktan öğretim hızla geliĢmektedir (Elmas vd., 2008: 53). Uzaktan
öğretimin tüm öğretim hizmetleri içerisindeki payının her geçen gün artmasını OdabaĢ (2004:3),
Bakioğlu ve Can (2007: 19) ve ġen vd. (2010: 384) Ģu maddelerle açıklamaktadır:
182
• Bireylerin farklı eğitim-öğrenim olanakları ve gereksinimi,
• Geleneksel öğretim yöntemlerinin bireysel gereksinimleri karĢılayamaması,
• Zaman ve mekân bağımsız bireysel öğrenim ortamlarının sağlanması,
• Yüz yüze öğretime çeĢitli nedenlerle katılamayan (Örneğin evden dıĢarı çıkamayan veya
özürlüler) bireylere de öğrenim olanağı sağlaması,
• Maliyetten tasarruf sağlaması,
• Sınıf ortamına oranla daha kitlesel oluĢu,
• Öğretimde verimliliğin sağlanması,
• ĠĢitsel ve görsel tasarımlar yardımıyla etkili öğrenme,
• Kesintisiz ve sınırsız öğretim imkânı vermesi,
• KiĢilerin geliĢimlerinin takip edilip değerlendirilebilmesi,
• GeniĢ kitlelere öğretim verilebilmesi,
• Öğretimde fırsat eĢitliği sağlaması,
• Farklı mekânlardaki farklı uzmanlardan yararlanılabilmesi,
• Bireylere istedikleri hız ve yöntemle öğrenme imkânı sağlanabilmesi.
Çetiner vd., (1999) uzaktan öğretimin anahtar özelliklerini aĢağıdaki gibi sıralamaktadır:
Öğretici ve öğrenci uzaktan öğretim sürecinin önemli bir kısmında coğrafi olarak farklı
yerdedir.
Uzaktan öğretim ortamları öğretici, öğrenci ve ders içeriğinin bir araya getirilmesi için
kullanılmaktadır.
Öğretici, öğrenci ve öğretim kurumu iki yönlü iletiĢim sağlamaktadır.
Yer ve/veya zamandan bağımsız bir yapıdır.
Öğrencinin öğreniminde öğreticinin bir etkisi yoktur ve öğrenci kendi istemi ile öğrenmektedir.
Uzaktan Öğretimin Türleri
Tablo 6. Uzaktan öğretim türleri
ZAMAN
Aynı mekân
Zaman bağımsız
Zamandan yarı
bağımsız
Zaman bağımlı
EĞĠTMEN / ÖĞRENCĠ
Aynı + farklı mekân
Farklı bir mekân
A
D
E
B
C
Tablo 1‘e bakıldığında uzaktan öğretim türlerinin üç farklı Ģekilde kategorize edildiği
görülmektedir. Bu türler uzaktan öğretimin aynı mekânda verildiği, tamamen bağımsız bir mekânda
gerçekleĢtirildiği ve aynı mekân ile farklı mekânların birlikte kullanıldığı durumlardır. Tablo 1‘de aynı
mekânın kullanıldığı yöntem D harfi ile sembolize edilirken öğretim aynı mekân içerisinde elektronik
tartıĢma desteğiyle yüz yüze sınıf ortamında yürütülmektedir. E harfi aynı + farklı mekân kullanımı
göstermektedir ki burada esas unsur öğretimin bir kısmının yüz yüze diğer kısmının ise tamamen
uzaktan verilmesidir. Öğretimin baĢlangıç düzeyi ile sınav aĢamaları yüz yüze verilirken diğer
aĢamalar A harfinin ifade ettiği yani öğretici ve öğrencinin yer ve zamandan bağımsız
yürütülmesinden hareketle organize edilmektedir. B harfi ise mekân bağımsız yarı zaman bağımlı
durumdur. Bir diğer deyiĢle bir problemi çözmek ya da bir soruyu cevaplandırmak için etkileĢimli
internet araçları kullanılmasıdır. Mekan farklı fakat zamana tamamen bağımlı olunan C durumunda ise
karĢılıklı olarak sorular ve cevaplarının yer aldığı video konferans sistemleri kullanılmaktadır (Çetin
vd., 1999).
183
İnternet Tabanlı Uzaktan Öğretim Modeli
Ġnternet tabanlı uzaktan öğretim modelinde öğretim alan kiĢi bilgisayar gibi biliĢim cihazları
kullanımı ile zaman ve mekândan bağımsız olarak derslere, eğitmene ve diğer öğrenenlere ulaĢmakta,
kablosuz bağlantılar marifetiyle de mekân bağımsız kavramının sınırını geniĢletmektedir (Oran ve
Karadeniz, 2007: 167). GeliĢen internet teknolojisinin uzaktan öğretime entegrasyonunun sağlanması
neticesinde internet tabanlı öğretim modellerinin geliĢtirilmesi ve öğretim sürecinde yaygın olarak
kullanılması öğretim sürecinde etkili bir sonuç alınmasına yardımcı olmaktadır (DemirbaĢ, 2007: 402).
Ġnternet tabanlı uzaktan öğretim programlarında sürecin önemli bir kısmında öğrenenlerin özel bir
öğrenim yerinde toplanma gereksinimi olmaksızın, öğretim materyalleri kullanıcıya özel sistemler
üzerinden temin edilmektedir (OdabaĢ ve OdabaĢ, 2009: 84). Bu sistemler çok çeĢitli olmasına rağmen
çalıĢmamızın teknolojik altyapısının inĢa edildiği Moodle isimli uygulamanın açıklamasının verilmesi
yeterli görülmüĢtür.
Moodle Uygulaması
EĢzamanlı ve eĢzamansız olarak internet tabanlı öğretim için piyasada kullanılan ücretli ve
ücretsiz pek çok eğitim yönetim sistemi (EYS) bulunmaktadır. Martin Dougiamas, sosyal iletiĢim ve
etkileĢimi ön plana çıkaran sosyal yapılandırmacı (social constructionist) öğretme ve öğrenme
kuramını, açık kaynak kodlu yazılım ile destekleyen bir doktora tezine baĢlamıĢ ve Moodle (Modular
Object Oriented Dynamic Learning Environment - Modüler Nesneye Yönelimli Dinamik Öğrenme
Ortamı) ortaya çıkmıĢtır. Kurs Yönetim Sistemi olarak da tanımlanmaktadır. Tüm dünyada yaygın
olarak kullanılan Moodle; ücretsiz, özgür ve açık kaynak kodlu bir EYS yazılımıdır (Inner, 2014: 96).
Kamu kurumları, kamu ve özel öğretim kurumları, askeri kuruluĢlar, havayolları, petrol Ģirketleri ve
evde öğretim veren bağımsız öğretimciler, Moodle EYS kullanılmaktadır (Moodle Usage, 2016).
Moodle, Ģu anda 239 ülkede 100‘ün üzerinde farklı dilde 75.485 sitede 9 milyondan fazla derste 86
milyondan fazla kullanıcıya hizmet vermektedir (Moodle Statistics, 2016).
Moodle açık kaynak kodlu (GNU Public License) olup, PHP dilinde yazılmıĢtır ve ihtiyaca
bağlı MySQL, PostgreSQL, MSSQL, Oracle veri tabanlarından biri kullanarak Linux veya Windows
iĢletim sistemlerine kurulabilir. Moodle‘ın kullanılması, kopyalanması, ekleme ve çıkarma yapılması
serbesttir. Modüler yapısından dolayı Moodle üzerinde modüller geliĢtirilebilir veya resmi sitesinden
ihtiyaçları karĢılayan modüller yüklenerek özelleĢtirebilir. Dünyanın her yerinden binlerce gönüllü
geliĢtiricisi sayesinde Moodle sürekli güncel kalmaktadır. Ayrıca dünyanın her yerindeki çözüm
ortakları ile isteyen kurum ve kuruluĢlara ticari çözümler de sunmaktadır.
Moodle kullanılarak aĢağıdaki iĢlemler rahatlıkla yapılabilir:
Sınıflar oluĢturmak ve sınıflara sistemde ekli olan kullanıcıları öğrenci, eğitmen olarak atamak.
Kullanıcılara farklı yetki ve roller vermek, ihtiyaca göre yeni rol ve yetkiler oluĢturmak.
Dosya, video ve doküman paylaĢımı yapmak ve internet sayfası oluĢturmak.
Öğrencilere ödev vermek, toplamak ve sistem üzerinden değerlendirmek.
Çevrimiçi sınav hazırlamak ve yapmak. Sınavlar ile ilgili çok çeĢitli güvenlik ayarları
yapabilmek. (IP kısıtlanması, Ģifre, süre, soru ve Ģık karıĢtırma…)
Scorm standardında içerik hazırlayabilme ve yükleme.
Ticari ve açık kaynak kodlu birçok sanal sınıf yazılımının entegrasyonunu yapabilmek.
Ġhtiyaca göre https://moodle.org/plugins/ sitesinden yüzlerce eklenti yükleyebilmek.
YÖNTEM
Çalışma Grubu
Bu araĢtırmanın çalıĢma grubunu, Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Uygulamalı
Bilimler Yüksekokulu ve Hisarcık Meslek Yüksekokulu öğrencileri oluĢturmaktadır. ÇalıĢmaya
katılan öğrenci sayısı 400‘dür.
184
Veri Toplama Aracı ve Yöntemi
ÇalıĢmada verilerin toplanması için araĢtırmacılar tarafından amaca yönelik olarak geliĢtirilen
―Uzaktan öğretim öncesi‖ ve ―Uzaktan öğretim sonrası‖ baĢlıklı ölçek kullanılmıĢtır. Ölçek üç
bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde kullanıcıların demografik özelliklerinin belirlenmesine;
ikinci bölümde bilgisayar ve uzaktan öğretim teknolojisine yatkınlıklarının ortaya konulmasına, son
bölümde ise uzaktan öğretim sistemine bakıĢ açılarına yönelik sorular yer almaktadır. ―Uzaktan
öğretim Öncesi‖ ve ―Uzaktan öğretim Sonrası‖ ölçeklerinin geliĢtirilmesinde izlenen aĢamalar Ģu
Ģekilde özetlenmiĢtir: Öncelikle literatür taraması yapılmıĢ; bu tarama çalıĢmalarında ulusal ve
uluslararası alanda konu ile bağlantılı olarak hazırlanan doktora tezleri, yine ulusal ve uluslararası
makaleler, kitaplar incelenmiĢtir. Taslak olarak hazırlanan ölçek, alanında uzman kiĢilerin kontrolüne
sunulmuĢtur. Uzmanlardan gelen geribildirimlerle ―Uzaktan öğretim Öncesi‖ ve ―Uzaktan öğretim
Sonrası‖ ölçeği oluĢturulmuĢtur. Katılımcıların henüz tanıĢmadıkları uzaktan öğretim sistemi ile ilgili
görüĢlerinin alınması ve uzaktan öğretim sistemini kullandıktan sonraki düĢüncelerinin tespiti için
geliĢtirilen ölçekler, eys.dpu.edu.tr adresi üzerinde çalıĢtırılan Moddle uzaktan öğretim sistemine
yüklenmiĢtir. Katılımcıların dağıtılan kullanıcı adı ve Ģifrelerle giriĢ yaptıkları kiĢisel öğretim
sayfalarında yer alan ölçeği cevaplamaları sağlanmıĢtır.
Veri Analizi
Verilerin analizinde demografik özellikler için ortalama ve frekanslarına göre değerlendirme
yapılmıĢtır. Öğrencilerin uzaktan öğretime bakıĢ açılarına yönelik ölçek için uzaktan öğretim öncesi
ve sonrası bağımlı örneklem ―t testi‖ yapılmıĢtır. Bu analizler için SPSS istatistik programının 22.0
sürümü kullanılmıĢtır.
BULGULAR
Demografik Özelliklere Ait Bulgular
Tablo 2. Katılımcıların Demografik Özellikleri
Cinsiyet
Fakülte/MYO/Yüksek
Kadın
n
186
%
46,5
Erkek
214
53,5
Hisarcık MYO
97
24,3
Mühendislik
205
51,3
UBYO
98
24,4
54
13,5
346
151
213
36
8
86,5
37,7
53,3
9,0
2,0
Kötü
40
10,0
Orta
143
35,8
Ġyi
136
34,0
Çok iyi
73
18,2
Toplam
400
100,0
Uzaktan öğretim yoluyla verilen bir öğretim Evet
aldınız mı?
Hayır
Yüz yüze öğretim
Takip etmek istediğiniz ders için hangi öğrenme
HarmanlanmıĢ öğretim
yöntemini tercih edersiniz?
Uzaktan öğretim
Çok Kötü
Bilgisayar kullanma becerisi
AraĢtırmaya katılan öğrencilerin % 53,5‘i erkek, % 46,5‘i bayan, ve % 51,3‘ü Mühendislik
Fakültesi‘nde, % 24,4‘ü Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu‘nda, % 24,3‘ü de Hisarcık Meslek Yüksek
Okulu‘nda öğretim gören öğrencilerdir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin % 86,5‘i daha önce uzaktan
185
öğretim yolu ile verilen bir öğretim almadığını ifade ederken, %13,5‘i daha önce uzaktan öğretim yolu
ile öğretim aldığını ifade etmiĢtir. Öğrencilerin yarıdan fazlası harmanlanmıĢ öğretim sistemini tercih
ederken (%53,3), % 37,7‘si yüz yüze öğretim, % 9‘u da uzaktan öğretimi tercih ettiklerini beyan
etmiĢlerdir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin bilgisayar kullanma becerileri incelendiğinde; %
18,2‘sinin çok iyi, % 34‘ünün iyi, % 35,8‘inin orta, % 10‘unun kötü ve % 2‘sinin çok kötü olduğunu
beyan ettikleri görülmektedir.
Uzaktan öğretim Öncesi ve Sonrasına Ait Bulgular
Tablo 3. Uzaktan öğretim Öncesi ve Sonrasına Ait Veriler
Öğretim
Öncesi
Ort.
Öğretim
Sonrası
Ort.
t
p
4,02
-25,863
0,000
Uzaktan öğretim ile öğretim alma fikrine olumlu yaklaĢıyorum.
2,04
Uzaktan öğretim konusundaki faaliyetlere harcanan zamana
acıyorum.
4,08
3,99
-23,065
0,000
1,80
31,617
0,000
Uzaktan öğretim kitlelere ulaĢmada çok büyük bir güçtür.
Uzaktan
öğretim
uygulamalarından
nitelikli
sonuçlar
alınabileceğini düĢünüyorum.
Uzaktan öğretim bireysel öğrenmeyi ön plana çıkardığı için olumlu
buluyorum.
Geleneksel öğretime ayrılan kaynak oranında uzaktan öğretim için
de kaynak ayrılmalıdır.
1,84
4,18
-30,925
0,000
2,36
4,00
-16,644
0,000
2,33
3,96
-17,196
0,000
3,34
4,24
-10,995
0,000
Uzaktan öğretime yatırım yapılması beni rahatsız etmiyor.
4,08
Uzaktan öğretim bana bir öğretim yaklaĢımı olmaktan baĢka bir
Ģey ifade etmiyor.
3,99
4,00
0,947
0,345
3,91
1,096
0,274
Uzaktan öğretim programlarını ticari buluyorum.
2,37
Uzaktan öğretimle alınan diplomaları; sertifikaları veya katılım
belgelerini saygın buluyorum.
2,00
Uzaktan öğretimin klasik öğretimden farkı olduğunu
düĢünüyorum.
4,01
3,85
-18,817
0,000
3,87
-21,2
0,000
3,99
0,25
0,802
Uzaktan öğretim kursiyeri sınırlandırabilir.
3,63
-3,617
0,000
Uzaktan öğretim yolu ile öğretim aldığımda çok fazla sorunla
karĢılaĢmayacağımı düĢünüyorum.
1,88
3,33
Tablo 3‘de katılımcıların uzaktan öğretim sistemine, almadan önceki yaklaĢımları ile öğretim
aldıktan sonraki yaklaĢımları karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda soruların önemli bölümünde
katılımcıların önceki ve sonraki fikirleri arasında anlamlı farklılıklar bulunmaktadır (p < 0,05).
Örneğin; uzaktan öğretim almadan önce bu fikre olumlu yaklaĢmayan katılımcıların öğretim sonrası
fikirlerinin, olumlu Ģekilde değiĢtiği gözlemlenmektedir. Uzaktan öğretim yöntemiyle öğretim
aldıklarında sorun yaĢayacaklarını düĢünen katılımcıların öğretim sonrası bu fikirlerinin değiĢtiği
gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra katılımcıların uzaktan öğretim öncesi ve sonrasında fikirlerinin
değiĢmediği durumlar da bulunmaktadır (p > 0,05). Uzaktan öğretime yapılan yatırımlardan öğretim
almadan önce rahatsız olmadığını belirten katılımcılar bu fikirlerini öğretim sonrasında da
korumaktadır. Uzaktan öğretim sisteminin bir öğretim yaklaĢımı olduğu fikrini öğretim öncesi ve
sonrasında da koruyan katılımcılar uzaktan öğretimle klasik öğretim arasındaki farkı da öğretim öncesi
ve sonrasında bilmektedir.
SONUÇ
Üniversite öğrencilerinin uzaktan öğretime bakıĢ açılarının incelendiği bu çalıĢma, öğrencilerin
henüz tanıĢmadıkları uzaktan öğretim sistemi hakkında bilgi sahibi olmadıklarını ortaya koymaktadır.
Uzaktan öğretim sistemi ile ilgili olumsuz fikirler taĢıyan ve sorunla karĢılaĢacaklarını düĢünen
öğrencilerin fikirleri öğretim sonrasında farklılıklar göstermektedir. Bu noktadan hareketle uzaktan
öğretim sistemi hakkında kamuoyunu bilinçlendirici ve tanıtıcıların yayınlanması, bu konuda etkili
186
yöntemler izlenmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Üniversitede müfredatta yer alan derslerin bir
bölümü uzaktan öğretim sistemine göre verilmesinin planlanması uzaktan öğretimin yerleĢtirilmesi
açısından etkili olacaktır.
Bütün bunlara ek olarak öğretimin sacayaklarından biri olan öğrenciler üzerinde yapılan bu
çalıĢmanın kapsamının diğer iki önemli aktör olan öğreticiler ve ders içerikleri üzerinde de yapılması
resmin bütününün görülmesi açısından tamamlayıcı çalıĢmalar olacaktır.
TEġEKKÜR
Bu çalıĢma Dumlupınar Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Komisyonu tarafından
desteklenmiĢtir (Proje No: 2015 -38)
REFERANSLAR
Akdemir, Ö. (2011). Yükseköğretimimizde Uzaktan öğretim, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, 1(2), 69-71.
Aktan, B., Bohus, C.A.,Crowl, L.A. ve Shor, M.H. (1996). Distance Learning Applied to Control Engineering
Laboratories, 39(3), 320-326.
Bakioğlu, A. ve Can, E. (2007). Uzaktan Öğretim Öğrencilerinin TV Ders Programları Bağlamında Yönetimi
Değerlendirmeleri, Marmara Üniversitesi Atatürk Öğretim Bilimleri Dergisi, 25(25), 17-33.
Balta, Y. ve Türel, Y. K. (2013). Çevrimiçi Uzaktan öğretimde Kullanılan Farklı Ölçme Değerlendirme
YaklaĢımlarına ĠliĢkin Bir Ġnceleme, International Periodical For The Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic, 8(3), 37-45.
Çetin, M.H., Gencel, C. ve Erten, Y.M. (1999). Ġnternete Dayalı Uzaktan öğretim ve Çoklu Ortam Uygulamaları.
İnet-tr'99 Kongresinde Sunulmuş Bildiri.
Çelik, A. (1998). Uzaktan öğretim ve Kütüphanecilik, Türk Kütüphaneciliği, 12(2), 104-109.
DemirbaĢ, ġ. (2007). Ġnternet Tabanlı PI Kontrollü Bir Doğru Akım Motoru Deney Seti, Gazi Üniversitesi
Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 22(2), 401-410.
Ekici, G. (2003). Uzaktan öğretim Ortamlarının Seçiminde Öğrencilerin Öğrenme Stillerinin Önemi, Hacettepe
Üniversitesi Öğretim Fakültesi Dergisi, 24, 48-55.
Elmas, C., Dogan, N., Birogul, S. ve Koc, M.S. (2008). Moodle Öğretim Yönetim Sistemi ile Örnek Bir Dersin
Uzaktan öğretim Uygulaması. BiliĢim Teknolojileri Dergisi, 1(2), 53-62.
Ilgaz, H., ve Askar, P. (2009). Çevrimiçi Uzaktan öğretim Ortamında Topluluk Hissi Ölçeği GeliĢtirme
ÇalıĢması. Turkish Journal of Computer and Mathematics Education, 1(1), 27-34.
Ġnner, B. (2014). HarmanlanmıĢ Öğrenme Ortamı Olarak Etkili Moodle Teknikleri Kullanım Örneği, Öğretim ve
Öğretim AraĢtırmaları Dergisi, 3(1), 95-106.
OdabaĢ, H. (2003). Üniversite Öğrencilerinin Okuma AlıĢkanlığına Etki Eden Faktörler, Bilgin, 2, 3-6.
OdabaĢ, H. ve OdabaĢ, Z.Y. (2009). Ġnternet Tabanlı Yüksek Öğretim Programları Ġçin Kütüphane Hizmetleri ve
Uygulamaları, Atatürk Üniversitesi
Oran, M.K. ve Karadeniz, ġ. (2007). Ġnternet Tabanlı Uzaktan öğretimde Mobil Öğrenmenin Rolü, Akademik
Bilişim‟07-IX. Akademik Bilişim Konferansında Sunulmuş Bildiri.
Özturan, M., Egeli, B. ve Darcan, O. (2000). Türk Üniversitelerinde Bilgisayar Ağlarının Uzaktan öğretim Aracı
Olarak Kullanılmasına ĠliĢkin Bir AraĢtırma, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Fakültesi Dergisi, 18, 108113.
Süer, Ġ., Kaya, Z., Bülbül, H.Ġ., Karaçanta, H., Koç, Z. ve Çetin, ġ. (2005). Gazi Üniversitesi‘nin Uzaktan
öğretim Potansiyeli, The Turkish Online Journal of Educational Technology, 4(1), 107-113.
ġen, B., Atasoy, F. ve Aydın, N. (2010). DüĢük Maliyetli Ġnternet Tabanlı Uzaktan öğretim Sistemi Uygulaması,
Akademik Bilişim‟10 Kongresinde Sunulmuş Bildiri
187
Sakarya Üniversitesi Sakarya Meslekyüksekokulunda Üniversite- Sanayi
ĠĢbirliği Ġçin Uygulanan Bir Proje
Mustafa Kemal CERRAHOĞLU
Sakarya Üniversitesi
mkcerrah@sakarya.edu.tr
ÖZET
Bu proje Sakarya Meslek Yüksekokulu otomotiv programı ile Koç Holding‘e bağlı otomotiv
fabrikalarında uygulanmıĢtır. Eğitim süresi içerisince öğrencilere, motor teknolojileri, satıĢ sonrası
hizmet, otomotiv tasarım ve imalatı ile oto elektrik ve elektroniği konularında eğitim verilmiĢtir.
Fabrikalarda atölye pratik eğitimini, okulda teorik eğitimini alan öğrenciler mezuniyet sonrası
kolaylıkla iĢ bulma imkânını kazanmıĢ olmaktadırlar. Böylece sanayicinin ihtiyacı olan nitelikli ara
teknik eleman ihtiyacı da karĢılanmıĢ olmaktadır. Bu proje imkânlar nispetinde diğer bölümler içinde
uygulanabilir.
Anahtar kelimeler: Üniversite, sanayi, otomotiv.
ABSTRACT
This project is conducted at the automotive factories under Koç Holding Company. During
the education process, the students are educated about engine tecnologie, after sales services,
automobil disign and production. After practical education in factories and the theoritical
education at school, the students can be employed easier. In this way the technical personal
needs of factories may be covered.
Keywords: University, industry, automotive
1-GĠRĠġ:
Üniversite-Sanayi iĢbirliği birçok ülkede uygulanmaktadır. Uygulanan bu iĢbirliği; Üniversitelerdeki
öğrencilere eğitim-öğretim süresince verilen temel ve pratik bilgiler ile teorik bilgilerin sanayiye
kazandırılmasının en iyi yoludur. Uygulanan iĢbirliği sayesinde, Üniversitelerde teknolojik bilgilerle
yetiĢtirilmiĢ nitelikli her türlü elemanlar sanayide pratik uygulama imkânlarından istifade
etmektedirler. Üniversiteler ile sanayiciler arasında ki iĢ birliği istenen düzeyde uygulanmıĢ olsa,
sınayıcının ihtiyacı olan nitelikli insan gücü karĢılanmıĢ olur. Ülkemizde bu uygulama istenilen
seviyede olmadığı için; Üniversitelerin sanayiyle bütünleĢmesi arzu edilen seviyede değildir. Bunda
üniversitelerin kendilerini iyi tanıtamamalarının etkisi olduğu gibi, sanayicinin de bu konulara ve
teknolojik araĢtırmalara (AR-GE) yönelik bir yapılarının gayretlerinin olmamasının etkisi
bulunmaktadır. Sanayicilerin ihtiyacı olan ara elaman gücünün karĢılanması için Ön lisans
öğrencilerine konularıyla ilgili bilgi ve beceri kazandırma, günümüzün teknolojik imkanlarından
yararlanma, hatta araĢtırma yapma ortamının oluĢturulması gerekmektedir.
2-AMAÇ:
Üniversite–Sanayi iĢbirliğinden; Üniversitelerin ve sanayicilerin beklentilerinin karĢılıklı örtüĢtüğü
durumlarda, iĢbirliğinin uygulanması ve yürütülmesi daha kolay yapılabilmektedir. Bu uygulamayla
firmaların, yetiĢmiĢ, tecrübeli ve nitelikli her türlü ara eleman ihtiyacının karĢılanması, karĢılıklı bilgi
ve teknoloji aktarımının sağlanması, kaliteli ekonomik üretim yapılabilmesi için; ön lisans
öğrencilerine beceri eğitiminin verilmesi, temel ve teorik bilgilerin aktarılmasının kolaylaĢtırılması
amaçlanmaktadır.
188
Üniversite-Sanayi iĢbirliğinin uygulanması ile:
1) Sanayide verimliliğin arttırılması,
2) Sanayinin rekabet gücünün arttırılması,
3) Kobilerle her türlü iliĢkilerin geliĢtirilmesi,
4) Pazara yönelik teknolojik bilgi ihtiyacının karĢılanması,
5) Sınayıcının ihtiyacı olan nitelikli eleman yetiĢtirilmesi,
6) Bilgi ve kaynak aktarımı ile AR-GE çalıĢmalarının geliĢtirilmesi,
7) Üniversite–Sanayi iĢbirliği geliĢtirilerek teknoloji transferinin geliĢtirilmesi,
8) Sınayıcının karĢılaĢtığı problemler giderilerek üretime katkıda bulunulması,
9) Üretim kalitesinin iyileĢtirilmesi ve standart ürün elde edilmesinin sağlanması,
10) Mezun öğrencilerin kolaylıkla iĢ bulma ve iĢ yeri açmaları kolaylaĢtırılmalıdır.
3- 1996-2000 YILLARINDA UYGULANAN PRPOJE
Sakarya Üniversitesinde, Üniversite –Sanayi iĢbirliği çalıĢmaları 1987 yılında ĠTÜ bağlı Sakarya
Mühendislik Fakültesi ile Koç Holding A.ġ. arasında baĢlatılmıĢtır. Uygulama, ilk aĢamada Sakarya
Meslek Yüksekokulu Otomotiv Programı öğrencileri ve Döküm Programı öğrencileri ile Koç
Holding‘e bağlı Otoyol A.ġ., Demirdöküm A.ġ. ve DöktaĢ A.ġ. de atölye pratik çalıĢmaları ile
becerilerini geliĢtirerek ve yukarda ki firmaların ara teknik eleman ihtiyacını karĢılamaya yönelik
olarak çalıĢmalar yürütülmüĢtür. Bu iĢbirliğinin ve projenin yürütülebilmesi için 1987 yılında ĠTÜ
bağlı Sakarya Mühendislik Fakültesi ile Koç Holding A.ġ. arasında bir iĢbirliği protokolü
imzalanmıĢtı. Sakarya Meslek Yüksekokulu, Sakarya Mühendislik Fakültesine bağlı olduğundan,
uygulama Sakarya Meslek Yüksekokulunda baĢlatılmıĢtır. Protokol 14 madden oluĢmakta olup,
fabrika da çalıĢan iĢçilerin sendikal hakları hariç, diğer bütün haklara da öğrenciler de sahipti.
Üniversite –Sanayi iĢbirliği çalıĢmalarının yürütülebilmesi için protokol gereği 1996 yılında bir
danıĢma kurulu oluĢturulmuĢtur.(Tablo.1). DanıĢma kurulunun bir yapısı ile görev ve yetkileri vardır.
Sakarya Meslek Yüksekokulu Otomotiv Programı öğrencilerine fabrikalarda uygulama süresince:
benzin ve dizel motorları teknolojileri, yakıt sistemleri, turbo Ģarj, oto malzeme bilgisi, taĢıt mekaniği,
insan kaynakları, müĢteri talep analizi, iletiĢim, müĢteri memnuniyeti, toplam kalite yönetimi, servis
atölyesi, yedek parça yönetimi, satıĢ ve pazarlama alanında dersler verilmiĢtir.
189
190
KoĢ Holding A.ġ. ile imzalanan protokol
4- DANIġMA KURULUNUN YAPISI:
Üniversite–Sanayi iĢbirliğinin yürütülmesi için danıĢma kurulu oluĢturulmuĢtur. DanıĢma kurulunun
baĢkanı Sakarya Üniversitesi Rektörü veya görevlendireceği ilgili okulun yöneticidir. DanıĢma kurulu
üyeleri, Sakarya Meslek Yüksekokulu Müdürü, ilgili bölüm baĢkanları, program BaĢkanları, ilgili
fabrikaların Genel Müdürleri veya önereceği birer yönetici ile birim amirleri ve fabrikaların eğitim
elemanlarından oluĢmuĢtur. DanıĢma kurulu toplantıları yılda iki kez, öğretim baĢlamadan güz yarıyılı
ve bahar yarıyılı baĢlangıcında, üniversitede ve ilgili fabrikalarda sırayla yapılırdı.
DANIġMA KURULU
DANIġMA KURULU ÜYELERĠ
ÜNĠVERSĠTEDEN
DANIġMA KURULU ÜYELERĠ
FABRĠKALARDAN
DANIġMA KURULU ÜYELERĠ
DANIŞMA KURULUNUN YETKİLERİ
Tablo.1
191
5.DANIġMA KURULUNUN GÖREV VE YETKĠLERĠ
1-Fabrikalarda uygulama ilgili, birinci sınıflara dönem baĢında veya dönem içerisinde teknik ve
inceleme gezileri düzenlenerek fabrikalar tanıtılır.
2-Okuldan fabrikalara gönderilecek öğrencilerin kontenjanları tespit edilir.
3-Sakarya Meslek Yüksekokulunda yapılacak teorik ve uygulama eğitimi ile fabrikalarda yapılacak
pratik çalıĢmalarla ilgili derslerin konulması ve içeriklerinin belirlenmesi,
4-Fabrikalardaki pratik çalıĢmalar; Sakarya Meslek Yüksekokulu Müdürü tarafından meslek
yüksekokulu akademik kadrosu arasından seçilen ve danıĢma kurulunun onaylayacağı
öğretim
elemanı tarafından belirli aralıklarla denetlenir.
5-Fabrikalarda yapılacak çalıĢmalar; fabrika yönetimince seçilen ve rektör tarafından fabrikadaki
çalıĢma süresince geçerli olmak kaydıyla öğretim görevlisi unvanı ile atanan, her program için birer
eğitim koordinatörü ve yeterli sayıda öğretim elemanları tarafından yürütülür
6. EĞĠTĠM - ÖĞRETĠM SÜRESĠ
1-Öğrenciler öğretimlerini sürdürebilmek için birinci yarıyılda okulda derslere devam etmeleri, ikinci
ve üçüncü yarıyılda ilgili fabrikalarda pratik çalıĢmalara katılması, dördüncü yarıyılda tekrar okuldaki
derslere devam ederek mezun olmaları sağlanır.
2-Fabrikalardaki pratik çalıĢmaların devamı süresince, öğrencilerin okulla olan iliĢkileri aksamaması
için ayda bir gün okula gelerek ilgili derslere devam etmeleri sağlanır.
3-Fabrikalardaki pratik çalıĢmaların yoğunluğundan dolayı; 14 hafta olan her dönem eğitim süresinin
15 haftaya çıkarılarak, her yarıyıl baĢlangıcından bir hafta önce fabrikalarda pratik çalıĢmaların
baĢlatılması sağlanır.
4-Ġkinci yarıyıl sonu veya üçüncü yarıyıl sonu yaz tatilinde, ilgili fabrikaların servislerinde iki ay (45
iĢ günü) süre ile staj yaptırılarak fabrikalarda iĢe giremeyen öğrencilerin ilgili fabrikaların
servislerinde iĢ bulma imkânı sağlanır.
7. ÖĞRENCĠLERĠN BAġARILARININ ÖLÇÜLMESĠ VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
1-Fabrikalardaki öğrenci grupları, üniversite tarafından atanan öğretim elemanlarının ve ilgili
fabrikaların eğitim koordinatörlerinin öğrencisi sayılır.
2-Eğitim koordinatörleri 4 yıllık lisans programını bitirmiĢ fabrika personeli arasından seçilir.
3-Öğrencilerin tuttukları iĢ defterleri her gün fabrikalardaki öğretim elemanlarınca incelenir.
4-Yarıyıl sonunda fabrikalardaki öğretim elemanları yarıyıl sınavı yaparlar. Bu sınavın
değerlendirilmesi Sakarya Üniversitesi‘nin Ön lisans Yönetmeliği‘ ne göre yapılır.
5-Öğrencilerin teorik öğrenimi ve pratik çalıĢmalarında baĢarısız olmaları halinde ilgili yönetmelik
hükümleri uygulanır.
6-Fabrikalardaki öğrencilerin çalıĢmalarıyla ilgili bölüm yetkililerince çalıĢma takip formu
düzenlenir.(Tablo.2)
7-Öğrencilere fabrikalardaki çalıĢma süresince danıĢma kurulu tarafından tespit edilen ücreti alırlar.
(Minimum asgari ücret)
8- Öğrencilerin, yemek, iĢ elbisesi ve servis gibi ihtiyaçları fabrikalar tarafından karĢılanır.
9- Öğrenciler fabrikalarda ĠĢçiler gibi üretime ve fabrikanın tüm çalıĢmalarına iĢtirak ederler.
10-Fabrikadaki disiplini ve uyumu bozacak davranıĢlarda bulunamazlar
11-Öğrencilerden uygun mazereti olanlara eğitim koordinatörü tarafından izin verilebilir.
12- Öğrenciler pratik çalıĢma süresince sendikal faaliyetlere katılamazlar.
13-Öğrenciler yukarıdaki olumsuz durumlardan birinin oluĢması halinde derhal danıĢma kurulu
baĢkanlığına bildirilir ve öğrenci hakkında gereken disiplin soruĢturması yürütülür.
14- Öğrenciler beceri eğitimine fabrikalarda devam ettikleri sürece 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunun ĠĢ Kazaları ve Meslek Hastalıkları Sigortası hükümlerine göre fabrikada sigorta ettirilirler.
16-Beceri eğitimini fabrikalarda baĢarılı bir Ģekilde bitiren ve yukarıdaki Ģartlara uyan öğrencilere
sertifika verilir.
192
FABRIKA PERSONEL MÜDÜRLÜĞÜ EĞĠTĠM SORUMLUSU
OTOMOTĠVÖĞRENCĠLERĠNE AĠT ATÖLYE
ÇALIġMA TAKĠP FORMU
Fotoğraf
ÖĞRENCĠNĠN:
Adı ve Soyadı:
AĢağıda tespit edilmeye çalıĢılan bilgiler sadece öğrenciler hakkında sağlıklı fikir içindir. Not
ve sınıf geçme ile ilgisi yoktur. Her vardiya da çalıĢan öğrencinin ilk amiri veya amirlerinin
ortak görüĢü alınarak bu öğrenci ile ilgili bilgileri her satırın yanındaki uygun kutucuğu
iĢaretleyerek belirtecektir.
ÇalıĢtığı Atölyeler
Ve tarihleri
Kısım yetkilisi tarafından
Doldurulacaktır
Kısım yetkilisi tarafından
Doldurulacaktır
Meslek bilgisi ve
Becerisini geliĢtirme
kötü
iyi
çok iyi
kötü
iyi
çok iyi
ÇalıĢma gayreti ve
materyali koruma
kötü
iyi
çok iyi
kötü
iyi
çok iyi
ĠĢe zamanında gelme
Ve iĢ yapma alıĢkanlığı
kötü
iyi
çok iyi
Kötü
iyi
çok iyi
Amirlerine karĢı
davranıĢ kabiliyeti
kötü
iyi
çok iyi
kötü
iyi
çok iyi
ĠĢ yeri arkadaĢlarına
karĢı davranıĢı
kötü
iyi
çok iyi
kötü
iyi
çok iyi
Bu öğrenci ileride
fabrikaya faydalı bir
personel olabilir mi?
kötü
iyi
çok iyi
kötü
iyi
çok iyi
Lütfen eksiksiz
YETKĠLĠ KĠġĠ
olarak doldurunuz
YETKĠLĠ KĠġĠ
…./…./……
…./…./……
ADI-SOYADI-ĠMZA
ADI-SOYADI-ĠMZA
Tablo.2
193
8. Otomotiv Öğrencilerin ĠĢyerlerindeki Beceri Eğitim Programları
Otomotiv öğrencilerinin, ileride otomotiv imalatında mesleğe uygun iĢlerde daha verimli olabilmesi
için, okulda gördükleri teorik bilgilerin üzerine, becerilerini artırmak amacıyla atölyelerimizde
program dâhilinde fiili olarak çalıĢırken, otomotivin imalat safhalarını öğretmek, ilk kademe
yöneticilerinin çalıĢmalarını yakından takip etmelerini sağlamaktır. Ayrıca tercih edeceği ihtisas
alanına ayrılmaları, oto motor teknolojileri, otomotiv satıĢ sonrası hizmet, otomotiv tasarım imalat, oto
elektrik ve elektronik ile otomotiv yan sanayi alanlarında yetiĢtirilerek sanayinin yetiĢmiĢ ara teknik
eleman ihtiyacı karĢılanmıĢ olmaktadır.
Böylece:
ĠĢin nasıl idare edildiğini,
ĠĢle ilgili ne gibi raporların tutulduğunu,
ĠĢ planlamalarının nasıl hazırlanıp yapıldığını,
ÇalıĢan personelin ve ĠĢin nasıl organize edilip denetlendiği bilgilerine sahip
oluyorlar.
1)
2)
3)
4)
8.1. Otomotiv Birinci Sınıf Öğrencileri Ġçin Beceri Ve Teorik Eğitim Programı
Birinci sınıf öğrencilerinin fabrikalarda pratik uygulamaları 2. yarıyılda baĢlar. Öğrencilerin hangi
bölümde ne kadar süre çalıĢacağı, hangi konularda çalıĢma yapacağı birim amirlerince önceden
belirtilerek öğrencilere duyurulur. (Tablo.3). Eğitim ve uygulama sonucunda, çalıĢmalar
değerlendirilerek öğrencinin baĢarısı ölçülür.
KOD
A
B
C
D
E
F
G
H
J
K
L
ÇALIġILACAK
BÖLÜMLER
HAZIRLIK
GĠRĠġ,
KALĠTE
KONTROL
AMBARLAR
PRES ATÖLYESĠ
TALAġLI
ĠMALAT
KAYNAK VE
KAPORTA
OTO BOYA
HAFĠF ĠMALAT
VE OTO
ELEKTRĠK
GENEL MONTAJ
SON ĠġLEMLER
İMTİHAN
HAFTA
(SÜRE)
1
BĠRĠM
AMĠRLERĠ
ĠNCELEME
KONULARI
DEĞERLENDĠRME
1
1
1
2
2
1
2
2
1
1
Tablo.3
8.2. Otomotiv Birinci Sınıf Öğrencilerine ĠĢyeri Salonlarında Verilecek Teorik Eğitimler.
Fabrikalardaki pratik çalıĢmalarla ilgili teorik bilgiler, yetkililerce belirlenen ilgili öğretim
elemanlarınca verilmektedir. Konular, eğitim salonu, gün, saat ve eğitimi verecek öğretim elemanları
çalıĢmalar baĢlamadan önce belirlenerek öğrenciler bilgilendirilir.(Tablo.4)
194
TARĠH
SAAT
EĞĠTĠM KONULAR
SALONU
EĞĠTĠMCĠ
ELEMAN
DEĞERLENDĠRME
Oryantasyon
Kalite kontrol ve
ambarlama sistemleri
Preslerin
sınıflandırılması ve
çalıĢma prensipleri
Kalıp çeĢitlerinin
tanıtılması
TalaĢlı seri imalat,
imalat, takım ve
donanımlarının
tanıtılması
Otomotiv imalatında
kullanılan kaynak
çeĢitler ve esasları
ĠĢ değerlendirme
yöntemleri ve
kademelendirme
sistemleri
Oto boya
atölyelerinin ve
boyama tekniğinin
incelenmesi
Hafif imalat, döĢeme
ve panel sistemleri
Montajda hat
sistemlerinin çalıĢma
prensipleri
Montaj kalitesinin
sağlanması için
yapılması gerekli
çalıĢmalar
ÇalıĢma hayatı ile
ilgili iletiĢim kurma
Motivasyon teorileri
Ġmtihan
((Değerlendirme)
Tablo.4
8.3. Otomotiv Ġkinci Sınıf Öğrencileri Ġçin Beceri Ve Teorik Eğitim Programı
Ġkinci sınıf öğrencileri fabrikalardaki pratik uygulamalarına 3. yarıyılda baĢlar. Tercih edecekleri
ihtisas alanlarına ayrılırlar. Hangi ihtisas alanlarında ne kadar süre kalacağı, hangi konularda inceleme
yapacağı ve ilgili amirleri kim olacağı önceden belirlenerek öğrencilere duyurulur.(Tablo.5). Eğitim ve
uygulama sonunda öğrencilerin çalıĢmaları değerlendirilerek baĢarıları ölçülür.
195
KOD
A
B
C
D
E
F
G
H
J
K
L
ĠHTĠSAS
ALANLARI
HAZIRLIK
GĠRĠġ KALĠTE
KONTROL
ÜRÜN VE
PROSES
GELĠġTĠRME
LABORATUVAR
KALĠTE
SĠSTEMLERĠ VE
ODĠT
OTOMOTĠV
KALIP
PLANLAMA
KAPORTA
SERVĠS TEKNĠK
EĞĠTĠMĠ
GENEL MONTAJ
SON ĠġLEMLER
İMTİHAN
HAFTA
ĠLGĠLĠ
ĠNCELEME DEĞERLENDĠRME
AMĠRLER KONULARI
1
2
1
1
1
2
2
1
2
1
1
Tablo.5
8.4. Otomotiv Ġkinci Sınıf Öğrencilerine ĠĢyeri Salonlarında Verilecek Teorik Eğitimler
Ġhtisas alanlarına ayrılarak yapılan pratik çalıĢmalarla ilgili teorik bilgiler, fabrikalardaki ilgili öğretim
elamanlarınca verilmektedir. Konular, eğitim salonu, gün, saat ve eğitimi verecek öğretim elemanları
çalıĢmalar baĢlamadan önce belirlenerek öğrenciler bilgilendirilir .(Tablo.6)
TARĠH
SAAT
EĞĠTĠM
SALONU
KONULAR
Oryantasyon eğitimi
Üretim planlama
Kalite standartları
Ölçülendirme ve
tolerans
Toplantı tekniklerinden
A- Beyin fırtınası
B- Sebep sonuç analizi
ĠĢbaĢı eğitimi
teknikleri
Motivasyon
İMTİHAN
Tablo.6
196
EĞĠTĠMCĠ
ELEMAN
DEĞERLENDĠRME
9.SONUÇ:
Fabrikalardaki pratik eğitimin süresince öğrencilerle ilgili atölye kısım amirleri takip raporu tutarak
çalıĢmaları değerlendirirler. ĠĢe almada bu değerlendirme Ģartları fabrika yetkililerince dikkate
alınmaktadır. Pratik eğitimini baĢarıyla tamamlayan öğrencilere fabrika yetkililerince sertifika verilir.
Böylece okuldan da diplomalarını alan öğrenciler mezun olurlar. Yapılan araĢtırmalar neticesinde,
mezun olan öğrencilerin büyük bir kısmi çalıĢtıkları fabrikalarda, bir kısmi ilgili fabrikaların servisleri
ile firmalarda iĢe girdikleri ve bir kısmide kendiiĢlerini kurdukları tespit edilmiĢtir.
Üniversite-Sanayi ĠĢbirliği Uygulamasıyla Öğrenciler:
Ön lisans Seviyesindeki Öğrenciler için:
1) Üretime alıĢıyorlar
2)
3)
4)
5)
6)
7)
8)
9)
10)
ĠĢ hayatına alıĢıyorlar
Kendi adlarına servis açabiliyorlar
Para kazanma alıĢkanlığı ediniyorlar
Motorlu taĢıt emisyon istasyonlarında çalıĢabiliyorlar
Yüksekokul sonrası iĢ bulma Ģansları çok yükseliyor
Teorik eğitimle pratik uygulamayı birleĢtirme imkânı buluyorlar,
Motorlu taĢıtlarla ilgili servis, satıĢ ve bakım servislerinde çalıĢabiliyorlar
ÇağdaĢ üretim ve yönetim tekniklerini yerinde görme imkanı buluyorlar.
Sanayide hangi unvanlarla ne tür iĢler yapabilecekleri konusunda bilinçleniyorlar.
KAYNAKLAR:
1-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1990
2-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1991
3-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1992
4-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1993
5-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1994
6-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1995
7-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1996
8-Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1997
13- Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1998
14- Üniversite-sanayi iĢbirliği danıĢma kurulu 1. ve 2. dönem toplantıları kararları,1999
15-Yücel Ġ.H..‘‘Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21.Yüzyılın Toplumu‘ ‘Sosyal Sektörler
ve koordinasyon Genel Müdürlüğü araĢtırma daire baĢkanlığı. Temmuz 1997.
16-Sukan V.F.,Akdeniz R.C..HepbaĢlı A. ‗‘Üniversite-Sanayi ĠĢbirliğinde AR-GE
Merkezinin
Rolü. EBĠLTEM Uygulaması‖ ‘Endüstri Mühendisliği Nisan-MayisHaziran,sayı: 2,2002.
197
Denizcilik Öğrencilerinin Seyir Öğrenmeye Yönelik Motivasyon
Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Murat YORULMAZ *
Yalova Üniversitesi, Türkiye
muratyor@gmail.com
Özet
Uluslararası güverte mesleki eğitiminde okutulması zorunlu olan derslerin baĢında seyir dersi
gelmektedir. Dolayısıyla seyir dersini alan öğrencilerin, bu derse yönelik motivasyon algılarının
ölçülmesi mesleki eğitim açısından önemlidir. Bu çalıĢmanın amacı, Denizcilik Programlarında
öğrenim gören öğrencilerin, seyir dersine yönelik motivasyon düzeylerini değerlendirmektir. Bu
amaca yönelik olarak, Yalova Üniversitesi Yalova Meslek Yüksekokulu Denizcilik Programları
öğrencilerinden anket yöntemiyle toplanan veriler analiz edilmiĢtir. Verilerin analizinde, betimsel
analizler kullanılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonucunda, öğrencilerin seyir öğrenmeye yönelik motivasyon
düzeylerinin yüksek olduğu tespit edilmiĢtir.
Anahtar kelimeler: Motivasyon, seyir dersi, denizcilik eğitimi.
Evaluation Of Maritime Students’ Motivation Levels For Navigation Learnıng
Abstract
It is very important navigation lesson in the international maritime training. Therefore, the students
taking the navigation lesson, measuring the motivation for this perception is important in terms of
vocational training. The purpose of this study is to evaluate the motivation of the Maritime students
for navigation learning. For this aim, data collected from the survey were analyzed by the Yalova
University of Yalova Vocational School in Maritime Programs students. In the analyses of the data,
descriptive analyses were used. At the end of the study, it was found that the maritime students have
high level of motivation for navigation learning.
Keywords: Motivation, navigation lesson, maritime training.
GĠRĠġ
Eğitim öğretim faaliyetlerinin daha çok öğrenen odaklı hale gelmesiyle, öğrenmeyi kolaylaĢtıran ve
zenginleĢtiren faktörlerin önemi ön plana çıkmıĢtır. Bu faktörlerin baĢında da motivasyon gelmektedir
(Akpınar, Batdı ve Döner, 2013:15). Motivasyon kavramı, Latince kökenli ―Movere‖ kelimesinden
Türkçeye geçmiĢ olup, harekete geçmek (Güney, 2013), teĢvik etmek anlamlarına gelmektedir (Adair,
2003). Motivasyon, bireyleri belirledikleri amaca ulaĢtıracak veya onları tatmin edecek davranıĢlarda
bulunma süreci (Sabuncuoğlu ve Tüz, 1998) ve içsel durum olarak tanımlanmaktadır. Brophy‘e (1998)
göre, motivasyon amacı gerçekleĢtirmeye yönelik davranıĢın baĢlamasını, yönünü, Ģiddetini ve
kararlılığını açıklamada kullanılan kuramsal bir kavramdır. Motivasyon, ulaĢılmak istenen bir hedef
için gösterilen gayrete iliĢkin yoğunluk, istikamet ve kararlılık olarak tanımlanmaktadır (Robbins ve
Judge, 2012:204). Motivasyon, bireyleri belirli bir amaca doğru devamlı Ģekilde harekete geçirmek
için yapılan çabaların toplamıdır (Küçüközkan, 2015:100). Motivasyon genel anlamda istenilen
davranıĢları baĢlatma, yönetme ve devam ettirebilme hareketi olarak ifade edilmektedir. Özetle
motivasyon kavramı üç unsuru içermektedir. Bunlar; harekete geçirmek, yönetmek ve istenilen
davranıĢı sürdürmektir. Motivasyon olmaksızın harekete geçmek, baĢarılı olmak ve sonuca ulaĢmak
198
neredeyse imkânsızdır. Çünkü motivasyon insanların yaĢam ve iĢ doyumunu artıran etmenlerin
baĢında gelmektedir. Bu nedenle motivasyonu sağlayan veya bireylerin motivasyonunu etkileyen
faktörlerin belirlenmesine yönelik farklı alanlarda çalıĢmalar yapılmıĢtır.
Motivasyonun ne Ģekilde oluĢtuğunu anlatmak için geçmiĢten günümüze kadar birçok teori ortaya
atılmıĢtır. Bu teorilerin büyük çoğunluğu motivasyonun nasıl sağlanacağını veya nelere bağlı
olduğunu ortaya koymaktadır (Mustafa, 2015). Motivasyon ile ilgili yapılan çalıĢmaların çıkıĢ noktası
kapsam (içerik) ve süreç teorileridir. Kapsam (içerik) teorileri (Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarĢisi,
Alderfer'in ERG teorisi, Herzberg‘in çift faktör teorisi, BaĢarı-Güç teorisi) bireyin sergilediği
davranıĢı neyin motive ettiğini açıklamaya çalıĢırken, süreç teorileri (Vroom'un beklenti teorisi,
Lawler ve Porter'in geliĢtirilmiĢ beklenti kuramı, Ödül adaleti (eĢitlik) kuramı) davranıĢın nasıl motive
edildiğini açıklamaya çalıĢmaktadır.
Motivasyon, öğrencilerin yaratıcılıklarında, derslerdeki baĢarılarını ve öğrenme becerilerinde önemli
ve etkili bir faktör olarak kabul edilmektedir (Kuyper, Van der Werf, ve Lubbers 2000). Altun‘a
(2009) göre, öğrencileri baĢarısızlığa iten sebeplerin baĢında ilgisizlik ve motivasyon eksikliği
gelmektedir. Açıkgöz (2003) çalıĢmasında, öğrencilerin derse yönelik motivasyon düzeyinin, öğretim
faaliyetlerinin baĢarını etkilediği ve ayrıca baĢarısız öğrencilerde motivasyon eksikliğini olduğunu
tespit etmiĢlerdir. Öğrenme faaliyetlerine katılma konusunda istekli olan öğrencilerin motivasyon
düzeylerinin yüksek olduğu, buna karĢın öğrenilecek konuya yönelik öğrencinin isteksiz veya
yeteneksiz olması da motivasyon düzeyinin düĢük olduğunun bir göstergesidir (Peng, Chen, ve Lin
2013). Dolayısıyla öğrencilerin, derslerinde baĢarılı olması için motivasyon düzeyleri oldukça
önemlidir. Bu bağlamda güverte mesleki eğitiminde okutulması zorunlu olan seyir dersine yönelik,
ticaret gemilerinde güverte zabiti olmak için öğrenim gören denizcilik öğrencilerinin tutumları ve
baĢarıları, mesleki gelecekleri ile ilgili planları ve tercihleri üzerinde etkili olacağı söylenebilir.
Bu çalıĢmada denizcilik öğrencilerinin seyir öğrenmeye yönelik motivasyon düzeylerinin ölçülmesi
amaçlanmıĢtır. Bu amaca yönelik olarak Yalova Üniversitesi Yalova Meslek Yüksekokulu Deniz
UlaĢtırma Ve ĠĢletme, Deniz Ve ĠĢletme ile Yat ĠĢletme Ve Yönetimi gibi denizcilik programlarında
öğrenim gören, seyir dersini alan ve ankete katılmak isteyen öğrencilerden anket tekniği ile toplanan
veriler değerlendirilmiĢtir.
YÖNTEM
AraĢtırma amacına yönelik olarak yüz yüze anket yöntemiyle toplanan sayısal veriler SPSS 21 paket
programı kullanılarak değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın çalıĢma evrenini Yalova Üniversitesi Yalova
Meslek Yüksekokulu Denizcilik Programlarında 2015-2016 eğitim öğretim yılında öğrenim gören 300
öğrenci oluĢturulmaktadır. AraĢtırmaya katılmak isteyen 230 öğrenciden elde edilen verilerle analizler
yapılmıĢtır.
AraĢtırmada kullanılan anket iki bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde öğrencilere ait demografik
(yaĢ, cinsiyet, sınıf gibi) sorular, ikinci bölümde ise seyir öğrenmeye yönelik 30 soruluk motivasyon
ölçeği yer almaktadır. Motivasyon ölçeği olarak Çetin-Dindar ve Geban‘ nın (2015) lise öğrencilerinin
kimya öğrenmeye iliĢkin motivasyon düzeylerini ölçmek için kullandığı, Glynn ve Koballa‘dan
(2006) alınan ve Türkçeye çevirilen ölçek seyir dersi için uyarlanıp kullanılmıĢtır. Ölçekteki sorular
5‘li Likert ölçeği esas alınarak (1= kesinlikle katılmıyorum- 5= kesinlikle katılıyorum) hazırlanmıĢtır.
BULGULAR
Katılımcıların demografik özellikleri Tablo 1‘de gösterilmektedir. Buna göre araĢtırmaya katılanların
% 15,7‘ini bayan öğrenciler oluĢtururken, % 84,3‘ünu ise erkek öğrenciler oluĢmaktadır.
Katılımcıların % 94,8‘i 18-21 yaĢ aralığında olduğu görülmektedir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin
% 48,3‘ü Deniz UlaĢtırma Ve ĠĢletme Programında öğrenim görürken, % 30,4‘ü Deniz Ve Liman
ĠĢletme Programı, % 21,3 ‘ü Yat ĠĢletme Ve Yönetimi Programlarında öğrenim görmektedir.
Katılımcıların % 21,3‘ünin ikinci sınıf, % 78,7‘sinin birinci sınıf öğrencisi olduğu anlaĢılmaktadır.
199
Tablo 1: Katılımcıların Demografik Özellikleri
DeğiĢkenler
Cinsiyet
YaĢ
Program
Sınıf
Gruplar
Bayan
Erkek
Toplam
18-21
22-25
26-29
30 ve üstü
Toplam
Deniz UlaĢtırma Ve ĠĢletme
Deniz Ve Liman ĠĢletme
Yat ĠĢletme Ve Yönetimi
Toplam
1.
2.
Toplam
n
36
194
230
218
9
2
1
230
111
70
49
230
181
49
230
%
15,7
84,3
100,0
94,8
3,9
,9
,4
100,0
48,3
30,4
21,3
100,0
78,7
21,3
100,0
Tablo 2‘de Çetin-Dindar ve Geban‘ın (2015) çalıĢmasında kullandığı ve faktör analizi sonucu oluĢan
anketin, araĢtırma amacına uygun olarak düzenlenerek yeniden kullanılmasıyla elde edilen verilerden
yola çıkarak, motivasyon ile ilgili ifadelerin frekansları alınmıĢtır. Buna göre seyir dersine yönelik
motivasyon düzeyini gösteren dört faktörden biri olan ―Öz yeterlilik‖ faktörü içerisinde yer bulan
ifadelerden en önemlisinin ―Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim‖ (
X=4,40) ‘nın olduğu, en az öneme sahip olan değiĢkenin ise ‗‗Seyir dersinden en yüksek notu
alabileceğime inanırım‘‘ (X=3,13)‘nın olduğu saptanmıĢtır. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin
motivasyonuna etki ettiği düĢünülen faktörlerden biri olan ―EndiĢe‖ faktörü içerisinde, en önemli olan
ifadenin ‗‗Seyir ders notumun genel not ortalamamı nasıl etkileyeceğini düĢünürüm‘‘ (X=4,02)‘nin
olduğu, en az öneme sahip olan ifadenin ise ‗‗Seyir dersinde diğer öğrencilerin daha baĢarılı olduğunu
düĢünmek beni kaygılandırır‘‘ ( X=3,10)‘nın olduğu saptanmıĢtır. ‗‗DıĢsal Motivasyon‘‘ faktörü
içerisinde en önemli olan ifadenin ‗‗Öğrendiğim seyri nasıl kullanacağımı düĢünürüm.‘‘ ( X=4,15)
olduğu, en az öneme sahip olan ifadenin ise ‗‗Öğrendiğim seyir bilgisi benim kiĢisel hedeflerimle
iliĢkilidir‘‘ (X=3,88)‘nın olduğu tespit edilmiĢtir. Son faktör olan ‗‗Ġçsel Motivasyon‘‘ faktörü
içerisinde en önemli olan ifadenin ‗‗Benim için seyri öğrenmek aldığım nottan daha önemlidir‘‘ (
X=4,11) olduğu, en az öneme sahip olan ifadenin ise ― Beni zorlayan seyir hoĢuma gider‖
(X=3,08)‘nın olduğu ortaya çıkmıĢtır.
Tablo 2: Seyir Öğrenmeye ĠliĢkin Motivasyon Faktörleri
MOTĠVASYON FAKTÖRLERĠ
Öz Yeterlilik
1.Seyir sınavlarında baĢarılı olacağıma eminim.
2. Seyir dersi baĢarımın diğer öğrenciler kadar veya daha iyisinin olacağını düĢünürüm.
3. Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım.
4. Seyir simülatöründe ve projelerinde baĢarılı olacağımdan eminim.
5. Seyir dersindeki bilgi ve becerileri tam olarak öğrenebileceğime inanırım.
6. Seyri öğrenmek için gerekli çabayı gösteririm.
7. Seyirden iyi bir not almak benim için önemlidir.
8. Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim.
9. Seyri anlamak bana baĢarı duygusu verir.
10. Seyir sınavları ve simülatörleri için iyi hazırlanırım.
11. Seyir dersini iyi öğrenmemi sağlayacak stratejiler kullanırım.
12. Seyri öğrenmekten hoĢlanırım.
13. Eğer seyir öğrenirken zorluk çekersem nedenini bulmaya çalıĢırım.
EndiĢe
14. Seyir sınavı zamanı geldiğinde endiĢelenirim.
15. Seyir sınavlarında baĢarısız olmaktan endiĢelenirim.
16. Seyir sınavlarının nasıl geçeceğini düĢünmek beni endiĢelendirir.
200
X
ss
3,53
3,58
3,13
3,73
3,74
4,15
4,40
4,34
4,24
3,80
3,56
3,96
3,78
1,07
1,00
1,10
1,63
9,04
9,38
9,09
9,53
9,40
9,73
1,04
9,79
9,91
3,70
3,89
3,65
1,29
1,17
1,22
17. Seyir dersinde diğer öğrencilerin daha baĢarılı olduğunu düĢünmek beni kaygılandırır.
18. Seyir ders notumun genel not ortalamamı nasıl etkileyeceğini düĢünürüm.
19. Seyir sınavlarına girmekten hoĢlanmam.
DıĢsal Motivasyon
20. Seyir öğrenmenin kariyerime nasıl faydası olacağını düĢünürüm.
21. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm.
22. Öğrendiğim seyir bilgisinin bana nasıl faydası olacağını düĢünürüm.
23. Öğrendiğim seyri nasıl kullanacağımı düĢünürüm.
24. Öğrendiğim seyir meslek hayatımla iliĢkilidir.
25. Öğrendiğim seyir bilgisi benim mesleki hedeflerimle iliĢkilidir.
Ġçsel Motivasyon
26. Öğrendiğim seyrin benim için pratik değeri vardır.
27. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm.
28. Benim için seyri öğrenmek aldığım nottan daha önemlidir.
29. Seyir öğrenmeyi ilginç bulurum.
30. Beni zorlayan seyir hoĢuma gider.
3,10
4,02
3,51
1,27
1,10
1,36
4,14
4,05
4,14
4,15
3,98
3,88
9,17
9,65
8,64
8,10
2,80
1,03
3,96
3,98
4,11
3,57
3,08
1,00
9,97
1,14
1,15
1,36
Yukarıda her faktörün altında yer alan değiĢkenler kendi aralarında değerlendirilmiĢtir. Tablo 3‘te ise
30 değiĢkenin ilgili faktör baĢlıkları altında ayrılmadan ortalamalarına göre sıralandıkları durum
incelenebilmektedir.
Tablo 3: Seyir Öğrenmeye ĠliĢkin Motivasyon Ġfadeleri
MOTĠVASYON ĠLE ĠLGĠLĠ ĠFADELER
X
ss
7. Seyirden iyi bir not almak benim için önemlidir.
8. Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak isterim.
9. Seyri anlamak bana baĢarı duygusu verir.
6. Seyri öğrenmek için gerekli çabayı gösteririm.
23. Öğrendiğim seyri nasıl kullanacağımı düĢünürüm.
20. Seyir öğrenmenin kariyerime nasıl faydası olacağını düĢünürüm.
22. Öğrendiğim seyir bilgisinin bana nasıl faydası olacağını düĢünürüm.
28. Benim için seyri öğrenmek aldığım nottan daha önemlidir.
21. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm.
18. Seyir ders notumun genel not ortalamamı nasıl etkileyeceğini düĢünürüm.
24. Öğrendiğim seyir hayatımla iliĢkilidir.
27. Seyri öğrenmenin iyi bir iĢ bulmada bana nasıl yardımcı olacağını düĢünürüm.
12. Seyri öğrenmekten hoĢlanırım.
26. Öğrendiğim seyrin benim için pratik değeri vardır.
15. Seyir sınavlarında baĢarısız olmaktan endiĢelenirim.
25. Öğrendiğim seyir bilgisi benim mesleki hedeflerimle iliĢkilidir.
10. Seyir sınavları ve simülatörleri için iyi hazırlanırım.
13. Eğer seyir öğrenirken zorluk çekersem nedenini bulmaya çalıĢırım.
5. Seyir dersindeki bilgi ve becerileri tam olarak öğrenebileceğime inanırım.
4. Seyir simülatör ve projelerinde baĢarılı olacağımdan eminim.
14. Seyir sınavı zamanı geldiğinde endiĢelenirim.
16. Seyir sınavlarının nasıl geçeceğini düĢünmek beni endiĢelendirir.
2. Seyir dersi baĢarımın diğer öğrenciler kadar veya daha iyisinin olacağını düĢünürüm.
29. Seyir öğrenmeyi ilginç bulurum.
11. Seyir dersini iyi öğrenmemi sağlayacak stratejiler kullanırım.
1.Seyir sınavlarında baĢarılı olacağıma eminim.
19. Seyir sınavlarına girmekten hoĢlanmam.
3. Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım.
17. Seyir dersinde diğer öğrencilerin, daha baĢarılı olduğunu düĢünmek beni kaygılandırır.
30. Beni zorlayan seyir hoĢuma gider.
4,40
4,34
4,24
4,15
4,15
4,14
4,14
4,11
4,05
4,02
3,98
3,98
3,96
3,96
3,89
3,88
3,80
3,78
3,74
3,73
3,70
3,65
3,58
3,57
3,56
3,53
3,51
3,13
3,10
3,08
9,09
9,53
9,40
9,38
8,10
9,17
8,64
1,14
9,65
1,10
2,80
9,97
9,79
1,00
1,17
1,03
9,73
9,91
9,04
1,63
1,29
1,22
1,00
1,15
1,04
1,07
1,36
1,10
1,27
1,36
AraĢtırmaya katılan öğrencilerin seyir dersine yönelik motivasyonlarına etki eden 30 ifadeye verdiği
cevaplar incelendiğinde, ankette kullanılan ifadelerin ortalamalarının birbirine yakın olduğu
görülmektedir. Fakat bu ifadeler herhangi bir faktör altında ele alınmadan ortalamalarına göre
201
sıralandığında, en önemli ifadenin ―Seyirden iyi bir not almak benim için önemlidir‖ olduğu
anlaĢılmaktadır. Bu ifadeyi sırasıyla ―Seyir sınavlarında diğer öğrencilerden daha baĢarılı olmak
isterim‖ ifadesi, ―Seyri anlamak bana baĢarı duygusu verir‖ ve ―Seyri öğrenmek için gerekli çabayı
gösteririm.‖ ifadeleri izlemektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken konu, ilk dört sırada yer alan
4 ifadenin ankette ―Öz yeterlilik‖ faktörü altında toplanmıĢ olmasıdır. Buna göre, araĢtırmaya katılan
öğrencilerin seyir dersine yönelik motivasyon düzeyine en fazla etki eden faktörün ― Öz yeterlilik‖
olduğunu belirtmek mümkündür. Diğer taraftan ortalaması en düĢük ifadenin ‗‗Beni zorlayan seyir
hoĢuma gider‘‘ bunu sırasıyla ‗‗Seyir dersinde diğer öğrencilerin, daha baĢarılı olduğunu düĢünmek
beni kaygılandırır‘‘ ifadesi, ‗‗Seyir dersinden en yüksek notu alabileceğime inanırım‘‘ ve ‗‗Seyir
sınavlarına girmekten hoĢlanmam‘‘ ifadeleri takip etmektedir. Buna göre, araĢtırmaya katılan
öğrencilerin seyir dersine yönelik motivasyon düzeyine en az etki eden faktörün ― EndiĢe‖ olduğu
söylenebilir.
SONUÇ
Sınıf içerisinde etkili bir öğrenme ortamının yaratılabilmesi ve uygulanabilmesi için öğrencilerin
öğrenmeye iliĢkin motivasyonlarını yüksek tutmak önemlidir. Motivasyon öğrenme ortamlarında
dikkat edilmesi gereken önemli bir kavramdır. Dolayısıyla öğrenmeye yönelik motivasyon, baĢarılı
eğitimin önemli bir anahtarı olduğu için eğitimle ilgili araĢtırmalarda dikkat çeken konulardandır. Bu
çerçevede, seyir dersini öğrenmeye yönelik motivasyon kaynaklarının belirlenmesi, etkili seyir
dersinin nasıl verileceğine yönelik planlama yapma açısından önemli olmaktadır. Bu noktadan
hareketle, denizcilik eğitiminde önemli yere sahip seyir öğrenmeye yönelik, denizcilik öğrencilerinin
motivasyon düzeyini tespit etmek için yapılan bu çalıĢmada, ‗‗Öz yeterlilik‘‘ faktörünün en fazla
etkilediği bunun yanı sıra ‗‗EndiĢe‘‘ faktörünün en az etkilediği ortaya çıkmıĢtır.
Meslek Yüksekokulu Denizcilik programlarında öğrenim gören denizcilik öğrencilerinin, seyir
öğrenmeye yönelik öz yeterliliklerini ön plana çıkarmaları, öğrencilerin seyir dersini önemsediklerini,
seyir öğrenmeye karĢı istekli ve inançlı olduklarını göstermektedir. Diğer taraftan, öğrencilerin seyir
dersinin sınavlarına iliĢkin tutumlarını gösteren endiĢe faktörü ile ilgili ifadelerin en düĢük ortalamaya
sahip olması, öğrencilerin sınavlara yönelik kaygılarının düĢük sevide olduğunu göstermektedir. Bu
sonuç öğrencilerin seyir dersine karĢı öz yeterliliklerinin yüksek olması ile örtüĢmektedir. Diğer bir
ifade ile seyri öğrenmeye istekli olan ve seyir dersini önemseyen öğrencilerin bu dersin sınavlarına
karĢı herhangi bir ediĢe duymamaktadır. Çünkü doğru ve yeterli seyir bilgisi olmaksızın meslek
hayatlarını sürdürmeleri mümkün değildir.
Doğru motive edilmemiĢ bir öğrencinin baĢarılı olması beklenemez. Öğrencilerin motive oldukları
zaman, derslerine daha fazla odaklandıkları, önemsedikleri ve dikkat ettikleri söylenebilir. Bu çalıĢma
ile denizcilik öğrencilerinin seyir dersine yönelik motivasyon düzeyini yükselten en önemli faktörün
öz yeterlilik olduğu istatistiksel açıdan ortaya çıkmıĢtır. Dolayısıyla seyir dersini veren öğretim
elemanları, seyrin önemli, gerekli ve faydalı olduğunu, öğrencilerine yeterince anlattıklarında, seyir
dersine yönelik motivasyon düzeylerini yükseltebileceklerdir.
REFERANSLAR
Adair, J. (2003). Etkili Motivasyon. Çev.Salih Uyan . Ġstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı.
Akbaba Altun, S. (2009). Ġlköğretim Öğrencilerinin Akademik BaĢarısızlıklarına ĠliĢkin Veli,
Öğretmen ve Öğrenci GörüĢlerinin Ġncelenmesi. Ġlköğretim Online , 2 (8), 567-586.
Akpınar, B., Batdı, V., ve Döner, A. (2013). Ġlköğretim Öğrencilerinin Fen Bilgisi Öğrenimine
Yönelik Motivasyon Düzeylerinin Cinsiyet Ve Sınıf DeğiĢkenine Göre Değerlendirilmesi. Cumhuriyet
International Journal of Education , 2 (1 ), 15-26.
Brophy, J. (1998). Motivating students to learn. Madison. WI:McGraw Hill.
Çetin-Dindar, A., ve Geban, Ö. (2015). Fen Bilimleri Motivasyon Ölçeğinin Türkçe‘ye ve Kimya‘ya
Uyarlanması: Geçerlilik ÇalıĢması. Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi , 5 (1), 15-34.
Glynn, S. M., ve Koballa, T. R. (2006). Motivation to learn science. I. J. Mintzes, ve H. William
içinde, Handbook of College Science Teaching (pp. 25-32). Arlington VA: National Science.
Güney, S. (2013). Örgütsel davranıĢ. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
202
Kuyper, H., Van der Werf, M., ve Lubbers, M. (2000). Motivation, meta-congnition and selfregulation as predictors of long term educational attainment. Educational Research and Evaluaition , 6
(3), 181-201.
Küçüközkan, Y. (2015). Liderlik ve Motivasyon Teorileri: Kuramsal Bir Çerçeve. Uluslararası
Akademik Yönetim Bilimleri Dergisi , 1 (2), 86-115.
Mustafa, T. (2015). ARCS Motivasyon Modelinin Ġlkokul 4. Sınıf Öğrencilerinin Sosyal Bilgiler
Dersine Yönelik Motivasyonlarına Ve BaĢarı Düzeylerine Etkisi. ZfWT Journal of World of Turks , 6
(2), 261-285.
Peng, S. L., Chen, H. C., ve Lin, Y. Y. (2013). A model of contextual and personal motivations in
creativity: How do the classroom goal structures influence creativity via self-determination
motivations? Thinking Skills and Creativity , 10, 50-67.
Robbins, S., ve Judge, T. A. (2012). Örgütsel DavranıĢ. (Çev: Ġnci Erdem) . Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Sabuncuoğlu, Z., ve Tüz, M. (1998). Örgütsel Psikoloji . Bursa : Alfa Basım Yayın .
203
Edebiyatta BaĢkaldırı Ve Oğuz Atay1
Yunus ġAHĠN *
Yalova Üniversitesi, Türkiye
yunussahin@yalova.edu.tr
Özet
Türk edebiyatının en önemli isimleri arasında gösterilen Oğuz Atay, eserlerinde kullandığı
yeni teknikler ve üslup özellikleri bakımından avangart bir yazar olarak kabul edilmektedir. Atay‘ın
Türk edebiyatına getirdiği bir çok yenilik arasında ―baĢkaldırı‖ kavramı da yer almaktadır. Nitekim
Berna Moran, Tutunamayanlar romanının hem söyledikleriyle hem de söyleyiĢ biçimiyle bir
baĢkaldırı olduğunu söyler. Bununla beraber Oğuz Atay‘ın dile getirdiği baĢkaldırı varoluĢsal bir
özellik göstermektedir. ĠĢte bu bakımdan Türk edebiyatı açısından bir yenilik arz etmektedir.
BaĢkaldırı kavramı varoluĢçu düĢünürlerce özellikle de Albert Camus tarafından üzerinde önemle
durulmuĢ bir kavramdır. Camus‘ye göre var olmanın ilk adımı baĢkaldırmaktır. Ġnsan dayanaksız bir
Ģekilde fırlatıldığı bu uyumsuz (absürd) dünyada tüm saçmalıklara baĢkaldırdığı nispette var olur.
Camus‘nün ifade ettiği bu baĢkaldırı hem düĢünsel hem de eylemsel anlamda gerçekleĢir. Oğuz Atay
için de benzer Ģeyleri söylemek mümkündür. Kimi zaman kaçarak, intihar ederek yahut insanlara tüfek
doğrultarak baĢkaldıran Atay‘ın kiĢileri kimi zaman da kendi kurdukları oyunlarla düĢünsel anlamda
baĢkaldırırlar.
Bu çalıĢmada baĢkaldırı kavramının varoluĢsal boyutu ve Oğuz Atay‘ın bu kavramı ne
Ģekilde ele aldığı konuları üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda varoluĢçu bir yazar olarak kabul edilen
Albert Camus‘nün baĢkaldırı felsefesi temel alınarak Oğuz Atay‘ın eserlerine farklı bir açıdan
yaklaĢabilmek amaçlanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Türk Edebiyatı, Oğuz Atay, başkaldırı, varoluşçuluk, Albert Camus
Rebellion in Literature And Oguz Atay
Abstract
Oguz ATAY who is generally acknowledged among leading names of Turkish Literature is
accepted as an avangarde authour with regard to characteristic feature of wording and new technics
which he uses on his works. ''Rebellion'' is one of the terms which are among Atay brought to Turkish
literature. Hence, Berna Moran describes that ''Tutunamayanlar'' is a rebellion by both tellings and
mode of wording. Therewithal, rebellion which Oğuz Atay put into words indicates existantial
rebellion characteristic. From this point of view it propounds novelty for Turkish literature. Rebellion
term is emphasized by existantial thinkers, especially by Albert Camus. Accordingto Albert Camus,
first step of existance is rebellion. Humans can exist when they rebel against all whimsicality in
meaningless(absurd) world where people are sent on a weak basis. The rebellion which Albert Camus
refers occurs through both ideational and actul meanings. Also. same thing may be expressed about
Oğuz Atay. Characters of Oğuz Atay who rebel through escaping, suicide or drawing rifle against
people, sometimes, rebel by way of ideational plays which are fictioned by themselves.
In this article aims at existantial aspects of rebellion term and how Oğuz Atay handled this
term. It is aimed to have different approach to works of Oğuz Atay which is based upon rebellion
philosophy of Albert Camus who is regarded as an existantial author.
Key words: Turkish Literature, Oguz Atay, rebellion, existentialism, Albert Camus
Bu bildiri, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü‘ne sunulan ―Varoluşçuluk ve Bireyselleşme Bağlamında Oğuz Atay‟ın
Eserlerinin İncelenmesi‖ adlı doktora tezinden üretilmiĢtir.
204
GĠRĠġ
VaroluĢunu kavrayan ve kendilik bilincine ulaĢan birey hayatı, varlığı ve tüm dünyayı
sorgulamaya baĢlar. Bu sorgulama sürecinde birey, eğer kendi değerleri ile dünya değerleri (ya da
toplumsal değerler) arasında bir uyumsuzluk görürse, Albert Camus'nün absurde (uyumsuz, saçma)
diye tabir ettiği durum ortaya çıkar. ĠĢte bu durumda varoluĢunun bilincindeki birey, bu saçma düzene
baĢkaldırır. Camus'ye göre baĢkaldıran insan, "hayır" diyebilen insandır.(Camus, 2012b:23) Albert
Camus'ye göre baĢkaldırı, varoluĢun olmazsa olmazıdır. Camus, Descartes'in "düĢünüyorum, öyleyse
varım" sözünü değiĢtirerek, "baĢkaldırıyorum, öyleyse varız" der.
"Uyumsuz deneyiminde, acı çekme bireyseldir. Başkaldırı deviniminden
sonra, ortak olduğunun bilincine varır, herkesin serüvenidir artık. Aykırılığı
ele alan bir düşüncenin ilk ilerlemesi bu aykırılığı tüm insanlarla
paylaştığını ve insan gerçeğinin, tüm olarak, kendi kendisine ve evrene
uzaklığı dolayısıyla acı çektiğini anlamaktır. Bir tek insanın çektiği dert
ortak salgın olur. Gündelik acımızda başkaldırı, düşünce düzeyinde,
cogito'nun gördüğü işi görür; ilk kesinliktir. Ama bu kesinlik bireyi
yalnızlığından çekip alır. İlk değeri bütün insanlar üzerine kuran bir ortak
noktadır. Baş kaldırıyorum, öyleyse varız." (Camus, 2012b:33)
Bu bakımdan Albert Camus, varoluĢun saçma olduğunu ve bu saçmalığın insani olanla
dünyevi olan arasındaki çatıĢmadan kaynaklandığını savunur. Bunun çözümü ise kaçmak yahut intihar
etmek değil, bu saçma durumu tanıyıp, baĢkaldırmaktır. Böylece bireysel anlamda baĢlatılan
baĢkaldırı, toplumsal alana sirayet ederek kolektif bir Ģuur halini alacak ve tüm insanlığın varoluĢunu
sağlayacak bir araç haline gelecektir. Bu yüzden Camus, ―varız‖ diyerek çoğul Ģahıs ekini
kullanmıĢtır.
VaroluĢsal açıdan yaĢamın/dünyanın anlamsızlığına karĢı bir tepki olan baĢkaldırı, iki
değiĢik biçimde ortaya çıkar: düĢünsel baĢkaldırı ve eylemsel baĢkaldırı. DüĢünsel baĢkaldırıda Tanrı
hedef alınır. Ateist varoluĢçulara göre Tanrı, dünyanın bu saçma düzeninin kurucusu olarak varsayılır.
Aklıyla bu dünyayı kavramaya çalıĢan birey, bu düzeni yıkmayı amaçlar. Eylemsel baĢkaldırı ise
bireyin hazır bulunan bu dünyanın saçmalığına ve verilmiĢliğine karĢı eyleme geçerek tepki
vermesidir. (Deveci, 2012: 155-156,159)
Ġntihar, bireyin hayatı hemen her aĢamasında kendi dıĢındaki gerçeklikler tarafından
tanımlanması ve düzenlenmesi durumu karĢısında kiĢinin varoluĢunu en net Ģekilde kendi kontrolüne
aldığı andır. Psikiyatrik durumlardaki ölümü seçiĢ anlamı dıĢında, bilinçli bir Ģekilde düĢünülüp
devamı getirilen hayatı sonlandırma amacı taĢıyan intihar, varoluĢun yok oluĢla netlik kazandığı
paradoksuyla iç içe bir baĢkaldırıdır. (Alkan, 2016)
BAġKALDIRI VE OĞUZ ATAY
Oğuz Atay, varoluĢçular gibi, bu saçma dünya düzeni karĢısında tutunamaz ve bu duruma
yazınsal alanda baĢkaldırır. BaĢlı baĢına Tutunamayanlar bir baĢkaldırı romanıdır. Biçim, kurgu,
içerik, dil gibi alanlarda edebi bir baĢkaldırı metni olan bu romanda özellikle burjuva yaĢam biçimi,
Türk aydınının durumu, eğitim sistemi, gelenekler gibi birçok unsur eleĢtirilmiĢtir.
Turgut'un ilk baĢkaldırısı Selim'in ölümüne karĢı olur: "(...) hayır Süleyman Kargı!
İnanmıyorum Selim'in öldüğüne. Reddediyorum! İnkar ediyorum." (Tutunamayanlar:112) Bununla
beraber Turgut, sorgulamaya baĢladığı (özellikle modern) hayata ait unsurların çoğuna isyan
etmektedir. Yukarıda bahsedilen burjuva yaĢam biçimi de buna dahildir. Ġnsanların satın aldıkları
aletlerle övünmelerine Turgut, oldukça sinirlenir: "Evet, aletle öğünmek, diyor Turgut buna. Bir
vidasını bile siz yapmadınız, bu kadar gururlanmaya ne hakkınız var?" (Tutunamayanlar:338) BaĢka
bir yerde ise Turgut, Selim'in ölümü üzerine tüm hayata ve dünyaya baĢkaldırır ve bu eylemsel bir
baĢkaldırıya ilk adımdır:
205
Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin? Bir gün öncesine
korkak bir bezirgânlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz? Yoksa yarından
korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız? Yaşarsak göreceğiz
Olric. Yaşamaktan korkmazsak göreceğiz. Ve bu dünyaya göstereceğiz.
Onlar görmese de göstereceğiz. Gösterdiğimizi bileceğiz. Gitmeliyim Olric,
hemen işe girişmeliyim."( Tutunamayanlar:350-351)
Turgut varoluĢunun bilincine vardıkça kendisine sunulan hayata baĢkaldırmaya baĢlar.
Onların istediği gibi hayat yaşamak istemez. O, kendini kendine anlatacak yeni bir dil peĢindedir.
Hiçbir geleneğin mirasını kabul etmez. Turgut artık tam bir Ģuurla isyanını haykırmaktadır:
"Acı çekiyoruz. Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son kapıya geldik. İnsaf
sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric sizleri sarsmaya
geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini
beğenmişçesine
ve
kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegil-lerden
olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. Dilenciler krallığının en
küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz. Dinden imandan
çıktık. Deli dervişler gibi saldırıyoruz. Açın kapıyı! Biz geldik! Korkudan
dudağınız uçuklamasın. (...) sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye
geldik. Size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik.
Bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz."(
Tutunamayanlar:542)
Ġdeal bir tip olarak çizilen Selim, küçük burjuva aile yaĢamının her davranıĢına karĢı durur.
Günseli'ye kendi kafasındaki aile yaĢamını anlatırken; bu düzenin karıĢık yaĢamından istifa ettiğini ve
kutu gibi bir eve yerleĢmek istediğini söyler. Burada hayalini kurduğu yaĢamda, kendi yağıyla
kavrulup evlerini kendi zevklerine göre döĢeyeceklerdir. Kendilerine ait bir düzende herhangi bir
kliĢenin yahut önceden belirlenmiĢliğin baskısı altında kalmadan, özgürce bir hayat süreceklerdir.
Ġstedikleri Ģeyleri hesaplayarak, belirli normlar çerçevesinde değil, tamamen geliĢi güzel
yapacaklardır. Selim bu yaĢamı "serseri bir küçük burjuva ailesi" olarak tanımlar. Normal bir burjuva
ailesinin kuralcı davranıĢlarının yerine hiçbir kural gözetmeksizin sürdürülecektir bu yaĢam. Bu
yaĢamı o kadar içselleĢtireceklerdir ki isteseler de küçük burjuvalaĢamayacaklardır. Selim içinde
bulunduğu yaĢam biçimine baĢkaldırmaktadır. O, bu hayattan çıkıp, kendi istediği bir hayat geçmek
ister: bu hayattan istifa ederek başka bir hayatı başka türlü yaşamak istiyorum.( Tutunamayanlar:497)
Selim'in baĢkaldırısı, kendinden ve yakın çevresinden baĢlayarak tüm insanlığa kadar
uzanmaktadır. Ayrıca Kafka ve Atay'ın eserlerinin ortak yönlerinden biri olan baba imgesi, Selim'in
isyan ettiği unsurlardan biridir:
"(...) neden babam bizi bu karanlığa boğdu neden bu evden bir türlü
çıkamadım neden yamalı çoraplarımı ilk giydiğim gün sokağa atmadım
neden bütün isyanlarımı kafamda yaşadım hiçbir gerçek yaşantım olmasaydı
daha kolay geçirebilirdim zamanı yaşamak diye bir gerçek olduğunu
bilmezdim oysa sen bana ilk gerçek yaşantıyı tanıtmakla yaşamadığım bütün
hayallerimin gerçekleşebileceği saplantısına kapılmama sebep oldun demek
onları da yaşayabilirmişim demek senin oğlunun bu hali ne olacak diyenler
haklıydı baba ne olacak benim bu halim benim Hüsnü Bey benim var
olduğumu sezmeliydin günseli beni arayıp bulmalıydın bu kadar geç
kalmamalıydın hiçbir mazeret kabul etmiyorum beni yanlış hayallerle
avuttunuz sonra da benden canınız sıkılınca yeter artık bu karanlık diyerek
savunmasız zavallılığımı düşünmeden beni hayatın ortasına attınız itiraz
ediyorum itiraz ediyorum sayın başkan oturuma son verilmesini talep
ediyorum kimse beklediğini bulamadı bilet parasının iadesini talep ediyorum
(...)" (Tutunamayanlar:519-520)
206
Selim'in büyük bir bunalım olarak baĢlayan bu isyanı, onun hayata karĢı son bir baĢkaldırısı
olarak intihar etmesine neden olur. O, bu zamana kadar kendini bu hale getiren etmenlere isyan
etmediği için kendini suçlar. Bu bakımdan Selim'in intiharı, kendi varlığına yapılmıĢ bir baĢkaldırı
olarak düĢünülebilir:
"Bu duruma nasıl geldim? Neden bana yaşamasını öğretmediler? Neden
bana, bizden bu kadar gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan
etmedim. Hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım? İnsanların
dünyasına atılmayı nasıl göze aldım? Ben insan değildim ki. Yaşamadığım
bir hayatın içine nasıl atıldım? Beni nasıl gürültüye getirip de bu soğuk
bakışlı mimar gibi insanların karşısına çıkardılar? Onlar da bilemezdi:
görünüşümle insana benziyordum. Denemelerden geçmiştim. Onları
aldatmayı başardım. Sonumu kendim hazırladım. Her an ne yapacağımı
söyleyemezlerdi bana. Beni aldattılar; gene de suçluyum. İnsanların en
verimli olduğu çağda tükendim. Her anı, ne yapmam gerektiğini düşünerek
geçirdiğim için çabuk yoruldum. Bana müsaade."( Tutunamayanlar:607)
Selim'in isyanı varoluĢunun engellenmesinedir. Onu bu hayat karĢısında yalnız ve
savunmasız bırakan tüm unsurlara baĢkaldırır. Bir insan olamamaktan Ģikayetçidir. VaroluĢunu
kavradığı sırada, bunu gerçekleĢtirecek gücü kendinde bulamaz. O, artık sadece bir varlık değil bir
varoluĢ içindedir. Bu nedenle sıradan insanlar gibi değildir, onlar gibi olamaz. Ancak kendi benini
oluĢturmasına yine bu insanlar engel olmaktadırlar. Selim, varoluĢunu başkaları vasıtasıyla ve
başkalarında gerçekleĢtirmek ister. Ġnsanların mevcut durumlarına karĢı böyle bir beklenti içinde
olması, onun kendini suçlamasına ve derin bir bunalım içinde kendisini tüketmesine neden olur. Artık
bu noktada varoluĢunu kurtarmak için seçilebilecek tek yol varlığını ortadan kaldırmaktır.
Tehlikeli Oyunlar'da baĢkaldırı, oyun teması içerisinde verilmiĢtir. Hikmet'in kurguladığı
oyunlar aslında düzene birer baĢkaldırı niteliği taĢımaktadır. Dünya tarihini yeniden yazmayı ve bütün
olayları yeniden yorumlamayı isteyen Hikmet, düzenin bireye yüklediği her tür sorumluluğa ve değere
baĢkaldırır. Gecekonduya taĢınarak kendi kurduğu oyunlar içerisinde düzene baĢkaldırır ve gerçek
hürriyeti ister.
"Bizlere uygun görülen kadere her yerde karşı çıkmalıyız. Küçük oyunlara
gelmemek için bu gecekonduya taşındık, büyük oyunlar oynayacağız.
Çevremizdeki eşyayı basitleştirdik, sade bir dekor içerisinde vereceğiz
temsillerimizi. Pahalı yaşantıların yüksek soğukluğundan kurtardık
kendimizi; dört renkli ve resimli bir hayatın içindeyiz. İşte hürriyet budur..."(
Tehlikeli Oyunlar:71)
Hikmet, içinden geldiği küçük burjuva yaĢam biçimine ve modern dünya düzenine isyan
eder. Hikmet, Oğuz Atay'ın kendisi ve diğer kurmaca karakterleri gibi, yeni bir düzen kurmak ister.
Bunun için öncelikle eski düzene karĢı çıkar. Gecekonduya taĢınması bile, bu isteğinin bir
tezahürüdür. "Gecekonduda bile eski düzen, her yerde eski düzen. Eski düzene isyan ediyorum...,"
(Tehlikeli Oyunlar:89) diyen Hikmet, aynı zamanda eski düzenin değiĢmesine de karĢıdır.
Hikmet'in baĢkaldırısının asıl sebebi, Tutunamayanlar'daki Selim gibi, fırlatılmıĢ olduğu bu
anlamsız dünyada tek baĢına, beceriksiz ve tutunacak bir dayanağı olmamasıdır. Hikmet bu dünyada
bir Ģekilde yaĢamak ister fakat beceremez. Selim gibi onu bu hayata hazırlamayan, yaĢamasına, var
olmasına yardım etmeyen düzene ve insanlara isyan eder:
"Üzerimde çok uğraşmak gerekiyordu. Bana her gün tıraş olmayı öğretmek
gerekiyordu. Bana kötü bakmıştınız. Okurken sayfalarımı buruşturmuştunuz.
Bu çocuğun aslında neye ihtiyacı var diye düşünmemiştiniz. Bu çocuğun
aslında Sevgi'ye ihtiyacı vardı." (Tehlikeli Oyunlar:143)
Bununla beraber Tehlikeli Oyunlar'da baĢkaldırı genelde düĢünsel düzlemde gerçekleĢir.
Hikmet, kurguladığı oyunlar aracılığıyla mevcut düzene olan baĢkaldırısını yansıtır. Bunun istisnası
ise Sevgi'dir. Sevgi, babasının tavla oyununda Nazım PaĢa karĢısında düĢtüğü güç duruma isyan eder
ve bu baĢkaldırısını eyleme dönüĢtürerek Nazım PaĢa'ya meydan okur. Hikmet'in baĢarabildiği tek
207
eylemsel baĢkaldırı, yine Selim gibi, kendisine dayatılmıĢ olan bu yaĢamı reddederek kendi hayatına
bir son vermek, yani intihar etmektir.
BaĢkaldırı, Oğuz Atay'ın öykülerinde kullandığı motiflerden biridir. Beyaz Mantolu Adam
öyküsü, toplum karĢısında anlaĢılamayan, ötekileĢtirilen ve nesneleĢtirilen bireyin, düzene
baĢkaldırıĢını anlatır. Beyaz Mantolu Adam'ın baĢkaldırıĢı eylemsel olmakla birlikte topluma karĢı
yapılmıĢ bir baĢkaldırı değildir. O, kendi varlığına son vererek baĢkaldırısını ortaya koyar. BaĢka bir
açıdan Beyaz Mantolu Adam, toplumun kendisine verdiği rolü reddederek, kendi seçtiği rolü oynar.
Bu düzene yapılmıĢ bir baĢkaldırıdır ve cezasını kendi varlığına son vererek çeker. Beyaz Mantolu
Adam'ın intiharı bir baĢkaldırının sonucudur. Toplum karĢısında bireyin kendini cezalandırması ve
böylece toplumdan intikam aldığını düĢünmesidir.
Korkuyu Beklerken kahramanı, kendisi bu kadar acı içerisinde, varoluĢsal bunalımlarla,
korkularla bunalırken, diğer insanların umarsızca yaĢamalarına isyan eder. Topluma bir ders vermek
ister, onların düzenini yıkıp, gözlerini açmak ister. Ancak tek baĢına toplum karĢısına çıkamayacağına
göre kendisine zarar vererek dikkatleri çekmek ister. Kendine yapacağı kötülükle bir bakıma topluma
baĢkaldırısını gerçekleĢtirecektir. Önceleri tanımadığı insanlara Ubor-Metenga tarzında mektuplar
yazar, sonra kendini polise ihbar eder. "Oysa teslim olduğu şey onların sarsılmaz düzenidir. Düzenin
içinde yer almaya çalışırken Ubor-Metenga'yı kendine düşman bilmiş, sonunda ise düzenin karşısında
Ubor-Metenga olarak var olmuştur."(BaĢar, 1984:36-39)
Topluma karĢı bir baĢkaldırı Tahta At öyküsünde gerçekleĢtirilir. Estetik düzeysizliği,
eylemsel bir baĢkaldırıya dönüĢtüren Tuğrul Tuzcuoğlu; toplumla meseleleri olan, yapılan yanlışlara
karşı savaşım veren, dilekçeler yazan, bildiriler dağıtan, giderek kasabanın üzerinde dehşet havası
estiren, atak, delidolu, kanlı canlı, bu dünyaya özgü biridir. (Ecevit:2009:493) Bu yüzden baĢkaldırısı
somut dünyaya uygun bir Ģekilde olur. Tahta at heykelinin açılıĢının yapılacağı gün, atın içinde
gizlendiği yerden çıkarak insanlara tüfek doğrultur.
Eylemsel Başkaldırı: İntihar
Oğuz Atay'da ölüm daha çok intihar yoluyla gerçekleĢen bir hadisedir. Ġnsana has bir
davranıĢ Ģekli olan intihar felsefi manada, süjenin kendi öz varlık alanını, buyruğu ile yok sayarak
kendi iktidarına son vermesidir.(UlutaĢ, 2011:25) Heidegger, ölümün varlığın en gerçek biçimi
olduğunu ileri sürer. Jaspers, mantıksal intiharı benimser ve intiharın insanın hak ettiği bir eylem
olduğunu söyler. Sartre ise intiharın yaĢamın saçmalığa batmasına neden olan bir saçmalık olduğunu
düĢünür. VaroluĢçu düĢünürler arasında intihar hakkında en dikkat çekici fikirlere sahip olan Albert
Camus'dür. Dostoyevski'nin "Eğer Tanrı yoksa her Ģey mübahtır" sözünü "Mademki Tanrı yoktur;
öyleyse her Ģey mübahtır" Ģeklinde değiĢtiren Camus, intiharı suç/günah olmaktan çıkarır. Ġntihar,
Camus'ye göre tek önemli felsefe sorunudur:
"Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın
yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel
sorusuna yanıt vermektir." (Camus, 2012a:21)
Daha önceleri toplumsal bir olay olarak incelenen intihar, varoluĢçu düĢünürlerle birlikte
bireysel düĢünceyle iliĢkilendirilmiĢtir. Ġntihar bir düĢünce biçiminde insanın içinde yetiĢir, büyür.
Camus bu durumu bir emlak yöneticisini hikayesiyle açıklar. BeĢ yıl önce kızını kaybeden bu adam,
kendisinin bu olaydan sonra çok değiĢtiğini ve bu olayın onu için için yediğini söyler. Bu sebeple
intihar eder. Camus burada intihar düĢüncesini anlatmak için "için için yemek" ifadesinden daha
uygun bir ifade bulunamayacağını söyler. Bu, toplumsal bir olay değil, tamamıyla bireysel bir
meseledir. Camus'nün intiharın sebepleri hakkındaki görüĢleri Ģöyledir:
"Bir intiharın pek çok nedeni vardır, genel olarak da en çok göze çarpanları
en etkenleri olmamıştır. İnsanın bir düşünce sonucu intihar ettiği enderdir
(ama bu varsayımı da konu dışından bırakmamak gerekir). Bunalımı
başlatan şeyi denetlemek her zaman olanaksızdır. Gazeteler sık sık "gizli
kederlerden" ya da "iyileşmez hastalıklardan" söz eder. Geçerlidir bu
açıklamalar." (Camus, 2012a:23)
208
Ġnsanın kendini öldürmesi, tıpkı melodramlarda olduğu gibi, insanın bir anlamda içindekileri
söylemesidir. Ġntihar yaĢamın bireyi aĢtığının yahut bireyin yaĢamı anlayamadığının göstergesidir.
Ġsteyerek ölmek, yaĢamak için hiçbir derin neden bulunmadığının, her gün yinelenen yaĢama
çabalarının anlamsızlığının, acı çekmenin yararsızlığının içgüdüsel olarak da olsa benimsenmiĢ
olmasını gerektirmektedir. (Camus, 2012a:23-24)
VaroluĢ felsefesi, insanı karanlık ve anlamsız bir dünyaya bir baĢına fırlatılmıĢ olarak kabul
eder. Bir yabancı olarak yer aldığı dünyada insan, dekoruyla arasında bağı kopmuĢ ya da hiç olmayan
bir oyuncu gibidir. Genel olarak tüm insanların durumu iĢte bu uyumsuz/absurde haldir. Bu yüzden
Camus, sağlam insanlar arasında bile kendi intiharını düĢünememiĢ bir kimseye rastlanılamayacağını
iddia eder. Ancak intiharın meĢru görülmesi, intihar etmenin faydalı olduğunu, bir çözüm olduğunu
göstermemektedir. VaroluĢçuların intihar hakkındaki görüĢleri genel olarak Ģu Ģekilde özetlenebilir:
"Tanrı olmadığına göre her şey mübahtır; dolayısıyla intihar da meşru
görülmelidir. Ölüm de varoluşun bir başka biçimidir; yalnız mantıksal
intihardan, fiziksel intihara geçişe müsaade edilememelidir." (UlutaĢ,
2011:28)
Ġntihar bir baĢkaldırı türü olabileceği gibi, Camus'nün tespitiyle, tam tersi olarak bir vazgeçiĢ
de olabilir. Çünkü intihar başkaldırının mantıksal sonucu değildir. İçerdiği boyun eğiş dolayısıyla
onun tam tersidir.(Camus, 2012a:68) Her Ģeyi tükenmiĢ, mutlak ve biricik geleceğinin farkına varmıĢ
insanın kabullenmiĢliğinin zirvesidir. Bununla beraber intihar, hem baĢkaldırıyı hem de boyun eğiĢi
ihtiva eder. Ġnsanın tanrılaĢma isteğini içinde barındıran intihar, bireyin dünyadaki uyumsuz durumunu
kendince çözme arzusunun bir yöntemidir, ancak bununla beraber varoluĢun gerçekleĢebilmesi için
uyumsuzun devam etmesi gerekmektedir. Ġntiharla birlikte uyumsuzda son bulur. Böylece insan,
yapması gereken mücadeleden kaçarak yenilgiyi kabul eder. Ġntiharın birbirine zıt bu iki yönü Oğuz
Atay'ın eserlerinde görülmektedir. Özellikle Beyaz Mantolu Adam'ın intiharı hem bir isyan hem de bir
vazgeçiştir; varoluşun çaresizliği ve anlamsızlığı karşısında sessiz bir sızıdır.(Yağcıoğlu, 2011:56)
Ġntihar, Oğuz Atay'ın hemen hemen bütün eserlerinin ortak motiflerinden biridir. Atay'ın ele
aldığı kent soylu küçük burjuva aydının intihar etmesinin en belirgin sebebi, toplum ve sistem
karĢısındaki uyumsuz durumdan dolayı baĢkalarını cezalandıramaması ve son çare olarak (Korkuyu
Beklerken karakterinin kendini ihbar etmesi gibi) cezayı kendine kesmesidir.
"Küçük kentsoylu aydın çevresiyle uzlaşmaz bir tavır takınırsa, karşıtlığını,
içinin kargaşasını dışlaştırırsa, üstüne üstlük, çevresinden kopmayı bir türlü
beceremezse, aşamazsa o şefkat ve korku engellerini, acınası, ağlanası bir
hal alır. Bundan böyle attığı her çığlık kendisini yaralayacaktır, bir
bumerang gibi; dövündükçe, çırpındıkça hayret ve acıma dolu gözlerin
önünde bir mum gibi tüketecektir kendini. Ey İsa müsveddesi! Çevren en
basit günlük yaşam kaygıları, sınıf değiştirme özlemleri, küçücük hesapları
güderken sen, sen, tek başına, neyi, kime, nasıl anlatacaksın? Küçük
kentsoylu aydının yalnızlığı seçilmiş bir yalnızlık değildir. Obaya sırtını
dönen bilgeler gibi dağa çıkmamıştır o. Kente baskın verenlere de
katılmamıştır. Anlıksal bir limonluğu da yoktur. Ait olduğu ama ne yazık ki
ona ait olmayan bir çevrede dört dönen küçük kentsoylu aydın soluk soluğa
kalır, kesilir, tıkanır, aşamaz sınırını, boğulur. Saldırganlığının tek
yıkabileceği şey kendi varlığıdır."(Demiralp, 1995:99)
Tutunamayanlar‘da Selim, Camus'nün intihar hakkındaki görüĢüne karĢı çıkarak, ileride
gerçekleĢtireceği bu eylemi varoluĢsal temellere dayandırır. Camus'nün "Ontolojik mesele yüzünden
ölen kimseye rastlamadım" (Tutunamayanlar: 359) sözünü okuduğunda, "Biri bu yüzden ölmeli,
intihar etmeli," diye bağırır. BaĢka bir yerde ise Gorki'nin Benim Üniversitelerim'de tasvir ettiği
intihar sahnesini hayranlıkla anlatır. (Tutunamayanlar: 368)
Selim, hayattan istifa etmek olarak tanımladığı intiharı, yeni bir varoluĢa götürecek olan bir
imkan olarak görmektedir. VaroluĢunu sorgulayan Selim, kendisine sunulmuĢ bu hayattan ayrılarak
yeni bir yaĢam, gerçek bir varoluĢ kurmak ister:
209
"(...) tanrı ya da tabiat mutlak yola girmesini istediği yüz kişi için yüz bin
kişi yarattı diye doksan dokuz bin dokuz yüz kişiden biri olarak yaşamak
neden gerekli soruyorum herhalde tutunamayanların bir kısmına bu acı
gerçeğin farkına varma ve hayattan istifa hakkı verilmiştir itiraz ediyorum
sayın başkan bu hayattan istifa ederek başka bir hayatı başka türlü yaşamak
istiyorum (...)" (Tutunamayanlar: 497)
Turgut, intiharın bir hastalık olduğunu düĢünür: Ġntihar, ancak bir akıl hastasının körleĢmiĢ
duyularının sağladığı soğukkanlılıkla baĢarılabilecek bir eylemdir. Selim bu eylemi Gorki'nin tasvir
ettiği sahneye benzer bir Ģekilde gerçekleĢtirir. Turgut ise fiziksel olarak intihar etmez. O,
varoluĢçuların daha çok onayladığı düĢünsel manada intihar eder ve her Ģeyini terk ederek ortadan
kaybolur. Böylece her iki karakter de intiharın iki farklı yönünü kullanarak varoluĢlarını tamamlarlar.
Tehlikeli Oyunlar'da Hikmet, pencereden aĢağıya atlayarak intihar eder. Onu intihara kadar
getiren süreçte o, bir birey olarak toplumun içinde oldukça düĢkün bir hale gelmiĢtir. Onun pencereden
düĢüĢü aslında bir bakıma toplumda dibe vuruĢunun simgeleĢtirilmesidir. (Ecevit, 2009:342) Nitekim
Hikmet'in intiharının anlatıldığı bölümün baĢlığı da DüĢüĢ'tür. Hikmet'in ölüm hakkındaki düĢüncesi,
Camus'nün yukarıda geçen düĢüncesiyle benzerlik gösterir:
"Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak
durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları
tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını
bilmez; bu bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır." (Tehlikeli Oyunlar:384)
Buna göre Hikmet, hayatıyla anlatamadığı meseleleri ölümüyle anlatacaktır. Hikmet'in en
büyük meselesi ise "ben olmak"tır. Dolayısıyla ontolojik bir nitelik gösterir. Camus ise ontolojik bir
mesele yüzünden ölen kimseyi görmediğini söylemiĢtir. Oğuz Atay buna Tutunamayanlar'da Selim'in
ağzından cevap verir. Burada da Hikmet, Selim'in cevabına uygun bir Ģekilde, ontolojik bir mesele
yüzünden intihar eder.
Oyunlarla Yaşayanlar‘da derin bir iç hesaplaĢmasına giren CoĢkun ErmiĢ, bu hesaplaĢmanın
sonucunda kendisinin suçlu çıkacağını ve ceza olarak hayatına kendi elleriyle son vereceğini söyler.
Oğuz Atay'da birey-toplum çatıĢmasını en çarpıcı ve grotesk bir biçimde verildiği Beyaz
Mantolu Adam hikayesinde anlatılan karakter, hem davranıĢları hem de kılığıyla içinde yaĢadığı
topluma yabancı bir karakterdir. O yaĢadığı çevreye göre yapay ve oldukça aykırıdır. Bu yüzden
etrafındaki insanlar tarafından baskı altına alınmaya baĢlar. Bu baskı altında özgürlüğü iyice kısıtlanan
kiĢi, özgürlüğünü kendi uyumsuz varlığına son vererek kazanmak ister.
Ġntihar, özü itibariyle tanrılaĢma isteğinin bir tezahürüdür. Ancak, Beyaz Mantolu Adam,
böyle bir nedenle intihar etmez. Onun intiharı hem bir isyan hem de bir vazgeçiĢtir. Varoluşun
çaresizliği ve anlamsızlığı karşısında sessiz bir sızıdır. Bu bağlamda onun intiharı, ontolojik bir
nedenden dolayı birilerinin ölmesi gerektiği söyleyen Tutunamayanlar'ın Selim'ini hatırlatır.
Ġntiharın trajikomik bir biçimde ele alındığı Eylembilim'de Server Gözbudak çevresini
kuĢatan yarı aydın, bilinçsiz, kiĢiliksiz insan grubunun etkisiyle bunalır ve bileklerini keserek intihar
etmeye kalkıĢır. Ancak beceremez ve sarhoĢken yaptığı bu davranıĢtan dolayı utanır.
Eylembilim'de intihar ve roman konusu üzerine görüĢler yer almaktadır. Server Gözbudak'ın
da bulunduğu bir ortamda, intihar olaylarının azlığından dolayı biz de roman yazılamayacağı öne
sürülür. Bu söz üzerine geliĢen tartıĢmada, roman ve intihar hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan
kiĢiler bir Ģeyler söylerken Server Gözbudak, susmakta ve içmektedir. Diğer taraftan ise kendi kendine
cevaplar üretmektedir. Ġntihar eden arkadaĢlarından yola çıkarak intiharın varoluĢsal bir mesele
olduğunu söyler: "(...) Ercan ve Engin ve daha birçokları böyle bir yaşantıyı daha ne kadar
sürdürebilirler? Kendileri sorunlarının köklerini tam olarak kavrayamasalar da, ölümün boğucu
havasından nasıl kurtarabilirler varlıklarını?"(Eylembilim:78) ĠĢte bu varoluĢsal eylem, ancak kendi
varlıklarının bilincine varan, varoluĢ sancısı çeken ve birey olma mücadelesi veren insanın
yapabileceği bir eylemdir:
210
"Elbette ölüm, yani bizim tanımlamaya çalıştığımız intihar eylemi,
kendini yetiştirenlerin eylemidir. (...) Toplumdaki yürümeyen budalalıkları,
kendi kişisel dertleri olacak kadar duyanlar onlardır. İşçi sınıfı henüz bu
duyarlılığa ulaşamamıştır. Dostoyevski'yi ya da Kafka'yı okumaktan
çekinirler, ya da bir küçük burjuva ürünü olan romanın, küçük burjuvanın
sonu geldiğini düşünmeğe çalışarak ortadan kalkacağını ileri sürerler. Bu
ülkede bireylerle ve topluluklarla ilgili hiçbir şey yolunda gitmiyor beyler ve
işte açıkça söylüyorum ki insanlar kendilerini öldürüyorlar!" (Eylembilim:
78)
Topluluk içinde söylediği bu sözler yüzünden küçümsenmeye baĢlanan, yanlıĢ bir toplantıya
davet edildiği söylenen ve (Atay'ın kendisi gibi) bireycilikle suçlanan Server Gözbudak, onlara gerçek
bir intihar göstermek için elindeki rakı bardağını kırar ve bileklerini kesmeye çalıĢır.
SONUÇ
BaĢkaldırı, sosyal-siyasal anlamda edebiyatta sıkça değinilen bir kavramdır. Felsefi anlamda
baĢkaldırının ise Albert Camus ile birlikte gündeme geldiğini söyleyebiliriz. Camus, baĢkaldırıyı
varoluĢun ön Ģartı olarak kabul eder. BaĢkaldıran yani ―hayır‖ diyebilen insan ancak gerçek manada
varoluĢ kazanabileceğinin savunan Camus, baĢkaldırıyı iki farklı biçimde ele alır. Birincisi eylemsel
baĢkaldırıdır. Bu durumda insan absurde/uyumsuz bir dünyada istenen yahut dayatılan her Ģeye karĢı
eyleme geçer. Camus‘nün Veba‘da anlatmak istediği budur. Dr. Rieux, veba salgınında bulunduğu
kasabayı terk etmez ve tek baĢına dahi olsa hastalıkla mücadele etmeye karar verir. Bu, tüm
söylenenlere ve ezberlere karĢı olan bir baĢkaldırıdır. BaĢkaldırının ikinci boyutu ise düĢünsel anlamda
gerçekleĢir. Ġntihar dıĢında herhangi bir eyleme dayanmayan bu baĢkaldırıda birey, kendi iç dünyasına
yönelir ve toplumdan uzak yabancı, yalnız bir hale gelir. Böylelikle topluma yabancılaĢmıĢ ve yalnız
birey ya kendine yeni varoluĢ alanları oluĢturmaya çalıĢır ya da tüm bu uyumsuzlukların cezasını
kendine kesmeye karar vererek intihar eder.
Oğuz Atay, baĢkaldırıyı bahsedilen iki yönüyle de ele alır. Öncelikle kendi yaĢamında
kurmaca eserlere yönelerek kendine yeni bir varoluĢ alanı kurmayı amaçlar. Diğer taraftan
eserlerindeki karakterler de benzer davranıĢlar sergiler. Selim, kurduğu oyunlarla varolmaya çalıĢır.
Hikmet, ülkemizin bir oyun yeri olduğunu söyler, CoĢkun için ise hayat bir oyundur. Ancak bu içe
yöneliĢ ve kurmacaya sığınma genellikle intiharla ya da intihar benzeri ölümlerle neticelenir. Ġntihar
felsefi manada bir vazgeçiĢ, bir kaçıĢ olabileceği gibi yaradılıĢın özüne yapılan bir baĢkaldırı da
olabilir. Atay‘ın eserlerinde intihar daha çok ikinci anlamıyla ele alınır. Eylemsel baĢkaldırının en
somut örneği ise Tahta At öyküsünde verilir. YaĢadığı kasabada karĢılaĢtığı uyumsuzluk karĢısında
harekete geçen Tuğrul Tuzcuoğlu, önce dilekçeler yazar, daha sonra ise broĢürler dağıtır fakat sonuç
alamayınca tüfeğini insanlara yöneltir.
Sonuç olarak Atay, baĢkaldırıyı, tıpkı Camus gibi, varoluĢ meselesi olarak ele alır. Onun
karakterleri ancak dayatılan sisteme karĢı baĢkaldırabildikleri sürece varolabilirler. Kimi zaman
eylemsel düzlemde gerçekleĢen baĢkaldırı, çoğu zaman iç dünyada yaĢanan ve genellikle düzeni ya da
toplumu değiĢtiremeyecek olmanın neden olduğu bir bunalımın sonucu olarak kendi kendini
cezalandırmayla yahut kendi varlığını ortadan kaldırmayla yani intiharla ortaya çıkar.
211
KAYNAKÇA
ALKAN,
Burcu:
Edebiyatta
İntihar:
Sessiz
Başkaldırıya
Ses
Veren
Metinler,
http://www.notosoloji.com/edebiyatta-intihar-sessiz-baskaldiriya-ses-veren-metinler-burcualkan/ eriĢim tarihi: 04.03.2016.
ATAY, Oğuz: Eylembilim, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2010.
ATAY, Oğuz: Tehlikeli Oyunlar, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2010.
ATAY, Oğuz: Tutunamayanlar, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2008.
BAġAR, KürĢat: Don Kişotlar... Tuğrul Beyler..., Hürriyet Gösteri, S. 44, Temmuz 1984, s.36-39.
CAMUS, Albert: (Çev: Tahsin Yücel), Başkaldıran İnsan, Can Yay. Ġstanbul, 2012b.
CAMUS, Albert: (Çev: Tahsin Yücel), Sisfos Söyleni, Can Yay., Ġstanbul, 2012a.
DEMĠRALP, Oğuz: Oğuz Atay'ı Değerlendirmek Yolunda, Okuma Defteri, 1995, s. 97-103.
DEVECĠ, Mutlu: Ferit Edgü Varoluş ve Bireyleşme, Sel Yayıncılık, Ġstanbul, 2012.
ECEVĠT, Yıldız: "Ben Burdayım..." Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, ĠletiĢim Yay.
Ġstanbul 2009.
ULUTAġ, Nurullah: İntihar ve Roman İntihar Olgusunun Türk Romanına Yansıması 1872-1960,
Akçağ Yayınları, Ankara, 2011.
YAĞCIOĞLU, Hülya: Modern Bir Mesih: "Beyaz Mantolu Adam", "Korkuyu Beklerken" Gelenler
Oğuz Atay Üzerine Yazılar, Derleyen: Hilmi Tezgör, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2011 içinde
s.47-57.
212
Enver Gökçe’nin ġiirlerinde BaĢkaldırı
AyĢe ERTUġ *
Hakkari Üniversitesi, Türkiye
ayseertus@hotmail.com
Özet
Cumhuriyet dönemi Türk Ģiirinde toplumcu gerçekçilik Nâzım Hikmet Ran‘ın açmıĢ olduğu
yolda ilerler. Nâzım Hikmet‘in ilk takipçileri Türk Ģiirinde ―1940 KuĢağı‖ olarak adlandırılır. Bu
kuĢağın Ģairlerinden biri de Enver Gökçe‘dir. Enver Gökçe‘nin ilk Ģiiri 1943 yılında yayımlanır.
Gökçe‘nin 1943- 1948 yılları arasında çeĢitli dergilerde yayımlanan Ģiirleri ancak 1973‘te Dost Dost
İlle Kavga adıyla kitaplaĢır. Bu eserini 1977‘de Panzerler Üstümüze Kalkar takip eder. Enver Gökçe,
38 yıllık sanat hayatında sadece iki eserle karĢımıza çıkmasına rağmen toplumcu bir Ģair olarak
sarsılmaz bir tahta oturmuĢtur. Onun Ģiirleri yaĢamının bir aynası niteliğindedir.
Enver Gökçe‘nin Ģiirlerinin temelinde halkın kendisi vardır. ġair, ―ben‖ derken de ―biz‖i
kastederek bireyselliği tamamen reddeder. Böylelikle halktan kopuk bir Ģiir düĢünemez. Gökçe
Ģiirlerinde halkın yoksulluğunu, barıĢ özlemini, savaĢ karĢıtlığını, faĢizm ve emperyalizme olan
nefretini ele alır. ġiirlerde halkın içinde bulunduğu olumsuzluklar Ģairin Marksist dünya görüĢüyle bir
baĢkaldırıya dönüĢür. Toplumcu bir Ģair olarak Gökçe‘nin Ģiirlerindeki bu baĢkaldırı çeĢitlilik gösterir.
ġairin baĢkaldırısı halkın yoksulluğuna ve ezilmiĢliğine, toplumcu bir Ģair olarak terk edildiği
kaderine, emperyalizm ve faĢizme karĢıdır. Gökçe, bütün toplumcu gerçekçi Ģairler gibi güzel günler
görmeyi hayal etmektedir. Onun hayal ettiği güzel günler ancak faĢizm ve emperyalizmin son bulduğu
ve iĢçi - emekçi sınıfı egemenliğinin esas alındığı sosyalist bir düzenle var olacaktır. Bu bilinçle Ģair
var olan olumsuzluklara karĢı baĢkaldırı Ģiirleri kaleme alır.
Anahtar Kelimeler: Toplumcu gerçekçilik, 1940 Kuşağı, Enver Gökçe, Başkaldırı
THE REBELLION IN ENVER GÖKÇE’S POETRY
Abstract
The socialist realism in Turkish poetry during the Republican era has advanced in the way that
socialist realism Nazim Hikmet Ran opened. Nazim Hikmet's first followers in Turkish poetry are
called as "1940 Generation". One of the poets of this generation is Enver Gökçe. His first poem was
published in 1943. Gökçe‘s poems published in various journals between 1943 and 1948 were
compiled in a book only in 1973 under the name of ―Dost Dost İlle Kavga (Friend Friend Only
Fight)‖ . This was followed by ―Panzerler Üstümüze Kalkar ( Panzers Go Over Us)” in 1977.
Although the poet appears with only two works in his 38-year artistic life, they have seated him on an
unshakeable throne as a socialist poet. His poems are just like a mirror of his life.
On the basis of Enver Gökçe‘s poetry are people themselves. When saying ―I‖, the poet refers
to ―we‖, rejecting individuality completely. Thus, he cannot think of poetry broken off the society. In
his poetry, Gökçe deals with the poverty of the society, their yearning for peace, opposition to wars
and hatred towards fascism and imperialism. The negativity, which the society is in, turns into a
rebellion along with the Marxist world view of the poet. This rebellion seen in the poetry of Gökçe as
a socialist poet has the quality of showing diversity. The poet‘s rebellion is against the poverty and
oppression of the society, the fate into which he was left as a socialist poet, imperialism and fascism.
Gökçe, as well, dreams of seeing good days as all other socialist realist poets do. The good days he
dreams of will only exist in a socialist system in which fascism and imperialism will come to an end
and the sovereignty of workers-working class will be based on. The poet, with this understanding,
writes his poems of rebellion against the negativity that exists.
Keywords: Socialist realism, 1940 Generation, Enver Gökçe, Rebellion
213
GĠRĠġ
Enver Gökçe, 1940 KuĢağı Ģairlerindendir. ġair 1920‘de Erzincan‘ın Kemaliye (Eğin) ilçesine
bağlı Çit köyünde dünyaya gelir. 1929‘da ailesiyle Ankara‘ya yerleĢen Ģair ilköğrenimini Ankara‘da
tamamlar. 1948‘de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi‘nin Türkoloji Bölümü‘nü
bitirir. Üniversiteyi bitirdiği yıl Türkiye Gençler Derneği üyeliğinden tutuklanır ve üç ay cezaevinde
kalır. Cezaevinden çıktıktan sonra Yurtlar Müdürlüğü‘nde iĢe baĢlayan Gökçe, 1951‘deki Türkiye
Komünist Partisi tutuklamalarında birçok kiĢiyle birlikte tutuklanarak yedi yıl hapis cezasına
çarptırılır. Cezası tamamlandıktan sonra Çorum‘un Sungurlu ilçesine sürgün olarak gönderilir.
Sürgünlüğünün geri kalanını Ankara‘da geçirmek isteği ile mahkemeye baĢvuran Gökçe‘nin bu isteği
kabul edilerek Ankara‘ya gönderilir. Ankara‘da sürgün günlerini geçirirken tekrar tutuklanır. Ankara,
Ġstanbul ve Ġzmir dıĢında bir yerde sürgünlüğünü tamamlaması gerektiğinin söylenmesiyle memleketi
olan Erzincan‘ın Çit köyüne gitmeyi seçer. 1960 Ġhtilâli‘ne kadar köyü Çit‘te kalır. Ardından tekrar
Ankara‘ya yerleĢir.
Enver Gökçe‘nin Ģiirleri Ant, Gün, Söz ve Meydan dergilerinde çıkar. Ġlk yayımlanan Ģiiri
―Köylülerime‖ adını taĢır. Bu Ģiir, Ģairin Ülkü dergisinde bir süre düzeltmen olarak çalıĢtığı dönemde
yayımlanır. Ġlk Ģiirinden baĢlayarak kendisine toplumcu gerçekçi bir yol çizen Enver Gökçe, Ģiirleri ve
yaĢamıyla 1940 KuĢağı‘nın önde gelen isimlerindendir.
1981yılında hayata gözlerini yuman Enver Gökçe, altmıĢ bir yıllık ömründe sadece iki Ģiir
kitabı yayımlayabilmesine karĢın Ģiirleri dilden dile dolaĢarak toplumcu gerçekçi Ģiirin özgün
örnekleri arasındaki yerini almıĢtır. “Halk edebiyatından Sümmani, Karacaoğlan, Kazak Abdal,
Köroğlu ve Pir Sultan en beğendiğim ozanlar arasındadır. Her türlü sözlü halk ürünleri gibi, halk
türküleri ve halk destanları gibi, bu ozanlar da beni etkilediler ve bana kaynaklık
ettiler.”(Altınkaynak, 1977:206) diyen Enver Gökçe‘nin halk türkülerine yaklaĢan Ģiirlerini Mehmet
H. Doğan Ģu ifadelerle değerlendirir: “ Gerçekten de 1940 Kuşağının çok az yazıp yayımlama olanağı
bulabilmiş bu kendine özgü ozanı, tüm şiirlerini yalın halk diline, türkü söyleyişine dayanmıştır. Halk
dilindekine benzer yalın, sade ve etkili anlatıma varışındaki giz, sözcükleri tıpkı yüzyıllardan süzülerek
gelen türkülerdeki gibi kullanışındaki titizlik ve ustalık yatmaktadır. Geleneksel söyleyişten
yararlanarak, güncel olanı verirken evrensel değerlere açılmaya çalışmıştır.” (Doğan, 1991: 72)
Enver Gökçe, 1940 KuĢağı sanatçıları gibi birçok zorluğa göğüs germek zorunda kalır.
ġiirlerini halk için yazdığını söyleyen Ģair, halktan kopuk bir yaĢam düĢleyememiĢtir. ―Sınıf edebiyatı‖
yaptığının özellikle altını çizen Gökçe‘nin Ģiirleri halkın içinde bulunduğu yoksulluğa, zulme, faĢizme
ve emperyalizme baĢkaldırı niteliğindedir. Orhan Suda, Enver Gökçe‘yi Ģu ifadelerle tanıtır: “Bir
evrenselliğin, yeryüzünün dört bir yanında hep beraber söylenecek büyük bir dünya senfonisinin
bilinçli, yiğit ve usta işçisidir.” (Suda, 1973:9)
Bu çalıĢmamızda Ģairin 1973‘te yayımlanan Dost Dost İlle Kavga ve 1977‘de yayımlanan
Panzerler Üstümüze Kalkar adlı eserlerinde yer alan Ģiirleri ile bazı dergilerde kalan Ģiirlerindeki
―baĢkaldırı‖ teması/fikri/olgusu ele alınacaktır.
1. Başkaldırı
BaĢkaldırı, herhangi bir amaçla kurulu düzene karĢı gelme, ayaklanma, boyun eğmeme
anlamlarına gelmektedir. BaĢkaldırı içinde ―hayır‖ı barındırır. Albert Camus, baĢkaldırının çerçevesini
çizerken Ģunları ifade etmektedir: “eğer hayır zihni ise bunun adı metafizik başkaldırma, fiili ise bu da
tarihsel bir başkaldırmadır. Her iki başkaldırmada da hayır mutlak anlamda hayır olmayıp içinde bir
evet‟i öne sürer. Hayır‟ın içindeki evet, başkaldırmayı nihilizmden ayıran taraftır ve başkaldırma
olumlu bir değer yaratmak anlamına gelir.(Gündoğan, 1997:168)
Gerek yaĢamı gerek Ģiiriyle kuĢağının özgün Ģairlerinden biri olan Enver Gökçe, Ģiirlerinde
halkın ezilmiĢliğini, sömürülüĢünü, yoksulluğunu, faĢizme ve emperyalizme olan karĢıtlığını kaleme
alır. ġair, halkın ve ülkesinin içinde bulunduğu olumsuzlukları Ģiirlerinde sadece göz önüne sermekle
kalmaz; olumsuzlukların sonu için büyük bir mücadele içine girer. ġairin verdiği mücadele öncelikle
dayatılan olumsuz koĢullara boyun eğmeyerek baĢkaldırıyla baĢlar. Bu baĢkaldırı büyük bir bağırıĢın
214
sesiyle ortaya konulur. Mehmet Ergün, Enver Gökçe‘nin Ģiirinin yapısal bir özelliğini Ģöyle açıklar:
“…haykıran bir şiir olmasıdır. Gerçekten de onun şiiri uysal uysal okunamaz.” (Ergün, 1973:31)
Enver Gökçe‘nin Ģiirlerindeki baĢkaldırı faĢizme ve emperyalizme, yoksulluğa ve bireyin
kurulu düzende mahkum edildiği kaderine yöneliktir. Bu noktada Gökçe‘nin Ģiirlerindeki baĢkaldırı
Camus‘un değimiyle tarihsel bir baĢkaldırıdır. ġairin Ģiirlerindeki baĢkaldırı eyleme dönüĢmüĢ ya da
eyleme dönüĢüm için büyük bir çağrının Ģiiridir. Toplumcu gerçekçi Ģiirin özündeki baĢkaldırı
tamamen siyasidir. Yani kurulu düzende rejime olan baĢkaldırıdır. Enver Gökçe‘nin Ģiirleri siyasi
baĢkaldırının somut örnekleri arasında yer alır.
1.1.Faşizm ve Emperyalizme Başkaldırı
Enver Gökçe, ―itilmiĢ, tutuklanmıĢ, sürgünlük yaĢamıĢ‖ bir kuĢağın Ģairidir. Toplumcu
gerçekçiliğin sakıncalı olduğu dönemin Ģairi olarak Gökçe‘nin Ģiirleri büyük bir mücadelenin izlerini
taĢır. Asım Bezirci, Enver Gökçe‘nin Ģiiri için Ģöyle der: “Gökçe, geçicideki sürekliyi, günceldeki
yaşayanı bulup şiirine koyabilmiştir. Başka türlü söylersek, topluma, yaşadığı ülkenin gerçeklerine
geleceğin gözüyle bakmıştır. Devrimci bir görüşle bakmıştır. Toplumda, çevresinde olup bitenlerin en
özlü olanını, en temel olanını yakalayıp şiirine koymuştur.” (Bezirci, 1997: 113) Ülke gerçeklerine
devrimci anlayıĢla yaklaĢan Gökçe‘nin Ģiirlerinde en çok faĢizme ve emperyalizme baĢkaldırı dikkati
çeker. FaĢizm ve emperyalizmi birbirinden ayırmayan Ģairin Ģiirlerinde faĢizm ve emperyalizm
toplumun en tehlikeli düĢmanları olarak Ģiirlerde ele alınır.
Enver Gökçe, Ģiirlerini halk için kaleme alır ve bu konuda; “Türk halkının hayatın her
döneminde aktif olan, güzel olan, büyük olan bu halkın sanatını yapmaya çalışıyorum. Bence sanat
her şeyden önce bu sınıfın yaşam kavgasındaki gücünü kudretini ortaya koymasındadır.”(Gökçe,
2012: 19) diyerek ―sınıf edebiyatı‖ yaptığını ifade eder. Gökçe, kendisini halkı için mücadeleye
adayan bir Ģairidir. ġair ―ben‖ diye baĢladığı Ģiirlerinde bile ―biz‖i kasteder. ġair bu durumu Ģu
ifadelerle sunar:
“Şiirde „ben‟den başlayıp „ben‟de biten bir tema evrensellik taşımaz kanısındayım. Gerçek
şiirde şair bu „ben‟i yok etmeli, „biz‟e doğru açılmalıdır. Bunu yaptığı ölçüde, kişisel yaşam
deneylerinden yola koyulmuş da olsa, geneli ilgilendirecek şiirler ortaya koyabilir. Koyabildiği ölçüde
de özgül olanı zorlar. Bundan başka „ben‟ toplumcu ve devrimci ozanlar için hiç de itibar edilecek bir
şey değildir. Gerçek toplumcu şair odur ki, „ben‟ derken daima „biz‟i kasteder. Tikel olgularla
uğraşırken bile onları genel olanla iç-içe verir. Zaten devrimciliğin ilk koşulu da budur: „ben‟in
tutsağı olmaktan sıyrılmak, kendini „biz‟e adamak. Ben toplumcu bir ozan olarak şiirlerimde hep bu
anlayışı sürdürdüm.” (Demirci,1973: 18)
Ġlhan BaĢgöz, Enver Gökçe için; “Enver‟in şair olarak tanınması, sevilen ilk şiirini yazması ve
dizelerinin dilimize düşmesi 1942‟lerde oldu.” (BaĢgöz, 2006: 124) demektedir. Gökçe‘nin Ģiire
baĢladığı yıllar faĢizmin dünyaya hızla yayıldığı, II. Dünya SavaĢı‘nda Naziler‘in ölüm saçtığı bir
dönemdir. Ülkemizde de dalga dalga yayılan faĢizmin ve emperyalizmin taraftar bulması ve
dünyadaki kıyımlar Gökçe‘nin Ģiirlerindeki yerini alır. ġair, faĢizm ve emperyalizmle olan savaĢını
Ģiirleriyle de ortaya koyar. Enver Gökçe faĢizme ve emperyalizme karĢı büyük bir nefret duyar. Bu
nefretle faĢizm ve emperyalizme karĢı baĢkaldırıyı kendisine yol edinir. Dünyada emperyalizme ve
faĢizme karĢı ayaklanan halkların yanında olduğunu açıkça ifade eden Ģair ―Ġlk Adım‖ adlı Ģiirinde bu
desteğini Ģöyle ortaya koyar:
―Yıllardır kan içinde, sargı içinde
Unuttunuz mu
Sevmesini, şakalaşmasını?
Çekik gözlüler,
Kıvırcık saçlılar, ablak yüzlüler!(Dost Dost Ġlle Kavga, s.62)
Gökçe, dünyadaki emperyalizme ve faĢizme karĢı olan halk ayaklanmalarına ülkemizi de
katar. Dünyada demokrasi ve eĢitlik adına kazanılmıĢ zaferleri büyük bir coĢkuyla izleyen Ģair
sonunda ölüm olsa dahi emperyalizm ve faĢizme karĢı savaĢacaklarını ifade eder. Çünkü amaç
ülkemizde ve dünyada demokrasi ve eĢitliği inĢa etmektir. Bu nedenle ―Ġlk Adım‖ adlı Ģiirinde ―ben‖
anlatımıyla;
215
“Bir mermi de benden aslanım
Bir mermi de benden.”(Dost Dost Ġlle Kavga, s.62)
diyerek ―biz‖i kast eder. Gökçe, Ģiirindeki ―biz‖ anlatımını Ģiirin devamında somutlaĢtırır ve
Ģunları söyler:
“-Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimizDumdum kurşunuyla vursalar da
Her zaman böyle döğüşeceğiz:
Gırtlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka
Demokrasi için, eşitlik ve hürlük uğruna”(Dost Dost Ġlle Kavga, s.65).
Toplumcu Ģairlerin bir görevinin de faĢizm ve emperyalizmle savaĢmak olduğunu hatırlatan
Ģairin atacağı mermi de Ģüphesiz ki Ģiirleridir. EĢitlik ve demokrasi uğruna verilen mücadele, faĢizm
ve emperyalizme karĢıdır. ġair, verilen bu kavgaya anneleri, kız kardeĢleri ve Ģairleri de katar. Çünkü
Enver Gökçe‘ye göre sanatçı, “sosyal problemlerin, halk hayatının, sosyal davaların” ( Gökçe: 2012,
21) içinde olmalıdır ve Ģair, “dünyamızı insanca yaşanacak bir hale getirmek için şiiri ve sanatı sosyopolitik bir mücadelenin tanımlayıcı araçları” (Gökçe,2012: 20) olarak gördüğünü söyler.
Enver Gökçe‘nin ülkede var olduğunu düĢündüğü faĢizmin zulmüne karĢı sessiz
kalamamasında Ģairin toplumcu gerçekçi olmasının etkisi vardır. Toplumcu gerçekçilikte dünyanın ve
insanlığın içinde bulunduğu olumsuzluklar sadece göz önüne serilmez aynı zamanda bu
olumsuzlukların bitmesi için mücadele ve baĢkaldırı söz konusu edilir. Enver Gökçe de ülkenin ve
halkın içinde bulunduğu zulmü bir Ģair olarak dillendirmekle kalmaz aynı zamanda faĢizm ve
emperyalizme karĢı büyük bir mücadele içine girer. Hemen hemen bütün Ģiirlerinde baĢkaldırıya
dönüĢen mücadelesinde ülkenin içinde bulunduğu olumsuzluklara haykırır ve kendisini de kavga
olarak nitelendirdiği mücadeleye hazırlar:
“Oy nidem, nerelere gidem
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş memleket
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yârim İstanbul‟dan ne haber?
Dil-Tarih‟ten, Emekçi‟den, Sendika‟dan?..
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan” (Dost Dost İlle Kavga, s.87)
―Bir Milli KurtuluĢ Türküsü‖nde emperyalizme karĢı birlik beraberliğe çağrıda bulunan Ģair
Ģunları söyler:
“Zalım!
Hemi de kötü dinli gâvur,
Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma
Gülümü harmanımı savurur!
Kara gözlerini
Sevdiğim oğlan,
Bize oldu olan
Topla Antep‟i, Çukurova‟yı
İzmir‟i, Urfa‟yı, Konya‟yı
Haydi ha!
Ne durusun Munzur!”(Dost Dost İlle Kavga, s.95)
216
―Bizim Caddelerimizde De‖ Ģiirinde Ģair, halkın üstüne doğrultulan faĢist namluları tutan
kolların elbet kırılacağını söyleyerek faĢizme olan tepkisini ve onunla bitmeyecek mücadelesine yer
verir:
“Bizim
Caddelerimizde de
Bayram
Olacak
Halkın,
Üstüne
Böyle
Kalksa da
Faşist
Namlular
Namert
Elleridir
En
Sonda
Bir
Bir
Kırılacak” (Panzerler Üstümüze Kalkar, s.29)
―Dayan Ha Yıkılma‖ da Ģair, ülkenin içinde bulunduğu yoksulluğu, faĢizme olan tepkisiyle
birlikte ele alır. FaĢizm ve yoksullukla mücadelesinde ―dayan ha yıkılma‖ diyen Ģair kendisiyle
birlikte mücadelede yer alan halka da bu telkinde bulunur:
“Acı
Bir
Rüzgârdır
Eser
Dağlardan
Ovalardan
Kapkara
Kanını
Kurutur
Yoksulların
Sonra
Kıtlık
Pahalılık
Ve
Faşizm
Dayan
Ha
Yıkılma…(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.33)
Verilen mücadelede ġahin Aydın, Kerim Yaman ve daha niceleri bir bir öldüyse “İnsan daha
özgür olsun” diyedir. Enver Gökçe‘nin mücadelesi insanı özgür kılmak içindir.
Nihat Behram, ―usul usul büyü(yen) bir çocuğa‖ benzettiği Gökçe‘nin Ģiirleri için Ģöyle der:
“…bir katliamdan kurtulmuş bir çocuk gibidir: Her şeyi anlatan bakışlarıyla, usul usul büyür.
Hıncını, öfkesini büyütür. Sevdasını, dileğini büyütür. Hesap sorulsun diye büyütür.”(Behram,1999:
26) Enver Gökçe‘nin Ģiirleri halkın yoksulluğuna, kaderine, faĢizm ve emperyalizme karĢı büyük bir
öfke içerir. Öfkesini ―artık yeter‖ diyerek baĢkaldırıya dönüĢtüren Gökçe, ―Karlı Kabalaklı Dağ‖
Ģiirinde:
217
“Ne
Ayak
Bassın
Toprağıma
Koca
Götlü
İt
Suratlı
Gâvur
Ne
Kırk
Ayaklar
Yesin
Ne
Yılan
Kırkan
Yani
İçerdeki
Düşman
Sütümü
Ekmeğimi
Yoğurdumu”(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.58)
diyerek emperyalizme ve faĢizme olan karĢıtlığını ortaya koyar. FaĢizm ve emperyalizme karĢı
mücadele içinde olan ülkesine;
“Asi
İnsanlarınla
Berhudar
Ol
Muzaffer
Ol
Daha da
Özgür
Ol..”(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.59)
diyen Ģair, baĢkaldırının mücadelede oynadığı öneme vurgu yapar.
Enver Gökçe‘nin kitaplarında yer almayan, ―Ayaklar BaĢ Olacak‖ Ģiirinde yine baĢkaldırı
vardır. Gökçe, bu Ģiirinde de sömürülen, zulüm gören halkı baĢkaldırıya çağırır. ġiirinde ―Ayaklar BaĢ
Olacak‖ ifadesiyle bir ―devrim‖ vurgusu yapan Ģair, proletarya sınıfının yönetimde olacağı sosyalist
bir ülkenin hayalini iĢaret eder:
“Ne kadar
Sınıf
Ve
Tabaka varsa
Sömürücü
Kan İçici
Ve
Çanak yalayıcı
Ve
Ne korkar
Ne bulaşır
Lümpene kadar
Hepsini ben
Gömmeye gelmişim
Ayakları çıplak
Bir çığırtkan gibi
218
Avaz avaz
Haykırırım hâlâ
Ayaklar baş olacak
Ayaklar baş
Haydi ha …”( Bütün Şiirleri, s. 91)
ġairin sınıf edebiyatı yaptığının en somut örneklerinden biri olan Ģiir, iĢçi sınıfını baĢkaldırıyla
geleceği inĢa eden bir güç olarak okuyucunun dikkatlerine sunar.
1.2.Yoksulluğa Başkaldırı
Enver Gökçe, Ģiirlerinde halkın içinde bulunduğu yoksulluğa da baĢkaldırır. ġiirlerinde
çoğunlukla yoksulluğu, emperyalizm ve faĢizmle birlikte alan Ģair bazı Ģiirlerinde yoksulluğu tek
baĢına ön plana çıkarır.
Enver Gökçe‘nin Dost Dost İlle Kavga adlı eseri 1973‘te yayımlanır. Bu eserdeki Ģiirlerin,
hikâye etme üzerinden geliĢtiğini ifade eden YaĢar GüneĢ, Ģairin Ģiirlerini “…toplumcu şiir oluşumu
içinde, hem yaşamaya dayalı kesinlikleri hem de siyasi yönsemeyi içermesi bakımından” (GüneĢ,
2012: 6) dikkat çekici bulur. Dost Dost İlle Kavga‘da yer alan ―Yusuf Ġle Balaban‖ destanında halkın
içinde bulunduğu yoksulluğa baĢkaldırı dile getirilir. Gökçe‘nin kaleme aldığı bu destanın büyük bir
bölümü kaybolmuĢtur. Bu destan için Ģair Ģunları aktarır: “‟Yusuf ile Balaban‟ adlı denemeyi 1953
yılında yazmıştım. Denememde, Balaban adlı bir ağanın topraksız köylüler üzerindeki baskısını ve bu
baskıya tahammül edemeyerek ağayı öldürüp mahpusa düşen bir köylüyü (Yusuf‟u) anlatmıştım. Ağayı
öldüren köylü (Yusuf) mahpusa düştükten sonra, toplumsal gerçekleri öğrenir; bilinçli bir insan haline
gelir. Destanın elde kalan bölümlerinden birinde (Kirtim Kirt‟te) bu oluşum yansıtılmıştır. Destan,
doğayı ve insanı diyalektik bir gelişim içerisinde anlatan parçalarla sona eriyordu.”(Demirci, 1973:
20)
Eğinli olan Enver Gökçe, destanına yine Eğinli Bekir‘in ağzından halkın yoksulluğuna ve bu
yoksulluğa mahkûm edilen kadere baĢkaldırıyla baĢlar. Kimi zaman argo ifadelerle dile getirilen bu
baĢkaldırı, dünyadaki mal mülkün eĢitsiz dağılımına da yöneliktir. Buradan sosyalizme varan Gökçe,
dünyadaki toprakların eĢitlikle herkese yeteceği fikrine vararak bunu Bekir‘in isyana dönüĢen
haykırıĢıyla ortaya koyar:
“Eğinli Bekir:
“Yıkılsın İstanbul dedi
Yıkılsın İzmir
Lan hani benim ekmeğim,
Bu ne bok kader
Toprağım yok, tarlam yok.
Ne kadar
Toprak var dünyada oysa
Ömrübillah herkese yeter” (Dost Dost İlle Kavga, s.39)
Bekir‘in yoksul kaderini Eğin‘deki diğer köylüler de paylaĢır. Bekir‘in herkese yetecek kadar
toprakla dolu dünyada tarlası yoktur; Ahmet‘in de, Mehmed‘in de, Zeynep‘in de yoktur. Aslında
köylülerin yani emekçilerin hiçbiri toprak sahibi değildir. Bu durum köylülerin boyun eğeceği bir Ģey
değildir ve köylüler içinde bulundukları duruma isyan etmektedirler:
―Şöyle buyurdu ki Yusuf
Dört kitaptan daha büyük:
Demek bu hayat,
Önce sana bana yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik ve ışık kiminse
Demek sultan odur…”(Dost Dost İlle Kavga, s.46)
219
1.3.Kadere Başkaldırı
Enver Gökçe, daha dokuz yaĢındayken ailesiyle birlikte Erzincan‘dan Ankara‘ya
yoksulluklarına çare bulmak ümidiyle göç etse de netice değiĢmez. Yani Ankara‘ya yerleĢmek de
yoksulluk sorununu ortadan kardırmaz. DTCF‘den mezun olduğu yıl cezaeviyle tanıĢan ve bundan
sonraki hayatında da yedi yıl cezaevi ve sürgünlükle boğuĢan Ģairin yoksullukla mücadelesi de bu
süreçler içinde hep sürmüĢtür. YaĢadığı bütün bu olumsuzluklar onu kaderine baĢkaldırıya götürür.
ġair ―Meri Kekliğim‖de ―yeter çektiğim‖ diyerek kaderine söver:
―Bir
Gotik
Arpa
İçin
Sivas
Kapılarından
Geri
Çevrildiğimiz
Günleri
Defledik
Meri Kekliğim
Yeter
Çektiğim”(Panzerler Üstümüze Kalkar, s.35)
ġiirin devamında;
―Kore
Dağlarında
Tabakam
Kaldı
Mahpus
Damlarında
Özgürlüğüm
Hey
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğin.”( Panzerler Üstümüze Kalkar, s.37)
diyen Ģair, ―ben‖ ile baĢladığı kaderini ―biz‖e dönüĢtürür ve halk ile ve halk için mücadele
edenlerin kötü kaderine de ―artık yeter‖ der. Kirkor Yeteroğlu da, Enver Gökçe denilince; “ilkin
acının ve direncin şairi geliyor aklıma. Onca çileye karşın düşüncelerinden ödün vermemiş, inandığı
ve doğru bildiği yolda yürümüştü. Bu yüzden başına olmadık belalar gelmişti.”(Yeteroğlu, 2000: 22)
tespitinde bulunur.
―Yusuf ile Balaban‖ destanında Yusuf yoksulluk ve sömürünün kurbanı olarak karĢımıza
çıkar. Yusuf, düzenin köylü olarak aleyhine oluĢunu kabul eder. Bu durum beraberinde kadere
baĢkaldırıyı getirir. Bunu Yusuf:
―Devril başımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit (Dost Dost İlle Kavga, s.47)
ifadeleriyle ortaya koyar ve proletaryaya ―Salın proletarya‖ diye seslenerek kendisiyle aynı
kaderi paylaĢan proletaryayı eyleme dönüĢecek baĢkaldırıya davet eder.
220
SONUÇ
1940 KuĢağı Ģairlerinden olan Enver Gökçe, özgün Ģiir anlayıĢıyla toplumcu gerçekçi Ģairler
arasındaki yerini almıĢtır. ġiirlerinde halkın yoksulluğuna, emperyalizme ve faĢizme olan
baĢkaldırısıyla dikkati çeker. Gökçe‘nin Ģiirlerindeki baĢkaldırı eyleme dönüĢen ya da eyleme
dönüĢme çağrısı içeren Ģiirleridir. Bu yönüyle siyasi içerikli bu baĢkaldırı Albert Camus‘un ifadesiyle
―tarihsel baĢkaldırı‖ olarak karĢımıza çıkmaktadır. Gökçe, halkın yoksulluk içinde kıvranmasına
tepkilidir. Özellikle köylü insanının dünyada herkese yetecek kadar toprak varken; topraksız oluĢuna
olan tepkisini yine köylü insanın ağzıyla ortaya koyar. FaĢizm ve emperyalizme karĢı bir antitez
yaratma giriĢimiyle sosyalizmin öngördüğü eĢit, adil, özgür bir toplum hayaline ulaĢır. Onun
―baĢkaldırısı‖ baskıcı yönetim ve ideolojilerin karĢısında bir çıkıĢ yolu olmaktan öte kalıcı sonuçlar
ortaya koyan bir antitezdir.
Gökçe, Ģiirlerinin de yayımlandığı yıllar olan 1940‘larda dünyada esen faĢizm ve emperyalizm
rüzgârlarına karĢı salt Ģair olarak değil aktivist kimliğiyle de yer almıĢtır. O, Ģiirlerindeki baĢkaldırıyı
giriĢtiği bireysel mücadeleyle pratiğe de dönüĢtürmüĢtür. ġiirlerindeki mücadele biçimi ―baĢkaldırı‖
odaklı olarak yerelden baĢlasa da evrensel bir bütünlüğe ulaĢır.
ġiirlerinde bu evrensellik Ģairin her Ģiirinde ―biz‖i kast etmesiyle de somutlaĢır. Onun biz
dediği sadece Türkiye halkları değil emperyalizm ve faĢizmle mücadele eden bütün dünya halklarıdır.
Sonuç olarak; Enver Gökçe‘nin Ģiiri dünyadaki yoksulluğa, emperyalizme ve faĢizme direniĢin
Ģiiridir. Bu direniĢ Ģiirlerde kendisini baĢkaldırıyla ortaya koyar.
REFERANSLAR
Altınkaynak, Hikmet, (1977), Edebiyatımızda 1940 Kuşağı, Ġstanbul: Türkiye Yazarlar Sendikası Yayınları:2.
BaĢgöz, Ġlhan, (2006) Enver Gökçe Ġle Bir Nice Yıl, Haz: Mehmet Özer, Şiirimizin Işıklı Irmağı Enver Gökçe,
Evrensel Basım Yayın, s.124.
Behram, Nihat, (1999) , Yok EdilmiĢ Bir Halk Cevher: Enver Gökçe, Varlık, S. 1106, s. 26.
Bezirci, Asım, (1997), Temele Gül Dikenler, Ġstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2. Baskı.
Demirci, Suphi Kenan, (1973) Enver Gökçe Ġle Bir KonuĢma, Gökçe, E, Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel
Yayınları, s.18-20.
Doğan, Mehmet H.,(1991), Toplumcu Gerçekçilik Nâzım Hikmet ve 1940 KuĢağı, Adam Sanat, S.62, s.72.
Ergün, Mehmet, (1973), Enver Gökçe ġiiri, Gökçe, E., Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel Yayınları, s.31.
Gökçe, Enver, (1973), Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel Yayınları, 1. Basım.
Gökçe, Enver, (1977), Panzerler Üstümüze Kalkar, Ġstanbul: Doğrultu Yayınevi, 2. Basım.
Gündoğan, Ali Osman, (1997), Albert Camus ve Başkaldırının Felsefesi, Ġstanbul: Birey Yayınları.
Gökçe, Enver, (2012) Kendi Diliyle ÖzyaĢamı, Bütün Şiirleri, Evrensel Basım Yayın, 3. Basım, s.19-20-91.
GüneĢ, YaĢar, (2012) Enver Gökçe‘nin ġiiri Ġnsan Daha Özgür Olsun Diyedir, Evrensel Kültür, S.242, s.6.
Suda, Orhan, (1973), Enver Gökçe Çit Köyü Halkından, Gökçe, E., Dost Dost İlle Kavga, Ġstanbul: Yücel
Yayınları, s.9.
Yeteroğlu, Kirkor, (2000), Fedailer Mangası‘ndan Biri, Evrensel Kültür, S.107, s.22.
221
Toplumdaki ParçalanmıĢlığın Dile Yansımaları: Pinter’in Doğum Günü
Partisi ve Anday’ın Müfettişler Adlı Oyunu
Arzu ÖZYÖN *
Dumlupınar Üniversitesi, Türkiye
arzu.ozyon@dpu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢma Harold Pinter‘in Doğum Günü Partisi (The Birthay Party) adlı oyunu ile Melih
Cevdet Anday‘ın Müfettişler adlı oyununu dilsel açıdan ele alarak dilin parçalanmıĢlığını sorunsal
haline getirmektedir. Harold Pinter‘in 1957‘de yazdığı Doğum Günü Partisi absürd tiyatronun önemli
örneklerinden biridir. Melih Cevdet Anday‘ın Müfettişler (1972) adlı oyunu da tam olarak absürd
gelenek oluĢturacak yeterlilikte olmasa da, Türkiye‘de absürd eğilim gösteren oyunların ilk örnekleri
arasında yer alması itibariyle önem arz etmektedir. Bu bağlamda, her iki oyunda da dilin
parçalanmıĢlığı ve dilde görünürde var olan anlamsızlık yazarların içinde yaĢadığı dönemin siyasal,
toplumsal ve ekonomik koĢulları ile paralellik göstermekte ve aslında genelde toplumun ve özelde
bireyin parçalanmıĢlığına iĢaret etmektedir. Bu parçalanmıĢlık bireyin ruhsal durumunu yansıtmakta
ve içinde Ģüphecilik, güvensizlik gibi unsurları içermekte ve kaynağını toplumsal ve siyasal düzendeki
parçalanmıĢlık, Ģüphecilik ve güvensizlikten almaktadır. Dilin, oyunlarda yer yer bir sorgu aracı olarak
kullanılması toplumda savaĢ ya da ihtilal sonrası oluĢan baskı, Ģüphecilik ve güvensizlik ortamının
sinyallerini vermektedir. Toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢullar ile edebiyat arasındaki iliĢkiye
dayanan bu çalıĢmada kullanılacak yöntem edebiyat sosyolojisidir. Edebiyat sosyolojisi temelinde alt
yapı ve üst yapı arasındaki iliĢkilerin yer aldığı Marksist eleĢtiri üzerine kurulmuĢtur ve edebiyat ile
toplum arasında sıkı bir iliĢki olduğunu ve bazen edebiyatın toplumu, bazen de toplumun edebiyatı
etkilediği görüĢünü benimser. Bizim çalıĢmamız açısından bakıldığında, toplumun ve toplumsal
koĢulların edebiyat eserleri üzerindeki etkileri inceleme konusudur.
Anahtar Kelimeler: Doğum Günü Partisi, Müfettişler, Dil, Toplum, Edebi eserler.
The Reflections of Fragmentation in Society on Language: Pinter’s The
Birthday Party and Anday’s Play Called Müfettişler
Abstract
This study deals with Harold Pinter‘s The Birthday Party and Melih Cevdet Anday‘s Müfettişler
in terms of language and handles the fragmentation of language as a problem. Harold Pinter‘s The
Birthday Party that he wrote in 1957 is an important example of the theatre of the absurd. As for
Melih Cevdet Anday‘s Müfettişler, although it is not capable of forming an absurd tradition, is
important since it is among the first examples of plays showing absurd tendency. In this context, the
fragmentation of language and the apparent meaninglessness of it show the parallelism with the
political, social and economic conditions of the period in which the writers live and actually indicate
the fragmentation of the society in general and the fragmentation of the individual in particular. This
fragmentation reflects the psychological state of the individual and contains the elements like
skepticism and insecurity and derives from the fragmentation, skepticism and insecurity in the social
and political order. The use of language as a means of interrogation gives the signals of the
environment of oppression, skepticism and insecurity in the society. In this study, which is based on
the relation between the political and economic conditions and the literature, the method to be used is
the sociology of literature. The sociology of literature was established on the Marksist criticism that
has taken the relations between substructure and super structure as its basis. The sociology of literature
embraces the view that there is a close relationship between literature and society, and sometimes
literature influences the society, and sometimes society does influence literature. In terms of our study,
the effects of the society and the social conditions on the literary works are the subject of analysis.
Keywords: The Birthday Party, Müfettişler, Language, Society, Literary works.
222
GĠRĠġ
Bir toplumun içinde yaĢadığı dönemin koĢulları o dönemin edebiyat eserleri için kuĢkusuz en
zengin ve değerli kaynaklardan biridir. Sanatçının ya da bizim çalıĢmamız açısından edebiyatçının
içinde bulunduğu dönemin toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢullarını eserlerinde öyle ya da böyle
yansıtması kaçınılmazdır. Bir edebi eser he ne kadar bu toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢulları bire
bir yansıtan bir ayna değilse de, tarihsel gerçeklikleri bünyesinde barındırması yadsınamaz bir
gerçektir. Bu durumda edebiyat ve edebiyat eserleri ile toplum ve toplumsal koĢullar arasındaki
iliĢkileri incelemek, gerek edebiyatın toplum, gerekse toplumun edebiyat üzerindeki etkilerini tespit
etmek edebiyat sosyolojisinin bir görevi haline gelmektedir.
1. Edebiyat Sosyolojisi
Edebiyat sosyolojisi, temeli alt-yapı ve üst-yapı arasındaki iliĢkilere dayanan Marksist eleĢtiri
kuramı üzerine inĢa edilmiĢ bir yöntemdir. Edebiyat sosyolojisi, edebiyat ve toplum arasındaki
karĢılıklı iliĢkileri, edebiyatın toplum üzerindeki etkisi ve toplumun edebiyat eserleri üzerindeki etkisi
olmak üzere iki baĢlık altında ele alır. Bizim çalıĢmamız açısından düĢünüldüğünde toplumun ve buna
bağlı olarak toplumsal, siyasal ve ekonomik koĢulların edebiyat eserleri üzerindeki etkileri ele
alınacaktır. Ġki farklı toplum ve iki farklı kültür içinde, farklı dönemlerde Ģekillenerek varlık bulan iki
oyun yani Harold Pinter‘ın 1957‘de yazdığı Doğum Günü Partisi adlı oyunu ve Melih Cevdet
Anday‘ın 1972 tarihli Müfettişler adlı oyunu arasındaki dilsel benzerlikler tespit edilerek, eserlerin
yazıldığı dönemin özellikle toplumsal ve siyasal koĢulları bağlamında değerlendirilecektir. Harold
Pinter‘ın Doğum Günü Partisi oyunu, üzerinden hayli zaman geçmiĢ olmasına rağmen, II. Dünya
SavaĢı sonrası güvensizlik ve Ģüphe duyguları barındıran baskı ve Ģiddet ortamını yansıtırken;
Anday‘ın Müfettişler adlı oyunu 1971 Askeri Muhtırası‘nın ardından yazılmıĢ olduğu için benzer
Ģekilde dönemin siyasal olaylarını, güvensizlik ve Ģüphe ortamını gözler önüne sermektedir.
2. Müfettişler ve Doğum Günü Partisi Adlı Oyunların KarĢılaĢtırmalı Analizi
Bu bölümde Harold Pinter‘in Doğum Günü Partisi adlı oyunu ile Anday‘ın Müfettişler adlı
oyunu toplumdaki ve bireydeki parçalanmıĢlığın bir yansıması olarak ortaya çıkan özellikle dilin
parçalanmıĢlığı ve anlamsızlığı bağlamında karĢılaĢtırılacaktır. Her iki eserde de dilin parçalanmıĢlığı
absürd tiyatronun bir özelliği olarak dikkat çekmektedir. Doğum Günü Partisi Ġngiltere‘de absürd
tiyatronun önemli örnekleri arasında yer alırken, Müfettişler ise tam anlamıyla bir absürd gelenekten
söz edilemese de Türkiye‘de absürd özellikler taĢıyan ilk oyunlar arasındadır. Bu nedenle dildeki
kopukluk ve parçalanmanın temeli absürd tiyatroda yatmaktadır. Eserlerin verildiği dönemlerin
toplumsal ve siyasal atmosferi dikkate alındığında, her iki eserde de dilin bir iletiĢim aracı olmaktan
çıktığı, güçlü olanın güçsüz üzerinde hâkimiyet kurmak için baĢvurduğu bir araç ve zaman zaman da
bir sorgulama aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Böylece absürd tiyatronun bir özelliği olan
parçalanmıĢ dil yapısı ile aslında toplumsal ve siyasal parçalanma, toplumdaki siyasal kutuplaĢma ve
taraf tutma yansıtılmaktadır.
2.1 Doğum Günü Partisi ve Toplumdaki ParçalanmıĢlığın Dile Yansımaları
Pinter‘ın oyunu deniz kıyısında sahipleri tarafından odaları kiralanan küçük ve bakımsız bir
evde geçer. Stanley geçmiĢinden kaçıp sığındığı Petey ve Meg‘in evinde yaklaĢık bir yıldır kendi
halinde bir hayat sürmektedir. Meg‘in iki adamın eve misafir olacağını söylemesiyle Stanley
paranoyak2 davranıĢlar sergiler. Onun bu davranıĢları II. Dünya SavaĢı sonrası yaĢanan güvensizlik ve
Ģüphe ortamının bir sonucudur. Böylece, savaĢ sonucunda ortaya çıkan siyasal ve toplumsal koĢullar
edebiyat eserlerinde yansımalarını bulmaktadır.
Goldberg ve McCann adlı iki adamın ortaya çıkması ve eve gelmesiyle Stanley‘nin benliğinde
ve karakterinde bir dağılma ve parçalanma süreci baĢlar. Benzer biçimde bu parçalanma ve tutarsız
görünüm dilde kendini gösterir:
2
E. T. Kirby, ―The paranoid Pseudo Community in Pinter‘s The Birthday Party‖ Educational Theatre Journal, Vol. 30, No.
2(May, 1978) s. 157.
223
MEG: Meg‘siz yalnız kalacaksın. Ġki bey için hazırlık yapmam gerekiyor.
…
STANLEY: Hangi iki adam?
…
STANLEY: Ġsimlerini söylemediler mi?
MEG: Hayır.
STANLEY (odada hızlı hızlı turlar). Buraya? Buraya mı gelmek istediler?
MEG: Evet, öyle. […]
STANLEY: Neden?
…
STANLEY: Fakat kim bunlar?
MEG: Geldiklerinde görürsün.
STANLEY ( Kararlı bir Ģekilde). Gelmeyecekler.
…
STANLEY: Gelmeyecekler. […] Hepsini unut. YanlıĢ alarm. YanlıĢ alarm. (masaya oturur). Çayım nerde?
MEG: Geri götürdüm. Ġstemedin.
STANLEY: Geri götürdüm derken?
MEG: Geri götürdüm.
STANLEY: Neden geri götürdün?
MEG: Ġstemedin!
STANLEY: Ġstemediğimi kim söyledi?
MEG: Sen söyledin! 3
Ġki adamın eve geleceği fikri bile Stanley‘i alt üst etmeye yetmiĢtir. Daha önce berbat olduğunu
söyleyerek geri gönderdiği çayını hiçbir Ģey olmamıĢ, sanki kendisi geri göndermemiĢ gibi Ģimdi
içmek için geri ister. Ġlk sahnenin sonunda iki adam henüz Stanley ile karĢılaĢmıĢ olmasa da onların
eve geliĢiyle gerilim artmaya baĢlar ve Stanley‘nin Ģüphe ve güvensizlik4 duyguları Ģiddetlenir ve
kendisini köĢeye kıstırılmıĢ gibi hisseder.5 Ġkinci sahnenin giriĢinde ise ilk olarak Stanley ve McCann
karĢılaĢır sonra konuĢmaya Goldberg de katılır. Bu oyunda, daha sonra Müfettişler‘de de görüleceği
gibi hatta daha da Ģiddetli bir biçimde Stanley ve iki adam arasında uzunca bir diyalog (altı sayfa)
geçer ki bu diyalog bir sorgulama niteliği taĢır ve iki adamın Stanley üzerinde hâkimiyet kurma 6
çabasının bir göstergesidir:
MCCANN: Otur Ģuraya!
GOLDBERG (Yanından geçerek). Webber. (Sessizce). OTUR YERĠNE.
…
GOLDBERG: Neden herkesin zamanını boĢa harcıyorsun, Webber? Neden herkesin yoluna çıkıyorsun?
STANLEY: Ben mi? Siz ne _
GOLDBERG: Sana diyorum, Webber. Sen bir fiyaskosun. […] Neden o yaĢlı bayanı kırıyorsun?
MCCANN: Çünkü böyle davranmayı seviyor.
GOLDBERG: Neden böyle kötü davranıĢlar sergiliyorsun, Webber? Neden o yaĢlı adamı satranç oynaması
için zorluyorsun?
STANLEY: Ben mi? 7
Stanley ile Goldberg ve McCann arasındaki diyalog giderek bir sorgu halini alır8 ve Stanley‘nin
cevapları kısa ve anlamsızdır, hatta çoğu zaman cevap bile veremez. Stanley adının bir Yahudi adı
olduğu dikkate alındığında, iki adamın bu tavrı ve sorgulaması, II. Dünya SavaĢı dönemindeki Hitler
uygulamalarına bir gönderme olarak düĢünülebilir. Stanley sorgulama altındaki bir Yahudi, Goldberg
ve McCann ise sorgucu ve iĢkenceci Gestapo9 rolündedir:
GOLDBERG: Yalan söyleme.
MACCANN: Örgüte ihanet ettin. Onu tanıyorum!
3
Harold Pinter, ―The Birthday Party‖, Complete Works: One. Grove Press, New York. 1990, ss. 29-31. (çev. Arzu Özyön)
Simon O. Lesser. ―Reflections on Pinter‘s The Birthday Party‖, Contemporary Literature, Vol. 13, No. 1 (Winter, 1972) s.
34-35.
5
Ruby Cohn, ―The World of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), s. 63.
6
Nazan TutaĢ, Nihal Demirkol Azak, ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi ve Eski Zamanlar Oyunlarında Kabalık
Stratejileri ve Hâkimiyet YarıĢı‖ Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12. 2014, s. 14-15.
7
Pinter,‖The Birthday Party‖, s. 57. (çev. Arzu Özyön)
8
Bkz. Ayfer (Akansel) Altay, ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi Oyununun Yapısal Çözümlemesi‖, Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Cilt 6/sayı 1-2/ Aralık 1989, s. 74.
9
Tony Hammond, ―Midrash on Goldberg‖ European Judaism Volume 47, No. 2 Autumn 2014. s. 47-48.
4
224
STANLEY: Tanımıyorsun!
GOLDBERG: Gözlüklerin olmadan ne görebilirsin?
STANLEY: Hiçbir Ģey.
GOLDBERG: Çıkar Ģunun gözlüklerini.
…
Webber, sen bir dolandırıcısın. (sandalyenin her iki tarafında dururlar.)
…
GOLDBERG: Karın neredeydi?
STANLEY: ġey _
GOLDBERG: Cevap ver.
STANLEY (döner, iki büklüm): Ne karısı?
GOLDBERG: Karına ne yaptın?
MCCANN: Onu öldürdü.
GOLDBERG: karını neden öldürdün?
STANLEY (oturur, arkası seyirciye dönük): Ne karısı?
MCCANN: Onu nasıl öldürdü?
GOLDBERG: Onu nasıl öldürdün?
MCCANN: Onu boğdu.
GOLDBERG: Arsenikle. 10
Diyalog ilk önce daha mantıklı sorularla ilerliyor gibi görünürken, bir süre sonra mantık
sınırlarını aĢar ve Stanley‘e son derece saçma sorular yöneltilir. Önceki soruları bile yanıtlamakta
güçlük çeken Stanley, artık neredeyse konuĢamaz haldedir ve baskı altında giderek ruhsal dengesini11
kaybeder:
GOLDBERG: 846 sayısı olası mı yoksa gerekli midir?
STANLEY: Hiçbiri.
GOLDBERG: YanlıĢ! 846 sayısı olası mı yoksa gerekli midir?
STANLEY: Her ikisi de.
…
GOLDBERG: KonuĢ, Webber. Tavuk caddeyi neden geçti?
STANLEY: Ġstediği için-istediği için-istediği için…
…
MCCANN: Bilmiyor. Hangisinin önce geldiğini bilmiyor!
GOLDBERG: Hangisi önce geldi?
MCCANN: Tavuk mu? Yumurta mı? Hangisi önce geldi?
GOLDBERG ve MCCANN: Hangisi önce geldi? Hangisi önce geldi? Hangisi önce geldi?
Stanley çığlık atar.12
Oyunun sonuna doğru Stanley kendisine sorulan sorulara cevap vermek bir yana konuĢamaz
bile. KonuĢmak için ağzını her açtığında duyulan sadece anlamsız seslerdir13. Kendini ifade etme
gücünü tamamen yitirir.14 Ondan geriye bu anlamsız kakafoni dıĢında hiçbir Ģey kalmaz.
Oyun Stanley‘nin Goldberg ve McCann‘ın istediği Ģekilde tıraĢ olmuĢ, çizgili siyah takım elbise
giymiĢ ve elinde camları kırık gözlüklerinin bulunduğu sahne ile biter15. Böylece Stanley‘nin
geçmiĢinden kurtulamayarak eski hayatına geri döndüğü anlaĢılmaktadır.
2.2 Müfettişler’de Dilin ParçalanmıĢlığı ve Siyasal-Toplumsal Ortamla Bağlantısı
Müfettişler adlı oyun ise evli bir çiftin, evlerini satın almak isteyen MüĢteri ve Tellal ile
diyalogları üzerine kuruludur. Adam karakteri evde eĢi ve geçmiĢte iĢ yerinde üstleri ve müfettiĢler
tarafından kendisine uygulanan baskı sonucunda benliğini yitirmiĢ ve kiĢiliği parçalanmıĢ, sürekli
Ģüphe ve korku içinde yaĢayan bir karakter olarak görülür. KiĢiliğindeki bu parçalanmıĢlık
diyaloglarda kullandığı dile de yansır. Adam‘ın kiĢiliğindeki bu parçalanma aslında 1970‘li yıllar
Türkiye‘sindeki siyasal kutuplaĢma ve parçalanmanın bir simgesidir. Ve en alt düzeyde karakterin
kullandığı dilde kendini gösterir. Adam‘ın cevapları ve cümleleri de Stanley karakterinin cevapları
gibi kısa ve kesik kesiktir. Çoğu zaman ilk bakıĢta anlamsız veya birbiriyle bağlantısız gibi görünür:
10
Pinter, ―The Birthday Party‖, ss. 58-59. (çev. Arzu Özyön)
Lesser, s. 37.
12
Pinter, ―The Birthday Party‖, ss. 60-62. (çev. Arzu Özyön)
13
Lesser, s. 42.
14
Bernard Dukore, ―The Theatre of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), s. 51.
15
Cohn, s. 64.
11
225
KADIN: BaĢla okumağa!
(Adam okumağa baĢlar. Kadın sevecenlikle onu gözler.)
ADAM: (gazeteyi yere atar, […] hareket ederken korktuğu anlaĢılır. Ayaklarını yere sarkıtır. BaĢı önde,
oturur. Sonra gene Kadın‘a bakar): Sen ne yapıyorsun?
KADIN (iĢiyle meĢgul, ama aklı Adam‘da): Sebze ayıklıyorum. (Adam‘ın yüzüne bakmadan konuĢur.) Ne
havadisler var gazetelerde?
ADAM (canı sıkkın ve sinirlidir Ģimdi) : Bir Ģey yok.
KADIN: Okudun mu?
ADAM: Neyi?
KADIN: Gazeteleri.
ADAM: Ne demek?
KADIN: Okudun da mı söylüyorsun diyorum.
ADAM (suçlu) : Okudum elbet. Bana inanmıyor musun?
KADIN: Ne okudun?
ADAM: Gazeteyi iĢte.
KADIN : […] bir Ģey yok dedin de.
ADAM: Bir Ģey yok.
KADIN: (bıçağı gene alır ve Ģarkı söyler gibi ama hiçbir Ģarkının melodisine uymadan) : Bir- Ģey- yok- sa…
Ne – o-ku-dun?
ADAM: Anlamadım.16
Adam‘ ın çocuksu davranıĢları ve sürekli- eĢi ile konuĢurken bile- korku ve suçluluk duyguları
arasında gidip gelmesi, onun ruh sağlığının yerinde olmadığını göstermektedir. Bu korku ve suçluluk
duyguları Adam‘ın MüĢteri ve Tellal ile yaptığı konuĢma sırasında da dikkati çeker:
(Kadın çıkarken, yeni gelenler hafifçe yerlerinden doğrulurlar.) (Bir süre sessizlik.)
ADAM: (yerinden doğrulması ile yere diz çökmesi bir olur) : Ġtiraf ediyorum baylar.
TELLAL (hızla yerinden kalkar, somyenin arkasına geçer, bacaklarını açar, kollarını göğsünde kavuĢturur,
öylece durur) : Niçin bugüne kadar bekledin?
ADAM: Korkuyordum. 17
Buradan itibaren konuĢma arka arkaya soru ve cevapların sıralandığı, Pinter‘ın oyununda da
benzer biçimde gördüğümüz bir sorgulamaya18 dönüĢür:
MÜġTERĠ (ayağa kalkmıĢtır bile. Ağır adımlarla Adam‘a yaklaĢır): Korktuğunu ne zaman anladın, alçak?
ADAM: Ne zaman anladığımı kesin olarak söyleyemeyeceğim, çünkü belleğim gittikçe zayıflıyor.
TELLAL: Belleğinin zayıflaması da bir dalavere olmasın, ha?
ADAM: Olabilir efendim.
TELLAL: Neden korkuyordun, onu söyle!
ADAM: Ġnsanlardan efendim.
MÜġTERĠ: Ġtirafların açık seçik olmalı, anlıyor musun?
ADAM: Her Ģeyi kabul ediyorum.
TELLAL: Ġtiraf etmekle kurtulabileceğini mi sanıyorsun?
ADAM: Kurtulmak için itiraf etmiyorum.
MÜġTERĠ: Ya ne için hain?
ADAM: Kurtulmanın ne olduğunu bilmiyorum. 19
Adam ile MüĢteri ve Tellal arasında geçen konuĢmanın kısa süre sonra görüldüğü üzere yine bir
sorgulama halini alması 1970‘lerin baskı ve Ģiddet ortamındaki sorgulama ve iĢkence olaylarına20 bir
göndermedir. Böylece siyasal ve toplumsal koĢulların edebiyat eserleri üzerindeki etkileri de
örneklenmiĢ olmaktadır. Burada Anday‘ın oyunundaki gerilimi arttıran ―sorgulama olgusu‖nun,
Harold Pinter tiyatrosuyla da örtüĢtüğü21 görülmektedir.
16
Melih Cevdet Anday, ―MüfettiĢler‖, Toplu Oyunları I. Everest yayınları Ġstanbul, 2014, ss. 144-145.
A.g.e. s. 161.
18
Bkz. Sevda ġener, ―Melih Cevdet Anday Oyunlarında Anı-Öyküler‖ GeliĢim Sürecinde Türk Tiyatrosu, Mitos-Boyut
Yayınları. 2011, s. 158.
19
Anday, s. 161.
20
AyĢegül Yüksel, ―Melih Cevdet Anday: Apollon‘dan EsinlenmiĢ Bir Tiyatro Ozanı‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On
Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997, s. 51.
21
AyĢegül Yüksel, ―Anday‘ın Tiyatro Söylemi‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997, s. 57.
17
226
Eve gelen iki kiĢinin MüĢteri ve Tellal olduğu bilinse de, Adam‘la aralarında geçen bu uzun
diyalog (yedi sayfa) daha çok tutsak-zindancı22 ya da suçlu- iĢkenceci23 arasında geçebilecek bir
diyaloğu andırmaktadır. Adam‘ın iĢlemediği bir suçu kabul edip itirafta bulunmaya hazır oluĢu, 70‘li
yılların baskı ve Ģiddet ortamında yaĢanan iĢkence ve sorgulama olayları karĢısında insanların ne kadar
çaresiz kaldığının bir örneğidir. Her Ģeyin suç kabul edildiği bir dönemde aslında Adam‘ın sürekli bir
suçluluk duygusu ve korku içinde yaĢaması oldukça olağandır.
Ancak Doğum Günü Partisi‘nde olduğu gibi Müfettişler oyununda da bir tür sorgulamaya
dönüĢen diyalogdaki sorular giderek saçma ve komik sorularla yer değiĢtirir:
TELLAL: […] Ya pencereden bakmayı? Pencereden bakmayı da bilmiyor musun?
ADAM: Pencereden değil, perdenin arasından sadece.
MÜġTERĠ: Günde kaç kez bakıyordun? Çabuk söyle!
ADAM: Günde en az iki.
MÜġTERĠ: Öğleden önce bir, öğleden sonra bir… öyle mi?
ADAM: Evet efendim.
MÜġTERĠ: Yalan ifade verirsen cezan iki kat artar, unutma.
ADAM: Unutmam efendim.
TELLAL: Kaç saat uyuyorsun?
ADAM: Dört beĢ saat.
TELLAL: Dört mü, beĢ mi? Kesin cevap.
ADAM: Bilemeyeceğim.
TELLAL: Alçak.
MÜġTERĠ: ĠĢtihan iyi midir?
ADAM: Ġyidir.
MÜġTERĠ: Namussuz. Sık sık kahkaha ile güler misin?
ADAM: Hiç kahkaha atmam, gülümsemekle yetinirim.
…
MÜġTERĠ: Kendini öldürmeğe kalktın mı hiç?
ADAM: Evet. Ġtiraf ediyorum.
MÜġTERĠ: Ne ile öldürecektin kendini?
ADAM: Ġple. (Elini boğazına götürür.) Asacaktım.
MÜġTERĠ (yaklaĢır, eğilir, sert): Neden asmadın?
ADAM: Kurtardılar.
MÜġTERĠ (Omuzlarından tutup sarsar Adam‘ı): Neden kurtarıyorlar? Niçin müsaade ediyorsun
kurtarmalarına?24
Böylece diyalogdan Adam‘ın gördüğü baskıya ve belki de o dönemde Ģahit olduğu olaylara,
taĢıdığı yüke dayanamayarak intihar giriĢiminde bulunmuĢ olduğu da öğrenilir.
Oyun Kadın‘ın MüĢteri ve Tellal‘ı, evi satmak istemediğini söyleyerek evden kovması ile son
bulur. Yani Adam ve Kadın oyunun baĢındaki gibi bundan sonra da evlerinde, bir türlü
kurtulamadıkları geçmiĢ hayatlarına dair anılarıyla, aynı suçluluk duygusu, acı ve umutsuzluk içinde
yaĢamaya devam edecektir.
SONUÇ
ÇalıĢmada incelenen Pinter‘ın 1957 tarihli Doğum Günü Partisi adlı absürd oyunu ve Anday‘ın
1972‘de yazdığı Müfettişler adlı absürd özellikler taĢıyan oyunu karĢılaĢtırmalı olarak ele alınmıĢ, her
iki oyunda da absürd tiyatronun bir özelliği olan kopuk diyaloglar aracılığı ile dilin parçalanmıĢlığı
örneklendirilmiĢtir. Dildeki bu parçalanma her iki toplumun içinde bulunduğu dönemdeki toplumsal,
siyasal parçalanmanın bir yansıması olarak sunulmuĢtur. II. Dünya SavaĢı‘nın üzerinden bir hayli
zaman geçmesine rağmen, Batı‘da hala Yahudilere karĢı yapılan soykırımın Ģoku atlatılmaya ve
yaraları sarılmaya çalıĢılmaktadır. Türkiye ise 1971 Askeri Muhtırası ile bir kez daha sarsılmıĢtır, bu
yeni süreçte insanlar sadece düĢüncelerinden dolayı ve çoğu kez haksız yere sorgudan ve iĢkenceden
geçirilmeye devam etmektedir. Her iki oyunda dikkat çekici derecede benzer olan diyalogların
22
Bkz. AyĢegül Yüksel, Yapısalcılık ve Bir Uygulama-M. Cevdet Anday Tiyatrosu, Gündoğan Yayınları. 1995, s. 225.
AyĢegül Yüksel, ―Melih Cevdet Anday Tiyatrosunda Ġçdevinim‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut
Yayınları. 1997, s. 63.
24
Anday, s. 161-162.
23
227
oyunlarda zaman zaman bir sorgulama aracına dönüĢtüğü ve bu durumun da yine toplumların tecrübe
ettiği baskı ve Ģiddet ortamını yansıttığı sonucuna varılmıĢtır.
REFERANSLAR
Altay, Ayfer (Akansel). ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi Oyununun Yapısal Çözümlemesi‖, Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Cilt 6/sayı 1-2/ Aralık 1989, ss. 73-83.
Anday, Melih Cevdet. ―MüfettiĢler‖, Toplu Oyunları I. Everest yayınları Ġstanbul, 2014.
Cohn, Ruby. ―The World of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), pp.55- 68.
Dukore, Bernard. ―The Theatre of Harold Pinter‖, The Tulane Drama Review, Vol. 6, No. 3 (Mar., 1962), pp.
43-54.
Hammond, Tony. ―Midrash on Goldberg‖ European Judaism Volume 47, No. 2 Autumn 2014. pp. 42-49.
Kirby, E. T. ―The Paranoid Pseudo Community in Pinter‘s The Birthday Party‖ Educational Theatre Journal,
Vol. 30, No. 2(May, 1978) pp. 157-164.
Lesser. Simon O. ―Reflections on Pinter‘s The Birthday Party‖, Contemporary Literature, Vol. 13, No. 1
(Winter, 1972) pp. 34-43.
Pinter, Harold. ―The Birthday Party‖, Complete Works: One. Grove Press, New York. 1990.
ġener, Sevda. ―Melih Cevdet Anday Oyunlarında Anı-Öyküler‖ GeliĢim Sürecinde Türk Tiyatrosu, Mitos-Boyut
Yayınları. 2011.
TutaĢ, Nazan. ve Demirkol Azak, Nihal. ―Harold Pinter‘ın Doğum Günü Partisi ve Eski Zamanlar Oyunlarında
Kabalık Stratejileri ve Hâkimiyet YarıĢı‖ Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12. 2014, ss. 14-25.
Yüksel, AyĢegül. ―Anday‘ın Tiyatro Söylemi‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları.
1997.
Yüksel, AyĢegül. ―Melih Cevdet Anday Tiyatrosunda Ġçdevinim‖ ÇağdaĢ Türk Tiyatrosundan On Yazar, MitosBoyut Yayınları. 1997.
Yüksel, AyĢegül. ―Melih Cevdet Anday: Apollon‘dan EsinlenmiĢ Bir Tiyatro Ozanı‖ ÇağdaĢ Türk
Tiyatrosundan On Yazar, Mitos-Boyut Yayınları. 1997.
Yüksel, AyĢegül. Yapısalcılık ve Bir Uygulama-M. Cevdet Anday Tiyatrosu, Gündoğan Yayınları. 1995.
228
ġeyh Ġsmâil Gürünlü’nün (Gürünî’nin) Merece’l Bahreyn Adlı Mesnevîsi
Üzerine Yapılan Tez ÇalıĢması ve Tanıtımı
Tanju YILMAZ *
ArĢ.Gör. Dicle Üniversitesi, Türkiye
nukredit18@gmail.com
Özet
Merece‘l-Bahreyn, ġeyh Ġsmâil Gürünî‘nin hicri 1251 (milâdi 1835/ 1836) senesinde kaleme
aldığı mesnevi tarzındaki eseridir. Hikemî üslupla yazılan Merece‘l-Bahreyn, kullanılan yalın dili
sayesinde akıcı bir anlatıma kavuĢmuĢtur. ―Besmele” ve “Tevhid‖ bölümleriyle baĢlayan eser, ―Hz.
Peygamber (s.a.v) in Vasf-ı Şeriflerinin‖ uzunca anlatılması ile devam etmiĢtir. Akabinde ―Sebeb-i
Teʿlif‖ bölümü iĢlenmiĢtir. Eserin son bölümleri ise ―büyük alimlerin medhi, cömertlerin medhi,
cimrilerin yerilmesi‖ baĢlıkları ile devam ederken Kurʿan-ı Kerim‘de adı geçen on peygamberin
vasıfları üzerinde de durulmuĢtur. ―Münâcat-ı İsmâil‖ baĢlığı ile ġeyh Ġsmâil Efendinin münâcatına
yer verilirken, Ģifanâme özelliği taĢıyan ―Kitâb-ı Şifâ‖ bölümünde ise ġeyh Efendinin paylaĢtığı
Arapça duanın ne niyete okunursa, okuyanın hastalığına derman bulacağı ifade edilmiĢtir. Eser,
―Salavat-ı Şerifeler‖, ―Divanı Okuyana Dua‖ ve ―Fezâil-i Kur‟an-ı Azim‖ bölümleriyle son bulmuĢtur.
Merece‘l-Bahreyn‘in günümüze ulaĢan tek nüshası ġeyh Ġsmâil Gürünî tarafından yazılmıĢtır. Bu
nüsha ġeyh Efendinin kendi el yazısı olması bakımından da ayrıca önem arz etmektedir.
ÇalıĢmamız, halen devam etmekte olan yüksek lisans tezimizin konusunu oluĢturmaktadır.
Anadolunun sahip olduğu mânevi değerleri nazara vermeyi gaye edindiğimiz tezimizde, özellikle
―Gürün‖ ilçemizin edebî kültürümüze olan katkısına dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda günümüze
kadar üzerinde herhangi bir çalıĢma yapılmayan ―Merece‟l-Bahreyn”in transkripsiyon çalıĢması
yapıldıktan sonra inceleme çalıĢmaları da tamamlanmıĢtır. ÇalıĢmamız neticesinde yalın-akıcı anlatımı
ve hikemî üslubuyla göze çarpan ―Merece‟l-Bahreyn‖in Türk edebiyatı ve Anadolu sahası mesnevi
kültürüne katkı sağlayacağı düĢünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Şeyh İsmâil Gürünî, Mesnevi, Hikemî Üslup
THESİS WORK ABOUT THE ŞEYH ISMAIL GÜRÜNLÜ’S MESNEVI
NAMED AS MERECE’L BAHREYN AND ITS INTRODUCTION
Abstract
Merece‘l-Bahreyn is ġeyh Ġsmâil Gürünî‘s masnavi style work that he wrote in AH.1251
(Gregorian 1835/1836). Merece‘l-Bahreyn, written in hikemî style, obtained a fluent expression by the
simple language used in the work. Starting with ―Besmele‖ and ―Tevhid‖ parts, the work continues
with the narrating of ―Prophet Muhammed‘s (peace be upon him) honorable qualifications‖ in a long
narration. Immediately afterwards ―The Reason of Copyright‖ was processed. ―The last parts of the
works continues with praising important wises and generous people also satirizing stingies, it was
dwelled upon the ten prophets whose names mentioned in Holy Koran and also their qualifications
too‖. Giving place to ġeyh Ġsmâil Efendi‘s begging with the title of ― Begging of Ġsmâil‖ , at the part
of healing, it is stated that when you read the prays that ġeyh Efendi‘s shared you can recover your
illnesses, without looking at your reading aim. The work is ended with the parts of honorable
salutations, ―pray to the reader who read collected poems divan‖, ―Great Holy Koran‘s qualifications‖.
Merece‘l-Bahreyn‘s only copy that reaches today, was written by ġeyh Ġsmâil Gürünî. It is also
important because of it is ġeyh Efendi‘s own handwriting.
Our work is also the topic of our master which is still going on. In our master, which we aim
to draw attention to the spiritual values that the Anatolian has, it is drawn attention to the cotribution
of Gürün City to the literature. After doing the transcription work the examination works were
229
completed on Merece‘l-Bahreyn which is not done any research about it till today. As a result of our
work, Merece‘l-Bahreyn which draws attention with its simple and fluent expression and hikemî
wording, is supposed to contribute to the Turkish literature and Anatolian masnavi culture.
Keywords: Şeyh İsmâil Gürünî, Masnavi, Hikemî Style
GĠRĠġ
Klâsik Türk edebiyatımızın önemli nazım Ģekillerinden olan mesnevînin, edebiyatımızda pek
çok örneğiyle karĢılaĢmamız mümkündür.Örneklerinin bu denli çok olmasında kuĢkusuz yazımda
sağladığı kolaylığın önemli bir yeri vardır. Konuların, beyit sayısı yönünden sınırlandırılmaması ve
anlatımın masalsı-destansı unsurların kullanımına uygun olması bu türün edebiyatımızdaki rolünü
artırmıĢtır.
Kökeni Arap edebiyatına dayanan mesnevî nazım Ģekli, daha sonra hem Türk hem de Ġran
edebiyatında kullanılmıĢtır. Türklerin, Uygurlar döneminde temelini atıp Ģiirlerinde kullandıkları ve
―aa, bb, cc‖ Ģeklinde kafiyelendirdikleri Ģiir yapısıyla, Ġslamiyet‘le müĢerref olduktan sonra Arap
edebiyatında gördükleri mesnevî formu arasındaki paralellikten dolayı, bu tarz Ģiiri hiç yabancılık
çekmeden kullanmıĢlar, hatta daha da geliĢtirip olgunlaĢtırarak sentez oluĢturmuĢlardır. (Kartal, 2013:
14). Bu sentez, Anadolu sahasına inildiğinde ise Anadolunun kendisine has kültür unsurlarını da
içerisine alarak sağlam bir mesnevî kültürü oluĢturmuĢtur.
ÇalıĢmamıza konu olan ve ġeyh Ġsmâil Gürûnî tarafından te‘lif edilen bu eserin, Anadolu
mesnevî kültürüne katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
1.Eserin Fiziksel Yapısı
Merece‟l-Bahreyn, yapılan katalog taramaları neticesinde Milli Kütüphaneden tespit
edilmiĢtir. Eserin kütüphane kaydına dâir bilgiler Ģu Ģekildedir:
ArĢiv numarası: 58 Gürün 70
Eser adı: Merecül-Bahrey
Yazar adı: ġeyh Ġsmâʾil Gürünlü
Ġstinsah tarihi: 1251 (1835)
Koleksiyon: Sivas Gürün Ġlçe Halk Kütüphanesi
Eserin ismi, kütüphane kaydında ―Merec-el Bahrey‖ olarak geçmektedir. Bunun sehven
yapılan bir hatadan kaynaklandığını düĢünmekteyiz. Zirâ eser incelendiğinde, eserin ismi daha ilk
baĢlıkta ―İsmehu Merece‟l-Bahreyn‖ olarak belirtilmiĢtir.
Eserin müellifine dâir bilgilere ise hem kütüphane kaydından, hem de eserin kendisinden
eriĢmek mümkündür. Kütüphane kaydında yazar adı ―Şeyh İsmâʾil Gürünlü‖ olarak belirtilmiĢtir.
Müellif ise ismini mahlası niteliğinde kullanarak varak sonlarındaki beyitlerde ismini zikretmiĢtir.
Pür muḥabbet eylegil Ġsmāʾilī
Ola dāʾim Ģāh-ı aĢḳuň nāʾilī
Eserin cildine ait bilgiler kütüphane yetkililerince not olarak düĢülmüĢtür. Zencirekli olduğu
ifade edilen cildin, Ģirazesinin bozuk, sırtının da parçalanmıĢ olduğu belirtilmiĢtir. Ayrıca ciltleme
iĢleminin de meĢin cilt ile yapıldığı ifade edilmiĢtir.
Eserin cildine dâir verilen bilgilerin gözlemlerimizle örtüĢtüğünü söyleyebiliriz. Esere
bakıldığında te‘lifinden bu yana geçen süreyle beraber zencirekli yapının bozulmuĢ olduğu, Ģirazesinin
ve sırtının parçalandığını görülecektir.
Kullanılan kâğıt orta kalınlıkta olup üzerinde hilal filigranına rastlanmaktadır. Kullanılan
kâğıdın yapısına bakıldığında ise, kâğıdın aharlanmıĢ olduğu, renginin koyu krem olduğu
görülecektir.
230
Ebad bilgileri, kütüphane kaydında 223x155-155x70 mm. Ģeklinde geçmektedir. Varak sayısı
kayıtlara altmıĢ sekiz olarak geçse de eser incelendiğinde bu sayının altmıĢ üçe düĢtüğü görülmektedir.
Satır sayısı varaklara göre değiĢkenlik göstermekle birlikte genel olarak on bir satır civarındadır.
Varaklarda herhangi bir çerçeve veya cetvele rastlanmamıĢtır. Eser, harekeli nesih ile yazılmıĢtır.
Yazımda baĢlıklar için kırmızı mürekkep tercih edilmiĢ olup, baĢlık sonrası bölümler ise yine siyah
mürekkeple yazılmıĢtır.
―Merece‟l-Bahreyn‖in elimizdeki nüshası günümüze kadar tespit edilen ilk ve tek nüshadır.
Bu nüsha ġeyh Ġsmâʾil Gürûnî‘nin kendi el yazması olması yönüyle de önem taĢımaktadır. Eserin
istinsah tarihi ise hicrî 1251 (1835) olarak kayıtlara geçmiĢtir.
2. Eserin Muhtevasına Dâir
―Merece‟l-Bahreyn‖in klasik mesnevî formatına uygun olarak teʾlif edildiğini ifade edebiliriz.
Müellif, ―Besmele-i Şerife‖ ile eserine baĢlarken ―Ḫāne-i Dilde Yaḳar Meşʿaleyi Kim İder Ḥamdile
Besmele‖ baĢlığı ile hamdele faslına ve tevhîdine giriĢ yapmıĢtır. Tevhîd kısmı Ģu beyitlerle
baĢlamaktadır:
Ḥamd aňa eyleyelüm oldur Ḥamīd
Cümle maḫlūḳına çün oldur ümīd
ġükr aňa eyleyelüm oldur Mecīd
Kim neler īcād ider oldur mürīd (Merece‘l-Bahreyn, s.3)
Tevhîd bölümünün ardından, Hz. Peygamber‘in (s.a.v) vasıflarının ve kendisinin övüldüğü
naʾt faslına geçilmiĢtir.Bu fasıl,―Seyyidenā ve Seyyidi Mevcūdāt Efendimizüň Vaṣf-ı Şerīfleri
Salla‟llāhu Teʿālī ʿAleyhi ve Sellem‖ baĢlığıyla açılmaktadır. ġeyh Ġsmâil Efendinin naʾtına ait ilk
beyitler ise Ģu Ģekildedir:
Gevheri baḥr-i ḥaḳīḳat Muṣṭafā
Maʿdin-i luṭf-ı kerem ehl-i vefā
Cümle ʿālem ḫalḳınuň bir dānesi
Enbiyā meydānınuň merdānesi (Merece‘l-Bahreyn, s.4)
Naʾt bölümü, eserin en hacimli kısmını oluĢturmaktadır. Bu bölümden sonra müellif, sebeb-i
teʾlif kısmını beyan etmiĢtir. ―Sebeb-i Teʾlīf-i Kitāb‖ baĢlığıyla adlandırılan bu fasılda ise hem eserin
teʾlif sebebine dâir bilgilere, hem de eserin kime sunulduğuna dâir bilgilere yer verilmektedir.
Murād etdim yazam ismine Ģāhuň
Ki bir divān-ı ʿadli pādĢāhuň
Anuňçün ḳayd olındı bu dīvān
Duʾā-yı ḫayr içün ola bahāne (Merece‘l-Bahreyn, s.23)
―Sebeb-i Teʾlīf-i Kitāb‖ faslında eserin, devrin adaletli padiĢahı adına bir eser vermek ve hayır
dua almaya vesile olacak bir eser ortaya koymak için yazıldığı ifade edilmiĢtir.
Sebeb-i Teʾlîften sonra ise ulemânın medh edildiği ―Medh ʿUlemā-i ʿİẓām‖ faslına geçilmiĢtir.
Bu fasılda genel itibariyle ilmin ve ulemânın önemi üzerinde durulurken, cahillik ise yerilmiĢtir.
ʿĠlim Allahuň ulu niʿmetidür
Ulemānuň sebeb-i ʿizzetüdür
Ne güzel ehl-i kemāl olsa kiĢi
ʿĠlmile buldı Ģeref çünki kiĢi
ġerefi ʿilmiledür insanuň
Farḳı yoḳ cāhilile ḥayvanuň (Merece‘l-Bahreyn, s.26)
231
―Medh-i ʿUlemā-i ʿİẓām‖ faslından sonra ise cömert olanın övüldüğü, cimrinin yerildiği
―Medḥ-i Seḫā ve Zemm-i Ḫasīs” faslına geçilmiĢtir. Bu fasılda cömert kiĢiden Ģu Ģekilde
bahsedilmiĢtir:
Misk-i ʿanber gibidür ehl-i seḫā
Ki virür her kiĢiye ẕevḳ-i ṣafā (Merece‘l-Bahreyn, s.28)
Cömert olan kiĢinin, misk-i anbere benzediği ve kiĢiye zevk-i sefa vereceği yukarıdaki beyitle
ifade edildikten sonra, ―Zemmi Ḫasīs” yani cimrilerin yerildiği bölümde ise Ģu ifadeler kullanılmıĢtır:
Bu ṣıfātıla neʾūẕū billāh
Her kiĢi andan ider istikrāh (Merece‘l-Bahreyn, s.28)
Eyleme kendüňi iblise enīs
Çün ḫasīs oldı meŝil-i iblīs (Merece‘l-Bahreyn, s.28)
―Medḥ-i Seḫā ve Zemmi Ḫasīs‖ baĢlığı altında ayrıca ―Hikâyet‖ baĢlığı da açılarak kısa bir
hikâye anlatılmıĢtır. Yine bu hikâye de sehâ ehlinin övüldüğü, hasis ehlinin ise yerildiği beyitleri
ihtiva eder. Hikâyede tavsiye niteliğindeki Ģu beyitlere yer verilmiĢtir.
Olma zinhār ḫasīs ile celīs
Bülbül olur mı ġurābıla enīs
Etme bu ʿādet-i meẕmūmı ḳabul
Ki seni il diline düĢüre ol
Eyliyā ʿādetidür cūd-ı seḫā
Bu eyü ḫaṣleti ḳıl bize ʿaṭā (Merece‘l-Bahreyn, s.29)
―Hikâyet‖ faslından sonra, Kurʾân-ı Kerîmde adı geçen on büyük peygamberden Hz.Adem
(a.s), Hz.Nûh (a.s), Hz.Ġbrâhim (a.s), Hz.Ġsmâil (a.s), Hz.Yakûb (a.s), Hz.Eyyûb (a.s), Hz.Mûsa(a.s),
Hz.Dâvud (a.s), Hz.Süleyman (a.s) ve Hz.Ġsâ (a.s) nın ahlâk-ı hamîdelerine dâir fasıllar verilmiĢtir. Bu
bölümlerde özellikle peygamberlerin öne çıkan vasıflarından bahsedilmiĢtir. Bu vasıflar sırasıyla Ģu
baĢlıklarla ifade edilmiĢtir:
Hz. Adem (a.s) den bahsedilen fasıl, ―Kitāb-ı Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Beyān Ḥażret-i Adem ʿAleyesselāmdan Tevbe-i Naṣūḥā Estaġfir-ullāh‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu bölümde Ģu beyitlere yer
verilmektedir:
Yıkardı dost firāḳı bir yanından
Deyüb estaġfirullāh ʿiṣyānından
Sebeb oldı aňa estaġfirullāh
Ḥabīb içün anı ʿafv etdi Allāh
Keremdür bu Ḫudādan imdi bize
Sebeb ola bizimde ʿafvımıza
(Merece‘l-Bahreyn, s.49)
Hz. Nuh (a.s) dan bahsedilen fasıl,―Der-Beyān-ı Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ḥażret-i Nūḥ ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḥamd-ü Şükür‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitler yer
almaktadır:
Beyān iderem çün aḫlāḳ-ı ḥamīde
Zebān-ı Ģükür iderdi Nūḥ nebīde
Lisānından ḳomazdı Ģükri bir dem
Yürek yarasına olurdı merhem
Ṭoḳuz yüz elli yıl çekdi cefāyı
Virürdi Ģükr aňa ẕevḳ-i ṣafāyı (Merece‘l-Bahreyn, s.49)
232
Hz. Ġbrâhim (a.s) den bahsedilen fasıl ise ―Der Beyān-ı Ḥilm Ḥażret-i İbrāhīm ʿAleyyiesselāmdan Ḳalān Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ḥilmüdir‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda Ģu beyitler yer
almaktadır:
Beyān idem saňa aḫlāḳ-ı ḥilmi
Ki tā kesb idesüň anuňla ʿilmi
Ġażab vaḳtinde ger ḥilm ide ādem
Nübüvvet rütbesinden ol urur dem
Ġażab ider kiĢiyi çün melāmet
Ġki ʿālemde ḥilm oldı selāmet (Merece‘l-Bahreyn, s.50)
Hz. Ġsmâil (a.s) den bahsedilen fasıl, ―Der Beyān-ı ʿAdl-i Ḥażret-i İsmāʿīl ʿAleyyi-esselāmdan
Ḳalān Aḫlāḳ-ı Ḥamīde ʿĀdildür‖ baĢlığıyla baĢlamaktadır. Bu fasılda yer alan beyitler ise Ģu
Ģekildedir:
Beyān olur saňa ʿadlüň niĢānı
Ḳura ʿAbdul-mecīd sulṭān divānı
ʿAdālet niçedür gör pādiĢāhı
ʿAdālet kānidür ḫalḳuň penāhı
Bularda oldı ḫatim pādiĢāhlıḳ
Olursa böyle olsun ḫalḳa Ģāhlıḳ (Merece‘l-Bahreyn, s.50)
Hz.Yakûb (a.s) dan bahsedilen fasıl, ―Beyān-ı Ḥüsn-i Ẓann Ḥażret-i Yaʿḳūb ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ḥüsn-i Ẓann‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu
beyitler yer almaktadır:
KiĢiye ḫayr olur mı sū-i ẓandan
Kerem eyle ṣaḳın kendüňi andan
Saňa her kim iderse sū-i ẓannı
Ġde gör sen aňa var hüsn-i ẓannı
Ḳılūb evlādlaruňa ḥüsn-i ẓannı
Bilürdi Yūsufa ḥaḳdan geleni (Merece‘l-Bahreyn, s.51)
Hz. Eyyûb (a.s) dan bahsedilen fasıl ise ―Der Beyāň-ı Ṣabr Ḥażret-i Eyyūb ʿAleyyi-esselāmdan
Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde Ṣabr‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda Ģu beyitler yer almaktadır.
Ne güzel ṣıdḳ-ı Yūsūf ṣabr-ı Eyyūb
Teʿal Allāh anuňçün eyledi ḫūb
Ricam bu ṣabr evinden çıḳma ey Ģāh
Ṣabırlı ḳullarını sever Allāh
Yedi yıl çünki Eyyūb ḳıldı ṣabrı
Neler iḥsān ider gör aňa Rabbı (Merece‘l-Bahreyn, s.51)
Hz. Mûsa (a.s) dan bahsedilen fasıl, ―Der Beyān-ı İḫlāṣ Ḥażret-i Mūsa ʿAleyyi-esselāmdan
Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde İḫlāṣdur‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitlere yer
verilmektedir:
Ḫulūṣ ehli olub kim ide iḫlāṣ
Odur dergāh-ı ʿālīde olan ḫāṣ
Ḫulūṣ ehlinüň olur ḳadri ʿālī
Güzel ḫuydur ḫulūṣdan olma ḫalī (Merece‘l-Bahreyn, s.52)
233
Hz. Dâvud (a.s) dan bahsedilen fasıl ise ―Der Beyān-ı ʿİʿtiẕār-ı Ḥażret-i Dāvūd ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḥlāḳ-ı Ḥamīde ʿİʿtiẕāru‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu
beyitlere yer verilmektedir:
Gözi yaĢlu görürseň bir ḳulu sen
Acıyub hem iderseň aňa iḥsān
Ḫudā ḫavfī içün döke gözüň yaĢ
Suçun aňub ḳoya hem secdeye baĢ
ḲarındaĢım eger böyle iderseň
Duʿā maḳbūl olur her ne deriseň (Merece‘l-Bahreyn, s.52)
Hz. Süleyman (a.s) dan bahsedilen fasıl ise ―Der-Beyān Tevāżuʾ Ḥaẓret-i Süleymān ʿAleyyiesselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ-ı Ḥamīde-i Tevażżuʾdur‖ baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda yer
alan beyitler Ģunlardır:
Tevażżuʾ anda aḫlāḳ-ı ḥamīde
O sulṭān-ı Süleymān nūr-ı dīde
Tevażżuʾdan iriĢdi ol kemāle
Tevażżuʾdan iriĢdi bī zevāle
Gel imdi gel tekebbürden ıraġ ol
Tevażżuʾ ḳıl zemīmeden ferāġ ol (Merece‘l-Bahreyn, s.53)
Peygamberlere dâir açılan fasıllardan sonuncusu ise Hz. Ġsâ (a.s) ya ait olanıdır. Bu fasıl da
―Der-Beyân-ı Zühdü ….. Ḥażret-i ʿİsī ʿAleyyi-esselāmdan Bize Mīrāŝ Ḳalan Aḫlāḳ Ḫamīde-i Zühd‖
baĢlığıyla açılmaktadır. Bu fasılda da Ģu beyitlere yer verilmiĢtir:
Ṣaḳın ayrılma fetvādan
ʿAmel ḳıl zühdü taḳvādan
Budur bir ḫūb aḫlāḳ-ı ḥamīde
Daḫı zühdi ʿamel ʿĠsā nebīde
Cihānda ṭurdıġınca ʿömri böyle
Geçürdi günlerini zühdile
(Merece‘l-Bahreyn, s.53)
Peygamberlerlerin ahlâk-ı hamîdelerinin anlatılmasından sonra ise ġeyh Ġsmâil Efendinin
münâcatının yer aldığı “Münācāt-ı İsmāʿīl” bölümü karĢımıza çıkmaktadır. Bu bölümde müellifin,
günahlarından afv dilemek için samimi bir dille yaptığı yakarıĢına yer verilmiĢtir.
Yüzüm ḳara dilim açmaġa yā Rab
Ola ruḫṣat saňa ḳacmaġa yā Rab
Ümīdim bu tükenmez raḥmetüňden
Ḳılub redd eyleme bizi ḳatuňdan
Günāh ʿafvı çün oldı çünki raḥmet
ġefāʿat eylemege geldi Aḥmed
(Merece‘l-Bahreyn, s.59)
―Münācāt-ı İsmāʿīl‖ bölümünden sonra ―Kitāb-ı Şifā‟ Ḫastalar İçün Her Ne Niyyete Oḳunursa
Bi-iẕnillāh Bismillāhirraḥmānirrāhīm ʿAleyke ʿAvnullāh‖ baĢlığıyla iki adet uzunca yazılmıĢ salavat-ı
Ģerîfe bulunmaktadır. Bu salavat-ı Ģerîfelerin sonunda ise, salavatların üç gün boyunca hâlis niyetle bir
defa okunduğunda, okuyanın muradına nâil olacağı ifade edilmiĢtir.
234
―Dīvānı Oḳuyana Duʿāyı Ḫayr‖ faslında ise ġeyh Ġsmâil Efendi, eserini okuyan ve dinleyen
herkese hayr duâda bulunmuĢtur. Bu fasla dâir beyitlerden bir kısmı Ģu Ģekildedir:
Kim oḳursa Ġlāhī bu divānı
Dilerünki ola cennet mekānı
Ne deňlü suçı varsa ʿafv et anı
Ki lā ḫavfun ʿaleyhim ola Ģānı
Daḫı kim diňlerise bu kitābı
Bula cennet vü görmeye ʿaẕābı (Merece‘l-Bahreyn, s.63)
Son fasıl,―Feżāʾīl-i Ḳurʾān-ı ʿAẓīm‖ baĢlığıyla açılmıĢtır. Bu bölümde de Kur‘ân-ı Kerim‘in
faziletleri üzerinde durularak O‘nun hikmeti ve sırlarından bahsedilmiĢtir.
Saňa benden naṣīḥat ey Ģeref Ģān
Faẓīlet maʿdenidür oḳu Ḳurʾān
Lisānuňdan bıraḳma anı bir dem
Murādına anuňla irer ādem
Sen aňa ideriseň ger muḥabbet
Oda saňa ider yarın Ģefāʿat
(Merece‘l-Bahreyn, s.63)
KAYNAKÇA
Gürünlü, ġeyh Ġsmâʾil (1251). Merecül-Bahrey, Milli Kütüphane Sivas Gürün Ġlçe Halk
Kütüphanesi
Koleksiyonu, ArĢiv numarası 58 Gürün 70, Ankara.
Kartal, Ahmet (2013). Doğu‟nun Uzun Hikâyesi- Türk Edebiyatında Mesnevî, Ġstanbul:Doğu Kitaplığı.
Mollaibrahimoğlu, Süleyman (2007). Yazma Eserler Terminolojisi, Ġstanbul: Ensar NeĢriyat.
235
Nazmü’l-Le’âlî Der-Tercüme-Ġ Nesrü’l-Le’âlî’nin Türk Edebiyatındaki
Yeri ve Önemi
Muhammed BAġER*
ArĢ. Gör. Dicle Üniversitesi, Türkiye
baserkaya55@gmail.com
Özet
Türk-Ġslam edebiyatında dört halifenin hayatı, sözleri ve Ģahsiyetleri; faziletnâmeler,
methiyeler, mevlitler, menkıbe kitapları, dini-menkıbevi kahramanlık hikâyeleri, hilyeler ve
vecizelerde çeĢitli Ģekillerde ele alınmıĢtır. Söz konusu türlerden her biri farklı mahiyete sahip olmakla
beraber vecizelerin ayrı yeri vardır. Dört halifenin sözleri, Ġslamiyet‘i kabul eden toplumlarda Kur‘ân-ı
Kerîm ve hadislerden sonra üçüncü baĢvuru kaynağı olma özelliğine sahiptir.
Dört halifeden biri olan Hz. Ali, küçük yaĢtan itibaren Hz. Muhammed‘in yanında bulunmuĢ,
onunla beraber bütün savaĢlara katılmıĢ, Kur‘an‘ı ondan öğrenmiĢ ve O‘nun sünneti çerçevesinde
hayatını idame etmiĢtir. YaĢantısı ve Hz. Muhammed‘in ifadelerinden ötürü Müslümanlar arasında
önemli bir yere sahip olan Hz. Ali‘nin sözleri, Türk ve Ġslam edebiyatında birçok çalıĢmaya kaynaklık
etmiĢtir. Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî de bu çalıĢmalardan bir tanesidir. Bu tebliğde
adı geçen eserin tanıtımı yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hz. Ali, Nesrü‟l-Le‟âlî, Nazmü‟l-Le‟âlî
NAZMÜ’L-LE’ÂLÎ DER-TERCÜME-İ NESRÜ’L LE’ÂLÎ’S PLACE AND
IMPORTANCE IN TURKISH LITERATURE
Abstract
In, Turk-Islam literature four caliphes life, their words and personalities; virtue descriptions,
eulogies, Prophet‘s birthday, religious-heroism tale books, were taken up in a particular way in hilyes
and aphorism. Although lach types that were subjects above, Aphorism has different place in the
societies, where Islam was accepted, four-caliphe‘s saying, has feature of being the third application
source.
Excellency Ali who was one of the four-caliphes was located next to Islam prohept, attended
to the all wars with him, learned Holy Qur‘an from him, maintained his life according to the sunnah
(müslim practises and rules) His life and because of the expressions of excellency, mohammed ( peace
be upon him ) in his words that were important place among the muslim, sourced to many works in
Turk- Islam literature. Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî is one of those works. In this
announcement, introduction of the work whose name passed, will be done.
Key Words: Hz. Ali, Nesrü‟l-Le‟âlî, Nazmü‟l-Le‟âlî
GiriĢ
Hz. Ali, daha küçük bir çocukken Hz. Muhammed'in himayesine verilmiĢ, onun aile
terbiyesinde büyümüĢ, Kur'an ve sünnet kültürü ile yetiĢmiĢtir. Hz. Muhammed, bir müddet kendisine
kâtip olarak hizmet veren, aynı zamanda kızı Hz. Fatıma‘nın eĢi olan Hz. Ali ile alakalı birçok övücü
söz dile getirmiĢtir. Bu durum, Hz. Ali‘nin sadece Müslüman Arap dünyasında değil; Ġslamiyet‘i kabul
eden bütün toplulukların sosyal, siyasi ve edebi hayatlarında önemli bir mevkie gelmesini de
beraberinde getirmiĢtir.
236
Hz. Peygamber, Hz. Ali‘nin fazilet ve üstünlüğünü ifade eden birçok hadis beyan etmiĢtir.
Örneğin Yemen seferi dönüĢü esnasında zuhur eden bir vak‘a üzerine sahabeler Hz. Ali‘den Ģikâyetçi
olunca Ġslam peygamberi, ―Bana eziyet ettiniz‖ der. Orada hâzır bulunanlar ―Sana eziyet etmekten
Allah‘a sığınırız‖ cevabını verince, ―Kim Ali‘ye eziyet ederse, bana eziyet etmiĢ olur‖ diyerek uyarıda
bulunur. (Özdemir, 2014: 22) Hz. Ebûbekir, Hz. Ali‘nin hac emiri olarak görevlendirildiği bir vazifede
gelip bu emirleri duyurmasına üzülmüĢ Hz. Peygambere gelerek durumu sormuĢtur. Hz. Peygamber,
―Ben Ali‘den, Ali de bendendir. Benim adıma taahhüdlerimi ancak ben veya Ali yerine getiririz.‖
buyurarak kendisi nazarında nasıl bir yere sahip olduğunu dile getirmiĢtir.(Kaplan, 2007: 55)
Hz. Ali, Ġslam dininin kutsal kitabını Hz. Muhammed‘den bizzat öğrenmiĢ, vefat edinceye
kadar yanında bulunmuĢ, ahlakıyla ahlaklanmıĢ, vahiy kâtipliği hizmetinde bulunmuĢ ve ―Tebük hariç
katıldığı bütün savaĢlara iĢtirak etmiĢtir.‖ (Gönen, 2011: 15) Hz. Muhammed ile olan bu birliktelik
sayesinde edinilen ilim onu diğer sahabelerden ayrı kılmaktadır. Bu sebeplerden ötürü âyetlerin, hangi
manaya geldiğini, nasıl hükümler ifade ettiğini, içeriğini, diğer sahabelere nazaran daha iyi
bilmektedir. Zaten Ġslam Peygamberi de Hz. Ali‘nin ilmî yönünün kuvvetini ―Ben ilmin Ģehriyim, Ali
ise kapısıdır.‖ (Geçit, 2013: 3) diyerek dile getirmiĢtir.
Ġslam âleminde âyet ve hadislerden sonra en değerli sözler, dört halifenin vecizeleridir.
Hitabeti iyi olan Hz Ali‘nin, veciz kabul edilen sözleri birçok kiĢi tarafından beğenilmiĢ, Ġslam‘ı kabul
eden toplulukların edebiyatlarında önemli bir yer edinmiĢtir. Söz konusu vecizeler Ġslam‘ın kutsal
kitabı ve Peygamberini daha iyi anlama noktasında kaynak olma özelliğine sahiptir.
Hz. Ali‘nin vecizeleri üzerine birçok çalıĢma vardır. Söz konusu çalıĢmalardan biri de
―Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‖ dir. Bu tebliğde, tarafımca yüksek lisans tezi olarak da
halen çalıĢılmakta olan, eserin muhtevasına temas edilmeye çalıĢılacak, biçimsel ve üslup özellikleri
incelenecektir.
ESERĠN TAVSĠFĠ VE TAHLĠLĠ
A. NUSHA TAVSĠFĠ VE ĠNCELENMESĠ
1. Kitabın Yeri/ Kütüphane Adı: Eserin tek nüshası Ġstanbul Üniversitesi, Nadir
Eserler Kütüphanesi, Nr. 892.7‘ de kayıtlıdır.
2. Kitap Adı: Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî
3. Cilt: Alt kapak, üst kapak ve sırttan oluĢan eserde; miklep, köĢebent ve sertap
bulunmamaktadır. Deri cildin üzerinde Ģemse bulunmaktadır. Eserin cildi viĢne rengindedir.
4. Ebat: 212X152 mm.
5. Yaprak Sayısı: 1b- 57a arasında Nazmü'l-Le‟âli Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî kısmı
bulunmaktadır. Bundan sonra yani 57b-63a arasında 569/1174‘de Siraceddin Ali bin Osman el-UĢi‘nin
kaleme aldığı ve Maturidi inancının kaideleri ile alakalı olan Arapça Emâlî Kasîdesi‟nin kim
tarafından yapıldığı bilinmeyen Türkçe tercümesi bulunmaktadır.
6. Satır Sayısı: 11
7. Sütun Sayısı: Eserin sayfaları iki sütunludur.
8. Mürekkebi: Vecizelerin Arapça asılları kırmızı, kıtʿalar ise koyu siyah yazılmıĢtır.
9. Cetveli: Eserde sütunlar kırmızı cetvellerle Ģiir Ģeklinde birbirinden ayrılmıĢtır.
10. Hattın Cinsi: Harekeli talik
11. Müstensih: (ʿAn yedi aḥḳāri‘l-ʿibād ve aḥvecihim Ġbrahim b. Muṣṭafa ġaferallāhü
lehu ve li-vālideyhi ve ahsene ileyhima ve ileyhi ve li-cemîʿi‘l-müʿminīne ve‘l-müʿmināti ve‘l237
müslimīne ve‘l-müslimāt el-aḥyāʾu minhüm ve‘l emvāt ve hüve mücibü‘d deaʿvāt). Yani kulların en
zelili ve en muhtacı olan Ġbrahim b. Mustafa‘nın eliyle tamamlanmıĢtır. Allah onu ve anne babasını
affetsin. Allah ona ve anne babasına, tüm müʾmin erkeklere ve kadınlara, onların ölülerine ve
dirilerine, iyilikte bulunsun ki, O dualara icabet edendir.
12. İstinsah Tarihi ve Yeri: (Temme‘l kitabü bi-avni‘l-meliki‘l-vaḥḥāb va‘llâhu aʿlemu
bi‘s-savāb ve ileyhi‘l-merciʿu ve‘l-me‘āb ve ḳad vaḳaʿl-ferāġ min-tahriri hazihi‘n-nusḫatu‘Ģ-Ģerifetü‘l
mübareketü‘l-müsemmā bi-Nazmi‘l-Le‘âlî fī-yevmi‘l-ḥamīs vaḳte‘z-zuhr es-sādise ve‘l-ʿiĢrun minĢehr-i Ramażani‘l-mübarek. Fî-tarih senet sneyn ve erbaʿun ve semānu m e h cr yye h lal yye). Yan
―Nazmü‟l Le‟âlî” diye isimlendirilen bu mübarek eser, Allah’ın yardımıyla (ki doğruyu en iyi bilen
O‘dur ve dönüĢ O‘nadır) mübarek Ramazan ayının 26. gününde Hicri 842 (Miladi 12 Mart 1439)
yılında, PerĢembe günü, öğleden sonra tamamlanmıĢtır.
13. Telif Tarihi ve Yeri: Eserin ne zaman ve nerede yazıldığını ifade eden bir bilgi
yoktur.
14. Zahriye 1a Bilgileri: Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‟nin ilk
yaprağında, kırmızı mürekkepli Ġstanbul Üniversitesi kütüphanesi mührü, silik olduğu için
okunamayan mavi renkli bir mühür, macun tarifi, Farsça bir kıt‘a ve Ahmed PaĢa (ö. 902/ 146997)‘nın bir gazelinden alınmıĢ, iki tane beyit bulunmaktadır. Farsça beyitler silik olduğu için
okunamamıĢtır.
Ey göñül murġı ne raḥm umarsın ol ṣayyaddan
Kim ṣafāsı var anun damındaki feryāddan
Çünki takdīrüñdür iş aḫterden infiʿal* eyleme
Hükm-i sultāndur siyāset ağlama cellāddan
[Ey gönül kuĢu, avcıdan ne acıma umuyorsun? O, tuzağında senin feryadından zevk alıyor!.
Madem ki iĢ kaderdendir, öyleyse yıldıza, feleğe darılarak acıyla bağırıp çağırma!. Ġdam cezası
sultanın hükmüdür, cellattan Ģikâyet edip ağlama] (Ceyhan 2006:133)
B. MÜELLĠFE DAĠR BAZI TESPĠTLER
Eserin müellifi Kâsım mahlasını kullanmıĢtır. 15. ve 16. yy da tezkirelerde geçen Kâsım
ismini ve mahlasını kullanan Ģairler incelenmesine rağmen Nazmü'l-Le‟âlî Der- Tercüme-i Nesrü'lLe‟âlî‟nin yazarına dair kesin bir bilgiye ulaĢılamamıĢtır. Hz. Ali‘nin vecizeleri üzerine araĢtırmalar
yapan Âdem Ceyhan, “Türk Edebiyatında Hz. Ali Vecizeleri” adlı eserinde, Nazmü'l-Le‟âlî DerTercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‘nin müellifi hakkında bazı tespitlerde bulunmasına rağmen herhangi bir
kesinlikten bahsetmemiĢtir.
Lārende‟de boz baġına Ḳāsım bozılaldan
Ayruḳ ögini dirmek aña olmadı lālā
―Beytindeki Larende; Niğde, Ermenâk, Konya, Kayseriye, AkĢehir, BeğĢehri, SeydiĢehri,
Karahisarla birlikte Karaman eyaletine bağlı sancak ve kazalardan biridir.‖ ( Rifat, 1300: 280) Adem
Ceyhan bu gibi ip uçlarından yola çıkarak Nazmü'l-Leâlî şairi Kâsım‘ın Sultan II. Murad devri âlim ve
müelliflerinden Kâsım bin Mahmud Karahisârî olabileceğini ifade etmiĢtir.
* Ġnfiʿal kelimesi Ahmet paĢa divanında 240. Gazelde efgān olarak geçmektedir.
238
Âdem Ceyhan, ―Hafız mahlaslı bir Ģairin Nesrü'l-Le‟âlî‟yi 825/1422 yılında Lüʾlü‟yü, Mendûd
adıyla, nazmen çevirisini yaparak II. Murad‘a sunduğunu dile getirir. Söz konusu eserin bir bölümü Ģu
Ģekildedir:
Diledüm sen şaha ben tuḥfe iltem
Acāyib bī-behā ben tuhfe iltem
Bunı göñlümde nāgeh fikr kıldum
Şeh içün bir risāle ẕikr kıldum
Didüm Nesr-i Leālī‟yi idem naẓm
Ki her söz bir Türkice bir beyt ola germ
Kılayım tercüme ben ol kelāmı
Beyan idüp me‟ānīsin temamı
Aliyyi‟bni Ebī Ṭalib kitabın
Yazam her bir suāline cevabın
Ki anuñ adıdır Nesr-i-Leālī
Hurūf üzre dimiş ol ʿilm-i ālī
Ḳodum bunda adın Lüʾlüʾi Menḍūḍ
İçi ṭolu leṭāyif dürlü maḳṣud
İmām oġlı Ḳıvām üstāẕumuz hem
Rubāʾī dimiş illā hayli mübhem
Şaha temyiz içün tavzīh ḳıldum
ʿAcāyib ẕikr idüp tesbiḥ kıldım
Sen sultana ben bir hediye ulaĢtırmak istedim; acayip, çok değerli, yeni bir hediye… Bunu
hemen gönlümde düĢündüm; hatırıma padiĢah için kısa bir kitap yazma fikri geldi. Dedim ki: Nesr-i
Leâlî‘yi ölçülü, kafiyeli olarak yazayım. Her söz, Türkçe bir beyitle sıcak (hamiyetli) olsun… Ben
manalarını tam ve eksiksiz anlatarak o sözü tercüme edeyim. Ali bin Ebi Talib‘in kitabını okuyanın
her bir sorusuna cevap olmak üzere yazayım. Bahsettiğim kitabın adı Nesrü‟l Le‟âlî‟dir; o yüce ilim
sahibi, sözleri harf sırasına göre söylemiĢ. Burada ben tercümemin adını Lü‟lü-i Mendud (düzgün
sıralanmıĢ inci, inci dizisi) koydum. Ġçi güzel sözlerle, çeĢitli kast edilmiĢ manalarla dolu… Ġmamoğlu
Kıvam ustamız da Nesrü‟l Leâlî‟yi tercüme etmek niyetiyle) rubâi söylemiĢ, ama bunlar maksadı iyice
belli olmayan, anlaĢılması güç manzumelerdir. Ben seçip ayırması için sultana iyice anlattım.
ġaĢılacak Ģeyler anıp tespih ettim.‖(Ceyhan 2006:141)
Hafız mahlaslı Ģair, Ģiirinin yukarıda verilen bölümünde Nesrü‟l Leâlî‟yi nazmen tercümeye
karar verme sebebi olarak, kendisine üstad edindiği, Ġmamoğlu Kıvam‘ın rubâilerinin kapalı oluĢu ve
anlamanın güç oluĢunu göstermektedir. Nesrü'l-Le‟âlî üzerine çalıĢma yapan Adem Ceyhan, ―Hafız‘ın
Nesrü‟l le‟âlî‟sinde geçen Ġmamoġlı Kıvam‘ın Kâsım mahlaslı Ģair olabileceği üzerinde durmaktadır.‖
(Ceyhan 2006:142)
Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî adlı eserin müellifi hakkında kesin bilgi
bulunmadığı için kesin hüküm vermekten kaçınıyoruz.
D. ESERĠN BĠÇĠM VE MUHTEVA ÖZELLĠKLERĠ
Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî 284 vecizeyi ihtiva etmektedir. Bu vecizeler,
elifba sırasına göre rubailer halinde, aruzun çeĢitli kalıplarıyla tercüme edilmiĢtir. Eserde imâle, zihaf
gibi aruz kusurlarına sıklıkla rastlanmaktadır.
239
E. ESERĠN DĠLĠ VE ÜSLUBU
15. yy‘da kaleme alınan, Eski Anadolu Türkçesi hususiyetlerini ihtiva eden, Nazmü'l-Le‟âlî
Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî‟den, Kâsım mahlaslı Ģairin Arapça ve Farsçayı çok iyi bildiği
anlaĢılmaktadır. Ayrıca dönemi içerisinde kullanılmayan ve bazılarının sadece kendisi tarafından
anlaĢıldığını düĢündüğümüz kelimelere eserinde yer verdiği de tespit edilmiĢtir. Bu yüzden ―Kâsım‘ın
dili, sadece zamanımıza göre değil, eserini yazdığı devir için bile çok açık ve anlaĢılır sayılmaz‖
(Ceyhan 2006:140)
F. SONUÇ
Konu ile ilgili olarak halen hazırlamakta olduğumuz yüksek lisans tezinde Hz. Ali‘nin
didaktik yönü haiz 284 adet vecizesini içeren, Nesrü‟l Le‟âlî‘nin en eski Türkçe tercümelerinden biri
olan Nazmü'l-Le‟âlî Der-Tercüme-i Nesrü'l-Le‟âlî transkript (Ġnceleme-tenkitli metin) ederek, ilim
meraklılarının istifadesine sunmak amaçlanmıĢtır.
KAYNAKÇA
ÖZDEMĠR, YaĢar (2014). Ehl-i Beyt Kavramının Teolojik Analizi, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Çorum
KAPLAN, Sümeyra (2007). Hz. Peygamber Döneminde Siyasî, Sosyal ve Askerî Konumuyla Hz. Ali,
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya
GÖNEN, Ġlyaz (2011). Hz. Ali‘nin Fıkhî Yönü ve Hanefi Mezhebine Etkisi (Buhârî ve Müslim
Özelinde), Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
Tezi, Isparta
GECĠT, Mehmet Seyid (2013). Tefsîrde Hz. Ali, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, Iğdır
RĠFAT, Ahmed (1300). Lugat-ı Tarihiyye ve coğrafiyye
CEYHAN, Adem (2006). Türk Edebiyatında Hazret-i Ali Vecizeleri, Ankara: Öncü Kitap.
TARLAN, Ali Nihat (1992) Ahmet PaĢa Divanı, Ankara: Akçağ yayınları
240
Türk Fındığı (Corylus Colurna L.)’Nın Meyve Karakteristikleri Açısından
Kuzeybatı Anadolu Ormanlarındaki Populasyon ÇeĢitliliği (Kastamonu
Yöresi)
Erkan ÜNALAN
Kastamonu Üniversitesi
Sezgin AYAN*
Kastamonu Üniversitesi, Türkiye
sezginayan@gmail.com
Esra Nurten YER
Kastamonu Üniversitesi
Oytun Emre SAKICI
Kastamonu Üniversitesi
Ali ĠSLAM
Ordu Üniversitesi
Özet
Corylus colurna L. literatürde; "ağaç fındığı", "kaya fındığı", "Balkan fındığı", "ayı fındığı" ve
"Türk fındığı" adlarıyla ifade edilmektedir. Avrupa-Sibirya flora elemanı olan ve Türkiye gen merkezli
bir tür olan Türk fındığı, IUCN Kırmızı Listesine göre ―DüĢük Risk‖ kategorisinde yer alan bir
taksondur. Türkiye'de dağınık-parçalı, izole halde küçük meĢcere, grup, küme ve yer yer münferit
bireyler halinde yayılıĢ gösteren Türk fındığı, Anadolu'daki en yoğun yayılıĢını Kuzeybatı Anadolu
ormanlarında gerçekleĢtirmektedir. Türk fındığı; kuraklığa dayanıklı, toprak isteği bakımından
kanaatkar, eğimli yerlerin stabil hale getirilmesi ve ağaçlandırmalarda uygun ve hava kirliliğine
dayanıklı bir türdür. Park ve bahçelerde tercih edilen bir peyzaj elemanı olan türün meyveleri,
dünyanın farklı yörelerinde değerli bir geleneksel tıbbi bitkisel ürün olarak da değerlendirilmektedir.
Bu çalıĢmada, Türk fındığının doğal yayılıĢını en yoğun Ģekilde gerçekleĢtirdiği; Batı
Karadeniz Bölgesi‘nde yer alan Kastamonu yöresindeki dört farklı populasyonun (Ağlı-Tunuslar,
Ağlı-Müsellimler, Araç ve Tosya) meyve karakteristiklerinin belirlenmesi ve meyve karakteristikleri
açısından populasyonlar arası ve içi varyasyonun ortaya konulması amaçlanmıĢtır. Bu amaçla, dört
populasyon ve populasyonları temsilen farklı sayıda bireylerde 14 farklı meyve karakteri (Çotanaktaki
meyve sayısı, Meyve uzunluğu (mm), Meyve geniĢliği (mm), Meyve eni (mm), Kabuk kalınlığı (mm),
Meyve ölçüsü, Meyve Ģekli, SıkıĢtırma indeksi, Meyve ağırlığı (g), Meyve içi uzunluğu (mm), Meyve
içi geniĢliği (mm), Meyve içi eni (mm), Meyve içi ağırlığı (g) ve Ġç oranı (Randıman) %) ölçümleri
gerçekleĢtirilmiĢtir.
AraĢtırmanın sonuçlarına göre; populasyonlar arasında çalıĢılan bütün karakterler bakımından
anlamlı farklılıklar bulunmuĢtur (p<0,05). Dört populasyon temelde Ağlı- Tunuslar ve diğer
populasyonlar olarak iki grup oluĢtururken, meyve karakterleri bakımından en yakın populasyonlar
Araç ve Tosya populasyonları olmuĢtur. Meyve uzunluğu, meyve eni, meyve ağırlığı, meyve ölçüsü,
meyve içi eni, meyve içi uzunluğu ve meyve içi ağırlığı karakterleri için sırasıyla 15,92 mm, 12,84
mm, 1,67 g, 15,88, 7,89 mm, 12,87 mm, 0,55 g ortalama değerlere sahip Araç populasyonu, bu
karakterler bakımından en yüksek değerleri alan populasyon olmuĢtur. Çotanaktaki meyve sayısı,
meyve geniĢliği, sıkıĢtırma indeksi ve meyve içi geniĢlik karakterleri için ise sırasıyla 5 adet, 15,92
mm, 1,32 ve 11,75 mm ortalama değerler ile en yüksek değerlere sahip populasyon Tosya
populasyonu olduğu belirlenmiĢtir. 38,2 değeri ile iç oranı en yüksek olan populasyon Ağlı-Tunuslar
olmuĢtur.
Anahtar kelimeler: Türk fındığı, Meyve karakteristikleri, Populasyon çeşitliliği, Türkiye
241
Population Diversity in Northwest Anatolia (Kastamonu Province) Forests in
Terms of Characteristics of problemler Nut Hazelnut (Corylus colurna L.)
Abstract
Corylus colurna L. is expressed with the names of "tree hazelnut, "rock hazelnut", "Balkan
hazel", "bear hazelnut" and "Turkish hazel" in the literature. Turkish hazel, which is an Euro-Siberian
flora element and gene centered in Turkey, is a taxon present in the ''Low Risk'' category according to
the IUCN Red List. Turkish hazel which spreads disorderly-partially and in an isolated way in small
stands, groups, clusters and from place to place as individuals, has the most intense spreading of it in
the North Western Anatolia forests in Anatolia. Turkish hazel is drought tolerant, abstinent in terms of
soil requirements, appropriate for rendering slopes stabilized & forestation and a resistant type for air
pollution. Fruits of the type that is a landscape element preferred in parks and gardens are being
utilized as a valuable traditional medicinal herbal product in different regions of the world.
This paper aims to identify the fruit characteristics of the four different population (AğlıTunuslar, Ağlı-Müsellimler, Araç and Tosya) of the Kastamonu district of North Western Black Sea
Region where Turkish hazel shows its natural spreading in the most intense way and to reveal the
inter-population and intra-population variation in terms of fruit characteristics. With this purpose,
measurements of the four population and 14 different fruit characteristics (Nut number per cluster, Nut
length (mm), Nut width (mm), Nut thickness (mm), Shell thickness (mm), Nut size, Nut shape,
Compression index, Nut weight, Kernel length, Kernel width, Kernel thickness (mm), Kernel weight
(g) and % kernel percentage) in individuals representing the populations were carried out.
According to the results of the study; significant differences were found out among the
populations with regard to all of fruit characteristics (p<0.05). Four populations have created two
groups as population of Ağlı-Tunuslar and others. The closest populations have been Tosya and Araç
in terms of nut characteristics. Araç population that has average values of 15.92 mm, 12.84 mm, 1.67
g, 15.88, 7.89 mm, 12.87 mm and 0.55 g respectively for the characteristics of nut length, nut
thickness, nut weight, nut size, kernel thickness, kernel length and kernel weight, was the population
which took the highest values in terms of these characteristics. It was determined that the Tosya
population was the population which had the highest values with the average values of 5, 15,92 mm,
1.32 and 11.75 mm respectively for nut numbers per cluster, nut width, compression index and kernel
width. The Ağlı-Tunuslar population has highest kernel percentage with 38.2%.
Keywords: Turkish hazel, Nut characteristics, Population diversity, Turkey
1. GĠRĠġ
Sistematikte Betulaceae familyası Corylus cinsine ait olan fındığın ülkemizde C. avellana, C.
maxima, C. colurna ve bunların melezleri bulunmaktadır. Türkiye, fındık türlerinin gen merkezleri
arasında yer almaktadır. Ayrıca, fındık kültürünün de Anadolu‘da, daha doğru bir ifade ile Doğu
Karadeniz Bölgesinde baĢladığı ve 2500 yıl kadar öncesine dayandığı bildirilmektedir (Ayfer vd.,
1986:25; Mehlenbacher, 1990:790; Ġslam ve Özgüven, 2005:35). Avrupa-Sibirya flora bölgesinin bir
elemanı olan ve Türkiye gen merkezli bir tür olan Türk fındığı (Corylus colurna L.), IUCN Kırmızı
Listesine göre ―DüĢük Risk‖ kategorisinde yer alan bir taksondur (Shaw ve ark, 2014:6). Literatürde;
"ağaç fındığı", "kaya fındığı", "Balkan fındığı", "ayı fındığı" ve "Türk fındığı" adlarıyla ifade
edilmektedir (Yaltırık, 1993:36). Türkiye'de dağınık-parçalı, izole halde küçük meĢcere, grup, küme
ve yer yer münferit bireyler halinde yayılıĢ gösteren Türk fındığı, Anadolu'daki en yoğun yayılıĢını
Kuzeybatı Anadolu ormanlarında gerçekleĢtirmektedir (ġekil 1).
Türk fındığı; kuraklığa dayanıklı (Arslan 2005:30; Tosun, 2012:23; Richter, 2014:5), toprak
isteği bakımından kanaatkar (Yılmaz, 1998:106; Polat, 2014:138; Palashev ve Nikolov, 1979:32) hatta
verim gücü düĢük tarım arazilerinin ağaçlandırılması ve özellikle kurak yerlerin rehabilite edilmesi
için uygun olduğu belirtilmekte (Arslan, 2005:32), eğimli yerlerin stabil hale getirilmesi için
ağaçlandırmalarda uygun ve hava kirliliğine dayanıklı bir tür olduğu vurgulanmaktadır (Tokar,
1978:130). Türk fındığının uzun süreli sıcaklık ve kuraklığa, zararlı gaz emisyonlarına toleranslı
242
olduğu ve -20 °C gibi düĢük sıcaklıklara dayanabildiği ifade edilmektedir (Arslan, 2005:32; Richter,
2014:5). Palashev ve Nikolov (1979:32), Türk fındığının, 100-1400 m rakımlar arasında yayılıĢ
gösterdiğini, yıllık en az 500 mm yağıĢ ve yıllık ortalama 5-13 °C arasında değiĢen sıcaklığa ihtiyaç
duyduğunu belirtmiĢlerdir.
ġekil 1. Corylus colurna L.‘nın il bazında Türkiye‘deki yayılıĢı (Ayan vd., 2016:130)
Arslan (2005:32) Ghimessy (1980)‘ye atfen; Macaristan‘da Türk fındığının kıymetli rezerv
ağaç türü olarak görüldüğünü ve hızlı geliĢen tür olarak kabul edildiğini belirtmektedir. Yine Mitrovic
ve ark. (2001:192) Sırbistan‘da C. colurna‘nın geniĢ alanda yayıldığını, 1200 m yüksekliğe kadar
orman alanlarında bulunduğunu bildirmektedirler. Park ve bahçelerde tercih edilen bir peyzaj elemanı
olan bu türün meyveleri, dünyanın farklı yörelerinde değerli bir geleneksel tıbbi bitkisel ürün olarak da
değerlendirilmektedir (Akhtar vd., 2010:16). Türün asıl değerini kaliteli kerestesi, meyveleri ve süs
bitkisi oluĢu teĢkil etmekte ayrıca, 250 olgun ağaçtan yılda maksimum 10 ton fındık elde
edilebileceğine vurgu yapılmıĢtır. Plus ağaçlarla oluĢturulan plantasyonlarda yılda 1200 kg/ha meyve
elde edildiği tespit edilmiĢtir (Bobrikov, 1979:39).
Türk Fındığı 25 m'ye kadar boylanabilen düzgün gövdeli bir ağaçtır. Ağaç kabuğu koyu gri
renkli, yaĢlı bireylerde kabuk kalın, mantarlı ve boyuna derin çatlaklıdır. Genç sürgünler soluk pas
renginde ve sık tüylüdür. Yapraklar yumurta, geniĢ yumurta ender olarak ters yumurta biçimindedir.
Birkaç meyve bir arada bulunur. Meyve örtüsünün kenarları ince Ģeritler halinde düzensiz olarak
yırtılmıĢ, sivri uçları geriye kıvrılmıĢtır; üzeri yapıĢkan tüylerle kaplıdır; nus meyve 15-20 x 10-18
mm boyutundadır, üstten hafif basık, geniĢ yumurta Ģeklindedir, perikarp diğer fındık meyvelerine
kıyasla, çok kalın kabukludur. Meyvenin örtüye bağlandığı dip taraftaki ―mat kısım‖ fındığın hemen
hemen yarı boyuna ulaĢır ki bu özellik Türk Fındığı için karakteristiktir. Sağlam dayanıklı, ince
tekstürlü, iyi cila kabul eden odunlarında, öz odunu kırmızı renklidir. Odunu mobilyacılıkta değerlidir
(Yaltırık, 1993:36). Monoik bir bitki olan fındıkta, erkek ve diĢi çiçekler aynı bitki üzerinde fakat
farklı yerlerde bulunmaktadır (Ġslam vd., 2004:497; Aydınoğlu, 2010:6495). Ġslam vd. (2004:496)
fındığın generatif özellikleri ile generatif organların fenolojik değiĢimlerini ve döllenme biyolojisini,
"Fındığın döllenme biyolojisi ve meyve özellikleri" isimli çalıĢmalarında detaylı bir Ģekilde
sunmuĢlardır.
Türk fındığı, habitusunun dik olması ve yüksek boylu ağaçlar oluĢturması bakımından C.
avellana‘dan bariz bir Ģekilde ayrılmaktadır. Oldukça sert ve kalın kabuklu olması da diğer bir
özelliğidir. Bu hali ile anaçlık özelliği ön plana çıkmaktadır. Ticari değer kazanmaya baĢlayan Türk
fındığının meyve özelliklerinin de incelenmesi ayrı bir değer olarak karĢımızda çıkmaktadır. Bu
nedenle bu araĢtırmada; Türk fındığının pomolojik özellikleri üzerine odaklanılmıĢtır. ÇalıĢmada;
Türk fındığının oldukça dağınık, grup, büyük grup ve parçalı hatta münferit Ģekildeki doğal yayılıĢ
alanlarından Kastamonu yöresindeki Tosya, Araç, Ağlı-Müsellimler ve Ağlı-Tunuslar mevkilerindeki
populasyonların meyve karakterlerinin belirlenmesi, meyve karakterleri açısından populasyonlar
arasındaki ve populasyon içi varyasyonların ortaya konulması amaçlanmıĢtır.
243
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
AraĢtırma objesini, Türk fındığının doğal yayılıĢını en yoğun Ģekilde gerçekleĢtirdiği; Batı
Karadeniz Bölgesi‘nde yer alan Kastamonu yöresindeki dört farklı populasyon alanı (Ağlı-Tunuslar,
Ağlı-Müsellimler, Araç ve Tosya) ve bu populasyonlardan seçilen ağaçların meyve karakteristikleri
oluĢturmaktadır. ÇalıĢma 2014-2015 yıllarında yürütülmüĢtür.
2.2. Yöntem
Dört populasyon ve populasyonları temsilen farklı sayıdaki bireylerde 14 farklı meyve
karakteri; Çotanaktaki meyve sayısı, Meyve geniĢliği (mm), Meyve uzunluğu (mm), Meyve eni (mm),
Kabuk kalınlığı (mm), Meyve ölçüsü, Meyve Ģekli, SıkıĢtırma indeksi, Meyve ağırlığı (g), Meyve içi
uzunluğu (mm), Meyve içi geniĢliği (mm), Meyve içi eni (mm), Meyve içi ağırlığı (g) ve Ġç oranı
(Randıman) % ölçümleri gerçekleĢtirilmiĢtir.
2.2.1. Meyve Karakterleri Ölçümleri
Meyve GeniĢliği (mm) : Ġki kotiledon birleĢme çizgisi (sutur) arasındaki en geniĢ mesafenin
ölçülmesiyle bulunmuĢtur (ġekil 2a).
Meyve Uzunluğu (mm) : Meyve boyutları tesadüfen seçilen 20 meyvede 0.01 mm‘ye duyarlı digital
kumpas ile ölçülecektir. Meyve boyu, meyve tablası ile uç kısım arasındaki mesafenin ölçülmesi ile
bulunmuĢtur (ġekil 2b).
Meyve Eni-Kalınlığı (mm) : Her iki kabuk yanakları arasındaki en geniĢ mesafede kabuk kalınlığı
ölçülmesi ile bulunmuĢtur (ġekil 2c).
Kabuk Kalınlığı (mm) : Meyve tablasından yukarıya doğru orta veya ortaya yakın en geniĢ kısımdan
0.01mm‘ye duyarlı kumpas kullanılarak ölçülecektir.
Meyve Ağırlığı (g) : Tesadüfen seçilen 20 meyve 0.01g‘a duyarlı terazide tek tek tartılıp aritmetik
ortalaması alınarak elde edilecektir (A.O = ΣXi / n).
Meyve ölçüsü = Meyve uzunluğu (mm) + Meyve geniĢliği (mm) / 2
Meyve Ģekli = Meyve Uzunluğu (mm) / Meyve geniĢliği (mm)
SıkıĢtırma indeksi = Meyve geniĢliği (mm) / Meyve derinliği (mm)
Ġç Uzunluğu (mm): Her tipten tesadüfen alınan 20 meyve üzerinde yapılacaktır. Ġç uzunluğu 0.01
mm‘ye hassas kumpas ile ölçülmüĢtür. Ġç uzunluğu iç meyvenin tabla ve uç kısmı arası ölçülerek
bulunmuĢtur.
Ġç GeniĢliği (mm) : Ġki kotiledonun yandan en geniĢ kısmın birleĢme çizgileri arasının kumpas ile
ölçülmesi sonucunda bulunmuĢtur.
Ġç Kalınlığı (mm) : Ġki yanak arası mesafe en geniĢ yerinden ölçülmesi ile bulunmuĢtur.
Ġç Ağırlığı (g) : Tesadüfen seçilen 20 meyve 0.01g‘a duyarlı hassas terazide tek tek tartılıp aritmetik
ortalaması alınarak elde edilecektir (A.O. = ΣXi / n)
Ġç Oranı (Randıman) (%) : Toplam meyve ağırlığının toplam iç (sağlam ve kusurlu içler) ağırlığına
oranlaması yoluyla % olarak hesaplanmıĢtır (Ġç Oranı (%)=[Ġç Ağırlığı / Meyve Ağırlığı] X 100)
(Ġslam, 2000:35).
(a)
(b)
(c)
ġekil 2. (a): Meyve eni (geniĢliği) (b): Meyve boyu (uzunluğu), (c): Meyve kalınlığı (Ġslam, 2000:35)
244
2.2.2. İstatistiki Analizler ve Değerlendirme Yöntemleri
Meyve karakterlerinin tamamı için basit istatistikler (Aritmetik ortalama, Medyan, Standart
sapma, minimum, maksimum değerler ve varyasyon katsayısı) hesaplanmıĢtır. Meyve
karakteristiklerine iliĢkin ölçüm değerlerinin normal dağılıma uygunlukları için yapılan Kolmogorov
Smirnov Testi sonuçlarına göre; Meyve sayısı, Meyve ağırlığı, Kabuk kalınlığı ve Randıman
değiĢkenleri normal dağılım göstermemiĢ (p<0,05), diğer değiĢkenler normal dağılım göstermiĢtir
(p>0,05). Populasyonlar arası varyasyonların ortaya konulmasında normal dağılım gösteren
karakteristikler Varyans Analizi (ANOVA) ile normal dağılım göstermeyen değiĢkenler de Kruskal
Wallis testi ile analiz edilmiĢtir. Populasyonlar arasında anlamlı fark bulunması durumunda homojen
grupların oluĢturulabilmesi için ANOVA uygulanan değiĢkenler için Duncan testinden, Kruskal
Wallis testi uygulanan değiĢkenler için de Mann Whitney U testinden yararlanılmıĢtır. Ayrıca, meyve
karakterlerine göre populasyonların gruplandırmaları için "Hierarchcial Cluster Analysis"
uygulanmıĢtır.
Populasyon içi varyasyon analizinde; Her bir populasyon için ayrı ayrı olmak üzere meyve
karakteristiklerine iliĢkin ölçüm değerlerinin normal dağılıma uygunlukları için yapılan Kolmogorov
Smirnov testi sonuçlarına göre; Araç populasyonu için Çotanakta meyve sayısı ve Meyve ağırlığı,
Ağlı-Müsellimler populasyonu için Çotanakta meyve sayısı ve Kabuk kalınlığı ve Tosya ve AğlıTunuslar populasyonları için de yalnızca Çotanakta meyve sayısı değiĢkenleri normal dağılım
göstermezken (p<0,05), diğer tüm değiĢkenler normal dağılım göstermiĢtir (p<0,05). Populasyonlar
içerisindeki varyasyonların tespitinde normal dağılım gösteren karakteristikler Varyans Analizi
(ANOVA) ile ve normal dağılım göstermeyen karakteristikler de Kruskal Wallis testi ile analiz
edilmiĢtir.
3. BULGULAR VE TARTIġMA
Türk fındığının pomolojik özelliklerine iliĢkin olarak dört farklı populasyondan seçilen ağaç
ve meyve örneklemeleri üzerinde belirlenen 14 farklı meyve karakteri temel istatistikleri Tablo 1'de
verilmiĢtir. Tablo 1 incelendiğinde; çotanaktaki meyve sayısının 1-10 arasında, iç oranının 18,1-57,9
arasında ve meyve ağırlığının 0,61-2,61 g arasında olduğu görülür. Erdoğan ve Aygün (2005:379) C.
colurna‘nın meyve özellikleri ve yağ asitleri kompozisyonu incelediği bir çalıĢmada kabuk kalınlığını
0,67-3,69 mm, meyve ağırlığını 1,33-2,91 g ve randımanı %25-36 arasında saptamıĢtır. Mitrovic ve
ark. (2001:194) Sırbistan'da yetiĢen Türk fındıkları üzerinde yaptığı bir çalıĢmada; meyve ağırlığını
1,20-2,59 g, iç ağırlığını 0,38-0,74 g, iç oranını %29-40,1 ve kabuk kalınlığını 1,0-1,3 mm arasında
bulmuĢtur. Srivastava ve ark. (2010:15)‘nın C. colurna‘da çotanaktaki meyve sayısı, meyve ağırlığı, iç
ağırlığı, randıman, meyve uzunluğu, meyve geniĢliği, meyve kalınlığı değerlerini sırasıyla 2,83-3,53;
1,29-1,75 g; 0,47-0,53 g; %28-41; 16,28-18,13 mm; 16,36-17,88 mm; 11,67-12,54 mm arasında tespit
etmiĢtir. ÇalıĢmamızda bulunan değerler literatür bulguları ile benzeĢmekte olup, çotanaktaki meyve
sayısı ve iç oranı bakımından bazı bölgelerin değerleri üstün durumdadır.
Tablo 1. ÇalıĢma kapsamında kullanılan karakteristiklere iliĢkin temel istatistikler
Meyve
Karakteri
Çotanakta meyve sayısı
Meyve uzunluğu
Meyve geniĢliği
Meyve kalınlığı
Meyve ölçüsü
Meyve Ģekli
Meyve ağırlığı
Kabuk kalınlığı
SıkıĢtırma indeksi
Ġç uzunluğu
Ġç geniĢliği
Ġç kalınlığı
Ġç ağırlığı
Ġç oranı - Randıman
N
570
570
570
570
570
570
570
570
570
570
570
570
570
570
Aritmetik
Ortalama
4,2
15,45
15,53
12,04
15,49
1,00
1,48
2,28
1,30
12,46
11,37
7,56
0,50
34,8
245
Standart
Sapma
1,6
1,15
1,55
1,30
1,10
0,11
0,33
0,68
0,10
0,94
1,05
0,78
0,09
6,1
Minimum
Değer
1
11,04
10,32
7,67
10,74
0,71
0,61
0,92
0,86
9,16
8,05
4,52
0,25
18,1
Maksimum
Değer
10
18,83
19,61
16,92
18,53
1,49
2,61
11,88
1,73
15,45
16,64
10,09
0,83
57,9
Meyve karakterlerinin populasyon bazındaki temel istatistikleri ve bu değerlerin mukayeseli
verileri Tablo 2'de verilmiĢtir. Popülasyonlar arasında benzerlik ve farklılıkların olduğu açıktır.
Örneğin, çotanaktaki meyve sayısı bakımından Tosya, iç oranı bakımından Ağlı-Tunuslar
diğerlerinden farklılık arz etmekte olup, daha üstün durumdadır. Karakterlere ait varyasyon katsayısı
bakımından çotanaktaki meyve sayısı diğerlerine göre yüksektir. Meyve boyutlarındaki varyasyon ise
düĢüktür.
Tablo 2. Populasyonlara göre karakteristiklere iliĢkin temel istatistikler
Karakteristik
Populasyon
Çotanakta meyve
sayısı
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Meyve uzunluğu
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Meyve geniĢliği
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Meyve kalınlığı
Meyve ölçü
Meyve Ģekil
Meyve ağırlık
Kabuk kalınlık
SıkıĢtırma indeksi
Ġç uzunluk
Ġç geniĢlik
Ġç kalınlık
Ġç ağırlık
Ġç oranı- Randıman
N
Aritmetik
Ortalama
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
110
200
190
70
3,9
3,9
5,0
3,9
15,92
15,16
15,59
15,15
15,85
15,27
15,92
14,72
12,84
11,82
12,07
11,32
15,88
15,22
15,76
14,94
1,01
1,00
0,99
1,04
1,67
1,40
1,55
1,25
2,34
2,34
2,34
1,89
1,24
1,30
1,32
1,30
12,87
12,21
12,51
12,39
11,30
11,25
11,75
10,76
7,89
7,47
7,60
7,22
0,55
0,49
0,51
0,46
33,9
35,4
33,4
38,2
246
Standard
sapma
1,3
1,3
1,8
1,7
1,23
1,09
0,93
1,41
1,29
1,35
1,45
2,16
1,21
1,14
1,19
1,54
1,07
0,94
0,91
1,56
0,09
0,11
0,10
0,14
0,34
0,28
0,31
0,32
0,54
0,90
0,50
0,41
0,10
0,10
0,10
0,09
0,99
0,95
0,84
0,88
0,92
0,91
1,05
1,21
0,71
0,66
0,85
0,80
0,09
0,07
0,10
0,09
7,2
5,9
4,7
6,8
Minimum
Değer
Maksimum
Değer
1
1
1
1
13,34
11,31
11,07
11,04
12,77
10,96
12,81
10,32
11,01
8,35
8,29
7,67
14,09
12,27
12,76
10,74
0,84
0,71
0,72
0,71
1,12
0,71
0,87
0,61
1,33
0,95
1,17
0,92
0,86
0,94
1,09
1,08
10,81
9,16
9,24
10,05
8,96
9,33
9,13
8,05
5,66
5,57
5,73
4,52
0,37
0,25
0,31
0,31
18,8
18,1
21,0
23,6
8
7
10
9
18,83
17,81
18,06
17,36
19,61
18,76
19,33
19,12
16,92
14,77
14,98
15,44
18,53
17,89
17,79
18,11
1,24
1,41
1,26
1,49
2,61
2,24
2,31
1,97
4,72
4,61
4,39
2,79
1,58
1,63
1,73
1,50
15,33
15,45
14,62
14,87
14,06
16,64
14,54
13,45
9,75
9,20
10,09
8,83
0,83
0,69
0,78
0,68
57,9
50,6
46,2
55,7
Varyasyon
Katsayısı (%)
34,4
34,5
37,1
42,1
7,7
7,2
5,9
9,3
8,2
8,8
9,1
14,7
9,4
9,6
9,8
13,6
6,7
6,2
5,8
10,5
8,6
10,7
10,1
13,2
20,4
20,0
19,8
26,0
23,3
38,2
21,3
21,6
8,4
7,8
7,6
7,2
7,7
7,8
6,8
7,1
8,2
8,1
8,9
11,2
9,1
8,8
11,2
11,1
16,6
15,1
18,7
18,8
21,3
16,5
14,2
17,9
Normal dağılım gösteren meyve karakteristikleri için yapılan ANOVA sonuçlarına göre;
Populasyonlar arasında tüm değiĢkenler bakımından anlamlı farklar bulunmuĢtur (p<0,05). Gruplar
arasındaki farkların ortaya konulması amacıyla yapılan Duncan testi sonuçları Tablo 3‘te verilmiĢtir.
Buna göre; Ağlı-Tunuslar popülasyonu meyve uzunluğu, meyve geniĢliği, meyve kalınlığı, meyve
ölçüsü, iç geniĢliği ve iç kalınlığı karakterleri bakımından düĢük değerler göstermektedir.
Tablo 3. Populasyonlar arası varyansların ortaya konulması için yapılan ANOVA ve Duncan testi sonuçları
Populasyon
n
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Populasyon
110
200
190
70
n
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Populasyon
110
200
190
70
n
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
Populasyon
110
200
190
70
n
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
110
200
190
70
Meyve Uzunluğu
Mean
p
Grup
15,92
0,000
c
15,16
a
15,59
b
15,15
a
Meyve Ölçüsü
Mean
p
Grup
15,88
0,000
c
15,22
b
15,76
c
14,94
a
Ġç uzunluk
Mean
p
Grup
12,87
0,000
c
12,21
a
12,51
b
12,39
ab
Ġç oranı (%)
Mean
p
Grup
33,9
0,000
ab
35,4
b
33,4
a
38,2
c
Meyve GeniĢliği
Mean
p
Grup
0,000
15,85
c
15,27
b
15,92
c
15,92
a
Meyve ġekli
Mean
p
Grup
0,001
1,01
a
1,00
a
0,99
a
1,04
b
Ġç geniĢlik
Mean
p
Grup
0,000
11,30
b
11,25
b
11,75
c
10,76
a
Meyve kalınlığı
Mean
p
Grup
12,84
0,000
c
11,82
b
12,07
b
11,32
a
SıkıĢtırma Ġndeksi
Mean
p
Grup
1,24
0,000
a
1,30
b
1,32
c
1,30
bc
Ġç kalınlık
Mean
p
Grup
7,89
0,000
c
7,47
b
7,60
b
7,22
a
Normal dağılım göstermeyen meyve karakteristikleri için yapılan Kruskal Wallis testi
sonuçlarına göre; Populasyonlar arasında tüm değiĢkenler bakımından anlamlı farklar bulunmuĢtur
(p<0,05). Gruplar arasındaki farkların ortaya konulması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi
sonuçları Tablo 4‘te verilmiĢtir. Tablo 4 incelendiğinde; Dört karakter bakımından Tosya
popülasyonunun yüksek, Ağlı-Tunuslar popülasyonun düĢük değerler gösterdiği anlaĢılmaktadır.
Tablo 4. Populasyonlar arası varyansların ortaya konulması için yapılan Kruskall Wallis ve Mann
Whitney U testi sonuçları
Populasyon
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
n
110
200
190
70
Populasyon
n
Araç
Ağlı-Müsellimler
Tosya
Ağlı-Tunuslar
110
200
190
70
Meyve sayısı
Medyan
p
Grup
4
0,000
a
4
a
5
b
4
a
Ġç Oranı (%)
Ort.
p
Grup
0,56
0,000
d
0,48
b
0,50
c
0,46
a
Meyve ağırlığı
Medyan
p
Grup
0,000
1,55
d
1,40
b
1,51
c
1,27
a
Kabuk kalınlığı
Medyan
p
Grup
2,24
0,000
b
2,31
b
2,33
b
1,94
a
Ölçülen meyve karakteristiklerine bağlı olarak yapılan Hierarchcial Cluster Analysis
sonuçlarına göre populasyonlar arası farklılıkları gösteren dendogram ġekil 3‘de verilmiĢtir.
247
ġekil 3. Populasyonlar arası farklılıkları gösteren kümeleme dendogramı
Populasyonların tamamında populasyonu oluĢturan ağaçlar arasında tüm değiĢkenler
bakımından anlamlı farklar bulunmuĢtur (p<0,05). Bu analize iliĢkin sonuçlar Tablo 5‘te verilmiĢtir.
Tablo 5. Populasyon içi meyve karakterlerinin varyasyonları
Araç
Meyve
Karakteri
Çotanakta meyve sayısı
p
F (or X2)
a
0,000
78,530
Meyve uzunluğu
10,143
0,000
Meyve geniĢliği
14,072
Meyve kalınlığı
4,977
Meyve ölçüsü
Meyve Ģekli
Meyve ağırlığı
a
F (or X2)
Ağlı-Müsellimler
40,301
a
p
F (or X2)
0,000
95,737
9,552
0,000
0,000
8,855
0,000
10,546
18,690
0,000
3,892
68,227
a
Ağlı-Tunuslar
Tosya
a
p
F (or X2)
a
p
0,000
36,486
0,000
8,411
0,000
3,432
0,005
0,000
18,249
0,000
32,962
0,000
0,000
11,121
0,000
16,663
0,000
10,777
0,000
19,169
0,000
17,156
0,000
0,000
7,294
0,000
8,938
0,000
13,828
0,000
0,000
14,826
0,000
18,930
0,000
26,993
0,000
0,000
7,051
0,000
11,278
0,000
Kabuk kalınlığı
10,995
0,000
109,874
SıkıĢtırma indeksi
2,469
0,011
3,824
0,000
4,669
0,000
3,732
0,003
Ġç uzunluk
a
6,755
0,000
10,498
0,000
14,383
0,000
3,336
0,006
Ġç geniĢlik
8,827
0,000
3,852
0,000
22,467
0,000
18,284
0,000
Ġç kalınlık
16,505
0,000
4,135
0,000
24,450
0,000
6,679
0,000
Ġç ağırlık
23,445
0,000
6,785
0,000
42,883
0,000
11,231
0,000
Ġç oranı (%)
16,468
0,000
13,471
0,000
15,214
0,000
11,829
0,000
Chi-square statistic (X2)
248
4. SONUÇLAR
AraĢtırmanın sonuçlarına göre; populasyonlar arasında çalıĢılan bütün karakterler bakımından
anlamlı farklılıklar bulunmuĢtur (p<0,05). Dört populasyon temelde Tunuslar ve diğer populasyonlar
olarak iki grup oluĢtururken, meyve karakterleri bakımından en yakın populasyonlar Araç ve Tosya
populasyonları olmuĢtur. Meyve uzunluğu, meyve eni, meyve ağırlığı, meyve ölçüsü, meyve içi eni,
meyve içi uzunluğu ve meyve içi ağırlığı karakterleri için sırasıyla 15,92 mm, 12,84 mm, 1,67 g,
15,88, 7,89 mm, 12,87 mm, 0,55 g ortalama değerlere sahip Araç populasyonu, bu karakterler
bakımından en yüksek değerleri alan populasyon olmuĢtur. Çotanaktaki meyve sayısı, meyve
geniĢliği, sıkıĢtırma indeksi ve meyve içi geniĢlik karakterleri için ise sırasıyla 5 adet, 15,92 mm, 1,32
ve 11,75 mm ortalama değerler ile en yüksek değerlere sahip populasyon Tosya popülasyonu, iç oranı
bakımından % 38,2 değeri ile en yüksek olan populasyon Ağlı-Tunuslar olmuĢtur. Ayrıca, çalıĢılan
bütün populasyonlarda değiĢkenlerin tamamı için populasyonu oluĢturan bireyler arasında anlamlı
farklar tespit edilmiĢtir.
5. TEġEKKÜR
Bu çalıĢma, Kastamonu Üniversitesi BAP-01/2013-59 nolu proje kapsamında desteklenmiĢtir.
6. KAYNAKÇA
Akhtar, P., Ali, M., Sharma, M.P., Waris, Md., Hasan, H., Ali, B., Chaudhary, N., Khan, M., Ali, A., Najib, S.,
Farooqi, H., Khan, H. N. (2010). Development of quality standards of Corylus colurna (Linn.) fruit,
Journal of Ecobiotechnology, 2 (9), 14-20.
Arslan, M. (2005). Batı Karadeniz Bölgesindeki Türk fındığı (Corylus colurna L.) populasyonlarının ekolojik ve
silvikültürel yönden incelenmesi, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Düzce.
Ayan, S., Aydınözü, D., Yer, E. N., Ünalan, E. (2016). Türk fındığı (Corylus colurna L.)‘nın Kuzeybatı Anadolu
ormanlarındaki yeni bir yayılıĢ alanı: (Kastamonu-Ağlı Müsellimler, Tunuslar Mevkii), Biological
Diversity and Conservation (BioDiCon), 9 (1), 128-135.
Aydınoğlu, A. C. (2010). Examining environmental condition on the growthareas of Turkish hazelnut (Corylus
colurna L.), African Journal of Biotechnology, Vol. 9 (39), 6492-6502.
Ayfer, M., Uzun, A., F. Bas (1986). Türk fındık çesitleri. Karadeniz Bölgesi Fındık Ġhracatcıları Birliği, Giresun,
Turkey. 1-30.
Bobrikov, B. P. (1979). Corylus colurna in the upper reaches of the River Fars. Lesnoe-Khozyaistvo. 1979, No.
3, 39-40.
Erdoğan, V., Aygün, A. (2005). Fatty acid composition and physical properties of Turkish tree hazelnuts.
Chemistry of Natural Compounds, 41(4), 378-381
Ġslam, A. (2000). Ordu ilinde yetiĢen fındık çeĢitlerinde klon seleksiyonu. BasılmamıĢ doktora tezi. Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Ġslam, A., Özgüven, A.I. (2005). Türkiye‘de fındık yetiĢtiriciliği. Ziraat Mühendisliği Dergisi, 345:34-37
Ġslam A., Özgüven A.I., Eti S. (2004). Fındığın döllenme biyolojisi ve meyve özellikleri. 3. Milli Fındık ġurası,
10-14 Ekim, 2004, s.495-498, Giresun
Mehlenbacher, S. A. (1990). Hazelnuts. Genetics resources of temperate fruit and nut crops, Acta Horticulture
290 : 789-836.
Mitrovic, M. Stanisavljevic, M. Ogasanovic D. (2001). Turkish tree hazel biotypes in Serbia. Acta Hort.
556:191-195
Palashev, I., Nikolov, V. (1979). The distribution, ecology and biological features of Corylus colurna in
Bulgaria. Gorskostopanska-Nauka. 1979, 16: 5, 26-42; 21 ref.
Polat, S. (2014). Türk fındığı (Corylus colurna L.)‘nın Türkiye‘deki yeni bir yayılıĢ alanı, Marmara Coğrafya
Dergisi, S. 29,136-149, Ġstanbul.
Richter, E. (2014). Turkish Hazel Corylus colurna – a tree species for Germany?, International Workshop
"Temperate forest and climate change―, 15th May, 2014, Gorgan/Iran.
Shaw, K., Roy, S., Wilson, B. (2014). Corylus colurna. The IUCN Red list of threatened species.
e.T194668A2356927.http://dx.doi.org/10.2305/IUCN.UK.2014-3.RLTS.T194668A2356927.en
Srivastava, K., Zargar, K., Singh, S. (2010). Genetic divergence among Corylus colurna genotypes based on
morphological characters of Hazelnut. Biodiversity Research and Conservation, 17:13-17
Tokar, F. (1978). Acta-Dendrobiologica. 1978-79, No. 1-2, 117, 119-146; 35 ref. Çekoslovakya
249
Tosun, S. (2012). Cadde (Yol) ağacı olarak Amerika‘da ve Avrupa‘da popülerleĢen Türk fındığı (Corylus
colurna L.). Orman ve Av Dergisi, S.3, 22-25, Ankara.
Yaltırık, F. (1993). Dendroloji Ders Kitabı II. Angiospermae (Kapalı Tohumlular), Ġstanbul.
Yılmaz, A. (1998). Türkiye'de fındık ziraatinin plansız geliĢimi ve sonuçları. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, 11:101-114.
250
Türkiye Florasında Mevcut Scilla (Scilla spp.) Türlerinin YetiĢtiği Alanlara
Ait Bazı Toprak Özelliklerinin Belirlenmesi
Erdinç UYSAL*
Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
AraĢtırma Enstitüsü, Türkiye
erdincuysal@hotmail.com
Erdal KAYA
Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
AraĢtırma Enstitüsü, Türkiye
erdal_kaya@msn.com
Özet
Bu çalıĢma Türkiye florasında doğal olarak bulunan scilla türlerinin, yetiĢtiği toprakların bazı
özelliklerini belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Bu amaçla 2010-2014 yılları arasında 39 ayrı ilden
alınan 111 adet toprak örneği materyal olarak kullanılmıĢtır. Alınan toprak örneklerinde pH, tuzluluk,
kireç (CaCO3), organik madde, alınabilir fosfor ve potasyum analizleri yapılmıĢ ve sonuçları
değerlendirilmiĢtir.
AraĢtırma sonuçlarına göre; toprak örneklerinin bir tanesi dıĢında tamamı tuzluluk açısından
yapılan değerlendirmede tuzsuz ya da hafif tuzlu toprak sınıfına girmiĢtir. Toprak reaksiyonu, 4.948.56 değerleri arasında değiĢmiĢtir. Toprak örnekleri genel olarak farklı düzeylerde kireç içeriklerine
sahip bulunurken organik madde seviyelerinin yüksek olduğu saptanmıĢtır. Toprakların alınabilir
fosfor içerikleri 1 - 191 mg kg-1, potasyum içerikleri ise 44 - 988 mg kg-1 değerleri arasında
bulunmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Scilla, Türkiye Florası, Toprak, Verimlilik Durumu
Determination Some Soil Properties of the Areas Where Scilla (Scilla spp.)
Species Grown in Flora of Turkey
Abstract
This study is conducted in order to determine some soil characteristics of the areas where some scilla
species are grown in flora of Turkey. For this purpose 111 soil samples were taken from 39 provinces between
2010-2014. For this objective pH, salinity, CaCO3, organic matter, available phosphorus and potassium of soil
samples were detected.
According to the results of the study; except for a sample of soil taken, all of the soil were considered
within non saline or slightly saline soil class. The soil pH was found to be between 4.94 to 8.56. Soil samples
were mostly different calcareous content and highly organic matter. The available phosphorus values were found
1 - 191 mg kg-1 and potassium 44 - 988 mg kg-1.
Keyword:; Scilla, Flora of Turkey, Soil, Fertility Status
GĠRĠġ
Geofitler, toprak altında soğan, yumru ve rizom gibi gıda maddesi depo eden özelleĢmiĢ toprak
altı gövdeleri taĢıyan otsu bitkilere verilen genel isimdir (Anonim, 1996). Anadolu‘daki biyolojik
zenginliğin önemli bir kısmı geofitlerden oluĢmaktadır. Türkiye‘de yaklaĢık 40 cins, 700 kadar tür
bulunmaktadır (Arslan ve ark., 1996; Güner ve ark., 2002).
Scilla, kuĢkonmazgiller (Asparagaceae) familyasından, soğanlı formda ve çok yıllık olan
Avrupa, Afrika ve Ortadoğu‘da doğal yayılıĢ gösteren bir cinstir. Bunun yanında bir kaç türü
Avustralya, Yeni Zelanda ve Kuzey Amerika‘da da doğal yayılıĢ göstermektedir. Genellikle mavi,
beyaz, pembe ve mor tonlarda çiçekleri olmakta ve çoğunlukla erken ilkbaharda nadiren de
sonbaharda çiçeklenmektedirler (Anonim 2016). Geofitler çok yönlü kullanımları ile ekonomik değere
sahip bitkilerdir. Tıbbi kullanımları ile ekonomik değer taĢıyan bazı Scilla türlerinin var olduğu
bilinmektedir (Özdemir ve Alçıtepe, 2011).
251
* Bu çalıĢma TÜBĠTAK tarafından 110G007 No‘lu proje kapsamında desteklenmiĢtir.
Mordak (1984), Scilla cinsinin Türkiye'de 14 türle temsil edildiğini ortaya koymuĢtur. Yıldırım
ve Aslan (2015), yaptıkları çalıĢmada yeni betimledikleri türle, Türkiye‘deki Scilla cinsinin 21 tür (1‘i
melez toplam 22 takson) ile temsil edildiğini ve bu yeni türle birlikte endemik tür sayısının 10‘a
yükseldiğini bildirmiĢlerdir. Aynı araĢtırıcılar cinsin Türkiye‘de endemizm oranı % 45 olarak
belirtmiĢlerdir.
Türkiye gibi önemli geofit zenginliğine sahip ülkelerde, doğadan sökümün azaltılması, tür
çeĢitliliğinin korunması açısından oldukça önemlidir. Uygun koĢullar yerine getirildiği takdirde
geofitlerin sürdürülebilir bir Ģekilde üretimlerinin yapılmasında bir engel bulunmamaktadır.
Bu çalıĢma ile Türkiye‘nin değiĢik bölgeleri gezilerek, Scillanın farklı türlerinin doğal olarak
yetiĢtiği ortamlara gidilmiĢtir. Bitkilerin kök bölgelerinden alınan topraklarla doğal ortamlarındaki
toprak özellikleri hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalıĢmanın materyalini, Türkiye doğal bitki örtüsünde yayılıĢ gösteren scilla (Scilla spp.)
türlerine ait, yetiĢtikleri ortamlardan alınan 111 adet toprak örneği oluĢturmuĢtur. Toprak örneklerinin
alındığı yere ve bitkilere ait bilgilerle Çizelge 1‘de verilmiĢtir.
Toprak örnekleri 2010-2014 yılları arasında bitkilerin doğal yetiĢme ortamlarından 0-20 cm
derinlikten genel kurallara uygun olarak (Jackson 1958) paslanmaz çelik kürek ile alınmıĢ ve
polietilen torbalara konularak etiketlenmiĢtir. Laboratuara getirilen toprak örnekleri, Kacar (1994)‘ın
bildirdiği Ģekilde analize hazırlanmıĢ, pH, 1:2.5 toprak–su karıĢımında cam elektrotlu pH metre ile
(Jackson 1958), elektriksel iletkenlik aynı karıĢımda iletkenlik ölçer ile ölçülmüĢtür (Richards 1954).
Kireç, Hızalan ve Ünal (1966) tarafından açıklandığı Ģekilde Scheibler kalsimetresiyle belirlenmiĢtir.
Toprakların % organik madde içerikleri, Jackson (1958) tarafından bildirildiği Ģekilde değiĢtirilmiĢ
Walkley-Black yaĢ yakma yöntemine göre belirlenmiĢtir. Alınabilir fosfor, Olsen ve ark. (1954)
tarafından bildirilen yönteme göre, alınabilir potasyum, 1 N Amonyum Asetat (pH 7) ekstraksiyonu ile
belirlenmiĢtir (Pratt 1965).
BULGULAR VE TARTIġMA
ÇalıĢmada farklı illerden alınan toprakların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerine ait analiz
sonuçları Çizelge 2‘de ve bu sonuçlara ait minimum, maksimum ve ortalama değerler Çizelge 3‘de
gösterilmiĢtir. Toprak örneklerinin sınıflandırılmasında kullanılan sınır değerler ve bu değerlere göre
yapılan değerlendirmeler ise Çizelge 4‘te verilmiĢtir.
Ġncelenen topraklarda 4.94 – 8.56 arasında değiĢen pH değerleri elde edilmiĢtir. Yapılan
değerlendirmede (Eyüpoğlu 1999) toprakların % 4.5‘i orta asit, % 22.5‘i hafif asit, % 27.9‘u nötr ve
% 44.1‘i hafif alkalin reaksiyona sahip bulunmuĢtur. Türkiye florasında bulunan mührüsüleyman
türlerinde yapılan ve bazı toprak özelliklerinin incelendiği bir çalıĢmada toprak pH‘sının 4.21–7.74
arasında değiĢtiği ifade edilmiĢtir (Uysal ve Kaya, 2013a). ÇalıĢmada elde edilen sonuçlara göre
incelenen toprakların, % 30.9‘u kuvvetli ve orta asit, % 38.1‘i hafif asit, % 28.6‘sı nötr, % 2.4‘ü hafif
asit ve nötr karakterde bulunmuĢtur. Topçuoğlu ve ark. (1996), Orchis mascula türüyle yaptıkları bir
çalıĢmada inceledikleri toprakların pH değerini 7.20-7.98 arasında bulduklarını ve hafif alkalin
reaksiyonlu olduğunu bildirmiĢlerdir. ÇalıĢmamıza konu olan Scillaa türlerine ait pH değerlerinin
diğer bazı geofit türlerinde olduğu gibi çoğunlukla nötr ya da hafif asit veya alkalin karakterli olduğu
görülmektedir.
Ortalama olarak 225 µmhos cm-1 olarak bulunan elektriki iletkenlik değerleri 63-1313 µmhos
-1
cm arasında değiĢiklik göstermiĢtir. Bildirilen sınır değerlerine göre (Dellavalle 1992) alınan
toprakların % 94.6‘sı tuzsuz ve % 4.5‘i hafif tuzlu olarak bulunmuĢtur. Uysal ve Kaya (2010) Türkiye
florasında doğal olarak yetiĢen geofitlerden olan Ģakayıkta, bazı toprak özelliklerini belirlemek
amacıyla yaptıkları çalıĢmada Ģakayık yetiĢen alanlardan aldıkları toprak örneklerinin düĢük tuzluluk
içeriğine sahip olduğunu bildirmiĢlerdir. Rizomlu iris türleri ile yapılan bir baĢka çalıĢmada incelenen
toprakların % 91.3‘ünün tuzsuz sınıfa girdiği bildirilmiĢtir (Uysal ve ark., 2014). DeğiĢik çalıĢma
sonuçlarında da bizim çalıĢmamız da olduğu gibi genel olarak toprakların tuzsuz sınıfta yer aldıkları
görülmektedir.
252
Çizelge 1. Alınan toprak örneklerinin alındığı yere ve bitki türlerine ait bilgiler.
Sıra No
Alındığı yıl
Alındığı yer
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
2011
2014
2011
2014
2011
2010
2011
2011
2011
2011
2012
2012
2012
2012
2011
2013
2014
2014
2014
2014
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2013
2013
2013
2013
2013
2012
2013
2011
2012
2012
2012
2014
2012
2013
Antalya
Muğla
Antalya
Ġçel
Balıkesir
Ġzmir
Ġçel
edirne
Kırklareli
Osmaniye
Antalya
Antalya
Hatay
Hatay
Aydın
Bolu
Çanakkale
Aydın
Aydın
Burdur
Aydın
Kütahya
Ġzmir
Ġzmir
Manisa
Bolu
Ankara
Çanakkale
Balıkesir
Kırklareli
Ġzmir
Antalya
Muğla
Yalova
Bursa
Kütahya
Manisa
Manisa
Balıkesir
Kırklareli
Kocaeli
Adana
Denizli
Denizli
Ankara
Kastamonu
Yalova
Samsun
Balıkesir
Yalova
Ġçel
Ġçel
Muğla
KahramanmaraĢ
Adana
Tür adı
Scilla antalyensis nova.
Scilla autumnale
Scilla autumnale L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla autumnalis L.
Scilla bifolia L
Scilla bifolia L
Scilla bifolia L
Scilla bifolia L
Scilla bifolia L
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L.
Scilla bifolia L. (farklı)
Scilla bifolia L. (farklı)
Scilla bifolia L.subsb nivalis Boiss.
Scilla bithynica Boiss.
Scilla cilicica Siehe
Scilla cilicica Siehe
Scilla hyacinthoides L.
Scilla ingridae Speta
Scilla ingridae Speta
253
Çizelge 1. Alınan toprak örneklerinin alındığı yere ve bitki türlerine ait bilgiler. (Devamı)
Sıra No
Alındığı yıl
Alındığı yer
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
2014
2014
2014
2014
2011
2013
2013
2011
2011
2013
2014
2014
2013
2010
2012
2013
2013
2013
2014
2014
2011
2011
2011
2013
2011
2011
2011
2011
2012
2012
2012
2012
2013
2011
2011
2014
2014
2011
2014
2014
2014
2011
2011
2012
2012
2013
2011
2014
2014
2014
2011
2014
2014
2011
2011
2013
KahramanmaraĢ
KahramanmaraĢ
Niğde
Niğde
Ankara
Kars
Ardahan
Artvin
Erzurum
Mardin
Kars
Artvin
Osmaniye
Adana
Hatay
Siirt
Siirt
Adana
Erzurum
Erzurum
Erzurum
Bayburt
Bayburt
Erzincan
Artvin
Erzurum
Erzurum
Giresun
GümüĢhane
Rize
Sivas
Sivas
Trabzon
Ardahan
Erzurum
Erzincan
Erzurum
Antalya
Ġçel
Artvin
Erzincan
Bayburt
Artvin
Bursa
Erzurum
Burdur
Giresun
Rize
Rize
Rize
Antalya
Rize
Rize
Ardahan
Ardahan
Artvin
Tür adı
Scilla melaina Speta
Scilla melaina Speta
Scilla melaina Speta
Scilla melaina Speta
Scilla melaina Speta
Scilla monanthos C. Koch
Scilla monanthos C. Koch
Scilla monanthos C. Koch
Scilla monanthos C.Koch.
Scilla persica Hausskn.
Scilla rosenii C. Koch
Scilla rosenii C. Koch
Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl.
Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl.
Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl.
Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl.
Scilla seisumsiana Rukans & Zetterl.
Scilla seisumsiana Rukšans & Zetterl.
Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak
Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak
Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak
Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak
Scilla siberica HAW. subsp. armena (Grosh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica Haw. subsp. armena (Grossh.) Mordak
Scilla siberica subsp. armenica
Scilla sibirica
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp.
Scilla sp. (farklı)
Scilla sp. nova
Scilla sp. nova
Scilla sp. nova
Scilla sp. nova
Scilla vardaria Yıldırım & Gemici
Scilla vardaria Yıldırım & Gemici
Scilla winogradowii Sosn.
Scilla winogradowii Sosn.
Scilla winogradowii Sosn.
254
Çizelge 2. Alınan toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri.
Sıra No
EC
µmhos cm-1
pH
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
175
215
231
104
135
257
133
282
242
166
212
242
275
301
186
208
180
142
69
253
169
122
176
186
161
217
203
224
146
264
290
287
132
150
169
234
200
255
266
293
356
150
141
173
158
238
299
228
63
294
451
308
102
220
154
7.84
7.79
8.31
8.56
6.85
7.40
8.13
7.22
7.78
7.40
7.85
7.94
7.94
8.21
7.64
6.48
7.34
7.30
5.21
7.58
7.77
7.12
7.87
7.93
7.55
7.50
6.97
7.25
7.28
6.10
6.11
7.68
5.87
6.88
7.44
7.55
7.19
7.90
7.44
5.93
6.54
7.94
8.00
7.89
6.44
5.76
6.93
6.85
5.75
7.88
7.79
7.83
7.06
7.40
7.93
Kireç
(CaCO3 )
%
0.83
0.41
35.06
17.18
0.00
0.81
28.70
0.59
1.59
0.00
3.03
7.06
0.00
0.40
0.00
0.00
1.01
0.00
0.00
5.05
0.82
0.81
8.12
9.74
0.41
0.61
0.00
1.60
0.40
0.79
0.48
2.74
0.00
0.00
0.40
0.80
1.95
39.02
2.15
0.00
0.00
4.01
1.59
18.51
0.00
0.00
0.40
0.00
0.40
13.52
36.78
6.00
0.00
0.00
18.31
255
Organik
madde
%
16.52
7.18
13.42
0.84
6.35
9.90
7.90
7.30
3.92
5.80
10.56
6.12
2.24
3.80
13.06
14.60
11.60
5.38
34.70
19.36
11.64
5.64
13.06
7.66
9.90
13.06
8.94
9.90
12.70
15.80
7.66
11.64
13.68
9.14
10.74
7.18
5.38
10.56
6.84
13.88
12.70
12.34
7.66
10.74
3.04
21.12
16.96
9.40
23.28
7.30
12.34
17.88
6.94
11.64
22.20
Alınabilir P
mg kg-1
Alınabilir K
mg kg-1
28.15
4.63
5.79
1.86
14.60
52.07
8.00
19.19
4.51
3.49
28.26
14.97
1.70
1.40
7.27
7.35
30.70
12.75
16.16
191.20
7.44
10.87
8.07
3.87
8.24
6.39
9.42
39.44
19.63
9.68
13.03
30.67
13.75
13.08
6.30
18.03
6.11
6.98
27.24
11.52
12.22
14.35
16.63
18.75
7.82
17.52
37.12
53.35
7.05
12.65
84.40
66.01
3.94
17.90
6.90
683
134
133
44
228
273
228
153
145
118
373
223
95
113
203
175
378
133
170
575
165
900
215
128
180
153
280
393
208
100
448
733
235
250
118
163
135
250
163
250
208
380
155
320
91
380
388
613
130
388
438
488
250
396
308
Çizelge 2. Alınan toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri (Devamı)
Sıra No
EC
µmhos cm-1
pH
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
214
223
212
196
347
303
159
226
234
198
180
197
290
289
307
131
150
212
267
135
168
228
430
224
150
185
147
416
112
193
1313
273
121
119
274
650
179
233
205
270
179
110
772
183
250
138
134
124
137
100
140
126
104
149
153
298
7.64
7.73
7.81
7.90
8.10
6.65
6.14
7.49
7.89
8.16
6.55
5.90
7.60
8.25
8.16
8.30
8.39
7.78
7.52
7.15
6.92
7.95
5.55
7.80
6.36
7.65
7.20
5.77
5.76
5.60
7.45
7.82
6.28
6.52
7.97
7.80
7.65
7.64
8.10
6.33
6.81
4.94
7.03
7.22
7.43
7.67
6.01
5.85
5.77
5.47
8.25
5.40
5.23
6.00
6.40
6.25
Kireç
(CaCO3 )
%
1.97
9.87
16.59
13.43
3.50
0.00
0.00
0.98
2.78
0.60
0.00
0.00
0.39
7.24
35.58
4.22
15.29
1.56
0.00
0.00
0.00
27.76
0.79
5.53
0.20
0.39
0.00
0.20
0.00
0.58
0.58
10.48
0.00
0.00
22.36
0.60
0.00
2.85
27.64
0.39
0.58
0.39
9.85
0.60
0.77
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
30.98
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
256
Organik
madde
%
28.44
17.88
13.06
13.42
3.14
17.88
11.10
21.48
3.70
6.94
26.84
15.32
15.08
7.42
5.66
3.14
2.52
6.60
7.90
5.38
7.30
7.30
27.56
3.60
13.78
6.12
6.84
28.44
5.80
11.64
2.52
8.94
8.70
12.34
6.12
8.48
13.42
23.28
8.48
19.36
5.80
13.78
11.28
11.64
8.48
3.96
7.90
11.28
20.44
11.10
9.40
11.64
15.80
8.70
12.00
21.48
Alınabilir P
mg kg-1
Alınabilir K
mg kg-1
33.60
23.02
56.99
54.53
11.22
12.42
9.68
21.60
9.19
4.57
20.12
1.98
7.59
32.19
5.65
0.73
1.83
13.45
17.05
19.54
14.73
13.37
17.09
5.19
6.53
15.07
12.56
19.33
19.03
8.39
8.39
14.36
9.78
5.36
5.55
13.60
15.71
14.94
44.18
16.21
19.28
4.52
6.03
9.81
18.92
6.22
4.84
8.05
9.96
48.86
4.81
9.20
9.00
8.54
14.23
8.54
522
232
827
509
283
575
333
333
185
114
396
489
213
458
290
488
240
193
616
556
375
105
450
188
320
598
400
638
250
225
240
823
113
293
273
350
988
493
353
369
505
175
202
105
373
251
215
135
162
104
183
127
94
293
483
293
Çizelge 3. Analiz sonuçlarına ait minimum, maksimum ve ortalama değerler.
Toprak Özellikleri
Min. Değerler
Mak. Değerler
Ort. Değerler
pH
EC25 (µmhos cm-1)
4.94
63
8.56
1313
7.16
225
0
39.02
4.77
0.84
34.70
11.25
0.73
191.20
17.37
44
988
310
CaCO3 (%)
Organik Madde (%)
-1
Alınabilir P (mg kg )
DeğiĢebilir K (mg kg-1)
Çizelge 4. Toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre sınıflandırılması
Toprak Özelliği
pH (Eyüpoğlu 1999)
EC25 (µmhos cm-1, Dellavalle 1992)
CaCO3 (%, Çağlar 1958)
Organik Madde (%, Anonim 1985)
Alınabilir P (mg kg-1, Olsen ve ark.
1954)
Alınabilir K (mg kg-1, Pizer 1967)
Sınır Değeri
<4.5
4.5-5.5
5.6-6.5
6.6-7.5
7.6-8.5
>8.5
<400
400-800
801-1200
1201-1600
1601-3200
>3200
<1.0
1.0-5.0
5.1-15.0
15.1-25.0
>25.0
<1.0
1.0-2.0
2.1-3.0
3.1-4.0
>4.0
<3.0
3.0-7.0
7.1-20.0
>20.0
<100
100-150
151-200
201-250
251-320
>320
Değerlendirme
Kuvvetli asit
Orta Asit
Hafif Asit
Nötr
Hafif Alkalin
Kuvvetli alkalin
Tuzsuz
Hafif Tuzlu
Orta Tuzlu
Tuzlu
Yüksek Tuzlu
Çok Yüksek Tuzlu
Çok DüĢük
DüĢük
Orta
Yüksek
Çok Yüksek
Çok DüĢük
DüĢük
Orta
Yüksek
Çok Yüksek
Çok DüĢük
DüĢük
Orta
Yüksek
Çok DüĢük
DüĢük
Orta
Ġyi
Yüksek
Çok Yüksek
%
0.0
4.5
22.5
27.9
44.1
0.9
94.6
4.5
0.0
0.9
0.0
0.0
63.1
13.5
10.8
5.4
7.2
0.9
0.0
2.7
7.2
89.2
5.4
19.8
55.9
18.9
3.6
16.2
13.5
15.3
13.5
37.8
Ġncelenen toprakların kireç içerikleri ortalama % 4.77 olarak bulunmuĢtur. Bununla birlikte
çalıĢmada % 39‘a kadar kireç içeren toprak örneklerine de rastlanmıĢtır. Kireç içeriklerine göre
yapılan sınıflandırmada (Hızalan ve Ünal, 1966) topraklarda CaCO3 miktarı % 76.6 oranında düĢük
ya da çok düĢük miktarlarda bulunurken % 10.8 orta, % 12.6 oranında ise yüksek ya da çok yüksek
düzeylerde bulunmuĢtur. Farklı geofit türleri ile yapılan çalıĢmalarda benzer sonuçları görmek
257
mümkündür. ġakayık için yapılan benzer bir çalıĢmada Ģakayığın dört farklı türü incelenmiĢ ve
incelenen toprakların çok azdan çok fazlaya değiĢen kireç içeriklerine sahip olduğu fakat çoğunlukla
düĢük oranda kireç içeren toprakların oranının daha fazla olduğu bildirilmiĢtir (Uysal ve Kaya, 2010).
ÇalıĢma sonuçlarına göre, Paeonia peregrina türüne ait toprakların %81.3‘ü düĢük ya da çok düĢük,
%6.3‘ü yüksek, Paeonia mascula türüne ait toprakların %91‘i düĢük ya da çok düĢük, %9‘u yüksek,
Paeonia arietina‟nın %87.5‘i düĢük ya da çok düĢük, %12.5‘i orta düzeyde kireç içeren topraklara
sahiptir. Paeonia turcica yetiĢen alanlardan alınan toprak örneklerinin ise tamamı düĢük ya da çok
düĢük oranda kireç içermektedir.
Organik madde açısından incelenen topraklar, yapılan sınıflandırma (Anonim 1985) sonucunda
yüksek içeriklere sahip bulunmuĢtur. Çok yüksek düzeyde organik madde içeren toprakların oranı %
89.2 olarak belirlenirken, % 7.2‘sinin organik madde seviyesi yüksek olarak bulunmuĢtur. Örneklerin
yalnızca % 3.6‘sı orta ve düĢük seviyede organik madde içermiĢtir. Lilium için yapılmıĢ bir çalıĢmada
Türkiye‘nin 17 ilinden alınan 55 adet toprak örneği incelenmiĢ ve incelenen tüm toprakların yüksek ya
da çok yüksek düzeyde organik madde içerdiği ifade edilmiĢtir (Uysal ve Kaya 2013b). ġakayıklarda
yapılan bir çalıĢmada dört farklı Ģakayık türü incelenmiĢ ve bulunan sonuçlara göre doğal yetiĢme
ortamlarından alınarak incelenen toprak örneklerine göre dört Ģakayık türü içinde organik madde
içeriklerinin yüksek yada çok yüksek düzeyde bulunduğu belirtilmiĢtir (Uysal ve Kaya, 2010). Elde
edilen sonuçlara göre Scilla türlerinin genel olarak organik madde içeriği yüksek toprakları tercih
ettiği görülmektedir.
Toprakların alınabilir fosfor içeriği Olsen et al. (1954)‘e göre sınıflandırıldığında, topraklarda %
25.2 düĢük veya çok düĢük, % 55.9 orta, % 18.9 yüksek, oranda fosfor içeriği belirlenmiĢtir.
Alınabilir K bakımından incelenen topraklar Pizer (1967)‘e göre sınıflandırılmıĢ ve sonuçlar
Çizelge 3‘de gösterilmiĢtir. Buna göre toprakların % 19.8‘si düĢük veya çok düĢük, %28.8‘i orta veya
iyi, % 51.3‘ünün ise yüksek ve çok yüksek düzeyde potasyum içeriğine sahip olduğu belirlenmiĢtir.
Lilium için yapılan bir çalıĢmada toprakların alınabilir fosfor ve potasyum içeriklerinin geniĢ bir
aralıkta değiĢim gösterdiği bildirilmiĢtir (Uysal ve Kaya 2013b). Türkiye florasında doğal olarak
yetiĢen soğanlı irislerin toprak özelliklerini belirlemek amacıyla yapılan bir baĢka çalıĢma sonucunda,
toprakların alınabilir fosfor içerikleri 3 - 65 mg kg-1, potasyum içerikleri ise 63 - 1218 mg kg-1
değerleri arasında bulunurken çok azdan çok yükseğe değiĢen aralıklarda sınıflandırılmıĢlardır (Uysal
ve ark., 2013). Farklı çalıĢma sonuçlarından da görüleceği üzere doğal ortamlarında toprakların fosfor
ve potasyum içeriklerinin geniĢ bir aralıkta değiĢim gösterdiği anlaĢılmaktadır.
SONUÇ
Sonuç olarak, bu çalıĢma ile Türkiye florasında mevcut farklı Scilla türlerinin doğal yetiĢme
ortamlarından toprak örnekleri alınarak, bitkinin doğal yetiĢme ortamındaki toprak özellikleri
hakkında bilgi edinilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu konuda çok fazla çalıĢma yapılmamıĢ olmasından dolayı
çalıĢmada elde edilen sonuçlar, kültürü yapılacak türler de bize toprak seçiminde bize yol gösterici
olabilecektir.
ÇalıĢma sonuçları özetlenecek olursa; alınan toprak örneklerinin tamamına yakınının düĢük
seviyelerde tuz içerdiği ve çok yüksek organik madde içeriğine sahip oldukları belirlenmiĢtir.
Genel olarak nötr ve hafif asit veya hafif alkalin karakterde bulunan toprakların düĢük kireç
içeriğine sahip olduğu fakat bunun yanında yüksek kireç içeren topraklarda da yetiĢebildiği
görülmüĢtür.
Toprakların alınabilir fosfor içerikleri 1 - 191 mg kg-1, alınabilir potasyum içerikleri ise 44 - 988
-1
mg kg değerleri arasında değiĢiklik göstermiĢtir.
258
Kaynaklar
Anonim (1985). Agricultural Analysis Handbook. Hach Com. 22546-08, p.2/65, 2/69.
Anonim (1996). Türkiye‘nin Ekonomik Değeri Olan Geofitlerin Üretimi ve Doğal Populasyonları Hakkında
Rapor. Doğal Çiçek Soğancıları Derneği, Ġstanbul.
Anonim (2016). Scilla https://en.wikipedia.org/wiki/Scilla (EriĢim tarihi: 25.05.2016)
Arslan, N., Ekim, T. ve Koyuncu, M. (1996). Development on Conservation and Propagation of Natural
Howerbulbs in Turkey. 7 th Ġnternational Symposium on Flowerbulbs. March 10-16, Herzliya, Ġsrail.
Dellavalle, N.B. (1992). Determination of Specific Conductance in Supertanat 1:2 Soil:Water Solution. In
Handbook on Reference Methods for Soil Analysis. Soil and Plant Analysis Council, Inc. Athens,GA.
Eyüpoğlu, F. (1999). Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. Toprak ve Gübre AraĢtırma Enstitüsü
Yayınları, Genel yayın No: 220, Teknik Yayınlar No: T.67, Ankara
Güner, A., Özhatay, N., Ekim, T. ve BaĢer, K. (2002). Flora of Turkey and East Aegean Islands. XI volumes,
ISBN: 1-55297-673-4. USA. 224.
Hızalan, E. ve Ünal, H. (1966). Topraklarda Önemli Kimyasal Analizler. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 278.
Jackson, M.L. (1958). Soil chemical analysis. p.1-498. Prentice-Hall, Inc. Englewood Cliffs, New Jersey, USA.
Kacar, B. (1994). Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri:III. Toprak Analizleri. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Eğitim,AraĢtırma ve GeliĢtirme Vakfı Yayınları No:3 Isbn:975-7717-04-5. Ankara.
Mordak, E.V. (1984). Scilla L. ġu eserde: Davis PH (ed.), Flora of Turkey and the East Aegean Islands 8: 214–
224. Edinburgh University Press, Edinburgh.
Olsen, S.R., Cole, V. Watanable, F.S. and Dean, L.A. (1954). Estimation of Available Phosphorus in Soils by
Extraction With Sodium Bicarbonate. U.S.D.A. Circular no. 939. Washington D.C.
Özdemir, C. ve Alçıtepe, E. (2011). Scilla bifolia L. (Liliaceae) Üzerinde Morfolojik ve Anatomik Bir Ġnceleme.
Kastamonu Üni., Orman Fakültesi Dergisi, 11 (2): 126-129
Pizer, N.H. (1967). Some Advisory Aspect: Soil Potassium and Magnesium. Teck.Bull. No:14:184
Pratt, P.F. (1965). Potassium. Methods of soil analysis. Part 2. Chemical and microbiological properties. Ed.
C.A. Black. Amer. Soc. of Agron. Inc. Pub. Agron. Series No: 9, pp: 1022-1030
Richards, L.A. (1954). Diagnosis and improvement of saline and alkaline soils. U.S. Dept. of Agr. Handbook
No: 60.
Topçuoğlu, B., Kasap, Y., Alpaslan, M. ve Yalçın, R. (1996). KahramanmaraĢ yöresinde doğal florada yetiĢen
salep bitkisinin bazı bitki besin maddesi içerikleri ile salep bitkisinin yetiĢtiği toprakların bazı fiziksel
ve kimyasal özellikleri. Ankara Üniversitesi Tarım Bilimleri Dergisi 2(3):7-10.
Uysal, E. ve Kaya, E. (2010). Türkiye Florasında Mevcut ġakayık (Paeonia spp.) Türlerinde Toprakların
Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi. I. Ulusal Toprak ve Su Kaynakları Kongresi 1-4 Haziran 2010
EskiĢehir, s. 835-842.
Uysal, E. ve Kaya, E. (2013a). Türkiye Florasında Mevcut Mührüsüleyman (Polygonatum spp.) Türlerinin
YetiĢtiği Toprakların Bazı Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi. III. Ulusal Toprak ve Su Kaynakları
Kongresi, 22-24 Ekim 2013, s. 724-728, Tokat.
Uysal, E. ve Kaya, E. (2013b). Türkiye Florasında Mevcut Zambak (Lilium spp.) Türlerinde Toprakların
Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi. Biyoloji Bilimleri AraĢtırma Dergisi 6 (2): 29-34, 2013
Uysal, E., Erken, K., Kaya, E., Erken, S. ve Gülbağ, F. (2013). Türkiye Florasında Mevcut Soğanlı Ġris (Iris
Spp.) Türlerinde Toprakların Verimlilik Durumlarının Belirlenmesi, 5. Süs Bitkileri Kongresi, 6-9
Mayıs 2013, s. 723-728 Yalova
Uysal, E., Erken, K., Kaya, E. ve Erken, S. (2014). Determination of The Some Soil Fertility Status of
Rhizomatous Iris (Iris Spp.) Plant Grown In Flora Of Turkey. 9th International Soil Science Congresson
―The Soul of Soil and Civilization‖, 14-16 October 2014, Side Antalya Book of Proceedings, p. 272279.
Yıldırım, H. ve Aslan, S. (2015). Scilla alinihatiana (Asparagaceae alt familya Scilloideae): Kuzeydoğu
Anadolu'dan Yeni Bir Sümbülcük (Scilla L.) türü. Bağbahçe Bilim Dergisi 2 (2): 33-41
259
ġırnak Ġli Topraklarının Yüzey Karbon Stokları
Erdal SAKĠN*
Harran Üniversitesi
esakin@harran.edu.tr
Elif Didem SAKĠN
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı
elifdidemsakin@gmail
Ali SEYREK
Harran Üniversitesi
aseyrek@harran.edu.tr
Özet
GeçmiĢte, toprak karbon stokları toprakların kalite parametreleri olarak kullanılmıĢtır. Günümüzde ise,
karbon depolama ve global sera gazlarının miktarını dengelemede kullanılmaktadır. Topraktaki karbon
stokları (CS) organik ve inorganik olmak üzere iki kaynaktan oluĢmaktadır. Toprak organik karbon
(TOK) stokları hakkında yeterli bilgi ve çalıĢma varken, toprak inorganik karbon (TĠK) stokları
hakkında fazla bilgi ve çalıĢma bulunmamaktadır.
Bu çalıĢmada ġırnak bölgesinde yüzey katmanlardan (0-20 cm) burgu yardımıyla 128 örnek alınmıĢ
ve analizler yapılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda, örneklerin organik madde (OM) içeriği % 0.70-2.37,
organik karbon (OC) içeriği % 0.4-1.37, kireç içeriği % 0.46-11.6, hacim ağırlıkları (HA) 0.95-1.5 Mg
m-3 arasında değiĢmektedir. ÇalıĢma bölgesi topraklarının toprak organik karbon (TOK) miktarları
1.22-2.79 kg m-2, toprak inorganik karbon miktarları ise 1.08-40.36 kg m-2 olarak saptanmıĢtır.
Toprakların TOK ve TĠK stokları sırasıyla 0-69-1.92 Gg ile 0.61-24.53 Gg arasında belirlenmiĢtir.
Toprak parametreleri arasındaki korelâsyona bakıldığında en güçlü iliĢki HA ile % OM (p<0.01, r= 0.88) arasında bulunmuĢtur. ĠĢlenmemiĢ alanlarda alınan toprak örneklerinin % OC içerikleri iĢlenmiĢ
alanlarınkinden daha fazladır. Bu nedenle, bölgede iĢlenmemiĢ % OC içeriği geniĢ bir aralığa sahiptir.
ÇalıĢma alanının büyük bir kısmı bazalt ana materyali üzerinde oluĢtuğu için toprakların kireç
içerikleri düĢük çıkmıĢtır. Bu kirecin tamamı sekonder kireç oluĢumlardır. ĠĢlenmiĢ alanlardan alınan
toprakların kireç içeriği yüksektir. ġırnak bölgesi topraklarının yüzey karbon stokları, güneydoğu
bölgesi topraklarının yüzey karbon stokları ile karĢılaĢtırıldığında benzer sonuçlar elde edilmiĢtir.
Anahtar kelimeler: yüzey karbon stokları, karbon miktarları, Şırnak
SURFACE SOIL CARBON STOCKS AT SIRNAK CITY
Abstract
Soil organic carbon stocks were used to determine soil quality in the past. However, today, it is used in
the carbon storage and balancing of global greenhouse gases amounts. Carbon stocks (CS) in the soils
are consisting of two origin which soil organic carbon (SOC) and soil inorganic carbon (SIC). There is
not information and more study about SIC while there is enough knowledge and studies on SOC
stocks.
In this study, 128 soil samples were taken in the surface layer (0-20 cm) by auger at Sirnak region and
were carried out analyzed. As results, organic matter (OM), organic carbon (OC), calcareous contents
of soils and bulk density (BD) were ranged from 0.70-2.37 %, 0.40-1.73 %, 0.46-11.46 % and 0.95-1.5
Mg m-3, respectively. Soil organic carbon amounts of the soils were determined 1.22-2.79 kg m-2 and
soil inorganic carbon amounts were 1.08-40.36 kg m-2. Soil organic carbon and SIC of the soils were
ranged from 0.69-1.92 Gg (1 Gg=109 g) and 0.61-24.53 Gg, respectively. Looking at correlation
between soils parameters were found very significant between OM % and BD (p<0.01, r= -0.88).
Organic carbon content of the uncultivated soils were high more than cultivated soils. Therefore, SOC
content has a wide ranged from uncultivated lands. Content of soils calcareous was lower due to study
area consisting on basalts parent material which all these calcareous are formation of the secondary.
Calcareous content of the soils are very high the cultivated soils. Carbon stocks of surface of the soils
260
at Sirnak are obtained similar results with comparing the carbon stocks of surface soils in the
Southeast in Turkey.
Key words: surface carbon stocks, carbon amounts, Sirnak
GĠRĠġ
Karbonun atmosfer, biyosfer, hidrosfer ve jeosfer arasındaki döngüsüne karbon döngüsü
denilmektedir. BaĢka bir deyiĢle bu değiĢim biyo – jeo -kimyasal olaylar zinciridir (Schlesinger and
Andrews, 2000). Tabiatta beĢ ana karbon havuzu bulunmaktadır. Bunlar: (i) Okyanus, (ii) Jeolojik,
(iii) Toprak, (iv) Biyotik, ve (v) Atmosferik‘tir. Bütün bu havuzlar karbon döngüsüyle birbirine
bağlıdır. Okyanus havuzu yaklaĢık olarak 39 000 Pg C (1 Pg = 1015g) ve Jeolojik karbon havuzu ise 5
000 – 10 000 Pg arasında tahmin edilmektedir. Toprak ve biyotik (karasal ekosistemler) yaklaĢık 2
500 Pg ve atmosfer de 800 Pg C içermektedir. Toprak organik karbonu ile birlikte inorganik karbon,
küresel karbon döngüsünde önemli bir rol oynamaktadır (Raich and Schlesinger, 1992; Janzen, 2004).
Topraktaki organik karbon stokları hakkında yeterli bilgi ve çalıĢma olmasına rağmen, inorganik
karbon stokları hakkında yeterli bilgi ve çalıĢma bulunmamaktadır.
Karasal karbonun havuzlarının en büyüğü topraklar olup, karbon miktarı vejetasyonun 3,
atmosferin 2 katı kadardır. Toprakların 1 m derinliğinde yaklaĢık olarak 1580 Pg C (Houghton, 2007)
ve 2 m derinliğinde ise 2500 Pg C (Amundson, 2001) olduğu düĢünülmektedir. Vejetasyon alanların
610 Pg C (Houghton, 2007) ve atmosfer 800 Pg C (Houghton, 2007) karbon içerdiği ifade
edilmektedir. Toprakların 1 m derinliğinin altındaki karbonun daha çok inorganik formda bulunduğu
belirtmiĢtir (Janzen 2004).
Pedojenik karbonatlar, Aridisoller, Ġnceptisoller ve Entisoller‘in kaliĢ katmanlarında aĢağı
yukarı 800 Pg C olduğu tahmin edilmektedir (Schlesinger, 1982). Ancak, dünyada yapılan pek çok
çalıĢmaya göre pedojenik karbonatlar 720 Pg C (Sombroek et al., 1993), 738 Pg C (Eswaran et al.,
1995), 695 – 748 Pg C (Batjes, 1996), ve 750 – 947 Pg C (Eswaran et al., 2000) olduğu
düĢünülmektedir. Pedojenik karbon stokları arasındaki bu farklılık sekonder orijinli (ikincil kökenli)
karbonat (pedojenik karbonatlar) miktarının tam olarak bilinmemesinden kaynaklandığı
düĢünülmektedir.
Doğal alanlar genel olarak tarım topraklarından daha fazla organik karbon içerdiği
bilinmektedir. Organik karbonun toprak iĢleme ile daha hızla parçalanması, toprağa organik karbon
giriĢinin az olması, toprak erozyonu ile karbonun üst topraktan taĢınması (Paustian et al., 2004;
Bowman et al., 2004, Sakin et al., 2015) ve diğer faktörlerin etkisiyle oluĢan kayıplar olduğu
bilinmektedir. Yapılacak uygun toprak yönetim pratikleriyle özellikle tarım yapılan alanlarda karbon
içeriğinin artırılabileceği araĢtırmalarla kanıtlanmıĢtır (West and Post., 2002). Paustian et al. (1998),
tarım topraklarının karbon stoklama kapasitesi göz önüne alındığında, artan atmosferik karbonun
azaltılmasında önemli bir araç olduğu belirtmiĢtir. Böylece bu Ģekilde yıllık 0.4 – 0.9 Pg C
depolanabileceği belirtilmiĢtir.
Bu çalıĢmanın amacı, ġırnak ili yüzey topraklarından (0-20 cm) alınan toprak örneklerinde
karbon analizleri yapılarak, toprakların yüzey karbon miktarı ve stoklarını belirlemektir.
MATERYAL VE METOT
ÇalıĢma alanı 41° 49' 13.725" doğu boylamları ile 37° 10' 25.454" kuzey enlemleri arasında yer
almaktadır. ġırnak ili toplam yüzölçümü 712 073.24 ha alandan oluĢmaktadır. Bu alanın %24.82‘si
tarımsal, %13.53‘ü çayır-mera, %36.02‘si orman ve fundalık ve %25.62‘si diğer alanlardan meydana
gelmektedir. ÇalıĢma alanının yüksekliği 550-650 m arasında değiĢmektedir (ġekil 1). ġırnak ili
bulunduğu coğrafik yapıya göre iki farklı iklim özelliğini göstermektedir. Doğu Anadolu iklim
bölgesinde kalan kısımda kıĢ ayları sert geçmektedir. Kar yağıĢı Güneydoğu Anadolu iklim bölgesinin
sınırına kadar devam eder. Kuzey kesimin karla örtülü gün sayısı, dolu ve sisli gün sayısı güney
bölümüne göre daha fazladır. Bu kısımda yazlar diğer yerlere göre daha serin geçmektedir. Cizre ilçesi
Güneydoğu Anadolu iklim bölgesinde yer almaktadır. Buralarda kıĢ ayları daha ılık, yaz ayları ise aĢırı
sıcak geçmektedir. ÇalıĢma alanının yıllık ortalama sıcaklığı 19°C ve yıllık ortalama nispi nem (%)
49-50 arasında değiĢmektedir (GAP Ġdaresi, 2003).
261
ġekil 1. ÇalıĢma alanının konumu
Toprak örnekleri 0-20 cm toprak derinliğinde olmak üzere burgu yardımı ile 128 örnek
alınmıĢtır. Alınan toprak örnekleri havada kurutulduktan sonra 2 mm‘lık elekten geçirilmiĢ ve
analizlere hazır hale getirilmiĢtir. ÇalıĢma alanında alınan toprakların bazı fiziko-kimyasal özellikleri
Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1. Toprak parametrelerin bazı fiziko-kimyasal özellikleri
Toprak parametreleri Minimum Maksimum Ortalama Std. Sapma
CaCO3 (%)
0.38
29.20
5.25
6.14
Organik madde (%)
1.05
3.56
1.84
0.52
pH (sat.ext.)
7.00
8.41
7.75
0.25
EC (sat. Ext.)
0.29
1.88
0.96
0.24
Daimi Sol. Nok
21.70
32.50
26.97
3.15
Tarla Kap
29.97
42.89
36.14
3.26
Kil (%)
39.00
65.00
53.24
5.15
Silt (%)
11.00
26.00
18.60
4.65
Kum (%)
19.00
40.00
27.46
5.60
Toprak örneklerinde yapılan analizler; tekstür (Bouyoucos, 1962), toprak reaksiyonu (1:2.5)
(Jackson, 1958), elektriksel iletkenlik (EC) saturasyon çamurunda (U.S. Salinity Laboratory Staff,
1954) ve kireç (Allison and Moodie, 1965) yapılmıĢtır. Organik karbon yaĢ yakma (Nelson ve
Sommers 1996) yöntemlerine göre belirlenmiĢtir. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 10.0 istatistik
programı kullanılmıĢtır.
262
ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA
AraĢtırma alanı topraklarının toprak reaksiyonları (pH) 7.00-8.41 arasında olup, toprakların
%10.71‘i nötr, geri kalan kısmı hafif alkali gruba girmektedir (U.S. Salinity Laboratory Staff, 1954).
Toprakların elektriksel iletkenlikleri (EC) 0.29-1.88 dS m-1 arasında değiĢmekte ve %100‘u tuzsuz
(U.S Salinity Laboratory Staff, 1954) olup, tuzluluk problemi yoktur. ÇalıĢma alanı topraklarının kireç
içeriği % 0.38-29.20 arasında değiĢmekte olup, toprakların % 21.43‘ü az kireçli, %35.71 kireçli,
%39.29 orta kireçli grubuna girmektedir (Hızalan ve Ünal, 1966) (Tablo 1). Toprakların bazaltik
olmasına rağmen bazı profiller de ve özellikle altlara doğru kirecin arttığı görülmüĢtür. Toprakta
bulunan kireç sekonder kireç beneklerinden kaynaklanmaktadır (Munis ve Sakin, 2013). ÇalıĢma alanı
toprakları genel olarak killi, iyi geliĢmiĢ strüktürel yapıya, yüksek nem ve besin maddeleri tutma
kapasitesi ve düĢük infiltrasyon kapasitesine sahiptir. Kil mineralleri toprak özelliklerinden yüzey
alanı, KDK ve değiĢim yoğunluğu gibi parametreleri etkilerken bu faktörlerde organik maddenin
parçalanma oranını etkilemektedir (Kumar and Babel, 2011)
ÇalıĢma bölgesinde alınan toprak örneklerin tanımlayıcı analizleri (deskriptif) Tablo 2‘de
verilmiĢtir. Buna göre toprakların organik madde, kireç, organik karbon içerikleri sırasıyla % 0.701.36, % 0.46-3.44 ve % 0.4-0.79 arasında değiĢmektedir. Toprakların organik madde içeriğinin
%57.14‘si az OM, %32.14‘ü orta OM ve %10.72‘si ise iyi OM içermektedir (Schulten and Leinweber,
2010; Nelson ve Sommers, 1996). ĠĢlenmiĢ alanlarda alınan tüm örnekler organik madde miktarları
düĢüktür. Bu alanlarda organik madde miktarlarının düĢük olması bölgenin kurak ve yarı kurak iklime
sahip olması, yüksek oksidasyon oranı, ve zayıf vejetasyondan kaynaklanmaktadır (Sakin, 2010; Sakin
and Munis, 2016).
Toprak organik karbon miktarları 1.22-2.79 kg m-2 iken toprak inorganik karbon miktarları
1.08-40.36 kg m-2 olarak hesaplanmıĢtır. ÇalıĢma alanı topraklarının TOK içerikleri kurak ve yarı
kurak bölge topraklarının TOK içerikleri ile benzer olup, iĢlenmemiĢ alanlardan alınan toprak
örneklerinde bu değer daha fazla çıkmıĢtır. ĠĢlenmemiĢ alanlarda alınan örneklerin TOK içeriği en
yüksek % 1.37 iken iĢlenmiĢ alanlardaki bu değer % 0.4 olarak saptanmıĢtır. Bölgenin kurak ve yarı
kurak olması nedeni ile genel olarak karbon miktarının fazla birikmesi beklenemez. Çünkü ayrıĢma ve
parçalanma fazla ancak toprağa organik karbon ve organik artıkların giriĢ azdır. Bu ayrıĢma ve
parçalanmadan dolayı birikme azdır. Ġklimin bu özelliğinden dolayı toprakların karbon depolama
kapasitesi de düĢüktür. Sakin (2013) bölgede yapmıĢ olduğu çalıĢmada benzer sonuçlar elde etmiĢtir.
Ayrıca araĢtırmacı benzer bölge topraklarının inorganik karbon miktarının toprak organik karbon
miktarının 2 katı katar olduğu belirtmiĢtir.
Toprakların kireç içeriklerinin dalgalı olmasının ana sebebi çalıĢma alanı topraklarının büyük
bir kısmının bazalt ana materyali üzerinde oluĢmasından kaynaklanmaktadır. Bazalt ana materyali
genel olarak kireçsiz olup, mevcut olan kirecin tümü sekonder kireç birikimidir. Sekonder kireç
birikimi genel olarak 1 m ve altındaki derinliklerde görülmektedir. ÇalıĢmamız da alınan toprak
örnekleri 0-20 cm yüzey kalınlık olduğu için bu alanların kireç içerikleri genellikle düĢüktür. Bazalt
ana materyali dıĢındaki alanlarda alınan toprak örneklerin kireç içerikleri yüksek çıkmıĢtır. Sakin
(2013) Nusaybin bölgesinde iĢlenmiĢ ve iĢlenmemiĢ alanlarda yapmıĢ olduğu çalıĢmasında bazalt ana
materyali üzerindeki toprakların kireç içeriklerinin benzer, diğer alanlarda ise yüksek olduğu
belirtmektedir.
Toprakların TOK stokları 0.69-1.92 Gg arasında değiĢmektedir. Toprak organik karbon stokları
iĢlenmiĢ alanlarda aĢırı kültivasyon ve organik artıkların toprağa giriĢinin az veya hiç olmaması nedeni
ile genel olarak düĢüktür. ĠĢlenmemiĢ alanlarda ise bu değer biraz daha yüksektir. Bu nedenle en
küçük ve büyük değer arasında yaklaĢık ~3 kat kadar bir fark bulunmaktadır. Bu çalıĢmada elde edilen
sonuçlar bölgede yapılan pek çok çalıĢma ile benzer çıkmıĢtır (Sakin, 2010; Sakin, 2013; Sakin and
Sakin, 2013, Sakin et al., 2015; Sakin and Munis, 2016).
263
Tablo 2. Toprak parametreleri arasındaki tanımlayıcı istatistik değerleri
Soil parameters
N Minimum Maximum Mean Std. Error Std. Deviation
Organic Matter (%)
128
0.70
2.37
1.36
0.08
0.43
Calcareous (%)
128
0.46
11.60
3.44
0.62
3.32
Organic Carbon (%)
128
0.40
1.37
0.79
0.04
0.25
-3
Bulk Density (Mg m )
128
0.95
1.50
1.35
0.03
0.16
-2
Soil Organic Carbon (kg m ) 128
1.22
2.79
2.07
0.08
0.44
-2
Soil Inorganic Carbon (kg m ) 128
1.08
40.36 11.44
2.14
11.33
Toprak parametreleri arasındaki korelasyon değerleri Tablo 3‘te verilmiĢtir. Tabloya göre
toprakların kireç içeriği ile toprakların organik madde, organik karbon (r=-0.159, p<0.01) ve toprak
organik karbon miktarları (r=-0.18, p<0.01) arasında negatif, toprak inorganik karbon miktarları
(r=0.994, p<0.01) arasında ise pozitif bir korelasyon çıkmıĢtır. Normal olarak toprakların kireç içeriği
artıkça inorganik karbon miktarları ve stokları artmaktadır. Yani toprakların kireç içerikleri toprakların
TĠK miktarları ve TĠK stokları arasındaki iliĢkinin istatistiksel olarak pozitif çıkması doğaldır. Çünkü
her bir parametre diğerinin bir sonucudur. ÇalıĢma alanı topraklarının TĠK stokları 0.61-24.53 Tg
arasında değiĢmektedir.
Tablo 3. Toprak parametreleri arasındaki korelasyon değerleri
SOM Calcareous SOC
BD
Soil parameters
(%)
(%)
(%) (Mg m-3)
Pearson Correlation -0.159
Kireç (%)
Sig. (2-tailed)
0.419
Pearson Correlation 1.000**
-0.159
Organik karbon (%)
Sig. (2-tailed)
0.000
0.419
**
Pearson Correlation -0.880
0.170
-0.880**
-3
Hacim ağırlığı (Mg m )
Sig. (2-tailed)
0.000
0.387
0.000
**
**
Pearson
Correlation
0.895
-0.108
0.895
-0.590**
Toprak organik karbon (kg m-2)
Sig. (2-tailed)
0.000
0.586
0.000
0.001
**
0.994
-0.232
0.243
Toprak inorganik karbon (kg m Pearson Correlation -0.232
2
)
Sig. (2-tailed)
0.234
0.000
0.234
0.213
*p<0.05, **p<0.01
SOC
(kg m-2)
-0.167
0.397
Toprakların hacim ağırlığı ile organik madde içeriği arasında negatif (r=-0.88, p<0.01) bir iliĢki
saptanmıĢtır. Toprakların organik karbon içeriği artıkça hacim ağırlıkları azalmaktadır. Bu durum
mineral toprak parçacıklarının arasına organik artıkların (bitki kökleri, organizmalar, kılcal kökler vs)
girmesi ve orada yer alması ve çürümesi ile açıklanmaktadır. Yani toprakta organik madde artıkça
hacim ağırlığı düĢmekte, hacim ağırlığı arttıkça organik madde azalmaktadır.
Hacim ağırlığı ile toprağın kireç içeriği arasındaki iliĢki (korelasyon) pozitif ancak istatistiksel
olarak önemsiz çıkmıĢtır. ÇalıĢma alanında iĢlenmemiĢ ve bazalt alanların dıĢında alınan toprakların
kireç içeriği yüksektir. Toprakların tümü killi olup, kilden sonra kum ağırlıkta bulunmaktadır.
Toprakta kireç ve kum artıkça hacim ağırlığı artmaktadır. Bu nedenle hacim ağırlıkları yüksek
çıkmıĢtır. Israelsen ve Hansen (1962), toprakların tekstür sınıflarına göre hacim ağırlıkları değerini
kumlu topraklarda 1.55-1.80, kumlu tın topraklarda 1.40-1.60, tınlı topraklarda 1.35-1.50, killi tın
topraklarda 1.30-1.40, siltli kil topraklarda 1.30-1.40, killi topraklarda 1.20-1.30 Mg m-3 olarak
belirtmiĢlerdir. Ġlk bakıĢta bu topraklarının hacim ağırlıkları yukarıdaki tanımlamaya uymadığı
görülmektedir. ÇalıĢma alanı topraklarının killi ve bazı yerlerde organik karbon içeriğinin yüksek
olması nedeni ile hacim ağırlıklarının düĢük olmasına neden olmuĢtur. Toprakta organik karbon
artıkça hacim ağırlığı düĢmektedir.
264
SONUÇ VE ÖNERĠLER
ġırnak ili yüzey topraklarının karbon stoklarını belirlemek için yapılan çalıĢmada toprakların
organik karbon stokları 0.69-1.92 Gg iken inorganik karbon stokları 0.61-24.53 Tg arasında
belirlenmiĢtir. Bu çalıĢma için alınan örneklerin büyük bir kısmı bazalt alanlarından alındığı için TĠK
stokları diğer alanlardan alınan toprakların TĠK stoklarından daha düĢük çıkmıĢ, TOK stokları ise
normal değerlerde çıkmıĢtır.
Bu çalıĢmada yeterli finans ve destek olmadığı için alan dar tutulmuĢ ve örnekleme az
yapılmıĢtır. Bu çalıĢmalarda örneklemenin kısa aralıklarla yapılması gerekir. Bu nedenle bu tür
çalıĢmaların yapılmasında buna dikkat edilmelidir.
REFERANSLAR
Allison, L.E., ve Moodie, C.E. (1965). Carbonate. In: C.A, Black (ed). Metods of Soils Analysis. Part 2.
Agronomy 9 (1). Am. Soc. of Argon., Inc., Madison, pp. 1379–1400, Wisconson U.S.A.
Amundson, R. (2001). The carbon budget in soils. Annu. Rev. Earth Planet. Sci., 29, 535–562.
Batjes, N.H. (1996). Total carbon and nitrogen in the soil of the world. Europ. J. Soil Sci., 47, 151-163.
Bouyoucus, G.J. (1951). A Recalibration of the Hydrometer for Making Mechanical Analysis of Soils. Agron.
Jour., 3, 434-438.
Bowden, R.D., Davidson, E., ve Savage, K.. (2004). Chronic nitrogen additions reduce total soil respiration and
microbial respiration in temperature forest soils at the Harvard Forest. J. Forest Ecology and
Management, 196 (1), 43-56.
Eswaran, H., Bergh, V.D., Reich, P., ve Kimble, J. (1995). Global soil carbon resources. In: Lal. R., Kimble. J.,
Levine, L and Stewart, B. A (ed), Soil and Global Change. CRC / Lewis Publisher, Boca Raton, FL,
354p.
Eswaran, H., Reich, P.F., Kimble, J.M., Beinroth, F.H ve Padmanabhan, M. (2000). Global carbon stocks. pp 1625, In: Lal, R., Kimble. J., Eswaran H and Stewart, B. A (ed). Global Climate Change and Pedogenic
Carbonates. CRC / Lewis Publisher, Boca Raton, Florida, USA, 305p.
GAP Ġdaresi. (2003). Güneydoğu Anadolu Bölgesi Master Planı. Ankara.
Hızalan, E., Ünal, H. (1965). Topraklarda önemli kimyasal analizler. A.Ü. Zir. Fak. Yay. No:278, Yrd. Ders
Kitabı No:97, A.Ü. Basımevi, Ankara.
Houghton, R.A.. (2007). Balancing the global carbon budget. Annual Review of Earth and Planetary Sciences,
35, 313–347.
Israelsen, O.W., ve Hansen, V.E. (1962). Irrigation principles and practices. Third Edition. Capter 8.John Wiley
and Sons. New York.
Jackson, M.L. (1958). Soil Chemical Analysis. Prentige - Hall, Inc., Englewood Cliffs, New Jersey, 498p.
Janzen, H.H. (2004). Carbon cycling in earth system – a soil science perspective. Agriculture, Ecosystem and
Environment, 104, 399–417.
Kumar, B., ve Babel, A.L. (2011). Avaiable micronutrition status and their relationships with soil properties of
Jhunjhunu Tehsil, district Jhunjhunu Rjasathan, India. J. Agr. Sci., 3(2), 97-101.
Munis, M.M., ve Sakin, E. (2013). Cizre ilçesi topraklarının verimlilik durumlarının belirlenmesi. Tr. Doğa ve
Fen Derg., 2(2), 38-43.
Nelson, D.W., ve Sommers, L.E. (1982). Total carbon, organic carbon and organic matter. Madison,
Wisconsin, pp 539 – 579, USA.
Paustian, K.., Cole, C.V., Sauerbeck, D., ve Sampson, N. (1998). CO 2 mitigation by agriculture: An overview,
Clim. Change, 40, 135–162.
Paustian, K.., Babcock, B., Kling, C., Hatfield, J.L., Lal, R., Mccarl, B., Mclaughlin, S., Post, W.M., Mosier,
A.R., Rice, C., Robertson, G.P., Rosenberg, N.J., Rosenzweig, C., Schlesinger, W.H., ve Zilberman, D.
(2004). Climate change and greenhouse gas mitigation: challenges and opportunities for agriculture.
council for agricultural science and technology. Task Force Report No. 141, 120p.
Raich, J.W., ve Schlesinger, W.H. (1992). The global carbondioxide in soil respiration and ıts relation on ship to
vegetation and climate. Tellus, 44 B, 81–99.
Sakin, E., Seyrek, A., ve Sakin, E.D. (2015). Comparison of the some physico-chemical characteristics and
nutrient element status between cultivated and uncultivated soils. Oxidation Communication, 38 (3),
1491-1503.
Sakin, E. (2010). Carbon balance and stocks in soils of Southeastern Turkey. Harran University Graduate School
of Natural and Applied Sciences Department of Soil Science, 234p, Sanliurfa.
Sakin, E., ve Sakin, E.D. (2013). The comparison of carbon stocks in cleared land-mined and surrounding
agricultural soils. Journal of Food, Agriculture & Environment, 11 (3&4), 2433-2435.
265
Sakin, E. (2013). Carbon balance and stocks in soils of south-eastern region (SAR). Journal of Food, Agriculture
& Environment, 11 (3&4), 2186-2189.
Sakin, E., ve Munis, M.M. (2016). The status of available nutrients soil and their relationship with the soil
properties in southeastern turkey. Oxidation Communication, 39 (1-I), 331-337.
Schlesinger, W.H. (1982). Carbon Storage in the Caliche of Arid Soils: A Case Study from Arizona Soil Sci.,
133; 247-255.
Schlesinger,W.H., ve Andrews, J.F. (2000). Soil respiration and the global carbon cycle. Biogeochemistry, 48, 720.
Schulten, H.R., ve Leinweber, P. (2010). New insights into organic–mineral particles: composition, properties
and models of molecular structure. Biol. Fertil. Soils. 30, 399–432.
Sombroek, W.G., Nachtergale, F.O., ve Heble, A. (1993). Amounts dynamics, and sequestration of carbon in
tropical and subtropical soil. Ambio, 22, 417-426.
U.S. Salinity Laboratory Staff. (1954). Diagnosis and Improvement of Saline and Alkalin Soils. Agricultural
Hanbook No. 60.
West, T.O., ve Post, W.M. (2002). Soil organic carbon sequestration rates by tillage and crop rotation. Soil Sci.
Soc. Am. J. 66, 19-30.
266
Tunceli Yöresinde YetiĢen Yenilebilir Bazı Makrofungus Türlerinin
Antioksidan Aktivitelerinin AraĢtırılması
Abdunnasır YILDIZ
Dicle Üniversitesi, Turkiye
anasir@dicle.edu.tr
Hevidar ALP*
Tunceli Üniversitesi, Türkiye
halp@tunceli.edu.tr
Nurten ÖZSOY
Ġstanbul Üniversitesi, Turkiye
nozsoy@istanbul.edu.tr
Gözde HASBAL
Ġstanbul Üniversitesi, Turkiye
gzdehasbal@hotmail.com
Özet
Bu çalıĢmada; Tunceli (Ovacık) yöresinden toplamıĢ olduğumuz Pleurotus eryngii var. ferulae ve
Pleurotus eryngii var. eryngii‘nin metanolik ekstraktlarının, total fenolik bileĢik miktarı ile
antioksidan aktivitesi incelenmiĢtir. Bu türlere ait metanolik ekstraktların antioksidan aktivitesi; demir
ve askorbik asit ile indüklenmiĢ fosfatidilkolin lipozomlarının peroksidasyonunu inhibe edici (LPO),
2,2-difenil-1-pikrilhidrazil (DPPH) serbest radikali giderici ve ABTS+ radikal katyonu kullanılarak,
total radikal antioksidan potansiyeli (TRAP) testleri ile belirlenmiĢtir. Buna ilaveten, bu türlerin,
toplam fenolik bileĢik miktarları da tespit edilmiĢtir. ÇalıĢılan türlere ait metanolik ekstraktların,
DPPH radikali giderici aktivitesine sahip oldukları belirlenmiĢtir. Test edilen türlerin, ABTS+ radikal
katyonu giderici aktivitesine de sahip oldukları saptanmıĢtır. P. eryngii var. eryngii‘nin metanolik
ekstraktlarının, diğer türe oranla daha etkili DPPH ve ABTS+ radikal katyonu giderici aktivitesine
sahip olduğu belirlenmiĢtir. Ayrıca, mantar ekstraktlarının antioksidan aktivitelerinin, konsantrasyon
artıĢına paralel olarak değiĢtiği de tespit edilmiĢtir. ÇalıĢılan türlerin fenolik bileĢik miktarı ile
antioksidan aktiviteleri arasında iliĢki olduğu da tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: P. eryngii var. ferulae, P. eryngii var. eryngii, antioksidan, fenolik bileĢik
THE INVESTIGATION OF ANTIOXIDANT ACTIVITIES IN SOME
EDIBLE MACROFUNGUS STRAINS GROWING IN TUNCELI
REGION
Abstract
In this study, the total amount of phenolic compounds and antioxidant activities of methanolic extracts
from Pleurotus eryngii var. ferulae and Pleurotus eryngii var. eryngii collected from Tunceli region
(Ovacık) were examined. Antioxidant activities of methanolic extracts from 2 species were detected
by using the peroxidation of phosphatidylcholine liposomes induced by iron and ascorbic acid (LPO),
2,2-diphenyl-1-pikrilhidrazil (DPPH) free radical scavenger and total radical antioxidant potential
(TRAP) tests with ABTS+ radical cation. The total amount of phenolic compounds of these species
were also identified. It was detected that methanolic extracts of the studied species have DPPH radical
scavenging antioxidant activity. Tested species were found to have ABTS+ radical cation suppressor
activity too. Moreover, among all studied species, Pleurotus eryngii var. eryngii was discovered to be
the most effective of DPPH and ABTS+ radical cation suppressor activity. In addition, it was also
found that the antioxidant activity of the fungi extracts change correspondingly with the increase of
the concentration. It was detected that there is relationship between the amount of antioxidant activity
and phenolic compounds of the examined species.
Keywords: A. campestris, L. gigantea, antioxidant, phenolic compounds
267
GĠRĠġ
Canlıların yapısında bulunan bazı organik bileĢenler, havanın serbest oksijeni ile reaksiyona
girebilmekte ve canlılık açısından toksik olan ara ürünler oluĢabilmektedir. Oksijenin eksik
indirgenmesi sonucunda, reaktif oksijen türleri (ROT) meydana gelmektedir. ROT‘lar hücrelere zarar
vermekte, hücre yıkımlarına ve dolayısıyla da ölümlere neden olabilmektedir. ĠĢte bu ROT‘ların yıkıcı
etkilerine karĢı canlılar, ‗Antioksidan Savunma Sistemleri‟ni geliĢtirmiĢlerdir. Metabolik aktiviteler
sırasında ya da sigara, alkol gibi dıĢ ajanlara bağlı olarak oluĢan ROT‘lar, bu savunma sistemi ile yok
edilebilmekte ya da olası toksik etkileri minimize edilebilmektedir. Antioksidanlar, sağlık üzerindeki
olumlu etkilerinin yanı sıra, gıdanın; çevresel faktörlere maruz kalması sonucunda oluĢan serbest
radikallerle baĢlayan oksidasyonu önlemek ve geciktirmek amacıyla gıdalara eklenmekte (Hras vd.,
2000) ve gıda endüstrisinde olası bozulmalara karĢı koruyucu madde olarak kullanılmaktadır. Ancak
gıda endüstrisinde kullanılan antioksidan özelliğe sahip maddeler sentetik oldukları için, sağlık
açısından risk teĢkil etmektedir. Karsinojenik etkiye sahip bu sentetik antioksidan maddelerin (Ito vd.,
1986; Namiki 1990; Skrinjar vd., 2007) gıda endüstrisindeki kullanımı, bazı ülkelerde
sınırlandırılmıĢtır. Doğal ürünler, antioksidan bileĢenlerinin çeĢidi ve sayısı bakımından zengin içeriğe
sahiptir. Dolayısıyla son zamanlarda araĢtırmalar, sentetik antioksidan maddelere alternatif doğal
ürünlere yönelmiĢtir. Bu bağlamda, doğal olarak yetiĢen mantar türleri de araĢtırıcıların ilgi odağı
haline gelmiĢtir.
Makrofunguslar, çok eski çağlardan beri insanlar tarafından değiĢik amaçlar için
kullanılmıĢtır. Örneğin, bazı türlerin halüsinasyon etkisi nedeniyle, bazı kabilelerde dinsel inanıĢlarda
dini ibadet amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Eski Yunanlılar, Zeus‘a ait olarak kabul ettikleri
ĢimĢeklerin çakmasından ve yağmurun yağmasından sonra, buna bağlı olarak; Ģapkalı mantarların
ortaya çıktığını ve büyüdüğünü düĢünmüĢlerdir. Aynı Ģekilde, bölgemiz insanları arasında; Ģapkalı
mantarların çıkması ile yağmur ve ĢimĢek çakması arasında bir iliĢki olduğu inancının varlığı da
bilinmektedir. Ayrıca, çok eski zamanlardan beri, Çin‘de sağlık, uzun yaĢam ve ölümsüzlük iksiri
olarak Reishi mantarı (Reishi: Ganoderma lucidum) kullanılmaktadır (Berger vd., 2004).
Tıbbi özelliğe sahip mantarlarda asıl ilgi, mantar türlerinin immünolojik ve anti-kanser
özelliklerine yönelmiĢse de, bunların antioksidan, anti-hipertensif, kolesterol düĢürücü, karaciğer
koruyucu, antifibriotik, anti-inflamasyon, antidiabetik, antiviral ve antimikrobiyal gibi pek çok etkileri
olduğu belirtilmiĢtir (Chen vd., 2010; Kozarski vd., 2011; Öztürk vd., 2011; Moro vd., 2012; Badshah
vd., 2012; Heleno vd., 2013; Reis vd., 2014; Heleno vd., 2014; Ma vd. 2014).
Yaptığımız bu çalıĢmada; Tunceli ili, Ovacık Ġlçesi‘nden elde etmiĢ olduğumuz Pleurotus
eryngii var. ferulae ve Pleurotus eryngii var. eryngii‘ye ait örneklerden hazırladığımız metanolik
ekstraktların; total fenolik bileĢik miktarı ile antioksidan aktivitesi incelenmiĢtir.
ÇalıĢma bölgemizde yenilebilen mantarlar lezzetlerinden dolayı tüketilmektedir. Özellikle de
yörede yenilebilen mantar denildiğinde, akla ilk gelen tür, yüksek kesimlerde yayılıĢ gösteren P.
eryngii var. ferulae‘dir. P. eryngii var. ferulae ve P. eryngii var. eryngii, genellikle rakımın 10003000 m olduğu sarp dağlık alanlarda, dağ yamaçlarında, bitki florasının fakir olduğu taĢlık sarp
arazilerde yayılıĢ göstermektedir. Yükseltinin fazla olduğu sarp arazilerde yetiĢen bu mantar türleri
toplayıcıları zorlamaktadır. P. eryngii var. ferulae‘nin yöre halkı tarafından tüketimi oldukça
yaygınken, P. eryngii var. eryngii‘nin yenilen bir tür olduğu bilinmediği için, bu mantar genel olarak
yöre halkı tarafından tüketilmemektedir.
Araziden Örneklerin Toplanması ve Araştırmada Kullanılan Makrofunguslar
Arazi çalıĢması, 2012-2013 yıllarında, Tunceli ilinin Ovacık Ġlçesi‘nde, mantarların doğal
olarak yetiĢebildiği uygun habitatlarda, Mayıs ayında gerçekleĢtirilmiĢtir. Yörenin eğimi, toprak
yapısı, floristik kompozisyonu, yöre halkının gözlem ve deneyimleri gibi faktörler dikkate alınarak,
özellikle makrofungus geliĢimine uygun olabileceği tahmin edilen habitatlar (ormanlıklar, çalılıklar,
çayırlıklar, sulanan park ve bahçeler, dağ etekleri vs.) periyodik olarak (haftada 3-4 gün) taranmıĢtır.
Ġki yıl süren arazi çalıĢması sonucu ulaĢılan yenilebilir makrofungusların; tür adları, toplandığı
bölgeler ve toplama tarihleri Tablo 1.‘de verilmiĢtir. Aynı tür mantarın, aynı yıl içerisinde, belirlenen
lokalizasyonlardan toplanmasına mümkün olduğu kadar dikkat edilmiĢtir.
268
Tablo 1: Arazi çalıĢması sonucu toplanan makrofungus türü ve lokalizasyonları
Makrofungus Adı
Pleurotus eryngii var. ferulae
Pleurotus eryngii var. eryngii
Kaynak: Yazara ait.
Lokalizasyon
Yenikonak Köyü (Ovacık)
Cevizlidere Köyü (Ovacık)
Tarih
30.05.2012
29.05.2013
Belli habitatlarında tespit edilen yenilebilir makrofungus örneklerinin, öncelikle doğal
ortamlarında fotoğrafları çekilmiĢtir. Makrofungus örnekleri, mümkün oldukça zedelenmeden ve
toprak altındaki misellere zarar vermeden sökülerek özel hazırlanmıĢ sepet içerisine yerleĢtirildikten
sonra, örnekler numaralandırılmıĢtır. Arazi çalıĢması sonucu toplanan mantar örnekleri bu konu ile
ilgili bilgi sahibi olduğunu düĢündüğümüz yöre halkına gösterilerek tanınıp tanınmadığı veya yenilip
yenilmediği, hangi mantarın daha çok tüketildiği, ya da daha lezzetli olduğu, yenilebilen fakat yöre
halkı tarafından tüketilmeyen mantarın neden tüketim tercihi olmadığı konuları hakkında da bilgi
alınmıĢ, bilinen yöresel adları da öğrenilerek arazi defterine not edilmiĢtir. Toplanan makrofungus
örnekleri laboratuar ortamına taĢınmıĢtır. Türlerin tanısı, temel anahtar ve literatüre (Marchand 19711973; Pacioni 1989) göre yapılmıĢtır.
ġekil 1. Pleurotus eryngii var. ferulae‘nin
bazidiokarpları (Yazara ait)
ġekil 2. Pleurotus eryngii var. eryngii‘nin
bazidiokarpları (Yazara ait)
Makrofungusların Kurutulması ve Öğütülmesi
Arazi çalıĢması sonucu toplanan makrofungus örnekleri, temiz bir fırça yardımıyla üzerindeki
bitki ve toprak kalıntısından temizlendikten sonra, laboratuarda normal gün sıcaklığında ve gölgede
kurutulmuĢtur
Makrofungusların Ekstraktlarının Hazırlanması
Farklı lokasyonlardan toplanan 2 (iki) makrofungus türüne ait toz haline getirilen örneklerin
her birinden 20‘Ģer g alınarak, 500 ml‘lik erlene konulmuĢtur. Bunun üzerlerine 200 ml‘lik
metanol/dikloro metan (1/1) çözeltisi eklenip, ağızları sıkıca kapatıldıktan sonra, 25 °C‘deki
çalkalamalı su banyosunda, 24 saat süreyle, 150 rpm‘de çalkalanarak ekstraksiyon iĢlemi yapılmıĢtır.
Beyaz bant süzgeç kağıdı yardımıyla, vakumla 2 aĢamalı süzülme iĢlemi yapılmıĢtır.
Örneklerden ekstrakte edilecek maddenin tam alınması için, kalan mantar materyalleri, aynı Ģartlarda,
2 kez daha tekrar aynı iĢlemlere tabi tutulmuĢtur. Süzme iĢlemi her bir numune için, her 24 saat
sonunda 3 kere tekrarlanmıĢtır. Her 24 saaat sonunda yapılan süzme iĢleminin ardından, süzüntüler
cam balonlara aktarılmıĢtır. Cam balonların ağzı sıkıca kapatılarak +4 ºC‘de çalıĢan buzdolabında
süzüm iĢlemleri bitene kadar bekletilmiĢtir.
Üç gün süren iĢlemlerin ardından, elde edilen süzüntüler rotary-evaporatör yardımıyla
çözücülerinden uzaklaĢtırılmıĢtır. Balon jojede elde edilen özüt miktarları hassas terazi yardımıyla
tartılmıĢtır. Elde edilen ekstraktlar, ıĢıktan etkilenmeyen koyu renkli cam kaplarda, +4 ºC‘de çalıĢan
buzdolabında muhafaza edilmiĢtir.
269
Fenolik Bileşiklerin Miktar Tayini
Total fenolik bileĢikleri miktarının tespiti, Folin-Ciocalteu ayıracı kullanılarak Slinkard ve
Singleton‘un (1977) geliĢtirdiği metoda göre yapılmıĢtır.
DeğiĢik konsantrasyonlarda (10-40 mg/ml) hazırlanan metanolik ekstraktlardan 0.1 ml tüplere
alınarak, hacim; 4.6 ml olması için distile su ilave edilmiĢtir. Buna, 0.1 ml Folin-Ciocalteu ayıracı
(distile su ile 1/3 oranında seyreltilmiĢ) ve 0.3 ml % 2 sodyum karbonat çözeltisi ilave edilerek, daha
sonra tüpler vorteks mikserde karıĢtırılmıĢ ve 2 saat bekletildikten sonra meydana gelen mavi rengin
absorbansı, 0.1 ml distile su içeren köre karĢı, 760 nm‘de ölçülmüĢtür. Gallik asit (50-400 g/ml) ile
standart eğri çizilmiĢtir. Sonuçlar, mg gallik asit ekivalanları/g ekstre-kuru ağırlık olarak ifade
edilmiĢtir. Deney 3 kez tekrarlanmıĢ ve bu 3 tekrardan elde edilen sonuçların ortalaması alınmıĢtır.
Mantar Ekstraktlarının Demir (III) - Askorbik Asit ile İndüklenmiş Fosfatidilkolin Lipozomlarının
Peroksidasyonu Üzerine Antioksidan Etkisi (LPO)
Ekstraktların lipit peroksidasyonuna karĢı inhibisyon aktivitesi, Duh ve arkadaĢlarının (1999)
geliĢtirdiği metoda göre yapılmıĢtır.
ÇalıĢmada, 300 mg lesitin, 30 ml 50 mM potasyum fosfat tamponu (pH 7.0) ile süspansyon
haline getirilmiĢtir. Lipozomların açığa çıkması için buz içeren kapta, her 30 saniyede bir
dinlendirilerek toplam 10 dakika sonikatörde muamele edilerek (9 cycle / % 26 power) 10 mg/ml
fosfolipit lipozomları içeren bir süspansyon elde edilmiĢtir. Deney 3.25 ml‘lik reaksiyon ortamında
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġlave edilen maddelerin reaksiyon ortamındaki konsantrasyonları parantez içinde
gösterilmiĢtir. Burada, 0.25 ml metanolik ekstrakt (5-40 mg/ml) veya standart olarak kullanılan αtokoferole (0.04-1.25 mg/ml) 1 ml 10 mg/ml lipozom süspansiyonu (3.08 mg/ml), 1 ml 400 M FeCl3
(123.2 M) ilave edilerek, reaksiyon; 1 ml 400 M askorbik asit (123.2 M) ilavesi ile baĢlatılmıĢtır.
KarıĢım 37 oC‘de 60 dakika inkübe edilmiĢtir. 500 l reaksiyon karıĢımına 1000 l TCA-TBA ayıracı
(% 15 w/v TCA ve % 0.375 TBA‘nın 0.25 N HCl‘deki çözeltisi) ilave edilmiĢtir. Reaksiyon karıĢımı
vortekste karıĢtırıldıktan sonra, 100 oC‘de 20 dakika kaynar su banyosunda bekletilmiĢtir.
Soğutulduktan sonra, 1.5 ml n-butanol ilave edilerek, bu karıĢım 3000 rpm‘de, 10 dakika santrifüj
edilmiĢtir. Burdan, üst kısımdaki organik tabaka alınmıĢtır. Meydana gelen pembe rengin absorbansı;
532 nm‘de ölçülerek, lipit peroksitlerin miktarı hesaplanıp nM TBARS/g lesitin olarak ifade
edilmiĢtir. Deney 3 kez tekrarlanarak ortalaması alınmıĢtır.
Ekstraktın lipit peroksidasyonunu inhibe edici yüzdesi, aĢağıda verilen denkleme göre
hesaplanmıĢtır:
Ġnhibisyon (%) (1
Ekstrenin 532 nm ' deki absorbansı
) 100
Kontrolün 532 nm ' deki absorbansı
Total Radikal Antioksidan Potansiyeli (TRAP) Deneyi
Total antioksidan potansiyeli tayini; Re ve arkadaĢlarının (1999) geliĢtirdiği metoda göre
yapılmıĢtır.
Distile suda 7 mM ABTS amonyum tuzunun çözülmesi, 2.45 mM potasyum persülfatla
reaksiyona sokulması ile hazırlanan ABTS+ stok çözeltisi, oda sıcaklığında koyu mavi bir renk
meydana gelmesini sağlamak için 12-16 saat bekletilmiĢtir. Deney gününde, ABTS+ stok çözeltisi,
734 nm‘de absorbansı 0.70 (± 0.02) olacak Ģekilde % 96‘lık etanol ile seyreltilerek ABTS+ çalıĢma
çözeltisi hazırlanmıĢtır. Bu çözeltiden 990 l‘nin; 10 l mantar ekstraktı (2.5-40 mg/ml), α-tokoferol
(0.08–1.25 mg/ml) veya askorbik asite (0.08–0.625 mg/ml) ilave edilmesi ile renkte meydana gelen
azalma, spektrofotometrik olarak 734 nm‘de 6. dakikada ölçülmüĢtür. Diğer taraftan negatif kontrol
deneyleri, ekstrakt veya standart çözeltileri yerine, aynı miktarda % 96‘lık metanol kullanılması
suretiyle gerçekleĢtirilmiĢtir.
ABTS+ radikal katyonu giderici aktivitesi yüzdesi, aĢağıda verilen denkleme göre hesaplanmıĢtır:
ABTS radikal katyonu giderici aktivitesi (%) (1 -
270
Ekstrenin 734 nm' deki absorbansı
) 100
Kontrolün 734 nm ' deki absorbansı
DPPH Radikali Giderici Aktivitesi Tayini
DPPH radikali giderici aktivitesi tayini, Brand-Williams ve arkadaĢları (1995) tarafından
geliĢtirilen metoda göre yapılmıĢtır.
Mantar örneklerinden hazırlanan metanolik ekstraktlardan (2.5-40 mg/ml) veya α-tokoferol
(0.04–1.25 mg/ml) ve askorbik asitten (0.02–0.625 mg/ml) 0.1 ml alınarak, bunlara 3.9 ml DPPH‘ın
metanoldeki çözeltisi (6 x 10–5 M) ilave edilmiĢtir. KarıĢım 30 dakika karanlıkta bekletildikten sonra,
absorbanslar 517 nm‘de spektrofotometrede, metanole karĢı okunmuĢtur. Pozitif ve negatif kontroller,
paralel olarak çalıĢılmıĢtır. Pozitif kontrolde ekstraktın yerine standart (α-tokoferol ve askorbik asit),
negatif kontrolde ise çözücü (metanol) kullanılmıĢtır. Deney 3 kez tekrarlanmıĢ ve ortalaması
alınmıĢtır.
DPPH radikali giderici aktivitesi yüzdesi, aĢağıdaki denkleme göre hesaplanmıĢtır:
DPPH radikali giderici aktivitesi (%) (1
Ekstrenin 517nm' deki absorbansı
) 100
Kontrolün 517 nm' deki absorbansı
SONUÇ
Mantar Ekstraktlarının DPPH Radikali Giderici Aktivitesi
Bu çalıĢmada, sentetik olan DPPH radikalleri, incelenen mantar ekstraktlarının biyolojik
sistemlerdeki hidrojen verici etkisini tayin etmek amacıyla kullanılmıĢtır. Türlere ait metanolik
ekstraktların, DPPH radikalini gidermeye baĢladıkları konsantrasyondan, bu radikali en yüksek
düzeyde giderdikleri konsantrasyona kadarki yüzde inhibisyon değerleri Tablo 2.‘de verilmiĢtir.
Burada, metanolle hazırlanan mantar ekstraktlarının; yüksek konsantrasyonda (2.5-40 mg/ml) hidrojen
atomu vericisi olarak etki gösterdiği görülmüĢtür.
Tablo 2‘de görüldüğü gibi, her iki türe ait mantar örneklerinden hazırlanan metanol
ekstraktlarının DPPH radikalini giderici yüzde inhibisyonu; 40 mg/ml‘lik konsantrasyonda en yüksek
değerine ulaĢmıĢtır. P. eryngii var. eryngii‟nin (% 85.63), 40 mg/ml‘lik konsantrasyondaki DPPH
radikalini giderici yüzde inhibisyon değerinin, aynı konsantrasyondaki P. eryngii var. ferulae‘ninkine
(% 24.74) göre çok yüksek olduğu tespit ediliĢtir. Ayrıca, mantar ekstraktlarının konsantrasyonundaki
artıĢa paralel olarak, antioksidan aktivitenin de değiĢtiği saptanmıĢtır (Tablo 2).
Total Radikal Antioksidan Potansiyeli (TRAP)
Bu çalıĢma, mavi-yeĢil renkli dayanıklı bir bileĢik olan ABTS radikal katyonunun (ABTS+)
giderilmesi sonucunda, renkte meydana gelen azalmanın spektrofotometrik olarak ölçülerek
belirlenmesi esasına dayanmaktadır. Bu çalıĢmada; test edilen mantar türlerinin ABTS+ radikal
katyonunu giderici aktiviteye sahip oldukları belirlenmiĢtir. Türlere ait metanolik ekstraktların,
ABTS+ radikalini gidermeye baĢladıkları konsantrasyondan, bu radikali en yüksek düzeyde
giderdikleri konsantrasyona kadarki yüzde inhibisyon değerleri Tablo 2‘de verilmiĢtir. Ayrıca, mantar
ekstraktlarının konsantrasyonundaki artıĢa paralel olarak, antioksidan aktivitenin de değiĢtiği
saptanmıĢtır (Tablo 2).
P. eryngii var. eryngii (% 70.23) ve P. eryngii var. ferulae‘den (% 44.72) elde edilen
metanolik ekstraktların ABTS+ radikal katyonu giderici yüzde inhibisyonunun; 40 mg/ml‘lik
konsantrasyonda, en yüksek değerine ulaĢtığı belirlenmiĢtir (Tablo 2).
Mantar Ekstraktlarının Lipozom Peroksidasyonu Üzerine Antioksidan Etkileri (LPO)
ÇalıĢmamızda ilk olarak, fosfolipitlerden oluĢturulan lipozomlar kullanılarak, mantar
ekstraktlarının, demir (III) ve askorbik asit ile indüklenen lipit peroksidasyonunu inhibe edici etkileri
incelenmiĢtir. Ekstraktların her birinin, TBARS oluĢumunu ve dolayısıyla fosfolipid yıkımını doza
bağımlı olarak inhibe edici etkiye sahip oldukları sonucuna varılmıĢtır.
Türlere ait metanolik ekstraktların, lipid peroksidasyonunu gidermeye baĢladıkları
konsantrasyondan, en yüksek düzeyde giderdikleri konsantrasyona kadarki yüzde inhibisyon değerleri
Tablo 2‘de verilmiĢtir. Burada, metanolle hazırlanan bütün mantar ekstraktlarının; yüksek
konsantrasyonda (40 mg/ml) lipid peroksidasyonunu inhibe edici etki gösterdiği belirlenmiĢtir. Tablo
271
2‘de görüldüğü gibi, her iki mantar ekstraktlarının da, 40 mg/ml‘lik konsantrasyonda, en yüksek yüzde
inhibisyon değerlerine ulaĢtıkları saptanmıĢtır. Ayrıca, mantar ekstraktlarının konsantrasyonundaki
artıĢa paralel olarak, antioksidan aktivitenin de değiĢtiği tespit edilmiĢtir (Tablo 2).
P. eryngii var. eryngii ve P. eryngii var. ferulae‘nin 40 mg/ml‘lik konsantrasyonundaki lipid
peroksidasyonunu inhibe edici aktivitelerinin sırasıyla; % 50.82 ve % 50.51 olduğu tespit edilmiĢtir
(Tablo 2).
Toplam Ekstrakte Edilebilen Madde Miktarı; Fenolik bileşikler
Bu çalıĢmada, iki farklı mantar türüne ait toplam ekstrakte edilebilen madde miktarı (EC) ve
fenolik madde (PC, mantar ağırlığının veya ekstraktın her gramı için Gallik Asit Ekivalanı (GAE)
olarak) miktarları Tablo 3‘de verilmiĢtir. Burada, 20 g kurutulmuĢ mantar örneklerinden, çözücü
olarak metanol kullanılarak hazırlanan ekstraktlarda, ekstrakte edilebilen madde miktarları (EC) elde
edilmiĢtir (Tablo 3).
Mantar örneklerinde; fenolik bileĢiklerin miktarının, total ekstrakte edilebilen madde
miktarına oranı (PC/EC); en düĢük % 0.31 (P. eryngii var. ferulae) ile en yüksek % 0.49 (P. eryngii
var. eryngii) arasında değiĢtiği belirlenmiĢtir. Dolayısıyla, Tablo 3‘de, iki mantar türünden elde eilen
PC/EC değerleri göz önüne alındığında; ekstraktların, % 99.7 ile % 99.5 arasında fenolik olmayan
bileĢikler içerdiklerini düĢünmekteyiz (Tablo 3).
Pleurotus
eryngii var.
ferulae
Yenikonak
Köyü
(Ovacık)
Pleurotus
eryngii var.
eryngii
Cevizlidere
Köyü
(Ovacık)
Tablo 2. Bazı makrofungus türlerine ait örneklerinin metanolik ekstraktında, konsantrasyona bağlı olarak
gösterdikleri lipit peroksidasyonu inhibisyon yüzdesi ile ABTS+ ve DPPH radikali giderici aktivitesi
yüzdesi(x)
LP inhibisyonu
ABTS+ giderici
DPPH giderici
Toplama
Konsantrasyon
(%)
aktivitesi (%)
aktivitesi (%)
Tür
Yeri
mg/ml
(X SE) z
(X SE) z
(X SE) z
40
20
10
5
2.5
1.25
40
20
10
5
50.51 ± 1.86y
29.45 ± 1.
9.59 ± 1.02
50.82 ± 2.30y
28.99 ± 1.59
12.33 ± 1.84
-
44.72 ± 1.7y
25.82 ± 2.88
14.01 ± 1.84
70.23 ± 2.93y
45.59 ± 3.28
27.67 ± 3.13
10.96 ± 2.75
24.74 ± 1.37y
14.49 ± 1.77
85.63 ± 2.61y
56.86 ± 7.55
28.03 ± 2.53
15.46 ± 2.45
2.5
-
-
-
x
Her bir örnekte maksimum inhibisyon yüzdesine ulaĢıldığı konsantrasyon, ortalamalar üzerinde ( y) ile
gösterilmiĢtir,
z
Sonuçlar; 3 tekrarın ortalamasıdır (n=3).
Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları.
TÜR
Pleurotus eryngii
var. ferulae
Pleurotus eryngii
var. eryngii
Toplama
Yeria
Tablo 3: Bazı mantar türlerinde ekstrakte edilen toplam madde miktarı (EC), fenolik bileĢik (PC,
mantar ağırlığının veya ekstraktın her gramı için gallik asit ekivalanı (GAE) olarak)
EC
mg/g kuru
ağırlık
Fenolik bileĢikler
mg GAE/g ekstre
( ̅ SE)*
Fenolik bileĢikler
mg GAE/g kuru
ağırlık
( ̅ SE)*
PC/EC
(%)
1
0.378
3.13 0.19
1.18 0.07
0.31
2
0.318
4.96 0.70
1.57 0.24
0.4
a
* Sonuçlar 3 tekrarın ortalamasıdır (n=3), 1. Yenikonak Köyü (Ovacık), 2. Cevizlidere Köyü (Ovacık)
Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları
272
REFERANSLAR
Badshah, H., Qureshi, R.A., Khan, J., Ullah, F., Fahad, S., Ullah, F., Khan, A.M., Hussain, I., ve
Khan, N. (2012). Pharmacological screening of Morchella esculenta (L) Pers., Calvatia
gigantea (Batsch ex Pers.) Lloyd and Astraeus hygrometricus Pers., mushroom collected from
South Waziristan (FATA.). Journal of Medicinal Plants Research, 6 (10): 1853-1859.
Brand-Williams, W., Cuvelier, M. E., ve Berset, C. (1995). Use of a free radical method to evaluate
antioxidant activity. Lebensmıttel-Wıssenschaft und Technologıe, 28: 25–30.
Berger, A., Rein, D., Kratky, E., Monnard, I., Hajjaj, H., Meirimi, Piguet-Welsch, C., Hauser, J.,
Mace, K., ve Niederberger, P. (2004). Cholesterol lowering properties of Ganoderma lucidum
in vitro, ex vivo and in hamster and minipigs. Lipids in Healt and Disease, 3: 2.
Chen, Y.C., Ho, H.O., Su, C.H., ve Sheu, M.T. (2010). Anticancer Effects of Taiwanofungus
camphoratus Extracts, Isolated Compounds and its Combinational use, Journal of
Experimental and Clinical Medicine, 2(6): 274-281.
Duh, P. D., Tu, Y. Y., ve Yen, G. C. (1999). Antioxidant activity of water extract of Harng Jyur
(Chrysanthemum morifolium Ramat). Lebnesmittel-Wissenschaft und Technologie, 32: 269–
277.
Heleno, S.A., Stajkovic, D., Barros, L., Galamoclija, J., Sokovic, M., Martins, A., Queiroz, M.J., ve
Ferreira, I.C.F.R. (2013). A comparative studyof chemical composition, antioxidant and
antimicrobial properties of Morchella esculenta (L.) Pers. From Portugal and Serbia, Food
Research International, 51: 236-243.
Heleno, S.A., Ferreira, I.C.F.R., Calhelha, R.C., Esteves, A.P., Martins, A., ve Queiroz, M.J.R.P.
(2014). Cytotoxicity of Coprinopsis atramentaria extract, organic acids and their synthesized
methylated and glucuronate derivatives. Food Research International, 55: 170-175.
Hras, A. R., Hadolin, M., Knez, Z., ve Bauman, D. (2000). Comparison of antioxidative and
synergistic effects of rosemary extract with alpha-tocopherol, ascorbyl palmitate and citric
acid in sunflower oil. Food Chem., 71: 229–233.
Ito, N., Hirose, M., Fukushima, S., Tsuda, H., Shirai T., ve Tatematsu, M. (1986). Studies on
antioxidants: their carcinogenic and modifying effects on chemical carcinogenesis. Food and
Chemical Toxicology, 24 (10/11): 1071-1082.
Kozarski, M., Klaus, A., Niksic, M., Jakovljevic, D., Helsper, J. P.F.G., ve Griensven, L. J.L.D. V.
(2011). Antioxidative and immunomodulating activities of polysaccharide extracts of the
medicinal mushrooms Agaricus bisporus, Agaricus brasiliensis, Ganoderma lucidum and
Phellinus linteus, Food Chemistry, 129: 1667-1675.
Ma, K., Bao, L., Han, J., Jin, T., Yang, X., Zhao, F., Li,S., Song, F., Liu, M., ve Liu, H. (2014). New
benzoate derivatives and hirsutane type sesquiterpenoids with antimicrobial activity and
cytotoxicity from the solid-state fermented rice by the medicinal mushroom Stereum hirsutum.
Food Chemistry, 143: 239-245.
Marchand, A. (1971-1973). Champignon de Noral et de Midi, Tom C. 1-2, Diffusion Hachette,
Perpignon, France.
Moro, C., Palacios, I., Lozano, M., D‘Arrigo, M., Guillamñn, E., Villares, A., Martínez, J.A., ve
García-Lafuente, A. (2012). Anti-inflammatory activity of methanolic extracts from edible
mushrooms in LPS activated RAW 264.7 macrophages, Food Chemistry, 130: 350-355.
Namiki, M. (1990). Antioxidants, antimutagens in food. Critical in Food Science and Technology, 6:
271–277.
Öztürk, M., Duru, M.E., Kivrak, ġ., Doğan, N.M., Türkoglu, A., ve Özler, M.A. (2011). In vitro
antioxidant, anticholinesterase and antimicrobial activity studies on three Agaricus species
with fatty acid compositions and iron contents: A comparative study on the three most edible
mushrooms. Food and Chemical Toxicology, 49: 1353-1360.
Pacioni, G. (1989). Guide to Mushrooms. (Ed.: G. Lincoff), Toledo, Ġspanya.
Re, R., Pellegrini, N., Proteggente, A., Pannala, A., Yang, M., ve Rice-Evans, C. (1999). Antioxidant
activity applying an improved ABTS radical cation decolorization assay. Free Radical Biology
and Medicine, 26: 1231-1237.
Reis, F.S., Barreire, J.C.M., Calhelha, R.C., Griensven, L.J.I.D., Ciric, A., Glamoclija, J., Sokovic, M.,
ve Ferreira, I.C.F.R. (2014). Chemical characterization of the medicinal mushroom Phellinus
273
linteus (Berkeley & Curtis) Teng and contrbution of different fractions to its bioactivity.
LWT- Food Science and Technology, 58: 478-485.
Skrinjar, M., Kolar, M.H., Jelsek, N., Hras, A.R., Bezjak, M., ve Knez, Z. (2007). Application of
HPLC with electrochemical detection for the determination of low levels of antioxidants.
Journal of Food Composition and Analysis, 20: 539–545.
Slinkard, K., ve Singleton, V. L. (1977). Total phenol analyses: automation and comparison with
manual methods. American Journal of Enology and Viticulture, 28:49–55.
274
Kermes MeĢesi (Quercus coccifera L.) Yaprak ve Sürgünlerinin Besin
Madde Ġçeriği ve Yem Kalitesinin DeğiĢimi
Ahmet TOLUNAY
Süleyman Demirel Üniv., Türkiye
ahmettolunay@sdu.edu.tr
Veysel AYHAN
Süleyman Demirel Üniv., Türkiye
veyselayhan@sdu.edu.tr
Duygu KAġIKCI
Süleyman Demirel Üniv., Türkiye
duyguince@sdu.edu.tr
Ayhan AKYOL*
Süleyman Demirel Üniv., Türkiye
ayhanakyol@sdu.edu.tr
Elif KARAYILANLI
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye
elifadiyaman@sdu.edu.tr
Özet
Bu araĢtırmada, kermes meĢesi (Quercus coccifera L.) yaprak ve sürgünlerinin vejetasyon dönemine
bağlı olarak kuru madde, organik madde, ham protein, ham yağ, ham selüloz, nitrojensiz öz maddeler
(NÖM), ham kül ve metabolik enerji değerleri (ME) ile Nötral Deterjan Fiber (NDF), Asit Deterjan
Fiber (ADF), Asit Deterjan Lignin (ADL), Selüloz (CE) ve Hemiselüloz (HEM) içerikleri
belirlenmiĢtir. Vejetasyon dönemi ilerledikçe ham selüloz içeriği yükselmekte, nitrojensiz öz maddeler
azalmaktadır. Bitki kuru madde içeriği dikkate alındığında, hayvanların Haziran ayında otlatılmaya
baĢlanması uygun olacaktır. NDF değerinin artması ile yem kalitesinin, ADF değerinin artması ile bu
yemin sindirilebilirliği azaldığından, kermes meĢesinin yem kalitesi açısından en iyi olduğu dönem
Haziran ayıdır.
Anahtar Kelimeler: Kermes meşesi, vejetasyon dönemi, yemlik yaprak ve sürgün değeri, besin madde
içeriği, yem kalitesi, Türkiye.
Changing of Forage Quality and Productivity of Kermes Oak (Quercus
Coccifera L.) in a Vegetation Period
Abstract
This study investigates herbage samples taken from kermes oak (Quercus coccifera L.) the seasonal
change of certain nutritional contents (dry matter, organic matter, crude protein, ether extracts, crude
cellulose, nitrogen free extracts, crude ash, metabolic energy) and feed fiber characteristics (Neutral
Detergent Fiber-NDF, Acid Detergent Fiber-ADF, Acid Detergent Lignin-ADL, Cellulose-CE and
Hemicellulose-HEM) within the biomass obtained from these samples. It was determined that the
chemical composition of kermes oak underwent changes in connection with the vegetation period and
that, in particular, as the vegetation period advanced, the crude cellulose content increased and
nitrogen-free extracts decreased. The period when the kermes oak is best in terms of the quality of the
feed is the month of June because the quality of the feed increases along with the increase in the NDF
value.
Key Words: Kermes oak, vegetation period, herbage yield, nutrition content, forage quality, Turkey.
275
GĠRĠġ
Türkiye‘de keçi yetiĢtiriciliğinde yaygın olarak kullanılan ırklar kıl keçisi ve tiftik keçisidir.
Bunlardan kıl keçisi (Capra hircus L.) % 96 oran ile en çok yetiĢtirilen ırktır (Özder, 1997). Kıl keçisi
üretiminin en yaygın olarak yapıldığı alanlar; Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Bu
yörelerde yaĢayan Yörükler, yüz yıllardır bölgenin yukarı havzalarında kıl keçisi yetiĢtirmektedir. Kıl
keçisi yetiĢtiriciliği Yörükler için bir üretim sisteminin yanında, kültürel bir değer simgesidir (Güney
ve Darcan, 2005).
Kıl keçisi yetiĢtirilen bölgelerin sınırları ile Akdeniz maki vejetasyonu içinde yer alan bazı ağaç
ve ağaççık türlerinin doğal yayılıĢ sınırları arasında benzerlikler vardır. Bu benzerliği, kermes meĢesi
(Qercus coccifera L.) ve boz pırnal meĢe (Qercus aucheri Jaub.&Spach.) türleri açık bir Ģekilde
göstermektedir. Bu ağaç türleri kıl keçisinin yaprak ve sürgünlerini severek yediği odunsu türlerdir.
Kıl keçisi bu iki ağaç türünün doğal yayılıĢ alanını, yaĢam ortamı olarak seçmiĢtir.
Türkiye‘de orman içi meralarda otlatma ve ot verimi konularında çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır
(Alpay, 1972; Defne, 1955). Ayrıca, orman ağaçlarından yemlik yaprak yararlanması üzerine
araĢtırmalar da bulunmaktadır (Mol, 1982). Bu araĢtırmalarda, kıl keçisinin ormana ve ağaçlara
verdiği zararlar öne çıkarılmıĢtır. Oysa Akdeniz Bölgesi‘ndeki ülkelerde kermes meĢesi ve boz pırnal
meĢesinin keçi yetiĢtiriciliğinde önemi görülmüĢ ve üretim sistemi geliĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır
(Papachristou, 1997; Aldezabal ve Garin 2000; Boyazoglu ve Morand 2001; Ainalis ve Tsiouvaras
2004; Zarovali ve ark., 2007).
Türkiye‘de kermes meĢesi, verimli orman kuramadığı gerekçesi ile değer verilmemiĢ bir
ağaççık türüdür. Bu nedenle bu ağaççık türü sadece akademik çevrede genel botanik özellikleri ile
bilinmektedir. Kıl keçisi beslenmesinde önemli bir yem girdisi sağlamasına rağmen sürgün ve
yapraklarının besin madde içerikleri ve kalitesi bilinmemektedir. Bu araĢtırmada, kermes meĢesi
yaprak ve sürgünlerinin besin madde içeriği belirlenmiĢ ve vejetasyon dönemine bağlı olarak yem
kalitesinin değiĢimi ortaya konmuĢtur.
MATERYAL VE YÖNTEM
AraĢtırma, Orman Genel Müdürlüğü tarafından Süleyman Demirel Üniversitesi ‗ne eğitim ve
araĢtırma amacıyla tahsis edilen orman alanında yürütülmüĢtür. AraĢtırma alanının asli ağaççık türü
(Quercus coccifera L.) kermes meĢesidir. Kermes meĢesi ocaklarının alan üzerindeki düzenli yayılıĢı
vardır. Çalıların sahayı kaplama oranı % 70-90, boyları 50-100 cm arasında değiĢmektedir
AraĢtırma alanından Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında olmak üzere
6 dönem sürgün ve yaprak örneği alınmıĢtır. Örnek alımı esnasında kıl keçisinin sürgün ve yaprakları
yeme ve koparma Ģekli taklit edilmiĢtir (Cook, 1964).
Besin madde içeriğinin belirlenmense yönelik analizler Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Zootekni Bölümü Yemler ve Hayvan Besleme Anabilim Dalı laboratuvarında yapılmıĢtır.
Yem örnekleri el makası ile kesilerek 1-2 cm‘lik parçalar getirilmiĢtir. Örneklerin +105 Cº ‗de doğal
halde kuru madde tayinleri yapılmıĢtır. Laboratuar koĢullarında kurutulan örnekler, 1 mm elek delik
çapı olan laboratuar değirmeninde öğütülmüĢtür. Her vejetasyon dönemi farklı olmak üzere, 3
yinelemeli olarak, örneklerin ham protein, ham kül, ham yağ, ham selüloz içerikleri belirlenmiĢ ve
hücre çeperi yapıları (NDF, ADF, ADL) analiz edilmiĢtir. Yem örneklerinin ham besin madde
içeriklerinin analizi Weende (Naumann ve Bassler, 1993) ve Van Soest (Georing ve Van Soest, 1983)
yöntemlerine göre yapılmıĢtır. Ham selüloz miktarının belirlenmesinde LEPPER yöntemi
kullanılmıĢtır (Bulgurlu ve Ergül, 1978). Vejetasyon dönemine bağlı olarak kermes meĢesi sürgün ve
yapraklarının metabolik enerji (ME, kcal/kg) değerlerinin saptanmasında;
ME( Kcal/kg OM) = 3260+[0,455 * HP%]+[3,517 * HY %]-[4,037 * HS%]
ME: Metabolik enerji, HP: Ham protein, HY: Ham tağ, HS: Ham selüloz
formülü kullanılmıĢtır (TSE, 2008).
Ġstatistiki analizler için SPSS 16.0 paket programı kullanılmıĢtır (SPSS 1988). Laboratuardan
elde edilen veriler varyans analizine tabi tutularak dönemler arasındaki farklılıklar bulunmuĢtur. Bu
amaçla varyans analizi sonuçları TUKEY testi uygulanmıĢtır (Steel ve Torrie, 1984). Yapılan testlerin
p<0.05 düzeyinde anlamlılıkları vardır.
276
BULGULAR
Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak kuru madde, organik madde, ham protein,
ham yağ, ham selüloz, nitrojensiz öz maddeler, ham kül ve metabolik enerji değerlerine iliĢkin
bulgular Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1. Kermes meĢesinde vejetasyon dönemine bağlı olarak besin madde içeriği ve metabolik enerji
değerleri*
Table 1. Effects of different vegetation periods on chemical composition of kermes oak*
Kuru Maddede %
Doğal
Halde Kuru
Dry matter basis %
Madde
Dönemler
%
Organik
Ham
Ham
Nitrojensiz Öz
Ham
Periods
Ham Yağ
Moisture
Madde
Protein
Selüloz
Maddeler
Kül
Ether
basis, Dry
Organic
Crude
Crude
Nitrogen -free
Crude
extract
matter %
matter
protein
cellulose
extract
ash
c
b
c
Mayıs
43.26
96,00
1.27
4.37a
20.88c
69.48a
4.00b
Haziran
53.83b
96.04b
1.20c
3.95a,b
30.91b
59.98b
3.96b
a
b
c
b
a
c
Temmuz
56.85
95.74
1.29
3.47
35.53
55.45
4.26b
Ağustos
57.35a
96.94a
1.47b
2.69c
37.21a
55.57c
3.06a
a
a
a
a,b
a
c
Eylül
57.95
96.75
1.59
3.73
37.08
54.35
3.25a
*
Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen değerler, 0.05 olasılık düzeyinde farklıdır.
*
Means in the same column followed by the same letters are not significantly different at the 0.05 level.
ME: Metabolik Enerji
ME: Metabolizable energy
ME
(Kcal kg-1)
3191.65a
3149.65b
3129.35c
3119.92cd
3124.15d
Kuru madde: Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak kuru madde içeriğinin
istatistiksel olarak önemli düzeyde değiĢtiği görülmektedir (p<0.05). Bu değiĢim Mayıs-Temmuz
aylarında istatistiksel olarak belirgin düzeyde farklılık gösterirken (p<0.05), Ağustos ve Eylül
dönemlerinde ise önemli değildir (p>0.05).
Organik madde: Organik madde üzerine vejetasyon döneminin etkili olduğu görülmektedir
(p<0.05). Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında istatistiksel olarak bir farklılık saptanmazken
(p>0.05), Ağustos ve Eylül ayları bu aylardan farklılık göstermektedir (p<0.05). Ancak Ağustos ve
Eylül aylarındaki organik madde içerikleri farksızdır.
Ham protein: Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak ham protein içeriğinin
istatistiksel olarak değiĢtiği görülmektedir (p<0.05). Mayıs-Haziran ve Temmuz aylarındaki ham
protein içerikleri birbirleri ile benzer değerler gösterirken, Ağustos ve Eylül dönemlerinde ham protein
içeriğinin yükseldiği görülmektedir (p<0.05).
Ham yağ: Ham yağ içeriği bakımından da kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak
istatistiki farklılık gösterdiği saptanmıĢtır (p<0.05). BaĢlangıçta yüksek olan ham yağ içeriğinin,
vejetasyon dönemi ortalarında düĢtüğü (p<0.05), buna karĢılık dönem sonuna doğru bir miktar arttığı
görülmektedir.
Ham selüloz: Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak ham selüloz içeriğinin de
istatistiksel olarak belirgin düzeyde değiĢtiği görülmektedir (p<0.05). Özellikle vejetasyonun
baĢlangıç ve değiĢim dönemi olan Mayıs ve Haziran ayları hem kendi aralarında ve hem de diğer
aylardan (Temmuz, Ağustos ve Eylül) istatistiksel olarak farklılık göstermektedir (p<0.05). Temmuz,
Ağustos ve Eylül aylarında ham selüloz içeriğinin istatistiksel olarak değiĢmediği görülmektedir
(p>0.05).
Nitrojensiz öz maddeler: Nitrojensiz Öz Madde bakımından da kermes meĢesinin vejetasyon
dönemine bağlı olarak istatistiksel bakımdan önemli düzeyde farklılık gösterdiği görülmektedir
(p<0.05). Mayıs ve Haziran ayları hem kendi aralarında ve hem de diğer dönemlerden istatistiksel
olarak daha farklı nitrojensiz öz madde içermektedirler. Temmuz ve Eylül döneminde Nitrojensiz Öz
Maddeler istatistiksel olarak farksızdır (p>0.05).
277
Tablo 2. Kermes meĢesinde vejetasyon dönemine bağlı olarak hücre çeperi yapılarının değiĢimi *
Table 2. Changing of cell wall fractions of kermes oak (Quercus coccifera L.) in a vegetation period*
Doğal
Kuru Maddede %
DM basis %
Halde
Dönem
Kuru
Period
Madde
%
DM
NDF
Min.-Max.
ADF
Ort. ±SS
Mean ±SD
Min.-Max.
ADL
Ort. ±SS
Mean ±SD
Mayıs
43.26
43.92-44.81
44.36d,1±0.44
31.07-31.22
31.14d ±0.07
c
Haziran
53.83
55.82-56.28
56.05 ±0.23
39.87-40.01
39.94c±0.07
b
Temmuz
56.85
58.27-58.89
58.58 ±0.31
42.93-43.56
43.24b±0.31
Ağustos
57.35
59.39-60.14
59.83a±0.39
46.97-48.01
47.49a±0.52
a
Eylül
57.95
60.38-60.89
60.71 ±0.28
48.03-48.04
48.03a±0.00
*
Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen değerler, 0.05 olasılık düzeyinde farklıdır.
*
CE
HEM
Min.-Max.
Ort. ±SS
Mean ±SD
Min.-Max.
Ort.±SS
Mean ±SD
Min.-Max.
Ort. ±SS
Mean ±SD
13.97-14.18
19.05-19.69
19.87-20.17
23.96-24.70
24.21-24.50
14.07c ±0.10
19.37b ±0.32
20.02b ±0.15
24.33a ±0.37
24.35a ±0.14
16.89-17.25
20.32-20.82
23.06-23.39
22.27-23.16
23.54-23.82
17.06c ±0.18
20.57b ±0.25
23.22a ±0.16
23.16a ±0.89
23.68a ±0.14
12.70-13.74
15.81-16.41
14.71-15.96
12.38-12.99
12.34-12.85
13.22b ±0.52
16.10a ±0.30
15.33a ±0.62
12.67b±0.30
12.67b±0.28
Means in the same column followed by the same superscripts are not significantly different at the 0.05 level.
DM: Doğal Halde Kuru Madde, NDF= Nötral Deterjan Fiber, ADF= Asit Deterjan Fiber, ADL= Asit Deterjan Lignin, CE: Selüloz, HEM: Hemiselüloz, SS: Standart Sapma
DM= Dry matter; NDF= Neutral detergent fiber, ADF= Acid detergent fiber, ADL= Acid detergent lignin, CE= Cellulose, HEM= Hemicellulose, SD= Standard deviation
278
Ham kül: Ham kül bakımından elde edilen değerler incelendiğinde ise vejetasyon döneminin
istatistiksel olarak etkili olduğu görülmektedir (p<0.05). Mayıs-Temmuz dönemleri Ağustos–Eylül
dönemlerinden istatistiksek olarak daha yüksek düzeyde ham kül içermektedir (p<0.05).
Metabolik enerji: Vejetasyon dönemine bağlı olarak metabolik enerji değerlerinin de
istatistiksel olarak değiĢtiği saptanmıĢtır (p<0.05). Genel olarak vejetasyon döneminin ilerlemesine
bağlı olarak metabolik enerjinin düĢtüğü görülmektedir.
Kermes meĢesinin vejetasyon dönemine bağlı olarak, hücre çeperi yapılarını oluĢturan Nötral
Deterjan Fiber (NDF), Asit Deterjan Fiber (ADF), Asit Deterjan Lignin (ADL), Selüloz (CE) ve
Hemiselüloz (HEM) değerlerine iliĢkin elde edilen bulgular Tablo 2‘de verilmiĢtir.
Nötral deterjan fiber (NDF): Mayıs ayında alınan örneklerde NDF oranı % 44.36 bulunmuĢtur.
Haziran ayında NDF rakamında ciddi bir artıĢ olmuĢ ve % 56.05 rakamına ulaĢılmıĢtır. NDF
oranındaki artıĢ Temmuz ayına kadar devam etmiĢ ve yapılan analiz sonucunda bu dönemin NDF
değeri % 58.58 olmuĢtur. Ağustos ayında NDF değeri % 59.83 ‗dür (p<0.05). Ağustos ayından
sonraki dönem olan Eylül ayında NDF rakamında ciddi artıĢ olmamıĢ olup, bu iki dönem değerleri
arasında bir farklılığa rastlanmamıĢtır (p>0.05).
Asit deterjan fiber (ADF): Mayıs ayında alınan yeĢil yaprak ve sürgün örneklerinden elde edilen
kuru maddelerin ADF değeri % 31.14 olarak bulunmuĢtur. Haziran ayında 1 aylık dönemler arasında
en büyük artıĢını yaparak % 39.94 değerine ulaĢılmıĢtır. Bir sonraki örnek alım dönemi olan Temmuz
ayında ADF değeri % 43.24 olmuĢtur. Ağustos ayında yapılan analizlerde ADF değeri % 47.49‘a
ulaĢmıĢtır (p<0.05). Eylül ayında yapılan analizlerde NDF değerinde ciddi bir artıĢ olmadığından,
Ağustos ayı ile bir farklılığı bulunmamaktadır (p>0.05).
Asit deterjan lignin (ADL): Mayıs ‗da alınan örneklerde ADL değeri % 14.07 bulunmuĢtur. Bu
rakam Haziran ayında dönemler arasında en yüksek artıĢı yaparak % 19.37‘e ulaĢmıĢtır. Temmuz
ayındaki ADL değeri % 20.02, Ağustos ayındaki ADL değeri % 24.33 olmuĢtur (p<0.05). Eylül
ayında yapılan analiz sonuçları, istatistiki olarak Temmuz ayına göre farklılık göstermemiĢ ve ADL
değerinde Ağustos ayına göre dönemler arasında farklılığa rastlanmamıĢtır (p>0.05).
Selüloz (CE): Mayıs ayında alınan yeĢil yaprak ve sürgün örneklerinden elde edilen kuru
maddelerdeki selüloz değeri % 17.06 olarak bulunmuĢtur. Bu oran, Haziran ve Temmuz aylarında
artarak sırasıyla % 20.57 ve % 23.22 değerlerine ulaĢmıĢtır (p<0.05). Ağustos ve Eylül aylarında
alınan örnekler üzerinde yapılan analiz sonuçları sırasıyla % 23.16 ve % 23.68 olup, Temmuz ayına
göre dönemler arasında bir farklılık oluĢturmamıĢtır (p>0.05).
Hemiselüloz (HEM): Mayıs ayında, kuru madde bazında hemiselüloz değeri % 13.22 olarak
bulunmuĢtur. Bu değer Haziran ayında dönemler arasında en yüksek artıĢını yaparak % 16.10
rakamına ulaĢmıĢtır. Temmuz ayında alınan örnekler üzerinde yapılan analizlerde hemiselüloz oranı %
15.33 olarak bulunmuĢtur. Ağustos ayında yapılan analizde hemiselüloz değeri % 12.67 olup, diğer
dönemlere göre düĢmeye baĢlamıĢtır (p<0.05). Eylül ayına ait analiz sonucu Ağustos ayına göre
farklılık göstermemiĢ, bu iki dönem arasında farklığa rastlanmamıĢtır (p>0.05).
TARTIġMA VE SONUÇ
Keçiler dünyanın çok değiĢik iklim ve coğrafi bölgelerine yayılmıĢlardır. Kıl keçiler ise çok
kurak iklim koĢullarında, çok eğimli ve tarıma uygun olmayan ve çok az bitki örtüsüne sahip step
alanlarında yetiĢtirilebilirler. Uygun bakım ve yönetim koĢullarında her çeĢit koĢula kolayca kıl
keçilerinden verimli bir Ģekilde faydalanılmaktadır (Görgülü, 2002).
Bu araĢtırma ile bu yem kaynağının, en yüksek verim ve besin madde içeriğine sahip olduğu
döneme iliĢkin yeterli bilgi elde edilmiĢ ve keçi otlatmacılığında besin madde içeriği bakımından en
uygun dönem saptanmıĢtır. AraĢtırma bulgularında görüldüğü gibi, vegetasyon dönemine bağlı olarak
kermes meĢesinin besin madde kompozisyonunun belirgin düzeyde değiĢtiği görülmektedir.
DeğiĢik tarla ve mera yem bitkilerinin yem değerleri hakkında bilgi veren Ergül (2008) ve
Akyıldız (1986) tüm yem bitkilerinde vejetasyon dönemi ilerledikçe kuru madde ve ham selüloz
oranını artığını, buna karĢılık ham yağın önce artıp, sonra gerilediğini belirtmektedirler. AraĢtırmada
elde edilen sonuçlar da bu durumu destekler niteliktedir. Türkiye ‗de yetiĢen bazı kermes türü
yapraklarının yem değerine iliĢkin yapılan bir çalıĢmada, Temmuz döneminde hasat edilen kermes
meĢesi yapraklarında organik maddeyi % 93.08, ham proteini % 3.62, ham selülozu % 38.2, ham yağı
279
% 4.44 ve ham külü % 6.91 olarak saptanmıĢtır. Bu çalıĢmada da aynı dönemde elde edilen besin
madde içeriği değerleri ham protein hariç Kamalak ve ark. (2004) bulgularına yakın değerler
göstermektedir.
AraĢtırma bulgularına göre Türkiye‘nin Batı Akdeniz Bölgesi ‗nde keçi otlatmacılığı
bakımından özellikle bitki kuru madde içeriği dikkate alındığında hayvanların Haziran ayından
itibaren otlatılmaya baĢlanmasının daha uygun olacağı sonucuna varılmıĢtır.
Nötral Deterjan Fiber (NDF), bitki hücre duvarı yapısında bulunan hemiselüloz, selüloz, lignin,
kütin ve çözünmeyen protein miktarını ifade etmektedir.. NDF oranı bitkinin büyüme durumu veya
olgunluğunun göstergesidir. NDF değeri hayvanların beslenmesinde önemli bir gösterge olup, NDF
değeri arttıkça yemin kalitesi azalmaktadır. Asit Deterjan Fiber (ADF), bitki hücre duvar yapısında
selüloz, lignin ve çözünmeyen protein miktarını ifade etmektedir. Bir yemde ADF oranı arttıkça, bu
yemin sindirilebilirliği azalmaktadır. Ruminantlar, bitki hücre duvarı yapısında bulunan ve suda
çözünmeyen karbonhidrat parçaları olan hemiselüloz ve selülozu parçalayabilmekte, fakat Asit
Deterjan Lignin (ADL)‘i parçalayamamaktadır. Bu açıklamalar araĢtırma sonuçları ile iliĢkiye
getirildiğinde, kermes meĢesinde yem kalitesinin en yüksek olduğu dönemlerin Mayıs ve Haziran
aylarında olduğu görülmektedir. Mayıs ayı bu ağaççık türünde yaprak ve sürgün büyümesinin en
yüksek olduğu, ayrıca çiçeklenme ve döllenmenin gerçekleĢtiği dönemdir. Bu nedenle bu dönemde
yararlanılmamalıdır. Kermes meĢesinden hem kalite hem de kantite açısından maksimum
yaralanmanın sağlanacağı dönem Haziran ayıdır.
TeĢekkür
Bu çalıĢma, 108O593 proje numarası ile Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu
(TÜBĠTAK) tarafından desteklenmiĢ olup, bu desteklerinden dolayı TÜBĠTAK‘a teĢekkürlerimizi
sunarız.
REFERANSLAR
Ainalis, AB., Tsiouvaras, CN., 2004. Forage production of woody fodder species and herbaceous vegetation in a
silvopastoral system in Northern Greece. Agroforestry Systems, 42 (2): 1-11.
Akyıldız, AR., 1986. Yemler Bilgisi ve Teknolojisi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 868,
Ankara Üniversitesi Veteriner ve Ziraat Fakültesi Basımevi, Ankara, s.411.
Aldezabal, A., Garin, I., 2000. Browsing preference of feral goats (Capra hircus L.) in a Mediterranean mountain
scrubland. J. of Arid Environments, 44 (1):133-142.
Alpay, O., 1972. Aladağ Orman Ġçi Otlaklarında Otlatma ġekli ve Kesafeti ile Hayvansal Verim ĠliĢkileri.
Ormancılık AraĢtırma Enstitüsü Teknik Bülten Serisi, No: 52, Cihan Matbaası, Ankara, s.56.
Boyazoglu, J., Morand-Fehr, P., 2001. Mediterranean dairy sheep and goat products and their quality: A critical
review. Small Rumin. Res., 40: 1–11.
Bulgurlu, ġ., Ergül, M., 1978. Yemlerin Fiziksel Kimyasal ve Biyolojik Analiz Metodları Uygulama Kitabı. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Yayın No.127, Ġzmir, s.176.
Cook, CW., 1964. Symposium on nutrition of forages and pastures: collecting forage sample‘s representative of
ingested material of grazing animals for nutritional studies. J. Animal Sci., 23: 265-270.
Defne, M., 1955. Türkiye‘de Otlak ve Otlatma ĠĢlerini Tanzim Yolu ile Ormanların Korunması Problemi
Üzerine AraĢtırmalar. TC Ziraat Vekaleti, Orman Umum Müdürlüğü Yayınları, Sıra No: 167, Sayı: 14,
Yenilik Basımevi, Ankara, s.124.
Ergül, M., 2008. Yemler Bilgisi ve Teknolojisi. 5. Basım, ISBN: 978-975-483-528-1, Ġzmir, s.303.
Georing, HK., Van Soest, PJ., 1983. Forage Fiber Analyses. AGR Handbook, NR, Washington, p.379.
Görgülü, M., 2002. Büyük ve Küçük Hayvan Besleme. 1. Basım, s285, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları, Adana.
Kamalak, A., Canbolat, O,, Ozay, O., Akbas, S., 2004. Nutritive Value of Oak (Quercus spp.) Leaves. Small
Ruminant Research, 53:161-165.
Mol, T., 1982. Elazığ Ormanlarında Yemlik Yaprak Yararlanmasının Orman Ağaçlarına Etkileri. Ġstanbul
Üniversitesi Orman Fakültesi Yayınları, No. 2911/316, TaĢ Matbaası, Ġstanbul, s.66.
Naumann, C., Bassler, R., 1993. Die chemische Untersuchung von Futtermitteln. In: Methodenbuch. Band III,
p6, 3. Ergänzungen, VDLUFA Verlag, Darmstadt, Germany
Özder, M., 1997. Keçi YetiĢtiriciliği, In: M Kaymakçı, Y AĢkın, Keçi Besleme, 1. Baskı, Ġzmir, s.34-55.
Papachristou, TG., 1997. Foraging behaviour of goats and sheep on Mediterranean kermes oak shruplands. Small
Rumin. Res., 24: 85–93.
280
SPSS, 1988. User‘s Guid: 3rd, Edn. SPSS Inc. Chicago-USA.
Steel, RGD., Torrie, JH., 1984. Principles and procedures of statistics: a Biometrical Approach. McGraw-Hill
Book Co. Inc., 2nd Edn.. New York,-USA p.633.
TSE, 2008. Determination of Metobolizable Energy in Animal Feeds (Chemical Method). Standard Number:
9610, Ankara.
Zarovali, MP., Yiakoulakiand, MD., Papanastasis, VP., 2007. Effects of Shrub Encroachment on Herbage
Production and Nutritive Value in Semi-arid Mediterranean Grasslands. Grassland Forage Science, 62:
355–363.
281
Tuz Stresi Altındaki Patlıcan Fidelerine Uygulanan Gibberellik Asit
(GA3)’in Bitki GeliĢimi ve Ġyon Birikimi Üzerine Etkisi
Fikret YAġAR*
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Türkiye
fyasar@yyu.edu.tr
Özlem UZAL
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Türkiye
ozlemuzal@yyu.edu.tr
Okan YELER
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Türkiye
okanyeler@yyu.edu.tr
Özet
Aydın Siyahı patlıcan çeĢidine ait fideler, Hoagland besin çözeltisi bulunan hidroponik sistemde, iklim
özellikleri kontrollü bitki büyütme odasında yetiĢtirilmiĢtir. Üç haftalık fidelere kademeli olarak 100
mM NaCl uygulanmıĢ, 15 günlük tuz stresi sonucunda meydana gelen fizyolojik ve biyokimyasal
değiĢiklikler incelenmiĢtir. AraĢtırmada, tuzun bitki geliĢimini olumsuz etkileyen etkisini azaltacağı
öngörüsüyle, patlıcan fidelerine tuzla birlikte 2.5, 5.0, 7.5 ve 10 ppm dozlarında Gibberellik asit (GA3)
ilave edilmiĢtir. Tuz stresinin ve bununla birlikte uygulanan GA3‘in etkisini belirlemek amacıyla; bitki
yaĢ ağırlığı, bitkilerin yaprak, kök ve gövdelerindeki sodyum (Na+), potasyum (K+), kalsiyum (Ca+2)
ve klorür (Cl-) iyonu birikimlerine bakılmıĢtır. NaCl‘in tek baĢına uygulandığı bitkilerin yapraklarında
klorozlar meydana gelmiĢ ve buna paralel olarak kontrole göre yapraklardaki Na + ve Cl- iyon
miktarlarında yüksek bir artıĢ, Ca+2 ve K+ birikimlerinde ise önemli düĢüĢler belirlenmiĢtir. ―Tuz +
GA3‖ uygulanan bitkilerde GA3 dozu arttıkça kloroz belirtileri ve tuzdan zararlanma Ģiddeti azalmıĢ,
Na+ ve Cl- iyon miktarlarında kontrole göre artıĢ olsa da sadece tuz uygulamasına göre azalma, Ca+2 ve
K+ birikimlerinde ise önemli artıĢlar belirlenmiĢtir. ―Tuz + 10 ppm GA3‖ uygulamasında, tuzun etkisi
nedeniyle geliĢme yavaĢlamıĢ; ancak bitki yapraklarında rozetleĢme veya kloroz gibi semptomlar
ortaya çıkmamıĢtır. Yapılan çalıĢmada, GA3 uygulamasının patlıcan bitkisini tuzun toksik etkisinden
koruma etkisi yaptığı ve bu etkinin 10 ppm GA3 kullanım dozunda ortaya çıktığı belirlenmiĢtir. Daha
yüksek gibberellik asit dozlarının uygulanmasıyla, tuzun geliĢmeyi engelleyici etkisinin önemli
düzeyde engellenebileceği yönünde bir izlenim oluĢmuĢtur.
Anahtar kelimeler: Patlıcan, Solanum melongena L., Tuz stresi, GA3, İyon birikimi
The Effect of Gibrellic Acid (G3)in Salt-stressed Eggplant Seedlings on Plant
Development and Ion Deposition
Abstract
Seeds from Black Aydın eggplant varieties, in hydrponic system within Hoagland nourishment
solutions, grown up in plant development under control climatic features room. Three weeks seedlings
was carried out graded 100 mM NaCl and studied alteration physiologic and biochemical for 15 days
salt stress plants. In the investigation, foresight of salt reduce negative effect of development plants,
added 2.5, 5.0, 7.5 and 10 ppm doses Gibrellic acid (GA3) with salt. Aim of determination of salt
stress and nevertheless effect of GA3; controled plant moist weightiness and accumulation of sodium
(Na+), potassium (K+), calcium (Ca+2) and chlorure (Cl-) within plants leafs, root and trunk. When
only NaCl carried out to the plants which occurred chlorozes and as a parallel amount of Na + and Clion has high increase, compared to controls, Na + and Cl- ions increases in amount if only been
reduced by the salt application, Ca + 2 and K + were significant increases in the accumulation of.
Carrying out ―Salt+ GA3‖ on the plants showed that when increase of GA3 doses reduced chloroze sign
and salt damage. Carrying out ―Salt + 10 ppm GA3‖, effect of salt reduced growing up, merely plants
282
leafs didn‘t come on the scene symptom of rosettes and chloroses. In this study, carried out GA 3 doses
protected from toxic effect of salt on eggplant and this affection determined with 10 ppm GA3 usage
doses. Carried out higher gybrellic acid doses showed that obstruction of salt growing up effect can
reduce in an important level.
Key words: Eggplant, Solanum melongena L., Salt stress, GA3, Ion accumulation
GĠRĠġ
Stres, çevresel ve biyolojik faktörlerin ayrı ayrı veya birlikte fizyolojik olaylarda belirgin değiĢimler
meydana getirmesidir. Bitkilerin yetiĢtiği ortamlarda genellikle bazı faktörler eksik ve bazı faktörlerde
ideallikten oldukça uzaktır. Bu nedenle bir veya daha fazla olumsuz Ģartla karĢı karĢıya kalan bitki
metabolizması önemli derecede bir strese maruz kalır ve bu stres durumunu ortadan kaldırmak,
sakınmak veya aĢmak için çeĢitli biyokimyasal ve fizyolojik mekanizmaları devreye sokar
(Kadıoğlu,1999). Strese karĢı bitkilerin tepkileri ise kaçınma ve tolerans Ģeklindedir. Kaçınma, bitki
dokularında stres faktörlerinin azaltılmasına veya önlenmesine yönelik olarak gerçekleĢir. DıĢ çevrede
stres oluĢturabilecek koĢullar olmasına rağmen bitkinin hücrelerini stres altına sokmayan bir iç ortam
sağlaması sakınma veya kaçınma olarak tanımlanır (Levitt, 1980). Burada bitkinin çevreyle iliĢkili
yüzeylerinin bileĢimi ve morfolojisindeki değiĢimler yer alır. Strese tepki olarak; yaprak ayasının
kalınlığı, stomaların büyüklük ve sıklığı, kutikulanın inceliği ve kimyasal bileĢimi değiĢmektedir.
Tolerans, stres etkisinin azaltılmasını veya düzeltilmesini kapsar. Yani bitkinin aĢırı dıĢ stres
Ģartlarında olduğu kadar içsel stres altında da bir dereceye kadar fonksiyonlarını yada canlılığını
devam ettirme yani strese dayanma kapasitesidir (Hasegawa ve ark., 1986). Bu aĢamadaki değiĢimler;
doku ile organel düzeyinde ve moleküler seviyede meydana gelmektedir (Levitt, 1980; Edreva, 1998;
Acar, 1999; Kadıoğlu, 1999).
Tuz stresi altındaki bitkiler su ile birlikte tuz iyonlarını aĢırı biriktirdiklerinde bitki daha fazla iyon
birikimini önlemek için stomalarını kapatarak su kaybını ve dolayısıyla köklerden su alımını da
kesmiĢ olur. Stomaların kapanması ABA hormonunun uyartımı ile gerçekleĢir. ABA nın bitkide aktive
olmasıyla geliĢimi teĢvik eden diğer hormonların aktivitelerinde de azalmalar olabilir. Dolayısıyla tuz
stresi altındaki bitkilerin geliĢim ve büyümelerinde duraklamalar ve devam etmesi durumunda stresin
Ģiddetine bağlı olarak ölümler olur. GeliĢimi teĢvik edici hormonların uygulanması ise enzim
aktivitelerini artırarak bitkinin geliĢimini devam ettirmesi ve strese dayanım süresini artırdığı bazı
çalıĢmalarda belirtilmiĢtir (El-Shahaby ve ark.,1992 ;Lin ve Kao,1995;Xiong ve ark., 2002; Rodriguez
ve ark.,2006).
GA3 ve sitokinin gibi büyüme düzenleyicilerinin bitkilere uygulanmasıyla tuz stresinin olumsuz
etkisinin değiĢtirilmesinde yararlar sağlar (Xiong ve ark. 2002).Nitekim Lin ve Kao(1995)‘nun
yaptıkları bir çalıĢmada GA‘nın tuz uygulanmıĢ pirinç fidelerinin sürgünlerinin geliĢiminin
engellenmesini azalttığını ileri sürmüĢlerdir. Rodriguez ve ark.(2006)‘nın yaptıkları çalıĢmada ise GA 3
uygulamalarının pirinci kapsayan bazı bitkilerde geliĢimin engellenmesinin teĢvikinin azaltılmasında
rol oynadığını rapor etmiĢlerdir. Aynı çalıĢmada tuz uygulamasının klorofil hariç diğer tüm ölçülen
parametrelerde negatif etkilendiği belirtilmiĢtir. Yine GA3 uygulamasının klorofil b, karatenoid
içerikleri,sürgün kuru ağırlığı ve sürgün uzunluğunda tuzun etkisini önlediği ifade edilmiĢtir. Radi ve
ark.,(1989) mısırda tuz stresi ile klorofil a ve b ve karatenoidlerde artıĢlara sebep olduğunu fakat GA 3
uygulamalarının bu pigmentlerde ilaveli bir artıĢa sebep olduğunu belirmiĢlerdir. Tersine aynı
araĢtırıcılar aspirde tuz stresinin pigmentleri azalttığını GA3‘ün bu pigmentleri artırdığını
belirtmiĢlerdir. Ashraf ve ark.(2001)‘nın yaptıkları çalıĢmada tuzlu geliĢme ortamında iki buğday
hattının sürgün ve köklerinde Na ve Cl‘nin konsantrasyonunda ciddi artıĢa sebep olmuĢ fakat Na ve
Cl‘nin birikimi GA3 uygulaması ile her iki tahıl hattının hem kök ve hem de sürgünde arttığı
belirtilmiĢtir. Tuza hassas Barani-83 tuza tolerant SARC-1 den daha fazla iyon biriktirmiĢlerdir.Net
CO2 asimilasyonu oranı her iki buğday hattında NaCl2 miktarının artması ile sürekli olarak azalmıĢtır.
Yine GA3 uygulaması ile her iki çeĢit içinde bu değiĢkenlik tuz stresinin etkilerini hafiflettiği
belirtilmiĢtir.
283
Genellikle dıĢtan farklı büyüme düzenleyicilerin uygulanması ile içsel hormon düzeylerinin teĢvik
edildiği üzerine görüĢ birliği vardır (El-Shahaby ve ark.,1992). Rodriguez ve ark.(2006) pirinç
fidelerinin tuza toleransının geliĢmesinde belki de Cynobakter tarafından üretilen EP içinde
hormonların bulunmasından dolayı olduğu nu ifade etmiĢlerdir. ÇalıĢmada GA uygulaması ile tuz
stresine yanıt olarak aĢırı ABA üretimini teĢvik ettiği ve büyüme regülatörlerinin oranlarını
değiĢtirerek azalttığı belirtilmiĢtir.
Sonuçlarını verdiğimiz bu çalıĢmada, tuz ile birlikte GA3 uygulanan patlıcan fidelerinin tuz stresine
karĢı gösterdikleri tepkiler bitki büyüme parametreleri ve iyon birikim durumlarına bakılarak
araĢtırılmıĢtır.
1. Materyal ve Yöntem
1.1. Materyal
AraĢtırma Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Fizyoloji
Laboratuvarında yürütülmüĢtür. ÇalıĢmada, Aydın siyahi patlıcan çeĢidi kullanılmıĢtır.
1.2. Yöntem
Bitkilerin Yetiştirilmesi
Denemede kullanılan patlıcan tohumları pomza doldurulmuĢ 40x25x5 cm boyutlarındaki plastik
kaplara ekilmiĢtir. Her çeĢide ait 25‘er adet tohum pomza içine ekilerek çimlendirilmiĢtir. Çimlenen
fideler, 26 OC sıcaklık %70 neme sahip ve 7000 lüx ıĢığın olduğu iklim odasında büyütülmüĢtür.
Kotiledon yaprakları yatay duruma gelen ve ilk gerçek yaprakları görülmeye baĢlayan fideler delikli
plastik kaplara yerleĢtirilerek Hoagland besin solüsyonlu su kültürüne alınmıĢlardır. Hoagland
çözeltisinde yetiĢtirilen fideler 4-5 gerçek yapraklı oldukları zaman ortama kademeli olarak toplam
100 mM‘lık NaCl tuz stresi uygulanmıĢtır. Tuz uygulanmayan kontrol bitkileri ile birlikte tüm bitkiler
25oC sıcaklık ve %65 oransal neme sahip iklim odasında geliĢtirilmiĢlerdir. Ölçüm ve analizler için
örnek alma iĢlemi üç tekerrürlü olacak biçimde tuz uygulamasından 8 gün sonra yapılmıĢtır.
İyon Analizleri
Kontrol ve tuz uygulamalarının her bir tekrarından tesadüfî olarak seçilen 3‘er bitkinin Na, K ve Ca
iyon analizleri Taleisnik ve ark. (1997) ye göre yapılmıĢtır. Nispi iyon miktarı bitkilerin kök gövde ve
yaprak organlarından mg/gr T.A olarak ölçülen Na, K ve Ca iyonları toplanarak 100 gr bitkideki
miktarları hesaplanmıĢtır (Taleisnik ve Grunberg 1994).
2. Değerlendirmelerin yapılması
Tesadüf parselleri deneme desenine göre kurulan denemelerden elde edilen sayısal değerler, varyans
analizine tabi tutulmuĢ ve uygulamalar arasındaki farklılıkların istatistiksel açıdan önemlilik derecesi
ortaya konulmuĢtur. Bunun için SAS Institue (1985) paket programından yararlanılarak Duncan çoklu
karĢılaĢtırma testi yapılmıĢ ve farklılık dereceleri, %0.1 düzeyinde harflendirme yoluyla gösterilmiĢtir.
3. Bulgular ve Tartışma
Tuz stresi ile birlikte farklı dozlarda uygulanmıĢ GA3 hormonunun patlıcan fidelerindeki
geliĢim ve iyon birikimlerinin incelendiği bu çalıĢmada, tuz uygulamasıyla, bitkilerin yaĢ ağırlıkları
kontrole göre azalmıĢ, ancak tuzla birlikte GA3 uygulandığında kontrole göre azalma olsa da tek
baĢına tuz uygulamasına göre bir artıĢ olduğu gözlenmiĢtir. Farklı dozlarda tek baĢına GA3
uygulamasında da tuz ile birlikte GA3 uygulamasına göre bitki yaĢ ağırlığında bir artıĢ olmasına
rağmen kontrole göre ciddi düĢüĢlerin olduğu görülmüĢtür ( Çizelge 1). YaĢar ( 2003) patlıcanda
yaptığı çalıĢmada tuz stresinin bitki yaĢ ağırlığını önemli ölçüde azalttığını belirtmiĢtir. Ashraf ve
ark.(2001) buğdayda yaptıkları çalıĢmada, sürgün ve kök yaĢ ve kuru ağırlığı, bitki boyu ve yaprak
alanında tuz miktarının artması ile azalmalar belirlenmiĢ fakat GA uygulaması ile bu geliĢme
parametreleri yönünden her iki çeĢitte de önemli bir iyileĢmeye sebep olmuĢtur. Bitkilere sadece GA3
uygulaması ile bitki geliĢiminde azalmaların olmasının sebebi ise PektaĢ,(2009) belirttiği gibi giberelik
asitin bir inhibitör görevi gördüğü ve giberelik asitin artan konsantrasyonu ile tüm enzim
284
aktivitelerinin azalmasından dolayı bitki geliĢiminde kontrole göre azalmaların olduğu ve böylece
stresten kaçınmanın olduğunu söylemek mümkün olabilmekte.
Çizelge 1: Tuz ve GA3 hormonu uygulanmıĢ patlıcan fidelerinin bitki yaĢ ağırlık (g)
ölçümleri ve yapraklarındaki iyon birikimleri (µg mg-1 Y.A)
Uygulama
Bit.Ya. Ağ.
Na
K
Ca
Cl
Kont
6,26 a
527,62 d
125,02 ab
34,09 b
0,135 g
Tuz
1,57 c
920,53 a
63,18 d
17,25 c
3,903 a
T+2,5ppmGA3
1,82 c
683,50 b
72,12 cd
35,26 b
2,631 b
T+5ppmGA3
2,97 bc
674,75 bc
76,38 cd
36,31 b
2,275 c
T+7,5ppmGA3
2,20 bc
606,67 bcd
149,34 a
39,90 b
2,603 b
T+10ppmGA3
2,64 bc
574,98 cd
143,58 a
35,91 b
1,854 d
2,5ppmGA3
2,64 bc
553,94 d
119,71 ab
46,24 b
0,651 e
5ppmGA3
3,38 bc
547,71 d
119,65 ab
48,50 b
0,597 ef
7,5ppmGA3
4,11 b
549,60 d
149,96 a
64,75 a
0,537 ef
10ppmGA3
3,23 bc
568,00 d
169,82 a
74,39 a
0,418 f
Yapılan bu çalıĢmada tuz ve GA3 hormon uygulamasının bitkilerin iyon alım ve
birikimlerinde ne tür değiĢiklik yapıp yapmayacağını anlamak için Na, K, Ca ve Cl iyon birikimlerine
bakılmıĢtır. Yapılan ölçüm ve analizlerde bitkilerin yaĢ yaprak örneklerinin Na ve Cl iyon birikimleri
tuz uygulaması ile birlikte kontrol bitkilerine göre ciddi artıĢların olduğu görülmüĢtür. Tuz + GA3
uygulamalarında ise GA3 ün düĢük dozlarında kontrole göre hafif artıĢlar olsa bile Tuz+7,5 ve Tuz+
10 ppm GA3 dozlarında Na birikimi kontrolle aynı istatistiki aralıkta olduğu görülmüĢtür. Tek baĢına
GA3 uygulamalarında ise kontrol bitkileri ile aynı oranda Na biriktirdikleri görülmüĢtür. Cl iyon
birikiminde ise Tuz+GA3 uygulamalarında kontrole göre artmıĢ ancak tek baĢına tuz uygulanmıĢ
bitkilerin Cl birikimine göre azaldığı görülmüĢtür. Ayrıca, tek baĢına farklı dozlarda GA3
uygulamalarında da kontrole yakın değerlerde Cl iyon birikimi olduğu görülmüĢtür( Çizelge 1).
(Ashraf ve ark.2001) tuzlu geliĢme ortamında iki buğday hattının sürgün ve köklerinde Na ve Cl‘nin
konsantrasyonunda ciddi artıĢa sebep olmuĢ fakat Na ve Cl‘nin birikimi GA3 uygulaması ile her iki
tahıl hattının hem kök ve hem de sürgünde arttığı belirtilmiĢtir. GA3 ve sitokinin gibi büyüme
düzenleyicilerinin bitkilere uygulanmasıyla tuz stresinin olumsuz etkisinin değiĢtirilmesinde yararlar
sağladığını Xiong ve ark. (2002), Lin ve Kao(1995)‘nun yaptıkları çalıĢmalarda belirtmiĢlerdir.
Rodriguez ve ark.(2006) yaptıkları çalıĢmada da GA3 uygulamalarının pirinci kapsayan bazı bitkilerde
geliĢimin engellenmesinin teĢvikinin azaltılmasında rol oynadığını rapor etmiĢlerdir.
Tuz ve farklı dozlarda GA3 hormonu uygulanmıĢ patlıcan fidelerinin
K ve Ca iyon
birikimleri tuz uygulaması ile kontrole göre azalma göstermiĢ ancak Tuz+GA3 uygulanan bitkilerin K
ve Ca iyonları tek baĢına tuz uygulamasına göre dozlara bağlı olarak artıĢ göstermiĢtir. Tuz+7.5 ve 10
ppm GA3 dozlarında en yüksek K birikiminin olduğu görülmüĢtür. Ca birikiminde de tuz
uygulamasında kontrole göre azalma olmuĢ ancak GA3 uygulamaları ile Ca birikimleri tüm GA3
dozlarında kontrolle aynı aralıkta çıkmıĢtır. Ancak tek baĢına 7.5 ve 10 ppm GA3 dozlarında ki Ca
birikimi kontrol gurubundaki Ca birikiminden de yüksek çıkmıĢtır ( Çizelge 1). Amal ve ark. (2014)
tuz stresi altındaki arpa bitkilerine GA3 uygulayarak yaptıkları çalıĢmada tuz stres uygulamasında K,
Mn ve Mg iyonlarının birikiminde azalma olduğunu ve ayrıca GA3 uygulamasının tuz stresinin etkisini
azaltarak bu iyonların alımında artıĢların olduğunu belirtmiĢlerdir. Aynı Ģekilde Schachtman ve Lio
(1999) arpada, Iqbal ve Ashraf (2013) tuz stresi altındaki buğday bitkilerine GA3 uyguladıklarında tuz
stresi iyon alınımını azaltırken, stres uygulanmıĢ bitkilere GA3 uygulandığında bitkilerin iyon
alınımlarının arttığını gözlemlemiĢlerdir.
285
SONUÇ
Bu araĢtırma patlıcanda tuz uygulamasının bitki yaĢ ağırlığı ile Na, Cl, K ve Ca iyon
birikimleri üzerine önemli etkisinin olduğunu göstermiĢtir. Ayrıca tuz uygulaması ile birlikte üç farklı
dozda uygulanan GA3 uygulamasının özellikle bitkilerin yapraklarındaki iyon birikimlerini artırdığını,
GA3 hormonunun enzimlerini inhibe etmesinden dolayı bitki geliĢiminde kontrole göre azalmaların
olmasının sebebinin buna bağlanabileceği kanısı bizde de oluĢmuĢtur.
Stres altındaki bitkilere GA3 hormonu uygulandığında bitkilerin stresten korunmak için bitki
geliĢimini inhibe ederek, iyon alımını da artırarak ve iyon dengesini iyi ayarlayarak bitkinin stresten
kaçınmasını sağladığını görmekteyiz.
REFERANSLAR
Acar, O., 1999. Kurağa Dayanıklı Bazı Arpa (Hordeum spp.) Çeşitlerinde Süperoksit Dismutaz (SOD)
Aktivitelerinin Araştırılması. (Doktora Tezi). Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Biyoloji Anabilim Dalı,
Ġzmir.
Amal, M.E. ve Abdel-HamidHeba I. Mohamed, 2014. The Effect Of The Exogenous Gıbberellıc Acıd
On Two Salt Stressed Barley Cultıvars, European Scientific Journal February 2014 edition
vol.10, No.6 ISSN: 1857 – 7881
Ashraf,M.,Karim, F. ve Rasul, E., 2001.Interactive effects of gibberellic acid (GA3) and salt stress on growth,
ion accumulation and photosynthetic capacity of two spring wheat (Triticumaestivum L.) cultivars
differing in salt tolerance.PlantGrowth Regulation 00.1-11.
Edreva, A., 1998. Molecular Bases of Stress in Plants, Bitkilerde Stres Fizyolojisinin Moleküler Temelleri.
EBİLTEM, 22-26 Haziran, Bornova, Ġzmir, s: 1–33.
El-Shahaby OA. 1992 Internal water status, endogenous levels of hormones, photosynthetic activity in well
watered and previously water stressed Vigna sinensis plants under ABA effect. Mans Sci Bull, 19:229245.
Hasegawa ,P.M., Bressan, R.A., Handa, A.V., 1986. Cellular Mechanisms of Salinity tolerance. Hort. Sci., 21:
1317-1324.
Iqbal, M. ve Ashraf, M., 2013. Gibberellic acid mediated induction of salt tolerance in wheat plants:
Growth, ionic partitioning, photosynthesis, yield and hormonal homeostasis. Environmental and
Experimental Botany, 86, 76-85.
Kadıoğlu, A., 1999, Bitki Fizyolojisi, 2. Baskı, 377 sayfa, Trabzon
Levitt, J., 1980. Responses of Plants to Environmental Stresses. Vol.II, 2nd ed. Academic Press, New York,
pp:607.
Lin CC ve Kao CH.,1995. NaCl stress in rice seedlings: starch mobilization and the influence of gibberellic acid
on seedling growth. Bot Bull Acad Sin, 36:169-173.
Lin CC ve Kao CH.,1995. NaCl stress in rice seedlings: starch mobilization and the influence of gibberellic acid
on seedling growth. Bot Bull Acad Sin, 36:169-173.
PektaĢ Ġ., 2009. Bitki gelişim düzenleyicilerinin antioksidan enzimlerin üzerine etkisinin araştırılması, Balıkesir
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek lisans Tezi, s,57.
Radi F., Heikal M.M., Abdel-Rahman A.M. ve El-deep B.A.A. 1989. Interactive effect of salinity and
phytohormones on growth and plant water relationship parameters in maize and safflower plants.Acta
Agron. Hung. 38: 271–282.
Rodriguez,A.A., Stella, AM, Storni MM, Zulpa G ve Zaccaro MC., 2006. Effects of cyanobacterial extracellular
products and gibberellic acidon salinity tolerance in Oryza sativa L.Saline Systems,2:7.
Sas-Institue. 1985. Sas/State User‟s Guide 6.03 ed. SAS. Ins. Cary. N.C.
Taleisnik, E., Grunberg, K., 1994. Ion balance in tomato cultivars differing in salt tolerance. I. Sodium and
potassium accumulation and fluxes under moderate salinity. Physiologia Plantarum, 92:528-534
Taleisnik, E., Peyrano, G. ve Arias, C., 1997. Respose of Chloris gayana Cultivars to Salinity.
Germination
and Early Vegetatif Growth. Trop. Grassl. 31: 232-240
Xiong L, Zhu JK.,2002.Salt tolerance.In The Arabidopsis Book Edited by: Somerville C, Meyerowitz E.
Rockville MD, American Society of Plant Biologists:1-22.
YaĢar, F.,2003. Tuz Stresi Altındaki Patlıcan Genotiplerinde Bazı Antioksidant Enzim Aktivitelerinin ınvıtro ve ın
vıvo Olarak İncelenmesi. (doktora tezi basılmamıĢ). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bil. Enst., Van.
286
Eko-GiriĢimciliği Motive Eden Faktörler
Mine Yılmazer
Celal Bayar Üniversitesi, Türkiye
mine.yilmazer@cbu.edu.tr
MeltemOnay*
Celal Bayar Üniversitesi, Türkiye
meltemonay@gamil.com
Özet
Dünya gündemindeki en önemli konulardan biri, ekolojik yaĢama zarar veren üretim faaliyetlerinin
azaltılması ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasıdır. Hava, su ve toprak kirliliğini, küresel
ısınmaya yol açan CO2 emisyonunu azaltan ve çevreye zarar vermeyen üretim faaliyetlerine ekogiriĢimcilik adı verilmektedir. BaĢarılı eko-giriĢimcilik örnekleri, üretimin doğa dostu bir Ģekilde
yapılabileceğini göstermektedir. Günümüzde birçok geliĢmiĢ ülkede ve özellikle Avrupa Birliği
ülkelerinde uygulanan çevre mevzuatı eko-giriĢimciliği desteklemektedir.
Bu araĢtırmada, Ġzmir‘deotomotiv sektöründe faaliyette bulunan bir Türk firmasının eko-giriĢimcilik
uygulamaları incelenmiĢtir. AraĢtırmanın verileri, firmanın üretim müdürleri ve ilgili yöneticileri ile
yüz yüze görüĢmeler yapılarak elde edilmiĢtir. Bu bilgilere dayanarak, eko-giriĢimciliği motive eden
faktörler ve bu kapsamda gerçekleĢtirilen uygulamalar değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. AraĢtırmada,
eko-giriĢimciliği motive eden faktörler (çevreci değerler, pazar boĢluğu, kâr güdüsü, etik değerler) ile
yapılması beklenenler (hükümet politikaları, ürün geliĢtirme, Ar-Ge faaliyetleri, finansman)
konularına firma özelinde yanıt aranmıĢtır. Kâr güdüsü ile etik değerler arasındaki çeliĢkileri azaltan
üretimin hem ülkelere hem de küresel ekolojik sürdürülebilirliğe katkısı büyüktür. Bu bağlamda
araĢtırmanın amacı; Türkiye‘de çevresel yönetim sistemlerine geçecek olan firmaları motive eden
faktörleri ve uygulama örneklerini ortaya çıkarmak ve karar vericilere yol gösterebilmektir.
Keywords: Sürdürülebilir kalkınma, eko-girişimcilik, ekolojik denge
1. GiriĢ
Son yıllarda giderek artan küresel ısınma ve iklim değiĢikliği söylemleri, çevre kirliliği yaratan üretim
sürecinde yeniden yapılanmayı zorunlu kılmaktadır. Bir yandan yenilenemez kaynakların kıtlığı diğer
yandan sera gazları nedeniyle ortaya çıkan çevresel zararlar firmaları eko-giriĢimcilik faaliyetlerine
yönlendirmektedir. Buna rağmen giriĢimciler finansal kaygı içindedirler ve çevre maliyetlerinin
olumsuz etkilerinden çekinmektedirler. Bu araĢtırmanın amacı, kâr sağlamak zorunda olan
giriĢimcileri yeĢil ürün üretmeye yönlendiren etkenleri ortaya çıkarmaktır. Bu çalıĢma ile ekogiriĢimciliği motive eden faktörler, genel olarak literatürden elde edilen bilgiler özelde ise baĢarılı bir
eko-giriĢimcilik örneğinden yola çıkarak belirlenmeye çalıĢılacaktır. Böylelikle üretime ya da ekogiriĢimcilik faaliyetlerine yeni baĢlayanlara yol gösterici olmak amaçlanmaktadır.
ÇalıĢmada, Türkiye‘de otomotiv sektöründe faaliyette bulunan CMS‘nin eko-giriĢimcilik faaliyetleri
örnek olay olarak ele alınmıĢtır. Bu çerçevede, firmanın ilgili departman müdürleriyle yüz yüze
görüĢme yapılmıĢ, aynı zamanda firmaya iliĢkin istatistikler, raporlar ve internet haberleri takip
edilmiĢtir. Elde edilen bulgular, firmayı eko-giriĢimciliğeyönlendiren faktörlerin kurum kültürü, iĢ ve
çevre etiği, teknolojik geliĢme yanında müĢteri talepleri, çevre mevzuatı ve pazardaki rekabet düzeyi
olduğunu göstermiĢtir.
ÇalıĢmada öncelikle eko-giriĢimcilik kavramı üzerinde durulmuĢ, daha sonra yenilikçi yaklaĢım
çerçevesinde gerçekleĢtirilen sürdürülebilir üretimin aĢamaları belirtilmeye çalıĢılmıĢtır. Sonrasında,
literatürdeki eko-giriĢimciliği motive eden faktörlere iliĢkin araĢtırmalar verildikten sonra, bu
doğrultuda hazırlanan araĢtırmanın yöntemi, modeli, örneklemi ve elde edilen bulgular anlatılmıĢtır.
Son olarak bulgular ıĢığında öneriler getirilmeye çalıĢılmıĢtır.
2. Eko-giriĢimcilik Kavramı ve Teorik Altyapı
Ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri firmalardır. Yakın
geçmiĢe kadar, firmaların ekonomik faaliyetlerini motive eden en önemli faktörler tüketici talepleri ve
287
kârlılık olarak tanımlanmaktaydı. Günümüzde, yoğun sanayileĢme hareketlerinin yarattığı endüstriyel
kirlilik ve CO2 emisyonlarının doğaya verdiği zararlar belirginleĢip küresel boyutta çevre
düzenlemelerinin getirdiği yaptırımlar gündeme geldikçe eko-giriĢimcilik faaliyetleri yoğunluk
kazanmıĢtır. Eko-giriĢimcilik uygulamaları, insana ve çevreye duyarlı büyümenin
gerçekleĢtirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
GiriĢimcilik faaliyetlerini çevreci bakıĢ açısıyla yürüten eko-giriĢimciler sürdürülebilir kalkınmanın
önemli bir aktörü durumundadır. Sürdürülebilir kalkınma ve eko-giriĢimcilik uygulamaları, ekonomik
aktörlerin tamamı için geleneksel anlayıĢın yerini çevreye duyarlı yenilikçi bir yaklaĢıma bırakmasına
yol açmıĢtır (Tablo 1).
Tablo 1. Geleneksel ve Yenilikçi GiriĢimcilik AnlayıĢı
Üretim
Geleneksel YaklaĢım
Ekonomik büyüme ve kârlılık
Ekonomik, sosyal, politik ve
teknolojik unsurlar
Üretkenlik, verimlilik
Tüketim
Sınırsız tüketim
Üretim Sistemi
Enerji, kaynak yoğun üretim
Örgütsel Yapı
HiyerarĢik yapı
Alan
Nihai Amaç
Çevre
Yenilikçi YaklaĢım
Sürdürülebilir yaĢam kalitesi
Geleneksel unsurların yanında
biyolojik, jeolojik, atmosferik unsurlar
Çevre kirliliği, zehirli atıklar, risklere
karĢı sorumluluk
Çevreye ve halk sağlığına zarar
vermeyen tüketim
DüĢük enerji kullanımı, çevre
verimliliği
Katılımcı karar alma
Kaynak: N. Tokgöz ve S. Önce (2009) s.253-254; G. Demirer (2014) s.33.
Yenilikçi yaklaĢımı benimseyen giriĢimciler, çevreye ve doğaya dost bir üretim ve tüketim sürecini
tasarlayıp uygulayarak çevresel devrimin öncüsü olmuĢlardır. Joseph Schumpeter (1934), teknolojik
devrimler sonucunda ortaya çıkan konjonktürel dalgalanmaların yenilik yapan giriĢimcilerin ―yaratıcı
yıkım‖larına dayandığını savunmuĢtur. Bu bağlamda, eko-giriĢimcilerin faaliyetleri ürün tasarımı,
üretim ve tüketim kalıplarını geleneksel düĢünceden uzaklaĢtırarak çevreye duyarlı hale getirmiĢtir.
Firmalar arasındaki rekabetin eko-giriĢimcilik ve eko-yenilik faaliyetlerinde de devam ettiği
düĢünüldüğünde, ―yaratıcı yıkım‖ anlayıĢı gereği, bu devrime uyum sağlayıp yenilikçi yaklaĢımı
içselleĢtirebilen firmaların daha uzun süre ayakta kalabileceği öngörülebilir.
3. Eko-giriĢimciliği Motive Eden Faktörlere Yönelik Literatür AraĢtırması
Literatürde, firmaları eko-giriĢimcilik uygulamalarına yönlendiren etkenleri inceleyen bazı çalıĢmalar
mevcuttur. Eko-giriĢimciliği motive eden faktörler, bazı araĢtırmalarda iten ve çeken faktörler olarak
ikiye ayrılmıĢtır. Firmaları eko-giriĢimciliğe iten faktörler yasal düzenlemeler, çevre maliyetleri, doğal
kaynakların kıtlığı, çeken faktörler ise tüketici talepleri ve yeĢil ortaklıklar Ģeklinde tanımlanmıĢtır
(Rennings (2000), Volery (2002), Segal vd. (2005)).
Eko-giriĢimcilerin faaliyetleri üzerine uygulamalı araĢtırmalar yapan bazı çalıĢmalarda ise en çok
hangi etkenlerin rol oynadığı bulunmaya çalıĢılmıĢtır. Pastakia (2002), eko-giriĢimciliği motive eden
faktörleri beĢ baĢlıkta değerlendirmiĢtir: firma ortakları ya da yatırımcı talepleri, tüketici talepleri,
diğer giriĢimcilerin çevre dostu ürünleriyle olan rekabet, sivil toplum kuruluĢlarının talepleri, hükümet
politikaları.Kirkwood ve Walton (2010) eko-giriĢimcileri motive eden faktörleri beĢe ayırmıĢtır:
çevreci değer yargıları, kazanç sağlamak, çevre tutkusu, kendi patronu olmak ve pazar boĢluğundan
yararlanmak. Horbach vd. (2012), eko-giriĢimciliği etkileyen değiĢkenleri teknoloji, firma stratejisi,
piyasa koĢulları ve yasa ve sözleĢmeler Ģeklinde değerlendirmiĢlerdir. Benzer Ģekilde Kammerer
(2009), Almanya‘da elektrik elektronik sektöründe yaptığı araĢtırma sonucunda tüketici istekleri ve
çevre düzenlemelerinin eko-giriĢimcilik üzerinde kilit rol oynadığını bulmuĢtur.Popp vd. (2007) kağıt
hamuru sektöründe, yabancı tüketicilerin baskısının firmaları yenilik yaratmaya zorladığını
görmüĢlerdir. Diğer taraftan Rehfeld vd. (2007) firmaların yüksek fiyat gibi ticari kazanç
beklentilerinin çevre dostu üretim kararlarında çok önemli rol oynadığını savunmuĢlardır. Sonuç
olarak uygulamalı çalıĢmalarda eko-giriĢimciliği motive eden ortak faktörler görülmekle birlikte
firmalar için önceliklerin değiĢebildiği göze çarpmaktadır.
288
Firmaların iç motivasyonlarının yetersiz kaldığı durumlarda zorlayıcı etkenlerin baĢarıyı sağlamada
önemli olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda, bazı çalıĢmalar devletin çevre politikaları ve
düzenlemelerinin zorlayıcı, devlet teĢviklerinin ise cazip hale getirici etkisini ortaya çıkarmıĢlardır.
Klaassenvd. (2005) kamunun Ar-Ge desteklerinin Danimarka, Almanya ve Ġngiltere‘de rüzgar
türbinlerindeki maliyet düĢürücü etkisini incelemiĢlerdir. Danimarka‘da yatırım teĢvikleri ya da tarife
garantisi gibi devlet sübvansiyonlarının diğer ülkelere göre daha baĢarılı bir Ģekilde yönetildiği ortaya
çıkmıĢtır.Hascic vd. (2009) ve Frondel vd. ((2007) yerli ya da yabancı çevre düzenlemelerinin
firmaları kirlilik önleme faaliyetlerine yönlendirdiğini ortaya çıkarmıĢlardır.
4. AraĢtırmanın Örneklemi ve Hedef Kitlesi
AraĢtırma, Türkiye‘deki baĢarılı jant üreticilerinden biri ve Türk firması olan CMS Jant ve Makina
Sanayi A.ġ PınarbaĢı tesisi özelinde gerçekleĢtirilmiĢtir. CMS, 1980 yılında aile Ģirketi olarak
kurulmuĢtur. CMS grubu alüminyum jant sanayinde Türkiye‘de en büyük, Avrupa‘da üçüncü en
büyük firmadır. CMS, eko-giriĢimcilik uygulamaları ile Türkiye‘de faaliyette bulunan firmalara örnek
teĢkil edebilecek bir iĢletmedir.
AraĢtırmaya baĢlarken, öncelikle firmanın Yönetim Kurulu BaĢkanı Berat Ösen ile bağlantı kurularak,
görüĢme teklifinde bulunulmuĢtur. Sonrasında Kurumsal ĠletiĢim ve Pazarlama Müdürü, Teknik Genel
Müdür Yardımcısı ve Ar-Ge Müdürü ile bir toplantı yapılmıĢ; yüz yüze görüĢme sonrasında bilgi
toplanmıĢtır. Hazırlanan sorulara ayrıca yazılı olarak da yanıt verilmiĢtir. Bunun yanında CMS‘nin
tanıtımı, Sürdürülebilirlik Raporu (2013) ve bazı dokümanlar alınarak, araĢtırmada gerekli olan
istatistiki bilgilere de eriĢilmiĢtir.
5. AraĢtırmanın Yöntemi
AraĢtırmaya, eko-giriĢimcilik konusunda literatürdeki farklı ülke çalıĢmaları örnek alınarak
baĢlanmıĢtır. Eko-giriĢimcilik faaliyetleridaha çok geliĢmiĢ ülkelerde görülmektedir. Bununla birlikte
çevrenin küresel boyutta bir sorun olması nedeniyle eko-giriĢimciliğe yeni baĢlayan geliĢmekte olan
ülkeler üzerindeki araĢtırmaların artması çok önemlidir. Bu çalıĢmanın Türkiye‘deki üreticilere yol
gösterici olabilme özelliği bu nedenle önemsenmektedir. Avrupa Birliği üyelik sürecinde 21 Aralık
2009 tarihinde çevre faslını açan Türkiye, endüstriyel kirliliğin azaltılması konusunda hedef ve
stratejiler belirlemiĢtir. Bu bağlamda, bir yandan firmalara bazı yaptırımlar uygulanmakta ve diğer
taraftan küresel pazarlara açılmak isteyenler çevre yönetim politikaları uygulamak zorunda
kalmaktadır.Türkiye‘deki baĢarılı örnekler bu iĢin baĢında olanlara yol gösterebilecektir.
Bu doğrultuda Kirkwood ve Walton (2010), Volery (2000), Pastakia (2002), Schiederingvd (2012)
gibi araĢtırmacıların makaleleri dikkate alınarak eko-giriĢimciliği motive eden faktörleri tespit etmek
için bir yöntem bulunmaya çalıĢılmıĢtır.
CMS‘de görüĢme yaptığımız kiĢiler toplamda 10 soru sorulmuĢtur. Bütün bu sorular ile eko
giriĢimciliği öncelikle motive eden ve engelleyen faktörlerin neler olduğu anlaĢılmaya çalıĢılmıĢtır. Bu
sorular arasında;
1.Çevre dostu ürün üretmenin, iĢletmenin kurum itibarı ve prestijine etkisi (organizasyon ve kurum
kültürü)
2. Bütün dünyada ortaklık yaptıkları firmaların, onların çevre dostu ürün üretim konusundaki
yaptırımları (müĢteri ve teknoloji talepleri)
3.ÇalıĢanların çevre ile ilgili bilgilendirme ve eğitmeleri (küresel çevre bilinci)
4.Yan sanayi ile çevre politikalarını paylaĢma (Pazar payı ve rekabet)
5.ġirketin çevre ile ilgili etik değerleri (organizasyon ve kurum kültürü)
6.Çevre ile ilgili düzenlemelerin, yatırımların, enerji tasarrufu ve yeĢil ürün satıĢıyla elde edilen gelir
ile avantaja dönüĢtürülmesi (enerji tasarrufu ve etkinliği)
7.Ulusal ve uluslar arası çevre yaptırımlarının maliyet sürecine etkisi (çevre düzenlemeleri ve
sözleĢmeler)
289
8.Çevre dostu ürünlerinizi yaratan teknik bilgi ve beceriyi kazanma yetisi ve firmanın Ar-Ge
yatırımları (teknoloji)
Sorular sonunda alınan yanıtlar, Eko-giriĢimciliğe iĢletmeleri iten ve çeken faktörleri (motive eden)
belirlemede yol gösterici olmuĢtır.
6. AraĢtırmanın Modeli
AraĢtırmanın modeli eko-giriĢimciliği motive eden faktörler üzerine kurulmuĢtur. Model
oluĢturulurken literatürdeki benzer çalıĢmalar örnek alınmıĢ ve uygulamalı çalıĢmalardan elde edilen
bulgular ıĢığında en önemli faktörler belirlenmiĢtir.
Firmaları eko-giriĢimciliğe yönelten genel olarak faktörler iç ve dıĢ faktörler Ģeklinde ikiye ayrılabilir.
Ġç ve dıĢ faktörler ve alt baĢlıkları aĢağıdaki gibidir.
Ġç Faktörler
Organizasyon ve kurum kültürü
Teknoloji
Enerji tasarrufu ve etkinliği
DıĢ Faktörler
Çevre düzenlemeleri ve sözleĢmeler
MüĢteri talepleri
Pazar payı ve rekabet
7. Elde Edilen Bulgular
Türkiye‘deki eko-giriĢimcilik uygulamalarına örnek teĢkil edebileceği düĢünülen CMS firması ile
yapılan görüĢmeler ve yapılan araĢtırmalardan bazı sonuçlara ulaĢılmıĢtır. Yukarıdaki temel maddelere
iliĢkin olarak, alınan yanıtlardan elde edilen bulgular aĢağıda özetlenmeye çalıĢılmıĢtır.
7.1. Ġç Faktörler
7.1.1. Organizasyon ve Kurum Kültürü
Otomotiv sektörü ve yan sanayii çevre konusunda hassas alanlardan biridir. Bu sektörde yenilenemez
doğal kaynak kullanımı oldukça yüksektirve bu nedenle geri dönüĢtürülebilir kaynak kullanımı
desteklenmektedir. Aynı zamanda bu sektörde üretim ve ürünün kullanımı sürecinde yaratılan CO 2
emisyonu küresel ısınmada önemli bir rol oynamaktadır. Bu özelliği nedeniyle otomotiv sektöründe az
yakıt tüketimine önem verilmektedir. Küresel trendler içinde yer alan bu önlemler otomotiv
sektöründeki üreticileri duyarlı olmaya yönlendirmektedir. Sektörün ana üreticilerinden gelen karbon
ayak izini azaltmaya yönelik talepler, CMS gibi tedarikçileri standartlara uymaya yöneltmiĢtir.
BaĢlangıçta müĢteri talebiyle baĢlayan yeĢil üretim, sonrasında CMS yönetimi tarafından benimsenmiĢ
ve bir kurum kültürü haline gelmiĢtir. Bugün gelinen noktada tepe yönetimin çevre konusunu her
zaman gündemde tuttuğu ve bu konudaki yenilik faaliyetlerini sürekli olarak desteklediği
görülmektedir. Firmanın kendine ait iĢ güvenliği ve çevre standartları vardır ve bunu yerine getirmek
için her türlü tedbir alınmaktadır.
Firmada çevre maliyetleri sürekli bütçelenmektedir. Ar-Ge departmanı geliĢtirdiği her teknoloji ya da
yürüttüğü her proje için maliyeti geri kazandıracak çalıĢmalar gerçekleĢtirmektedir. Örneğin, yağmur
suyunun geri kullanımı projesi bir yıl içinde kendini amorti ettiği görüldüğü için baĢka projelere
masraf yaparken izin almak çok daha kolay olmuĢtur.
7.1.2. Teknoloji
Otomotiv sektörünün iklim değiĢikliğindeki sorumluluğu ve alınması gereken önlemlerin ağırlığı
dikkate alındığında,daha hafif otomobil ve jant üretimi ile yakıt tüketimini azaltmanın önemi ortaya
çıkmaktadır. CMS‘de, eko-yenilik çalıĢmaları 80 kiĢilik bir Ar-Ge ekibiyle yürütülmektedir. Aynı
zamanda üniversitelerle iĢbirliği kurulmuĢtur. Firmanın ürünü olan hafif alaĢımlı alüminyum jant,
karbon ayak izini ve enerji kullanımını düĢürmek üzere planlanmıĢtır. Her jant için ağırlık %5
azaltılmıĢ, üretimde 800 ton civarında daha az alüminyum kullanılmıĢtır. Bu ürünü kullanan araçlar
daha az yakıt tüketip daha az karbon emisyonu yaratmaktadır. Diğer taraftan ürün geliĢtirme
290
çalıĢmaları devam etmektedir. MüĢterilerden gelen talep üzerine, belli ürün gruplarında kullanılmak
üzere daha hafif alaĢımlı yeni bir jant üretimi baĢlatılmıĢtır. Özellikle büyük araçlar ve büyük jantlar
için geliĢtirilen bu teknoloji,firmanın pazar payını giderek yükseltmektedir.
CMS, Ar-Ge departmanının güçlü kadrosu ile küresel yenilikler takip edilmekte ve sektör düzeyinde
uygulamalar gerçekleĢtirilmektedir. Firma özelinde ve dünya genelinde sürekli yenilenen teknolojiler
firmanın eko-giriĢimcilik faaliyetlerindeki önemli bir motivasyondur. Avrupa Birliği direktifleri ve
Türkiye‘deki çevre düzenlemelerine uyum sağlayan teknolojiler üzerine çalıĢmalar Ar-Ge departmanı
tarafından sürekli devam ettirilmektedir. ÇalıĢmalar bununla sınırlı kalmayarak örnek teĢkil edecek
projelerle daha ileri düzeyde uygulamalar gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmaktadır.
7.1.3. Enerji Tasarrufu ve Etkinliği
Alüminyum sektörünün, demir-çelikten sonra en çok enerji kullanan sektör olduğu düĢünüldüğünde
enerji etkinliğinin çok önemli olduğu kabul edilebilir. Firmanın ürünü olan hafif alaĢımlı jant için
gerçekleĢtirilen daha az metal tüketimi daha az enerji tüketimi yaratmaktadır. Bu yönüyle yapılan
üretim zaten enerji verimliliği sağlamaktadır.
Son dönemde çevre yönetim sistemleri çerçevesinde, enerji yönetimi ve geri kazanım konusunda
yoğun çalıĢmalar yürütülmektedir. ISO 14040/44 standartları ile yaĢam döngüsü sistemi
uygulanmaktadır. Ürünün hammadde halinden yaĢamının sonlanması ve tekrar geri dönüĢümüne kadar
her aĢamayı değerlendiren bu sistem firmanın çevreye olan etkilerini büyük ölçüde azaltmaktadır.
Firmada yakın zamanda hayata geçecek olan ve firmanın tüm faaliyetlerini kapsayacak olan enerji
yönetimi politikasının ön hazırlıkları devam ettirilmektedir. Bununla birlikte firma içi faaliyetlerde ve
üretim süreçlerinde enerji tasarrufu uygulamaları yürütülmektedir. Hatta yurt içindeki üç tesis bu
konuda birbirleriyle rekabet etmekte bu konuda gerçekleĢtirilen faaliyetler desteklenmektedir. Ayrıca,
enerji tüketimini azaltmak için makina kullanımı artırılmak istenmektedir. Bu tür faaliyetlerle sağlanan
enerji tasarrufunun maliyetleri düĢürücü etkisi diğer eko-giriĢimcilik uygulamalarını teĢvik etmektedir.
7.2. DıĢFaktörler
7.2.1. Çevre Düzenlemeleri ve SözleĢmeler
Firmanın çevre yönetim politikalarında en önemli unsur çevre mevzuatı ve sözleĢmelere uyum, karbon
ayak izi ölçümlerini düĢürmektir. Eko-giriĢimciliği motive eden tüm faktörlerin Ģu yada bu Ģekilde
küresel Ģartların firmaları zorlaması/itmesi sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu zorlamaları/ sözleĢmeleri
hukuki açıdan bağlayıcı hale getiren en büyük yetki makamı olan ―devlet‖ ya da ―mevcut
hükümetler‖in almıĢ oldukları kararlar ve uygulamalardır.
Yetki mercii olan bu makamların ise, iĢletmelere bu yükümlüğü verirken, ve bunun istikrarını
sağlarken yöntem olarak izledikleri―denetim mekanizması‖nı fazla sıkmaları, iĢletmeleri iĢ yükü ve
zaman boyutunda engellemekte ve etkilemektedir. Bu açıdan denetleme kurullarındaki görevlilerin bu
konuda daha ―ılımlı politikalar‖ izlemelerinin yerinde olacağı düĢünülebilir.Aynı Ģekilde devletin
sektördeki bütün iĢletmelere ―Ģeffaf, adil ve süre kontrollü‖ denetimler yapması yararlı olacaktır.
Çevre düzenlemeleri ve sözleĢmelere uyumun zorluğu nedeniyle, firmaların faaliyetlerine destek
vermek amacıyla devlet teĢvik politikaları uygulamaktadır. Verilen teĢvikler finansman sorunlarını bir
ölçüde gidermekte, ödüller ise firmaların yaratıcı projelerini artırıp diğer firmalara örnek olmalarına
yol açmaktadır. Bu bağlamda, CMS‘nin Ege Bölgesi Sanayi Odası‘ndan ―yağmur suyu geri dönüĢüm
projesi‖ ile aldığı ödül sonraki projeler için önemli bir motivasyon kaynağı olmuĢtur. Hayata geçirilen
yağmur suyu projesiyle bir yılda 20 bin ton yağmur suyu geri kazanımı sağlanmıĢtır. Yağmur suyu,
üretim sürecinde ve fabrikanın diğer faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Ayrıca üretim teknolojisindeki
yenilik nedeniyle bir kilogram alüminyumun baĢına su kullanımı %5 azaltılmıĢtır.
7.2.2. MüĢteri Talepleri
Firma, çevre dostu üretime müĢterilerin zorlamasıyla baĢlamıĢtır. Otomotiv sektöründe bir yan sanayi
olarak çalıĢan CMS‘nin hafif alüminyum alaĢımlı jant üretimi, hem geri dönüĢebilir hammadde
kullanımı hem de yakıt tüketimini azaltan etkisiyle tercih edilen özelliğe sahiptir. Büyük otomobil
üreticilerinin talepleriyle baĢlayan bu süreç CMS tepe yönetimini eko-giriĢimciliğe yönlendirmiĢtir.
291
Bu tür faaliyetleri maliyet unsuru olarak görmeyen firma, yeĢil üretim için gerçekleĢtirdiği tüm
maliyeti zaman içinde elde ettiği enerji tasarrufu ve pazarda rekabet gücü ile ortadan kaldırmayı
baĢarabilmiĢtir.
Küresel çevre kültürünü takip etmek, bir firmanın itibarını ve pazardaki rekabet gücünü artırması
açısından son derece önemlidir.Firmanın gönüllü olarak hazırlayıp yayınladığı Sürdürülebilirlik
Raporu‘nun kurum imajını olumlu yönde etkilediği vurgulanmıĢtır.
Uluslararası otomotiv firmalarıyla çalıĢan CMS‘nin müĢteri taleplerini karĢılamadaki baĢarısı
sektördeki kabul edilebilirliğini güçlendirmektedir. Bu durum, eko-giriĢimcilik faaliyetlerini sürekli
daha ileriye götürmek için önemli bir motivasyon kaynağı olmuĢtur. Bununla birlikte, firma yetkilileri,
yeĢil üretim baĢlangıçtaher ne kadar müĢteri talebiyle baĢlamıĢ olsa da artık çevresel bir yatırım
yaparken talepten çok mevzuata bakıldığını belirtmiĢlerdir.
7.2.3. Pazar Payı ve Rekabet
Firmanın Ġzmir‘de bulunan üç tesisi dıĢında, Frankfurt, Münih, Paris, Torino, Barselona ve
Moskova‘da temsilcilikleri vardır. Avrupa‘da en büyük hafif alaĢımlı jant üreticilerinden biri olmayı
hedefleyen firma, jant üretimini ve istihdam kapasitesini sürekli artırmaktadır.CMS, uyguladığı üretim
tekniği ve geliĢtirdiği yeĢil ürün aracılığı ile uluslararası pazarlarda kabul gören bir marka haline
gelmiĢtir. Bu özelliği sayesinde firma, küresel çevre kültürünün oluĢmasında büyük katkı sağlayan
Almanya‘ya ürününü kabul ettirmeyi baĢarabilmiĢtir. Hatta Almanya Heidelberg‘de bulunan CMS
GmbH Ģirketi aracılığı ile tüm Avrupa pazarına jant satılabilmektedir. Avrupa‘nın önde gelen
otomotiv üreticilerinin tedarikçisi olan CMS, temsilcilikleri aracılığı ile pazarlardaki yerini
güçlendirmeye çalıĢmaktadır. Pazar payını artırma ve güçlendirme isteği firmanın eko-giriĢimcilik
faaliyetlerini motive eden önemli etkenlerden biridir.
CMS, uluslararası pazarlarda diğer büyük firmaların standartlarına uyum sağlamaya çalıĢmakla
birlikte Türkiye‘nin önemli bir üreticisi olması nedeniyle kendisiyle birlikte diğer firmaları da
geliĢtirebilmektedir. CMS, otomotiv sektöründe öncü olabilmek için tedarikçilerini çevre
düzenlemelerine uyum konusunda zorlamakta ve uymayanlarla çalıĢmamaktadır.
8. Sonuç
Bu nedenle çevre dostu üretim sürecinde yaratılabilecek tasarruflar (enerji tasarrufunun sağlanması,
pazar payının yükseltilmesi, rekabet gücünün artırılması vb.) vurgulandığında önceliklerin değiĢme
olasılığı yükselmektedir. Kârlılığın sağlanamayacağı sektörler ya da iĢletmelerin gönülsüzlüğü söz
konusu olduğunda devletin zorlayıcı düzenlemeleri (yönetmelik ve mevzuatlar, çevre vergileri, çevre
standartları vb.) yürürlüğe girmelidir.
Sonuç olarak eko giriĢimciliği motive eden faktörler dikkate alındığında CMS‘de yapılan uygulamalar,
iĢletmede çalıĢanları da motive den, harekete geçiren, ilerlemeyi ve sürdürebilirliği tetikleyen
konulardır.
Avrupa‘da en büyük iki hafif alaĢımlı jant üreticisinden birisi olmayı hedefleyen CMS; 2013 yılı
itibariyle 7,5 milyon adet olan jant üretim kapasitesini, 2016 yılı itibariyle iki katına çıkarmıĢtır. Bu
hedef doğrultusunda toplam 800 personeli daha istihdam ederek çalıĢan sayısını 2990 kiĢiye
çıkarmıĢtır. Üretim kapasitesindeki ve iĢ gücündeki bu belirgin artıĢ ile CMS Ġzmir‘in yerel
ekonomisine de büyük katkı sağlamaktadır. CMS‘in baĢarısının arkasındaki üç ana faktör;
1.Ġnovasyon: CMS en yeni teknolojileri takip eden ve değiĢen müĢteri taleplerine duyarlı ve yenilikçi
bir yaklaĢım ile cevap veren bir Ģirkettir. Ġnovatif yaklaĢım ve çevreye duyarlı bir inanıĢ, onların
genlerine iĢlemiĢtir.
2.Konum:Merkezin ve üretim tesisinin Türkiye‘de olması tüm lider Avrupa araç üreticilerine bir iki
gün gibi kısa bir sürede ulaĢabilme avantajı sağlamaktadır.
3.ÇalıĢanlar: çalıĢanlarını en önemli değer olarak kabul eden CMS, onları ailelerinin birer üyesi olarak
görmektedir.
Çevresel Stratejik Sürdürülebilirlik hedefleri arasında;
292
1.Hafif ürünler: Dünyada enerji verimli araçlara duyulan talep artıkça, otomotiv endüstrisinde hafif
otomobillerin üretimi çok önemli bir yer almaktadır. Bu vizyon ile CMS, ―Flow-Form Tekniği‖ ile
jant baĢına toplam ağırlığı ortalama %5 azaltmayı baĢarmıĢtır. Flow-Form Üretim Tekniği üretimde
800 ton daha az alüminyum kullanılmasını sağlarken; CMS jantlarını kullanan araçların daha verimli
yakıt kullanabilmesini sağlamakta ve daha az karbon salımına neden olmaktadır.
2.Ürünlerinin yaĢam döngüsü süresince çevreye olan etkilerin azaltılması; CMS, ISO 14040/44
enüstri standartlarına paralel olarak YaĢam Döngüsü Analizi (LCA) uygulamaktadır. Bu analiz,
müĢterilere ürünlerle ilgili ―beĢikten mezara‖ çevresel etki bilgilerine ulaĢma fırsatını verecektir.
ġirketin hedefi, markalarını sürdürülebilirlik ve yaĢam döngü analizi konularında piyasa lideri yapan
ürünlerin kabul görmüĢ çevresel sertifikalarını almaktır.
3.Karbon ayak izi ve enerji verimliliği;
-CMS Ring Trafik Sistemi (2012 yılında uygulanan bu sistem ile Ġzmir‘deki tesisleri arasında
otobüsler iĢletilmekte, kurum toplantıları bu otobüslerin saatlerine göre ayarlanmaktadır. Bu uygulama
ile daha önce özel otomobiller ile gidilen yol yılda 48 000 km. azaltılmıĢtır).
-Video konferans kullanımı; 2012 yılında, üç tesis arasındaki araç trafiğinin azaltılması için her bir
tesise video odaları kurulmuĢtur ve bu sistem 26 000 km ulaĢım tasarrufu getirmiĢtir.
-Su yönetimi; Ġzmir‘deki üç tesisteki su tüketimi 2012 yılında 785.530 m3‘dür. Bu rakam her bir
kilogram alüminyum üretimi baĢına 0,012 m3 su tüketimine denk gelmektedir. Su yönetimi ile bu
hedef çok etkili bir Ģekilde %5 azaltılmıĢtır.
-Alüminyum geri dönüĢümü: üretim sonrası çıkan ve atık kabul edilen tüm alüminyum parçaları, üç
farklı teknolojik talaĢ ergitme sistemi kullanılarak geri dönüĢtürülmektedir.
Sonuç olarak denilebilir ki; iĢletmeler enerji ve çevre politikalarını yeniden gözden geçirerek ―müĢteri
ve tedarikçi taleplerini‖ karĢılamakta zorluk çekmeden, enerji tasarrufunda bulunarak, Pazar paylarını
ve rekabetçi güçlerini artırarak, küresel ölçekte hem dünyada hem de kendi ülkelerinde ―tercih edilen
iĢletmeler‖ olacaklardır.
CMS‘de yapılan bu araĢtırmanın bir Türk firması olarak, bütün iĢletmelere örnek olması ve alınması
dikkate değer bir geliĢmeyi iĢletmelere sağlayabilecektir.
Kaynaklar
CMS (2013) Sürdürülebilir Gelecek Yolunda Sürdürülebilirlik Raporu
Demirer, G. (2014) Kimya Sektörünün Kaynak Verimliliği ve Çevresel Sürdürülebilirlik Alanlarındaki
Ar-Ge Ġhtiyaçları Raporu, Ġstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Ġhracatçıları Birliği,
Ankara.
Hascic, I.; F. de Vries, N. Johnstone ve N. Medhi (2009) Effects of Environmental Policy on the Type
of Innovation: The Case of Automotive Emission-control Technologies, Economic Studies
OECD Journal, Vol. 2009.
Horbach, J.; C. Rammer ve K. Rennings (2012) Determinants of eco-innovations by type of
environmental impact-the role of regulatory push/pull, technology push and market pull,
Ecological Economics, Vol. 78: 112-122.
International Journal of Entrepreneurial Behaviour&Research, Vol. 11 No. 1, pp. 42-57.
K.Rehfeld, K. Rennings, A. Ziegler (2007) Determinants of environmental product in novations and
the role of integrated product policy — an empirical analysis, Ecological Economics, 61: 91–
100.
Kammerer, D. (2009) Theeffects of customer benefit and regulation on environmental product
innovation. Empirical evidence from appliance manufacturers in Germany, Ecological
Economics, 68: 2285–2295.
Kirkwood, J. ve S. Walton (2010) "Whatmotivatesecopreneursto start businesses?", International
Journal of EntrepreneurialBehavior&Research, Vol. 16/3: 204 – 228.
Klaassen, G.; A. Miketa; K. Larsen ve T. Sundqvist (2005) TheImpact of R&D on
InnovationforWindEnergy
in
Denmark,
Germany
andthe
United
Kingdom,
EcologicalEconomics, Vol.54 No.2-3: 227-240.
293
M. Frondel, J. Horbach, K. Rennings (2007) End-of-pipe or cleaner production? An empirical
comparison of environmental in novation decisions across OECD countries, Business Strategy
and the Environment, 16 (8): 571–584.
Pastakia, A. (2002) AssessingEcopreneurship in theContext of a Developing Country, Greener
Management International: TheJournal of CorporateEnvironmentalStrategyandPractice, 38: 93108.
Popp, D.; T. Hafner ve N. Johnstone (2007) Policy vs. Consumer Pressure: Innovationand Diffusion of
Alternative Bleaching Technologies in the PulpIndustry, NBER WorkingPaper 13439.
Rennings, K. (2000) Redefining innovation-eco-innovation research and the contribution from
ecological economics, Ecological Economics, Vol.32/2: 319-332.
Schumpeter, J.A. (1934) TheTheory of Economic Development: An InquiryIntoProfits, Capital,
Credit, Interest, andthe Business Cycle, with a newintroductionby John E. Elliott, 2011
TransactionPublishers.
Segal, G., Borgia, D. andSchoenfeld, J. (2005), ―Themotivationtobecome an entrepreneur‖,
Tokgöz N. ve Önce S. (2009) ġ rket Sürdürülebilirliği: Geleneksel yönetim anlayıĢına alternatif,
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. Dergisi (C.X I,S I, 2009) 249-275.
Volery, T. (2002). Ecopreneurship: Rationale, currentissuesandfuturechallenges. Conference Papers of
SwissResearchInstitute of Small Business andEntrepreneurship, St. Gallen (Switzerland), 541553.
https://www.academia.edu/1278788/Ecopreneurship_Rationale_current_issues_and_future_chal
lenges
294
MüĢteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık ile Pazarlama Performansı
Arasındaki ĠliĢkinin Ġncelenmesi: Yat Turizmi ĠĢletmeleri Üzerine Bir
AraĢtırma
Erdal ARLI*
Kocaeli Üniversitesi Karamürsel MYO, Türkiye
earli@kocaeli.edu.tr
Özet
Günümüzde iĢletmelere rekabet avantajı sağlayan önemli etkenlerin baĢında müĢteri odaklılık ve rakip
odaklılığın geldiği söylenebilir. MüĢteri odaklılık müĢterilerin arzu, istek ve ihtiyaçlarının doğru
tanımlanması ve iyi analiz edilmesidir. Rakip odaklılık ise rakiplerin strateji ve politikalarının
izlenmesi ve buna bağlı olarak rekabet stratejilerinin ortaya konulmasıdır. Bu bağlamda müĢterilerini
ve rakiplerini iyi analiz eden iĢletmeler önemli rekabet avantajı elde edebilirler. Bu araĢtırmanın amacı
müĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımların pazarlama performansı üzerindeki etkisinin
belirlenmesidir. AraĢtırma yat turizm iĢletmeleri üzerine yapılmıĢ ve Antalya Bölgesi‘nde faaliyet
göstermekte olan yat turizm iĢletmelerine uygulanmıĢtır. Veri toplamada anket yönteminden
faydalanılmıĢ ve toplam 103 tekne sahibine anket uygulanmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre müĢteri
odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımları ile pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan anlamlı
bir iliĢki bulunmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: müşteri odaklılık, pazarlama performansı, rakip odaklılık
EXAMINING THE RELATION OF CUSTOMER ORIENTATION AND
COMPETITOR ORIENTATION WITH MARKETING PERFORMANCE: A
RESEARCH ON YACHT TOURISM BUSINESSES
Abstract
Today one of the most important factors that provide competition advantage to companies is customer
orientation and competitor orientation. Customer orientation is correct definition and analysis of
demand and requirements of customers. Competitor orientation on the other hand is following the
competitor strategy and policies and accordingly implementing competition strategies. In this context
the companies analyzing their customers and competitors well may have important competition
advantage. The aim of this research is to determine the effect of customer orientation and competitor
orientation on marketing performance. The research was made on yacht tourism facilities and was
applied on yacht tourism companies which are active on Antalya region. For data collection survey
method was used and this method was applied on 103 yacht owners. According to research results a
statistically significant relation was determined between customer orientation, competitor orientation
and marketing performance.
Keywords: competitor orientation, customer orientation, marketing performance
GĠRĠġ
Günümüzde iĢletmelerinin en önemli geliĢmeyi belirleyici etkenlerinden biri de pazarlama
performansıdır. Bu bağlamda pazarlama performansının etkileyen etkenlerinde neler olduğunun
belirlenmesi önemlidir. Dolayısıyla müĢteri odaklı ve rakip odaklı çalıĢma yapan iĢletmelerin bu
çabalarının pazarlama performansı üzerindeki etkisinin belirlenmesi esastır. ―Günümüzde hem
rekabeti iyi analiz eden iĢletmeler hem de taleplerdeki değiĢimi rakiplerinden daha önce fark edebilen
iĢletmeler diğer iĢletmelere kıyasla rekabet avantaj elde etmektedir‖ (Porter, 1980). ―Özellikle de
müĢteri odaklı ve rakip odaklı çalıĢan iĢletmeler pazardaki değiĢimleri çabuk fark edebilir, müĢteri
istek, arzu ve ihtiyaçlarını doğru analiz edebilir ve firma performansını üst seviyelere taĢıyabilirler‖
(Bulut,2007). ―MüĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımları birer stratejik oryantasyondur‖ (Bulut,
295
2007; Bulut ve diğerleri, 2009). ―Stratejik oryantasyonlar iĢletmelere hem rekabet avantajı sağlamak
hem müĢteri memnuniyet ve bağlılığını arttırmak amacıyla çalıĢanların motivasyonunu istek ve
arzularını etkilemek üzere iĢletmelerin strateji ve politikaları ile uyumlu bir iĢletme kültürünün
meydana getirilmesi yoludur‖ (Gatignon ve Xuereb, 1997; Zhou, Yim ve Tse, 2005; Bulut, 2007;
Bulut ve diğerleri, 2009).
BaĢta niĢ pazarlar olmak üzere iliĢkisel pazarlama bağlamında müĢteri odaklı çalıĢan iĢletmeler ile
rakiplerinin davranıĢlarını doğru analiz eden iĢletmeler bunu pazarlama performansına taĢıyabilir ve
buna bağlı strateji ve politikalar benimseyebilirler (Olson, Slater ve Hult, 2005). Yat turizm sektörü de
bir niĢ pazardır. Bu pazarda faaliyet gösteren iĢletmeler iliĢkisel pazarlama bağlamında müĢteri odaklı
olarak faaliyet göstermeli, rakiplerini iyi analiz etmelidir. Bu iĢlemleri yapmak suretiyle pazarlama
performansını daha üst seviyelere taĢıyabilirler. Bu araĢtırmada Antalya Bölgesi‘nde faaliyet gösteren
yat turizm iĢletmelerinin müĢteri ve rakip odaklı yaklaĢımları ele alınmıĢ ve bu yaklaĢımların
pazarlama performansı ile iliĢkisi tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Ġlk olarak müĢteri ve rakip odaklılık
kavramları açıklanmıĢ, ardından elde edilen bulgular ortaya konulmuĢ, müĢteri ve rakip odaklılık ile
pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir iliĢkinin bulunup bulunmadığı
belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.
MÜġTERĠ ve RAKĠP ODAKLILIK
MüĢteri odaklılık, bir iĢletmenin tüm faaliyetlerini ve organizasyon içerisinde yer alan tüm bölümlerini
müĢterinin istek, arzu ve ihtiyaçlarına göre biçimlendirmesi ve buna bağlı bir kültür oluĢturmasıdır
(Slater ve Narver, 1995; Kotler ve diğerleri 1999). Ayrıca müĢteri odaklılık iĢletmelere birtakım
ayrıcalıklar kazandırmakta daha güçlü bir yaklaĢım içerisine girmelerini sağlamakta ve rekabet
avantajı oluĢturmaktadır (Porter, 1980; Zahra ve Chaples, 1993; Han, Kim ve Srivastava, 1998). ―Bu
bağlamda iliĢkisel pazarlama çerçevesinde müĢteriler hakkında sürekli ve kalıcı bilgiler elde etmek ve
bunun takibini gerçekleĢtirmek, bilgi akıĢını güncel tutmak ve bilgi akıĢının iĢletmenin tüm çalıĢanları
arasında paylaĢılmasını sağlamak müĢteri odaklı yaklaĢımın temel felsefesidir‖ (Kohli ve Jaworski,
1990; Achrol ve Kotler, 1999). Çünkü pazardan elde edilen müĢteri bilgisi ve bunun hayata
geçirilmesi ve buna bağlı olarak doğru kararların alınması firma performansının arttırıcı etkiye neden
olabilir (Levitt, 1960; Senge, 1990; Hanvanich, Dröge ve Calantone, 2003; Li, 2005).
H1: MüĢteri odaklılık anlayıĢı ile pazarlama performansı arasında istatistiksel olarak anlamlı ve doğru
orantılı bir iliĢki vardır.
―Rakip odaklılık pazarda rakiplerinin güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi, strateji ve politikalarının
izlenmesi ve buna yönelik strateji ve politikaların belirlenmesidir‖ (Celuch, Kasouf ve Peruvemba,
2002). ―Çünkü rakiplerin stratejik ve politik yaklaĢımlarının tahmin etmek ve rakiplerden farklılaĢmak
üzere strateji ve politikalar benimsemek iĢletmeleri güçlendirecektir‖ (Alpkan, Bulut ve Mert, 2005).
Ayrıca ―rakip odaklılık, kısa dönemde mevcut rakiplerin güçlü ve zayıf yönlerini analiz edilmesinde
önemli yönetsel ve örgütsel bir araçtır‖ (Bulut ve diğerleri, 2009). Dolayısıyla rakipleri hakkında elde
edilen bilgilerin ve bu bilgilerin önemi iĢletme çalıĢan ve paydaĢlarına aktarılmalı ve çalıĢan ve
paydaĢlar bu hususta bilinçlendirilmelidir (Narver ve Slater, 1990; Bulut,2007). Bu bağlamda rakip
iĢletmeler hakkında elde edilen veya elde edilecek bilgilerin iĢletmenin tüm çalıĢan ve paydaĢları
arasında paylaĢılması buna yönelik strateji ve politikalar benimsenmesi konusunda üstünlük
sağlayacak ve iĢletme performansının arttırılmasında katkı sağlayacaktır (Deshpande, Farley ve
Webster, 1993; Kotler, 2003; Lings, 2004).
H2: Rakip odaklılık anlayıĢı ile pazarlama performansı arasında istatistiksel olarak anlamlı ve doğru
orantılı bir iliĢki vardır.
YÖNTEM
Bu araĢtırmanın amacı bir pilot çalıĢma olarak deniz turizm alanında faaliyet göstermekte olan yat
turizm iĢletmelerinin müĢteri odaklılık ve rakip odaklılık yaklaĢımların pazarlama performansı ile
iliĢkisinin belirlenmesidir. Bu araĢtırma sonuçlarının yat iĢletmelerine müĢteri odaklılık ve rakip
odaklı yaklaĢımlar konusunda fikir vereceği ve stratejiler belirlemesi hususunda ıĢık tutacağı
düĢünülmektedir. Ayrıca rakip odaklılık ve müĢteri odaklılık ile pazarlama performansı arasında
istatistiksel açıdan bir iliĢkinin bulunup bulunmadığını ortaya koyması açısından da literatüre katkı
sağlayacağı düĢünülmektedir.
296
Bu araĢtırmanın ana kütlesini Antalya Bölgesi‘nde faaliyet gösteren ticari tekne sahipleri
oluĢturmaktadır. AraĢtırmada zaman ve maliyet kısıtları, iĢ yoğunluğu sebebiyle tesadüfî olmayan
örnekleme yöntemi uygulanmıĢ ve cevaplayıcılar kolayda örnekleme yöntemiyle seçilmiĢtir. Toplam
103 ticari tekne sahibine anket uygulanmıĢtır. AraĢtırma bir pilot çalıĢma olarak ele alınmıĢtır.
AraĢtırmada veri toplamada yüz yüze anket yöntemi kullanılmıĢtır. Literatürde yapılan çalıĢmalar
incelenerek anket formu oluĢturulmuĢtur. Anket üç bölümden oluĢmakta olup, birinci bölüm
cevaplayıcıların demografik özelliklerine iliĢkin soruları kapsamaktadır. Anketin ikinci bölümü rakip
odaklılık ve müĢteri odaklılık yaklaĢımlarına yönelik soruları içermektedir. Bu bölümde Narver ve
Slater (1990), Bulut (2007), Bulut ve diğerleri (2009) kullandığı ölçekten yararlanılmıĢtır. Anketin
üçüncü bölümü ise pazarlama performansının ölçülmesine yönelik sorulardan oluĢmaktadır. Bu
bölümde kullanılan ölçek için Tan, Hanfield ve Karause (1998), Yoo ve Donthu(2001), Yılmaz,
Alpkan ve Ergün(2005), Bulut (2007), Öztüren (2008), Bulut ve diğerleri‘nin (2009) çalıĢmalarından
yararlanılmıĢtır. Veri toplama iĢlemi 09 Temmuz 2015- 20 Aralık 2015 tarihleri arasında
gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırma sürecinde toplanmıĢ olan veriler SPSS 15.0 paket programı ile
değerlendirmeye tabi tutulmuĢ ve araĢtırma hipotezlerini test etmek üzere korelasyon analizinden
yararlanılmıĢtır. AnlaĢılması güç soru bulunup bulunmadığını test etmek üzere 19 ticari tekne sahibine
ön test uygulanmıĢ ve gerekli düzeltmeler yapılmıĢtır.
BULGULAR
Cevaplayıcıların Demografik Özellikleri
Cevaplayıcıların 14‘ü (%13,6) kadın, 89‘u (%86,4) erkektir. Cevaplayıcıların 31‘i (%30,1) bekâr,
72‘si (69,9) evlidir. Cevaplayıcıların altısı (%5,8) 18-25 yaĢ aralığında, 13‘ü(%12,6) 26-35 yaĢ
aralığında, 20‘si (%19,4) 36-45 yaĢ aralığında, 29‘u (%28,2) 46-55 yaĢ aralığında ve 35‘i (%34) 56
yaĢ ve üstüdür. Cevaplayıcıların 7‘si (%6,8) ilkokul, 11‘i (%16) ortaokul, 38‘i (%36,9) lise, 22‘si
(%21,4) önlisans, 24‘ü (%23,3) lisans ve 1‘i (%10,1) lisansüstü eğitime sahiptir.
Yat İşletmelerinin Müşteri Odaklılık Yaklaşımlarının İncelenmesi
Anketi cevaplayan ticari tekne sahiplerinin müĢteri odaklılık anlayıĢına yönelik düĢüncelerini
belirlemek amacıyla Tablo 1‘de verilen ifadelere katılma dereceleri sorulmuĢ ve aĢağıdaki sonuçlar
elde edilmiĢtir.
Tablo 1: Yat ĠĢletmelerinin MüĢteri Odaklılık YaklaĢımı
MüĢteri Odaklılık
Ortalama Std.Sapma
Yat iĢletmemizin temel hedefi müĢteri memnuniyetidir.
4,4854
,60818
Teknemize gelen turistlerin ihtiyaçlarına hizmet etmeye
4,3786
,50714
iĢletme olarak kendimizi adamıĢ durumdayız.
Stratejilerimizi belirlerken müĢteriler için daha değerli
4,3398
,49613
hizmetler oluĢturmaya odaklanırız.
MüĢterilerimizin bizden ne kadar memnun olduklarını
3,6117
,62986
sürekli ve sistematik olarak ölçeriz.
Croanbach’s Alpha:0,67
Tablo 1‘ e göre anketi cevaplayan tekne sahiplerinin temel hedeflerinin müĢteri memnuniyeti
sağlamak olduğu anlaĢılmaktadır. Ayrıca teknelerine gelen turistlerin ihtiyaçlarına hizmet etmeye
iĢletme olarak kendilerini adadıkları görülmektedir. Bunun yanı sıra stratejilerini belirlerken müĢteri
odaklı hareket ettikleri daha değerli hizmetler sunmaya odaklandıkları ve müĢterilerinin memnuniyet
derecelerini takip ettikleri anlaĢılmaktadır.
Yat İşletmelerinin Rakip Odaklılık Yaklaşımlarının İncelenmesi
Anketi cevaplayan ticari tekne sahiplerinin rakip odaklılık anlayıĢına yönelik düĢüncelerini belirlemek
amacıyla Tablo 2‘de verilen ifadelere katılma dereceleri sorulmuĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde
edilmiĢtir.
297
Tablo 2: Yat ĠĢletmelerinin Rakip Odaklılık YaklaĢımı
Rakip Odaklılık
Ortalama Std.Sapma
Rakiplerin stratejileri ile ilgili sürekli olarak bilgi toplarız
4,3786
,48742
ÇalıĢanlarımızla birlikte düzenli olarak rakiplerin güçlü
yanlarını ve stratejilerini tartıĢırız
Hangi alanlarda rekabet avantajımız varsa o alanda rekabet
ederiz
Rakiplerin firmamızı tehdit eden hamlelerine karĢı firmamız
hızla cevap verir
Croanbach’s Alpha:0,86
3,9029
,43193
3,9223
,76298
4,3398
,47596
Tablo 2‘ ye göre anketi cevaplayan tekne sahiplerinin rakip yat iĢletmeleri hakkında sürekli bilgi
topladıkları, çalıĢanlarla birlikte düzenli olarak rakiplerin güçlü yanlarını ve stratejilerini tartıĢtıkları
anlaĢılmaktadır. Bunun yanı sıra en güçlü oldukları yönleriyle rekabet ettikleri, rakiplerin hamlelerine
karĢı hızlı cevap verdikleri görülmektedir.
Yat İşletmelerinin Rakiplere Kıyasla Pazarlama Performanslarının İncelenmesi
Anketi cevaplayan yat iĢletmelerinin pazarlama performanslarını belirlemek üzere Tablo 3‘te verilen
performans kriterlerini rakiplere kıyasla 1: çok düĢük 5: çok yüksek olacak Ģekilde değerlendirmeleri
istenmiĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir.
Tablo 3: Yat ĠĢletmelerinin Pazarlama Performansları
Pazarlama Performansı
Ortalama Std.Sapma
MüĢteri Memnuniyeti
4,3495
,49919
MüĢteri Farkındalığı
4,3301
,49286
ĠĢletme Ġmajı
4,3592
,50204
MüĢteri Bağlılığı
4,3883
,50938
MüĢteriler Tarafından Tavsiye Edilme Oranı
4,3786
,50714
Algılanan Hizmet Kalitesi
4,3592
,48212
Croanbach’s Alpha:0,94
Tablo 3‘e göre anketi cevaplayan tekne sahipleri rakiplere kıyasla müĢteri memnuniyetlerinin, müĢteri
farkındalığının yüksek olduğunu düĢünmektedirler Ayrıca iĢletme imajının ve müĢteri bağlılığının da
rakiplere yüksek buldukları anlaĢılmaktadır. Bunun yanı sıra rakiplere kıyasla müĢteriler tarafından
tavsiye edilme oranının ve algılanan hizmet kalitesinin yüksek olduğu görülmektedir.
Müşteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık Yaklaşımı İle Pazarlama Performansı Arasındaki İlişki
MüĢteri odaklılık ve rakip odaklılık ile pazarlama performansı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir
iliĢki olup olmadığını belirlemek üzere korelasyon analizi yapılmıĢ ve aĢağıdaki sonuçlar elde
edilmiĢtir.
Tablo 4: MüĢteri Odaklılık ve Rakip Odaklılık YaklaĢımı Ġle Pazarlama Performansı Arasındaki ĠliĢki
Odaklılık
Korelasyon
MüĢteri
Odaklılık
Pearson Korelasyon
Rakip Odaklılık
Pearson Korelasyon
Anlamlılık
(2-yönlü)
N
Anlamlılık
(2-yönlü)
N
MüĢteri
Mem.
MüĢteri
Farkındalığı
ĠĢletme
Ġmajı
MüĢteri
Bağlılığı
MüĢterilerin
tavsiye
oranı
Algılanan
Hizmet
Kalitesi
,601(**)
,000
,467(**)
,000
,489(**)
,000
,477(**)
,000
,599(**)
,000
,574(**)
,000
103
,120
,226
103
,251(*)
,011
103
,260(**)
,008
103
,302(**)
,002
103
,122
,219
103
,108
,279
103
103
103
103
103
103
** Korelâsyon 0.01 düzeyinde anlamlıdır (2-yönlü).
* Korelâsyon 0.05 düzeyinde anlamlıdır (2-yönlü).
298
Tablo 4‘ göre müĢteri odaklılık ile pazarlama performans kriterleri arasında anlamlı ve doğru orantılı
bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Buna göre pazarlama performans kriterlerinden müĢteri
memnuniyeti, müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı, müĢteri bağlılığı, müĢteriler tarafından tavsiye
edilme oranı ve algılanan hizmet kalitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.
Buna göre H1 hipotezi kabul edilir. En güçlü iliĢkiye sahip olan değiĢken ise müĢteri memnuniyetidir.
Yine Tablo 4‘e göre rakip odaklılık yaklaĢımı ile müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı ve müĢteri
bağlılığı arasında doğru orantılı bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre H2 hipotezi müĢteri
farkındalığı, iĢletme imajı ve müĢteri bağlılığı için kabul diğer kriterler için red edilir.
SONUÇ
Rekabetin yoğun olduğu günümüzde, iĢletmeleri ön plana çıkaracak, rekabet avantajı sağlayacak
yaklaĢımların doğru ve yerinde kullanılması gereklidir. Kullanılacak olan bu yaklaĢımların iĢletme
performansını doğru orantılı olarak etkilemesi de son derece önemlidir. ĠĢte bu yaklaĢımlardan birinin
müĢteri odaklılık diğerinin rakip odaklılık olduğu söylenebilir. Bu araĢtırmada da deniz turizm
alanında faaliyet gösteren yat iĢletmelerinin müĢteri odaklılık ile rakip odaklılık yaklaĢımları ele
alınmıĢ ve bu yaklaĢımların pazarlama performansı ile istatistikî açıdan anlamlı bir iliĢkisinin bulunup
bulunmadığı ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre özellikle müĢteri odaklılığının
pazarlama performansının her bir kriteriyle istatistikî açıdan doğru orantılı ve anlamlı bir iliĢkisinin
olduğu görülmüĢtür. Elde edilen sonuca göre müĢteri odaklılık ile müĢteri memnuniyeti, müĢteri
farkındalığı, iĢletme imajı, müĢteri bağlılığı, müĢteriler tarafından tavsiye edilme oranı ve algılanan
hizmet kalitesi arasında anlamlı ve doğru orantılı bir iliĢkinin bulunduğu tespit edilmiĢtir. En yüksek
iliĢkiye sahip kriterin müĢteri memnuniyeti olması dikkat çekicidir. Buna karĢın rakip odaklılığın ise
üç kriter ile müĢteri farkındalığı, iĢletme imajı ve müĢteri bağlılığı ile iliĢkisi olduğu belirlenmiĢtir.
Dolayısıyla yapılan korelasyon analizi sonucunda pazarlama performansı ile müĢteri odaklılık arasında
rakip odaklılığa kıyasla daha yüksek düzeyde iliĢkisinin bulunduğu görülmektedir. Bu sonuca göre yat
iĢletmeleri için önemli olan yaklaĢımın müĢteri odaklılık olduğu söylenebilir. Elbette ki anketi
cevaplayan yat iĢletmelerinin rakiplere odaklanmaları, rakiplerini izlemeleri tavsiye edilir, ancak elde
edilen bulgular müĢteri odaklılığın birinci plana alınması gerektiğini göstermektedir. Tabiî ki bu sonuç
rakip odaklılığın ihmal edilmesi anlamını taĢımamalıdır.
Bu bağlamda pazarlama performanslarını arttırmak isteyen yat iĢletmelerinin birincil olarak müĢteri
odaklı yaklaĢımı benimsemeleri ikincil olarak da rakip odaklı yaklaĢımı benimsemeleri tavsiye edilir.
REFERANSLAR
Achrol, R. ve Kotler, P., (1999).Marketing in the network economy. Journal of Marketing, 63, 146163.
Alpkan L., Ergün, E., Bulut, Ç. ve Yilmaz, C., (2005). ġirket giriĢimciliğinin Ģirket performansına
etkileri. DoğuĢ Üniversitesi Dergisi, 6 (2), Temmuz 2005, 175-189.
Bulut, Çağrı (2007). Stratejik oryantasyonlar ve firma performansı. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Gebze
Bulut Çağrı, Yılmaz Cengiz ve Alpkan Lütfihak (2009). Pazar oryantasyonu boyutlarının firma
performansına etkileri. Ege Akademik BakıĢ 9 (2), ss. 513-538
Celuch, K.G., Kasouf C. J. ve Peruvemba V., (2002). The effects of perceived market and learning
orientation on assessed organizational capabilities. Industrial Marketing Management, 31
(2002) 545– 554.
Deshpande, R., Farley, J.U. ve. Webster, F.E, (1993). Corporate culture, customer orientation, and
innovativeness in Japanese firms: a quadrad analysis. Journal of Marketing, 57 (January): 2327.
Gatignon, H. ve Xuereb, J.M., (1997). Strategic orientation of the firm new product performance.
Journal of Marketing Research, 34(1), 77-90
Han, J.K., Kim, N. ve Srivastava, R.K., (1998). Market orientation and organizational performance: Is
innovation a missing link?. Journal of Marketing, 62, Ekim, 30-45.
299
Hanvanich, S. Dröge, C. ve Calantone, R. (2003). Reconceptualizing the meaning and domain of
marketing knowledge. Journal of Knowledge Management, 7(4), 124-135.
Kohli, A.K. ve Jaworski, B.J., (1990). Market orientation: The construct, research propositions and
managerial implications. Journal of Marketing, 54 (2), 1-18.
Kotler, P. (2003). Marketing insights from A to Z: 80 concepts every manager needs to know. John
Wiley & Sons: Hoboken, New Jersey.
Kotler, P., Armstrong, G., Sounders, J. ve Wony, V., (1999). Principles of marketing: Second
European Edition. Prentice-Hall: Europe.
Levitt, T. (1960).Marketing Myopia. Harvard Business Review, July-Aug, 45-56
Li, J.J. (2005). The formation of managerial networks of foreign firms in China: The effects of
strategic orientations. Asia Pacific Journal of Management, 22, 423-443
Lings, I.N. (2004).Internal market orientation construct and consequences. Journal of Business
Research, 57, 405– 413
Narver, J.C. ve Slater S. F. (1990). The effect of market orientation on business profitability. Journal
of Marketing, 54(4), 20–35.
Olson, E.M., Slater, S.F. ve Hult, G.T.M., (2005). The performance implications of fit among business
strategy, marketing organization structure, and strategic behavior. Journal of Marketing, 69,
Temmuz, 49–65.
Öztüren, Ali (2008). Effects of the integrated supply chain in trnc tourism sector on performance of
the hospitality enterprises. Anadolu University, Social Science Institute, Unpublished PhD.
Thesis, EskiĢehir, Turkey.
Porter, M. E., (1980). Competitive Strategy. Free Press: New York.
Senge P.M. (1990). The fifth discipline: The art and practice of learning organization, New York:
Doubleday.
Slater, S.F. ve Narver, J.C., (1995). Market orientation and the learning organization. Journal of
Marketing, 59(3), 63-74.
Tan, Keah Choon, Robert, B. Hanfield ve Daniel, R .Crause (1998). Enhancing the firm‘s
performance through quality and supply base management : An emprical study. International
Journal Of Production Research, 34(10), Pp.2813-2837.
Yılmaz, C., Alpkan, L., ve Ergun, E. (2005). Cultural determinants of customer and learning-oriented
value systems and their joint effect on firm performance. Journal of Business
Research,58,pp.1340-1352
Yoo, Boonghee ve Naveen, Donthu (2001). Developing and validating a multidimensional consumerbased brand equity scale. Journal Of Business Research,52,pp:1-14
Zahra, S.A. ve Chaples, S.S., (1993). Blind spots in competitive analysis. Academy of Management
Executive, 7(2), 7-28.
Zhou K. Z., Yim C. K.B. ve Tse D.K., (2005). The effects of strategic orientations on technology- and
market-based breakthrough innovations. Journal of Marketing, 69, Nisan, 42–60.
300
Lojistik Yönetiminde DıĢ Kaynak Kullanımı: Bursa’daki Ġmalat Sektörü
Üzerinde Bir Uygulama
Erol ATEġ
Murat YORULMAZ*
Yalova Üniversitesi, Türkiye
muratyor@gmail.com
erolate@gmail.com
Özet
Ulusal ve KüreselleĢen ekonomi nedeniyle, lojistik faaliyetler iĢletmeler için çok önemli rol
oynamaktadır. Bu bağlamda çalıĢmanın amacı, lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanımının
iĢletmeleri nasıl etkilediği ve gelecekte iĢletmelerin lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanım
düzeyinin ne olacağının belirlenmesidir. Ayrıca dıĢ kaynak kullanma nedenleri arasında bir farklılık
olup olmadığını ortaya çıkartmaktır. Bu amaçlara yönelik olarak, Bursa‘daki imalat iĢletmelerinde
anket yapılarak veriler elde edilmiĢ ve çıkan sonuçlar üzerine değerlendirme yapılmıĢtır. Sonuçta
iĢletmelerin, gelecekte lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanma düzeylerinde ve dıĢ kaynak kullanma
nedenleri arasında farklılıklar bulunmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Lojistik, lojistik faaliyetler, dış kaynak kullanımı
Outsourcing In Activities Logistics: A Case Study In Bursa Manufacturing
Companies
Abstract
Due to the globalization of economy, the logistics activities are playing a vital role for companies. In
this context this study aim is prepared to obtain data about ; how outsourcing logistics activities affect
enterprises and what happens in the future level of enterprises outsourcing logistics activities , within
reasons of according as whether using outsourcing. The surveys data obtained from manufacturing
firm in Bursa and analyzes were performed on the results to understand the differences between
variables. As a result of studies found that significant differences between future levels of outsourcing
logistics activities and reasons of whether using outsourcing.
Keywords: Logistics, logistics activities, outsourcing
1. GĠRĠġ
Genel olarak lojistik, ―ürünleri ve hizmetleri ihtiyaç duyulan yerde ve istenilen zamanda hedeflenen
müĢteri seviyesinde sağlama‖ olarak tanımlanabilir (Orhan, 2003: 7). Bu tanım göz önüne alındığında,
lojistiğin insan yaĢamı için ne derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Gıdadan giyime, teknolojiden
eğlenceye birçok sektörde, ürün veya hizmetlerin istenilen zamanda ve Ģekilde müĢteriye
sunulabilmesi lojistiğin bir sonucudur. Tüketiciler açısından bu denli önemli olan lojistik, üreticilerin
de sürekli düĢünmek zorunda oldukları bir faaliyet alanıdır. MüĢteriye söz verilen Ģekilde, istenilen
zamanda ve yerde, ürün ve hizmet üretiminin sağlanabilmesi, hazırlanan üretim programlarının tam
olarak uygulanabilmesi ve etkin bir lojistik yönetim sisteminin gerçekleĢtirilmesi ile mümkündür.
Bu çalıĢmada, sırasıyla lojistik yönetimi kavramının tanımı, lojistiğin amacı, lojistikte dıĢ kaynak
kullanımın geliĢimi ve önemi hakkında açıklayıcı bilgiler verilmiĢtir. Bu çalıĢmanın amacına yönelik
olarak, lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanımının iĢletmeler üzerindeki etkileri, iĢletmelerin hangi
lojistik faaliyetleri dıĢ kaynak kullanarak yerine getirdiği ve dıĢ kaynak kullanma nedenleri
incelenmiĢtir. Ayrıca dıĢ kaynak kullanma nedenleri ile iĢletmelerin faaliyet alanları, tecrübesi,
pozisyonu ve çalıĢan sayısı arasında bir farklılık olup olmadığı Bursa‘daki imalat sektöründe faaliyet
301
gösteren 15 imalat iĢletmesinin üst düzey yöneticilerinden anket yoluyla elde edilen verilerle
incelenmiĢtir. Bu inceleme sonucunda; araĢtırma kapsamına alınan iĢletmelerin, lojistik faaliyetlerinde
en çok taĢıma, gümrükleme ve tersine lojistik faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanarak gerçekleĢtirdikleri
ortaya çıkmıĢtır. Ayrıca iĢletmelerin demografik özellikleri ile dıĢ kaynak kullanma düzeyleri, dıĢ
kaynak kullanma nedenleri ve dıĢ kaynak kullanmama nedenleri arasında farklılıklar oluğu tespit
edilmiĢtir.
2. LOJĠSTĠK YÖNETĠMĠ VE LOJĠSTĠKTE DIġ KAYNAK KULLANIMI
Lojistik ile ilgili birçok tanıma rastlamak mümkündür. Bunun baĢlıca nedeni; lojistiğin çok geniĢ bir
uygulama alanının oluĢu ve bu yüzden bu kavrama farklı pencerelerden bakılabilmesidir. Lojistik; bir
organizasyonun detaylı bir Ģekilde örgütlenmesi ve uygulanmasıdır. Lojistiğin asıl amacı, müĢteri
hizmetlerinde yüksek bir seviyeye ulaĢması, kaynak ve yatırımların uygun kullanımıyla rekabet
avantajının yaratılmasıdır (Çancı ve Erdal, 2009). Lojistik ile ilgili yapılan tanımlamalarda sıklıkla
kullanılan, yedi doğru olarak da bilinen tanıma göre lojistik, doğru ürünün, doğru miktarda, doğru
koĢullarda, doğru zamanda, doğru yerde, doğru maliyetle, doğru müĢteriye ulaĢtırılması anlamına
gelmektedir (Coyle, Bardı, ve Langley, 2000). Bu tanımda vurgulanan, lojistiğin ürünlere yer, zaman
ve yapısal fayda yaratabilmesi için ilgili tüm faaliyetlerin doğru biçimde yürütülmesi gerektiğidir.
Küresel rekabetin yoğun yaĢandığı günümüzde, baĢarılı olmak isteyen iĢletmeler lojistik faaliyetlerini
etkili yönetmek durumundadırlar.
Lojistiğin etkili bir Ģekilde yönetilmesi sonucu, maliyet giderlerini düĢüren, üretimi artıran, kaliteyi
yükselten, müĢteri memnuniyetini artıran dolayısıyla da pazar payını yükselten ve rekabet gücünü
artıran etkisi olduğu bilinmektedir. Ġyi yönetilen lojistik sistem sayesinde; Stok seviyesinin
kontrolünde, üretim seviyesi ile teslim ve satıĢ iĢlerini optimum düzeyde tutulması zaman ve nicelik
yönünden en iyi ve ekonomik sayılan materyali elde bulundurulması sağlanmaktadır. Depolama
faaliyeti ile sağlanan; üretimi destekleme, ürün birleĢtirme, stoklama, yükleme ve dağıtım,
konsolidasyon iĢlemleri baĢarı ile gerçekleĢtirilmektedir. TaĢımacılık faaliyeti ile müĢteri
memnuniyetinin sağlanabilmesi adına bir taraftan rakiplerin daha kısa sürede ürün ve hizmetlerin
ulaĢtırılması hedeflenirken, diğer taraftan ulaĢım maliyetleri düĢürülmekte böylece rekabet üstünlüğü
sağlanmaktadır (Çekerol ve Kurnaz, 2011: 52).
KüreselleĢme ve teknolojinin etkisiyle karmaĢıklaĢan iĢletme yapıları ve artan rekabet koĢulları
birbiriyle iliĢkili ―temel yetenek‖ ve ―dıĢ kaynak kullanımı‖ kavramlarını ortaya çıkarmıĢtır (Özbay,
2004: 7). BaĢlangıçta genel maliyetleri azaltmak için ortaya çıkan dıĢ kaynak kullanımı, alt yapıyı
güçlendirerek, esnekliği arttırarak, yeni pazarlara hızla girmeyi sağlayarak ve iĢletmelerin kendilerini
en iyi Ģekilde değiĢtirebilmelerini sağlayacak yollar göstererek bir değiĢim aracı olarak kendinden söz
ettirmeye baĢlamıĢtır (Orhan, 2003: 136).
Literatürde ―outsourcing‖, ―dıĢsal tedarik‖, ―dıĢ kaynaktan faydalanma‖ vb. gibi tanımlarına yer
verilen dıĢ kaynak kullanımı; (Birdoğan, 2004)‘a göre, ―iĢletmelerin, sadece kendi sahip oldukları
yetenek ve becerileri esas alan iĢlerin dıĢındaki; öz veya temel yeteneklerin kullanılmadığı iĢlerin,
iĢletme dıĢından kendi alanında uzmanlaĢmıĢ baĢka iĢletmelerden alması‖ olarak tanımlanmaktadır.
DıĢ kaynak kullanımı, maliyetleri düĢürmek ve etkinliği arttırmak amacıyla, iĢletmenin ana faaliyet
konusu dıĢındaki diğer iĢletme fonksiyonlarının gerçekleĢtirilebilmesi için daha önce firma içerisinde
yapılan/yönetilen bir iĢlemin ilgili insan kaynağı ile birlikte uzun süreli bir sözleĢme kapsamında bir
dıĢ firmaya aktarılmasıdır. DıĢ kaynak kullanımının tarihsel geliĢimi incelendiğinde ‗‘Outsourcing‘‘
ifadesinin çalıĢma hayatında ilk kez Wisconsi Ģirketinin, 1988 yılında Omni Resource Ģirketine tesis
yönetimini devrettiği zaman kullanıldığı görülmektedir (Demir, 2013: 24). Günümüzde ise dıĢ kaynak
kullanımının en yaygın ve en geniĢ kapsamlı uygulandığı ve geliĢtiği alanlar lojistik ve bilgi
teknolojileridir. Bir iĢletme lojistik fonksiyonlarını etkin ve verimli biçimde gerçekleĢtirebilmek ve
lojistik faaliyetlerini yerine getirebilmek için aĢağıdaki seçenekleri düĢünebilirler (Birdoğan, 2004: 8283);
302
Lojistik fonksiyonunu iĢletme içerisinde hizmet üreterek yerine getirebilirler,
Bir lojistik firmasını ele geçirerek, satın alarak veya kurarak yardımcı lojistik Ģirketine sahip
olabilirler,
Lojistik fonksiyonları dıĢ kaynaklardan tedarik ederek lojistik hizmet sağlayabilirler.
ĠĢletmeleri dıĢ kaynak kullanmaya yönelten birçok neden bulunmaktadır. DıĢ kaynak kullanma
nedenleri arasında; yatırım harcamalarını azaltmak, hız kazanmak ve esneklik sağlamak isteği yer
almaktadır. Bunun yanında riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak görüĢünün de dıĢ kaynak
kullanımında öne çıkan nedenler olarak görülmektedir (GümüĢ, 2012).
ĠĢletmelerin lojistik faaliyetlerden en çok taşıma, depolama, gümrükleme ve tersine lojistik
faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanarak yerine getirmektedirler.
DıĢ kaynak kullanmanın iĢletmelere bazı avantajları vardır. Bunlar (Sevim, Akdemir ve Vatansever,
2008); Firmaların pazarlama ve dağıtım ağlarının küçük miktarlar için bile her noktaya ulaĢmasına
olanak sağlar. Bu sayede firmaların pazarda daha hızlı hareket ederek müĢterilerine ulaĢmasını sağlar.
Çok kullanıcı depolama hizmetleriyle firmaların stoklama maliyetini azaltır. TaĢıma, depolama gibi
yüksek maliyetli yatırımlardan tasarrufla, Ģirketlerin kendi faaliyet alanlarına yönelmelerini sağlar.
Lojistik hizmeti sağlayıcısının yüksek taĢıma kapasitesi ve yönlendirme yeteneğiyle taĢıma maliyetleri
azaltılır. Stok seviyeleri minimize edilebilir. Ġnsan gücünden tasarruf sağlanır. Kayıp, kaza, çalınma
gibi riskler lojistik firmasına devredilmiĢ olur. Dünya çapında yeteneklere ve yeni teknolojiye
ulaĢılabilir.
DıĢ kaynak kullanımının avantajlarının yanında iĢletmeler açısından bazı riskleri de söz konusudur.
Özellikle tedarikçi iĢletme ile uyum bozukluğu olduğu durumlarda baĢarısızlık kesindir. Tedarikçi
iĢletme ile dıĢ kaynak kullanımından yararlanma yöntemini seçen firma, ortaya çıkabilecek sorunlara
karĢı ortak bir yol benimsemelidir.
DıĢ kaynak kullanma ile ilgili sorunlar (Mersin, 2003); hizmet alan iĢletmenin lojistik fonksiyonlar
üzerinde kontrolünü kaybetme riski, hizmet sunan firmaya aĢırı bağlılık, hizmet sunan firmanın
sözlerini zamanında ya da hiç yerine getirmemesi. Hizmet sunan firmanın değiĢime ayak
uyduramamasıdır. Hizmet alan iĢletmenin iĢ hedeflerini anlamada yetersizliğe bağlı hizmet
yetersizliği, hizmet alan iĢletmenin iĢ hedeflerini anlatmada yetersizliğidir. Firmaların gizliliğine
dikkat ettikleri konuların paylaĢılması riski, hizmet alan ve hizmet sunan firmalar arasında bilgi
akıĢındaki aksamalar, hizmet veren firmanın depolama ve dağıtım kanallarının hizmet alan firmanın
ihtiyaçlarını karĢılayamaması olarak sıralanabilir.
3. ARAġTIRMA YÖNTEMĠ VE KAPSAMI
Bu çalıĢmada, birincil veri toplama metodu olarak yüz yüze anket tekniği belirlendiği için çalıĢmanın
kapsamını Bursa ilindeki imalat sektöründe faaliyet gösteren iĢletmeler oluĢturmaktadır. Bursa ilindeki
imalat sektöründe faaliyet gösteren iĢletmeler anket kapsamına alınmıĢ ve çalıĢmaya katılmayı kabul
eden 15 iĢletme ile anket gerçekleĢtirilmiĢtir.
Anket uygulanacak iĢletmeler Bursa ilindeki Sanayi Odası kayıtları yardımıyla tespit edilmiĢtir.
AraĢtırmada yüz yüze görüĢme ile yöneticilere anket soruları yöneltilmiĢ ve ankete cevap veren 15
iĢletmenin verileri kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın konusunu oluĢturan değiĢkenleri ölçmek üzere
literatürde geçerliliği ve güvenirliği test edilmiĢ ölçeklerden yararlanılmıĢtır. Anket, iĢletmelerin
lojistik faaliyetlerinden sorumlu üst düzey yöneticilere uygulanmıĢtır. Ankette iĢletmeye ait
demografik sorular ve lojistik faaliyetlerde neden dıĢ kaynak kullanımına gittikleri ile ilgili ifadelerin
yer aldığı toplam 15 soru kullanılmıĢtır.
4. BULGULAR
AraĢtırma kapsamındaki Ģirketler içerisinden 5 firma otomotiv sanayi, 2 firma dokuma ve hazır giyim
sanayi, 2 firma makine üretimi ve metal eĢya sanayi, 2 firma gemi inĢa sanayi, 2 firma döküm
sanayisinde faaliyet göstermektedir. Diğerleri ise orman ürünleri ve mobilya sanayi gibi sektörlerde
faaliyet göstermektedir. AraĢtırma kapsamındaki firmalar içerisinden 9 firma ‗‗uluslararası alanda‘‘, 3
firma ‗‗ulusal alanda‘‘, 3 firma ‘‘yerel pazarlarda‘‘ faaliyet göstermektedir. AraĢtırmaya katılan
303
firmalardan,1 firma ‗‗1-5 yıl‘‘, 3 firma ‗‗6-10 yıl‘‘, 4 firma ‗‗11-15 yıl‘‘, 7 firma ‗‗25 ve üzeri yıl‘‘
bulundukları sektörde faaliyet göstermektedir. AraĢtırmaya katılan firmalar içerisinden 4 firma ‗‗50149‘‘ , 4 firma ‗‗150-250‘‘ , 7 firma ‗‗250 ve üzeri‘‘ aralığında personel çalıĢtırmaktadır.
AraĢtırmaya katılan firmaların içerisinden 1 firma ‗‗sipariĢ‘‘, 6 firma ‗‗gümrükleme‘‘, 4 firma
‗‗sigortalama‘‘, 10 firma ‗‗deniz taĢımacılığı‘‘, 2 firma ‗‗paketleme‘‘, 3 firma ‗‗depolama ve antrepo
iĢlemleri‘‘, 12 firma ‗‗karayolu taĢımacılığı‘‘, 1 firma ‗‗diğer‘‘ alanlarında dıĢ kaynak kullanımı ile
hizmet satın aldıkları görülmektedir.
Tablo:1 AraĢtırmaya Katılan Firmaların DıĢ Kaynak Kullanma Düzeyi
DıĢ Kaynak Kullanma Düzeyi
Hiç DıĢ Kaynak
Kullanmıyoruz
14
0
0
14
12
14
15
0
15
1
Depolama faaliyetleri
Denizyolu TaĢıma faaliyetleri
Gümrükleme faaliyetleri
Paketleme faaliyetleri
Elleçleme faaliyetleri
SipariĢ iĢleme
Envanter yönetimi
Karayolu taĢıma faaliyetleri
Talep tahmini
Tersine lojistik faaliyetleri
Tamamını DıĢ Kaynak
Kullanıyoruz
1
15
15
1
3
1
0
15
0
14
Tablo 1‘den görüldüğü üzere araĢtırmaya katılan iĢletmeler; depolama, paketleme, elleçleme, sipariĢ
iĢleme, envanter yönetimi, talep tahmini gibi lojistik faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanmak yerine
genellikle kendileri yani iĢletme bünyesinde bulundurmaktadırlar. Fakat taĢıma, gümrükleme ve
tersine lojistik faaliyetleri gibi lojistik faaliyetlerini büyük bir oranda dıĢ kaynak kullanımı yoluyla
karĢılamaktadırlar. Oranlara bakıldığında taĢıma faaliyeti en yüksek ortalamaya sahiptir. Bu durumdan
iĢletmelerin lojistik faaliyetlerden en fazla taĢıma faaliyetini dıĢ kaynak kullanarak gerçekleĢtirdikleri
görülmektedir.
Tablo 2: AraĢtırmaya Katılan Firmaların DıĢ Kaynak Kullanma Nedenleri
DıĢ Kaynak Kullanma
Nedenleri
Maliyet azaltılması
Küçülmeye gitmek
Esneklik
Yenilikleri takip
edebilmek
Yatırım harcamalarını
azaltmak
Rekabet avantajı
sağlamak
Kaliteyi artırmak
Verimlilik artıĢı
Riski azaltmak
Temel yeteneklere
odaklanmak
Kesinlikle
Katılmıyorum
0
Katılmıyorum
Kararsızım
Katılıyorum
2
0
10
Kesinlikle
Katılıyorum
3
3
0
5
4
3
1
0
2
2
10
0
0
4
4
7
2
2
4
6
1
0
0
0
0
3
2
2
0
3
5
2
4
7
5
6
6
2
3
5
5
1
1
0
8
5
Tablo 2‘den görüldüğü üzere araĢtırmaya katılan iĢletmelerin dıĢ kaynak kullanım nedenleri; lojistik
maliyetlerin azaltılması, esneklik, teknolojik yenilikleri takip edebilmek, rekabet avantajı sağlamak,
kaliteyi arttırmak, verimlilikte artıĢ sağlamak, riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak için
lojistik faaliyetlerinde dıĢ kaynak kullanmaktadırlar. Ancak yatırım harcamalarını azaltmak, rekabet
avantajı sağlamak, esneklik, riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak dıĢ kaynak kullanım
nedenlerinin baĢında gelmektedir. Diğer taraftan dıĢ kaynak kullanma nedenlerinden en az olan görüĢ,
küçülmeye gitmek için ifadesidir.
304
Tablo 3: AraĢtırmaya Katılan Firmaların DıĢ Kaynak Kullanma Düzeyleri
Firmanın Gelecekteki DıĢ Kaynak Kullanım Düzeyi
Hiç Kullanmayacağız
Azalacak
Aynı Düzeyde Kalacak
Artacak
Çok Fazla Artacak
Sayı
0
2
4
9
0
Tablo 3‘den araĢtırmaya katılan firmalar içerisinden 2 firma gelecekteki dıĢ kaynak kullanma
düzeylerinin ‗‗azalacak‘‘, 4 firma ‗‗aynı düzeyde kalacak‘‘, 9 firma ‗‗artacak‘‘ Ģeklinde görüĢ
belirtmiĢler. AraĢtırmaya katılan firmalar arasında ‗‗hiç kullanmayacağız ve çok fazla artacak‘‘
Ģeklinde görüĢ belirten firma bulunmamaktadır. Dolayısıyla araĢtırmaya katılan firmaların lojistik
faaliyetleri artarak devam edecektir.
5. SONUÇ
Dünya ekonomik, siyasal ve kültürel yönden çok hızlı bir küreselleĢme süreci içine girmiĢtir. Ġçinde
bulunduğumuz yüzyılın getirisi olarak geleneksel siyasi blokların ortadan kalktığı, her alanda liberal
eğilimlerin güçlendiği ve teknolojik geliĢmelerin çok hızlı biçimde önemli değiĢmelere yol açtığı bir
dönemden geçilmektedir.
Üretim ve dağıtım stratejilerinin modern lojistik anlayıĢı içinde değerlendirilmesi, çoklu ulaĢtırmanın
ortaya çıkması, envanter politikalarının değiĢmesi, dıĢ kaynak kullanımının artması, biliĢim
teknolojileri alanında yaĢanan değiĢimler, sürdürülebilir kalkınma ve çevre bilincinin geliĢmesi
küreselleĢmenin getirdiği eğilimler olarak sayılabilir. Uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren firmalar
rekabet avantajlarını, küresel ortamda rakiplerinden daha hızlı ve ekonomik bir biçimde yanıt vererek
yaratmaktadır. Uluslararası lojistik faaliyetlerin önemi bu noktada devreye girmektedir.
Firmalar, bünyelerinde etkin lojistik altyapıyı kurarak küresel pazarlara daha güçlü olarak
saldırabileceklerdir. Lojistik fonksiyonlar, yer ve zaman faydasını, iĢletmenin yönetim bölümleri
arasına yayarak bütünleĢme hareketi sağlayan bir bileĢen grubudur. Bu açıdan bakıldığında lojistik,
bilgi, zaman, hizmet/ürün üçgeninde bir çözüm ortağı olmaktadır. Bu sunulan ve gerçekleĢtirilen
çözümlerin verimi ve etkinliği ise iĢletmelerde maliyet azaltıcı, pazar hakimiyeti, rekabet edebilirlik,
farklılaĢma vb. getiriler sağlayacaktır. Lojistik sektörünün istenilen hedeflere ulaĢabilmesi ve sürekli
hale getirilebilmesinin temel yolu; lojistik fiziki altyapı, gümrük geçiĢlerinin kolaylaĢtırılması,
uyumlaĢtırma ve iĢlemlerin basitleĢtirilmesi ile taĢımacılık mevzuatına yönelik düzenlemelerin
yapılması gibi çalıĢmaların yapılmasına ve sektörün taraflarının (iĢletme, devlet, odalar, birlikler…)
iĢbirliğinden geçmektedir.
AraĢtırma sonuçlarına göre, iĢletmelerin lojistik faaliyetlerden en çok taĢıma, gümrükleme ve
sigortalama faaliyetlerini dıĢ kaynak kullanarak gerçekleĢtirdiği görülmektedir. Bunun yanında
iĢletmeler, depolama, paketleme, elleçleme, sipariĢ iĢleme, envanter yönetimini dıĢ kaynaktan
karĢılamaktadır. AraĢtırmaya göre, dıĢ kaynak kullanımının yaygın olduğu, fakat yeterli olmadığı
söylenebilir. ĠĢletmelerin bir kısmı halen temel yetenekleri dıĢındaki süreçleri bünyelerinde
gerçekleĢtirmek çabası içindedirler. Bu düĢünce iĢletme üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu
durumun sebebi ise, profesyonel yönetim eksikliği olabilir. Bu konuda yapılacak çalıĢmalarla, bilinç
düzeyi arttırılarak üretim konusunda dıĢ kaynak kullanım oranının yükseltilmesi gerekmektedir.
ĠĢletmelerin lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanma nedenlerine iliĢkin elde edilen araĢtırma
sonuçlarına göre; yatırım harcamalarını azaltmak, lojistik maliyetleri azaltmak, hız kazanmak ve
esneklik sağlamak en çok dıĢ kaynak kullanma nedenleri olarak görülmektedir. Bunun yanında dıĢ
kaynak kullanma nedenlerinden riski azaltmak ve temel yeteneklere odaklanmak görüĢünün ise ön
plana çıktığı görülmektedir. ĠĢletmeler dıĢ kaynak kullanımına giderek yüksek maliyet gerektiren
yatırımlar yapmak yerine kaynaklarını kendi ana faaliyet alanlarına yönelterek üretim alanlarında,
kaliteyi arttırarak müĢteri memnuniyetini sağlamayı ve rekabet avantajı elde etmeyi amaçlayabilirler.
DıĢ kaynak kullanımı kararında düĢüncenin oluĢumundan itibaren sürecin çok iyi analiz edilmesi, dıĢ
kaynak kullanma kararının tek bir faktöre indirgemeden iĢletme faaliyetlerinin bütününü göz önünde
tutarak karar verilmesi ve yapılacak planlar doğrultusunda oluĢturulacak beklentilerin uzun vadeli bir
iĢbirliği düĢünülerek Ģekillendirilmesi gerekmektedir. Uygulamanın sınırlarının ve iĢletme
ihtiyaçlarının baĢtan doğru Ģekilde belirlenmesi, sonuçların olumlu olabilmesi açısından önemlidir.
305
AraĢtırma sonucuna göre, iĢletmelerin sektörel yapıları ile lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanım
düzeylerinde farklılık ortaya çıkmıĢtır. Bu farklılık lojistik faaliyetlerden taĢıma ve elleçleme
faaliyetinde görülmektedir.
AraĢtırma sonucuna göre gelecekte lojistik faaliyetlerde dıĢ kaynak kullanımına göre dıĢ kaynak
kullanma düzeyiniz ne olacak ifadesine katılımcıların cevaplarına bağlı olarak yapılan analizde
gelecekte dıĢ kaynak kullanım düzeylerinde ve dıĢ kaynak kullanma nedenlerinde farklılık
görülmemiĢtir. Bunun nedeni, araĢtırmaya katılan iĢletmelerin dıĢ kaynak kullanımına iliĢkin görülerin
aynı olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Sonuç olarak; Bursa‘daki çalıĢma kapsamında iĢletmelerin dıĢ kaynak kullanımı konusunda hangi
lojistik faaliyetleri dıĢ kaynak kullanarak karĢılayacaklarına bilinçli bir Ģekilde karar verdikleri
görülmektedir. Diğer yandan tedarikçi firmaların, beklentileri karĢılamak açısından yeterlilik
düzeylerinin istenilen seviyede olmadığı düĢünülebilir. Çünkü dıĢ kaynak hizmeti almak isteyen
iĢletme gerçekleĢen uygulamalar ile oldukça önemli avantajlar kazandığı gibi buna karĢılık çok ciddi
problemlerle karĢılaĢabileceği endiĢesini taĢıdığı söylenebilir. Halen geliĢmeye açık birçok konu
barındıran ve çoğunlukla profesyonel bakıĢ açısı ile değerlendirilemeyen dıĢ kaynak kullanımı
uygulamalarının, gelecek dönemlerde artarak geliĢeceği tahmin edilmektedir. Bu ilerlemeyle beraber
iĢletmeler, rakiplerine karĢı güç kazanacak ve etkinliklerini arttırarak birçok fırsat yakalayacaklardır.
REFERANSLAR
Birdoğan, B. (2004). Lojisitk Yönetimi ve Lojisitk Sektör Analizi. Trabzon: Lega Kitapevi.
Coyle, J., Bardı, E. J. ve Langley, C. J. (2000). Transportation: A Supply Chain Perspective. Ohio:
South - Western College Publishing Company, USA.
Çancı, M. ve Erdal, M. (2009). Lojistik Yönetimi: Freight Forwarder El Kitabı (3.Baskı). Istanbul:
UTIKAD.
Çekerol, G. S. ve Kurnaz, N. (2011). Küresel Kriz Ekseninde Lojistik Sektörü ve Rekabet Analizi.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (25), 52.
Demir, M. H. (2013). Lojistikte DıĢ Kaynak Kullanımı. B. Y. Kara ve A. TaĢer içinde, Çağdaş
Lojistik Uygulamaları (pp.24). EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Yayını
GümüĢ, Y. (2012). Lojistik Faaliyetler ve Maliyetler. Ankara: Gazi Kitapevi.
Mersin, D. N. (2003, ġubat- Mart). Lojistik Sektöründe DıĢ Kaynak Kullanımı. 3 D Lojistik Dergisi
(16), 28-40.
Orhan, O. Z. (2003). Dünyada ve Türkiye‟de Lojistik Sektörünün Gelişimi. Istanbul: ĠTO Yayınları.
Özbay, T. (2004). Sorularla Dış Kaynak Kullanımı (Outsourcing). Ġstanbul: ĠTO Yayınları.
Sevim, ġ., Akdemir, A. ve Vatansever, K. (2008). Lojistik Faaliyetlerinde DıĢ Kaynak Kullanan
ĠĢletmelerin Aldıkları Hizmetlerin Kalitesinin Değerlendirilmesine Yönelik Bir Ġnceleme.
Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13(1), 1-27.
306
Yöneticilerin ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemine YaklaĢımı: Bir Alan
RaĢtırması
Süleyman SEMĠZ*
Karabük Üniversitesi, Türkiye
ssemiz@karabuk.edu.tr
Melih SARIKAYA
Karabük Üniversitesi, Türkiye
melih_sarikaya81@hotmail.com
Özet
20. Yüzyıl üretim ve biliĢim teknolojilerinin olduğu kadar kalite yönetimi tekniklerinin de geliĢim
dönemi olmuĢtur. Daha önce hiç tasarlanmayan teknikler, insan gücünden en üst düzeyde faydalanmak
için bu çağda tasarlanmıĢ ve uygulanmıĢtır. ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi, 6 Sigma, değiĢim
mühendisliği, istatistiksel proses kontrol, tam zamanında üretim, vb. birçok baĢlık altında uygulamalar
yapılmıĢtır. Gerek özel gerekse kamu sektöründeki iĢletmeler bu tekniklerden kendilerini uzak
tutamamıĢlardır. Bu eğilim günümüzde de devam etmektedir. Bu çalıĢmada ISO 9000 Kalite Yönetim
Sistemi (KYS)‘ni uygulayan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ve bağlı
ortaklıklarında, yöneticilerin ISO 9000 KYS‘ye yaklaĢımı değerlendirilmektedir. ÇalıĢmada yöntem
olarak yüz yüze yapılan anket çalıĢması belirlenmiĢtir. Toplam dört firmadaki 118 yönetici (10 üst
düzey, 48 orta düzey ve 60 alt düzey) ile görüĢülmüĢtür. ÇalıĢmada demografik yapının yanı sıra
iĢletmelerin ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasındaki etkili faktörler, belgeye sahip olma sırasında
yaĢanılan güçlükler ve sistemden memnuniyet durumu belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.
Anahtar kelimeler: ISO 9000 KYS, Yöneticiler, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
THE APPROACH OF MANAGERS TO ISO 9000 QUALITY
MANAGEMENT SYSTEM: A FIELD RESEARCH
Abstract
20th century has also been the development period of quality management techniques as well as
technologies of production and information. Techniques that have not previously been planned have
been designed and implemented to take advantage of human power at the highest level in this age. ISO
9000 Quality Management System, 6 Sigma, re-engineering, statistical process control, just in time
production, and under the suchlike many headings, applications have been made. Enterprises that are
in both private and public sector could not keep themselves away from these techniques. This trend
continues today. In this study, in the State Railways of the Republic of Turkey (TCDD) and their
subsidiaries which implement ISO 9000 Quality Management System (QMS), the approach of
administrators to ISO 9000 QMS is evaluated. In the study, as the method, face to face survey study
has been determined. Interviews have been conducted with 118 managers (10 senior, 48 mid-level and
60 lower-level) in a total of four companies. In the study, as well as the demographic structure, it has
also been tried to determine factors affecting the businesses about getting the ISO 9000 QMS, the
difficulties encountering while having document and satisfaction state of the system.
Keywords: ISO 9000 QMS, Managers, State Railways of the Republic of Turkey
307
1. GĠRĠġ
Günümüzde geliĢen teknoloji karĢısında ürün ve hizmet çeĢitliliği artmıĢtır. Bu durum yoğun
rekabetin oluĢmasını sağlamıĢtır. KüreselleĢme ve Ģiddetli rekabet firmaları ürettiğim ürünü
satabilirim düĢüncesinden, müĢteri istek ve beklentilerinin değiĢimine ayak uyduracak ve beklentilere
üst düzeyde cevap verebilecek sistem araĢtırmasına itmiĢtir. Kalite yönetim sistemleri bunlara cevap
bulabilmek amacıyla ortaya çıkmıĢ ve firmalar da bu sistemleri benimsemeye baĢlamıĢlardır.
Kalite kavramı, rekabette üstün konuma gelme, pazarlarda kalıcı bir baĢarı sağlama ve müĢteri
tatminini hedefleyerek müĢteriyle uzun vadeli iliĢkiler geliĢtirmede anahtar bir kavram haline
gelmiĢtir. Kalitenin bu kilit rolü, bir taraftan pazarların küreselleĢmesi, rekabetin biçim ve Ģiddetinin
değiĢmesi ve teknolojik ilerlemelere dayandırılabileceği gibi, diğer taraftan da müĢteri istek ve
beklentilerinin değiĢerek, bu beklentilere en üst düzeyde cevap verebilme gibi nedenlere
dayandırılabilir (Yüksel, 1998:73). Kal te, b r Ģletmen n tüm b rim ve unsurlarıyla birlikte tavizsiz bir
Ģekilde uygulanması gereken bir faktör olarak bakılabilir. Artık kaliteyi sadece uygulamanın yeterli
olmayacağı, kalitenin bir felsefe olarak ele alınması gerektiği kabul görmektedir. Kalite, amaca giden
yolda bir araç olmaktan çıkarak kendi baĢına bir amaç haline gelmiĢtir (Ayhan, 1997:45). Gelecekte
firmalar, müĢterilerine neyin yapılıp neyin yapılmadığını anlatmak yerine, onlara, isteklerini nasıl
yerine getireceklerini göstereceklerdir. Bu firmalar, müĢterileriyle teması koruyarak, sürekli ürün
geliĢtirmeyi ve olumlu hizmet yaklaĢımını sağlamlaĢtıracaklardır (ġimĢek, 2001:5). ĠĢletmeler pazar
taleplerini daha yakından takip ederek, değiĢen müĢteri ihtiyaçlarına çabuk cevap verebilmeyi
hedefleyeceklerdir. Böyle bir hedef her zaman ve her yerde kaliteli ürün/hizmetin müĢterilerine uygun
fiyata ulaĢtırılmasını doğuracaktır. Sonuçta müĢteri memnuniyetinin sağlanması pazarda rekabet
avantajını artıracaktır. Bir iĢletmenin etkin ve verimli çalıĢabilmesi için, kuruluĢ bağlantılı
faaliyetlerinin tanımlanması ve yönetilmesi gerekmektedir.
B r kal te yönet m s stem n n ben msenmes ç n kuruluĢun üst yönet m tarafından oluĢturulan
stratejik bir karar olarak ortaya çıkmalıdır. ĠĢletmenin kalite yönetim sisteminin tasarımı ve
uygulanması, çeĢ tl ht yaçlardan, özel hedeflerden, sunulan ürünlerden, çalıĢan proseslerden,
kuruluĢun büyüklüğü ve yapısından etk len r (Tanrıkulu, 2010:12). 20. yüzyıl baĢlarında sanayi
devriminin etkileri daha fazla hissedilmeye baĢlamıĢ ve atölyelerin yerini büyük ölçekli fabrikalar
alarak, geleneksel atölye yönetiminin yaklaĢımları yetersiz kalmıĢtır. Bu durum, verimliliği arttırma
baĢta olmak üzere, üretim sisteminin daha iyi yönetilmesine iliĢkin birçok araĢtırmanın yapılmasına
neden olmuĢtur (Çiftçi, 2004:34). Yapılan çalıĢmalarda kalite anlayıĢı ile müĢterinin bütünleĢmesinin
sağlanması, çalıĢanların katılımının sağlaması, etkili bir liderlik tarzı ihtiyacı ve en yüksek çıktıya,
sıfır hata ile ulaĢılması ana temalar olarak ortaya çıkmaktadır. ĠĢletmelerin kalite karakteristiklerini
oluĢturmada tüketicilerin bilinç seviyesi, piyasadaki rekabet, pazarlama politikası, kullanılan
hammadde ve yarı mamul gibi çok sayıda faktör az ya da çok etkili olmaktadır (Kambur, 2005:34).
Bu nedenle Kaoru Ishikawa‘ya göre kalite; kalite kontrol uygulamak, en ekonomik, en kullanıĢlı ve
müĢteriyi daima tatmin eden kaliteli ürün geliĢtirmek, tasarımını yapmak, üretmek ve satıĢ sonrası
servislerini vermektir (Kumbasar, 2009:16).
2. ISO 9000 KALĠTE YÖNETĠM SĠSTEMĠ
Kalite anlayıĢı, tarihi süreç içinde hatayı bulma, ayıklama, kontrol etme ve kalite güvenceden
toplam kalite yönetimine doğru bir geliĢme göstermiĢtir (Günaydın, 2010).
TKY
KALĠTE
KALĠTE
KALĠTE
KONTROL
GÜVENCESĠ
MUAYENE
Önleme
Ġstatistik
yöntemler
Önleme
ISO 9000
Belgelendirme
ġekil 1: Kalite
anlayıĢının evrimi (Türkmen, 1995:154).
Kalitenin tarihsel geliĢimini incelerken konuyu dört baĢlık altında
308
YaĢam biçimi
Katılımcılık
MüĢteri odaklılık
Sürekli
iyileĢtirme
Sorun çözme
Süreç geliĢtirme
Yetki devri
toplamak mümkündür. Bunlar ġekil 1‘de görüldüğü gibi muayene, istatiksel kalite kontrol, kalite
güvencesi ve toplam kalitedir.
Kalite güvencesi baĢlığı altında görülen ISO 9000 ibaresi iĢletmelerin yetkili
belgelendirilmelerinin temelini teĢkil etmektedir. Standart kavramının ilk ortaya çıkması ile birlikte
bunun nasıl, kim tarafından ve hangi özelliklere göre yapılacağı gibi hususlar cevaplandırılmaya
çalıĢılmıĢtır. ―Bir örneklik‖ anlamına gelmekte olan standardizasyon, Uluslararası Standardizasyon
TeĢkilatı (International Standart of Organization-ISO) tarafından belirli bir faaliyetten ekonomik fayda
sağlamak üzere, bütün ilgili tarafların katkı ve iĢbirliği ile belirli kurallar koyma ve kuralları uygulama
iĢlemi olarak tanımlanmıĢtır (Aktan, C 2013). Bu tanım bağlamında aĢağıdaki dört unsura riayet
edilmelidir:
Ekonomik alanda, bilimsel bir araĢtırma, bir deney, uygulama ile ilgili bir metot ya da sosyal
amaçlı herhangi bir çalıĢma söz konusu olmalıdır.
ÇalıĢma; üret c , tüket c g b lg l tüm tarafların ekonom k yararını gözetmel d r.
Kural koyma ve uygulama çalıĢmalarında ilgililerin tamamının katkı ve iĢbirliği bulunmalıdır.
Belirli kurallar koymak ve bu kuralları uygulamak gereklidir.
Standardizasyonun; üretici açısından, üretimin belirli plan ve programlara göre yapılmasına
yardımcı olmak, uygun kalite ve seri imalata imkân sağlamak, kayıp ve artıkları asgariye indirmek,
verimliliği artırmak, maliyeti düĢürmek; ekonomi açısından, kaliteyi teĢvik etmek ve gel Ģmes ne
yardımcı olmak, kal te sev yes düĢük üret mle meydana gelecek emek, zaman ve hammadde srafını
ortadan kaldırmak, sanayiyi belirli hedeflere yöneltmek, arz ve talebin dengelenmesinde yardımcı
olmak, yanlıĢ anlamaları ve anlaĢmazlıkları ortadan kaldırmak, hracatta ve thalatta üstünlük
sağlamak, yan sanay dallarının kurulması ve gel Ģmes ne yardımcı olmak, rekabet gel Ģt rmek, kötü
malı p yasadan s lmek g b faydaları vardır. Tüket c açısından se; can ve mal güvenl ğ n sağlamak,
karĢılaĢtırma ve seç m yapmayı kolaylaĢtırmak, f yat ve kal te yönünden aldanmaları önlemek ve
tüket c n n b l nçlenmes ne yardımcı olmak g b yararları söz konusudur (Altunbağ, 2005).
Standard zasyon Ģlem sonucunda ortaya çıkan ―Standart‖ se, üretimde, anlayıĢta, ölçme ve deneyde
bir örneklik oluĢturur.
ISO tarafından hazırlanan, yayımlanan ve uygulanması istenen standartlar gerek kuruluĢ içi
faaliyetlerde ve gerekse kuruluĢ dıĢı iliĢkilerde önemli bir argüman olarak öne çıkmaktadır. Farklı
tarihlerde seri olarak ve zamanın ihtiyaçlarını karĢılayacak Ģekilde hazırlanıp yayımlanan standartlar
iĢletmeler için önemli bir referans kaynağı olarak görülmektedir. BulunmuĢ oldukları pazarın
içerisinde kendilerini tanımlamada, konumlarını belirtmede ve rekabet durumlarını gösterme gibi
yönlerden önemli avantajlar sunmaktadır. Örneğin ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi (KYS)
olarak yayımlanan standart, kuruluĢ içinde ve dıĢında güvenli bir kalite sistemi oluĢturmak için gerekli
olan kalite yönetim ve sistem modelidir. Standardın ana amacı bir sistemin oluĢması ve müĢteri
ihtiyaçlarının güvence altına alınmasıdır. Bunun için; planlama, dokümantasyon ve iletiĢim standardın
ana temasıdır (TSE,2001). Daha yalın haliyle standart;
Neyin yanlıĢ olduğunu keĢfedin,
Nereden kaynaklandığını öğrenin,
B r daha çıkmamasını sağlayın, cümleler yle fade ed leb l r.
ISO 9000 KYS, kuruluĢalar için iyi bir kalite sistemi oluĢturmaları için rehber bir kaynak ve
kurallar bütünüdür. Firmaların yapıları birbirlerinden çok farklı olduğundan, bir kalite sistemin
doğrudan uygulanması birçok yanlıĢlığa sebebiyet verebilmektedir. Bu durumadan dolayı firmalar,
ISO 9000 KYS‘yi kendilerine rehber edinerek en uygun sistemi oluĢturmak ve uygulamak
durumundadırlar.
3. ALAN ARAġTIRMASI
3.1. Araştırmanın Amacı:
AraĢtırmasının amacı, ISO 9001:2000 KYS belgesine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demir Yolları (TCDD) ve bağlı ortaklıklarındaki belge alımı öncesi, belge alma süreci ve sonuçları ile
ilgili olarak yöneticilerin düĢüncelerini belirlemektir. Bu düĢünceleri belirlemeye yönelik olarak:
ISO 9001:2000 KYS belgesine sahip olmadaki etkili olan faktörler,
ISO 9001:2000 KYS belgesine sahip olma sırasında yaĢanılan güçlükler,
ISO 9001:2000 KYS‘den memnuniyet durumu incelenmektedir.
309
3.2. Araştırmanın Kapsamı ve sınırlılıkları:
Bu araĢtırma TCDD Fabrikası (ADF) ve bağlı ortaklarında (TÜLOMSAġ, TÜDEMSAġ,
TÜVASAġ) yapılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan anketlerin, fabrikaların bulunduğu illerde yöneticilere
elden verilerek doldurulması sağlanmıĢtır. Anketler bu dört fabrikadaki toplam 181 adet yöneticiden
118‘i tarafından doldurulmuĢtur. Kurumlardaki üst düzey yöneticilerin çok yoğun olmalarından dolayı
üst düzey yöneticilerin tamamına ulaĢılamamıĢtır. Hedeflenen ana kütleye genelleme yapılabilmesi
için çekilen örneklemin ana kütleyi en üst düzeyde temsil ediyor olması gerekir. Bu nedenle
araĢtırmada örneklem büyüklüğünü tespit etmede basit rastlantısal örnekleme yöntemi seçilm Ģt r.
Bas t rastlantısal örnekleme yöntem nde, araĢtırmada genelleme yapılması hedeflenen ana kütlen n
içerisindeki her araĢtırma biriminin örneklemde çıkma Ģansı eĢittir (Çömlekçi, 2001:54). Örneklem
büyüklüğünün hesaplanması, bel rl b r formüle göre yapılır. Bu formül Ģöyled r (Özdamar, 2003:117).
N: Evren birim sayısı,
n: Örneklem büyüklüğü,
P: Evrendeki X‘in gözlenme oranı,
Q (1-P): X‘in gözlenmeme oranı,
Z : = 0.05, 0.01, 0.001 için 1.96, 2.58 ve 3.28 değerleri.
c = Güven aralığı. AraĢtırma ç n saptanan güven aralığının ondalık olarak fades . Bu değer n
azalması araĢtırmanın güven n artıracaktır. Bu örneklemde güven aralığı % 6 olarak bel rlenm Ģt r.
n= [Z²*(p)*(1-p)]/c²
n= [1,96²*(0,5)*(1-0,5)]/0.06² n= 266,77
Bu örneklemde = 0.05 seç ld ğ nde Z değer 1,96 kullanılmıĢtır. Ana kütlen n b l nd ğ
araĢtırmalarda kullanılan formülde örneklem n hata paylarından arındırılmıĢ büyüklüğünün tesp t ç n
düzeltme yapılır.
Örneklem büyüklüğü/[1+[(Örneklem büyüklüğü-1)/anakütle)]=266,77/ [1+[(266,77-1)/181]=n
n= 108,07 = 109
AraĢtırmanın yapıldığı dönemde TCDD ve bağlı ortaklıklarında yaklaĢık 181 adet yöneticinin
görev yaptığı belirlenmiĢtir. Örneklem çözümlemesine göre ana kütleyi oluĢturan bu 181 yöneticiyi
istatiksel açıdan temsil eden sayı 109 olduğundan 118 yöneticiye anket uygulanmıĢ olup bu anketlerin
tamamı değerlendirilmeye alınmıĢtır. ġekil 2‘de araĢtırmaya katılanların dağılımı görülmektedir.
Yöneticiler
Yönetici Dağılımı
20
18
16
14
12
10
8
6
4
2
0
ADF
TÜLOMSAŞ
TÜVASAŞ
TÜDEMSAŞ
Üst Yönetici
1
2
1
6
Orta Yönetici
10
11
13
14
Alt yönetici
19
15
17
9
ġekil 2: Kurumlardaki yönetici dağılımları.
3.3. Araştırmanın yöntemi:
Anket formların doldurulması iĢletmelere gidilerek bizzat yüzyüze yöntemi ile sağlanmıĢtır.
Firmalar tanıtım kısmında kendi verdikleri bilgiler ile internet sayfalarındaki bilgilerden
yararlanılmasını istediğinden, firmaların kısaca tanıtımı verilerin derlemesiyle oluĢturulmuĢtur. ġekil
3‘de görüldüğü gibi, toplam 118 adet anket formunun 10 adeti üst, 48 adeti orta ve 60 adeti alt düzey
yöneticilerden faydalanılmıĢtır. Anket formları yüz yüze görüĢme yöntemiyle doldurulmuĢtur.
310
Anketlerde toplanan veriler Statistical Package fort he Social Sciences (SPSS) 15.0 programı ile analiz
edilmiĢtir. ġekilde toplam yöneticilerin ve katılımcı yöneticilerin dağılımı görülmektedir.
Yönetici Dağılımı
100
80
60
40
20
0
Üst Yönetici
Orta Yönetici
Alt Yönetici
Toplam
18
70
93
Katılımcı
10
48
60
ġekil 3: Toplam yönetici sayısı ve yöneticilerin dağılımı.
Ankette 5‘li Likert yöntemi (5 Tamamen Katılıyorum, 4 Katılıyorum, 3 Kararsızım, 2
Katılmıyorum, 1 Hiç Katılmıyorum) uygulanmıĢtır. Anket formunda yer alan soruların hipotezlere
göre gruplandırılması aĢağıdaki gibidir.
ĠĢletmenizin ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasında (veya çalıĢmaya baĢlamasında) etkili
olan faktörlerin önem dereceleri
ĠĢletmenizde ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlüklerin önem derecesi
ĠĢletmenizde ISO 9000 KYS belgesinden memnuniyet durumu.
Anketler cevaplandırıldıktan sonra ankette yer alan soruların güvenirliliği Cronbach‘s Alpha
yöntemi ile ölçülmüĢtür. Bu yöntem ölçekte yer alan soruların homojen bir yapıyı açıklamak üzere bir
bütünü ifade edip etmediğini araĢtırır ve bir ölçekteki soruların varyansları toplamının genel varyansa
oranlanması ile elde edilir. 0 ile 1 arasında değer alan bu katsayı Cronbach‘s Alpha katsayısı olarak
adlandırılır. Buna göre yapılan analizlerde ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasında (veya çalıĢmaya
baĢlamasında) etkili olan faktörlerin önem dereceleri Cronbach‘s Alpha Katsayısı 0,8713, ISO 9000
KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlüklerin önem derecesi Cronbach‘s Alpha Katsayısı 0,8361
olarak hesaplanmıĢtır.
Tablo 1: Katılımcıların firmalara göre dağılımı
TüdemsaĢ
Adf
TülomsaĢ
TüvesaĢ
Total
F
29
30
28
31
118
%
24,6
25,4
23,7
26,3
100,0
Tablo 1‘de kurumlardaki yöneticilerin alt, orta ve üst yönetici sayıları grafik sütun olarak
verilmiĢtir. Kurumların ankete katılma oranları yönetici pozisyonları da dikkate alınarak dengeli
dağıtılmaya çalıĢılmıĢtır. Ankete katılan 118 yöneticinin % 89,8 ile bay personel (106 kiĢi)
oluĢturmakta iken, % 10,2 ile bayan personelden (2 kiĢi) oluĢmaktadır. ġekil 4‘te katılımcıların
cinsiyet dağılımını görülmektedir.
311
Yaş Dağılımı
Cinsiyet Dağılımı
50 Yaş ve
Üzeri
29%
Bayan
10%
20-29 Yaş
22%
Bay
90%
40-49 Yaş
31%
ġekil 4: Katılımcıların cinsiyet dağılımı
30-39 Yaş
18%
ġekil 5. Katılımcıların yaĢ dağılımı
ġekil5 ‗te katılımcıların yaĢ dağılımı görülmektedir. Ankete katılan personelin %22‘si 20-29
yaĢ, %17,82‗si 30-39 yaĢ, %31,4‗ü 40-49 yaĢ aralığında ve %28,8‗i 50 yaĢ ve üzerinde bulunmaktadır.
YaĢ dağılımı incelendiğinde dengeli bir dağılımın olduğu görülmektedir. Bu durum idarecilerin
kurumda orantılı olarak değiĢim gösterdiği ifade edilebilir. Personelin %78‗lik bölümü 30 yaĢ
üzerinde olduğu dikkat çekmektedir.
Lise; 11
Lisansüstü;
17
Önlisans; 17
Lisans; 73
ġekil 6: Katılımcıların eğitim durumları
ġekil 6‘da katılımcıların eğitim durumları görülmektedir. Buna göre %9,3 lise 11 kiĢi, % 14,4
önlisans 17 kiĢi, %61,9 lisans 73 kiĢi, %14,4 lisansüstü 17 kiĢi olduğu görülmektedir. Yöneticilerin
%61,9 ile en fazla lisans mezunundan oluĢtuğu görülmektedir.
Tablo 2 : Anket ortalama değerlendirme ölçeği.
Ölçeklendirme
0 - 1,5
1,5 - 2,5
2,5 – 3,4
3,4 – 4,0
4,0 – 5,0
Değerlendirme
Çok Az
Az
Orta
Büyük
Yüksek
Tablo 2‘de ortalamaların değerlendirilme ölçekleri görülmektedir.
3.3.1. Elde edilen bulgular:
Tablo 3‘de ISO 9000 alım sürecinde veya çalıĢmalara baĢlanmasında etkili olan faktörlerin ortalama
ve standart sapmaları görülmektedir. Buna göre en yüksek ortalamaya sahip faktörlerin ¨ MüĢteri
memnuniyetini artırmak¨ (4,12), ¨Tepe yönetim isteği¨ (3,97), ¨Hizmet kalitesinin artacağı düĢüncesi
¨(3,94), ¨Toplam kalite uygulamasına geçmek¨ (3,81), ¨Sektördeki lider iĢletme olmamız¨ (3,78),
¨Etkin bir kalite sistemi kurmak¨ (3,78), ¨Potansiyel müĢterilerin ISO 9000 belgesi talebi¨ (3,70), ¨ĠĢ
süreçlerini iyileĢtirmek¨ (3,75), ¨Pazar payını artırmak¨ (3,69) ve ¨KurumsallaĢmak¨ (3,63)‘lik bir
orana sahip olduğu ve ¨oldukça¨ seviyesinde yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan kalan yargılar
¨orta ¨ seviyede yer almıĢtır.
312
Tablo 3 : ISO 9000 KYS‘ye sahip olmada etkili faktörler
Faktörler
Ortalama
Standart
Sapma
Tepe yönetimin isteği
Etkin bir kalite sistemi kurmak
Operasyonlarda standartlaĢmayı sağlamak
MüĢteri memnuniyetini artırmak
Hizmet kalitesinin artacağı düĢüncesi
ĠĢ süreçlerini iyileĢtirmek
TKY uygulamasına geçmek
Pazar payını artırmak
Rakiplerimizle aramızada fark yaratma isteğimiz
KurumsallaĢmak
Maliyetleri düĢürmek
Potonsiyel hedef müĢterilerin ISO 9000 belgesi talebi
Genel faydaları ve en iyi reklam aracı olması
ÇalıĢan motivasyonu ve iĢ tatmininde artıĢ sağlamak
Uygun ve standart kalitede servis imkanı sağlamak
Sektördeki lider iĢletmelerden biri olmamız
Sektördeki lider iĢletmelerin bu belgeye sahip olması
3,97
3,78
3,81
4,12
3,94
3,75
3,81
3,69
3,56
3,63
3,06
3,70
3,36
3,08
3,42
3,78
3,03
1,139
1,022
0,899
0,869
0,899
1,045
1,072
1,195
1,230
1,190
1,142
1,256
1,230
1,039
0,955
1,170
1,297
ISO 9000 KYS sahip olunmak istemesinin nedenleri çeĢitli sorular yöneltilerek belirlenmeye
çalıĢılmıĢtır. Bu basamakta 17 faktör değerlendirilmektedir. Bu soruda alpha değeri 0.8713, olup
yüksek derecede güvenilirdir.
Tepe yönetimin isteği: Katılımcıların verdiği cevaplara göre tepe yönetimin isteğinin 3,97
ortalamaya sahip olması üst yönetimin büyük ölçüde etkili olduğunun göstermektedir. Türkiye‘de
yapılan araĢtırmalarda KYS belgesine sahip olmada, tepe yönetimden alt kademelere doğru yol
izlediği bilindiğinden, ankete katılan kurumlarda da süreç üst yönetimin isteğinin bu çalıĢmalara
baĢlamada etkili olduğu belirlenmiĢtir.
Etkin bir kalite sistemi kurmak: Bu faktör 3,78 ortalamaya sahip ve yöneticiler nezdinde
büyük ölçüde etkin olarak belirtilmiĢtir. Yöneticiler IS0 9000 belgesi ile birlikte etkin bir kalite sistemi
kurmayı amaçlamıĢ ve bu konuda gerekli adımları atmıĢlardır.
Operasyonarda standartlaşmayı artırmak: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,81
ortalamaya sahip olması yapılan iĢlerin her basamağında standartlaĢmayı sağlamayı hedeflediklerinin
göstergesidir. Türkiye‘de iĢletmelerin en büyük sıkıntılarından biri de operasyonun her alanında
standartlaĢmayı yakalayabilmektir.
Müşteri memnuniyetini artırmak: Bu faktör 4,12 ortalamaya sahip olması kuruluĢların ana
hedeflerinden en önemlisi olarak, müĢteri memnuniyetine yüksek ölçüde değer verdiğini
belirtmiĢlerdir.
Hizmet kalitesinin artacağı düşüncesi: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,94 ortalamaya
sahip olması, firmalar için hizmet kalitesinin artmasına büyük ölçüde etkili olduğunu göstermektedir.
İş süreçlerini iyileştirmek: Bu faktörün 3,75 ortalamaya sahip olması, firmalardaki iĢ
süreçlerinin iyileĢtirilmesinde büyük ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. Düzenli dokümantasyon
ile birlikte iĢ süreçlerinin takibi kolaylaĢmıĢtır. Firmalar iĢ basamaklarını tanımlayarak personellerin
imtiyazının önüne geçmiĢtir.
Toplam kalite yönetimi uygulamasına geçmek: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,81
ortalamaya sahip olması, toplam kalite yönetim sistemine büyük ölçüde geçme isteği olduğunu
göstermektedir. ISO 9000 kalite belgesi alımıyla birlikte firmalar Toplam Kalite Yönetimini hedefleri
arasına almıĢlardır.
Pazar payını artırmak: Bu faktörün 3,69 ortalamaya sahip olması, ilk kuruluĢ amacı
TCDD‘nin isteklerine cevap vermek olan kuruluĢlar zaman içinde pazar payını artırmaya yönelik
çalıĢmaya baĢladıklarının göstergesidir. ISO 9000 kalite belgesi alımıyla birlikte, kalite hedefleri
belirlenmiĢ ve bu hedeflere varabilmek için tüm personel katılımını sağlamaya çalıĢmıĢlardır.
313
Rakiplerimiz ile aramızda fark yaratma isteğimiz: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,56
ortalamaya sahip olması, firmanın yeniliğe açık olduğunu göstermektedir. Bu faktörde belirtildiği
üzere, TCDD‘nin dıĢında firmaların, müĢterilere hitap etmek istemesi ile küreselleĢen dünyada
rekabetin artması fark yaratma çabası isteği oluĢturmuĢtur.
Kurumsallaşmak: Bu faktörün 3,63 ortalamaya sahip olması, kurumsallaĢma isteğinin büyük
derecede etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. KurumsallaĢmak birçok firmanın hedefleri arasında olmasına
rağmen kurumsal firmaların Türkiye‘mizde fazla olmaması düĢündürücüdür.
Maliyeti düşürmek: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,06 ortalamaya sahip olması,
maliyetleri düĢürdüğünden, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. Yöneticiler maliyetlerinde
çok fazla düĢüĢ yaĢanmadığını, eskisi kadar hatalı ürün üretilmemesinden ve malzemelerin düzgün
kullanıldığından hafif düĢüĢ olduğunu belirtmiĢlerdir.
Potansiyel müşterinin ISO 9000 talep etmesi: Bu unsur 3,70 ortalamaya sahip olması,
potansiyel müĢterilerinin ISO 9000‘i talep etmesinin büyük ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir.
Burada belirtildiği üzere, yeni pazarlara açılması belge alım isteğini zorlamıĢtır.
Genel faydalarından başka en iyi reklam olması: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,36
ortalamaya sahip olması, katılımcıların en iyi reklam olmasında orta derece etkili olduğunu
göstermektedir. Firmaların kendilerini ispatlama ve rakiplerinin önüne geçme isteği reklamı zorunlu
kılmaktadır.
Çalışanların motivasyonunda ve iş tatmininde artış sağlamak: Bu unsura göre 3,08
ortalamaya sahip olması, yöneticiler orta dercede etkili olduğu belirtmiĢlerdir. Yüz yüze yapılan
görüĢmelerde katılımcıların iĢ tatmininde biraz artıĢ sağlayabileceği fakat çalıĢan motivasyonuna fazla
katkı sağlamayacağı düĢüncesini belirtilmiĢtir.
Uygun ve standart kalitede servis imkanı sağlamak: Katılımcıların verdiği cevaplara göre
3,42 ortalamaya sahip olması, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. MüĢteriler ürünlerinin
kaliteli olmasının yanında alım sonrasında oluĢabilecek sıkıntılarda firmalardan yapıcı bir iletiĢim ve
ürettikleri malların arkasında durmalarını isterler.
Sektörde lider işletmelerden biri olmamız: Bu unsura göre 3,78 ortalamaya sahip olması,
yüksek derecede etkili olduğunu göstermektedir. Bu kuruluĢlar Türkiye‘de lider ve alanlarında tek
kuruluĢ konumundadırlar.
Sektördeki lider işletmelerin bizden önce bu belgeye sahip olmaları: Katılımcıların verdiği
cevaplara göre 3,03 ortalamaya sahip olması, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. Fakat bu
kuruluĢlar Türkiye‘de kendi alanlarında lider konumda olduklarından bu soru uluslararası olarak
düĢünülmüĢtür. KüreselleĢen dünyada rekabet için kalite yönetim sistemine hızlı adapte olmayı
baĢarmıĢlardır.
Tablo 4‘te ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlükler çeĢitli sorular yöneltilerek
belirlenmeye çalıĢılmıĢtır Bu basamakta 8 soru ayrı ayrı incelenerek değerlendirilecektir. Bu soruda
alpha değeri 0.8361 olup yüksek derecede güvenilirdir.
Tablo 4 : ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasında yaĢanılan güçlükler.
Faktörler
Ortalama
Standart
Sapma
Yönetimin KYS benimsemesi
Maliyet yüksekliği
ÇalıĢanların KYSbenimsememesi
ÇalıĢmalar için ayrılacak iĢgücü yetersizliği
ĠĢ ile ilgili eğitim yetersizliği
ÇalıĢanların yetki ve sorumluluk sınırlarının belirlenmesi
Standardın anlaĢılamaması veya yanlıĢ yorumlanması
Teknolojik güçlükler (Kalibrasyon,yetersiz ekipman)
2,77
2,48
3,41
3,14
3,31
3,25
3,31
2,93
1,355
1,115
1,214
1,228
1,272
1,233
1,188
1,338
Yönetimin KYS benimsemesi: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 2,77 ortalamaya sahip
olması, katılımcıların yöneticilerin KYS benimsemesi orta ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. Alt
ve orta yöneticilerin üst yönetimin KYS yeterince benimsemediği, belge alındıktan sonra kalite
314
yönetim sistemiyle ilgili çalıĢmalara katılmadıkları ve gerekli önemin verilmediğini belirtmiĢlerdir.
Kalite yönetim sistemini alt ve orta yöneticilerin takip ettiği ve uygulamaya çalıĢtığı bilinmekle
beraber onay mercii üst yönetim olması, her basamağın üst yönetimin onayına sunulması gerekliliği, iĢ
süreçlerini yavaĢlatmakta ve zorlaĢtırmaktadır.
Maliyet Yüksekliği: Bu faktöre göre 2,48 ortalamaya sahip olması, maliyet yüksekliğinin az
ölçüde etkili olduğunu belirtmektedir. Yöneticiler kalite yönetim sisteminin kendilerine getirdiği ek
maliyetin firmaları için sorun oluĢturmadığını beyan etmiĢlerdir. Firmaların büyüklüğü göz önüne
alındığında kalite için yapılan harcamalar, firmaya geri dönüĢü düĢünüldüğünde kayıptan çok kar
getireceğinden amorti edilebilir bir değerdir.
Çalışanların kalite yönetim sistemini benimsemesi: Bu unsura göre 3,41 ortalamaya sahip
olması, çalıĢanların kalite yönetim sistemine katılımının büyük ölçüde etkili olduğunu göstermektedir.
ÇalıĢanlar kalite yönetim sisteminin gerçekten uygulanmasıyla firmalarına ve kendilerine yüksek
fayda sağlayacağını düĢünmektedirler.
Çalışmalar için ayrılacak işgücü yetersizliği: Katılımcıların verdiği cevaplara göre 3,14
ortalamaya sahip olması, çalıĢmalar için ayrılacak iĢgücünün orta ölçüde etkili olduğunu
göstermektedir. Firmaların her birinin kalite birimleri bulunmaktadır. Kalite departmaları personel
konusunda sıkıntı yaĢamamakta ve diğer departmanlarla koordinasyon halindedirler.
İş ile ilgili eğitim yetersizliği: Bu faktöre göre 3,31 ortalamaya sahip olması, eğitimin orta
ölçüde etkili olduğunu göstermektedir. Firmalarda branĢlaĢma olduğundan iĢ ile ilgili eğitim çok
verimli olmamasına rağmen tüm personele uygulanmaya çalıĢılmaktadır.
Çalışanların yetki ve sorumluluk sınırlarının çizilmesi: Bu unsura göre 3,25 ortalamaya
sahip olması, yetki ve sorumluluk sınırlarının orta ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir. ÇalıĢanların
yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi KYS önemle üzerinde durduğu bir konu olmasına rağmen
özellikle alt yöneticiler ve iĢçiler üzerinde yeterince çalıĢılmadığı anlaĢılmaktadır. Yetki ve
sorumluluğun ayrıntılı ve açıkça belirlenmesi iĢ verimliliğini artıracağından ve personelin iĢ
koordinasyonunda iletiĢim kopukluğu ortadan kaldıracağından firmaların konu ile ilgili çalıĢmaları
yapması gerekmektedir.
Standardın anlaşılamaması veya yanlış yorumlanması: Katılımcıların verdiği cevaplara göre
3,31 ortalamaya sahip olması, orta derecede etkili olduğunu göstermektedir. ISO 9000 belgesi genel
kurallar bütünü olduğu için firmalar kendi alanlarına göre yorumlamaları gerektiğinden bazı yanlıĢ
anlaĢılmalar olabilmektedir. Ankete katılan yöneticiler, genel olarak standardın anlaĢıldığını fakat
kısmen yanlıĢ anlamalar ve yorumlamalar olabildiğini bildirmiĢlerdir.
Teknolojik güçlükler, kalibrasyon, yetersiz ekipmanlar: Katılımcıların verdiği cevaplara göre
2,93 ortalamaya sahip olması, teknolojik güçlüklerin orta ölçüde etkili olduğunu belirtmiĢlerdir.
Firmaların kalite departmanları kullanılan ölçü aletlerinin kalibrasyonunu takip etmektedirler.
Tablo 5‘te ISO 9000 KYS iĢletmedeki uygulamasından memnun olma düzeyi görülmektedir.
Tablo 5 : ISO 9000 KYS Memnuniyet Düzeyi
Memnunum
Gereksiz bürokrasi ve
dökümantasyon oldu
Memnun değilim
Total
F
91
13
%
77,1
11,0
14
118
11,9
100,0
Ankete katılan personelin %77,1 uygulamadan memnun olduğunu, %11 uygulamanın gereksiz
dokümantasyon oluĢturduğu, %11,9 uygulamadan memnun olmadığını bildirmiĢlerdir. Memnuniyet
düzeyinin %77,1 olması yönetimin sistemi baĢarı ile yürüttüğünün göstergesidir. Katılımcıların büyük
oranının memnun olduğu firmalarda gereksiz dokümantasyon olduğunu düĢünmek, kalite sistemi
parçasının dıĢında kaldığı, kendisine fazladan evrak iĢi çıktığını ve sistemden memnun kalmadığı
izlenimini doğurmaktadır.
315
4. SONUÇ VE ÖNERĠLER
ISO 9000 KYS servis ve üretim iĢletmelerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Firmalar
baĢlangıçta hangi uygulama amaçları ile yola çıkmıĢ olurlarsa olsunlar, sistemin zaman içerisinde
ortaya çıkan olumlu yönlerini görebilmektedirler. Bu nedenle ISO 9000 QMS tüm sektörlerde
kullanım alanı bulabilmiĢtir. Bu çalıĢmada ISO 9000 KYS‘yi uygulayan TCDD ve bağlı
ortaklıklarında, yöneticilerin ISO 9000 KYS‘ye yaklaĢımı değerlendirilmiĢtir. Bu amaçla demografik
yapının yanı sıra iĢletmelerin ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasındaki etkili faktörler, belgeye sahip olma
sırasında yaĢanılan güçlükler ve sistemden memnuniyet durumu gibi ölçütler bakımından elde edilen
bulguların değerlendirmeleri yapılmıĢtır. Yöneticilerin ISO 9000 KYS‘ye yaklaĢımı konusunda
istatistiki analiz ve değerlendirmeler yapıldığında ise aĢağıdaki sonuçlar elde edilmiĢtir:
1. Yöneticilerin yaklaĢık olarak %90 oranında erkek yönetici görev yapmaktadır.
2. Yöneticilerde yaĢ dağlımı bakımından dengeli bir durumun olduğu tespit edilmiĢtir. Ancak
%22‘lik oranın 20-29 yaĢ aralığındaki bir kitleden oluĢması genç yönetici profilinin kabul
gördüğünü göstermektedir.
3. Yöneticiler eğitim bakımıkndan yüksek oranda lisans ve üzeri %76,3‘tür. Önlisans eğitim
düzeyi ile birlikte düĢünüldüğünde bu dikkate değer ve olumlu bir sonuçtur.
4. Yöneticilerin kurumlarının ISO 9000 KYS‘ye sahip olmasında etkili faktörleri
değerlendirildiğinde faktörlerin tamamına yakınının 3,4 ve üzeri ortalamaya sahip olduğu
görülmektedir. Bu durumun farklı çalıĢmalarla da örtüĢtüğü ifade edilebilir.
5. Tepe yönetimin isteği (3,97), etkin bir kalite sistemi kurmak (3,78), operasyonarda
standartlaĢmayı artırmak (3,81), hizmet kalitesinin artacağı düĢüncesi (3,94), iĢ süreçlerini
iyileĢtirmek (3,75), Toplam kalite yönetimi uygulamasına geçmek (3,81), pazar payını artırmak
(3,69), rakiplerimiz ile aramızda fark yaratma isteğimiz (3,56), kurumsallaĢmak (3,63),
potansiyel müĢterinin ISO 9000 KYS talep etmesi (3,70), uygun ve standart kalitede servis
imkanı sağlamak (3,42) ve sektörde lider iĢletmelerden biri olmamız (3,78) faktörleri
yöneticiler tarafından büyük oranda desteklenmiĢtir.
6. Yöneticilerin ISO 9000 KYS çalıĢmaları sırasındaki güçlüklere bakıĢ açıları
değerlendirildiğinde faktörlerin tamamınna yakınının 2,5 ve üzeri (orta düzeyde) ortalamaya
sahip olduğu görülmektedir.
7. Yönetimin KYS benimsemesi (2,77), çalıĢmalar için ayrılacak iĢgücü yetersizliği (3,14), iĢ ile
ilgili eğitim yetersizliği: (3,31), çalıĢanların yetki ve sorumluluk sınırlarının çizilmesi (3,25),
standardın anlaĢılamaması veya yanlıĢ yorumlanması (3,31) ve teknolojik güçlükler,
kalibrasyon, yetersiz ekipmanlar (2,93) orta düzeyde desteklenmiĢtir. Bu durumda yaĢanan
güçlüklerin daha çok orta düzeyde yaĢandığı Ģeklinde ifade edilebilir.
8. Ankete katılan yöneticilerin %77,1‘i uygulamadan memnun olduğunu, %11‘I ise uygulamanın
gereksiz dokümantasyon oluĢturduğunu ifade etmiĢtir. %11,9‘luk kısım ise uygulamadan
memnun olmadığını bildirmiĢlerdir. Memnuniyet düzeyinin %77,1 olması yönetimin sistemi
baĢarı ile yürüttüğünün göstergesidir. Katılımcıların büyük oranının memnun olduğu
firmalarda gereksiz dokümantasyon olduğunu düĢünenlerin kalite sisteminin dıĢında kaldığı ve
motivasyon eksikliğinden dolayı bu Ģekilde düĢündüğü ifade edilebilir.
KYS çalıĢmalarının baĢlangıcındaki amaç ne olursa olsun (firma imajı, pazarlama, vb.)
sistemin devreye girmesi ile belgesiz firmalara göre performanslarını daha üst düzeye
çıkarabilmektedirler. BU çalıĢmaya ek olarak yapılacak zaman bağlı çalıĢmalarda bu sonuçlarda
görülebilir. Ancak Ģu halde bile memnuniyetin yüksek olması ve zorlukların kabul edilebilir görülmesi
sistemi yürütecek olan yöneticiler bakımından önemli bir durumdur.
316
REFERANSLAR
Aktan,
C.,
(2013).
―Standardizasyon
Konusunda
Bazı
Terimler‖,
http://www.canaktan.org/yonetim/kobi/toplam-kalite/toplamkalite-standar
dizasyonterimleri.htm adresinden 8 Ağustos 2012 tarihinde alınmıĢtır.
Altunbağ, M., (2005). ―ISO 9000 standartları ve toplam kalite yönetiminin uluslararası pazarlamaya
etkileri: Ġç Anadolu Bölgesi‘nde bir uygulama‖, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Ayhan, F., (2007). ―ISO 9000 kalite güvence sistem ve bir alan uygulaması‖, Yüksek Lisans Tezi,
İnönü Üniverstesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Malatya.
Çiftçi, C., (2004). ―MüĢteri memnuniyeti, kalite ve Osmanlı esnafı‖, Uludağ Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Bilimler Dergisi, Bursa, 7: 17–34.
Çömlekçi, N., (2001). ―Bilimsel AraĢtırma Yöntemi ve Ġstatistiksel Anlamlılık Sınamaları‖, Bilim
Teknik Yayınevi, Ankara, 45-54
Günaydın, H. M., (2010). ―Toplam Kalite Yönetimi‖, http://web.iyte.edu.tr/~murat
gunaydin/TKY3.doc. adresinden 8 Ağustos 2012 tarihinde alınmıĢtır.
Kambur, E., (2005). ―Toplam kalite yönetimi uygulayan iĢletmelerde iĢ gören motivasyonunu
etkileyen faktörler, mobilya ve gıda sektörlerinde ampirik bir araĢtırma‖, Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir.
Kumbasar, C., (2009). ―ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistem‖, Ares Kitap, Ġstanbul.
Özdamar, K., (2003). ―Modern Bilimsel AraĢtırma Yöntemleri‖, Kaan Kitabevi, EskiĢehir.
ġimĢek, M., (2001). ― Toplam Kalite Yönetimi‖, Alfa Yayınları, Bursa.
Tanrikulu, S., (2010). ―ISO 9000 kalite yönetim sisteminin iĢletmelerin kalite maliyetleri üzerine
etkileri ve Kayseri‘deki sanayi iĢletmelerin de bir uygulama‖, Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
TSE, (2001). ―TSE EN ISO 9001:2000 kalite yönetim sistemleri-sartlar‖, TSE Yayınları, Ankara
Türkmen, Ġ., (1995). ―Toplam Kalite Yönetimine GeçiĢ ve Uygulamada BaĢarıyı Engelleyen
Faktörler‖, Verimlilik Dergisi Özel Sayısı, MPM Yayınları, Ankara, 143–154
Yüksel, B., (1998). ―Kalite kavramına müĢteri yönlü yaklaĢım: pazarlamanın kalite hareketindeki
rolünün incelenmesi‖, Verimlilik Dergisi, MPM Yayınları, Ankara, 2: 73–100.
317
Participation of Women in Politics in Local Administration: In The
Example of Ġzmir
M. Cem Özkaya
IzmirUniversity of Economics
m.cem.ozkaya@gmail.com
Meltem Onay*
Celal Bayar University
meltemonay@gmail.com
Abstract
The purpose of this study is to research to what extent the Mayors of Izmir undertake the
responsibility of participation of women in local administration. In this framework, 5 province Mayors
(2 women, 3 men) have been asked about their initiatives on the subject participation of women in
politics. In turkey, the participation of women in politics is rather low compared to international
context as in countries where Muslims constitutethemayority of the population.
Considering this fact, theattitudes of the Mayors of Izmir, a city which is more democratic with a more
positive attitude towards women compared to theothercities in Turkey, has been examined. Besides,
whetheror not the Municipalities have generated projects to encourage women to take part in politics
within the framework of rules an dregulations has been the main subject of this research.
This study is believed to be useful to show how Izmir gives importance and effort to the participation
of women in politics
Keywords: Participation in politics, Voluntaryparticipation, GenderDifferences, Mayors‘sideas
YEREL YÖNETĠMLERDE KADINLARIN SĠYASETE KATILIMI: ĠZMĠR ÖRNEĞĠ
Bu çalıĢma, Türkiye‘de kadınların yerel yönetimlere katılımı konusunda Ġzmir Ġli‘nin ilçelerindeki
Belediye BaĢkanları‘nın ne derece sorumluluk aldıklarını araĢtırmaya yönelik yapılmıĢtır. Bu
kapsamda, 3‘ü erkek, 2‘si kadın olmak üzere, 5Belediye BaĢkanı‘yla görüĢülmüĢ, inisiyatif
kullanabildikleri durumlarda, kadınların siyasete katılımı konusunda ne gibi çalıĢmalar yaptıkları
sorulmuĢtur.
Nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluĢturduğu pek çok ülkede olduğu gibi, Türkiye‘de de
kadınların siyasete katılımının uluslararası bağlamda ele alındığında yetersiz olduğu düĢüncesiyle,
Ġzmir gibi, Türkiye geneline kıyasla demokratik ve kadın dostu bir ilin belediye baĢkanların nasıl bir
tutum takınmıĢ olduklarının bilinmesinin diğer Ģehirlere de ―model‖ olacak bir yaklaĢım getireceği
düĢünülmüĢtür. Bununla birlikte, yasa ve düzenlemeler kapsamında, belediyelerin kadınları siyasi
katılımına teĢvik etmek için ne tür projeler üretmiĢ olduklarını bilmek de, bu araĢtırmanın ana konuları
arasında olmuĢtur.
DemokratikleĢme sürecini henüz tamamlayamamıĢ ve cinsiyetçiliğin belirgin Ģekilde hissedildiği
Ortadoğu coğrafyasında, Türkiye gibi 150 yılı aĢkın süredir modernleĢme içerisinde olan bir ülkenin,
en modern Ģehirlerinden biri olan Ġzmir‘in, kadınların siyasi katılımına verdiği önemi ve harcadığı
eforu ölçmek açısından, çalıĢmanın faydalı olduğu düĢünülmektedir
Anahtar Kelimeler: Siyasete katılım, Gönüllü katılım, Cinsiyet farklılıkları, Belediye Başkanları‟nın düşünceleri
KADINLARIN SĠYASET KATILIMINA YÖNELĠK LĠTERATÜR TARAMASI
2007 yılında, Aslı Toksabay Esen ve Oya MemiĢoğlu‘nun ―Siyasetin Cinsiyeti‖ isimli makalesinde
genel seçimlere kısa bir süre kala, kadınların ve kadın siyasetinin savunucularının beklentilerinin ne
ölçüde yükselmeye baĢladığını açıklamaya çalıĢmıĢlardır. Ġki akademisyen, kadınlar için ―pozitif
ayrımcılık‖ önlemlerininkulislerde konuĢuluyor olmasına rağmen, aday listelerinin açıklanmasıyla pek
çok kadının düĢ kırıklığına uğramıĢ olduklarından bahsetmiĢlerdir.
318
Adalet ve Kalkınma Partisi 62, Cumhuriyet Halk Partisi 55, Milliyetçi Hareket Partisi 35 kadın aday
açıklamıĢ, bunlardan büyük çoğunluğu listelerin ancak son sıralarında yer bulabilmiĢlerdir
(http://www.kazete.com.tr).
2007 genel seçimlerinde parlamentoda temsil hakkı kazanan 550 milletvekilinin sonuç olarak 50‘si
kadın olmuĢtur. Bu oran BirleĢmiĢ Milletler tarafından yapılan kadınların daha önce bulundukları
120.ci sıradan 100.cü sıraya çekmeye yetse bile, Meksika (%25), Pakistan (%20,4), Bulgaristan
(%27,3), ve Etiyopya‘nın (%21,4) çok gerisinde bırakmıĢtır (http://www.ipu.org).
Yerel siyaset düzenine inildiğinde ise bu sorun daha da büyümektedir. 2004 Yerel Seçimlerinde görev
baĢına gelen 3225 Belediye BaĢkanı‘ndan 18‘i (%0,56), 34.447 Belediye Meclis Üyesinden 817‘si
(%2,37), 3208 Ġl Genel Meclis Üyesinden 57‘si (%1,78) kadındır. 2014 Yerel Seçimleri sonuçlarına
göre ise: SeçilmiĢ belediye baĢkanlarının %97.13‘ü erkekken, %2,86‘sının kadın olduğunu görüyoruz.
Yani geçmiĢ on yıllık süreçte, yerel yönetimlere kadınların katılımı konusunda pek bir ilerleme
kaydedildiği söylenemez (http://www.mahalli-idareler.gov.tr).
Siyasette Kadın Varlığı Neden Önemli?
Kadın sorunlarını ve kadınların siyasette temsilini gündeme getirme yada gündemde tutma çabasının
altında yalnızca eĢitlik ve adalet kaygısı yer almamaktadır. Yapılan araĢtırmalar, ekonomik
kalkınmada kadınların rolünün oldukça önemli olduğunu açıklamaya yönelik oldukça etkileyici
sonuçlar bulmuĢlardır (Boserup (1970),Nussbaum (2000), Rai (2002), Jacobs (2007).
Türkiye‘de ise sorunların baĢka boyutları da bulunmaktadır. Kadının var olmak, varlık göstermek ve
bedensel bütünlüğünü koruma hakkı ve siyasal temsili Türkiye‘nin Avrupa Birliği sürecinde de dile
getirilen büyük sorunları arasında bulunmaktadır (Spidla (2007).
Kadınların siyasal süreçlerde doğrudan temsilinin geliĢtirilmesi yanında bu ısrarın sadece simgesel
olup olmadığı her zaman araĢtırılan konu baĢlıklarından biri olmuĢtur. Temsili demokrasinin
toplumsal taleplerinin ve iradesinin temsil edilmesi ödevi olsa olsa sadece ismen görülen ve dile
getirilen bir görüĢtür (Blaug (2002:102-116). Böylebir portrede, kadının temsil olanağı bulması
talebinde sadece Ģekilci bir yaklaĢımın olduğu öne sürülebilir. Ayrıca siyasi kültürümüzde kadın
temsilcilerininpartilerinin―vitrinleri‖ içinbir süs olarak kullanıldığını söylemek bu durumda yanlıĢ
olmayacaktır.
Siyasette Kadınlar Neden Yer Alamıyorlar?
Siyasette kadın neden bu denli az yer bulabildiğinin sorusu kritik bir konudur. Kadınların siyasete
katılımı konusunda ―gönülsüz‖ davrandıkları yönünde―güçlü bir algı‖ bulunmaktadır. Buna iliĢkin öne
sürülen gerekçelerden birisi, siyasetle ve siyasetçilerle ―erkeksi‖ addedilen kiĢilik özelliklerinin (hırs,
ataklık, sertlik, rekabetçi davranıĢ, otorite gibi) ―kadınların özellikleri ―ile iliĢkilendiriliyor olması
olabilir diye düĢünülmektedir (Peterson ve Runyan (1999).
Erkek egemen bir toplumda siyaset daha da erkeklerin baskın olduğu ortamlarda görülmektedir.
Siyasal partilerin Ģeffaf ve katılımcı olmaktan çok uzak olması, kadınlar için artı bir dezavantaj
yaratmaktadır. Bu ve benzeri etkenler, kadınların siyasete yönelik olarak daha mesafeli olma
durumunda kaldıklarını göstermektedir.
Geçtiğimiz yıllar içerisinde bahsedilen duruma tezat bir dizi geliĢmenin yaĢandığı gözlemlenmiĢtir.
Özellikle siyasal Ġslam akımlarına yakın partilerde, kadın etkinliğinin ciddi bir biçimde yükseldiğine
tanık olunmuĢtur (Arat, 1998; EuropeanStabilityInıtiative (2007).
Siyasal katılma: Modern sanayileĢmiĢ bir toplum yapısının demokratik bireylerin sistem karĢısında
durumları, tutumları ve davranıĢları belirleyen bir kavramdır (Kapani, 2006:144).
Kadınların daha fazla parlamentoya ve üst düzey görevlere getirilmeleri gerektiğini savunan KaDer
(Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği), geçmiĢ yıllar içerisinde tanınmıĢ bazı kadınların
takma bıyıklarla poz verdiği çarpıcı kampanyalar düzenleyerek kamuoyu ilgisini çekmeyi
baĢarabilmiĢtir. Dolayısıyla pek çok nedenler ve bunların sonuçları, kadınların siyasal olarak da daha
mobilize olabilecekleri ortamlar yaratmıĢtır.
319
Yonca Altındal (2007) ― Kadınların, Siyasal Katılımı Bağlamında Partilerin Kadın Kollarının
Sosyolojik açıdan değerlendirilmesi‖ baĢlıklı tezinde, ―siyasi partilerin‖ tamamının kadına ve kadın
sorunlarına gereken önemi vermediklerini göstermeye çalıĢmıĢtır. Kadınların bu aĢamada daha ortak
çalıĢarak benzer amaçlara ulaĢabilecekleri gözlemlenmiĢtir.
Kadınların siyasete katılımını belirleyen faktörleri 4 baĢlık altında toplamak mümkündür.
a)Sosyo-ekonomik Faktörler: Gelir, meslek, eğitim, yerleĢim yeri, siyaset
b)Psikolojik Faktörler: Olumlu psikolojik değiĢkenler, siyasete ilgi duygusu, olumsuz psikolojik
değiĢkenler, siyasal yabancılaĢma, siyaset dıĢılık, kuralsızlık-kuraldıĢılık
c)Siyasal Faktörler: Siyasi partiler, tek partili siyasal sistem, çok partili sistem, parti kurma, lidere
ve/veya adaya güven, parti programı, parti görüĢleri seçim bildirgesi, seçim sistemleri bulunmaktadır
(Çağlar, 2011:4-56).
d) Demografik Faktörler: Cinsiyet, yaĢ, meslek ve statü, aile, kitle iletiĢim araçları, örgüt üyeliği
(Dürbin, 2012).
e)Kadınların siyasete ilgisizliği ( Binnet, 2008).
Kadınların Siyasete Katılımlarında, Kota Uygulamaları Ne kadar Etkili?
Kadınların, siyasette temsil sayısını artırmak için, birçok ülkede olduğu gibi, kadınların siyasette yer
almalarını engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak gereklidir. Yapılan düzenlemelerdeki temel amaç;
kadınları ayrıcalıklı kılmak, onlar için var olan engeller ve dezavantajları ortadan kaldırmaktır
(AğırbaĢ, 2010; Kılınç, 2000; Güldü, 2009; SistembölükbaĢı, 2007:15; Dahleup, 2005: 145; Toksabay
(2010:12; Kapani (2000); BölükbaĢı, (2007).
Kadınların yerel siyaset katılımını artırmak için ―kota‖ uygulamalarının dıĢında yapılacak eylemler
arasında:
a)Kadınların kendilerine olan güvenlerini artırmak için çalıĢmalar yapmak ve kadınları teĢvik etmek,
desteklemek
b) Kadınları ekonomik olarak güçlendirmek
c)Dersler, eğitimler, seminerler yoluyla bilinçlendirme, lobicilik, iĢbirliği dâhilinde güçlenmesi, vs
e)Olumlu destek politikaları ve kotalar ile siyasal kurumlarda kadınlara yer açma
f)Kadınların ev içi sorumlulukları aza indirmeye iliĢkin çalıĢmalar yapmak (kreĢ açılması, çalıĢma
saatlerine esneklik getirme)bulunmaktadır (Drude (2005); Kadınların Siyasal Katılımları Çerçevesinde
Kadın Meclislerinin Yerel Siyasetteki Etkinlikleri ve Üye Profilleri (2001).
Kadın Aday, Seçmenin Oy Tercihi Nasıl DeğiĢtirir?
Kadınların siyasete katılım tercihleri ile seçilme nedenleri oldukça farklıdır. Oldukça ilginçtir ki,
herhangi bir seçimde partide aday olan bir kadının sadece kadın olması nedeniyle seçilme durumunun
ne olacağına dair yapılan bir araĢtırma sonucunda; adayın kadın olması durumunda, seçen kiĢilerin oy
tercihlerini değiĢtirme durumları sorulduğunda, bu kiĢilerin %63‘ü ―değiĢtirmez, partime bakarım‖
cevabını verirken, yüzde 9‘u ―kararımı güçlendirir‖, yüzde 5‘i ise ―sırf bu yüzden vazgeçerim‖
Ģeklinde yanıtlar vermiĢlerdir. Bu sonuç oldukça düĢündürücü bir geri bildirimdir. Çünkü, kadın
adayların seçimlerde, daha çok aday olmaları durumunda, toplumda farklı ve olumsuz bir algı
karĢılaĢmaları bu aĢamadan sonra pek mümkün olmayacak gibi gözükmektedir ki, bu durum
sevindirici bir özelliktir.
Kadınların siyasete katılmalarına yönelik, Kürt kadınlarına―siyasete katılım‖ nedenleri sorulduğunda,
TimurbaĢın (2015) yılında yapmıĢ olduğunu yüksek lisans bulgularına göre, doğu illerinde yapmıĢ
olduğu araĢtırma sonucunda, kadınların ―Kürt Siyasi Hareketi‖ni desteklemelerinin yanında, bir kadın
olarak da ―baĢarılı olma istekleri‖nin de etkin olduğunu tespit etmiĢtir. Her ne kadar kadınlar
320
söylemlerinde siyasete katılımın Nusaybin‘de ―toplumsal cinsiyet rolleri‖ni değiĢtirdiğini belirtseler
de toplumsal cinsiyet açısından bir dönüĢümün yaĢandığını söylemek zordur.
Naima Tabassum (2011) yılında yazdığı yüksek lisans tezinde, Pakistan‘ın Haydarabad Bölgesindeki
elit kadınların patriarkal yapıya bağlı olarak siyasal alana ne Ģekilde katılabildiklerini araĢtırmıĢtır.
Burada baĢarılı olmuĢ olan kadınların, siyasete girerken ve devam ederken farklı bir strateji geliĢtirmiĢ
olduklarını saptamıĢtır. Siyasete katılan bu kadınların ―ataerkil yapılara‖ meydan okumak yerine, bu
yapıları, siyasete katılımı kolaylaĢtıran kaynaklar olarak kullanmıĢlardır. Bu süreç, bu iki karĢıt güç
arasında birbirini besleyen bir yapının oluĢmasına neden olmuĢtur. Bu durum siyasete katılan
kadınların, her bölge ve ülkede farklı stratejiler ve taktikler ile siyasete katılımlarının söz konusu
olabileceğini göstermiĢtir. Yani, kadınların siyaset katılımı ve baĢarısında bir tam reçetenin
verilemeyeceği ortadadır.
Gökçimen, (2015)‘in yapmıĢ olduğu araĢtırmada, Japonya ile Türkiye arasındaki en belirgin
benzerlikleri bularak, kadınların ―neden‖ siyasete katıldıklarını tespit etmeye çalıĢmıĢtır. Burada soru:
―siyasete kimin ve nasıl katılacağı‖ tanımları üzerinedir. Her iki ülkede de ―vatandaĢlık
kavramı‖cinsiyetlendilmemiĢ olup; hukuk sistemi, eğitim, sosyal güvenlik, istihdam politikaları ve
milli savunmanın kadın ve erkek vatandaĢlar arasındaki ayrımını dikkate almıĢtır. Çıkan sonuçlar
göstermektedir ki, seçimi kazanan kadın ve erkek adaylar, kendilerini cinsiyetleri dolayısı ile
karĢılaĢtırmamıĢlar; ülkenin izlediği politikalar (hukuk, eğitim, demokrasi vb) açısından
değerlendirmiĢlerdir.
Pınaroğlu (2011)‘un yerel yönetimlere yönelik yapmıĢ olduğu araĢtırmada, kadınların daha çok tercih
ettikleri siyasi statüve sivil toplum örgüt ve projeleri arasında;
a) Yerel siyasi katılım ve temsili (mahalle muhtarlığı, siyasi partilerin ve kadın kolları, kent konseyi
üyeliği, kadın meclisi üyeliği) (Oruç, 2013; Onay,2013).
b)Kadınların yerel siyasete katılımlarını destekleyen sivil toplum çalıĢmaları (yerel siyasete yönelik
gönüllü bir çalıĢma- Yarın içinden bugün kampanyasıc)BirleĢmiĢ Milletler Ortak Programı: Kadın Dostu Kentler Projesi(ġahin, 2011:24; Nergiz, Üçer,
2012).
ARAġTIRMA ĠLE ĠLGĠLĠ TEMEL BĠLGĠLER
AraĢtırmanın Amacı
Kadınların siyasete katılma konusunda halen çekimser kalmalarının arkasında pek çok neden
bulunmaktadır. Bu araĢtırma; kadınların siyaset katılmalarını engelleyen faktörleri, farklı bir bakıĢ
açısı ile değerlendirmenin mümkün olma durumunun olup-olmayacağını tespit etmeye yöneliktir. Bu
bakıĢ açısı, seçilmemiĢ yada hiç siyasete girmemiĢ kiĢilere bu soruyu sormaktan ziyade, siyasetin
içinden gelip neler olup bittiğini dikkatle gözlemlemiĢ ve sonunda hedeflediği noktaya yani ―Belediye
BaĢkanlı‘ğına‖ gelen 5 baĢkanının konuyla ilgili düĢünceleridir. Bu nedenle bu araĢtırma; önemli bir
görevde bulunan bu kiĢilerin kadınların siyasete katılmaları konusunda neler yaptıklarını göstermek
açısından dikkat çekici olabilecektir.
AraĢtırmanın Örneklemi
AraĢtırmanın örneklemi oldukça küçük bir grup olma özelliği taĢımaktadır. Bunun temel
nedenlerinden birisi, zaten araĢtırmanın sadece tek bir il‘de yapılmıĢ olmasıdır. Ġzmir‘in çevresinde 30
ilçe bulunmaktadır. Bu ilçelerden sadece ikisinde kadın belediye baĢkanı vardır. Örneklemde bulunan
3 belediye baĢkanının seçilme nedeni de bu kiĢilerin kendi ilçelerinde daha fazla kadın odaklı projeler
yapmıĢ olmaları nedeniyle tercih dilmiĢlerdir. (KarĢıyaka, Seferihisar, Buca).
Ayrıca, araĢtırma kapsamında ele alınan kadın belediye baĢkanları da, yıllar içerisinde hem partilerine
ciddi katkıda bulunan yani siyaset içinde yoğrulan kadınlardır. Bu nedenle de onların hem siyaset
yolculuklarını öğrenmek hem de kendi hemcinsleri için siyasi katılım imkânı sağlayacak projelerini bu
araĢtırmalar aracılığı ile duyurmak ciddi bir görevin yerine getirilmesi açısından da yararlı olacağı
tahmin edilmektedir.
321
AraĢtırmanın Yöntemi
AraĢtırma iki araĢtırmacının belediye baĢkanları ile yüz yüze yapmıĢ oldukları yaklaĢık bir saat süren
görüĢmeler sonucunda elde edilen verilerdir. BaĢkanlara toplamda dokuz soru sorulmuĢtur. Bu
soruların hazırlanmasında, araĢtırmacıların konu hakkında geçmiĢ dönemlerde yapmıĢ olduğu
araĢtırmalar ile kadınların siyasete katılımlarını etkilediğini düĢündükleri ―merak etmiĢ oldukları‖
sorular bulunmaktadır. Bu soruların aynı zamanda siyasi literatür temeline oturmuĢ olduğu
söylenebilir. Dokuz soru da kendi arasında gruplandırılmıĢtır. Bunun en önemli nedeni de, çözüm
önerileri aĢamasında bir reçete yazabilme imkânının rahatlıkla sağlanabilmiĢ olmasıdır.
Buna göre;
1)Belediye BaĢkanlık adaylığı sırasında kadınların da siyaset içinde olmalarını sağlayan faaliyetlerde
bulunma durumları
2)Kadınların siyasete katılımın önem nedenleri; avantaj ve dezavantajları
3)Kadınların siyasete katılımında ―parti tüzükleri‖nin yada ―parti liderlerinin tutum, davranıĢ
Ģekilleri‖nin etkisi
3)Kadınların gelecekte daha aktif siyaset yapmalarını sağlayabilecek önlemler
4)Kadınların siyasete katılımını özendiren yeni argümanlar
AraĢtırmanın Metodolojik Alt Yapısının Hazırlanması
AraĢtırma sırasında belediye baĢkanlarına sorulan 9 dokuz, kendilerin daha önceden gönderilmemiĢtir.
AraĢtırmacıların her ikisi de, baĢkanlara soruları sormuĢlar. Her ikisi söylenen sözleri not etmiĢ, daha
sonra yazılan notlar karĢılaĢtırılmıĢ. YanlıĢ anlaĢılmalara neden olabilecek sözcükler elenmiĢtir.
1.―Belediye meclis üyelerinin belirlenmesi aşamasında (adayların) ne kadar etkin olabildikleri”;
olabildilerse neler yapabildikleri; kadınların meclis üyesi olmaları konusundane ölçüde teşvik
ettikleri”sorulmuĢtur.
BeĢ belediye baĢkanının konuyla ilgili düĢünceleri birbirine oldukça benzerdir. Seçilen beĢ belediye
baĢkanından sadece bir tanesi geçmiĢ dönemde baĢkanlık yapan bir kiĢidir. Ġkinci dönem baĢkanlığa
seçilen Tunç SOYER (Seferihisar Belediye BaĢkanı), Belediye Meclis Üyeleri‘nin seçilmesi
aĢamasında kendilerinin çok etkili olamamıĢ olduklarından bahsetmiĢtir. Ancak ikinci kez seçildiği
dönemde daha güçlü ve kararlı olmaları nedeniyle aday belirlemede nispeten ilk yıllarına göre daha
ısrarcı olabilme Ģansı olmuĢtur.
Diğer dört baĢkan ise, kadınların siyasette daha görünür olmaları gerektiğin inanmalarına rağmen,
kendi baĢkanlık koltuklarını düĢünmeleri nedeniyle, Belediye Meclis Üyeliklerini belirleme de çok
ısrarcı olamamıĢ olduklarını beyan etmiĢlerdir. Genel kanı; ―Belediye Meclis Üyeleri, daha çok erkek
adaylardan seçilir‖ Ģeklindedir. Bu düĢünceye kapılmıĢ olmalarının bazı nedenleri bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi, bu makamı temsil eden üyelerin, Belediye TeĢkilatı‘ndan belli bir miktar ―para‖
almıĢ olmalarıdır. Bu nedenle erkek adaylar için, bu parasal miktar bir ―geçim kaynağı‖ olarak
görüĢmektedir. Bu nedenle de kadın üyelere bu görevi kaptırmak istememektedirler.‖ Ayrıca
ülkemizde uygulanan seçim sisteminde ―fermuar sistemi‖nin kullanılıyor olmaması, kadın adayların
seçilmesini engellemektedir.
2.”Belediyelerde komisyonların belirlenmesi aşamasında başkanlar ne kadar inisiyatif kullanıyorlar?
Bu komisyonların belirlenmesinde kadın-erkek dengesi gözetiliyor mu? Komisyon başkanlarının ve
üyelerinin seçimi esnasında kadınların da bu komisyonlarda bulunması açısından bir teşvik
yapılabiliyor mu?
Bütün belediye baĢkanlarının genel yorumları doğrultusunda; komisyonlar, belediye meclislerinde yer
alan siyasi parti gruplarının meclisteki üye sayısı, meclisin toplam sayısına oranla belirleniyor.
Komisyonlara ―adayları‖ genellikle Belediye BaĢkanları değil, siyasi parti grupları aday gösteriyor.
Komisyonlara üye belirlemede ihtisas, uzmanlık, isteklilik gibi unsurlar göz önüne alınıyor. Bu
çerçevede komisyonlarda kadınların üye olması siyasi parti grupları tarafından aday gösterilmelerine
bağlıdır. Ġstatistiksel olarak kadın ağırlıklı bir meclis varsa bunun sonucu olarak komisyonlarda da
322
kadın ağırlıklı üyelerin olması bekleniyor. Komisyonlardaki erkek kadın dengesini bu açıdan
kadınların genel siyasette katılım oranlarından farklı veya ayrı düĢünmek mümkün olamıyor.
Kadınların siyasete katılım sorunu sadece mecliste veya komisyonlarda değil her aĢamada kendini
hissettiriyor. Kadınların siyasi partilere üye olması, siyasette yer alması, belediye meclislerine
seçilmesi, komisyonlara seçilmesi, belediye baĢkanı veya milletvekili olmalarındaki sorunlara,bu
nedenle bütünleĢik bir bakıĢ açısı ile bakmak gerekiyor. Kadınların katılımlarını belli sayıda kadın
milletvekili adayı göstererek çözemiyorsunuz. Böyle bir durumda, siyasetin tabanında kadının
katılımını sağlamak içinparti meclislerinin üst düzey yöneticilerine kadar ulaĢmak gerekiyor.
Siyasi harekette kadın dayanıĢması çok önemlidir. Kadınların bir ―takım‖ olduklarının bilincine erken
varmaları gerekiyor. Urla Belediye BaĢkanı Sibel UYAR :‖Ben ilçeye aday olunca, pek çok kadında
muhtar olmaya karar verdi‖ demiĢtir. Siyasetin ciddi bir ―takım oyunu‖ olduğunu düĢünerek,
mükemmeliyetçilikten kaçınmak gerektiğini vurgulayan Konak Belediye BaĢkanı Sema PEKDAġ:
― ĠĢlerin her zaman olumlu olması veya sonuçlanması gerekmiyor. YanlıĢlarımızı yaparak
öğreniyoruz; biraz cesur olmak gerekiyor‖ demektedir.
3. “Kadınların, sizce genel ve yerel yönetimlerde yer alması önemli midir? Önemliyse neden
önemlidir? Çağdaş ülkelerle kıyaslandığında kadınların siyasete katılımı neden bizim ülkemizde
istenen düzeyde değildir?
KarĢıyaka Belediye BaĢkanı Hüseyin Mutlu AKPINAR: ―Kadınların siyasette, yerel ve merkezi
yönetimlerde yer alması çok önemli çünkü en baĢta eĢitlik ve adalet bunu gerektiriyor. Bir ülkede
yaĢayan insanların yarısı kadınsa siyasetçilerin de mühendislerin de avukatların da mantıken yarısının
ya da en azından yakın bir oranın kadın olması gerekir. Bu eĢitliğin ve adaletin doğasında var, biz bu
hayatı birlikte yaĢıyorsak, her açıdan birlikte yaĢamamız lazım. Kadın erkek eĢittir ama siyaset veya
mühendislik erkek iĢidir demek doğru olabilir mi?‖ Ülkemizde kadınların sadece siyasette değil her
alanda katılımları olması gerekenden az. Ne yazık ki erkeklerle eĢit sayıda kadın yöneticimiz,
mühendisimiz veya avukatımız yok. Bunun bence en büyük sebebi ülkemizin sisteminin, toplum
yapısının buna uygun olmaması. Hepimiz, kadınların okumasını, çalıĢmasını, toplumda var olmasını
teĢvik etmezsek ve desteklemezsek, kadınların doğal olarak katılım oranları düĢük olacaktır.
Kadınların yönetimlerde yer alması çok önemlidir. Toplumsal cinsiyet eĢitliği sağlanamadığı için
yönetimlerde kadın-erkek dengesi gözetilmemektedir. Erkeklerin çoğunluğuyla oluĢturulan
yönetimlerde ister istemez ataerkil bir yapı oluĢturmakta ve bu da yönetilen toplumu etkisi altına
sokmaktadır. Buca Belediye BaĢkanı Levent PĠRĠġTĠNA‘ya göre: ―Katılımcılık çağdaĢ ülkelerdeki
esas durum ilkesinin kabulleniĢidir‖ demektedir. Kadın ve erkekler cinsiyet kavramında değil
toplumsal eĢitlik ve sorumluluk kapsamında bu ilkeyi edindikleri için kadınlar da erkekler kadar aktif
vatandaĢlık ve katılımcılık göstermektedirler. Türkiye‘de genel olarak hiçbir alanda katılımcılık ve
toplumsal cinsiyet eĢitliği ilkeleri gözetilmediği için kadınların siyasete katılımı da istenilen ölçüde
olamamaktadır.
4.Kadınların siyasette aktif rol almasının yönetimsel anlamda avantajları veya dezavantajları
olduğunu düşünüyor musunuz? Varsa nelerdir?
KarĢıyaka Belediye BaĢkanı Mutlu AKPINAR ‗a göre: ―Bu ülkede yaĢayan insanların %49.8‘i
yaninüfusun yarısı kadınlardan oluĢmaktadır. Kadınlar ve erkekler eĢit ve farklıdır. YaĢamda
karĢılaĢtıkları sorunlar da farklıdır. Kadın bakıĢ açısıyla erkek bakıĢ açısı da bu nedenle birbirinden
farklıdır. Kadın bakıĢ açısı yerel yönetimlerde de merkezi hükümette de, bürokraside de çok büyük
avantaj. Mesela bir sokak iyileĢtirme çalıĢması yapacaksınız. Erkek için o sokağın aydınlatılması,
güvenli olması üzerinde düĢünülecek bir mesele değil ama gece o sokakta yürüyecek kadının o
çalıĢmaya çok değerli katkısı olabiliyor. Bir kadın ıĢıklandırmanın daha sık veya daha güçlü olmasının
sokağı geceleri daha güvenli hale getireceği önerisini getirebiliyor. Mesela bir kadın danıĢma evi
yapılıyor, törenlerle açılıyor ancak kadınlar bu merkeze gelmiyor. Neden gelmiyor çünkü merkezde
çocuklarıyla gelince çocuklarını bırakabilecekleri bir oyun alanı yok. Bu danıĢma merkezinin
projelendirmesindeki kadınlar yer alsa bu merkeze bir kreĢ veya oyun odası eklenmesini
323
isteyebiliyorlar. Ġnsanların arka planı, uzmanlık alanları, deneyimleri gibi birçok konu ortaya
koyacakları fikirlerde farklılık yaratıyor, kadın erkek farklılığı da bakıĢ açılarına yansıyor. Özetle
kadınların siyasette yer alması en çok kadınların yaĢamını kolaylaĢtıracak bir unsur‖ demiĢtir.
Urla Belediye BaĢkanı: ―anneye yapılan yatırımın, aileye yapılan bir yatırım olduğunu‖ iddia
etmektedir. Kadın üretici pazarı ve kadın eğitimi ve üretimini değerlendirme vakfı (KEDEV) yıllar
önce ―kooperatifçilik‖ anlayıĢını ortaya çıkardı. Kadın ürettiklerini doğrudan hiçbir ek kazanç katkısı
koymadan, doğrudan doğruya eline almayı öğrendi. Urla‘da deniz kenarında açılan bir dükkânda,
kendi ürünlerini doğrudan satma imkânına ulaĢan kadınlar, örgütlenmeyi ve ortak dil kullanmayı
öğrendiler‖ demiĢtir.
Konak Belediye BaĢkanı: ―Kadınların ve erkeklerin yönetim anlayıĢlarının birbirinden farklıdır ve
kadınlar genellikle ―sonuç odaklı çalıĢmaktadırlar‖ Sonuç ve süreç odaklı bakıĢının öneminden ve
farklılığından yola çıkıldığında ise, genellikle erkekler her hangi bir sorunla karĢılaĢtıklarında ―idare
ediver‖ sözlerini kullanırlarken, kadınlar ―neden idare edelim ki?‖ demeye baĢladılar. Bu açıdan
―kadın bakıĢ açısı‖ sadece yönetimde değil, belediyelerin kapılarından içeri girer girmez de, farklılık
yaratmaya ve göstermeye baĢladı. Kadın baĢkanlar, daha düzenli, daha etik davranıĢlar sergilemeye
baĢladılar. Bunun en büyük nedeni de, kadınların gruplarına ve kurumlarına olan aidiyet duygularıdır.
5.Kadınların siyasette seçilebilir konumlara gelmesinde yada gelememesinde parti tüzüklerinin etkisi
olduğunu düşünüyor musunuz? Siyasi parti liderlerinin genellikle erkek olması sebebiyle süregelmiş
bir erkek hegemonyasının bu durumda etkili olduğunu düşünüyor musunuz? CHP‟nin tüzüğünde yer
alan kadınların siyasete katılımının teşvik eden maddelerin uygulanmamasını neye bağlıyorsunuz?
Buca Belediye BaĢkanı‘na göre:―Bütün siyasi partilerin kadınların siyasete daha çok girebilmesi için
çaba harcaması ve önlemler alması gerekiyor. Kadın kotası da bu yöntemlerden birisidir. Sadece kota
uygulamak kadın katılımını arttırmak için yeterli değil. Kısa vadede kadınların siyasi arenada sayısal
olarak temsili artar ancak uzun vadede tabandan tavana kadınların temsil edilmeme nedenlerini
ortadan kaldırmadıkça faydası istenildiği kadar olmayabilir‖. Kadınların siyasette katılımlarının düĢük
olmasının birçok sebebi var. Kadına toplumsal hayatta yer verilmek istenmemesi, bedelsiz çalıĢan ev
iĢçisi olarak bırakılmak istenmesi, eğitim görmelerine izin verilmemesi, çalıĢma hayatında daha az
ücret vererek veya doğum iznini öne sürerek çalıĢtırılmak istenmemesi, kadınların erkeklere göre
siyasette daha az baĢarılı olacağı inancı bunlardan sadece bazılarıdır. Öncelikle kadınların
katılımlarının neden düĢük olduğu, ne gibi sorunlarla karĢılaĢtığı araĢtırılmalı ve bu sorunların üzerine
gidilmesi gereklidir. Sonuçlara odaklanmak yerine nedenlere odaklanmamız, semptomları tedavi
etmek yerine hastalığı ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Sema Hanım, Sibel Hanım ve Mutlu Bey‘e göre ise parti tüzükleri siyasette kadınların aktif yer
almasını etkilediğini belirtmektedirler. Ancak parti tüzükleri bu anlamda kadınların siyasete giriĢini
teĢvik edememektedir. Belirlenen kadın kotaları ve siyasi hayatta yer alan kadın sayısını yükseltmek
için parti tüzüklerinde ve parti faaliyetlerinde farkındalık yaratmak gerekmektedir. Aksi takdirde,
siyasette erkek liderlerin hegemonyasının önüne geçmek mümkün olamayacaktır.
CHP‘nin Tüzük‘teki, kadın ve kadın hareketlerinin iĢaret edildiği yer ―Kadın Kolları‖dır. Kadın
Kolları ise parti örgütleri arasındaki durumu daha ziyade yan kuruluĢ olarak nitelendirmekte ve
dolayısıyla ―kadın‖ kavramı ―yan‖ nitelendirilmesine kısıtlanmaktadır. Asıl olan kadının sadece kadın
kollarında değil partinin tüm kollarında siyaset yapabilmesinin önünün açılması ve Parti Programında
kadın-erkek eĢitliği sadece laiklik ilkesi dâhilinde değil insan hakkı ilkesi ile değerlendirilmesi
gerekmektedir. Kadının siyasete katılımını teĢvik edici maddelerin uygulanmamasının temelinde buna
ve kadının toplumsal rolünün çizilen toplumsal yanlıĢ zihniyete bağlıdır. CHP‘deki göstermelik ―kota
uygulamaları‖nın da bir an önce gerçek uygulamaya geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Sibel Hanım:
―Erkeklerin siyaseti bir rantaracı olarak görme anlayıĢından bir an önce arınmaları gerekiyor‖ diyerek,
Türkiye‘de yapılan her uygulamanın göstermelik olmasından Ģikayet etmektedir. Böyle bir ortamda
bulunmak istemeyen kadınlar da doğal olarak bu ortamlarda bulunmak istemiyorlar. Kadınların
―içelim abi‖ dememiĢ olmaları, bu kadınların erkek siyasiler ile içki sofralarında oturmamaları, onların
siyasetten de uzaklaĢmasına neden olmaktadır.
Türk toplumunun geçmiĢ asırlık medeni tarihine bakıldığında çok fazla zenginliklere sahip olduğunu
görmek mümkün. Ülke topraklarının ―demokrasi kültürü‖nden çıktığını iddia eden Sibel Hanım,
bilinçdıĢındaaslında farklı baĢka bir kültürel kodumuzun olduğunu iddia ederek, ülkemizde kadınların
324
siyasette bulunma isteklerinde ciddi bir engelle aslında karĢılaĢmalarının önüne daha kolaylıkla
geçilebileceğini iddia etmiĢtir.
8.”Sizce İskandinav ülkelerinde uygulanan kota uygulamasının Türkiye‟de uygulanması ne gibi
sonuçlar doğruyor? Kadınların siyasete katılımını teşvik edecek bu kota uygulamasına nasıl
bakıyorsunuz?
Sema Hanım ile Tunç Bey‘in benzer yorumlarına göre, Ġskandinav ülkelerinde uygulanan kota
uygulamasında ele alınan faktörler çok önemlidir. Bu anlamda güçlü hâkimiyet gösteren nispi temsil
sistemi ve çok partili sistem, kadınların eğitim ve iĢgücü piyasasına yüksek katılım seviyesi, sosyal
hizmet sektörünün geliĢmesi ve laliklik gibi faktörleri de ön çıkarmaktadır.
Türkiye‘de uygulanması günümüz koĢulları ile değerlendirilirse uygulama öncesi kadınlarda
farkındalık ve bilinç oluĢturma faaliyetleri gerçekleĢmelidir. Kadının yönetimin her aĢamasında ve
yasama, yürütme ve yargıya dair, toplumsal cinsiyet eĢitliğinin önemini kavraması ve kendini bu
yönde geliĢtirmeyi ilke edinmesi gerekmektedir. Aksi takdirde toplum siyasetinde değiĢiklik gösteren
bir süreç olmayacaktır. Ġskandinav tarzı teĢvik yöntemi kadınların siyasete katılımını baĢtan itibaren
resmi ve zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda gereklilikten dolayı kadınlar toplumsal ve siyasi
hayatlarında bu alanda katılımcı davranmak zorundadırlar. Mutlu Bey‘e göre: Türkiye‘de bilinç
oluĢturulmadan bu uygulamanın getirilmesi sosyal demokrat ve ifade etme ve seçme özgürlüğünü
kısıtlayacak bir tehlikeyi de ortaya çıkarabilecektir‖
7.”Kadınların siyasi hayatta var olabilmesi ve balarılı olabilmesi için sizce hangi özelliklere sahip
olmaları gerekir? Erkeklerden farklı olarak ne gibi özellikleri olan kadınlar siyasette başarılı oluyor?
Mutlu Bey‘e göre: Kadınların erkeklerden siyasi açıdan baĢarılı olmaları için farklı özelliklere sahip
olması gerekmiyor. Her ülkenin farklı siyasi Ģartları var, farklı gündemleri vardır. Türkiye‘de samimi
olan, sokaktaki insana dokunan, bu ülkenin daha iyi bir yer olması için gece gündüz çalıĢan her insan
siyasette baĢarılı olabiliyor. Yerel siyasetle genel siyasetin koĢulları tabi ki birbirinden farklıdır.
Belediye baĢkanlarının halkın içinde olması, vatandaĢla doğrudan iletiĢim kurması gerekiyor.
Türkiye‘de belediye baĢkanı, halkın doğumdan ölüme, iĢten aĢa her sorununu çözen kiĢidir. Bunu
yapabileceğinize yani vatandaĢın bütün sorunlarına bir Ģekilde çözüm bulacağınıza ya da bulmak için
samimi olarak çalıĢacağınıza inandırırsanız kadın ya da erkek olmanızın fark edeceğini sanmıyorum‖
demiĢtir.
Levent Bey ile Tunç Bey‘e göre: ―Öncelikle siyasetin erkek iĢi olduğu görüĢünden vazgeçmek
gerekiyor. Kadın önce kadın-erkek eĢitliğine inanmalıdır. Özel ve sosyal hayatını da bu ilke ile
yürüterek toplumsal olaylarda aldığı sorumluluk derecesini yükseltmelidir. Siyasette kadınlar,
erkeklerden farklı olarak halka hitabı önemseyen, feminist değil toplumcu olan ve kadın itibarını
önemseyen kadın bireyler daha baĢarılı olmaktadırlar‖.
Levent PiriĢtina‘ya göre;siyasette kadınların baĢarılı olmaları için; sağduyulu, hassas, plan yapma
becerisine sahip, üretken olmaları zorunludur.
8.‖Belediye başkanı olarak, kadınların gelecekte siyasette daha aktif rol almalarını sağlamak için
izlediğiniz politikalar var mı? Varsa bu proje ve çalışmalarınızı ne ölçüde gerçekleştiriyorsunuz?
Mutlu Bey‘in izlediği bu konuda ―bütünleĢik bir yaklaĢım‖ bulunmaktadır. Kadınların siyasette daha
aktif olmalarını engelleyen sorunların çözümüyle gerçekten uğraĢmak gerekiyor. Bu ne demek?
Kadının mutfaktan, ev iĢinden kurtulması, ekonomik özgürlüklerini kazanması gerekiyor. Bunun için
KarĢıyaka Belediye BaĢkanı gibi Urla Belediye BaĢkanı da ilçede ―kadın kooperatif‖ lerinin
kurulmasına ciddi öncelik vermiĢlerdir. Kadınlar, bu kooperatifler sayesinde hem sosyalleĢmekte, hem
üretmekte, hem de para kazanmaktadırlar. Böylelikle de kendilerine özgüvenleri artmaktadır.
Kadınların siyasete girmeleri isteniyorsa, önce bunu engelleyen kronik sorunları çözmek gerekiyor.
Kadınlar günlük hayatta evde, sokakta birçok sıkıntıyla karĢılaĢıyorlar. Kronik hale gelmiĢ Ģiddet
bunlardan en büyüğü. Kadınlara uygulanan psikolojik Ģiddet ve toplumsal baskı da bunun üzerine
ekleniyor. Bu sıkıntılar karĢısında onlara destek olabilmek için mahallelerde, kadın danıĢma
merkezleri bulunuyor. Burada çalıĢan psikolog ve sosyologlar, kadınların bu sorunlarını çözmeye
çalıĢıyorlar. Kadınların bir diğer sıkıntısı da çocuk bakımıdır.Kadın çocuğa ya evde kendisi bakacak
ya da anaokuluna, kreĢe gönderecek. Ancak bunun için de mali yapısı uygun değil. KarĢıyaka
Belediyesiilçede bu durumun farkına vararak, anaokulları kurmaya baĢlayarak kadınların ulaĢabileceği
325
fiyatlarla güvenli bir çocuk bakımı hizmeti sunmaya çalıĢmaktadırlar. Kadınların karĢılaĢtıkları önemli
bir baĢka sorun da; üniversitede okuyan öğrencilere, KarĢıyaka‘nın Filizleri projesiyle burs
sağlanmaktadır. Anne-baba okulu açarak ebeveynlere ders vererek, aile içinde herkesin sorumluluk
alması gerektiğini, kadının doğal rolünün evde hizmet etmek olmadığı anlatılmaktadır. Ancak ne
yaparsak yapalım bu bir belediyenin tek baĢına çözebileceği bir sorun değil, bu devletin bütün ülkenin
sorunu. Devletin bütün kurumlarıyla bu sorunun üzerine gitmesi gerekiyor.
Sibel Hanım ve Tunç Bey‘in çalıĢmaları arasında; kadınların önce ekonomik güçlerini ele alacakları
projeler bulunmaktadır. Ekonomik gücünü ele alan kadınlar, öncelikle toplumda daha fazla itibar
kazanmakta, bu Ģekilde toplumsal hayata daha kolay geçiĢ yapmaktadırlar.
9.‖Ulusal anlamda bakıldığında, kadınların siyaset katılımını artırmak adına ne gibi teşvikler
yapılabilir? Medya, eğitim ve sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler bu konuda nasıl öncülük
edebilir? Kadınları siyasette on yıl sonra daha büyük katılımla görmek için bugün ne gibi çalışmalar
yapılabilir?
Tunç Bey‘e göre: ―öncelikle aile içi ve okul eğitimden baĢlamak üzere kadın- erkek eĢitliğini her
alanda vurgulamak gerekmektedir. Medya noktasında kamu spotu gibi çalıĢmaların artırılmasının yanı
sıra cinsiyetçi söylemleri ve görselleri ortadan kaldırmak gerekiyor‖. Bu anlamda sivil toplum
kuruluĢlarına ve siyasi partilere büyük görevler düĢüyor. Farkındalık artırıcı çalıĢmaların ve
bilinçlendirme kampanyalarının artırılması, sürekliliğin sağlanması, parti program ve tüzük dillerinin
eril dilden arınarak toplumsal cinsiyet eĢitliğinin daha kapsamlı ve uygulanabilir nitelikte ortaya
konması gerekmektedir.
Sema ve Sibel Hanım‘a göre: ―Kadınların gerçekten siyasette aktif olmasını istiyorsanız, kadınların
toplumdaki konumunu iyileĢtirecek, ayrımcılığın yok edilmesine yönelik faaliyetlerde bulunmanız
lazım. Medyaya da, devlete de, sivil toplum kuruluĢlarına da büyük görev düĢüyor. Neden kadın
otobüs Ģoförü yok denecek kadar az? Neden sivil toplum kuruluĢlarında kadınları baĢkan olarak
göremiyoruz? Neden televizyonlarda ana karakterler erkekler tarafından oynanıyor? Erkekler holding
patronu da kadınlar neden onların çalıĢmayan, topluma bir katkı sağlamayan, alıĢveriĢ yapan, kafe
kafe dolaĢan eĢleri rolünde? Biz kadına toplumsal hayatta ne kadar yer veriyoruz ki siyasette yer
vereceğiz? Daha çocukken sen kızsın yapamazsın, sen al bu bebeklerle oyna, sen bilemezsin diye
büyüttüğümüz kadınlarımız nasıl bu algıları yıkıp siyasette baĢarılı olacak? Bunun için anaokulunda,
lisede, mahallede, pazarda her yerde bu algılara karĢı savaĢmamız lazım. Eğitim sisteminin buna
yönelik değiĢtirilmesi lazım, kadınlara doğumdan sonra iĢe dönme garantisi vermemiz lazım, aynı iĢe
aynı ücreti vermemiz lazım, kariyerlerinde sadece kadın oldukları için erkeklerden daha geri
bırakılmalarını engellememiz lazım ve bütün bunları kâğıt üzerinde bırakmamamız lazım. Sorunları
ortaya koymamız, sorunları ortadan kaldırmak için neler yapabileceğimizi tespit edip önümüzdeki 5
yılı 10 yılı belki 20 yılı planlamamız lazım. Bu çerçevede kadınların siyasette daha aktif olmaları için
ilçe yönetimlerinden baĢlayarak belki kota sistemiyle baĢtan aĢağı eĢit temsili sağlamamız lazım. Bunu
yaparken de en yetkin, en donanımlı kadınlarımızı desteklememiz lazım ki görevlerini en iyi Ģekilde
yaparak topluma örnek olsunlar. BaĢarılı örnek ortaya koysunlar ki hem diğer kadınlara hem erkeklere
kadınların siyasette son derece baĢarılı bir Ģekilde yer alabileceklerini göstersinler.‖ DemiĢlerdir.
Sonuç ve Değerlendirme
Ġzmir ili‘nin beĢ ilçesinde görev yapan beĢ belediye baĢkanı ile yapılan araĢtırma, kadınların
seçimlerde, siyasete katılma konusunda ne tür engellerin olduğunu bir kez daha açıklar nitelikte
olmuĢtur. Yapılan geçmiĢ çalıĢmalar dikkate alındığında, toplum baskısı, ekonomik olarak kadınların
güçlü olmamaları, mesleki deneyimsizlikleri, kendi özgüvenleri gibi etkenlerin halen geçerli olduğunu
görmek açısından yeni güncel bir çalıĢma olmuĢtur. Bu araĢtırmayı, diğer araĢtırmalardan farklı kılan
konu ise belediye baĢkanlarının bu konuda ne gibi faaliyetlerde bulunarak kadınları özendirdiklerini
bulmaya yönelik olmuĢtur. Sonuçlar oldukça olumlu ve teĢvik edici yöndedir. Kadın yada erkek
belediye baĢkanlarının cinsiyeti ne olursa olsun, az ya da çok kadınların hayat standartlarını attırmaya
yönelik eylemlerde bulunmaktadırlar. Bu yükselen trendin yani yapılan zaman içinde muhakkak
karĢılığı alınacaktır.
Kadınların eğitim seviyeleri yükseldikçe, okudukları okullarda görmüĢ oldukları rahat ortamlar onların
kendilerine olan özgüvenlerini de artıracaktır. Bu aĢamadan sonra hem parti tüzüklerinde hem de
326
partilerde kadın adaylara karĢı farklı seçim taktikleri gereklidir. Bu taktikler arasında; fermuar sistemi,
kota uygulamaları oldukça etkili olabilecektir.
Kadına yapılan yatırım, topluma ve insanlığa yapılan yatırım olunca, bütün ülkenin kurumlarının
aslında el ele olmaları gereklidir. Toplumsal sinerji ancak bütün birimlerin kendi istekleri ile ortaya
çıkacaktır. Bu nedenle de bütün bireylere söz hakkı düĢmektedir.
KAYNAKÇA
Arat,Y. (1998), ―Feminist, Islamist and Political Change in Turkey‖, Political Psychology, 19/1:117131.
Altındal,Y. (2007), Kadının Siyasal Katılımı Bağlamında Partilerin Kadın Kollarının Sosyolojik
açıdan değerlendirilmesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji
Ana Bilim Dalı,Yüksek Lisans Tezi.
Aydemir, D.; Aydemir, E. (2011), Türk siyasetinde kadın çok oluyor, Uluslararası Stratejik
AraĢtırmalar Kurumu, UĢak Raporu, No. 11:5.
Binnet, P.A. (2008), Good Mothers and Wise Politicians? National Formal Political Participation
among women in Turkey and Japan, Koç Univesity, Yüksek Lisans Tezi.
Boserup,E. (1970), Women‘s Role in Economic Development andWomen in The World Community,
London: Praper.
Blaug,R. (2002), ―Engineering Democracy‖ Political Studies, 50(1):102-116.
Çağlar, Nedret (2010 ), Vizyoner Dergisi,Süleyman Demirel Üniversitesi, 4- 56.
Drude, D. (2005) ―Increasing women‘s representition: New Trend in gender Quatos‖, Women in
Beyond Numbers A Revied Eddition (Eds) Julie Ballington and Azza Karam, Internatiınal
IDEA Handbook Services, Stockholm, Swiden.
Dürbin, E. (2012), Kadınların siyasete ilgileri ve Katılma Düzeyleri: UĢak Ġli Örneği, UĢak
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
European Stability Inıtiative (2007) Sex and Power in Turkey: Feminism, Islam and the Maturing of
Democracy, Ġstanbul.
Gökçimen, S. (2008), Kadınların siyasal hayata katılım mücadelesi, YaĢama Dergisi, Sayı 10.
Jacobsn,K.P (2007), The economies of Gender, Malden, MA: Blackwell.
Kadınların Siyasal Katılımları Çerçevesinde Kadın Meclislerinin Yerel Siyasetteki Etkinlikleri ve Üye
Profilleri (2001), TC. BaĢbakanlık, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara.
Nergiz, N., Üçer,N. ( 2016), ÇağdaĢ Yerel Yönetimler,TODAĠE, Cilt 21, Sayı 2: 1-23.
Nussbaum,M.C. (2000), Women and Human Development: The Capabilities Approach, Cambridge:
Cambridge University Press.
Oruç, T. (2013), Yerel Siyasette temsil ve katılım: Kadın aktörler, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.
Onay,M. (2013), ―Kadınların Siyaseti, Siyasetin Kadınları‖, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri
Dergisi, Cilt 5, Sayı 1.
Pınaroğlu, N.ġ. (2011), Ġstanbul ve Kocaeli‘nde Niteliksel bir AraĢtırma, Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.
Rai,S. (2002), Gender and Political Economy of Development, Malden, MA:Polity.
Spidla,V. (2007), ―Empowering Women in Turkey: A Priority in the Pre-AccessionProvess‖, Turkish
Policy Quarterly, 6/1.
ġaban, S. (2007), ―Kadınların Siyasal hayata Etkin Katılımının bir aracı olarak seçimlerde kota
uygulamaları‖ SDF, ĠĠBF Dergisi, C 12.
327
Toksabay, E.; MemiĢoğlu, O. (207 ) ,―Siyasetin Cinsiyeti‖, TEPAV- Türkiye Ekonomi Politikaları
AraĢtırma Vakfı Yayınları.
TimurbaĢ, H.T. (2015), Politic Participation of Kurdish Women in Local Politics: The Case of
Nusaybin, Koç Universty, Yüksek Lisans Tezi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın-Erkek Fırsat EĢitliği Komisyonu (24.Dönem 4.Yasama Yılı
Faaliyet Raporu), Ocak 2015. Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme Raporu.
Tabassum, N. (2011), Towards Unlocking Patriarcy: Women‘sParticpation in Local Politics in
Pakistan, Middle Esat Technical Universty, Yüksek Lisans Tezi.
ÜĢür, Sancar, S. (1997) Siyasal yaĢam ve kadınlara destek politikaları ,KSGM,Ankara.
(http://www.kazet.com.tr/?bolum=habrler&sayfa=politika03).
http://www.mahalli-idareler.gov.tr/Mahalli/Ġstatistiksel/KadinsecilmiĢsayiveoranlari.xls
328
KTÜ Halis Duman Amfisi ve Mimarlık Bölümü MA2 No’lu Dersliğinin
Sesin Nesnel Parametreleri Açısından Değerlendirilmesi
Öznur YILMAZ
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
oznurylz@hotmail.com
Mustafa KAVRAZ*
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
mkavraz@ktu.edu.tr
Özet
Ġç mekanlarda gerçekleĢtirilen faaliyetlerde, fonksiyonel amaca uygun olarak sesin algılanmasında
mekanın mimari tasarımı büyük önem taĢımaktadır. Bunun için mekanın hacmi, hacmi sınırlandıran
duvarların iç yüzey alanları ile kaplama malzemeleri ve mekandaki kiĢi sayısı dikkate alınmalıdır.
ÇalıĢmanın amacı iç mekan mimari özelliklerine bağlı olarak mevcut dersliklerde akustik
değerlendirme ve neticesinde akustik açıdan mekan düzenlemesini iki sınıf mekanını örnek alarak
bilgisayar programı aracılığı ile sağlamaktır. Örnek olarak seçilen sınıflar Karadeniz Teknik
Üniversitesi Kanuni Kampüsü'nde bulunan Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği
Bölümü Halis Duman Amfisi ile Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Dersliktir. Akustik açıdan
değerlendirmelerde sesin nesnel parametrelerine ait sayısal sonuçlar dikkate alınmıĢtır. ODEON v10
programı ile EDT (erken düĢme süresi), T30, (reverberasyon süresi), D50 (sesin belirginliği), STI (sesin
anlaĢılabilirlik indeksi) nesnel parametre değerlerine ait sayısal veriler elde edilmiĢtir. Bu veriler
konuĢma amaçlı kullanılan mekanlar için belirlenmiĢ olan optimum değerler ile karĢılaĢtırılmıĢtır.
Optimum değer aralığında elde edilemeyen nesnel parametre değerlerinin optimum aralıkta elde
edilebilmesi için mekanın yüzeylerinde ve yüzeylerindeki malzemelerde değiĢiklikler yapılmıĢtır. Bu
değiĢiklikler sonucunda ODEON v10 programında sesin nesnel parametre değerleri optimum
düzeylerde elde edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: sınıf, simülasyon, sesin nesnel parametreleri
Evaluation of KTU Halis Duman and MA2 Lecture Halls in Department of
Architecture in Terms of Objective Parameters of Sound
Abstract
Architectural design of indoor places is very important to positive perception of sound as comply with
functional aims of the places for indoor activities practiced by people. For this reason, volumes of the
places, interior surfaces areas of the walls bordering the volume of the places, materials on the
surfaces and people numbers in the places should be taken into consideration. Aim of the study is to
evaluate in terms of architectural acoustic to two existing classrooms depending on architectural
features of the classrooms and then is to design and check the acoustic of classrooms again according
to acoustic rules via a computer software. The classrooms selected as examples are the Halis Duman
Lecture Hall in Department of Electrical and Electronic Engineering and the MA2 Lecture Hall in
Department of Architecture in Karadeniz Technical University, Turkey. The numerical values
belonging to objective parameters of sound were taken into consideration in evaluations in terms of
architectural acoustic. Numerical values belonging to objective parameters of sound which are EDT
(early decay time), T30 (reverberation time), D50 (definition) and STI (Speech Transmission Index)
were calculated by ODEON v10 software. The values were compared with the optimum values
designated for conference halls. Some sufaces and some materials on surfaces in the places were
changed for the objective parameters which were not taken between optimum value ranges. The
optimum values were taken for the objective parameters after this changes carried out.
Keywords: classroom, simulation, objective parameters of sound
329
GĠRĠġ
Mekanların akustik açıdan tasarımında fonksiyon büyük önem taĢımaktadır. Farklı
fonksiyonlara sahip mekanlar akustik açıdan farklı gereksinimlere ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda,
eğitim yapıları içerisindeki sınıf, laboratuvar, konferans salonu, atölye, sergi salonu gibi farklı
mekanların da farklı akustik gereksinimleri bulunmaktır. Tasarım aĢamasında bu gereksinimlerin
tasarımcı tarafından dikkate alınması gerekmekte, tasarlanan mekanların akustik açıdan fonksiyona
uygunluğu ise ayrıca denetlenmelidir. Mekanların akustik denetimleri; 1. Bilgisayar modellemeleri, 2.
Maket modellemeleri, 3. Yerinde ölçüm iĢlemleri, ile gerçekleĢtirilebilmektedir. Özellikle tasarım
aĢamasında yapılan denetimler genel olarak bilgisayar modellemeleri (simülasyonları) aracılığı ile
gerçekleĢtirilmektedir. Denetimler sonrası tasarımda yapılan değiĢiklikler simülasyona kısa sürede
aktarılabilmektedir. Bu nedenle de akustik denetimle ilgili çalıĢmalarda, özellikle akustik tasarımcılar
ve araĢtırmacılar tarafından tercih edilen, güvenilirliği yüksek bilgisayar simülasyon programları
kullanılmaktadır. Programlar aracılığı ile elde edilen sesin nesnel parametrelerine ait değerler
mekanların fonksiyonuna ait optimum değerlerle karĢılaĢtırılarak mekanın akustiği hakkında bir
değerlendirme yapılabilmektedir (Kavraz, 2013).
Eğitim yapılarıyla ilgili yapılan çalıĢmalarda, mekan içerisindeki akustik değerlendirmeler için
sesin nesnel parametrelerine ve fon gürültüsüne iliĢkin veriler kullanılmaktadır. Bradley yaptığı
çalıĢma kapsamında, 10 adet sınıfta konuĢma anlaĢılabilirliği testleri ve akustik ölçümler
gerçekleĢtirmiĢ, ayrıca fon gürültüsünün oktav bantlardaki düzeylerini belirlemiĢ, erken gecikme
süreleri ve reverberasyon sürelerini elde etmiĢtir. Yapılan çalıĢmanın sonucuna göre akustik
kondisyonların ideal tasarıma etkisini değerlendirmiĢtir (Bradley, 1986). Rabelo vd., sınıfların akustik
parametrelerini analiz etmeyi ve ses basınç düzeyi, reverberasyon süresi ile sesin anlaĢılabilirlik
indeksi arasındaki iliĢkiyi belirlemeyi, ayrıca konuĢma anlaĢılabilirliği testi ile öğrencilerin
performanslarını belirlemeyi amaçladıkları çalıĢmalarında, akustik parametrelerin anlaĢılabilirliği
doğrudan etkilediği sonucuna ulaĢmıĢlardır (Rabelo vd,, 2014). Astolfi vd., yapmıĢ oldukları
çalıĢmada; sekiz yüksekokul sınıfında ölçmüĢ ve hesaplamıĢ oldukları akustik parametreler arasında
karĢılaĢtırmalar yapmıĢlardır (Astolfi vd., 2008). Zannin vd., çalıĢmalarında altı tane okuldaki
sınıfların akustik kalitelerini reverberasyon süresine, iç ve dıĢ ortamdaki ses basınç düzeyine ve ses
izolasyonuna bağlı olarak analiz etmiĢlerdir (Zannin vd., 2009). Karaman vd., çalıĢma alanı olarak
seçtikleri DEÜ Mimarlık Fakültesi‘nde yer alan bir stüdyo ile bir dersliğin öznel ve nesnel yöntemlerle
akustik koĢullarını belirlemiĢlerdir. Arka plan gürültü seviyesi ile EDT, RT, D50, STI ve RASTI
nesnel parametre değerlerini 125 Hz- 4000 Hz oktav band frekans aralığında akustik ölçümlerle elde
etmiĢlerdir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda mekanların akustik durumlarına iliĢkin çözüm
önerileri geliĢtirmiĢlerdir (Karaman vd., 2015).
Bu çalıĢma kapsamında, Karadeniz Teknik Üniversitesi Kanuni Kampüsü'nde bulunan
Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Halis Duman Amfisi ile Mimarlık
Bölümü MA2 No‘lu Sınıfın iç mekan mimari özelliklerine bağlı olarak akustik açıdan
değerlendirmeleri sesin nesnel parametrelerine ait değerler üzerinden ODEON version 10 bilgisayar
programı aracılığı ile yapılmıĢ, optimum değerler dıĢında kalan durumlar için düzenlemeler yapılarak
bu değerler optimum aralıkta elde edilmiĢtir. ÇalıĢma kapsamında sesin nesnel parametrelerinden
reverberasyon süresi (T30), erken düĢme süresi (EDT), belirginlik (D50), sesin anlaĢılabilirlik indeksi
(STI) dikkate alınmıĢtır.
YAPILAN ÇALIġMALAR
YaklaĢık 980 m3 ve 747 m3 hacme sahip olan Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Halis
Duman Amfisi ve Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Derslik sırasıyla 168 ve 66 kiĢi kapasitesine sahiptir.
ġekil 1‘de modellemeleri yer alan bu mekanların yüzey sınırlarını belirleyen malzemelerin oktav bant
frekanslardaki ses yutma katsayı değerleri Tablo 1 ve Tablo 2‘de yer almaktadır.
330
Tablo 1: Halis Duman Amfisi iç mekan yüzeylerinde kullanılan malzemeler ile bu malzemelere ait ses
yutma katsayı değerleri
Yüzey Adı
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Zemin
döĢemesi
Öğrenci sırası
Dinleyici
(Seyirci)
Duvar
Tavan
Pencere (Perde)
Kürsü
Yazı Tahtası
Denizlik
Kalorifer
Peteği
Kapı (cam)
Kapı (ahĢap)
Malzeme
Kodu
2001
3062
11008
1001
102
8014
3004
14306
2001
5000
10001
10007
Ses Yutma Katsayısı (α)
63
Hz
0.01
0.30
0.62
0.02
0.01
0.06
0.15
0.20
0.01
0.40
0.18
0.14
125 250 500 1000 2000 4000 8000
Hz Hz Hz Hz
Hz
Hz
Hz
0.01
0.30
0.62
0.02
0.01
0.06
0.15
0.12
0.01
0.30
0.18
0.14
0.01
0.20
0.72
0.03
0.01
0.10
0.11
0.10
0.01
0.25
0.06
0.10
0.01
0.15
0.80
0.03
0.01
0.38
0.10
0.04
0.01
0.20
0.04
0.06
0.01
0.13
0.83
0.04
0.02
0.63
0.07
0.03
0.01
0.10
0.03
0.08
0.02
0.10
0.84
0.05
0.02
0.70
0.06
0.03
0.02
0.10
0.02
0.10
0.02
0.08
0.85
0.07
0.02
0.73
0.07
0.02
0.02
0.15
0.02
0.10
0.02
0.08
0.85
0.07
0.02
0.73
0.07
0.02
0.02
0.15
0.02
0.10
DEĞĠġTĠRĠLEN VE ĠLAVE EDĠLEN MALZEMELER
1 Zemin
2 döĢemesi
Tavan
Aydınlatma
3
Elemanı
Yan ve arka
duvarlarda ses
4
yutucu
malzemeler
7004
4042
0.02 0.02 0.06 0.14 0.37 0.60 0.65 0.65
0.08 0.08 0.11 0.05 0.03 0.02 0.03 0.03
14306
0.20 0.12 0.10 0.04 0.03 0.03 0.02 0.02
8005
0.30 0.30 0.45 0.65 0.56 0.59 0.71 0.71
Kaynak: Odeon, 2009; http://www.ptb.de/en/org/1/16/163/datenbank.htm, 2011
Tablo 2: MA2 No‘lu Dersliğin iç mekan yüzeylerinde kullanılan malzemeler ile bu malzemelere ait
ses yutma katsayı değerleri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Yüzey Adı
Malzeme
Kodu
Tavan-kolon-kiriĢ
Duvar
Pano
Dinleyici (Seyirci)
Öğrenci sırası
Yazı Tahtası
Zemin döĢemesi
Kürsü (yan yüzeyler)
Pencere (Cam)
Denizlik
Cam Kapı
Sahne
Kürsü (üst yüzey)
Kalorifer Peteği
102
1001
14309
11008
3004
14306
14307
102
10003
2001
10001
3004
3004
5000
Ses Yutma Katsayısı (α)
63 125 250 500 1000
Hz Hz Hz Hz Hz
0.01 0.01 0.01 0.01 0.02
0.02 0.02 0.03 0.03 0.04
0.35 0.35 0.70 0.90 0.90
0.62 0.62 0.72 0.80 0.83
0.15 0.15 0.11 0.10 0.07
0.20 0.12 0.10 0.04 0.03
0.01 0.01 0.01 0.01 0.02
0.01 0.01 0.01 0.01 0.02
0.10 0.10 0.07 0.05 0.03
0.01 0.01 0.01 0.01 0.01
0.18 0.18 0.06 0.04 0.03
0.15 0.15 0.11 0.10 0.07
0.15 0.15 0.11 0.10 0.07
0.40 0.30 0.25 0.20 0.10
2000
Hz
0.02
0.05
0.95
0.84
0.06
0.03
0.02
0.02
0.02
0.02
0.02
0.06
0.06
0.10
4000
Hz
0.02
0.07
0.90
0.85
0.07
0.02
0.02
0.02
0.02
0.02
0.02
0.07
0.07
0.15
8000
Hz
0.02
0.07
0.90
0.85
0.07
0.02
0.02
0.02
0.02
0.02
0.02
0.07
0.07
0.15
0.71
0.65
0.02
0.02
0.71
0.65
0.02
0.02
DEĞĠġTĠRĠLEN VE ĠLAVE EDĠLEN MALZEMELER
1
2
3
4
Pano
Zemin döĢemesi
Aydınlatma Elemanı
Tavan
8005
7004
14306
4045
0.30
0.02
0.20
0.01
0.30
0.02
0.12
0.01
0.45
0.06
0.10
0.01
0.65
0.14
0.04
0.01
0.56
0.37
0.03
0.02
0.59
0.60
0.03
0.02
Kaynak: Odeon, 2009; http://www.ptb.de/en/org/1/16/163/datenbank.htm, 2011
331
Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi
Mimarlık Bölümü MA2 Dersliği
ġekil 1: Dersliklerin ODEON v.10 için hazırlanan modelleri
ÇalıĢma kapsamında; 1. Google SketchUp 8 programında mekanların üç boyutlu modelleri
hazırlanmıĢ, 2. Hazırlanan modeller ODEON version10 programına aktarılmıĢ, 3. Sesin nesnel
parametrelerinin sayısal değerleri elde edilmiĢtir.
Üç boyutlu modellerin ODEON version10 programına aktarılmasından sonra;
1. Modellerin iç mekan yüzeylerine malzeme atamaları gerçekleĢtirilmiĢtir,
2. Ses kaynağı ve alıcıların atama iĢlemleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Ses kaynağı olarak omnidirectional noktasal ses kaynağı (hoparlör) kullanılmıĢtır,
3. Modeli oluĢturan yüzeylerin birleĢiminden ses kaçıĢları olup olmadığı kontrol edilmiĢtir,
4. Global reverberasyon süresine ait değerler elde edilmiĢtir,
5. Odeon El Kitabında önerilen atama iĢlemleri doğrultusunda Hesap Parametrelerine ait veriler
atanmıĢtır,
6. Programın koĢturulması sonucunda, önceden ataması gerçekleĢtirilmiĢ olan ses kaynağı ve
alıcı alanlarına bağlı olarak sesin nesnel parametre değerleri elde edilmiĢtir,
7. Elde edilen nesnel parametrelerden optimum sınırlar dıĢında kalan değerlerin optimum
sınırlara çekilebilmesi için mekanların iç yüzeylerinde gerekli değiĢiklikler yapıldıktan sonra
düzenlenen modeller tekrar ODEON version10 programına aktarılmıĢ ve yeniden sesin nesnel
parametrelerine ait değerler elde edilmiĢtir.
Simülasyon iĢlemlerinde kullanılan ses kaynağı, mekanların boyları eksenine göre simetri
ekseni üzerinde yer alacak Ģekilde sahne zemininden 1.5 m. yüksekliğe, sahnenin arkasında yer alan
duvardan ise 1.5 m uzaklığa yerleĢtirilmiĢtir. Alıcı durumundaki dinleyici alanı planda 0.50x0.50
m.‘lik gridlere bölünerek yerleĢtirilmiĢtir. Alıcılar zemin düzleminden 1.20 m. üst kotta
yerleĢtirilmiĢtir.
SESĠN NESNEL PARAMETRE SONUÇLARININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
ÇalıĢmanın bu bölümünde Halis Duman Amfisi ve MA2 Derliğinin akustik açıdan
değerlendirilmesi yapılmıĢtır. Bunun için 2. Bölümde de belirtildiği gibi öncelikle mekanların Google
Sketch Up programında üç boyutlu modellemeleri hazırlanmıĢ, bu modeller sesin nesnel parametre
değerlerinin elde edilebilmesi amacıyla Odeon version 10 programına aktarılmıĢ ve sonuçlar elde
edilmiĢtir. Bu bölümde, elde edilen sonuçlar değerlendirilmiĢ ve optimum sınırlar içinde kalmayan
sesin nesnel parametrelerine ait değerler, bazı yüzey açılarında yapılan değiĢiklikler ve malzeme
değiĢiklikleri ile birlikte optimum sınırlar içine çekilmiĢtir. ÇalıĢmalarda yapılan değerlendirmeler
konuĢma sesinde etkili olan 500 Hz frekans için yapılmıĢtır.
Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi İçin Mevcut Durum
Analizi
Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi‘nde sesin nesnel
parametreleri için 500 Hz‘deki optimum değer aralıkları Tablo 3‘de belirtilmiĢtir (ġirel, 1981; Gade,
1989; Baron, 1993; Long, 2006)
332
Tablo 3: Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi Ġçin 500 Hz‘ de
optimum değerler
Hacim Akustiği
Parametresi
T30
EDTmid
D50
STI
Halis Duman Amfisi
optimum (minimum)
optimum (maximum)
0,69
0,68
0,559
0,548
0,93
0,92
0,823
0,812
Mevcut
Malzeme değiĢikliği
Mevcut
Malzeme değiĢikliği
Her iki durum için
Her iki durum için
0,50 ≤
0,65 ≤
Kaynak: ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006
Reverberasyon Süresi (T30): 980 m3 hacme sahip olan Amfi için 500 Hz (orta frekans
bölgesinde) T30 değeri 1,33 sn. olarak elde dilmiĢtir. Optimum T30 değeri ise 0,69 ile 0,93 sn.
aralığındadır (Tablo 35) (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006). Belirtilen değer
aralıklarına göre, elde edilen T30 değeri optimum düzeyin üzerindedir (ġekil 2).
2
T30
1,5
1
0,5
0
T30 mevcut
63
0,97
125
1,13
250
1,43
500
1,33
1000
1,21
2000
1,14
4000
1,00
8000
0,68
ġekil 2: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri
EDT
Erken Düşme Süresi (EDT): Orta frekans bölgesindeki optimum EDT değeri 0,559 ile 0,823
sn. aralığındadır (Tablo 2). Mevcut mekan için EDT 1,37 sn. olarak elde edilmiĢtir. Buna göre,
Dersliğin mevcut durumu için elde edilen EDT değeri, optimum değer aralığının üzerindedir (ġekil 3).
2
1,5
1
0,5
0
EDT mevcut
63
1,03
125
1,17
250
1,5
500
1,37
1000
1,23
2000
1,19
4000
1,05
8000
0,74
ġekil 3: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri
D50
Ayırt edilebilirlik (D50): Mevcut durumu için elde edilen D50 değeri (0,35 sn.), optimum D50
değerinden oldukça düĢüktür (ġekil 4). Bu sonuca göre, Derslik için konuĢmanın belirginliğinin yeterli
düzeyde olmadığı anlaĢılmaktadır.
0,8
0,6
0,4
0,2
0
D50 mevcut
D50 min
63
0,48
0,5
125
0,41
0,5
250
0,32
0,5
500
0,35
0,5
1000
0,39
0,5
2000
0,41
0,5
4000
0,46
0,5
ġekil 4: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri
333
8000
0,59
0,5
Ses İletim İndeksi(STI): Mevcut durum için elde edilen STI değeri (0,53 sn.), anlaĢılabilirliğin
orta olduğu 0.45 ile 0.60 sn. değer aralığındadır (ġekil 5).
STI
0,6
0,5
0,4
0,3
0,2
0,1
0
STI mevcut
63
0,53
125
0,53
250
0,53
500
0,53
1000
0,53
2000
0,53
4000
0,53
8000
0,53
ġekil 5: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri
T30
Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi İçin İyileştirme Çalışması
Mevcut mekan için elde elden T30, EDT, D50 değerlerini optimuma, STI değerini ise daha iyi
düzeye getirmek amacıyla malzeme değiĢikliği yapılmıĢtır (Tablo 1). Malzeme değiĢikliğinde; yan ve
arka duvarlarda: ses yutucu malzeme, tavanda: alçıpan levhalar, zeminde: halı kullanılmıĢtır. Malzeme
değiĢikliği ile meydana gelen tavan formundaki değiĢiklik sonucunda mekanın hacmi 880 m3
olmuĢtur. Belirtilen hacme sahip olan bir mekandaki optimum T30 değer 0,68 ile 0,92 sn. aralığındadır.
Bu değer aralığına göre, malzeme değiĢikliği durumunda T 30 değeri (0,69 sn.) optimum düzeyde elde
edilmiĢtir (ġekil 6).
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
T30 malzeme
değiĢikliği
63
125
250
500
1000
2000
4000
8000
0,64
0,73
0,79
0,69
0,52
0,45
0,40
0,33
ġekil 6: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri
EDT
Derslik için malzeme değiĢikliğinden sonra optimum EDT 0,548 ile 0,812 sn. değer
aralığındadır. Bu değer aralığına göre, EDT değeri (0,77 sn.) optimum sınırlar içerisinde elde
edilmiĢtir (ġekil 7).
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
EDT malzeme
değiĢikliği
63
125
250
500
1000
2000
4000
8000
0,67
0,8
0,89
0,77
0,57
0,47
0,42
0,35
ġekil 7: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri
Malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen D50 değerinde (0,59 sn.), mevcut durumdaki D50
değerine (0,35 sn.) göre yükselme meydana gelmiĢtir. Bu durumda, Derslik için konuĢmanın
belirginliğinin mevcut duruma göre çok daha iyi olduğu anlaĢılmaktadır (ġekil 8).
334
D50
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
D50 mevcut
D50 min
63
0,65
0,5
125
0,58
0,5
250
0,52
0,5
500
0,59
0,5
1000
0,72
0,5
2000
0,79
0,5
4000
0,83
0,5
8000
0,88
0,5
ġekil 8: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri
Derslikte yapılan malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen STI değeri (0,70 sn.),
anlaĢılabilirliğin çok iyi olduğu 0.76 ile 1.00 değer aralığındadır ve mevcut durumdaki STI değerine
(0,53 sn.) göre değerinde artıĢ elde edilmiĢtir (ġekil 9).
0,8
STI
0,6
0,4
0,2
0
STI mevcut
63
0,7
125
0,7
250
0,7
500
0,7
1000
0,7
2000
0,7
4000
0,7
8000
0,7
ġekil 9: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri
Mimarlık Bölümü MA2 No’lu Derslik İçin Mevcut Durum Analizi
Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Derslikte sesin nesnel parametreleri için 500 Hz‘deki optimum
değer aralıkları Tablo 4‘de belirtilmiĢtir (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006).
Tablo 4: MA2 No‘lu Derslikte sesin nesnel parametreleri için 500 Hz‘de optimum değerler
Hacim Akustiği
Parametresi
T30
EDTmid
D50
STI
MA2 No‘lu Derslik
optimum (minimum)
optimum (maximum)
0,66
0,62
0,526
0,482
0,92
0,88
0,812
0,768
Mevcut
Malzeme değiĢikliği
Mevcut
Malzeme değiĢikliği
Her iki durum için
Her iki durum için
0,50 ≤
0,65 ≤
Kaynak: ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006
Reverberasyon Süresi (T30): 747 m3 hacme sahip olan MA2 No‘lu Derslikte orta frekans
bölgesinde T30 değeri 1,11 sn. olarak elde dilmiĢtir. Optimum T30 değeri 0,66 ile 0,92 sn. aralığındadır
(Tablo 31) (ġirel, 1981; Gade, 1989; Baron, 1993; Long, 2006). Belirtilen değer aralıklarına göre, elde
edilen T30 değeri optimum düzeyin üzerindedir (ġekil 10).
T30
1,5
1
0,5
0
T30 mevcut
63
1,13
125
1,07
250
1,1
500
1,11
1000
1,12
2000
1,11
4000
0,98
ġekil 10: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri
335
8000
0,68
Erken Düşme Süresi (EDT): Orta frekans bölgesindeki optimum EDT değeri 0,526 ile 0,812
sn. aralığındadır (Tablo 31). Mevcut mekan için EDT değeri ise 1,24 sn. olarak elde edilmiĢtir. Buna
göre, Derslikte mevcut durumu için elde edilen EDT değeri, optimum değer aralığının üzerindedir
(ġekil 11).
1,5
EDT
1
0,5
0
EDT mevcut
63
1,24
125
1,17
250
1,21
500
1,24
1000
1,24
2000
1,23
4000
1,12
8000
0,8
ġekil 11: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri
D50
Ayırt edilebilirlik (D50): Mevcut durum için elde edilen D50 değeri (0,37 sn.), optimum D50
değerinin altındadır (ġekil 12). Buradan da Derslikte konuĢmanın belirginliğinin yeterli düzeyde
olmadığı anlaĢılmaktadır.
0,6
0,5
0,4
0,3
0,2
0,1
0
D50 mevcut
D50 min
63
0,38
0,5
125
0,4
0,5
250
0,38
0,5
500
0,37
0,5
1000
0,37
0,5
2000
0,37
0,5
4000
0,42
0,5
8000
0,56
0,5
ġekil 12: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri
Ses İletim İndeksi(STI): Mevcut durum için elde edilen STI değeri (0,54 sn.), anlaĢılabilirliğin
orta olduğu 0.45 ile 0.60 sn. değer aralığındadır (ġekil 13).
STI
0,6
0,4
0,2
0
STI mevcut
63
0,54
125
0,54
250
0,54
500
0,54
1000
0,54
2000
0,54
4000
0,54
8000
0,54
ġekil 13: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri
Mimarlık Bölümü MA2 No’lu Derslik İçin İyileştirme Çalışması
Mevcut mekan için elde elden T30, EDT, D50 değerlerini optimuma, STI değerlerini daha iyi
düzeye getirmek amacıyla malzeme değiĢikliği yapılmıĢtır (Tablo 2). Malzeme değiĢikliği ile meydana
gelen tavan formundaki değiĢiklik sonucunda mekanın hacmi 575 m3 olmuĢtur. Belirtilen hacme sahip
olan mekandaki optimum T30 değeri 0,62 ile 0,88 sn. aralığındadır. Bu değer aralığına göre malzeme
değiĢikliği durumunda T30 (0,65sn.) değeri optimum düzeyde elde edilmiĢtir (ġekil 14).
336
T30
0,8
0,6
0,4
0,2
0
T30 malzeme
değiĢikliği
63
125
250
500
1000
2000
4000
8000
0,57
0,58
0,65
0,65
0,62
0,6
0,55
0,42
ġekil 14: Frekansa bağlı olarak elde edilen T30 değerleri
EDT
Derslik için malzeme değiĢikliğinden sonra optimum EDT değeri 0,482 ile 0,768 sn.
aralığındadır. Buna göre elde edilen EDT (0,67 sn.) değeri optimum değer aralığına getirilmiĢtir (ġekil
15).
0,8
0,6
0,4
0,2
0
63
EDT malzeme
0,59
değiĢikliği
125
250
500
1000
2000
4000
8000
0,56
0,7
0,67
0,53
0,5
0,46
0,38
ġekil 15: Frekansa bağlı olarak elde edilen EDT değerleri
D50
Malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen D50 değerinde (0,66 sn.), mevcut durumdaki D50
değerine (0,37 sn.) göre yükselme olmuĢtur. Bu durumda, Derslik için konuĢma belirginliğinin mevcut
duruma göre çok daha iyi olduğu anlaĢılmaktadır (ġekil 16).
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
D50 malzeme
değiĢikliği
D50 min
63
125
250
500
1000
2000
4000
8000
0,71
0,74
0,64
0,66
0,75
0,78
0,8
0,86
0,5
0,5
0,5
0,5
0,5
0,5
0,5
0,5
ġekil 16: Frekanslara bağlı olarak elde edilen D50 değerleri
STI
Derslikte yapılan malzeme değiĢikliğinden sonra elde edilen STI değerinde (0,73 sn.) mevcut
durumdaki STI değerine (0,54 sn.) göre artıĢ elde edilmiĢtir. Bu değer anlaĢılabilirliğin iyi olduğu 0.60
ile 0.75 aralığındadır (ġekil 17).
0,8
0,6
0,4
0,2
0
STI malzeme
değiĢikliği
63
125
250
500
1000
2000
4000
8000
0,73
0,73
0,73
0,73
0,73
0,73
0,73
0,73
ġekil 17: Frekanslara bağlı olarak elde edilen STI değerleri
337
SONUÇ
Sesin nesnel parametre değerleri aracılığıyla akustik açıdan mevcut durumları değerlendirilen
Elektrik-Elektronik Bölümü Halis Duman Amfisi ile Mimarlık Bölümü MA2 No‘lu Derslikte,
optimum sınırlar dıĢında kalan sesin nesnel parametrelerine ait değerler mekanların yüzeylerinde ve
yüzey malzemelerinde yapılan değiĢiklikler ile optimum düzeye getirilmiĢtir. Optimum değerler için
konuĢma amaçlı yapılan mekanlarda etkili olan 500 Hz frekans dikkate alınmıĢtır. Malzeme
değiĢikliği yapılırken, iyileĢtirme iĢlemi yapılmadan önce optimum durumda olan nesnel parametre
değerlerinin daha etkili duruma getirilmesi de dikkate alınmıĢtır.
NOT: Bu çalıĢma 2009.120.001.1 No‘lu Proje kapsamında KTÜ-BAP Birimi tarafından
desteklenmiĢtir.
REFERANSLAR
Astolfi, A., Corrado, V., ve Griginis, A. (2008). Comparison between measured and calculated
parameters for the acoustical characterization of small classrooms. Applied Acoustics, 69, 966–
976.
Barron, M. (1993). Auditorium acoustics and architectural design. London: E & FN Spon.
Gade, A.C. (1989). Acoustical survey of eleven european concert halls. Denmark: The Acoustics
Laboratory, Technical University of Denmark, Report No.44.
Bradley, J.S. (1986). Speech intelligibility studies in classrooms. Canada: Institute for Research in
Construction, National Research Council of Canada.
Karaman, Ö.Y., ve Üçkaya, N.B. (2015). Eğitim Mekanlarında Akustik Konfor: Dokuz Eylül
Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Örneği. Megaron, 10(4), 503-521.
Kavraz, M., ve Yılmaz, Ö. (2013). Dersliklerin sesin nesnel parametreleri açısından değerlendirilmesi
- KTÜ Kampüsünde bulunan iki derslik örneği. YTÜ, İstanbul, 10. Ulusal Akustik Kongresine
Sunulmuş Bildiri.
Long, M. (2006). Architectural acoustics. New York: Elsevier Inc.
Odeon Version10. (2009). Odeon room acoustic program user manual. Denmark.
Rabelo, A.T.V., Santos, J.N., Oliveira, R.C., ve Magalhães, M.C. (2014). Effect of classroom
acoustics on the speech intelligibility of students. CoDAS, 26 (5), 360-366.
Sirel, ġ. (1981). Hacim akustiğinde yansışım süresi. Ġstanbul: Yapı Fiziği Bilim Dalı Yayınları,
ĠDMMA Basımevi.
Zannin, P.H.T., ve Zwirtes, D.P.Z. (2009). Evaluation of the acoustic performance of classrooms in
public schools. Applied Acoustics, 70, 626–635.
http://www.ptb.de/en/org/1/16/163/datenbank.htm, 2011
338
Anadolu Selçuklu Dönemi Çinilerinde Kullanılan Hayvan Figürlü
Motiflerin Ġncelenmesi: BeyĢehir Kubadabad Sarayı Örneği
GülĢen KAHRAMAN*
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
gkahraman@kmu.edu.tr.
Özet
Anadolu Selçuklu baĢkenti Konya olmak üzere, Anadolu‘nun diğer Ģehirlerinde kullanılan çini
örnekleri; cami, medrese, türbe, köĢk, saray, kervansaray, han, hamam, lahitlerde, önemli bir süsleme
aracı olmuĢtur. Duvar çinileri, sekiz köĢeli çiniler, yıldız ve haç biçimli çinilerle karĢımıza
çıkmaktadır. Bu çinilerde insan, hayvan figürü, bitkisel ve geometrik motifler görülmektedir. Anadolu
Selçuklu çini figürlü kompozisyonları, Orta Asya figür üslubunun bir uzantısıdır. Hayvan figürlü çini
motiflerinin, Selçuklu döneminde köĢk ve saraylarda kullanıldığı görülmektedir. GeçmiĢimize ıĢık
tutan sembolik motifler 21.yy.‘da çağdaĢ eğitim ve toplumun kültürel değerlerinin aktarımında önem
teĢkil etmektedir.
Hayvan sembolleri efsane ve destanların yanı sıra masal, resim, heykel, mimari ve diğer sanat dalları
içinde de vazgeçilemeyen sanat objeleri olmuĢ ve Türk sanatı içinde yerini almıĢtır. Bu varlıklar, Türk
milletinin inanç ve düĢüncede doğaya ve yaĢama verdiği önem ve kutsiyetin göstergesi olmuĢtur.
Bu çalıĢmada; Selçuklu Dönemi çini sanatında karĢımıza çıkan hayvan figürlü motifler, Türk
sanatındaki Ġslam Öncesi ve Ġslam Dönemi kaynaklarına inilerek incelenmiĢtir. Hayvan figürlerinin
ikonografisi ve Anadolu Selçuklu Dönemi Çini süslemelerinde uygulanan motiflerin tarihsel süreç
içerisindeki geliĢimleri tartıĢılmıĢtır. Hayvan figürlü motifler, Anadolu Selçuklu dönemi merkezli
olarak, BeyĢehir Kubadabad Sarayı‘ndaki duvar çinileri örneği ile görsel bir analiz edilmiĢtir. Yapılan
inceleme sonucunda; kuĢlar, av hayvanları ve gölde yüzen balıklar gibi hayvan figürlerinin iĢlendiği
görülmüĢtür.
Anahtar Kelimeler: Çini, Figür, Süsleme, Kubadabad Sarayı
Investigation Of Animal Figured Motives Used In Anatolian Seljuk Tile:
Beyşehir Kubadabad Palace Case
Abstract
Tiles in Konya; capital of Anatolian Seljuk Government and other cities in Anatolia has been an
important tool of ornament in mosques, madrasas, shrines, mansions, palaces, caravanserais, inns,
baths and sarcophagi. Wall tiles are octagonal, contains stars and a cross-shapes. Motifs used in these
tiles are human, animal figures, floral and geometric. Anatolian Seljuk tile-figured compositions, is an
extension of the Central Asian figure style. Animal figured tile motifs, is being used in the Seljuk era
mansions and palaces. Symbolic motifs sheds light on our history are important for the transfer of
educational and cultural values of society in 21st Century.
Animal symbols are objects that can not be abandoned in painting, sculpture, architecture and other
arts beside the myths and legends and has been replaced in Turkish art. These assets have been an
indicator of the importance and holiness given to the nature and faith of life in mind by Turkish nation.
In this study; Seljuk tile art encounter animals figurative motifs were investigated in Pre-Islam Islamic
period of Turkish in art sources. Iconography of motifs applied in the tile decorations during Anatolian
Seljuk Government and development of the figures in the historical process were discussed. Animal
figured motifs were visually analyzed using BeyĢehir Kubadabad Palace wall animal figures in the
Anatolian Seljuk period. As a result of the investigation; birds, game animals and fishes swimming in
the lake has been observed.
Keywords: Tile, Figure, Decorate, Kubadabad Palace.
339
GĠRĠġ
Geleneksel Türk sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan çini sanatının esas anavatanı
Orta Asya olarak bilinmektedir. Uygur Türkleri ile baĢlayan çini sanatı, Karahanlılar, Gazneliler,
Ġlhanlılar ve Anadolu‘nun 1071 yılında fethinden sonra da Selçuklular ile Anadolu‘ya tanıtılmıĢtır
(Yetgin, 1986: 211-Gülaçtı, 2012: 36). 13. yy.da geniĢ topraklara ve güçlü devlete sahip olan
Selçuklular, Anadolu‘da ilk olarak mimaride çiniyi kullanmaya baĢladılar (Gülaçtı, 2012: 38).
Mimariye bağlı olarak geliĢen çini sanatı, çeĢitli tekniklerle en güzel ve baĢarılı örneklerini vermiĢtir.
Bizans mimarisindeki mozaik ve fresklerin yerini Türk Sanatında çini almıĢtır (Büyükçanga, 2006:1).
Osmanlıca kökenli bir sözcük olan çini, ―sırlı kap‖ anlamına gelmektedir (Atay Yolal, 2007:3). Çini,
―Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlı ve genellikle çiçek resimleri ile
dekorlanmıĢ, piĢmiĢ çamur plaka, fayans‖ olarak tanımlayabiliriz. (TDK Sözlük 1: 312).
Anadolu Selçuklu döneminde, cami, mescit, medrese ve türbe ile birlikte sarayların da büyük
ölçüde çini, sırlı tuğla ve mozaiklerle süslendiği bilinmektedir. Selçuklular döneminde figüratif
dekorlu süslemelere ise köĢk ve saraylarda sıkça rastlanmaktadır (Gülaçtı, 2012: 38).
Anadolu Selçuklu dönemi saraylarından biri olan Kubad Abad, eski adıyla Hoyran bugünkü adı
ile Gölkaya denilen, Konya ili BeyĢehir ilçesine bağlı kasabanın 3 km kadar kuzeyindedir. BeyĢehir
gölünün güney-batı kıyısında bulunan Kubad Abad Külliyesi (1236), Sultan I. Alâeddin Keykubad
(1220–1237) tarafından yaptırılmıĢ Selçuklu Saray Külliyesidir (Yıldıztekin, 2006: 4). Kubad Abad,
bugüne kadar planı bilinen tek Selçuklu sarayı olma özelliğini taĢımaktadır (Yılmaz, 1999: 26).
BeyĢehir Kubad Abad (1226-37) saraylarında, kare, sekiz köĢeli yıldız ve haçvari çini levhalar,
sır altına boyama ve sır üstüne perdah tekniği ile kullanıldığı görülmüĢtür (Büyükçanga, 2006: 11).
Bu çiniler üzerinde, kurt, köpek, aslan, kartal, ayı, at, eĢek, balık, deve, koyun-keçi, geyik, ördek,
tavĢan, av hayvanlar, avcı kuĢlar, leylek veya göl kuĢu gibi figürlere rastlanmıĢtır (Aslanapa, 1965:3).
Bu Figürlerin kullanım nedeni ise, göçebe Türk boylarının yerleĢik hayata geçerken kültürel ve sosyal
yaĢamına iliĢkin değerlerini, geleceğe aktarma çabasının yansıması olduğu söylenebilir.
Çinilerde Görülen Hayvan Figürleri
Orta Asya‘da daima sembolik gayelerle iĢlenmiĢ olan figürleri yaratan esas ilham kaynağı,
ġaman inancı, totem ve astrolojidir. Bozkır kültürüne sahip Türklerin destanlarında ve hikayelerinde
kahramanların ġamanların hayvan biçimlerine geçtikleri sıkça görülür. Hayvan vücutlarındaki dinamik
hareket figürleri özellikle geriye dönük baĢ, bu fikri bilhassa güçlendirmektedir. Bunun yanı sıra,
Asya‘da birçok Türk boylarının köklerinin belirli hayvanlardan türediğine inanılıyordu (Yıldıztekin,
2006: 4).
Bozkırın göçebe sanatı, özünü doğadan almıĢtır. Eserlerdeki desenler hareketli ve dinamiktir.
Hareket halindeki figürler, ilgi çekicidir. Tasvirlerin çoğu koĢan ve birbirleri ile mücadele eden
hayvan figürleri görülür. Hayvan mücadele sahneleri içinde özellikle yırtıcı hayvanların çift ya da tek
tırnaklılara saldırmaları görülür. Tek figürler bile hareket halinde yakalanmıĢ, yürürken, koĢarken ya
da sıçrarken gösterilmiĢtir (Yılmaz, 1999: 18).
DevekuĢu, balık, tavĢan, eĢek, deve, keçi, at, ayı, kurt, kedi, köpek, aslan, Ģahin, güvercin,
tavus gibi hayvanlar son derece realist görülürler. KuĢlar hayat ağacının iki yanında karĢılıklı veya
tünemiĢ vaziyettedir (Erdemir, 2001: 129). Doğum ve yaĢamla ilgili motiflerle baĢladığımız
serüvenimiz, yaĢamın sonlanmasıyla ilgili anlamlar içermektedir. Anadolu sembolizminde kuĢ
motifinin ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çeĢitlilik arz eden bir diğer motif yok gibidir. BaykuĢ,
karga gibi kuĢlar uğursuz, güvercin, bülbül, kumru gibileri ise uğurlu sayılırlar. KuĢ bazen mutluluk,
sevinç, sevgi, bazen ölen kuĢun ruhudur. KuĢ kadın ile özdeĢleĢmiĢtir; KuĢ kutsaldır, gök tanrılarının
yönetimindedir. KuĢ özlemdir, haber beklentisidir. Kartal, aynı zamanda gökyüzünü temsil eden,
gelecekten haber veren bir kuĢtur. O, ruhları diğer dünyaya götüren, gökle yer arasında aracılık yapan
kutsal bir hayvan olarak kabul edilir (Erberk, 2002:190). Kuvvet ve kudreti simgeler, Örneğin Çok
tanrılı dinlerin çoğunda kartal, horoz, atmaca, ağaç kakan gibi kuĢlara ve kertenkele, bukalemun, yılan
gibi sürüngenler dünyayı yaratan ya da yaratılmasına imkân sağlanan canlılar gözü ile bakılmıĢ bu
hayvanlar kutsal sayılmıĢtır (Erberk, 2002:190). Genel olarak kuĢ figürünün ölümü temsil ve ruha
refakat ettiği ileri sürülebilir.
340
Selçuklu sanatında aslan figürü, hem hükümranlığın, (Kuvvet ve Kudretin) hem de GüneĢin,
(Aydınlığın) sembolüdür. Aslan, bazen koruyucu, bazen arma, bazen de astrolojik bir sembol, (Aslan
burcunun) Leo veya GüneĢin iĢareti olarak karĢımıza çıkar. Mücadele sahnelerinde ise, daima
galibiyeti temsil eder (Büyükçanga, 2006: 25-27).
Kubad Abad Sarayı Çinilerinde Hayvan Figürlü Motifler
Anadolu Selçuklu saraylarına ait hayvan figürlü kompozisyonlar Orta Asya hayvan üslubunun
özelliklerini yansıtmaktadır (Büyükçanga, 2006: 49). Kubad Abad‘ın sıraltı tekniği ile yapılmıĢ
hayvan figürlü çinilerinde; beyaz, siyah, lacivert, kobalt mavi, mavi, patlıcan moru, kahverengi, toprak
rengi, firuze, zeytin yeĢili renkler görülmektedir (Yılmaz,1999:453). Genellikle zeminde beyaz
kullanılmıĢtır. Figürler ise koyu tonda kobalt mavi kahverengiye çalan patlıcan moru, haki yeĢil
kullanılmıĢtır. Kompozisyonların bazılarında koyu renge sahip olan figür açık renkli zeminle, açık –
koyu tonlarına dayanan bir denge oluĢturmuĢtur. Birçok kompozisyonlarda figür tek baĢına büyük,
koyu bir leke değeri olarak karĢımıza çıkar. Kobalt mavi kompozisyonların genelinde kullanılmıĢtır
(Büyükçanga, 2006: 39).
Deve figürü, keçi, eĢek, kuğu, cennet sembolü olan güvercin, leylek figürü önem kazanır,
Kubad Abad sarayı çini kompozisyonlarındaki pek çok hayvanda ve hayali yaratıkta, Orta Asya
hayvan üslubunda olduğu gibi tılsımlı ve koruyucu olduğuna inanılan benek motifleri görülmektedir
(Büyükçanga, 2006: 47-48). Saray içinde yer alan çini örneklerinde yemiĢ yiyen ayı, su kuĢu, dağ
keçisi, tavus kuĢu av köpekleri, at figürü, tavĢan, tazı gibi ayrıca tilki, kurt, panter, köpek, koĢan
deve, nar dalına konmuĢ kırlangıç, ördek, doğan kuĢu, gibi figürler dikkat çekmektedir. Zaman,
zaman hayvan mücadele sahnelerine de rastlanmaktadır, Ġnsan ve hayvan figürlerinin bir arada ele
alındığı kompozisyonlar incelendiğinde, bunlar kucağında karaca, ya da dağ keçisi taĢıyan ayaklı insan
tasvirleri bağdaĢ kurmuĢ ellerinde balık tutan figürler olarak dikkat çekerler. Selçuklular avı
yakalamak için çeĢitli avcı kuĢlar kullanmıĢlardır. Bazı kompozisyonlar avcı kuĢların, avının üzerine
saldırdıktan sonraki mücadelelerini yansıtmaktadır.
Kurt
Kurt, Orta ve Ġç Asya‘da hayvancılık ve avcılıkla geçinen toplulukların en çok korktuğu
hayvanlardan biri olmuĢtur. Kuvvetleri ve yırtıcılıkları nedeni ile doğaüstü güçlerinin olduğu
düĢünülmüĢ korkuyla karıĢık saygı duyulmuĢtur Gök kaynaklı ve hayvan-ata sembolü olan kurt
tasvirlerine, ġaman alet ve elbiseleri üzerinde rastlanılmaktadır (Çoruhlu,1999:111).
Birçok hayvanda söz konusu olduğu gibi, kurtlar da Ġslamiyetten sonra, eski ilahi anlamlarını
büyük ölçüde kaybetmiĢtir. Birtakım kalıntılarsa tamamıyla Ġslamiyete uydurulmuĢtur. Kurdun bazı
olumsuz manalar kazanması dıĢında, özellikle yiğitlik ya da güç simgesi olması, nazardan koruyucu
sayılması gibi bazı anlamları devam etmektedir (Çoruhlu, 2010:156).
Resim 1: Kurt Figürü (Arık, 2000: 111).
341
Aslan
Türklerde aslan figürlerinin kullanımına Budizm felsefesi etkisi ve Altaylardaki mezarlarda
rastlanmaktadır. Dolayısı ile Aslan‘ın Türk kavimlerinde daha öncelerde de bilindiği görülmektedir.
Aslan motifi zafer, savaĢ, iyinin kötüyü yenmesi, kuvvet ve kudret sembolü olmuĢ, yelesi ve postu da
yiğitlik simgesi olarak kullanılmıĢtır. Aslan, Budist Türkler arasında ve sanatında bazen bir Tanrı,
bazen de hükümdarın kendisini ya da oturduğu tahtı simgelemektedir (Çoruhlu 2002:137).
Hayvan mücadele sahneleri içinde aslan gök unsuruna uygun olarak zafer kazanan konumda
ve iyi-kötü, aydınlık-karanlık gibi kavram çiftlerinden olumlu olan tarafa karĢılık gelir. Aslanın yelesi
ve postu da mertlik simgesi olarak kullanılmıĢtır. Bu arada Türk sanatında kanatlı aslanların da önemli
bir yer tutması göğe ait unsur olarak dikkati çekmektedir. Ġslamiyetten sonraki Türk sanatında aslan
simgeciliği, Ġslamiyetten öncekinin izinde geliĢmiĢtir (Çoruhlu, 2010:158).
Resim 2: Aslan Figürü (Arık, 2000: 107).
Kaplan
Kaplan derisi Budist dönemlerde, Budizm‘in gücünü ve hükümdarın refahını ifade eden bir
taht sembolü olmuĢtur (Çoruhlu,1999:151–153). Kaplanın da güç ve yiğitlik sembolü olduğunu
gösteren Aslan gibi kaplan da taht sembolü olmuĢtur. Mücadele sahnelerinde kaplan savaĢı kazanan
hayvan olarak gösterilmiĢtir. Geç devir Türk sanatında olduğu gibi Ġslamiyetten sonraki Türk
sanatında, özellikle minyatürlerde görülen kaplan tasvirleri yaygın olarak kullanılmıĢtır (Özkartal,
2012: 67).
Kartal ve Avcı Kuşlar
Ölen kiĢilerin ruhlarının, kuĢ olarak göğe yükselmeleri, Türklerde yaygın görülen
düĢüncelerdendir. Kartal, Türklerde önemli bir yer edenmiĢ, Türk sanat ve kültür tarihinde dini,
astrolojik, hukuki bir sembol olmuĢtur (Çoruhlu, 1995: 74).
Resim 3: KuĢu Boğazından Yakalayan Avcı KuĢu Figürü Desenli Yıldız Çini (R.Arık, 2000: 90).
342
Göktürk ve Uygurlarda kartal ve buna benzer yırtıcı kuĢlar hükümdar veya beylerin koruyucu
ruhu ve hukuki sembolü olarak görülmüĢtür. GüneĢ, iktidar ve gücü temsil eden söz konusu
hayvanlar, mücadelelerde zafer kazanmanın iĢareti olarak görülmüĢtür. Ġslamiyet‘ten sonra da kartal,
hükümdarlık, güç ve kuvveti temsil etmiĢ, arma olarak da kullanıldığı görülmüĢtür (ÇatalbaĢ, 2011:
50).
Anadolu Selçuklu mimari eserlerinde kullanılan tek ve çift baĢlı kartal tasvirleri koruyucu
unsur, nazarlık, tılsım, kudret ve kuvvet sembolü, arma, totem, mezarla ilgili sembol, hayat ağacı ile
ilgili sembol, aydınlık-güneĢ sembolü, talih sembolü, havayı tayin eden unsur ve bilgelik sembolü
olarak ele alınmıĢtır (Çoruhlu, 1995: 86).
ġahin, doğan veya atmaca gibi kuĢlar Ġslamiyet‘ten sonra av seferlerinde de kullanılmıĢtır. Bu kuĢlar
avda hükümdarın savaĢçılığını simgelemektedir (Çoruhlu, 1995: 88).
Resim 4: ġahin Figürü Desenli Yıldız Çini (Arık, 2000: 88).
Ayı
Çinliler için Güç ve Alp‘liğin sembolü olmuĢtur. Türk mitolojisinde önemli bir figür olmasına
rağmen hiçbir zaman kartal, at veya kurt kadar ağırlık kazanmayan bu sembol daha çok orman
kültüründe yaĢayan Türklerde görülmüĢtür. Ayı tipi elbiseler Ģamanlar tarafından kullanılmıĢ, onun
farklı bölgelerinden alınan kemiklerde Ģaman elbiselerine dikilerek Ģamanın göğe seyahati sırasında
yardımcı ruhu olarak iĢlev gördüğüne inanılmıĢtır. Ayı, Türk destanlarında ise aptal ve kötü hayvan
olarak tanımlanmıĢtır. Bu sembol Ġslamiyet‘ten sonra anlamı bazı değiĢikliğe uğrayarak, kaba
kuvvetin ve kötü insanın simgesi olarak görülmektedir (Çoruhlu, 1995:154-161).
Resim 5: EĢek Figürü (Arık, 2000:116).
343
At
Türklerin hayvanlarla ilgili inançları, yaĢamıĢ oldukları göçebe bozkır hayatı ve kültürü
ĢekillendirmiĢtir.
Bu hayatın ana unsurunun at olması, Türklerin ona önem vermesini sağlamıĢtır. ġamanistlerin
geleneğinde at, Ģamanın gökyüzüne çıkarken bineği ve kurban hayvanı olarak büyük önem
kazanmıĢtır. Gök Tanrı‘nın sembolü olduğu at figürü, Altay Türklerinde Gök Tanrı‘ya takdim edilen
en değerli kurban olmuĢtur.
ġamanın göğe çıkması sağlayan at figürü kanatlı olarak düĢünülmüĢtür. Ġslamiyet‘ten önceki
kurgan denilen Türk mezarlarında öteki dünyaya gidildiğinde ölüye hizmet etmek üzere gömülmüĢ at
kadavralarına rastlanmıĢtır.
Türklere ait birçok efsanede, destan ve hikâyelerde at sahibinin yakın arkadaĢı, zafer ortağı, en
değerli varlığı olarak görülmüĢtür. SavaĢtaki yararlılıkları sebebiyle kuvvet ve kudrettin simgesi olarak
görülmüĢ, at sürüleri zenginliğin belirtisi olmuĢtur. Budist dönemde atların mitolojik özellikleri devam
etmiĢ, beyaz at ise anlamını yitirerek Buda‘nın sembolü, Türk Hayvan Takviminde at (yont), yıl
sembolü de olmuĢ, Ayrıca at, uzun ömür, mutluluk, refah, iyilik, doğruluk, Ģöhret ve soyun
devamlılığının sembolü de olmuĢtur (Çoruhlu, 2010:162-163).
Selçuklu dönemi saray motiflerinde, hükümdarların çoğu atıyla birlikte, gösteriĢli kıyafetler içerisinde
tahtında oturur konumda gösterilmiĢtir (Özkartal, 2012: 69).
Resim 6: At Figürü (Arık, 2000: 112)
Geyik
Türklerde kullanılmıĢ olan en erken sembollerden olan geyik motifi, Ģaman törenlerinde
hayvan ata veya ruh olarak karĢımıza çıkmıĢtır. ġaman elbiseleri içinde veya davulu üzerinde simgesel
olarak kullanıldığı görülmüĢtür. Göktürklerde avlanarak kurban edilen geyik ayrıca hükümdarlığın
sembolü olmuĢtur. Budist mitolojide ak geyik Buda‘nın sembolüdür. Geyiğin birçok anlamı
Ġslamiyet‘ten sonraki dönemlerde de devam etmiĢtir. Bolluk ve bereketin sembolü olarak görülen bu
hayvan kimi zaman yol gösterici, kimi zaman ise mübarek bir binek kabul edilmiĢtir (Çoruhlu,
2010:164).
Balık
Göl ve nehir kıyısı gibi sulak bölgelerde yaĢayan Türklerde bereketin bolluğun ve refahın
simgesi olmuĢtur. Altay yaratılıĢ efsanelerinde balık figürü, dünyayı taĢıyan bir varlık olarak tasvir
edilmiĢtir. Balıkla ilgili çeĢitli inanıĢlar Ġslamiyet‘ten sonra da devam etmiĢ, Balık motifi burç sembolü
olarak kullanılmıĢtır (Çoruhlu, 2010:165).
344
Resim 7: Ellerinde Birer Balık Tutan BağdaĢ Kuran Figürlü Yıldız Çini (Arık,2000:136).
Boğa (Öküz, İnek)
Eski Türklerde boğa veya öküz destanlarda ve efsanelerde önemli bir yere sahiptir ve Alplik
sembolü olmuĢtur. Kuvvet ve kudreti, hükümdar ya da hükümdarlık simgesini temsil etmiĢtir
(Özkartal, 2012: 69). Hint mitolojisinin etkisiyle Türklerde dünyayı taĢıyan hayvanlar arasında
görülmüĢtür. Dede Korkut hikâyelerinde boğa gücün, yiğitliğin ve kuvvetin sembolü olmuĢtur. Burç
sembolü olan boğa, aynı zamanda Türk hayvan takviminde yıl sembolü olarak kabul edilmiĢtir
(Çoruhlu, 2010:166).
Deve
Birçok hayvanda görüldüğü gibi deve de Türk mitolojisinde Alplik simgesidir. Alplik, güç,
kuvvet ve kudret ile bağdaĢmaktadır (Özkartal, 2012: 70). Özellikle buğra denen erkek develer
kahramanlar tarafından ruh olarak kabul edilmiĢtir. Dede Korkut hikâyelerinde kahramanın kuvvet
gösterisi için yendiği develer, gücün sembolü olmuĢtur (ÇatalbaĢ, 2011: 52).
Resim 8: Deve Figürü (Arık, 2000:116).
Koyun, Koç ve Keçi
Koyun ve özellikle beyaz koç eski Türklerde Gök Tanrı‘ya sunulan kurban olmuĢtur. Güç,
kuvvet ve Alpliğin sembolü olan koç motifi, kimi zaman hanedan arması olarak kullanılmıĢtır. Koyun,
Türk Hayvan Takvimi‘nde yıl sembollerinden biridir. Ġslamiyet‘ten sonra koyun sakinliği, barıĢı,
bolluk ve bereketi temsil etmiĢ, koç gücü, hâkimiyeti kuvveti ve yiğitliği temsil etmiĢtir. Hz. Ġsmail‘in
kurban olarak Allah‘a adanması ile koç, kurban ve ölümü de temsil eden bir mana kazanmıĢtır
(Çoruhlu, 2010:172-173).
345
Resim 9: Keçi Figürü (Arık, 2000:112).
Yırtıcı Olmayan Kuşlar
Genellikle kuĢlar ruh sembolü olmuĢtur. Kaz, ördek, tavus kuĢu, sülün, kuğu, turna, saksağan,
güvercin, bıldırcın ve kargayı, bu grupta saymak mümkündür. Bunlardan güvercin uzun hayatı, turna
ölümsüzlüğü zenginliği ve uzun hayatı, bıldırcın yiğitliği, saksağan iyi haberi, altın veya kırmızı karga
güneĢi, tavus güzellik, sülün güzellik ve iyi Ģansı, kara karga Ģeytanı ve kötülüğü, ördek (Budist
dönemde) mutluluk, refahı, itibar ve Ģerefi, kaz erkeklik, evlilik ve baĢarının sembolü olmuĢtur. Kuğu
ve kaz gibi kuĢlar Türklerde ayrıca beyliği temsil etmiĢtir. Ġslamiyet‘ten sonra da kuĢlarla ilgili bu tür
anlamlandırmalar tanrılarla ilgili olanlar dıĢında devam etiği görülmüĢtür (ÇatalbaĢ, 2011: 52).
Resim 10: Hayat Ağacının Ġki Yanında KarĢılıklı Simetrik Çift KuĢ Desenli Yıldız Çini (Arık, 2000:92).
Köpek
Türklerde köpek sembolü kurt veya kartal gibi ulusal bir sembol olarak görülmemiĢtir. ġaman
törenlerinde güçlü Ģamanlar kurt, kartal gibi hayvanların biçimine girerken zayıf Ģamanlar köpek
Ģeklinde betimlenmiĢtir. Köpek yer altına inerken kullanılıyor ve bu olumsuz anlamı nedeniyle cenaze
merasimlerinde kurban edilen bu hayvan ölümü temsil etmiĢtir. Çin ve Moğol kültürlerinin etkisiyle
köpekten türeme Türklerde de görülmüĢtür. Çoğunlukla olumsuz anlamlarına rağmen köpek motifi,
Ġslamiyet‘te avın soylular arasında itibar gören bir spor olması sebebiyle önemli yere sahip olmuĢtur.
Avcılığa verilen önem sebebiyle Av köpeğinin dostluk, sadakat ve sabır gibi olumlu anlamları vardır
(ÇatalbaĢ, 2011: 52).
346
Resim 11: Köpek Figürleri (R.Arık, 2000: 108).
Tavşan
Türklerde önemli yere sahip olmayan sembollerden birisi de tavĢandır. Erken dönem Türk
mitolojisinde beyaz tavĢan gök unsurları, siyah tavĢan yer unsurları olarak görülmüĢtür. Türk Hayvan
Takvimi‘nde yıl sembolü olmuĢtur. Göktürklerde av hayvanı olması sebebiyle uğurlu sayılarak
bolluğun ve bereketin simgesi olmuĢtur. Ġslamiyet‘ten sonra da Türk inanıĢlarında bolluk ve bereketin
iyi Ģansın ve kurnazlığın sembolü olmuĢtur. Bazen de korkaklık ve ürkekliğinde simgesi olmuĢtur
(Çoruhlu, 2010:179).
Tilki
Altaylılar ve Yakutların ruhları arasında bulunmaktadır. Türklerde kurnaz ve hilekâr
özellikleriyle bilinmektedir. ġaman baĢlığında tilki bulunmaktadır. Ġslamiyet‘ten sonra Türk
kültüründe tilki daha ziyade yalancılığın, korkaklık, kurnazlık gibi özellikleriyle öne çıkmıĢtır
(ÇatalbaĢ, 2011: 52).
Yılan
Türk ġamanizm‘inde yer altı tanrısı mertlik ile ilgili bir semboldür. Bazı Ģamanlar yılan
biçimine girerek onun hareketlerini taklit etmiĢtir. Türklerde genellikle olumsuz anlamlar içeren bu
sembol diğer kültürlerin etkisiyle kimi zaman olumlu anlamlarda kullanılan bir sembol olmuĢtur.
Ġslamiyet‘ten sonra Anadolu ve Mezopotamya mitolojilerinin Asya ile birleĢen etkileriyle yılan,
kötülüğün sembolü olarak görülmemiĢtir. Mısır ve Anadolu mitolojisinde ise koruyucu özelliğinden
dolayı sağlık alanında günümüze dek gelen bir sembol olmuĢtur. Türk Hayvan Takvimi‘nde yıl
sembolüdür (ÇatalbaĢ, 2011: 52).
SONUÇ
Anadolu Selçuklu döneminde birçok saray inĢa edildiği bilinmektedir. Bunlar arasında Konya
Sarayı Kılıçarslan (Alâeddin) KöĢkü, Alanya Sarayı, Aspendos Sarayı, Keykubadiye Sarayı, Artuklu
Sarayı içerisinde bulunan çinilerde hayvan figürlü motiflere rastlanıĢtır. Buna rağmen Kubad Abad
sarayında daha çeĢitli ve çok sayıda hayvan figürlü çinilere rastlanmaktadır.
Kubad Abad Sarayında kullanılan hayvan sembolleri özellikle çini üzerindeki hareketli havyan
figürlü motifler, dönemin sosyal ve kültürel yapısını yansıtması açısından Türk sanatı içinde önemli
bir iĢleve sahiptir. Bu figürlerin Türk milletinin inanç ve düĢüncesinde diğer canlı varlıklara ve
doğaya verdiği önem doğrudan ve estetik bir Ģekilde geleceğe taĢınmaktadır.
Türk toplumunun göçebe özellikleri, doğayla iç içe yaĢamıĢ olması, tabiat ve tabiat unsurlarına
bakıĢ açısı sanatı dolayısı ile mimari yapıya Ģekil vermiĢtir. Mimari eserlerde yer alan figürler
Tanrı‘nın gönderdiği yardımcı varlıklar, gizli güçler olarak kabul edilmiĢtir. Aynı zamanda eski Türk
inancında rol oynayan hayvanlar ġamanist inanç geleneğine bağlı olarak semavî varlık kabul edilerek
347
sembolleĢtirilmiĢtir. Kullanılan havyan figürlerinin genellikle istenilen karakter özelliklerini
yansıtması, güç ve zekâ gibi insani özelliklerin hayvanların sahip olduğu üstün özelliklerle
sentezlenmeye ve bütünleĢtirilmeye çalıĢıldığı görülmektedir. Örneğin aslan figürünün hayvanlar
âlemindeki üstün rolü, egemenlik ve iktidar kavramlarıyla özdeĢleĢtirilerek gücü temsil etmektedir.
Buradaki figürlerin yansıtılmasında canlı figürlerin iĢleniĢi temel olarak Orta Asya Hayvan üslubu
özelliklerini taĢırlar.
Sonuç olarak; Anadolu Selçuklularında figürlerin iĢleniĢ biçiminin göçebe sanatının yerleĢik
hayata entegre çalıĢmalarını yansıttığı, Türk örf, adet ve inanıĢlarının doğa ve hayvanlara atfedilen
değeri yansıttığı görülmektedir.
REFERANSLAR
Arık, R. (2000). Kubad Abad, Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Yayınları.
Atay Yolal, C., (2007). Başlangıcından Günümüze Kütahya Çinileri ve Çini Motiflerinin Seramik Yüzeylerde
Yorumlanarak Uygulanması, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
EskiĢehir.
Büyükçanga, H. H., (2006). Anadolu Selçuklu Seramiklerinde Figürlerin Dili ve Resim Eğitimi Açısından
İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
ÇatalbaĢ, R., (2011), Türklerde Hayvan Sembolizmi ve Din ĠliĢkisi, Turan Stratejik Araştırmalar Dergisi, 3(12)
Çoruhlu, Y., (2010). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. Ġstanbul: Yaylacık Matbaacılık.
Çoruhlu, Y., (1995). Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi. Ġstanbul: Özal Matbaası
Gülaçtı, N., (2012). Selçuklu Dönemi Figüratif Dekorlu Seramik ve Çini Örneklerinin Cumhuriyet
Dönemi Kütahya Figüratif Çinileriyle Karşılaştırılması, 1(1).
Özkartal, M., (2012). Türk Destanlarında Hayvan Sembolizmine Genel Bir BakıĢ (Dede Korkut Kitabı‘ndan
Örnekler), Millî Folklor Dergisi, 24(94)
Yetgin, ġ., (1986). Anadolu‟da Türk Çini Sanatının Gelişmesi. Ankara: Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınları
Yıldıztekin, M., (2006). Kubad Abad Sarayı Kazılarında Ele Geçen Sırsız Seramikler Buluntular (1982-1990),
Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çanakkale.
348
Kentsel Alanın Arazi Örtüsünün Veri Madenciliği Algoritmaları ile
Sınıflandırılması
Muhammed Fahri ÜNLERġEN
Necmetttin ErbakanÜniversitesi, Türkiye
unlersen@yandex.com
Kadir SABANCI*
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
kadirsabanci@kmu.edu.tr
Ahmet KAYABAġI
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
ahmetkayabasi@kmu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada kentsel alanın sınıflandırılması için uydu görüntülerinin kullanımı amaçlanmıĢtır. Bu
çalıĢmada UCI Machine Learning Repository veritabanından elde edilen Urban Land Cover veri seti
kullanılmıĢtır. Kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılması için Weka (Waikato Environment for
Knowledge Analysis) programı kullanılmıĢtır. MLP, kNN, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar gibi
veri madenciliği algoritmaları kullanılarak sınıflandırma baĢarıları ve hata değerleri hesaplanmıĢtır.
Çok katmanlı algılayıcı yapay sinir ağları modelinde gizli katmandaki farklı nöron sayılarına göre
sınıflandırma baĢarıları hesaplanmıĢtır. En yüksek sınıflandırma baĢarı oranı gizli katmandaki nöron
sayısı 50 iken elde edilmiĢtir ve bu değer % 78.30‘ dur. K-En Yakın KomĢu (kNN) algoritmasında
farklı komĢuluk değerleri için sınıflandırma baĢarı oranları hesaplanmıĢtır. kNN algoritmasında en
yakın komĢu değeri 9 iken sınıflandırma baĢarı oranı % 76.53 olarak hesaplanmıĢtır. En yüksek
sınıflandırma baĢarısı MLP algoritması ile yapılan sınıflandırmada elde edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Veri madenciliği, kNN, MLP, J48, Uzaktan algılama
The Classification of Land Covers of an Urban Area with Data Mining
Algorithms
Abstract
In this study, the usage of satellite images for an urban area mapping was proposed. Urban Land
Cover Data Set that is obtained from UCI machine learning repository database was used. Weka
(Waikato Environment for Knowledge Analysis) program is used for classification of an urban land
cover. The classification success rates and error values were calculated for classification data mining
algorithms just as Multilayer Perceptron, kNN, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar. In Multilayer
perceptron artificial neural networks (MLPANN) the classification performance and success rates
were calculated for various numbers of neurons in the hidden layer. The highest classification success
rate has been obtained when the number of neurons in the hidden layer was equal to 50. And it was
78.30%. The classification success rates were calculated with k-Nearest Neighbors algorithm for
different neighborhood values. In kNN models, the success rate for 9 nearest neighbor was calculated
as 76.53%. The highest success was achieved in the classification made with MLP algorithm.
Keywords: Data mining, kNN, MLP, J48, Remote sensing
349
GĠRĠġ
Sınıflandırma iĢlemi için kullanılan modelin öğrenme aĢamasında eğitim verileri kullanılır.
Sınıflandırma, özelliklerin ve sınıfların belirlenmesi, sınıflandırma için en uygun özelliklerin
belirlenmesi, ilgi analizi, eğitim setindeki örnekleri kullanarak bir model belirlenmesi ve bu modelin
bilinmeyen verileri sınıflandırmak için kullanımı aĢamalarını kapsar (Sabancı ve Koklu, 2015).
Uydular kullanarak uzaktan algılama ile elde edilen veriler, kentsel alanın arazi örtüsü
üzerindeki bitki örtüsünün değiĢiminin gözlemlenmesi ve değerlendirilmesi için kullanıĢlı bir veri
kaynağı oluĢturmaktadır. Geçtiğimiz 10-15 yıl içerisinde havadan çekilmiĢ fotoğrafların
yorumlanması, detaylı bitki örtüsünün haritalanmasında önemli bir rol oynamıĢtır. Son yıllarda uydu
görüntülerinin çözünürlüklerindeki iyileĢme artık uydu görüntülerinin bu iĢlemler de kullanılmasını
sağlamıĢtır (Yu vd., 2006).
Yüksek çözünürlüklü uydu görüntülerinden elde edilen kent arazi örtüsü bilgisi, kentteki
ağaçların kanopi bölgelerinin belirlenmesi, kentteki yeĢil alanın haritalanması, su geçirmez yüzeylerin
haritalanması ve binaların GIS veri izlerinin güncellenmesi gibi birçok amaçla kullanılabilir (Walton
vd., 2008; Lang vd., 2008; Zhou ve Wang, 2008; Jin ve Davis, 2005). Arazi örtüsü bilgisi ayrıca
kentin her bir bölgesinin kullanım amacını belirleme konusunda da yardımcı olacaktır.
Johnson ve Xie (2013) yaptıkları çalıĢmada uydu görüntülerini kullanarak kentin
sınıflandırmasını yapmıĢlardır. Bu iĢlem için en yüksek baĢarı oranını % 84.42 ve kappa katsayısını
0.804‘e olarak elde etmiĢlerdir. Liu ve Xia, (2010) piksel tabanlı sınıflandırma kullanarak ölçeğin
doğru ayarlanması durumunda gökyüzünden çekilen görüntüler ile sınıflandırmayı % 5 hata ile
gerçekleĢtirmiĢlerdir.
Bu çalıĢmada yüksek çözünürlüklü uydu görüntü resimlerinden elde edilen 147 özelliğe göre 9
farklı kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılması için MLP, kNN, J48, Naive Bayes, Bayes Net, KStar
gibi veri madenciliği algoritmaları kullanılmıĢtır. MLP algoritması, tek gizli katmanlı model üzerinden
nöron sayıları değiĢtirilerek baĢarı sonuçları kendi içinde karĢılaĢtırılmıĢtır. kNN algörütması için ise
farklı komĢuluk değerleri için baĢarı oranları hesaplanmıĢ ve en iyi sonuç için komĢuluk değeri
belirlenmiĢtir. Kullanılan bütün algoritmalar baĢarı oranlarına göre kendi aralarında karĢılaĢtırılmıĢ ve
en iyi sonucun MLP algoritması ile elde edildiği görülmüĢtür. Elde edilen bu sonuçlara göre veri
madenciliği algoritmalarının kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılmasında baĢarılı bir Ģekilde
kullanılacağı sonucuna varılmıĢtır.
MATERYAL VE METHOD
Dataset
Bu çalıĢmada UCI Machine Learning Repository veri tabanından elde edilen Urban Land Cover
veri seti kullanılmıĢtır. Bu veri seti 9 tip kentsel arazi örtüsünün sınıflandırılması için yüksek
çözünürlüklü resimlerden elde edilen ve çok ölçekli spektrum, boyut, Ģekil ve doku bilgilerini
kapsayan 147 adet özellikli 675 veriden oluĢmaktadır. 675 verinin 168‘i eğitim, 507‘si ise test amaçlı
kullanılmıĢtır. Kullanılan test verileri, uydu görüntülerinden elde edilen resimlerin rastgele
örneklenmesi ile belirlenmiĢ ve algoritmaların eğitim aĢamasında bu veriler kullanılmamıĢtır. Kentsel
arazi örtüsü; ağaçlık bölge, çimenlik alan, toprak alan, beton alan, asfaltlı bölge, binalar, arabalar,
havuzlar ve gölgeler olmak üzere sınıflandırılmıĢtır.
WEKA (Waikato environment for knowledge analysis) yazılımı
WEKA, baĢlangıçta Yeni Zellanda‘ daki Waikato Üniversitesi tarafından geliĢtirilmiĢ, makine
öğrenimi algoritmalarının bir arada barındıran, aynı zamanda iĢlevsel bir grafik arabirimine sahip, açık
kaynak kodlu bir veri madenciliği programıdır (Weka, 2015). WEKA; yapay sinir ağları, kNN en
yakın komĢu, naïve bayes sınıflayıcısı, lojistik regresyon, karar ağaçları gibi algoritma ve
iliĢkilendirme kurallarını kendi içinde barındırmaktadır. Bu algoritmalar görüntü kümesine doğrudan
ya da Java aracılığıyla kod yazılarak WEKA içerisine çağrılabilir (Arora, 2012).
350
K-en yakın komşu (k-nearest neighbors) algoritması
kNN, sınıflandırma problemini çözen denetimli bir öğrenme algoritmasıdır. Sınıflandırma, yeni
bir imgenin özniteliklerini inceleme ve bu imgeyi önceden tanımlanmıĢ bir sınıfa atama iĢlemidir.
Önemli olan, her bir sınıfın özelliklerinin önceden belirlenmiĢ olmasıdır (Wang vd., 2007).
Sınıflandırmada kullanılan kNN algoritmasına göre sınıflandırma aĢamasında çıkarılan özelliklerden
sınıflandırılmak istenen yeni bireyin daha önceki bireylerden tümüyle olan mesafelerine bakılır ve en
yakın k tanesinin sınıfı kullanılır. Bunun sonucunda en yakın k komĢu, verinin en çok hangi sınıfa ait
üyesi varsa test verisinin o sınıfa ait olduğu anlaĢılır (Caliskan ve Ertugrul, 2015).
Çok katmanlı algılayıcı (multilayer perceptron) modeli
Günümüzde belirli amaçlarla kullanılmak üzere birçok yapay sinir ağı modeli geliĢtirilmiĢtir.
Yapay sinir ağları içerisinde çok katmanlı algılayıcılar, sınıflandırma problemlerinde iyi sonuçlar
vermesi sebebiyle yaygın olarak kullanılan bir algoritmadır. Çok katmanlı algılayıcılarda nöronlar
katmanlar halinde organize edilerek modeller oluĢturulur. Çok katmanlı algılayıcılar, giriĢ katmanı,
gizli katman ve çıkıĢ katmanı olmak üzere 3 katmandan oluĢmaktadır. GiriĢ katmanı çözülecek
probleme iliĢkin özellikleri içerir ve bu özelliklerin sayısı kadar nöron içerir. Gizli katman sayısı
birden fazla olabilir ve katman sayısı ile nöron sayısı deneme yanılma yoluyla belirlenir. ÇıkıĢ
katmanı ise sınıflandırma ağı içerisinde iĢlenen bilgilerin çıktısının alındığı katmandır ve sınıflandırma
çeĢidi kadar nöron içerir (Weka, 2015).
SONUÇ
147 adet çok ölçekli spektrum, boyut, Ģekil ve doku bilgilerini kapsayan özelliklerin olduğu 675
veri, kentsel arazi örtüsünü Weka programı ile 9 farklı sınıfa ayırmak için kullanılmıĢtır. kNN
algoritması ile farklı k komĢuluk değerleri için arazi örtülerinin sınıflandırma baĢarıları elde edilmiĢtir.
Ayrıca root mean square error (RMSE) ve mean absolute error (MAE) değerleri bulunmuĢtur. kNN
algoritması ile elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE ve RMSE değerleri Tablo 1‘de
görülmektedir. kNN algoritması ile yapılan sınıflandırmada komĢuluk sayısına bağlı MAE ve RMSE
hata değerlerinin değiĢimi ġekil 1‘de gösterilmiĢtir. KomĢuluk değerinin 9 olduğu kNN modelinde en
iyi baĢarı elde edilmiĢ ve baĢarı oranı % 76.5286 olarak hesaplanmıĢtır.
Tablo 1: kNN sınıflandırıcı kullanarak elde edilen baĢarı oranu ve hata değerleri
KomĢuluk değeri
(k)
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
BaĢarı oranı
(%)
70.0197
69.8225
69.8225
73.1755
72.7811
73.5700
74.3590
74.1617
76.5286
75.5424
351
MAE
RMSE
0.0733
0.0741
0.0752
0.0772
0.0798
0.0810
0.0827
0.0847
0.0870
0.0896
0.2520
0.2284
0.2157
0.2096
0.2060
0.2039
0.2024
0.2027
0.2028
0.2042
ġekil 1: KomĢuluk sayısına dayalı hata oranı değiĢimi
Kentsel arazi örtüsünün 9 farklı özellikte sınıflandırılması için ayrıca çok katmanlı algılayıcı
modeli de kullanılmıĢ ve baĢarı sonuçları hesaplanmıĢtır. Gizli katmandaki farklı nöron sayılarına göre
sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE, RMSE hata oranları hesaplanmıĢ ve kendi aralarında
karĢılaĢtırılmıĢtır. Çok katmanlı algılayıcı modeli kullanılarak elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları
ve MAE ve RMSE değerleri Tablo 2‘de görülmektedir. Çok katmanlı algılayıcı modeli kullanılarak
yapılan sınıflandırmada gizli katmandaki nöron sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin
değiĢimi ġekil 2‘de görülmektedir. Tek gizli katmanlı yapıda nöron sayısının 50 olduğu çok katmanlı
algılayıcı modelinde en iyi baĢarı elde edilmiĢ ve baĢarı oranı % 78.3037 olarak hesaplanmıĢtır.
Tablo 2: Çok katmanlı algılayıcı kullanarak elde edilen baĢarı oranı ve hata değerleri
Gizli katmandaki
nöron sayısı
BaĢarı oranı
(%)
MAE
RMSE
10
15
74.7535
76.3314
0.0662
0.0641
0.2095
0.2063
20
25
30
40
75.5424
76.3314
75.5424
77.1203
0.0612
0.0579
0.06
0.0576
0.2075
0.2031
0.2051
0.2027
50
60
78.3037
76.7258
0.0571
0.0573
0.2023
0.2059
70
80
90
100
125
150
76.5286
77.5148
75.3452
76.3314
77.5148
76.9231
0.0575
0.0562
0.0583
0.0573
0.0563
0.0571
0.2058
0.2028
0.2083
0.2054
0.2039
0.2062
352
ġekil 2: Gizli katmandaki nöron sayısına bağlı olarak hata oranın değiĢimi
Aynı veri setindeki veriler kullanılarak 9 farklı arazi örtüsünün sınıflandırması için NaiveBayes,
RBFNetworks, KStar ve J48 veri madenciliği algoritmaları da bu çalıĢmada kullanılmıĢtır. Bu
çalıĢmada kullanılan tüm sınıflandırma algoritmaları ile elde edilen sınıflandırma baĢarıları ve hata
değerleri Tablo 3‘de verilmiĢtir. Sınıflandırma algoritmalarına ait baĢarı oranlarını gösteren grafik
ġekil 3‘te gösterilmiĢtir. Tablo 3‘e göre en baĢarılı sınıflandırma çok katmanlı algılayıcı modeli
kullanılarak elde edilmiĢtir.
Tablo 3: Farklı veri madenciliği algoritmaları kullanılarak elde edilen baĢarı oranları
Veri madenciliği algoritmaları
BaĢarı oranı (%)
kNN
MLP
Bayesnet
Navibayes
Kstar
J48
MAE
RMSE
76.5286
0.087
0.2028
78.3037
0.0571
0.2023
77.712
0.049
0.2163
77.9093
0.0487
0.2185
65.6805
0.0761
0.2604
67.6529
0.076
0.2554
353
ġekil 3: Veri madenciliği algoritmalarına bağlı hata oranı değiĢimi
TARTIġMA
Bu çalıĢmada 147 adet özelliğe göre 9 farklı arazi örtüsü KNN (K-En Yakın KomĢu) ve MLP
(Çok katmanlı algılayıcı) algoritmaları kullanılarak sınıflandırma iĢlemi gerçekleĢtirilmiĢ ve baĢarı
oranları elde edilmiĢtir. Elde edilen sınıflandırma baĢarı oranlarında MLP algoritması ile yapılan
sınıflandırmada baĢarının diğer algoritmalara göre daha yüksek olduğu görülmüĢtür. kNN algoritması
ile elde edilen sınıflandırma da 9 komĢuluk değeri için, MLP algoritması ile yapılan sınıflandırmada
ise 50 nöronlu gizli katman ile en iyi sınıflandırma baĢarısı elde edilmiĢtir. Ayrıca J48, Naive Bayes,
Bayes Net, KStar algoritmları da kullanılarak sınıflandırma baĢarı tespit edilmiĢ ve kendi aralarında
karĢılatılmıĢtır. Elde edilen bu karĢılaĢtırmalı sonuçlara göre kNN, MLP, J48, Naive Bayes, Bayes
Net, KStar veri madenciliği algoritmalarının uygu görüntüleri kullanılarak kentsel arazi örtüsünün
sınıflandırılmasında baĢarılı bir Ģekilde kullanılacağı sonucuna varılmıĢtır.
REFERANSLAR
Arora, R. (2012). Comparative analysis of classification algorithms on different datasets using
WEKA. International Journal of Computer Applications, 54(13).
Caliskan, A., and Ertugrul, O. F. (2015). Wavelet transform based fingerprint recognition. In Signal
Processing and Communications Applications Conference (SIU), 2015 23th , pp. 1481-1484.
Jin, X., and Davis, C. (2005). Automated building extraction from high-resolution satellite imagery in
urban areas using structural, contextual, and spectral information. EURASIP Journal on Applied
Signal Processing 14, 2196–2206.
Johnson, B., and Xie, Z. (2013). Classifying a high resolution image of an urban area using superobject information. ISPRS Journal of Photogrammetry and Remote Sensing, 83, 40-49.
IEEE.
Lang, S., Schopfer, E., Holbling, D., Blaschke, T., Moeller, M., Jekel, T., and Kloyber, E. (2008).
Quantifying and qualifying urban green by integrating remote sensing GIS and social science
methods. In: Petrosillo et al. (Eds.), Use of Landscape Sciences for the Assessment of
Environmental Security. pp. 93–105, Springer, Netherlands.
Liu, D., and Xia, F. (2010). Assessing object-based classification: advantages and limitations. Remote
Sensing Letters 1(4), 187–194.
354
Sabancı K., and Koklu M. (2015). The classification of eye state by using kNN and MLP
classification models according to the EEG Signals. International Journal of Intelligent Systems
and Applications in Engineering Advanced Technology and Science, 3(4), 127-130.
Walton, J., Nowak, D., and Greenfield, E. (2008). Assessing urban forest canopy cover using airborne
or satellite imagery. Arboriculture and Urban Forestry, 34 (6), 334–340.
Wang, J., Neskovic, P., and Cooper, L. N. (2007). Improving nearest neighbor rule with a simple
adaptive distance measure‖, Pattern Recognition Letters, 28(2), 207-213.
WEKA, (2015). http://www.cs.waikato.ac.nz/~ml/weka/ Last access: 10.04.2015.
Yu, Q., Gong, P., Clinton, N., Biging, G., Kelly, M., and Schirokauer, D. (2006). Object-based
detailed vegetation classification with airborne high spatial resolution remote sensing imagery.
Photogrammetric Engineering and Remote Sensing 72 (7), 799–811.
Zhou, Y., and Wang, Y. (2008). Extraction of impervious surface areas from high spatial resolution
imagery by multiple agent segmentation and classification. Photogrammetric Engineering and
Remote Sensing, 74 (7), 857–868.
355
Mimari Soruna Estetik Bir KarĢilik: Sancaklar Cami
Fatih ġAHĠN*
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
fatihsahin@ktu.edu.tr.
Özet
Ġslam dininin ibadet yapısı olan camiler, Ġslamiyet ilk geldiğinde din tarafından tanımlanmıĢ olmayıp
daha sonra zamanla iĢlev ve ihtiyaç doğrultusunda oluĢmuĢ yapılardır. BaĢlangıç dönemlerinde
camiler iĢlev neticesinde ortaya çıktıkları ve ortak Ġslam kültürünü paylaĢtıkları için farklı
coğrafyalarda farklı zaman dilimlerinde yapılmıĢ olsalar da büyük farklar göstermemiĢtir. Ancak
ilerleyen zaman içinde hem inĢa edildikleri zaman diliminin teknolojik imkânlarının elverdiğince
kullanılması hem de dönemlerinin devlet ideolojisine paralel olarak camiler, sanayi devrimi öncesi
Ġslam coğrafyasındaki toplumların en önemli kamusal yapı tipi olmuĢtur.
ÇalıĢmada, günümüz cami mimarisinde, bir ―kimlik‖ kavramı çerçevesinde, biçim, anlam/sembolizm,
gündelik yaĢantı/deneyimleme baĢlıkları kapsamında, mimari düzen ve karakter çözümlemeleri ve
eleĢtirisi yapılmaktadır. Belirtilen bu çerçevenin herbirine dönük ilgili kavramsal kurgunun da
oluĢumu sağlanmaktadır. Biçime dayalı çözümleme ve eleĢtirilerin bulunduğu bölümde ―mimari
kompozisyon‖ prensiplerine bağlı orantısal karĢılaĢtırmalarının yanısıra, Ģekil özellikleri kütle-mekan
ölçekleri gibi form değerleri de irdelenmektedir. ġekil ve ölçek konuları yalnızca bir form
incelenmesinin unsurları olarak kalmayıp, anlam ve deneyim boyutlarında da tartıĢılması devam eden
unsurlardır. Diğer bölümlerde biçimle baĢlayan irdeleme, salt biçim değerleri olarak kalmayıp, yapının
üretim Ģekli, mimari hizmet alımı, teknik hizmetler vb. hususlar ile iliĢkileri tartıĢılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Cami, Estetik, Simgesellik
AN ARCHITECTURAL PROBLEM AESTHETĠC PROVISIONS: SANCAKLAR
MOSQUE
Abstract
The religious building for praying is called the mosque in Islam. Islam as a religion, has not defined
any specialised building type for praying. But as a result of need for mass praying places, mosques
appear by time. Early design principles of mosque come from the need and function so it can be said
that form follows function fort he first mosques. Because of this even though Islam had been practiced
in various locations, the mosque desgin does not differ much. Mosques were the most important
buildings for the religion based pre modern Islamic society.
In this study, the concept of a modern mosque architecture, identity within the framework of the
format, meaning/symbolism, experience of everyday life, the scope of the title, architectural
layout/and character analysis and critique. Specified within this framework, each of which provides
the formation of conceptual fiction. Based on the analysis and criticism of the format section, as well
as the proportional comparison based on the principles of architectural composition, shape, space and
measures such as mass properties values are also covered. Features and scale considerations only as a
form of examination elements, and the size of the meaning and experience of continuing discussion.
Elsewhere, starting discussion, read-only format in formats and be the values of the structure to
manufacture, architectural services, technical services, etc. issues are discussed with relationships.
This work compiles the examination of few but an ever-increasing number of modernist mosques in
Sancaklar Mosque, while in the era of the construction of the 16th century Ottoman mosques.
Keywords: Mosque, Aesthetics, Symbolism
356
GĠRĠġ
Camiler Müslümanların hayatlarında önemli bir yere sahip cem edilmiĢ mekanlar olarak
görülmektedir. Ġslam‘da ibadetin ve özellikle günde beĢ vakit toplu halde kılınması gerekli görülmüĢ
vakit namazlarının yanında, cemaat halinde kılınması zorunlu olan Cuma ve bayram namazları için
hizmet verirken, Müslümanların sosyal yaĢantısında da büyük bir yere sahiptir. Camiler aynı
zamanda toplanma, buluĢma, dinlenme vazifesini de üstlenen ve günün her saatinde ihtiyaç duyulan
mekanlardır.
Cami, Allah‘a ve insanlara duyulan sevginin gösterildiği, ilahi huzura çıkmak için insan eliyle
yapılan yeryüzündeki en kutsal mekandır. Ġslam dinine uygun olarak kardeĢliğin öğretildiği,
hissedildiği, güven ve samimiyetin ifade edildiği manevi bir yerdir. Ayrıca, sosyal fonksiyonları
açısından cami, bir olma ve birlik içerisinde var olma bilincinin öğrenilip yaĢatıldığı, hem kiĢisel, hem
de toplumsal yönden bir geliĢim merkezidir (Cansever, 2007, Onay, 2008).
Tasarlanan ilk camiler, tek bir mekandan oluĢan, oldukça sade ve basit bir anlayıĢla ele alınmıĢ
yapılardır (Grabar, 2010). Bu basit yapı anlayıĢı uzun yıllar devam ettikten sonra Emeviler zamanında
bugünkü anlayıĢla camiler inĢa edilmeye baĢlanmıĢtır. Giderek geliĢen ve büyüyen örtülü mekanlar
harimi ve revakları oluĢtururken, üstü açık bölüm de geçen zaman içinde çeĢmeli bir avlu halini
almıĢtır (Mülayim, 2001). Camiler baĢlangıçta yeni Müslüman toplumunun bütün sosyal
fonksiyonlarını cevaplandıran yapılardı. Bu nedenle de daha sonraki çağlarda çevrelerinde çeĢitli
fonksiyonları gören yapıların toplandığı külliyelerin merkezi olmuĢlardır. Camilerde dua mekanına
zamanla fakirler için yemek sağlanan bölümler, yolcular için sığınacak kısımlar ve eğitim amaçlı
mekanlar eklenmiĢtir (Kuban, 1997).
Ġnanan kiĢilerin namaz kılmak için camiye çağrılması (ezan), ezan okunması için gerekli yüksek
bir yer (minare), namaz kılmaya gelenlerin abdest alıp temizlenebilmelerini sağlayacak olan çeĢmeler
(Ģadırvan), namaz kılanların saflar halinde dizilebilecekleri yeterli büyüklükte açık ya da kapalı bir
mekan, imamın cemaatin önünde durabileceği kendine özgü bir yer (mihrap), çeĢitli konularda
konuĢmaların yapılabileceği bir yükselti (minber) gibi iĢlevsel zorunluluklar cami mekanını
biçimlendiren temel veriler olmuĢtur (Ödekan, 1998).
Cami tasarımlarında, dünya genelindeki Müslüman ülkelerde büyük bir çeĢitlilik söz konusudur.
Özellikle son dönemlerde, tamamen modern anlayıĢla inĢa edilmiĢ camilere sık sık rastlamak
mümkündür. Türkiye‘de de sayıları az da olsa bu tür modern örneklere rastlanabilmektedir, ancak
genelde hakim olan anlayıĢ geleneksel cami mimarisinin sürdürülmesi yönündedir. Cami sorunsalı
gündeme geldiğinde, mesele genellikle dar bir çerçevede, çağdaĢ cami ihtiyacı ve buna duyulan özlem
olarak ifade edilmiĢtir. Bu çalıĢmada tematik alt yapısıyla yeni bakıĢ açısı sunan Sancaklar Cami,
mimari tasarımıyla estetik değerini ortaya koyarken, düĢünsel olarak mistik bir havayla geçmiĢle bağ
kurmayı baĢarmıĢ bir örneklem alanı olarak dikkat çekmektedir. Yeni bir yüz ile cem edilmiĢ mekanlar
sonradan yapılacak cami mimarisine etki bırakacak bir nitelik ve kimlik taĢıdığı düĢünülmektedir.
1. Günümüz Cami Mimarisi Anlayışına Genel Bakış ve Cami Mimarisinin Kavramsal Temelleri
Arapça‘ da ―kiĢinin (Allah‘ın önünde) secdeye geldiği yer‖ anlamına gelen mescit teriminden
türeyen cami kelimesi ―toplayıcı, toplayan, bir araya getiren‖ anlamına gelmektedir (Anonim, 1992).
Cami yapıları yaklaĢık 1400 yıldır temel iĢlevini değiĢtirmeden var olan, baskın bir iĢaret ve temsil
değeri olan, tarih, yer, kültür ve mimarlık iliĢkilerinin üzerinden tartıĢılabileceği bir yapı türüdür.
Cami yapılarının üç özel bağlam içinde anlaĢılmaya ve tartıĢılmaya çalıĢılması gerektiği ifade
edilmektedir (Duysak, 2000). ―Bunlardan ilki, camilerin kaçınılmaz olarak barındırdıkları anıt, simge
ya da iĢaret değerleridir. ĠĢlevi gereği kent içinde bir buluĢma ve merkez olma niteliği barındıran cami,
bu iĢlevi ile süreklilik içinde yapısal dokuda farklılaĢan, yakın çevresini ve içinde olduğu fiziksel
ortamı temsil eden bir yapıdır. Biraz da buna bağlı olarak geliĢen bir özellik olarak, bir kimlik ve
toplumsal bellek aracıdır. Son olarak da toplumsal bir toplanma mekanı, bu anlamda kamusal bir yapı,
kentsel bir merkezdir. Bu nedenlerle cami, kendi iĢlevini aĢan toplumsal ve kentsel bir yapı türü olarak
ele alınmıĢ; kültür, din ve kentin üzerinden temsil edildiği simgesel bir araç olarak algılanmıĢtır.‖
Simge, merkez ve kimlik/toplumsal bellek aracı olma bağlamları içinde ele alınması gereken cami
mimarisinde ülkemizde gerçeklesen 21. Yüzyıl uygulamalarına bakıldığında büyük oranda Klasik
Osmanlı eserlerini taklit eden, dolayısıyla simgesel değerlerini kaybetmiĢ, niteliksiz ve kimliksiz cami
yapıları üretildiğini görmekteyiz.
357
20. yüzyılın basında Osmanlı devletinin yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulması ile
modernleĢmenin getirisi olarak cami mimarisinde köklü değiĢiklikler yaĢandığı bilinmektedir
(Ayverdi, 1982). Tarihsel süreç içerisinde ―bir külliye elemanı‖ olarak varlığını sürdüren cami,
Cumhuriyet döneminde daha ziyade ―bağımsız bir eleman‖ olarak var olmuĢtur (Aslanapa, 1989).
Erken Cumhuriyet döneminde devletin inĢaat programları içinde yeni camilerin yapım ve onarımı
önemli bir kalem olmamıĢtır (Kuran, 1987).
1950‘li yıllarda sosyal, ekonomik ve politik koĢulların bir getirisi olarak ve devletin din
konusundaki söyleminin değiĢmesi sonucunda cami mimarisinde serbestlikler ve yeni arayıĢlar ortaya
çıkmıĢtır. Yeni biçim arayıĢlarının olduğu cami örnekleri 1960‘lardan baĢlayarak ülkemizde
görülmeye baĢlanmıĢtır (Ayverdi, 1982). 1960‘lara ait birkaç küçük ölçekli caminin modern mimarlık
ilkeleri ile geleneksel cami imgesinin uzlaĢtırılmasına dönük arayıĢları sergilediğini ifade etmektedir
(Kuran, 1987). Sonrasında ise cami yapımı, bildik model üzerine çoğalarak, ikonik doğasını
korumuĢtur.
Mimarların, Cumhuriyet‘in ilk yıllarından itibaren cami pratiğinden kopması durumunun 21.
yüzyılda hala büyük oranda devam ettiği görülmekte ve bugün Türkiye‘de çoğunlukla Klasik Osmanlı
camilerini taklit eden camiler ile modern yaklaĢıma öykünen ancak sanatsal ve mekansal bütünlüğü
sağlayamayan camiler uygulandığı izlenmektedir (Anonim, 1958). Kısaca tarihsel süreç içinde
Türkiye‘de inĢa edilen camilere bakıldığında, genel anlamda yerel/geleneksel camiler, taklit camiler,
modern yaklaĢıma öykünen camiler ve sayıları az da olsa çağdaĢ camiler göze çarpmaktadır (Anonim,
1969).
2. Cami Mimarisinde Estetik Nitelik Sorunu
Mimarlıkta değerlendirme ölçütleri, ―sağlamlık‖, ―kullanıĢlılık‖ ve ―estetik‖ kavramlarına
dayanmaktadır. KullanıĢlılık ve sağlamlık insanın maddi ihtiyaçlarını karĢılar yapı ya da bina ortaya
çıkar. Fakat bir binanın mimari yapıt olabilmesi için aynı zamanda ―estetik‖ değerlere sahip olması;
izleyenin ve kullanıcının psikolojik ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarını da karĢılaması gerekmektedir
(Aydınlı, 1986:29).
Bütün bu ögeleri içine alan bina bütününün insanla iliĢkisi, onun sunum ve insanların zihninde
tanımlama aracı olan ―biçim‖ yoluyla kurulmaktadır (ġentürer, 1995:85). Söz konusu iĢlev
doğrultusunda ve teknoloji kullanılarak, eylemlere ve öngörülen hedeflere uygun olarak tasarlanmıĢ
sınırlandırılmıĢ boĢlukları ifade eden ―mekan‖ ile bu boĢlukların sınırlayıcı elemanları durumundaki
―yüzey‖ ve bütün bu boĢlukların, yüzeylerin tarifi ve ifade edilme Ģekli olan ―biçim‖ ögeleri
mimarinin üç esas elemanıdır (Muschenheim, 1964). Bir bina ancak söz konusu bileĢenler
doğrultusunda, bu elemanlara estetik bir duyarlılık kazandırılırsa mimarlık olarak algılanır ve bir
yeterlilik düzeyine eriĢir.
Ġnsan ve mimari arasındaki iliĢkiyi kuran mimari biçim ona Ģekil ve anlam veren iki grup
tanımlama elemanı ile ifade edilmekte, algılanmakta, yorumlanmaktadır. Bunlar bazı düzenlerin,
kalıpların, normların ya da tekniklerin kullanıldığı ona Ģekil veren ―plastik (algısal) biçim‖ ; ve bu
plastik biçime anlam veren ifadeye ait ―anlamsal (çağrıĢımsal) biçimdir‖ (ġentürer, 1995:86).
2.1. Biçimsel Estetik
Mimaride biçimsel estetik, görsel uyarıcı kaynaklarının değerlendirilmesine dayanmaktadır.
Biçimin belirlenmesinde mimarların kaygısı kütlenin, hacmin, yüzeyin, çizginin, doluluk ve boĢluğun
göreceli değerleri üzerine olmuĢ (Muschenheim, 1964) ve bunların düzenlenmesinde değiĢen yaklaĢım
ve sonuç biçimlere ulaĢılmasına rağmen tasarım geleneğinde değiĢmeyen bazı araçların kullanımı söz
konusu oluĢmuĢtur (Robertson, 1949). Ölçü-ölçek çalıĢmaları, oranların kullanımı, kompozisyonun
oluĢumuna yönelik bazı ilkeler (süreklilik, denge, kontrastlık, düzen, uyum, simetri, oran, baskınlık)
ıĢık ve gölgenin kullanımı, ritim, renk ve doku biçimin düzenlenmesinde bu doğrultudaki araçlar
olmuĢlardır (Aydınlı, 1995,87).
2.1.1. Cami Mimarisinde Ölçü/Ölçek
Bir nesnenin tasarımının gerçekleĢmesini ve yapılabilirliğini ölçü, Ģekil, yön (yatay, düĢey
anlamında) gibi özellikleriyle tarif edilebilir. Ölçü bakımından, nesneye ait boyutların verilmesi ile
yapılabilir ve bir ölçü sistemini gerektirir. Bir birimin katları Ģeklinde geliĢtirilmiĢ olan ölçü sistemleri,
nesnenin tüm boyutsal iliĢkilerini ifade eden ölçeğin oluĢumuna katılır ve ona veri oluĢturur. Mimaride
358
―ölçek‖ kavramı ile bir bina elemanı ya da mekanın diğer biçimlerle bağlantılı olarak nasıl
algılandığına (Ching, 1979), bina boyutları ile insan boyutları iliĢkisine (Norberg-Schulz, 1980) ve bir
birim olarak binanın çevresi ile olan iliĢkisine iĢaret edilir (ġentürer, 1995:87).
Mimaride ölçü ve ölçek kavramlarında esas kriter, doğal ya da yapay çevre, insanın boyutsal
ölçüleri ve ihtiyaçları (fizyolojik, ruhsal, estetik), eylem alanlarının gereği olan büyüklüklerdir.
Mimarinin bir ölçüye bağlanmasında ve ona ölçek kazandırılmasında diğer önemli bir unsur, insanın
bu mekanları oluĢturmada ihtiyacı olduğu malzemelerdir. Ġnsan böyle bir ölçü sistemini kurmak için
kendi ölçülerinden kaynaklandırdığı parmak, karıĢ, ayak, adım gibi büyüklükleri birim olarak almıĢ ve
bunların katları seklinde oluĢturduğu tarifleme yolları bulmuĢtur (Vitruvius, 1960). Sonuçta bir
birimin katları Ģeklinde oluĢturulan ölçü sistemleri ile düzen olarak tanımlanan bina bütününü
tarifleyen oluĢumlara gidilmiĢtir. Biçimlendirme ile kuvvetli bir iliĢki içindeki ölçü ve ölçek
kavramları ―biçimin oluĢmasında bir yöntem‖ (Yücel, 1981, ġentürer 1995:88) olarak mimarinin odak
noktalarından birini oluĢturmaktadır.
Günümüz cami yapılarında, algılama problemlerinin (dıĢ mekan) nedenleri vardır. En
önemlilerinden biri, yapıların oluĢmuĢ ve sıkıĢık bir yerde yapılmak istenmesi ve yapı için gerekli dıĢ
avluların oluĢturulamamıĢ olmasıdır. Oysa, cami yapılarının etrafında geniĢ bir saha oluĢturan bu
avlular, caminin her cephesindeki mimariyi, layıkıyla kavrayabilmek için geri çekilmeye imkan
verdiği gibi camiye gelenlerin ruhunda dünyadan ayrı bir aleme giriĢ hissini vermekte ve camiye ruhi
bir hazırlıkla girmeleri sağlanmaktadır (Arseven, 1954:220).
2.1.2. Cami Mimarisinde Oran
Boyutlandırmada parça-bütün iliĢkisini düzenleyici bir sistem olarak görülen oranlar, mimarinin
boyutlandırılmasında ve ona ölçek kazandırılmasında yardımcı bir sistemdir (ġentürer, 1995:89). Oran
iki Ģey arasında sayısal bir karĢılaĢtırma önermektedir. Teknik, yapım, iĢlev ancak doğru oranlar
sayesinde mimariyi sanat yapan araçlar olmaktadırlar (Taut, 1938:8). Oranlar, mimari tasarımda
istenilen Ģekil ve boyutların iĢlevsel, yapısal ve insan ölçüleri temellerine sahip olması için öne
sürülmüĢtür ve mimarinin asıl birimi olarak kabul edilen insanla, onun biçim ve ölçüleri ile
iliĢkilendirilmiĢtir. Oran kavramı kısmen denge kavramı ile eĢ anlamlı olarak ortaya konulur ve
memnuniyet duygusu ile ilgilendirilir (Allsopp, 1977). Ayrıca insanlarda fiziksel dünyadaki basit
matematiksel oranları kavramaya yarayan bir içgüdü olduğu da öne sürülür (Rasmussen, 1964).
Birçok oran teorisi ve kavramı, görsel konstrüksiyonda öğeler arasında ideal bir düzen
duyarlılığından söz etmektedir. Bir oranlama sistemi, bir kompozisyonun parçaları arasında birbirine
uygun iliĢkiler setini kurar ve parçadan parçaya ya da bütünden parçaya geçiĢe izin veren
sabitleĢtirilmiĢ bir oran niteliğini birleĢtirir, bütünleĢtirir. (Aydınlı, 1986:53).
2.1.3. Camide Mimari Biçimin Oluşturulmasında Kompozisyon İlkelerinin Rolü
Bir binada uyum, o binanın biçimlendirilmesindeki düzenlemelere bağlıdır (Rasmussen, 1964).
Bu tür bir düzenlemenin elde edilebilmesi ―kompozisyon ilkeleri‖ olarak adlandırılan ilkelere
dayandırılmaktadır. Kompozisyon ―bir bütünün parçalarının birbirleri ile uyum içinde yer almaları‖
olarak tanımlanmaktadır. Klasik anlayıĢa göre güzel olma niteliğinin en temel Ģartı olarak görülen
―bütünlük‖ ve bağlı olarak ―bitmiĢlik‖ ilkesi kompozisyonun da temel Ģartı olarak ortaya çıkmakta;
parçalar üzerinde bütünlük baĢarısı, mimaride ve Ģehirlerin geliĢiminde estetik baĢarı için ilk Ģart
olarak kabul edilmektedir (Smith, 1987). Biçimin düzenlenmesinde bütünlükle beraber kompozisyona
katılan diğer öğeleri, ―denge, devamlılık (süreklilik) ve baskınlık‖ olarak değerlendirmektedir
(ġentürer, 1995:93). Bu düzenlerin sağlanması ise ―tekrar, değiĢim, geliĢim, uyum, karĢıtlık
(kontrast), çeĢitlilik ve birlik‖ gibi alt ögelerin kompozisyona katılımını gerektirmektedir. Bütün bu
ögeler ve onlara iliĢkin düzenler kompozisyon ilkelerini meydana getirirler ve mimari bütünün
organizasyonuna katılırlar.
● Denge (simetri, asimetri)
Belirli bir aks sistemine göre hacimsel veya yüzeysel öğelerin algılanan etkinliği, görsel denge
değeri ile ifade edilmektedir. Mimari bir yapıtta, görsel denge, kitlesel iliĢkileri açıklamaktadır. Yatay
ve düĢey etki, görsel denge ile anlam kazanmaktadır (Aydınlı, 1993:43).
● Devamlılık/Süreklilik (ritim ve tekrar)
Ritim, görsel ögelerin uyumlu ve düzenli bir tekrar içerisinde kullanılmasıdır. Tekrar, belirli bir
özelliği olan düzenleme ögelerinin, görsel düzenleme meydana getirmek üzere tekrar tekrar
359
kullanılmasını açıklar. Ritim ise, bu farklı özellik gösteren öğelerin tekrarının sıklık derecesini ortaya
koymaktadır. Bir yapının bütünlüğünü gerçekleĢtirmenin bir yolu pencere, kolon gibi benzer
parçaların tekrarıyla sağlanır. Objelerin benzerliği, onların bir birlik oluĢturmasını kuvvetlendiren bir
yaklaĢımdır. Mimaride görsel ritim karakteri, bir binada hem aralıkların (boĢlukların) hem de
parçaların (dolulukların) ölçüsüne ve oranına dayanmaktadır. Bir binada, ölçeğin daha sık tekrarı ile
değiĢik ifadeler bulmak olasıdır (Aydınlı, 1993:52).
● Baskınlık (egemenlik, ölçü ve ilişkiler)
Egemenliğin en çabuk anlaĢılan ve en çok kullanılan Ģekli ölçü egemenliğidir. Egemenlik
sadece ölçü bakımından değil, aynı zamanda değer, doku, renk ve benzeri bakımlardan olabilir. Yine,
biçimler arasında kurulan bağıntıların diğer biçimler üzerinde meydana getirdikleri üstünlüklerle de
egemenlik kurulabilir. Ġster ölçü, ister doku, isterse değer ya da renk bakımından olsun, her türlü
egemenlikte bir zıtlık bulunur. Böylece bir biçim ya da biçimler grubu diğerine hakim olabilir ve onu
baskısı altında tutabilir (Güngör, 1972:94).
● Üslup Uygunluğu (birlik, uygunluk, zıtlık, yakınlık)
Ġki boyutlu ve üç boyutlu düzenlemelerde, konuya giren her öğe arasında ve bunların
düzenleniĢlerinde yakınlık ve birlik olmalıdır. Bu birlik, düzenlemenin tamamına yayılmalıdır. Eğer
bir yapıtın tamamı, belirli bir üsluba göre düzenlenmiĢse, o yapıtın parçaları arasında ve parçaları ile
bütünü arasında bir benzerlik, bir uygunluk meydana gelir ki, buna üslup uygunluğu denir. Bir binanın
tümüne ait üslup, onun parçaları üzerinde de aynen hissedilir. Bir binanın değiĢik kısımlarında
malzemelerin kullanılma ve iĢlenme esasları, muhtelif süslemeler, söveler, renkler, girinti ve çıkıntılar,
profiller, motifler birbirleriyle bağdaĢacak bir durumda düzenlenir (Güngör, 1972:86).
2.1.4. Camide Konforun Mimari Biçime Etkisi (ışık, renk, ısı, ses, havalandırma vb.)
Biçimin estetik niteliği kapsamında, fiziksel görme iĢleminin ıĢığın varlığını gerektirmesi ve
değerlendirme iĢlemlerinin görsel algılama iĢleminden kaynaklanması nedeni ile ıĢığın rolü büyüktür.
Nesnelerin görünüĢü ıĢığa bağlıdır. Doğal ıĢığın zaman dilimlerine göre değiĢen niteliği, oluĢturduğu
ıĢık farklılıkları ve değiĢen ton değerleri ile yapıların renk ve görünümleri ile birlikte görünen
biçimleri de değiĢmektedir (Faulkner 1972, ġentürer, 1995:95). Mimari tasarımında ve
biçimlendirmede, ıĢığın yapının görünümüne ve kavranmasına katılımı nedeni ile değerlendirmede
önemli bir eleman durumuna getirmektedir. Ġç mekan tasarımında da, mekanların boyutları, Ģekilleri,
malzemeleri ve detayları büyük ölçüde ıĢığa bağlı olarak aldığı görünümlerle belirlenir. Ġnsanlar,
kullanımı açısından ele alındığında, iyi aydınlatılmıĢ çevrelerde daha rahat, huzurlu olmaktadır
(Hesselgren, 1969, ġentürer, 1995:96). Aydınlatmanın bu etkisinden dolayı, estetik açıdan bir
değerlendirme kriteri olarak görülmektedir. Bu doğrultuda, biçimlendirmede dıĢa da yansıyan özellikle
doğal ıĢık ile aydınlatılmıĢ mekanlar ve binalar güzel olarak değerlendirilmektedir.
Mimari oluĢturulurken, ―ıĢık‖ etkisi tüm boyutları (dıĢ yüzeylerin ve iç mekanların algılanması,
kavranması), etkileri ve mimarinin görsel-estetik boyutuna katkıları ile ele alınmak durumundadır.
Çünkü bu katılımın sonuçları binaların görünüm ve nitelikleri ve böylece insanların beğenilerini
doğrudan etkilemekte, sonuçta binalar, inĢa edilmiĢ çevreler olumlu (güzel) ya da olumsuz (çirkin)
olarak değerlendirilmektedir (ġentürer, 1995:96). Her mimari eserin gece ve gündüz en önemli
destekçilerinden birisi, gün ıĢığı ve aydınlatma imkanlarıdır. Dini mekanlarda aydınlatma, istenen
ruhani ve manevi mekansal tesirlerin etkilerin yaĢanabilmesine imkan tanıyabildiği için daha da
önemlidir. Çünkü kapalı mekanda ıĢık, dıĢ dünyadan yansıyan tek belirti olmak durumundadır.
2.2. Simgesel Estetik
Tüm biçimler aynı zamanda bir ifadedir ve anlamı içerirler. ―Mimarinin anlamsal özelliğini
temsil eden onun bir ―bütün‖ olan etkisi ve algılanma biçimi içinde fiziksel yapısını oluĢturan (plastik
biçim) saf biçimden yükselen bir anlam duygusu ile oluĢan (anlamsal biçim) çağrıĢımsal, kavramsal
biçimdir (ġentürer, 1995:99). Bu içerikte, ―plastik biçim‖ ile salt fiziksel biçim tariflenirken ―anlamsal
biçim‖ ile insan ve toplumun ―plastik biçim‖ e yönelik olarak oluĢturduğu kabuller ve biçimin
toplumsal-kültürel boyutu tariflenmektedir‖. ĠĢaret, simge, dil, iletiĢim, kod, mesaj gibi sözcüklerle
kavramlaĢtırılan mimari biçimin bu boyutu, günümüzde önemle ele alınmakta, doğrudan bu alana
yönelik bilim dalları oluĢturulmaktadır (Yücel, 1981).
Simgesel estetik, mimari mekan ve formu birleĢtiren anlamı vurgulamaktadır. Anlam
(kimliklendirme), insanın ait olma duyumunun temeli olarak görülmekte ve ortaya konulan bu anlam
360
duygusunun bilinçte ilk zihni iĢlem olduğu ifade edilmektedir (Norberg-Schulz, 1980, Hesselgren,
1969). Mimari biçimle ilgili olarak oluĢan anlam, çevre ya da mimari ürüne özel bir karakter
kazandırarak onun tanınmasını ve tariflenmesini (kimlik kazanmasını) sağlar. Mimariye kimlik
kazandıran bu olgu plastik biçiminin ötesindedir ve onun estetik boyutuna katılır. Hatta anlam
konusunun ve seviyelerinin estetik kuramının merkezinde olduğu öne sürülür (Lang, 1987).
2.2.1. Cami Mimarisinde Simge Kavramı
Bir algı, bir düĢünce ya da duygunun yerine temsil edilen Ģey, temsil edilen Ģeyi ve ifadeyi
anlama vasıtası olarak tanımlanan ―simgeler,‖ nesnelerin yerine konulamazlar fakat nesnelerin
algılanma, anlamlanma vasıtasıdırlar. Böylece ―simge‖ nesnenin biçimsel iĢlevsel özelliklerinden
bağımsız bir ―anlamsal-biçimdir‖ (Hesselgren, 1973, Özek, 1980).
Simgenin ortaya koyduğu anlam, her kültürün kendi bağlamında netleĢir, günümüzde tarihsel
veya biçimsel öğelerin ticari amaçlarla simgelere dönüĢmesi sık görülen, bilinçli bir uygulamadır. Her
maddi ürünün, maddi yararlılığının dıĢında, simgesel anlamlar da taĢıması toplumsal bir talep haline
gelmiĢtir. Estetik değer oluĢturan simge, mekansal örgütlenmenin, formun kullanıma ve çevre
değerlerine iliĢkin sosyo-kültürel anlamlarını yansıtmaktadır. Görünen iĢaretlerin, simgelerin bazı
çağrıĢımsal değerler oluĢturması, simgesel estetik kavramını ortaya çıkartmıĢtır (Aydınlı 1993:87).
2.2.2. Cami Mimarisinde İşlev, Estetik Sembolizm ve Simgesel Boyut
Mimarlık, yalnız fiziksel gereksinimleri karĢılayan yapılar üretmemekte, aynı zamanda estetik
gereksinimleri karĢılayan biçimler de oluĢturmaktadır. Zamanla mimarlıkta oluĢturulan biçimlere
kendi biçimsel -strüktürel-iĢlevsel görevlerinin ötesinde anlamların yüklenebildiği gözlemlenmekte,
birer iĢaret olarak ta algılanabilmektedir. Bu imler bir süre kullanıldıktan sonra simgelere (sembollere)
dönüĢmekte, mesaj vermek amacıyla kullanılabilmektedirler (Alsaç, 1976). Hatta kimi zaman
strüktürel-iĢlevsel bir görev almadan yalnızca yüklendikleri bu anlamsal içeriklerinden dolayı biçimsel
nedenlerle tercih edilmektedirler. Farklı kültürler, bu tür simgesel biçimler oluĢturmuĢ ve
kullanmıĢlardır.
Simgelerin, anlamlarını değiĢtirmek geniĢletmek gibi bir özellikleri de vardır. Anıt-simge
iliĢkisinin iki anlamı bulunmaktadır. Birincisi, anıtın yapıldığı amaçla ilgili simgesellik; ikincisi, anıtın
durduğu yerle kurduğu iliĢkiden doğan simgesellik olarak tanımlanmaktadır (Kuban, 1995).
Camide, iĢlev tek basına biçimi belirleyecek etmen olmamıĢ, daima sembolik ve estetik boyutlar
da söz konusu olmuĢtur. ĠĢlevin hiçbir zaman belli bir yapı tipinin kültürel anlamından ve daha önceki
örneklerinden soyutlanamayacağına vurgu yapılmıĢtır (Colquhoun, 1978; Bozdoğan, 1990). ―Tipoloji
ve tasarım yöntemi‖ biçimlerin kendilerinde dıĢa vurulacak bir içerik olmadığını, onların ancak bir
kültürel bağlamda, bir kabuller sistemi çerçevesinde anlamlı olduklarını tartıĢılmaktadır. Bu tartıĢma
yakın zamanlarda iĢlevsellik ilkesinin yoğun olarak eleĢtirilip tipolojik yaklaĢımların önem
kazanmasına bir açıklık getirmesi açısından değer taĢımaktadır. Modern yapıya bakıldığında, iĢlevin,
mimari biçimi tek basına belirleyecek güçte bir etken olmadığını; mimari biçimin, programın mekanik
bir sonucu değil, bir yorumu ya da ifadesi olarak ortaya çıktığını dolayısıyla, yorumun taĢıyacağı
sembolik ve estetik boyutları içerdiğini görürüz (Colquhoun, 1978; Bozdogan, 1990).
2.2.3. Çevresel Estetik, Duyusal Estetik
―Çevresel tasarım‖, çevrenin niteliksel ve niceliksel tüm özelliklerini, değerlerini insan
davranıĢları ile birleĢtiren ―insan-çevre‖ etkileĢimini sistematik olarak analiz eden tüm çalıĢmaları
konu içine almaktadır. Çevresel tasarım; mimari, kentsel tasarım, iç mimari gibi disiplinlerde, fiziksel
çevrenin insan davranıĢı üzerindeki etkinliğinin giderek önem kazanması ile ortaya çıkan süreci
yansıtmaktadır. Çevrenin estetik niteliğinin kullanıcı için önemli olduğu bir gerçektir. Çevreye karsı
öznel tepkileri inceleyen çalıĢmalar, çevreye karĢı tepkinin estetik boyutunun önemini göstermektedir
(Aydınlı, 1993:17). Son yıllarda, estetik niteliğin değerlendirilmesindeki çevresel etkenler biçimsel ve
simgesel bileĢenler bağlamında incelenmektedir.
● Yer Duygusu
Mekanlar Ģekillerine ve esas oranlarına bağlı olarak farklılaĢabilirler. Mekana ait oranlar için
somut bir model üzerinde çalıĢabilir, aynı zamanda mekanlara soyut anlamda çevresindeki diğer
objelerle iliĢkileri ele alındığında ölçeği ile karar verilir. Bir mekan gözlemi yapanın kendisine bağlı
olarak ölçek kazanır. Bazen de mekan gözleyiciyle iliĢki halindedir ve gözleyici tarafından ölçülebilir.
361
Kısaca, ya mekanın ölçeği insan ölçeğine uygundur, ya da mekanın insan ölçüsünü ezen, korku veren
bir büyüklüğü vardır. Sonuç olarak, nitelikli dıĢ mekan tasarlamak için uzaklık, yükseklik oranına
dikkat edilerek mimari düzenlemeler yapılmalı ve insan algısı göz önünde bulundurulmalıdır (Lynch
1962:55).
● Açık Mekan
Mekansal boyutlar ıĢık, renk, doku ve kullanılan detaylarla kuvvetlendirilir. Göz birçok görsel
özellik yoluyla mesafeye karar verir ve bu özelliklerden bazıları derinliği olduğundan daha büyük veya
daha küçük göstermek için kullanılabilir. Elemanların görsel iliĢkileriyle ortaya çıkan göz yanılgıları
yanısıra farklı bakıĢ açılarından bakıldığında veya farklı mevsimlerde yine bu tip yanılgılar meydana
gelecektir. Seviye değiĢiklikleri, mekan tariflemede kullanılabildikleri gibi, mekanın siluetinde,
mekana kendi baĢlarına hareket kazandırmada da önemli bir rol oynar (Lynch, 1962).
● Bakış Noktası ve Devamlılık
BakıĢ noktaları özellikle kiĢinin üzerinde hareket ettiği yaya yolları veya pencereler, özel
geçiĢler gibi bazı sabit noktalardır. Bu sabit veya hareketli noktalardan görünen görüntünün çizgileri
çok dikkatli analiz edilmelidir (Lynch, 1962). Ölçeklilik ve oran bakımından yapıların birbirine göre
durumları kadar önemli olan bir baĢka faktör mimari bir takım elemanların ele alınıĢ biçimidir.
Mekansal etkinin zayıfladığı cami çevresi açık alanlarında insan ölçeğine uygun kavranabilir bir
düzenlemenin tasarımcı tarafından oluĢturulması gerekmektedir. Peyzajın ve bazı kentsel elemanların
mekanla kurduğu iliĢki, ölçeği etkiler (Prinz, 1965).
● Mekanda Duyusal Estetik/Mekan Hissi
Mekan bir boĢluktur, bizi etkiler ve aklımızı egemenliğine alır, mimariden aldığımız zevkin
büyük kısmı gerçekte mekandan gelir. Bir mekanı sınırlamak tüm yapı yapma iĢlevinin amacıdır.
Fakat estetik olarak, mekanın daha da büyük önemi vardır: mimar onu heykeltıraĢ gibi biçimlendirir
ve bir sanat yapıtı gibi çizer; içine girende istenen bir ruhi durum yaratmayı araĢtırır. Ġç mekanın
anlaĢılmasında önemli olan, dıĢ mekanının en uzak sınırından, merkezi noktaya hareket ederken
yaĢanan mekan aĢamalarının oluĢturduğu yönlenme duygusudur. Bu merkezin, diğer açık ve yarı açık
ve içiçe yerleĢmiĢ mekanların ortasında olduğu ve çeĢitli giriĢ, kapı ve portaller silsilesinin sonunda
yerleĢtiği duygusu belirgindir (Erzen, 1996:77).
3. Günümüz Cami Mimarisinin Sancaklar Cami Örneği Kapsamında Değerlendirilmesi
Öz (Emre AROLAT)
―Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Asla yeri yaramazsın, boyca da dağlara eremezsin.‖
Ġsra Süresi, 37. Ayet
Herhangi bir yer burası, secde edilen.
Temizdir.
Tevazu Ģiarıyla imar edildi.
Ne övünür Ģekliyle, ne kabarır eĢkaliyle.
Yaratanla insan arasına girmez görkemiyle.
Kaçınır.
Biçimlerin ardında gizlenen özü arar daha ziyade.
Hafifçe iliĢir yeryüzüne.
Adeta hemhal olur hem tepeyle hem de vadiyle, doğadan ödünç aldığı cildiyle.
Sanki hep oradaymıĢçasına.
Ġçi de sadedir dıĢı gibi, takıp takıĢtırmaz, bağırıp çağırmaz.
Dedim ya, alçak gönüllüdür.
Kıble duvarını yıkayan ıĢıktır yegane tezyinatı.
Ġstanbul Büyükçekmece' de Emre Arolat ve ekibi tarafından tasarlanan Sancaklar Cami, cami
tasarlamanın temel sorunsallarını, forma dayalı güncel mimari tartıĢmalardan uzaklaĢarak ve sadece
dinsel bir mekanın özüne odaklanarak ele almayı hedeflemiĢtir (Arolat, 2011; 2013). Günümüz cami
mimarisine algısal yönden estetik çıkarımlarla farklı bakıĢ açıları sunan Sancaklar Cami, taklit
mimariden uzak yeni tip modellerin geliĢtirilmesi ve kendine özgü mimari oluĢumlara örnek olacak
nitelikte görülmektedir (Bartels, 2014; Erkarslan, 2014). (ġekil 1.2.3.).
362
ġekil 1.2.3: Sancaklar Cami Mimari BiçimleniĢ ve Tematik YaklaĢımı Çevreyle BütünleĢtiren DıĢ
Mekan Görünümleri (EAA ArĢivi)
3.1. Sancaklar Caminin Biçimsel Estetik Yönden Değerlendirilmesi
Cami, çevredeki "kapalı site" (gated community) konumundaki yapılardan hayli yoğun
kullanımı olan bir otoyol ile ayrılan, kırsal bir alanda yer almaktadır. Caminin üst avlusundaki parkın
etrafını çevreleyen yüksek duvarlar, dıĢardaki karmaĢık dünya ile kamusal parkın huzurlu atmosferi
arasındaki belirgin sınırı vurgulamaktadır. Parktan dıĢarı uzanan uzun saçak ise dıĢardan algılanan tek
mimari unsur olarak belirmektedir. Bu saçağın altında yer alan yapıya parkın içinden geçen üst
avludaki bir yol ile eriĢilebilmektedir. Arazide ilerleyip, tepeden aĢağıya inerek duvarlar arasından
camiye girince, dıĢarıdaki dünya tamamen geride bırakılıyor ve yapı bütünüyle topografya ile hemhal
olmaktadır (ġekil 4.5.6.).
ġekil 4.5.6: Sancaklar Caminin Araziye YerleĢimi ve Kesit Düzlemindeki DıĢa Vurum
Görünümleri (EAA ArĢivi)
Basit bir mağarayı andıran cami, dua etmek ve Allah ile yalnız kalmak için hayli dramatik ve
huĢu uyandıran bir iç mekana sahiptir. Kıble duvarı boyunca yer alan yarıklar, ibadet alanının
yönelimini güçlendirirken, güneĢ ıĢınlarının da iç mekana süzülmesini sağlamaktadır (ġekil 7.8.9.).
Sürekli olarak doğal olan ile insan üretimi arasındaki gerilimden ivmelenen projede, arazinin doğal
eğimini takip eden doğal taĢ merdivenler ile 6 metre yükseklikte uzanarak saçağı oluĢturan ince
betonarme tavan arasındaki zıtlık, bu ikili iliĢkiyi güçlendiren unsurlardan biri olarak öne çıkmaktadır
(Yılmaz, E. M. 2015; AltınıĢık, 2015).
ġekil 7.8.9: Sancaklar Cami Mimari Ġç Mekan ve Form Bütünselliğinin Simgesel Görünümü (EAA
ArĢivi)
363
3.2. Sancaklar Caminin Simgesel Estetik Yönden Değerlendirilmesi
Geleneksel cami mimarisi felsefesinin günümüz yapım teknolojisi dahilinde yorumlanabilen
yani içeriğinde barınan soyut kavramın korunarak, geleneksel yapım sembollerinin günümüz rasyonel
doğmalar çerçevesinde ifade edebilmektir. Günümüz cami mimarisinin çağdaĢ üslup arayıĢında ise o
simgesel formlara atıfta bulunma, deforme etme yahut süsleme ile irtibat kurma gibi estetik dokunuĢlu
eğilimler görülmektedir.
Sancaklar Cami, tarih içeresinde süregelen ortak kabulleri, gerekçeleriyle yeniden yorumlamak,
diğer taraftan da çağın ruhunu; sosyal gereksinimler ve teknolojik imkanlarıyla beraber, coğrafi
bağlam çerçevesinde yansıtmaktadır. Ritüelik sembollerin yer aldığı cami, Ġslami öğretinin ibadet
ritüelleri aracılığıyla oluĢturulan duygu birlikteliğinin gelecek nesillere aktarılabilmesi için ritüelden
referans alan sembolik simge ve mekansal elemanlar korunmaktadır. Bu sembollerin çevre ile birlikte
biçimsel uyumunun ve gündelik hayattaki devamlılığının sağlanmasının tasarıma özgün kimliği
yansıttığı görülmektedir.
● Avlu
Geleneksel kültür sürekliliği içinde geçmiĢte olduğu gibi bugün de ―cami avlusu‖ zamansal
saate göre iĢleyen bir kamusal alan niteliğinde hala gündelik yaĢam içinde yerini korumaktadır.
Camilerde avlu zamanın kavrandığı, aslında yok olduğu yer, zamansız/sonsuz bir mekandır. Tüm tarih
ve zaman katmanlarını aynı anda barındırır; hatta çok katmanlı bir zaman olarak da ifade edilebilir.
Doğal olana daha yakındır. Sancaklar Cami‘ nde avlunun sınırları onu bilinen dünyadan (çevreden)
fiziksel olarak koparmaz, aksine hayatın içine alır. Sadece zaman hissini yok eder, sonsuzluğa açılır,
özgürleĢtirir. Gündelik hayatın içinde bir arınma alanı olarak da varlığını sürdürür. Dinsel ama aynı
zamanda da dünyevi anlamlarla ve iĢlevlerle donatılmıĢ kamusal alan niteliği bu yarı açık boĢluğun
oluĢturduğu bir ara mekan oluĢturur (ġekil 10.11.12.).
ġekil 10.11.12: Sancaklar Cami Çevresel Etkenler ve Simgesel YaklaĢımlarla ÖrtüĢen Avlu
Görünümleri (EAA ArĢivi)
●Mihrap, Minber, Kürsü
Sancaklar Cami tezyin esasını kütlenin bütünselliğinde sade ve yalın bir yaklaĢım ile
tamamlanmaktadır. Ġç mekanda ıĢık kombinasyonu ile birlikte kademeli saf mekanları yönlenmesi
yapılırken, mihrap, minber ve kürsü mimariyle uyumsal özellikte minimal üslupta kendini
göstermektedir. Böylece tasarımda hem simgesel bir referans kullanılmakta hem de, kıbleye
yönlenmenin eylemsel ve algısal bütünlüğü sağlanmaktadır (ġekil 13.14.15.).
ġekil 13.14.15: Sancaklar Caminin Mağaradan EsinlenilmiĢ Ġç Mekan, Mihrap, Minber
Görünümleri (EAA ArĢivi)
364
● İbadet Mekanı
Sancaklar Cami mağara temasından esinlenerek ele alınmasına rağmen karanlık bir mekanın
ötesinde doğal ve yapay ıĢık dengesi günün her saati aynı yoğunlukta olacak Ģekilde ayarlanmaktadır.
Duvarlarda aĢırı süslemenin aksine yaratılanların çok, Yaratanın tek olduğunu simgeleyen yönelmeyi,
güvenmeyi ifade eden ―vav‖ harfi kullanılmaktadır. Yeraltında ama ‗kapalı alandaymıĢ‘ sıkıntısı
vermeyen mekansal düzenleme, örümcek ağına benzeyen kademeli tavan örüntüsüyle mağara-ibadet
mekanı düĢüncesini zenginleĢtirmektedir.
Krem rengi halılar, mihrap ve etrafıyla birlikte
tavanın/kubbenin de brüt beton olarak kalması, camiye giriĢ kısmının taĢlarla -dıĢarıdakilerin aynısıkaplı olması diğer göze çarpan detaylardır (ġekil 16.17.18.).
ġekil 16.17.18: Sancaklar Cami Mekan Birlikteliği ve Ġbadet Mekan Görünümleri (EAA ArĢivi)
● Minare
Kütlesel bütünlüğü sağlayan minare, mekanın yere dönüĢümünün ilk temaĢa öğesi olarak
biçimlenmektedir. TaĢ kaplamalı masif görünümlü simgesel bir gösterge olarak tasarımda yer
almaktadır. Yer altında konumlanan ana ibadet mekanın aksine yüzeyde görünür hacmiyle düĢey
dengenin egemenliğini sağlamaktadır (ġekil 19.20.21.).
ġekil 19.20.21: Sancaklar Cami‘nde Sembolik Ritüel Olan TaĢ Kaplı Minarenin Görünümleri (EAA
ArĢivi)
● Malzeme-Doku-Renk
Yerin doğal dokusuyla bütünleĢen bürüt beton ve taĢ kaplamalar ön plana çıkmaktadır. Sade ve
birbirini ezmeyen mimariden kaynaklı sert ve yumuĢak doku uyumu, füme kontrastlığında kütlesel
oluĢumu tamamlamaktadır (ġekil 22.23.24.).
ġekil 22.23.24: Sancaklar Cami Kompozisyon OluĢumunu ġekillendiren Malzeme-Doku-Renk
Görünümleri (EAA ArĢivi)
365
SONUÇ
Ġslam dininde ibadet mekanları; yapılan ilk mescitten günümüze kadar sürekli değiĢerek geliĢim
göstermektedir. Cami biçimsel yaklaĢım ve sembolik ritüellerin kompozisyonu ile sürekli taklit edilen
sıradan yapılar yerine yaĢayan/yaĢanan mekanların cem edildiği bütünsellikte ele alınmalıdır. Yapı dili
ve kurgusunun yerleĢik cami mimarisi tipolojisi karĢısında, biçimsel ve sembolik arayıĢlardan uzak
duruĢu ve mekan karakteri ile ibadet ritüeli arasında oluĢturulan özgün kavramsal iliĢkiler öykünme
odaklı tasarımların ön plana çıkmasını sağlamaktadır.
Ġslam mimarisi sükunet içinde harekettir, sınırlılığın berraklığına sahiptir ve ifade bakımından
mütevazı olarak sunulmalıdır. Sancaklar Cami, tevazu ve sadelik üzerine kurulurken, mekansal
kurgusunun ötesinde anlamsal çıkarımların ibadet ritüeliyle sürekli hareket kazandığı görülmektedir.
Biçimlenmenin ardında kalan mistik öz çıkarımları, yeni yapılacak olan camiler için farklı bir bakıĢ
açısı sunmaktadır. Camiler, fiziksel mimari mekanı ile bütünleĢen, sosyal mekan kimliğine dönüĢüm
gösteren, estetik dokunuĢları ile kullanıcılarına huzur veren özelliklere sahip olmalıdır. Ġbadet edilen
mekan algısının ötesinde yaĢamın her anında olması gereken düĢünsel ve tinsel derinliği
hissettirmelidir.
REFERANSLAR
Allsopp, B. (1977). A Modern Theory of Architecture Routledge and Kegah Poul London, Henley.
Alsaç, Ü. (1976). Türkiye‘deki Mimarlık DüĢüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, Trabzon: KTÜ
Yayını.
AltınıĢık, B. (2015). Sancaklar Camii Üzerinde(n) DüĢünmek, http://urbanilaklakan.com/sancaklar-camiiuzerinden-dusunmek/, adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Arolat, E. (2011). Sancak Camii, Arredamento Mimarlık Dergisi, 5: 76-85.
Arolat, E. (2013). Sancaklar Mosque, http://www.emrearolat.com/gallery/sancaklar-mosque/, adresinden 8 Nisan
2016 tarihinde alınmıĢtır.
Arseven, C. E. (1954). Türk Sanat Tarihi, Ġstanbul: Yazır Matbaacılık, Cilt No: II.
Aslanapa, O. (1989). Türk Sanatı, Cilt I-ll, Kültür Bakanlıgı Yayınları -1196, Kültür Eserleri Dizisi, Ġstanbul,
158: 19,39,49.
Aydınlı, S. (1986). Mekansal Değerlendirmede Algısal Yargılara Dayalı Bir Model, Doktora Tezi, ĠTÜ, Ġstanbul.
Aydınlı, S. (1993). Mimarlıkta Estetik Değerler, Ġstanbul: ĠTÜ Yayını.
Ayverdi, E. H. (1982). Camilerde Ġlk Saf GeniĢ Saf Hakkında, Kubbealtı Akademi Mecmuası,2: 8-17, 3: 23-36.
Bartels, O. (2014). Small but Beautiful: the Sancaklar Mosque in Istanbul, http:/www.detailonline.com/inspiration/reports-the-sancaklar-mosque-in-istanbul-110301.html, adresinden 8 Nisan 2016
tarihinde alınmıĢtır.
Cansever, T. (2007). Kubbeyi Yere Koymamak, Ġstanbul: TimaĢ Yayınları.
Ching, F.D. K. (1979). Architecture: Form, Space and Order, Newyork: Van Nostrand Reinhold Company.
Colquhoun, A. (1978). Mimari Elestiri Yazıları, Sevki Vanlı Yayınları, 20. YY. Uluslararası Mimarisi: 1, Maya
Matbaacılık.
Duysak, N. (2000). 20. Yüzyıl Türkiye‘sinde Câmi Tasarımı ve Geleneksel Cami, Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul
Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul, 21-32, 44-56.
Erkarslan, Ö. E. (2014). http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=393&RecID=
3471, adresinden 8 Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Erzen, J. N. (1996). Mimar Sinan Estetik Bir Analiz, Ankara: ġevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayını.
Faulkner, W. (1972). Architecture and Color Wiley-Interescience, New York, London, Sydney, Toronto
Grabar, O. (2010). Ġslam Sanatının OluĢumu, Çeviri Nuran YAVUZ, Ġstanbul: Kanat Kitap.
Güngör, H. (1972). Temel Tasar, Ġstanbul: Afa Matbaacılık.
Hesselgren, S. (1969). The Language of Architecture, London: Applied Science Publishers Ltd.
Hesselgren, S. (1973). Architectural Semiotics, Architectural Psychology, R. Küller (ed.), Dowden, Hutchinson
Penn. Ross inc., Stroudsburg.
Kuban, D. (1995). Türk ve Ġslam Sanatı Üzerine Denemeler, Genisletilmis 2. Baskı, Ġstanbul.
Kuban, D. (1997). Sinan‘ın Sanatı ve Selimiye, Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Kuran A. (1987). Türk Camiinde Merkezi Plan Kavramı ve Mimar Sinan, I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası
KonuĢmaları ve Tebliğleri, Kayseri Belediye ve Özel Ġdare Birligi Yayınları, Kayseri, 3: 60
Lang, J. (1987). Creating Architectural Theory. The Rol of The Behavioral Sciences in Environmental Design,
Newyork: Van Nostrand Reinhold.
366
Lynch, K. (1962). Visual Form, Site Planning, Chapter 5, Cambridge, MIT Press, 55-87.
Meydan Larousse, (1969). Meydan Gazetecilik ve Yayıncılık Ltd. Sti., Ġstanbul, 2:748-754.
Muschenheim, W. (1964). Elements of The Art And Architecture-A Studio Book, Newyork: The Viking Press
Mülayim, S. (2001). Ters Lale-Osmanlı Mimarisi‘nde Sinan Çagı ve Süleymaniye, Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Norberg-Schulz, C. (1980). Genius Loci:Towards A Phenomenology of Architecture, London: Academy
Editions.
Onay, A. (2008). Türkiye‟nin Cami Profili, Ġstanbul: Dem Yayınları.
Ödekan, A. (1988). Kütle Biçimlenisi ve Cephe Düzenlemesi, Mimar BaĢı Koca Sinan YaĢadığı Çağ ve Eserleri
II, T.C. Basbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü, Ġstanbul:
513-520.
Özek, Ç. (1980). Devlet ve Din, Ġstanbul: Ada Yayınları.
Prinz, S. (1965). The Architecture of Towns and Cities Urban Design, Mc Graw Hill.
Rasmussen, S. E. (1964). YaĢanan Mimari, (Çev. Birsen Doruk), Ġstanbul: ĠTÜ, 94-95.
Robertson, H. (1949). Mimari Kompozisyon Prensipleri, Çev: S. Güler, Ġstanbul: ĠTÜ Matbaası.
ġentürer, A. (1995). Mimaride Estetik Olgusu, Bağımsız-DeğiĢmez ve Bağımlı-DeğiĢken Özellikler Açısından
Kavramsal ve Deneysel Bir Ġnceleme, Ġstanbul: ĠTÜ Yayını.
Taut, B. (1938). Mimari Bilgisi, Ġstanbul: GSA Yayını.
Temel Brittanica, (1992). Ġstanbul: Ana Yayıncılık, Cilt 4: 107-108
Türk Ansiklopedisi, (1958). Maarif Basımevi, Ankara, 9: 255-279.
Vitrivius, P. (1960). The Ten Books On Architecture, Çev: M. H. Morgan, Newyork: Daver Publication.
Yılmaz, E. M. (2015). Sancaklar Camii, http://www.arkitera.com/proje/2049/sancaklar-camisi adresinden 8
Nisan 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Yücel, A. (1981). Mimarlıkta Biçim ve Mekanın Dilsel Yorumu Üzerine, Ġstanbul: ĠTÜ Mim. Fak.
367
Kamusal Mekanlarin Yeni Yüzü Olarak AliĢveriĢ Merkezlerinin
Ġncelenmesi
Fatih ġAHĠN*
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
fatihsahin@ktu.edu.tr.
Özet
AlıĢveriĢ, insanlığın en eski sosyal eylemlerinden biri olmakla birlikte 20. yy.‘ın son çeyreğinde
geliĢen tüketim odaklı yaĢam döngüsü ile farklı iĢlevlerle de entegre olarak kentlerin en önemli sosyal
eylemlerinden biri haline gelmiĢtir. AlıĢveriĢ kavramı zamanla değiĢim gösterip, farklı iĢlevlerle
bütünleĢirken, alıĢveriĢ mekanları da toplumsal geliĢmelerin, değiĢen sosyo-kültürel yapıların,
teknolojinin ve yaĢam standartlarının etkisiyle sürekli farklılaĢmaktadırlar. Toplumsal yapıda yaĢanan
değiĢimle birlikte, tüketim alıĢkanlıklarında da değiĢimler yaĢanmıĢ; alıĢveriĢ merkezleri yalnızca
tüketim yapılan mekanlar olmaktan çıkarak, sosyo kültürel mekanları ve açık alanları ile kentsel
kamusal mekanlarda gerçekleĢen eylemlerin aktarıldığı mekanlar olmaya da baĢlamıĢlardır. ÇalıĢma
kapsamında da; günümüzün yeni kamusal mekanları olarak karĢımıza çıkan alıĢveriĢ merkezlerinin
geçmiĢten günümüze geçirdikleri geliĢim süreçleri sosyal ve mekansal boyutlarda incelenmekte,
geçirdikleri değiĢimler iĢlevsel, toplumsal ve tasarıma özgü olarak irdelenmekte, alıĢveriĢ
merkezlerinin planlama ve tasarım ölçütleri değerlendirilmekte, alıĢveriĢ merkezlerinde yaratılan
kentsel mekanlardan esinlenilerek oluĢturulan kentsel kamusal alan simülasyonlarının mekana
yansımaları gibi konulara değinilmekte; alıĢveriĢ merkezlerindeki ortak kullanım alanlarının kentsel
kamusal alanların yerlerini alıp alamayacakları, alıĢveriĢ merkezlerinin yeniden yorumlanan kent
mekanı karakteristikleri aracılığı ile kamusal alan olma baĢarıları irdelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Alışveriş Merkezleri, Kamusal Mekan, Kamusallık, Toplumsal Yaşam
INVESTIGATION OF PUBLIC PLACES AS THE NEW FACE OF
SHOPPING CENTERS
Abstract
Shopping – one of the humanity's most ancient social actions - with the evolving consumer - oriented
life - cycle in the 20 century 's last quarter, started to integrate to different functions in different cities
and has become one of the most important social actions. While the concept of shopping has changing
over time and integrating with different functions, also the shopping places are changing and behaving
consistently with the effect of socio - cultural structures, technology and standards of living.
After the industrial revolution, with increasing pace of working hours and life beat, the time became
precious. Thus, shopping malls came out by proposing all kinds of products, addressing the economic
situation in each sector and also proposing a shopping style without loosing time. With the changes in
the social structure, it has been experienced also in the consumption habits. Shopping centers started to
become not only the location of consumption, but also social and cultural venues and public spaces in
urban areas and open spaces where the actions are transferred to public in these places. Today,
shopping centers create new urban simulations that will assume the functions of public spaces and city
centers. Within the context of this study; shopping centers - as we face as today‘s new public spaces will be examined and analyzed paralel with the spatial dimensions of social development processes
from the past, functional changes, embodied in specific social and design and also with the planning
and design criteria.
Keywords: Shopping Centers, Public Spaces, Publicity, Social Life
368
GĠRĠġ
Kentsel-kamusal mekan olan alıĢveriĢ merkezleri, kentte yaĢayan farklı grupların bir arada
olabilecekleri ortamlardır. Bu ortamlar, kentlerin geliĢmelerine paralel bir geliĢme izlemiĢlerdir.
Kentler ilk kurulduklarında açık alanlarda yoğunlaĢan alıĢveriĢ eylemi, giderek kapalı ortamlarda
gerçekleĢtirilir olmuĢtur. Kentliler ve dıĢarıdan gelen kullanıcılar, artık bu mekanlarda daha uzun
kalmaya, zamanlarının önemli bir bölümünü buralarda değerlendirmeye baĢlamıĢtır. Böylelikle;
kentsel mekanlarda aktivitelerin gerçekleĢtirilebilir olması kapalı kent modelini gündeme taĢıyarak,
modern alıĢveriĢ merkezlerinin farklı bir türünü karĢımıza çıkarmaktadır.
Genel kurgusu yönlenme/yönlendirme olarak karĢımıza çıkan alıĢveriĢ merkezleri, tüketim
kaynaklı, alıĢveriĢ eylemini eğlenceli ve de çekici bir hale getirme amaçlı olarak tasarlanır. Tasarlanan
alıĢveriĢ merkezlerinin farklı tip, boyut ve ölçeklerde yapılıyor olması, değiĢim/geliĢim niteliklerinde
mekansal yansımasının göz önünde olmasını sağlar.
Planlama aĢamasından baĢlayıp, kullanım aĢamasına getirilen merkezlerin barındırdıkları
kaliteler, kullanıcılarına farklı bir atmosfer yaĢatır. Alternatif imkanların sunulması, yapının çevresiyle
birlikteliği, kendine ait kimlik oluĢumu, tek çatı altında kentsel mekanların dizilimi kullanıcılarının
hoĢ vakit geçirmelerini destekler niteliktedir.
AlıĢveriĢ merkezleri; farklı tip planlanma, uygulama ve iĢletiliĢ biçimlenmelerine eĢ değer
olarak geliĢimlerini fiziksel olmanın ötesinde, kullanımsal olarak yerli/yabancı kullanıcıların ilgi odağı
ve hoĢ vakit geçirmenin belirleyicisi/sembolü durumunda da göstermektedir. AlıĢveriĢ eyleminin,
birçok marka altında yoğunlaĢıp çeĢitlilik kazanması, taleplere verilen yanıtların rahat bir Ģekilde
karĢılanması kullanımsal çekiciciliği baĢlatır. Merkezlerde sunulan dinlenme/eğlence/kültürel amaçlı
diğer alternatif imkanların varlığı ve çeĢitliliği kullanıcı yoğunluğunun artmasına zemin
hazırlamaktadır.
Yapı bütünlüğü açısından, kalitelerin belirlenip tasarımı yönlendirmesi kendi içlerindeki
eksiklikleri tamamlamasının yanında, oluĢturulan kentsel/kamusal mekanların kendine ait
kimlikleriyle ayrımı ve farklılığını sağlar. Kent içerisinde küçük ölçekte kent modelinin tek çatı altında
sunuluyor olmasıyla, belirleyici imaj öğelerinin alıĢveriĢ merkezlerini kuĢatması kaçınılmaz olur
(ġahin, 2007).
Bir alıĢveriĢ merkezi, bünyesinde irili ufaklı bir çok perakende alıĢveriĢ yapılan dükkanları ve
bunlarla ilgili servisleri bulundurur. Amaç, kullanıcıların en uygun ortamda alıĢveriĢ yapmalarını
sağlamak ve satıĢı yapılan ürünleri en iyi Ģekilde sergileyebilmektir. Son yıllara kadar esas iĢlevi,
üretilmiĢ malların satıĢı olan alıĢveriĢ merkezleri, Ģimdilerde kullanıcı gereksinimlerine uygun olarak,
barındıracağı aktivitelerle yaĢamsal kalitenin geliĢimine yönelik tasarlanmaya baĢlanılmıĢtır.
Genel olarak bakıldığında, kamusal mekanın temel amacı, ―toplumsallığı yerleĢtirmek ve
sosyal iliĢkileri dengelemek‖ olarak saptanabilir. Bu durumda da, birbirinin gücünü azaltan iki iĢlevin
karĢı karĢıya kaldığını düĢünmek mümkündür. Kamusal mekanlar, ―herkese açık‖ tır ve bu nedenle,
―yetkililerin izni olmadan ya da haklı bir amaç belirtmeden, istediğimiz gibi gidip geldiğimiz‖;
ayrıcalıklarımızı ya da bir yere ait olma hissini tecrübe ettiğimiz yerlerdir (Çevik, S. ve Özen, H.,
1995). Buralar, alıĢveriĢ merkezleri gibi özel iĢlevlere sahip olsalar bile, aynı özgürlük söz konusudur.
Çünkü her etkinlik belli bir düzeyde kollektif olarak anlaĢılır ve katılım, kurumsallaĢmıĢ olabileceği
gibi rastlantısalda olabilir. AlıĢveriĢ merkezlerindeki kamusal mekanlar onu kullanma olanakları
sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kentsel yaĢamla eĢ anlamlı baĢka bir çok iĢlevi ve etkinliği de
içererek alıĢveriĢ yanında, yaĢamsal standardın hareket kazanmasını desteklendirir. AlıĢveriĢ
mekanlarının, insan hareketlerine duyarlı, kentle temas ettiği alanlarda iki boyutlu yüzeylerle değil
sunduğu mekanlar yoluyla iliĢki kuran özelliğine sahip olması gerektiği düĢünülmektedir.
1. Alışveriş Merkezlerinde Mekan ve Davranış İlişkisi
Mimari mekanlar, fiziksel elemanlar olmasının yanında birer anlamsal ve sosyolojik iĢleve de
sahiptirler. Mekanlar, ortak kullanım alanlarıyla birer toplum örgütleyici konumundadırlar. Bir yapının
gerçekliği, kendisini oluĢturan fiziksel çerçeveler, yani duvarlar ve çatılar değildir. Bunlar tarafından
meydana gelen ve içinde yaĢanan Ģeydir (Benedikt, 1979). Mekan, basit bir fiziksel formdan daha
karmaĢık bir yapıya sahiptir. Bunun iki nedeni vardır; mekan nesneden çok bir boĢluktur, bu yüzden
onun bedensel doğası belli değildir ve nesneler gibi ele alınmazlar. Ġkinci neden ise mekanların
birbirleriyle olan bağlarıdır. ĠliĢkili mekanlar, sadece bir bütün olarak görünmez, aynı zamanda
369
insanların mekanın bütününü yaĢayabilmeleri için mekanın birinden diğerine olan hareketi fark
etmeleri gerekir (Hillier, 1996). Ġnsan yerleĢimlerindeki mekanın toplumsal yapısı mekansal kurallar
tarafından sağlanmaktadır. Mekansal kurallar aracılığı ile çalıĢan toplumsal güçler, yerleĢme
biçimlerindeki farklılıkları ve değiĢmeyen nitelikleri ortaya koymaktadır (Hillier, 2001).
Mekanın davranıĢ iliĢkisine bakmak için, planlanmıĢ oluĢumlar olan ―inĢa edilmiĢ mekanlar‖ ile
sosyal fonksiyonların arasındaki iliĢkinin anlaĢılması gerekir. ĠnĢa edilmiĢ yerlerde bulunan ayırıcı
sınırlar ve birleĢtirici bağlantılar bir tür sosyal görev üstlenerek, bu yerlerdeki davranıĢları, aktiviteleri,
insanların beraber ya da ayrı durmalarını sağlar. Bu nedenle, bir yerde sosyal mantık olabilmesi için, o
yerin insanların günlük yaĢayıĢlarını kapsaması, sosyal iliĢkilerini Ģekillendirmesi, formunda toplumun
ve kültürün izlerini taĢıması gerekir (Peponis ve Wineman, 2002).
Lang (1987), fiziksel mekan ve davranıĢ iliĢkisine dair üç temel konu üzerinde durmuĢtur.
Bunlardan ilki mekan içinde yön bulmayla ilgili olarak, biliĢsel haritalar ve mekansal davranıĢ
üzerinedir. BiliĢsel haritalar üretmek, insanların bulundukları yer ve fiziksel çevrelerin özelliklerini bir
zihinsel süreç olarak kodlama, saklama, geri çağırma ve gerektiğinde kodlarını deĢifre etmek için
geliĢtirilen süreçtir. BiliĢsel haritalar, bir kentin, bir binanın gerçeğinin zihinde kopyalarının
oluĢturulması değildir, gerçekliğin zihinde oluĢturulmuĢ modelidir. Özellikle alıĢveriĢ merkezleri gibi
karmaĢık kurguları olan ve metrekare olarak fazla yer kaplayan binalarda, insanlardan bulundukları
mekanının özelliklerini resmetmeleri istendiğinde, sonuçların kiĢisel algılara ve odaklan konuya göre
farklılıklar gösterdiği, bazılarının da gruplanabilir olduğu gözlemlenmiĢtir (Lang, 1987).
Fiziksel mekan, iĢlevsel ve sosyal anlamda bir etkiye neden olur. Mekanlar arasındaki iliĢkilerin
düzenlenmesi, insan-mekan, insan-insan iliĢkilerinin düzenine etki eder. Fiziksel mekan, yapay bir
çevre oluĢturarak, algısal engeller kurar ve insanların çevreyle birincil iliĢkileri algı yoluyla oluĢur. Bir
anlamda, mekanlar birer toplumun parçası haline gelir. Algılama, algılayıcı ve algılanan arasında bir
denge kurulduğu zaman var olur. Bu denge, mekanın özellikleri ve bu özelliklerin oluĢturduğu
iliĢkilerin özne tarafından algılanması ve yansıtılması Ģeklinde sağlanır. Çevresel imajlar, gözlemci ve
çevresi arasında iki taraflı bir sürecin sonucudur. Çevre, ayırt ediciliği ortaya koyar, gözlemcide
gördüklerini seçer, organize eder ve anlamlı hale getirir (Lynch, 1961). Binalar, mekan içindeki
sınırların ve yüzeylerin farklılaĢmasıyla çevrede imaj oluĢturmaya elveriĢli hale gelirler algısal
okumanın mekanlarda oluĢturulmuĢ referans objelerinden kaynaklandığı ifade edilir (BaĢkaya vd.,
2004). Bu anlamda çevresel imajların ölçülebilir üç bileĢeni; kimlik, yapı ve anlam olmak üzere
birbirini tamamlarlar (Lynch, 1981; Lang, 1987; Çevik, 1991).
1.1. Çevresel Algılama
Belirli bir çevre içinde, karĢılıklı etkileĢim içinde bulunan insan, bu iliĢki sonucunda çevreden
enformasyon toplamaya baĢlar. Böylece algılama olarak ifade edilen süreç insanın zihninde oluĢmaya
baĢlar. ―Fiziksel çevrenin algılanması gayet karmaĢık, dinamik, geniĢ sınırları olan ve tek defaya özgü
bir süreçtir‖ (Holahan, 1982). Algılama; ―bir olgu duyusu yapmada belleğin kullanılması‖ (Yüksel,
1979; Çevik, 1991). Çevreden enformasyon elde etme süreci içerisinde aktif ve amaca yönelik olup,
nesne ve olaylara anlam verme aĢamasıdır. ―Çevre özelliklerinin-etkilerinin sübjektif kabulü ve
çalıĢılması‖ veya ―canlı organizmanın ihtiyaçlarından birisi, faydalı araçsal bir iĢ-çalıĢma‖ (Becker ve
Keim, 1972; Çevik, 1991). ―Herhangi bir nesneyi, olayı, iliĢkiyi görmektir, duymaktır, dokunmaktır,
koklamaktır, tatmaktır, hissetmektir‖, duyusal özelliklerle birlikte dıĢ dünyadan bilgi edinme sürecidir
(Özbilen, 1982). Kavram ve gerçekliğin bulunduğu yer olarak açıklanabilmektedir (Lang, 1987;
Cüceloğlu, 1991). Çevresel algılama ile algılanmıĢ çevre arasında fark vardır. Çevresel algılama,
çeĢitli etkenler altında bireyin çevreye iliĢkin yargılarını oluĢturmada ilk aĢama olurken, algılanmıĢ
çevre bilinenlere, beklentilere, hayal edilene veya deneyimlere bağlı olarak imajları, Ģemaları ve hatta
davranıĢları bile değiĢtirir (Rapoport, 1977). Gestalt Teorisi, Devinimsel Teori ve Ekolojik Teori
olarak algılamaya iliĢkin teorik yaklaĢımları üç ana baĢlık altında toplanabilir. Bu yaklaĢımlardan ilk
ikisi duyusal deneyim üzerine odaklanırken Ekolojik yaklaĢım ise bir sonuç olduğuna iĢaret eder.
● Gestalt Algılama Teorisi
Gestalt Teorisi; ―bir bütünün nasıl bir algılama sürecinden geçtiğini‖ biçimsel bir yönden
anlatır. Çevreyi oluĢturan örüntüler belirli bir düzen içinde biraraya gelirler. Böylece kurgulanan
zihinsel Ģemalar doğrultusunda algılamaya da bir düzenleme getirilir. Algısal düzenlemenin en temel
ilkesi Ģekil-zemin iliĢkisidir. Bu iliĢkiye göre, ancak zemine karĢı Ģekil olarak algılanan biçimler bir
görsel etkinliğe sahiptir ve Ģekil arka yüzeyi oluĢturan zemin içinde anlam kazanır (Aydınlı, 1993).
370
―Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür‖ ilkesiyle algısal olay iki boyutlu örneklerin
örüntüsü, renk, parlaklık, Ģekil, ölçünün algısal sabitliğini ispatlama atılımı ve öğelerin yapısından
kendinden olan düzenlemelerin kuruluĢu üzerine temellenmiĢtir. Ġnsanın doğuĢtan getirdiği algılama
biçimi ile organizmanın doğal yapısı açısından algılanmıĢ dünya içindeki hal, hareket ve davranıĢları
açıklamaya çalıĢır (Özbilen, 1982).
● Devinimsel Algılama Teorisi
Birey çevreye iliĢkin kararlarını oluĢturmada son derce kiĢiseldir. Bu durum, bireyin dünyaya
bakıĢ açısının, ihtiyaçlarının ve çevresel hedeflerinin saptanmasına yardımcı olur. Gözlemci, çevre ve
algı arasındaki sıkı iliĢkiler kiĢinin çevreden aldığı ve eyleme geçirdiği enformasyonların değiĢken
yapısı hakkında getirilen açıklamalar, hangi biçimin daha dikkat çektiğini ve neyin neyden daha
önemli olduğunun gösterilmesi çevresel tasarım teorilerine önemli katkılarda bulunur (Holohan,
1982).
Devinimsel teoriye iliĢkin; hareketin katılımıyla algılama incelenmektedir. Etkileri ve etkileme
yolları ―ağırlıklı olarak fiziksel öğeler, biçimler, biçimlenmeler, öğeler düzeni-özellikleri-dağılımı,
farklı ölçek ve yoğunlukta uyandırdıkları duygular içinde irdelemektedir‖ (Lynch, 1960; 1974; Cullen,
1971; Çevik, 1991; ġahin, 2011). Sahip olduğumuz güdülerin, deneyimlerin ve mekanda yapılan
keĢiflerin karĢılıklı bir etkileĢim içinde olduğunu, o anki algılama eyleminin daha sonra oluĢacak
olanlara yeni biçimler kazandırarak geliĢtirdiği ifade edilebilir.
● Ekolojik Teori
Ekolojik yaklaĢımın reddetmediği kavramlar kültür ve sosyal çevredir. Kültürel dolaysız
beklentiler, çevre ile etkileĢim sonucunda oluĢur. Kültür, grupların tekrar eden ekolojik baskılara karĢı
kendi varlığını geliĢtirmede kullandığı bir süreçtir. Sosyal çevre, teknik olarak kültürün bir parçasıdır.
Ġnsan, davranıĢlarını biçimlendirmede etkin bir rol sahipken, ekolojik varyasyonlara da uyum
sağlamada güçlü yaptırımlar uygular (Berry, 1976).
1.2. Bilişsel Süreçler ve Çevresel Tavırlar
Ġnsanın fiziksel çevre içinde var olma süreci ile iliĢkili hiçbir süreci birbirinden ayırabilmek
mümkün değildir. Çevresel algı, çevre hakkındaki düĢüncelerin belirlenmesinde birçok enformasyon
sağlarken, çevresel biliĢim ve tavırların oluĢturduğu birçok beklentileri de, algılama eyleminin
meydana geliĢ biçimini etkiler (Holahan, 1982).
Çevresel biliĢ, biliĢ haritaları; ―imgeler, Ģemalar, ve çevrenin bir parçasının biliĢsel gösterimleri
içinde kurulması nedeniyle toplumun kendini yönlendirmesi ve çevreyi kullanması onların
aralarındaki iliĢki, sınıflanmıĢ çevre içindeki öğeler ile iliĢkili kılınmıĢtır. Ġnsanın beyninde oluĢan
zihinsel haritalar, önemli bir mekan süreçleme sistemidir. Basit bir organizmada bile olan bu sistem
bilinçsiz ve esnek olabilir‖ (Özbilen, 1982).
1.3. Alışveriş Merkezlerinde Algı
AlıĢveriĢ merkezlerinde algı, mekandaki nesnelerin insan üzerindeki etkileri üzerinden oluĢur.
Ġnsanların mekandaki algılama süreci biçim ve nesnelerin yorumlanmaya baĢlamasıyla geliĢir. Buda
alıĢveriĢ algısının fiziksel mekandan kaynaklandığı anlamına gelir. Ancak bu yaklaĢım, alıĢveriĢ
merkezlerindeki algılamanın nesnelerden çok yüzeysel strüktürün katmanlarından meydana geldiğini
açıklar (Gibson, 1979). Algılamada hareket önemlidir; gözlemcinin veya gözlenenin hareket halinde
olması, algılama özelliklerinde değiĢikliklere neden olur. AlıĢveriĢ merkezlerinde; mekan, ıĢık ve
görünürlülük arasındaki iliĢkinin kuvvetliliği, kullanıcı algısında önemli bir yer tutar. Görünür alan,
bireyin mekandaki duruĢuyla bağlantılı olarak bir bölge içindeki her nokta ve ortamla yakın iliĢkilidir.
Ancak her insanın kendi fiziksel özellikleri ve mekandaki yüzeysel özelliklerden kaynaklanan
algılama farklılıkları vardır (Benedikt, 1979).
1.3.1. Alışveriş Merkezlerinin Kent ile Algılanması
AlıĢveriĢ merkezlerinin kent ile iliĢkisindeki kriterlerinden en önemlilerinden biride kent ile
iliĢkideki araç ve insan sirkülasyonudur. Ġnsan sirkülasyonu, tüketimin odağında ve kent dokusunda
baskın bir hacim ve etkiye sahip alıĢveriĢ merkezlerinin odak noktası olması ile örneklendirilebilir.
Genellikle alıĢveriĢ merkezleri, kentsel doku içindeki büyük yaya sirkülasyonlarının içinde veya
sonunda konumlandırılırlar buna bağlı olarak geleneksel alıĢveriĢ kullanıcılar da alıĢveriĢ merkezi
iliĢkili hayata adapte olmaya baĢlarlar. Araç sirkülasyonunda ise; arabalar kamusal mekanı iĢgal
371
ederek, çevresel kaliteyi ve yaya sirkülasyonunu kötü yönde etkilemiĢtir. Bu nitelikte alıĢveriĢ
merkezlerinin kurgusal yapısına iyice yansımıĢtır (Zacharias, 2001).
Kapalı alıĢveriĢ merkezlerinin kent merkezlerindeki örneklerine bakıldığında, banliyölerdeki
örneklerinin aksine mevcut kent dokusuna aykırı bir oluĢumla geliĢtikleri görülür. Bu mekanlar,
kentsel iliĢki anlamında, sokaktan bağımsız, birbirini tamamlayan fonksiyonları ile içe dönük, kendi
kendine bir tür yaĢam döngüsüne sahip olabilecek iĢlevsel bir çeĢitliliğe sahiptir. AlıĢveriĢ merkezleri,
her ne kadar iç mekanlarında kentsel çevreden esinlenerek tasarlanan mekanlardan oluĢsa da, gecegündüz gibi çevresel etkilerden bireylerin uzaklaĢması, iç mekanda bulunulan kentin özelliklerinin
hissedilememesi durumumu ortaya çıkarır. AlıĢveriĢ merkezlerinin pazarlama stratejisi ile edindiği
temaların kentle bağlantısının bulunmaması, kullanıcılarının kentsel imajdan uzaklaĢmalarına neden
olur (Türkoğlu, 1998).
1.3.2. Alışveriş Merkezlerinde İç Mekan Algısı
AlıĢveriĢ merkezlerinde, ortamın algısal girdilerini oluĢturan özellikler; mekanın fiziksel
örgütlenmesi, mekan formu, bina içi birimlerinin yüzeysel yapıları, malzeme-doku-renk nitelikleri,
iklimlendirme, aydınlatma ve havalandırma olarak karĢımıza çıkar. Mekansal örüntüde, mimari
formda farklılıklar oluĢturulsa da bireylerin iç mekanda temel algı kriterleri bellidir. AlıĢveriĢ
merkezlerinde, yapay ıĢık, yapay havalandırma gibi mekanik ve statik oluĢumlarla binaların
bulundukları coğrafyadan bağımsız, iç mekanda bir tür mikroklima oluĢturulur. Sabit ıĢık, ısı ve nem
değerlerine sahip, kendi kendine yeten ekolojik bir ortam yaratma isteği temel tasarım kriteridir
(Öktünç, 2005).
AlıĢveriĢ merkezlerinde malzeme-doku-renk ve form gibi mekanı görsel olarak algılatan
unsurlar aynı zamanda estetik kaygılara yanıt verirken, kullanıcılar üzerinde duygusal etkiler yaratır.
Mekan oluĢumunda sınırlayan yüzeylerin niteliği önem kazanmaktadır. Özellikle yüzeylerin
görünürlüklerini sağlayan aydınlık oluĢumları ve bunlar arasındaki gerekli karĢıtlıkların elde edilmesi,
iç mimaride istenilen mekan etkilerinin yaratılmasında rol oynar. Görünürlüğü sağlayan ıĢığın
oluĢturduğu aydınlatma ile ilgili olarak, aydınlığın az-çok olması, aydınlatma biçimi, ıĢığın rengi,
doğrultusu ve oluĢan gölgelerin niteliği gibi etkenlerin mekanların farklı algılanmasında farklı
değerlerde destek oldukları söylenebilir (Sözen, 2004; ġahin, 2005; 2008).
2. Kamusallık Kavramı ve Alışveriş Mekanları-Kamusallık İlişkisi
AlıĢveriĢ merkezleri günümüzde, fiziksel, sosyal ve kültürel ihtiyaçlara cevap veren ―sosyal
merkez‖ niteliğindedir ve büyük bir hızla kentin içinde birer odak noktası haline gelmeye devam
etmektedir. Meydana getirilen sosyal merkezler sayesinde, insanlar birbirleriyle iletiĢim kurabilir,
deneyimlerini paylaĢabilir bir mekan olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Kamusal olma sıfatını üzerinde taĢıyan olgu herkes tarafından, görülebilir, duyulabilir ve olası
en geniĢ açıklığa sahip olmalıdır. Aynı zaman da bize ait olan özel olanın dıĢında hepimiz için ortak
bir dünyayı ifade etmelidir (Arendt, 1994). Kamusallık, toplumda çok geniĢ bir dengenin parçasıdır.
Ayrıca politik davranıĢlar, haklar kavramı, ailenin düzenlenmesi ve devletin sınırları gibi daha geniĢ
bir bütünün parçası olarak taĢıdığı anlamlar vardır (Sennett, 1996).
Kamusal olan eylem, kamusal olma yani kamusallık açısından farklı derecelere sahip olabilir.
Bu farklı güçte kamusallık taĢıyan eylemler kendileri için en uygun, en anlamlı mekanı bulma çabası
içindedirler; buna göre kamusal mekanı kullananların, kamusal eylemde, davranıĢta bulunanların
gösterdikleri belli kaliteler eylemin kamusallığını belirlemektedir;
● Kamusal eylemde bulunanların heterojenlik nispeti
● EtkileĢim biçimi
● OluĢturulan anlam
● Politik veya günlük yaĢamla ilgili oluĢu
● EtkileĢim içinde bulunan kiĢi ve grupların sayısı ve büyüklüğü
● Yasal, politik, siyasi çerçeve
Kamusal mekanda yapılan eylemler, belirli renk, etnik köken, gelir grubu, yaĢ ve cinsiyetten,
insanların homojen olduğu gruplar tarafından ortaya konmaktadır. Özellikle politik, toplumsal
konularda yapılan eylemlerde bu özellik gözlenir. Bu konuda etkileĢimin aktif veya pasif, içe dönük
yada dıĢa dönük olması önemlidir. Bireyselliğin ve içsel yaĢamın açıkça ifade edilebilirliği karĢısında
372
medeniyet kaybolmuĢtur. Ġnsanlar yabancılarla etkileĢimde kendi iç korkularının kontrolsüz bir Ģekilde
ortaya döküleceğinden çekinmeye baĢladıkları için, yabancıların birbiriyle konuĢma hakkına sahip
olmadığı, herkesin yalnız bırakılma hakkının saklı tutulduğu günümüz kamusal yaĢamında, sessizlik
bir kural haline gelmiĢtir. Böylece kamusal davranıĢ bugün daha çok gözlem, pasif katılım ve
seyretmekle ilgilidir (Sennett, 1996).
Kamusal mekanda geçen eylem; üyeler arasında grupları ve bireyleri toplumlarla, dünyayla ve
kozmik dünyalarla, hatırlarla bağladığı miktarda daha çok kamusal olmaktadır. Eylem‘in mekan ile
iliĢkisi kurularak, bireyler burayı bir ‗yer‘ olarak algılamaya baĢlar. Mekan ortak bir hafızanın
oluĢmasına katkıda bulunuyorsa toplumsal fonksiyonları baĢarılı bir Ģekilde destekliyor demektir.
Günlük hayatta kamusal yaĢam, insanın hayatta kalabilmek için gerekli ya da kiĢisel konfor ve
alıĢkanlıklarından doğan ihtiyaçlarını gidermesi için yapılması zorunlu eylemler olarak
gözükmektedir. Politik alanda mücadele bu temel ihtiyaçları aĢkın olduğundan gönüllü katılımı ve
çabayı gerektirmektedir. Bu türlü eylem sırasında daha içten, daha çok kamusal ifadelerde bulunmak
söz konusudur (ġahin, 2005; 2011).
Eylem sırasında etkileĢime girenler kiĢi ile kiĢi, kiĢi ile grup olabilmektedir. Eyleme katılan
taraflar ve taraflarda yer alan insan sayısı arttıkça, ortaya konan düĢünceler, fikirler, sorunlara çözüm
önerileri daha büyük kitleler tarafından paylaĢılacak, konuyla ilgisi olmadığı için kamusal eylem
dıĢında kalan ve olguyu kamusal olarak algılamayan birey sayısı da azalacaktır. Burada tekrar
elektronik medyanın bir olayı yayarken bunun ne kadar kamusal olguya dönüĢtüğünü sınamak
gerekmektedir. Medya, kitlelere ulaĢmakta ve herhangi bir sorun büyük topluluklar tarafından
paylaĢılmaktadır. Ancak sorun bu aĢamada kamusal değildir. Soruna gösterilen somut tepkiler sorunu
kamusal kılmaktadır.
Kentsel mekan, estetik kriterleri iĢin içine katmadan kentlerde diğer yerleĢim birimlerinde
binalar arasında kalan her tip mekan olarak atanılmamaktadır. Kentsel mekan, çeĢitli cephelerle
geometrik olarak sınırlandırılmıĢ alanlardır. Mekanı algılamamızı kolaylaĢtıran temel özellik
geometrik kurgusunu açık ve net olarak anlayabilmemizdir. Bu kaliteleri bulduğumuz dıĢ mekan,
kentsel mekandır. DıĢ mekan ulaĢılabilir, açık havada hareket edebilmek için engelsiz, kamusal, yarı
kamusal ve özel zonları bulunan mekandır (Krier, 1979).
Tüm insan eylemleri mekan içinde gerçekleĢir. Kamusal eylemlerin insanların yakın olmaları,
geniĢ bir kitleye etkileĢim içinde bulunabilmeleri aç ısından kentsel mekanlarda gerçekleĢmesi
doğaldır. Kentsel kamusal mekanlar yabancılarla karĢılaĢma olasılığı en yüksek yer olduğuna göre
farklı gruplar ancak bu tür mekanlarda biraraya getirilebilir. EtkileĢim biçimi bu mekanların eylemi
özendirme nispetine göre Ģekillenebilir. Mekanın kurgusu ve içinde bulunan iĢaret ve semboller
anlamın yaratılmasında etkili olabilir. Kitlelere ulaĢmanın en rahat mekanı olarak her türlü iktidar
mücadelesinin verilebileceği yegane mekan kentsel mekanlardır ve oluĢturduğu örüntüyle farklı kiĢi,
ve grupların ―bizim‖ diyebilecekleri bir mekanda eylem yapmalarına olanak sağlar. Kamusallık, en
genel anlamıyla bir çoğulluk ve rahatça kullanım durumunu iĢaret ettiğinden, içindeki yaĢam
koĢullarının barındırdığı pek çok özellik nedeniyle ―alıĢveriĢ mekanı‖ ile yakın iliĢki içindedir. Bu
nedenle; çeĢitli Ģekillerde kamusallık biçimlerinin belirdiği, geliĢtiği ve dönüĢüme uğradığı yerler
olarak alıĢveriĢ mekanlarının, hangi özellikleriyle bir kamusallık bilincinin ve yaĢantısının geliĢmesini
sağladığı ve ―kamusal olma‖ anlamına bağlı olarak, alıĢveriĢ mekanları içinde hangi tür ve özelliklerde
kamusal mekanların oluĢtuğu konusuna yanıt aranmalıdır (ġahin, 2011).
2.1. Kamusallığın Nedenleri
Kamusallık, toplumda çok geniĢ bir dengenin parçasıdır. Ayrıca politik davranıĢlar, haklar
kavramı, ailenin düzenlenmesi ve devletin sınırları gibi daha geniĢ bir bütünün parçası olarak taĢıdığı
anlamlar vardır (Sennett, 1996). Kamusal olgu, bireyin kamunun bireyi olarak paylaĢtığı değerdir ve
bu çoğu zaman her iki taraf içim önemli ve vazgeçilmezdir. Yani, birey olarak kiĢiyi yok sayan,
bireysel ilgilerden bağımsız ve üstün bir kamusal Ģey yoktur. Dolayısıyla bir yerde meydana gelen bir
olay veya bir etkinlik kollektif olduğu halde, kamusal nitelikte olmayabilir. Eğer böyle bir olgunun
kendisini ilgilendirmediğini ve kendisini hiçbir biçime dahil bulunmadığı bir kiĢi varsa; o kiĢi için o
olgu kamusal değildir (Karaman, 1991).
Ġnsan ancak ―toplumda ve toplumla‖ var olabilmektedir. Toplum ise, bir biçimdir ve biçim de,
örgütlenmeyi yada bir düzeni içermektedir. Bu nedenle; toplum kurumu, ―bir bütün oluĢturan ve bir
bütün gibi tutarlık içinde çalıĢan‖ birçok özel kurumdan oluĢmaktadır. Kamusallığın bir göstergesi
373
olarak, ―ortak konuların çevresinde bir mücadele ortamının yaratılması‖ da, ancak böyle bir yapılanma
içinde söz konusu olmaktadır (ġahin, 2011).
Toplumun topyekun ‗kurumsallaĢtırılmasını‘ sağlayan ―birliği‖ kuran ise; ―o toplumu/topluluğu
oluĢturan bireylerin tüm yaĢamını besleyen, yönlendiren ve yöneten, son derece karıĢık bir anlamlar
dokusunun iç birliği ve tutarlılığıdır.‖ Bu doku, ―toplumun imgesel imlemlerinden oluĢan magma‖
olarak adlandırılır. Ġmlemlerin imgesel olmasının nedeni, ―akılcı‖ yada ―gerçek‖ öğelere tekabül
etmemesi ve yaratım yoluyla ortaya konulmuĢ olmasıdır. Toplumsal olması ise, söz konusu
imlemlerin, ―ancak anonim ve kiĢisel olmayan bir topluluk tarafından ‗kurumsallaĢtırılmıĢ‘ ve
paylaĢılmıĢ olarak‖ var olmasıyla açıklanır (Castorıadıs, 1993).
Doğal ya da toplumsal, her durumda insan kendisi için yararlı olmanın peĢindedir. Ama insan,
ancak toplumsal durumda, yararlı karĢılaĢmanın imkanını en fazlaya yükseltebilmektedir, çünkü
―insan için en yararlı, kendi doğasıyla birleĢmeye en uygun varlıklar yine diğer insanlardır‖
(Bumin,1996). Bir topluluğun düzenleniĢ tarzı olarak ideolojik yapısı; siyasi iktidar kanalıyla
gerçekleĢtirilen ―bir tür yukardan sosyalleĢtirme‖, yani ―sosyal iliĢkileri her düzeyde Ģekillendirme,
adlandırma ve etiketlendirme olarak‖ değerlendirilmektedir. Bunun aracı olarak ideoloji, ―sadece
bilimsel bilgi ile yaĢamayan insanın zihinselliğinin bir baĢka ĢekilleniĢi‖ ve ―insanlara yön veren bir
anlam kümesi, bir harita‖ olarak tanımlanır (Uras, 1993).
―Sembolik toplum‖ görüĢü ise, düĢünsel sistemlerin doğal zorunluluk ve itkilere, pratik etkinlik
ve mantığa indirgenmesine karĢı çıkarak, ―toplumsal yaĢamı oluĢturan iliĢkiler dokusunun sembolik
bir nitelik taĢıdığı ve bu mantık ve nedene dayandığını‖ öne sürmektedir. Epistomolojik görüĢler
açısından bakıldığında, doğal toplum modelini pozitivizmin, sembolik toplum modelini ise
yorumsamanın temellendirildiği görülmektedir. Yorumlayıcı yaklaĢım açısından, ―bilgi ile dünya
iliĢkisi, bir denklik iliĢkisi değil, bir oluĢum ya da kuruluĢ iliĢkisidir.‖ Bu nedenle, ―bilgi ile gerçek, dil
ile dünya arasındaki iliĢki edilgin değil, etkin‖ olarak tanımlanır. Ġnsan-doğa iliĢkisi, aradaki temel
kopukluğun, sonradan dolaylı bir Ģekilde sembolik düzenlemeyle giderilmesine dayanır. Aynı Ģekilde,
―toplumsal yaĢam da doğal çevre içerisinde geliĢir; ancak bu çevrenin anlamı ve etkisi, sembolik bir
düzenlemenin sonunda belirmektedir‖ (Sunar, 1986).
2.2. Kamusallığın Anlamı
Sosyal iliĢkilerin iki temel formu, kamusal ve özel yaĢamdır. Bunlar geleneksel olarak
ayrıdırlar; çünkü özel yaĢam kiĢiseldir, orada yaĢayan tarafından kontrol edilir, bir insanın aile ve
arkadaĢlarıyla tecrit edilmiĢ, korunmuĢ yaĢam bölgesidir. Kamusal yaĢamsa üç karakteristikle
bağlantılıdır: ortak iyilik ve fayda için ortak refah, yabancılar tarafından genel gözleme açık olma ve
bir insanlar çeĢitliliğini kapsayarak farklı davranıĢ ve ilgi alanları arasında hoĢgörünün geliĢmesini
sağlama olarak tanımlanır (Brıll, 1989).
Kamu tedarikinin bütün biçimleri, ―devlet, birey ve gruplar arasında, sonu gelmez bir biçimde
yinelenen ve hep müzakere edilen bir anlaĢma‖ olarak, toplumsal sözleĢmenin bir parçasıdır. Böylesi
anlaĢmaların iĢlemesi ise; insanların bencillikleriyle toplumsallıklarının, haklarıyla sorumluluklarının
dengelenmesine bağlıdır. Bu anlamda, ―hayallerden bıkmıĢ toplumlar ve bağlılık göstermek için neden
bulamayan gruplar‖ için ―kamu fikrinin bir etiketten öte anlam ifade etmediği modelleri,‖ ―kendi
köklerinden iyice kopmuĢ modeller‖ olarak nitelendirilir (Mulgan, 1995).
Ġnsan iliĢkileri açısından ise; kamusallığın birleĢtirici olma anlam ve iĢlevinin vurgulanması, özellikle
günümüzdeki yabancılaĢma, iletiĢim kopukluğu ve ―farklı olana‖ karĢı tepkilerin yoğunlaĢmasına
karĢı bir eleĢtiri olarak gündeme gelmektedir. Sözgelimi R. Rorty, ―diğer insanlarla bir dayanıĢma
duygusu hissetme yönünde ahlaki bir yükümlülükten‖ söz eder. ―DayanıĢma‖ daha çok, giderek daha
fazla artan geleneksel din, ırk, adet gibi farklılıkları ―önemsiz görebilme yeteneği‖ ve böylece ―biz‖
den çok farklı insanları da ―biz‖ sıfatına dahil olarak düĢünme yeteneği olarak ele alınırken;
―dayanıĢmanın‖ ifadesini, ―birbirimizin ortak insanlığını tanıma‖ da bulacağı belirtilir (Rorty, 1995).
2.3. “Kamusal” Mekanın Görevleri
Kamusal mekan, her toplu ve toplulukta farklı ölçeklerde karĢımıza çıkar. Kamusal mekan
yumuĢaktır ve Ģartlara göre Ģekillenir. Dünya üzerinde bulunan tüm insanları içine alabilecek
mekanlar, dünya yüzeyinde gözenekli bir sünger oluĢturur. Kamusal mekanlar bu süngerin dıĢarıdan
emdiği su gibidir. Farklı miktarlarda bu gözeneklere girer yada çıkarlar. Kamusal mekanlar, alıĢveriĢ
merkezleri, plazalar, atriumlar ölçeğinde tanımlanabilir. Kimileri kapalı, kimileri açıktır, kimilerine
374
ulaĢım kontrol altındadır, kimilerine değildir, kimileri kamu kimileri özel giriĢim tarafından
kurulmuĢtur. Bu mekanların yönetimi duruma göre kamunun yada özel giriĢimcinin elindedir. Ancak
bu mekanların ortak yönü insanların birey veya grup aktiviteleri için gittikleri, günlük ihtiyaçlardan
yada toplumsal amaçlarla eylemde bulundukları, eylem yapmalarını destekleyecek donatıların
bulunduğu, kamunun kullanımına açık mekanlar olmalıdır (Carr ve diğ. 1992).
19. yüzyılın son 20-30 yılında mağaza sahipleri iĢletmelerini gösteri karakteri üzerinde oldukça
sistemli yollarla çalıĢmaya baĢladılar. Zemin kata dökme camdan vitrinler yerleĢtirildi, buralar
koyulan mallar mağazadaki sıradan mallar değil, en sıra dıĢı türden parçalardı. Vitrin dekorasyonları
zamanla daha da fantastik ve özenli duruma geldi. Ticaretteki yeni düĢünce kodu kamusal alan
anlayıĢında daha geniĢ bir değiĢimin iĢaretiydi. KiĢisel duygulara yatırım ve pasif gözlem birleĢiyordu;
kamusal alana çıkmak hem kiĢisel hem de pasif bir deneyimdi (Sennet, 1996).
Çubuk‘a göre, kentsel kamusal mekanlar kent insanlarının birbirleriyle karĢılaĢtıkları yerlerdir.
Genelde, kentsel kamu mekanlarını oluĢturan yapılanmamıĢ ve yapılanmıĢ mekanlarda, toplumsal
yaĢamımızın nicel ve nitel yoğunlaĢması sonucu beliren gereksinimlerin karĢılanması gerekmektedir.
Kamu mekanlarının sağladığı önemli iĢlevler vardır. Bunları dört grupta toplamak olasıdır:
● Psikolojik ve sensoriyel gereksinimlerin sağlanması (can sıkıntısını kovan çeĢitlilik-zevkhayal-keĢif-gezi-kalabalıkla içiçelik-yada izole olma-sukün veya hareketlilik-hız veya yavaĢlık,
yerlerin tanımı-ortak yaĢamın sembolleri)
● Sosyal iliĢkilerin sağlanması (kendiliğinden olan, ferdi yada ortak giriĢimler programlı
karĢılama-bilgi değiĢimi-güven-bekleme-baĢı boĢ gezme-kültür-gösteri-değiĢik iletiĢimler-eğitim
öğrenme oyunları)
● Ekonomik değiĢimlerin sağlanması (Hizmetler-ticaret-iĢ-ortak mekanlarda, aynı iliĢkilere
sahip olmayan sektörlerden her birine özgü koĢullarda ekonomik değiĢimin sağlanması)
● Yararlı deplasmanların sağlanması (Rahat koĢullarda her vasıtaya adapte olan yaya-vasıtaçocuk arabası-sakatların deplasmanı-bisiklet-motosikletli-toplu taĢıma-otobüs vs. ye olanak
sağlanması gibi) (Çubuk, 1989).
Özne ve öteki arasındaki mekan farklılığın mekanıdır ve melezleĢme zonları bu farklılığın
yaĢanmasında önemlidir. MelezleĢmenin temastan kaynaklanması ve hem özneden hem de ötekinden
farklı olması önemli. Böyle bir mekanda, özne ve öteki arasındaki iliĢkinin asla bir özne, özne iliĢkisi
olması gerekiyor. BaĢka bir Ģekilde soyutlarsak, kamusal mekanlar, sosyal olarak düĢünüldüğünde
―ötekileri‖ nesne olarak değil, özne olarak kavramlaĢtırmalıdır (Bhabha, 1994). Bunun sağlanması için
ötekilerin ve öznenin arasında ―temas‖ olanakları gerekiyor. Hem herkesin kendisi olarak güvenle var
olabileceği, hem de farklarla karĢılaĢabileceği, buluĢabileceği, temas edebileceği mekanlar gerekiyor
ki, zaten kamusal mekanların canlı melez zonlar olabilmeleri için farklılıkları nötrleĢtirmek yerine,
teması, kozmopolitliği destekleyen mekanlar olmaları gerekiyor (DemirtaĢ ve diğ. 1996).
Genel olarak bakıldığında, kamusal mekanın temel amacı, ―toplumsallığı yerleĢtirmek ve sosyal
iliĢkileri dengelemek‖ olarak saptanabilir. Bu durumda da, birbirinin gücünü azaltan iki iĢlevin karĢı
karĢıya kaldığını düĢünmek mümkündür. Kamusal mekanlar, ―herkese açık‖ tır ve bu nedenle,
―yetkililerin izni olmadan ya da haklı bir amaç belirtmeden, istediğimiz gibi gidip geldiğimiz‖;
ayrıcalıklarımızı ya da bir yere ait olma hissini tecrübe ettiğimiz yerlerdir. Buralar, alıĢveriĢ merkezleri
gibi özel iĢlevlere sahip olsalar bile, aynı özgürlük söz konusudur. Çünkü her etkinlik belli bir düzeyde
kollektif olarak anlaĢılır ve katılım, kurumsallaĢmıĢ olabileceği gibi rastlantısalda olabilir. AlıĢveriĢ
merkezlerindeki kamusal mekanlar onu kullanma olanakları sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kentsel
yaĢamla eĢ anlamlı baĢka bir çok iĢlevi ve etkinliği de içerir (ġahin, 2011).
3. Alışveriş Merkezlerinin Mekansal Belirleyicileri- Etkili Kalitelerin Değerlendirilmesi
AlıĢveriĢ merkezlerinde, kamusal mekan-kamusallık kalitesinin yüksek olması farklılıkların
karĢılaĢabileceği mekanlar olabilmeleri için Ģu üç mekana bağlı kaliteleri bünyelerinde barındırmaları
gerekmektedir;
1. Fiziksel Mimari
2. Kullanım-ĠĢlevsel
3. Sosyal-Toplumsal
AlıĢveriĢ mekanlarının, bu üç kaliteden birini tam olarak yerine getirememesi durumunda kamusallık
olgusunun, ideali yakalayamaması olarak adlandırılabilir. Buda beklenilen geliĢiminin aksine
istenilmeyen bir Ģekilde kullanım yoğunluğunun azalmasını sağlar (ġahin, 2011).
375
3.1.Fiziksel Mimari Mekana Bağlı Kaliteler
Binaların ve kentsel çevreyi oluĢturan diğer bileĢenlerin birlikte sağlıklı iliĢkisini ortaya koyan
kentsel mekan tasarım kaliteleridir. Bu kaliteler, kentin mekansal ve biçimsel koĢullarının anlamlı bir
bütünlükle oluĢmasını sağlayan kente özgü bir örüntü dilini oluĢturmaktadır (ġekil 1.2.3.), (Çevik,
2002; ġahin, 2005; 2008). Fiziksel mimari mekana bağlı kaliteler Ģu baĢlıklarda incelenebilir:
● Mekansal kapalılık
● Ġçerisi dıĢarısı iliĢkisi
● ArdıĢık mekan oluĢumları/Mekanlar arası süreklilik, Dizimsel kurgu
● DeğiĢen yönelmeler
● Dinamik/Statik mekanlar
● Diğer kaliteler
● Su, YeĢil ve Diğer mobilyalar
● Malzeme-Doku-Renk
● Aydınlatma
● Kot farkları
ġekil 1. 2. 3: Sony Center (Berlin) Ġç ve DıĢ Mekan Görünümleri (F. ġahin ArĢivi)
3.2. Kullanım-İşlev İlişkili Kaliteler
Kamusal mekanlara kullanıcıların çekilebilmesi için onların ihtiyaçlarını karĢılayacak
fonksiyonların mekanlara getirilmesi gerekmektedir. YaĢayan, canlı mekanlar yaratmanın koĢulu,
kentsel mekanın bölgedeki insan yaĢayıĢına ve gerçekleĢtirilecek yapının amacına uygun olarak
iĢlevlendirilmesidir. Kamusal mekanlar ticaret ile düĢünüldüğünde hayatta kalmak için insanın
karĢılamak zorunda olduğu zaruri ihtiyaçların karĢılanması için birleĢtirilmiĢ olur. Ġhtiyaçların
karĢılanması günlük alıĢveriĢle giderilir. Bunlar sağlanırken diğer alternatifli olanakların var olması
kendi içlerindeki çalıĢma Ģekilleriyle alıĢveriĢ eyleminin zevkli bir hal almasını ve kullanıcı
potansiyelinin tümüne hitap edecek mekansal birleĢmelerin belirleyicileri durumunda kalarak
geliĢimini nitelemektedir (ġekil 4.5.6.), (Dawson ve Lord, 1983; ġahin, 2005; 2008).
AlıĢveriĢ merkezlerindeki iĢlevsellikle mekanların ihtiyaçlara cevap vermesi, aranan ve istenen
konuyu ve esasları iyi tanımak ve uygulamak gereklidir. Kullanım-ĠĢlevsel kaliteler Ģu baĢlıklarda
incelenebilir:
● Programlar/ĠĢlevsellik
● Aktivitelerde çeĢitlilik ve çekicilik
● DeğiĢiklik (macera, sürpriz, heyecan)
● Olanaklar (dinlenme, günlük sıkıntılardan kurtulma)
ġekil 4. 5. 6: Arkaden (Berlin) Ġç ve DıĢ Mekan Görünümleri (F. ġahin ArĢivi)
376
3.3. Sosyal ve Toplumsal Mekana Bağlı Kaliteler
Kamusal olmanın bir gereği de mekanın, toplumsal kimlik ile bağlantılı olarak, toplumsal olay
ve eylemlere sahne olması; bunun yanısıra erk-mekan iliĢkisiyle ilgili olarak, insanların güç
oluĢturmak ve güçlerini sembolize etmek için bir araya geldikleri yer olmasıdır (Çevik, 1991;
Karaman, 1991; Yenice, 1998; ġahin, 2007; 2008).
Fiziksel ve sosyal koĢullara uyum, kendinin orada huzurlu, rahat, güvenilir, evinde gibi
hissedilmesiyle ortaya çıkmakta ve varolan-verilen mekansal ve sosyal çevre koĢullarına doğal bir
uyumla bazen alternatifsiz veya zorlama-pasif ve bilinçli olarak yaĢayanların çevreleriyle olan
karĢılıklı iliĢki sürecinde geliĢen uyum-aktif uyum olarak ele alınabilmektedir (ġekil, 7.8.9.), (Çevik,
1991). Sosyal ve toplumsal mekana bağlı kaliteler Ģu baĢlıklarda incelenebilir:
● Demokratik olma
● Eylem özgürlüğü
● Talep edilebilme
● Yetenekleri geliĢtirme
● Korunma/Güvenlilik
● Anlamlı olma
ġekil 7. 8. 9: Market Hall (Rotterdam) Ġç ve DıĢ Mekan Görünümleri (F. ġahin ArĢivi)
AlıĢveriĢ merkezlerinde, özel fonksiyonlu mekanlar oluĢturmanın yanısıra insanların biraraya
gelmesini sağlayan iç mekanların kurgulanması gerekmektedir. Kent mekanları hem bina içinde
devam ettirilmeli hem de iç mekanı fiziksel, iĢlevsel, sosyal olarak kamusal mekana dönüĢmeye uygun
yapıların tasarlanmasına önem verilmelidir. Dolayısıyla; alıĢveriĢ merkezlerindeki geliĢim, kentsel
kamusal mekanların geliĢimine bağlıdır. Bu mekanlarda, fiziksel-mimari, kullanım-iĢlev iliĢkili,
sosyal-toplumsal mekana bağlı kalitelerden oluĢur (ġahin, 2005).
Kurgulanan mekansal kaliteler, toplumsal örgütlenme içindeki kamusallığın anlamını ve
nedenlerini etkilemektedir. Yere ve toplum yapısına bağlı olarak değiĢim gösteren kamusal mekanın
anlamı, kent modeli konseptinde tasarlanan alıĢveriĢ merkezleri özelinde yeniden yorumlanmasına
neden olmaktadır. AlıĢveriĢ merkezlerinin yeni buluĢma/yaĢam mekanları ve zamanı değerlendirme
noktasında alternatifli olması kentliler için sunulan popüler mekan özelliğini artırmaktadır.
Kullanıcılarına alıĢveriĢ etkinliğinin yanında toplanma, buluĢma, dolaĢma, seyretme, öğrenme,
yetenekleri geliĢtirme vb. sunulan eylemlerin nitelikleri/alternatifleri alıĢveriĢ merkezlerinin
birbirinden ayrımlarını ve kentsel süreklilik noktasındaki duruĢlarını/rollerini ortaya çıkarmaktadır
(ġahin, 2011).
SONUÇ
Her kesimden kullanıcının kendine ait çıkarımlar yapması ve gereksinimlerine seçenekli yanıtlar
bulması kamusallık bilincinin ön plana çıkmasına neden olmaktadır. AlıĢveriĢ merkezlerinde aktif ve
pasif etkileĢim ile biraraya gelinen buluĢma zonları niteliğinin tanımlanması, sunduğu mekansal
düzenleme, ölçü-oran oluĢumu ve destek öğelerine bağlı kamusallık derecelenmeleri yeni yaĢam
merkezlerini kuĢatmaktadır.
AlıĢveriĢ merkezleri, bir kabuk içinde herkesin kullanımına açık kamusal mekan yaratma
anlayıĢını, zamana bağlı olarak değiĢen gereksinimlere göre yorumlaması gerekmektedir. Mimari form
oluĢumuyla kentsel duvar/sınır niteliğinin ötesinde sunduğu mekansal kalitelerle kentsel sürekliliğini
bina içine taĢıyarak, iç mekanı fiziksel, iĢlevsel, sosyal olarak kamusal mekana dönüĢmeye zemin
377
hazırlayıcı nitelikte olmalıdır. Günümüz alıĢveriĢ merkezlerindeki kentsel kamusal mekan olgusu,
biçimsel değiĢiminin yanında anlamsal dönüĢümünü fiziksel-mimari, kullanım-iĢlev iliĢkili, sosyaltoplumsal mekan kaliteleri üzerinden baĢka düzlemlere taĢımaktadır.
REFERANSLAR
Arendt, H. (1994). Ġnsanlık Durumu, Çev: B. S. ġener, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları
Aydınlı, S. (1993). Mimarlıkta Estetik Değerler, Ġstanbul Teknik Üniversitesi, Ġstanbul: Mimarlık Fakültesi
Baskı Atölyesi Yayınları.
BaĢkaya, A., Wilson, C., ve Özcan, Y. Z. (2004). Wayfinding in an Unfamiliar Environment: Different Spatial
Settings of Two Polyclinics, Environment and Behavior, 36, 839.
Becker, H., Keim, K. D. (1972). Wahrnehmung in der Stadtischen Umwelt-Möglicher Impuls für Kollektives
Handeln, Berlin: Verlag Kiepert.
Benedikt, M. L., (1979). To Take Hold of Space: Isovist and Isovist Fields, Environment and Planning, 6, 47.
Berry, J. W. (1976). An Ecological and Culturel Factors in Spatial Perceptual Development, Environmental
Psychology Man and His Physical Settings, Edited by H. M. Proshansky, W. H. Ittelson, L. G. Rivlin,
Holt Rinehart and Winston Inc., USA.
Bhabha, H. K. (1994). The Location of Culture, London: Routledge.
Brıll, M. (1989). Transformation, Nostalgia and Illusion in Public Life and Public Place, Public Places and
Spaces, Ed.: I. Altman ve E. Zube, New York: Plenum Press.
Carr, S., Francıs, M., Rıvlın, L. ve Stone, A. M. (1992). Public Space, New York: Cambridge University Press.
Castorıadıs, C. (1993). Dünyaya, Ġnsana, Tabiata Dair, Çev.: H. Tufan, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları.
Cullen, G. (1971). The Concise Townscape, London: The Architectural Press.
Cüceloğlu, D. (1991). Ġnsan ve DavranıĢı Psikolojinin Temel Kavramları, Ġstanbul: Remzi Kitapevi
Çevik, S. (1991). Mekan-Kimlik-Kimliklendirme Trabzon Sokakları Örneği, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
Çevik, S., ve Özen, H. (1995). Özel-Kamusal Mekan Olgusunun Geleneksel ve Günümüz YaĢama Çevrelerinde
Ġncelenmesi, Uluslararası 7. Yapı ve Yaşam Kongresine Sunulmuş Bildiri.
Çevik, S. (2002). Kentsel Tasarım Bilgisi Lisans Ders Notları, Karadeniz Teknik Üniversitesi, MühendislikMimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Trabzon.
Çubuk, M. (1989). Kamu Mekanları ve Kentsel Tasarım, Kamu Mekanları Tasarımı ve Kent Mobilyaları
Sempozyumunda Sunulmuş Bildiri.
DemirtaĢ, S., Diken, B., ve Gözaydın, Ġ. B. (1996). Mekan ve Ötekiler, Ġstanbul: Metis Yayınları.
Gibson, J. J. (1979). The Ecological Approach to Visual Perception, Boston: Houghton Mifflin.
Hillier, B. (1996). Space is the Machine, Cambridge: Cambridge University Press.
Hillier, B. (2001). A Theory of the City as Object or, How Spatial Laws Mediate the Social Construction of
Urban Space, Proceedings of the 3rd International Space Syntax Symposium, Georgia Institute of
Technology, Atlanta Kongresine Sunulmuş Bildiri.
Holahan, C. J. (1982). Environmental Psychology, Random House Inc., USA.
Karaman, A. (1991). Toplu Konut Alanlarının Tasarımında Sosyo Kültürel Veriler: Bazı Ġlke ve Ölçütlerin
Ġrdelenmesi, Yapı Dergisi, 118, 35-45.
Krier, R. (1979). Urban Space, Academy Editions, London.
Lang, J. (1987). Creating Architectural Theory. The Rol of The Behavioral Sciences in Environmental Design,
Newyork: Van Nostrand Reinhold.
Lynch, K. (1961). The Image of City, Cambridge: M.I.T. Press.
Lynch, K. (1981). A Theory of Good City Form, Cambridge-London: MIT Press.
Mulgan, G. (1995). Antipolitik Çağda Politika, Çev.: A. Yılmaz, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Öktünç, A. (2005). Transit Olarak Kullanılan Mekanlar; Modern Mimaride ―YersizleĢen‖ Mekanların
Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ġstanbul.
Özbilen, A. (1982). Meryemana (Sumela) Kırsal Yöresinde, Çevre Tasarımı Ġçin Kullanıcıya Referans Olan,
Yapay, Doğal Ġmgelem Öğelerinin AraĢtırılması, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
Rapoport, A. (1977). Human Aspects of Urban Form, Perception of Environmental Quality, Oxford: Pergamon
Press.
Peponis, J., ve Wineman, j. (2002). Spatial Structure of Environment and Behavior, in Handbook of
Environmental Psychology, ed. Robert B. Bechtel, Arza Churchman, J. Wiley, New York.
Rorty, R. (1995). Olumsallık, Ġroni ve DayanıĢma, Çev. M. Küçük-A. Türker, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınevi.
Sennett, R. (1996). Kamusal Ġnsanın ÇöküĢü, Çev: S. Durak-A. Yılmaz, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Sözen, M. (2004). Mimarlık ve Aydınlatma IĢık ve Mimarlık, Arredamento Mimarlık, 09, 90.
378
Sunar, Ġ. (1986). DüĢün ve Toplum, Ankara: Birey ve Toplum Yayınları.
ġahin, F. (2005). AlıĢveriĢ Merkezlerinin Biçimlenmesinde Önemli Boyutlardan Kamusal Mekan ve Kamusallık
Olgusu, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
ġahin, F. (2007). The Effects to Living Quality of Social Quality in The Shopping Centers, International
Congress of Asian and North African Studies Kongresine Sunulmuş Bildiri.
ġahin, F. (2008). Teknolojinin AlıĢveriĢ Merkezlerindeki Mekansal OluĢuma Yansıması, 3. Ulusal Genç
Mimarlar BuluĢması, Mimarlık ve Teknoloji Sempozyumuna Sunulmuş Bildiri.
ġahin, F. (2011). Günümüz AlıĢveriĢ Merkezlerinde Kentsel Kamusal Mekan Olgusu, Doktora Tezi, Karadeniz
Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
Uras, U. (1993). Ġdeolojilerin Sonu Mu?, Ġstanbul: Sarmal Yayınevi.
Türkoğlu, H. D. (1998). Açık Mekanların Kapalı Mekanlara DönüĢümü: ġehir Merkezlerinde AlıĢveriĢ Alanları,
Yapı Dergisi,195, 57-63.
Yülsel, G. (1979). Kentsel Tasarımda Boyutlandırma Ölçütleri ve Ülkemiz Ġçin GeniĢ Kapsamlı Bir Model
Önerisi, Doktora Tezi, Ġ. D. G. S. A., Mimarlık Fakültesi, Ġstanbul.
Zacharias, J. (2001). Pedestrian Behavior and Perception in Urban Walking Environments, Journal of Planning
Literature, 16, 3.
379
Mikro Taktiklerden Kentsel Tasarım Stratejilerine Taktiksel Kentçilik:
Kentsel Bir Sanat Ve Zanaat Biçimi
Berrin AKGÜN YÜKSEKLĠ
Doç. Dr. Balıkesir Üniversitesi, Türkiye
bakgun@balikesir.edu.tr
Ayni Deniz KABAKOĞLU *
ArĢ. Gör. Balıkesir Üniversitesi, Türkiye
denizakalan@gmail.com
Özet
Bu çalıĢmanın amacı, taktiksel kentçiliğin, kuramsal altyapısı, nedenleri, kapsamı, farklı yöntemleri ve
güncel örnekleri ile birlikte ele alınarak, incelenmesidir. Taktiksel kentçilik (Tactical Urbanism),
Guerilla Urbanism, Temporary Urbanism, Pop-Up Urbanism, Insurgent Urbanism, Bottom-Up
Urbanism, Self-Help Urbanism, Unstable Urbanism, User-Generated Urbanism, Ad-Hoc Urbanism,
Experimental Urbanism, Improvisational Urbanism, Unplanned Urbanism, Participatory Urbanism,
Prototype Urbanism, Grassroots Urbanism, Open-Source Urbanism, Informal Urbanism, Urban
Bricolage, Urban Acupuncture, ve Urban First Aid gibi kavramsal yaklaĢımların, ortak eylem biçimi
olarak tanımlanmıĢtır. ÇalıĢmada taktiksel kentçilik pratiklerinin, anafikirlerin elde ediliĢ ortamları ve
yaygınlaĢma ortamlarına göre sınıflandırılmıĢ; bulgular sanat/zanaat ve gündelik taktik/kentsel strateji
kavram çiftleri ile tartıĢılmıĢtır.
Taktiksel kentçilik, anti-modernist, eleĢtirel, teorik bir zemine oturduğu ve taktiksel nitelikte bir
anafikir kentsel müdahalenin baĢlangıç koĢulu olduğu için bir sanat formudur. Kentlileri harekete
geçirmesi açısından kentlilik bilincinin yeni formlarını ortaya çıkartan bir vernaküler sanat ve kentsel
zanaattır. Taktiksel kentçilik pratikleri, gündelik hayatın anti-otoriter karakterinde oldukları için
disipliner, denetleyici pratiklere, stratejilere ve kuramsal yaklaĢımlara dönüĢtürülemezler. Ancak,
taktiksel kentçilik hareketi, meĢru ve formal kentsel stratejilere dönüĢtürülmekte hatta akademik
çevrelerce de bir kentsel tasarım yöntemi olarak meĢrulaĢtırılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: gündelik hayat, mikro-mekansal kentsel pratikler, taktiksel kentçilik, Michel De
Certeau
From Micro Tactics To Urban Planning Strategies, Tactical Urbanism: An
Art Form And An Urban Craft Practice
Abstract
This study aims to analyze tactical urbanism, by handling it with its theoretical framework, causes,
extent, various methods and current examples. Tactical Urbanism is defined as the common action
method of varied conceptual approaches such as Guerrilla Urbanism, Temporary Urbanism, Pop-Up
Urbanism, Insurgent Urbanism, Bottom-Up Urbanism, Self-Help Urbanism, Unstable Urbanism, UserGenerated Urbanism, Ad-Hoc Urbanism, Experimental Urbanism, Improvisational Urbanism,
Unplanned Urbanism, Participatory Urbanism, Prototype Urbanism, Grassroots Urbanism, OpenSource Urbanism, Informal Urbanism, Urban Bricolage, Urban Acupuncture, and Urban First Aid.
Tactical Urbanism is categorized into its production areas and dissemination areas and discussed with
daily tactic/urban strategy, art/craft dualities.
Tactical Urbanism is an art form since it upholds an anti-modernist theoretical intellectual ground and
a creative thought forms an initial condition for experimental study. It is a vernacular art, even an
urban craft that reveals new forms of urban awareness in regard to bringing citizens into action.
Tactical urbanism practices have a structure that can‘t be transformed into theoretical approaches that
are in use and design methods. However tactical urbanism movement that is adopted and put into
action also by public institutions, is being legalized as urban formal strategies and even being
legitimized as an urban design method by academia.
Keywords: everyday life, micro-spatial urban practices, tactical urbanism, Michel De Certeau
380
GĠRĠġ
Kentle ilgili problemlere mekânsal ölçekten yaklaĢan ve kentli, kentsel yaĢantı, kamusal mekan,
gündelik hayat gibi kavramları merkezine oturtan, bu nedenle de alıĢılageldik mimari ve kentsel
tasarım yöntem ve pratiklerinden farklı müdahale biçimleri öneren yaklaĢımların araĢtırılması bu
çalıĢmanın konusunu oluĢturmaktadır. Kente küçük ölçekli (Uzer, 2013) ya da mikro ölçekli müdahale
eden (Tan, 2009) ―mikro-mekansal kentsel pratikler‖ (Iveson, 2013) kentsel çevreyi yaĢanabilir kılmak
amacıyla geliĢtirilen, kentsel sorunları, semt, mahalle, sokak, bina ya da daha küçük ölçeklerden
kavrayan yaklaĢımlardır.
Bu pratiklerin oluĢturduğu geniĢ yelpazede farklı adlar altında çeĢitli sanatçıların sanat formu
niteliğindeki tasarımlarından, kentlilerin yaĢadıkları çevreyi gündelik olarak daha insancıl bir biçimde
kullanabilmek amacıyla uyguladıkları eylem kiplerine, hatta yerel yönetimlerin desteklediği ve
uyguladığı kentsel mekanı dönüĢtürücü küçük müdahalelere kadar değiĢen kentsel pratiklerden
bahsedilebilir. Bu nedenle bu çalıĢmada; Guerilla Urbanism, Temporary Urbanism, Pop-Up Urbanism,
Insurgent Urbanism, Bottom-Up Urbanism, Self-Help Urbanism, Unstable Urbanism, User-Generated
Urbanism, Ad-Hoc Urbanism, Experimental Urbanism, Improvisational Urbanism, Unplanned
Urbanism, Participatory Urbanism, Prototype Urbanism, Grassroots Urbanism, Open-Source
Urbanism, Informal Urbanism, Urban Bricolage, Urban Acupuncture, ve Urban First Aid (Finn, 2014)
gibi farklı adlar alan kentsel yaklaĢımların, ortak eylem biçimini tanımlamak amacıyla Taktiksel
kentçilik kavramı kullanılmıĢtır. Bu çalıĢmanın konusu, Taktiksel kentçiliğin, kuramsal altyapısı,
nedenleri, kapsamı, farklı yöntemleri ve güncel örnekleri ile birlikte ele alınarak, incelenmesidir.
Bu konudaki az sayıdaki yayında, taktiksel kentçilik pratiklerinin benzerlikleri ve farklılıkları
hakkında ortak bir yargıya varılamamıĢtır. Taktiksel kentçilik hareketleri ile ilgili literatürdeki
sınıflandırma denemesi yoksunluğunun nedeni; bu pratiklerin net olarak tanımlanamayan, kolay
bütünlenemez, parçacıl bir yapıya sahip olmalarıdır. Örneğin, aynı tasarımcı ya da tasarım ekibi, farklı
adlarla anılan hareketlerin içerisinde görev almakta ya da bazı yayınlarda aynı örnek farklı hareketlerin
adları altında anılmaktadır. Bu nedenle, bu çalıĢmada taktiksel kentçilik pratikleri, yayınlardaki
adlarına ya da müdahale biçimleri arasındaki benzerlik ve farklılıklara göre sınıflandırılmak yerine
taktiksel ana fikirlerinin ortaya çıkıĢ ortamlarına ve popülerleĢerek yaygınlaĢma alanlarına göre
sınıflandırılmıĢtır. Bu sınıflandırma sonucu ortaya çıkan farklılaĢma eksenleri, taktiksel kentçiliğin
sanat/zanaat ve gündelik taktik/kentsel strateji kavram çiftleri (düaliteleri) ile tartıĢılmasına olanak
sağlamıĢtır.
Taktiksel Kentçilik Nedir?
Taktiksel kentçilik pratiklerinde Michel De Certeau‘nun (1984) da belirttiği gibi akademik ve
disipliner tasarım alanlarının ve ―görsel, panoptik ya da kuramsal‖ yaklaĢımların ―geometrik‖
mekanından çok ―eylem, uygulama ve üretme‖ye yönelik olan gündelik hayat, tasarım ve uygulamaya
temel oluĢturur. Taktiksel kentçilik, De Certeau‘nun (1984) taktik kavramı çerçevesinde, kentin kent
plancıları ve mimarların tasarlama stratejileri ile planlanmıĢ fiziksel normatif mekanına anlık ve geçici
müdahalede bulunmak, kentsel sistem içerisinde parazit oluĢturmak amacıyla oluĢturulmuĢ bir mekan
üretme pratiğidir. Onun gündelik hayatın içinde tanımladığı taktikler gibi, sistemin boĢluklarını
kullanan ve onun küçük bir parçasını, geçici olarak dönüĢtüren ve kendisi geçici olsa da uzun süreli
kalıcı değiĢimlerin potansiyelini taĢıyan pratiklerdir (Uzer, 2013). Kentlinin harekete geçirilmesi ve
katılımının hedeflendiği bazı çözümler, anlık etkiler yaratmakta ve kentte oluĢan sinerjinin olumlu
sonuçlarını kapsamaktadır. Dernek, vakıf ve benzerlerinde olduğu gibi kent gönüllüğü esasına
dayanmakta ancak kendiliğinden bazen de illegal bir örgütlenme olması dolayısıyla bunlardan
farklılaĢmaktadır. Bu nedenlerle, kentsel tasarım projelerinden ya da kullanıcı katılımlı tasarlama
süreçlerinden farklıdırlar. Yani, mimari ve kentsel tasarım projelerinde kullanılan kuramsal
yaklaĢımlara ve tasarım metotlarına dönüĢtürülemez bir yapıya sahiptirler. Ayrıca iĢlevsel olmaları
nedeniyle grafitti gibi sanatsal ve estetik karĢı hareketlere ya da duvar yazıları gibi politik karĢı
hareketlere de benzemezler.
Taktiksel kentçilik, kent plancısı Mike Lydon‘ın baĢında olduğu New York‘lu aktivist grup
―Streets Plan Collaborative‖ tarafından 2010 yılında teorikleĢtirilerek savunulmaya baĢlanmakla
beraber bu tarihten önce de sonra da farklı adlarla anılan benzer nitelikli mikro-mekansal kentsel
381
pratiklerden söz edilebilir. Örneğin çerçilik, tarihi çok eskilere dayanan ve ülkemizde son yıllara kadar
yaygınlığını sürdüren bir mobil ticaret ve geçici bir mekansallık biçimidir. Bu örneklerin özündeki
hareketlilik ve barınma iĢlevine göre kullanılan mobil mekânsal donatı elemanları de Certeau‘nun
(1984) da belirttiği gibi ―planlı, berrak, okunaklı kent mekanının‖ üzerinde kalıcı olmayan, kolay
okunamayan ve daima gündelik olarak kalacak izler ve etkiler bırakmaktadır. Yerel yönetimlerin
zabıta müdürlüklerinin illegal bir ticaret biçimi olarak savaĢtığı iĢportacılık ya da seyyar satıcılık da
kent mekanında aynı etki ve izleri bırakmaktadır. Bu ve benzeri mekansallıklar taktiksel kentçiliğin
baĢlangıcının Antik Döneme kadar indirilebilmesine olanak sağlamaktadır (Mould, 2013). 1960‘lı
yıllarda Guy Debord ve Sitüasyonist Enternasyonel‘in deneysel giriĢimleri bu konudaki erken
çalıĢmalardan biri olarak görülebilir. 1970‘li yıllarda Ant Farm, Archigram (Resim 1), Gordon MattaClark ve Anarchitecture gibi tasarımcıların pop-up ve geçici tasarım önerileri, mimari ve kentsel
tasarım ile gündelik hayat arasındaki sınırları bulanıklaĢtıran örneklerdir (Finn, 2014). Yine 1973
yılında yapılan Liz Christy Community Garden (Resim 1) bugünlerdeki Green Guerilla hareketinin
baĢlangıcı olarak sayılabilir. Taktiksel kentçilik eylemlerinin, düĢük teknoloji, yerel malzeme
kullanımını ve kentli katılımını teĢvik eden yapısı, uygulandıkları alanlar dıĢında benzer problemlere
çözüm örneği olabilme potansiyeli gibi pratik yararları bu hareketin kısa sürede dünya çapında
yaygınlaĢmasına neden olmuĢtur.
Resim 1: Community Garden Movement ,‗Liz Christy Garden‘ , New York.
Kaynak: http://www.greenguerillas.org/ adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Taktiksel Kentçilik Pratiklerinde Amaçlar, Yöntemler ve Eylem Biçimleri
Taktiksel kentçilik hareketini teorik temele oturtarak savunan Street Plans Collaborative
amaçlarını; yaĢanabilir kentler için kaliteli kamusal mekanlar üretmek, banliyöleĢmenin kente verdiği
zararları tersine çevirme amacıyla yaya hareketlerinin temel alındığı, karma kullanımlı ve kompakt
mahalleler oluĢturmak olarak açıklamaktadır. Grubun çıkardığı yayınlarda insan odaklı hümanist bir
sosyal ve fiziksel çevrede yaĢayabilmek amacıyla kentsel müdahalelerin yerel problemlere yerel
çözümler sağlayacak biçimde cadde, ada ve yapı ölçeğinde olması gerektiği üzerinde
durulmaktadır(Lydon v.d., 2011). Küçük ölçekli bir mekana düĢük bütçe ile uygulanabilecek, kentsel
değiĢimi ve kentlinin bilinçlenmesini sağlayacak biçimde çarpıcı hatta kıĢkırtıcı, kentlinin yararını
gözeten, mobil ya da bazen geçici, iĢlevsel bir ana fikrin uygulanması, taktiksel kentçiliğin en önemli
koĢuludur. Taktiksel nitelikli ana fikirlerin akademik ya da disipliner teorik çerçevenin ve bu
çerçeveye özgü üniversite, meslek odaları, hatta bienal, sergi, yarıĢma gibi kurumsallaĢmalar dıĢında
üretilmesi ve herhangi bir kamu ya da özel finansal destek almaksızın ya da onay beklemeksizin
giriĢimde bulunulması taktiksel kentçiliğin diğer önemli bir karakteristiğidir. Yani taktiksel kentçilik
hareketlerinin gündelik hayata ait olması ve gündelik olarak kalması beklenir. Ancak uygulamada kent
ve kentli yararına ortaya konan özgün ana fikrin sahipleri, üretildiği ortamlar, finansal destekleme
biçimleri farklılaĢmakta, hatta pek çok pratik meĢru zeminlerde üretilmektedir. Bu nedenle, literatürde
taktiksel kentçilik eylemlerinin adlandırılması ve sınıflandırılması konusunda ortak bir kanıya
varılamamıĢtır.
Bugün dünya çapında kentsel sorunlar üzerinde düĢünen ve fikir üreten mimar, tasarımcı,
akademisyen, sosyolog ve sanatçılardan oluĢan çok sayıda grup bulunmaktadır. Bir sanatçı ya da
teorisyen bazen birden çok ekipte ya da farklı taktiksel kentçilik hareketleri içerisinde yer almaktadır.
382
Bazı örnekler farklı yaklaĢımların ara kesitinde yer almaktadır. Hatta akademik kurumsallaĢma
yoluyla elde edilen ana fikirlere dayanan, çeĢitli kurum ve kuruluĢlardan finansal destek sağlanan ve
yerel yönetimlerin onay ve desteği ile yürütülen yani taktiksel kentçiliğin ana ilkeleri ile çeliĢen çok
sayıda örnek de mevcuttur. Taktiksel kentçilik adı altında anılan farklı, dağınık ve birbirine geçmiĢ
mikro-mekansal kentsel pratik biçimleri karmaĢasının amaç, eylem, yöntem ve müdahale türlerinin
anlaĢılabilmesi amacıyla yapılan aĢağıdaki sınıflandırma denemesi, taktiksel kentçilik pratiklerini, ana
fikirlerinin üretilme ve yaygınlaĢma süreçleri açısından ele almaktadır:
1.
Kentlerin güncel ve yerel sorunlarının saptanması ve çözümü için düzenlenen bienal,
workshop, atölye, tasarım yarıĢması gibi gündelik hayatın temsil edildiği en azından temsil edilmeye
çalıĢıldığı ortamlarda tasarım yapan, sanatçı, akademisyen ya da mesleki profesyoneller ve bunların
oluĢturduğu gruplar tarafından tasarlanan sanat eserleri ya da sanatsal formlar ve manifestolar taktiksel
kentçilik hareketleri için ana fikir ve tema oluĢturabilmektedir.
Örneğin 2010 Tel-Aviv Batyam Landscape Urbanism Bienali‘ndeki etkinliklerden biri olan 72
saat süreli bir kentsel etkinlik maratonudur (Resim 2) . Bu etkinlik daha sonra farklı ülkelerde de
tekrarlanmıĢtır. Aynı Ģekilde 2007 yılında Los Angeles‘ta düzenlenen LACE, geçici mekanlara
odaklanan bir sergiler serisidir. 2010 yılında New York MOMA‘ın düzenlediği Small Scale, Big
Change: New Architectures of Social Engagement Sergisi de bu örnekler arasında sayılabilir. Ya da
UIA tarafından düzenlenen ‗YaĢasın Kentler‘ yarıĢmaları her birinde farklı temaların iĢlendiği farklı
mikro-mekansal kentsel müdahalelere yönelik bir seridir.
Resim 2: Bat-Yam Landscape Urbanism Bienali projelerinden biri olan ‗72 Hour Urban Action‘ ın
birincilik ödülünü kazanan tasarımcı grubu ‗But‘ ve ürünleri "Northern Gate" (Kuzey Kapısı). ĠĢ
bölgesine geçiĢi sağlayan ve günün farklı zamanlarında çeĢitli kullanımlara olanak sağlayan bir
kamusal mekan oluĢturulmuĢtur(2010).
Kaynak: http://www.biennale-batyam.org/ adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Resim 3: Fra.biancoshock , Memorie Urbane Street Art Festival , Gaeta. Ġtalyan grafitti sanatçısı
Fra.biancoshock Gaeta‘daki Memorie Urbane Street Art Festival kapsamında, kendisi için bir sanat
aracı haline gelen bu iskeleleri, içinde yaĢam alanları barındıran bir strüktüre dönüĢtürmüĢtür
Kaynak: http://kot0.com/yapi-iskelelerinden-kisisel-bir-gokdelen/ adresinden 26 Mayıs 2016
tarihinde alınmıĢtır.
383
Gündelik hayatın temsil edildiği ortamlarda ortaya çıkan, özgün bir ana fikre dayanan sanat
eseri niteliğindeki ürünler taktiksel kentçiliği bir sanat formu olarak tartıĢmaya olanak sağlamaktadır.
Özellikle ortaya çıkan ürünün kentsel bir iĢlevi olması ve tüm kentlilerin eriĢimine imkan sağlayacak
bir sergilenme olanağı bu sergi, bienal, yarıĢma ve atölyelerin (Resim 3 ve Resim 4) sonuçlarının
taktiksel kentçilik örnekleri arasında sayılabilmelerine neden olmaktadır. Bu etkinliklerin bazen yerel
yönetimlerin finansal desteği ile bazen de denetimleri alında yürütülen eylemler olduğunu belirtmek
gerekir. Gündelik taktiklerin anti-otoriter karakteri ile çeliĢen bu pratikler, tasarım disiplinlerinde
yaygınlaĢmıĢ, mimari ve kentsel tasarım yöntemlerinden farklı kentsel müdahale biçimlerini ortaya
çıkartmaları nedeniyle taktiksel kentçilik hareketleri olarak incelenmiĢlerdir.
2.
Bazı örnekler gönüllü bir tasarımcı ya da tasarımcı grubunun kent planlama ve
tasarlamanın legal süreçlerine karĢı, yerel yönetimler veya baĢka herhangi bir kurum tarafından
desteklenmeksizin geliĢtirdiği yine inovatif bir fikir içeren ve kent için yararlı bir pratik biçimini
içerir. Bu pratikler için herhangi bir bienal ya da atölyeye hazırlanırken geçirilen tasarım süreçlerine
ihtiyaç duyulmayabilir. Kent planlamanın gelecek odaklı, deterministik tutumuna eleĢtiri getiren,
meydan okuyan bu pratikler aynı zamanda yerel yönetimlerin denetim mekanizmalarını da çöküntüye
uğratan anlık hatta bazen illegal yollara baĢvurulan kentsel pratiklerdir.
Guerilla Gardening eylemleri kentlerde atıl kalmıĢ ya da görmezden gelinen alanlardan yeĢil
alanlar yaratmak için baĢlatılmıĢtır (Resim 5 ve Resim 6). Düzenlenmek istenen bahçelere organize
olarak gidilen Guerilla Gardening hareketinde illegal süreçlerin iĢlemesi en önemli prensiplerden
biridir. Guerilla Gardening, 2004 yılının Ekim ayında Richard Reynolds‘ın kiĢisel bloğuna Londra‘nın
güneyinde bulunan Perronet House‘un dıĢ bahçesini düzenleme hareketi ile baĢlamıĢtır ve kısa
zamanda da diğer katılımcıların desteğini kazanarak Londra‘ya yayılmıĢtır. Libya, Berlin ve
Montreal‘de popüler olan hareketin yaygınlaĢmasında, bu kiĢisel bloğun önemi büyüktür. Bugün
dünyanın çeĢitli yerlerindeki gerillalar ve eylemleri, gerilla kentçilik yöntemleri vb. bilgilerin
yayınlandığı aynı blog, dünyanın her yerinden geniĢ bir kullanıcı kitlesine sahiptir. Richard
Reynolds‘ın Ġngiltere(2008), Amerika(2008), Almanya (2009), Fransa (2010) ve Güney Kore‘de
(2012) basılan ‗On Guerilla Gardening‘ isimli bir kitabı bulunmaktadır. ‗On Guerilla Gardening‘
kitabı bu hareketin akademik bir tasarlama sürecine dönüĢmeye baĢladığını göstermektedir.
Resim 4: Richard Reynolds, London(2015). Reynolds‘ın yaptığı gerilla gardening hareketlerinden
biri. Gördüğü herhangi bir bahçenin daha yeĢil hale gelebilmesi için geceleyin tohumlarını ve
bitkilerini alarak sabaha orayı daha yaĢayan bir yer haline getirmektedir.
384
Resim 5: Guerilla Gardening örnekleri
Kaynak: http://www.high50.com/homes/guerilla-gardening-going-commando adresinden 29 Mayıs
2016 tarihinde alınmıĢtır.
3.
Yerel yönetimler ve kamunun ya da özel kuruluĢların finansal desteği olmadan,
kesinleĢmiĢ bir plan ve program olmaksızın, bazen spontan hatta illegal bir biçimde harekete geçen
kentlilerin oluĢturduğu pratikler de mevcuttur. Bu eylemler günümüzde özelleĢmiĢ kapalı kamusal
mekanlarda (alıĢveriĢ merkezi, spor merkezleri vb.) boĢ zamanlarını geçiren ya da özel alana çekilen
kentliyi yeniden kentsel mekana çekmekte ve kentlilik bilincini arttırmaktadır.
Bazı taktiksel kentçilik pratikleri ise, kullanıcıların bireysel sorunlarına verdikleri tekil ama
inovatif ve yaratıcı yanıtlardan ibarettir. Her iki durumda da yaratıcı ana fikir sokağa ve kentliye ait
olduğundan çözüm de yerel ve bağlamsaldır, gündelik hayatın taktiksel karakteri ile en çok örtüĢen
örnekler ana fikirleri kentliler tarafından üretilmiĢ olan bu grupta yer almaktadır.
Brezilya Maringa‘da engelli park alanını iĢgal eden bir aracın yüzey post-itlerle
kaplanmıĢtır(Resim 7). Bu duruma benzer nitelikteki bir diğer örnek de Türkiye‘de bireysel bir tepki
olarak kaldırımlara, bisiklet yollarına ya da engellilerin kullanımına sunulan alanları iĢgal eden
araçlara yönelik olarak hazırlanan post-itlerdir(Resim 8).
Resim 7: Anonim, Türkiye(2016).
Resim 6: Boom, Brezilya(2015).
Kaynak: http://aplus.com/a/prank-raises-awareness-on- Kaynak: https://scontent.cdninstagram.com/ adresinden
disabled-parking-abuse adresinden 29 Mayıs 2016 31 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
tarihinde alınmıĢtır.
.
385
Resim 8: Anonim, New York(2016). New York, 75. Varick Caddesi üzerindeki bir binanın 6.
katından gelen, masum bir ―Selam‖la baĢlayan pos-it savaĢları ofis çalıĢanları arasında hızla
yayılarak tüm binayı kaplamıĢtır.
Kaynak: http://listelist.com/post-it-savasi/ adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
4.
Tasarımcılar ile birlikte organize edilen, kentli katılımını gerektiren pratikler, kent
mekanlarının kentliler tarafından sahiplenilmesini sağlamaları ve kentlilik bilincini arttırmaları
açısından önem taĢımaktadırlar. Steve Rasmussen Cancien‘in baĢını çektiği bir grup düĢük gelirli
West Oakland ve Los Angeles‘lı kentli tarafından baĢlatılan ―chair-bomb‖ hareketi, caddelere illegal
oturma bankları ve kent mobilyaları yerleĢtirilmesini içermektedir(Resim 9).
Resim 9: Chair-bombing, Brooklyn, New York Resim 10: Candy Chang , ‗I wish this was‘,
(2011)
New Orleans (2010)
Kaynak:http://www.spontaneousinterventions.or Kaynak:http://candychang.com/work/
g/project/chair-bombing adresinden 30 Mayıs
adresinden 28 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
2016 tarihinde alınmıĢtır.
Örneğin ―I wish this was‖ eylemi, sanatçı Candy Chang‘in bazı kentsel sorunların saptandığı
mekanların, üzerine kentlilenin problemin çözüm önerilerini yazabileceği boĢ post-it ve sticker ile
iĢaretlenmesi sonucu 2010 yılında New Orleans‘da geliĢen bir pratik biçimidir(Resim 10). Finansal
desteğe ve kurumsal katılıma baĢvurmaksızın baĢlatılan sanatçı-kentli etkileĢimli bir pratik biçimi,
2012 yılında Venedik Mimarlık Bienali‘nde sergilenmiĢ ve daha sonra Neighborland hareketinin
prototipi olarak kullanılmıĢtır.
Resim 11: Tokyo Picnic Club, Picnopolis(2008).
Kaynak: http://www.picnicclub.org adresinden 30 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
386
5.
Bazı durumlarda profesyonel tasarımcılarca üretilen özgün ana fikir, eylem ya da
müdahale biçimi yaygınlaĢmakta ve kentliler tarafından bir çeĢit hazır tasarım kalıbına dönüĢtürülerek
kullanılmaktadır. Gerçekte taktiksel kentçilik eylem gruplarının da bu yaygınlaĢma ve kalıplaĢma da
rolü vardır. Streets Plan Collaborative, 2011 ve 2012 yıllarında, yararlanmak isteyen tüm kullanıcıların
kolaylıkla eriĢebilecekleri ‗Tactical Urbanism: Short Term Action, Long Term Change‘ I ve II adlı
internet kitaplarını yayınlamıĢtır. Bu kitaplarda taktiksel kentçiliğin amaçları, hedefleri ve nasıl
uygulanabileceği anlatılmaktadır. Aynı Ģekilde, kullandıkları kentsel pratik biçimlerini açık eriĢim ile
paylaĢan ve ihtiyaç duyanlara tavsiyelerde bulunan çok sayıda grup da bulunmaktadır. Bu sayede
taktiksel kentçilik hareketi hem internet yoluyla sanal olarak yayılmakta hem de fiziksel olarak dünya
çapında yayılarak küreselleĢmektedir. Modernizmin evrensel makro tasarlama stratejilerinin kentlerde
oluĢturduğu benzer problemler yine evrenselleĢen mikro taktikler yoluyla giderilmeye çalıĢılmaktadır.
Örneğin, ―PARK(ing) Day‖ günü gerçekte bir geçici iĢgal eylemidir. 2005'te ReBar grubu
tarafından San Francisco‘da uygulanmaya baĢlanmıĢ ve kısa sürede dünya çapında yayılmıĢtır (Resim
13). Otopark alanlarını geçici olarak kamusal park alanına çevirme temeline dayanan ancak çevrilen
mekanın fonksiyonunu kullanıcısına bırakan oluĢum, bugün uygulandığı kentlerde yerel yönetimlerce
de desteklenmektedir.
Resim 12: Rebar, Orjinal PARK(ing) Uygulaması, San Francisco (2005). Ġlk PARK(ing)
uygulaması ve sonraki yıllardan bir yansıması.
Kaynak: http://parkingday.org/archive/ adresinden 29 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
6.
Sanatçılar ve yerel yönetimler ya da kamu kurumlarının iĢbirliği ile legal süreçlerde
gerçekleĢtirilen eylemler genellikle kent merkezlerinde, kentsel dönüĢümü ve canlanması hedeflenen
yerlerde yapılmaktadır. Ya da bazı mimarlık bienallerinin ürünleri, zaten o kentin malı haline gelmekte
ve kentin mekansal olarak zenginleĢmesine ve donatılmasına olanak sağlamaktadır. Genç profesyonel
tasarımcı elitin her biri aslında birer sanat eseri olarak değerlendirilebilecek düĢünce, eylem üretme
tarzı ve tasarım ürünleri yerel yönetimler tarafından kentsel mekanı estetize etmenin bir çeĢit son
moda trendi olarak kullanılmaktadır. Hatta bu giriĢimler neoliberal kentsel geliĢim ajandasına
kaydedilen ve kentsel mekanların soylulaĢtırılmasına hizmet eden pratikler olarak
eleĢtirilmektedir(Peck, 2005).
Resim 13: Lateral Office ve CS Design, IĢıktan Tahterevalliler, Montreal. 30 dev tahterevalli ve
binaların cephelerine uygulanan bir video projeksiyon serisinden oluĢan enstalasyon, kent meydanını,
eĢlik eden müzikle birlikte ıĢıklı bir oyun alanına dönüĢtürmektedir.
Kaynak: http://kot0.com/montrealde-isiktan-tahterevalliler/ adresinden 26 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
387
7.
Yerel yönetim, kamu kurumu ya da özel kuruluĢların kentlileri harekete geçirerek
oluĢturduğu bazı pratiklerde legal bir süreç iĢlemekte ancak müdahale türü taktiksel nitelikli
olabilmektedir. PlantSF (Permeable Landscape as Neighborhood Treasure) hareketi kente mikro
ölçekte müdahaleye olanak vermektedir. Kamu kuruluĢları ile birlikte hareket ederek kent bilincini
arttırmaya yönelik derslerin verilmesine ön ayak olmaktadır. PlantSF hareketi yerli ve kuraklığa
dayanıklı bitkilerin dikimini yaygınlaĢtırmaktadır. Bu hareket hem toplumsal etkileĢimi sağlamakta
hem de oluĢturulan/müdahale edilen mekanlar aracılığıyla oksijen üretiminin arttırılmasına, küresel
ısınmanın azalmasına katkıda bulunmaktadır.
Hem kent plancısı hem de tasarımcı olan Curitiba‘nın Eski Belediye BaĢkanı Jaime Lerner
Curitiba‘yı dünyanın en yeĢil Ģehirlerinden biri haline getirmiĢtir. Lerner ‗‗kentsel akupunktur‘‘
kavramını ilk kullanan tasarımcı olmakla birlikle Better Blocks hareketinin öncüsüdür(Resim 15).
Yayınları ve çeĢitli üniversitelerde verdiği dersler ile mikro-mekansal kentsel pratiklerin akademik
ortamda bir tasarlama stratejisine dönüĢmesine katkı sağlamaktadır.
Resim 14: Jaime Lerner, Portable Streets(2011). Lerner, tasarladığı bu kentsel mobilya ile illegal
sokak satıcılarının legal olarak kente entegre olabilmesini amaçlamıĢtır.
Kaynak: http://www.jaimelerner.com adresinden 31 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
8.
Kısa süreli, düĢük maliyetli, tekrar edilebilir ve pek çok kente uygulanabilir
müdahaleler, yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluĢları tarafından da bir tasarım kalıbı olarak
benimsenerek uygulanmaktadır. Yukarıda sayılan tüm üretim biçimlerinin tasarım kalıplarının yerel
yönetimlerce kullanıldığı eylemlerde taktiksel kentçilik bir kentsel tasarlama stratejisine dönüĢür.
Resim 15: Open Streets on State Street (2011) ve Open Streets in the Loop & Wicker Park
Bucktown (2012).
Kaynak: http://openstreetschicago.org/ adresinden 29 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Bulgular Yerine İki Farklı Tartışma Ekseni
Yukarıdaki sınıflandırma çalıĢması, taktiksel kentçiliğin ana prensipleri ile çeliĢen ve bu
sınıflandırmada göz önünde bulundurulması gerekecek kadar çok uygulama ve örneğin bulunduğunu
göstermektedir. Gündelik hayat içinde sokak ölçeğinde ya da gündelik hayatı simüle etme giriĢiminde
bulunulan farklı ortamlarda üretilen ve legal ya da illegal yollarla popülerleĢerek yayılan, disipliner ve
388
akademik alanlara da sirayet eden tüm müdahalelerin tek ortak noktalarının, müdahale türünün
taktiksel nitelikli olmasından ibaret olduğu görülmektedir.
Taktiksel nitelikte tekil bir ana fikir ya da tema bu eylemlerin varoluĢ koĢulunu oluĢturmaktadır.
Ancak tekil, bağlamsal ve probleme özgü dolayısıyla tek defalık bir pratiğin farklı ortamlarda
yaygınlaĢması sırasında bir tasarım yöntemi ve kalıbı haline dönüĢümü, taktiksel kentçilik
pratiklerinin üretildiği ve yaygınlaĢtığı ortamlar temelinde iki ayrı eksende tartıĢılması gerektiğini
ortaya çıkarmıĢtır.
1. Taktiksel Kentçilik: Bir Sanat Formu ve Kentsel Zanaat
Michel De Certeau (1984)‘ya göre sıradan kullanıcıların gündelik hayattaki pek çok kullanım ve
pratik biçimi, ―zamansız ve çağları aĢan bir sanata gönderme yapan‖ taktikler içermektedir. Örneğin
kenti yürümek kentsel metni bireysel ve yaratıcı bir biçimde okumak ve dönüĢtürmektir, bir sanat
formudur. Yani taktik, kentli kullanıcının sanatıdır.
Yaratıcı, özgün bir düĢüncenin deneysel çalıĢmanın baĢlangıç koĢulunu oluĢturması nedeniyle
taktiksel kentçilik bir sanat formudur. Bir sanat yapıtının izleyenine sunduğu sanatsal deneyimi ve
etkileĢimi oluĢturmak için kent mekanını biçimlendirilecek bir malzeme, tual, çerçeve ya da bazen
interaktif bir laboratuvar (Lydon vd., 2012) olarak kullanmaktadır. Hatta tüm bu pratiklerin aynı
zamanda iĢlevsel olmaları sanatın toplum ile iliĢkileri yani kültürel yönü hakkındaki tartıĢmaları da
gündeme getirmektedir. Eyleme kentliyi de davet eden interaktif karakteri, taktiksel kentçiliği bir
performans sanatı, uygulandığı yeri ise olay kente, ya da mahalle ya da sokağa dönüĢtürmektedir. Bu
açılardan, disiplinlerarası bir sanat formudur (Courage, 2013)
Naif kentsel bir espiri gibi kavranabilecek ironik eylemler gerçekte, modernist kent planlama
anlayıĢının kökten ve sarsıcı eleĢtirileridir. Taktiksel kentçilik pratikleri, bulunulan kentin ve kentlinin
bugüne özgü, yerel problemlerine zaman ve mekan açısından spesifik ve bağlamsal çözüm önerileri
oldukları için köktenci, evrensel ve anti-gelenekçi modern sanat paradigmasının dıĢında hatta
karĢısında yer alırlar. Yani anti-modernist teorik bir düĢünsel zeminin ürünüdürler. Uygulandığı
mekanı yeniden ele alan, köktenci değiĢimler öne süren modernist sanattan çok, modern sonrasının
bezemeci sanat anlayıĢına (Courage, 2013) sahiptirler.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi taktiksel kentçilik pratiklerini mümkün kılan ana
fikirler, uygulandıkları alanlar dıĢında benzer problemlere de çözüm örneği olabilmektedirler.
Tekrarlanabilir ya da uyarlanabilir esneklikte tasarlanan bir ana fikrin hem yerel hem de evrensel
sorunlara çözüm oluĢturabilme ve paylaĢılarak geliĢtirilebilme olanağı vardır. Bu nedenle kentin baĢka
bir alanında ya da baĢka kentlerde uygulanma ve uyarlanma potansiyeline sahiptirler. Aynı tip eylemin
kentin aynı problemi taĢıyan farklı bölgelerinde uygulanması, kentte olumlu bir dönüĢüme yol
açmaktadır. Ġnovatif fikirler ile kentsel mekanın potansiyelinin harekete geçirilmesi ve ―kentsel mekan
deneyiminin sınırlarının geniĢletilmesi‖ (Tan, 2009), kentlilerin bilinçlenmesine neden olmaktadır.
Mikro-mekansal kentsel pratiklerin yaygınlaĢması, içerdikleri ana fikirlerin o fikrin sahibinden
bağımsızlaĢarak kentliler tarafından benimsenmesi, kalıplaĢtırılarak kullanılması, taktiksel kentçilik
hareketlerinin ―herkes için yaĢanabilir bir kent‖ hedefine yaklaĢmayı sağlayan önemli bir aĢamadır.
Taktiksel kentçilik pratikleri, gündelik problemlerin çözümüne yönelik düĢünme ve eylem
biçimlerinin kentliler tarafından benimsenerek uyarlanmaları ya da tasarım kalıpları olarak
tekrarlanmaları ile paralel olarak, kentlilik bilincinin yeni formlarını ortaya çıkartan bir vernaküler
sanat (Mould, 2014) ve kentsel zanaate dönüĢmektedirler.
2. Taktiksel Kentçilik: Mikro Mekansal Taktiklerden Kentsel Tasarım Stratejilerine
Tümü taktiksel kentçilik hareketi adı altında anılan mikro-mekansal kentsel pratiklerin geniĢ
yelpazesinde yukarıdaki örneklerden de görüleceği gibi gündelik hayatın genel karakteri ile çeliĢen
iktidarın kentsel mekanizmaları tarafından benimsenen, denetlenen, finanse edilen, uygulamalar da
mevcuttur. Çünkü taktiksel kentçilik pratiklerinde, genelde ileri teknoloji ürünü olmayan ve yakın
çevrede kolaylıkla eriĢilebilen malzemeler kullanılmakta ve kentlerdeki bu tip uygulamaların maliyeti
ve sürdürülebilirliği açısından rahatlık sağlamaktadır. Bu nedenle kamu kurumları ve yerel yönetimler
gibi iktidar mekanizmaları bu taktiksel pratikleri engellemek, denetlemek, ya da benimsemek yoluyla
kentsel konulara müdahil olmakta, hatta kendilerini bu pratiklere doğru yeniden yapılandırmaktadır.
389
Oli Mould (2014)‘a göre, taktiksel kentçilik hareketleri, Michel De Certeau‘nun taktik kavramı
ile Henri Lefebvre‘ün kent plancılığı tanımı arasında salınır. Lefebvre (2003) kent planlama
disiplinini, tüketimci kapitalizmin kentsel yönünün kitlesel üretimine olanak sağlayacak uysal bir
kentlilik bilinci oluĢturma ideolojisi olarak tanımlamaktadır. Taktiksel kentçilik hareketi, meydan
okuduğu, çağdaĢ kapitalizmin tüketimci politik yönü tarafından mevcut sisteme dahil edilerek, meĢru
ve formal kentsel stratejilere dönüĢtürülmektedir. Çünkü gündelik hayatın bütünleĢtirici söylemden
yoksun karakteristiği çağdaĢ neoliberal kentsel geliĢmenin ―atik, istikrarsız ve yaratıcı‖ yönleriyle
kesiĢmekte ve çağdaĢ kapitalist kontrol mekanizmaları tarafından fethedilmektedir (Peck v.d., 2013).
1990‘lı yılların baĢında yeni kentleĢme hareketi (New Urbanism) ile baĢlayarak Sürdürülebilir
Kentler (Sustainable Cities), Ekolojik Kentler (Ecological Cities, Green Cities), Akıllı Büyüme (Smart
Growth), YavaĢ Kentler (Slow Cities), DüĢük Karbon Kentler (Low Carbon Cities), YaĢanabilir
Kentler (Liveable Cities), Dijital Kentler (Digital Cities) ve Akıllı Kent GiriĢimleri (Smart Cities
Initiatives), (Sınmaz, 2013) ve Yaratıcı Kentler (Creative Cities) (Landry ve Bianchini, 1995) gibi
örneklerle devam eden Modern sonrası kent planlama hareketlerinin kente parçacıl bakıĢ açısı,
odaklandığı küçük ölçekli parçaların problemlerine çözüm arama, mevcut duruma özgü sorunların
aciliyetini önemseme, yani ―Ģimdi‖ye referans verme gibi yaklaĢımları, taktiksel kentçilik pratiklerinin
müdahale metodları ile kesiĢmektedir. Yukarıda sayılan kent planlama hareketlerinin ve mimarlık
disiplinin mikro müdahalelere ilgisini arttıran en önemli nedenlerden biri bu tip pratiklerde kullanılan
tema veya anafikirlerin yeni kentsel tasarım projeleri ve kent planları için ilham kaynağı olma
potansiyelidir (Uzer, 2013). Küçük ölçekli ve iddiasız, kentsel mekanı iyileĢtirme, kentsel yaĢam
kalitesini arttırma amaçlı bu tip çalıĢmalar, kent ve bölge planlama gibi daha büyük ölçekli projelerin
veri kaynağı olarak kullanılabilecek deneysel bir örneği olarak da ele alınmaktadır. Kısacası, kent
planlama ve kentsel tasarım disiplinlerinin sınırlarını, taktiksel kentçilik hareketlerini kapsayacak
biçimde geniĢlettikleri görülmektedir.
Diğer taraftan De Certeau (1984)‘ya göre kuramsal alan, stratejinin iĢlediği alan ya da
mekanlardan biridir. Çünkü stratejiler özel bir bilgi tipi, bilgi erkidir, akademik disipliner alan ise
stratejik bir mekandır. New York Queens College‘da ―Gerilla Mimarlığı‖ adlı altında açılan yüksek
lisans programı ve Columbia Üniversitesi‘nde açılan ―Kentsel Deneyim Korsanlığı- Hacking The
Urban Experience‖ gibi dersler konunun akademik olarak da ilgi çektiğini göstermektedir. Elinizdeki
bu çalıĢma da dahil olmak üzere, gündelik hayatı, onun iĢleme biçimlerinden biri olarak taktikleri ve
taktiksel kentçilik hareketlerini, akademik olarak anlama, anlamlandırma hatta sınıflandırma çabası
taĢıyan çalıĢmalar mevcuttur. Ġktidar iliĢkilerinden özgürleĢme alanı olarak tanımlanan gündelik
hayatın iĢleme biçimi olarak taktik, iktidarın denetleyici mekanizmaları ve sınıflandırıcı kuramsal
yaklaĢımlar tarafından kapsanmakta ve bir kentsel tasarım stratejisine dönüĢtürülmektedir.
SONUÇ
―Önemsiz gibi görünen aktiviteleri kapsayan‖ gündelik hayat, ―tüm özelleĢmiĢ aktiviteleri
ayıkladıktan sonra elimizde kalan tortu‖ (Lefebvre, 1991) olarak tanımlanabilir. Gerçekte, gündelik
hayat kendisi ile değil, kendisi olmayan ile tanımlanabilen bir çeĢit ötekidir (De Certeau, 1986).
Kültüre özgü herhangi bir organizasyonun karĢısında ―öteki‖ olarak yer alır, ―bilinçsiz anlamlandırma
sürecinin tanımladığı kültürel bir alt-katmandır‖ (De Certeau, 1986). Gündelik hayatın iĢleme biçimi,
kullanıcıların kullanım biçimleri ve pratikleri, yani taktikleri, bütünleĢtirici bir söylem ile ifade
edilemez. Gündelik hayatın denetlenemez, isyankar yapısı, taktiksel müdahalelerin daima gündelik
olarak kalmasını öngerektirmektedir.
Taktiksel kentçilik de, gerek bienal ya da atölyelerde sanatçılarca üretilmiĢ olsun, gerek kentli
tarafından gündelik hayatta karĢılaĢtığı problemin çözümüne yönelik olsun yaratıcı, özgün bir fikre
dayanmaktadır. Bazen gündelik hayatın içinde bazen de onu temsil etme amaçlı olarak kurulan
disipliner platformlarda üretilen taktiksel karakterdeki pratikler yaygınlaĢarak bir taraftan bir sanat
formundan zanaata dönüĢmekte diğer taraftan gündelik tekil taktiklerden yola çıkılmasına rağmen yeni
kentsel tasarım ya da kent planlama stratejileri haline gelmektedir. Üretilen her kentsel mikromekansal müdahale taktiğine karĢı düzenleyici, denetleyici ve kapsayıcı disipliner stratejiler
geliĢtirileceği gibi bu stratejileri gündelik hayatın içinde dönüĢtürebilen yeni taktikler de
üretilecektir(De Certeau, 1986). Ancak her durumda, bu farklı üretim ve yaygınlaĢma pratikleri
arasındaki mücadelede kazanan, kentsel mekan ve kentlilerdir.
390
Taktiksel kentçilik pratiklerini üretilme ortamları ve yaygınlaĢma biçimlerine göre sınıflandırma
denemesi olan bu çalıĢmanın gündelik hayatta ve sokaktaki mikro-mekansal pratiklere katkı
koymaktan uzak olduğu aĢikardır. Daha ziyade taktiksel kentçilik hareketini akademik disipliner
sınırlar içerisine dahil etme giriĢimlerine hizmet etmektedir. Bu konudaki literatürün geliĢmesine bir
katkı olarak değerlendirilmesi umulur.
REFERANSLAR
Courage, C.(2013). The Global Phenomenon of Tactical Urbanism as an Indicator of New Forms of Citizenship.
Engage32: Citizenship and Belonging, (ed. by) Karen Raney, London:The National Association for
Gallery Education, 88-97.
De Certeau, M. (1984). The Practice of Everyday Life. (tr. by) Steven Rendall, Berkeley: University of
California Press.
De Certeau, M. (1986). Heterologies: Discourse on the Other. (tr. by) By Brian Massumi, Minneapolis:
University of Minnesota Press, , , 185-192.
Finn, D. (2014). DIY Urbanism: Implications for Cities. Journal of Urbanism: International Research on
Placemaking and Urban Sustainability, 7(4), 381-398.
Iveson, K. (2013). Cities within the City: Do-It-Yourself Urbanism and the Right to the City. International
Journal of Urban and Regional Research, 37 (3), 941–956.
Landry, C., Bianchini, F. (1995). The Creative City. London: Demos.
Lefebvre H. (1984). Everday Life in the Modern World. (tr.by) By Sacha Rabinowitch, , N.J.: New Brunswick.
Lefebvre H. (1991). ―Critique of Everday Life. (tr. by) John Moore, London.
Lydon, M., Bartman,D.,Woudstra, R. and Khawazad, A. (2011). Tactical urbanism vol. 1: short term action ||
long term change.
http://issuu.com/streetplanscollaborative/docs/tactical_urbanism_vol.1
Lydon, M., Bartman, D., Garcia, T., Preston, R. and Woudstra, R. (2012). Tactical urbanism vol. 2: short term
action ||long term change.
http://issuu.com/streetplanscollaborative/docs/tactical_urbanism_vol_2_final.
Mould, O. (2014). Tactical Urbanism: The New Vernacular of the Creative City. Geography Compass 8(8), 529539.
Peck, J., Theodore,N. and Brenner, N. (2013).Neoliberal Urbanism Redux. International Journal of Urban and
Regional Research 37 (3), 1091–1099.
Sınmaz, S. (2013). Yeni GeliĢen Planlama YaklaĢımları Çerçevesinde Akıllı YerleĢme Kavramı ve Temel
Ġlkeleri. Megaron 8(2), 76-86.
Tan, P. (2009). Mikro Ölçekte Kentsel Mekan: Mimarinin Ötesine Geçmek. Arradamento, ġubat 2009, 59-62.
Uzer, E. (2013). Kentsel Akupunktur: Bireysel Taktiklerden Kentsel Stratejilere, Küçük Ölçekli Müdahale,
Mimarlık (371).
391
Ġç Mekân Tasarımında Mobilya’nın Etkisi
Sezgin BIÇAK*
Kastamonu Üniversitesi, Türkiye
sbicak@kastamonu.edu.tr
Özet
Mobilya iç mekân tasarımındaki en önemli öğedir. Mobilya, oturulan yerlerin süslenmesinde
ve türlü amaçlarla donatılmasında kullanılan bir eĢyadır. Bu tanımdan da anlaĢılacağı gibi mobilya
fonksiyonelliği ile mekânın kullanıĢlığını etkileyen, estetik değeri ile güzel görünmesini sağlayan
önemli bir öğedir. Ayni zamanda mobilya, bulunduğumuz ortamları sıcak, renkli ve kullanılabilir birer
ortam haline dönüĢtüren bir üründür. Hayatımızı çeĢitli mekânlarda sürdürmekteyiz. Bu mekânlar
kullanım amacına uygun olarak ısı, ıĢık, ses, renk, koku vb. gibi fiziksel etkilerle dengeli bir biçimde
tasarlanmalıdır. Mekân ne kadar iyi düzenlenmiĢse, o derece iyi kurgulanmıĢtır denilebilir. Mekândaki
iyi bir kurgu da mobilya sayesinde sağlanmaktadır. Mekândaki mobilya seçimi kültürel yapı,
ekonomik durum, meslek grupları ve sosyal alıĢkanlıklara göre değiĢmektedir. Mekânda yaĢayanların
duygu, düĢünce, görüĢ ve yaĢam biçimleri mekân ve mobilya tasarımlarına yansır. Dolayısı ile mekân
ve mobilya düzenlemesi orada yaĢayanların kiĢiliğini yansıtır. Bu bağlamda iç mekânda mobilya algısı
genel olarak incelenmeye ve değerlendirilmeye değerdir.
Bu çalıĢmamızda, iç mekân düzenlemesinde mobilya‘nın önemi araĢtırılmıĢtır.
AraĢtırmamızın iç mekân tasarımcısı, mobilya tasarımcısı ve tüketicilere yardımcı olacağı
düĢünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: İç mekân, mobilya, tasarım
The effects of furniture in the interior design
Abstract
Furniture is the most important component in the interior design. Furniture is a thing which is
used to decorate sitting areas and bedeck them for various purposes. As it is revealed from this
definition, furniture is an element which affects the usage of the venue with its functionality and
makes it look beautiful with its specific esthetic value. At the same time, furniture converts our areas
to warm, colorful, and convenient places. We are living and spending our time in different kinds of
places. According to the purposes of usage, these places must be designed in the combination with the
physical effects such as heating, electricity, acoustics, color, smell, etc. It can be noted that the better a
venue is coordinated, the better it is devised. A good design is also implemented by means of
furniture. Choosing furniture for a particular area depends on the cultural structure, economical
conditions, different professions, and social habits. The lifestyles, feelings, ideas, and opinions of the
inhabitants of certain places are reflected on the design of furniture. Consequently, the design and
coordination of furniture in a specific place reflect the personalities of the people who live there.
Therefore, the furniture perception of interiors is worth analysing and interpreting.
In this research paper, the effects of furniture in interior design has been investigated. Our
research is considered to be useful for interior designers, furniture designers, and consumers.
Keywords: İnterior, furniture, design
1. GĠRĠġ
Hayatımızın önemli bir kısmını, binaların içerisin de geçiririz. Binaların içerisini yapı-kabuk
bütünlüğü oluĢturur. Ġç mekanların oluĢturulma Ģekilleri ve yöntemleri, öncelikle mekan sorgulaması
ile baĢlar. Ġç mekan tasarımı büyük oranda görsel bir sanattır. Ġç mekan tasarımın sınırlarını tam olarak
392
belirlemek zordur. Çünkü; iç mekan tasarımı, mimarinin kendisi ile ürün tasarımı arasındaki ortama
bağlıdır (Ching, 2008:6-7).
21. yüzyılın baĢında iç mekan tasarımı, mekanın oluĢturulma biçimi üzerinde faydalı etkisi
olabilecek, tarihsel ve teorik açıdan zengin bir konu olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Dekorasyon, iç
mekanları mevcut mimari ile uyumlu bir karakter olacak Ģekilde düzenleme sanatıdır (Brooker ve
Stone, 2010:11).
Bütün tasarım süreçlerinin özünde, tasarlanan her mobilyanın ahenkli bir bütünlüğe varması
ve dolayısı ile belirli hedeflere ulaĢması yatar. Ġç mekan tasarımında seçilmiĢ öğeler iĢlevsel, estetik ve
davranıĢsal yol göstericiler eĢliğinde üç boyutlu modellere dönüĢürler. Bu öğelerin modeller vasıtası
ile kendi aralarında kurdukları iliĢkiler sonunda, görsel kalite ile iç mekanın iĢlevsel uygunluğunu
belirler, mekanı algılayıĢımızı ve kullanıĢımızı etkiler (Ching, 2008:46).
Mobilya, iç mekana konfor ve kullanıĢlılık katarak mekanı kullanıĢlı hale dönüĢtürür. Belirli
iĢlevi yerine getirmenin yanı sıra mobilya, mekanın görsel karakterini oluĢturmasına da yardımcı olur.
Mobilyanın biçimi, çizgisi, rengi, dokusu ve ölçeği mekanın kimliğini oluĢturmada büyük öneme
sahiptir.
Mobilyalar sabit ve hareketli olmak üzere ikiye ayrılır. Hareketli mobilyalar daha sık
karĢımıza çıkmaktadır. Bu tür mobilyaları mekana yerleĢtirmek ve gerektiğinde yerlerini değiĢtirmek
kolaydır. Ancak hareketli mobilyalar mekan düzenlemesi olarak her zaman en iyi sonucu vermeyebilir
(Dodsworth, 2012:128).
Mobilyanın temel iĢlevi bir gereksinimi karĢılamasıdır. Yani mekanı tamamen doldurmak
değildir. Bu nedenle mevcut olan tüm mobilyalar kullanım durumuna göre yerleĢtirilmelidir. Ayni
zamanda özel gereksinimler için kullanılmak istenen her mobilya da asıl mobilya grupları ile
iliĢkilendirilmelidir (Kalınkara, 2006:193).
Büyük bir mekan içinde, mobilyaların yerleĢtirilme Ģekilleri ve biçimleri duvar rolü
üstlenebilir. Bu görünüm bir kuĢatma hissi verebilir ve mekansal modeller kurar. Mekan, onu
kullanma Ģeklimize göre yapılanır. Eylemlerimizin doğası ve bunları uygulama Ģeklimiz iç mekanı
planlamamızı ve düzenlememizi sağlar (Ching, 2008:24-25).
2. ĠÇ MEKANDA MOBĠLYA OLGUSU
Bir mekanda mobilya tasarımı yapmak, mobilyanın insanoğlunun çevresine ve yaĢam
koĢullarına uygun olarak tasarlanmasıyla baĢlar. Ġnsan, mobilyanın biçimini, oranını ve ölçüsünü
belirleyen en önemli faktördür. Dolayısı ile bir mobilya tasarlarken insan ölçü ve özelliklerinden yola
çıkmalıyız. Ġkinci belirleyici faktör ise mekandır. Ġhtiyaç duyulan mekansal alan, mobilya ile yapılacak
etkinliğin özellikleri vb. gibi konularda mobilya tasarımını etkilemektedir.
Ġç mekanda mobilya seçimi bazı kriterlere göre belirlenebilir. Bunlar; ailenin yaĢam modelleri,
aile üyelerinin gereksinimleri, aile üyelerinin yaĢları, cinsiyetleri, bölgenin coğrafi özellikleri, kalite,
kullanıĢlık, sağlamlık ve bütçedir (Kalınkara, 2006). Coğrafi özellik olarak ortalama insan boylarına
baktığımızda; uzak doğu kısa, Asya ve Avrupa orta, kuzey Avrupa ise uzun boylu insanların yaĢadığı
yerlerdir. Dolayısı ile mekanlar ve hatta mobilyalar bu özellikler dikkate alınarak tasarlanmalı ve
uygulanmalıdır.
Mobilyalar, serbest bir alanda iki kapı arasında kalacak Ģekilde veya çift taraflı açılır-kapanır
kapının kapanmasını engellemeyecek Ģekilde yerleĢtirilmelidir. Bu sayede herhangi bir yerden büyük
mobilya gruplarına direkt olarak ulaĢılabilir (Kalınkara, 2006:181).
Sabit mobilyalar hareketli mobilyalar kadar karĢımıza çıkmasa da onlarda mekanların
durumuna göre tercih edilebilir. Hatta sabit mobilyalar mekana düzenli ve birleĢtirilmiĢ bir görüntü
hissi vererek mekandaki dağınıklık ve düzensizliği ortadan kaldırır.
393
Resim 1: Sabit mobilyalı mekan düzenlemesi (Ching, 2008:77)
Hareketli mobilyalar sabit mobilyalara göre daha esnektir. Hareketli mobilyaların sahip olduğu
mekanlarda mobilyaların yeri kolayca değiĢtirilir ve böylece farklı kullanım imkanları sunulmuĢ olur.
Bu düzenleme sayesinde farklı türden, boyuttan ve stilden mobilyalar zaman içinde bir araya gelerek
her tasarım grubuna göre mekansal uyum sağlar (Ching, 2008:78).
Resim 2: Hareketli ve sabit mobilyalı mekan düzenlemesi (Ching, 2008:78)
Mekan içinde büyük parça mobilyaların sayıca fazla olması istendik bir durum değildir.
Mekanda daha fazla açık alanın ve yaĢanabilirliğinde sağlanması gerekir. Büyük parça mobilyalar
çeĢitli sorunlara yol açar, bu nedenle büyük mobilyaların duvara bitiĢik yerleĢtirilmesi akılcı olacaktır.
Kanepe, yatak, gardrop vb. gibi büyük mobilyalar gibi masa, konsol, vitrin gibi mobilyalarda ayni
mantıkla düzenlenmelidir. Mobilyaların köĢeli yerleĢtirilmesi rasyonel bir düzenleme değildir. Çünkü;
bu Ģekilde bir düzenleme mekanı kısıtlar ve tasarımdaki detayları görmemizi engeller. (Kalınkara,
2006:191). Tekli koltuk gibi kolay hareket eden mobilyaları estetik ve fonksiyonellik gereği duvara
bitiĢik değil de köĢeli olarak yerleĢtirebiliriz. Bu durum, iç mekanda az da olsa bir hareket oluĢturur.
Ġç mekanda önemli bir düzenleme de panel mobilya ile döĢemeli mobilyaların birbirini takip
edecek Ģekilde yerleĢtirilmesidir (Craig, 1970). Bir kanepe ve zigon sehpa, panel ve döĢemeli
kombinasyonu için iyi bir örnektir. AhĢap yemek masası ile döĢeme kaplı sandalyeler de buna örnek
gösterilebilir.
Bir sandalye iç mekana yerleĢtirildiğinde sadece yer kaplamaz, kendisi ve çevresini kuĢatan
öğeler arasında mekansal bir iliĢkide oluĢturur. Dolayısı ile bu ortamda sadece sandalyenin biçiminden
fazlasını görmeliyiz. Sandalye mekanın içindeki bir boĢluğu doldurduktan sonra ortaya çıkan ve
sandalyeyi çevreleyen mekanın biçimini de göz önüne almalıyız. Bu düzenin içine daha farklı öğeler
girdikçe, mekansal iliĢkiler de çoğalarak artar. Öğeler, diziler veya gruplar halinde örgütlenmeye
baĢlar ve her biri sadece yer kaplamakla kalmaz, mekansal biçimi de oluĢturur (Ching, 2008:27).
394
Mekanın küçük olması durumunda aksesuarlar yalnızca gerektiğinde kullanılmalıdır. Aksesuar
ve obje düzenlemesinde karıĢık düzenleme yapmaktan kaçınılmalıdır. Bu uygulama depolama alanını
artıracak ve kullanıcıya küçük olan mekanını daha verimli kullanmasını sağlayacaktır.
Kare bir mekan statik yani hareketsiz bir yapıya sahiptir. Ayni zamanda bu mekanlar resmi bir
hava verir. Mekanın boyutlarının eĢit olması algımızı ortaya toplar ve asıl nesnede ortada olursa
dikkatimizi hemen çekebilir. Bir mekanın kimliği sadece kare olması ile belirlenmez. Ayni zamanda
tavanın görünüĢü, pencere ve kapı açıklıkları ve mekanın diğer mekanlarla iliĢkisi ile de belirlenir
(Ching, 2008:30).
Eğrisel bir mekan tasarlanırken, mekanın tefriĢi iyi çözümlenmelidir. Burada ki çözümleme,
eğrisel mekanın içindeki mobilyaların tekil ve bağımsız nesneler olarak düĢünülmesi ile olabilir. Diğer
bir yol ise mekan içinde kullanılacak mobilyaların mekanın eğrisel sınırları ile kaynaĢtırmak olacaktır
(Ching, 2008:33).
Resim 3: Eğri mekan çözümlemesi (Ching, 2008:33)
2.1. Mekan ve Mobilya
Mekan, tasarımcının paletindeki birinci malzeme ve iç mekan tasarımında ki esas öğedir.
Mobilya da mekanın içinde ki ana unsurdur. Ġç mekanın düzenlenmesini, tefriĢini ve görsel açıdan
zenginleĢmesini sağlamak için mekanın, mimari karakterini mutlaka çok iyi tanıyor olmamız gerekir
(Ching, 2008:10-15).
Mekana belirli bir kimlik kazandıran geleneksel malzemeler çoğunlukla alıĢılageldik tutumla
kullanılır. Bu sayede istikrar ve saygınlık uyandıran mekanlar tasarlanır (Brooker ve Stone, 2010:53).
Konuttaki her mekan farklı bir fonksiyona hizmet eder, bu düzenlemeler iyi yapılırsa mekanı kullanan
kiĢiler daha kaliteli bir yaĢama sahip olabilir (Craig, 1970).
Ġyi bir mobilya düzenlemesi, sosyal yaĢam alanları, sohbet alanları ve çalıĢma alanlarında en
az trafik olması anlamına gelebilir. Herhangi bir mekanda mobilya düzenlemesi yapmadan önce
mekanda hangi eylemlerin yapılacağı net olarak belirlenmeli ve düzenlemeye ona göre baĢlanmalıdır.
Mekan tasarımında ilk önce fiziksel yapı ve ilgi merkezi belirlenmelidir. Mekan düzenlemesi
yaparken ne çok alan kalmalı ne de mekan sıkıĢık olmalıdır. Bu nedenle uygun mobilya düzenlenmesi
her iki durumda da göz önüne alınarak yapılmalıdır (Morton, 1953).
Ġyi bir iç mekan düzenlenmesinde denge en önemli kavramlardan biridir. Klasik tasarımda
mekanın her tarafında ayni derecede denge hissedilmelidir. Özellikle karĢılıklı duvarlar tam manası ile
dengeli olmalıdır. Her duvar kendi içinde de dengeli olmalı ve yüksekliği fazla olan mobilyalar
genellikle duvarın merkezinde olmalıdır (Rutt, 1955). Simetrik denge, huzurlu, sessiz, sakin ve
kararlıdır. Simetri, mekana bağlı olarak orta alanı veya mevcut aksın sonundaki belirli bir nesneyi
vurgular. Simetrik denge iç mekanda resmiyet ve zamanla sıkıcılık hissi verebilir. Modern
tasarımlarda ise asimetrik denge daha uygundur. Asimetrik denge simetrik dengenin zamanla vereceği
sıkıcılık hissini ortadan kaldırarak daha uzun süre beğeni oluĢmasını sağlamaktadır.
395
Resim 4: Simetrik T.V. ünitesi (raydolapizmir.com)
Resim 5: Asimetrik koltuk (simetriofis.com)
Duvarı uzun olan bir salon, Ģöminenin yerleĢtirilmesi için idealdir. ġöminenin her iki tarafına
iki küçük tekli koltuğun yerleĢtirilmesi ve bunların karĢısına büyük bir oturma grubu konulması
dengeyi sağlayacaktır.
Resim 6: ġömineli salon (pembeyastik.com)
Bir mekan içindeki geçiĢ yollarına sirkülasyon yolu denir. Bu yol kapıya, pencereye, telefona,
dolaplara vb. yerlere ulaĢmak için izlenen yollardır. Mekan içindeki mobilya düzenlemesi bu
sirkülasyonu bozmayacak Ģekilde ve onlara uygun olarak yapılmalıdır. Ayni zaman da konutta ki ana
sirkülasyon alanı olan antre ve kapı giriĢ yerleri mümkün olduğu kadar boĢ bırakılmalıdır (Morton
1953). Bu sirkülasyon alanlarının belirlenmesi de mobilya gruplarının fonksiyonunu engellemeyecek
Ģekilde olmalıdır. Antre geniĢ ise bir duvara mobilya yerleĢtirilebilir, fakat geniĢ değilse sirkülasyonu
kısıtlayıcı bir hamle yapılmamalıdır. Trafiğin yoğun olduğu antre gibi yerlerde geçiĢ mesafeleri 120150 cm arasında olmalıdır (Rutt, 1955).
396
GeniĢ ve ağır mobilyalar odanın ortasına yerleĢtirildiğinde olduğundan daha büyük görünürler.
Bu yüzden büyük mobilyaları duvara bitiĢik yerleĢtirmek daha uygun olacaktır. Bu sayede alandan da
tasarruf sağanmıĢ olacaktır. Farklı büyüklükteki mobilyalar düzenlemede dengesizlik doğurabilir. Bu
yüzden büyük mobilyaların ayrılması odanın bir tarafının büyük görünmesini de engeller. Sandalye,
kanepe ve koltukların grup halinde düzenlenmesi, sirkülasyon trafiğinin grup içine girmesini
engelleyerek boĢ alan oluĢmasını sağlar. Sohbet alanlarında mobilyalar uygun bir Ģekilde gruplanarak,
tüm parçalar bir arada tutulmalıdır. Bu sohbet alanını yakınlaĢtırarak karĢılıklı yüksek sesle konuĢmayı
engelleyeceğinden çok önemlidir (Kalınkara, 204).
Kapı ve pencerenin pozisyonu mobilyaların gruplandırılacağı yeri direkt olarak etkiler. Bu
yüzden bu alanlar önceden düĢünülerek ona göre mekan tasarlanmalıdır. Örneğin; kapı duvarın ucunda
veya tam ortasında olmalı, bunun dıĢında olması o duvarın verimli kullanımını olumsuz etkiler.
Mekanda önem sırasına göre vurgulanmak istenen mobilyalar olabilir. Yani dikkat çeken,
gösteriĢli ve mekana zenginlik vereceğini düĢündüğünüz bir mobilya varsa onu ön plana çıkartmak
gerekebilir. Bu mobilyayı öncü konumuna getirmek için bazı stratejiler belirlenmelidir. Bunlar;
istenilen mobilyayı mekanın vurgulayıcı noktasına koymak, renk farklılığı ile vurgulamak, malzeme
farklılığı ile öne plana çıkartmak, ölçü farklılığı ile belirginleĢtirmek, biçim veya yön farklılığı ile
ilgiyi çekmeyi sağlamak vb. Ģekilde olabilmektedir.
Resim 7: Mekanda istenilen bir mobilyayı ön plana çıkartma (Ching, 2008:156)
Yukarda da görüldüğü gibi masa; giriĢe yakın olması, diğer objelerin ona dönük olması ve
büyük olması itibari ile mekanda ön plana çıkmaktadır. Bu ve benzeri düzenlemelerle istenilen
mobilya, mekanda dikkat çekici hale getirilebilir.
Mekanda iyi tasarlanmıĢ depolama alanları olmalıdır. Temel depolama alanları raflar,
çekmeceler ve kapaklı dolaplardır. Bunlar mekanın imkan verdiği ölçülere göre tavana monte, duvara
monte veya sadece mobilya birimi Ģeklinde olabilir. Ayni zamanda niĢ Ģeklinde raflı, gömme dolap ve
merdiven altında sabit olmak üzere mekana göre Ģekillendirilir. Özellikle mekan küçükse ve dağınık
bir görünüm istenmiyorsa depolama alanları yeterli sayı ve büyüklükte olmalıdır. Depolama
gereksinimlerini karĢılamak için; eriĢebilirlik, uygunluk ve görsellik dengeli bir Ģekilde
düzenlenmelidir (Ching, 2008:260-261).
2.2. İç Mekandaki Mobilyalar
Konut iç mekanı genel olarak gece ve gündüz bölümü diye ikiye ayrılır. Gece bölümünde
uyuma alanları olan evebeyn yatak odası, genç odası ve bebek odası vardır. Gündüz bölümünde ise
sosyal yaĢam için salon ve oturma odası, hobi faaliyetleri için çalıĢma odası, yemek yeme alanları
içinde mutfak ve yemek odaları vardır. Bu alanların mekanın kullanım gereksinimine göre
tasarlanmalı ve ona göre düzenlenmelidir. Salon ve oturma odası dinlenme ve sohbet etme amaçlı
rahat ve dingin mobilya tasarımı gerektirir.
Konutta yaĢayan insanların odalarda istedikleri fonksiyonlar ve özel ilgi alanları belirlenerek,
iç mekandaki kullanılacak mobilya grupları analiz edilmelidir. Bu doğrultuda mekan büyük-küçük tüm
mobilya gruplarının yerleĢtirilebileceği büyüklükte seçilmelidir. Örneğin; yatak odası düzenlemesi
yapılırken en önemli mobilya olan gardolabın sığabileceği bir boĢ duvar olması gerekir. Bu nedenle
397
mobilyalar yerleĢtirilirken mekan, ana faaliyeti yürütebilecek geniĢlikte olmalıdır. YerleĢtirme
yapılırken hangi mobilyanın nerede duracağına mobilya değil, mekanın düzenlenmesi karar verir.
Oda sayısı yetersiz olan mekanlarda, dikdörtgen olan oturma odası; salon grubu ve yemek
odası grubu olmak üzere ikiye ayrılır. Bu son zamanlarda sıkça rastlanan bir durumdur. Bunun temel
sebebi mekanların küçülmesi olarak gösterilebilir. Büyük sohbet grubu mobilyaları, oturma odasının
döĢenmesinde oldukça önemlidir. Bunlar ne kadar iyi yerleĢtirilir ve rahat olursa sohbet o kadar kolay
ve koyu olur (Kalınkara, 2006: 205).
Okuma ve çalıĢma grubu masa, bir yada iki koltuktan oluĢur ve oturma odası için uygundur.
Bu grup gün boyunca ve özellikle geceleri iyi aydınlatılmalıdır. Bu grubun bir pencerenin yakınına
yerleĢtirilmesi doğal ıĢık kaynağını da alacağı düĢünüldüğünden arzu edilen bir durum olur. Okuma ve
yazma grupları mümkün olduğu kadar sohbet grubundan uzakta yer alarak birbirlerini rahatsız
etmemelidirler (Kalınkara, 2006: 206). Ayni zamanda rahat oturma yerleri, uygun aydınlatma, kitap,
dergi ve oyun malzemesi için depolama alanları, yazı yazma ve oyun oynamak için de masaya ihtiyaç
duyulacaktır (Pahlmann, 1968).
Sosyal yaĢam alanı yeterli büyüklükte ise, örneğin; bitkili bir kitaplıkla bölünerek antre
bölümü de düzenlenmiĢ olabilir (Kalınkara, 2006: 204). Antrenin küçük olması durumunda, ayna
bulunması mekanı daha geniĢ ve ferah gösterecektir. Antrenin gereğinden geniĢ olması durumunda ise
parlak döĢemeli bir koltuk ve bir sehpa yerleĢtirilebilir (Reilly, 1971).
KöĢeden baĢlan ve duvarın ortasında biten bir kitaplık odanın dengesini bozarak mekandaki
denge algısına da zarar verir. Oturma odasında mobilyalar kalabalık olmayacak Ģekilde
yerleĢtirilmelidir. Aksi halde mekan konforsuz, güvensiz ve dengesiz görünür. KarĢılıklı duvarlar
dengelenmelidir, bu mümkün değilse en azından parça sayısı eĢitlenmelidir. Yemek odasında büfe
uzun olan duvara yerleĢtirilmelidir. Mekan "L" Ģeklinde ise uzun duvar sandalyelerin
yerleĢtirilebileceği tek yerdir (Reilly, 1971).
2.3. İç Mekan İllüzyonları
Bir çok konut mimari olarak belirli hatalara sahip olabilir. Hata nerede olursa olsun düzgün
birkaç mobilya düzenlemesi ile bu hataların gizlenmesi sağlanabilir.
Uzun elemanlar uzun duvar boyunca yerleĢtirilirse mekan daha kısa görünüme sahip olabilir.
Uzun bir odayı kısa göstermenin bir diğer yolu da mobilya düzenlemesini uzun duvarda yapmaktır.
Böylece mobilyaların odaya yayılması sağlanarak uzunluk kesintiye uğratılacaktır (Kalınkara,
2006:199). Uzun görülen bir mekanın sonuna büyük bir mobilya yerleĢtirerek mekanın hem geniĢ hem
de olduğundan daha dar görünmesini sağlanır. Örneğin; uzun bir yatak odasında, odanın sonuna yatağı
yerleĢtirmemiz mekanın kısa görünmesini sağlayacaktır. Benzer Ģekilde uzun bir salonun sonuna
piyanoyu veya konsolu, yan duvara da kanepeyi yerleĢtirmemiz mekanın olduğundan daha kısa
görünmesini imkan tanıyacaktır.
Resim 8: Uzun salonu kısa gösterme (dekorasyon360.com)
398
Kare biçimindeki bir mekanı, her iki tarafına yatak duvar kağıdı kullanarak veya bir duvarı
açık renkte boyayarak daha uzun görünümlü bir mekana dönüĢtürebiliriz. Dar görülen bir mekanın
sonuna yerleĢtirilen yatak veya kanepenin uzun yatak çizgilere sahip olması mekanı daha geniĢ
gösterir. GeniĢ ve alçak görülen bir mekan, uzun duvarlar boyunca çizgili ve uzun mobilyalar ile daha
uzun görünüme sahip olabilir. Alçak bir mekan bazı dokunuĢlarla yüksek görünebilir. Bunlar; uzun
aksesuarlar kullanmak, birkaç yerden aydınlatma yapmak, uzun çizgili duvar kağıtları kullanmak,
gereksiz eĢyaları çıkartmak ve ayna kullanmaktır (Kalınkara, 2006:199).
Resim 9: Alçak mekanı yüksek gösterme (dekorasyonbilgileri.blogspot.com)
Büyük mobilyalar küçük bir mekanı olduğundan daha küçük gösterir. Bu nedenle
küçük mekanlarda büyük mobilyalar kullanılmamalıdır. Büyük bir mekanda ise fazla sayıda küçük
mobilyaların kullanılması ise mekanda daha yaygın görünüm sağlar. Büyük bir salon; çalıĢma,
televizyon izleme, sohbet etme ve yemek gibi aktiviteler için ayırıcılarla ayrılabilir. Bu Ģekilde
düzenlenmiĢ odalarda trafik sirkülasyonu sohbet, çalıĢma ve yemek gibi faaliyetleri engellemeyecek
Ģekilde oluĢturulmalıdır.
Resim 10: BölümlenmiĢ büyük salon (homify.com.tr)
3. SONUÇ VE ÖNERĠLER
Kare mekanlarda, mekana girecek kiĢinin dikkatini çekmesini istediğiniz ne varsa bunu
mekanın orta eksen üzerine veya sonuna koymalıyız. Çünkü dört tarafı eĢit mekanlarda algı ilk
merkezde toplanır. Yemek odasında ilgi merkezi ise büfe, vitrin vb. değil en büyük mobilya olan masa
üzerinde olması en doğru yaklaĢım olacaktır.
Mekan düzenlemesinde simetrik denge basit ama çok etkili bir kavramdır. Fakat simetrik
denge zamanla resmiyet ve sıkıcılık doğurabilir. Bunun için doğru ve yerinde düzenlenmiĢ asimetrik
399
denge yeni trend modern mobilyalarda daha çok tercih edilmelidir. Ayni zamanda simetrik denge
zamanla sıkıcılık hissi vereceğinden asimetrik dengeli mobilya düzenlemeleri kullanmak mekan
çözümlemesinde daha akıllıca olacaktır.
Dikkat çekmesini istediğiniz mobilyayı mekanda çeĢitli düzenlemelerle ön plana
çıkartabilirsiniz. Bunlar; ön plana çıkartmak istenilen mobilyayı diğerlerinden ölçü olarak daha büyük
kullanarak, diğer objeleri ona döndürerek, biçimsel farklılık yaparak, uzun bir mekansa mobilyayı
mekanın sonuna yerleĢtirmek vb. gibi Ģekillerde uygulanmalıdır.
Mobilya mekana heykelsel nesneler olarak değil de, iĢlevsel gruplar halinde yerleĢtirilmelidir.
Bu iĢlevsel gruplarda insan temelli olmalıdır. Yani insana en iyi nasıl hizmet edeceğinden yola
çıkılmalıdır. Dolayısı ile iç mekanda mobilya yerleĢtirilmesi yapılırken ilk önce kullanıcının konforu,
ardından fonksiyonellik ve estetik değerler gelmelidir.
Mekan genel olarak küçük ve mekanımızı olduğundan daha büyük göstermek istersek,
mobilyalarımızı mat yüzeyli, yumuĢak dokulu ve soğuk renklerden (mavi, yeĢil, mor) tasarlamalıyız.
Ayni Ģekilde mekan büyük ve olduğundan küçük göstermek istersek, mobilyalarımızı parlak yüzeyli,
sert dokulu ve sıcak renklerden (kırmızı, sarı, turuncu) tasarlamalıyız.
Mobilya yüzeyleri sert, orta sert ve yumuĢak olmak üzere üç tür dokuya sahiptir. Gece
bölümünde sakinlik ve rahatlık arandığından bu hissi veren yumuĢak dokulu mobilyalar
kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra hareket ve zindelik aranan gündüz bölümlerinde de sert dokulu
mobilyaların kullanılması gerektiği karĢımıza çıkmaktadır.
Büyük mobilya grupları esas giriĢ ve çıkıĢtan uzakta olmalıdır. Bununla beraber mekan içinde
hareketin daha rahat bir Ģekilde sağlanması için trafik sirkülasyonun 2-3 yönden olmasının
kullanıcıların yararına olacağı düĢünülmektedir.
Ġç mekanda mobilya düzenlemesi yapılırken konfor, fonksiyonellik ve estetik değerler ön
plana çıkmaktadır. Ayni zamanda maddi kaygılarda iç mekandaki mobilya düzenlemelerini olumsuz
etkilemektedir. Dolayısı ile maddi imkanların yeterli olduğu iç mekan projelerinin genel olarak iyi
sonuçlar verdiği söylenebilir.
Genç kullanıcılar daha renkli, hareketli ve modern mobilyalar tercih ederken, yaĢlı
kullanıcılara doğru gidildikçe bu istek sade renk, dingin tasarım ve klasik mobilyalara doğru
kaymaktadır. Örneğin; oturma odası tasarımı yapılacak bir genç çift için misafir kabul yeri ve oyun
alanları dikkate alınmalıdır.
DöĢeme ahĢabın güzelliğini ortaya çıkarırken ahĢap da döĢemenin dokusunu ve rengini
yansıtarak mekanda ki estetik değeri artırır. DöĢemeli mobilyaları uzun süreli güneĢ ıĢığından
korumak için de pencerelerden uzakta düzenlemeliyiz.
ĠnĢaat, emlak ve ısıtma gibi maliyetlerin artması konutların küçülmesine veya oda sayılarının
azalmasına neden olmuĢtur. Ancak teknolojik geliĢim ve bitmek bilmeyen tüketim arzusu ile de
mekanlardan beklenen temel faydalar artmıĢtır. Bu nedenle mekanda çok az iç duvar vardır ve
bunların büyük bir kısmı da gömme dolap, niĢ vb. gibi fonksiyonel olarak tasarlanarak mekandan
maksimum fayda sağlanabilir.
Mekan içinde ortak amaçlar birbirine yakın, zıt amaçlar ise uzak olmalıdır. Örneğin; çalıĢma,
okuma ve yazma gibi alanlar yakın yerlerde olabilir fakat sohbet grubu ise bu yerlerden uzakta
olmalıdır.
ÇalıĢma odası; televizyon izlemek, müzik dinlemek, kitap okumak ve ders çalıĢmak gibi
faaliyetler karĢılayacak nitelikte olmalıdır. Yatak odaları (evebeyn, genç ve bebek) ise yatak,
depolama, tuvalet alanı, giyinme-soyunma alanları gibi temel gereksinimleri karĢılamalıdır. Yemek
odası ve mutfak gibi alanlarda ise masa, sandalye, depolama vb. gibi mobilyalarla donatılarak
mekanlar kendinden beklenen niteliklere göre tasarlanmalıdır.
Mekana hareket katmak için renklerin ton değerleri kullanılabilir. Mekan içindeki herhangi
bir rengin açıktan koyuya veya koyudan açığa doğru gidiĢi, renk tonu hiyerarĢisini oluĢturur. Bu
sayede mekanda zenginlik ve hareket sağlanmıĢ olur.
YumuĢak dokulu cisimler insanda sükunet ve rahatlık duygusu oluĢturur. Dolayısı ile gece
bölümü diye adlandırdığımız yatak odalarında daha rahat uyumak için yumuĢak dokulu mobilyaların
kullanılması daha doğru olacaktır. Sert dokulu cisimler dinamizmi harekete geçirir. Dolayısı ile
gündüz bölümü diye adlandırdığımız salon, yemek, antre vb. gibi odalarda daha zinde ve dinç
olabilmek için sert dokulu mobilyalar kullanmalıyız.
400
REFERANSLAR
Brooker, G., ve Stone, S. (2011). İç mekan tasarımı nedir?: Tasarımcının el kitabı. Ġstanbul:Yem Yayınları.
Ching, F. D., ve Elçioğlu, B. (2008). İç mekan tasarımı: Resimli. Ġstanbul: Yem Yayınları.
Craig, H.T. (1970). Homes with character. Lexington: D.C. Heath and Company.
Dodsworth, S. (2012). İç mekan tasarımının temelleri. Ġstanbul: Literatür kitabevi.
http://dekorasyonbilgileri.blogspot.com.tr/2013_10_01_archive.html (EriĢim Tarihi: 04.06.2016).
http://www.dekorasyon360.com (EriĢim Tarihi: 03.06.2016).
https://www.homify.com.tr/fotograf/517494/newtouch (EriĢim Tarihi: 05.06.2016).
http://www.pembeyastik.com/2011/05/somineli-oturma-odalari (EriĢim Tarihi: 05.06.2016).
http://raydolapizmir.com/urunler.php?cid=100007 (EriĢim Tarihi: 04.06.2016).
http://simetriofis.com/kanepeler?page=1 (EriĢim Tarihi: 04.06.2016).
Kalınkara, V. (2006). Tasarım ve dekorasyon. Ankara: Gazi kitabevi.
Morton, R. (1953). The home and ıts furnishings. New York: McGraw-Hill Book Company.
Pahlmann, W. (1968). İnterior design. New York: The Viking Press.
Reilly, E.H. (1971). At home with decorating. Philadelphia: Chilton Book Company.
Rutt, A.H. (1955). Home furnishing. New York: John Wiley and Sons., Inc.
401
Klasik Osmanlı Döneminde Ortaya Çıkan Ġnsan Figürlü Ġznik Seramikleri
Azize Melek ÖNDER*
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
melektolasa@kmu.edu.tr
Özet
Osmanlı Ġmparatorluğunun 15-17 yüzyıllarını kapsayan ve klasik olarak tabir edilen dönem içerisinde
seramik sanatı, gerek teknik, gerekse sanatsal yönlerden en mükemmel çağını yaĢamıĢtır. Ġznik bu
dönemde seramik üretim merkezi olmuĢtur. Ġznik seramiklerini benzersiz kılan porselen çamuruna
benzer özelliklere sahip beyaz hamurun üretilmesidir. Aynı zamanda daha yüksek ateĢte piĢirim,
fırınlama teknolojisinde de bir değiĢime iĢaret etmektedir. Bu geliĢmeler formların süsleme
biçimlerinde de görülmektedir. Erken dönem seramiklerinde karĢımıza çıkan geometrik süsleme
biçimleri, klasik dönemde yerini ağırlıklı olarak bitkisel süslemeye bırakmıĢtır. Ancak klasik dönemin
sonlarına doğru bitkisel süslemenin merkezinde figürün yer almaya baĢladığı görülmektedir. Osmanlı
klasik döneminde ortaya çıkan figürlü Ġznik seramiklerinin görülmeye baĢlanması Ġslam sanatının
etkisinin azalarak eski Türk süsleme geleneklerine benzer örneklerin tekrardan üretildiğini
göstermektedir.
ÇalıĢmanın amacı, Osmanlı Devletinin Klasik olarak hitap edilen döneminde ortaya çıkan figürlü
seramiklerin hangi amaçlar doğrultusunda, hangi kültürlerden etkilenerek yapılmıĢ olabileceklerini
saptamaktır.
Anahtar Sözcük: Osmanlı dönemi, Seramik, İznik, Figür.
CLASSICAL OTTOMAN PERIOD EMERGING PEOPLE FIGURED
IZNIK CERAMICS
Abstract
Ceramic art in the Ottoman Empire, including the 15-17 century and which is expressed as the
classical period, both technical, it experienced the greatest era of both artistic direction. Iznik was the
center of ceramic production in this period. Iznik ceramic porcelain clay which makes it unique is the
production of white paste with similar characteristics. At the same time firing a higher fever, also point
to a change in baking technology. These developments can also be seen in the form of ornamental
forms. the geometric forms encountered in the early stages ceramic ornament is left mainly vegetable
decorations place in the classical period. But the figure seems to start getting the right plant in the
center of the end of the classical period decorations. figured out the classical period of Ottoman Iznik
ceramics began to be seen suggests that declining impact of Islamic art produced recurrence of similar
examples of old Turkish decorative traditions.
The purpose of the study, which is in line with the objectives of classical figurative ceramics emerged
as the appeal period of the Ottoman Empire, they could be made to determine what influenced the
culture.
Keywords: Ottoman Ceramics, Iznik, figure.
402
GİRİŞ
Klasik Osmanlı döneminde yapılmıĢ olan seramik biçimler, yüzey süslemeleri, süsleme
kompozisyonları, yapım teknikleri itibariyle Türk sanatında çok önemli bir yere sahiptir. Ġznik
seramikleri ile ilgilenen pek çok kiĢi için, üretim Ģekli burada kullanılan ham madde ve diğer
malzemeler gibi teknik konuların yanında, süsleme programı bakımından kompozisyonlarda kullanılan
motifler ve renkler de her zaman için bir inceleme ve araĢtırma konusu olmuĢtur.
Ġznik seramiklerinin erken döneminde görülen geometrik motifler (Resim 1), Anadolu Selçuklu
sanatının devamı niteliğindedir (Öney, 1976: 124). Fatih Sultan Mehmet‘in (1451-1481) Osmanlı
devletinin baĢına geçmesi ile (Turan, 2005: 195) oluĢturulan sanat çalıĢmaları vesilesiyle yeni bir
dönem baĢlamıĢtır. Fatih‘in kurduğu NakkaĢhane, sanat faaliyetlerinin sistemli bir düzen içerisinde
üretim yapmasına olanak sağlamıĢtır. Bu dönemden sonra birçok sanatçı nakkaĢhane‘nin
kurulmasında rol oynamıĢ, NakkaĢane‘ye bağlı birçok bölüm bir düzen içerisinde, sarayın istekleri
doğrultusunda dönemin sanat anlayıĢını oluĢturmuĢlardır. Buna bağlı olarak, erken dönemde görülen
geometrik süsleme yerini stilize bitkisel motiflere bırakmıĢtır.
Resim 1: Erken Osmanlı dönemi 14-15. yüzyıl, Ġznik, Ġstanbul Türk Ġslam Eserleri Müzesi
16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın baĢlarında Ġznik çinilerinde, bitkisel motiflerle (Resim 2)
beraber insan figürleri de görülmeye baĢlamıĢtır (Atasoy ve Raby, 1989: 256-284). Bu dönemde
sarayın ekonomik sıkıntılar yaĢadığı ve nakkaĢhane‘den Ġznik‘e uzun süreli sipariĢ gelmediği
bilinmektedir. Aynı zamanda Çin porselenlerinin ithalinin artması kalitedeki düĢüĢü artırmıĢ ve buna
bağlı olarak seramik üretimi azalmaya baĢlamıĢtır (Bilgi, 2009: 46). Bu dönemde görülen süsleme
tarzlarında bozulmalar gözle görülür biçimdedir. Yapılan eserlerin üzerindeki dekorların sadece
bitkisel olmadığı, insan figürlerine de yer verilmeye baĢlandığı bu dönemde yapılan eserlerden
anlaĢılmaktadır.
403
Resim 2: Klasik Osmanlı dönemi 16. yüzyıl, Ġznik, Ġstanbul Arkeoloji Müzesi
İnsan Figürlü İznik Seramikleri
Klasik dönem de görülen insan figürlü Ġznik seramikleri ilk kez 1530 yıllarında kalma bir
maĢrapanın parçaları üzerinde çıkmaktadır (Resim 3). MaĢrapa biçiminin haricinde portre olarak
yapılmıĢ bir tabakta figür kullanıldığı bilinmekle birlikte, 1590 ‗lı yıllara kadar insan figürü ile
süslenmiĢ baĢka hiçbir örnek rastlanmaz (Atasoy ve Raby, 1989: 284).
Resim 3: Ġnsan figürü, yaklaĢık 1525-30, Ġznik (Gökçe, 2013: 41)
1600‘lerin baĢında Ġznikli seramik ustaları insan figürlerini de seramik kapların bezemelerinde
kullanmaya baĢlamıĢlardır. Geleneksel kıyafetler giymiĢ olan kadın ve erkek figürleri,
kompozisyonlarda bazen ayakta, bazen oturur vaziyette gösterilmiĢtir (Resim 4-5-6). Figürler
genellikle ortada objenin ortasında ve iki kenardan çiçekli dallar ile çevrilmiĢ biçimde resmedilmiĢtir
(Birgi, 2009: 113). 17. yüzyılın baĢlarında yapılmıĢ olan insan figürleri renk, kompozisyon, oran–
orantı bakımından, nakkaĢhane‘nin devamı niteliğindedir.
404
Resim 4: Kadın figürü, 17. yüzyıl, Ġznik,
Metropolitan Müzesi
Resim 5: Figürlü tabak, 1600, Ġznik, Spink &
Son, Londra(Atasoy-Raby, 1989: 366)
http://www.metmuseum.org/collections/searchthe-collections/140009315, EriĢim Tarihi:
13.05.2013
17. yüzyılın ortalarında insan figürlerinde bozulmalar meydana gelmeye baĢlamıĢtır. Bu
dönemde yapılmıĢ olan figürler, bundan önceki insan figürlerine göre oldukça basit ve detaysızdır.
Bununla birlikte renklerde de bozulmalar meydana geldiği açıkça görülmektedir (Resim 7). Renkler,
17. yüzyılın baĢlarında kullanılan tonlarla kıyaslandığında soluk bir hale gelmiĢtir.
Resim 6: Figürlü tabak, 1625, Ġznik, Magdalen
College, Oxford (Atasoy-Raby, 1989: 366)
Resim 7: SavaĢçı figürü, 17. yüzyıl, Ġznik,
Metropolitan Müzesi
http://www.metmuseum.org/collections/searchthe-collections/140004463,EriĢim
Tarihi:13.05.2013
405
Osmanlı Dönemi Öncesinde İnsan Figürü Kullanan Türk Kültürleri
Türkler, geçmiĢten gelen zengin kültür birikimine sahip olan bir topluluktur. Türklerin
Ġslâmiyet‘ten çok önce de sanatla uğraĢtıkları bilinmektedir (Ögel, 1984: 140). Orta Asya‘da yapılan
kazılarda çeĢitli malzemelerin üzerine süslenmiĢ insan figürlerine rastlanmıĢtır (Resim 8), (Çoruhlu,
2013: 134). Göktürk ve Uygur dönemlerine ait insan figürleri de Türk kültürünün zenginliğini kanatlar
niteliktedir (Çubukçu, 1987: 41).
Resim 8: Noin ula 6. Kurgandan çıkarılmıĢ Hun
portresi, yün iĢleme, M.S. 1. Yüzyıl, (Çoruhlu,
2013: 135)
Resim 9: Uygur prensini tasvir eden duvar resmi
(Çoruhlu, 2013: 496)
Türkler 9. yüzyıldan itibaren Ġslamiyeti kabul etmeye baĢlamıĢlardır. Ancak Karahanlılar,
Gazneliler, Büyük Selçuklularda (Resim 8) ve Anadolu Selçuklularda eski Türk sanatlarının izleri
silinmemiĢtir (Resim 9), (Çubukçu, 1987: 42).
Büyük Selçuklular zamanından günümüze ulaĢan seramik insan heykelleri mimariye bağlı
olmadan tasarlanmıĢ serbest üçboyutlu biçimlerdir (Resim 10), (Ġskenderzade, 2010: 158). Bu
dönemde üç boyutlu yapılmıĢ insan figürlerin yanında, birçok kap kacak seramiğinin üzerini süsleyen
tek ya da grup halde iĢlenmiĢ insan figürlerine de rastlanmıĢtır (Resim 11).
Resim 10: Büyük Selçuklulara ait Seramik Ġnsan Figürü, Metropolitan Museum Of Art Newyork
http://www.metmuseum.org/exhibitions/view?exhibitionId=%7B74efafb7-a808-4ede-bf58279e018c9f63%7D&oid=642137&pg=1&rpp=10&pos=18&ft, EriĢim Tarihi: 23.05.2016
406
Resim 11: Büyük Selçuklulara ait Seramik tabak içerisinde Ġnsan Figürü, Brooklyn Museum,
Newyork
https://www.brooklynmuseum.org/opencollection/objects/124880/Bowl_with_Confronted_Mounted_
Horsemen EriĢim Tarihi: 23.05.2016
Resim 12: Anadolu Selçuklulara dönemi Seramik karo içerisinde Ġnsan Figürü, Karatay Müzesi,
Konya (Önder, 1986: 6)
Eski Türk devletlerde süre gelen insan figürleri (Diyarbakırlı, 1972: 114) Anadolu Selçuklu
dönemi seramiklerinde de devam etmiĢtir. Anadolu Selçuklu köĢk ve saraylarını süsleyen sekizgen,
altıgen, kare formlarda bu tip figürlere rastlanmıĢtır (Resim 12).
Erken Osmanlı seramiklerinde genellikle bitkisel, radyal ve geometrik dekorlu süsleme
görülmektedir (Öney, 1976: 124). Buna istinaden Oktay Aslanapa‘nın yaptığı Ġznik Çini fırınları kazısı
sırasında bulunan, Milet iĢi tekniğinde kırımızı hamurlu ve beyaz astarlı parçanın üzerindeki insan
figürü nadir örneklerden birisidir (Aslanapa, 1985: 638).
SONUÇ
Klasik Osmanlı seramikleri Ġznikli ustaların ortak çalıĢması sonucunda oluĢan ve dönemin Çin
porselenleriyle yarıĢabilecek teknolojiye sahip olan hamur ve süsleme tekniklerindeki zirvenin
ardından bu dönemin sonlarına doğru kalitedeki düĢüĢe rağmen desenlerde olumlu bir değiĢim dikkati
çekmektedir. Sarayın sipariĢlerinin azalması ile birlikte, özgür kalan sanatçıların kendi öz kültürlerine
dönerek yeni arayıĢlara girdikleri ve tasarımlarını bu arayıĢlar çerçevesinde icra ettikleri
görülmektedir. Bu dönemde çeĢitli kap biçimlerini üzerini süsleyen insan figürleri, Ġznikli ustalar
tarafından eski Türk-Ġslam kültürünü yeniden gün yüzüne çıkmasına sebep olmuĢtur. Bu eserlerin
407
günümüze sağlam gelebilmiĢ olması Osmanlı devletinin Türk-Ġslam kültürü ile olan bağlarının ne
denli sağlam olduğun göstermektedir.
KAYNAKÇA
http://www.metmuseum.org/collections/search-the-collections/140004463,EriĢim Tarihi:13.05.2013
http://www.metmuseum.org/collections/search-the-collections/140009315, EriĢim Tarihi: 13.05.2013
http://www.metmuseum.org/exhibitions/view?exhibitionId=%7B74efafb7-a808-4ede-bf58279e018c9f63%7D&oid=642137&pg=1&rpp=10&pos=18&ft, EriĢim Tarihi: 23.05.2016
ASLANAPA, Oktay, (1985). ―Ġznik Çini Fırınları Kazısı 1984 ÇalıĢmaları‖ VII. Kazı Sonuçları
Toplantısı, Ankara, s.637-650.
ATASOY, Nurhan- Julian Raby, (1989). Ġznik Seramikleri, Ġstanbul.
BĠLGĠ, Hülya, (2009), Ġznik Çini ve Seramikleri, Ġstanbul.
ÇORUHLU, YaĢar, (2013), Erken Devir Türk Sanatı, Kabalcı yayınları, Ġstanbul.
ÇUBUKÇU, Ġbrahim Agah, (1987). Türk-Ġslam Kültürü Üzerine AraĢtırma ve GörüĢler, Ankara
ĠKSENDERZADE, Lale, (2010). Anadolu Selçuklu Saray Çinilerinde Ġnsan Figürü, Selçuk
üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Konya.
GÖKÇE, Ezgi, (2013). ―Bonhams Müzayedelerinde SatıĢa SunulmuĢ Bir Grup Figürlü Ġznik Tabağı‖,
Yedi; Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, Sayı:10, s.37-47.
ÖGEL, Bahaeddin, (1984). Ġslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara.
ÖNDER, Mehmet, (1986). Türk Çini Sanatından Örnekler, Ak yayınları
ÖNEY, Gönül, (1976). ―Selçuklu Devri Kubad-abad Sarayı Çini Süslemeleri‖, Türk Çini Sanatı,
Ġstanbul.
TURAN, ġerafettin, (2005). Türk Kültür Tarihi, Türk Kültüründen Türkiye Kültürüne ve Evrenselliğe,
Bilgi Yayınevi, Ankara.
408
Osmanlı Ġmparatorluğu Dönemi’nde Türk ĠĢleme Sanatı ve Kadın
Mine CAN*
Kocaeli Üniversitesi, Türkiye
mine_can82@hotmail.com
Özet
GeçmiĢi Orta Asya‘ya kadar uzanan Türk iĢleme sanatı Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde en parlak
devrini yaĢamıĢ ve bir saray sanatı olarak zirve noktasına kadar ulaĢmıĢtır. Bu dönemde iĢleme; saray
ve saray dıĢı olmak üzere iki ana çevrede üretilmiĢtir. Saray atölyelerinde ustalar tarafından, saray
dıĢında ise çarĢı ve evlerde üstün nitelikte iĢlemeler yapılmıĢtır. ĠĢlemenin bir bakıma merkezi
görevini üstlenmiĢ olan saray atölyelerinde Ġmparatorluğun dört bir yanından gelen zaatkarlar dönemin
zevk ve anlayıĢına göre iĢleme yapmıĢtır. Kapalı bir ortam olan haremde ise nakıĢ iĢlemek günlük bir
uğraĢ olarak kabul görmüĢ ve Osmanlı saray hareminden ileri derecedeki memurlara gelin verilmesi
sebebiyle cariye seçilirken özellikle nakıĢa yatkın olmasına dikkat edilmiĢtir. 15-20. Yüzyıllar
arasında geçen süreçte iĢlenen ve bugün müze ya da özel koleksiyonlarda sergilenen bu eserler nitelik
ve kalite bakımından döneme tanıklık eder niteliktedir. Türk iĢlemelerinin geliĢmesinin ve bu
iĢlemelere önem verilmesinin baĢlıca nedeni, en değerli yerlere üzeri nakıĢlı eĢyalar hediye etmek adet
ve zevkinden doğmuĢtur. Sarayı kendisine örnek alan Osmanlı kadın ve genç kızları örf ve adetlere
göre Ģekillendirdiği çeyizlere, giysilere, kullanacakları eĢyaların üzerini iĢlemelerle bezemiĢtir.
Oldukça dar bir çevresi olan kadınların gergef veya kasnak aracılığı içinden geldiği gibi çizip
renklendirdiği iĢlemeler konuĢma lisanına vasıta olmuĢtur. Bu dönemde bir gelenek olarak evden eve
giderek nakıĢ öğreten aĢina kadınlar iĢleme tekniklerini öğretmiĢler, bu yolla iĢleme bir halk sanatı
olarak bölgeden bölgeye değiĢik özellikler göstererek yaygınlaĢmıĢtır. Ġstanbul‘da KapalıçarĢı, Galata
ve TepebaĢı gibi semtlerde ve Bursa‘da kurulan atölyelerde sarayın yetiĢemediği sipariĢler nakıĢçı
kadınlara verilmiĢ ve dönemin önemli bir iĢ kolu oluĢturulmuĢtur. Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun son
dönemlerinde o güne kadar geleneksel bir el sanatı olarak varlığını sürdürülen nakıĢın eğitim
programlarına dahil edilmesi ile yeni bir dönem baĢlamıĢtır. 1864 yılında kimsesiz kız çocukları için
Midhat PaĢa‘nın desteğiyle açılan Islahhanede ordunun ihtiyaçlarını karĢılamak için nakıĢ ve dikiĢ
eğitimleri verilmiĢtir. Daha sonra Kız Sanayi Mekteplerinde nakıĢ eğitimi verilerek hanımların el
becerilerini geliĢtirme yoluyla ekonomik kazanç sağlamaları amaçlanmıĢtır. Bu kapsamda bildiride,
Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde Türk iĢleme sanatında kadının yeri ve önemi, kadının iĢleme
sanatına katkıları kültür tarihimiz açısından değerlendirilerek tartıĢılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kültür, kadın, sanat, işleme, Osmanlı.
Turkish Embroidery Art And Woman in Ottoman Empire Period
Abstract
Turkish embroidery art with its history extending to Central Asia has experienced its most brilliant era
during Ottoman Empire and reached its peak as an art of the Palace. During this period, embroidery
was produced in two main surroundings such as in-Palace and out-Palace. High quality embroideries
were done in Palace workshops by masters in-Palace, in houses and in bazaars out-Palace. In Palace
workshops with mission of embroidery centers, artisans from all over the Empire have produced
embroideries with the period‘s understanding and treats. In Harem as a closed environment,
embroidery has been accepted as a daily work and because the brides for the high degree officers are
from Ottoman Palace Harem, it has particularly been paid attention to their abilities in embroidery
during the selection of odaliques. These works which were produced during the period between 15th20th centuries and today being exhibited in museums and private collections, testify to the
characteristics of that period with respect to quality and natüre. The main reason for the development
409
of the Turkish embroidery and the emphasis on these embroideries, comes from the tradition and
pleasure of giving embroidered objects to the most valuable places as presents. Ottoman girls and
women considering the Palace as a model for themselves, have embellished their dowries shaped
accourding to the customs and traditions , their clothes and goods they used with these embroideries.
These embroideries spontaneously drawn and colored through the frame or hoop by women living in
fairly limited environment, have become means to speaking language. During this period, by going
home from home to teach embroidery as a tradition, familiar women have taught the embroidery
techniques, thus embroidery has spreaded from region to region as a public art showing different
properties. The orders that could not be completed by the Palace, in the workshops in districts of
Istanbul such as The Grand Bazaar, Galata and TepebaĢı and in Bursa, were given to the embroiderer
women and an important business segment of the period has been established.
With the inclusion of embroidery in the training programs with continuing its existence as a traditional
handicraft until the last period of the Ottoman Empire, a new era has begun. In 1864, in Islahhane
which is established by the supports of Midhat Pasha for orphaned girls, embroidery and sewing
trainings were provided to meet the needs of the army. Later, provision of economic benefits was
intended through the development of women‘s hand skills by providing embroidery trainings in Girls
Industrial Schools. With this respect in the declaration, the role and importance of women in the
Turkish Embroidery art in Ottoman Empire, women‘s contributions to embroidery art will be
discussed by assessment in terms of our cultural history.
Keywords: Culture, woman, art, embroidery, Ottoman.
GĠRĠġ
Türk iĢlemeleri çok zengin ve köklü bir geçmiĢe sahiptir. Türk iĢleme sanatının kaynakları
incelendiğinde; Orta Asya, Ġslam, Eski Anadolu Uygarlıkları gibi güçlü kaynaklardan beslenerek,
doğu-batı kültürleri ile olan iliĢkilerle yayıldığı anlaĢılmaktadır. Türkler Anadolu‘ya gelirken
kendilerinden önce yaĢayan Hun, Göktürk ve Uygurlar ile komĢu kültürlerin iĢlemeciliğinden elde
ettikleri izlenimleri, doğu ve Ġslam düĢüncesinin görüĢleri ile birleĢtirerek zengin bir sentez
oluĢturmuĢlardır (BarıĢta, 1995: 3). Türklerin Anadolu‘ya gelmesi ile baĢlayan süreçte ise yeni bir
kiĢilik kazanan Anadolu ve çevresi iĢlemeciliği; Selçuklu dönemi, Anadolu Beylikler dönemi ve
Osmanlı Ġmparatorluğu dönemlerinde geliĢmiĢ ve günümüze kadar geçen süreçte endüstriyel
geliĢmelere bağlı olarak yeni bir kiĢilik kazanmıĢtır (BarıĢta, 1984: 1).
Türk iĢleme sanatı Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde en parlak devrini yaĢamıĢ ve bir saray
sanatı olarak zirve noktasına kadar ulaĢmıĢtır. Osmanlı Sarayı iĢleme sanatının daima öncüsü olmuĢ ve
örnek alınmıĢtır. ĠĢlemenin bir bakıma merkezi görevini üstlenmiĢ olan ve Ehl-i Hıref adı ile bilinen
saray atölyelerinde Ġmparatorluğun dört bir yanından getirtilen zaatkarlar dönemin zevk ve moda
anlayıĢına gore iĢlemelerini icra etmiĢlerdir. Saray nakkaĢları kendine özgü yorumuyla düzenlenerek
çizilen desenler, günlük ve törensel anlamda kullanılan ya da hediye edilecek her türlü eĢya üzerini
bezemiĢtir. 15-20. Yüzyıllar arasında geçen süreçte iĢlenen ve bugün müze ya da özel koleksiyonlarda
sergilenen bu eserler nitelik ve kalite bakımından döneme tanıklık eder niteliktedir.
Osmanlı dönemi Türk iĢlemeleri teknik ve estetik açıdan oldukça zengindir. Yüzyıllara gore
değiĢkenlik gösteren iĢleme teknikleri, tek baĢına ya da karıĢık bir uygulama biçiminde iĢlenmiĢtir.
Dokumanın yüzünde ve tersinde aynı görüntüyü veren balıksırtı, civankaşı, hesap işi, muşabbak,
present, susma gibi sayılarak yapılan iğneler dönemin tipik Türk iĢleme teknikleri arasındadır. Tersi
ve yüzü aynı olmayan yüzeysel pesent ve tel kırma, serbest stilde yapılan sarma, dokumanın üzeri
kapatılarak yapılan aplike, kordon tutturma ve dival işi iğnelerinin ise her yüzyılda uygulanan iĢleme
teknikleri arasında yer alması dikkat çekicidir (BarıĢta, 1999: 5).
410
Fotoğraf 1: Dival iĢi tekniği ile iĢlenmiĢ bohça (18. YY)
Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Müzesi.
Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde saray ve çevresi için yapılan iĢlemeler, kullanılan malzeme
açısından incelendiğinde de oldukça ilgi çekicidir. ĠĢlemelerin zemininde çok değerli kumaĢların yanı
sıra deri kullanımı yaygındır. ĠĢlemelerde pamuk ve ipek ipliklerin yanı sıra altın veya gümüĢten, çok
ince teller halinde çekilmesi ile hazırlanan metal iplikler yaygın Ģekilde kullanılmıĢtır. ĠĢlemelerde
değerli ya da yarı değerli taĢların kullanıldığı görülür. Saray atölyelerinde altın veya gümüĢ tellerin
iĢleme ve dokumalarda kullanımı özellikle 16 ve 17. Yüzyıllarda daha fazla olduğu anlaĢılmıĢtır.
Saray nakkaĢları ile ortaklaĢa çalıĢan ve zerduzan adı ile bilinen altın iĢleyicileri Ehl-i Hıref
atölyelerinin en özel gruplarından birisini teĢkil etmektedir (Yaman, 2008: 49). Bu döneme ait
iĢlemelerde kullanılan motiflerin pek çoğu tabiattan alınmıĢ olmakla birlikte oldukça çeĢitlidir. Her
türlü çiçek, yaprak, ağaç ve meyve motifleri oluĢturulurken belli baĢlı ana çizgilerin korunarak
detayların atıldığı görülür. Stilizasyon veya üsluplaĢtırma adı verilen bu metodun sanat dünyasında bir
dönüm noktası olduğu ve klasik motiflerin bu yöntemle ortaya çıktığı düĢünülmektedir. Türk
iĢlemelerinde kullanılan diğer motif kaynakları; insan ve hayvan figürleri, geometrik biçimler, çeĢitli
semboller, günlük kullanım eĢyalarından etkilenerek oluĢturulmuĢ nesnel motifler, mimari eserler ve
manzara motifleridir. Bazı bezemelerde duygu ve düĢüncelerin yazılı motifler kullanılarak iĢleme
aracılığı ile dile getirildiği görülmektedir. Bir dönem saygı amacıyla devrin padiĢahlarının
portrelerinin iĢlenmesi, bu sanatın ne kadar üst seviyede yapıldığının bir göstergesidir.
Fotoğraf 2: Üçetek entari (19. YY)
Ġstanbul Sadberk Hanım Müzesi.
Fotoğraf 3: PeĢkir (19. YY)
Edirne Halk iĢlemelerinden bir örnek.
Türk iĢlemelerinin geliĢmesinin ve iĢlemelere önem verilmesinin baĢlıca nedeni, en değerli
yerlere üzeri nakıĢlı eĢyalar hediye etmek adet ve zevkidir. Ayrıca padiĢahların iĢleme sanatına destek
vermesi ve gelenekler çerçevesinde Ehl-i Hıref ustalarının padiĢaha bayram, düğün gibi özel
zamanlarda biribirinden eĢsiz güzellikte hediyeler sunmuĢ olmaları bu sanatın
geliĢimini
411
desteklemiĢtir (Yaman, 2008: 29). Sarayı kendisine örnek alan Osmanlı kadın ve genç kızları, örf ve
adetlere göre Ģekillendirdiği çeyizlere, giysilere, kullanacakları eĢyaların üzerini iĢlemelerle
bezemiĢtir. Osmanlı sarayı içerisinde kapalı bir ortam olan haremde de nakıĢ iĢlemek günlük bir uğraĢ
olarak kabul görmüĢtür. Osmanlı saray hareminden ileri derecedeki memurlara gelin verilmesi
sebebiyle cariye seçilirken özellikle nakıĢa yatkın olmalarına dikkat edilmiĢtir.
Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde iĢlemeler ikinci bir çevre olarak saray dıĢında çarĢı ve
evlerde üretilmiĢtir. ÇarĢı atölyelerindeki zanaatkarlar saray eĢyalarının iĢlemesinde görev almıĢlardır
(Sürür, 1976). Bu dönemde Ġstanbul‘da KapalıçarĢı, Galata ve TepebaĢı gibi semtlerde ve Bursa‘da
kurulan atölyelerde sarayın yetiĢemediği sipariĢler nakıĢçı kadınlara verilmiĢ ve nakıĢ dönemin önemli
bir iĢ kolu haline gelmiĢtir.
Fotoğraf 4: Osmanlı Ġmp. Dönemine ait örnek bezi.
(1800-1899 Londra Victoria&Albert Müzesi)
Bu dönemde evlerde yaygın eğitim biçiminde iĢleme öğretimi sürmüĢtür. Bir gelenek olarak
evden eve giderek nakıĢ öğreten ve aşina kadınlar olarak bilinen bayanlar iĢleme tekniklerini
öğretmiĢlerdir. Osmanlı kadınları arasında çok sevilen iĢleme, bir halk sanatı olarak bölgeden bölgeye
değiĢik özellikler göstererek ilerlemiĢ ve tüm Osmanlı coğrafyasına yayılmıĢtır. AĢina kadınların iĢlevi
BatılılaĢma döneminde de devam etmiĢtir. 18 ve 19. Yüzyıllarda ev eksenli kadın eğitiminin ürünleri
olan ve elden ele bir çevreden baĢka çevreye giden örnek bezleri dönemin en çok uygulanan teknikleri
ve seçilen bezeme konuları hakkında bilgi sunmaktadır. Hem teknik hem de desen kataloğu
niteliğindeki bu parçalar arasında Londra Victoria and Albert Müzesi‘nde bulunan iki örnek ve
ülkemizdeki özel koleksiyonlarda bulunan örnek bezleri bu açıdan önemli parçalar olarak
değerlendirilmektedir. 16 ve 18. Yüzyıllar arasında Türk iĢleme ustalarına batılıların da ilgisini
oldukça fazla olmuĢtur. Özellikle Macarlar Türklerden çok etkilenmiĢ, bulya adını verdikleri
iĢlemecilerin Ģatodan Ģatoya gidip iĢleme yaptıkları ve Macar asillerinin eĢlerine iĢlemeci bulyalar
armağan ettikleri bilinmektedir.
Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun son dönemlerinde halk arasında o güne kadar geleneksel bir el
sanatı olarak çarĢı ve evlerde varlığını sürdürülen nakıĢın eğitim programlarına dahil edilmesi ile yeni
bir dönem baĢlamıĢtır. 19. Yüzyılın baĢlarında teknolojinin diğer bilim dalları ile birlikte ilerlemesi
önemli değiĢikliklere neden olmuĢtur. EndüstrileĢmenin sonucu o zamana kadar loncalarda devam
etmekte olan mesleki eğitim hizmetlerinin, okul disiplini içerisinde yürütülmesini zorunlu hale
getirmiĢtir. 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülkemizde sanayi, ev ekonomisi, ticaret ve tarım
alanlarında bazı okulların açıldığı görülmektedir.
Osmanlı Ġmparatorluğu zamanında kız çocuklarına sanat öğretme düĢüncesini Mithat PaĢa
baĢlatmıĢtır. Mithat paĢa, kimsesiz kız çocuklarına iĢ bulmayı, hem ülkenin bazı küçük sanat
ihtiyaçlarını karĢılamayı, hem da orduya gerekli olan kumaĢ ve giysileri temin etmek amacıyla 1865
yılında Rusçuk‘ta ilk Kız Sanayi Mektebini faaliyete geçirmiĢtir.
412
Fotoğraf 5: Osmanlı mekteplerinden Darül Feyzi Hamidiye Orta Okulu kız öğrencileri
II. Abdülhamit'in fotoğraf koleksiyonu
Mithat PaĢa Ġstanbul‘a geldikten sonra 1869 yılında Yedikule‘de ikinci bir Kız Sanayi Mektebi
daha açmıĢtır. 1879 yılında Ahmet Vefik PaĢa tarafından Türk kadınının bir yandan okurken bir
yandan gelir sağlaması için Üsküdar Kız Mektebi eğitime baĢlamıĢtır. Bu okullarda her gün öğleye
kadar o zamanki RüĢtiye Mekteplerinin programı uygulanmıĢ, öğleden sonra ise yalnızca uygulamalı
atölye derlerine yer verilmiĢtir. Masrafı devlet tarafından karĢılanan öğrencilerin hazırladıkları çeĢitli
giyim ve iĢleme ürünleri sergilenerek satılmıĢtır. Kız Sanayi Mektepleri ilk açıldığında sadece
öğrencilerin Ģahsi giyim ihtiyacını karĢılamaları amaçlanmıĢtır. Ancak daha sonra okulların öğrencileri
sipariĢe dönük çalıĢabilme bilgi ve becerisini kazandırması üzerine bu okullarda üretim çalıĢmalarına
da yer verilmiĢtir. Bu okullardan mezun olan öğrenciler atölye açmak suretiyle ticari ve mesleki hayata
atılırken, kadın eğitimi ve mesleki eğitim anlamında da büyük bir atılım yaĢanmıĢtır. Böylece 19.
Yüzyılda kadın eğitimi yeni boyutlar kazanmıĢ ve açılan Kız Sanat Okulları aynı zamanda
kurumsallaĢmıĢtır. O güne kadar amatörce çalıĢmaların ön planda tutulduğu evlerin dıĢında kadınların
ev ekonomisine yarar sağlayacak profesyonel iĢler yapmaya baĢladıkları görülmüĢtür. Cumhuriyetin
ilanıyla birlikte, bir mesleğe yönelme konusuna çok büyük önem verilmiĢ ve günümüz meslek
okullarının açılmasına baĢlanmıĢtır. Cumhuriyetten önce açılan kız sanat okullarının yalnızca dört
tanesi Cumhuriyet dönemine aktif olarak geçiĢ yapabilmiĢtir.
SONUÇ
Osmanlı Ġmparatorluğu dönemi Türk iĢleme sanatı örnekleri günümüzde belli baĢlı müzelerde
sergilenmektedir. Ġstanbul Topkapı Sarayı Müzesi, Ġstanbul Maçka Asker Müzesi, Milli Saraylar
Ġstanbul Dolmabahçe Sarayı Müzesi, Ġstanbul BeĢiktaĢ Deniz Müzesi, Ġstanbul Ġslam Eserleri Müzesi,
Sadberk Hanım Müzesi, Ġstanbul Yapı ve Kredi Bankası Koleksiyonu, Ankara Etnografya Müzesi,
Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Müzesi, Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi Müzesi,
Ankara El Sanatlarını Tanıtma Derneği Müzesi, Bursa Türk Ġslam Eserleri Müzesi ve Tire, AkĢehir,
Urla, Aydın, Konya ile daha pek çok Ġllerde yer alan etnografya müzelerinde dönemin örneklerini
görmek mümkündür.
Saray ustaları tarafından Ehl-i Hıref atölyelerinde iĢlenen ve her biri sanat eseri niteliğindeki
eĢyalar Türk sanatının engin zenginliğinin bir göstergesidir. Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde iĢleme
bir saray sanatı olmasının yanı sıra çarĢı ve evlerde de uygulanmıĢtır. Sarayın daima iĢlemenin
merkezi olarak kabul edildiği bu dönemde halk sarayı örnek almıĢ, zaman zaman değerli malzemelere
olan talebinin fazlalığı nedeniyle saraydan kanun ve düzenlemeler çıkartılmak zorunda kalınmıĢtır.
Türk kadının hayatında iĢleme hep var olmuĢtur. Doğum, evlilik gibi hayatının önemli
zamanlarında iĢleme, baĢta çeyiz geleneği olmak üzere gelenek ve göreneklerle kuĢaklar boyu devam
413
etmiĢtir. Oldukça dar bir çevresi olan Türk kadını yüzyıllarca içinden geldiği gibi çizip renklendirdiği
iĢlemeler aracılığı ile mutluluk, ayrılık, hasret gibi duygu ve düĢüncelerini, hayallerini soyut
anlamlarla ifade etmiĢtir. Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun son döneminde ise iĢleme kadın eğitiminin bir
parçası olmuĢtur.
REFERANSLAR
http://www.dunyabulteni.net/haber/241827/osmanli-mekteplerinde-kiz-ogrenciler-foto,adresinden
02.05.2016 tarihinde indirilmiĢtir.
BarıĢta, H. Ö. (1984). Cumhuriyet Dönemi Türk Halk İşlemeciliği Desen ve Terminolojisinden Örnekler.
Ankara: Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu Basımevi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli
Kültür Dairesi Yayınları: 55.
BarıĢta, H. Ö. (1999). Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Türk İşlemeleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
BarıĢta, H. Ö. (1995). Türk İşleme Sanatı Tarihi. Ankara: Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Basımevi.
Yaman, B. (2008). Osmanlı Saray Sanatkarları-18. Yüzyıl Ehl-I Hıref. Ġstanbul:Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
M.E.B. Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü
http://mtegm.meb.gov.tr/www/tarihcemiz-kiz-teknik-ogretim-genel-mudurlugu/icerik/24,adresinden
20.02.2016 tarihinde indirilmiĢtir.
M.E.B. (2000). Metge 2000. Ankara: Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü.
Sürür, A. (1976). Türk İşleme Sanatı. Türk Süsleme Sanatları Serisi: 4, Ak Yayınları. Ġstanbul: Apa Ofset
Basımevi.
414
Tarımsal Sulamada GüneĢ Enerjisi Kullanımı Üzerine Bir AraĢtırma
ÖZTÜRK H.H.
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
hhozturk@cu.edu.tr
KÜÇÜKERDEM H.K.
Iğdır Üniversitesi, Türkiye
kaan.kucukerdem@igdir.edu.tr
GÖKALP Y.
TAYEM, Türkiye
gokalpy@hotmail.com
Özet
Bu çalıĢmada, güneĢ enerjisinden fotovoltaik (PV) ilkeye bağlı olarak üretilen elektrik ile santrifüj bir
pompanın çalıĢtırılması için yararlanılan güneĢ enerjisiyle sulama (GES) sisteminin bazı teknik
özellikleri incelenmiĢtir. PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ ıĢınım gücüne karĢılık, PV
sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) % 4.85.4 aralığında değiĢmiĢ olup, ortalama % 5,2
olarak hesaplanmıĢtır. Santrifüj pompanın miline uygulanan gücün (Pf); 1000 W, 1500 W, 2000 W ve
3000 W değerlerinde olması durumunda, pompa debisi sırasıyla 4,76 L/s, 7,14 L/s, 9,52 L/s ve 14,28
L/s olarak belirlenmiĢtir. Bu durumda, pompa hidrolik gücü (Ph); 700 W, 1050 W, 1400 W ve 2100 W
olarak hesaplanmıĢtır. Farklı debi ve fren gücü değerlerinde, manometrik yüksekliği (H m=15 mSS)
sabit kabul edilen santrifüj pompanın ortalama verimi (p) % 70 olarak hesaplanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Kolza üretimi, Kışlık ürün, Enerji kullanımı, Enerji verimliliği
A Research on Use of Solar Energy in Agricultural Irrigation
Abstract
In this study, some technical parameters of irrigation system powered with solar energy (PVWP) used
to run a centrifugal pump has been investigated. The efficiency of electricity generation of the PV
system varied from 4.8 % to 5.4% and the average electrical efficiency was 5.2 %. When the power
given to shaft of pump are 1000 W, 1500 W, 2000 W and 3000 W, the flow rates of the pump were
determined as 4,76 L/s, 7,14 L/s, 9,52 L/s and 14,28 L/s, respectively. In this case, hydraulic powers of
the pump were calculated as 700 W, 1050 W, 1400 W and 2100 W, respectively. The average
efficiency of the centrifugal pump was 70% at different flow rates and shaft powers and constant total
head mSS)
Keywords: Solar irrigation, Photovoltaic, Centrifugal pump
GĠRĠġ
Uzun bir geçmiĢi olan sulama iĢlemi için en az güç kullanarak su pompalama amacıyla birçok
yöntem geliĢtirilmiĢtir. Su pompalama için uygulanan bu yöntemlerde insan enerjisi, hayvan gücü,
rüzgar, güneĢ ve fosil yakıtlar gibi değiĢik güç kaynaklarından yararlanılmaktadır. GüneĢ enerjisiyle
sulama (GES) sistemlerinin, içten yanmalı motorlar ile çalıĢtırılan sulama sistemlerine kıyasla baĢlıca
üstünlükleri; pratik olarak bakım gereksinimlerinin olmaması, kullanım sürelerinin uzun olması, yakıt
gerektirmemeleri ve dolayısıyla çevreyi kirletmemeleridir. Diğer önemli bir üstünlüğü de, enerji
kaynağı olarak güneĢten yararlanmalarıdır. Sulama uygulamalarında, suya en fazla gereksinim
415
duyulan zaman, güneĢ ıĢınımının en fazla olduğu zamandır. Bu durum, bu sistemler için bir üstünlük
olarak değerlendirilebilir. Bu sistemlerin baĢlıca olumsuzlukları ise; baĢlangıç maliyetlerinin yüksek
olması ve GES sistemlerinin verimlerinin hava koĢullarına bağlı olarak değiĢmesidir (Öztürk, 2010).
Özellikle Türkiye gibi, çok fazla güneĢ ıĢınımı alan ülkelerde, güneĢ enerjisi sistemlerinin en
ümit var uygulama alanlarından birisi de, belirli bir ürünün sulanması için, gerekli suyun
pompalanması amacıyla güç kaynağı olarak kullanılmalarıdır. Su pompalama amacıyla güneĢ
enerjisinden yararlanmak üzere farklı ülkelerde birçok giriĢimde bulunulmuĢtur. Bu giriĢimlerde farklı
yöntemler kullanılmıĢ ve değiĢik düzeylerde baĢarılar elde edilmiĢtir.
Bu çalıĢmada, güneĢ enerjisinden fotovoltaik (PV) ilkeye bağlı olarak üretilen elektrik ile
santrifüj bir pompanın çalıĢtırılması için yararlanılan GES sisteminin bazı teknik özellikleri
incelenmiĢtir. ÇalıĢmada, her birinde toplam 12×6=72 adet PV hücre bulunan 5 adet modülden oluĢan
toplam 3 dizi halindeki PV sistemin; akım, gerilim ve güç gibi elektriksel özellikleri ile PV sistemin
toplam veriminin belirlenmesi amaçlanmıĢtır. PV sistem tarafından üretilen elektrik ile çalıĢtırılan bir
santrifüj pompa ile su pompalanması durumunda, pompalanan su debisi, pompanın hidrolik güç değeri
ve verimi hesaplanmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Fotovoltaik Sistem
ESPA Enerji Sistemleri San. ve Tic.Ltd.ġti.-Adana tarafından tasarımlanmıĢ olan PV sistem,
güneĢ ıĢınım enerjisinden, PV ilkeye bağlı olarak doğrudan elektrik üreten ve yana devirmeli, bir tarım
römorku üzerine yerleĢtirilmiĢ olan 3 adet PV diziden oluĢmaktadır. PV sistem, her birinde 12×6=72
adet PV hücre bulunan 5 adet modülden oluĢan toplam 3 diziden oluĢmaktadır (Resim 1). PV
sistemde, silisyum dioksitten yapılmıĢ olan, 12×6=72×5=360×3=1080 adet PV hücre bulunmaktadır
(Gökalp, 2013).
PV hücreler tarafından üretilen elektrik, hücrelerin arkasına yerleĢtirilmiĢ olan ikiĢer adet kablo
ile seri veya paralel bağlanarak bir noktada toplanır. Toplanan elektrik iki adet kablo ile sistem
üzerinde bulunan regülatöre iletilerek, akımdaki dalgalanmalar giderilir. Regülatörden geçen DC
elektrik akımı, invertöre (dönüĢtürücüye) iletilerek, AC Ģekline dönüĢtürülür ve 48 V olan elektrik
akımı 380 V trifaze akıma yükseltilir. Ġnvertörden alınan elektrik akımı, elektrikli cihazların
çalıĢmasında kullanılır.
Resim 1. Fotovoltaik sistem
PV sistem, öne devirmeli bir tarım römorku üzerine yerleĢtirilmiĢtir. DönüĢ lambaları ve
reflektörlerle donatılmıĢ olan römorkun ön tarafında, invertör, regülatör ve panonun muhafaza edildiği
bir kabin bulunmaktadır (Resim 1). PV sistem, her birinde toplam 5 adet PV modül bulunan toplam 3
adet PV diziden oluĢmaktadır.
416
2.1.1. Fotovoltaik Modül
Toplam 72 adet hücreden oluĢan PV modül, 60×60×6 mm tasarımlanmıĢ olan çerçeveler
içerisine oturtulmuĢtur. PV modülün üzeri, güneĢ ıĢınımını yansıtmayan temperli cam ile kaplanmıĢtır.
Bir adet PV modül 200 W güç üretmekte olup, PV sitemdeki 15 adet modül tarafından üretilen toplam
güç miktarı 3000 W‘dır.
2.1.2. Santrifüj Pompa
PV sistemin tarımsal sulama amacıyla kullanılabilirliğini araĢtırmak için basma basıncı 1.5 atm
olan bir santrifüj pompa kullanılmıĢtır. PV sistem tarafında üretilen elektrik ile çalıĢtırılan santrifüj
pompanın özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1. Santrifüj pompanın özellikleri
Özellikler
Emme FlanĢı
Basma FlanĢı
En yüksek debi (m3/h)
Basma basıncı (atm)
Pompa hızı (d/dak)
ÇalıĢma sıcaklığı
Gövde basıncı (bar)
Mil sızdırmazlığı
Değerler
SN 60 15,24 cm
SN 60 15,24 cm
225
1,5
6003000
-10 C'den +85 C'ye kadar
4
mekanik salmastra
2.2. Analitik Yaklaşım
2.2.1. Fotovoltaik Sistemde Üretilen Elektriksel Güç
PV sistem tarafından üretilen elektriksel güç miktarı, sistemin açık devre akım ve kısa devre
gerilim değerlerine bağlı olarak aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır.
PPV Ioc Vsc …………………………………………………………….…………….(1)
Burada;
PPV : PV sistem tarafından üretilen elektriksel güç miktarı (W),
Ioc : açık devre akım değeri (A) ve
Vsc : kısa devre gerilim değeridir (V).
2.2.2. PV Sistemin Verimi
PV sistemin elektriksel güç dönüĢüm verimi (pc), sistem tarafından üretilen elektrik miktarının,
PV yüzeye gelen güneĢ enerjisi miktarına oranı olarak tanımlanmıĢ ve aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır.
PV
PPV
…………………………………………………………………………...(2)
I t APV
Burada;
APV : PV yüzey alanı (m2),
It
: toplam güneĢ ıĢınımı (W/m2),
PPV : PV sistemin gücü (W),
PV : PV sistem verimidir (%).
417
2.2.3. Pompaj Tesisinin Gücü
Tesiste su kaynağı ile suyun yükseltildiği en yüksek noktalar arasında, (Q) verdisi ile
manometrik yüksekliğe (Hm = Hg + hk) iletilecek olan suyun özgül kütlesi (γ) bilinirse, pompanın suya
birim zamanda verdiği enerji veya pompanın hidrolik gücü (Ph), aĢağıdaki gibi belirlenir (Tezer,
1978).
Ph
Q Hm
102
………………………………...………………………………………....(3)
EĢitlik (3) ile belirlenen değer, faydalı güç veya çıkıĢ gücü olarak bilinir. Bir iĢ makinası olan
pompada, enerji değiĢimi sırasında çeĢitli kayıplar oluĢur. Diğer bir deyiĢle, enerjinin bir bölümü
hidrolik enerji dıĢında çeĢitli kayıpları karĢılamak için kullanılır. Pompa miline uygulanması gerekli
olan güç, hidrolik güçten daha fazladır. Bu iki değer arasındaki oran ise pompa verimi olarak
adlandırılır (Tezer, 1978).
p
Ph
100 ……………………………………………………………………………....(4)
Pf
Pompa verimi (ηp), tesiste kullanılan pompanın yapısal özellikleri ile tesisin iĢletme
koĢullarına bağlıdır. Pompa veriminin yüksek olması, alınan enerjiye karĢılık, iĢin daha az enerji kaybı
ile yapıldığını belirtir. Sulama pompalarının verimi; suyun çıkarıldığı düĢey yükseklik, su hızı ve
pompalanan su miktarına bağlı olarak % 7090 arasında değiĢir.
Pompanın miline uygulanması gerekli güç, fren gücü (Pf, kW) olarak adlandırılır ve eĢitlik (5)
ile hesaplanır. Pompaj tesisinin fren gücü, tesisin çalıĢtırılması için gerekli olan enerji kaynağı
büyüklüğünü belirler.
Pf
Burada;
Hm
Q
Pf
Ph
:
:
:
:
:
Q Hm
P
h
102 p
p
…………………………………………...........................................(5)
toplam manometrik yükseklik (m),
sulama suyu debisi (m3/h),
pompanın fren gücü (kW),
pompanın hidrolik gücü (kW),
sulama suyunun özgül kütlesi (kg/L).
p : sulama pompasının verimidir (%).
3. BULGULAR VE TARTIġMA
3.1. Fotovoltaik Sistem Tarafından Üretilen Elektrik Değerleri
Dört farklı etkin yüzey alanı düzenlemesi yapılan PV sistemde, invertöre gelen elektrik
akımının, invertör giriĢ ve çıkıĢındaki değerleri multimetre ile ölçülmüĢtür. Bu ölçümlere bağlı olarak
belirlenen sonuçlar Tablo 2‘de verilmiĢtir. PV sistemde, invertör giriĢindeki ortalama DC gerilim
44,75 V iken, invertör çıkıĢındaki AC gerilim 378 V olarak belirlenmiĢtir.
Tablo 2. PV sistemdeki invertörün çıkıĢında elektrik akımı değerleri
PV sistemin etkin
yüzey alanı (m2)
Ġnvertör giriĢinde
(DC) gerilim (V)
Ġnvertör çıkıĢında
(AC) gerilim (V)
Sistemde üretilen güç
(PPV; W)
6,38
9,57
12,77
19,15
44
46
45
44
379
381
377
375
1000
1500
2000
3000
418
3.2. Fotovoltaik Sistem Verimi
PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) eĢitlik (2) ile belirlenmiĢ olup, hesaplanan
değerler Tablo 3‘de verilmiĢtir. PV sistemin verimi (PV; %), PV sistem üzerine güneĢten gelen
toplam güneĢ ıĢınım gücüne (It; W/m2) karĢılık, PV sistemin ürettiği elektriksel güç (PPV; W) olarak
tanımlanmıĢtır. Denemenin yapıldığı dönemde, PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ ıĢınım
gücü (It; W/m2) 780845 W/m2 arasında değiĢmiĢtir. PV sistem üzerine güneĢten gelen toplam güneĢ
ıĢınım gücüne karĢılık, PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) % 4,85,4 aralığında
değiĢmiĢ olup, ortalama % 5,2 olarak hesaplanmıĢtır.
Tablo 3. PV sistemin elektriksel güç üretme verimi
PV sistemin etkin
yüzey alanı
(m2)
6,38
9,57
12,77
19,15
Toplam güneĢ
ıĢınımı
(It; W/m2)
830
845
820
780
PV sistemde
üretilen güç
(PPV; W)
1000
1500
2000
3000
PV sistemin elektriksel
verimi
(PV; %)
5,3
5,4
5,2
4,8
3.3. Ölçülen Debi Değerleri
PV sistemde üretilen elektrik ile çalıĢtırılan santrifüj pompanın ölçülen debi değerleri Tablo
4‘de verilmiĢtir. Santrifüj pompanın debisi, PV sistem etkin yüzey alanının diğer bir deyiĢle, PV
sistem tarafından üretilen elektriksel güç miktarının artmasına bağlı olarak artmıĢtır. PV sistem etkin
yüzey alanın 6,38 m2 (PPV= 1000 W) olması durumunda, 200 L hacmindeki varil 42 saniyede
dolmasına karĢın, etkin yüzey alanının 19,15 m2 (PPV= 3000 W) olması durumunda, 14 saniyede
dolmuĢtur. Bu durumda, santrifüj pompanın debisi sırasıyla, 4,76 L/s ve 14,28 L/s olarak
hesaplanmıĢtır.
Tablo 4. Santrifüj pompa debi değerleri
PV sistemin etkin yüzey
alanı
(m2)
6,38
9,57
12,77
19,15
PV sistemde
üretilen güç
(PPV; W)
1000
1500
2000
3000
Pompa debisi
200 L için geçen
(Q; L/s)
süre (s)
42
4,76
28
7,14
21
9,52
14
14,28
3.4. Pompa Hidrolik Gücü
Pompa tarafından suya aktarılan güç olarak tanımlanabilen güç olarak adlandırılan hidrolik güç
değerleri eĢitlik (3) ile hesaplanmıĢ ve belirlenen değerleri Tablo 5‘de verilmiĢtir. Hidrolik güç
hesaplamalarında, basıncı 1.5 atm olan santrifüj pompanın manometrik yüksekliği 15 mSS olarak
dikkate alınmıĢtır. Pompa hidrolik gücü, debi değerlerinin diğer bir deyiĢle, pompa fren gücü (P f=PPV;
W) artıĢına bağlı olarak artmıĢtır. PV sistem tarafından üretilen elektriksel gücün (P PV= 1000 W)
olması durumunda, pompa hidrolik gücü (Ph) 700 W olmasına karĢın, PPV= 3000 W olması
durumunda, 2100 W değerine yükselmiĢtir.
419
Tablo 5. Pompa hidrolik güç değerleri
PV sistemin etkin
yüzey alanı
(m2)
6,38
9,57
12,77
19,15
PV sistemde
üretilen güç
(PPV; W)
1000
1500
2000
3000
Pompa
debisi
(Q; L/s)
4,76
7,14
9,52
14,28
Manometrik
yükseklik
(Hm; mSS)
15
15
15
15
Hidrolik güç
(Ph; W)
700
1050
1400
2100
3.5. Pompa Verimi
Pompanın tükettiği güce (Pf=PPV; W) karĢılık, pompa tarafından suya aktarılan güç (Ph; W)
olarak tanımlanabilen pompa verimi (p= Ph/Pf; %) değerleri eĢitlik (4) ile hesaplanmıĢ ve belirlenen
değerleri Tablo 6‘da verilmiĢtir. Farklı debi (Q; L/s) ve fren gücü (Pf; kW) değerlerinde, manometrik
yüksekliği (Hm=15 mSS) sabit kabul edilen santrifüj pompanın ortalama verimi (p; %) % 70 olarak
hesaplanmıĢtır.
Tablo 6. Santrifüf pompa verim değerleri
Pompa fren gücü
(Pf; W)
1000
1500
2000
3000
Pompa
debisi
(Q; L/s)
4,76
7,14
9,52
14,28
Manometrik
yükseklik
(Hm; mSS)
15
15
15
15
Hidrolik
güç
(Ph; W)
700
1050
1400
2100
Pompa verimi
(p= Ph/Pf; %)
70
70
70
70
4. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER
PV sistemde, invertör giriĢindeki ortalama DC gerilim 44,75 V iken, invertör çıkıĢındaki AC
gerilim 378 V olarak belirlenmiĢtir. PV sistemin elektriksel güç üretme verimi (PV; %) % 4.85.4
aralığında değiĢmiĢ olup, ortalama % 5,2 olarak hesaplanmıĢtır. PV sistemin etkin yüzey alanının
(APV); 6,38 m2, 9,57 m2, 12,77 m2 ve 19,15m2 olması durumlarında; santrifüj pompanın debisi (Q)
sırasıyla 4,76 L/s, 7,14 L/s, 9,52 L/s ve 14,28 L/s olarak ölçülmüĢtür. PV sistem tarafından üretilen
elektriksel gücün (PPV= 1000 W) olması durumunda, pompa hidrolik gücü (Ph) 700 W olmasına
karĢın, PPV= 3000 W olması durumunda, 2100 W değerine yükselmiĢtir. Farklı debi (Q; L/s) ve fren
gücü (Pf; kW) değerlerinde, manometrik yüksekliği (Hm=15 mSS) sabit kabul edilen santrifüj
pompanın ortalama verimi (p; %) % 70 olarak hesaplanmıĢtır.
Suyun pompalanacağı toplam yükseklik ve gereksinim duyulan günlük su miktarı, PV sistem
tarafından üretilmesi gereken güç miktarını etkileyen baĢlıca iki önemli etmendir. Bu nedenle, güneĢ
enerjisi ile çalıĢan tarımsal sulama sistemlerinin tasarımında bu iki etmenin olabildiğince doğru bir
Ģekilde hesaplanması gerekir. Bu çalıĢmada denemelerde kullanılan santrifüj pompanın çalıĢma
basıncı 1,5 atm olduğundan, manometrik yükseklik 15 m olarak dikkate alınmıĢtır. GES sisteminin
taĢınabilir durumda tasarımlanması, tarımsal iĢletmeler için çok amaçlı kullanım olanağı sağlamakla
birlikte, sistemin ekonomikliğinde tasarım maliyetlerinin dikkate alınması gerekir. GES sisteminde
kullanılacak olan elektrik motoru, güç gereksinimi ve akım tipine bağlı olarak seçilmelidir.
420
REFERANSLAR
Gökalp, Y. (2013). Güneş Enerjisinden Yararlanarak Santrifüj Pompa İle Su Pompalama
Üzerine Bir Araştırma. (YayımlanmamıĢ yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesin Fen
Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Öztürk, H.H. (2010). GüneĢ Pili ile ÇalıĢan Tarımsal Sulama Sistemleri için Tasarım Ölçütlerinin
Belirlenmesi. 4. Güneş Enerjisi Sistemleri Sempozyumu ve Sergisi, Bildiri Kitabı: 58–73, 6-7
Kasım 2009, Mersin.
Tezer, E. (1978). Sulamada Pompaj Tesisleri. T.C. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
421
Türkiye’de YetiĢen Bazı Ġğne Yapraklı Ağaç Odunlarının Eğilme
Özelliklerinin Ultrasonik Yöntemle Tahmini
Ergün Güntekin*
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye
ergunguntekin@sdu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada Türkiye‘de yetiĢen Kızılçam, Karaçam, Sedir ve Ladin gibi önemli ağaç türleri
odunlarının eğilme özelliklerinin tahmininde ultrasonik yöntem kullanılmıĢtır. Küçük deney
örneklerinde ses hızları (V) EPOCH 650 Ultrasonik hata dedektörü ve 2.2.5 MHz boylamsal prob
kullanılarak sabit rutubet Ģartlarında belirlenmiĢtir. Örneklerin dinamik elastikiyet modülleri (Edyn) ise
yoğunluk (d) ve ses hızının karesi (V2) çarpılarak hesaplanmıĢtır. Tahribatsız ölçümlerin sonrasında
örnekler üç nokta eğilme testlerinde maruz bırakılmıĢtır. Eğilme testlerinde elastikiyet modülü (MOE)
ve eğilme direnci (MOR) değerleri hesaplanmıĢtır. Boyuna yönde ölçülen ses hızları ortalama 4521 ile
5217 m/s arasında değiĢmektedir. Ladin en düĢük yoğunluğa (425 kg/m3)sahip olmasına rağmen en
yüksek ses hızına (5272 m/s) sahiptir. Hesaplanan ortalama dinamik elastikiyet modülü değerleri
10137 ile 13283 N/mm2 arasında değiĢmektedir. Edyn değerleri genel olarak hesaplanan MOE
değerlerinden daha yüksek bulunmuĢtur. Tahmin edilen Edyn değerleri ile hesaplanan MOE değerleri
arasındaki korelasyon katsayıları 0.71 ile 0.81 arasında değiĢmektedir. Edyn ile MOR arasındaki
korelasyon katsayıları ise 0.54 ile 0.72 arasında değiĢmektedir.
Anahtar Kelimeler: Eğilme özellikleri, ultrasonik yöntem, iğne yapraklılar
Prediction of bending properties for some softwood species grown in Turkey
using ultrasound
Abstract
Ultrasound has been used in prediction of bending properties for some important wood species grown
in Turkey including Calabrian pine, Anatolian black pine, Cedar and Oriental Spruce. Sound velocities
of small clear wood specimens were determined using EPOCH 650 ultrasonic flaw detector with 2.25
MHz contact longitudinal transducers at constant moisture contents. The dynamic modulus of
elasticity (Edyn) of the specimens was calculated as density multiplied by squared sound velocity.
Following non-destructive measurements, specimens were subjected to three point bending tests.
Modulus of elasticity and bending strength were calculated from bending tests. The measured average
sound velocities for species tested in L directions were ranged from 4541 to 5217 m/s. Although
spruce had the lowest density (425 kg/m3), it had the highest sound velocity (5272 m/s). The
calculated average elasticity (Edyn) values for the species tested varied from 10137 to 13283 N/mm2.
Edyn values are higher than calculated MOE values. The correlation coefficient between predicted Edyn
and calculated MOE values ranged from 0.71 to 0.81. The correlation coefficient between Edyn and
MOR varied from 0.54 to 0.72 for the species tested.
Keywords: bending properties, ultrasound, softwoods
INTRODUCTION
Bending properties are important in the design of wood members in structures. Most of wood
members in use are subjected to compression and bending forces. While modulus of elasticity (MOE)
is a measure of the stiffness of an elastic material and is a quantity used to characterize materials,
modulus of rupture (MOR) is used to determine allowable stress limits. Bending properties can be
determined using both destructive and non-destructive methods. Conventional bending tests in order to
determine MOE are costly, destructive, and difficult to carry out rapidly. Propagation velocity of
422
ultrasound waves in materials, including wood, is an important parameter enabling to determine their
quality characters in a non-destructive manner (Krauss and Kudela, 2011:479).
Use of non-destructive testing (NDT) and non-destructive evaluation (NDE) in the field of
wood and wood based materials is advancing every day. There are wide spread NDT techniques,
equipment and evaluation procedures available today which resulted from early NDT researches
(Brashaw et al., 2009:7; Dündar and Divos, 2014:35). Ultrasonic wave velocity has more advantages
over other techniques in practical terms (Estaban et al., 2009:1360).
Determination of the ultrasonic modulus of elasticity (Edyn) in a solid depends on its elastic
properties and its density. The velocity of sound in wood (SV) is influenced by factors such as MC,
grain orientation, density, decay, temperature, and geometry (Oliveira and Sales, 2006:2443).
Oliveira et al. (2002:51) stated that nondestructive methods offer several advantages over
conventional wood characterization methods, such as the possibility of evaluating the structural
integrity of an element without extracting test specimens, faster analysis of large populations, and
versatility to adapt to standardized production line routines.
The purpose of this study was to evaluate the dynamic modulus of elasticity (Edyn) of some
softwood species grown in Turkey nondestructively through longitudinal ultrasound propagation and
to determine the strength of the relationship between Edyn predicted from ultrasonic based NDT
technique and static bending properties (MOE and MOR).
MATERIALS AND METHODS
Woods of Calabrian pine (Pinus brutia), Anatolian black pine (Pinus nigra), Cedar, (Cedrus
libani) and Oriental Spruce (Picea Orientalis) were supplied commercially. Selected wood species
covers largest area of the conifers grown in Turkey. They are important raw material for various fields
of forest industry and construction.
100 specimens which were 20 x 20 x 400 mm in dimensions for each species were prepared for
the study. 60 mm pieces were cut from end of each sample to measure sound velocities. The remaining
part were subjected to 3-point bending tests. The specimens were stored in the conditions of 65%
relative humidity and at 21 °C until the MC of the samples stabilized. Apparent densities (ρ) of the
samples were calculated using stereometric method which based on measurements of the sample
volume and mass.
A direct pulse ultrasonic technique was used to obtain the wave velocities. The waves were
generated using EPOCH 650 ultrasonic flaw detector. The longitudinal wave frequency was 2.25
MHz. Two Olympus A133S-RM contact transducers were used to carry out the measurements. To
ensure coupling between the specimen and the transducers during measurements, a gel-like coupling
medium was used. Constant coupling pressure during the measurements was provided by hand.
Having obtained the wave velocities, Edyn values of the samples were calculated using the following
formula:
Edyn = ρ V2 10-6
Where:
Edyn is the dynamic modulus of elasticity, in N/mm2;
ρ is the density, in kg/m3;
V is the SV of the ultrasound wave, in m/s.
After completing ultrasonic measurements, 3-point bending tests were carried out using
universal testing machine at standard climatic conditions (65% RH and 21 °C). MOE of the samples
were calculated according to following formula:
MOE = PL3/4Δbh2
MOR of the samples were calculated using the following formula:
MOR = 3PmaxL/2bh2
Where;
MOE = bending stiffness,
MOR = bending strength,
Pmax = maximum bending load obtained during testing,
P = P1-P2, load in the elastic limit,
Δ = d1 – d2, corresponding deformation in the elastic limit,
423
L = span of the supports,
b = width of the specimen,
h = height of the specimen,
Collected data were subjected to Normality test. Correlation analysis to interpret the
interrelationships among the properties measured were performed with SAS statistical analysis
software of the clear wood samples. The regression analysis was also conducted to measure the
strength of the relationship between MOE and MOR; Edyn and MOR.
RESULTS
Average values for density, MC, sound velocities (SV), Edyn, MOE and MOR values of the
specimens tested are presented in Table 1. In comparison to available literature references at similar
MC, the measured density, MOE and MOR values were comparable.
Table 1: Average Values of the Parameters Determined
Species
Black pine
Calabrian
pine
Cedar
Spruce
X
S. D.
COV
X
S. D.
COV
X
S. D.
COV
X
S. D.
COV
Density
(kg/m3)
MC
(%)
550
67
12
528
36
7
498
29
6
425
54
13
11.4
1.2
10
12.5
1.7
13
12.2
2.1
17
11.7
1.5
13
Sound
velocity
(m/s)
4834
488
10
4593
326
7
4510
282
6
5254
338
6
Edyn
(N/mm2)
MOE
(N/mm2)
MOR
(N/mm2)
12856
2790
21
11127
1516
14
10137
1179
12
11733
2241
19
10988
2371
22
10119
1620
16
9767
946
10
9500
1736
18
106
15
14
96
15
15
91
9
10
81
16
20
Since the number of samples is less than 2000, Shapiro-Wilk test was used for normality. In the
case of SV, Edyn, MOE and MOR data with the Shapiro-Wilk test providing evidence that the data are
normally distributed.
The softwoods used in the study significantly differ regarding their SV in the longitudinal
direction at 21 °C and 65% RH. SV values ranged from 4510 to 5254 m/s parallel to grain direction.
Although Spruce had the lowest average density among the species tested, its SV was the highest.
Calabrian pine and Cedar had similar SV values although their density values significantly differ.
The average SV values obtained in this study for spruce is similar to those reported for Sitka
spruce and White spruce (Bucur, 2006:144). The average SV values of Calabrian pine is lower than
SV of known pine species (Bucur, 2006:144; Kraus and Kudela, 2011:843; Hassan et al. 2013:1638;
Ribeiro et al. 2013:198). It is similar to those reported by Montero et al. (2015:407). Lower SV values
of Calabrian pine can be attributed to high percentage of early wood. The wood of Cedar has also
identical SV values of Incense Cedar (Chiu et al., 2013:694) and higher SV than red cedar (3895 m/s).
There is no information in the literature concerning SV values of Black pine. It seems that SV is
related to homogeneity of annual rings.
The correlation analysis (Table 2) indicate that there is no correlation between density and SV
for Black pine. SV is also not correlated with Edyn, MOE and MOR for black pine. For Calabrian
pine, there is negative weak correlation between SV and density. However, a strong positive
correlation existed between Edyn and MOE, Edyn and MOR. For Spruce, there is also no correlation
between SV and density values. SV is well correlated with Edyn and MOE, but not MOR. For Cedar,
SV is not correlated with density but highly correlated with Edyn, MOE and MOR.
There is a contradiction in the literature on whether SV is correlated with wood density or not.
Some authors (Ilic, 2003:169; Teles et al., 2011:5) identified that there is no relationship between
density and velocity while others (Oliveira and Sales, 2006:2443; Baradit and Niemz, 2012:497)
reported positive relationship of density and velocity. Some authors (Krauss and Kudela, 2011:479)
claimed that velocity is related to the micro-fibrilar angle while Gerhards (1982:20) and Beall
(2002:198) pointed out that grain angle has major impact on the SV.
424
The average calculated MOE values ranged from 9500 to 10998 N/mm2. The average MOR
values varied between 81 and 106 N/mm2. In comparison to available literature references at similar
MC, the calculated MOE and MOR values are comparable. Edyn values ranged from 10137 to 12856
N/mm2. The values of Edyn were higher than those obtained from static MOE. It is known that
dynamically determined elastic properties are 10-20% (or even more, depending on the frequency of
ultrasonic waves) increased compared with statically calculated values (Keunecke et al., 2011:94).
In general, the MOE is accepted as the most important strength predictor parameter. Strong
relationships were observed between Edyn, MOE and other mechanical properties such as MOR. In
non-destructive evaluation of wood, correlation coefficients are usually dependent on the methods,
species used, moisture content and type of samples tested (Teles et al., 2011:1). Divos and Tanaka
(2005:105) reported that correlation coefficients values between static and dynamic MOE values can
be between 0.9 and 0.96. The correlation of coefficient using ultrasound can be somewhat lower than
other non- destructive methods. The lower accuracy of the ultrasound method for the prediction of
wood mechanical properties is probably caused by its measuring mechanism. Other methods such as
stress wave and resonance involve determination of Edyn which is based on much higher number of
waves passing through the material and the entire section of the sample. However, the ultrasound
method determines the velocity based on the passage of one wave in a limited area connecting two
measuring sensors.
Using ultrasound, values of correlation coefficients between Edyn and MOE in the range of 0.74
for the static modulus of elasticity and 0.60 for bending strength are cited (Horacek et al., 2012:363;
Hassan et al., 2013:1640) for softwoods. For hardwood species, values of correlation coefficients
varies between 0.36 and 0.87 (Oliveira et al., 2002:54; Baar et al., 2015:247).
Linear models relating the MOR and the MOE and the Edyn were presented in Table 3. As can
be observed, the static MOE can explain the variability of the MOR better than the Edyn.
The individual coefficient of determinations between MOE and Edyn ranged from 0.71 to 0.80
and the coefficient of determination between MOE and MOR varied between 0.66 and 0.77, and
between Edyn and MOR varied between 0.54 and 0.62. Edyn reflects the properties in the measurement
path of the sample only. That is one of the reasons why Edyn is relatively poor predictor of the MOR.
Stronger relationship between MOE and Edyn is expected because SV is directly related to elasticity
not the failure point of the material.
Table 2: Pearson Correlation Coefficients (r) Between Variables
Black pine
Density
SV
Edyn
MOE
MOR
Calabrian pine
Density
SV
Edyn
MOE
MOR
Cedar
Density
SV
Edyn
MOE
MOR
Spruce
Density
SV
Edyn
MOE
MOR
Density
0.11
0.048
0.09
0.17
Density
-0.43*
-0.06
-0.07
0.01
Density
0.20
0.48*
0.54*
0.43*
Density
0.18
0.75*
0.78*
0.79*
SV
0.11n.s.
0.22
0.17
0.11
SV
-0.43*
0.79*
0.72*
0.87*
SV
0.20
0.62*
0.53*
0.78*
SV
0.18
0.65*
0.46*
0.35
Edyn
0.048
0.22
0.86*
0.78*
Edyn
-0.06
0.79*
0.83*
0.88*
Edyn
0.48*
0.62*
0.81*
0.84*
Edyn
0.75*
0.65*
0.89*
0.79*
*significant (p<0.001)
425
MOE
0.09
0.17
0.86*
0.85*
MOE
-0.07
0.72*
0.83*
0.78*
MOE
0.54*
0.53*
0.81*
0.73*
MOE
0.78*
0.46*
0.89*
0.87*
MOR
0.17
0.11
0.78*
0.85*
MOR
0.01
0.87*
0.88*
0.78*
MOR
0.43*
0.78*
0.84
0.73
MOR
0.79*
0.35
0.79*
0.87*
-
Table 3: Regression Equations of Linear Models to Explain the Relation of MOE vs. MOR and E dyn vs. MOR
Parameters
Species
Linear regression model
R2
(x vs. y)
MOE vs MOR
Black pine
y = 45.49 + 0.0054*x
0.72
Calabrian pine
y = 18.64 + 0.0076*x
0.70
Cedar
y = 18.2 + 0.0075*x
0.66
Spruce
y = 3.80 + 0.0081*x
0.77
Edyn vs MOR
Black pine
y = 47.77 + 0.0045*x
0.62
Calabrian pine
y = 10.5 + 0.0076*x
0.62
Cedar
y = 36.09 + 0.0054*x
0.54
Spruce
y = 14.52 + 0.0056*x
0.62
CONCLUSIONS
Edyn for important wood species grown in Turkey were measured using ultrasound and
compared with static MOE and MOR. Results show that there are high correlations between predicted
Edyn and calculated MOE values for the species tested. Static MOE is better predictor of MOR than
Edyn. Comparing with other NDT methods such as stress wave and vibration used in the literature,
correlation coefficients obtained using ultrasound seem to be lower. Ultrasonic wave technique may
be considered as alternatives to destructive testing in characterizing bending properties of the species
tested. The ultrasonic method is more rapid and offers an opportunity for much greater sampling.
REFERENCES
Baar, J., Tippner, J. and Rademacher, P. (2015). Prediction of mechanical properties – modulus of rupture and
modulus of elasticity – of five tropical species by nondestructive methods. Maderas Ciencia y
technologia, 17(2), 239-252.
Baradit, E. and Niemz, P. (2012). Elastic constants of some native Chilean wood species using ultrasound
techniques. Wood Research, 57(3), 497-504.
Beall, F.C. (2002). Overview of the use of ultrasonic technologies in research on wood properties. Wood Science
and Technology, 36(3), 197-212.
Brashaw, B.K., Bucur, V., Divos, F., Gonçalves, R., Lu, J. and Meder, R. (2009). Nondestructive testing and
evaluation of wood: A worldwide research update. Forest Products Journal, 59(3), 7-14.
Bucur, V. (2006). Acoustics of wood. Springer Verlag, Berlin.
Chiu, C.M., Lin, C.H. and Yang, T.H. (2013). Application of Nondestructive Methods to Evaluate Mechanical
Properties of 32-years old Taiwan Incense Cedar (Calocedrus formasana) Wood. BioResources, 8(1),
688-700.
Divos, F. and Tanaka, T. (2005). Relation between static and dynamic modulus of elasticity of wood. Acta Silv.
Lign. Hung. 1, 105-110.
Dündar, T. and Divos, F. (2014). European wood NDT&NDE research and practical applications. Eurasian
Journal of Forest Science, 1(1), 35-43.
Esteban, L.G., Fernandez, F.G. and de Palacios, P. (2009). MOE prediction in Abies pinsapo Boiss. timber:
Application of an artificial neural network using non-destructive testing. Comput Struct 87, 1360-1365.
Gerhards, C.C. (1982). Longitudinal stress waves for lumber stress grading: factors affecting applications: state
of the art. Forest Products Journal, 32, 20-25.
Hassan, K.T., Horáček, P. and Tippner, J. (2013). Evaluation of stiffness and strength of Scots pine wood using
resonance frequency and ultrasonic techniques. BioResources, 8, 1634–1645.
Horacek, P., Tippner, J. and Hassan, K.T. (2012). Nondestructive evaluation of static bending properties of scots
pine wood using stress wave technique. Wood Research, 57(3), 359-366.
Ilic, J. (2003). Dynamic MOE of 55 species using small wood beams. Holz als-Roh Werkstoff, 61(3), 167-172.
Keunecke, D., Merz, T., Sonderegger, W., Schnider, T. and Niemz, P. (2011). Stiffness moduli of various
softwood and hardwood species determined with ultrasound. Wood Material Science and Engineering,
(6), 91-94.
Krauss, A. and Kúdela, J. (2011). Ultrasonic wave propagation and Young´s modulus of elasticity along the
grain of Scots pine wood (Pinus Sylvestris L.) varying with distance from the pith. Wood Research, 56(4),
479-488.
426
Montero, M.J., de la Mata, J., Esteban, M. and Hermoso, E. (2015). Influence of moisture content on the wave
velocity to estimate the mechanical properties of large cross-section pieces for structural use of Scots pine
from Spain. Maderas Ciencia y technologia, 17(2), 407-420
Oliveira, F.G.R., Campos, J.A.O. and Sales, A. (2002). Ultrasonic measurements in Brazilian hardwood.
Materials Research 5(1), 51-55.
Oliveira, F.G.R. and Sales, A. (2006). Relationship between density and ultrasonic velocity in Brazilian tropical
woods. Bioresource Technology, 97, 2443-2446.
Ribeiro, P.G., Gonçalez, J.C., Gonçalves, R., Teles, R.F. and de Souza, F. (2013). Ultrasound waves for
assessing the technological properties of Pinus caribaea VAR hondurensis and Eucalyptus grandis
Wood. Maderas Ciencia y technologia, 15(2), 195-204.
Teles, F.T., del Menezzi, C.S., de Souza, F. and de Souza, M.R. (2011). Nondestructive evaluation of a tropical
hardwood: Interrelationship between methods and physical-acoustical variables. Ciência da Madeira,
02(01), 01-14.
427
Orman Ürünleri Sanayinde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Uygulamalarının
Demografik Özellikler Bakımından Ġncelenmesi
Aytaç AYDIN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
aytac@ktu.edu.tr
Sebahattin TĠRYAKĠ*
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye
stiryaki@ktu.edu.tr
Özet
Son yıllara kadar verimliliğin artması amacıyla insan-makine-çevre iliĢkileri incelenmiĢ, ancak iĢ
sağlığı ve güvenliğine yeterli önem verilmemiĢtir. 6331 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi ile iĢ
güvenliğinin önemi yasal zorunluluk haline dönüĢmüĢtür. Bu bağlamda tehlikeli ve çok tehlikeli iĢler
sınıfında yer alan orman ürünleri sektöründe alınan önlemler ve bu önlemlerin çalıĢanlar tarafından
algılanıĢı araĢtırılması gereken bir konu olarak öne çıkmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı orman ürünleri
sanayinde iĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının çalıĢan düzeyinde nasıl algılandığını tespit etmektir.
ÇalıĢma kapsamında Trabzon ilinde faaliyet gösteren 15 orman ürünleri iĢletmede çalıĢan 119 kiĢiye
hazırlanan anket formu uygulanmıĢtır. Anket formunda çalıĢanların bazı demografik özellikleri ve iĢ
sağlığı ve güvenliği uygulamaları ile ilgili toplam 12 yargıya katılım dereceleri yer almaktadır. Anket
sonuçları SPSS paket programına girilerek ki-kare analizi yapılmıĢtır
ÇalıĢma sonuçları incelendiğinde katılımcıların % 38‘i 25-29 yaĢ aralığında, % 51‘i lise mezunu ve %
83‘ü iĢçi pozisyonunda olduğu görülmüĢtür. Ayrıca, katılımcıların iĢ sağlığı ve iĢ güvenliği ile ilgili
yargılara orta ve üst düzeyde katılım gösterdikleri belirlenmiĢtir. Yapılan ki-kare analizi sonuçlarına
göre katılımcıların demografik özellikleri ile iĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmalarının değiĢik anlamlılık
seviyelerinde iliĢkili oldukları görülmüĢtür.
Anahtar kelimeler: İş sağlığı ve güvenliği, orman ürünleri sanayi, 6331 sayılı kanun, ki-kare analizi
Analysis in terms of Demographic Characteristics of Occupational Health and
Safety Practices in Forest Products Industry
Abstract
Until recently, human-machine-environment relationships have been examined in order to increase the
productivity; however it was not given sufficient importance to occupational health and safety. With
the entry into force of the Law No. 6331, the importance of job security has become a legal obligation.
In this context, perceptions by the employees of these measures and the measures taken in the forest
products industry located in dangerous and very dangerous working class stands out as an issue to be
investigated. The purpose of this study is to determine how it is perceived by employees of
occupational health and safety practices in the forest products industry.
In scope of the study, prepared questionnaire was applied to 119 people that work in 15 forest products
businesses operating in the province of Trabzon. The questionnaire contains the degree of participation
of employees to a total of 12 judgments related to some demographic characteristics of employees and
occupational health and safety. The research results are entered into SPSS 16 (Statistical Package for
the Social Sciences) and chi-square analysis was conducted.
Once the results of the study were examined, it was seen that 38% of respondents were in the 25-29
age range, 51% was high school graduates, and 83% was employee. In addition, it was determined that
respondents exhibited a participation in the mid and upper levels to the judgments regarding
occupational health and safety. According to the results of chi-square analysis carried out, it was
understood that occupational health and safety practices with the demographic characteristics of the
respondents had a relationship in the different level of significance.
Keywords: Occupational health and safety, forest product industry, Law No. 6331, chi-square analysis
428
GĠRĠġ
SanayileĢme ve teknolojik geliĢmelerle beraber üretim faktörlerinden birisi olan insanın sağlığı
ve güvenliği ile ilgili bazı sorunlar ortaya çıkmıĢtır. Bu sorunlar sosyal ve hukuki yapıda meydana
gelen değiĢimle beraber zamanla daha önemli hale gelmiĢ ve günümüzde yasal düzenlemelerde devlet
güvencesi altına alınmıĢtır.
ĠĢçi sağlığı ve iĢ güvenliği kavramı iĢyeri ile sınırlı sağlık ve emniyet tedbirlerinin yeterli
koruma sağlayamayacağını kabul eden ve iĢçinin sağlığını ve güvenliğini etkileyen ve ilgilendiren ve
iĢyeri dıĢından kaynaklanan riskleri de kapsamına dâhil eden bir kavramdır (Arıcı, 1999:262).
ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamaları çalıĢan ve iĢveren açısından birçok riski ortadan
kaldırmaktadır. ÇalıĢan açısında en önemli nokta gelir sağladığı iĢten iĢ kazası veya meslek hastalığı
sonucu uzaklaĢması ve hatta iĢsiz kalma riskidir. ĠĢveren açısından ise hukuki sorunlar, üretim ve
verimlik kaybı baĢta olmak üzere prestij ve motivasyon kaybı olarak sıralanabilir(Akkök, 1977:23;
Aksoy, 1982:20).
Türkiye ekonomisi içerinde önemli bir katma değer aratan orman ürünleri sanayii de
çoğunluğunu küçük ve orta büyüklükte iĢletmelerin oluĢturduğu teknolojik yeniliklere tam olarak
uyum sağlayamamıĢ, dolayısı ile iĢ güvenliği ve sağlığı noktasında önemli eksiklerin bulunduğu bir
sektör konumundadır (Aydın vd., 2015:206).
Orman ürünleri sanayi NACE Rev.2‘ye göre mobilya üretimi, ağaç ve ağaç ürünleri üretimi ile
kağıt ve kağıt ürünleri üretimi olmak üzere üç sektörden oluĢmaktadır. 2014 yılı Sosyal Güvenlik
Kurumu kayıtlarına göre orman ürünleri sanayi sektörlerinde iĢ kazası ve meslek hastalığı geçiren
çalıĢan istatistikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir (SGK, 2016).
Tablo 1: 2014 Yılı ĠĢ Kazası ve Meslek Hastalığı Ġstatistikleri
Sektör
Ağaç ve ağaç ürünleri üretimi
Kağıt ürünleri üretimi
Mobilya üretimi
Orman ürünleri sanayi toplamı
Türkiye toplamı
Erkek
2.314
1.819
4.968
9.101
193.192
ĠĢ kazası
Kadın Toplam
117
2.431
161
1.980
215
5.183
493
9.594
28.174 221.366
Meslek hastalığı
Erkek Kadın Toplam
2
0
2
0
0
0
1
0
1
3
0
3
470
24
494
Tablo incelendiğinde orman ürünleri sanayinde 2014 yılında iĢ kazası geçiren sayısı toplam iĢ
kazası geçiren sayısının % 4,33‘ünü oluĢtururken, meslek hastalıklarında % 0,6‘sını oluĢturmaktadır.
Orman ürünleri sanayi üretim sürecinde kimyasal kullanımından dolayı yüksek risk grubu
içerinde konumlandırılmaktadır (Kim ve Park, 2006).
Top vd. (2016) tarafından orman ürünleri sanayinde yapılan çalıĢmada kiĢisel koruyucu
donanım kullanımının düĢük, aydınlatmanın genellikle yetersiz, temizlik uygulamalarının eksik
olduğu belirlenmiĢtir. Ayrıca çalıĢma yapılan 47 iĢletmeden yalnızca birinde meslek hastalığı
belirtileri olan bir çalıĢana rastlanmıĢtır.
Ġlhan vd. (2013) Sakarya ili mobilya sektöründe yaptıkları çalıĢmada sektörde çalıĢanların
%19,8‘inin herhangi bir iĢ güvenliği eğitimi almadığı belirlenmiĢtir. Ayrıca çalıĢanlara göre; iĢ kazası
ve meslek hastalıklarına maruz kalmada en etkili olan faktörlerin iĢe baĢlayanlara iĢ sağlığı ve
güvenliği eğitimi verilmemesi ve aĢırı yüke maruz kalmaları olduğu ortaya koyulmuĢtur.
Serin vd. (2013) mobilya sektörünün gürültü düzeylerinin makina baĢında çalıĢanın sağlığını
tehlikeye atacak boyutlara ulaĢtığını, gürültülü ortamda çalıĢma süresinin artması durumunda
çalıĢanlarda bazı fizyolojik ve psikolojik sağlık sorunların ortaya çıkabileceğini ortaya koymuĢlardır.
Orman ürünleri sanayinde önemli risklerden biri de tozlardır. Odun tozu akciğer kanseri,
dermatitis, egzama, burun mukoza kanseri vb. birçok hastalıklara sebep olmaktadır (Tankut vd., 2014).
Gedik ve Ġlhan (2014) mobilya iĢletmelerinde yaptıkları çalıĢmada çalıĢanların gürültü, ortam
sıcaklığı, solunumla alınan gaz ve tozlar, eskimiĢ ya da bakımı yapılmamıĢ el aletleri, kullanılan el
aletlerinin/makinelerin bakımlarının düzenli yapılmaması, düzensiz ve dağınık çalıĢma ortamı ve
yetersiz uyarı levhalarından dolayı rahatsızlık yaĢadıklarını belirlemiĢlerdir.
Seyhan (2009) ağaç iĢleri yapan iĢyerlerinde karĢılaĢılması muhtemel tehlikelerin ―ergonomik
ve psiko-sosyal‖ açıdan en fazla temposu yüksek iĢ, stres ve tekrarlı hareketler konularında,
―kimyasal‖ açıdan toksik/tehlikeli maddeler, kanserojenler ve tahriĢ edici maddeler konularında,
429
―fiziksel‖ açıdan gürültü, titreĢim ve iĢyeri ortamındaki hava konularında, ―biyolojik‖ açıdan
zehirlenme ve ―güvenlik‖ açısından iĢ ekipmanlarının kullanımı, makine güvenliği ve yangın
konularında tehlikesi olduğunu belirlemiĢtir.
Bu çalıĢma kapsamında orman ürünleri sanayi sektöründe faaliyet gösteren iĢletmelerdeki iĢ
sağlığı ve güvenliği uygulamalarının çalıĢanlar tarafından değerlendirilmesi ve bu değerlendirmelerin
bazı demografik özellikler ile iliĢki durumlarının belirlenmesi amaçlanmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalıĢma, Trabzon ili sınırlarında bulunan orman ürünleri sanayi sektörlerinde faaliyet
gösteren 15 iĢletmedeki 119 çalıĢana uygulanmıĢtır.
ÇalıĢmada verilerin elde edilmesi amacıyla anket yöntemi kullanılmıĢtır. ÇalıĢma sırasında
oluĢturulan anket formu yüz yüze görüĢme tekniği ile doldurulmuĢtur. Sonuçlar SPSS v22 paket
programı ile analiz edilmiĢtir. Verilerin yorumlanmasında frekans tabloları ve ki-kare analizi sonuçları
kullanılmıĢtır. Ki-kare analizi iki veya daha fazla değiĢken grubu arasında iliĢki bulunup
bulunmadığını incelemek için kullanılan ve parametrik olmayan bir testtir.
Anket formunun birinci kısmında katılımcıların bazı demografik özellikleri sorgulanmıĢtır.
Ġkinci kısımda ise Yazgan ve Erdem (2009) tarafından derlenen beĢ noktalı likert ölçeği (1:Kesinlikle
katılmıyorum, 2: Kısmen katılmıyorum, 3: Kararsızım, 4: Kısmen katılıyorum, 5: Kesinlikle
katılıyorum) kullanılarak hazırlanmıĢ 6 yargı yer almıĢtır.
BULGULAR VE TARTIġMA
Demografik Özelliklere Ait Bulgular
Anket uygulanan iĢletmelerdeki katılımcılara ait bazı demografik özelliklere ait bulgular Tablo
2‘de verilmiĢtir.
Tablo 2: Katılımcılara Ait Bazı Demografik Özellikler
Demografik özellikler
Cinsiyet
Medeni durum
YaĢ grubu
Eğitim durumu
ÇalıĢma süresi
Pozisyon
Erkek
Kadın
Toplam
Evli
Bekar
Diğer
Toplam
<19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-49
50 ve üstü
Toplam
Okuryazar
Ġlköğretim
Lise
Yüksekokul
Üniversite
Toplam
0-5
6-10
11 ve üstü
Toplam
Üst kademe
Orta kademe
ĠĢçi
Toplam
430
Adet
111
7
118
62
50
6
118
6
23
38
24
16
8
4
119
4
40
61
12
2
119
80
23
11
114
5
15
%
93,3
5,9
99,2
52,1
42,0
5,0
99,2
5
19,3
31,9
20,2
13,4
6,7
3,4
100
3,4
33,6
51,3
10,1
1,7
100
67,2
19,3
9,2
95,8
4,2
12,6
99
119
83,2
100
Tablo incelendiğinde katılımcıların % 93,3‘ü erkek, % 52,1‘i evli, % 31,9‘u 25-29 yaĢ grubunda
ve % 51,3‘ü ise lise mezunudur. Ayrıca katılımcıların % 83,2‘si iĢçi, % 67,2‘si 0-5 yıl arasında
çalıĢma süresine sahip oldukları görülmektedir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Yargılarına Ait Bulgular
Ankete katılan çalıĢanların iĢ sağlığı ve güvenliği ile ilgili yargılara katılım sayıları ve oransal
dağılımı Tablo 3‘de verilmiĢtir.
Tablo 3: Yargılara Katılım Sayıları ve Oranlarının Dağılımı
Yargılar
Kesinlikle
katılmıyorum
Kısmen
katılmıyorum
Kararsızım
Kısmen
katılıyorum
Kesinlikle
katılıyorum
N
%
N
%
N
%
N
%
N
%
ĠĢçilerin görme, iĢitme ve genel
sağlık muayeneleri periyodik bir
Ģekilde yapılmaktadır
11
9,2
28
23,5
40
33,6
25
21,0
15
12,6
ÇalıĢanların güvenliğini sağlayacak
koruyucu giysi, gözlük, kulaklık vb.
‗kiĢisel Koruyucular‘ verilmektedir
5
4,2
20
16,8
47
39,5
26
21,8
21
17,6
Yıkanma, soyunma ve yemekhane
gibi kullanım hacimleri düzenli,
temiz ve bakımlıdır
5
4,2
20
16,8
47
39,5
26
21,8
21
17,6
Elektrik donanımlarının ve açıkta
kalan tüm elektrik kordonlarının
güvenliği için önlemler alınmaktadır
5
4,2
6
5,0
45
37,8
42
35,3
21
17,6
ĠĢyerindeki yük taĢıma, kaldırma ve
yer değiĢtirme yöntemleri sağlıklı ve
güvenlidir
4
3,4
8
6,7
44
37,0
43
36,1
20
16,8
ĠĢletmenin sorunlarının çözülmesi ve
verimliliğinin
artması
için
çalıĢanların görüĢ ve düĢünceleri
alınarak, yapılan değiĢikliklere etkin
Ģekilde katılımları sağlanmaktadır
9
7,6
28
23,5
37
31,1
26
21,8
17
14,3
Tablo 3 incelendiğinde katılımcıların genel olarak yargılara katılım yönünde görüĢ belirttiği
ortaya çıkmaktadır. Ayrıca katılımcılar sağlık kontrolleri ve kararlara katılım ile ilgili yargılara
diğerlerine göre daha düĢük katılım göstermiĢlerdir. Bununla beraber cevap dağılımları incelendiğinde
katılımcıların kararsız bölgede yoğunlaĢtıkları da göze çarpmaktadır.
Ki-Kare Analiz Sonuçları
Bu bölümde çalıĢanların demografik özellikleri ile yargılara katılım düzeyleri arasındaki iliĢki
durumları ki-kare analizi ile incelenmiĢtir. Ki-kare analizi yapılırken demografik özelliklerden cinsiyet
değiĢkeni kadın katılımcı sayısının analiz yapmaya yeterli olmaması nedeniyle değerlendirme dıĢı
tutulmuĢtur. Ayrıca yeterli örneklem sayısına ulaĢamayan gruplar birleĢtirilerek değerlendirme
yapılmıĢtır. Burada yaĢ değiĢkeni içerisinde 25 altı tek grup, 35 üstü tek grup olarak, medeni durum
değiĢkeni içerisinde bekar ve diğer tek grup, eğitim durumu değiĢkeni ilköğretim ve okuryazar tek
grup, yüksekokul ve üniversite tek grup, çalıĢma süresi içerisinde 6 ve üstü tek grup, pozisyon
içerisinde orta ve üst kademe tek grup olarak ki-kare analizi yapılmıĢtır. BeĢli likert tipi hazırlanan
sorular değerlendirme aĢamasında üçlü likert tipe (katılmıyorum, karasızım, katılıyorum)
dönüĢtürülmüĢtür.
―ÇalıĢanların görme, iĢitme ve genel sağlık muayeneleri periyodik bir Ģekilde yapılmaktadır‖
yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 4‘te verilmiĢtir.
431
Tablo 4: ―ÇalıĢanların Görme, ĠĢitme ve Genel Sağlık Muayeneleri Periyodik Bir ġekilde
Yapılmaktadır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları
ÇalıĢanların görme, iĢitme ve genel sağlık muayeneleri periyodik bir Ģekilde yapılmaktadır
Demografik özellikler
Değer
df
Önem Düzeyi
ĠliĢki durumu (p<0,05)
YaĢ grubu
13,378
4
0,010
Evet
Medeni durum
0,644
2
0,725
Hayır
Eğitim durumu
1,671
2
0,434
Hayır
ÇalıĢma süresi
0,024
2
0,988
Hayır
Pozisyon
1,721
2
0,423
Hayır
Tablo incelendiğinde ilgili yargı ile sadece yaĢ grubu arasında iliĢki olduğu belirlenmiĢtir.
Frekans dağılımları incelendiğinde artan yaĢ gruplarına bağlı olarak katılımın düĢtüğü görülmüĢtür. Bu
değiĢim ilerleyen yaĢlarda sağlık muayene ihtiyacının artmasına rağmen sunulan hizmetlerin yetersiz
kaldığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Diğer demografik özelliklerde ilgili yargıya katılım
noktasında bir iliĢki olmadığı belirlenmiĢtir.
―ÇalıĢanların güvenliğini sağlayacak koruyucu giysi, gözlük, kulaklık vb. kiĢisel koruyucular
verilmektedir‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 5‘te
verilmiĢtir.
Tablo 5: ―ÇalıĢanların Güvenliğini Sağlayacak Koruyucu Giysi, Gözlük, Kulaklık vb. KiĢisel
Koruyucular Verilmektedir‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları
ÇalıĢanların güvenliğini sağlayacak koruyucu giysi, gözlük, kulaklık vb. ‗kiĢisel koruyucular‘ verilmektedir
Demografik özellikler
Değer
df
Önem Düzeyi
ĠliĢki durumu (p<0,05)
YaĢ grubu
12,721
4
0,013
Evet
Medeni durum
6,481
2
0,039
Evet
Eğitim durumu
0,978
2
0,613
Hayır
ÇalıĢma süresi
7,625
2
0,022
Evet
Pozisyon
3,024
2
0,221
Hayır
Analiz sonuçlarına göre ilgili yargı ile yaĢ grubu, eğitim durumu ve çalıĢma süresi arasında
iliĢki olduğu görülmüĢtür. Frekans dağılımları incelendiğinde yaĢ grupları bakımından 35 yaĢ ve
üstünün ilgili yargıya katılımının daha düĢük olduğu diğer yaĢ gruplarında daha yüksek katılım
sağlandığı belirlenmiĢtir. Medeni duruma göre ise evlilerin daha yüksek katılım gösterdiği
belirlenmiĢtir. ÇalıĢma süresine göre ise 5 yıl ve altı süre çalıĢanlar daha yüksek katılım
göstermiĢlerdir.
―Yıkanma, soyunma ve yemekhane gibi kullanım hacimleri düzenli, temiz ve bakımlıdır‖
yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 6‘da verilmiĢtir.
Tablo 6: ―Yıkanma, Soyunma ve Yemekhane Gibi Kullanım Hacimleri Düzenli, Temiz ve
Bakımlıdır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları
Yıkanma, soyunma ve yemekhane gibi kullanım hacimleri düzenli, temiz ve bakımlıdır
Demografik özellikler
Değer
df
Önem Düzeyi
YaĢ grubu
15,933
4
0,003
Evet
Medeni durum
6,094
2
0,048
Evet
Eğitim durumu
0,424
2
0,809
Hayır
ÇalıĢma süresi
4,377
2
0,112
Hayır
Pozisyon
6,442
2
0,40
Evet
432
ĠliĢki durumu (p<0,05)
Tablo incelendiğinde ilgili yargı ile yaĢ grubu, medeni durum ve pozisyon arasında iliĢki oldu
belirlenmiĢtir. Frekans dağılımlarına bakıldığında ilgili yargıya katılımın yüksek yaĢ gruplarında
düĢtüğü, bekarlar ile orta ve üst kademe pozisyondakilerin daha yüksek düzeyde katılım gösterdiği
ortaya çıkmıĢtır.
―Elektrik donanımlarının ve açıkta kalan tüm elektrik kordonlarının güvenliği için önlemler
alınmaktadır‖ yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 7‘de
verilmiĢtir.
Tablo 7: ―Elektrik Donanımlarının ve Açıkta Kalan Tüm Elektrik Kordonlarının Güvenliği Ġçin
Önlemler Alınmaktadır‖ Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları
Elektrik donanımlarının ve açıkta kalan tüm elektrik kordonlarının güvenliği için önlemler alınmaktadır
Demografik özellikler
Değer
df
Önem Düzeyi
ĠliĢki durumu (p<0,05)
YaĢ grubu
4,600
4
0,331
Hayır
Medeni durum
1,330
2
0,514
Hayır
Eğitim durumu
1,610
2
0,447
Hayır
ÇalıĢma süresi
4,921
2
0,085
Hayır
Pozisyon
1,178
2
0,555
Hayır
Analiz sonuçlarına göre ilgili yargı ile demografik özellikler arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir iliĢki tespit edilmemiĢtir.
―ĠĢyerindeki yük taĢıma, kaldırma ve yer değiĢtirme yöntemleri sağlıklı ve güvenlidir‖
yargısının demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 8‘de verilmiĢtir.
Tablo 8: ―ĠĢyerindeki Yük TaĢıma, Kaldırma ve Yer DeğiĢtirme Yöntemleri Sağlıklı ve Güvenlidir‖
Yargısına Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları
ĠĢyerindeki yük taĢıma, kaldırma ve yer değiĢtirme yöntemleri sağlıklı ve güvenlidir
Demografik özellikler
Değer
df
Önem Düzeyi
ĠliĢki durumu (p<0,05)
YaĢ grubu
3,946
4
0,413
Hayır
Medeni durum
5,760
2
0,056
Hayır
Eğitim durumu
1,037
2
0,596
Hayır
ÇalıĢma süresi
0,431
2
0,806
Hayır
Pozisyon
4,444
2
0,108
Hayır
Tablo incelendiğinde ilgili yargı ile demografik özellikler arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir iliĢki tespit edilmemiĢtir.
―ĠĢletmenin sorunlarının çözülmesi ve verimliliğinin artması için çalıĢanların görüĢ ve
düĢünceleri alınarak, yapılan değiĢikliklere etkin bir Ģekilde katılımları sağlanmaktadır‖ yargısının
demografik özellikler ile iliĢkisine ait ki-kare analizi sonuçları Tablo 9‘da verilmiĢtir.
Tablo 9: ―ĠĢletmenin Sorunlarının Çözülmesi ve Verimliliğinin Artması Ġçin ÇalıĢanların GörüĢ ve
DüĢünceleri Alınarak, Yapılan DeğiĢikliklere Etkin Bir ġekilde Katılımları Sağlanmaktadır‖ Yargısına
Ait Ki-Kare Analiz Sonuçları
ĠĢletmenin sorunlarının çözülmesi ve verimliliğinin artması için çalıĢanların görüĢ ve düĢünceleri alınarak, yapılan
değiĢikliklere etkin bir Ģekilde katılımları sağlanmaktadır
Demografik özellikler
Değer
df
Önem Düzeyi
ĠliĢki durumu (p<0,05)
YaĢ grubu
10,841
4
0,028
Evet
Medeni durum
14,160
2
0,001
Evet
Eğitim durumu
2,694
2
0,260
Hayır
ÇalıĢma süresi
2,585
2
0,275
Hayır
Pozisyon
2,203
2
0,332
Hayır
Analiz sonuçlarına göre ilgili yargı ile yaĢ grubu ve medeni durum arasında iliĢki olduğu ortaya
çıkmıĢtır. YaĢ grup ortalamaları incelendiğinde artan yaĢ ile ilgili yargıya katılım oranının düĢtüğü
ortaya çıkmıĢtır. Medeni duruma göre katılım düzeyleri incelendiğin de ise bekarların daha yüksek
katılım gösterdikleri ortaya çıkmıĢtır.
433
SONUÇ
Orman ürünleri sanayinde iĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının demografik özellikler
bakımından incelenmesi amacıyla yapılan bu çalıĢma kapsamında Trabzon ilinde faaliyet gösteren 15
iĢletmede çalıĢan 119 kiĢiye hazırlanan anket formu uygulanmıĢ ve elde edilen sonuçlar ki-kare analizi
ile istatistiksel değerlendirmeye tabi tutulmuĢtur.
ÇalıĢma sonuçları genel olarak incelendiğinde;
- ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının artan yaĢa bağlı olarak daha düĢük düzeyde algılandığı
tespit edilmiĢtir.
- ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının evlilerde bekarlara göre daha düĢük düzeyde algılandığı
belirlenmiĢtir.
- ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının eğitim durumuna göre farklılaĢmadığı ortaya çıkmıĢtır.
- ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının artan çalıĢma süresine bağlı olarak daha düĢük düzeyde
algılandığı görülmüĢtür.
- ĠĢ sağlığı ve güvenliği uygulamalarının alt kademe çalıĢanlarda daha düĢük algılandığı tespit
edilmiĢtir.
REFERANSLAR
Akkök, A. (1977). ĠĢ Kazalarının Maliyeti ve ĠĢ Güvenliği, Ankara: MPM Yayınları.
Aksoy, C. (1982). ĠĢ Kazaları: Tanımı, Önemi, Nedenleri. ĠĢ Kazalarını Önleme Semineri, Ankara: MPM
Yayınları.
Arıcı, K. (1999). ĠĢçi Sağlığı ve ĠĢ Güvenliği, Ankara; Aktaran: Zeyyat Sabuncuoğlu, Ġnsan Kaynakları
Yönetimi, Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları.
Aydın, A., Tiryaki, S., Üçüncü, K., ve Yıldırım, Ġ. (2015). Orman ürünleri sanayinde iĢyeri güvenlik iklimi
algısı. SDÜ Mühendislik Bilimleri ve Tasarım Dergisi, 3(3), 205-212.
Gedik, T., ve Ġlhan, A. (2014). Sakarya ili mobilya imalatçılarında iĢ sağlığı ve iĢ güvenliği üzerine bir inceleme.
Turkish Journal of Forestry Türkiye Ormancılık Dergisi, 15(2), 123-129.
Ġlhan, A., KoĢar, G., Karapınar, A., ve Gedik, T. (2013). Analysis of underlying causes of the occupational
accidents and diseases in furniture. Kastamonu University Journal of Forestry Faculty, 13(2), 202-210.
Kim, H., ve Park, D. (2006). Selecting high-risk micro-scale enterprises using a qualitative risk assessment
method. Industrial Health, 44, 75–82.
Serin, H., ġahin, Y., ve Durgun, M. (2013). Küçük ölçekli mobilya iĢletmelerinde gürültü analizi. Ormancılık
Dergisi, 9(2), 1-8.
Seyhan, Y. (2009). Ankara ilinde, ağaç iĢleri sektöründe faaliyet gösteren orta ve büyük ölçekli iĢletmelerde iĢ
sağlığı ve iĢ güvenliği üzerine araĢtırmalar. YayımlanmamıĢ yüksek lisans tezi, Bartın Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Bartın.
SGK, (2016). SGK istatistik yıllıkları. http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/tr/kurumsal/istatistikler. html adresinden
25 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Tankut, A.N., Kurban, H., ve Melemez, K. (2014). Orman endüstri iĢletmelerinde odun tozunun ergonomik
etkilerinin incelenmesi. II. Ulusal Akdeniz Orman Ve Çevre Sempozyumuna SunulmuĢ Bildiri, 22-24
Ekim. Isparta.
Top, Y., Adanur, H., ve Öz, M. (2016). Comparison of practices related to occupational health and safety in
microscale wood-product enterprises. Safety Science, 82, 374-381.
Yazgan, E., ve Erdem, M. (2009). TalaĢlı imalat endüstrisinin ergonomik açıdan değerlendirilmesi: bir
uygulama. Anadolu Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Dergisi, 10(2), 603-614.
434
Polipropilen Esaslı Bağlayıcı Sistemi Ġle ÜretilmiĢ T15 Yüksek Hız Çeliği
Besleme Stoklarının Toz Enjeksiyon Kalıplanabilirliği
Uğur GÖKMEN*
Gazi Üniversitesi, Türkiye
ugurgokmen@gazi.edu.tr
Özet
Yapılan çalıĢmada iki farklı bağlayıcı sistemi kullanılarak hazırlanan T15 yüksek hız çeliği (% 1.5C,
4.5Cr, 12.5W, 0.5Mo, 5.0V, 0.4Si, 0.4Mn, 4.75Co) besleme stoklarının toz enjeksiyon
kalıplanabilirliği incelenmiĢtir. Besleme stokları içerisinde bulunan T15 tozunun ortalama partikül
boyutu 10,96 µm‘ dir. Polietilen glikol (PEG) ve paraffin wax (PW) esaslı iki farklı bağlayıcı sistemi
hazırlanmıĢtır. Hazırlanan bağlayıcı sistemleri ve T15 tozu 45 dakika süreyle karıĢtırılarak besleme
stokları elde edilmiĢtir. Elde edilen besleme stoklarının reolojik özellikleri kılcal reometre kullanılarak
karakterize edilmiĢtir. Kılcal reometrenin sıcaklıkları 150-190oC arasında, basınç değerleri ise 0.298–
0.689 MPa arasında değiĢtirilmiĢtir. Besleme stoklarının akıĢ davranıĢ özelliklerine bağlı olarak toz
enjeksiyon kalıplama iĢlemi için uygun toz yükleme oranı PEG esaslı bağlayıcı sistemi için hacimce
%60, PW esaslı için %65 olarak belirlenmiĢtir. Toz enjeksiyon kalıplanmıĢ numuneler çözücü
içerisinde ve ısıl olarak bağlayıcı giderme iĢlemlerine tabi tutulmuĢtur. Bağlayıcı giderilmiĢ numuneler
1275oC (1 saat) sıcaklıkta sinterlenmiĢtir. Sinterleme iĢlemi sonrası numuneler karakterize edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Toz enjeksiyon kalıplama, Yüksek hız çeliği, Besleme stoku
Powder Injection Moulding of T15 High Speed Steel Feedstocks Fabricated
with Binder System Based on Polypropylene
Abstract
In this study, powder injection moldability of T15 high speed steel (% 1.5C, 4.5Cr, 12.5W, 0.5Mo,
5.0V, 0.4Si, 0.4Mn, 4.75Co) feedstocks were investigated. For this, two different binders (Polyetylene
glycol (PEG) and paraffin wax (PW)) were prepared. The average particle size of the powders in
feedstocks was about 10.96µm. So as to prepare the feedstock T15 powders and binder were mixed in
a turbula mixer for 45 min. The rheological behaviors of feedstocks were characterized by a capillary
rheometer. Temperature and pressure of capillary rheometer were between 150-190oC and 0.298-0.689
MPa respectively. Depending on the flow behavior of feedstocks powder loading rates for PEG %60
and PW 65 %vol. were determined. Powder injection moulding samples were subjected to thermal
debinding, in solvent (heptane). Debinded samples have been sintered 1275 oC temperatures for 1h.
Samples have been performed after the sintering process.
Keywords: Powder injection molding, high speed steel, Feedstock
435
GĠRĠġ
Çelik malzemeler, güncel teknolojik özelliklere uyum sağlayabildiği ve nispî olarak ucuz üretildiği
için uzun zamandan beri takım malzemesi olarak büyük ölçüde kullanılmaktadır. Çeliklerin birçok
metalik malzemeye kıyasla üstün mekanik özelliklere sahip oldukları bilinmektedir. Kullanım
alanlarına ve içerdiği alaĢım elementinin miktarına ve cinsine göre çeĢitli Ģekilde sınıflandırıl ve
adlandırılırlar. Günümüz endüstrisinde yaygın olarak tercih edilen çelik türlerinin baĢında takım
çelikleri gelmektedir. Takım çeliklerinin bir alt grubu olarak sayılabilecek ve özel uygulamalar için
geliĢtirilmiĢ türleri ise yüksek hız çelikleri olarak bilinmektedir. Yüksek hız çelikleri takım ağzı
kızaracak ölçüde yüksek kesme hızlarında dahi talaĢ kaldırabilen, yani bu koĢullara rağmen yüksek
sıcaklık sertliğini büyük oranda ve uzun süre koruyan malzemelerdir. Bu malzemeler yüksek
sıcaklıklara ve aĢınmaya karĢı dayanımlıdır. Bu özellikleri çeliğe kazandırmak için bazı alaĢım
elemanlarının ilavesinin yanında uygun ısıl iĢlemin de gerçekleĢtirilmesi gerekir (Gökmen ve Türker,
2015:94), (Tayanç ve Zeytin, 2000:103-122), (Demir ve Aymas, 2015:40). Çelikler yüksek yoğunluğa
ve sertliğe sahip oldukları için Ģekillendirilmeleri ve net Ģekilli parça üretimi esnasında çeĢitli
problemler sıklıkla görülmektedir. Özellikle yüksek sertliğe ve tokluğa sahip takım çeliklerinin
üretiminde karĢılaĢılan sıkıntılardan dolayı araĢtırmacılar, yüksek performansın arandığı özel takım
malzemelerinde tatmin edici iĢlevsellik sergileyen malzemeler için farklı üretim yöntemleri üzerine
araĢtırmaya yönelmiĢtir. Son yıllarda endüstriyel uygulamalarda yaygın olarak tercih edilen malzeme
gruplarından birisini yüksek hız çeliği olarak bilinen T15 malzemesi ve ileri teknoloji imalat yöntemi
olarak nitelendirilebilecek olan toz enjeksiyon kalıplama (TEK) yöntemi oluĢturmaktadır (Bolton ve
Gant, 1997: 143), (Jauregı vd., 1992:389), (Raza vd., 2012: 164), (Li vd. 2010:105).
Toz enjeksiyon kalıplama (TEK), karmaĢık geometriye sahip parçaların düĢük maliyette ve yüksek
miktarlarda üretilebilmesi için geliĢtirilmiĢ olan bir tekniktir. TEK yöntemi seramik ve metal kompozit
parçaların üretimi için günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. TEK iĢlemi metal tozları ve
bağlayıcının karıĢtırılması, enjeksiyon kalıplama, bağlayıcı ayrıĢtırma ve tam yoğunluk için sinterleme
aĢamalarını içermektedir (Gökmen, vd., 2016:31), (Shu, vd., 2006:1335), (Gülsoy, 2005:187). TEK
teknolojisi, aslında önceden bilinen toz metalurjisi ve plastik enjeksiyon teknolojilerinin birlikte
gerçekleĢtirilmesidir (KarataĢ ve SarıtaĢ, 1998:353), (Türker ve KarataĢ, 2004:49), (Gökmen, 2014:22104). TEK teknolojisi birçok mühendislik malzemesine son yıllarda baĢarılı bir Ģekilde
uygulanmaktadır. Bu malzemeler arasında yüksek mukavemeti ile ön plana çıkan yüksek hız çelikleri
önemli bir yer oluĢturmaktadır. Yüksek hız çeliği tozlarından TEK yöntemi ile parça üretimi için son
yıllarda yapılan çalıĢmalar dikkat çekmektedir (Auzene ve Roberjot, 2011:54-57), (Varez vd,
2004:318), (Matula vd., 2008:195-198).
Yapılan çalıĢmada kapsamında yüksek hız çeliği olarak kullanılan T15 (Matris Fe, %1.5 - 1.6 C, %
0.15 -0.40 Mn, % 0.15 - 0.40 Si, % 3.75 - 5.00 Cr, %0.3 Ni, %1.0 Mo, % 11.75 - 13.00 W, % 4.50 5.25 V, % 4.75 - 5.25 Co) tozunun TEK yöntemi ile parça üretimi için kalıplama sırasında ortaya
çıkabilecek akma problemlerinin önüne geçebilmek amacı ile uygun reolojik özellikleri belirlenmiĢ ve
akabinde kalıplama iĢlemi gerçekleĢtirilmiĢtir. PEG (Polietilenglikol) esaslı ve Paraffin Wax (PW)
esaslı iki farklı bağlayıcı formülü hazırlanmıĢtır. DeğiĢen sıcaklığa (150-190oC) ve basınca (0.2980.689MPa) bağlı olarak besleme stoklarının akıĢ davranıĢları karakterize edilmiĢtir. Artan sıcaklık ile
kayma hızının arttığı viskozitenin azaldığı tespit edilmiĢtir. PW esaslı bağlayıcı sistemi kullanılarak
hazırlanan besleme stoklarında viskozite değerleri PEG esaslı besleme stoklarına kıyasla daha düĢük
elde edilmiĢtir. PEG esaslı bağlayıcı formülü ile hazırlanan besleme stoklarında hacimce %60, PW
esaslı ile hazırlananlarda ise hacimce %65 toz oranı kalıplama iĢlemi için belirlenmiĢtir.
436
MATERYAL VE METOT
Malzeme
Yüksek hız çeliği olarak bilinen T15 tozları Sandvik Osprey firmasından temin edilmiĢtir. Tozların
kimyasal bileĢimleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. T15 tozlarının parçacık Ģekilleri JEOL JSM 6060LV
taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak belirlenmiĢtir ve ġekil 1‘de sergilenmiĢtir. T15
tozunu piknometre yoğunluğu 8.27 g/cm3, ortalama toz boyut değeri (D50) 10.96 µm‘dir.
ġekil 1. T15 yüksek hız çeliği tozunun SEM görüntüsü
Tablo 1. T15 tozunun kimyasal kompozisyonu
Cins
T15
Min.
Mak.
Fe
Kalan
Kalan
C
1.5
1.6
Mn
0.15
0.40
Si
0.15
0.40
Cr
3.75
5.00
Ni
0.3
0.3
Mo
1.0
1.0
W
11.75
13.00
V
4.50
5.25
Co
4.75
5.25
Toz enjeksiyon kalıplama iĢleminde çok bileĢenli bağlayıcı sistemi kullanarak hazırlanan besleme
stokları ile kalıplama iĢlemi sonrası karĢılaĢılabilecek hataların minimuma indirilebileceği
bildirilmiĢtir (Gökmen ve Türker, 2015:94). Deneysel çalıĢmalarda kullanılmak üzere 2 farklı
bağlayıcı sistemi hazırlanmıĢtır. Bağlayıcı formülleri Tablo 2 ve 3‘te verilmiĢtir. Bağlayıcı formülleri
F1 ve F2 olarak adlandırılmıĢtır. F2 bağlayıcı sistemi yeni geliĢtirilmiĢ özgün bir bağlayıcı formülüdür
(Gökmen, 2014:87).
Tablo 2. PEG esaslı bağlayıcı formülü (F1)
Bağlayıcı
BileĢenleri
PEG 8.000
Polypropylene (PP)
Stearicacid (SA)
(% Ağılıkça)
Yoğunluğu (g/cm3)
68
27
5
1,204
0,85
0,84
Tablo 3. PW esaslı bağlayıcı formülü (F2)
Bağlayıcı
BileĢenleri
PEG 10.000
ParafinWax
CarnaubaWax
Polipropilen
Stearik asit
(%Ağılıkça)
Yoğunluğu (g/cm3)
25
33
11
30
1
1,20
0,90
0,97
0,85
0,84
437
Metot
Besleme stoklarının hazırlanması iki aĢamada gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġlk aĢamada bağlayıcı bileĢenleri
turbula marka 3 boyutlu karıĢtırıcıda kuru olarak 30 dakika süreyle karıĢtırılarak Tablo 2 ve 3‘te
verilen F1 ve F2 bağlayıcı formülleri hazırlanmıĢtır. Ġkinci aĢamada ise homojen bir besleme stoku
hazırlamak amacıyla bağlayıcı formülleri ve T15 tozu sıcak karıĢtırma sistemi ile 30 dakika süre ile
karıĢtırılmıĢtır. Hazırlanan karıĢımlar içerisinde bulunan toz yüzdeleri hacimce %55-65 aralığında
değiĢtirilmiĢtir. Hazırlanan besleme stoklarının viskoziteleri, kılcal reometre cihazı kullanılarak
belirlenmiĢtir. Testler ASTM D 1238 (TS EN ISO 1133) standardına göre yapılmıĢtır. PEG esaslı
bağlayıcı formülü ile hazırlanan besleme stoklarında hacimce %60, PW esaslı ile hazırlananlarda ise
hacimce %65 toz oranı kalıplama iĢlemi için belirlenmiĢtir.
PEG ve PW esaslı bağlayıcı formülleri ile hazırlanan besleme stoklarının kalıplama iĢlemi laboratuvar
tipi toz enjeksiyon kalıplama cihazıyla gerçekleĢtirilmiĢtir. Kullanılan cihazın yük kapasitesi 3,5-4 ton
aralığındadır. Besleme stoklarının içerisine konulduğu haznenin sıcaklığı 50-400oC aralığında kontrol
edilebilmektedir. Kalıplama iĢlemi yaklaĢık 10 MPa basınçta gerçekleĢtirilmiĢtir.
Toz enjeksiyon kalıplama iĢlemi sonrası yapı içerisinde bulunan bağlayıcı bileĢenleri iki aĢamada
uzaklaĢtırılmıĢtır. Ġlk aĢamada numuneler su ve heptan dolu beher içerisine yerleĢtirilerek 60oC
sıcaklıkta 9 saat bekletilmiĢtir. Çözgen ayrıĢtırma iĢlemi sonrası numuneler aynı fırın içerisinde 40 oC
sıcaklıkta 2 saat süre ile kurutulmuĢtur. Bağlayıcı giderme iĢleminin ikinci aĢamasında heptan
içerisinde ayrıĢtırılan numuneler ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi için azot atmosferinde koruma sağlayan
tüp fırın içerisine yerleĢtirilmiĢtir ve ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi devamında aynı fırın içerisinde
1275oC sıcaklıkta 1 saat süreyle sinterlenmiĢtir. ġekil 2‘de ısıl ayrıĢtırma ve sinterleme iĢlemlerine ait
döngü verilmiĢtir.
ġekil 2. Isıl ayrıĢtırma ve sinterleme döngüsü
DENEYSEL SONUÇLAR VE TARTIġMA
Akış Davranış Değişimleri
Reoloji çalıĢmaları öncesi sıcaklığa bağlı olarak bağlayıcı formüllerinin ayrıĢma sıcaklıklarını ve
malzeme kaybının baĢlangıç sıcaklığını tespit etmek amacıyla TG ve DTA analizleri yapılmıĢtır.
Yapılan analizler sonucunda F1 için ilk tepkime piki yaklaĢık 66oC sıcaklıkta, ikinci tepkime piki ise
163,9oC sıcaklıkta gözlenmiĢtir. YaklaĢık 492oC sıcaklıkta bağlayıcı sisteminin tamamen kaybolduğu
tespit edilmiĢtir. F2 için yapılan DTA analizi incelendiğinde 200oC sıcaklık altında 5 farklı noktada
tepkime piki gözlenmiĢtir. Malzeme kaybının yaklaĢık 245oC sıcaklıktan sonra baĢladığı tespit
edilmiĢtir. 475oC civarında bağlayıcı formülünün tamamının yapıdan uzaklaĢtığı gözlenmiĢtir.
Elde edilen TG ve DTA verilerine bağlı olarak besleme stoklarının akıĢ davranıĢlarının incelenmesi
150-190oC aralığında gerçekleĢtirilmiĢtir. F1 ve F2 bağlayıcı sistemleri kullanılarak hazırlanan
438
besleme stoklarının (hacimce % 55-65 toz içeriğine sahip) farklı basınçlardaki viskozite-sıcaklık ve
viskozite-kayma hızı değiĢimleri ġekil 3-7'de verilmiĢtir. Hazırlanan bütün besleme stoklarında artan
sıcaklık ve basınca bağlı olarak viskozitede azalma gözlenmiĢtir. Bu durum pseudoplastik akıĢ
davranıĢına uymaktadır ve enjeksiyon kalıplama için en uygun akıĢ Ģeklinin pseudoplastik akıĢ Ģekli
(artan kayma hızı, azalan viskozite-kayma incelmesi) olduğu bilinmektedir (Gökmen, 2014:102),
(Gökmen ve Türker, 2014:165). F1 kullanılarak hazırlanan besleme stoklarının artan sıcaklık ve
basınç ile viskozitesinin azaldığı fakat toz içeriğinin %60 oranının üstüne çıkması durumunda
viskozitenin önemli ölçüde arttığı tespit edilmiĢtir. Uygun bir enjeksiyon kalıplama iĢlemi için
viskozite değerinin 1000 Pa.s'nin altında olması gerektiği bilinmektedir (Raza vd. 2011: 2042). PEG
esaslı bağlayıcı formülü (F1) ile hazırlanan besleme stoklarında maksimum toz yükleme oranı
hacimce %60 olarak belirlenmiĢtir. F2 formülü kullanılarak hazırlanan besleme stoklarında maksimum
toz yükleme oranı hacimce %65 olarak belirlenmiĢtir. Toz yükleme oranlarının belirlenmesinde
viskozite-kayma hızı gibi parametrelerin yanında reoloji deneyleri sonucu elde edilen numunelerin
makro görüntüleri de dikkate alınmıĢtır.
1000
1000
0.298 MPa
0.689 MPa
800
0.298 MPa
900
Viskozite (Pa.s)
Viskozite (Pa.s)
900
700
600
500
400
300
0.689 MPa
800
700
600
500
400
300
200
200
0
50
100
150
140
150
Kayma Hızı (s-1)
160
170
180
190
200
Sıcaklık (oC)
ġekil 3. PEG esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %55 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler
1100
0.689 MPa
900
800
700
600
0.298 MPa
1000
Viskozite (Pa.s)
1000
Viskozite (Pa.s)
1100
0.298 MPa
500
0.689 MPa
900
800
700
600
500
400
400
0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100
Kayma Hızı
140
(s-1)
150
160
170
Sıcaklık
180
190
200
oC
ġekil 4. PEG esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %60 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler
439
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
0.298 MPa
0.689 MPa
0
100
Kayma Hızı
200
0.298 MPa
0.689 MPa
Viskozite (Pa.s)
Viskozite (Pa.s)
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
300
140
150
(s-1)
160
170
Sıcaklık
180
190
200
oC
ġekil 5. PW esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %55 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler
0.298 MPa
0.689 MPa
50
150
Kayma Hızı
Viskozite (Pa.s)
Viskozite (Pa.s)
1000
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
-50
1000
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
250
0.298 MPa
0.689 MPa
140
150
(s-1)
160
170
Sıcaklık
180
190
200
oC
ġekil 6. PW esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %60 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler
1100
1000
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
Viskozite (Pa.s)
Viskozite (Pa.s)
0.298 MPa
0.689 MPa
0
50
100
1100
1000
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
0.298 MPa
0.689 MPa
140
150
150
160
170
180
190
200
Sıcaklık oC
Kayma Hızı (s-1)
ġekil 7. PW esaslı bağlayıcı sistemi ve hacimce %65 T15 içeren besleme stoklarına ait grafikler
440
Toz Enjeksiyon Kalıplama
Yapılan reoloji ölçümleri sonucu elde edilen viskozite değerleri ve makro incelemeler referans
alınarak TEK iĢlemi için besleme stokları hazırlanmıĢtır. F1 bağlayıcı formülü için hacimce %60, F2
için %65 toz yükleme oranlarında hazırlanan besleme stokları granül hale getirilmiĢtir. GranüllenmiĢ
besleme stokları ġekil 8‘de verilen modele uygun olarak kalıplanmıĢtır. Ölçüler MPIF-50 standardı ile
uyumludur.
ġekil 8. TEK numune model görüntüsü
Yapılan akıĢ deneyleri sonucu viskozite ve kayma hızı verileri dikkate alınarak besleme stokunun
içerisine konulduğu silindir sıcaklığı ve basınç ayarlanmıĢtır. F1 ile hazırlanan besleme stoklarında
ideal viskozite ve kayma hızı değerleri 160-190oC sıcaklık aralığında elde edilirken, F2 ile hazırlanan
besleme stoklarında 150-190oC sıcaklık aralığında elde edilmiĢtir. Yapılan akıĢ davranıĢı
incelemelerinde elde edilen viskozite değerleri istenilen aralıkta çıkmıĢtır. Fakat kalıp, piston vb.
takımların ısıl farkından dolayı üretim esnasında çeĢitli farklılıklar ile karĢılaĢılmıĢtır. F1 ile
hazırlanan besleme stoklarında 180oC altında yapılan kalıplama iĢleminde (ġekil 9), F2 ile 170oC
altında eksik dolum elde edilmiĢtir.
ġekil 9. F1 ile hazırlanmıĢ numuneye ait eksik dolum görüntüsü
ġekil 10‘da 180oC sıcaklıkta F2 bağlayıcı sistemi kullanılarak kalıplanmıĢ numuneye ait tam dolum
sergilemiĢ numune resmi görünmektedir. Sıcaklığı 180oC sıcaklığa ayarlandıktan sonra F2 bağlayıcı
formülü ile hazırlanmıĢ granül haldeki besleme stokları, sistem içerisine yerleĢtirilmiĢtir ve uygun süre
beklendikten sonra kalıplama iĢlemi yapılmıĢtır. F1 bağlayıcı sistemi ile hazırlanan besleme
stoklarında tam dolum 190oC sıcaklıkta elde edilirken F2 ile 180oC sıcaklıkta tam doluma ulaĢılmıĢtır.
441
ġekil 10. F2 ile hazırlanmıĢ numuneye ait tam dolum görüntüsü
TEK iĢlemi sonrası numuneler bağlayıcı giderme iĢlemine tabi tutulmuĢtur. Bağlayıcı giderme
iĢlemleri çözücü içerisinde ve ısıl olmak üzere iki aĢama da gerçekleĢtirilmiĢtir. Bağlayıcı formülleri
içerisinde bulunan bileĢenler dikkate alınarak F1 bağlayıcı formülü su içerisinde F2 bağlayıcı formülü
heptan içerisinde bekletilerek bağlayıcı giderme iĢleminin ilk kısmı gerçekleĢtirilmiĢtir. Bağlayıcı
formülleri içerisinde bulunan PP nin ergime sıcaklığı dikkate alınarak sadece Wax ve PEG tipi
bağlayıcı elemanları uçurulmuĢtur. Çözgen ayrıĢtırma iĢlemi sonrası numuneler aynı fırın içerisinde
40oC sıcaklıkta 2 saat süre ile kurutulmuĢtur. Su ve Heptan içerisinde yapılan çözündürme
iĢlemlerinde 60oC sıcaklıkta PEG ve Wax tipi bileĢenlerin tamamına yakının çözündüğü gözlenmiĢtir.
Bağlayıcı giderme iĢleminin ikinci aĢamasında numuneler ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi için azot
atmosferinde koruma sağlayan tüp fırın içerisine yerleĢtirilmiĢtir ve ısıl bağlayıcı giderme iĢlemi
devamında aynı fırın içerisinde 1275oC sıcaklıkta 1 saat süreyle sinterlenmiĢtir.
Farklı bağlayıcı sistemleri kullanılarak üretilen TEK numunelerin ısıl bağlayıcı giderme ve sinterleme
iĢlemleri sonrası elde edilen yoğunluk değerleri ġekil 11‘de verilmiĢtir. Aynı parametrelerde
sinterlenmiĢ numunelerin farklı yoğunluk sergiledikleri tespit edilmiĢtir. Elde edilen yoğunluk
değerlerine paralel olarak numunelerin sertlik ölçümlerinde de farklılıklara rastlanmıĢtır. Sertlik
değerleri ġekil 12‘de sunulmuĢtur. Elde edilen sertlik değerleri Varez ve arkadaĢlarının yaptığı
çalıĢmalar ile benzerlik sergilemektedir (Varez vd. 2004:315-324). Aynı Ģartlar altında sinterlenen
numunelerde kullanılan bağlayıcı formülüne bağlı olarak sinterleme sonrası çekme ve büzülme
oranlarında farklılıklar gözlenmiĢtir. Tespit edilen çekme ve büzülme farklıklarının bağlayıcı
formülleri içerisinde bulunan bileĢenlerin sinterleme iĢlemi sonrası neden olduğu gözeneklilik
farkından dolayı olduğu düĢünülmektedir.
ġekil 11. F1 ve F2 ile toz enjeksiyon kalıplanmıĢ numunelerin yoğunlukları
442
ġekil 12. F1 ve F2 ile toz enjeksiyon kalıplanmıĢ numunelerin sertlik değiĢimleri
SONUÇ
T15 yüksek hız çeliği tozu F1 ve F2 bağlayıcı sistemleri ile karıĢtırılarak besleme stokları
hazırlanmıĢtır. Besleme stoklarının reolojik özellikleri incelenmiĢ ve ideal kalıplama parametreleri
belirlenerek TEK numuneler üretilmiĢtir. Elde edilen ürünler 1275oC sıcaklıkta sinterlenmiĢtir.
Yapılan çalıĢma neticesinde;
Hazırlanan tüm besleme stoklarının pseudoplastik akıĢ tipine uygun akıĢ sergilediği ve bu
duruma paralel olarak kullanılan bağlayıcı formüllerinin (F1, F2) toz enjeksiyon kalıplama
iĢlemi için uygun olduğu tespit edilmiĢtir.
F1 bağlayıcı formülü kullanılarak oluĢturulan besleme stoklarında reolojik özellikler açısından
en iyi sonuçlar %60 toz içeren besleme stoklarında 160-190oC aralığında ve F2 bağlayıcı
formülü ile hazırlananlarda ise %65 toz içeren besleme stoklarında 150-190oC aralığında elde
edilmiĢtir.
F2 bağlayıcı formülü ile hazırlanan besleme stoklarında F1‘e kıyasla daha düĢük viskozite
değerleri elde edilmiĢtir.
F2 bağlayıcı formülü kullanılarak üretilen TEK numunelerin F1 ile üretilen numunelerden
daha yüksek yoğunluğa ve sertliğe sahip olduğu belirlenmiĢtir.
TEġEKKÜRLER
Bu çalıĢmaya Bilimsel AraĢtırma Projesi (No: 65/2014-01) kapsamında destek sağlayan Gazi
Üniversitesi Bilimsel AraĢtırmalar Proje (BAP) birimine teĢekkür ederiz.
REFERANSLAR
Auzene, D., ve Roberjot, S., (2011). Investigation into water soluble binder systems for Powder injection
moulding‖, Powder Injection Moulding Internationa., Vol. 5: 1, 54-57.
Bolton, J. D. ve Gant, A. J. (1997). Microstructural Development and Sintering Kinetics in Ceramic Reinforced
High Speed Steel Metal Matrix Composites. Powder Metallurgy, 40:2, 143-151.
Demir, B., ve Aymas, H. (2015). Demiryolu Ray Çeliğinde Önceki Östenit Tanelerinin (Pag) Ġncelenmesi. 2.
Uluslararası Demir Çelik Sempozyumunda sunulmuĢ bildiri.
443
Gökmen, U., (2014). Nikel Esaslı Metal Tozlarının Enjeksiyon Kalıplanabilmesi Ġçin Bağlayıcı Sisteminin
GeliĢtirilmesi ve Sinterlenmesi. Doktora Tezi, G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 20-21,
102.
Gökmen, U., Türker, M., ve Çinici, H. (2016). Bağlayıcı sistemi ve sıcaklığın su atomize 316L toz
enjeksiyon kalıplama besleme stoklarının reolojik özelliklerine etkisi. Pamukkale Univ Muh
Bilim
Dergi 22(1), 31-38.
Gökmen, U., ve Türker, M. (2015). T15 Yüksek Hız Çeliği Tozları ile Hazırlanan Besleme Stoklarının Reolojik
Özelliklerinin AraĢtırılması. 2. Uluslararası Demir Çelik Sempozyumunda sunulmuĢ bildiri.
Gökmen, U., ve Türker, M., (2014). IN718 SüperalaĢım Tozunun Enjeksiyon Kalıplanabilmesi Ġçin
Ġskelet
Bağlayıcı Polipropilen Kullanılarak Hazırlanan Besleme Stoklarının Reolojik Özelliklerinin
Ġncelenmesi. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der., Cilt 29, No 1, 165-174.
Gülsoy, H.Ö., (2005). Influence of nickel boride additions on sintering behaviors of injection moulded
17-4
PH stainless steel powder. Scripta Materialia 52, 187–192.
Jauregi, S., Fernandez, F., Palma, R.H., Martinez, V., Ve Urcola, J.J. (1992). Influence of
Atmosphere on
Sintering of T15 and M2 Steel Powders, Metallurgical Transactions A Volume 23a, February 389-400.
KarataĢ, Ç., ve SarıtaĢ, S., (1998). 316L Paslanmaz Çelik Tozları ve Polipropilen Esaslı Bağlayıcı
KarıĢımlarının Reolojik Özellikleri.Tübitak, 353-363.
Li, D., Hou, H., Liang, L., ve Lee, K. (2010). Powder injection molding 440C stainless steel. Int. J.
Adv.
Manuf. Technol. 49: 105–110.
8.
Matula, G., Dobrzanski, L.A., Várez, A., ve Levenfeld, B., (2008). Development of a feedstock
formulation
based on PP for MIM of carbides reinforced M2. Journal of Achievements in
Materials and
Manufacturing Engineering, 195-198.
Raza, M. R., Ahmada, F., Omar, M.A., ve German, R.M. (2012). Effects of cooling rate on mechanical
properties and corrosion resistance of vacuum sintered powder injection molded 316L stainless steel.
Journal of Materials Processing Technology 212, 164–170.
9.
Raza, M.R., Ahmad, F., Omar, M.A., ve German, R.M., (2011). Binder Removal from Powder
Injection
Molded 316L Stainless Steel. Journal of Applied Science 11, 2042-2047.
Shu, G.J., Hwang, K.S., ve Pan, Y.T. (2006). Improvements in sintered density and dimensional
stability of powder injection-molded 316L compacts by adjusting the alloying compositions.
Acta
Materialia 54 1335–1342.
Tayanç, M., ve Zeytin G. (2000). Yüksek hız çeliklerinin iç yapısı ve ısıl iĢlem özellikleri. BAÜ Fen Bilimleri
Enstitüsü Dergisi, 103-122,
Türker, M., ve KarataĢ, Ç., (2004). Investigation of rheological properties of mechanically alloyed and
turbula
processed composite powder PIM feedstock by capillar rheometer. Powder Metallurgy 47(1): 49-54.
Várez, A., Levenfeld, B., Torralba, J.M., Matula, G., ve Dobrzanski, L.A., (2004). Sintering in different
atmospheres of T15 and M2 high speed steels produced by a modified metal injection moulding
process. Materials Science and Engineering A366, 318–324.
444
Sıcak Presleme Yöntemiyle Üretilen Al7xxx Metalik Köpüklerin Gözenek
Morfolojisine Presleme Basıncı ve Sıcaklığın Etkisi
Görkem KIRMIZI*
Gazi Üniversitesi, Türkiye
gorkemkirmizi@gazi.edu.tr
Halil KARAKOÇ
Hacettepe Üniversitesi
halil.karakoc@hacettepe.edu.tr
Uğur GÖKMEN
Gazi Üniversitesi, Türkiye
ugurgokmen@gazi.edu.tr
Arif UZUN
Kastamonu Üniversitesi, Türkiye
auzun@kastamonu.edu.tr
Henifi ÇĠNĠCĠ
Gazi Üniversitesi, Türkiye
hcinici@gazi.edu.tr
Mehmet TÜRKER
Gazi Üniversitesi, Türkiye
mturker@gazi.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada sıcak presleme yöntemi ile üretilmiĢ Al7xxx serisi köpüklerin gözenek morfolojisi
üzerine üretim parametrelerinin etkisi incelenmiĢtir. Deneysel çalıĢmalarda % 1 TiH 2 ve %7 Si tozları
Al7xxx serisi tozlar ile karıĢtırılmıĢtır. KarıĢım tozlar değiĢik sıcaklık (250-350-450oC) ve basınçta
(200-300-400 MPa) sıkıĢtırılmıĢ ve preform malzeme haline getirilmiĢtir. Elde edilen ürünler 750 oC
fırın sıcaklığında serbest halde köpürtme iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Deneysel sonuçlara göre düĢük
sıcaklık ve basınçlarda üretilen Al7xxx preform malzemeler, yüksek sıcaklık ve basınçta üretilenlere
kıyasla daha az genleĢme sergilemiĢlerdir. Ayrıca gözenek morfolojisi, sıkıĢtırma basıncı ve sıcaklığa
bağlı olarak net bir Ģekilde değiĢmiĢtir. Dolayısıyla maksimum genleĢme (% 446) sergileyen köpük
numunede (450oC - 200 MPa) gözenek boyutu diğerlerine kıyasla büyük iken, gözenek sayısı
azalmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Metalik Köpük, Al7xxx, Sıcak Presleme
The Effect of Pressing Presure and Temperature on Pore Morphology of The
Al7xxx Metallic Foams Produced by Hot Pressing Method
Abstract
In this study, the effect of production parameters on pore morphology of the AlSi7 foams produced by
hot pressing method was investigated. In the experimental studies, 1 % TiH2 and 7 % Si powders were
mixed with Al7xxx series powders. Mixed powders were compressed at different temperature (250350-450 ° C) and pressure (200-300-400 MPa), and it was transformed into the preform material.
Obtained products were freely foamed at 750oC furnace temperature. The results of the experimental
studies showed that the Al7xxx preform materials produced at low temperature and pressure indicated
less expansion than those produced at high temperature and pressure. Moreover, the pore morphology
showed a significant change with the effect of pressing pressure and temperature. Therefore, the pore
size of the foam sample which showed maximum expansion (450oC - 200 MPa) was larger than the
other foam samples, while the pore number decreased in the foam sample showing maximum
expansion.
Keywords: Metallic Foam, Al7xxx, Hot Pressing
445
GĠRĠġ
Metalik köpükler mükemmel enerji sönümleme özellikleri ile ön plana çıkan malzemelerdir.
Bundan dolayı yakıt tasarrufu ve yolcu güvenliğini geliĢtirebilmek için otomotiv güvenlik bileĢenleri
gibi yapısal uygulamalarda potansiyel bir kullanıma sahiptirler (Banhart, 2001; Banhart vd., 2012).
Metalik köpüklerin birçok üretim yöntemi mevcuttur. Preform malzemelerin köpürtülme iĢlemi
yapısal malzeme üretiminde kullanılan yöntemlerden yalnızca bir tanesidir (Banhart vd., 2012;
Banhart, 2013). Bu yöntemde öncelikli olarak yapı içerisinde homojen dağılımlı köpürtücü madde
içeren ve köpürebilir preform malzeme olarak isimlendirilen katı bir kompozit malzeme üretimi
gerçekleĢtirilir. Bunun için alaĢım tozları, takviye elemanı ve köpürtücü madde tozları ile birlikte
karıĢtırılır (Banhart, 2000; Banhart, 2001). Daha sonra karıĢım tozlar, köpürebilir malzeme üretimi
için ekstrüzyon, presleme veya haddeleme gibi farklı teknikler kullanılarak sıkıĢtırılmaktadır
(Baumgärtner vd., 2000; Kriszt vd., 2002). Bu iĢlemler nihai ürün olan köpüğün yoğunluğuna ve
köpürebilirliğine doğrudan etki ettiği için üretim aĢamasında oldukça dikkatli olunmalıdır. Örneğin
yeterli sıkıĢtırma basıncı kullanılmadan üretilen köpürebilir malzemelerde gözeneklilik oranı
artmaktadır. Bu durumda köpürtme sonrası numunelerde homojen olmayan gözenek yapıları elde
edilmektedir. Hatta bu oran dahada fazla olur ise preform malzemelerde herhangi bir genleĢme
gözlemlenemeyebilir. Youn vd., (2004) tarafından yapılan çalıĢmada %1‘in altında gözenek içeren
köpürebilir Al6061 alaĢımından sıkıĢtırma basıncı ve ısıtma sıcaklığına bağlı olarak üniform yapılı
köpüklerin elde edilebileceği vurgulanmıĢtır. Üretimin ikinci aĢamasında, köpürebilir malzemelere
uygulanan ısıl iĢlemlereler yapı çerisinde bulunan köpürtücü maddenin bozunumuna yol açaraktan gaz
salınımı sağlamakta ve bu gaz alüminyumun genleĢmesini sağlayarak köpük oluĢumunu sağlamaktadır
(Banhart, 2000; Banhart, 2001; Banhart, 2005).
Günümüzde alüminyum, nikel, magnezyum, bakır ve kurĢun gibi birçok alaĢımı esas alan
metalik köpük türüne rastlanabilmektedir. Bu malzemeler arasında özellikle ticari ve bilimsel
çalıĢmalara konu olan alaĢım türü ise alüminyumdur. Alüminyum düĢük yoğunluk, yüksek süneklik ve
termal iletkenlik gibi özelliklere sahip malzemelerdir. Al köpüklerde genellikle saf alüminyum, dövme
alüminyum alaĢımları (2xxx ve 6xxx), ve döküm alaĢımları (AlSi7, AlSi12) kullanılmaktadır (Banhart,
2001; Baumgärtner vd., 2000; Kriszt vd., 2002). Al esaslı preform malzemelerin köpürtülme iĢleminde
parametrelerinin uygun seçilmesi ve sürecin kontrol edilmesi oldukça önemlidir (Türker,
2011).Özellikle alaĢım türü ve köpürtücü madde miktarının uygun olması halinde yüksek
gözenekliliğe sahip homojen yapılı köpük üretmek mümkündür. Saf Al köpükler için ağırlıkça %1
oranında TiH2 ideal sonuçlar verebilmektedir (Sarajan vd.,, 2009). Köpürtücü maddedeki çözünme,
ergiyik metalin viskozitesi, yüzey gerilimi ve gaz basıncı köpürtme sıcaklığından doğrudan
etkilenmektedir (Matijasevic-Lux vd., 2006; Wübben vd., 2002; Von-Zeppelin vd., 2003). Homojen
sıcaklıklarda köpürebilir malzeme daha hızlı köpürmeye baĢlamakta ve daha fazla genleĢme
sergilemektedir (Solñrzano vd., 2009). Üretim sürecinde homojen gözenek oluĢumu sağlamak için
çeĢitli alaĢım elementlerinden faydalanılmaktadır. Örneğin Al tozlarına ilave edilen çinko ile alaĢımın
liküdüs (sıvılaĢma) sıcaklığı düĢmektedir. Böylece liküdüs sıcaklığı ile köpürtücü maddenin ayrıĢma
sıcaklığı arasındaki uyumsuzluk azalarak köpüğün kararlılığı artmaktadır. Ayrıca köpürtme iĢlemi
boyunca hücre duvarı yüzeyinde oluĢan çinko buhar basıncı kararlılığa olumlu yönde etki etmektedir.
Ancak saf Al içerisindeki ağırlıkça çinko oranı %30‘dan fazla ise kararlılık düĢmektedir (Lafrance vd.,
2011).
Al alaĢımlı köpük üretiminde en önemli kriterlerden bir tanesi köpürtme sisteminin
kompozisyonunun doğru seçilmesidir. AlSi sistemler genellikle düĢük ergime noktalarından dolayı
sıklıkla tercih edilmektedir (Duarte vd., 2000; Kathuria, 2001; Helfen vd., 2002). Al-Mg-Si serileri
(6xxx) düĢük maliyetleri, orta düzeyde dayanım özelliklerine sahip olmaları ve ısıl iĢlem
uygulanabilme özelliklerinden dolayı da tercih edilebilen alaĢım sistemleridir (Duarte vd., 2000;
Lehmhus vd., 2002). Diğer taraftan Al köpüklerin özellikleri üzerine çökeltme sertleĢmesinin etkisini
belirlemek için diğer alaĢım sistemleri (AlSi6Cu4, AlZn5.5MgCu, AlZn4.5Mg gibi) de araĢtırmacılar
tarafından incelenmiĢtir (Banhart vd.,1998; Lehmhus vd., 2002). Bu çalıĢmada ise ilave edilen alaĢım
elementi silisyum tozunun ve üretim parametrelerinin sıcak presleme yöntemi ile üretilen Al7075
(AlZn5.5MgCu) köpürebilir preform malzemelerin köpürme davranıĢı üzerine etkisi incelenmiĢtir.
Benzer bir çalıĢmaya literatürde rastlanmamıĢtır.
446
DENEYSEL ÇALIġMALAR
Deneysel çalıĢmalarda köpürebilir malzeme üretimi için matris malzemesi olarak Al7075
(AlZn5.5MgCu), köpürtücü madde olarak TiH2 ve alaĢım elementi olarak Si tozları kullanılmıĢtır.
Ağırlıkça %1 oranında TiH2 ve %7 oranında Si tozları matris malzemesi Al7075 tozları içerisine ilave
edilerek üç boyutlu karıĢtırıcı ile 30 dakika karıĢtırılmıĢtır. Daha sonra karıĢım tozlar 150 ton basma
kapasitesine sahip özel yapım hidrolik pres kullanılarak kalıp içerisinde farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C,
350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve sıkıĢtırma basınçlarında ( 200, 300 ve 400 MPa) tek yönlü olarak sıkıĢtırılmıĢtır.
SıkıĢtırma sonrası 60x60x10 mm3 boyutlarında üretilen köpürebilir preform numuneler, 30x30x10
mm3 boyutlarında kesilerek köpürtme iĢlemi için hazır hale getirilmiĢtir. Daha sonra numuneler özel
olarak tasarlanmıĢ fırın içerisinde kontrollü atmosfer kullanılmadan 750oC sıcaklıkta serbest halde
(köpürtme kalıbı kullanılmamıĢtır) köpürtme iĢlemlerine tabi tutulmuĢtur. Her köpürtme iĢlemi için en
az üç numune kullanılmıĢtır. Köpürtme iĢleminde köpürebilir malzemelerin hacimsel genleĢme
özelliklerini belirlemek için serbest köpürtme yapılmıĢtır. ġekil 1‘de çalıĢmalarda kullanılan deney seti
verilmiĢtir.
ġekil 1:Deney seti
Makro-yapı incelemesi için Al7075 köpük numuneler ortadan kesilerek ara yüzeyler bir tarayıcı
yardımı ile 1:1 oranında taranmıĢtır. Böylece ġekil 2‘deki gibi görüntü resimleri oluĢturulmuĢtur. Bu
resimler üzerinden yapılan ölçümler ile gözenek boyutu hesaplanmıĢtır. Bu hesaplamalar EĢitlik 1 ve
EĢitlik 2‘de verilen formüllere göre yapılmıĢtır. Bu eĢitliklerde kullanılan L1 ve L2; sırasıyla gözenek
boyutunun enine ve boyuna uzunluğunu ifade etmekte, i ve n ise terimsel ifadelerdir.
(1)
(2)
ġekil 2: Al7075 köpüğün gözenek yapısı
Deney boyunca üretilen köpürebilir malzemeler ve köpük numunelerin yoğunlukları Sartorius
marka 0,1 mg hassasiyetteki terazi kullanılarak ArĢimet prensibine göre ölçülmüĢtür. Hesaplamalarda
EĢitlik. 3‘te verilen formül kullanılmıĢtır.
447
(3)
Burada 𝜌n; numune yoğunluğu, 𝜌su; oda sıcaklığında suyun yoğunluğu, mh; numunenin havadaki
ağırlığı ve msu; numunenin su içerisindeki ağırlığını ifade etmektedir.
Köpürme sonrası numunelerin genleĢme oranları aĢağıda verilen EĢitlik 4 kullanılarak
hesaplanmıĢtır.
(4)
Bu eĢitlikte ρ*; köpük yoğunluğu, vk; köpük hacmi, mk köpüğün havadaki ağırlığı, ρp;
köpürebilir malzeme yoğunluğu, vp; köpürebilir malzeme hacmi ve mp; köpürebilir malzemenin
havadaki ağırlığıdır.
DENEYSEL BULGULAR ve TARTIġMALAR
ġekil 3‘te farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400
MPa) sıkıĢtırılan köpürebilir Al7075+%7Si ve Al7075 malzemelere ait bağıl yoğunluk değerleri ve bu
değerler arasındaki farklar verilmiĢtir. Grafiklere bakıldığında her iki numune tipinde de sıcaklık artıĢı
ile birlikte bağıl yoğunluk değerlerinin artıĢ eğiliminde olduğu görülmektedir. SıkıĢtırma basınçlarında
ise düĢük sıcaklıklarda artan sıkıĢtırma basıncı ile birlikte bağıl yoğunluk değerlerinin belirgin bir
Ģekilde arttığı gözlemlenirken, sıcaklık artıĢı ile birlikte bu farkın değiĢtiği görülmektedir. Köpürebilir
Al7075 malzemelerde maksimum bağıl yoğunluk değeri yaklaĢık %99 (450 °C, 200 MPa), minimum
değer ise yaklaĢık % 82 (250 °C, 200 MPa) olarak elde edilmiĢtir. Köpürebilir Al7075+%7 Si
malzemelerde de benzer Ģekilde maksimum bağıl yoğunluk değeri yaklaĢık %99 (450 °C, 200 MPa),
minimum değer ise yaklaĢık % 78 (250 °C, 200 MPa) olarak elde edilmiĢtir. Her iki numune türünün
bağıl yoğunluk değerleri arasındaki fark karĢılaĢtırıldığında maksimum farkın % 4‘ü geçmediği tespit
edilmiĢtir. Bu fark köpürebilirlik açısından oldukça önemlidir. Paulin ve arkadaĢlarının yapmıĢ olduğu
çalıĢmada köpürebilir malzemelerin sıkıĢtırılmasında en az %98 bağıl yoğunluğun köpürebilirlik
açısından iyi sonuçlar verdiğini belirtilmiĢtir (Paulin vd., 2011). Köpürebilir malzemelere uygulanan
tek bir sıkıĢtırma tekniği bile köpürme davranıĢını etkileyebilmektedir (Bonaccorsi vd., 2006). Güden
vd., (2001) tarafından yapılan çalıĢmada da köpükleĢmenin ancak %99‘a yakın yoğunluktaki
tabletlerde etkin bir Ģekilde oluĢtuğunu göstermiĢtir. Oysaki bu çalıĢmada köpürebilir malzemelerin
sıkıĢtırma parametrelerinin yanı sıra alaĢım elementlerinin de oldukça etkili olduğu görülmüĢtür.
448
ġekil 3: Farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400
MPa) sıkıĢtırılmıĢ köpürebilir Al7075 ve Al7075+%7 Si malzemelere ait bağıl yoğunluk değerleri
ġekil 4‘te farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400
MPa) sıkıĢtırılan köpürebilir Al7075+%7 Si malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri verilmiĢtir.
Grafiklere bakıldığında sıcak presleme sıcaklığının ve basıncının köpürme davranıĢı için kritik birer
parametre olduğu açıkça görülmektedir. Al7075+%7Si malzemelerde en yüksek genleĢme değerine
%446 ile 450 °C sıcaklıkta ve 200 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. Aynı malzeme grubu en düĢük
sıcaklıklarda kayda değer genleĢme sergilemezken, yalnızca 350°C sıcaklıkta ve 400 MPa basınçta
önemli bir genleĢme sergilemiĢtir. Bunun nedeni düĢük sıkıĢtırma basınçlarında ve sıcaklıklarında
yeterli yoğunlaĢmanın elde edilememiĢ olmasıdır. Bu durumun köpürebilir malzemelerin yapısında
yüksek oranda açık gözenekli yapıların oluĢmasına neden olduğu varsayılmaktadır. Böylece hidrojen
gazı ergiyik metal içerisinde gaz baloncuklarının genleĢmesi ve oluĢumunu sağlamadan, birbirleri ile
kanal sistemi Ģeklinde iliĢkili olduğu düĢünülen açık gözenekli boĢluklardan rahatlıkla kaçtığı
düĢünülmektedir. Önemli ölçüde köpürme sergileyen numunelerde yaklaĢık %97 ve üzeri oranda bağıl
yoğunluk elde edilmiĢtir. Dolayısıyla bu alaĢım sistemi için %97 bağıl yoğunluk değeri tölare
edilebilir sınır değeri olarak düĢünülebilir. Ayrıca sıcak presleme esnasında da hidrojen gazı bir miktar
bozunma neticesinde yapıdan uzaklaĢtığı varsayılmaktadır. Çünkü TiH2 tozunun termal analizi
bozunmanın yaklaĢık 380°C‘de baĢlayıp 570°C‘ye kadar devam ettiğini göstermektedir (Duarte vd.,
2000, Baumgärtner vd., 2000). Fakat bu sonuçlar serbest haldeki TiH2 tozları için geçerlidir. Matris
içerisinde gömülü TiH2 parçacıklarında farklı sonuçlarla da karĢılaĢılabilir.
449
ġekil 4: Al7075+%7Si köpürebilir malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri (750°C)
ġekil 5‘te farklı sıcaklıklarda (250 ⁰C, 350 ⁰C ve 450 ⁰C) ve basınçlarında ( 200, 300 ve 400
MPa) sıkıĢtırılan köpürebilir Al7075 malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri verilmiĢtir. A7075
köpürebilir malzemelerde en yüksek sıcaklık ve basınçlarda dahi önemli bir genleĢme gözlenmemiĢtir.
Bağıl yoğunluk değerleri %97‘yi aĢan numuneler olmasına rağmen hacimsel genleĢme değerleri
Al7075+%7Si köpürebilir malzemelere kıyasla oldukça düĢüktür. Al7075 malzemelerde en yüksek
genleĢme değerine %100 ile 450°C sıcaklıkta ve 300 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. Bu parametrede
köpürebilir malzemenin ortalama bağıl yoğunluğu yaklaĢık %97‘dir. En düĢük sıcaklıklarda ise
numuneler kayda değer bir genleĢme sergilememiĢtir. Bunun nedeni daha önce belirtildiği gibi düĢük
sıkıĢtırma basınçlarında ve sıcaklıklarında yeterli yoğunlaĢmanın elde edilememiĢ olmasıdır. Ayrıca
bu durum alaĢım elementi silisyumun önemini ortaya koymaktadır. Al7075 alaĢımları için literatürde
solidüs/likidüs sıcaklıkları 476/638 °C olarak belirtilmektedir (Layman, 1961). KöpükleĢme sıcaklığı
alaĢımın solidüs/liküdüs sıcaklıkları arasında ise yarı-katı ergiyik bölgede viskozite yüksek
olacağından arzu edilen ölçüde genleĢme beklenmemektedir. Yalnızca katı durumda genleĢme
gözlemlenebilir. Al7075 alaĢımında solidüs sıcaklığının düĢük olmasından dolayı köpükleĢme
esnasında TiH2 bozunumu neticesinde salınan hidrojen gazının yapı içerisinde yeterince muhafaza
edilememiĢ olabileceğinden dolayı yeterli köpürmenin meydana gelmediği düĢünülmektedir.
KöpükleĢme sıcaklığı liküdüs sıcaklığının üzerinde tercih edilmesi alaĢımın viskozitesini
düĢüreceğinden genleĢme rahatlıkla sağlanabilmektedir. Ġlave edilen Si parçacıkları Al7075 alaĢımının
solidüs-liküdüs sıcaklıkları arasındaki farkı azaltıcı yönde etki ettiği varsayılmaktadır. Bundan dolayı
alaĢımın viskozitesi azalacağından Al7075+%7Si malzemelerde hacimsel genleĢmeler
gözlemlenmiĢtir. YaklaĢık %7 oranında Si içeren Al356 alaĢımında solidüs/likidüs sıcaklıkları
557/613 °C olarak belirtilmektedir (Layman, 1961). ġekil 6‘da Gebhardt vd., (1955) tarafından yapılan
çalıĢmada 700 °C sıcaklıkta Al alaĢımı üzerine alaĢım elementlerinin viskozite üzerine etkisi
gösterilmektedir. Si ve Mg elementlerinin alaĢımın viskozitesini azalttığı, Fe ve Ti elementlerinin ise
artırdığı görülmektedir (Tan, 2003).
ġekil 5: Al7075 köpürebilir malzemelere ait hacimsel genleĢme değerleri (750°C)
450
ġekil 6: 700°C sıcaklıkta Al viskozitesi üzerine alaĢım elementinin etkisi (Gebhardt vd., 1955;
Tan, 2003)
ġekil 7‘de maksimum oranda hacimsel genleĢme sergileyen numunelere ait makro yapı
fotoğrafları verilmiĢtir. Numunelere ait her bir kesit resminin alt kısmında üretim parametreleri ve
ortalama gözenek boyutu (Gbort) değerleri verilmiĢtir. Al7075 köpük numunelerde köpürmenin
Al7075+%7Si numunelere kıyasla daha az genleĢme sergiledikleri açıkça görülmektedir.
Numunelerdeki boyutsal farklılık presleme sonrası üretilen köpürebilir preformların kesilmesinden
kaynaklanmaktadır. Bu fark hacimsel genleĢme değerleri esas alındığından dolayı önemsizdir.
Gözenek morfolojilerine bakıldığında Al7075+%7Si numunelere ait gözeneklerin daha homojen
dağıldığı dikkat çekmektedir. Bu durumun daha önce belirtildiği gibi Si alaĢım elementinin ilavesi ile
oluĢtuğu düĢünülmektedir. AlaĢım elementi ergiyik hale gelen matris malzemesinin viskozitesini
düĢürdüğünden, hidrojen gazının (balonların) yapı içerisinde rahatlıkla genleĢtiği ve iç basıncın daha
kararlı hale geldiği düĢünülmektedir.
ġekil 7: Maksimum oranda hacimsel genleĢme sergileyen numunelere ait makro yapı
görüntüleri
SONUÇ
Bu çalıĢmada sıcak presleme yöntemi ile üretilen Al7075 (AlZn5.5MgCu) köpürebilir preform
malzemelerin köpürme davranıĢı üzerine ilave edilen alaĢım elementi silisyum tozunun ve üretim
parametrelerinin etkisi incelenmiĢtir. Deneysel çalıĢmalar neticesinde elde edilen sonuçlar aĢağıda
özetlenmiĢtir.
1. Köpürebilir Al7075 ve Al7075+%7Si malzemelerde maksimum bağıl yoğunluk değeri
yaklaĢık %99 (450 °C, 200 MPa) olarak elde edilmiĢtir.
451
2.
3.
4.
5.
6.
YaklaĢık %97 ve üzeri oranda bağıl yoğunluğa sahip numunelerde önemli ölçüde genleĢme
gözlemlenmiĢtir.
Al7075+%7Si malzemelerde en yüksek genleĢme değerine %446 ile 450 °C sıcaklıkta ve
200 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır. En düĢük presleme sıcaklıklarında üretilen aynı
kompozisyona sahip malzeme grubunda kayda değer genleĢme gözlenmemiĢtir.
A7075 köpürebilir malzemelerde en yüksek sıcaklık ve basınçlarda dahi önemli bir
genleĢme gözlenmemiĢtir. Bağıl yoğunluk değerleri %97‘yi aĢan numuneler olmasına
rağmen hacimsel genleĢme değerleri Al7075+%7Si köpürebilir malzemelere kıyasla
oldukça düĢüktür. Al7075 malzemelerde en yüksek genleĢme değerine %100 ile 450°C
sıcaklıkta ve 300 MPa basınçta ulaĢılmıĢtır.
Ġlave edilen Si tozlarının Al7075‘in köpürme davranıĢını geliĢtirdiği tespit edilmiĢtir.
Al7075+%7Si numunelere ait gözenek morfolojisininin Al7075 numunelere kıyasla daha
homojen olduğu tespit edilmiĢtir.
TEġEKKÜR
Bu çalıĢmayı 214M112 proje numarası ile destekleyen TÜBĠTAK‘a teĢekkürlerimizi sunarız.
REFERANSLAR
Banhart, J. (2000). Metallic foams: challenges and opportunities. Eurofoam, 2000, 13-20.
Banhart, J. (2001). Manufacture, characterisation and application of cellular metals and metal foams. Progress in
materials science, 46(6), 559-632.
Banhart, J. (2005). Aluminium foams for lighter vehicles. International journal of vehicle design, 37(2-3), 114125.
Banhart, J. (2013). Light‐Metal Foams—History of Innovation and Technological Challenges. Advanced
Engineering Materials, 15(3), 82-111.
Banhart, J., ve Baumeister, J. (1998). Deformation characteristics of metal foams. Journal of materials science,
33(6), 1431-1440.
Banhart, J., ve Seeliger, H. W. (2012). Recent trends in aluminum foam sandwich technology. Advanced
engineering materials, 14(12), 1082-1087.
Baumgärtner, F., Duarte, I., ve Banhart, J. (2000). Industrialization of powder compact toaming process.
Advanced Engineering Materials, 2(4), 168-174.
Bonaccorsi, L., ve Proverbio, E. (2006). Powder Compaction Effect on Foaming Behavior of Uni‐Axial Pressed
PM Precursors. Advanced Engineering Materials, 8(9), 864-869.
Duarte, I., ve Banhart, J. (2000). A study of aluminium foam formation—kinetics and microstructure. Acta
Materialia, 48(9), 2349-2362.
Gebhardt, E., Becker M., ve Dorner, S. (1955), Aluminium, Effect of alloying additions on the viscosity of
aluminium, 31, 315-321.
Güden, M., Elbir, S., ve Yılmaz, S. (2001). Kompozit alüminyum köpüklerin hazırlanması ve mekanik
özelliklerinin belirlenmesi, II. Makine Malzemesi ve Imalat Teknolojisi Sempozyumuna SunulmuĢ
Bildiri.
Helfen, L., Baumbach, T., Stanzick, H., Banhart, J., Elmoutaouakkil, A., ve Cloetens, P. (2002). Viewing the
early stage of metal foam formation by computed tomography using synchrotron radiation. Advanced
Engineering Materials, 4(10), 808-813.
Kathuria, Y. P. (2001). Laser assisted foaming of aluminum. Advanced Engineering Materials, 3(9), 702-705.
Kriszt, B., ve Degischer, H. P. (2002). Handbook of cellular metals: Production, processing, applications.
Weinheim: Wiley-VCH, 2002.
Lehmhus, D., Banhart, J., ve Rodriguez-Perez, M. A. (2002). Adaptation of aluminium foam properties by
means of precipitation hardening. Materials Science and Technology, 18(5), 474-479.
Lyman, T. (1961). Metals Handbook: 8th Ed., Vol. 1 - Properties and Selection of Metals, American Society for
Metals.
Matijasevic-Lux, B., Banhart, J., Fiechter, S., Görke, O., ve Wanderka, N. (2006). Modification of titanium
hydride for improved aluminium foam manufacture. Acta Materialia, 54(7), 1887-1900.
452
Paulin, I., Šuštaršič, B., Kevorkijan, V., Škapin, S., ve Jenko, M. (2011). Synthesis of aluminium foams by the
powder-metallurgy process: compacting of precursors. Materiali in tehnologije, 45(1), 13-19.
Sarajan, Z., ve Sedigh, M. (2009). Influences of titanium hydride (TiH 2) content and holding temperature in
foamed pure aluminum. Materials and Manufacturing Processes, 24(5), 590-593.
Solñrzano, E., Garcia-Moreno, F., Babcsán, N., ve Banhart, J. (2009). Thermographic Monitoring of Aluminium
Foaming Process. Journal of Nondestructive Evaluation, 28(3-4), 141-148.
Tan, S. (2003). Optimization of Macrostructure in Aluminium Foams (Doctoral dissertation, Middle East
Technical University).
Turker, M. (2011). Production of Ceramics Reinforced Al Foams by Powder Metallurgy Techniques. In
Materials Science Forum, 672, 39-46.
Von Zeppelin, F., Hirscher, M., Stanzick, H., ve Banhart, J. (2003). Desorption of hydrogen from blowing agents
used for foaming metals. Composites Science and Technology, 63(16), 2293-2300.
Wübben, T., Stanzick, H., Banhart, J., ve Odenbach, S. (2002). Stability of metallic foams studied under
microgravity. Journal of Physics: Condensed Matter, 15(1), S427.
Youn, S. W., ve Kang, C. G. (2004). Fabrication of foamable precursors by powder compression and induction
heating process. Metallurgical and Materials Transactions B, 35(4), 769-776.
453
Tarımsal Sulamada FV panellerde Verimlilik Değerlendirmesi
Mehmet Sait CENGĠZ *
Bitlis Eren Üniversitesi, Türkiye
msaitcengiz@gmail.com
Yılmaz YURCĠ
Bitlis Eren Üniversitesi, Türkiye
yilmazyurci@gmail.com
Özet
Dünyada su kaynakları azalmakta ve kuraklaĢma süreci hız kazanmaktadır. Elektrik Ģebekesinden
uzak yörelerde su çıkarmak ek maliyetlere sebep olmaktadır. Bu amaçla Ģebeke bağlantısız bir
fotovoltaik pompa sistemi (FVPS) için verimlilik değiĢimi incelenmiĢtir. Fotovoltaik (FV) panellerin
pompa sistemine direk bağlı olduğu sırada, anlık ıĢınım Ģiddeti ve ortam sıcaklığının değiĢimi
araĢtırılmıĢtır. Buna göre uzun süreli ölçümlere göre su debisi ve elektriksel verim araĢtırılmıĢtır. Bu
doğrultuda bir yıl üç gruba ayrılarak su debisi ve elektriksel verimde önemli artıĢlar sağlanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir enerji, tarımsal sulama, verimlilik, güneş radyasyonu
Efficiency Evaluation of PV panels in Agricultural Irrigation
Abstract
World water resources are diminishing and it has accelerated the process of becoming dry. Subtract
water from the mains supply distant regions is caused to additional costs. To this end disconnectedly
grid photovoltaic pumping systems (PVPS) has been investigated for productivity change.
Photovoltaic (PV) time of the panels are attached directly to the pump system, variation of the incident
radiation intensity and temperature were investigated. Accordingly, the water flow rate and electrical
efficiency according to the long-term measurements were investigated. A year divided into three
groups in this direction, the water flow rate and a significant increase in the electrical efficiency has
been realized.
Keywords: Renewable energy, agricultural irrigation, efficiency, solar radiation
GĠRĠġ
Günümüzde güneĢ enerjisi pratik ve ekonomik bir Ģekilde tarımsal sulama sistemlerinde
kullanılmaktadır. FV panel ve kontrol cihazlarındaki geliĢmeler sayesinde FVPS tasarımı, kurulumu,
iĢletimi ve bakımı kolaylaĢmıĢtır. Dolayısıyla bir noktada suya ihtiyaç varsa güvenirlilik ve
sürdürülebilirlilik açısından çözüm FVPS‘dir. Ancak buradaki temel sorun FV sistemlerde gereğinden
daha fazla panel kullanılması ve bu nedenle maliyetlerin yükselmesidir. Bu çalıĢmayla yüksek
maliyetli sistemlerin kurulmasının önlenmesi yani daha az FV panel kullanarak mümkün olan en fazla
su debisinin sağlanması hedeflenmiĢtir.
Bir pompa sistemi seçilirken genelde satın alma ve montaj maliyetleri incelenmektedir. Oysa ki;
satın alma maliyeti ve montaj maliyeti, sistemin iĢletilmesi esnasında kullanılan enerjiye göre çok
düĢük bir maliyettir. Literatürde bir pompanın tüm kullanım ömrü boyunca satın alma bedelinin %3.6,
montaj bedelinin %6.6 ve pompanın tükettiği tüm enerjinin %92.8 oranlarında olduğu çalıĢmalara
rastlanmaktadır.
GüneĢ ıĢınlarının yeryüzüne geliĢ açısı dünyanın gün boyunca saat açısı ve yıl boyunca da
deklinasyon açısına bağlıdır. Gün ve yıl bazlı bu değiĢim, ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı gibi bazı
meteorolojik verilerde değiĢime sebep olmaktadır. Meteorolojik verilerde günlük ve yıllık bazda
görülen değiĢim nedeniyle, güneĢ enerjisi uygulamalarında elektriksel verim gün ve yıl boyunca
değiĢmektedir. Özellikle tarımsal sulama amaçlı kurulan FV panel sistemlerinde, görülen bu değiĢim,
454
optimizasyon ve tasarımın önemini artırmaktadır. Çünkü meteorolojik verilerdeki anlık değiĢiklikler
FV panellerin akım-gerilim (I-V) karakteristiklerini, ıĢınım Ģiddetini ve çevre sıcaklığını etkileyerek
sistem çıktısı olan pompa su debisini etkilemektedir.
POMPA SĠSTEMĠNĠN ÇALIġMA MANTIĞI
Tarımsal amaçlı veya herhangi bir pompa için en uygun çözüm; uygulama noktasındaki irtifa
değiĢimleri, sistemde inverterin bulunup bulunmadığı ve suyun yılın hangi mevsiminde, günün hangi
saatinde kullanılması gerektiği gibi parametrelere bağlıdır. Verimi en yüksek FV sulama sistemleri
bataryaların kullanılmadığı, FV panellerin bir kontrol cihazı üzerinden direkt olarak çalıĢtığı
sistemlerdir. ġebeke bağlantısız FV panel grubu direkt olarak bir DC dalgıç pompaya bağlanmıĢtır. Su
kullanılacağı noktadan daha yüksekte bulunan bir depoya transfer edilmiĢtir.
FV panellerin elektriksel verimini etkileyen önemli iki parametre güneĢ ıĢınımı ve sıcaklıktır.
Herhangi bir yerin konumu dünya üzerinde bulunduğu enlem ve boylam ile ifade edilir. Bu yere ait
güneĢ ıĢınım değerleri sabittir ve değiĢtirilmesi mümkün değildir. FV panellerin elektriksel verimini
etkileyen diğer parametre ise sıcaklık olup müdahaleye açıktır. Yani FV paneller dıĢtan müdahale ile
ısıtılıp, soğutulabilir. Dolayısıyla FV panelin elektriksel verimini arttırmak için FV panel sıcaklığının
düĢürülmesi veya talep edilen gücü karĢılaĢmak için FV panel sayısının arttırılması gerekmektedir.
1 yıllık süre boyunca meteorolojik datalar anlık olarak izlenip, kayıt altına alınmıĢtır. Her ay
için aritmetik ortalama alınarak ortalama 1 günlük global radyasyon değerleri hesaplanmıĢtır. ġekil
1‘de Ayda bir günlük ortalama global radyasyon değerleri gösterilmiĢtir.
ġekil 1: Ayda bir günlük ortalama global radyasyon değerleri
Aylara ait sıcaklığın tespiti her ay için toplam sıcaklığın aritmetik ortalaması alınarak ortalama
1 günlük sıcaklık değerleri baz alınmıĢtır. ġekil 2‘de Ayda bir günlük ortalama sıcaklık değerleri
gösterilmiĢtir.
455
ġekil 2: Ayda bir günlük ortalama sıcaklık değerleri
Yılın 12 ayını baz alarak, her ay için tek tek hesaplama yapmak yerine benzer özellik gösteren
aylar güneĢ ıĢınımı ve çevre sıcaklığı açısından üç farklı grupta değerlendirilmiĢtir. Bu yaklaĢımda,
ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı parametrelerine göre benzer sonuçlar veren ayların birlikte
gruplandırılması sonucu, üç farklı grup ortaya çıkmaktadır. Bu gruplar ıĢınım Ģiddetlerine ve
sıcaklıklarına göre Sıcak Grup için Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları, Ilık Grup için Mart,
Nisan Eylül ve Ekim ayları, Soğuk Grup için Ocak, ġubat, Kasım ve Aralık ayları Ģeklinde
sınıflandırılmıĢtır. Bu gruplandırmanın avantajı bulunduğumuz yerden farklı bir enlem-boylam
noktasında bulunan herhangi bir yerde güneĢ ıĢınımına ve sıcaklığa bakarak doğru sonuçlara
ulaĢmanın mümkün olmasıdır. Çünkü bu sayede Soğuk Grup, Ilık Grup, Sıcak Grup‘ün sırasıyla;
düĢük, orta ve yüksek ıĢınım Ģiddeti ve sıcaklık değerlerine sahip yerleri temsil ettiği düĢünülebilir. Bu
sayede hesaplama yapmadan sıcaklık ve ıĢınım değerlerine bakarak sistem verimi hakkında doğru
sonuçlara ulaĢılabilir.
Uygulama yeri için 4 aylık gruplar halinde değerlendirme yapılmıĢtır. Bu gruplardan aritmetik
ortalama alınmak suretiyle bir gün süresince, saatlik güneĢ ıĢınım ve sıcaklık değerleri, elektriksel
verim ve pompa su debisi açısından karĢılaĢtırılarak detaylı analiz yapılmıĢtır.
METEOROLOJĠK KOġULLARIN SĠSTEM PARAMETRELERĠNE ETKĠSĠ
Uygulama yeri olarak seçilen yerin farklı üç grupta, anlık ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığında
gün boyunca değiĢimi izlenmiĢtir. Bu değiĢimin FV sistem çıktıları üzerinde yarattığı etki, pompa
debisi ile sistem verimi için ölçülmüĢtür. Elde edilen sonuçlar ġekil 3, ġekil 4 ve ġekil 5'te
gösterilmiĢtir. Sistem çıktılarında gün boyunca göz ile görülür düzeyde ciddi değiĢimler söz
konusudur. Çekilen en çok su miktarı günün her saatinde Sıcak Grup için elde edilmiĢtir. Ancak FVPS
tarafından çekilen en düĢük su miktarı beklenen Soğuk Grup, günün erken ve geç saatlerinde Ilık
Grup‘a kıyasla daha fazla su pompalamaktadır. Bu durum çevre sıcaklığının Soğuk Grup için düĢük
olması ve bu dönemdeki ıĢınım Ģiddetinin optimum değerlere çok yakın olmasından
kaynaklanmaktadır. Bu etki depoya pompalanan su miktarının değiĢimine bakılarak teyit edilmiĢtir.
Bu sonuç genel beklentilere zıt bir sonuçtur. ġekil 3 incelendiğinde günün her saatinde Sıcak Grup‘ta
verim en yüksek düzeydedir. FVPS için artan ıĢınım Ģiddeti ve çevre sıcaklığı ile verimdeki düĢüĢ net
olarak görülmektedir. Verimdeki bu düĢüĢ, büyük pompa sistemlerinde istenilen debiye ulaĢmak için
daha fazla panel kullanmayı gerektirmektedir.
Daha fazla FV panel kullanımının önüne geçmek için yani ilk kuruluĢ maliyetini azaltmak için
FV panel üzerindeki sıcaklık düĢürülmeye çalıĢılmıĢtır. Bu amaçla sisteme soğutucu iĢlevi olan fan
takılmıĢ ve FV panel sıcaklığı düĢürülerek Sıcak, Ilık ve Soğuk Grup için farklı seviyelerde elektriksel
kazanç sağlanmıĢtır. Bu sayede depoya aktarılan suyun miktarında artıĢ olmuĢtur. Ancak bu artıĢ
456
arzulanan düzeyin altında kalmıĢtır. Çünkü fan soğutma yaparken elektrik tüketmekte ve toplam
elektriksel verim bu nedenle istenen düzeye ulaĢmamıĢtır.
ġekil 3: Sıcak Grup için elektrik verimliliği, güneĢ radyasyonu ve su akıĢının günlük değiĢimi
ġekil 4: Ilık Grup için elektrik verimliliği, güneĢ radyasyonu ve su debisinin günlük değiĢim
457
ġekil 5: Soğuk Grup için elektrik verimliliği, güneĢ radyasyonu ve su debisinin günlük değiĢimi
ġekil 3, ġekil 4 ve ġekil 5 birlikte incelendiğinde güneĢ ıĢınımının sabit olması yani
değiĢtirilemeyeceği bilinmektedir. Sıcaklık parametresi ise dıĢarıdan müdahaleye uygundur. Yani
istenildiği zaman FV panelin sıcaklığı arttırılıp azaltılabilir. ġekil 3, ġekil 4 ve ġekil 5‘te her üç grup
için sıcaklığın maksimum olduğu anlarda elektriksel verimin minimum olduğu dolayısıyla depoya
aktarılan suyun minimum olduğu görülmektedir. FV panellerin sıcaklıklarını düĢürmek için sisteme
fan bağlanınca sistem sıcaklığı düĢmüĢtür. Sistem sıcaklığının düĢmüĢ hali kırmızı kesikli çizgiler ile
gösterilmiĢtir. Sıcaklık azalınca elektriksel verim Sıcak Grupta yaklaĢık %17, Ilık Grupta yaklaĢık %9
ve Soğuk Grupta yaklaĢık %5 oranında artmıĢtır. Dolayısıyla depoya aktarılan su miktarı da her üç
grup için yaklaĢık olarak %17, %11 ve %5 oranlarında artıĢ göstermiĢtir.
Sıcak Grup elektriksel verim açısından sıcaktan en fazla etkilenen gruptur. Sıcaklığın
düĢürülmesiyle elektriksel verim artıĢı ve su debisindeki artıĢın en çok olduğu grup Sıcak Gruptur. Ilık
Grupta ise %11 oranında iyileĢme görülmektedir. Soğuk Grupta ise FV paneller zaten ortam
sıcaklığının yüksek olmayıĢı nedeniyle maksimum performansa yakın çalıĢmaktadır. Dolayısıyla
Soğuk Gruptaki soğutma iĢlemi en çok %5 oranında iyileĢme sağlamaktadır.
Bu uygulamaya göre Sıcak ve Ilık Grupta sıcaklığı düĢürmek için fan kullanımı faydalılık
oranları açısından ikna edici düzeydedir. FVPS ürettiği enerjiyi elde etmenin diğer yolu ise sisteme FV
panel eklenmesiyle mümkündür. Buda sistem maliyetini %30 oranında arttırmıĢtır. Soğuk Grup ise
zaten maksimum performansa yakın çalıĢtığından ve sağladığı ilave kazanç %5 olduğundan sistem
soğutması için ilave fan gereksizdir. Fan ek maliyet yükünü arttırmaktadır.
SONUÇLAR
Seçilen bir FVPS sisteminin, farklı üç grupta, gün boyunca ıĢınım Ģiddeti ve çevre
sıcaklığındaki anlık değiĢime bağlı olarak performanstaki değiĢim araĢtırılmıĢtır. Bu gruplar ıĢınım
Ģiddeti ve çevre sıcaklığı arasındaki iliĢki nedeniyle; Soğuk Grup düĢük anlık ortalama ıĢınım
Ģiddetine sahip yerler, Ilık Grup orta anlık ortalama ıĢınım Ģiddetine sahip yerler, Sıcak Grup yüksek
anlık ortalama ıĢınım Ģiddetine sahip yerler olarak da değerlendirilebilir.
Seçilen FVPS uygulaması, özellikle düĢük ıĢınım Ģiddeti ortalamasına sahip bölgelerde, yüksek
düzeylerde bir performansa eriĢebilmektedir. Bu durumun nedenleri panelin maksimum çalıĢma
noktaları ve sistemin çalıĢma noktaları arasındaki yakınlık ve düĢük çevre sıcaklığının FV sistem
verimi üzerinde olumlu etki yapmasıdır. Yani gün doğumu ve batımı esnasında güneĢ ıĢınları yüksek
sıcaklıklara ulaĢmadığından verimi azaltmaz.
Gün içinde özellikle debide ve sistem performansında büyük değiĢimler görülmesi dolayısıyla,
herhangi bir FVPS uygulamasının, dinamik süreç araĢtırılmadan, günlük ortalama değerlere göre
tasarlanması kullanıcıyı yanıltacaktır. Bu nedenle, herhangi bir bölge için FV sistem seçimi yapılırken,
458
bölgenin meteorolojik koĢullarının yıl ve gün boyunca gösterdiği değiĢimlere karĢı, sistemin
göstereceği tepki de göz önüne alınmalıdır. Aksi halde sistem performansı beklenenin çok altında
kalmakta veya daha fazla FV panel satın alınması gerekmektedir. Daha fazla FV panel satın alınması
da sistem maliyetini arttırmaktadır.
REFERANSLAR
Chaar, L.E.; Lamont, L.A.; Zein, N.E. Review of photovoltaic Technologies. Renew. Sustain. Energy Rev. 2011,
15, 2165-2175.
European Photovoltaic Industry Association; Global Market Outlook for Photovoltaic Until 2015. Available
online: www.epia.org (accessed on 2 July 2015).
Global Photovoltaic Business.
Available online:
http://www.interpv.net/market/market_view.asp?
idx=94&part_code=03 (accessed on 11 May 2015).
International Energy Agency: Technology Roadmap for Solar Photovoltaic Energy. Available online:
www.iea.org/papers/2010/pv_roadmap.pdf (accessed on 21 May 2015).
Renewables Global Report Status. Available online: http://germanwatch.org/klima/gsr2011.pdf, (accessed on 28
May 2015).
Solar
Generation
6.
Available
online:
http://buildgreenworld.co/PDF/2/EPIA%20Solar%20PV%20Electricity%20Empowering%20World%202
011.pdf (accessed on 7 June 2015).
Solar
Energy
Engineering.
Available
online:
http://library.unitediversity.coop/Energy/Solar/Solar
_Energy_EngineeringProcesses_and_Systems.pdf (accessed on 13 February 2015).
Solar
Collector
Mounting
Array.
Available
online:
http://www.pierminigrid.org/FinalDeliverables/Project32/Task3.2.2b/3.2.2%20b%20(9).pdf (accessed on
16 May 2015).
Technology
Roadmap
Solar
Photovoltaic
Energy.
Available
online:
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/pv_roadmap.pdf (accessed on 22 May
2015).
459
Yüksek Gerilim Yeraltı Kablolarında Hava BoĢluğu Etkisinin FEMM
Tabanlı Analizi
Emrah DOKUR*
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
emrah.dokur@bilecik.edu.tr,
Mehmet KURBAN
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
mehmet.kurban@bilecik.edu.tr
Özet
Elektrik enerjisinin günümüzde tüketimi hızla artmaktadır. Enerjinin sürekliliğini sağlamak amacıyla
enerji sistemlerinde kullanılan elemanların güvenirliliği oldukça önemlidir. Özellikle iletim kayıpları
ve arızalar enerji iletim hattının güvenirliği açısından önemli bir yer teĢkil etmektedir. Yüksek gerilim
yeraltı kablolarında meydana gelen arızalar gerek dolaylı olarak gerekse direkt olarak enerji iletim
hattında ciddi kayıplara ve hatalara sebep olabilmektedir. Bu çalıĢmada farklı gerilim seviyeleri
altında yüksek gerilim yeraltı kablolarında oluĢabilecek hava boĢluklarının kablo yapısında ki elektrik
alan dağılımlarına etkisi farklı konfigürasyonlarda ayrı ayrı analiz edilmiĢtir. Sonlu elemanlar yöntemi
kullanılarak Finite Element Method Magnetics (FEMM) paket programı ile tüm simülasyonlar
gerçekleĢtirilmiĢtir. Bulunan sonuçlar tüm farklı konfigürasyon ve
gerilim seviyelerinde
karĢılaĢtırmalı olarak ele alınmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Yüksek Gerilim Yeraltı Kablosu, Elektrik Alan, Hava Boşluğu.
FEMM Based High Voltage Underground Cable Air Gap Effect Analysis
Abstract
Nowadays the electricity energy consumption is rapidly increasing. The components used in energy
systems should be safe, have a long-life and have high quality to ensure energy continuity. Especially,
transmission losses and faults constitutes an important part in terms of safety of power transmission
line. Faults occurring in high voltage underground cable could cause serious losses and errors on
power transmission line either indirectly or directly. In this paper, electrical field analysis high
voltage underground cable which has air gap effect for different voltage levels are carried out. In the
system simulation, finite element method based on Finite Element Method Magnetics (FEMM)
packed software is used. Simulation results are compared with different configuration and voltage
levels of high voltage underground cable.
Keywords: High Voltage Underground Cable, Electrical Field, Air Gap.
GĠRĠġ
Yüksek gerilimde, gerilimin yüksek olması, atmosferik koĢullar, ortam koĢulları vs. gibi
nedenlerden dolayı çeĢitli sorunlar yaĢanmaktadır. En önemli sorun gerilimin ulaĢtığı yüksek
değerlerden dolayı hatlarda meydana gelen yüksek elektrik alanına bağlı olarak oluĢan yalıtım
sorunlarıdır. Günümüzde yalıtım sorunlarını minimize etmek için çeĢitli çalıĢmalar yapılmakta ve
buna bağlı olarak bazı önlemler alınmaktadır. Yalıtımda kullanılan yüksek gerilim elemanlarının
boyutları, Ģekilleri, elektrik, mekanik ve ısıl performansları bu kapsamda belirlenmektedir. Yeraltı
kablolarında kullanılan yalıtım malzemeleri de bu açıdan büyük önem taĢımaktadır (Dokur,2012).
Yüksek gerilim hava hatlarında ve bunlara bağlı generatör, transformatör, güç kesicisi v.b.
iĢletme araçlarında meydana gelen arızaların bir çok nedenleri olmakla beraber, bu nedenlerin en
baĢında aĢırı gerilimler gelir. AĢırı gerilimler oluĢum nedenlere göre ikiye ayrılır. Devre açma
460
kapamada, toprak ve faz kısa devrelerinde ve rezonans olaylarında meydana gelen aĢırı gerilimlere iç
aĢırı gerilimler, atmosferik etkilerden meydana gelen aĢırı gerilimlere de dıĢ aĢırı gerilimler denir.
Sistemin güvenilirliği ve devamlılığı için aĢırı gerilimler büyük önem taĢır. Bu nedenle güç
sistemlerinin kararlı çalıĢması ve en uygun tasarımı için, sistemde meydana gelen aĢırı gerilimlerin
oluĢum nedenleri ve çeĢitlerinin bilinmesi gereklidir (Kalenderli Ö., 2011)
Sanayi sektöründe faaliyet gösteren üreticiler, üretmiĢ oldukları ürünleri ilgili ulusal,
uluslararası ve çeĢitli askeri standartlara göre test ettirmelidirler. Bu testler, kendi bünyelerinde
bulunan laboratuarlarda veya uluslararası geçerliliği olan akredite olmuĢ laboratuarlarda
gerçekleĢtirilmelidir. Testler sırasında kullanılan test aletlerinin kalibre olması ve standartlara uyması
gerekmektedir. Yüksek gerilim mühendisliğinde olan ilerlemeler cihazların daha da hassas ve net
incelenmelerini talep etmektedir. Bu yüzden yüksek gerilim laboratuarlarında yapılan deneyler her
zaman yenilikçi ve uluslararası standartlara uygun olmalıdır (Dokur, 2013).
Yüksek gerilim yeraltı kabloları için elektrik alan Ģiddeti dağılımının ve özellikle de en yüksek
olduğu yer/yerlerdeki değerinin bilinmesi gerekir. Enerji iletim sistem gerilimleri, yük durumları,
geliĢmeler vb nedenlerle yükseldiğinden, yalıtımın daha büyük elektriksel zorlanmalar altında
çalıĢması gerekmektedir.
Bunun için daha büyük boyutlu yalıtım malzemesi kullanmak cihazı ağırlaĢtırmakta ve termik
empedansı da büyüteceğinden iyi sonuç vermemektedir. Herhangi bir durumda elektrik alan
dağılımına etki eden en önemli faktör, yalıtımın ve elektrot sisteminin profilidir. Yalıtımın farklı
bölgelerinde atlama, yüzeysel atlama ve delinme gibi elektriksel boĢalmalara yol açacak elektriksel
alan Ģiddeti dağılımlarının incelenmesi gerekir.
Literatürde yapılan çalıĢmalar da bu yalıtım sorunlarını en aza indirmek yönünde yapılmıĢ ve
üretim hatalarından meydana gelebilecek sorunların kritik değerleri simülasyon ortamında
gerçeklenmiĢtir (Kocatepe, 2011; Kocatepe, 2012).Günümüzde kullanılan güç sistemlerinin büyük
kapasitede olmalarıyla beraber hassas olmaları da gerekmektedir. Güç sistemlerinde kullanılan bir
elemanın arızalanması sistemin büyük bir kısmının devre dıĢı kalmasına, güvenilirliğinin ve
performansının azalmasına sebep olur. Bu arızalar genel olarak elektrik cihazlarının yalıtım
kısımlarında ortaya çıkan bozulmalarla iliĢkilidir. Özellikle yüksek gerilim cihazları, sürekli olarak
Ģebeke gerilimleri ve aĢırı gerilimlerle zorlandıkları için, çok daha yalıtım bozulmalarına maruz
kalabilirler.
Bu çalıĢmada, 220kV, 380kV ve 550kV yüksek gerilim yer altı kabloları için farklı yerleĢim
düzeninde oluĢabilecek hava boĢluğu etkisinin elektrik alan dağılımına olan etkisi simülasyon tabanlı
analiz edilecektir. FEMM simülasyon programı tabanlı yapılan analizlerde iletkene 1mm ,5mm ve
17mm uzaklıkta 0.07 ve 0.43 yarıçapına sahip hava boĢluğunun eksenel yönde elektrik alana olan
etkisi incelenmiĢtir. Hava boĢluğunun iletkene olan uzaklığı değiĢtirilerek farklı konfigürasyonlar için
elektrik alan analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir.
SONLU ELEMANLAR YÖNTEMĠ
Sonlu Elemanlar Yöntemi, çeĢitli mühendislik problemlerine kabul edilebilir bir yaklaĢımla
çözüm arayan bir sayısal çözüm yöntemidir. Ele alınan mühendislik probleminin çözüm bölgesi alt
bölgelere ayrıklaĢtırılır ve her alt bölgede aranan fonksiyonun ifadesi polinom olacak Ģekilde seçilir.
Belirli iĢlemler dâhilinde her alt bölgede polinom olarak kabul edilen çözümün katsayıları
belirlenmeye çalıĢılır.
Sonlu Elemanlar Yöntemi (SEY) geometrisi karmaĢık Ģekillerin incelenmesine olanak sağlar.
Çözüm bölgesi alt bölgelere ayrılabilir ve değiĢik sonlu elemanlar kullanılabilir. Gerektiğinde bazı alt
bölgelerde daha hassas hesaplamalar yapılabilir. SEY değiĢik ve karmaĢık malzeme özellikleri olan
sistemlerde kolaylıkla uygulanabilir. Örneğin, anizotropi, nonlineer, zamana bağlı malzeme özellikleri
gibi malzeme özellikleri dikkate alınabilir. Sınır koĢulları, sistemin temel denklemleri kurulduktan
sonra, oldukça basit satır sütun iĢlemleriyle denklem sistemine dâhil edilebilir. SEY matematiksel
olarak genelleĢtirilebilir ve çok sayıda problemi çözmek için aynı model kullanılabilir. Yöntemin hem
fiziksel anlamı hem de matematiksel temeli mevcuttur.
Bu çalıĢma kapsamında, V=V(x,y,z) olarak tanımlanan elektriksel potansiyel ve statik
elektriksel alanın çözümü E.1'de gösterilen Laplace denklemini gerektirmektedir.
461
2V 2V 2V
0
E.1
x 2 y 2 z 2
Sonlu elemanlar yöntemi elektrik enerji denkleminin minimizasyonu prensibi ile bu denklemin
çözümüne ulaĢılır (E.2).
2
1 V 2
V
W z x
E.2
d x d y
y
y
2 x
V
Bu Ģekilde bulunan çözüm aynı zamanda Laplace denkleminin de arzu edilen çözümünü
içermektedir (Kalenderli, 1997).
ÇalıĢmamız kapsamında kullanılan FEMM yazılımıda sonlu elemanlar yöntemini temel alarak
elektromanyetik analizleri gerçekleĢtirmektedir.
Bir sonraki bölümde kullanılan yüksek gerilim yeraltı kablosunun simülasyon programında ki
geometrisi ve izolasyon problemi sonucu görülen olumsuz elektromanyetik alan değiĢimi farklı
gerilim seviyelerinde oluĢan izolasyon probleminin birden fazla konfigürasyonları için ele alınacaktır.
YÜKSEK GERĠLĠM YER ALTI KABLOSU FEMM TABANLI ANALĠZLERĠ
Yüksek gerilim kabloları enerji iletiminde büyük öneme sahip tesis elemanlarıdır. Bu Ģebeke
elemanlarının tasarım ve imalatlarının gerilim seviyeleri de arttıkça büyük bir hassasiyetle dizayn
edilmeleri gerekmektedir. Ġmalat sırasında karĢılaĢılabilecek istenmeyen durumlar kablo ömürlerinde
azalmaya ve arızalara sebep olmaktadır. Özellikle yalıtkan malzemelerde oluĢabilecek hava boĢlukları
kabloda ki elektrik alanın kritik değerlere ulaĢmasına sebebiyet verebilmektedir.
Literatür çalıĢmalarına bakıldığında (Kocatepe ve arkadaĢları, 2012) yaptıkları çalıĢmada
220kV yüksek gerilim yer altı kablosu için iki farklı senaryo üzerinde analizlerini
gerçekleĢtirmiĢlerdir. Birinci senaryoda hava boĢluğunun çapı sabit iken boĢluk konumunun değiĢken
olması incelenirken, ikinci senaryoda iletkene olan uzaklığı sabit olan hava boĢluğunun çapının
değiĢiminin elektrik alana olan etkisi incelenmiĢtir. ÇalıĢmamız kapsamında da üç farklı gerilim
seviyelerinde benzer adımlar takip edilerek elektrik alan değiĢimleri incelenecektir. (Kocatepe ve
arkadaĢları, 2012) çalıĢmalarında ele aldıkları kablo kesiti ġekil 1'de gösterilmiĢtir.
ÇalıĢmamız kapsamında da 220kV,380kV ve 550kV yüksek gerilim yeraltı kabloları için ayrı
ayrı FEMM programında geometriler oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan geometriye göre, yüksek gerilim
yeraltı kablosunun ölçüleri bire bir olarak ele alınmıĢ ve yeraltı kablosunda kullanılan malzemeler
programda seçilerek analize hazırlanmıĢtır.
Analizlere geçilmeden önce iki boyutlu olarak gerçeklenen ve malzeme seçiminin
gerçeklendiği geometrik yapı ġekil 2'de gösterilmiĢtir.
ġekil 1: Hava boĢluğu etkisinin kablo kesiti modelindeki yapısı (Kocatepe ve arkadaĢları, 2012)
462
ÇalıĢmamızda aĢağıda belirtilen farklı senaryolar ele alınmıĢtır.
220kV,380kV ve 550kV yüksek gerilim yeraltı kabloları için analizler gerçekleĢtirilmiĢtir.
Her bir farklı gerilim seviyesinde oluĢabilecek hava boĢluğu izolasyon problemi farklı
yarıçaplar için (0.07mm ve 0.43mm) ayrı ayrı ele alınmıĢtır.
Hava boĢluğunun iletkene olan uzaklığı farklı mesafelerde(1mm,5mm ve 17mm) alınarak
karĢılaĢtırmalı analiz yapılmıĢtır.
ġekil 2: Yüksek gerilim yer altı kablosunun sonlu elemanlar modeli
Ġlk olarak 220kV, 380kV ve 550kV nominal çalıĢma koĢullarındaki elektrik alan dağılımları
analiz edilmiĢtir (ġekil 3).
(a)
(b)
463
(c)
ġekil 3: Nominal çalıĢma durumunda elektrik alan dağılımları (a)220kV (b) 380kV (c) 550kV
Hava boĢluğu olmadan normal çalıĢma koĢullarında ki elektrik alan dağılımları incelendikten
sonra farklı senaryolarda analizlere devam edilmiĢtir. Hava boĢluğu etkisi incelenirken hava
boĢluğunun iletkene olan uzaklıkları x ekseni yönünde incelenmiĢtir (ġekil 4).
Bu kapsamda ilk olarak 0.07 mm yarıçapına sahip hava boĢluğu, iletkene 1mm ve 17mm
uzaklıklarda elektrik alan dağılımları 220kV 380kV ve 550 kV değerleri için incelenmiĢtir. ġekil 5'de
380kV için bulunan analiz sonuçları gösterilmiĢtir.
ġekil 4: Nominal çalıĢma durumunda elektrik alan dağılımları (a)220kV (b) 380kV (c) 550kV
(b)
(a)
ġekil 5: 380kV yüksek gerilim yer altı kablosu için (a) 1mm ve (b) 17mm uzaklıktaki elektrik
alan değiĢimleri
464
ġekil 5'den de görüleceği üzere hava boĢluğunun yer altığı bölgelerde elektrik alan Ģiddeti
yaklaĢık 1mm'de 20kV/mm, 17mm'de ise 15kV/mm değerlerine kadar ulaĢmıĢ olup kritik seviyeleri
geçmiĢtir.
220kV için 0.43mm yarıçapındaki hava boĢluğunun iletkene olan uzaklığı 5mm olarak seçilip
analizler yapıldığında ise ġekil 6 elde edilmiĢtir.
ġekil 6: 220kV yüksek gerilim yer altı kablosu için iletkene 5mm uzaklıktaki 0.43mm
yarıçapındaki hava boĢluğunun elektrik alana etkisi
ġekil 6'de de görüleceği üzere hava boĢluğunun yarıçapının artması elektrik alan Ģiddetinin
maksimum değerinin iletkenden uzaklaĢtıkça 5mm civarında yaklaĢık 11kV/mm değerinde kalmasına
neden olmuĢtur. Yine bu durumda havanın delinme dayanımı olan 3kV/mm değeri baz alındığında
kritik değere ulaĢtığı ve bu bölgede eksenel yönde kısmi deĢarjlara neden olacağı görülmektedir.
550kV yüksek gerilim kablosu için ise aynı senaryo olan 5mm uzaklıktaki 0.43mm yarıçapına
sahip hava boĢluğu etkisinin değiĢimi hem geometrik yapı üzerinden hemde grafiksel olarak ġekil
7'de gösterilmiĢtir.
ġekil 7: 550kV yüksek gerilim yer altı kablosu için iletkene 5mm uzaklıktaki 0.43mm
yarıçapındaki hava boĢluğunun elektrik alana etkisi
550kV içinde hava boĢluğu etkisinden dolayı iletkene 5mm uzaklıkta yaklaĢık 27kV/mm
kritik seviyelerine elektrik alan Ģiddeti eriĢmiĢtir.
465
Tüm analiz sonuçları değerlendirildiğinde tasarım ve imalat sırasında oluĢabilecek farklı
yarıçaplara ve iletkene olan uzunluklara sahip hava boĢlukları yüksek gerilim yeraltı kablolarında
kısmi deĢarjlara ve tam delinmelere sebebiyet verebilmektedir.
SONUÇ
Günümüzde yalıtım sorunlarını minimize etmek için çeĢitli çalıĢmalar yapılmakta ve buna bağlı
olarak bazı önlemler alınmaktadır. Yalıtımda kullanılan yüksek gerilim elemanlarının boyutları,
Ģekilleri, elektrik, mekanik ve ısıl performansları bu kapsamda belirlenmektedir. Yeraltı kablolarında
kullanılan yalıtım malzemeleri de bu açıdan büyük önem taĢımaktadır
Bu çalıĢma kapsamında da 220kV, 380kV ve 550kV gerilim seviyelerinde kullanılan yüksek
gerilim yeraltı kablolarının tasarım ve imalatı sırasında oluĢabilecek hava boĢluklarının kablo
yapısında ki elektrik alan dağılımına olan etkisi incelenmiĢtir.
Ġlk çalıĢma kapsamında 0.07mm yarıçapına sahip ve iletkene 1mm ve 17mm uzaklıktaki hava
boĢluğunun elektrik alana olan etkisi incelenmiĢtir. Yapılan analizler sonucunda elektrik alan değerleri
hava boĢluğunun oluĢtuğu bölgelerde kritik seviyelere eriĢtiği gözlemlenmiĢtir.
Ġkinci kısımda yapılan çalıĢmalarda hava boĢluğunun çapı 0.43mm olarak değiĢtirilip iletkene
5mm mesafede analizler yapılmıĢtır. Yine tüm gerilim seviyelerinde elektrik alan Ģiddetinin kritik
değerin üzerinde olduğu gözlemlenmiĢtir.Özellikle 550kV mertebesinde yapılan analizlerde elektrik
alan Ģiddetinin yaklaĢık 27kV/mm seviyelerine kadar eriĢtiği görülmüĢtür.
Tüm bu analizler referans alındığında sonraki çalıĢmalarımızda farklı senaryolar geliĢtirilerek
akıllı sezgisel yaklaĢımlar ile tüm senaryolar için genel bir model oluĢturulması hedeflenmektedir.
REFERANSLAR
Dokur, E., Kose, F. N., Kurban M., & Ozdemir. A. (2012). Hava hattı mesnet izolatörü için benzetim tabanlı
elektrik alan dağılımı incelemesi. ELECO 2012.(pp. 202-206)
Kocatepe, C., Kumru, C. F., & Öztürk, T. (2011, December). Analysis of eccentric axial high voltage
underground cable. In Electrical and Electronics Engineering (ELECO), 2011 7th International
Conference on (pp. I-340). IEEE.
Kocatepe, C., Arikan, O., Kumru, C. F., & Orhan, O. D. (2012) Yüksek Gerilim Kablolarındaki Ġzolasyon
Problemlerinin Elektrik Alan Dağılımına Etkisi The Effect of High Voltage Cable Insulation Problems
On Electric Field Distribution.
Kalenderli, Ö., (1997) Elektrik Mühendisliğinde Sonlu Elemanlar Yöntemi,ĠTÜ, Ġstanbul
466
ĠĢ Sağliği ve Güvenliğinde Performans Ġzleme Metodu Elmeri ve
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek
Yüksekokulu Metal ĠĢleri Atölyesinde Bir Uygulama
Çağlar YAYLALI*
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
caglaryaylali@kmu.edu.tr
Özet
ĠĢletmelerin üretim faaliyetlerinin verimliliği iĢletmelerin sürekliliği açısından büyük önem
taĢımaktadır. Son yıllarda üretim verimliliği gibi iĢletmelerin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından
gösterdikleri performans da bu sürekliliğe katkı sağlamaktadır. Elmeri yöntemi de özellikle imalat
sektöründeki iĢletmelerin ĠĢ sağlığı ve güvenliği performanslarının ölçülebilmesi için kullanılan bir
yöntemdir.
Bu çalıĢmada Elmeri yöntemi kullanılarak Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler
Meslek Yüksekokulu Makine Metal Teknolojileri Bölümü metal iĢleri atölyesinin iĢ sağlığı ve
güvenliği açısından ĠĢ güvenliği performansı ortaya konulmuĢtur. Atölyede daha sağlıklı ve daha
güvenli bir çalıĢma ortamı oluĢturabilmek için proaktif bir yaklaĢımla alınması gereken önlemler
belirlenmiĢtir.
Elmeri yönteminde belirtilen 7 ana baĢlık altında toplanan kriterlere göre atölyede toplam 123 adet
gözlem yapılmıĢtır. Bu gözlemlerin 67 tanesi doğru davranıĢ ve durumları gösterirken 56 tanesi yanlıĢ
davranıĢ ve durumları göstermektedir. Bu gözlem sonuçlarına göre atölyenin mevcut güvenlik endeksi
% 54,5 olarak hesaplanmıĢtır. Tespit edilen yanlıĢların düzeltilmesi için tavsiye edilen önlemlerin
alınması ile atölyenin güvenlik endeksi %74,6 ya yükseltilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: İş Sağlığı ve Güvenliği, Elmeri, Güvenlik Endeksi,
THE ELMERI METHOD OF PERFORMANCE MONITORING AT
OCCUPATIONAL HEALTH AND SAFETY AND AN APPLICATION IN
METAL WORKSHOP OF KARAMANOĞLU MEHMETBEY
UNIVERSITY VOCATIONAL SCHOOL
Abstract
Productivity of production activities at companies is of great importance for their continuity. Their
performance in terms of occupational health and safety, such as the production efficiency of the
company in recent years has contributed to this continuity. The method of Elmeri is, especially in the
manufacturing sector, a method used to measure performance of occupational health and safety of
companies.
In this study, it was revealed that using Elmeri method occupational safety performance in terms of
occupational health and safety of metal workshops of Karamanoğlu Mehmetbey University Vocational
School of Technical Sciences Department of Machine and Metal Technology. In workshops, measures
need to be taken with a proactive approach were determined in order to create a healthier and safer
working environment.
A total of 123 observation posts have been made in the workshops according to criteria grouped under
seven headings mentioned in Elmeri method. While 67 observations shows correct behaviors and
circumstances, 56 observations indicate wrong behaviors and circumstances. current safety index of
workshops was calculated 54,5 % according to result of these observations. The safety index of
workshops has been raised 74,6 % with the recommended taking measures for to correct the dedected
wrong.
Keywords: Occupational Health and Safety, Elmeri, Safety index
467
1. GĠRĠġ
ĠĢletmelerin üretim faaliyetlerinin verimliliği iĢletmelerin sürekliliği açısından büyük önem
taĢımaktadır. Üretim ve hizmet sektöründeki gerek özel iĢletmeler gerekse kamu iĢletmeleri
faaliyetlerini devam ettirebilmek için sürekli geliĢim içerisinde olmaları gerekmektedir. Özellikle kar
amacı ile kurulan özel iĢletmeler son 20 yıl içerisinde sürekliliklerini koruyabilmek için en üst yönetim
aĢamasından en tabandaki iĢçisine kadar kalite yönetim sistemleri, kalite iyileĢtirme sistemleri, iĢ
sağlığı ve güvenliği yönetim sistemleri gibi araçları kullanarak bu amaçları doğrultusunda gerekli
faaliyetleri sürdürmeye çalıĢırlar. Yapılan bu çalıĢmalar üretim ve yönetim verimliliğini doğrudan
artıracağı gibi iĢletmelerin karlılığını da artırmaktadır.
Son yıllarda üretim verimliliği gibi iĢletmelerin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından gösterdikleri
performans da bu sürekliliğe katkı sağlamaktadır. Özellikle orta ve büyük ölçekli iĢletmeler iĢ sağlığı
ve güvenliği çalıĢmalarını ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri kapsamında devam
ettirmektedirler. Bu sistemlerin uygulama gerekliliği hem yukarıda bahsedilen iĢletmelerin sürekliliği
açısından, hem kalite politikaları gereği sürekli iyileĢtirme çalıĢmaları açısından hem de küresel
piyasadaki müĢterilerin üretim kalitesi yanında insan sağlığını da Ģart koĢmaları açısından ortaya
çıkmaktadır.
ĠĢletmelerin sürekliliklerini devam ettirmelerinin yanı sıra artık tüm sektörlerde önemli olan öncelikle
insan sağlığı ve güvenliğidir. Çünkü sağlıklı insanın olmadığı, insanlar için sağlıklı ve güvenli çalıĢma
ortamlarının olmadığı hiçbir yerde ne üretim, ne verimlilik ne de iĢletmelerin sürekliliği söz konusu
olamamaktadır. Bu yüzden iĢletmelerde öncelikle insan sağlığına ve insanların verimli çalıĢabilmeleri
için gerekli güvenli ortamların oluĢturulmasına önem verilmektedir. Bu sebeple Uluslararası
Standartlar Organizasyonu (ISO) tarafından oluĢturulan ISO 18001 ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim
Sistemi ülkemizde bir çok iĢletmede uygulana gelmektedir. ISO‘ya göre dünyada her gün yaklaĢık
6300 insan iĢle ilgili kazalardan ve hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmektedir. Bu da yılda yaklaĢık
olarak 2.300.000 insanın iĢ kazalarından dolayı hayatını kaybettiğini göstermektedir.
ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları erken emeklilik, personel yokluğu ve artan sigorta primleri sebebiyle
iĢletmelerde görünmeyen kayıplara neden olmaktadır. Bu da iĢverenlerin daha geniĢ ekonomisi için
önemlidir. (http://www.iso.org/iso/home/standards/management-standards/iso45001.htm)
ĠĢverenler hem ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri içerisinde gereklilik olan hem de 6331
sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak
zorundadırlar.
6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamındaki Risk Değerlendirme Yönetmeliğine göre
risk değerlendirmesi; iĢyerinde var olan ya da dıĢarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu
tehlikelerin riske dönüĢmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek
derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaĢtırılması amacıyla yapılması gerekli çalıĢmalar
olarak tanımlanmaktadır. (ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği)
Tanımdan da anlaĢılacağı üzere risk değerlendirmesi çalıĢmalarında, çalıĢma yerlerindeki insan sağlığı
için risk oluĢturan tehlikeler ve bu tehlikelerin oluĢturduğu riskler belirlenerek analiz edilir. Yapılan
analizler sonucunda mevcut tehlikeler için gerekli önleyici tedbirler alınarak iĢ kazası ve meslek
hastalığı riskleri en aza indirilmeye çalıĢılır. (ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi
Yönetmeliği
Risk değerlendirmesi çalıĢmalarında;
1. Kantitatif Risk Değerlendirme Teknikleri (Sayısal Teknikler)
2. Kalitatif Risk değerlendirme Teknikleri (Sayısal olmayan teknikler)
3. Karma Risk Değerlendirme Teknikleri (Hem sayısal hem de sayısal olmayan teknikler)
olmak üzere baĢlıca 3 ana teknik mevcuttur. Risk analizi metotları ise bu tekniklerin altında ayrı
baĢlıklarda incelenebilir. Ülkemizdeki risk değerlendirme çalıĢmalarında kullanılan baĢlıca risk analizi
yöntemleri;
L tipi Risk Analizi Matrisi
Fine Kinney Metodu
FMEA (Hata Türü Etkileri Analizi)
Kontrol Listeleri Yöntemi
X tipi matris yöntemi
468
olarak sayılabilir.
2. METOD VE MATERYAL
GiriĢ bölümünde bahsedilen risk analizi yöntemleri sayesinde çalıĢma ortamında bulunan ve
çalıĢanların sağlık ve güvenliğini tehlikeye atabilecek durumlar ve insan davranıĢları incelenerek
mevcut tehlikeler ve bu tehlikelerin oluĢturduğu riskler tespit edilerek gerekli önlemler alınmaktadır.
Fakat iĢyerlerinin veya çalıĢma ortamlarının iĢ güvenliği açısından ne kadar güvenliği olduğu ile ilgili
herhangi sayısal bir kriter bu yöntemlerle ortaya konulamamaktadır.
Bu çalıĢmada kullanılan metot bu risk değerlendirme metotlarından farklı olarak iĢyerlerinin iĢ
güvenliği açısından ne kadar güvenli olduğunu gösteren bir yöntemdir.
Elmeri Yöntemi ile Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
Metal Teknolojileri Bölümü metal iĢleri atölyesinin iĢ sağlığı ve güvenliği açısından ĠĢ güvenliği
performansını (güvenlik endeksi) tespit edebilmek için çalıĢma yapılmıĢtır.
2.1. Elmeri Metodu
Yaptığımız çalıĢmada metot olarak Elmeri Performans izleme metodu kullanılmıĢtır.
Bu yöntem 1990 lı yıllarda Finlandiya‘da Heikki Laiinen tarafından geliĢtirilmiĢtir. Türkiye‘de
ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği KoĢullarının ĠyileĢtirilmesi
Projesi (ĠSGĠP) kapsamında bu yöntemle ilgili bir rehber oluĢturulmuĢtur. Bu rehberden yararlanılarak
Elmeri yöntemi aĢağıda anlatılmıĢtır. (Ongun, 2015)
GeliĢtirilen bu metodun amacı iĢ güvenliği uzmanlarının ve çalıĢanların kolay ve basit standartlarla iĢ
güvenliği denetimidir. (Laitinen H, vd. Safety Science, 2013, 54:69-79.)
ELMERĠ imalat sanayii için güvenilir bir ĠSG izleme aracıdır. Her sanayii sektöründeki her
büyüklükteki her türlü iĢyeri için kullanması kolay ve hızlı bir araçtır. Bu yöntem atölyedeki
koĢulların gözlemini esas almaktadır. Gözlemi yapılan unsurlar, KKD‟lerin kullanımı, temizlik ve
düzen, makine güvenliği, endüstriyel hijyen ve ergonomi gibi ĠSG konuların tamamını içermektedir.
ELMERĠ yöntemi iĢyerinin mevcut iĢ güvenliği standardını göstererek bir güvenlik endeksi oluĢturur.
Güvenlik endeksi % 0 ila 100 arasında değiĢebilir. Örneğin; %60‟lık bir endeks gözlenen her 100
unsurdan 60‟ı iĢ güvenliği standartları ve iyi iĢyeri uygulamalarıyla uyum içinde demektir. ELMERĠ
endeksi olumlu geribildirim verir ve gelecekte iĢ güvenliğiyle ilgili atılacak adımları teĢvik eder.
ELMERĠ yöntemi fiziksel çalıĢma ortamına ve güvenlik davranıĢlarına dair dikkate değer tüm iĢ
sağlığı ve güvenliği unsurlarının güvenilir bir ġekilde gözlemlenmesi esasına dayanır. Bu gözlemler
aĢağıda belirtilen yedi ana konu baĢlığı altında gruplanmıĢtır:
1. Güvenlik davranıĢları,
2. Düzen ve temizlik,
3. Makine güvenliği,
4. Endüstriyel hijyen,
5. Ergonomi,
6. Zemin ve geçiĢ yolları,
7. Ġlk yardım ve yangın güvenliği.
Her bir atölyedeki ya da gözlem için seçilen diğer alanlardaki tüm unsurlar gözlemlenir. Gözlemlenen
unsurlar ya doğru ya da yanlıĢ olarak değerlendirilir. Gözlemlenen unsurun yasaların ve ELMERĠ
gözlem kurallarının iyi iĢyeri uygulamaları olarak belirlediği asgari iĢ güvenliği koĢullarını karĢılaması
durumunda bu unsur ―doğru‖ olarak değerlendirilir; aksi takdirde ―yanlıĢ‖ olarak değerlendirilir‟.
Eğer izleme turu esnasında puanlanamayan bir unsur varsa ya da gözlemci herhangi bir unsuru nasıl
puanlayacağı konusunda emin olamıyorsa, bir ―gözlem yapılmadı‖ diye belirtilir. Endüstriyel hijyen
ölçümleri gibi özel tetkiklere kimi durumlarda değerlendirme yapılmadan önce ihtiyaç duyulabilir.
ELMERI endeksi, seçilen tüm gözlem alanlarında gözlemlerin tamamlanmasının ardından
hesaplanabilir. Güvenlik endeksi doğru unsurların gözlemlenen tüm unsurlara yüzde olarak oranı
Ģeklinde hesaplanır. (Vahapassi A. vd. 2012:53)
Elmeri gözlemleri yapılırken 7 ana konu baĢlığının altında alt konularında bulunduğu Elmeri Gözlem
Formları kullanılır.
469
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
GÖZLEMCİLER
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
TARİH:
DOĞRU
İŞARET RAKAM
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET
RAKAM
GÖZLEM
YOK
1. GÜVENLİK DAVRANIŞI
1.1. KKD Kullanımı ve Risk Alma
2. DÜZEN VE TEMİZLİK
2.1. Çalışma tezgahları, raflar, askılar, makine
yüzeyleri
2.2. Atık kutusu
2.3. Zemin ve platformlar
3. MAKİNE GÜVENLİĞİ
3.1. Yapımı ve durumu , koruyucular
3.2. Kontrol Cihazları ve acil durum düğmeleri
4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN
4.1. Gürültü
4.2. Aydınlatma
4.3. Hava Kalitesi
4.4. Sıcaklık Koşulları
4.5. Kimyasallar
5. ERGONOMİ
5.1. Kas İskelet sistemi rahatsızlıkları
5.2. Çalışma ortamının tasarımı ve çalışma Duruşu
6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI
6.1. Zemin ve gçiş yollarının yapısı
7.İLK YARDIM VE YANGIN GÜVENLİĞİ
7.1. Elektrik Dağıtım Kutusu
7.2. İlk Yardım kiti
7.3.Yangın söndürücü
7.4.Acil Durum çıkışları
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
DOĞRU SAYISI
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
NOTLAR
Tablo 1: Elmeri Gözlem Formu
470
X100=
% …….
AÇIKLAMA
2.1.1. Gözlem Alanlarının Seçilmesi
2.1.1.1. Kapsamlı gözlem
Yöntemin iĢletme tarafından bir teftiĢ yöntemi ve yönetim aracı olarak kullanıldığı durumlarda
kapsamlı gözlem yapılması önerilmektedir. Bir gözlem alanında gerçekleĢtirilen gözlem faaliyeti
yaklaĢık 10 dakika sürmektedir. YürüyüĢ yolları, depolama alanları ve dıĢ alanlarla birlikte küçük bir
iĢletmedeki atölyelerin tamamı ve daha büyük bir iĢletmede bir departmandaki atölyelerin tamamı
kolay bir Ģekilde gözlemlenebilir. Bu Ģekilde yapılan kapsamlı gözlemlerde elde edilen güvenlik
endeksi en güvenilir endekstir.
2.1.1.2. İşyerini temsil eden örnek alanların gözlemlenmesi
Tüm çalıĢma alanlarının gözlemlenmesi için yeterli kaynak olmasa dahi iĢyerindeki ĠSG‟ye dair
güvenilir sonuçlar elde etmek mümkündür. Böyle durumlarda gözlem için çalıĢma alanlarını temsil
eden örneklerin seçilmesi gerekmektedir. Bu örneklerin aĢağıdakileri içermesi gerekmektedir.
ĠĢyerinde yapılan tüm iĢler,
YürüyüĢ yolları, taĢıt yolları ve geçiĢ yolları,
Depolama alanları,
Atıkların iĢlendiği alanlar ve
Ġlgili dıĢ alanlar.
Hatasız ve güvenilir bir sonuç elde etmek amacıyla en az 5-8 atölye/çalıĢma alanı seçilmelidir.
Dolayısıyla toplamda yaklaĢık 100-150 gözlem yapılacaktır. (Vahapassi A. vd. 2012:53)
Elmeri metodunda yedi ana baĢlık altında incelenen konularla ilgili iĢyerlerinde gözlem yapılırken
dikkat edilmesi gereken alt baĢlıklar ve gözlemlerin neye göre doğru neye göre yanlıĢ iĢaretleneceği
aĢağıda açıklanmıĢtır.
1. Güvenlik ile ilgili davranıĢlar: Gözlem sayısı; gözlem alanındaki her bir iĢçi için bir gözlem
yapılır. Eğer gözlem sırasında hiçbir iĢçi bulunmuyorsa ―gözlem yapılmadı‟ diye belirtilir.
Doğru‟ puanlama için dikkate alınacak kriterler tablo-2 de belirtilmiĢtir.
471
‘Doğru’ Puanlamasında Dikkate Alınacak Kriterler
Konular
1. Güvenlik ile ilgili davranıĢlar: Her iĢçi için bir gözlem yapılır.
1.1 KKD kullanımı ve risk alımı
ĠĢçi, gereken bütün KKD‟leri kullanıyor ve gözle
görünür bir risk almıyor (örneğin; güvenlik cihazlarını
kaldırmak, çalıĢır haldeki ekipmanın bakımını yapmak).
2. Düzen ve temizlik: Her çalıĢma alanında üç unsur için gözlem yapılır.
2.1 ÇalıĢma masa ve tezgâhları, askılar, raflar
ve makina yüzeyleri
2.2 Atık kutuları
2.3 Zemin ve platformlar
Düzenli, gereksiz nesneler yok, sağlam kurulu, taĢma
durumu yok,
Kutu dolup taĢmamıĢ,
Temiz, düzenli, iyi durumda (dökülmüĢ yağ/su yok,
vb.).
3. Makina güvenliği: ÇalıĢma alanındaki her makinada iki unsur için gözlem yapılır.
SabitlenmiĢ, sağlam, hasarsız, güvenlik iĢaret/ikazları,
mevcut koruyucular güvenlik standartlarına uygun ve
hasarsız, çalıĢır durumda,
Konumu, iĢaret ve ikazlar, durumu, tavsiye edildiği gibi.
3.1 Kurulum ve durum, koruyucular
3.2 Kontrol cihazları ve acil durdurma düğmesi
4. Endüstriyel hijyen: Her çalıĢma alanında beĢ unsur için gözlem yapılır.
Üretim alanındaki gürültü < 85 dB(A) ve darbe
gürültüsü yok,
Aydınlatma yeterli, göz kamaĢtıran ıĢık yok,
Hava temiz ve sağlıklı, havalandırma yeterli, ihtiyaç
duyulan yerde lokal havalandırma mevcut,
4.4 Sıcaklık koĢulları
Sıcaklık, nem ve hava hızı uygun,
4.5 Kimyasal maddeler
Paket ve kutular hasar görmemiĢ, isim ve güvenlik
etiketleri var, kimyasal maddeler güvenli ve temiz
Ģekilde taĢınıyor
4.1 Gürültü
4.2 Aydınlatma
4.3 Hava kalitesi
5. Ergonomi: Her çalıĢma alanında iki unsur için gözlem yapılır.
Ağır yükler fiziksel güç kullanılarak kaldırılmıyor,
itilmiyor veya çekilmiyor,
Tekrarlayan el hareketleri yok,
ÇalıĢma alanı yeterli, araç-gereç ve malzemeler uygun,
oturak ve çalıĢma yüksekliği ayarlanabilir, araç-gereçler
ergonomik tasarlanmıĢ.
5.1 Kas dokusu ve iskelet sistemi yükü
5.2 ĠĢ ortamının tasarımı ve çalıĢma pozisyonu
6. Zemin ve geçiĢ yolları: Gözlem alanında bir unsur için gözlem yapılır.
6.1 Zemin ve geçiĢ yollarının yapısı
YürüyüĢ ve eriĢim yolları yeterli geniĢlik ve yükseklikte,
iĢaretli, ayrıca yaya ve taĢıt trafiği gerekli yerlerde
ayrılmıĢ,
Zemin bozuk veya kaygan değil,
0.5 metreden daha yüksekte çalıĢılıyorsa, düĢmeleri
önlemek için uygun tedbirler alınmıĢ,
Yüksekteki yerlere ulaĢmak için uygun sabit
merdivenler kullanılıyor.
7. Ġlk yardım ve yangın güvenliği: Gözlem yapılan alana/çalıĢma alanına en yakın yerde bulunan dört unsur
için gözlem yapılır.
7.1 Elektrik dağıtımı kutuları ve elektrikli
Elektrik dağıtımı kutularının üzeri iĢaretlenmiĢ, hemen
önündeki 0.8 metrelik mesafe boĢ bırakılmıĢ. Elektrik
472
tesisatı ve elektrikli cihazlar düzgün ve iyi durumda,
cihazlar
7.2 Ġlk yardım dolapları
Gerekli bütün ilk yardım malzemeleri mevcut,
içindekiler listesi mevcut, ilaçların son kullanma
tarihleri geçmemiĢ,
Yangın söndürücüler mevcut, eriĢimi ve kullanımı
kolay, iĢaretlenmiĢ ve denetimi yapılmıĢ,
Acil durum çıkıĢları mevcut, serbest, elektrik kesintisi
durumunda da iĢaretleri görünür.
7.3 Yangın söndürücüler
7.4 Acil durum çıkıĢları
Tablo 2: Elmeri Yöntemi Doğru puanlama Kriterleri (Ongun, 2015)
2.2. Materyal ve Uygulama
Yaptığımız çalıĢmada Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
bünyesindeki metal iĢleri atölyesinin güvenlik endeksi ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır.
Atölyede tezgah parkında bulunan makine ve tezgahlar Ģunlardır.
1 Adet Matkap Tezgahı
3 Adet Universal Torna Tezgahı
1 Adet Universal Freze Tezgahı
1 Adet TaĢlama Tezgahı
2 Adet Bara Tezgahı
2 Adet Satıh TaĢlama Tezgahı
Metal iĢleri atölyesinde yapılan ilk gözlemler sonucunda oluĢturulan Elmeri gözlem formları Ģu
Ģekildedir.
2.2.1.
Güvenlik DavranıĢı Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
GÖZLEMCİLER
ÇAĞLAR YAYLALI
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM
2
1. GÜVENLİK DAVRANIŞI
GÖZLEM
YOK
AÇIKLAMA
24
5
1.1. Kullanımı ve Risk Alma
Koruyucu başlıklar
Koruyucu ayakkabı ve dizlikler
/////
5
Kulaklıklar
/////
5
////
4
Koruyucu kıyafetler,
/////
5
Koruyucu eldivenler,
/////
5
Koruyucu gözlük ve maskeler,
//
2
Yüksekten düşmeye karşı KKD, emniyet kemerleri,
/
Solunuma yönelik koruyucu donanım.
/
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
DOĞRU SAYISI
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
=
2
26
NOTLAR
Metal işleri atölyesinde bulunan tezgâhlardan 4 tanesinde çalışanların koruyucu gözlük kullanmadığı tespit edilmiştir.
473
7,7%
2.2.2.
Düzen Temizlik Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
GÖZLEMCİLER
ÇAĞLAR YAYLALI
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM
2. DÜZEN VE TEMİZLİK
8
TOPLAM
GÖZLEM
YOK
AÇIKLAMA
7
2.1. Çalışma tezgahları, raflar, askılar, makine yüzeyleri
Tezgahlar düzenli ve üzerlerinde gereksiz nesneler yok.
///
Raflar düzenli, sağlam bir şekilde monte edilmiş, güvenli, dolup
taşmıyor.
/
Araç-gereç ve malzemeyi taşıyan olduğu askılar güvenli ve iyi
durumda.
/
Makine ve dolap yüzeylerinde gereksiz nesne bulunmuyor.
//
3
1
//
2
//
2
//
2
/
1
1
2
2.2. Atık kutusu
Atık kutusu dolup taşmıyor
İhtiyaç duyulması halinde, her tür farklı atık için ayrı kutular
/
Her kutuda yalnızca ilgili türde atık bulunuyor
/
2.3. Zemin ve platformlar
Yürüme, araç kullanma ve malzeme taşıma işleri düşünüldüğünde
zemin ve platformlar temiz ve düzenlidir.
/
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
1
DOĞRU SAYISI
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
NOTLAR
1)Tezgâhları üzerinde gereksiz malzemeler bulunuyor.
2)Atölyede bulunan dolapların devrilme olasılığı vardır.
3)Askılıklar yetersiz ve iyi durumda değil.
4)Makine ve dolaplarının üzerinde gereksiz malzemeler var.
5)Atık kutusu yetersiz ve düzenli kullanılmıyor.
6)Her türlü atık için ayrı atık kutuları bulunmuyor.
7)Zemin kaygan ve temizlenmemiş.
474
=
8
15
53%
2.2.3.
Makine Güvenliği Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
GÖZLEMCİLER
ÇAĞLAR YAYLALI
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
İŞARET
YANLIŞ
RAKAM İŞARET RAKAM
34
3. MAKİNE GÜVENLİĞİ TOPLAM
GÖZLEM AÇIKLAMA
YOK
11
3.1. Yapımı ve durumu , koruyucular
Makine sabit ve sağlam bir şekilde kurulmuştur.
///////////
Makine hasar görmemiş ve makine üzerinde kablo veya yapışkan
bant ile yapılmış zayıf, geçici tamirat yoktur.
////////
Makinelerin hareketli aksamları uygun koruyucular ile muhafaza
edilmiş veya korunmuştur; söz konusu koruyucular yerli yerinde
ve çalışır durumdadır.
////////
11
8
///
8
3
3
///
*Güvenlik standartlarına uygun,
*Yerli yerinde ve hasarsız,
*Devre dışı bırakılmamış veya çalışmaz halde değil.
Uygun ve görünürlüğü iyi güvenlik ikazları mevcut.
1
/
Yaralanmaya yol açması muhtemel keskin, sivri kenarlar, vb. yok.
/
1
/
1
3.2. Kontrol Cihazları ve acil durum düğmeleri
Açıkça görülebilecek şekilde Türkçe işaretler veya anlaşılması
kolay semboller konmuş
/
Hasar görmemiş.
/
Makine veya cihazın kazara çalışmasını engelleyecek şekilde
tasarlanmış.
/
Bakım sırasında, ihtiyaç duyulduğunda kilitlenebilir.
/
Güvenli ve ergonomik açıdan uygun çalışabileceği bir yere
yerleştirilmiş.
Cihaz veya makineyi kontrol etmek için yapılan hareket ile
makine veya cihazın hareketi birbiriyle tutarlı olacak şekilde
tasarlanmış.
1
/
1
1
1
1
1
/
/
1
/
1
1
/
DOĞRU SAYISI
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
NOTLAR
1) Zarar görmüş makine ve kablolar bulunmaktadır.
2)Makinelerin koruyucu donanımları eksik.
3)İkaz levhaları eksik yerleştirilmiştir.
4)Makine cihazları kazara çalışabilecek durumda
5)Çalışanların uygun ergonomik şartlar altında çalışmadı görüldü.
6)Acil durum stopları istemsiz çalışma pozisyonunda.
475
=
34
45
76%
2.2.4.
Endüstriyel Hijyen Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
GÖZLEMCİLER
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
ÇAĞLAR YAYLALI
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM
8
5
4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN
GÖZLEM
YOK
AÇIKLAMA
4.1. Gürültü
Gürültü seviyesi 85 dB(A)‟nın altındadır; burada temel ilke
normal konuşmaların 1 metrelik mesafeden işitilebilmesi
gerekir.
Darbe gürültüsü yoktur (örneğin çekiç darbeleri).
4.2. Aydınlatma
Aydınlatma seviyesi yeterli ve
Göz kamaştıran ışık yok.
4.3. Hava Kalitesi
Gözlem yapılan alanda toz, lif, gaz, buhar veya
mikroorganizmalar gibi hava kaynaklı kirleticiler/bulaşıcılar
yoktur.
Alan iyi bir şekilde havalandırılmaktadır.
1
/
/
1
1
1
/
/
1
/
/
1
Havayı kirleten proseslerin olduğu yerlere uygun lokal
havalandırma sistemleri kurulmuştur.
4.4. Sıcaklık Koşulları
/
Hava sıcaklığı yapılan işe uygun,
hafif işlerde 21-25°C, orta ağırlıktaki işlerde 19-23°C ve ağır
işlerde 17-21°C
Zararlı cereyan veya nem yok.
4.5. Kimyasallar
/
/
Kimyasalların kullanımı cilt veya yutma yoluyla maruziyete yol
açmayacak şekilde güvenli ve temizdir.
Kimyasal madde paketleri ve kutuları uygun ve hasarsızdır.
/
1
1
Kimyasal maddelerin isimleri ve uygun güvenlik etiketleri paket
ve kutuların üzerinde mevcuttur.
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
1
1
/
1
/
/
DOĞRU SAYISI
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
NOTLAR
1)Havalandırma bulunmadığı gözlemlenmiştir.
2)Kimyasal maddeler için ayrı bir bölüm yapılmamıştır.
476
1
1
=
8
13
62%
2.2.5.
Ergonomi Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
GÖZLEMCİLER
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
ÇAĞLAR YAYLALI
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM
11
3
5. ERGONOMİ
GÖZLEM YOK
AÇIKLAMA
5.1. Kas İskelet sistemi rahatsızlıkları
Bel ve sırt yaralanması riski doğuran, ağır yüklerin fiziksel güç kullanılarak
taşınması söz konusu değildir, ayrıca
Tekrarlayan baskı yaralanmalarına yol açabilen, el-kol ile tekrarlayan işler
yapılmamaktadır.
Taşınacak yük 25 kg‟dan az ise,
Taşınacak nesne, iki elle kolayca kavranabiliyor ise,
Taşınacak nesnenin ağırlık noktası vücuda yakın ise,
Kaldırma işlemi yalnızca omuz hizasının altında ve diz hizasının üstündeki
seviyelerde yapılıyor ise,
Vücudun ileri geri hareket etmesine gerek yok ise ve
Kaldırma işleri günde bir saati geçmiyorsa.
5.2. Çalışma ortamının tasarımı ve çalışma duruşu
1
/
1
/
/
/
/
1
1
1
1
/
/
/
Çalışma alanı, çalışanın işini yaparken rahatça hareket etmesine ve pozisyon
değiştirmesine olanak verir;
Kullanılacak nesneler, çalışanın çalışma pozisyonuna uygun şekilde
yerleştirilmiştir; ayrıca
1
1
1
/
1
/
Çalışan, çalışma alanının boyutlarını değiştirebilir (örneğin, oturağını ve
çalışma yüksekliğini ayarlayabilir).
1
/
1
/
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
1
/
1
/
DOĞRU SAYISI
11
=
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
79%
14
NOTLAR
1)Makine başında sabit şekilde çalışmaktadır.
2)Çalışma alanları ve boyutları ayarlanabilir değil.
3)Çalışanların çalışma pozisyonlarının yanlış olduğu gözlemlendi.
2.2.6.
Zemin ve GeçiĢ Yolları Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
GÖZLEMCİLER
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
ÇAĞLAR YAYLALI
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM
3
3
6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI
GÖZLEM YOK
6.1. Zemin ve geçiş yollarının yapısı
Zemin ve çalışma platformu iyi durumda, düz ve düşmeyi engellemesi
açısından kaygan değildir.
Yürüyüş ve erişim yolları yeterli genişlikte ve yüksekliktedir.
Yürüyüş ve erişim yolları gerekli hallerde işaretlenmiştir.
Gerekli hallerde yaya trafiği taşıt trafiğinden ayrılmıştır.
/
/
/
1
1
1
/
/
/
1
1
1
/
0.5 metreden yüksek çalışma platformları ve merdivenlerde ana ve ara
korkuluklar mevcuttur.
/
Bakım ve benzeri işler için ulaşılması gereken yüksek yerlere erişimde
kullanılan uygun sabit merdivenler vardır.
/
477
AÇIKLAMA
DOĞRU SAYISI
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
3
=
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
50%
6
NOTLAR
1)Zemin üzerinde kayganlaştırıcı kimyasalların olduğu gözlenmiştir.
2)Yürüyüş ve erişim yolları makine yerleşiminden dolayı yeterli genişlikte değildir.
3)Yürüyüş ve erişim yolları işaretlenmediği gözlemlenmiştir.
2.2.7.
Ġlk Yardım ve Yangın Güvenliği Elmeri Gözlem Formu
ELMERİ GÖZLEM FORMU
İŞLETME
GÖZLEMCİLER
GÖZLEM YAPILAN ÇALIŞMA YERİ
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ TBMYO
ÇAĞLAR YAYLALI
METAL İŞLERİ ATÖLYESİ
TARİH:
5 Ocak 2016
DOĞRU
KONULAR
YANLIŞ
İŞARET RAKAM İŞARET RAKAM GÖZLEM YOK
1
3
7.İLK YARDIM VE YANGIN GÜVENLİĞİ
AÇIKLAMA
7.1. Elektrik Dağıtım Kutusu
Elektrik dağıtım kutusu uygun bir şekilde işaretlenmiş, iyi durumda olmalı ve
kutunun önündeki en az 0.8 metrelik alanın boş bırakılmış olmalıdır.
7.2. İlk Yardım kiti
/
1
/
Gerekli bütün ilk yardım malzemeleri mevcut olmalıdır. İhtiyaç duyulan
malzemelerin neler olduğu işyerindeki tehlikelere göre değişir.
7.3.Yangın söndürücü
/
Uygun yangın söndürücüler mevcut olmalıdır. Erişim ve kullanım kolaylığı için
söndürücülerin önündeki alan serbest olmalıdır.
7.4.Acil Durum çıkışları
/
1
1
1
Bir acil durum çıkışı mevcut olmalı ve çıkışın önünde engeller bulunmamalıdır. Çıkış
uygun şekilde işaretlenmelidir. İşaretlemeler, elektrik kesintisi durumunda dahi
gözlem yapılan alandan görülebilecek şekilde düzenlenmiş olmalıdır.
ELMERİ GÜVENLİK ENDESİ=
/
DOĞRU SAYISI
DOĞRU+YANLIŞ SAYISI
=
1
4
NOTLAR
1)Elektrik dağıtım kutusunun önünde engeller bulunduğu gözlemlemiştir.
2)Gerekli ilk yardım malzemeleri eksik olup ilk yardım işaretlemelerini eksik olduğu gözlemlenmiştir.
3)Yangın söndürücünün erişim ve kullanımını kolaylığının uygun olmadığı gözlemlenmiştir.
4)Acil durum çıkışları olmadığı gözlemlenmiştir.
Yapılan ilk gözlemler sonucunda atölyenin güvenlik endeksi %54,5 bulunmuĢtur. Her bir konu itibarı
ile atölyede yapılan gözlem sonuçlarına göre hazırlanmıĢ mevcut durum güvenlik endeks özeti
ġekil-1‘ de gösterilmiĢtir.
478
25%
DOĞRU
GÖZLEM
SAYISI
2
YANLIŞ
GÖZLEM
SAYISI
24
TOPLAM
GÖZLEM
SAYISI
26
ELMERİ
ENDESİ
2. DÜZEN VE TEMİZLİK
8
7
15
53,3%
3. MAKİNE GÜVENLİĞİ
34
11
45
75,6%
4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN
8
5
13
61,5%
5. ERGONOMİ
11
3
14
78,6%
6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI
7.İLK YARDIM VE YANGIN
GÜVENLİĞİ
TOPLAM
3
3
6
50,0%
1
3
4
25,0%
67
56
123
54,5%
KONULAR
1. GÜVENLİK DAVRANIŞI
7,7%
7,7%
53,3%
75,6%
61,5%
78,6%
50,0%
25,0%
0,0%
50,0%
100,0%
ġekil-1 Mevcut Durum Güvenlik Endeks Özeti
Atölyede yapılan gözlemlerden ve ortaya çıkarılan güvenlik endeksinden sonra atölyede çalıĢma yapan
öğrencilerin içinde bulundukları tehlikeler ve bunların risklerine karĢı bazı önlemlerin alınması
kararlaĢtırılmıĢ ve bunlar uygulamaya konmuĢtur. Alınan önlemlerin bazıları aĢağıda maddeler halinde
yazılmıĢtır.
1. ÇalıĢma esnasına gözlük, maske, baret gibi kiĢisel koruyucu donanımların kullanılması ve
konusunda öğrencilere eğitim verilmiĢ ve konuyla ilgili uyarı levhaları asılmıĢtır.
2. Öğrencilere verilen eğitimlerde çalıĢma esnasında tezgahların üzerinde bulunan ve yapılan iĢle
ilgili olmayan malzemelerin tezgahların üzerinde bulunmaması, atık kutularının boĢ ve
kapaklarının kapalı olması gerektiği, kullanılan alet ekipman ve teçhizatın belirlenen yerlerde
asıl olması gerektiği anlatılmıĢtır.
3. Koruyucusu takılı olmayan makinelerin koruyucularının takılması sağlanarak koruyucusuz
makinelerde çalıĢmanın tehlikeleri öğrencilere anlatılmıĢtır.
4. Atölyede bulunan elektrik panosu ve yangın söndürme cihazlarının önlerinin kapalı
tutulmayıp kolayca ulaĢılabilir durumda olacak Ģekilde gerekli uyarı levhaları asılmıĢ ve
gerekli eğitimler öğrencilere verilmiĢtir.
5. ÇalıĢma sırasında elle taĢıma iĢlerinin gerçekleĢmesi esnasında ağır parçaların kaldırılması
yerine konulması gibi ergonomik konularda öğrencilere gerekli eğitimler verilmiĢtir.
6. Acil çıkıĢ yolları ve acil çıkıĢ kapılarına gerekli yönlendirme iĢaretleri konulmuĢtur.
Yapılan iyileĢtirmeler ve öğrencilere verilen eğitimlerden 2 hafta sonra habersiz bir Ģekilde metal iĢleri
atölyesi yine aynı Elmeri Gözlem formları ile birlikte kontrol edilerek iyileĢtirmelerden sonra
gözlemlenmiĢ ve ġekil-2 deki Güvenlik Endeks özeti elde edilmiĢtir.
479
50,0%
DOĞRU YANLIŞ TOPLAM ELMERİ
GÖZLEM GÖZLEM GÖZLEM ENDESİ
SAYISI
SAYISI
SAYISI
KONULAR
1. GÜVENLİK DAVRANIŞI
10
10
20
50,0%
2. DÜZEN VE TEMİZLİK
13
2
15
86,7%
3. MAKİNE GÜVENLİĞİ
36
9
45
80,0%
4. ENDÜSTRİYEL HİJYEN
10
3
13
76,9%
5. ERGONOMİ
10
1
11
90,9%
6. ZEMİN VE GEÇİŞ YOLLARI
3
3
6
50,0%
7.İLK YARDIM VE YANGIN
GÜVENLİĞİ
3
1
4
75,0%
TOPLAM
85
29
114
74,6%
86,7%
80,0%
76,9%
90,9%
50,0%
75,0%
0,0%
50,0%
100,0%
ġekil-2 ĠyileĢtirmelerden Sonra Güvenlik Endeks Özeti
SONUÇ
Yaptığımız çalıĢma ile Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
Metal ĠĢleri Atölyesinin Elmeri ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Performans Ġzleme yöntemi ile güvenlik
endeksi ilk aĢamada %54,5 olarak hesaplanmıĢtır. Yapılan iyileĢtirme ve eğitim çalıĢmaları
sonucunda daha sonra yapılan gözlemlerde güvenlik endeksinin %74,6 ya çıktığı tespit edilmiĢtir.
Ġmalat sektöründeki iĢletmelerin ĠĢ sağlığı ve güvenliği performanslarının ölçülebilmesi için kullanılan
bir yöntem olan Elmeri ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Performans izleme yöntemi üretim yapılan
iĢletmelerde uygulandığı gibi öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü atölyelerde de rahatlıkla, kolay ve
kısa sürede kullanılabileceği gösterilmiĢtir. Bununla birlikte atölye çalıĢma ortamında ki riskler
azaltılmıĢ ve daha güvenli bir çalıĢma yeri oluĢturulmuĢtur.
REFERANSLAR
ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği
Laitinen H., Vuorinen M., Simola A., Yrjänheikki E.. Observation-based proactive ohs outcome indicators validity of the emleri method, Safety Science, 2013, 54:69-79.
Ongun, A. , 2015. ―Türkiye Ġle Finlandiya‘nın Ġmalat Sanayinde ĠĢ Sağlığı Ve Güvenliği Bakımından
Mukayesesi Ve Elmeri Ġle ĠSG-YSD Yöntemlerinin Bir Uygulaması‖ Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağ. Bil.
Ens. Y. L. Tezi, Ankara
Vahapassi A., Laitinen H., Campbell S., Ersan E., Birgören B., Özesen M., Matisane L., ġimĢek C., Atlı K.,
Demirkol D., Rodoplu S., KOBĠ‟ler için ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Rehberi: Risk Değerlendirmesi, ĠSG
Performans Ġzleme ve Sağlık Tehlikeleri-Metal Sektörü‟, Türkiye‟de ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği KoĢullarının
ĠyileĢtirilmesi Projesi (ĠSGĠP)-TR0702.20-01/001 (AB Projesi, Yararlanıcı: ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü), 2012.
http://www.iso.org/iso/home/standards/management-standards/iso45001.htm
480
Türkiye'de ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Önlisans ve Lisans Programlarında
Öğrenci Profili
Sibel ÇELĠKEL YĠĞĠTER*
Kocaeli Üniversitesi, Türkiye
scelikel@kocaeli.edu.tr
Özet
Türkiye‘de Avrupa Birliği adaylık sürecinin baĢlaması ile 1999 yılından bu yana pek çok alanda köklü
değiĢimler yaĢanmıĢtır. Avrupa Birliği (AB) uyum süreci kapsamında çalıĢma yaĢamında da yeni bir
döneme girilmiĢtir. Saha uygulamaları da bu kapsamda yayınlanan 6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu ve ilgili yönetmelikler yardımıyla düzenlenmektedir. Sözü geçen kanunun kademeli olarak
uygulamaya girmesi ile birlikte sahada çalıĢacak olan iĢ gücü ihtiyacı da artmıĢtır. ĠĢ sağlığı ve
güvenliği alanına yönelik iĢgücü ihtiyacının karĢılanması yükseköğretim kurumları aracılığı ile
sağlanmaktadır. Bu sebeple de, Türkiye Üniversitelerinde iĢ sağlığı ve güvenliği alanına yönelik
eğitim veren ve araĢtırma yapan birimler her geçen gün çoğalmaktadırlar.
Bu çalıĢmada; Türkiye‘de iĢ sağlığı ve güvenliği konusu ile ilgili eğitim veren yükseköğretim
kurumlarının önlisans ve lisans programlarında kayıtlı olan öğrencilerin profilleri YÖK-Program
Atlası aracılığı ile incelenerek bu alanda eğitim alan bireylerin genel özelliklerinin belirlenmesi
amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İş Sağlığı ve Güvenliği, Yükseköğretim, Önlisans, Lisans
Jel Kodu: I20- I23
Student Profile of Training in Occupational Health and Safety in Pregraduate
and Graduate Programs in Turkey
Abstract
Since 1999, with the start of European Union accession process in Turkey it has experienced drastic
changes in many areas. Working life has also entered a new era in the European Union (EU)
harmonization process. Course applications are also regulating with the published in this context by
means of the No. 6331 Occupational Health and Safety Act and relevant regulations. Of the said law
with the gradually passing with the entry into the practice, labor force needs has increased in this area.
Meeting the needs of labor force intended for occupational health and safety areas are provided by the
higher education institutions. For this reason, providing of education and researching units for
occupational health and safety area in Turkey Universities are increasing every day.
The aim of this study; profiles of the students who are enrolled in the training that higher education
institutions related to occupational health and safety areas in Turkey undergraduate and graduate
programs examined by the HEC - Program Atlas is intended to be determined with the general
characteristics of the training of individuals in this area.
Keywords: Occupational health and safety, Education, Undergraduate, Graduate
JEL Classification: I20- I23
GĠRĠġ
Türkiye‘de 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu‟nun yürürlülüğe girmesi
ile birlikte konuya duyulan ilgi artmıĢ ve pek çok alanda köklü değiĢimler yaĢanmaya baĢlamıĢtır.
Milli eğitim sistemi içerisinde orta öğrenim sonrasındaki en az dört yarıyılı olmak üzere her
kademedeki eğitim ve öğretimi kapsayan yükseköğretim kurumları da bu değiĢimden etkilenmiĢtir. ĠĢ
sağlığı ve güvenliği alanında eğitimli iĢgücünün yetiĢtirilmesi ve bilimsel çalıĢmalarla iĢ kazası ve
481
meslek hastalıklarının önüne geçilmesine katkı sağlamak amacıyla üniversitelerde yeni yapılanmalara
gidilmiĢtir.
Multidisipliner bir alan olan iĢ sağlığı ve güvenliğine akademik katkı daha çok çalıĢma
ekonomisi ve endüstri iliĢkileri, mühendislik, halk sağlığı, hukuk vb. alanlarında konuya ilgi duyan
akademisyenlerce sağlanmakta iken bu gün gelinen noktada bağımsız bir bilim dalına dönüĢmeye
doğru evrilmektedir. ĠĢ kazası ve meslek hastalıklarından arınmıĢ güvenli çalıĢma ortamlarının
oluĢabilmesi amacına yönelik olarak yapılan her türlü eğitim ve araĢtırma faaliyetlerini bilimsel
temellere dayanması zorunludur. Ancak bu Ģekilde iĢ sağlığı ve güvenliğine iliĢkin çalıĢmalar amacına
ulaĢacaktır. ĠĢ sağlığı ve güvenliği çalıĢmaları sağlıklı Ģekilde yürütülerek çalıĢanların güvenliğinin
sağlanması için her kademede nitelikli iĢgücüne ihtiyaç duyulmaktadır. ĠĢgücünün niteliğin artması ise
sadece eğitimin kalitesi ile sağlanabilecektir.
Alanda karĢılaĢılan sorunların tespiti ve çözüm yöntemleri için konu ile ilgili yapılan bilimsel
araĢtırmalar iĢ sağlığı ve güvenliği alanında ayrı bir öneme sahiptir. Dolayısı ile yapılacak olan her
bilimsel çalıĢma iĢ sağlığı ve güvenliği alanına önemli katkılar sağlayacak ve ancak bu Ģekilde
dönüĢüm sağlanabilecektir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun Kapsamı ve Etkileri
ĠĢyerlerinde iĢ sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasıyla mevcut sağlık ve güvenlik Ģartlarının
iyileĢtirilmesi için iĢveren ve çalıĢanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini
düzenlemek amacıyla mevzuatımıza giren 6331 sayılı kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün iĢlere ve
iĢyerlerine, bu iĢyerlerinin iĢverenleri ile iĢveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere
tüm çalıĢanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanmaktadır. Kanun sadece;
Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri iĢyerlerindekiler hariç Türk Silahlı
Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli Ġstihbarat TeĢkilatı MüsteĢarlığının faaliyetlerinde
Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetlerinde
Ev hizmetlerinde çalıĢanlara
ÇalıĢan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlara
Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileĢtirme kapsamında
yapılan iĢyurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetlerinde
Denizyolu taĢımacılığı yapan araçların uluslararası seyrüsefer hâllerinde uygulanmamaktadır.
6331 sayılı kanun ve ilgili yönetmelikler uyarınca iĢ sağlığı ve güvenliğin sağlanması amacıyla gerekli
çalıĢmalarda bulunmak çalıĢanlar ve iĢveren için bir yükümlülüktür.
Türkiye‘de Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine 2014 yılında 1.679.990 iĢyerinde
13.240.122 kiĢi sigortalı olarak çalıĢmaktadır. 2015 yılına ait veriler SGK tarafından henüz
yayınlanmadığı için çalıĢma kapsamında değerlendirilememiĢtir. Bu veriler üzerinden
değerlendirildiğinde dahi iĢ sağlığı ve güvenli alanında çalıĢacak profesyonellere duyulacak ihtiyaç
ortadadır. Bu durumun yanı sıra 01.07.2016 tarihinden itibaren kamularında 657 sayılı kanuna tabii
olarak çalıĢan personelinde yasa kapsamına girmesi ile iĢ sağlığı ve güvenliği (ĠSG) profesyonellerine
duyulan ihtiyaç daha da artacaktır.
6331 sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikte ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin iĢ
güvenliği uzmanları* ve iĢyeri hekimleri** tarafından yürütülmesini ve bu hizmetlerin tüm
iĢyerlerinde zorunluluk haline gelmesi İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerinin öncelikli bir çalıĢma alanı
halini almasını sağlamıĢtır. Kanun kapsamında iĢyerleri tehlike sınıflarına ayrılmıĢtır. ĠĢyerlerinin
tehlike sınıfları ise iĢ yerinde gerçekleĢtirilen asıl iĢ dikkate alınarak tespit edilmektedir. Bu
sınıflandırma ile iĢyerleri az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak değerlendirilmektedir. ĠĢyerinin
tehlike sınıfı ve çalıĢan sayısını dikkate alarak uygun nitelikte iĢ güvenliği uzmanı ile iĢyeri hekimi
yardımıyla iĢ sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması iĢverenin yükümlülükleri arasındadır.
* 6331 Sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3.maddesinde ĠĢ Güvenliği Uzmanı; Usul ve esasları yönetmelikle belirlenen,
iĢ sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiĢ, iĢ güvenliği uzmanlığı belgesine sahip,
Bakanlık ve ilgili kuruluĢlarında çalıĢma hayatını denetleyen müfettiĢler ile mühendislik veya mimarlık eğitimi veren
fakültelerin mezunları ile teknik elemanı, olarak tanımlanmaktadır.
** 6331 Sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3.maddesinde ĠĢyeri Hekimi; iĢ sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak
üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiĢ, iĢyeri hekimliği belgesine sahip hekimi, olarak tanımlanmaktadır.
482
Tablo 1: ĠSG Profesyonelleri ve Sayıları
UZMANLIK TÜRÜ
ĠĢ Güvenliği Uzmanı
A Sınıfı
B Sınıfı
C Sınıfı
ĠĢ Yeri Hekimi
Diğer Sağlık Personeli
Kaynak: 30.05.2016 tarihinde ĠSG KATĠP sisteminden alınmıĢtır.
SAYISI
17.116
10.801
69.288
28.482
136.837
Bu nedenle alanda yetiĢmiĢ iĢgücüne ihtiyaç duyulmaktadır. Üniversitelerin iĢ sağlığı ve
güvenliği programı mezunları 6331 sayılı kanuna göre Teknik Eleman* olarak adlandırılmaktadır.
Tablo 1‘de ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik bakanlığınca belgelendirilmiĢ ĠĢ Güvenliği Uzmanı (ĠGU),
ĠĢyeri Hekimi (ĠH) ve Diğer Sağlık Personeli (SP) sayıları görülmektedir. Kanuna göre ĠGU‘larının
görevlendirmelerinde; çok tehlikeli sınıfta yer alan iĢyerlerinde (A) sınıfı, tehlikeli sınıfta yer alan
iĢyerlerinde en az (B) sınıfı, az tehlikeli sınıfta yer alan iĢyerlerinde ise en az (C) sınıfı iĢ güvenliği
uzmanlığı belgesine sahip olmaları Ģartı aranmaktadır. C sınıfı uzmanların sayısının diğerlerine oranla
fazla olması kanunun yürütümü sırasında bazı sorunlar ile karĢılaĢılmasına neden olmaktadır. Zira iĢ
yerlerinin büyük bir kısmı çok tehlikeli veya tehlikeli sınıfta yer almaktadır. Alanda yetiĢmiĢ ve
belgelendirilmiĢ iĢgücü sayısındaki yetersizlik nedeni ile kanunun kademeli olarak yürürlülüğe
girmektedir.
ĠĢ güvenliği uzmanı olmak için mühendislik-mimarlık fakültesi mezunları, fen edebiyat
fakültelerinin fizik, kimya, biyoloji bölümü mezunları, teknik öğretmenler ve iĢ sağlığı güvenliği
programı mezunları ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik bakanlığınca belgelendirilmiĢ eğitim kurumlarından
ilave eğitimler almaktadır. Bu eğitimler sonrasında bakanlığının düzenlediği sınavlarda baĢarılı
olanların C sınıfı ĠGU olarak ilk belgelendirmeleri yapılmakta ve belirli sürelerde çalıĢma ve/veya
alanla ilgili yüksek lisans derecesine sahip olmaları sonrasında sırasıyla B ve A sınıfı ĠGU‘na geçiĢ
için tekrar sınava girmek suretiyle belgelendirilmektedirler.
Yükseköğrenimde İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi
20.06.2012 tarih 28339 sayılı resmi gazete yayınlanarak yürürlülüğe giren 6331 sayılı ĠĢ
Sağlığı ve Güvenliği kanunu ile Türkiye‘de yükseköğrenim kurumlarında da konuya yönelik ilgi
artmıĢtır. Tablo 2‘de önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyinde iĢ sağlığı ve güvenliği programı bulunan
üniversitelerin sayısı görülmektedir.
Tablo 2: ĠSG alanında program bulunan üniversite sayısı
ÜNĠVERSĠTE SAYISI
47
ÖNLĠSANS
13
LĠSANS
44
YÜKSEK LĠSANS
8
DOKTORA
Kaynak: 2014-2015 dönemi YÖK istatistiklerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir.
Farklı düzeylerde iĢ sağlığı ve güvenliği eğitimi veren üniversitelerin öğretim Ģekilleri
çeĢitlenmektedir. Örgün öğretim (ÖÖ), ikinci öğretim (2.Ö) , uzaktan eğitim (UÖ), açık öğretim (AÖ)
Ģeklinde farklı ilkelerle verilen eğitimler nedeni ile öğrenci sayıları oldukça yüksek rakamlara
ulaĢmaktadır. Tablo 2‘de verilmiĢ üniveritelerde eğitim yönteminin çeĢitliliği yanında aynı
üniversitenin farklı birimlerinde ĠSG eğitimine yönelik olarak programların açılıyor olması öğrenci
sayılarında ciddi oranda artıĢı beraberinde getirmektedir. Tablo 3 incelendiğinde iĢ sağlığı ve
güvenliği alanında yıllara göre öğrenci sayılarındaki artıĢ net olarak görülmektedir.
* 6331 Sayılı ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3.maddesinde Teknik Eleman; teknik öğretmen, fizikçi, kimyager ve biyolog
unvanına sahip olanlar ile üniversitelerin iĢ sağlığı ve güvenliği programı mezunları Ģeklinde tanımlanmaktadır.
483
Tablo 3: Farklı öğretim düzeylerine göre ĠSG alanda kayıtlı öğrenci sayılarının yıllara göre dağılımı
ÖĞRENCĠ SAYILARI
2013-2014
2014-2015
10751
17738
ÖNLĠSANS
293
511
LĠSANS
888
2772
YÜKSEK LĠSANS
3
16
DOKTORA
Kaynak: 2013-2014 ve 2014-2015 dönemi YÖK istatistiklerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir.
ARAġTIRMANIN KAPSAMI VE BULGULARI
Araştırmanın Yöntemi
Bu çalıĢmada, Yükseköğrenim Kurumu Program Atlası incelenerek ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği
alanında eğitim veren önlisans ve lisans programlarına 2015-2016 öğretim yılında kayıt yaptıran
öğrencilerin profilleri incelenmektedir. Yükseköğretim Program Atlası, üniversite sınavına hazırlanan
adayların üniversite ve meslek tercihlerini yaparken daha ―bilinçli kararlar verebilmesini desteklemek
amacıyla‖ geliĢtirilmiĢtir. Önlisans ve lisans düzeyinde farklı modüller ile inceleme yapmaya olanak
veren bu sistemde öğrencilerin cinsiyet dağılımı, geldikleri coğrafi bölgeler ve Ģehirler, öğrenim
durumu, mezun oldukları lise alanları yönünden değerlendirilmiĢtir. Bu çalıĢma ile alana ilgi
duyup eğitim almak isteyen öğrencilerin genel profillerinin çıkarılması amaçlanmaktadır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Önlisans Programlarına İlişkin Bulgular
Ortaöğretim yeterliliklerine dayalı, en az iki yıllık bir programı kapsayan nitelikli insan gücü
yetiĢtirmeyi amaçlayan veya lisans öğretiminin ilk kademesini teĢkil eden önlisans programları
Türkiye‘de devlet ve vakıf üniversiteleri ile üniversite kurma Ģartından bağımsız olarak kurulan
vakıflarca kurulan meslek yüksekokullarında bulunmaktadır.
Tablo 4:Vakıf üniversitelerinde ĠSG Önlisans Programları ve Öğretim Ģekilleri
ÜNĠVERSĠTE
AtaĢehir Adıgüzel Meslek Yüksekokulu
Avrasya Üniversitesi
BaĢkent Üniversitesi
Gedik Üniversitesi
Gediz Üniversitesi
IĢık Üniversitesi
Ġstanbul Aydın Üniversitesi
Ġstanbul Bilgi Üniversitesi
Ġstanbul Esenyurt Üniversitesi
Ġstanbul GeliĢim Üniversitesi
Ġstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu
Ġstanbul Medipol Üniversitesi
Ġzmir Ekonomi Üniversitesi
Maltepe Üniversitesi
Mevlana Üniversitesi
NiĢantaĢı Üniversitesi
Okan Üniversitesi
Plato Meslek Yüksekokulu
Toros Üniversitesi
Üsküdar Üniversitesi
MYO
AtaĢehir Adıgüzel MYO
Sağlık Hizmetleri MYO
Sağlık Hizmetleri MYO
Gedik MYO
MYO
Sağlık Hizmetleri MYO
Anadolu Bil MYO
Sağlık Hizmetleri MYO
MYO
Ġstanbul GeliĢim MYO
Ġstanbul Kavram MYO
Sağlık Hizmetleri MYO
MYO
MYO
MYO
MYO
NiĢantaĢı MYO
MYO
Plato MYO
MYO
Sağlık Hizmetleri MYO
ÖÖ
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
2.Ö
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
UÖ
√
√
√
-
AÖ
-
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir.
Tablo 4‘de bünyesinde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği (ĠSG) önlisans programları bulunan vakıf
üniversiteleri ile vakıf MYO‘ları ve bu programlarda uygulanan öğretim Ģekilleri görülmektedir. Bu
programlara öğrenciler sınavsız geçiĢ ya da YGS-2 puan türüne göre yerleĢtirilmektedir. Tablo 5‘de
ise ĠSG önlisans programları bulunan devlet üniversiteleri ile bağlı MYO‘lar ve bu programlarda
uygulanan öğretim Ģekilleri görülmektedir.
484
Tablo 5: Devlet Üniversitelerinde ĠSG Önlisans Programları ve Öğretim Ģekilleri
ÜNĠVERSĠTE
Artvin Çoruh Üniversitesi
Atatürk Üniversitesi
Bayburt Üniversitesi
Bingöl Üniversitesi
Celal Bayar Üniversitesi
Çukurova Üniversitesi
Cumhuriyet Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Dumlupınar Üniversitesi
Düzce Üniversitesi
Erciyes Üniversitesi
Fırat Üniversitesi
GaziosmanpaĢa Üniversitesi
Giresun Üniversitesi
GümüĢhane Üniversitesi
Hitit Üniversitesi
Ġstanbul Üniversitesi
Karabük Üniversitesi
Karamanoğlu Mehmetbey
Üniversitesi
Kilis 7 Aralık Üniversitesi
Kırıkkale Üniversitesi
Kırklareli Üniversitesi
MYO
Borçka Acarlar MYO
Erzurum MYO
Açık Öğretim Fakültesi
Bayburt MYO
Bingöl Sosyal Bilimler MYO
Soma MYO
Karaisalı MYO
Ġmranlı MYO
Bergama MYO
Gediz MYO
GümüĢova MYO
Mustafa Çıkrıkçıoğlu MYO
Teknik Bilimler MYO
Artova MYO
Dereli MYO
Espiye MYO
GümüĢhane MYO
Osmancık Ömer Derindere MYO
Açık Ve Uzaktan Eğitim Fak
Eflani Hayvansal Üretim Ve Yönetim
MYO
MYO
Eskipazar MYO
Yenice MYO
Teknik Bilimler MYO
ÖÖ
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
MYO
Hacılar Hüseyin Aytemiz MYO
Lüleburgaz MYO
Vize MYO
Hereke Ömer Ġsmet Uzunyol MYO
Kocaeli Üniversitesi
Ġzmit MYO
Çerkezköy MYO
Namık Kemal Üniversitesi
Niğde Teknik Bilimler MYO
Niğde Üniversitesi
Tavas MYO
Pamukkale Üniversitesi
Honaz MYO
Adapazarı MYO
Sakarya Üniversitesi
Huğlu MYO
Selçuk Üniversitesi
Teknik Bilimler MYO
Uludağ Üniversitesi
Kaynak: YÖK Önlisans Atlas‘ından yazar tarafından düzenlenmiĢtir.
UÖ
√
√
-
AÖ
√
-
√
2.Ö
√
√
√
√
√
√
√
-
√
√
√
√
√
√
√
√
-
-
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
√
-
√
-
-
-
2015-2016 öğretim yılında Türkiye genelindeki ĠSG önlisans programlarının kontenjanları ve
üniversite ve öğretim türlerine göre öğrenci sayıları Tablo 6‘da görülmektedir. Tablo incelendiğinde
önlisans programlarının kontenjanlarının toplamda 6813 olduğu görülmektedir. Bu kontenjanların ÖÖ
ve 2.Ö programlarında 3886 olduğu görülürken UÖ ve AÖ programlarının 2922 kontenjanı olduğu
görülmüĢtür.
Tablo 6: ĠSG Önlisans Programlarının Kontenjanları
PROGRAM KONTENJANLARI
ÖÖ
2.Ö
UÖ
AÖ
1624
919
657
2020
DEVLET ÜNĠV.
926
417
250
0
VAKIF ÜNĠV.
TOPLAM
2550
1336
907
2020
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
485
TOPLAM
5220
1593
6813
AraĢtırma dönemi içinde önlisans programlarına kayıt yaptıran öğrenci oranları ve program
kontenjanlarının oranları incelendiğinde toplam kontenjanın %4,9 oranında boĢ kaldığı görülmektedir.
Tablo incelendiğinde devlet üniversitelerinde kontenjanların nerede ise tamamına yakınının dolu
olduğu görülürken vakıf üniversitelerinde doluluk oranının göreli daha az olduğu görülmektedir.
Tablo 7: ĠSG Önlisans Programlarının Kontenjanları ve Kayıt Yaptıran Öğrenci Sayılarının Oranları
Program Kontenjanı Oranları(%)
Kayıt Yaptıran Öğrenci Oranı (%)
ÖÖ
2.Ö
UÖ
AÖ
TOPLAM
ÖÖ
2.Ö
UÖ
AÖ
TOPLAM
63,69 68,71 72,44 98,66
DEVLET Ü. 63,69 68,79 72,44 100,00
76,62
76,21
36,31 31,21 27,56
0,00
31,02 22,68 21,28 0,00
VAKIF Ü.
23,38
18,89
TOPLAM
100,00 100,00 100,00 100,00
100,00
94,71 91,39 93,72 98,66
95,10
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
AĢağıda bulunan Tablo 8‘de ise öğrencilerin yaĢadıkları Ģehir ile üniversiteye yerleĢtikleri
Ģehir arasındaki dağılım oranları görülmektedir. 2015-2016 eğitim döneminde üniversiteye yerleĢen
öğrencilerin %33,73‘ü yaĢadıkları Ģehirde eğitim almaya baĢlamıĢken, %66,27‘si yaĢadıkları Ģehirden
farklı bir Ģehirde üniversite eğitimine baĢlamıĢ durumdadır.
Tablo 8: ĠSG Önlisans Öğrencilerinin YaĢadıkları ve Öğrenim Gördükleri ġehirler Açısından Oranları
DEVLET ÜNĠV.(%)
VAKIF ÜNĠV.(%)
Aynı ġehir
Farklı ġehir
Aynı ġehir
Farklı ġehir
41,19
58,81
77,66
22,34
ÖÖ
31,37
68,63
80,79
19,21
2.Ö
33,79
66,21
51,81
48,19
UÖ
2,97
97,03
0,00
0,00
AÖ
TOPLAM
23,63
76,37
74,51
25,49
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
YERLEġEN TOPLAM
ÖĞRENCĠ (%)
Aynı ġehir Farklı ġehir
53,28
46,72
43,61
56,39
37,88
62,12
2,97
97,03
33,73
66,27
Devlet üniversiteleri ve kamu üniversiteleri açısından bu durum incelendiğinde devlet
üniversitelerinde tüm öğretim tiplerinde yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde eğitime baĢlayan
öğrenciler olduğu görülürken, vakıf üniversitelerinde durumun tam tersi olduğu ve vakıf
üniversitelerinde kayıtlı olan öğrencilerin genellikle yaĢadıkları Ģehirde eğitimlerine devam ettikleri
görülmektedir.
Tablo 9: ĠSG Programlarında Önlisans Öğrencilerinin Coğrafi Bölgeler Açısından Oransal Dağılımı
BÖLGELER
DEVLET ÜNĠV.(%) VAKIF ÜNĠV. (%) YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ(%)
12,09
5,43
10,77
Akdeniz
9,00
2,08
7,63
Doğu Anadolu
8,57
5,11
7,88
Ege
6,68
2,39
5,83
Güney Doğu Anadolu
18,65
8,06
16,55
Ġç Anadolu
14,24
5,19
12,45
Karadeniz
30,78
71,75
38,89
Marmara
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
Yukarıda bulunan Tablo 9‘u incelendiğimizde alana yönelik ilginin devlet ve vakıf
üniversitelerinde sırası ile Marmara ve Ġç Anadolu bölgesinde daha fazla olduğunu söylemek
mümkündür. Ancak devlet üniversitelerinde üçüncü sırada Karadeniz bölgesi yer alırken, vakıf
üniversitelerinde Akdeniz, Karadeniz ve Marmara bölgeleri yaklaĢık aynı orandadır. Coğrafi bölgeler
açısından yapılan incelemede vakıf üniversitelerinde Marmara bölgesinden gelen öğrenci oranlarının
%71,75 olduğu görülmüĢtür.
486
Tablo 10: ĠSG Önlisans Programı Öğrencilerinin Lise Türlerine Dağılımlar (%)
DEVLET ÜNĠVERSĠTESĠ
VAKIF ÜNĠVERSĠTESĠ
GENEL LĠSE
MESLEK LĠSESĠ
GENEL LĠSE
MESLEK LĠSESĠ
8,15
23,23
25,29
36,14
ÖÖ
4,79
12,75
10,68
12,73
2.Ö
3,55
8,99
6,68
8,48
UÖ
11,89
26,66
0,00
0,00
AÖ
TOPLAM
28,38
71,62
42,66
57,34
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
Önlisans öğrencilerinin öğrenim durumlarına iliĢkin veriler Tablo10‘da görülmektedir. Bu
tabloda öğrencilerin mezun oldukları liseler genel* ve meslek** lisesi olarak değerlendirilmiĢtir.
Devlet ve vakıf üniversitelerinde tüm öğretim tiplerinde meslek lisesi mezunlarının alana ilgisinin
daha yoğun olduğunu söylemek mümkündür.
Tablo 11: ĠSG Önlisans Programı Öğrencilerinin Öğrenim Durumu ve Öğretim ġekline Göre Oranları
YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%)
ÖÖ
2.Ö
UÖ
AÖ
TOPLAM
65,78 56,18 25,51
7,03
40,41
18,04 22,37 22,65 31,93
23,78
Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen
Liseden mezun ancak daha önce hiç üniversiteye
yerleĢmemiĢ
8,00
11,86
Üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen
5,31
5,47
Üniversiteden mezun olup ikinci kez yerleĢenler
2,86
4,12
Diğer
Kaynak: YÖK Önlisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır
26,94
17,28
7,63
29,46
15,74
15,84
17,88
10,16
7,77
Tablo 11‘de önlisans öğrencilerinin öğrenim durumları ve öğretim Ģekillerine göre dağılımları
görülmektedir. Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen öğrenciler ile liseden mezun ancak daha önce
hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ öğrencilerin ĠSG alanına yönelik ilgisinin yoğun olduğunu söylemek
yanıltıcı olmayacaktır. Bu öğrencilerin özellikle üniversitelerin ÖÖ ve 2.Ö programlarını tercih ettiği
görülmektedir. Ayrıca tablo incelendiğinde üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen öğrencilerin
ve herhangi bir üniversiteden mezun olup ikinci kez üniversiteden yerleĢenler adaylarında oldukça
fazla oranda olduğu görülmektedir. Bu yoğunluk ise özellikle üniversitelerinin UÖ ve AÖ
programlarında yaĢanmaktadır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Lisans Programlarına İlişkin Bulgular
Yükseköğretim sisteminde ĠSG lisans programları Sağlık Yüksek Okulları ile Sağlık Bilimleri
Fakültelerinin bünyesinde bulunmaktadır. Bu okullara giriĢte öğrenciler Sağlık Yüksek Okullarında
YGS-2 ile Sağlık Bilimleri Fakültelerinde MF-2 puan türüne göre yerleĢtirilmektedirler. Ayrıca devlet
üniversitelerinde ĠSG programlarının lisans tamamlama kontenjanları da bulunmaktadır.
* Genel Lise grubu; Lise, Yabancı Dil Ağırlıklı Lise, Özel Lise, Anadolu Lisesi, Yabancı Dille Öğretim Yapan Özel Lise,
Fen Lisesi, Özel Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Spor Lisesi, Askerî Lise, Polis Koleji, AkĢam Lisesi, Özel AkĢam Lisesi,
Açıköğretim Lisesi (lise programı), Çok Programlı Lise (lise programı, lise programı-Yabancı Dil Ağırlıklı), Anadolu Güzel
Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, Özel Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, Anadolu Öğretmen
Lisesi, Özel Anadolu Öğretmen Lisesi, Öğretmen Lisesi, Öğretmen Okulu ve Köy Enstitüsünü kapsamaktadır.
** Meslek Lisesi grubu; Ticaret Meslek Liseleri, Teknik Liseler, Endüstri Meslek Liseleri, Kız Meslek Liseleri, Sağlık
Meslek Liseleri, Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri, Sekreterlik Meslek Liseleri, Ġmam Hatip Liseleri, Açıköğretim Lisesi
(Meslek Lisesi programları), ĠĢitme Engelliler Meslek Lisesi, Çok Programlı Liseler (Meslek Lisesi programları), Mesleki ve
Teknik Eğitim Merkezi (METEM) ve diğer meslek liseleri ile Astsubay Hazırlama Okullarını kapsamaktadır.
487
Tablo 12:Devlet ve Vakıf üniversitelerinde ĠSG Lisans Programları ve Öğretim Ģekilleri
TÜRÜ
Devlet
ÜNĠVERSĠTE ADI
OKUL ADI
Bingöl Üniversitesi
Sağlık Yüksekokulu
GümüĢhane Üniversitesi
GümüĢhane Sağlık Yüksekokulu
UĢak Üniversitesi
Sağlık Yüksekokulu
Üsküdar Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Vakıf
Yeni Yüzyıl Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından düzenlenmiĢtir.
ÖÖ
√
√
√
√
√
2.Ö
√
√
√
-
Tablo 12‘de bünyesinde ĠSG lisans programları bulunan devlet ve vakıf üniversiteleri ile vakıf
bu programlarda uygulanan öğretim Ģekilleri görülmektedir. ÇalıĢmanın kapsadığı dönem için de vakıf
üniversitelerinde lisans programlarında ikinci öğretim olmadığı görülmüĢtür.
Tablo 13: ĠSG Lisans Programlarının Kontenjanları
PROGRAMLARI KONTENJANI
ÖÖ
2.Ö
TOPLAM
207
207
DEVLET ÜNĠV.
414
100
0
VAKIF ÜNĠV.
100
307
207
TOPLAM
514
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
ÖÖ ve 2.Ö yöntemleri eğitim veren ĠSG lisans programları Sağlık Yüksekokulları ile Sağlık
Bilimleri Fakültelerinde bulunmaktadır. 2015-2016 öğretim yılında Türkiye genelindeki ĠSG lisans
programlarının kontenjanları Tablo 13‘de görülmektedir.
Tablo 14: ĠSG Lisans Programlarının Kontenjanları ve Kayıt Yaptıran Öğrenci Sayılarının Oranları
DEVLET ÜNĠV.
VAKIF ÜNĠV.
TOPLAM
Program Kontenjanı Oranları(%)
ÖÖ
2.Ö
TOPLAM
67,43
100,00
80,54
32,57
0,00
19,46
100,00
100,00
100,00
Kayıt Yaptıran Öğrenci Oranı (%)
ÖÖ
2.Ö
TOPLAM
67,43
100,00
80,54
14,33
0,00
8,56
81,76
100,00
89,11
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
AraĢtırma dönemi içinde lisans programlarına kayıt yaptıran öğrenci oranları ve program
kontenjanlarının oranları incelendiğinde toplam kontenjanın %10,89 oranında boĢ kaldığı
görülmektedir. Tablo incelendiğinde devlet üniversitelerinde kontenjanların tamamının dolu olduğu
görülürken vakıf üniversitelerinde kontenjanın dolmadığı görülmektedir. 2.Ö programı bulunmayan
vakıf üniversitelerinde ÖÖ programlarının yaklaĢık %73 oranında doluluk olduğu görülmektedir.
Tablo 15: ĠSG Lisans Öğrencilerinin YaĢadıkları ve Öğrenim Gördükleri ġehirler Açısından Oranları
DEVLET ÜNĠV.(%)
VAKIF ÜNĠV.(%)
Aynı ġehir
Farklı ġehir
Aynı ġehir
Farklı ġehir
12,56
87,44
73,53
26,47
ÖÖ
13,53
86,47
0,00
0,00
2.Ö
TOPLAM 13,04
86,96
73,53
26,47
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
YERLEġEN TOPLAM
ÖĞRENCĠ (%)
Aynı ġehir Farklı ġehir
21,16
78,84
13,53
86,47
17,63
82,37
Yukarıda bulunan Tablo 15‘de ise lisans öğrencilerin yaĢadıkları Ģehir ile üniversiteye
yerleĢtikleri Ģehir arasındaki dağılım oranları görülmektedir. 2015-2016 eğitim döneminde
üniversiteye yerleĢen öğrencilerin %17,63‘lük bölümü yaĢadıkları Ģehirde eğitim almaya baĢlamıĢken,
%82,47‘si yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde üniversite eğitimine baĢlamıĢ durumdadır. Devlet
üniversiteleri ve kamu üniversiteleri açısından bu durum incelendiğinde devlet üniversitelerinde tüm
öğretim tiplerinde yaklaĢık %86-87 oranında yaĢadıkları Ģehirden farklı bir Ģehirde eğitime baĢlayan
488
öğrenciler olduğu görülürken, vakıf üniversitelerinde durumun tam tersi olduğu ve %73,53 oranında
aynı Ģehirde bulunan öğrencilerce tercih edildiği görülmektedir.
Tablo 16: ĠSG Programlarında Lisans Öğrencilerinin Coğrafi Bölgeler Açısından Oransal Dağılımı
BÖLGELER
Akdeniz
Doğu Anadolu
Ege
Güney Doğu Anadolu
Ġç Anadolu
Karadeniz
Marmara
Belirsiz
DEVLET ÜNĠV.(%) VAKIF ÜNĠV. (%) YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%)
17,07
2,33
2,33
21,22
0,00
0,00
8,29
4,65
4,65
13,66
0,00
0,00
11,71
0,00
0,00
14,63
4,65
4,65
13,41
86,05
86,05
0,00
2,33
2,33
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
Tablo 16 incelendiğinde ĠSG lisans programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin devlet
üniversitelerinde Doğu Anadolu bölgesinde %21,22 ve Akdeniz bölgesinde %17,07 olduğu
görülmektedir. Vakıf üniversitelerinde ise öğrencilerin %86,05 oranıyla Marmara bölgesinden olduğu
görülmektedir. Bu durum vakıf üniversitelerinin genellikle Marmara bölgesinde olmasına bağlanabilir.
Tablo 17: ĠSG Lisans Programı Öğrencilerinin Lise Türlerine Dağılımlar (%)
DEVLET ÜNĠVERSĠTESĠ
VAKIF ÜNĠVERSĠTESĠ
GENEL LĠSE
MESLEK LĠSESĠ
GENEL LĠSE
MESLEK LĠSESĠ
29,47
20,53
70,45
29,55
ÖÖ
26,57
23,43
0,00
0,00
2.Ö
TOPLAM
56,04
43,96
70,45
29,55
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
Lisans öğrencilerinin lise mezuniyet türlerine göre dağılım oranları yukarıdaki Tablo 17‘de
görülmektedir. Devlet üniversitelerinde genel lise mezunlarının oranının %56,04 ve meslek lisesi
mezunlarının %43,96 olduğu görülmektedir. Vakıf üniversitelerinde ise genel lise mezunlarının
oranının %70,45 ve meslek lisesi mezunlarının oranının %29,55 olduğu görülmüĢtür. 2015-2016
öğretim döneminde ĠSG Lisans programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin büyük kısmının genel lise
mezunları olduğu görülmektedir.
Tablo 18: ĠSG Lisans Programı Öğrencilerinin Öğrenim Durumu ve Öğretim ġekline Göre Oranları
YERLEġEN TOPLAM ÖĞRENCĠ (%)
ÖÖ
2.Ö
TOPLAM
44,35
37,33
41,08
Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen
39,52
45,16
42,15
Liseden mezun ancak daha önce hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ
6,05
6,45
6,24
Üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen
7,66
9,68
8,60
Üniversiteden mezun olup ikinci kez yerleĢenler
2,42
1,38
1,94
Diğer
Kaynak: YÖK Lisans Atlası verilerinden yazar tarafından hesaplanmıĢtır.
Tablo 18‘de lisans öğrencilerinin öğrenim durumu ve öğretim Ģekillerine göre dağılımlarını
görülmektedir. Liseden yeni mezun ve ilk kez yerleĢen öğrenciler ile liseden mezun ancak daha önce
hiç üniversiteye yerleĢmemiĢ öğrencilerin ĠSG lisans programlarına yönelik ilgisinin yoğun olduğunu
söylenebilir. Ayrıca tablo incelendiğinde üniversitede öğrenci iken sınava girip yerleĢen öğrencilerin
ve herhangi bir üniversiteden mezun olup ikinci kez üniversiteden yerleĢenler öğrencilerinde oldukça
fazla oranda olduğu görülmektedir.
489
DEĞERLENDĠRME
ĠĢ kazaları ve meslek hastalıkları tüm dünya için önemli bir sorun olma özelliğini korumakta
iken yapılan tüm çalıĢmalar aslında iĢe bağlı riskleri en aza indirerek Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve
Uluslararası ÇalıĢma Örgüt‘ünün (ĠLO) üzerinde birleĢtiği sağlık tanımına yaklaĢmaya çalıĢmaktadır.
Bu tanım bedenen, ruhen ve sosyal olarak iyilik hali Ģeklindedir. Bu tanıma yaklaĢmak ancak toplu
olarak bilinçlenme ve güvenliği bir kültür haline getirmekle mümkündür. Türkiye‘de bu dönüĢüm ĠSG
profesyonelleri aracılığı ile sağlanmaya çalıĢılmaktadır.
Önlisans alanında öğretim yapan üniversitelerin sayısı 2014-2015 öğretim döneminde 47 iken
2015-2016 öğretim döneminde 49‘a ulaĢmıĢtır. Aynı durum lisans programları içinde geçerlidir.
Lisans programlarında 2014-2015 döneminde öğrenci kabulü yapan 8 üniversite var iken bu sayı YÖK
istatiki verilerine göre bugün 13‘e ulaĢmıĢtır. Dolayısı ile gelecekte önlisans ve lisans programlarında
öğrenci sayısı artacaktır. Bu kapsamda yükseköğretim kurumlarında eğitimine devam etmekte olan
geleceğin ĠSG profesyonellerinin profili önlisans ve lisans için aĢağıdaki Ģekilde özetlenebilir.
Önlisans programlarında öğrenciler örgün öğretim, ikinci öğretim, ve uzaktan öğretim ve açık
öğretim metotları ile eğitim alırken, lisans programlarında örgün öğretim, ikinci öğretim
metotları ile eğitim almaktadır. Yıllara bağlı olarak alanda eğitim veren eğitim kurumlarının
arttığı görülmektedir. Gelecekte sahada çalıĢacak olan ĠSG profesyonellerinin kalitesi
açısından öğretim Ģekil ve yöntemlerinin değerlendirilmesi gereklidir. Zira ĠSG
profesyonelinin niceliği kadar niteliği de önemlidir.
Önlisans programlarında öğrencilerin genellikle yaĢadıkları Ģehir ya da bölgede ĠSG eğitimine
devam ederken bu durum lisans programlarında farklı Ģehir ya da bölge olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Bu durumun öğrencilerin tercih yaparken göz önüne aldıkları kriterler açısından
irdelenmesine yönelik çalıĢmalar yapılmalıdır.
ĠSG alanında eğitim alan önlisans öğrencileri genellikle meslek lisesi mezunu iken lisans
eğitiminde genel lise mezunlarının yoğun olduğu görülmektedir. Bu durum ilgili programlara
yerleĢme koĢulları ve öğrenci tercihleri yönünden değerlendirilmelidir.
ĠSG alanına yönelik eğitim alanların öğretim durumları incelendiğinde yeni mezun ve/veya
mezun ancak daha önce üniversite eğitimi almamıĢ olanların sayıca fazla olduğu
görülmektedir. Diğer taraftan üniversite öğrencisi ve/veya mezunu iken alana yönelen öğrenci
sayısında küçümsenemeyecek boyutta olması çarpıcı niteliktedir.
Kazalarının büyük oranda insan hatalarından kaynaklandığı düĢünüldüğünde ĠSG eğitiminin
önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Her kademedeki insan kaynağının alana iliĢkin algısı birbirleri
ile örtüĢmediği sürece yapılacak olan çalıĢmalar her bir eksik kalacaktır. ĠSG alanında ortak algının
tesis edilmesi ancak ĠSG profesyonelleri aracılığı ile sağlanabilecektir. Bu açıdan bakıldığında
Türkiye‘de ĠSG alanında yetiĢmiĢ iĢgücüne ihtiyaç olduğu aĢikardır. ĠSG profesyonellerine duyulan
ihtiyacı kapatma yönünde yapılan tüm çalıĢmalarda nitelik ön planda tutulmalıdır. Ancak bu Ģekilde
ĠSG alanında dönüĢüm sağlanabilecektir. Öte yandan bu çalıĢmada YÖK Program Atlası verilerinden
yapılan değerlendirmelerin yanı sıra yükseköğretim kurumlarında kayıtlı olan öğrenciler ile birebir
olarak yapılacak çalıĢmalarla öğrencilerin ĠSG alanına yönelimlerini sağlayan etkenlerin
belirlenmesine yönelik çalıĢmalar yapılmalıdır.
REFERANSLAR
ĠSG KATĠP, isgkatip.csgb.gov.tr/Logout.aspx, 30.05.2016 tarihinde eriĢim sağlanmıĢtır.
ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf adresinden 03.04.2016
tarihinde alınmıĢtır.
Öğrenci Seçme ve YerleĢtirme Merkezi 2015 Yükseköğrenim Öğrenci Kontenjanları Kitabı,
http://www.osym.gov.tr/belge/1-25975/2015-yuksekogretim-ogrenci-kontenjanlari-kitabi.html
adresinden 05.03.2016 tarihinde alınmıĢtır.
Sosyal Güvenlik Kurumu, Ġstatistik Yıllığı 2014, http://www.sgk.gov.tr adresinden 29.01.2016 tarihinde
alınmıĢtır.
Yüksek Öğrenim Kurumu, Yüksek Öğrenim Bilgi Yönetim Sistemi, https://istatistik.yok.gov.tr/ adresine
01.03.2016 ile 03.03.2016 tarihleri arasındaki dönemde eriĢim sağlanmıĢtır.
490
Sıcak Presleme Yöntemi ile ÜretilmiĢ Al Köpüğün Gözenek Yapısı ve
Köpürme DavranıĢı Üzerine MgO Ġlavesinin Etkisi
Arif UZUN*
Kastamonu Üniversitesi, Türkiye
auzun@kastamonu.edu.tr
Özet
Toz metalurjisi yöntemi ile karmaĢık Ģekilli ve kontrollü makro yapıya sahip yüksek mekanik
özelliklere sahip alüminyum köpükleri üretmek mümkündür. Üretim süreci temelde tozların
karıĢtırılması, tozların sıkıĢtırılarak köpürebilir preform haline getirilmesi ve köpürtme iĢlemi gibi üç
aĢamadan meydana gelmektedir. Ancak üretim sürecindeki her bir aĢama nihai ürünün mekaniksel ve
fiziksel özelliklerini etkileyebilmektedir. Alüminyum köpüklere seramik parçacıklar köpüğün
kararlılığını artırmak ve mekanik özellikleri iyileĢtirmek amacı ile ilave edilmektedir. Buna karĢın,
özellikle toz metalurjisi yöntemi ile üretilmiĢ alüminyum alaĢımlı köpüklerin hücre yapısı ve mekanik
davranıĢı üzerine seramik parçacıkların etkisini belirlemeye yönelik yapılan çalıĢmalar sınırlıdır. Bu
çalıĢmanın amacı Al köpüklere ilave edilen nano boyutlu MgO parçacıklarının makro ve mikro yapı
üzerine etkilerini belirlemektir. Bu amaçla baĢlangıç tozları Al (ana malzeme), TiH2 (ağırlıkça % 1) ve
nano MgO (ağırlıkça % 1,5, 2,5 ve 5) üç boyutlu bir karıĢtırıcı ile karıĢtırılmıĢtır. KarıĢım tozlar 200
MPa sıkıĢtırma basıncında ve 450°C sıcaklıkta sıkıĢtırılmıĢtır. Elde edilen preform malzemeler 750,
800 ve 850 °C fırın sıcaklıklarında serbest halde köpürtülmüĢtür. Deneysel çalıĢmalar sonrası üretilen
Al köpüklerin gözenek morfolojisi, yoğunluk değiĢimi ve genleĢme özellikleri belirlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Nano MgO, Al köpük, sıcak presleme, hücre yapısı
Effect of MgO Addıtıon on The Foamıng Behavıor and Cell Structure of Al
Foam Produced by Hot Pressıng Technıque
Abstract
It is possible to manufacture aluminium foam with superior mechanical properties and complex form
and controlled macro structure using powder metallurgy method. The manufacture process typically
involves three stages namely, powder mixing, production of foamable preform by compression, and
foaming process. However, each one of these stages in the manufacture process may affect the
mechanical and physical properties of the final product. Ceramics particles are added to the matrix in
order to increase the stability of the aluminium foam and to improve its mechanical properties.
Nonetheless, the number of studies which focuses on the effects of the ceramics particles on the
cellular structure and mechanical behaviors of the aluminium alloy foam obtained using particularly
powder metallurgy method is limited. This study aims to explore the effects of nano-sized MgO
particles added into the Al foam on the macro and micro structure. For this purpose, starting powders
Al (base material), TiH2 (wt. 1% by weight) and nano MgO (1.5%, 2.5% and 5% by weight) were
mixed using a three-dimensional mixer. Powder mixture was then compressed under 200MPa pressure
and 450°C temperature. The preform material obtained was then exposed to freely foaming process
under 750, 800 and 850 °C. Pore morphology, change in density and expansion properties of the Al
foam obtained in the experimental study is reported.
Keywords: Nano MgO, Al foam, hot pressing, cell structure
491
GĠRĠġ
Mühendislik malzemelerinin yeni bir sınıfı olan metalik köpükler, düĢük yoğunluk, mükemmel
enerji sönümleme kapasitesi, yüksek dayanım ve rijitlik gibi özellikleri tek bir kombinasyonda
bulundurmaktadır. Farklı mühendislik uygulamaları için bu özellikler metalik köpükleri son derece
arzu edilen malzemeler haline getirmiĢtir (Prakash vd., 1995; Rabiei ve Garcia-Avila, 2013; Srivastava
ve Sahoo, 2007). Son zamanlarda uzay, raylı sistemler ve otomobil endüstrileri gibi farklı alanlarda
çeĢitli uygulamalara hizmet edebilmek için üretim yöntemleri hızla geliĢtirilmektedir. Metalik
köpükler deformasyon enerjisini darbe enerjisine dönüĢtürmekte ve düĢük yüklerde bulk malzemelere
kıyasla daha fazla enerji sönümleyebilmektedirler (Rabiei ve Vendra, 2009; Rabiei ve Garcia-Avila,
2013). Gerek akademik çalıĢmalar gerekse endüstriyel uygulamalar için metalik köpükler arasında
ağırlıklı olarak alüminyum alaĢımları tercih edilmektedir. Alüminyum köpüklerin hem fiziksel hem de
mekanik özellikleri yalnızca matrisin veya ilave edilen takviye elemanının kompozisyonu ile kontrol
edilmemektedir. Bu özellikler aynı zamanda önemli ölçüde köpüğün hücre yapısından da
etkilenmektedir (Rabiei ve Vendra, 2009). Üretim sürecinde alüminyum köpüklerin hücre yapısı
köpürtme iĢlemi ile kontrol edilmektedir. Özellikle ergiyik yöntem ile alüminyum köpük üretiminde
ergiyik viskozitesi Ca ilavesi ve ergiyiğin sürekli karıĢtırılması ile kontrol edilmektedir (Ma ve Song,
1998). Toz metalürjisi (TM) yönteminde de hücre yapısı presleme basıncı, köpürtme sıcaklığı, alaĢım
türü gibi iĢlem parametrelerinin uygun seçilmesine bağlıdır (Gokmen ve Turker, 2012; Karakoç vd.,
2014; Turker, 2011). Alüminyum köpüklerinin ortalama hücre çapı ergiyik viskozitesinin artması ile
azalmaktadır. Bu özellik alüminyum köpüğün mikro yapısal özelliğini etkilemektedir. Bu özellikler
arasında hücre duvarı kalınlığı, gözenek boyutu, plato bölgesi geniĢliği ve gözenek boyutu ile iliĢkili
yoğunluk yer almaktadır (Ma ve Song, 1998; Rabiei ve Vendra, 2009; Rabiei ve Garcia-Avila, 2013).
Tüm bu mikro yapısal özellikler metal köpüklerin üretim koĢulları ile ilgilidir (Markaki ve Clyne,
2001). Morfolojik hataların düĢürülmesi ile çok daha üniform hücre boyutu dağılımı elde etmek üretim
koĢullarını değiĢtirerek mümkündür (Kumar ve Pandey, 2015).
TM yöntemi ile alüminyum köpük üretiminde öncelikli olarak köpürebilir preform malzeme
olarak isimlendirilen katı bir kompozit malzeme üretimi gerçekleĢtirilir. Bunun için alaĢım tozları,
takviye elemanı ve köpürtücü madde tozları ile birlikte karıĢtırılır (Banhart, 2000; Banhart, 2001).
Daha sonra karıĢım tozlar, köpürebilir malzeme üretimi için ekstrüzyon, presleme veya haddeleme
gibi farklı teknikler kullanılarak sıkıĢtırılmaktadır (Baumgärtner vd., 2000; Kriszt ve Degischer,
2002). Bu iĢlemler nihai ürün olan köpüğün yoğunluğuna ve köpürebilirliğine doğrudan etki ettiği için
üretim aĢamasında oldukça dikkatli olunmalıdır. Üretimin ikinci aĢamasında ise köpürebilir
malzemelere uygulanan ısıl iĢlemlereler yapı çerisinde bulunan köpürtücü maddenin bozunumuna yol
açaraktan gaz salınımına neden olmaktadır. Üretilen bu gaz alüminyumun genleĢmesini ve köpük
oluĢumunu sağlamaktadır (Banhart, 2000; Banhart, 2001; Banhart, 2005). Köpürtücü maddedeki
çözünme, ergiyik metalin viskozitesi, yüzey gerilimi ve gaz basıncı köpürtme sıcaklığından doğrudan
etkilenmektedir (Matijasevic-Lux vd., 2006; Von-Zeppelin vd., 2003; Wübben vd., 2002). Homojen
sıcaklıklarda köpürebilir malzeme daha hızlı köpürmeye baĢlamakta ve daha fazla genleĢme
sergilemektedir (Solñrzano vd., 2009).
Köpüğün kararlılığını artırmak ve mekanik özellikleri iyileĢtirmek amacı ile Al köpüklere
seramik parçacıklar ilave edilmektedir. Örneğin TiB2 parçacık ilavesi ile Al köpüklerin hücre
duvarlarındaki incelmeden dolayı lineer genleĢme oranı artmıĢtır. Ayrıca parçacık ilavesinin köpüğün
kararlılığı üzerine önemli bir etkiye sahip olmadığı araĢtırmacılar tarafından belirtilmiĢtir (Kennedy ve
Asavavisitchai, 2004a). Benzer Ģekilde araĢtırmacılar bu defa Al köpüğe ilave edilen farklı türde
seramik parçacıkların (Al2O3, SiC, TiB2) köpüğün genleĢmesi ve kararlılığı üzerine etkilerini
incelemiĢlerdir. AraĢtırma sonucuna göre yaklaĢık 10 µm boyutundaki seramik parçacıkların genleĢme
oranlarını artırdığı, fakat yalnızca SiC parçacıklarının sistemin çekimsel drenajını düĢürdüğü ve
kararlılığı artırdığı belirtilmiĢtir (Kennedy ve Asavavisitchai, 2004b). Bununla birlikte Al köpükte
hacimsel oranda %8.6 SiC ilavesi köpüğün basma dayanımı artmıĢtır. Fakat çökme sürecinde saf Al
köpüğe nazaran biraz daha gevrek kırılma özelliği sergilemiĢtir (Elbir vd., 2003). SiC parçacıklarının
etkisi üzerine yapılan diğer çalıĢmalarda da benzer sonuçlara vurgu yapılmıĢtır (Deqing ve Ziyuan,
2003; Prakash vd., 1995). Li vd., (2012) tarafından yapılan çalıĢmada ise CaCO3 (köpürtücü madde)
kullanılarak TM yöntemi ile üretilen Al2024+SiC kompozit köpüklerde parçacık ilavesi ile köpüklerin
basma dayanımları ve enerji sönümleme kapasitelerinin arttığı, beraberinde daha gevrek deformasyon
492
davranıĢı sergiledikleri vurgulanmıĢtır. Esmaeelzadeh vd., (2006) AlSi7 köpüklere %10‘a kadar
değiĢik boyutlarda (3, 8 ve 16 µm) SiC ilave ederek köpüğün mekanik özellikleri, hücre yapısı ve
köpürme davranıĢı üzerine parçacık ilavesinin etkisini belirlemiĢlerdir. Deneysel sonuçlara göre
parçacık boyutundaki azalma ve/veya miktardaki artıĢ drenajı düĢürmüĢ, hücre yapısını ise düzensiz
hale getirmiĢtir. Ayrıca kompozit köpüklerin (AlSi7+SiC) basma dayanımı AlSi7 köpüklere nazaran
hafif düĢmüĢtür. Mahmutyazıcıoğlu vd., (2013) tarafından yapılan bir çalıĢmada ise TM yöntemi ile
üretilmiĢ Al6061 köpüklere Al2O3 ilavesinin çökme gerilmesi üzerine önemli bir etkiye sahip olmadığı
belirtilmiĢtir. Uzun ve Turker, (2015) tarafından yapılan çalıĢmada TM yöntemi ile üretilen Al
köpüğün gözenek morfolojisi üzerine B4C (mikron boyutunda) parçacıklarının etkisi incelenmiĢtir.
Literatürde özellikle TM yöntemi ile üretilmiĢ alüminyum alaĢımlı köpüklerin hücre yapısı ve
mekanik davranıĢı üzerine seramik parçacıkların etkisini belirlemeye yönelik yapılan çalıĢmaların
sınırlı olduğu düĢünülmektedir. Yapılan bu çalıĢmalarda ilave edilen seramik parçacıkların boyutları
çoğunlukla mikron mertebesindedir. Bu çalıĢmanın amacı ise Al köpüklere ilave edilen nano boyutlu
MgO parçacıklarının makro ve mikro yapı üzerine etkilerini belirlemektir. Bu amaçla aĢağıda detayları
verilen deneysel çalıĢmalar gerçekleĢtirilmiĢ ve elde edilen sonuçlar raporlanmıĢtır.
DENEYSEL ÇALIġMALAR
Deneysel çalıĢmalarda köpürebilir malzeme üretimi için matris malzemesi olarak saf Al,
köpürtücü madde olarak TiH2, alaĢım elementi olarak Si ve takviye eleman olarak MgO tozları
kullanılmıĢtır. Ağırlıkça %1 oranında TiH2 ve %7 oranında Si tozları ve farklı oranlarda nano boyutlu
MgO tozları (% 0, 1.5, 2.5 ve 5) matris malzemesi Al tozları içerisine ilave edilerek üç boyutlu
karıĢtırıcı ile 30 dakika karıĢtırılmıĢtır. Daha sonra karıĢım tozlar 150 ton basma kapasitesine sahip
özel yapım hidrolik pres kullanılarak kalıp içerisinde 450⁰C sıcaklıkta ve 200 MPa sıkıĢtırma
basıncında tek yönlü olarak sıkıĢtırılmıĢtır. SıkıĢtırma sonrası 60x60x7 mm3 boyutlarında üretilen
köpürebilir preform numuneler, 25x40x7 mm3 boyutlarında kesilerek köpürtme iĢlemi için hazır hale
getirilmiĢtir. Daha sonra numuneler özel olarak tasarlanmıĢ fırın içerisinde kontrollü atmosfer
kullanılmadan 750oC, 800oC ve 850oC sıcaklıklarda serbest halde (köpürtme kalıbı kullanılmamıĢtır)
köpürtme iĢlemlerine tabi tutulmuĢtur. Köpürtme iĢleminde köpürebilir malzemelerin hacimsel
genleĢme özelliklerini belirlemek için serbest köpürtme yapılmıĢtır. ġekil 1‘de çalıĢmalarda kullanılan
deney seti verilmiĢtir.
ġekil 1:Deney seti
Deneysel çalıĢmalar sonucu üretilen Al köpüklerin mikroyapısal analizleri taramalı elektron
mikroskobu (SEM) aracılığıyla karakterize edilmiĢtir. Mikroyapı incelemelerinde FEI marka Quanta
FEG 250 model taramalı elektron mikroskobu kullanılmıĢtır. Gözenek morfolojisinin karakterizasyonu
için Al köpük numuneler ortadan kesilerek ara yüzeyler bir tarayıcı yardımı ile 1:1 oranında
taranmıĢtır. Böylece ġekil 2‘deki gibi görüntü resimleri oluĢturulmuĢtur.
493
ġekil 2: Al köpüğün gözenek yapısı
Deney boyunca üretilen köpük numunelerin yoğunlukları Sartorius marka 0,1 mg hassasiyetteki
terazi kullanılarak ArĢimet prensibine göre ölçülmüĢtür. Hesaplamalarda EĢitlik. 1‘de verilen formül
kullanılmıĢtır.
(1)
Burada 𝜌n; numune yoğunluğu, 𝜌su; oda sıcaklığında suyun yoğunluğu, mh; numunenin havadaki
ağırlığı ve msu; numunenin su içerisindeki ağırlığını ifade etmektedir.
Köpürme sonrası numunelerin genleĢme oranları aĢağıda verilen EĢitlik 2 kullanılarak
hesaplanmıĢtır.
(2)
Bu eĢitlikte ρ*; köpük yoğunluğu, vk; köpük hacmi, mk köpüğün havadaki ağırlığı, ρp;
köpürebilir malzeme yoğunluğu, vp; köpürebilir malzeme hacmi ve mp; köpürebilir malzemenin
havadaki ağırlığıdır.
DENEYSEL BULGULAR ve TARTIġMALAR
ġekil 3‘te farklı sıcaklıklarda köpürtme iĢlemine tabii tutulan MgO takviyeli Al köpüklerin
gözenek morfolojileri gösterilmektedir. Köpürtme iĢlemi esnasında preform malzemelerin ergime
iĢleminde numuneler gizli erime ısısını emmekte ve sabit sıcaklıkta katıdan sıvıya kademeli olarak bir
dönüĢüm gerçekleĢmektedir. Bu esnada köpürtücü maddenin bozunması sonucu oluĢan hidrojen gazı,
ergiyik alüminyum ve geride kalan Al, TiH2 ve MgO parçacıkları bir denge durumundadırlar. Nano
boyutlu MgO parçacıkların köpürme davranıĢı üzerine etkilerini belirlemek için bu çalıĢmada 3 farklı
sıcaklık kullanılmıĢtır. ġekildeki resimlere hızlıca bakıldığında, öncelikli olarak her üç sıcaklıkta da
nano MgO parçacıklarının köpürme davranıĢını olumsuz yönde etkilediği kayda değer bir gerçek
olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġkincisi MgO parçacıklarının varlığı köpük yapıların makro yapısını
değiĢtirmiĢtir. Gözeneklerin oluĢum mekanizması, hücre duvarlarının mikro ve makro yapıları ve
parçacık ilavesinin etkisi ġekil 3‘te verilen numunelerin seçilmiĢ bölgeleri esas alınarak aĢağıda
detaylı olarak tartıĢılmıĢtır. %5 oranda MgO içen köpük numunelerde çatlak benzeri uzamıĢ
gözeneklerin oluĢtuğu görülmektedir. Parçacık miktarı %2,5‘e düĢtüğünde düĢük sıcaklıklarda büyük
ve küçük gözenekler arasında dikkate değer ölçüde ayrımlar mevcuttur. Köpürtme sıcaklığındaki artıĢ
ile birlikte numunelerde gözeneklerin irileĢtiği ve daha belirgin hale geldiği görülmektedir. %1,5
MgO içen köpük numunelerde ise özellikle gözeneklerdeki oluĢum numunelerin iç bölgelerinde
yoğunlaĢmıĢtır. MgO içermeyen numunelerde ise sıcaklık artıĢı ile birlikte homojen dağılımlı gözenek
yapıları dikkat çekmektedir.
494
ġekil 3: Farklı sıcaklıklarda köpürtme iĢlemine tabii tutulan MgO takviyeli Al köpüklerin
gözenek morfolojileri
ġekil 4‘te 850oC sıcaklıkta köpükleĢtirilmiĢ kompozit preformlara ait SEM görüntüleri
verilmektedir. MgO içermeyen köpük numunelerin gözenek yapılarına bakıldığında hücre duvarlarının
%1,5 MgO içeren numunelere kıyasla nispeten daha ince olduğu görülmektedir (ġekil 4a). %1,5 MgO
içeren numunelerde ise gözenek oluĢumunun numunelerin merkezinde yoğunlaĢtığı ve dıĢ
bölgelerdeki cidar kalınlıklarının MgO içermeyen numunelere kıyasla fazla olduğu görülmektedir
(ġekil 3). Numune merkezindeki gözenekli yapı da ise hücre duvarı kalınlıkları dikkat çekmektedir
(ġekil 4b). Artan parçacık oranı ile birlikte üniform olmayan bir yapıyla karĢılaĢmak mümkün hale
gelmiĢtir (ġekil 4c,d). Fazla sayıdaki hücre duvarının varlığı, yapıda boyutsal kararlılık sağlarken,
mekanik özellikleri de geliĢtirmektedir (Bonabi vd., 2014).
ġekil 4: 850oC sıcaklıkta köpürtülmüĢ kompozit köpüklere ait SEM görüntüleri, a) %0 MgO,
b)%1,5 MgO, c) %2,5 MgO, c)%5 MgO
495
ġekil 5‘te köpürtme iĢlemi sonrası elde edilen yapılardaki MgO parçacık miktarına bağlı olarak
hacimsel genleĢme grafiği verilmektedir. ġekil 3‘teki makro yapı fotoğraflarından da görülebileceği
gibi maksimum genleĢmenin %364 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edildiği
görülmektedir. Aynı kompozisyona sahip numunede köpürtme sıcaklığındaki azalma (750⁰C)
genleĢme oranını da düĢürmüĢtür. Bu sıcaklıkta minumun genleĢme oranı %163‘tür. Parçacık
oranındaki artıĢ da genleĢme değerlerini önemli ölçüde düĢürmüĢtür. %5 MgO içeren numuneler her
üç sıcaklıkta da %10‘un altında genleĢme sergilemiĢtir. AraĢtırmacılara göre ergiyik alüminyum
içerisindeki katı parçacıkların boyutları düĢürüldüğünde ergiyik viskozitesi artmaktadır. Özellikle insitu yöntemle ergiyik içerisinde katı parçacıklar oluĢturularak alüminyum köpüğün kararlılığı artırmak
isteniyor ise bu durum oldukça güçtür (Kadoi ve Nakae, 2011). Yapılan bu çalıĢmada ilave edilen katı
MgO parçacıkları nano boyutlu olmalarından dolayı köpürtme iĢlemi esnasında ergiyik viskozitesini
önemli ölçüde artırdığı varsayılmaktadır. Bu nedenle akıĢkanlığın azalması ile köpürtücü maddenin
bozunması sonucu açığa çıkan hidrojen gazı, genleĢme için yeterli basıncı sağlayamamıĢ olabilir.
Alcan yöntemi ile ergiyik alüminyum içerisinde stabilizör parçacık MgO parçacıkları kolayca
karıĢtırılarak baĢarılı köpürtme iĢlemi yapılmıĢtır (Thomas vd., 1997). Fakat TM yönteminde
köpürtme iĢlemi esnasında parçacıkların dağılımını kontrol etmek mümkün değildir. Alüminyum
köpük üretiminde ergiyik metaldeki kritik bir viskozite değeri aĢılmadığı takdirde köpüklerin gözenek
yapılarında üniform olmayan yapılar ile karĢılaĢmak mümkün olacaktır (Prakash vd., 1995; Yang ve
Nakae, 2003). Nano boyutlu Mgo parçacıkların Al matris içerisinde bireysel olarak eĢit miktarda
ıslatılabilirlikleri sağlanabilirken, topaklanma neticesinde bu durum oldukça zayıflamaktadır. ġekil
6‘da %5 MgO içeren numunenin hücre duvarından (matris-yapı) alınan SEM görüntü ve Mapping
örnekleri verilmiĢtir. Nano MgO parçacıklarının yüzey enerjilerinden dolayı önemli miktarda yapı
içerisinde topaklandığı ve Al matris içerisinde gömülü olduğu ġekil 6a‘da görülmektedir. Özellikle
olası bileĢiklerin (fazların) gösterildiği bu resimde, mavi renk ile gösterilen MgO parçacıkları
alüminyum ile bileĢik oluĢturmuĢtur. Fakat oluĢan bu fazı net olarak tanımlayabilmek için XRD
analizlerine ihtiyaç duyulmaktadır. TopaklanmıĢ parçacıkların sınırı boyunca sarı renkle gösterilen
bölgede Al miktarının Mg miktarına oranla daha fazla olduğu bir bileĢikle de karĢılaĢmak
mümkündür. YeĢil renkli bölgelerde ise oluĢan bileĢiğe silisyumun dâhil olduğu görülmektedir.
Elementlerin yapı içerisindeki dağılımı ise ġekil 6b‘de verilmiĢtir. MgO parçacıklarının yapı içerisinde
topaklanması ve ergiyik viskozitesini artırmasından dolayı stabilizör olarak matris içerisinde görev
alması zorlaĢacaktır (Vinod-Kumar vd., 2011). Köpüğün kararlılığı üzerine bir parçacığın
ıslatılabilirliğinin oldukça önemli etkiye sahip olduğu ortaya çıkmaktadır (Babcsan, 2003).
ġekil 5: MgO takviyeli Al köpüklere ait hacimsel genleĢme oranları
496
ġekil 6: %5 MgO içeren numuneye ait SEM görüntü ve Mapping örnekleri; a) faz (bileĢik) ve
b) element dağılımı
ġekil 7‘de köpürtme iĢlemi sonrası elde edilen yapılardaki MgO parçacık miktarına bağlı olarak
yoğunluk değiĢimi verilmiĢtir. Grafiğe bakıldığında her üç sıcaklıkta %5 MgO içeren numunelerdeki
yoğunlukların 1 g.cm-3‘ün üstünde olduğu dikkat çekmektedir. Hacimsel genleĢme oranlarına bağlı
olarak minimum yoğunluk 0.56 g.cm-3 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edildiği
görülmektedir. Aynı kompozisyona sahip numunede köpürtme sıcaklığındaki azalma (750⁰C)
yoğunluğu artırmıĢtır. Bu sıcaklıkta maksimum yoğunluk 0.99 g.cm-3‘tür. Daha önce belirtilen
sebeplerden dolayı parçacık oranındaki artıĢ genleĢme değerlerini önemli ölçüde düĢürmüĢ ve
yoğunluğu artmıĢtır.
497
ġekil 7: MgO takviyeli Al köpüklere ait yoğunluk değiĢimi
SONUÇ
Bu çalıĢmada sıcak presleme yöntemi ile üretilen nano-MgO parçacık takviyeli Al köpüklerin
gözenek yapısı ve köpürme davranıĢı üzerine ilave edilen MgO parçacıklarının etkileri belirlenmiĢtir.
Deneysel çalıĢmalar neticesinde elde edilen sonuçlar aĢağıda özetlenmiĢtir.
1. Ġlave edilen katı MgO parçacıklarının nano boyutlu olmalarından ve topaklanmalarından
dolayı köpürtme iĢlemi esnasında ergiyik viskozitesini önemli ölçüde artırdığı
düĢünüldüğünden alüminyum preformların köpürme davranıĢı olumsuz yönde etkilemiĢtir.
2. %5 oranda MgO içen köpük numunelerde neredeyse hiçbir gözenek oluĢumu
gerçekleĢmemiĢtir. Her üç köpürtme sıcaklığında da (750, 800 ve 850⁰C) bu numuneler
%10‘un altında genleĢme sergilemiĢtir.
3. Maksimum hacimsel genleĢme %364 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde
edilmiĢtir. Aynı kompozisyona sahip numunede köpürtme sıcaklığındaki azalma (750⁰C)
genleĢme oranını düĢürmüĢtür. Bu sıcaklıkta minumun genleĢme oranı %163‘tür.
4. MgO içermeyen numunelerde sıcaklık artıĢı ile birlikte MgO içeren numunelere kıyasla
homojen dağılımlı gözenek yapıları elde edilmiĢtir.
5. %5 MgO içeren köpük numunelerdeki yoğunlukların 1 g.cm-3‘ün üstünde olduğu tespit
edilmiĢtir. Ayrıca hacimsel genleĢme oranlarına bağlı olarak minimum yoğunluk 0.56
g.cm-3 ile 850⁰C‘de MgO içermeyen numunede elde edilmiĢtir.
REFERANSLAR
Babcsán, N. (2003). Ceramic Particles Stabilized Aluminum Foams. Ph.D. thesis, (University of Miskolc,
Hungary)
Banhart, J. (2000). Metallic foams: challenges and opportunities. Eurofoam, 2000, 13-20.
Banhart, J. (2001). Manufacture, characterisation and application of cellular metals and metal foams. Progress in
materials science, 46(6), 559-632.
Banhart, J. (2005). Aluminium foams for lighter vehicles. International journal of vehicle design, 37(2-3), 114125.
Baumgärtner, F., Duarte, I., ve Banhart, J. (2000). Industrialization of powder compact toaming process.
Advanced Engineering Materials, 2(4), 168-174.
Bonabi, S. B., Khabushan, J. K., Kahani, R., ve Raouf, A. H. (2014). Fabrication of metallic composite foam
using ceramic porous spheres ―Light Expanded Clay Aggregate‖ via casting process. Materials & Design,
64, 310-315.
Deqing, W., ve Ziyuan, S. (2003). Effect of ceramic particles on cell size and wall thickness of aluminum foam.
Materials Science and Engineering: A, 361(1), 45-49.
Elbir, S., Yilmaz, S., Toksoy, A. K., Guden, M., ve Hall, I. W. (2003). SiC-particulate aluminum composite
foams produced by powder compacts: Foaming and compression behavior. Journal of materials science,
38(23), 4745-4755.
Esmaeelzadeh, S., Simchi, A., ve Lehmhus, D. (2006). Effect of ceramic particle addition on the foaming
behavior, cell structure and mechanical properties of P/M AlSi7 foam. Materials Science and
Engineering: A, 424(1), 290-299.
498
Gökmen, U., ve Türker, M., (2012). Al2O3 ilavesinin alüminyum ve alumix 231 esasli metalik köpüğün köpürme
özelliklerine etkisi. Journal of the Faculty of Engineering and Architecture of Gazi University, 27(3):651658.
Guden, M., ve Yüksel, S. (2006). SiC-particulate aluminum composite foams produced from powder compacts:
foaming and compression behavior. Journal of materials science, 41(13), 4075-4084.
Kadoi, K., ve Nakae, H. (2011). Relationship between foam stabilization and physical properties of particles on
aluminum foam production. Materials Transactions, 52(10), 1912-1919.
Karakoç, H., Çinici, H., Çıtak, R., ve Turker M. (2014). Sıcak presleme yöntemi ile Alümix231 esaslı metalik
köpüklerin üretimi ve köpürme sıcaklığinın köpürebilirliğe etkisi, 7. Uluslararası Toz Metalurjisi
Konferansı Ankara 245-246.
Kennedy, A. R., ve Asavavisitchai, S. (2004a). Effects of TiB 2 particle addition on the expansion, structure and
mechanical properties of PM Al foams. Scripta Materialia, 50(1), 115-119.
Kennedy, A. R., ve Asavavisithchai, S. (2004b). Effect of Ceramic Particle Additions on Foam Expansion and
Stability in Compacted Al‐TiH2 Powder Precursors. Advanced Engineering Materials, 6(6), 400-402.
Kriszt, B., ve Degischer, H. P. (2002). Handbook of cellular metals: Production, processing, applications.
Weinheim: Wiley-VCH, 2002.
Kumar, S., ve Pandey, O. P. (2015). Role of fine size zircon sand ceramic particle on controlling the cell
morphology of aluminium composite foams. Journal of Manufacturing Processes, 20, 172-180.
Li, A. B., Xu, H. Y., Lin, G. E. N. G., Li, B. L., Tan, Z. B., ve Wei, R. E. N. (2012). Preparation and
characterization of SiCp/2024Al composite foams by powder metallurgy. Transactions of Nonferrous
Metals Society of China, 22, 33-38.
Ma, L., ve Song, Z. (1998). Cellular structure control of aluminium foams during foaming process of aluminium
melt. Scripta Materialia, 39(11), 1523-1528.
Mahmutyazicioglu, N., Albayrak, O., Ipekoglu, M., ve Altintas, S. (2013). Effects of alumina (Al 2O3) addition
on the cell structure and mechanical properties of 6061 foams. Journal of Materials Research, 28(17),
2509-2519.
Markaki, A. E., ve Clyne, T. W. (2001). The effect of cell wall microstructure on the deformation and fracture of
aluminium-based foams. Acta Materialia, 49(9), 1677-1686.
Matijasevic-Lux, B., Banhart, J., Fiechter, S., Görke, O., ve Wanderka, N. (2006). Modification of titanium
hydride for improved aluminium foam manufacture. Acta Materialia, 54(7), 1887-1900.
Prakash, O., Sang, H., ve Embury, J. D. (1995). Structure and properties of Al-SiC foam. Materials Science and
Engineering: A, 199(2), 195-203.
Rabiei, A., ve Garcia-Avila, M. (2013). Effect of various parameters on properties of composite steel foams
under variety of loading rates. Materials Science and Engineering: A, 564, 539-547.
Rabiei, A., ve Vendra, L. J. (2009). A comparison of composite metal foam's properties and other comparable
metal foams. Materials Letters, 63(5), 533-536.
Solñrzano, E., Garcia-Moreno, F., Babcsán, N., ve Banhart, J. (2009). Thermographic Monitoring of Aluminium
Foaming Process. Journal of Nondestructive Evaluation, 28(3-4), 141-148.
Srivastava, V. C., ve Sahoo, K. L. (2007). Processing, stabilization and applications of metallic foams. Art of
science. Materials Science-Poland, 25(3), 733-753.
Thomas, M., Kenny, D., ve Sang, H. US Pat. 5 622 542 (1997)
Turker, M. (2011). Production of Ceramics Reinforced Al Foams by Powder Metallurgy Techniques. Materials
Science Forum, 672, 39-46.
Uzun, A., ve Turker, M. (2015). The Effect of B4C Addition on Pore Morphology of the AlSi7 Foams. Journal of
the Faculty of Engineering and Architecture of Gazi University, 30(3), 523-532.
Vinod-Kumar, G. S., Chakraborty, M., Garcia-Moreno, F., & Banhart, J. (2011). Foamability of MgAl2O4
(spinel)-reinforced aluminum alloy composites. Metallurgical and Materials Transactions A, 42(9), 28982908.
Von Zeppelin, F., Hirscher, M., Stanzick, H., ve Banhart, J. (2003). Desorption of hydrogen from blowing agents
used for foaming metals. Composites Science and Technology, 63(16), 2293-2300.
Wübben, T., Stanzick, H., Banhart, J., ve Odenbach, S. (2002). Stability of metallic foams studied under
microgravity. Journal of Physics: Condensed Matter, 15(1), 427-433.
Yang, C. C., ve Nakae, H. (2003). The effects of viscosity and cooling conditions on the foamability of
aluminum alloy. Journal of Materials Processing Technology, 141(2), 202-206.
499
Alumix 231 Esaslı SiC ve Al2O3 Takviyeli Hibrit/Kompozit Üretimi ve
Karakterizasyonu
Halil KARAKOÇ*
Hacettepe Üniversitesi, Türkiye
halil.karakoc@hacettepe.edu.tr
Uğur GÖKMEN
Gazi Üniversitesi, Türkiye
ugurgokmen@gazi.edu.tr
Ufuk TAġCI
Gazi Üniversitesi, Türkiye
ufuktasci@gazi.edu.tr
Görkem KIRMIZI
Gazi Üniversitesi, Türkiye
gorkemkirmizi@gazi.edu.tr
ġener KARABULUT
Hacettepe Üniversitesi, Türkiye
senerkarabulut@hacettepe.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada ön alaĢımlı Alumix 231 matris yapısında SiC/Al2O3 parçacık takviyesi ile elde edilen
hibrit / kompozit numuneler, toz metalurjisi yöntemiyle üretilmiĢtir. Bu amaç için, Alumix 231 toz
malzemesi içerisine ağırlıkça %10 oranında SiC ve Al2O3 parçacıklar ilave edilmiĢtir. Daha sonra
tozlar turbula cihazında 45 dakika karıĢtırılmıĢtır. KarıĢtırılan tozlar, kalıp içerisinde 550OC de sıcak
preslenerek toz metal numuneler üretilmiĢtir. Sıcak presleme iĢlemi sonrası Alumix 231 matris
yapısında SiC ve Al2O3 parçacıkların dağılımı mikroyapısal olarak incelenmiĢtir. Üretilen
hibrit/kompozitlerin sertlik ölçümleri sonrası, en yüksek sertlik değeri %10 Al2O3 içeren numunelerde
tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Toz metalurjisi, Hibrit kompozit, Alüminyum alaşımları
Fabrication and Characterization of Alumix 231 matrix hybrid/composite
reinforced with SiC/Al2O3 particles
Abstract
In this study, pre-alloyed Alumix 231 matrix hybrid/composite samples reinforced with SiC / Al 2O3
particles were fabricated via powder metallurgy methods. For this purpose, Alumix 231 matrix
powders reinforced with SiC and Al2O3 particles (10 wt. %) were prepared. Then, powders were
mixed for 45 minutes in the turbula. Mixed powders were hot pressed at 550°C in the steel mold. The
distributions of the SiC and Al2O3 particles in the Alumix 231 matrix structure after hot pressing
process were investigated to find out the microstructure. After hardness measurements of fabricated
hybrids / composites, the highest hardness value was determined in the samples prepared with 10%
Al2O3 content.
Keywords: Powder metallurgy, Hybrid composite, Aluminum alloys
GĠRĠġ
Malzeme bilimi alanındaki bilimsel araĢtırmalar, malzeme özelliklerinin geliĢimi ve performanslarını
daha ileri bir seviyeye geliĢtirmek içindir. AraĢtırmalar daima geleneksel malzeme tasarımından
ziyade ―daha yüksek sıcaklıklara dayanabilen, daha güçlü ve hafif‖ olarak tasarlanma yönünde
istenmektedir.Malzemelerin geliĢim ve özelliklerini artırmak veya diğer metotlar ile üretilemeyen
malzeme türlerini elde edebilmek için, yeni üretim metotlarından toz metalürjisi (TM) yöntemi,
günümüz endüstrisinde yaygın olarak kullanılmaktadır (SarıtaĢ, 1995:5-30), (SarıtaĢ vd., 2007),
(Bostan, 2008:23(2):343-348). TM yöntemiyle üretilmiĢ malzemelerin yüksek kullanım özelliklerini,
geleneksel metotlarla üretmek neredeyse imkânsızdır. Katı hal metotlarının baĢında gelen TM
yönteminin diğer metotlardan en önemli üstünlüğü, denge diyagramlarındaki Ģartların dıĢında hemen
her tür malzemeye uygulanabilirliğidir (Aksöz, vd, 2013:831-839), (Acılar ve Gül , 2007: 323-327).
500
Alüminyum, magnezyum, silisyum ve alaĢımları Metal Matrisli Kompozit (MMK) üretiminde, hafif
ve sünek yapıda olmalarından dolayı en çok kullanılan matris malzemeleridir. ĠĢleme kolaylığı,
hafiflik, korozyon direnci ve takviye edilebilirlik gibi özelliklere sahip olan alüminyum, genel tercih
sebebini oluĢturmaktadır (Li, vd., 2009: 305–316), (Karabulut, vd., 2013:635-643).Al matrisli
kompozitler özellikle savunma sanayi, otomotiv ve havacılık endüstrisi olmak üzere çok geniĢ bir
alanda kullanılmaktadır (Fathy, vd., 2015:46-53), (Padmavathi ve Ramakrishnan, 2014:660-667),
(Emamy, vd., 2015:303-310). Matris yapı içerisine takviye elemanı olarak en çok tercih edilen
seramik parçacıklar B4C, Al2O3 ve SiC olmakla beraber, bu seramik parçacıklar alüminyum matrisli
kompozitlerin geliĢmesinde etkili bir rol oynamaktadır (Venkatesh ve Harish, 2015: 1277-1284),
(Garreno-Gallardo, vd., 2015:1041-1042). Birbirinden farklı takviye elemanının aynı matris içerisinde
ve her bir takviye elemanının üstün özelliklerinden yararlanmak amacıyla üretilmiĢ kompleks bir yapı
olan hibrit metal matrisli kompozitler, günümüz mühendislik malzemelerinin güncel ve önem taĢıyan
bir türünü temsil etmektedir (Ahamed, vd., 2010:871-877), (Ahmadi, vd., 2014:13-19).
Yapılan çalıĢmada toz metalurjisi yöntemiyle ağırlıkça % 10 oranında SiC ve Al2O3 içeren Alumix 231
esaslı kompozit malzemeler üretilmiĢtir. Ağırlıkça %5 B4C ve %5 SiC parçacıkları aynı matris
içerisinde bir araya getirilerek hibrit kompozit yapılar oluĢturulmuĢtur. Üretilen kompozit
numunelerĠN sertlik ve mikroyapısal değiĢimleri incelenmiĢtir.
MATERYAL METOT
Malzeme
Metal matrisli kompozit numunelerinin üretimine yönelik olarak, çalıĢmada kullanılan ön alaĢımlı
Alumix 231 tozunun kimyasal bileĢimi Tablo 1‘de gösterilmiĢtir. Tozların ortalama parçacık boyutları
Malvern Mastersizer marka lazer saçınım toz boyut ölçme cihazı kullanılarak belirlenmiĢtir.
Kullanılan tozların fiziksel özellikleri Tablo 2‘de sunulmuĢtur.
Tablo 1. Matris alaĢımının kimyasal kompozisyonu
Element
Oran (% Ağırlıkça)
Si
14
Cu
2.5
Mg
0.5
Al
Kalan
Tablo 2. Kullanılan tozların fiziksel özellikleri
Malzeme
Alumix 231
SiC
Al2O3
Fiziksel Özellikler
Yoğunluk (g/cm3) Ergime sıcaklığı (oC)
2,67
577
3,12
2820
3,97
2040
Toz boyutu (µm)
<160
<50
<32
Metot
Ġlk aĢamada, ön alaĢımlı Alumix 231 tozu ağırlıkça %10 oranlarında SiC ve Al2O3 tozları ile ayrı ayrı
karıĢtırılmıĢtır. Alumix 231 tozu içerisine ağırlıkça % 5 SiC ve %5 Al 2O3 tozları ilave edilerek hibrit
kompozitler elde edilmiĢtir. Toz metalurjisi yöntemi ile deney numunelerinin üretiminde,
matris/takviye baĢlangıç tozları, üç boyutlu T2F tipi Turbola cihazında (ġekil 1) homojen bir karıĢım
elde etmek amacıyla 45 dakika karıĢtırılmıĢtır. KarıĢtırma iĢlemi ile elde edilen karıĢım tozlar çelik
kalıplar içerisinde 5500C‘ de tek yönlü preslenerek toz metal blok numuneler üretilmiĢtir.
Sıcak preslenmiĢ toz metal malzemelerin yoğunlukları Sartorius marka terazi ve yoğunluk kiti
kullanılarak ArĢimet prensibine göre belirlenmiĢtir. Hibrit/kompozitlerin içerisinde dağılmıĢ
SiC/Al2O3 parçacıkların matris malzeme ile ara yüzeyleri arasındaki davranıĢları Leica marka optik
mikroskop yardımı ile incelenmiĢtir. Sertlik ölçümleri Emco test duravison 2000 marka sertlik ölçüm
cihazı kullanılarak Brinell (2.5/31.25) olarak ölçülmüĢtür.
501
ġekil 1. Üç boyutlu karıĢtırıcı
DENEYSEL SONUÇLAR VE TARTIġMA
Yoğunluk
Deneysel çalıĢmalar kapsamında ön alaĢımlı Alumix 231 tozu içerisine ağırlıkça %10 oranında SiC ve
Al2O3 tozları ilave edilerek Alüminyum Matrisli Komzopozitler (AMK) üretilmiĢtir. Aynı matris
içerisine ağırlıkça %5 SiC ve %5 Al2O3ilave edilerek hibrit kompozitler elde edilmiĢtir. ġekil 2‘de
Alumix 231 içerisine ilave edilen SiC ve Al2O3 parçacıklarına bağlı olarak değiĢen yoğunluk değerleri
görülmektedir. Matris yapı içerisine ilave edilen parçacık türüne bağlı olarak yoğunlukta değiĢimler
olduğu gözlenmiĢtir. En yüksek yoğunluk değerine takviye elemanı içermeyen saf Alumix 231
numunelerde ulaĢılmıĢtır. Bunun sebebinin matris malzeme ile seramik parçacıklar arasında bulunan
boĢluklardan kaynaklandığı düĢünülmektedir. Matris/parçacık arayüzeyinde bulunan boĢlukların
kompozit yapıların yoğunluğu azalttığı bilinmektedir (Gökmen, vd., 2012). Sıcak presleme yolu ile
üretilen hibritkompozitin yoğunluğunun ağırlıkça %10 SiC içeren numunelerden daha yüksek çıktığı
tespit edilmiĢtir. EĢit miktarda takviye elemanı içeren numunelerde farklı yoğunluk değerlerinin elde
edilmesinin parçacık boyutundaki değiĢimden kaynaklandığı bildirilmiĢtir (Gökmen, 2016).
ġekil 2. Kompozit numunelerin yoğunluk değiĢimi
Mikroyapı
ġekil 3-6‘da takviye elamanı içermeyen, SiC ve Al2O3 eklenmiĢ Alumix 231 esaslı
hibrit/kompozitlere ait optik mikroskop görüntüleri verilmiĢtir. Hibrit/kompozitlerin içerisinde
dağılmıĢ SiC/Al2O3 parçacıkların matris malzeme ile ara yüzeyleri optik mikroskop yardımı ile
incelenmiĢtir. Ön alaĢımlı Alumix 231 tozu ağırlıkça %14 oranında Si içermektedir. Matris malzeme
502
içerisinde yüksek oranda bulunan Si elementi varlığı ve dağılımı ġekil 3‘te açıkça görülebilmektedir.
Silisyumun tane içerisinde yoğun Ģekilde ve tane sınırlarında kısmen dağıldığı gözlenmiĢtir. ġekil 4‘te
Alumix 231 matrisli Al2O3 takviyeli numuneye ait 2 farklı büyütme oranında alınmıĢ optik mikroskop
resimleri görülmektedir. Al2O3 parçacıkların genellikle tane sınırları etrafında toparlandığı tespit
edilmiĢtir. Alumix 231 matris içerisinde bulunan Al2O3 parçacıkların farklı bölgelerden farklı açılarda
alınan mikroyapı görüntüleri incelendiğinde Al2O3 parçacıkların matris içerisine gömülü olduğu tespit
edilmiĢtir. Matris malzeme ile parçacık arayüzeyin de uyum olduğu söylenebilir.
Si
ġekil 3. Alumix 231 numunenin optik mikroskop görüntüleri
Al2O3
ġekil 4. Alumix 231 + Al2O3 numunenin optik mikroskop görüntüleri
ġekil 5‘te Alumix 231 matrisli SiC parçacık takviyeli kompozit numuneye ait optik mikroskop
resimleri görülemektedir. SiC parçacıkların tane sınırları etrafında kısmen kümelendiği tespit
edilmiĢtir. Farklı bölgelerden farklı açılarda alınan görüntüler incelendiğinde SiC parçacığı boyunca
boĢluklar gözlenmiĢtir. Tane sınırlarında meydana gelen kısmi kümelenmelerin ve parçacıklar
etrafında bulunan boĢlukların yoğunlukta meydana gelen azalmaya sebep olduğu düĢünülmektedir.
Toz metal malzemelerde parçacık boyutundaki değiĢime bağlı olarak yoğunlukta azalma gözlenebilir
(Gökmen, 2016), (Rahimian, vd., 2009: 5387-5393). ġekil 6‘da Al2O3 ve SiC içeren hibrit kompozit
numuneye ait mikroyapı görüntüleri sunulmuĢtur. ġekil 6‘da verilen optik mikroskop
görüntülerine göre Alumix 231 matris içerisinde bulunan parçacıkların homojen olarak
dağıldığı söylenebilir. Her iki parçacığında genellikle tane sınırı etrafında çevrelendiği
503
gözlenmiĢtir. SiC parçacıklar ile Al2O3 parçacıkların bölgesel olarak yan yana geldiği ve kısmen
gözenekleri kapattığı tespit edilmiĢtir. Bu durum SiC içeren kompozit numuneye kıyasla yoğunluk
artıĢını destekler niteliktedir.
Si
SiC
ġekil 5. Alumix 231 + SiC numunenin optik mikroskop görüntüleri
Al2O3
SiC
ġekil 6. Alumix 231 + SiC + Al2O3 numunenin optik mikroskop görüntüleri
Sertlik Değişimi
ġekil 7‘de sıcak presleme yoluyla üretilen hibrit/kompozit numunelerin farklı bölgelerinden alınan
sertlik değerleri görülmektedir. Sertlik grafiği oluĢturulurken 3 farklı numune için alınan sertlik
değerlerinin ortalaması esas alınmıĢtır. En yüksek sertlik değerine ağırlıkça %10 oranında Al2O3 içeren
kompozitlerde ulaĢılmıĢtır. En düĢük sertlik değerini ise parçacık takviyesi içermeyen saf Alumix 231
numuneler sergilemiĢtir. Üretilen hibrit kompozitlerin sertliği ağırlıkça %10 oranında SiC içeren
kompozit numunelerden daha yüksek çıkmıĢtır. Numunelerden elde edilen yoğunluk değerleri ve optik
mikroskop görüntüleri sertlik değerlerinde karĢılaĢılan farklılıkları destekler niteliktedir. Al matrisli
kompozit numunelerde parçacık türü değiĢiminin sertliğe etki ettiği bilinmektedir (Ünlü, 2008),
(James, vd. 2014).
504
ġekil 7. Kompozit numunelerin sertlik değiĢimi
SONUÇLAR
Bu çalıĢma kapsamında Al2O3 ve SiC parçacık takviyeli Alumix 231 matrisli hibrit/kompozit
numuneler sıcak presleme yöntemi ile üretilmiĢtir. Alumix 231 matris içerisine Al 2O3 ve SiC
parçacıkları ilave edilerek kompozit numuneler ağırlıkça %5 SiC ve %5 Al2O3 aynı matris içerisine
ilave edilerek hibrit kompozit numuneler üretilmiĢtir. Makro ve mikro incelemelerden elde edilen
sonuçlar aĢağıda sunulmuĢtur;
Alumix 231 matris içerisine ilave edilen parçacık türüne bağlı olarak yoğunlukta değiĢim
olduğu gözlenmiĢtir.
Matris malzeme içerisine ilave edilen parçacıkların genellikle tane sınırları etrafında
kümelendiği gözlenmiĢtir.
Alumix 231 esaslı numunelerde en yüksek sertlik değeri ağırlıkça %10 Al2O3 içeren
kompozitlerde elde edilmiĢtir. En düĢük sertliği takviye elemanı içermeyen numuneler
sergilemiĢtir. Hibrit kompozit numunelerde SiC içeren kompozitlerden daha yüksek sertlik
değeri tespit edilmiĢtir.
TeĢekkür
Yazarlar olarak, 014 D05 603 001-636 proje kodu ile deneylerin yapılmasında bize sağlamıĢ olduğu
mali destekten dolayı Hacettepe Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeler Birimine (BAP) teĢekkür
ederiz.
505
REFERANSLAR
Acılar, M., ve Gül, F., (2007). Effect of the reinforcement partical size on the abrasive wear behaviour
of the Al - SiCp composites produced by pressure infiltration technique. Journal of the Faculty
of Engineering and Architecture of Gazi University, Vol:22, No 2, 323-327.
Ahamed, A.R., Asokan, P., Aravindan, S., Prakash., M.K., (2010). Drilling of hybrid Al-5%SiCp5%B4Cp metal matriccomposites. The International Journal of Advanced Manufacturing
Technology 49(9): 871-877.
Ahmadi, A.,Toroghinejad, M.R., Najafizadeh, A., (2014). Evaluation of microstructure and
mechanical properties of Al/Al2O3/SiC hybrid composite fabricated by accumulative
rollbonding process. Materials and Design 53: 13-19.
Aksöz, S., Özdemir, A.T., Çalın, R., Altınok, Z., Bostan, B., (2013). Sinterleme, YaĢlandırma ve
Kriyojenik Isıl ĠĢlemlerinin AA 2014-B4C Kompozit Yapısına ve Mekanik Özelliklerine
Etkileri. Gazi Üni, Müh Mim. Fak. Der. 28, 4: 831-839.
Bostan, B., (2008). Examination of Al4C3 Formation After Mechanically Alloying and Extrusion.
Journal of theFaculty of Engineeringand Architecture of Gazi University, 23(2):343-348.
Emamy, M.,Oliayee, M., Tavighi, K., (2015). Microstructuresand tensile properties of Al/2024–Al4Sr
compositeafter hot extrusionand T6 heattreatment. MaterialsScience&Engineering A 625: 303–
310.
Fathy, A., El-Kady, O., Mohammed, M.M.M., (2015). Effect of iron addition on microstructure,
mechanica land magnetic properties of Al-matrix composite produced by powder metallurgy
route. Trans. Nonferrous Met. Soc. China 25: 46−53.
Garreno-Gallardo, C.,Mendoza-Duarte, J.M., Lopez-Melendez, C., Estrada-Guel, I., MartinezSanchez, R., (2015). Evaluation of Mechanical Properties of Aluminum Alloy (Al-2024)
Reinforced with Carbon-Coated Silver Nanoparticles (AgCNP) Metal MatrixComposites.
Microscopy and Microanalysis 21, 3: 1041-1042.
German R.M., editörler SarıtaĢ S., Türker M., Durlu N., (2007). Toz Metalurjisi ve Parçacıklı
Malzeme ĠĢlemleri. Türk Toz Metalurjisi Derneği, Ankara.
Gökmen, U., Karakoç, H., AteĢ, H., Türker, M., (2012). Investigation of the Weldability of Al2O3
Reinforced Alumix 231 Based Composite Materials Produced by Powder Metallurgy Route.
Euro PM2012 konferansında sunulmuĢ bildiri.
Gökmen, U., (2016). Al 2024 Esaslı B4C/SiC Parçacık Takviyeli Hibrit Kompozitlerin Tıg Kaynağı ile
BirleĢtirilmesi. 4th International Conference on Welding Technologies and Exhibition
(ICWET‘16) sempozyumunda sunulmuĢtur.
James, S. J., Venkatesan, K., Kuppan, P., ve Ramanujam, R. (2014). Hybrid Aluminium Metal Matrix
Composite Reinforced with SiC and TiB2. Procedia Engineering, 97, 1018-1026.
Karabulut, H., Çıtak, R., Çinici, H., (2013). Mekanik AlaĢımlama Süresinin Al + % 10 Al 2O3
Kompozitlerde Eğme Dayanımına Etkisi. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der., 28: 3 635-643.
Li Y.,Zhao Y.H., Ortalan V., Liu W., ZhangZ.H., Vogt R.G., Browning N.D., Lavernia E.J.,
Schoenung J.M., (2009). Investigation of aluminum based nano composites with ultra high
strength. Materials Science and Engineering A527:305–316.
Padmavathi, K.R., Ramakrishnan, R., ( 2014 ). Tribological behaviour of Aluminium Hybrid Metal
MatrixComposite. ProcediaEngineering 97: 660 – 667.
Rahimian, M., Ehsani, N., Parvin, N., ve Baharvandi, H.R., (2009). The effect of particle size,
sintering temperature and sintering time on the properties of Al–Al2O3 composites, made by
powder metallurgy. Journal of Materials Processing Technology 209: 5387–5393.
SarıtaĢ, S., (1995). EngineeringMetallurgyAndMaterials. Ankara, 5-30.
Ünlü, B.S., (2008). Investigation of tribological and mechanical properties Al2O3–SiC reinforced
Al composites manufactured by casting or P/M method Materials and Design 29. 2002–2008.
Venkatesh, B.,Harish., (2015). Mechanıcal Propertıes Of Metal Matrıx Composıtes (Al/SiCp) Partıcles
Produced By Powder Metallurgy. International Journal of Engineering Research and General
Science 3(1): 1277-1284.
506
B2O3-C-Al Üçlü BileĢen Tozlarının Mekanokimyasal DavranıĢı Üzerine Bir
ÇalıĢma
Hakan GÖKMEġE
Necmettin Erbakan University, Turkey
hgokmese@konya.edu.tr
Bülent BOSTAN
Gazi University, Turkey
bostan@gazi.edu.tr
Ufuk TAġCI*
Gazi University, Turkey
ufuktasci@gazi.edu.tr
Özet
Mekanokimyasal iĢlem, son zamanlarda nano boyutlu malzemelerin sentezlenmesinde yeni bir teknik
olarak önem kazanmaktadır. Yapılan deneysel çalıĢmada, B2O3-C-Al üçlü baĢlangıç malzemelerinin
mekanokimyasal davranıĢı ve nanoparçacık sentezi üzerine bir inceleme yapılmıĢtır. Reaksiyon
stokiyometrilerine göre hazırlanan baĢlangıç malzemeleri, speks tipi öğütücüde 1-3-6 saat öğütme
iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Daha sonra liç iĢlemi ile nanoparçacık Al2O3/B4C seramik faz yapısının
sentezi gerçekleĢtirilmiĢtir. Sentezlenen ürünlerin parçacık boyut ölçümleri, faz dönüĢümleri ve
morfolojik yapılarının belirlenmesi amacıyla sırasıyla, nano parçacık boyut ölçümü, XRD analizi,
SEM ve TEM incelemeleri yapılmıĢtır. Sentezleme süresinin artıĢıyla azalan parçacık boyutu (50-350
nm) ve tozlarda aglomerasyon oluĢumları tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Mekanokimyasal davranış, Al2O3/B4C, Nanokompozit
A Study on Mechanochemical Behavior of
B2O3-C-Al Ternary System Powders
Abstract
Mechanochemical process, the synthesis of nano-sized materials is gaining importance recently as a
new technique. In this study, mechanochemical behavior of B2O3-C-Al ternary starting material and a
study on the synthesis of nanoparticles were made. Starting materials prepared according to the
reaction stoichiometry were performed in a spex ball mill (1-3-6 hours milling period). Then, synthesis
of Al2O3/B4C nanoparticles ceramic phase structure was carried out by leaching process. To determine
the phase transformations, morphology structure and the particle size measurement of the synthesized
products respectively was carried out nano particle size measurement, XRD analysis, SEM and TEM
investigations. With the increase in the synthesis period, decreasing particle size (50-350 nm) and the
formation of agglomeration in the powders were determined.
Keywords: Mekanokimyasal behavior, Al2O3/B4C, Nanocomposite
507
GĠRĠġ
Günümüzde teknolojik geliĢmeler malzeme alanındaki geliĢmelere bağlıdır. Son yıllarda
teknoloji ve endüstride meydana gelen hızlı geliĢmeye ve pahalanan enerjiye bağlı olarak daha üstün
özelliklere sahip malzemelere olan gereksinim gün geçtikçe artmaktadır (Güleryüz, 2010: 1-3), (Orhan
vd., 2007:8-13), Engin vd., 2011:531-536). Daha iyi mekanik özelliklerin oluĢturulmasını sağlayan, iyi
bir termodinamik kararlılık, güçlü ara yüzey bağlanması, daha ince boyut ve uygun bir Ģekildeki
dağılım, in-situ iĢlemlerini daha dikkat çekici bir ilgi odağı haline getirmiĢtir (Reddy vd., 2007:341346), (Ma vd., 2000:367 – 373), Tjong ve Ma, 2000:49-113).
Bu yöntemler arasında Mekanokimyasal sentez kompozit malzemelerin üretilebilmesi için
gelecekte önemli yöntemler arasında gösterilmektedir ve gün geçtikçe ilgi odağı haline dönüĢmektedir
(Sivasankaran vd., 2011:661-672). Mekanokimyasal sentezleme, reaksiyon baĢlangıç tozlarının
karıĢımı sonrasında oda sıcaklığı veya daha düĢük sıcaklıklarda kimyasal reaksiyonları içeren bir katı
hal toz malzeme sentezleme yöntemidir (Khaghani – Dehaghani vd., 2011:244-249).
ġekil 1. Speks tipi değirmen ve öğütme seti
Mekanokimyasal sentezleme açısından kullanılan öğütme cihaz türleri ise sırasıyla Bilyalı
değirmen, Speks, Planetary (Uydu Tipi) ve Atritör Değirmen olarak uygulamalarda çoğunlukla
kullanılmaktadır. Bunlardan speks ve planetary tipi değirmenler ġekil 1 ve 2‘ de sırasıyla
gösterilmiĢtir.
ġekil 2. Planetary tipi değirmen
508
Son yıllarda özellikle mekanokimyasal tekniği ile iç içe geçmiĢ faz kompozitlerinin, nano
boyutlu mikro yapıları ile birlikte geniĢ bir Ģekilde kullanımı dikkat çekmektedir (Khaghani –
Dehaghani vd., 2011:244-249). Dolatmoradi ve arakadaĢları W-Cu nanokompozitlerini istenmeyen
yan ürünleri ve sonraki iĢlemlerle ortamdan uzaklaĢtırılmasıyla, WO3 ve CuO‘ nun reaktif öğütülmesi
ile hazırlamıĢlardır (Dolatmoradi vd., 2013:208-214) . Zhang ve Saito‘nun yaptıkları çalıĢma ısıl bir
etki olmaksızın kuru öğütme Ģartlarında fonksiyonel malzemelerin mekanokimyasal olarak
sentezlenmesinin değerlendirilmesi üzerine olmuĢtur (Zhang ve Saito, 2012:523-531).
Khabbaz ve arkadaĢları Nanokristalize molibden karbür (Mo2C), ticari saflıktaki MoO3 ve
grafitten (Stokiyometrik oran ve 20, 40, 60 ve %90 ekstra) planetary tip cihazındaki öğütme (300rpm,
20:1) ve sonrasındaki ısıl iĢlemi ile sentezlemiĢlerdir (Khabbaz vd., 2013: 402 – 407).
Yapılan bu çalıĢma kapsamında ise B2O3-C-Al üçlü baĢlangıç malzemelerinin mekanokimyasal
davranıĢı ve nanoparçacık sentezi üzerine bir inceleme yapılmıĢtır. Speks tipi değirmen kullanılarak
kısa süre içerisinde yapılan sentezleme çalıĢmaları sonucunda ise Al2O3/B4C seramik faz toz
karıĢımları elde edilmiĢtir.
DENEYSEL ÇALIġMALAR
Bu çalıĢmada baĢlangıç malzemeleri olarak Bor oksit (Eti Maden ĠĢletmeleri, 315 μm, >%98
saflıkta), Karbon ( Aldrich, 12 μm, %99,5 saflıkta) ve Aluminyum (Aldrich, 75 μm, %99,95 saflıkta)
eĢitlik 1 de gösterilen reaksiyon stokiyometrisine göre hazırlanmıĢtır.
2B2O3 + 4Al + C ==> 2Al2O3 + B4C
Bilindiği üzere speks tipi öğütme cihazlarında öğütme iĢlemi sırasında ortamda herhangi bir gaz
akıĢı veya inert bir ortam sağlanamamaktadır. Bu nedenle B2O3, C ve Al baĢlangıç bileĢenlerinin
reaktör içerisine yerleĢtirilmesi, kontrollü atmosfer ünitesi (glove-box) içerisinde bulunan 0,01 g
duyarlı terazi kullanılarak yapılmıĢtır. Reaksiyon stokiyometrisine göre hazırlanıp karıĢtırılan tozlar
yüksek enerjili bir öğütme ortamı olan Speks 8000 D tipi bir değirmen içerisinde 1, 3 ve 6 saat
sertleĢtirilmiĢ bilyalar ile öğütme iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Sentezlenen toz karıĢımı nano boyutlu
B4C‘nin tek baĢına elde edilebilmesi için %15 HCl çözeltisinde liç iĢlemine tabii tutulmuĢtur.
B2O3, C ve Al baĢlangıç malzemelerinin varlığında nano boyuttaki nihai toz karıĢımlarının
sentezlenmesi ve sonrasındaki ürünlerin, liç iĢlemleri öncesi ve sonrasında karakterizasyonu
bakımından, Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ve Geçirimli Elektron Mikroskobu (TEM)
kullanılarak mikro yapısal çalıĢmalar gerçekleĢtirilmiĢtir. Bilindiği üzere bir oda sıcaklık yöntemi
olarak mekanokimyasal sentezin etkili bir Ģekilde baĢarılabilmesi için malzeme karakterizasyonu ve
sonrasındaki çalıĢmalar oldukça önem kazanmaktadır.
Mekanokimyasal sentezleme iĢleminde kullanılan baĢlangıç bileĢenleri ile birlikte nano
boyuttaki ve Al2O3/B4C parçacıklarının elde edilmesinde, reaksiyon oluĢum ve tamamlanma süreleri
açısından XRD analizleri oldukça önemli olmuĢtur. Dolayısıyla sentezlenen toz karıĢımlarındaki
oluĢması muhtemel bileĢiklerin tespitine yönelik olarak, ürünlerin tayininde XRD analizi
gerçekleĢtirilmiĢtir. XRD çalıĢmaları, Philips marka X-ıĢını difraktometresi cihazı ile Cu-Kα
radyasyonu 10° < 2θ < 70° aralığında, 40kV gerilim ve 40mA akım kullanılarak yapılmıĢtır.
SONUÇLAR ve TARTIġMA
B2O3, C ve Al baĢlangıç malzeme toz karıĢımları deneysel çalıĢmalar bölümünde belirtilen
reaksiyon stokiyometrilerine göre hazırlanarak, sentezleme çalıĢmaları gerçekleĢtirilmiĢtir. ġekil 3‘ te
Speks tipi öğütücü ile 1, 3 ve 6 saat sentezleme çalıĢmaları sonrasındaki elde edilen toz karıĢımlarının
XRD analizleri verilmiĢtir.
509
ġekil 3. 1, 3 ve 6 saat sentezlenen toz karıĢımının XRD analizi
ġekil 3 incelendiğinde 2θ mesafesine bağlı olarak tespit edilen pik değerlerinin Al 2O3, Al ve Fe
fazlarını temsil ettiği görülmektedir. Speks tipi öğütücü ile yapılan sentezleme çalıĢmalarında B2O3, C
ve Al baĢlangıç bileĢenleri kullanıldığında, mekanokimyasal etki ile birlikte reaksiyon ürünü olarak
henüz daha 1 saat sentezleme sonunda Al2O3 seramik faz yapısının, 2θ mesafesindeki piklerinin
oluĢtuğu tespit edilmiĢtir. Henüz sentezlemenin ilk saatlerinde tespit edilen Al2O3 pikleri, reaksiyonun
baĢlangıcını tanımlarken, yine tespit edilen Al pik zirveleri ise reaksiyonun dönüĢümünün
tamamlanmadığının ve devam ettiğinin bir göstergesidir. Çünkü artan sentezleme süresi (6 saat) ile
azalan ve neredeyse tükenen Al miktarı reaksiyonun tamamlanması açısından oldukça önemlidir.
Reaksiyon dönüĢümü ile birlikte Al2O3 pik zirvelerinin yanı sıra Fe piklerinin oluĢumu da tespit
edilmiĢtir. Fe pik değerinin bazı 2θ mesafelerinde Al baĢlangıç bileĢeni ile çakıĢık bulunduğu ve artan
sentezleme süresinde artıĢ gösterdiği belirlenmiĢtir. Mekanokimyasal sentezleme üzerine yapılan
literatür araĢtırmalarında önemli bir konu olarak, sentezleme sırasında var olan kirliliğin tipi ve
miktarına dikkat çekilmektedir. Tozların kirliliğinin; baĢlangıç toz impuriteleri, atmosfer, öğütme
ekipmanları v.s.‘ den dolayı olabildiği belirtilmektedir (Suryanarayana, 2001:1-184).
Mekanokimyasal sentezleme çalıĢmalarında speks kullanılarak yapılan deneylerde
aluminatermik hem indirgeme reaksiyonları açısından Al2O3 / B4C seramik fazlarının
sentezlenebilirliği baĢarılı bir Ģekilde liç iĢlemleri öncesinde XRD analizleri ile belirlenmiĢtir. Ancak
önemli bir husus, nano parçacık B4C seramik fazının tek baĢına üretimini gerçekleĢtirmektir. Nitekim
Al ve reaktantı kullanılarak yapılan sentezleme çalıĢmalarında her ne kadar Al2O3 ve B4C seramik
fazları üretilebilirliği üzerinde durulmuĢ olsa da ortamdan ve sentez süresine bağlı olarak oluĢan, diğer
Fe vs. gibi safsızlıkların giderilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla yüksek saflıktaki nano parçacık
boyutundaki bor karbürün tek baĢına üretimi oldukça önemlidir. Bu amaca yönelik olarak sentezlenen
Al2O3 ve B4C seramik faz toz karıĢımları, %15‘ lik HCl çözeltisinde liç iĢlemine tabii tutulmuĢtur. Al
baĢlangıç bileĢenleri ile sentezlenen tozların, 6 saat sonunda elde edilen toz karıĢımlarının, liç iĢlemleri
sonrasındaki yapılan XRD analizleri ise ġekil 4‘ te gösterilmiĢtir.
510
ġekil 4. 6 saat sentezlenen toz karıĢımının liç iĢlemi sonrası XRD analizi
ġekil 4‘teki B2O3, Al ve C baĢlangıç malzemesi ile sentezlenen toz karıĢımının XRD analizi
incelendiğinde Fe gibi safsızlıklarından arındırıldığı tespit edilmiĢtir. Al‘ nin reaktant olarak
kullanıldığı aluminatermik indirgeme reaksiyonları sonrasında yapılan XRD analizlerinde, liç iĢlemleri
öncesinde B4C seramik fazını tanımlayan pik Ģiddetlerine rastlanılmamıĢtır. Ancak bir diğer reaksiyon
ürünü olan Al2O3‘ ün toz karıĢımındaki dönüĢüme bağlı olarak XRD analizi ile tespiti, B4C seramik
fazınında beraberinde oluĢtuğu yönünde ihtimali kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla liç iĢlemi
sonrasında Al2O3 seramik fazı ile birlikte, 2θ = 34,957 ve 2θ = 37,819 en Ģiddetli ve diğer B4C
piklerinin de bulunduğu tespit edilmiĢtir. Al2O3 seramik fazını hazırlanan asit çözeltisi ile çözme
güçlüğünden dolayı, liç iĢlemi sonrasında bile Al2O3 pik zirvelerinin yer aldığı belirlenmiĢtir. Speks
kullanılarak yapılan sentezleme çalıĢmalarında indirgeyici olarak Al baĢlangıç bileĢeni, B 2O3 ve C
kimyasalları kullanılarak, 1, 3 ve 6 saat sonunda sentezlenen toz karıĢımlarının SEM görüntüleri ġekil
5, 6 ve 7‘ de gösterilmiĢtir. Speks kullanılarak yapılan sentezleme çalıĢmaları sonunda alınan nihai
ürünü meydana getiren toz karıĢımlarının nano parçacık boyutunda bulunması, toz parçacıklarında
önemli derecede aglomerasyonu da beraberinde getirmiĢtir Naito vd., 2003:81-129). B2O3, Al ve C
baĢlangıç malzemesi ile 1, 3, 6 ve 10 saat sonunda sentezlenen toz karıĢımlarının mikro yapı
görüntüleri incelendiğinde, mekanokimyasal sentezin ilk safhalarında yani 1 saatlik süre zarfında bile,
toz parçacıkları açısından kararlı çalıĢma denge hali olan eĢ eksenli tane yapılarının oluĢumu tespit
edilmiĢtir.
Artan sürenin (3 ve 6 saat) etkisiyle birlikte dönüĢen seramik faz miktarındaki artıĢ ile birlikte
toz boyutunda küçülmelerin meydana geldiği belirlenmiĢtir. 1, 3 ve 6 saat sentezleme sonundaki
kristalize boyutunun önemli derecede küçültülebilmesindeki esas nedenin, yapı içerisinde reaksiyon
dönüĢümüne bağlı olarak oluĢturulan seramik fazların olduğu ayrıca artan sürenin etkisi altında ciddi
aglomerasyon oluĢumlarının yer aldığı tespit edilmiĢtir.
ġekil 5. 1 saat sentezlenen toz karıĢımının SEM görüntüleri
511
ġekil 6. 3 saat sentezlenen toz karıĢımının SEM görüntüleri
ġekil 7. 6 saat sentezlenen toz karıĢımının SEM görüntüleri
Yapılan çalıĢmada B2O3-Al-C üçlü sisteminde 6 saat sentezleme çalıĢması sonucunda,
Al2O3/B4C seramik faz yapısının TEM görüntüleri ġekil 8‘ de gösterilmiĢtir. TEM görüntüleri
incelendiğinde, sentezlenen seramik faz toz karıĢımının ciddi derecede agglomera olmuĢ mikro yapısı
görüntülenmiĢtir. Agglomera olan bu parçacıklarının boyutunun ġekil 7‘ deki mikro yapı görüntüsü
üzerinden, yaklaĢık olarak 350 nm boyutunda olduğunu belirtebiliriz. Bu parçacıkların Al2O3 ve B4C
seramik faz yapılarından oluĢtuğu XRD analizleri ile tespit edilmiĢtir. XRD analizi ile liç iĢlemleri
sonrasında hala yapıda Al2O3 fazının yer alması, 6 saat sentezlenen toz karıĢımında liç sonrasındaki
TEM incelemelerinin yapılmasına gerek duyulmamıĢtır. TEM görüntülerinden anlaĢılacağı üzere,
nadir de olsa serbest seramik faz parçacıkların yapı içerisinde bulunduğu tespit edilmiĢtir.
Mekanokimyasal sentezleme iĢleminin bir sonucu olarak, üretilen nano parçacık boyutundaki tozların
sergilediği bir özellik olarak, aglomera Ģeklindeki parçacıkların tabakalı ve çok yüzlü geometrik
formundaki yapılarının da, mutlak suretle bulunduğu kaçınılmaz bir sonuç olmuĢtur.
ġekil 8. 6 saat sentezlenen toz karıĢımının TEM görüntüleri
SONUÇ
B2O3-C-Al üçlü bileĢen tozlarının mekanokimyasal davranıĢı üzerine yapılan çalıĢmanın sonucu
aĢağıda özetlenmiĢtir;
B2O3-Al-C baĢlangıç bileĢenleri ile Al2O3 / B4C seramik fazlarının üretilebilirliği
gösterilmiĢtir.
Al2O3 / B4C seramik fazlarının 6 saat sonunda sentezlenen toz karıĢımında bulunduğu XRD
analizi ile tespit edilmiĢtir.
512
Mekanokimyasal etkinin bir sonucu olarak tozların iri ve ufak tane yapılarında yer aldığı aynı
zamanda toz boyutunun belirlenmesinde aglomerasyonun etkili olduğu TEM görüntüleri ile
belirlenmiĢtir.
Nano parçacık boyutlu sentezleme çalıĢmalarında yeni bir öğütme değirmeni ve ekipmanları
tasarlanarak, çalıĢma parametreleri değiĢtirilerek, mekanokimyasal sentezlemenin verimliliği
ve etkili Ģekilde kullanılabilirliği geliĢtirilebilir.
REFERANSLAR
Dolatmoradi, A., Raygan, S., Abdizadeh, H. (2013). Mechanochemical synthesis of W–Cu nanocomposites via
in-situ co-reduction of the oxides. Powder Technology, 233, 208–214.
Ergin, N., Garip, Y., Özdemir, Ö. (2011). Ġndirgen Yanma Sentezi Yöntemi Ġle Ti-Al- B Esaslı Kompozit
Üretimi. 6th International Advanced Technologies Symposium, Elazığ, 531-536.
Güleryüz, F. (2010). An Investigation of Microstructure and Mechanical Properties of aluminium Matrix
Composite Reinforced With B4C Particules Manufactured by PM. Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul, 1-3.
Khabbaz, S., Honarbakhsh-Raouf, A., Ataie, A., Saghafi, M. (2013). Effect of processing parameters on the
mechanochemical synthesis of nanocrystalline molybdenum carbide. Int. Journal of Refractory Metals
and Hard Materials, 41, 402–407Khaghani-Dehaghani, M.A., Ebrahimi-Kahrizsangi, R., Setoudeh, N.,
Nasiri- Tabrizi, B. (2011). Mechanochemical synthesis of Al2O3–TiB2 nanocomposite powder from Al–
TiO2–H3BO3 mixture, Int. Journal of Refractory Metals and Hard Materials, 29, 244–249.
Ma, Z.Y., Tjong, S. C., Gen, L. (2000). In-Situ Ti-Tib Metal–Matrix Composıte Prepared by a Reactive Pressing
Process. Scripta mater., 42, 367–373.
Naito, M., Shinohara, N., Uematsu, K. (2003). Raw Materials. Handbook of Adv. Ceramics, Chapter 2, 81-129.
Orhan, A., Gür, A. K., Çalıgülü, U. (2007). Al Matrisli B 4C Takviyeli Kompozitlerin Sıcak Presleme
Yöntemiyle Üretimi. Makine Teknolojileri Elektronik Dergisi, (4), 8-13.
Reddy, B. S. B., Karabi, D., Pabi, S.K., Siddhartha, D. (2007). Mechanical–thermal synthesis of Al–Ce/Al2O3
nanocomposite powders. Materials Science and Engineering A, 341–346, 445–446.
Sivasankaran, S., Sivaprasad, K., Narayanasamy, R., Satyanarayana, P.V. (2011). Xray peak broadening analysis
of AA 6061100 −x−x wt.% Al2O3 nanocomposite prepared by mechanical alloying. Materials
Characterization, 62, 661-672.
Suryanarayana, C. (2001). Mechanical alloying and milling. Progress in Materials Science, 46, 1-184.
Tjong, S. C., Ma, Z. Y. (2000). Microstructural and mechanical characteristics of in situ metal matrix
composites. Materials Science and Engineering, 29, 49-113.
Zhang, Q., Saito, F. (2012). A review on mechanochemical syntheses of functional materials. Advanced Powder
Technology, 23, 523–531.
513
Yıldırım Darbe Generatörü Sistem Parametrelerinin Hesabı ve PSPICE
Tabanlı Analizi
Emrah DOKUR
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
emrah.dokur@bilecik.edu.tr
Mehmet KURBAN*
Bilecik ġ.E. Üniversitesi
mehmet.kurban@bilecik.edu.tr
Özet
Güç sistemlerinin kapasitelerinin artmasının yanı sıra çalıĢma güvenilirliği de büyük önem
taĢımaktadır. Güç sistemlerinde kullanılan bir elemanda meydana gelecek arıza, sistemin büyük
kısmının devre dıĢı kalmasına ve güvenilirliğinin azalmasına neden olabilmektedir. Arızaların önemli
bir kısmı yalıtım kaynaklı arızalardır. Yalıtım bozulmaları, yüksek gerilim altında çalıĢan cihazlarda,
çeĢitli nedenlerle oluĢan aĢırı gerilimler nedeniyle yalıtımın zorlanmasından veya zamanla yalıtımın
zayıflamasından oluĢur. Sistemde meydana gelecek aĢırı gerilimler Ģebeke kaynaklı olabileceği gibi,
yıldırım vb. Ģebeke dıĢı kaynaklı da olabilmektedir. Bu nedenle yüksek gerilim elemanlarının aĢırı
gerilimlere karĢı dayanımları sağlanmalıdır. Bu çalıĢmada da yüksek gerilim elemanlarının testlerinde
kullanılan yıldırım darbe generatörünün farklı gerilim seviyeleri için sistem parametrelerinin
hesaplanarak PSPICE tabanlı analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Yıldırım Darbe Generatörü, Sistem Parametresi, PSPICE.
Calculation of Impulse Voltage Generator System Parameters and PSPICE
Analysis
Abstract
An uninterrupted supply of electricity is of supreme importance in our daily activities. Transient
overvoltages and overcurrents due to lightning and switching surges are the main causes of
interruption of the continuous supply of electricity. They cause discharges in the insulation of the
transmission lines and various power apparatus thus resulting severe damage to these equipments. So,
power apparatuses are generally subjected to several insulation tests to demonstrate that the equipment
fulfills the specified requirements of the quality standards. High voltage laboratories are an essential
requirement for making research as well as performing the acceptance tests for the equipments those
will be the part of the high voltage transmission systems. In this paper, determination of impulse
voltage generator system parameters are carried out based on PSPICE.
Keywords: Impulse Voltage Generator,System Parameter, PSPICE.
GĠRĠġ
Günümüzde kullanılan güç sistemlerinin büyük kapasitede olmalarıyla beraber hassas olmaları
da gerekmektedir. Güç sistemlerinde kullanılan bir elemanın arızalanması sistemin büyük bir kısmının
devre dıĢı kalmasına, güvenilirliğinin ve performansının azalmasına sebep olur. Bu arızalar genel
olarak elektrik cihazlarının yalıtım kısımlarında ortaya çıkan bozulmalarla iliĢkilidir. Özellikle yüksek
gerilim cihazları, sürekli olarak Ģebeke gerilimleri ve aĢırı gerilimlerle zorlandıkları için, çok daha
yalıtım bozulmalarına maruz kalabilirler.
Yüksek gerilim hava hatlarında ve bunlara bağlı generatör, transformatör, güç kesicisi v.b.
iĢletme araçlarında meydana gelen arızaların bir çok nedenleri olmakla beraber, bu nedenlerin en
baĢında aĢırı gerilimler gelir. AĢırı gerilimler oluĢum nedenlere göre ikiye ayrılır. Devre açma
514
kapamada, toprak ve faz kısa devrelerinde ve rezonans olaylarında meydana gelen aĢırı gerilimlere iç
aĢırı gerilimler, atmosferik etkilerden meydana gelen aĢırı gerilimlere de dıĢ aĢırı gerilimler denir.
Sistemin güvenilirliği ve devamlılığı için aĢırı gerilimler büyük önem taĢır. Bu nedenle güç
sistemlerinin kararlı çalıĢması ve en uygun tasarımı için, sistemde meydana gelen aĢırı gerilimlerin
oluĢum nedenleri ve çeĢitlerinin bilinmesi gereklidir (Kalenderli Ö., 2011)
Sanayi sektöründe faaliyet gösteren üreticiler, üretmiĢ oldukları ürünleri ilgili ulusal,
uluslararası ve çeĢitli askeri standartlara göre test ettirmelidirler. Bu testler, kendi bünyelerinde
bulunan laboratuarlarda veya uluslararası geçerliliği olan akredite olmuĢ laboratuarlarda
gerçekleĢtirilmelidir. Testler sırasında kullanılan test aletlerinin kalibre olması ve standartlara uyması
gerekmektedir. Yüksek gerilim mühendisliğinde olan ilerlemeler cihazların daha da hassas ve net
incelenmelerini talep etmektedir. Bu yüzden yüksek gerilim laboratuarlarında yapılan deneyler her
zaman yenilikçi ve uluslararası standartlara uygun olmalıdır (Dokur, 2013).
Yüksek gerilim tekniğinde; darbe gerilimleri, aĢırı gerilimlerin yol açtığı zorlanmaları deneysel
olarak saptayabilmek, malzemelerin yüksek gerilime dayanım Ģartlarını araĢtırmak ve üretilen
ürünlerin ulusal/uluslararası standartlara uyumluluğunu deney tabanlı olarak kanıtlamak için
kullanılmaktadır.
Yıldırım darbe generatörü tasarımı ve ölçüm sistemlerinin dizaynı üzerine literatür de bir çok
çalıĢma yer almaktadır. (Dokur, 2013) yüksek lisans tez çalıĢmasında yıldırım darbe generatörü veri
alma ve iĢleme yazılımı üzerine çalıĢmıĢ olup MATLAB GUI tabanlı yazılım ortamı ile ĠTÜ Fuat
Külünk yüksek gerilim laboratuvarında bulunan 6 katlı 1 MV, 10 kJ'luk darbe gerilimi üretecinden
elde edilen yıldırım darbe gerilimi iĢaretinin bilgisayar ortamına aktarılarak analizinin kolaylıkla
yapılabilmesi amaçlanmıĢtır. Yüksek darbe gerilimleri üzerine yapılan çalıĢmalar incelendiğinde, daha
çok yüksek darbe gerilim üreteci tasarımı konusu üzerinde durulduğu görülmektedir. Farklı gerilim
değerleri için uygun direnç ve kondansatörler kullanarak darbe gerilim üreteç tasarımı yapıldığı
gözlemlenmiĢtir (Kalenderli ve arkadaĢları, 1999). Üretilen yüksek darbe gerilimlerinin ölçüm
belirsizliği üzerine yapılan yüksek lisans tez çalıĢmasında, gerek alternatif gerekse yüksek darbe
gerilim ölçümündeki belirsizlikler ele alınmıĢtır (Ünal, 2006). (Lewin ve arkadaĢları, 2008) IEC
60060-1 ve -2 standartlarını referans alarak dijital filtreleme yapan darbe gerilimleri üzerindeki
gürültüleri ve titreĢimleri, standartlar dahilinde uygun forma dönüĢtüren bir ölçüm sistemi üzerinde
çalıĢmıĢlardır. (McComb ve arkadaĢları, 2000) ise darbe gerilimlerinin ölçülmesinde kullanılan ölçüm
sistemi standartlarının geliĢim süreci üzerinde durmuĢ ve standartlar hakkında genel bilgiler
vermiĢlerdir. (J.Perez & J.Martinez, 1998) de, yine standartlar dahilinde sayısal filtreleme yöntemini
kullanarak yüksek darbe gerilimleri için aĢırı salınımları uygun forma dönüĢtürmüĢtür.
Bu alanda bir çok çalıĢması olan (Dias ve arkadaĢları, 1998) ise, iĢaret iĢleme tekniğini
kullanarak, dalgacık dönüĢümü yöntemi ile IEC 1083-2 ve IEC 60060 referans alarak yüksek darbe
gerilimlerini farklı durumlar için incelemiĢ, gürültü ve aĢımlar üzerinde iyileĢtirmelere gitmiĢlerdir.
(Dias & Almeida, 1999), gerçek testlerde kaydedilen yüksek darbe gerilimlerinin analizi için
geliĢtirilen yazılımın, IEC 1083-2 standardına uygunluğunu göstermeyi amaçlamıĢtır. Yine diğer
makalesinde zaman frekans analizinin yüksek darbe gerilimi analizindeki üstünlüklerini konu almıĢtır
(Dias & Almeida, 2000).
GÜÇ SĠSTEMLERĠNDE AġIRI GERĠLĠMLER
Yüksek gerilim hava hatlarında ve bunlara bağlı generatör, transformatör, güç kesicisi v.b.
iĢletme araçlarında meydana gelen arızaların bir çok nedenleri olmakla beraber, bu nedenlerin en
baĢında aĢırı gerilimler gelir. AĢırı gerilimler oluĢum nedenlere göre ikiye ayrılır. Devre açma
kapamada, toprak ve faz kısa devrelerinde ve rezonans olaylarında meydana gelen aĢırı gerilimlere iç
aĢırı gerilimler, atmosferik etkilerden meydana gelen aĢırı gerilimlere de dıĢ aĢırı gerilimler denir.
Sistemin güvenilirliği ve devamlılığı için aĢırı gerilimler büyük önem taĢır. Bu nedenle güç
sistemlerinin kararlı çalıĢması ve en uygun tasarımı için, sistemde meydana gelen aĢırı gerilimlerin
oluĢum
nedenleri
ve
çeĢitlerinin
bilinmesi
gereklidir
(Orozalieva,
2009).
Sistem konfigürasyonu ve parametrelerine bağlı olan iç aĢırı gerilimler, genellikle anahtarlama
(açma-kapama) iĢlemi sırasında, rezonans olaylarında ve simetrik olmayan kısa devrelerde meydana
gelir. Anma gerilimi 220 kV'a kadar olan tesislerde, yalıtım tasarımında Ģebeke frekanslı aĢırı
515
gerilimler ve dıĢ aĢırı gerilimler dikkate alınır. 380 kV'un üzerinde olan tesislerde, yalıtım bakımından
daha çok iç aĢırı gerilimlere dayanıma dikkat edilir.
Ġç aĢırı gerilimler kendi içinde Ģebeke frekanslı kısa ve uzun süreli gerilim yükselmeleri ve
açma-kapama aĢırı gerilimleri Ģeklinde sınıflandırılırlar. Yüksek gerilim iletim hatlarında meydana
gelen dıĢ aĢırı gerilimler doğrudan yıldırım düĢmesiyle veya tesirle elektriklenme sonucu oluĢur.
Yıldırımın faz hattına, toprak hattına veya direğe düĢmesi halinde oluĢan aĢırı gerilimlere direkt
yıldırım düĢmesiyle meydana gelen aĢırı gerilimler denir.
Yıldırım bulutundaki elektrik yükü ile hatlarda tesirle elektriklenme suretiyle bir yük dalgası
oluĢumu görülmesinden sonra, yıldırımın yüksek gerilim iletim hattının dıĢında herhangi bir yere
düĢmesi ve bu yük dalgasının hareketiyle meydana gelen aĢırı gerilimlere tesirle elektriklenme
nedenliye meydana gelen aĢırı gerilimler denir (Özkaya, 1996).
YILDIRIM DARBE GERĠLĠMLERĠ
Ġletim ve dağıtım hatlarına veya bu sistemlerde kullanılan elemanlara yıldırım düĢmesiyle
yıldırım darbe geriliminin etkisi ortaya çıkmaktadır. Enerji iletim/dağıtım hatlarına düĢen yıldırımlar,
hat üzerinde yürüyen dalgalar oluĢtururlar ve bu dalgalar hat boyunca hareket ederken, yansıma ve
kırılmalara uğrarlar. Yürüyen dalgaların genlikleri, yüksek cephe eğimleri ve sırtta ani azalmalar
yalıtım sorunlarına yol açıp, boĢalmalara neden olabilmektedirler.
Darbe gerilimleri, laboratuvar ortamlarında darbe gerilim üreteçleri vasıtasıyla üretilirler. Yıldırım
darbe geriliminin dalga Ģekli, U, T1 ve T2 değerleri ve polaritesi ile belirlenir.
Laboratuarlarda üretilen standart darbe gerilimine cephe süresi T1=1,2±%30 µs ve sırt yarı
değer süresi T2 = 50±%20 µs dir.
T1=1,67T
(1)
ifadesi ile hesaplanır. Burada T, darbe geriliminin cephesinde, tepe değerinin %30‘una ve %90‘ına
eriĢme süreleri arasındaki farktır. Yıldırım darbe gerilimin dalga Ģekli ġekil 1'de gösterilmiĢtir (IEC
60060-1).
Yukarıda verilen parametreler, laboratuvar ortamında yapılan deneylerde kullanıcı tarafından
osiloskopdan gerekli ayarlar yapılarak okunulur ve gerilim bölücünün çevirme oranı da kullanılarak
yıldırım darbe gerilim parametreleri belirlenir.
Bu çalıĢma kapsamında farklı gerilim seviyeleri için yıldırım darbe generatörünün
parametreleri belirlenerek PSPICE tabanlı analizleri gerçekleĢtirilecektir.
Cephe süresi 250 µs mertebelerinde olan ve güç sistemlerinde açma kapama olayları sonucu
meydana gelen iç aĢırı gerilim türünden bir yüksek darbe gerilimine anahtarlama darbe gerilimi
denilmektedir. Anahtarlama koĢullarına ve sistem gerilimine göre darbe Ģeklinin genliği değiĢir.
Yıldırım darbe gerilimine göre, gerilimin cephede yükselme eğimi daha düĢüktür. Deneylerde
uygulanan anahtarlama darbe geriliminin Ģekli ulusal ve uluslararası standartlarla belirlenir.
ġekil 1: Yıldırım darbe gerilimi dalga Ģekli
516
ġekil 2'de, bu standartlarda tanımlanan bir anahtarlama darbe gerilimi Ģekli ve parametreleri
gösterilmiĢtir. Standart bir anahtarlama darbe gerilimi için Tp = 250 µs ve T2 = 2500 µs dir.
ġekil 2: Anahtarlama darbe gerilimi iĢareti.
Yıldırım darbe geriliminin kendisini tamamlayamadan cephede veya sırtta aniden sıfıra düĢmesiyle
oluĢan darbe gerilimleri ise kesik darbe gerilimleri olarak tanımlanmaktadır. (ġekil 3). Tc ile ifade
verilen kesme anı küçüldükçe ölçme hataları artar.
(b)
(a)
ġekil 3: (a) Cephede ve (b) Sırtta kesik yıldırım darbe gerilimi.
T1: Cephe Zamanı, Tc: Kesme zamanı, O1: Sanal BaĢlangıç
DARBE GERĠLĠMĠ ÜRETECĠNĠN TASARIMI
Darbe gerilimi üretecin tasarımına baĢlamadan önce, üreteç ile denenmesi düĢünülen
nesnelerin gerilim düzeylerini ve kapasite değerleri aralığını bilmek gerekir. Her aygıtın dayanmak
zorunda olduğu gerilim düzeyleri standartlarda açıklanmıĢtır. Örneğin, 36 kV'luk aygıtlar için
standartlarda dayanması ön görülen yıldırım darbe gerilimleri değerleri çizelgede gösterilmiĢtir
(Kalenderli Ö., 2011).
Tablo 1. Yıldırım Darbesi Dayanma Gerilimi (Kalenderli Ö., 2011)
Yıldırım Darbesi Dayanma Gerilimi
ĠĢletme Gerilimi
Faz-Toprak
Faz-Faz Arası
36 kV
170kV
195kV
Dolayısıyla böyle bir aygıtın darbe gerilim deneylerinin yapılabilmesi için kullanılacak darbe
gerilimi üretecin en az bu gerilimleri üretmesi gerekir.
517
Darbe gerilim üreteçlerinin deney cismi kapasitesine bağlı olarak verimleri %80 ila %95
arasında değiĢtiği de göz önüne alındığında, üretecin deney geriliminden daha yüksek gerilime göre
tasarlanması gerektiği anlaĢılır. Deney cismi kapasitesi küçüldükçe üreteç verimi yükseldiğinden, %95
verime hatta biraz daha yüksek verimlere ulaĢılabilmektedir. Bunun yanında darbe deneylerinde
yalnızca nesnelerin dayanımı değil, dayanma paylarının da (atlama, delinme değerlerinin de)
belirlenmesiyle amacıyla gerilim yükseltilmektedir. Dolayısıyla darbe gerilimi üretecinin bu
gerilimlere çıkabilecek özellikte olması gerekmektedir.
Bu son durumda, 170 kV veya 195 kV darbe gerilimlerine dayanması istenen nesnelerin %1015'lere varan dayanma paylarına sahip olabilecekleri göz önüne alınırsa, bu üretecin 200-230 kV
arasında gerilim verebilecek düzeyde olması gerektiği anlamına gelir. Sonuç olarak, üreteç verimi de
dikkate alındığında 240 kV'a göre tasarlanacak bir darbe gerilimi üretecinin, yukarıda sözü edilen
isteklere yanıt verebilecek yeterlilikte olacağı kanaatine varılabilinir.
Darbe gerilimi devrelerinin boyutlandırılması için, devre elemanları ile gerilim Ģeklini
belirleyen büyüklükler arasındaki bağlantılara ihtiyaç vardır.
T1 ve T2 zaman sabiteleriyle bir darbe geriliminin Ģekli tam olarak belirlenir. Cephe süresi ile
sırt yarı değer süresi de T1 ve T2 nin birer fonksiyonudurlar. Ekseriya T1>>T2 olduğundan T1 ve T2
nin devre elemanlarından yaklaĢık olarak hesabı için gerekli Ģart da yerine gelmiĢ olur. T 1 ve T2 zaman
sabiteleri, Tc/Ts oranı ve Tc , Ts değerleriyle
Tc = k2T2 ve Ts = k1T1
denklemleriyle bağlıdır. k1 ve k2 orantı faktörleri ve en önemli standart üç darbe gerilimi için aĢağıdaki
tabloda verilmiĢtir.
Tablo 2. Tc /Ts ye göre k1 ve k2 faktörleri
Tc/Ts
1.2/5
1.2/50
1,2/200
k1
1.44
0.73
0.70
k2
1.49
2.96
3.15
1,2 / 5 lik darbe geriliminde T1>>T2 Ģartı çok yaklaĢık olarak yerine geldiğinden, bu durumda oldukça
büyük hatalar meydana gelebilir.
Bağlama darbe gerilimlerinin tanım büyüklükleri için
Tcr
TT
1 2
ln(T1 / T2 )
T1 T2
(2)
ve
Th 10Tcr için Th 1 ln
2
(3)
Denklemleri geçerlidir.
Eğer yukarıda da sözü edildiği gibi, yapılan kabuller çok yaklaĢık olarak yerine geliyorsa , o
zaman hesaplarda u (t) nin genel çözümünden hareket edilmesi daha uygun olur.
Yıldırım darbe gerilimlerinde gerilim Ģekli , bilhassa cephede ve tepe değer civarında teorik
değerlerden oldukça farklıdır. Bunun sebebi devre elemanlarının endüktansları ve
darbe
generatörünün hacimsel yapısıdır. Dolayısıyla gerilimin cephesinde en az bir dönüm noktası vardır ve
hatta gerilimin cephesine yüksek frekanslı titreĢimler süperpoze olmuĢ olabilirler. Bu durumu hesaba
katmak için eĢdeğer devrede Ra direncine seri bağlı bir L endüktansı konur ve deĢarj (boĢalma )
direncinin söndürme etkisi ihmal edilir. (Rd=∞ ) Um nin okunmasını güçleĢtiren titreĢimlerden
kaçınmak amacı ile devre ,aperiyodik sönümlü olmak zorundadır. Bunun için Ra direnci değerinden
küçük olmamalıdır. Büyük darbe gerilimleri ve büyük enerji hallerinde bu Ģartın yerine getirilmesi
oldukça güçtür.
62,5 nF ve 660 pF kondansatör değerleri için darbe üreteç tasarımı tasarımımızda verimi daha
yüksek olan b tipi eĢdeğer devre kullanılacaktır (ġekil 4).
518
ġekil 4: Hesaplamalarda kullanılan b tipi eĢdeğer devre modeli
Üreteçteki devre elemanlarının değerleri 1,2/50 μs‘lik standart yıldırım gerilimi üretecek
Ģekilde aĢağıdaki gibi seçilmiĢtir:
C1 = 62.5 nF
C2 = 660 pF
Bu kondansatör değerlerine göre R1 ve R2 ‗nin hesaplanması;
Tc = k2T2
(5)
T2 = Tc/k2
(6)
T2 = 1,2us/2,96 = 0,4us
T2 = R1[(C1C2)/(C1+C2)]
(7)
-6
-17
-8
R1 = [0,4.10 /(4,12.10 /6,31.10 )] = 615Ω
Ts = k1T1
(8)
T1 = Ts/k1
(9)
T1 = 50us/0,73 = 68,49 us
T1 = R2(C1+C2)
(10)
R2 = [68,49.10-6/(62,5.10-9+660.10-12) = 1085Ω
Bu eleman değerleri ile yapılan darbe üretecinin enerjisi:
W = 1/2 ( C1 U2)
(11)
W = 0,5(62,5.10-9x140002)
W = 6,125 J
Darbe üretecinin verimi:
η = C1 / (C1 + C2)
(12)
η = %98
Göz önüne alınan devrenin çıkıĢ dalgasını denklemi:
U
TT
U (t ) 0 . 1 2 et /T1 et /T2
(13)
R1.C2 (T1 T2 )
Devrenin b eĢdeğer modellemesi Pspice programında yapılan analiz sonuçlarında 14 kV için elde
edilen çıkıĢ grafiği ġekil 5'de gösterilmiĢtir.
519
ġekil 5: 14kV'luk Yıldırım darbe generatörü çıkıĢ gerilim grafiği
ġekil 6. 14 kV Darbe gerilimi dalgası ve karakteristik büyüklükleri
14kV darbe gerilim üreteci için yapılan simülasyon sonuçlarında hesaplamalarımız ile elde
edilen direnç ve kondansatör değerlerine göre 1.2/50 μs'lik bir yıldırım darbe generatörünün
standartlarda istenilen tolerans aralığında elde edilebileceği sonucuna ulaĢılmıĢtır.
520
14kV için yapılan analiz adımları tekrarlanarak 20kV ve 36 kV'lar için farklı kondansatör
değerlerinde hesaplamalar yapılmıĢtır (ġekil 7)
(a)
(b)
ġekil 7. (a) 20 kV ve (b) 36kV Darbe gerilimleri
Laboratuvar ortamında, elde edilen simülasyon sonuçlarına göre gerçeklenmesi hedeflenen
yıldırım darbe generatörlerin barındırdığı devre elemanlarının endüktif yapısı ve ölçüm sisteminde ki
gürültüler nedeniyle Ģüphesiz ki aynı grafiksel değerleri elde edilemeyeceği açıktır. Özellikle
kullanılacak olan ideal olmayan dirençlerin endüktif yapısından ötürü maksimum noktasında aĢım
noktaları oluĢabilmektedir. Yine ölçüm sisteminde ekranlamadan kaynaklı oluĢabilecek gürültüler
sebebiyle cephe süresinde gürültüler gözlenebilmektedir.
SONUÇ
Enerji iletim hatlarının güvenirliliği açısından yıldırım darbe generatörleri yüksek gerilim
testlerinde büyük öneme sahiptir. Yıldırım darbe genaratörlerinin dizaynı ve ölçüm sistemi belirli
standartlar dahilinde yapılmaktadır.
Bu çalıĢmada, 14kV,20kV ve 36kV gerilim değerlerinde farklı devre elemanı yapısına sahip
yıldırım darbe generatörü parametreleri hesaplanarak simülasyon tabanlı analizleri gerçekleĢtirilmiĢtir.
Bu doğrultuda elde edilen sonuçlar ıĢığında laboratuvar ortamında gerçeklenmesi hedeflenen yıldırım
darbe generatörü yapısı için ön bir çalıĢma yapılmıĢ olmaktadır.
ÇalıĢmanın devamında Bilecik ġeyh Edebali Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik
Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü laboratuvarlarında farklı gerilim seviyelerini içermesi
planan IEC standartlarına uygun yıldırım darbe generatörünün dizaynın ve ölçüm sisteminin kademeli
olarak gerçeklenmesi hedeflenmektedir.
521
REFERANSLAR
Angrisani, L., Daponte, P., & Dias, C. (2003). Performance assessment according to IEC 1083-2 standard of a
wavelet packet transform based method for measuring the parameters of high voltage
impulses.Measurement, 33(1), 95-108.
Dias, C., & Vale, A. (1999). HV impulse waveform processing beyond the cases of the IEC 1083-2 standard.
In High Voltage Engineering, 1999. Eleventh International Symposium on (Conf. Publ. No.
467) (Vol. 1, pp. 197-200). IET.
Dias, C., & Vale, A. (2000). High performance digital processing of high voltage impulses based on timefrequency analysis. In Electrotechnical Conference, 2000. MELECON 2000. 10th
Mediterranean (Vol. 2, pp. 766-769). IEEE.
Dokur, E. (2013). Darbe Generatörü Veri Alma Ve ĠĢleme Yazılımı, Yüksek Lisans Tezi, ĠTÜ Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ġstanbul.
IEC 60060-1. ―High-voltage test techniques‖, Part:1 General definitions and test requirements.
Kalenderli, Ö., Ok, E., & Çelebi, S. (2011) 14 kV Darbe Gerilimi Üreteci Tasarımı ve Yapımı, Design and
Construction of 14 kV Impulse Voltage Generator.
Kalenderli, Ö., Ġsmailoğlu H., & Özdemir A., (1999) 240 kV'luk Yüksek Darbe Gerilimi Üreteci Tasarimi ve
Yapımı, Elektrik-Elektronik-Bilgisayar Mühendisliği 8.Ulusal Kongresi, Gaziantep, 1999.
Lewin, P. L., Tran, T. N., Swaffield, D. J., & Hällström, J. K. (2008). Zero-phase filtering for lightning impulse
evaluation: A K-factor filter for the revision of IEC60060-1 and-2. Power Delivery, IEEE
Transactions on, 23(1), 3-12.
McComb, T. R., Schon, K., & Malewski, R. A. (2000). Standards for digital recorders for measurements in highvoltage impulse tests. Computer Standards & Interfaces, 22(2), 89-99.
Orozalieva N. (2009) Yüksek Gerilim Ġletim Hatlarında AĢırı Gerilimler, Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi,Fen Bilimleri Enstitüsü,Ankara.
Özkaya, M., Yüksek Gerilim Tekniği, Cilt 2, Birsen Yayınevi, Ġstanbul. 1996.
Perez, J., & Martinez, J. (1998). Digitally recorded lightning impulse with overshoot parameter evaluation by
using the Kalman filtering method. Power Delivery, IEEE Transactions on, 13(4), 1005-1014.
Ünal, M., (2006).Bir Yüksek Gerilim Laboratuvarının Ölçüm Belirsizliğinin Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi,
Ġ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul.
522
Surface Soil Carbon Stock In Adıyaman Province
Erdal SAKĠN*
Department of Soil Science and Plant Nutrition, Agriculture Faculty of Harran University
esakin@harran.edu.tr
Abstract
Soil plays a significant role in arid and semi-arid regions in global carbon cycle. In the past, soil
carbon was considered as a soil quality parameter. Soil organic carbon content is the most important of
terrestrial carbon components and it is the most widespread one. In the present study, samples were
obtained at 0 – 20 cm soil depth (surface soil) in 1 km intervals using a drill in Adiyaman region. Two
hundred fifty soil samples (250) were obtained and analyses were conducted using appropriate
processes in the laboratory. Average soil organic carbon (SOC) concentration was determined as 1.76
kg m-2, soil inorganic carbon (SIC) concentration as 7.94 kg m-2, and bulk density (BD) was
determined as 1.41 Mg m-3. While mean SOC stock in the soil was 12.69 Tg, SIC stock was
determined as 57.23 Tg. Soil SIC stock was about 4.5 times the soil SOC stock. High soil SIC stock
and SIC:SOC ratio were due the high lime content and low organic carbon content in the soil. A very
significant relationship was found between soil BD and SOC stock (p < 0.01) and a positive but
insignificant relationship between soil BD and TIC stock was identified (p > 0.05). To increase soil
SOC stock, organic waste should be added to soil.
Keywords: Adiyaman soil, soil organic carbon, inorganic carbon
ADIYAMAN ĠLĠ TOPRAKLARININ YÜZEY KARBON STOKLARI
Özet
Topraklar kurak ve yarı kurak bölgelerde global karbon döngüsünde önemli bir rol oynamaktadır.
GeçmiĢte, toprak karbonu toprak kalite parametresi olarak değerlendirilmiĢtir. Toprak organik karbonu
karasal karbon bileĢenlerinin en önemlisi ve geniĢ olanıdır. Bu çalıĢma, Adıyaman bölgesinde 1 km
aralıklarla ve burgu yardımı ile 0-20 cm toprak derinliğinde (yüzey toprakta) örnekler alınmıĢtır.
Araziden 250 toprak örneği alınmıĢ ve laboratuarda uygun iĢlemlerden geçirilerek analizler
yapılmıĢtır. Toprak örneklerinin ortalama toprak organik karbon (TOK) konsantarsyonları 1.76 kg m-2,
toprak inorganik karbon (TĠK) konsantrasyonları 7.94 kg m-2 ve hacim ağılıkları (HA) 1.41 Mg m-3
saptanmıĢtır. Toprakların ortalama TOK stokları 12.69 Tg iken TĠK stokları ise 57.23 Tg olarak
belirlenmiĢtir. Toprakların TĠK stokları TOK stoklarının 4.5 katı kadardır. Toprakların TĠK stokları ve
TĠK:TOK oranlarının yüksek olması toprakların, kireç içeriğinin yüksek, organik karbon içeriğinin
düĢük olmasından kaynaklanmaktadır. Toprakların HA‘ları ile TOK stokları arasında istatistiksel
anlamda çok önemli negatif (p<0.01), TĠK stokları ile pozitif ancak önemsiz (p>0.05) bir iliĢki
bulunmuĢtur. Toprakların TOK stoklarının artırılması için organik artıkların toprağa ilave edilmesi
gerekir.
Anahtar kelimeler: Adıyaman toprakları, toprak organik karbon, inorganik karbon
INTRODUCTION
Southeastern Anatolia Project (GAP) region that consists of 9.7% of Turkey. It has a surface
area of ~7.58 Million hectare (Mha) which this area 3.2 Mha is cultivated and cultivated area 1.72
Mha includes irrigable lands. In the region, where arid and semi-arid climate conditions prevail, water
is a restraining factor. During the periods of insufficient precipitation, agricultural produce could be
523
damaged. One of the largest similar projects globally, Southeastern Anatolia Project aims to irrigate
1.72 million hectares (Mha) of land. Albeit still incomplete, the project already altered the crop pattern
in certain irrigated parts of the region and new crops are tried. Significant studies are conducted
worldwide to prevent the increase in atmospheric temperatures that occurred after the industrial
revolution. The main purpose of these studies is to bind increasing atmospheric carbon dioxide (CO 2)
to the soil. To accomplish this, ground surface and underground biomass should be increased. Soil
biomass could only be increased through irrigation. To get rid of the monoculture agriculture in the
region, irrigated farming gained importance (Sakin, 2010).
Global carbon cycle became a significant subject for almost all fields of science (biology,
geology, oceanography, agrology, etc.) during the last 40 – 50 years (Falkowski et al., 2000). It was
reported based on long-term measurements that atmospheric carbon dioxide concentration increased
30% since the industrial revolution. It was claimed that although the effect of the changes in land use
management was 25%, most of the increase was due to utilization of fossil fuels although the effect of
the changes in land use management was 25% (Eshel, 2005; Marland et al., 2007). Increases in
modern farming techniques used in agricultural activities and carbon emissions from agricultural areas
raised the suspicion of scientists. In fact, soils are both the main source and repository of atmospheric
CO2. In other words, soil is an important medium for carbon storage and balancing carbon emissions.
Carbon stock has organic and inorganic sources. Organic carbon sources are known, however,
there is not much knowledge about inorganic carbon stocks. Carbonate pools are more stable and
capable of holding carbon for extended periods of time when compared to organic carbon pools. In
general, carbonates are created in arid regions where grass and bushes are prominent (Cerling, 1984).
Formation of secondary or pedogenic carbonates, according to certain researchers, occurs via
disintegration – subsidence mechanism (Rabenhorst et al., 1984). Carbon does not play a significant
role only in plant reproduction and environmental functions, but also in global carbon cycle. Inhibition
of atmospheric carbon in the soil and biomass does not only reduce the greenhouse effect, but also
increase the soil quality (Mermut, 2006).
Soils are the largest pool of terrestrial carbon and carbon contained in this medium is 3 times of
the carbon in vegetation and 2 times of the atmospheric carbon. It was predicted that soil (at 1 m
depth) contains 1500 Pg C (Schlesinger and Andrews, 2000), 1580 Pg C (Houghton, 2007), and at 2 m
depth; 2500 Pg C (Amundson, 2001). In a study by Janzen (2004), it was reported that more carbon is
found in inorganic form in depths over 1 m.
Although there are limited number of studies on surface soil carbon stocks, new studies are
being conducted during recent years. In these studies, Schwendenmann et al. (2007) determined
surface (0 – 5 cm) carbon stocks in soils under different cultivation conditions (forests, cleared lands,
pastures and afforested areas) as 2.24, 1.56, 1.59 and 2.94 kg C m-2, respectively, Sakin et al. (2014;
2015), in a study conducted in the region with surface soil (0 – 20 cm) carbon stocks, found that
surface SOC amount varied between 1.6-4.36 kg C m-2, SIC amount between 0.00-6.00 kg C m-2, and
SOC and SIC stocks between 24.43-65.57 and 0.00-91.62, respectively.
The objective of the present study is to conduct carbon analyses on soil samples obtained from
Adıyaman province surface soils (0 – 20 cm) and determine soil surface carbon concentration and
stock.
MATERIAL and METHODS
The field of study was located between 38° 07'' N latitude and 38° 51'' E longitude and included
an area of 720788 hectares. In the region, the soil consists of alluvial, brown forest, brown, noncalcareous brown forest, non-calcareous brown, colluvial, red Mediterranean, red-brown
Mediterranean, and reddish brown large earth groups (Figure 1) (KHGM, 1984). The earth in the
region is within the orders of Aridisol, Verdisol and Vertisol (Dinc et al., 1997; FAO / UNESCO,
1990). Based on earth taxonomy, moisture regime of the field of study is classified as Xeric, and earth
temperature regime as Mesic (Dinc et al., 1997). Long-years average climate data (1950 – 2015)
shows that mean temperature was 31.1°C, the highest temperature was measured as 37.7°C in July,
and the lowest temperature was measured as 1.3°C in January. Average total precipitation was 712.6
mm (MGM., 2015).
524
Figure 1. Large Earth Groups in the Field of Study
Samples were taken at 0 – 20 cm soil depth and randomly. Collected soil samples were first air
dried and grinded and sifted in a < 2 mm sieve. Sample bulk densities (BD) were calculated using the
equation below (Eq. 1) that was developed by Sakin et al. (2011) Soil surface organic carbon
concentrations were calculated with Equation 2 and carbon stocks were calculated using Equation 3.
Equation 4 was used to determine surface inorganic carbon concentrations and Equation 5 was used to
calculate SIC stocks.
BD=19.167-SOM / 11.7
(1)
SOCd=BDi*SOCi*Di
(2)
SOCs=SOCd*A
(3)
SICd= BDi* Di*(SICi*0.12)
(4)
SICs=SICd*A
(5)
BD, bulk density (g cm-3); SOM, soil organic matter (%); SOCd, soil organic carbon concentration
density (kg m-2); SICd, soil inorganic carbon concentration density (kg m-2); SOCi, soil organic carbon
(%); SICi, soil inorganic carbon (%); Di, depth (cm); SOCs, soil organic carbon stocks (Tg); A, area
(m2).
Soil organic carbon content was identified with wet decomposition method (Walkley, 1947),
inorganic carbon content with calcimeter (Allison and Moodie, 1965) methods.
RESULTS and DISCUSSION
Descriptive statistical analysis results of soil samples collected from the field of study are
presented in Table 1. According to these results soil organic carbon content varied between 0.88-3.06
kg m-2, soil inorganic carbon content varied between 0.32-26.40 kg m-2, and bulk density varied
between 0.85-1.70 Mg m-3. Sakin et al. (2016) reported similar soil SOC content (1.22-2.97 kg m-2),
SIC content (1.08-40.63 kg m-2) and bulk density (0.95-1.50 Mg m-3) figures in a study they conducted
in ġırnak region. In another study conducted by Sakin et al. (2014) in Diyarbakır region, soil SOC and
SIC content were determined as 1.6-4.36 and 0.0-6.0 kg m-2, respectively. Arid and semi-arid climate
525
conditions, high oxidation ratio and poor vegetation are the culprits for low organic substance content
in the region (Sakin, 2010; Sakin and Munis, 2016).
Due to the fact that the region is arid and semiarid, high carbon content accumulation is not
expected. Because, disintegration and decomposition are high, but influx of organic carbon and
organic wastes into the soil are limited. Accumulation is low due to disintegration and decomposition.
As a result of these characteristics of the climate, carbon deposit capacity of the soil is low as well.
Sakin (2013) obtained similar results in the same region. Furthermore, the researcher reported that soil
inorganic carbon content was about 2 times of soil organic carbon content.
SOC content in the soil located at the northern sections of the region was higher than the soil in
the southern sections. In the highlands (of the north), since the climate is cooler and there is more
precipitation, biomass is rich and abound. As a result, there is higher carbon influx to the soil. This
fact demonstrates the effect of topography and cultivation of the land on carbon content and stocks.
This idea was supported in several studies conducted worldwide (Entry et al., 2004; Lal, 2004).
Agricultural lands usually contain less organic matter when compared to natural areas. It was reported
that this is due to decreased soil carbon influx, rapid decomposition of organic carbon due to
cultivation and transportation of surface soil as a result of erosion (Paustian et al., 2004), and losses
due to other factors. Studies also confirmed that suitable land management practices could increase
carbon content especially in cultivated lands (West and Post., 2002).
Table 1. Descriptive Statistical of soil parameters
Soil parameters
SOC (kg m-2)
SIC (kg m-2)
BD (Mg m-3)
N
Minimum
Maximum
Mean
Std. Error
Std. Deviation
249
249
249
0.88
0.32
0.85
3.06
26.40
1.70
1.76
7.94
1.41
0.06
0.92
0.02
0.51
6.78
0.19
Soil sample correlation values are given in Table 2. Based on the data depicted in Table 2, there
was statistically very significant correlation between soil SIC and SOC content (p < 0.01). A very
significant negative relationship between bulk density and SOC and an insignificant positive
relationship between bulk density and SIC were identified and as BD increased, SOC content
decreased or as SOC increased, BD decreased. Since soil samples were not collected in the study field
for BD, it was calculated using the inequation developed by Sakin et al. (2011) Thus, it was observed
that soil sample BDs were a little high. Israelsen and Hansen (1962) reported soil bulk density values
based on soil texture classes as 1.55-1.80 in sandy soils, 1.40-1.60 in sandy loamy soils, 1.35-1.50 in
loamy soils, 1.30-1.40 in clayey loamy soils, 1.30-1.40 in silty clay soils, and 1.20-1.30 Mg m-3 in
clayey soils.
Sakin et al. (2016) indicated a negative correlation between soil bulk density and organic matter
content (r= -0.88, p<0.01). As soil organic carbon content increased, soil bulk density decreased. This
was explained with the fact that organic residue (plant roots, organisms, capillary roots, etc.) coming
in between mineral particles in the soil and decaying there. As soil organic content increases, bulk
density decreases and as bulk density increases, organic substance content decreases, in other words
mineral substance content increases.
Table 2. Correlations of between some soil parameters
SOC (kg m-2)
Soil parameters
SIC (kg m-2)
BD (Mg m-3)
SIC (kg m-2)
**
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
0.364
0.007
-0.129**
0.354
0.116*
0.403
*p<0.05;** p<0.01
Soil SOC stock were similar to soil in alike climate and environments, and even sometimes
higher than the latter. High soil SIC stock was explained by clayey soils of the region (Sakin and
Sakin, 2015b). In several studies, it was reported that clay surrounds SOC, preserving it against
526
disintegration and decomposition (Kölbl and Kögel-Knabner, 2004). In addition, certain scientists
expressed that high extractable aluminum and allophone content in the soil preserve SOC (Percival et
al., 2000; Krull et al., 2003). Certain others stated that soil clay is a significant factor in nitrogen cycle
and plays a role in nitrogen mineralization (Cote et al., 2000).
Average SOC and SIC stocks in Adiyaman province soils were determined as 12.69 Tg and
57.23 Tg. In other studies conducted on surface soil in the region SOC and SIC stock values were
determined as 41.53 - 43.51 Tg in Diyarbakır province (Sakin et al., 2014), 14.75 81.46 Tg in ġırnak
province (Sakin et al., 2016), and 22.00 - 56.15 Tg in Mardin province soils (Sakin et al., 2015),
respectively. SIC / SOC ratio in soil in the region varied between 1.05 and 5.5. In certain international
studies (Bouwman, 1990; Paul et al., 1997; Lal, 1995), it was stressed that land use systems had
significant effects on SOC pools, while the effect of SIC pool on greenhouse gases was not clearly
understood. Researchers reported that SIC pool is observed primarily in arid region soils and it was
generally 2 – 5 times more prevalent when compared to SOC. Results of these studies were consistent
with the findings of the present study.
CONCLUSION
Average SOC and SIC concentrations of the soil samples collected randomly in the region and
at 0 – 20 soil depth were 1.76 and 7.94 kg m-2, and soil SIC concentration was approximately 4.5 times
that of soil SOC. Soil SOC and SIC stocks were calculated as 12.69 and 57.23 Tg. Average BD of the
regional soil was identified as 1.41 Mg m-3. There was a statistically very significant and negative
relationship between soil SOC content and BD and positive but insignificant relationship between
SOC content and SIC content.
Regional soil SOC content was consistent with that of other regions with similar climate, soil
and environmental conditions. In certain areas, it was even higher. High soil SOC content is explained
with clayey and calcareous nature of the local soil. It was conceived and evidenced in several studies
that the existence of clay, lime and other cations in the soil preserves it against disintegration and
decomposition.
Soil organic carbon is significant in formation of soil aggregates. Soils with good aggregate
development are more resistant against erosion. This provides and protects the water-air-nutrition
balance of the soil. It also provides nutrients for the organisms living in the soil. Results of previous
studies conducted in the region were similar to those of the current study. This confirms the accuracy
of our study.
REFERENCES
Allison, L. E., Moodie, C. E., 1965. Carbonate. In: C.A, Black et al (ed). Metods of Soils Analysis. Part 2.
Agronomy 9 (1). Am. Soc. of Argon., Inc., Madison, pp. 1379 – 1400, Wisconson U.S.A.
Amundson, R., 2001. The Carbon Budget in Soils. Annu. Rev. Earth Planet. Sci., 29; 535 – 562.
Bouwman, R.A., Reeder, J. D., Lober, R.W., 1990. Changes in the Soil Properties in a Central Plains Rangeland
Soil after 3, 20 and 60 years of Cultivation. Soil Science, 150; 851 – 857.
Cerling, T., 1984. The Stabil Isotopic Composition of Modern Soil Carbonate and its Relationship to Climate.
Earth Planet. Sci. Lett., 71; 229 – 240.
Cote, L., Brown, S., Pare, D., Fyles, J., Bauhus, J., 2000. Dynamics of carbon and nitrogen mineralization in
relation to stand type, stand age and soil texture in the boreal mixedwood. Soil Biology & Biochemistry,
32 (8-9), 1079-1090.
Dinç. U., ġenol, S., Gök, M., Özbek, H., PeĢtemalcı, V., Çullu, M.A., Dingil, M., BaĢyiğit, L., Öztekin, E., Akça,
E., Kaya, K., Kapur, S., Sarıyev, A., Güzel, N., Karaman, C., Derici, R., Gülüt, K., Çakmak, Ġ., OrtaĢ, Ġ.,
Ġbrikçi, H., Çelık, Ġ., Dinç, A. O., Kılıç, S., Öztürk, N., Çolak, A. K., Onaç, Ġ., ÇoĢkan, A., Kandırmaz,
M., Torun, M. B., Eker, S., Barut, H., Öztürk, L., 1997. Adıyaman Kahta Ovası sulama projesi sahası
detaylı toprak etütleri. I. Cilt T.C BaĢbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Etüt ve Proje Daire
BaĢkanlığı, Ankara.
Entry, J.A., Sojka, R.E., Shewmaker, G.E. 2004. Irrigation Increases Inorganic Carbon in Agricultural soils.
Environ. Manage., 33; 309 – 317.
Eshel, G. 2005. The Role of Soil Inorganic Carbon in Carbon Sequestration. Doctor of Philosophy in Soil
Science and Biogeochemistry. California University, 51p.
527
Falkowski, P. G., Scholes, R. J and Boyle, E., 2000. The Carbon Cycle: A Test of Our Knowledge of Earth
System. Science, 290; 291 – 296.
FAO / UNESCO., 1990. Soil map of the world. World soil resources report 60. FAO, Rome.
Houghton, R. A., 2007. Balancing the Global Carbon Budget. Annual Review of Earth and Planetary Sciences,
35; 313 – 347.
Israelsen, O.W., Hansen, V.E., 1962. Irrigation Principles and Practices. Third Edition. Capter 8. John Wiley and
Sons. New York.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1984. Adıyaman Arazi Varlığı Revize ÇalıĢmaları. BaĢbakanlık Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Etüt ve Proje Daire BaĢkanlığı.
Krull, E. S., Baldock, J. A and Skjemstad, J. O., 2003. Importance of Mechanisms and Processes of the
Stabilisation of Soil Organic Matter for Modelling Carbon Turnover. Functional Plant Biology, 30; 207 –
222.
Kölb, A., Kögel-Knabner, I., 2004. Content and composition of free and occluded particulate organic matter in a
differently textured arable Cambisol as revealed by solid-state C-13 NMR spectroscopy. J. Plant Nutr.
Soil, 167:45-55.
Lal, R., 1995. The Role of Residue Management in Sustainable Agricultural Systems. Journal of Sustainable
Agriculture 5; 71 – 78.
Lal, R. 2004. Soil Carbon Sequestration Impacts on Global Climate Change and Food Security Special Section.
Science, 34; 1549 – 1700.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2015. Adıyaman Ġli uzun yıllar iklim verileri envanteri, Ankara.
Marland, G., Boden, T. A., Andres, R. J., 2007. Global, Regional and National CO 2 Emissions.
http://cdiac.ornl.gov/trends/emis/ meth_reg.html, USA.
Mermut, A. R., 2006. Carbon Sequestration for Degraded Land. Soil Science, 2; 9 – 19.
Paul, E.A., Paustian, K., Elliott, E.T., Cole, C.V. 1997. Soil Organic Matter in Temperate Agroecosystems: Long
- term Experiments in North America. CRC Press, Boca Raton, 424p.
Paustian, K., Babcock, B., Kling, C., Hatfield, J.L., Lal, R., Mccarl, B., Mclaughlin, S., Post, W.M., Mosier,
A.R., Rice, C., Robertson, G.P., Rosenberg, N.J., Rosenzweig, C., Schlesinger, W.H., Zilberman, D.
2004. Climate Change and Greenhouse Gas Mitigation: Challenges and Opportunities for Agriculture.
Council for Agricultural Science and Technology. Task Force Report No. 141, 120p.
Percival, H.J., Parfitt, R.L. and Scott, N.A., 2000. Factors controlling soil carbon levels in New Zealand
grasslands: is clay content important? Soil Science Society of America Journal, 64 (5), 1623-1630.
Rabenhorst, M. C., Wilding, L. P and West, L. T., 1984b. Identification of Pedogenic Carbonates Using Stable
Carbon Isotope and Microfabric Analyses. Soil. Sci. Soc. Am. 48; 125 – 132.
Sakin, E., 2010. Carbon balance and stocks in soils of Southeastern Turkey. Harran University Graduate School
of Natural and Applied Sciences Department of Soil Science, 234p, Sanliurfa.
Sakin, E., Deliboran, A., Tutar, E., 2011. Bulk density of Harran plain soils in relation to other soil properties.
African Journal of Agricultural Research, 6(7): 1750-1757.
Sakin, E., Sakin, E.D., 2013. The comparison of carbon stocks in cleared land-mined and surrounding
agricultural soils. Journal of Food, Agriculture & Environment Vol.11 (3&4): 2433-2435.
Sakin, E., Sakin, E.D., Seyrek, A., 2014. Diyarbakır Ġli Yüzey Topraklarının Karbon Stokları Ve Miktarları.
Harran Tarım ve Gıda Bilimleri Dergisi 18 (2), 1-7.
Sakin, E., Sakin, E.D., Kızılgöz, Ġ., 2015a. Mardin ili yüzey topraklarının karbon stokları. GAP VII. Tarım
Kongresi, 28 Nisan-1 Mayıs 2015, ġanlıurfa, ss 216-220.
Sakin, E., Sakin, E.D., 2015. Relationships between particle size distribution and organic carbon of soil horizons
in the Southeast area of Turkey. Bulgarian Chemical Communications, 47 (2):526–530.
Sakin, E., Sakin, E.D., Seyrek, A., 2016. ġırnak Ġli Topraklarının Yüzey Karbon Stokları. International
Multidisciplinary Eurasian Congress, 11-13 July 2016, Odessa / UKRANIA, pp??. (in press)
Schwendenmann, L., Pendall, E., Potvin, C., 2007. Surface soil organic carbon pools, mineralization and CO2
efflux rates under different land-use types in Central Panama. Tscharntke T, Leuschner C, Zeller M,
Guhardja E, Bidin A (eds). The stability of tropical rainforest margins, linking ecological, economic and
social constraints of land use and conservation, Springer Verlag Berlin 2007, pp 109-131.
Schlesinger, W. H and Andrews, J. F., 2000. Soil Respiration and the Global Carbon Cycle. Biogeochemistry,
48; 7 - 20.
Soil Survey Staff, 1975. Soil Taxonomy. A Basic System of Soil Classification for Making and Interpreting Soil
Surveys USDA Soil Cons. Service, Apr. Handbook No: 436, p, 754, Washington D.C.
Walkley, A., 1947. A Critical Examination of a rapid Method for Determining Organic Carbon of Soils. Soil
Sci., 63; 251 - 263.
West, T.O., Post, W.M. 2002. Soil Organic Carbon Sequestration Rates by Tillage and Crop Rotation. Soil Sci.
Soc. Am. J., 66; 19 - 30.
528
Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörler; Konya Ġli
Yunak Ġlçesi Örneği
Serkan KARAKUġ
TMO, Çumra, Konya
serkan.karakus@tmo.gov.tr
Cennet OĞUZ*
S.Ü. Ziraat Fak.
Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya
coguz@selcuk.edu.tr
Özet
Tarım ekonomik sosyal ve teknik yönleriyle diğer sektörlerden farklıdır. Bu gün tarım bilgiye
dayalı niteliğini giderek arttırmaktadır. Tarımsal yenilik, tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni
veya geliĢtirilmiĢ yöntemleri kapsar. Yeni bilgi ve teknolojilerin üreticiler tarafından benimsenmesi,
kullanılması tarımsal verimliliğin arttırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanması için oldukça önemlidir.
Bu çalıĢmada basit tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılarak örnek hacmi 43 olarak tespit edilmiĢtir.
GörüĢme yapılan çiftçiler rastgele seçilmiĢ ve anketler gönüllü olarak çiftçilerin istekleri
doğrultusunda doldurulmuĢtur. Buna göre üreticilerin yeniliklere karĢı olan ilgileri ve benimseme
eğilimlerinin üreticilerin, yaĢı, eğitimi, mesleki tecrübesi, arazi varlığı ve kitle iletiĢim araçlarını
kullanma düzeyleri ile doğru orantılı olduğu tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Tarım, Yenilik, Yunak ilçesi, Konya ili
The Factors Affecting on Adoption of Agriculture Innovations; Case Study in
Yunak County of Konya Province
Abstract
Agriculture is different from others sectors in the aspects of social, technical and economical
areas. Nowadays agriculture based on knowledge is gradually increasing. Agricultural innovation
includes new or developed methods which are used in the agricultural production process. Being
assumed and used by farmers of the new technology is vital to increase agricultural productivity and to
development in the rural areas. The Basic randomly sampling method was used in 43 selecting the
farms in the research area. The farmers were selected randomly and those who are willingly and
voluntarily cooperate with the researches were interviewed in Yunak. According to this study
farmer‘s tendency to the agricultural innovation is balanced with their age, education, professional
experience, and existence of land and the level of using mass media.
Keywords: Agriculture, Innovation, Yunak County, Konya province
1.GĠRĠġ
Tarım, ekonomik sosyal, politik ve teknik yönleriyle diğer sektörlerden farklıdır. Ayrıca temel
ihtiyaç maddeleri olması nedeniyle stratejik bir öneme sahiptir. Bugün tarım bilgiye dayalı niteliğini
giderek arttırmaktadır (Kızılasalan, 2009). Tarımsal geliĢmenin temelinde bilgi vardır. Yeni bilgi ve
teknolojilerin üreticiler tarafından benimsenmesi ve kullanılması tarımsal verimliliğin arttırılması ve
kırsal kalkınmanın sağlanması için oldukça önemlidir. Tarım sektörü nüfusun temel ihtiyaçlarını
karĢılamasının yanı sıra ülke ekonomisinde de büyük bir paya sahiptir. Tarımdaki geliĢmenin
sürdürülebilir olması için sürekli olarak değiĢen ve geliĢen teknolojinin beraberinde getirdiği
yeniliklerin hızlı bir Ģekilde sektöre uyum sağlaması gerekmektedir. Tarımsal yenilik, tarımsal üretim
sürecinde kullanılan yeni veya geliĢtirilmiĢ girdileri ve yöntemleri kapsar. Bunlar üretimi ya da verimi
arttırıcı teknik uygulamalardır (Tatlıdil, 1997). Tarımsal yeniliklerin benimsenmesi ve yayılması
teknoloji transferinin hızlandırılmasını ve teknoloji üretiminin daha yararlı hale getirilmesini
529
sağlamaktadır. Günümüzün en belirgin özelliklerinden biriside teknolojinin hızla geliĢmesidir. Tarım
sektörü de bu geliĢmelerden soyutlanamaz. Bundan dolayı tarımsal üretim teknik ve yöntemleri sürekli
olarak geliĢmektedir. Tarımsal üretimin her aĢamasında sayısız teknolojik özellik, üreticilerin
kullanımına sunulmaktadır. Türkiye gibi nüfusu hızla artan, kiĢi baĢına düĢen ortalama gelir düzeyi
düĢük ve sanayileĢme sürecinde bulunan ülkelerde tarım ürünlerine olan gereksinim her yıl önemli
oranda artmaktadır. Bir yandan artan gereksinimin karĢılanması, diğer yandan dıĢ satım olanaklarının
geliĢtirilmesi yolu ile sanayileĢme için gerekli hammadde ve dövizin elde edilmesi, tarımsal üretimde
sürekli ve hızlı bir artıĢın gerçekleĢtirilmesiyle olabilir. Türkiye de bu nedenle birim alandan sağlanan
üretimin arttırılması yeni teknolojilerin (üretim teknik ve yöntemleri) kullanılmasıyla olanaklıdır. Son
yıllarda her alanda hızlı bir modernizasyon ve teknolojik ilerleme kaydeden Türkiye, tarım
politikalarını da bu geliĢme ile paralel sürdürmektedir. Tarımsal amaçlı yapılan tüm proje ve
çalıĢmalar teknoloji ile desteklendiği sürece baĢarıya ulaĢmaktadır. Yeni bir fikrin, bilginin veya
yeniliğin bireyler ya da toplumlar arasında yayılması ve benimsenmesi çeĢitli bilimsel disiplinlerin
konuları içine girmektedir (Tatlıdil, 1997). Bilginin üretilmesi, çiftçinin anlayabileceği biçime
dönüĢtürülerek yayılması ve çiftçiler tarafından algılanıp kullanılmasının birbirini tamamlayan bir
döngü içerisinde geçekleĢtiği ifade edilmektedir (AktaĢ, 2005). Bu nedenle gerek tarımsal yayım
faaliyetlerinde etkinliğin sağlanmasında gerekse yapılan araĢtırmaların amacına ulaĢması için tarımsal
yeniliklerin çiftçiler tarafından benimsenmesi ve uygulanması oldukça önemli bir konudur. Bu
kapsamda çalıĢmada tarımsal yeniliklerin benimsenmesi üzerinde etkili olan faktörler belirlenmiĢtir.
Türkiye‘de tarımsal yeniliklerin yayılması ve benimsenmesi konusunda daha önce yapılmıĢ bilimsel
araĢtırmalar her ne kadar sınırlı olsa da bu çalıĢma ile elde edilen sonuçlar ileride konu ile ilgili
yapılacak olan bilimsel çalıĢmalara katkı sağlayacağı ifade edilebilir.
2. MATERYAL VE METOD
2.1 Materyal
AraĢtırmanın ana materyali, örneğe çıkan tarım iĢletmelerinden anket yolu ile elde edilen
bilgiler oluĢturmuĢtur. ĠĢletmelere uygulanan anket formlarının hazırlanmasında araĢtırma konusu ve
bölgedeki tarım iĢletmelerinin özellikleri dikkate alınarak Selçuk Üniversitesi Tarım Ekonomisi
bölümünde çeĢitli araĢtırmalarda kullanılan anket formlarından da yararlanılmıĢtır. Anket yöntemi ile
elde edilen veriler 2011- 2012 üretim dönemine ait olup anketler bizzat araĢtırıcı tarafından üreticilerle
gönüllük ilkesi doğrultusunda doldurulmuĢtur. Anket sonuçlarından elde edilen verilerin yanı sıra
çeĢitli kurum ve kuruluĢların web sitelerinden, konu ile ilgili daha önce yapılmıĢ çalıĢmalardan ve
istatistiklerden de yararlanılmıĢtır.
2.2 Metot
AraĢtırmada örnek hacminin hesaplanmasında basit tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıĢtır.
Sonlu popülasyonlar için geliĢtirilmiĢ olan aĢağıdaki formül kullanılmıĢtır (GüneĢ ve Arıkan, 1988;
Yamane, 2001).
n= N. σ 2/(N-1).D2+ σ 2
Formülde;
N: Ana kitledeki birim sayısını
n: Örnek büyüklüğünü
σ: Standart Sapma
D: d2/t2
d: Ana kitle ortalamasına izin verilen hata miktarıdır.
t: Ġzin verilen güvenlik sınırının (t) dağılım tablosundaki değeridir.
Yunak Gıda Tarım ve Hayvancılık Ġlçe müdürlüğü Çiftçi Kayıt Sisteminden alınan kayıtlar örnekleme
çerçevesini oluĢturmuĢtur. Bu örnekleme çerçevesinden iĢletmelerin arazi geniĢlikleri göz önünde
bulundurularak % 95 güven sınırında % 5 hata ile örnek hacmi 43 olarak hesaplanmıĢtır. Örneğe çıkan
iĢletmeler tesadüfi olarak belirlenmiĢ ve bu iĢletmeler ile yüz yüze görüĢülerek anket formları
doldurulmuĢtur.
530
3.TARIMSAL YENĠLĠKLER
Tarımsal yenilikler, tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni veya geliĢtirilmiĢ girdileri ve
yöntemleri kapsar. Yeni bir tohumluk çeĢidi, bir gübre çeĢidi ve toprak iĢlemede yeni bir yöntem
örnek olarak verilebilir. Bunlar üretimi ya da verimi artırıcı teknik uygulamalardır. Ele alınan teknik
ya da uygulama yayımcı için yeni olmayabilir. Önemli olan, onun üretici açısında yeni olmasıdır.
3.1 Yenilik Kavramı
Bir kiĢi tarafından bir nesne, pratik ya da bir fikrin yeni olarak fark edilmesi diğer bir deyiĢle
yeni olduğunun algılanmasıdır. Bir fikrin yeni olması basitçe yeni bilgi olmasını gerektirmez. Bir
yeniliğin bir kiĢi tarafından bir zaman boyutunda yeni olduğu bilinmeli, yararlı olup olmadığının
henüz farkında olmamalı, benimsenmemiĢ ya da ret etmiĢ olabilir. Günümüzde bilgisayarlar,
televizyon eğitimi, doğum kontrol hapları, kürtaj, kimyasal ot ilaçları, LSD, kalp nakilleri, tüp bebek
ve lazer ıĢınları yenilik olarak kabul edilebilir. GeliĢmiĢ toplumlarda yaĢayanlar için bu sayılan
yeniliklerin çoğu ya benimsenmiĢ ya da yayılma süreci devam etmektedir. Yenilik göreceli bir kavram
olup bir toplumda yenilik olarak algılanan bir fikir, baĢka toplumda çoktan benimsenmiĢ olabilir. Bu
yenilik listeleri çoğaltılabilir maddesel ürünler, ideolojik inançlar, sosyal hareketler ve benzeri
konularda çok çeĢitli biçimlerde gösterilebilir (AktaĢ, 2003)
3.2. Yenilikleri Benimseme Süreci
Bireyin yeniliği ilk kez duymasından onu benimsenmesine kadar geçen sürece yenilikleri
benimseme süreci denir. KiĢiler genellikle bir yeniliği duyar duymaz benimsemezler. Benimseme
kararı ancak zaman içinde oluĢan bazı etki ve incelemelerin bir sonucudur. Tarımda yeniliklerin
yayılması ve benimsenmesi ile ilgilenen araĢtırıcılar, benimseme sürecinin birbirini izleyen safhalar,
evreler ya da basamaklar halinde incelemektedir. En yaygın olanı benimseme sürecinin beĢ safha
halinde incelenmesidir. Bunlar; haberdar olma, ilgi duyma, değerlendirme, deneme ve benimsemedir
(AktaĢ, 2005).
3.2.1. Haberdar Olma: Bireyin yeniliği ilk kez duyduğu safhadır. Bu ilk aĢmada yeniliğin varlığından
haberdar olunur ve bazı genel bilgiler elde edilir. Ancak bu bilgiler eksiktir (AktaĢ, 2005).
3.2.2. İlgi Duyma: Bu safhada birey haberdar olduğu bilgiye ilgi duyar. Yeniliğin yararları ve
uygulamasına iliĢkin bilgi alır (AktaĢ, 2005).
3.2.3. Değerlendirme: Bireyin söz konusu yeniliğin kendi koĢullarında uygulanabilirliğini ve
kendisine neler kazandırabileceğini, elde ettiği bilgilerin ıĢığında zihinsel olarak değerlendirdiği
safhadır (AktaĢ, 2005).
3.2.4. Deneme: Kendi özel koĢulları için yeniliğin değerlendirmesini olumlu olarak yapan birey,
yeniliği tümüyle benimsemeden önce sınamak gereksinimini duyar.
3.2.5. Benimseme: Bireyin yeniliği benimseme kararı verdiği safhadır. Yani üretici tarımsal yeniliği
tümüyle ve sürekli olarak uygulamaya geçer. Hiç kuĢkusuz bu safhalar bütün bireylerin, tüm yenilikler
için teker teker aĢmaları gereken safhalar değildir. Bunlar araĢtırıcılara, benimseme olayını açıklama
ve incelemede yardımcı olan bunun yanında üreticilere bu konuda sorular sorulduğunda kolayca
anlayabilecekleri ve yanıtlayabilecekleri kavramlardır (Tatlıdil, 1997).
4. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA
4.1 Araştırıma Alanındaki İşletme Sahiplerinin Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Tarım iĢletmelerinde kullanılan, üretim faktörlerinden maksimum verim alınabilmesi için bu
üretim faktörlerinin etkin bir Ģekilde kullanılabilmesi büyük oranda iĢletme yöneticisi, iĢletme ve ya
iĢletme sahibinin iĢletme yönetimi için aldığı kararlara bağlıdır. Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde
tarım iĢletmelerinin iĢletme yöneticileri genellikle iĢletme sahipleridir. ĠĢletme sahibinin yaĢı, eğitim
durumu, mesleki tecrübesi, yıllık ortalama geliri vb. özellikler baĢarılı bir iĢletme yöntemi ve
sürdürülebilir bir geliĢme için önem arz eden faktörlerdir. Üreticinin; gelir seviyesi yükseldikçe
tarımsal yeniklere olan isteği artmakta, yaĢı ilerledikçe tarımsal yayım hizmeti almaya ve tarımsal
yayım hizmetlerinden yararlanmaya daha az ilgi göstermekte ve mesleki deneyimleri arttıkça eğitim
seviyesi ve yaĢa göre tarımsal yenilikleri tanıma ve benimseme artmakta veya azalmaktadır. Ankete
katılan iĢletme sahiplerinin tamamı erkektir. Ġncelenen iĢletmelerde iĢletme sahiplerinin sosyoekonomik özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir.
531
Tablo 1: Ġncelenen iĢletmelerde çiftçilerin sosyo-ekonomik durumu
ĠĢletmecinin YaĢı (Yıl)
15-49
50- +
Toplam
Mesleki Deneyimi (Yıl)
1-10
11-25
26- +
Toplam
ĠĢletmecinin Eğitim Düzeyi
Ġlköğretim
Ortaöğretim
Lisans
Toplam
ĠĢletmecinin Yıllık Ortalama Geliri
0-5000
5001-10000
10001-15000
15001- +
Toplam
Frekans (adet)
18,00
25,00
43,00
Oran (%)
41,86
58,14
100,00
3,00
15,00
25,00
43,00
6,97
34,89
58,14
100,00
3,60
6,00
1,00
43,00
83,72
12,95
2,33
100,00
4,00
5,00
19,00
15,00
43,00
9,30
11,62
44,18
34,90
100,00
Tarımsal yayım faaliyetleri açısından değerlendirildiğinde ise çiftçinin eğitim seviyesi
yükseldikçe tarımsal yayım faaliyetlerini alma talepleri de artmaktadır. Ayrıca yeniliği erken
benimseyenlerin, geç benimseyenlere oranla daha eğitimli oldukları belirtilmektedir (AktaĢ, 2003).
4.2. İşletmelerin Arazi Mülkiyet Durumları
Arazi, tarımsal üretimin vazgeçilmez temel öğesidir. Arazinin kıt olması, ona olan talebin
nüfus artıĢı ile daha da yoğunlaĢmasına, tarımsal üretimde arazi mülkiyetinin ve kullanma Ģeklinin
önemini gittikçe artırmaktadır (Bülbül, 1979). Ġncelenen iĢletmelerde arazi varlığı mülkiyeti durumu
Tablo 2‘de verilmiĢtir.
Tablo 2. Ġncelenen iĢletmelerde arazi mülkiyet durumu
Arazi Mülkiyet Durumu
Mülk Arazi
Kiraya Tutulan Arazi
Ortakçılıkta ĠĢletilen Arazi
Toplam
Ortalama (da)
234,83
35,34
13,02
283,19
Oran (%)
82,93
12,48
4,59
100,00
AraĢtırma alanında ortalama iĢletme geniĢliği Türkiye ortalamasının üzerinde olmakla beraber,
kurak olmasından dolayı iĢletme gelirinin sınırlayan bir faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ortalama
arazi geniĢliğinin fazla olması makineleĢmenin ve tarımda yeni teknolojilere olan ilginin artmasına
neden olmaktadır.
4.3. İncelenen İşletmelerin Tarımsal Yayım ve Yeniliklere Karşı Davranışları
AraĢtırma alanındaki iĢletmelerin % 55,81‘i herhangi bir kooperatife veya üretici birliğine üye
iken, % 44,19‘u ise üye değildir. Kooperatif veya üretici birliğine üye olan iĢletmelerin % 33,33‘ü
tarım kredi kooperatifine, % 25‘i köy kalkınma kooperatifine %16,66‘sı tarım satıĢ kooperatifine, %
12,50‘si sulama birliğine ve % 12,50‘si de damızlık sığır yetiĢtirici birliğine üyedirler. AraĢtırma
alanındaki iĢletmelerin tümünün tarımsal yeniliklerden haberdar oldukları belirlenmiĢtir. Buna göre
araĢtırma alanında incelenen iĢletmelerin, %67,79‘u yenilikleri radyo ve televizyondan, %11,62‘si
yayım elemanlarından, %11,62‘si Radyo, televizyon afiĢ ve ilanlardan, %9,32‘si TV/Radyo + Yayım
elemanlarından ve %4,65‘i de afiĢ ve ilanlardan haberdar olmuĢlardır. Ġncelenen iĢletmelerin %
74,41‘inin ilk kez karĢılaĢtıkları bir tarımsal yeniliği, uzun bir araĢtırmadan sonra uyguladıkları,, %
9,32‘sinin hemen uyguladığı, %16,27‘sinin ise her hangi bir yenilik ile ilgilenmedikleri tespit
edilmiĢtir. Ġncelenen iĢletmelerin % 53,48‘i yenilikleri gelirini arttırdığı için, %23,26‘sı maliyeti
düĢürdüğü için ve %23,26‘sıda basit ve kolay olduğu için uygulamaktadırlar. ĠĢletmelerin %41,86‘sı
532
bilgileri diğer çiftçilerden, %25,59‘u ilçe tarım müdürlükleri + ziraat odalarından, %20,93‘ü tarım ilçe
müdürlüklerinden, %6,97‘si sadece ziraat odalarından ve %4,65‘ide ziraat fakültelerinden
almaktadırlar. Ġncelenen iĢletmelerde tarımsal yayım ve yeniliklere karĢı tutum ve davranıĢları Tablo
3‘te verilmiĢtir.
Tablo 3. Ġncelenen ĠĢletmelerde Tarımsal Yeniliklere KarĢı Tutum ve DavranıĢlar
Herhangi bir kooperatife ve
Üretici birliğine üye misiniz?
Evet
Hayır
Toplam
Evet, ise hangisine üyesiniz?
Köy kalkınma kooperatifine
Tarım satıĢ kooperatifine
Tarım kredi kooperatifine
Sulama birliğine
Damızlık sığır yetiĢtiricileri birliği
Toplam
Yeniliği nereden öğreniyorsunuz?
TV/Radyo
AfiĢ/Ġlan
Yayımcılar
TV/Radyo+AfiĢ/Ġlan
TV/Radyo+Yayımcılar
Toplam
Yeni duyduğunuz bir yeniliği nasıl
Uygulamaya baĢlarsınız?
Hemen uygularım
GeniĢ bir araĢtırma yaparım
Uygulamıyorum
Ġlgilenmiyorum
Toplam
Tarımsal bir yeniliği
Neden uygularsınız?
Gelirimi arttırdığı için
Basit ve kolay olduğu için
Maliyeti düĢürdüğü için
Toplam
Bilgi almada yararlandığınız kaynak?
GTH Ġlçe Müdürlükleri
Ziraat Odaları
Ziraat Fakülteleri
Diğer Üreticiler
GTH ilçe müdürlüğü/ Ziraat Odaları
Toplam
Frekans (adet)
Oran (%)
24,00
19,00
43,00
55,81
44,19
100,00
6,00
4,00
8,00
3,00
3,00
24,00
25,00
16,66
33,33
12,50
12,50
100,00
27,00
2,00
5,00
5,00
4,00
43,00
62,79
4,65
11,62
11,62
9,32
100,00
4,00
32,00
3,00
4,00
43,00
9,32
74,41
6,95
9,32
100,00
23,00
10,00
10,00
43,00
53,48
23,26
23,26
100,00
9,00
3,00
2,00
18,00
11,00
43
20,93
6,79
4,65
41,86
25,59
100,00
4.4 İncelenen İşletmelerin Kitle İletişim Araçlarını Kullanma Durumları
Teknolojik geliĢimin tabii sonucu olarak günümüzde internet, telgraf, telefon, faks gibi
haberleĢme araçları; gazete, radyo, internet, bilgisayarlar kitle iletiĢim araçları olarak iletiĢimin
ayrılmaz parçaları durumuna gelmiĢtir.
533
Tablo 4. ĠĢletme Sahiplerinin Kitle ĠletiĢim Araçlarını Kullanma Durumları
Ne Sıklık ile Gazete Okursunuz?
Frekans (adet)
Ayda Birkaç Kez
Yılda Bir Kez
Hiç Okumuyorum
Toplam
Ġnternet Kullanma Sıklığınız
Haftada En Az bir Saat
Ġhtiyaç Olduğunda
Kullanmıyorum
Toplam
Tarım Fuarına Ne Sıklıkta Katılırsınız
Yılda En Az bir Kez
Katılmıyorum
Toplam
Yayım Elemanları ile GörüĢme Sıklığınız
Altı Ayda En Az Bir Kez
Yılda Bir Kez
Hiç GörüĢmüyorum
Toplam
Oran (%)
29,00
1,00
13,00
43,00
67,43
2,32
30,25
100,00
2,00
16,00
25,00
43,00
4,65
37,20
58,15
100,00
23,00
20,00
43,00
53,89
46,11
100,00
25,00
8,00
10,00
43,00
58,12
18,60
23,28
100,00
Ġncelen iĢletmelerin %67,43‘nün ayda birkaç kez gazete okuduğu, % 30,25‘sinin hiç gazete
okumadığı ve %2,32‘sinin yılda bir kez gazete okuduğu tespit edilmiĢtir. Ġncelenen iĢletmelerin
tümünün her gün TV izledikleri tespit edilmiĢtir.
Günümüzde hayatımızın her alanında hızlı bir Ģekilde yayılan internet tarım sektörünü de
etkilemekte, Ġncelenen iĢletmelerin %58,15‘sinin internet kullanmadıkları, %37,20‘sinin internete
ihtiyaç duydukları zaman ve %4,65‘inin haftada en az bir saat interneti kullandıkları tespit edilmiĢtir.
Ġncelenen iĢletmelerin %58,12‘sinin altı ayda en az bir kez tarımsal yayım elemanları ile görüĢtükleri,
%18,60‘ının yılda bir kez görüĢtüğü ve % 13,95‘inin de iki ay da bir kez görüĢtüğü tespit edilmiĢtir.
5. SONUÇ VE ÖNERĠLER
AraĢtırma bölgesinde anket yapılan üreticilerin, yaĢları arttıkça tarımsal yeniliklere olan
duyarlılıkları azalmaktadır. Daha genç ve dinamik üretici sayısının arttırılması tarımsal yeniliklerin
benimseme düzeyini arttıracaktır. Eğitim seviyesi arttıkça, tarımsal yenilikleri kabul etme ve yeniliği
benimseme sürecinin daha da kolaylaĢtığı tespit edilmiĢtir. Üreticilerin eğitim seviyelerinin
yükseltilmesi tarımsal yeniliklere olan ilgiyi daha da arttıracaktır.
Gelirlerin arması tarımsal yeniliğe olan ilginin ve benimsenme düzeyinin artmasını da olumlu
yönde etkilemektedir. Üreticinin tarımsal gelirinin arttırılmasına yönelik olarak alternatif gelir
çeĢitlendirici faaliyetler özendirilmelidir. Ġnternet kullanma düzeylerinin, gazete okuma sıklıklarının
ve tarım fuarlarına katılımlarının artması, tarımsal yenilikleri duyma, ilgilenme, benimseme ve
kullanma düzeylerini arttıracaktır. Bölgedeki tarım kuruluĢlarının ( Ġlçe Tarım Müdürlüğü, Ziraat
Odası vb.) çalıĢmalarının yetersiz olduğu ve üreticilerin tarımsal yenilikle ile ilgili bilgi kaynaklarına
ulaĢmada sıkıntı yaĢamaktadırlar. Tarım danıĢmanları ile görüĢemedikleri, tarım danıĢmanlarının
köyleri gezmedikleri ve bu konuda çiftçilerin Ģikâyetçi oldukları tespit edilmiĢtir. Üreticilerin tarımsal
yayım çalıĢmalarını yürüten tarım danıĢmanlarıyla sık sık görüĢmelerinin sağlanması tarımsal
yeniliklerin benimsenmesini olumlu yönde etkileyecektir.
534
KAYNAKLAR
AktaĢ, Y. (2005). ‗‗Tarımsal Yayım Önemli midir?‘‘ Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi,
Sayı:9, Cilt:2, Sayfa:67-79, ġanlıurfa
AktaĢ, Y. (2005). ‗‗ġanlıurfa‘da AĢiret Düzeni ve Tarımsal Yeniliklerin Belirlenmesi‘‘, Harran
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Dergisi, Sayı:11, Cilt:1, Sayfa:33-40, ġanlıurfa
GüneĢ, T., Arıkan, R. (1988). ―Tarım Ekonomisi Ġstatistiği‖, Ankara Üniversitesi Ziraat Fak.
Fakültesi Yayını, Yayın No:1049, Ankara.
Kızılaslan, N. (2009). ‗‗Çiftçilerin Tarımsal Yayım Konusundaki tutum ve DavranıĢları‘‘, Tokat Ġli
YeĢilyurt Ġlçesi Örneği, TÜBAV Bilim Dergisi, Sayı:4, Cilt:2, Sayfa:439-445, Tokat
Özkaya, T. ve ark. (2004). ‗‗Tarımsal Yayım Hizmetleri ve Organizasyonu‘‘, Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Ġzmir
Sezgin, A. (2010). ‗‗Hayvancılığa Yönelik Yeniliklerin Benimsenmesinde Kitle ĠletiĢim Araçlarının
Etkisini Analizi‘‘, Kafkas Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, Sayı:16, Cilt:1, Sayfa:1319, Erzurum.
Sezgin, A. Kaya, T. ve Kumbasaroğlu, H. (2010). ‗‗Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili
Olan Faktörlerin Analizi Erzurum Ġli Örneği‘‘, Türkiye IX. Tarım Ekonomisi Kongresi,
ġanlıurfa
Tatlıdil, H. (1997). ‗‗Tarımsal Yeniliklerin Yayılması ve Benimsenmesi‘‘. TODAĠE, Ankara.
Yamane, T. (2001).‖ Temel Örnekleme Yöntemleri‖, Çevirenler: Alptekin Esin, M.Akif
Bakır, Celal Aydın, Esen Gürbüzsel, Literatür Yayıncılık, Ġstanbul.
535
The Effect of Relative Temperature And Humıdity on Soil Carbon
Emission
Ġbrahim TOBĠ
Harran University, Sanliurfa / TURKEY
itobi@harran.edu.tr
Erdal SAKĠN*
Harran University, Sanliurfa / TURKEY
esakin@harran.edu.tr
Abstract
Among the greenhouse gases (CO2, N2O, CH4) that cause global warming, the most prevalent and
dangerous one, carbon dioxide (CO2), which has the highest concentration, is rapidly increasing in the
atmosphere. Especially the increase in the emission caused by agricultural activities demonstrates the
dimensions of the danger. Several factors (relative moisture and temperature, radiation, cloudiness,
soil moisture and temperature, etc.) have an impact on the carbon emission due to agricultural
activities.
The effect of relative temperature and humidity on soil carbon emission was examined in the present
study. The study was conducted in Agriculture Faculty experimental area of Harran University
between two different groups (cultivated-uncultivated) and with three replication between 2014 and
2016. Soil CO2 emission was measured with soda-lime method. Study results demonstrated that the
highest soil CO2 emission was observed in uncultivated fields (58.07 g m-2 weekly-1) and the lowest
soil CO2 emission (46.05 g m-2 weekly-1) was observed in cultivated fields. A very significant negative
correlation was identified between carbon emissions in cultivated and uncultivated soils with relative
humidity (r= -0.463, p<0.01) (r= -0.590, p<0.01). A positive correlation was identified between the
emission in the same soils and relative temperature (r= 0.295, p<0.01) (r= 0.539, p<0.01). Also there
was a very significant negative relationship between relative humidity and temperature (r= -0.810,
p<0.01). As relative temperature increased, soil temperature increased as well, resulting in an
increased soil CO2 emission. As relative humidity increased, soil moisture increased as well, resulting
in a decrease in soil CO2 emission.
Keywords: Greenhouse gases, relative temperature and moisture, soil
BAĞIL SICAKLIK VE NEMĠN TOPRAKTAKĠ KARBON
EMĠSYONUNA ETKĠSĠ
Özet
Global ısınmaya neden olan sera gazları (CO2, N2O, CH4) arasında, konsantrasyonu en fazla, en
yaygın ve en tehlike olan karbondioksit (CO2) hızla artmaktadır. Özellikle tarımsal aktivitelerde ortaya
çıkan emisyonun artması tehlikenin boyutunu ortaya koymaktadır. Tarımsal aktivitelerde ortaya çıkan
karbon emisyonu üzerine pek çok faktör (bağıl nem ve sıcaklık, radyasyon, bulutluk, topraktaki nem
ve sıcaklık vb) etki etmektedir.
Bu çalıĢmada topraktan karbon çıkıĢına etki eden bağıl sıcak ve nemin etkisi incelenmiĢtir. ÇalıĢma
2014-2016 yılları arasında Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanlarında iki farklı grup
(iĢlenmiĢ-iĢlenmemiĢ) arasında üç tekerrürlü olarak yürütülmüĢtür. Topraktan CO2 çıkıĢı Soda-Lime
metodu ile ölçülmüĢtür. ÇalıĢma sonunda topraktan CO2 çıkıĢı en fazla iĢlenmemiĢ (58.07 g m-2
weekly-1), en az ise iĢlenmiĢ (46.05 g m-2 weekly-1) alanlarda belirlenmiĢtir. ĠĢlenmiĢ ve iĢlenmemiĢ
alanlardan karbon çıkıĢı ile atmosferik nem arasında çok önemli bir negatif iliĢki (r= -0.463, p<0.01)
(r= -0.590, p<0.01) saptanmıĢtır. Aynı alanlarda ortaya çıkan emisyon ile atmosferik sıcaklı arasında
pozitif bir korelasyon (r= 0.295, p<0.01) (r= 0.539, p<0.01) saptanmıĢtır. Atmosferik nem ve sıcak
arasında ise çok önemli negatif bir iliĢki (r= -0.810, p<0.01) tespit edilmiĢtir. Atmosferik sıcaklık
artıkça toprak sıcaklığı artmakta ve buna bağlı olarak topraktan CO2 çıkıĢı artmaktadır. Atmosferik
nem artıkça topraktaki nemi artmakta ve topraktan CO2 çıkıĢı azalmaktadır.
Anahtar kelimeler: sera gazları, bağıl nem ve sıcaklık, toprak
536
INTRODUCTION
Soil respiration is among the most important components of terrestrial carbon cycle that occurs
in terrestrial ecosystems. Soil respiration, which consists a significant part of terrestrial ecosystems,
includes the main processes of terrestrial ecosystem to atmosphere carbon (CO2) transfer (BondLamberty and Thomson, 2010; Fiedler et al., 2015). Carbon dioxide (CO2 emission) flux from the soil,
which exists in all terrestrial ecosystems in the world, has a global impact and is one of the primarily
causes of the greenhouse effect. Greenhouse effect is a natural phenomenon in our atmosphere that
prevents the transfer of temperature created by greenhouse gases to the space, which in turn results in
increasing atmospheric temperatures. Since the industrial revolution, human activities pioneer the
rapid increase in greenhouse gas concentrations in the atmosphere. Probably this rapid increase causes
the gradual occurrence of environmental phenomena such as global warming, increase in the sea level,
change in precipitation patters and heavy storms (IPCC, 2014).
After the industrial revolution, it was determined that as a result of use of modern techniques in
agriculture, increase in agricultural input and mismanaged, the dangerous increase in greenhouse gases
triggered global warming. It was stated that the greenhouse gases of carbon dioxide (CO2), nitrous
oxide (N2O), nitric oxide (NO) and methane (CH4) are emitted to the atmosphere as a result of
anthropogenic activities. Although N2O and CH4 increase rapidly in the atmosphere, destructive and
caustic CO2 is in the agenda, climate change is experienced parallel to the increase in greenhouse
gases, resulting in negative developments. It is predicted that particularly irregular precipitation or the
lack of it, occurrence of storms and climate change would cause serious problems in the future. The
objective of these studies is to determine CO2 emission in Sanliurfa Atatürk Forest and discuss its
negative effect on the climate. It was observed that soil CO2 emission varied between 2.3653-9.4808 g
CO2 m-2 day and soil emission increased based on soil temperature and moisture (Sakin and Sakin.,
2015).
Predictions were conducted for the future using grey prediction (GP) method that is a reliable
method for CO2 gas emission, which has the largest share and effect among greenhouse gas emissions
that result in global warming, based on 1990 – 2009 data and these predicted values were compared to
actual data. It was observed that CO2 gas continuously increased over the years based on the results
obtained using the GP method and comparison of the predictions with the actual annual data (Yilmaz
and Yilmaz, 2012).
Soil emission changes physically and with time. Among the time factors that affect soil
emissions, the most significant parameters are soil temperature and moisture (Almagro et al., 2009;
Bauer et al., 2012). Physical factors are physical (texture, structure), chemical and biological
properties of the soil. While soil moisture, temperature, plant roots and organisms affect soil CO2
emission, at the same time affect atmospheric CO2 rate as well (Zimmermann et al., 2012). Soil CO2
emission is also dependent on factors such as soil temperature, soil moisture, soil organic substance
content and functional carbon groups (Almaraz et al., 2009; Li et al., 2009). Generally, in warm
climates and in high soil temperatures, due to disintegration and decomposition in the soil, soil CO2
emission increases. The increases could also be observed due to root and microbial activity. Thus, it
was determined that there is a high correlation between soil temperature and soil CO2 emission (La
Scala Jr. et al., 2006; Almaraz et al., 2009). It was reported that 80 – 85% of the differences in CO2
emissions from soil that were formed on three different basic materials was due to soil temperature
and the rest was due to factors such as soil organic carbon content and precipitation (Lou et al., 2004).
The objective of the present study is to measure soil CO2 emissions at Harran University
Faculty of Agriculture Osmanbey Campus experimental fields. In this study, the effect of relative
humidity and temperature, which are among several factors that affect soil CO2 emissions, on CO2
emission was investigated.
MATERIAL AND METHODS
Material
Study area is located between 37° 10' 14'' N latitude and 39° 00' 14'' E longitude. It
encompasses a flat and near-flat topography and its elevation from sea level is 507 m. The region is
arid and hot during summers and warm and with low precipitation during winters. In certain years,
precipitation is not sufficient for cultivation. Average annual precipitation is 448.11 mm, and the
537
highest average annual temperature was observed in June (41.12°C) and the lowest was observed in
February (2.41°C). Average annual relative humidity was 92.32% the highest and 33.29% the lowest
(Table 1).
Table 1. Some climatic parameters of the study area
Climate parameters
Max.
Min.
Relative humidity (%)
92.32
33.29
Relative temperature (°C)
41.12
2.41
Soil temperature (5 cm)
40.89
5.65
Soil humidity (5 cm)
21.24
5.81
Soil temperature (10 cm)
38.94
6.34
Soil humidity (10 cm)
22.42
7.73
Mean
63.23
17.93
22.63
11.75
22.26
13.70
Methods
To determine soil emission in the present study was used soda-lime method (Grogan, 1998) that
was preferred in several international studies for its ease of use and inexpensive (Keith and Wong,
2006) was utilized. In this method, CO2 is chemically adsorbed by soda-lime (Edwards, 1982). Soda
lime is a CaOH + NaOH (calcium and sodium hydro oxides) mixture in granular structure and the
granular size varies between 2 – 5 mm. Soda-Lime having alkali properties that it is fixed CO2.
Utilized soda lime amount changes based on ecological conditions; however it is generally
between 50 and 100 g. In the present study 50 g soda lime was used. The study was set up in three
replications in cultivated and uncultivated fields and the following equation was used in calculations:
ECO2 =(SLad-SLin)*WC / (A*t)
Where ECO2 is total CO2 emission during incubation (g CO2 m-2 day-1), SLad is soda lime
amount that adsorbed CO2 (g), SLin is the initial soda lime amount (g), A is the surface area (m2), t is
the incubation time (day), and WC is the water correction coefficient (1.69) (Edwards, 1982).
Certain physicochemical properties of soil are presented in Table 2. Thus, trail area soil reaction
was determined as (pH) 8.30, electrical conductivity (EC) as 82.60 µS cm-1, soil organic carbon (SOC)
content as 0.74%, cation change capacity (CEC) as 40.05 cmol kg-1. Among variable cations, calcium
is the most available and potassium was the least available. Soil particle fractions predominantly
consisted of clay-sized particles.
Table 2. Some physico-chemical properties of soil in the experimental area
Soil Reaction (pH 1:2.5)
8.30
-1
Electrical Conductivity (µscm )
82.60
Calcareous (CaCO3 %)
33.58
SOC (%)
0.74
-1
Exchangeable cation (cmol kg )
Calcium
33.43
Potassium
1.24
Magnesium
3.19
Sodium
2.19
-1
Cation Exchange Capacity (CEC, cmol kg )
40.05
Soil fractions (%)
Sand
40.00
Silt
15.00
Clay
45.00
538
RESULTS AND DISCUSSION
Results
Results obtained in the experimental area are presented in Table 3. Thus, it was determined that
soil CO2 emission in cultivated area was 21.95-73.16 g CO2 m-2 weekly-1 (46.05) and soil CO2
emission in uncultivated fields was 21.64-96.25 (58.07) g CO2 m-2 weekly-1. Relative humidity in the
measurement region was between 33.29-92.32 (63.23)% and relative temperature was between 2.4141.12 (18.19) °C. Soil emission values for two pieces of land next to each other and under the same
climate and ecological conditions, but in two different cultivation groups were different from each
other. Under normal conditions soil CO2 emissions in these two fields should have been similar. In
uncultivated soil, it is expected that soil CO2 emissions would be higher due to the carbon content of
uncultivated lands and high carbon flux to the soil. In cultivated lands, disintegration and
decomposition are higher due to lower carbon flux and oxidation of organic carbon as a result of
cultivation. The disintegration and decomposition continues until equilibrium.
Table 3. Descriptive statistical between parameters
Parameters
Minimum Maksimum Ortalama Std. Err Std. Dev
Cultivated
21.95
73.16
46.05
0.94
9.71
Uncultivated
21.64
96.25
58.07
1.43
14.79
Relative humidity (%)
33.29
92.32
63.23
1.56
16.08
Relative temperature (°C)
2.41
41.12
18.19
0.90
9.32
Correlation values between relative humidity and cultivated and uncultivated area are presented
in Table 4. A very significant correlation was identified between cultivated and uncultivated fields (r=
0.477; p<0.01). A very significant negative correlation was identified between relative humidity of
cultivated (r= -0.463; p<0.01) and uncultivated (r= -0.59; p<0.01) area. As relative humidity increased,
soil CO2 emissions for both field groups decreased. As relative temperature increased soil CO2
emissions for both field groups increased as well. A very significant and positive correlation was
identified between soil CO2 emission and relative temperature in cultivated fields (r= 0.295, p<0.01).
A very significant positive correlation was identified between soil CO2 emission and relative
temperature in uncultivated soils (r= 0.539, p<0.01).
Table 4. Correlations of between some soil parameters
Parameters
Cultivated Uncultivated Relative humidity (%)
0.477**
Uncultivated
0.000
-0.463**
-0.590**
Relative humidity (%)
0.000
0.000
**
0.295
0.539**
-0.810**
Relative temperature (%) (°C)
0.002
0.000
0.000
Maximum and minimum values for soil CO2 emission based on relative humidity and
temperature are presented in Figure 1. It could be observed in Figure 1 that cultivated field soil CO2
emission was at a minimum (21.95 g m-2 weekly-1) while relative temperature was at 22.67°C and
relative humidity was 54.46%. In cultivated soils, at the point where soil CO2 emission was maximum,
relative temperature was 22.65°C and relative humidity was 50.12%. In cultivated soils, where relative
humidity was at maximum and relative temperature was 10.53°C, soil CO2 emission was 33.76 g m-2
weekly-1. Where relative temperature was at the minimum and relative humidity was 80.87%, soil CO2
emission was measured as 52.47 g m-2 weekly-1. Where relative temperature was at the maximum and
relative humidity was 41.63%, soil CO2 emission was measured as 61.25 g m-2 weekly-1.
539
In uncultivated soils, where soil CO2 emission was at a minimum, relative temperature was at
6.53°C and relative humidity was 78.66%. At the point where soil CO2 emission was maximum,
relative temperature was 35.78°C and relative humidity was 60.43%. Uncultivated area soil CO2
emission maximum and minimum values demonstrated that soil CO2 emission increased based on
increasing temperatures. In uncultivated soils, where relative humidity was at maximum soil CO2
emission was 35.63 g m-2 weekly-1 and when relative humidity was at minimum, soil CO2 emission
was 63.54 g m-2 weekly-1 and where relative temperature was at maximum, soil CO2 emission was
68.14 g m-2 weekly-1 and when it was at minimum this value was 56.65 g m-2 weekly-1 (Figure 1).
a) cultivated
b) uncultivated
100
90
70
80
60
70
50
60
40
50
30
40
30
20
20
10
10
0
0
a
CO2
120
Relative humidity
100
90
100
Relative humidity (%)
CO2 emissions (g m-2 weekly-1)
80
Relative humidity
CO2 emissions (g m-2 weekly-1)
CO2
80
70
80
60
60
50
40
40
30
20
20
10
0
0
b
45
70
40
60
35
30
50
25
40
20
30
15
20
10
10
5
0
0
0
20
40
60
80
CO2
120
Relative Temperature (C)
40
100
35
80
30
25
60
20
40
15
10
20
5
0
100
0
0
Weeks
20
40
60
Weeks
540
45
Relative Temperature (oC)
CO2 emissions (g m-2 weekly-1)
Relative Temperature (C)
CO2 emissions (g m-2 weekly-1)
CO2
80
80
100
Discussion
Soil CO2 emission is dependent on humidity and temperatures, but it is mostly affected by the
temperatures. Respiration is higher in higher temperatures (Ricardson et al., 2012). CO2 emission and
disintegration by the organisms are dependent on temperature and the correlation between these two
factors should be identified (Davidson and Jenssens 2006). A few of above mentioned correlations
were identified in the present study. It was reported that optimum temperature of 35°C for soil
respiration and organism activities is usually sufficient (Shen et al., 2008; Cable et al., 2011), however
in certain locations the temperatures exceeded 35°C (Barraon-Gafford et al., 2011). Also it was
indicated that for optimum soil respiration, the temperatures should remain over the optimum
temperature of 35°C (Barraon-Gafford et al., 2011). Figure 1 showed that soil CO2 emission was at the
maximum at 35.78°C in uncultivated fields in the current study.
Incubation studies were conducted to determine CO2 emission in arid and semi-arid lands and
the relationship between temperature and humidity, the factors that affect this emission. Soil samples
were incubated under different moisture and temperature applications and resulting CO2 emission was
measured. Study results demonstrated that when soil temperature was kept constant, soil CO2 emission
increased up to 50% based on different humidity regimes (Conant et al., 2004). In the present study
soil emission was at maximum while relative temperature was 22.65°C and relative humidity was
50.12%.
Soil is a heterogeneous environment consisting of gas, liquid and solid phases and exhibits
differences in depth. Soil CO2 transportation occurs from deeper layers towards the soil surface. Thus,
the CO2 transported to the surface is emitted to the atmosphere. Depending on the soil depth, soil CO2
concentration varies. Generally, CO2 concentration in deep soil is high, and shallow (not deep) soil
CO2 concentration is low. CO2 concentration in deep soil layers is about 100 times more than CO2
concentration at soil surface (6 – 8%). However, CO2 content created by organisms and root activities
is higher in surface layers when compared to the lower layers (Luo et al., 2004; Allaire et al., 2012).
Because, soil surface is rich in organic residue, increasing the living organisms in these layer. The
comparisons conducted in the present study confirm this fact. In the present study, it was determined
that soil CO2 emission in uncultivated soils was 20% higher than that of cultivated soils.
In international studies, it was determined that soil respiration in humid soil is 2-3 times more
than the soil respiration in dry soil and it increases as the soil temperature increases. Soil respiration
changes based on vegetation type, management practices, environmental conditions and land use type
(Frank et al., 2006). In the present study, it was determined that CO2 emission in uncultivated land was
20% more than cultivated land. Following long time period, heavy precipitation affects the lives of
soil organisms, as well as increasing soil CO2 emissions (Xu and Luo, 2012). However, it was reported
that there is no sufficient information on the activity of soil organisms during the long arid period (Wu
and Lee, 2011). On the other hand, strong correlations between soil temperature and humidity and soil
CO2 respiration rate were identified (Rey et al., 2011; Sugihara et al., 2012; Forrester et al., 2012).
CONCLUSION
In the present study, the effect of relative humidity and temperature on weekly soil CO2
emission using the same soil under different cultivation conditions. In the study, average relative
humidity and relative temperature values and mean CO2 emission values in cultivated and uncultivated
soils were measured as 63.23%, 18.19°C, 46.05 g m-2 weekly-1 ve 58.07 g m-2 weekly-1, respectively. It
was found that there was more carbon emission in cultivated fields when compared to uncultivated
soils. Thus, to reduce carbon emissions from agricultural lands, no tillage or low tillage cultivation
should be adopted. When these systems are adopted, carbon emissions to the atmosphere due to
agricultural activities would decrease approximately 20%.
REFERENCES
Allaire, S.E., Lange, S.F., LAFOND, J.A., Pelletier, B., Cambouris, A.N., Dutilleul, P., Multiscale spatial
variability of CO2 emissions and correlations with physico-chemical soil properties. Geoderma 170:251–
260, (2012).
Almagro, M., Lo´pez, J., Querejeta, J.I. Martı´nez-Mena, M., 2009. Temperature dependence of soil CO2 efflux
is strongly modulated by seasonal patterns of moisture availability in a Mediterranean ecosystem. Soil
Biology & Biochemistry 4: 594–605.
541
Almaraz, J.J., Zhou, X., Mabood, F., Madramootoo, C., Rochette, M.A., Smıth, D.L., 2009. Greenhouse gas
fluxes associated with soybean production under two tillage systems in southwestern Quebec. Soil and
Tillage Research 104, 134-139.
Bauer, J., Weihermuller., Huisman, J.A., Herbst, M., Graf, A., Sequaris, J.M., Vereecken, H., Inverse
determination of heterotrophic soil respiration response to temperature and water content under field
conditions. Biogeochemistry, 108:119–134, (2012).
Barraon-Gafford, G.A., Scott, R.L., Jenerette, G.D., Huxman, T.E., 2011. The relative controls of temperature,
soil moisture, and plant functional group on soil CO2 efflux at diel, seasonal, and annual scales. Journal
of Geophysical Research 116, 10-23.
Bond-Lamberty, B., Thomson, A., 2010.A global database of soil respiration data. Biogeosciences 7(6), 1915–
2010.
Cable, J.M., Ogle, K., Lucas, R.W., Huxman, T.E., Loik, M.E., Smith, S.D., Tissue, D.T., Ewers, B.E., Pendall,
E., Welker, J.M., Charlet, T.N., Cleary, M., Griffith, A., Nowak, R.S., Rogers, M., Steltzer, H., Sullivan,
P.F., VanGestel, N.C., 2011. The temperature responses of soil respiration in deserts: a seven desert
synthesis. Biogeochemistry 103,71-90.
Conant, R.T., Dalla-Betta, P., Klopatek, C.C., Klopatek, J. M., 2004. Controls on soil respiration in semiarid
soils. Soil Biology & Biochemistry 36 : 945–951.
Davidson, E.A., Janssens, I.A., 2006. Temperature sensitivity of soil carbon decomposition and feedbacks to
climate change. Nature 490:165.173.
Edwards, N. T., 1982. TheUse of Soda-Lime Measuring Respirasyon Rates in Terrestrial Systems. Pedobiologia,
23: 321-330.
Fiedler, S.R., Buczko, U., Jurasinski, G., Glatzel, S., 2015. Soil respiration after tillage under different fertilizer
treatments–implications for modeling and balancing. Soil and Tillage Research, 150:30-42.
Frank, A.B., Liebeg, M.A., Tanaka, D.L., 2006. Managment effects on soil CO2 efflux in northern semiarid
grassland and cropland. Soil and Tillage Research 89:78-85.
Forrester, J.A., Mladenoff, J.D., Gower, S.T., Stoffel, J.L., 2012. Interactions of temperature and moisture with
respiration from coarse woody debris in experimental forest canopy gaps. Forest Ecology and
Management 265:124–132.
Grogan, P., 1998. CO2 flux measurement using soda lime: correction for water formed during CO 2 adsorption.
Ecology, 79: 1467-1468.
IPCC, 2014: Climate Change 2014: Synthesis Report. Contribution of Working Groups I, II and III to the Fifth
Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change [Core Writing Team, R.K.
Pachauri and L.A. Meyer (eds.)]. IPCC, Geneva, Switzerland, 151 pp.
La Scala, J.R.N., Bolonhezi, D., Pereira, G.T., 2006. Short-term soil CO2 emissions after conventional and
reduced tillage of a no till sugar cane area in southern Brazil. Soil and Tillage Research 91, 244-248.
Lou, Y., Li, Z., Zhang, Z., Liang, L., 2004. CO2 emissions from subtropical arable soils of China. Soil Biology
and Biochemistry 36, 1835-1842.
Rey, A., Pegoraro, E., Oyonatre, C., Were, A., Escrıbano, P., Raımundo, J., 2011. Impact of land degradation on
soil respiration in a steppe (Stipa tenacissima L.) semiarid ecosystem in the SE of Spain. Soil Biology and
Biochemistry 43:393-403.
Richardson, J., Chatterjee, A., Jenerette, G.D., 2012. Optimum temperatures for soil respiration along a semiarid
elevation gradient in southern California. Soil Biology & Biochemistry 46: 89-95.
Sakin, E., Sakin, E.D., 2015. Harran Ovasının Killi Topraklarında Karbon Emisyonun Ölçülmesi. GAP VII.
Tarım Kongresi 28 Nisan-01 Mayıs 2015. Sayfa 208-214, ġanlıurfa.
Shen, W.J., Jenerette, G.D., Hui, D.F., Philips, P., Ren, H., 2008. Effects of changing precipitation regimes on
dryland soil respiration and C pool Dynamics at rainfall event, seasonal, and interannual scales. Journal of
Geophysical Research-Biogeo sciences. doi:10.1029/2008JG000685.
Sugihara, S., Funakawa, S., Kılasara, M., Kosakı, T., 2012. Effects of land management on CO2 flux and soil C
stock in two Tanzanian croplands with contrasting soil texture. Soil Biology & Biochemistry 46: 1-9.
Wu, H.J., Lee, X.H., Short-term effects of rain on soil respiration in two New England forests. Plant and Soil
338, 329–342.
Xu, X., Luo, X., 2012. Effect of wetting intensity on soil GHG fluxes and microbial biomass under a temperate
forest floor during dry season. Geoderma 170:118–126.
Yilmaz, H., Yilmaz, M., 2013. Gri Tahmin Yöntemi Kullanılarak Türkiye‘nin CO2 Emisyon Tahmini.
Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi 31, 141-148.
Zimmermann, M., Conen, J.L.F., Bird, M.I., Meir, P., 2012. Can composition and physical protection of soil
organic matter explain soil respiration temperature sensitivity? Biogeochemistry, 107:423–436.
542
Tam Arpa ve SoyulmuĢ Arpa Unu Katkısının EriĢtenin Bazı Kalite
Özelliklerine Etkisi
Ahmet Sabri ÜNSAL *
Harran Üniversitesi,Türkiye
asabri@harran.edu.tr
Ayhan ATLI
Harran Üniversitesi,Türkiye
ayhanatli@harran.edu.tr
Mehmet KÖTEN
Kilis 7Aralık Üniv.,Türkiye
mehmetkoten@gmail.com
Özet
GeçmiĢten günümüze insan beslenmesinde önemli bir yer tutan buğday, ekmek baĢta olmak
üzere çok değiĢik ürünlere iĢlenebilmektedir. Bunlar arasında yer alan eriĢte, baĢta Asya ülkeleri ve
ABD olmak üzere birçok ülkede giderek artan tüketimiyle dikkat çekmektedir.
Bir baĢka önemli tahıl kaynağı olan arpa, insan gıdası olarak buğdaya oranla daha az yer
tutmaktadır. Ancak son yıllarda arpa, zengin protein ve niĢasta içeriği, besinsel lif ve özellikle βglukan kaynağı olması nedeniyle insan beslenmesinde daha yaygın olarak kullanımını gündeme
getirmiĢtir.
Yapılan bu çalıĢmada, 2 farklı arpa çeĢidi (Aydan Hanım ve Bülbül), 4 farklı arpa unu katkı
oranı (%0, %10, %30 ve %50) ve 3 farklı arpa kabuk soyma oranının (tam arpa unu, 1 kez soyulmuĢ
arpa unu, 2 kez soyulmuĢ arpa unu) eriĢtenin bazı kalite özelliklerine olan etkileri araĢtırılmıĢtır. Arpa
çeĢidinin sadece b renk değeri ve piĢme süresi üzerine etkileri önemli bulunurken, arpa unu katkı
oranlarının tüm kalite özelliklerine etkileri önemli bulunmuĢtur. Arpanın farklı soyulma oranlarının ise
rutubet, kül, protein ve L renk değerleri üzerine etkileri önemli bulunurken, b renk değeri, piĢme
süresi, hacim artıĢı ve piĢmiĢ ağırlık üzerine etkileri ise önemsiz bulunmuĢtur.
Anahtar kelimeler:Arpa, erişte, glukan, lif
THE EFFECT OF PEARLED AND UNPEARLED BARLEY FLOUR
ADDITION ON SOME NOODLE QUALITY PARAMETERS
Abstract
Wheat grain has been used for thousands of years to provide food for human. It can be
processed to various products especially bread. Noodle is a wheat product, mostly consumed in Asian
countries and USA, also in other countries, consumption gradually is increasing
Arpa is another species of cereal and used less compared to wheat as human food. Recently
barley has been gaining renewed interest due to its desirable nutritional and functional properties such
as high protein, fiber and especially β-glucan.
The purpose of this study was to determine the effects of barley flour addition levels on some
quality properties of noodle by using different ratios (0%,10%,30% and 50%) of pearled ( 1 time and 2
times pearling with barley pearler) and unpearled barley flour using two barley varieties (Aydan
Hanım ve Bülbül ) instead of wheat flour. Barley flour addition ratios were found to be significantly
important for all noodle quality parametres while the effects of varieties were important only for b
colour value and cooking time of noodle. Barley pearling time significantly effect on the moisture,
ash, protein and L colour values while the effect on the b colour value, cooking time, volume and
weight increase of cooked noodle was insignificant.
Key words: Barley, noodle, glucan, fiber
543
GĠRĠġ
Batı toplumları yüzyıllar boyunca ekmeği karbonhidrat kaynağı olarak tüketmiĢlerdir (Nagao,
1998). Bununla birlikte özellikle 19.yüzyılın sonlarına doğru Uzakdoğu ülkelerinde baĢlayan buğday
unu ürünlerindeki çeĢitlilik, yeni pazarların oluĢumuna yol açmıĢ ve eriĢte gibi geliĢtirilen yeni ürünler
bu ülkelerin dıĢında da tüketici beğenisine sunulmuĢtur (Nagao, 1996). EriĢte (Noodles), kökeni Çin‘e
kadar uzanan, Ġpek Yolu vasıtasıyla da tüm dünyaya tanıtılmıĢ bir üründür (Kubomura, 1998). EriĢte,
durum buğday unu kullanılarak yapıldığı gibi, sert ya da yumuĢak ekmeklik buğday unundan da
yapılabilmektedir. Bazen buğday unu yerine pirinç unu, karabuğday unu ve mung fasulyesi niĢastası
kullanılabilmektedir (Oh ve ark. 1983, Nagao 1996, Kubomura 1998, Miskelly 1998). EriĢtenin
yaygın olarak tüketilmesinde, kolay yapılıĢının ve fiyatının düĢük olmasının da önemli bir rolü vardır
(Lee ve ark. 1998).
Arpa, buğdayla birlikte kültüre alınan dünyanın en eski bitkilerinden biridir. Önceleri insan
gıdası olarak kullanılan ilk tahıllardan olmasına karĢın zaman içerisinde buğday ve pirince olan ilginin
artmasıyla daha çok yem, malt ve bira hammaddesi olarak kullanılan bir tahıl durumuna gelmiĢtir
(Baik ve Ulrich, 2008). Hayvan yemi olarak tüketilen tahıl cinsleri arasında yem değeri en üstün olan
arpadır (Sayım ve ark., 2013).
Arpa bileĢiminde kuru maddede yaklaĢık %52-72 niĢasta, %9-14 protein ve niĢasta olmayan
polisakkarit olmak üzere sırayla %4-6 selüloz/lignin, %3-6 β-glukan ve %4-7 arabinoksilan
bulunmaktadır. Arpa antioksidan olarak etki eden tokotrienol ve tokoferollerin bütün izomerlerini (α,
β, γ ve δ) içermektedir. Ayrıca, arpa B vitaminleri özellikle tiamin, pridoksin, riboflavin ve pantotenik
asit kaynağıdır (Altan ve ark., 2006).
Arpa çeĢitli amaçlarla kullanılabilen sağlıklı bir tahıl olması ve birçok gıdada katkı olarak
kullanılabilme özelliği nedeniyle geleceğin tahılı olarak nitelendirilmekte ve arpanın insan
beslenmesinde kullanım olanaklarının artırılması için çalıĢmalar devam etmektedir. Özellikle βglukanlar, tokoller, pentozanlar, protein ve niĢastaya dayanan fonksiyonel bileĢenlerce zengin
olmasından dolayı arpanın daha birçok farklı gıdada kullanılmasına imkan sağlamaktadır (Köten ve
ark.2013).
Yapılan bu çalıĢmayla da 2 farklı arpa çeĢidi soyulmamıĢ, 1 ve 2 kez soyulmuĢ olarak 4 farklı
katkı oranıyla eriĢte yapılmıĢtır. Arpa çeĢitlerinin, kabuk soymanın ve arpa unu katkı oranlarının eriĢte
kalitesine etkileri araĢtırılmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Materyal
AraĢtırmada materyal olarak iki arpa çeĢidi (Bülbül ve Aydan Hanım) kullanılmıĢtır.
Kullanılan arpalar kavuzlu ve iki sıralıdır. Örnekler Tarla Bitkileri Merkez AraĢtırma Enstitüsü‘nden
(Ankara) temin edilmiĢtir. Arpaların soyulma iĢlemi Pearling Ġndeks tayininde kullanılan kabuk
soyucusunda gerçekleĢtirilmiĢtir. Tam arpa ve soyulmuĢ arpa unu elde edilmesinde 0.5 mm. eleğe
sahip Seedburo‘s Electric Mill laboratuvar değirmeni kullanılmıĢtır. Un olaraksa, tip 650 olarak
piyasaya arz edilen ekmeklik un kullanılmıĢtır.
AraĢtırmada hammadde olarak kullanılan materyallere iliĢkin bazı kimyasal özellikler Çizelge
1‘de verilmiĢtir.
Çizelge 1. AraĢtırmada hammadde olarak kullanılan materyallere iliĢkin bazı kimyasal özellikler
Hammadde
Rutubet %
Kül %
Protein %
Aydan Hanım Arpası
13.36
2.21
14.04
Bülbül Arpası
13.51
2.44
13.87
Tip 650 Buğday Unu
9.72
0.67
12.58
Yöntem
Fiziksel yöntemler
Renk tayini: Renk analizi için eriĢte örnekleri 0.5 mm.eleğe sahip kırma değirmeninde
öğütülmüĢtür. Öğütülen örneklerin L*(Parlaklık) ve b*(Sarılık) değerleri Hunter-Lab Color Quest XE
(HCL-405) model renk cihazıyla okuma yapmak suretiyle (D65/10o) belirlenmiĢtir (Anonymous,
2001).
544
Kimyasal yöntemler
Rutubet miktarı tayini: ICC-standart No. 110 (Anonymous, 2002a) metoduna göre
belirlenmiĢtir.
Kül miktarı tayini: ICC-standart No. 104 (Anonymous, 2002b) metoduna göre belirlenmiĢtir.
Protein miktarı tayini: AACC-standart No. 46-10 (Anonymous, 2000) metoduna göre
belirlenmiĢtir.
Erişte örneklerinin hazırlanması ve pişme testleri
Un, su, tuz ve değiĢik oranlarda arpa unu katılarak laboratuvarda Diosna Type DN 80 hamur
yoğurma makinasında 5 dak süreyle yoğrularak yeterli kıvama gelen hamur, üstü kapatılarak 350C‘de
30 dak süreyle etüvde dinlendirilmeye bırakılmıĢtır. EriĢte yapımında kullanılan su miktarı daha
önceki literatür bulguları ıĢığında ön denemelerle %42.5 olarak belirlenmiĢ ve %2 oranında da tuz
kullanılmıĢtır. Etüvden alınan hamur kollu eriĢte makinesinden geçirilerek önce açılmıĢ, daha sonra
ince Ģeritler halinde kesilmiĢtir. Kesilen hamurlar laboratuvar koĢullarında asılmıĢ halde 30 dakika
dinlenmeye bırakıldıktan sonra yine aynı Ģekilde 45oC‘deki etüve alınarak 20 saat kurutulmuĢtur.
Kuruyan eriĢteler polietilen poĢetlerde ambalajlanıp laboratuvarda dolaplarda saklanmıĢtır (Miskelly
and Moss 1985, Nagao 1996, Yalçın 2005, Yalçın ve BaĢman 2006).
PiĢme süresi tayini: Beherler içine 1 lt su konulup ―hot plate‖ üzerinde kaynatılmıĢtır.
Kaynamakta olan su içerisine 10 g eriĢte atılarak 5.dakikadan itibaren her dakika örnek alınmıĢ ve cam
levhalar arasında ezilmiĢtir. EriĢtenin ortasındaki beyaz çizgi kaybolduğu anda piĢme süresi dakika
olarak tesbit edilmiĢtir (Oh vd 1983, Oh vd 1985).
Ağırlık artıĢı tayini: 10 g eriĢte 1 lt kaynamakta olan su içerisinde zaman zaman karıĢtırılarak
piĢme süresi tayininde saptanan süre kadar piĢirilmiĢtir. PiĢme süresi sonunda örnekler Bühner
hunilerinden süzülmüĢ ve 5 dakika bekletildikten sonra tartılmıĢtır. PiĢmemiĢ eriĢte ağırlığı da dikkate
alınarak % ağırlık artıĢı hesaplanmıĢtır (Özkaya ve Kahveci, 1990; Miskelly 1996).
Hacim artıĢı tayini: PiĢme süresinde hesaplanan süre kadar piĢirilip süzülen ve 5 dakika
bekletilen eriĢteler, içerisinde 150 ml su bulunan 250 ml lik ölçü silindirine konulmuĢ ve taĢırdığı su
miktarı hesaplanmıĢtır. 10 g kuru eriĢtenin de taĢırdığı su miktarı bulunduktan sonra % olarak hacim
artıĢı tesbit edilmiĢtir (Özkaya ve Kahveci 1990).
İstatistik analizler
Rakamlar, MĠNĠTAB programı kullanılarak 3 yönlü analize tabi tutulmuĢ, ortalamaların çoklu
karĢılaĢtırmaları Duncan testine göre yapılmıĢtır.
ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA
Arpa çeĢitlerinin, kabuk soyma ve arpa unu katkı oranlarının eriĢtelerin fiziksel ve kimyasal
kalitelerine iliĢkin etkilerini gösteren varyans analiz sonuçları Çizelge 2‘de gösterilmiĢtir. Önemli
bulunan ortalamaların çoklu karĢılaĢtırılmalarına iliĢkin sonuçlar ise Çizelge 3,4,5,6,7,8,9 ve 10‘da
gösterilmiĢtir.
Çizelge 2. Karakterlere iliĢkin F değerleri varyans analiz tablosu
Varyasyon Rutubet
Kül
Protein
Renk L* Renk b*
Kaynağı
ÇeĢit
0.218 öd
2.626 öd
0.061 öd
3.219 öd
4.290*
Oran
8.901**
54.529** 9.060**
25.002** 15.009**
Kabuk
7.263**
4.141*
6.835**
7.134**
2.517 öd
Varyasyon %8.93
%17.26
%3.83
%2.55
%10.10
* P<0.05 düzeyinde önemli, **P<0.01 düzeyinde önemli, öd: önemli değil
PiĢme
Süresi
12.250**
51.583**
1.000 öd
%6.63
PiĢmiĢ
Ağırlık
1.957 öd
25.611**
1.769 öd
%6.81
Hacım
ArtıĢı
0.222 öd
3.204*
3.042 öd
%10.10
Rutubet oranı
Çizelge 2‘de görüldüğü gibi arpa çeĢidinin eriĢtedeki rutubet oranına etkisi önemli
bulunmazken, kabuk soyma oranı ile arpa unu katkı miktarının etkisi önemli bulunmuĢtur. Çizelge 3
incelendiğinde, 2 kez soyulan arpa unu ile üretilen eriĢtelerde %9.94 ile en düĢük nem elde edilirken, 1
kez soyulan ve soyulmamıĢ arpa unundan üretilen eriĢtelerden sırasıyla %11.11 ve %10.98 olarak en
yüksek nem değerleri elde edilmiĢtir. Yine aynı çizelgede, arpa unu katılmadan üretilen eriĢtelerde
%9.72 ile en düĢük nem değerleri bulunurken, kullanılan arpa unu oranı maksimum olan %50‘ye
ulaĢtığında %11.73 ile en yüksek nem değeri bulunmuĢtur. Tanenin selülozik dıĢ kısmının iç kısma
545
oranla suyu daha süratli alması nedeniyle (Elgün ve Ertugay, 2002), selülozik materyalce daha fakir
olan 2 kez soyulan arpa unu ile üretilen eriĢtelerin nem içeriklerinin de daha düĢük bulunması
beklenen bir sonuçtur. Çizelge 1‘de görüleceği üzere, arpa ununun yüksek nem içeriğine bağlı olarak
bileĢimdeki arpa unu katkı oranları arttıkça, elde edilen eriĢtelerin nem içerikleri de doğal olarak
artmıĢtır.
Çizelge 3. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının rutubete etkisi
14
10.61b
9.94b
%50
%30
%0
%10
2 soyma
soyma
0 soyma
Rutubet (%)
6
10.64b
9.72c
10
8
11.73a
11.11a
10.98a
1 soyma
12
4
oran
2
0
Kül oranı
Çizelge 2‘de görüldüğü üzere arpa çeĢidinin kül oranına önemli bir etkisi olmamıĢtır. Buna
karĢın Çizelge 4‘de görüldüğü gibi, soyulmamıĢ arpa unlu örneklerde %1.53 ile en yüksek kül değeri
elde edilirken 1 ve 2 kez soyulmuĢ arpa unlarında sırasıyla %1.30 ve %1.34 olarak en düĢük kül
değerleri elde edilmiĢtir. Aynı çizelgede, kullanılan arpa unu katkı oranına bağlı olarak eriĢtelerin kül
içeriklerinde de doğrusal bir artıĢ görülmüĢ, en yüksek kül içeriklerine %50 ve %30 arpa unu katkılı
örneklerde sırasıyla %1.80 ve %1.71 ile ulaĢılırken, en düĢük kül içeriğine %0.67 ile arpa unu
katılmayan örneklerde ulaĢılmıĢtır. Kabuk soyma sayısı artıkça kül miktarında azalma olması beklenen
bir durumdur. Soyulma sayısı artması ile arpa unu içerisinde endospermin oranı da artmaktadır. Bu
çalıĢmada 2 kez kabuk soyma ile 1 kez soyma arasında önemli fark bulunmamıĢtır. Sumner ve ark.
(1985)‘nın kavuzlu ve kavuzsuz arpalarda kabuk soymanın etkileri üzerine yaptıkları bir çalıĢmada,
kavuzlu mumsu olmayan arpalarda kabuk soymanın kül içeriğini %2.7‘den %1.7‘ye düĢürmesine
karĢın, 3. ve 4. soymalar arasındaki farkın oldukça azaldığını, kül içeriğinin 3. soymada %1.2 iken 4.
soymada ancak %1‘e düĢtüğünü tesbit etmiĢlerdir.
Çizelge 4. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının kül miktarına etkisi
2
1.8a
1,8
1.53a
1,2
1
0,8
0,6
0,4
1.3b
0 soyma
Kül (%)
1,4
0.67c
%10
1.34b %30
2 soyma
1.39b
1 soyma
1,6
1.71a
%0
0,2
0
546
%50
soyma
oran
Protein oranı
Çizelge 2‘de de görüldüğü gibi arpa çeĢidinin protein oranına etkisi olmazken, soyulmuĢluk
derecesinin ve arpa unu katkı oranının protein değerleri üzerine etkisi önemli bulunmuĢtur. Çizelge 5
incelendiğinde, 1 kez soyulmuĢ arpa unundan yapılan eriĢtelerdeki protein miktarı %13.26 ile en
yüksek bulunurken, 2 kez soyulmuĢ arpa unlarında bu değer %12.62 olarak en düĢük bulunmuĢtur.
Yine aynı çizelgede, arpa unu katkı oranlarına bağlı olarak %50 ve %30 arpa unu katılan örneklerde
sırasıyla %13.46 ve %13.11 olarak en yüksek protein değerleri bulunurken, %10 ve %0 arpa unlu
örneklerde sırasıyla %12.59 ve %12.58 olarak en düĢük değerler elde edilmiĢtir. Arpa tanesinin dıĢ
kısmında protein miktarı endosperme göre daha yüksek olduğundan elde edilen sonuçlar beklenen
doğrultuda çıkmıĢtır. 1. soymadan elde edilen arpa unlu örneklerdeki protein miktarının daha yüksek
çıkmasına neden ise, kullanılan arpaların kavuzlu olmasına bağlı olarak, ilk soyma ile selülozik
içerikçe daha yüksek bir tabakanın ayrılmasının etken olduğu düĢünülmektedir. Sumner ve ark.
(1985)‘in yaptıkları çalıĢmada da kabuk soymanın, ilk soymada arpaların protein içeriklerinde çok
fazla bir düĢüĢ görülmemiĢ, soyma derecesi ilerledikçe protein içeriğindeki düĢüĢ daha belirgin hale
gelmiĢtir. Hashimoto ve ark. (1987)‘nın yaptığı çalıĢmada da kabuk soyma ile arpanın protein
içeriğinin %11.8‘den ancak %11.6‘ya düĢtüğü bulunmuĢtur.
Çizelge 5. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının proteine etkisi
13,6
13.46a
13,4
13.26a
12,6
12,4
12,2
12.58b
%0
soyma
oran
12.59b 12.62b
%10
2 soyma
12,8
1 soyma
13
13.11a
12.92ab
0 soyma
protein (%)
13,2
%30
%50
12
Renk değerleri
EriĢte örneklerinde renk değerleri L* (parlaklık) ve b* (sarılık) olmak üzere 2 değer üzerinden
yorumlanmıĢtır.
Çizelge 2‘de de görüldüğü gibi arpa çeĢidinin L* renk değerine etkisi olmazken, soyulmuĢluk
derecesinin ve arpa unu katkı oranının L* renk değerleri üzerine etkisi önemli bulunmuĢtur. Çizelge 6
incelendiğinde soyulmuĢluk derecesi arttıkça L* renk değerinin de arttığı, bu anlamda en yüksek L*
renk değerine 81.64 ile 2 kez soyulmuĢ örneklerde ulaĢıldığı, en düĢük L* renk değerine de 78.90 ile
soyulmamıĢ örneklerde ulaĢıldığı görülmüĢtür. Yine aynı çizelgede, arpa unu katkı oranı arttıkça L*
renk değerinin düĢtüğü, bu anlamda en yüksek L*renk değerine 84.11 ile arpa unu katılmamıĢ
örneklerde ulaĢılırken, en düĢük L* renk değerine ise 77.08 ile %50 arpa ununun kullanıldığı
örneklerde ulaĢıldığı saptanmıĢtır. Renkteki parlaklığın bir göstergesi olan L* değerinin, selülozik
materyalin daha fazla uzaklaĢtırıldığı 2 kez soyulmuĢ örneklerde daha yüksek bulunmasının yanısıra,
kül içeriğince yüksek arpa unu oranının artmasına bağlı olarak düĢmesi de beklenen bir sonuçtur.
Benzer sonuçlar diğer birçok araĢtırmacıların çalıĢmalarında da rastlanmıĢtır (Sumner ve ark. 1985,
Uzunoğlu 2002, Hatcher ve ark. 2005, Andersson 2011, Sarkar ve ark. 2012, Choy ve ark. 2013, Song
ve ark. 2013).
Çizelge 2 incelendiğinde, arpa çeĢidi ve kullanılan arpa unu katkı oranlarının b* renk değeri
üzerine etkileri önemli bulunurken, soyulmuĢluk derecesinin herhangi bir etkisi bulunmamıĢtır.
Çizelge 6‘da görüldüğü üzere, Aydan Hanım çeĢidinden 10.74 ile Bülbül çeĢidine (10.11) göre daha
yüksek b* renk değeri elde edilmiĢtir. Aynı çizelgede arpa unu katkı oranlarından ileri gelen b* renk
farklılığı daha belirgin olarak görülmüĢ, bu anlamda arpa unu katılmamıĢ örneklerde 12.16 ile en
yüksek b* renk değerine ulaĢılırken, arpa unu katılmıĢ örnekler aynı istatistik değerlendirme grubunda
kalmak üzere daha düĢük b* renk değerleri elde edilmiĢ, %30 arpa unu katılan örneklerde 9.56 ile en
547
düĢük b* renk değeri elde edilmiĢtir. Parlak sarı renk makarna gibi ürünlerde önemli bir tercih nedeni
olduğu gibi (Atlı ve ark.2010; Köten ve ark. 2014), makarna benzeri eriĢte gibi ürünlerde de önemli
bir kalite göstergesidir. Hatcher ve ark. (2005)‘nın yaptıkları bir araĢtırmada, kavuzsuz arpa ilave
edilerek yapılan alkali eriĢtelerde artan arpa ilavesine bağlı olarak L*, a* ve b* renk değerlerinde
azalma bulunmuĢtur. Song ve ark. (2013)‘nın buğday ununa beyaz buğday kepeği, mavi buğday
kepeği, siyah buğday kepeği ve mor kırmızı buğday kepeği ilave ederek yaptıkları bir çalıĢmada ise b*
renk değerinin beyaz buğday kepeği ilave edilen örneklerde artmasına karĢın, siyah buğday kepeği
ilave edilen örneklerde azaldığını, mor kırmızı renkli buğday kepeği ilave edilen örneklerde ise
herhangi bir etkisinin olmadığını tesbit etmiĢlerdir. Bu anlamda, çizelge 7‘de görüleceği üzere çeĢitler
arasında bir farklılık olabileceği gibi, artan kül içeriklerine bağlı olarak b* değerlerinde düĢüĢ
görülmesi, her iki çalıĢmayla da uyum gösteren bir bulgudur.
Çizelge 6. Kabuk soyma derecelerinin ve arpa unu katkı oranlarının L* renk değerine etkisi
86
84.11a
%0
78.9b
%10
78
76
74
1 soyma
80
81.64a
80.83b
80.39ab
soyma
79.22b
2 soyma
82
0 soyma
Renk değeri L
84
%30
77.08c
oran
%50
72
Çizelge 7. ÇeĢidin ve arpa unu katkı oranlarının b* renk değerine etkisi
14
12.16a
10.11b %0
10.74a
8
6
4
Aydan hanım
10
Bülbül
Renk değeri b
12
10.18b
%10
9.56b
9.82b
%30
%50
çeşit
oran
2
0
Pişme testleri
Pişme süresi
Çizelge 2‘de görüldüğü gibi, soyulmuĢluk derecesinin piĢme süresine etkisi önemli
bulunmazken, çeĢidin ve arpa unu katkı oranlarının etkileri önemli bulunmuĢtur. Çizelge 8
incelendiğinde, Bülbül çeĢidinin 9 dak ile Aydan Hanıma (8 dak) göre daha yüksek sürede piĢtiği
görülürken, arpa unu katılmamıĢ örneklerin 11 dakikalık piĢme süresiyle diğer tüm örneklerden (8
dak) daha yüksek sürede piĢtiği tesbit edilmiĢtir. Hatcher ve ark. (2005)‘nın yaptıkları bir araĢtırmada,
%20 ve %40 kavuzsuz arpa unu ilave edilerek yapılan alkali eriĢtelerin piĢme süresinin azaldığı
saptanmıĢtır. Bu duruma neden olarak, arpa ilavesi ile eriĢte hamurunun su absorpsiyonunun artmasını
548
ve bunun sonucu olarak da daha hızlı ısı transferi ve jelatinizasyonun sonucu piĢme süresinin
azaldığını bildirmiĢlerdir. Izydorczyk ve ark. (2005) ise, Kanada‘da geliĢtirilen kavuzsuz mumsu ve
yüksek amiloz içeren 2 arpa çeĢidinin ununu, beyaz tuzlu ve sarı alkali eriĢte hamuruna ilave etmiĢler
ve her iki tip eriĢtenin piĢme sürelerinde önemli azalmalar kaydetmiĢlerdir. Bu çalıĢmada ayrıca,
piĢme süresinin azalmasının yanında piĢme kaybının da azaldığı belirlenmiĢtir. Bu da beslenme
açısından, özellikle β-glukan kaybının daha az olması açısından anlamlı bulunmuĢtur.
Yaptığımız bu çalıĢma da yukarda verilen araĢtırmacıların sonuçlarıyla uyum göstermekle
beraber, tüm piĢme sürelerinin TS1620 makarna standardında (Anonymous, 1989) belirlenen sürenin
(20 dakika) altında olduğu görülmektedir.
Çizelge 8. ÇeĢidin ve arpa unu katkı oranlarının piĢme süresine etkisi
11a
10
9a %0
8b 8b
8
Bülbül
Aydan hanım
Pişme süresi (dak)
12
6
4
%10
8b
8b
%30
%50
çeşit
oran
2
0
Ağırlık artışı
Çizelge 2‘de görüldüğü üzere sadece arpa unu katkı oranlarının ağırlık artıĢına etkileri önemli
bulunurken, çeĢidin ya da soyulmuĢluk derecesinin etkisi olmamıĢtır. Çizelge 9‘da görüldüğü gibi,
arpa unu kullanılmayan eriĢtelerde %153 ile en yüksek ağırlık artıĢı bulunurken, %30 arpa unu
kullanılan örneklerde %124 ile en düĢük ağırlık artıĢı bulunmuĢtur. Kordonowy ve Youngs (1985),
yaptıkları bir araĢtırmada, kepek oranının artmasıyla piĢmiĢ makarnaların ağırlığında bir azalma, suya
geçen madde miktarında ise artıĢ bulmuĢlardır. Uzunoğlu (2002)‘da yaptığı çalıĢmasında, randıman
arttıkça eriĢtelerin piĢme ağırlığında azalıĢ tesbit etmiĢtir. Bizim bulgularımız da söz konusu
araĢtırmacıların elde ettikleri sonuçlarla uyum içerisindedir.
Çizelge 9. Arpa unu katkı oranlarının piĢmiĢ ağırlık artıĢına etkisi
Pişmiş ağırlık (%)
180
160
140
120
153a
133b
%0
%10
100
80
124c
126bc
%30
%50
oran
60
40
20
0
Hacım artışı
Çizelge 2‘de görüldüğü üzere sadece arpa unu katkı oranlarının hacim artıĢına etkileri önemli
bulunurken, çeĢidin ya da soyulmuĢluk derecesinin etkisi olmamıĢtır. Çizelge 10‘da görüldüğü gibi,
arpa unu kullanılmayan eriĢtelerde %130 ile en yüksek hacım artıĢı elde edilirken, %30 arpa unu
kullanılan örneklerde %116 ile en düĢük hacım artıĢı elde edilmiĢtir. Uzunoğlu (2002)‘da yaptığı
çalıĢmasında, artan randımanın eriĢtelerin piĢme sonucundaki hacım artıĢını azalttığını tesbit etmiĢtir.
549
Çizelge 10. Arpa unu katkı oranlarının hacım artıĢına etkisi
135
130a
Hacim artışı (%)
130
%0
125
122ab
oran
120
%10
118b
116b
115
%50
%30
110
105
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Elde edilen tüm bu sonuçlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kullanılan arpa unu
oranlarındaki artıĢ eriĢtelerin kül ve protein içeriğinde olumlu yönde bir artıĢa neden olurken, tüketici
beğenisi üzerinde önemli bir etkisi olan renk L* değeri açısından daha koyu bir renk vermesi ve renk
b* değeri anlamında daha az sarı renk vermesi nedeniyle olumsuz bulunmuĢtur.
Ayrıca, kullanılan arpa unu oranına bağlı olarak eriĢtelerin nem içeriklerinde de bir artıĢ
görülmüĢtür. Nem içeriklerindeki değiĢimin %9.72 ile %11.73 arasında kalması, bu tip ürünler için
verilen maksimum nem miktarının %13‘ün altında kalması (Anonym, 2002c) nedeniyle bir sorun
oluĢturmadığını ortaya koymuĢtur.
Arpa unu katkı oranları piĢme süresini, piĢmiĢ ağırlığı ve hacim artıĢını azaltmıĢtır. PiĢme
değerlerine ve renge iliĢkin bazı dezavantajlarına karĢın kül ve protein içeriği gibi beslenmeye yönelik
değerlerdeki olumlu artıĢ, özellikle açlığın ciddi bir tehdit olarak gündeme geldiği günümüz
dünyasında, arpa ununun insan gıdası olarak kullanılmasının önemini bir kez daha vurgulamıĢtır.
Bununla birlikte renkte çeĢitten kaynaklanan farklılık, daha sonraki çalıĢmalarda rengi üstün
olan arpa çeĢidi seçmenin önemini ortaya koyması açısından önemlidir.
Ayrıca, tüm örneklerdeki nem içeriğinin muhafaza kolaylığı açısından istenilen düzeylerde
bulunması da arpa ununun eriĢte vb ürünlerde rahatlıkla kullanılabileceğini göstermesi açısından
olumlu bir sonuçtur.
Son yıllarda beslenme konusunda tüketici bilincinin geliĢmesi, açlığın önlenmesine yönelik kıt
kaynakların değerlendirilmesi ve alternatif ürün arayıĢları, araĢtırıcıları yeni çalıĢmalara zorlamaktadır.
Bu yönüyle de yaptığımız çalıĢmanın, diğer araĢtırmalara bir kaynak olacağını ümit etmekteyiz.
REFERANSLAR
AACC (2000). Approved methods of the american association of cereal chemists., method 46-10. Tenth
Edition, The Association: St. Paul, Minnesota, USA.
Altan A, Yağcı S., Maskan M, ve GöğüĢ F. (2006). Arpanın ürün bazında değerlendirilmesi. Türkiye 9. Gıda
Kongresi, (pp.495-498). 24-26 Mayıs, Bolu.
Anonymous (1989). TSE1620 makarna standardı. Türk Standartlar Enstitüsü, Ankara.
Andersson, J. (2011). Whole grain wheat-effects of peeling and pearling on chemical composition taste and
colour. Master Thesis, Swedish University of Agricultural Sciences Department of Food Science,
Uppsala.
Anonymous (2001). The basics of color perception and measurement. Hunterlab presents, Reston VA, 56, USA.
Anonymous (2002a). International associotion for cereal science and technology, ICC standart no:110.
Anonymous (2002b). International associotion for cereal science and technology, ICC standart no:114.
Anonymous (2002c). Türk gıda kodeksi makarna tebliği, tebliğ no: 2002/20.
Atlı, A., Aktan, B., ġanal, T., Evlice, A., Ünsal, S., Dönmez, E., Köten, M., Pehlivan, A., ve Özderen, T., 2010.
Makarnalık buğdayın kalite özellikleri ve kalite değerlendirme. Makarnalık Buğday Ve Mamulleri
Konferansı, 17-18 Mayıs 2010 Şanlıurfa, 91-108.
550
Baik BK, and Ullrich SE. (2008). Barley for food: characteristics, improvement, and renewed interest. J Cereal
Science 48: 233-242.
Choy, A.L., Morrison, P.D., Hughes, J.D., Marriott, P.J. ve Small, D.M. (2013). Quality and antioxidant
properties of instant noodles enhanced with common buckwheat flour. Journal of Cereal Science
57:281-287.
Elgün, A., ve Ertugay, Z. 2002. Tahıl iĢleme teknolojisi. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, No:
297, Ders Kitapları Serisi No: 52, Yayın No: 718, Erzurum.
Hashimoto, S., Shogren, M.D., Bolte, L.C. ve Pomeranz, Y. (1987). Cereal pentosans: their estimation and
significance, III.pentosans in abraded grains and milling by-products. Cereal Chmistry 64(1):39-41.
Hatcher, D. W., Lagasse, E.S., Dexter, J.E., Rossnagel, B. ve Izydorczyk, M. (2005). Quality
characteristics of yellow alkaline noodles enriched with hull-less barley flour. Cereal Chemistry 82 (1):
60-69.
Izydorczyk, M.S., Lagass, S.L., Hatcher, D. W., Dexter, J.E., ve Rossnagel, B.G. (2005). The enrichment of
asian noodles with fiber-rich fractions derived from roller milling of hull-less barley. Journal of the
Science of Food and Agriculture J Sci Food Agric 85:2094–2104.
Kordonowy, R.K., and Youngs, V.L. (1985). Utilization of durum and its effect on spaghetti. Cereal Chemistry
62:301-308.
Köten,M., Ünsal,A.S., ve Atlı,A. (2013). Arpanın insan gıdası olarak değerlendirilmesi. Türk-Tarım Gıda Bilim
Ve Teknoloji Dergisi. 1(2), 51-55.
Köten, M., Ünsal, S., Atlı, A., 2014. Türkiye‘de üretilen makarnaların bazı kimyasal bileĢimlerinin ve
piĢme kalitelerinin belirlenmesi. GIDA (2014) 39 (1): 33-40.
Kubomura, K. (1998). Instant noodle in Japan. Cereal Foods World, April, 194-197.
Lee, L., Baik, B.K., and Chuchjowska, Z. (1998). Garbanzo bean flour usage in canto nese noodle. Journal of
Food Science 63:552.
Miskelly, D.M., and Moss H.J. (1985). Flour quality requirements for Chinese noodle manufacture bread
research institute of Australia, North Ryde. N.S.W. 2113. Australia Journal of Cereal Science: 379-387.
Miskelly, D.M. (1996). The use of alkali for noodle processing. Editors J.E. Kruger, R.B. Matsuo and J.W. Dick
Pasific people and their food. (pp. 227-273). American Association of Cereal Chemists, St Paul,
Minnesota, USA.
Miskelly, D. (1998). Modern noodle based foods raw material needs. Editors A.B. Blakeney and L. O‘Brien.,
Pasific people and their food. (pp. 123-142). American Association of Cereal Chemists, St Paul,
Minnesota, USA.
Nagao, S.(1996). Processing technology of noodle products in Japan. Editors J. E. Kruger, R. B. Matsuo ve Dick
J.W., Pasta and noodle technology (pp.169-194). American Association of Cereal Chemists 3340
Pilot Knob Road. St. Paul, Minnesota 55121-2097, USA.
Nagao, S. (1998). Traditional and changing food trends for wheat based foods. Editors A.B. Blakeney and L.
O‘Brien., Pasific people and their food. (pp. 13-24). American Association of Cereal Chemists, St Paul,
Minnesota, USA.
Oh, N.H., Seib, P.A., Deyoe, C.W., and Ward, A.B. (1983). Noodle I.Measuring the texturel characteristics of
cooked noodle. Cereal Chem. 60:443.
Oh, N:H., Seib, P.A., Deyoe, C.W., and Ward, A.B. (1985). Noodle IV. influence of flour protein, exraction rate,
particle size, and starch damage on the quality characteristics of dry noodle. Cereal Chem. 62:441-446.
Özkaya, H. ve Kahveci, B. 1990. Tahıl ürünleri analiz yöntemleri. Gıda Teknolojisi Derneği Yayınları. No:14,
Ankara.
Sarkar, A., Ebbinghaus, A., Bellido, S., Lukie, C. ve Malcolmson, L. (2012). Use of whole grain flours in the
production of pasta. Canadian International Grains Institute, 1000 - 303 Main Street, Winnipeg, MB,
R3C 3G7. https://cigi.ca/wp-content/uploads/2012/01/Use-of-Whole-Grain-Flours-in-the-Productionof-Pasta.pdf adresinden 23.05.2016 tarhinde alınmıĢtır.
Sayım, Ġ., Akar, T., Ergün, N., ve Aydoğan, S. (2013). Ülkemizde arpa ıslahı çalıĢmaları ve tohumculuğu.
TÜRKTOB, 2(8): 14-19.
Song, X., Zhu, W., Pei, Y., Ai, Z. ve Chen, J. (2013). Effects of wheat bran with different colors on the qualities
of dry noodles. Journal of Cereal Science 58:400-407.
Sumner, A.K., Gebre, E.A., Tayler, R.T. ve Rossnagel, B.G. (1985). Composition and properties of pearled and
fines fractions from hulled and hull-less barley. Cereal Chemistry 62(2):112-116.
Uzunoğlu, N. (2002). Erişte kalitesini etkileyen bazı faktörler üzerine araştırma. Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Fen Bil. Ens. Gıda Müh. Ana Bilim Dalı, Ankara.
Yalçın, S. (2005). Glutensiz erişte üretimi üzerine bir araştırma. Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe
Üniversitesi Fen Bil. Ens., Ankara.
Yalçın, S. ve BaĢman, A. (2006). Glutensiz makarna ve erişte üretimi. Türkiye 9.Gıda Kongresi, 24-26 Mayıs,
s.637-640, Bolu.
551
DeğiĢik Vejetasyon Dönemlerine Kadar Uygulanan Farklı Tuz
Konsantrasyonlarının Biberde Meydana Getirdiği Fizyolojik
DeğiĢikliklerin Belirlenmesi
Murat DEVECĠ*
Namık Kemal Üniversitesi, Türkiye
muratdeveci@nku.edu.tr
Merve BORA
Namık Kemal Üniversitesi, Türkiye
merve.bora@hotmail.com
Özet
Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü iklim odasında yürütülmüĢ ve
materyal olarak Jalapeno biber (Capsicum annuum L.) çeĢidi kullanılmıĢtır. YetiĢtirme dönemi
boyunca iklim odası, 25 ±1 C (gündüz/gece) sıcaklıkta, 16/8 saat (ıĢık/karanlık) fotoperiyodik
düzende, % 60-65 nemli ortamda ve 400 µmol m-2s-1 ıĢık Ģiddetinde tutulmuĢtur. YetiĢtirme odasında
çıkıĢ ve farklı vejetasyon dönemlerine kadar damla sulama ile Hoagland besin çözeltisi içeren
hidroponik sisteme alınmıĢ, daha sonra tuz stresi uygulamalarına baĢlanmıĢtır. Bu amaçla biberin üç
farklı vejetasyon dönemine kadar (sekiz gerçek yapraklı dönem, ilk çiçeklenme dönemi ve hasat
dönemi) besin çözeltilerine dört farklı dozda NaCl konsantrasyonu (0 mM, 50 mM, 75 mM ve 100
mM) ilave edilmiĢtir. Deneme süresince yaprak oransal su içeriği (%), yaprak su potansiyeli (MPa),
yaprak hücrelerinde membran zararlanması (%), yaprak sıcaklığı (°C), ölçülmüĢtür. Elde edilen
sonuçlar neticesine göre uygulanan farklı tuz konsantrasyonları sonucunda ele alınan kriterlerden
yaprak hücrelerinde membran zararlanması ve yaprak sıcaklığı tuzluluk arttıkça arttığı belirlenmiĢtir.
Diğer kriterlerde tuzluğun 0 mM‘ dan 100 mM‘e doğru artmasıyla elde edilen ortalamaların azaldığı
tespit edilmiĢtir. Zaman ana etkisinde ise; yaprak hücrelerinde membran zararlanması ve yaprak
sıcaklığı hariç denemede ele alınan diğer tüm kriterlerde hasat dönemine kadar tuz uygulaması yapılan
parsellerde en düĢük düzeyde olurken bunu çiçeklenme dönemi izlemiĢ, 8 gerçek yapraklı döneme
kadar yapılan tuz uygulanan parsellerde en yüksek düzeye çıkmıĢtır. Yaprak su potansiyeli ise tuz
konsantrasyonu arttıkça stres değeri de Ģiddetlendiği sonucuna varılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Biber (Capsicum annuum L.), tuz stresi, topraksız kültür, yaprak su potansiyeli
Determination of Physiological Changes Occurred by the Application of
Various Salt Concentration in Different Vegetation Periods in Pepper
Abstract
This research was made in the growth room of Namik Kemal University Faculty of Agriculture,
Department of the Agriculture in 2013 and Jalapeno pepper (Capsicum annuum L.) variety was used
as a material. During the growing period the temperature was kept as 25±1 °C photoperiod (light/dark)
16/8 hours, relative humidity 60-65 % and light intensity 400 mMolm-2 s-1 in the growth room.
Hoagland hydroponic solution was used by drip irrigation in hydroponic system until emergence and
different vegetation periods then salt stress applications were made. Three vegetation periods (eight
true leaves, first flowering periods and harvesting period) were considered and four NaCl
concentration (0 mM, 50 mM, 75 mM and 100 mM) were added to the nutrient solution. During the
experiment, relative leaf water (%), leaf water potential (MPa), membrane damage in leaf cells (%),
leaf temperature (°C), were determined. According to the results, it was determined that membrane
damage in leaf cells and leaf temperature in leaf increased as the salinity increased from 0 mM to 100
mm. According to the time main effect, membrane damage in leaf cells and leaf temperature the other
criteria levels went down to the lowest value during the salt applications until harvesting period. That
was followed by flowering period and reached the maximum levels in plots where salt were applied
until eight leaves stage. It was concluded that, high level salt in increasing salinity stress.
Keywords: Pepper (Capsicum annuum L), salt stress, soilless culture, growth and development, leaf
water potential
552
GĠRĠġ
Ülkemizde en çok üretilen ve yıllık sebzelerden biri olan biber, tazesi yemeklik, kırmızısı ise toz
biber ve salçalık olmak üzere üç amaç için yetiĢtirilmektedir. Bunun yanında sucuk, pastırma, turĢu ve
ilaç yapımında da kullanım alanı bulan biber, A, B, C ve P vitaminleri, yağ, protein, karbonhidrat,
kalsiyum, fosfor ve demir kapsamaktadır. Dünya da üretilen 12.000.000 ton biberin yaklaĢık % 10‘u
Türkiye‘de üretilmektedir. Türkiye‘de yılda üretilen 1.200.000 ton biberin % 60‘ını sivri biber, %
28‘ini dolmalık biber, % 4‘ünü çarliston biber, % 8‘ini kapya, domates biberi, kurutmalık biberler, pul
biber elde etmeye uygun biberler teĢkil eder (Ekmekçi ve Altunal, 2007).
Türkiye karmaĢık iklim yapısı içinde, özellikle küresel ısınmaya bağlı olarak, bir iklim
değiĢikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. Doğal olarak üç tarafından denizlerle çevrili
olması, arızalı bir topografyaya sahip bulunması ve orografik özellikleri nedeniyle, Türkiye‘nin farklı
bölgeleri iklim değiĢikliğinden farklı biçimde ve değiĢik boyutlarda etkilenecektir. Örneğin, sıcaklık
artıĢından daha çok çölleĢme tehdidi altında bulunan Güney Doğu ve Ġç Anadolu gibi, kurak ve yarı
kurak bölgelerle, yeterli suya sahip olmayan yarı nemli Ege ve Akdeniz Bölgeleri daha fazla
etkilenmiĢ olacaktır. Meydana gelecek iklim değiĢiklikleri, tarımsal faaliyetlerde hayvan ve bitkilerin
doğal yaĢam alanlarında değiĢikliklere yol açacak, özellikle yukarıda belirtilen bölgelerimizde, su
kaynakları bakımından önemli sorunlar ortaya çıkacaktır (Öztürk, 2002).
Tuzluluk sorununa neden olan bileĢikler klorürler, sülfatlar, nitratlar, karbonatlar, bikarbonatlar
ve boratlardır. Ancak genelde toprak tuzluluğu ve tuz stresi denildiğinde NaCl‘ün baskın varlığından
söz edilmektedir (Munns ve Termaat, 1986).
Abiyotik stres faktörlerinden biri olan tuzluluk hem tarım yapılan toprakları olumsuz
etkilemekte hem de tuzluluk tehdidi altındaki topraklarda yetiĢen bitkilerde pek çok olumsuzluklara
neden olmaktadır (Yılmaz vd., 2011). Yurdumuz topraklarının yaklaĢık 1,5 milyon hektarı (bunun %
32,5‘i sulanabilir alanlardır) tuzluluk sorunuyla karsı karsıyadır (Kalefetoğlu ve Ekmekçi, 2005).
Dünya üzerinde ise 800 milyon hektardan fazla karasal alan tuzluluktan etkilenmektedir ve bu alan
dünyanın tüm karasal alanlarının % 6‘sından fazladır. Kuru tarım yapılan 150 milyon hektarlık alanın
32 milyon hektarı çeĢitli oranlarda ikincil tuzluluk tehdidi altındadır. 230 milyon hektar sulama
yapılmıĢ alanların 45 milyon hektarı ise tuzdan etkilenmektedir (Munns, 2002). Ekilebilir alanlardaki
böylesi tuz birikiminin, küresel çerçevede daha da harap edici boyutlara ulaĢacağı tahmin
edilmektedir. Bu durum, ürün verimi ve kalitesindeki azalmaya bağlı olarak büyük ekonomik
kayıplara da neden olacaktır (Mahajan ve Tuteja, 2000).
Tuzluluğa karĢı bazı önlemler alınabilmekte ise de, bu yöntemlerin genel olarak pahalı ve
zaman alıcı olması nedeniyle son yıllarda, araĢtırıcılar tuz zararının en aza indirilmesi amacı ile farklı
önlemler üzerinde çalıĢmalarına devam etmektedir. Bunların baĢında tuzluluğun sorun olduğu
alanlarda normal geliĢme ve büyüme göstererek ekonomik bir ürün oluĢturabilen, tuz stresine karĢı
toleransı yüksek bitki genotiplerinin belirlenmesi ve yeni çeĢitlerin ıslah edilmesi gelmektedir. Tuz
stresi bitkiyi doğrudan öldürebileceği gibi, bitkinin tuza toleransı ve ortamın tuz konsantrasyonuna
bağlı olarak büyümeyi engellemekte, yaĢlı yapraklardan baĢlayan klorofil ve membran parçalanmasına
yani kloroz ve nekrozlara neden olmaktadır (KuĢvuran, 2010).
MATERYAL ve YÖNTEM
AraĢtırmada; Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri iklim odası ve Namık
Kemal Üniversitesi Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırmalar Uygulama ve AraĢtırma Merkezi
Laboratuvarlarından faydalanılmıĢtır.
Materyal
Bu araĢtırmada materyal olarak Jalapeno (Capsicum annuum L.) çeĢidi kullanılmıĢtır. Jalapeno,
Meksika orijinli bir bitkidir. Olgun Jalapenonun uzunluğu 5-9 cm‘dir. Yaygın olarak yeĢil, nadiren
olgunlaĢmıĢ kırmızı olarak satılan Jalapeno adını Meksika Veracruz‘daki geleneksel olarak yetiĢtirilen
Jalapa‘dan alır (Anonymous, 2011). Dünyada sanayi biber tüketiminde önemli yeri olan Jalapeno
biberinin anavatanı Meksika olup Türkiye‘de yaygın olarak tarımı yapılmamaktadır. Doğu Akdeniz ve
Güney Doğu Anadolu bölgelerinde sınırlı alanlarda yetiĢtiriciliği yapılmaktadır. (Oğuz vd., 2012).
553
Yöntem
Denemenin kuruluşu
Deneme tesadüf parselleri deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak kurulmuĢ ve her tekerrürde
3 tuz konstrasyonu (kontrol, 50, 75 ve 100 mM NaCl) 3 tuz uygulama zamanı (8 gerçek yapraklı, ilk
çiçeklenme ve hasat dönemine kadar) uygulanmıĢtır. Tüm denemede toplam 36 parsel, her parselde 5
bitki ve tüm denemede toplam 180 bitki kullanılmıĢtır (Açıkgöz, 1984).
Bitkilerin yetiştiği ortam
Biberler Bahçe Bitkileri Bölümü iklim odasında bulunan masalar üzerinde perlit ile doldurulmuĢ 7
litre hacmindeki (çapı 20 cm, yüksekliği 22,5 cm) plastik saksılarda yetiĢtirilmiĢtir.
Deneme kontrollü koĢullar altında sıcaklığı +40 C ile –20 C arasında ayarlanabilen iklim
odasında kurulmuĢtur. Tüm deneyler, 25±°C sıcaklık, % 60-65 nem, 16/8 (aydınlık/gece) saatlik
fotoperiyodik düzene sahip iklim odasında gerçekleĢtirilmiĢtir (Öztürk vd., 2008).
Bitkilerin yetiştirilmesi
YetiĢtirme odasında yetiĢtirme masaları üzerinde plastik multipotlara tohum ekimi yapılmıĢtır.
Tohumlar torf içerisine ekilmiĢ ve normal bakım iĢlemleri yapılarak yetiĢtirme odalarında biber için en
uygun Ģartlarda bitkiler ilk gerçek yaprakların görüldüğü döneme kadar yetiĢtirilmiĢtir. Ġlk gerçek
yaprakların görüldüğü dönemde Hoagland besin çözeltisi içeren hidroponik sisteme alınmıĢtır
(Hoagland ve Arnon, 1950). Bitkiler 7 L hacminde perlit içeren saksılarda yetiĢtirilmiĢtir. Tuz
uygulamaları bitkilerin 3-4 gerçek yapraklı olduğu dönemde yapılmaya baĢlanmıĢ ve 8 gerçek yapraklı
dönem, çiçeklenme baĢlangıcı ve hasat dönemine kadar kaplardaki besin çözeltisine sulama
zamanlarında 3 gün ara ile 0, 50, 75 ve 100 mM tuz konsantrasyonunu sağlayacak Ģekilde saksılara
NaCl ilave edilmiĢtir (KuĢvuran vd., 2008a).
Ölçüm, tartım ve gözlemler
Yaprak oransal su içeriğinin belirlenmesi (%)
Tuz stresine tolerans denemelerinde, Yaprak Oransal Su Ġçeriği (YOSĠ) (%)‘nin belirlenmesinde
farklı bitkilerde çalıĢan araĢtırıcıların çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır (Sanchez vd., 2004). Stres
sonunda bitkilerden alınan yaprak örneklerinin oransal su içeriklerinin belirlenmesi için taze ağırlıkları
alınarak, daha sonra alınan yapraklar 4 saat süre ile saf su içerisinde bekletilmiĢ, bu süre sonunda
turgor ağırlıkları saptanmıĢtır. Ağırlıkları belirlenen yaprak örnekleri 65 ºC etüvde 48 saat
kurutulduktan sonra kuru ağırlık, g olarak kaydedilmiĢtir. Elde edilen taze, turgor ve kuru ağırlıklar
aĢağıdaki formül yardımıyla oranlanarak yaprak oransal su içerikleri (%) hesaplanmıĢtır.
YOSĠ= (TA-KA)/(TuA-KA)x100
(1)
TA: Taze Ağırlık
KA: Kuru Ağırlık
TuA: Turgor Ağırlığı
Yaprak su potansiyeli ölçümü (MPa)
Yaprak su potansiyeli (Ψyaprak) Scholander basınç odası (Scholander Pressure Chamber) ile
ölçülmüĢtür. Ölçümler ıĢıklandırma baĢlamadan 2 saat önce (ΨĢö: ġafak öncesi yaprak su potansiyeli)
ve ıĢıklandırma baĢladıktan 6 saat sonra (Ψgo: Gün ortası yaprak su potansiyeli) yapılmıĢtır. Ölçümler
bitkideki en geliĢmiĢ yapraklarda yapılmıĢtır. Her uygulama için iki ölçüm gerçekleĢtirilmiĢtir
(Scholander vd., 1965).
Scholander basınç odası 40 atm (-4 MPa) basınca kadar ölçüm yapmakta olup, ölçüm iĢlemleri
için saf Azot (N) gazı kullanılmıĢtır.
Yaprak hücrelerinde membran zararlanmasının belirlenmesi (%)
Membran Zararlanma Ġndeksi-(MZĠ) hücreden dıĢarıya verilen elektrolitin ölçülmesi ile
hesaplanmıĢtır (Fan ve Blake, 1994). Her vejetasyon döneminde stres ve kontrol bitkilerinin
yapraklarından 17 mm çapında alınan diskler de iyonize su içerisinde 5 saat bekletildikten sonra
elektrik iletkenlikleri (EC) ölçülmüĢ, aynı diskler otoklavda 100 °C‘de 10 dakika bekletildikten sonra
çözeltinin EC değeri tekrar ölçülmüĢtür. Elde edilen değerden aĢağıdaki formül yardımıyla yaprak
hücrelerinde membran zararlanması (%) belirlenmiĢtir.
MZĠ=(Lt-Lc/1-Lc)x100
(2)
554
Lt: Kuraklık stresindeki yaprağın otoklav edilmeden önceki EC / Otoklav edildikten sonraki EC
Lc: Kontrol yaprağının otoklav edilmeden önceki EC / Otoklav edildikten sonraki EC değeridir.
Yaprak Sıcaklıklarının Saptanması (oC)
Bitki yüzey sıcaklığının ölçülmesine dayalı infrared termometre tekniği bitkiye dokunmaksızın,
daha hızlı ve doğru ölçüm yapma olanağı sağladığından, popülaritesi artmaktadır. Anılan teknik,
transpirasyonun yaprak yüzey sıcaklığını düĢürmesi ilkesine dayanır. Bitkinin büyüme döneminde
aldığı su sınırlanırsa, gözenek direnci artar, transpirasyon azalır ve yaprak sıcaklığı yükselir. Bu
özellikten yararlanılarak denememize ele aldığımız biber bitkilerinin yaprakları infrared termometre
ile bitkiye 30 cm uzaklıktan 3 kez sıcaklıkları ölçülerek sonra alınan ortalamalarla yaprakların tuz
stresine karĢı tepkileri ölçülmeye çalıĢılmıĢtır. Ölçümlerde 7-18 nm dalga boyunda ıĢınları algılayan
filtrelere sahip infrared termometre (IRT) (Raynger ST8 model) kullanılmıĢtır (Erdem vd., 2010).
BULGULAR ve TARTIġMA
Yaprak oransal su içeriği (%)
Denemede yer alan Jalapeno biber çeĢidinin değiĢik vejetasyon dönemlerinde uygulanan farklı
tuz konsantrasyonlarının yaprak oransal su içeriği (YOSĠ) üzerine etkileri ve LSD testi grupları Tablo
1 ve ġekil 1‘de gösterilmiĢtir.
Elde edilen verileri istatistiki olarak incelenmesinden ele alınan faktör ve interaksiyonun % 1
hata seviyesinde önemli olduğu bulunmuĢtur.
Sonuçlara göre YOSĠ ortalamaları % 59,04 ile % 97,47 arasında değiĢim göstermiĢtir.
Zaman ana etkisi bakımından 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulaması sonucunda YOSĠ en
yüksek seviyede bulunurken bu oran çiçeklenme dönemine kadar yapılan uygulama ile % 84,59‘a,
hasat dönemine kadar yapılan uygulamalar ile % 79,22‘ye kadar düĢtüğü tespit edilmiĢtir.
Farklı tuz uygulamalarının ana etkisi bakımından Tablo 1 incelendiğinde kontrolde YOSĠ %
96,87 bulunurken, bu oranın tuzun 50 mM ve 75 mM‘e kadar arttırıldığı uygulamalarda azaldığı ve
100 mM uygulamasında YOSĠ‘nin % 67,29‘a kadar düĢtüğü gözlenmiĢtir.
Yaprak oransal su içeriği, Öncel ve KeleĢ‘e (2003) göre de NaCl eklenmesi ile gerçekleĢtirilmiĢ,
deneme sonunda tuz stresi altındaki bitkilerde bitki büyümesi ve oransal su içeriğinin önemli ölçüde
azaldığı tespit edilmiĢtir. Yapılan araĢtırma da kontrol uygulamasından 100 mM NaCl uygulamasına
doğru gidildikçe yaprak oransal su içeriği azalmaktadır. Bayat vd. (2012) de yaptığı çalıĢmada
araĢtırmamızla benzer bir Ģekilde yaprak oransal su içeriğinin NaCl konsantrasyonuna bağlı olarak
azaldığını tespit etmiĢledir.
Oransal su düzeyindeki azalmalar, turgor kaybının bir sonucu olup, bu durum hücre geniĢlemesi
olayları için gerekli suyun kısıtlanması anlamına gelmektedir (Katerji vd., 2004).
YetiĢme ortamındaki su potansiyelinin tuz stresine bağlı olarak azaltılması sonucu, oransal su
içeriklerinde meydana gelen azalmalar, biberde (Kaya ve Higgs, 2003) ortaya konmuĢtur.
Yakıt ve Tuna (2006), mısırda yaptıkları çalıĢmada 100 mM NaCl uygulamasında nispi su
içeriğinin stres koĢullarında düĢtüğünü ve kontrol bitkilerinde ise en yüksek değerlere ulaĢtığını ifade
etmiĢlerdir.
Tablo:1 DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno
biber çeĢidinin yaprak oransal su içeriği ortalamalarına etkisi* (%) ve LSD testine göre gruplar
Tuz Uygulama Zamanları
0 mM
Tuz Konsantrasyonu (NaCl)
50 mM
75 mM
100 mM
Zaman
Ana Etkisi
8 yapraklı döneme kadar
97,47 a
94,91 ab
93,14 b
77,01 e
90,63 a
Çiçeklenme dönemine kadar
96,84 a
88,24 c
87,49 c
65,81 f
84,59 b
Hasat dönemine kadar
96,30 a
82,42 d
79,13 e
59,04 g
79,22 c
Tuz Uygulaması Ana Etkisi
96,87 a
88,52 b
86,58 b
67,29 c
* Aynı harfi taĢıyan ortalamalar arasında 0.01 düzeyinde fark yoktur.
555
ġekil 1: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak
oransal su içeriği üzerine etkileri
Yaprak su potansiyeli (MPa)
ÇalıĢmada ele alınan yaprak su potansiyeli (Ψyaprak) ortalamaları 8 yapraklı, çiçeklenme ve hasat
dönemlerine kadar yapılan tuz uygulamalarının Ģafak öncesi (ΨĢö) ve gün ortası (Ψgo) ölçümlerine ait
ortalamalar Tablo 2 ve 3 ile ġekil 2 ve 3‘de verilmiĢtir.
ġekil 2 ve 3‘de arka fon genel bitki fizyolojisine ve birçok araĢtırıcının farklı türlerde yaptığı
çalıĢmalarda tespit ettiği skala değerlerine göre renklendirilmiĢtir (Taiz ve Zeiger, 2008; Deveci ve
Uyan, 2011).
Tablo 2: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno
biber çeĢidinin Ģafak öncesi yaprak su potansiyeli (ΨĢö) üzerine etkileri (MPa) ve LSD testine göre
gruplar
Dönemler
8 yapraklı Dönem
Çiçeklenme Öncesi
Hasat Dönemi
0 mM
-0,13
-0,19
-0,31
NaCl Tuz Konsantrasyonu
50 mM
75 mM
-0,24
-0,39
-0,33
-0,58
-0,45
-0,60
100 mM
-0,43
-0,75
-0,94
AraĢtırmada yapılan ölçümler sonucunda, 3-4 yapraklı dönemden itibaren baĢlanan ve
vejetasyonun boyunca farklı dönemlere kadar sürdürülen tüm tuz uygulamalarında Ģafak öncesi yaprak
su potansiyellerinin (ΨĢö) giderek azalma eğilimi gösterdiği ve stres seviyesinin arttığı saptanmıĢtır.
Deneme süresince 100 mM tuz uygulaması yapılan biberlerde ΨĢö değerleri -0,43 MPa ile -0,94 MPa
arasında değiĢmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar yapılan uygulamalardaki bitkiler yüksek stres
seviyesinde (-0,43 MPa) kalırken, çiçeklenme (-0,75 MPa) ve hasat dönemlerinde (-0,94 MPa)
sonlandırılan100 mM NaCl uygulamalarındaki biberlerin çok Ģiddetli strese maruz kaldıkları
belirlenmiĢtir. Buna karĢılık, hiç tuz uygulanmayan gruptaki bitkilerde ΨĢö değerleri 8 yapraklı
dönemde -0,13 MPa‘a, çiçeklenme döneminde -0,19 MPa‘a kadar düĢmüĢ ve stres oluĢmamıĢtır.
Ancak hasat döneminde (-0,31 MPa) ise orta stresin olduğu saptanmıĢtır. 50 mM uygulamasında 8
yapraklı dönemde (-0,24 MPa) ve çiçeklenme döneminde (-0,33 MPa) sonlandırılan uygulamalarda
biberler orta seviyede strese maruz kalırken hasada kadar (-0,45 MPa) yapılan tuz uygulaması
sonucunda yüksek stres görmüĢlerdir. 75 mM tuz uygulamalarında ise ΨĢö değerleri 8 yapraklı döneme
kadar yapılan uygulamalarda -0,39 MPa‘a kadar düĢmüĢ (orta seviyede stres), çiçeklenme dönemine
ve hasada kadar sürdürülenlerde ise sırasıyla -0,58 MPa ve -0,60 MPa‘a kadar inmiĢ ve biberler
yüksek strese maruz kalmıĢtır.
556
ġekil 2: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin Ģafak öncesi
yaprak su potansiyeli (ΨĢö) üzerine etkileri
Yapılan ölçümler neticesinde uygulanan tuz konsantrasyonlarının artıĢına bağlı olarak yaprak su
potansiyellerinin tüm dönemler boyunca azaldığı ve dolayısıyla su ve tuz stresi koĢullarının artığı
belirlenmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulaması yapılan Jalapeno çeĢidine ait biberlerde
kontrolde (-0,13 MPa) stres görülmemiĢtir. Buna karĢılık 50 mM (-0,24 MPa) ve 75 mM (-0,39 MPa)
tuz uygulaması yapılan biberlerin orta streste oldukları ve sadece 100mM tuz uygulamasında -0,43
MPa ΨĢö değeri ile yüksek stres seviyesine ulaĢtıkları saptanmıĢtır. Çiçeklenme öncesine kadar tuz
uygulaması yapılan (-0,19 MPa) biberlerde de 8 yapraklı döneme kadar yapılanlardakine benzer
Ģekilde stres görülmemiĢtir. Çiçeklenme dönemine kadar yapılan 50 mM (-0,33 MPa) tuz
uygulamasında orta seviyede, 75 mM‘de (-0,58 MPa) yüksek seviyede ve 100 mM‘de (-0,75 MPa)
çok Ģiddetli seviyede olmak üzere üç farklı stres saptanmıĢtır. Hasat dönemine kadar tuz uygulaması
yapılan biberlerde (-0,31 MPa) 8 yapraklı döneme ve çiçeklenme dönemine kadar tuz uygulaması
yapılanlardan farklı olarak orta seviyede stres olduğu belirlenmiĢtir. 3-4 yapraklı dönemden hasada
kadar tuz uygulaması yapılan parsellerde ise 50 mM‘de (-0,45 MPa) ve 75 mM‘de (-0,60 MPa) yüksek
stres görülürken, 100 mM‘de (-0,94 MPa) bunlardan farklı olarak çok Ģiddetli stres seviyesi
saptanmıĢtır.
Tablo 3: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno
biber çeĢidinin gün ortası yaprak su potansiyeli (Ψgo) üzerine etkileri (MPa) ve LSD testine göre
gruplar
NaCl Tuz Konsantrasyonu
Dönemler
0 mM
50 mM
75 mM
100 mM
8 yapraklı Dönem
-0,29
-0,52
-0,93
-1,11
Çiçeklenme Öncesi
-0,32
-0,66
-1,23
-1,40
Hasat Dönemi
-0,34
-0,81
-1,51
-1,66
557
ġekil 3: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin gün ortası
yaprak su potansiyeli (Ψgo) üzerine etkileri
ÇalıĢmamızda yapılan ölçümler sonucunda, 3-4 yapraklı dönemden itibaren baĢlanan ve
vejetasyonun boyunca farklı dönemlere kadar sürdürülen tüm tuz uygulamalarında gün ortası yaprak
su potansiyellerinin (Ψgo) giderek azalma eğilimi gösterdiği ve stres seviyesinin buna bağlı olarak
arttığı saptanmıĢtır. 100 mM tuz uygulaması yapılan biberlerde Ψgo değerleri -1,11 MPa ile -1,66 MPa
arasında değiĢmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar yapılan uygulamalardaki bitkilerin yaprak su
potansiyeli (-1,11 MPa) orta seviyede streste iken, çiçeklenme (-1,40 MPa) ve hasat dönemlerinde (1,66 MPa) sonlandırılan 100 mM NaCl uygulamalarındaki biberlerin çok Ģiddetli strese maruz
kaldıkları belirlenmiĢtir. Buna karĢılık, hiç tuz uygulanmayan gruptaki bitkilerde Ψgo değerleri 8
yapraklı dönemde -0,29 MPa‘a, çiçeklenme döneminde -0,32 MPa‘a ve hasat döneminde -0,34 MPa‘a
kadar düĢmüĢ ve hiç stresin olmadığı saptanmıĢtır. 50 mM uygulamasında 8 yapraklı dönemde (-0,52
MPa), çiçeklenme döneminde (-0,66 MPa) ve hasada kadar (-0,81 MPa) yapılan tuz uygulaması
sonucunda da hiç stres görülmemiĢtir. 75 mM tuz uygulamalarında ise Ψgo değerleri 8 yapraklı
döneme kadar yapılan uygulamalarda -0,93 MPa‘a kadar düĢmüĢ (stres yok), çiçeklenme dönemine 1,23 MPa (yüksek stres) ve hasada kadar tuz uygulamarı sürdürülenlerde ise -1,51 MPa‘a kadar inmiĢ
ve biberler Ģiddetli strese maruz kalmıĢtır.
AraĢtırmalar neticesinde uygulanan tuz konsantrasyonlarının artıĢına bağlı olarak yaprak su
potansiyellerinin tüm dönemler boyunca azaldığı ve dolayısıyla su ve tuz stresi koĢullarının artığı
belirlenmiĢtir. 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulaması yapılan Jalapeno çeĢidine ait biberlerde
kontrolde (-0,29 MPa), 50 mM (-0,52 MPa) ve 75 mM (-0,93 MPa) tuz uygulaması yapılan parsellerde
stres görülmemiĢtir ve 100 mM tuz uygulamasında -1,11 MPa Ψgo değeri ile orta stres seviyesine
ulaĢtıkları saptanmıĢtır. Çiçeklenme öncesi döneme kadar 0 mM tuz uygulaması yapılan (-0,32 MPa)
biberlerde ve çiçeklenme dönemine kadar 50 mM (-0,66 MPa) tuz uygulaması yapılanlarda stres
görülmemiĢtir. 75 mM‘de (-1,23 MPa) yüksek seviyede ve 100 mM‘de (-1,40 MPa) çok Ģiddetli
seviyede stres saptanmıĢtır. Hasat dönemine kadar tuz uygulaması yapılan biberlerde (-0,34 MPa) stres
meydana gelmemiĢtir. 3-4 yapraklı dönemden hasada kadar tuz uygulaması yapılan parsellerde ise 50
mM‘de (-0,81 MPa) hiç stres yok, 75 mM‘de (-1,51 MPa) ve 100 mM‘de (-1,66 MPa) çok Ģiddetli
stres seviyesi saptanmıĢtır.
Öğlen vakti yapılan ölçümler, sabah ölçümlerine göre farklılık göstermiĢtir. Bitkilerin
transpirasyon yoluyla bünyelerinde kaybettikleri su yüzünden Ψgo değerlerinin (-) yönünden düĢtüğü
görülmektedir.
Deveci ve Uyan (2011), çalıĢmalarında araĢtırmamıza paralel sonuçlar bulmuĢtur. Ispanağın en
olgun olan hasat dönemine girildiğinde bünyesinde en fazla suyu bulundurduğu ve faaliyetlerini
devam ettirebilmek için en çok suya ihtiyaç olan bu dönemde oluĢacak bir su stresinden sonra
bitkilerin sadece kontrol ve % 75 oranında sulama yapılan grubunun stresten etkilenmediği ya da az
etkilenerek çıktığını tespit etmiĢlerdir. Fakat % 0, % 25 ve % 50 grubundaki bitkilerin stresi
atlatamadığını bulmuĢtur.
558
Tuz stresi yaprak su potansiyeli bakımından % 68.25 oranında değiĢim göstererek kontrol
bitkilerine göre artma göstermiĢtir (Kaya, 2011).
Ashraf ve Arfan. (2005), Sabzpari ve Chinese-red bamya çeĢitlerinde tarla kapasitesinin % 100
ve % 40 oranında sulama olmak üzere iki su uygulaması ile gerçekleĢtirdikleri araĢtırmalarında, su
stresinin bamya çeĢitlerinde yaprak su potansiyeline etkilerini araĢtırmıĢlardır. Kuraklık etkisiyle,
yaprak su potansiyelinin her iki çeĢitte de düĢtüğünü saptamıĢlardır.
Karipçin (2009), karpuz genotipleri ile yaptığı çalıĢmasında su düzeyi arttıkça yaprak su
potansiyelinin negatif yönde arttığını, yani stres koĢulları arttıkça yaprak su potansiyelinin de arttığını
saptamıĢtır.
Yaprak hücrelerinde membran zararlanması (%)
Jalapeno biber çeĢidinin yapraklarında meydana gelen membran zararlanma indeksi (MZĠ)
yönünden değiĢimleri Tablo 4 ve ġekil 4‘de görülmektedir.
Ortalamaların değerlendirilmesi sonucunda MZĠ yönünden ele alınan 2 ana faktör ve bunlara ait
interaksiyonun istatistiki açıdan % 1 hata düzeyinde önemli olduğu saptanmıĢtır.
Tablo 4: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno
biber çeĢidinin yaprak hücrelerinde membran zararlanması ortalamalarına etkisi* (%) ve LSD testine
göre gruplar
Tuz Konsantrasyonu (NaCl)
Zaman Ana
Tuz Uygulama Zamanları
Etkisi
0 mM
50 mM
75 mM
100 mM
8 yapraklı döneme kadar
6,87 h
12,18 g
16,34 fg
27,06 e
15,61 c
Çiçeklenme dönemine kadar
6,60 h
20,26 f
32,20 de
38,88 c
24,48 b
Hasat dönemine kadar
6,68 h
37,06 cd
51,14 b
64,65 a
39,88 a
Tuz Uygulaması Ana Etkisi
6,71 d
23,17 c
33,22 b
43,53 a
* Aynı harfi taĢıyan ortalamalar arasında 0.01 düzeyinde fark yoktur.
Tablo 4‘de zaman ana etkisi bakımından MZĠ ortalamalarının % 6,60 ile % 64,65 arasında
değiĢtiği ve en düĢük yaprak membran zararlanmasının 8 yapraklı döneme kadar tuz uygulananlarda
gerçekleĢirken bu oranın hasat dönemine kadar yapılan tuz uygulaması ile en yüksek ortalamaya
ulaĢtığı görülmektedir.
Tablo 4‘ü incelendiğinde en düĢük MZĠ ortalamasının 0 mM‘e ait yapraklarda görüldüğü (%
6,71), en yüksek MZĠ ortalamasının ise 100 mM tuz uygulamasına ait bitki yapraklarında (% 43,53)
tespit edilmiĢtir. Tuzluluk stresi biberlerde hücresel zararlanmaya neden olmuĢtur.
Kaya ve DaĢgan (2013), fasulye genotipleriyle yapılan bir çalıĢmada tuz ve kuraklık streslerinin
yaprak membran zararlanmasına neden olduğunu bildirmiĢlerdir.
Arslan (2011), biberde 24-epibrassinolid uygulamaları ile kuraklık stresine karĢı toleransın
artırılması adlı çalıĢmasında, doku elektriki iletkenliği veya diğer bir ifadeyle doku membran
geçirgenliği; bitkilerde stres altında zar (membran) bütünlüğünü koruyabilme kabiliyetlerinin bir
ifadesi olarak tanımlanır. Strese maruz kalan bitkilerde hücre zarlarında meydana gelen hasar sonucu
hücre içindeki suda erimiĢ maddeler hücreler arası boĢluklara akarlar ve bu da doku elektriki iletkenlik
değerini yükseltir. Kısacası, doku elektriki iletkenlik değerleri ile membran bütünlüğü arasında ters
orantı mevcuttur.
Deveci ve Uyan (2011), ıspanakta kuraklık stresinde su yetersizliğine bağlı olarak, hücre
membranlarının ve lipidlerin yapısında bozulma meydana gelmiĢ olup, enzim aktivitelerini çalıĢtıran
ve ozmotik düzenlemeyi sağlayan yapılarda zararlanma meydana geldiğini bildirmiĢlerdir.
Kaya (2011), arpa, çilek ve çeltik gibi bitki türleri ile yapılan çalıĢmalarda, tuz uygulamalarının
membran geçirgenliğini artırıcı etki yaptığı belirlenmiĢtir.
Küçükkömürcü (2011), tuzluluk ve kuraklık streslerine tolerans bakımından bamya
genotiplerinin taranması ile ilgili çalıĢmasında, tuz stresi koĢullarında kuraklığa nazaran daha belirgin
olarak hücre zararlanmasında artıĢ meydana geldiğini ifade etmektedir.
559
ġekil 4: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak
hücrelerinde membran zararlanması üzerine etkileri
Akay (2010) tarafından biberde yapılan denemede, tuz konsantrasyonu arttıkça hücre
membranlarında bozulma saptanmıĢtır.
Ecem (2010), mısır genotiplerinin yaprak dokularında, kuraklık stresinin Ģiddeti arttıkça,
membran bütünlüğü ve geçirgenliğinin miktarının kontrol değerlerine göre önemli derecede arttığını
belirlemiĢtir.
KarakuĢ (2008), farklı tuz (NaCl) stresi koĢullarında prolin uygulamalarının patateste fizyolojik
ve morfolojik özelliklere etkileri isimli çalıĢmasında yapraktaki en yüksek hücre membran
geçirgenliğinin 100 mM tuz uygulamasından, en düĢük hücre membran geçirgenliğinin ise kontrol
bitkilerinden elde edildiğini saptamıĢtır.
Tohma (2007), çilekte salisilik asit uygulamasının tuz stresine dayanıklılık üzerine etkileri
çalıĢmasında, bütün örnekleme dönemlerinde tuz konsantrasyonunun artmasının membran
geçirgenliğinin yükselmesine sebep olduğunu tespit etmiĢtir.
Yakıt ve Tuna (2006)‘da tuz stresi altındaki mısır bitkisinde membran geçirgenliği değerinin
kontrol grubunda en düĢük olduğunu; fakat tuz grubunda kontrole göre yaklaĢık 5 kat artıĢ gösterdiğini
saptamıĢlardır.
Yaprak sıcaklıklarının saptanması (oC)
Ġnfrared termometre yardımıyla yapraklara dokunulmadan tuz uygulamalarının baĢından sonuna
kadar yapılan sıcaklık ölçümlerine ait ortalamalar Tablo 5 ve ġekil 5‘de gösterilmiĢtir.
Denemede kullanılan Jalapeno biber çeĢidimiz çeĢitli zaman ve tuz ana etkileri ile bunların
birbirleri arasında oluĢturdukları kombinasyonlar % 1 hata sınırları içerisinde önemli bulunmuĢtur.
Tablo 5: DeğiĢik vejetasyon dönemlerine kadar uygulanan farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno
biber çeĢidinin yaprak sıcaklığı ortalamalarına etkisi* (oC) ve LSD testine göre gruplar
Tuz Uygulama Zamanları
8 yapraklı döneme kadar
Çiçeklenme dönemine kadar
Hasat dönemine kadar
Tuz Uygulaması Ana Etkisi
0 mM
26,73 e
26,87 e
26,80 e
26,80 d
Tuz Konsantrasyonu (NaCl)
50 mM
75 mM
26,73 e
27,27 d
27,40 cd
27,60 c
28,00 b
28,30 ab
27,38 c
27,72 b
* Aynı harfi taĢıyan ortalamalar arasında 0.01 düzeyinde fark yoktur.
560
100 mM
27,57 cd
28,03 b
28,60 a
28,07 a
Zaman Ana
Etkisi
27,07 c
27,47 b
27,92 a
ġekil 5: Farklı vejetasyon dönemleri ve tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin yaprak
sıcaklığı üzerine etkileri
Tablodan da anlaĢılacağı gibi en yüksek yaprak sıcaklığı değerine 100 mM‘lük tuz
uygulamasında (28,07 oC), en düĢük değere kontrol tuz uygulamasında (26,8 oC) ulaĢılmıĢtır.
DeğiĢik vegetasyon dönemlerine kadar farklı tuz konsantrasyonlarının Jalapeno biber çeĢidinin
yaprak sıcaklıklarına ait ortalamaların olduğu Tablo 5 incelendiğinde tuz uygulaması ana etkileri
bakımından kontrol uygulamasının 26,8°C ile en düĢük yaprak sıcaklığına sahip olduğu
görülmektedir. Ġklim odasında ortalama 25°C ortam sıcaklığında hiç tuz uygulamasının yapılmadığı
kontrol uygulaması ortam sıcaklığına en yakın sıcaklıkta olduğu fakat tuz konsantrasyonlarının
arttırıldığı parsellerde yaprak sıcaklığının giderek arttığı ve en yüksek yaprak sıcaklığının 100 mM
NaCl uygulamasında elde edildiği görülmektedir. Birçok araĢtırıcının farklı türlerde yaptığı infrared
sıcaklık ölçümlerine göre de bitkilerin ideal ortamlardan stresli ortamlara girdiğinde özellikle su ve tuz
stresinde stomaların kapanmasından dolayı yaprak sıcaklıklarında artıĢlar olduğu bilinmektedir.
Denememizde de tuzluluk stresi arttıkça buna tepki olarak yaprak sıcaklıklarının arttığı belirlenmiĢtir.
Özellikle su stresi bitki su içeriği ve yüzey sıcaklığı ile direkt, vejetasyon düzeyi ile dolaylı bir
biçimde, uzaktan algılama araçlarının termal (infrared termometre ile eĢdeğer), NIR ve RED bantları
(spektroradyometre ile eĢdeğer) ile izlenebilmektedir (Köksal, 2006).
NaCl uygulaması sonucunda yaprak sıcaklığı hiç tuz uygulanmayan bitkilerde farklı tuz
konsantrasyon uygulamalarına göre azalma göstermiĢtir (Kaya, 2011).
Vermeulen ve ark. (2007), domateste gerçekleĢtirdikleri çalıĢmalarında stomaların kapandığı
durumda yaprak sıcaklığının yükseldiğini tespit etmiĢlerdir.
Jackson vd. (1986)‘ya göre, uzaktan algılama ile bitki koĢullarının gözlenmesi sadece verim
tahmin etmede değil aynı zamanda günlük olarak bitki yönetiminde de etkilidir. Birçok arazi denemesi
kurularak el radyometreleri ile bitki karakteristiklerinin spektral tepkileri belirlenmiĢtir. Yapılan
çalıĢmalara göre, radyometrik bir biçimde ölçülen bitki örtü sıcaklığı referans bir sıcaklık ile
karĢılaĢtırıldığında (hava sıcaklığı), su stresine iliĢkin önemli bir gösterge niteliğindedir.
Aynı Ģekilde Köksal (2006), bitki yüzey sıcaklığının hava sıcaklığına oranla daha fazla
artmasının bitkinin su stresine girdiğinin bir belirtisi olduğunu bildirmektedir.
Bitki strese girdiğinde en erken belirtilerden biri yaprak sıcaklığının artması olup, bu durum
radyasyon emiliminin olduğu ve transpirasyonun engellendiği anlamına gelmektedir (Buschmann ve
Lichtenthaler, 1998).
Cornic ve Ghashgaie (1991), fasulyede yaptıkları denemede yaprak sıcaklığını araĢtırmıĢlardır.
Yaprak sıcaklığı düĢtüğünde stomaların açıldığını saptamıĢlardır.
Son onbeĢ yılda bitki su stresinin izlenmesi için bitki sıcaklığı ölçüm tekniği üzerine olan ilgi
artmıĢ ve bu konuda birçok çalıĢma yapılmıĢtır (Jackson ve ark 1981). Anılan teknik yaprak
yüzeylerinden transpirasyon yoluyla buharlaĢan suyun yaprakları serinlettiği ilkesine dayanır. Bu
561
süreçte kullanılan su sınırlanırsa, transpirasyon azalır ve yaprak sıcaklıkları artar. Transpire olan su
çok azsa, absorbe edilen radyasyon nedeniyle yapraklar, çevresindeki atmosferden daha sıcak
olacaklardır (Jackson, 1991).
SONUÇ
AraĢtırmada tuz uygulamalarının belirli oranlarla arttırılmasıyla Jalapeno biber çeĢidinin;
yaprak oransal su içeriğinde azalmaların meydana geldiği, yani tuz oranı arttıkça bu maddelerin
miktarlarının düĢtüğü tespit edilmiĢtir. Yaprak hücrelerinde membran zararlanmaları ile yaprak
sıcaklığı 100 mM tuz uygulamalarında en yüksek seviyede olduğu tuzluluk azaltıldığında
miktarlarının azaldığı görülmüĢtür. Uygulanan tuz stresi biber bitkisinin değiĢik vejetatif
dönemlerinde gösterdiği tepki bakımından değerlendirildiğinde; yaprak sıcaklıkları ve yaprak
hücrelerinde membran zararlanması hasat dönemine kadar yapılan tuz uygulamalarında en yüksek
düzeye ulaĢmıĢtır. Denemede ele alınan diğer tüm kriterler bitkinin hasat dönemine kadar yapılan
NaCl konsantrasyonunda en düĢük düzeyde olurken bunu çiçeklenme dönemi izlemiĢ, 8 gerçek
yapraklı döneme kadar yapılan NaCl konsantrasyonu en yüksek düzeye çıkmıĢtır. Yaprak su
potansiyelini ele aldığımızda tuz konsantrasyonu arttıkça stres değeri de Ģiddetlenmektedir.
KAYNAKLAR
Açıkgöz, N. (1984). Tarla Deneme Tekniği. Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları 448 Bornova-Ġzmir, 167
s.
Akay, R. ZH. (2010). Biberde Farklı Tuz Konsantrasyonlarının Bazı Fizyolojik Parametreler ile Mineral Madde
Ġçeriği üzerine Etkisi. Yükse Lisans Tezi, 66 sayfa, Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe
Bitkileri Anabilim Dalı, ġanlıurfa.
Anonymous. (2011). http://tr.wikipedia.org/wiki/Jalepe%C3%Blo
Arslan, A. (2011). Biberde 24-Epibrassinolid Uygulamaları ile Kuraklık Stresine KarĢı Toleransın Artırılması.
Sütçü Ġmam Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,
105 sayfa, KahramanmaraĢ.
Ashraf, M., ve Arfan, M. (2005). Gas Exchange Characteristics and Water Relations in Two Cultivars of
Hibiscus Esculentus under Waterlogging. Biologia Plantarum, 49 (3): 459-462.
Bayat. R., KuĢvurun, ġ., Üstün, A.S., ve Ellialtıoğlu, ġ. (2012). Tuza Tolerans Özelliği Farklı Ġki Kabak
Genotipine Ait Fidelere Yapılan DıĢsal Prolin Uygulamalarının Etkileri Üzerinde AraĢtırmalar.
Buschmann, C., ve Lichtenthaler, H.K. (1998). Principles and Characteristics of Multi-Colour Fluorescence
Imaging of Plants. Journal of Plant Physiology, 152, 297-314.
Cornic, G, ve Ghasghaie, J. (1991). Effect of Temperature on Net CO2 Assimilation and Photosystem II
Quantum Yield of Electron Transfer of French Bean (Phaseolus vulgaris L.) Leaves During Drought
Stress. Planta, 185, 255- 260.
Deveci, M., ve Uyan, B. (2011). DeğiĢik Vejetasyon Dönemlerinde Farklı Su Kısıtlarının Ispanakta Meydana
Getirdiği Bazı Fizyolojik ve Morfolojik DeğiĢikliklerin Belirlenmesi. Türkiye VI. Bahçe Bitkileri
Kongresi, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, ġanlıurfa.
Ecem, N. (2010). Farklı Mısır (Zea mays L.) ÇeĢit ve Hatlarında Kuraklık Stresi Etkilerinin Fizyolojik Olarak
Ġncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, 77 sayfa, Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji
Anabilim Dalı, Sakarya.
Ekmekçi, E., ve Altunal, E. (2007). Farklı Tuzluluk Düzeylerindeki Sulama Sularının, Biberde Bazı Büyüme
GeliĢme Ve Verim Parametrelerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Samsun.
Erdem, T., ve Arın, L., Erdem, Y., Polat, S., Deveci, M., Okursoy, H., ve GültaĢ, H.T. (2010). Yield and Quality
Response of drip irrigated broccoli (Brassica oleracea L. var. italica) under different irrigation
regimes, nitrogen applications and cultivation periods. Agricultural Water Management, 97 (5): 68168.
Fan, S., ve Blake, T. (1994). Abscisic Acid Induced Electrolyte Leakage in Woody Species With Contrasting
Ecological Requirements. Physıologıa Plantarum, 90: 414-419.
Hoagland, D.R., ve Arnon, D.I. (1950). The water-culture method for growing plants without soil. Berkeley,
Calif. University of California, College of Agriculture, Agricultural Experiment Station.
https://archive.org/details/watercultureme3450hoag
Jackson, R.D., ve Pinter, Jr P.J., Reginato, R.J., ve Idso, S.B. (1986). Detection and evaluation of plant stress for
crop management decisions. IEEE Transactions on Geoscience and Remote Sensing, 24(1): 99-106.
Jackson, S.H. (1991). Relationships Between Normalized Leaf Water Potantial and Crop Water Stress Index
Values for Acala Cotton, Agric. Water Management, 20: 109-118, 1191.
Kalefetoğlu, T., ve Ekmekçi, Y. (2005). Bitkilerde kuraklık stresinin etkileri ve dayanıklılık mekanizmaları. Fen
Bilimleri Dergisi, 18 (4): 723-740.
562
KarakuĢ, M. (2008). Farklı Tuz (NaCl) Stresi KoĢullarında Prolin Uygulamalarının Patateste Fizyolojik ve
Morfolojik Özelliklere Etkileri. Doktora Tezi, 99 sayfa, Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Tarla Bitkileri anabilim Dalı, ġanlıurfa.
Karipçin, M.Z. (2009). Yerli Ve Yabani Karpuz Genotiplerinde Kuraklığa Toleransın Belirlenmesi. Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Adana.
Katerji, N., Van Hoorn, J.W., Hamdy, A., ve Mastrorilli, M. (2004). Comparison of Corn Yield Response to
Plant Water Stress Caused by Salinity and by Drought. Agricultural Water Management, 65: 95–101
Kaya, E., ve DaĢgan, H.Y. (2013). Erken Bitki GeliĢme AĢamasında Kuraklık ve Tuzluluk Streslerine Tolerans
Bakımından Fasulye Genotiplerinin Taranması. Ç.Ü Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, Cilt:29-2.
Kaya, E. (2011). Erken Bitki GeliĢme AĢamasında Kuraklık ve Tuzluluk Streslerine Tolerans Bakımından
Fasulye Genotipinin Taranması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi
212 sayfa, Adana.
Kaya, C., ve Higgs, D. (2003). Supplementary KNO 3 Improves Salt Tolerance in Bell Pepper Plants, J. of Plant
Nutr. 26, 7, 1367-1382.
Köksal, E.S. (2006). Sulama Suyu Düzeylerinin ġekerpancarının Verim, Kalite ve Fizyolojik Özellikleri
Üzerindeki Etkisinin, Ġnfrared Termometre ve Spektroradyometre ile Belirlenmesi. Doktora Tezi, 101
sayfa, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı,
Ankara.
KuĢvuran, ġ., YaĢar, F., Abak, K., ve Ellialtıoğlu, ġ. (2008a). Tuz Stresi Altında YetiĢtirilen Tuza Tolerant ve
Duyarlı Cucumis sp.‘nin Bazı Genotiplerinde Lipid Peroksidasyonu, Klorofil ve Ġyon Miktarlarında
Meydan Gelen DeğiĢimler. Tarım Bilimleri Dergisi, 18(1): 11-18, Van.
KuĢvuran, ġ. (2010). Kavunlarda Kuraklık ve Tuzluluğa Toleransın Fizyolojik Mekanizmaları Arasındaki
Bağlantılar. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Adana.
Küçükkömürcü, S. (2011). Tuzluluk ve Kuraklık Streslerine Tolerans Bakımından Bamya Genotiplerinin
Taranması, Yüksek Lisans Tezi, Adana.
Mahajan, S., ve Tuteja, N. (2000). Cold, Salinity and Drought Stress: An Overview. Archives of Biochemistry
and Biophysics, 444, 139-158.
Munns, R. (2002). Comparative physiology of salt and water stress, Plant, Cell and Environment. 25, 239-250.
Oğuz, Ġ., Noyan, Ö.F., Karaman, M.R., Koçyiğit, R., ve Özen, M. (2012). Jalapeno Biber Tarımında Farklı
Organik ve Ġnorganik Materyallerin Toprak Özellikleri ve Ürün Verimi Üzerine Etkilerinin
AraĢtırılması. SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2012-1): 393
Öncel, I., ve KeleĢ, Y. (2002). Tuz Stresi Altındaki Buğday Genotiplerinde Büyüme, Pigment Ġçeriği ve Çözünür
Madde Kompozisyonunda DeğiĢmeler. Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Fen
Bilimleri Dergisi, 23(2), Sivas.
Öztürk, K. (2002). Küresel Ġklim DeğiĢikliği ve Türkiye‘ye Olası Etkileri. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi,
22(1): 47-65, Ankara.
Öztürk, L., Küfrevioğlu, Ġ., ve Demir, Y. (2008). In Vivo and in Vitro Effects of Etephon on Oxidative Enzymes
in Spinach Leaves. Acta Physiol Plant 30:105-110.
Sanchez, F..J., Andres, E.F., Tenorio, J..L., ve Ayerbe, L. (2004). Growth of Epicotyls, Turgor Maintenance and
Osmotic Adjustment in Pea Plants (Pisum sativum L.) Subjectes to Water Stres. Field Crops Research,
86: 81-90.
Scholander, P.F., Yamel, H..T., ve Bradstreet, E.D., ve Hemmingsen, E.A. (1965). Sap Pessure in Vascular
Plants. Science, 148:339-346.
Taiz, L., ve Zeiger, E. (2008). Bitki Fizyolojisi üçüncü baskıdan çeviri (Çeviri Editörü: Prof. Dr. Ġsmail Türkan),
Palme Yayıncılık, Ankara.
Tohma, Ö. (2007). Çilekte Salisilik Asit Uygulamasının Tuz Stresine Dayanıklılık Üzerine Etkisi. Yüksek Lisans
Tezi, 61 sayfa, Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Erzurum.
Yakıt, S., ve Tuna, A.L. (2006). Tuz Stresi Altındaki Mısır Bitkisinde (Zea mays L.) Stres Parametreleri Üzerine
Ca, Mg ve K‘nın Etkileri. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 19(1): 59-67.
TEġEKKÜR
Bu tez, Namık Kemal Üniversitesi BAP (Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi)
(NKUBAP.00.24.AR.12.03) tarafından desteklenmiştir.
563
Hassas Tarımda Ġnsansız Hava Aracı Kullanımı
Ali Musa BOZDOĞAN
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
amb@cu.edu.tr
Nigar YARPUZ BOZDOĞAN
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
nyarpuzbozdogan@cu.edu.tr
Mehmet Eren ÖZTEKĠN
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
eoztekin@cu.edu.tr
Sinan KEĠYĠNCĠ*
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
skeiyinci@cu.edu.tr
Özet
Uçaklar 1910‘lu yıllardan itibaren tarımsal alanlarda kullanılmaya baĢlanmıĢtır. BaĢta ilaçlama ve
gübreleme olmak üzere havadan yapılan tarımsal faaliyetlerde pilotun uçuĢ güvenliği ön planda
tutulmuĢtur. GeliĢen teknolojiyle birlikte insansız hava araçları (ĠHA) tarımsal alanlarda ilaçlama,
gübreleme, survey, fotoğraflama vb tarımsal faaliyetlerde kullanılmaya baĢlanmıĢtır. ĠHA‘lar üzerine
monte edilen özel kameralar, ilaçlama ve gübreleme ekipmanları sayesinde hassas tarımda gün
geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. ĠHA‘lar ilaçlama ve gübrelemenin yanısıra zararlı tayini,
yayılımı, rekolte tahmini vb konularda da üreticilere yardımcı olmaktadır. Sadece düz, engelsiz ve
küçük parçalı arazilerde değil aynı zamanda eğimli ve engelli arazilerde de kullanım kolaylığı
bulunmaktadır. Bu çalıĢmada, hassas tarımda ĠHA kullanımı hakkında bilgiler verilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Hassas tarım, İnsansız hava aracı, Uzaktan algılama, Veri edinme teknolojileri.
The Use of Unmanned Aerial Vehicle in Precision Agriculture
Abstract
The aircrafts have been used in the agricultural area since 1910‘s. At first flight safety of pilot is kept
in the forefront in agricultural activities as made pesticides and fertilizers. In common with developing
technology, remotely controlled unmanned air vehicle (UAV) is used for spraying, fertilizing, survey,
photography etc. in agricultural activities. UAVs become even more important in precision agriculture
due to the special cameras, spraying and fertilizing equipment that are mounted on it. UAVs help the
farmers for determination of pests, spread of epidemic, fertilization requirement, harvest estimate, etc.
UAV can be used in sloping and agricultural land with obstacle such as trees at field border and
electrical wires. In this study, it was presented information about using of UAV in precision
agriculture.
Keywords: Precision agriculture, Unmanned aerial vehicle, Remote sensing, Data acquisition
technologies.
GĠRĠġ
Tarım, genellikle ürünün kısa zamanda yetiĢtirildiği yoğun emek gerektiren bir üretim dalıdır.
Tüm yıla yayılan emek yerine 2-3 ay gibi zamana sığdırılan üretimde üreticiler basit araç-gereçlerden
karmaĢık ve kendi yürür makinalara kadar değiĢen vasıtalardan yararlanmaktadır. Üretimde amaç, kısa
zaman dilimi içinde tarımsal faaliyetleri yapmak ve denetlemektir. Bunun için tarımsal üretimde ve
iĢletme yönetiminde çeĢitli bilgi kaynakları da kullanılmaktadır. GeliĢen teknolojiyle birlikte bilgi
teknolojileri makinaların etkinliğini artırmıĢ ve tarımda etkin bir Ģekilde kullanılmaya baĢlanmıĢtır.
Tarımsal üretimde ve iĢletme yönetimindeki geliĢmeler özellikle ürün ve toprak özelliklerinin
görüntülenmesi ve izlenmesiyle sürdürülebilirlik sağlamıĢ ve bu da tarımda girdilerin azalması ve
verimin artırılmasını gerekli kılmıĢtır. Tarımsal üretimde eldeki kaynakların optimum kullanımı,
verimin maksimum elde edildiği ve çevreyle dost uygulamaların gerçekleĢtirildiği üretimler hassas
tarım olarak adlandırılmaktadır. Hassas tarımda kullanılan teknolojilerden birisi de insansız hava
564
aracıdır (ĠHA). ĠHA sayesinde tarla ve/veya ürün çiftçiler tarafından ekim öncesinden hasat sonrasına
kadar tüm aĢamalarda daha iyi takip edilmekte ve istenildiği zamanda uygulamalar
gerçekleĢtirilebilmektedir. Ehsani ve Maja (2013)‘nın bildirdiğine göre ĠHA‘lar tarımda; ürün izleme,
zararlı dağılım haritalaması, ürün kayıp tayini, yalın toprak görüntülenmesi, sulama ve drenaj
planlaması, verim tahmini ve izlenmesi, üründe herbisit zararının tespiti, envanter yönetimi, bitki
seçimi, havadaki patojenlerin örneklenmesi, kimyasal ve pestisitlerin etkin kullanımı, güvenlik, yer
araçlarının otomasyonu ve yönlenmesi ile akademik ve yayım eğitimi kullanım potansiyellerine
sahiptir. Japonya‘daki tarım alanlarında 2,000‘den fazla insansız helikopter kullanılmaktadır
(Anonymous, 2015). Japonya‘da ĠHA‘ların ülke genelindeki tarım okullarında 1988 yılından itibaren
benimsendiği, Tarım, Orman ve Balıkçılık Bakanlığı tarafından ĠHA‘ların çeltik ilaçlamalarında
kullanımı konusunda 1991 yılında yönetmelik hazırlandığı ve ĠHA‘larla ilaçlamanın etkin bir Ģekilde
gerçekleĢebilmesi için çeltik üreticilerinin operatör lisans eğitimi almaları gerektiği bildirilmiĢtir
(Hanlon, 2004; Bozdoğan ve ark., 2009). Uluslararası Ġnsansız Hava Aracı Sistemleri Birliği
(AUVSI), önümüzdeki on yılda ticari ĠHA endüstrisinin ABD ekonomisine 82 milyar USD etki
yapacağını ve bununla birlikte 100,000 kiĢilik istihdam yaratacağını belirtmiĢtir. Ayrıca AUVSI,
2015-2025 yılları arasında ticari ĠHA‘ların %80‘inin tarım alanlarında gerçekleĢeceğini tahmin
etmektedir. Bu nedenle ĠHA‘ların tarımda devrim yapacağı, ihtiyaç anında gübreleme, sulama veya
pestisit uygulamalarında kullanılabileceği, hastalık, yabancı ot ve erozyonun havadan
fotoğraflanmasında değerlendirilebileceğini bildirmiĢlerdir. Sonuçta ürün verimi artarken daha az
kimyasal ve su kullanımı ile çevrenin korunacağı belirtilmiĢtir (Freeman ve Freeland, 2015).
İnsansız Hava Aracı (İHA)
T.C. UlaĢtırma, Denizcilik ve HaberleĢme Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tanımına
göre ĠHA; aerodinamik kuvvetler aracılığıyla sürekli uçuĢ yapma yeteneğinde olan, üzerinde (insan)
pilot bulunmaksızın uzaktan ĠHA pilotu tarafından kontrol edilerek veya otonom operasyonu ĠHA
pilotu tarafından planlanarak uçurulan ya da havada kalabilen hava aracıdır(SHGM, 2016). ĠHA‘lar
uygulama amacına göre özel kameralar, ilaçlama ve gübreleme ekipmanları vb yararlı yüklerle
donatılmaktadır. ĠHA‘lar yararlı yükler sayesinde günümüzde tarım alanları, doğal afet takibi, hasar
tespit çalıĢmaları, orman yangınlarını önleme ve takip vb çeĢitli uygulamalarda kullanılmaktadır.
ĠHA‘lar kanat tipine göre sabit kanatlı ve döner kanatlı olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.
ġekil 1‘de iki kanat tipinin birer örneği gösterilmektedir (Polo ve ark., 2015). Sabit kanatlı (uçak)
ĠHA‘lar hızlı ve uzun mesafeli görevleri yerine getirmelerine karĢın hedef üzerinde havada sabit
duramamakta ve hedef yüzeyler üzerine çok yakın uygulama yapamamaktadır. Döner kanatlı
(helikopter) ĠHA‘lar yüksek derecede kontrol edilebilmeleri sayesinde hedef yüzeye çok yakın uçuĢlar
gerçekleĢtirmekte ancak daha kısa zaman ve mesafeler için kullanılmaktadır (Jurdak ve ark., 2015).
ġekil 1: Sabit Kanatlı ve Döner Kanatlı ĠHA‘lara birer örnek (Polo ve ark., 2015)
Hassas tarımda kullanılan ĠHA‘lar genel olarak Mikro ve Mini olmak üzere iki gruba
ayrılmaktadır. Maksimum kalkıĢ ağırlığı Mikro ĠHA‘lar 0.10 kg iken Mini‘de bu değer 30 kg‘a kadar
çıkabilmektedir. Maksimum uçuĢ yüksekliği ve uçuĢ süresi; Mikro ĠHA‘larda sırasıyla 250 m ve 1
saat, Mini ĠHA‘larda 150-300 m ve 2 saattir. Her iki ĠHA tipinde de veri link mesafesinin maksimum
10 km olduğu bildirilmiĢtir (Bento, 2008; ġahin, 2011).
Hassas Tarım Teknolojileri - İnsansız Hava Aracı (İHA) İlişkileri
Bir tarım iĢletmesinde girdilerin önemli bir payını oluĢturan gübre ve tarım ilacının (pestisit) en
az ve etkin Ģekilde kullanımı gerekmektedir. Bu gereklilik hem ekonomik hem çevresel bakımdan
önemlidir. Tarımsal ürünlerin yetiĢtirildiği alanlardaki bitki ve toprak özellikleri tüm yüzeyde homojen
olmayıp farklı özellikler göstermektedir. Bu nedenle bitkisel ürün yetiĢtirilen tarım alanlarının her
tarafını değil sadece ihtiyaç duyulan bölgelere ve alanlara ihtiyaç duyulan miktarda gübre ve pestisit
uygulanması gerekmektedir. Tarım alanlarına gereğinden fazla uygulanan pestisit ve gübreler
565
ekonomik yükü artırırken çevrede olumsuzluklara da neden olmaktadır. Bu girdilerin gereğinden az
kullanımı ise verim düĢüklüğü ve dolayısıyla gelir azlığı yaratmaktadır. Pestisit ve gübrelerin bitki ve
toprak isteklerine göre uygulanması ve uygulama materyallerinin kalibrasyonu gerekmektedir.
Kalibrasyon iĢlemleri uygulamalar esnasında anlık olabileceği gibi uygulamalar öncesinde yapılan
düzenlemelerle de gerçekleĢtirilmektedir. Bunun için tarım alanında anlık uygulama ve/veya
haritalama iĢlemlerinden yararlanılmaktadır. Anlık uygulamalar sırasında ıĢık, ses, renk vb. çeĢitli
sensörler kullanılmaktadır. Bu sensörlerden alınan sinyaller sayesinde uygulama ekipmanlarının
verdisi uygulama anında otomatik kontrol ve değiĢebilir oranlarda verdi sağlayan sistemler sayesinde
değiĢtirilerek istenen miktarda uygulamalar gerçekleĢtirilmektedir. Haritalama iĢlemlerinde ise
kullanılan özel kameralar sayesinde oluĢturulan haritalar yardımıyla arazinin ihtiyacı olan gübre
miktarları ve zararlı yoğunluğu gibi veriler elde edilmektedir. Bu veriler değerlendirilerek arazi
koordinatlarına göre uygulamalar gerçekleĢtirilmektedir (Yarpuz-Bozdoğan ve Bayat, 2004).
Hassas tarım; temel olarak tarımsal iĢlemlerde girdilerin en uygun Ģekilde kullanımını ve
gelirlerin en yüksek düzeye ulaĢmasını amaçlamaktadır. Bu nedenle hassas tarımda uygulama
doğruluğunu artıran, ekonomik ve zamansal tasarruf sağlayan değiĢik teknolojilerden
yararlanılmaktadır. Hassas tarım teknolojisi, baĢlıca üç bileĢenden oluĢmaktadır: Veri Edinme
Teknolojileri, Veri ĠĢleme ve Karar Verme Teknolojileri ve Uygulama Teknolojileri. (ġekil 2).
A-Veri Edinme Teknolojileri
B-Veri ĠĢleme ve Karar Verme
Teknolojileri
C-Uygulama
Teknolojileri
A1-Küresel Konum Belirleme
B1-Haritalama Yazılımları
C1-Otomatik Kontrol Sistemleri
A2-Ürün Verimi Görüntüleme ve Haritalama
B2-Modelleme
C2-DeğiĢken Düzeyli Uygulama
A3-Toprak Özelliklerini Belirleme ve
Haritalama
B3-Ekonomik Analiz
C3-Otomatik Dümenleme
A4-Ürün ve Tarla KoĢullarını Ġzleme
ġekil 2: Hassas Tarım Teknolojileri (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012)
ġekil 2‘de görüldüğü gibi hassas tarım teknolojileri kullanımının ilk basamağı veri edinme
teknolojileridir. Bu teknolojik aĢamada kullanılan sistemler; küresel konum belirleme, ürün verimi
görüntüleme ve haritalama, toprak özelliklerini belirleme ve haritalama, bitki ve tarla koĢullarını
izleme ve uzaktan algılama sistemleridir (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012). ĠHA‘lar hassas tarımda
genellikle veri edinme teknolojilerinde kullanılmaktadır.
Küresel konum belirleme sistemlerinde amaç tarla ve/veya araç-gereçlerin enlem, boylam ve
rakım koordinatlarının yersel ve zamansal verilere göre tayinidir. Bu sistem sayesinde oluĢturulan
haritalama esasına göre tarlaya değiĢken miktarda ve dozda pestisit ve gübre uygulamaları
gerçekleĢtirilmektedir. Konum belirleme sistemleri yer esaslı ve uydu esaslı olmak üzere iki grupta
toplanmaktadır (Keskin ve Görücü-Keskin, 2012). Son yıllarda ĠHA‘lar özellikle haritalama
teknolojisinde donanım ve yazılımın hızlı geliĢiminden dolayı artan bir Ģekilde kullanılmaya
baĢlanmıĢtır (Anonymous, 2016a). ABD‘de 2020 yılına kadar ĠHA sayısının 30,000 adede ve sektörün
90 milyar USD‘ye ulaĢacağı tahmin edilmektedir (Anonymous, 2016a). ĠHA gibi mobil haritalama
sistemleri geniĢ arazilerin yüksek çözünürlükle yersel verilerin toplanmasında düĢük maliyet ve
kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca, planlama ve yönetimde güncel ve hassas verilerin elde edilmesi,
hazırlık, uçuĢ ve görüntü iĢleme zamanını da içeren görevleri de kısa zaman içinde
gerçekleĢtirmektedir (Anonymous, 2016a). ĠHA‘nın bir günde yaklaĢık 800 ha alanda yüksek
çözünürlüklü haritalama yapabileceği bildirilmiĢtir (Anonymous, 2016b). Nex ve Remondino (2014),
ĠHA‘larla yapılan havadan fotoğraflamaların klasik hava fotoğraflamalarına göre daha düĢük maliyetli
olduğunu bildirmiĢtir.
Ürün verimi görüntüleme ve haritalama sistemleri genelde hasat sırasında anlık ve hasat
sonrasında verim ölçüm yöntemleriyle belirlenmektedir. Bu ölçüm yöntemlerinde algılayıcılar (ürün
akıĢ miktarı, ürün nemi, iĢ geniĢliği, hasat baĢlığı gibi) ve bilgisayar ortamı bulunmaktadır (Keskin ve
566
Görücü-Keskin, 2012). Son yıllarda görüntü teknolojisindeki geliĢmelere paralel olarak ĠHA‘lar
üzerine hassas ve spektral kameralar monte edilerek bitkinin tarladaki dağılımı, bitki sağlığı ve sıklığı
gibi parametreler belirlenebilmektedir. Böylece hasat anını veya sonrasını beklemeden hasat öncesinde
ve hatta bitki geliĢme döneminde dahi verimle ilgili tahminlerde bulunarak haritalama
gerçekleĢtirilmektedir. Lelong ve ark. (2008) küçük parsellerde buğday bitkisinin miktarsal
görüntüleme için ĠHA kullanımını araĢtırmıĢlardır. AraĢtırma sonucunda yaprak alan indeksi-NDVI
(Normalized Difference Vegetation Index) ve azot alımı-GNDVI (Green Normalized Difference
Vegetation Index) arasındaki iliĢkileri ĠHA yardımıyla saptamıĢlardır. Berni ve ark. (2009) ĠHA
üzerinde termal ve multispektral görüntü algılayıcıları kullanarak yaprak alan indeksi, klorofil içeriği,
su stresi ve bitki sıcaklığı ölçümleri gerçekleĢtirmiĢlerdir. Geipel ve ark. (2014) ĠHA‘lar yardımıyla
alınan hava görüntüleri ve ürün yüzey modellerine dayanarak spektral ve alansal modelleme
yardımıyla sezon ortasında ürün verimi tahmininde bulunmuĢlardır.
Toprak özelliklerini belirleme ve haritalama sistemleri özellikle değiĢken düzeyli gübre
uygulamaları için önemlidir. Bu sistemde toprak verimliliği (bitki besin elementleri), toprağın fiziksel
(toprak tipi, sıkıĢıklığı, organik madde içeriği vb.) ve kimyasal (toprak pH düzeyi, Katyon değiĢim
kapasitesi) özellikleri ile sulama ve drenaj özellikleri dikkate alınmaktadır (Keskin ve Görücü-Keskin,
2012). Tarım alanındaki toprak özelliklerini belirlemek için yapılacak analizlerde önceleri toprak
örnekleri alınıp laboratuvarlara götürülmekteydi. Daha sonra otomatik toprak örnekleme araçları
kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ancak son yıllarda ĠHA üzerine monte edilen özel kameralar ve
algılayıcılar sayesinde zaman tasarrufu sağlanmıĢ ve haritalama iĢlemleri daha kısa sürede
gerçekleĢtirilmiĢtir. Gago ve ark. (2015) insansız helikopter, multicopter, sabit kanat gibi farklı tipteki
ĠHA‘lardan elde edilen görüntülerin incelendiği tarama çalıĢmasında bitki ölçekli ele alınan bitki-su
iliĢkilerini incelemiĢler ve ĠHA‘ların sulama yönetiminde yararlı olduğu sonucuna varmıĢlardır.
Aldana-Jague ve ark. (2016) topraktaki organik karbon miktarını belirlemek için multispektral
kameralarla donatılan ĠHA‘larla 120 m irtifada 2 ha alan üzerinde araĢtırmalar yapmıĢlar ve potansiyel
kullanım alanı olduğunu bildirmiĢlerdir. Neely ve ark. (2016) toprak özelliklerinin ürün verimi ve
kalitesini etkilediğini, ĠHA üzerine multispektral kameralar monte ederek sezon sonunda ürün verimi
tahmininde bulunabileceğini bildirmiĢlerdir.
Ürün ve tarla koşullarını izleme sistemlerinde arazide yaya olarak veya araçla bitki ve tarla
durumunun izlenmesi ve sınır haritalarının elde edilmesi amaçlanmaktadır. Araçla yapılan
uygulamalar yayalara göre daha hızlı olmasına rağmen teknolojik geliĢmeler ĠHA‘ların da bu alanda
kullanılabileceğini göstermektedir. Yaya veya arazi aracıyla sınırlı alanlarda veya uzun zamanda elde
edilen veriler daha sonra bilgisayara yüklenmekte ve değerlendirilmektedir. ĠHA‘larla yapılan
uygulamalardaki izlenimler yazılımlar yardımıyla görüntülenmektedir. ĠHA kullanımı düĢük
irtifalarda daha çözünürlüklü görüntülerle sadece zaman tasarrufu değil aynı zamanda bütün tarla
yüzeyini taramak suretiyle daha geniĢ alanları kısa sürede izleme ve hassas ölçümler alabilme olanağı
da sunmaktadır. Zarco-Tejada ve ark. (2013) bağlarda yaprak karatenoyid içeriği belirleme
haritalamasında yüksek çözünürlüklü hiperspektral kameralar donatılan ĠHA‘ların kullanılabileceğini
bildirmiĢlerdir. Mesas-Carrascosa ve ark. (2015) ürün yetiĢme sezonu içinde bölgeye özel yabancı ot
yönetimi için toprak ve yeĢil aksam (ürün ve yabancı ot) tayininde ĠHA görüntülerinin
kullanılabileceğini bildirmiĢlerdir. Ehsani ve Maja (2013) ürün sağlığı ile ilgili insan esaslı
gözlemlerde zaman kaybının, masrafın ve insan hatalarının olabileceğini buna karĢın ĠHA
gözlemlerinin daha etkin olacağını belirtmiĢlerdir. Zorlu (2016) pamuk bitkisinin geliĢim sürecini
ĠHA‘larla izlemiĢ ve geliĢimleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuĢtur.
Uzaktan algılama sistemlerinde amaç tarla ve/veya bitkiyle temasta bulunmadan belirli
yükseklikten ve uzaklıktan ölçüm ve görüntüleme yapmaktır. Ölçüm ve görüntüleme yükseklikleri
tarlaya dikilen bir direkten uzaydaki uyduya kadar değiĢebilmektedir. Direkten yapılan ölçüm ve
görüntüleme sabit veya arazi aracına monte Ģeklinde olabilmektedir. Uydudan alınan ölçüm ve
görüntüleme ise aylık, haftalık veya günlük olabilmektedir. Oysa ĠHA‘larla istenen irtifalarda ve
istenen zamanda –günde ve saatte- ölçüm ve görüntü almak mümkün olmaktadır. ĠHA‘lar toprak etüt
haritalama çalıĢmalarında kullanılan uydu görüntüleri yerine alternatif olarak kullanılabilir, istenilen
zaman ve alanda güncel görüntü alınarak elde edilen haritalar bir sonraki aĢamada gübreleme, arazi
ıslahı, Ģehir planlama, arazi kullanımı ve planlaması çalıĢmalarında yardımcı olabilmektedir. Stehr
567
(2015) 15 cm çözünürlüklü ĠHA kameralarından alınan görüntünün çok kullanılan ortalama bir uydu
verisinden 40,000 kat ve en iyi ticari uydu görüntüsünden 44 kat daha iyi olduğunu bildirmiĢtir.
Matese ve ark. (2015) hassas bağcılıkta uzaktan algılama platformları olarak ĠHA, uçak ve uydulardan
elde edilen NDVI görüntülerini karĢılaĢtırmıĢ, ĠHA‘ların küçük alanlarda uygun olduğunu, 5 ha‘ın eĢik
olduğunu, 5 ha‘ın üzerindeki alanlarda uydu görüntülerinin daha düĢük maliyetle görüntülendiğini
bildirmiĢlerdir. Ehsani ve Maja (2013) sağlıklı ve stres altındaki ağaçların ayırt edilmesinde alçak
irtifadaki ĠHA‘ların termal ve görünür/yakın kızılötesi görüntüler kullandığında geleneksel hava
görüntülerine göre daha iyi olduğu sonucuna varmıĢlardır.
SONUÇ
Tarla ve/veya bitki durumu, ürün verimi, hasat planlaması gibi iĢlemler hassas tarımda ĠHA
sayesinde oluĢturulan haritalamayla daha kolay ve güvenilir Ģekilde gerçekleĢtirilmektedir. ĠHA‘lar
sıkıcı, yorucu ve tehlikeli iĢlemler için çiftçiler tarafından rahatlıkla kullanılabilmektedir. Çiftçilere
tarımsal faaliyetlerdeki gözlem, izlem, yönetim, kontrol ve uygulama konularında yardımcı
olmaktadır. ĠHA‘lar özellikle küçük-parçalı ve eğimli-engebeli tarım arazilerinin ve çiftlik arazilerinin
gözlemlenmesinde güvenle kullanılabilmektedir. ĠHA‘lar yardımıyla tarım arazilerindeki sel
baskınlarının neden olduğu zararlar anında ve kısa sürede tespit edilebilmektedir. ĠHA‘lar daha iyi bir
ürün yönetimi için her saat kullanılabilir. ĠHA‘lar sadece tarla bitkilerinde değil aynı zamanda bahçe
bitkilerindeki ağaç boyutunun belirlenmesinde de kullanılmaktadır. ĠHA‘lar ürünlerin hastalık-zararlı
bulaĢıklığını ve sulamadan oluĢan farklılıkları gözlemleyebilmektedir. Özel kameralarla donatılan
ĠHA‘lar sayesinde hastalıklı ve stres altındaki bitkiler gözlemlenebilmektedir. Dünyada ĠHA‘lar hassas
tarımın sadece veri toplama iĢlemlerinde değil aynı zamanda otonom ve programlanabilme özelliği
sayesinde tarlada istenen bölgeye değiĢken düzeyli kimyasal (pestisit ve gübre) uygulamalarında da
kullanılmaktadır. Teknolojideki yenilikler, kısa zamanda daha fazla iĢ yapma yeteneği, çeĢitlenen ve
geliĢen uygulama alanları ĠHA‘ların önemini her geçen gün artmaktadır.
REFERANSLAR
Aldana-Jague; E., Heckrath, G., Macdonald, A., van Wesemael, B. ve van Oost, K. (2016). UASbased soil carbon mapping using VIS-NIR (480-1000 nm) multi-spectral imaging: Potential and
limitations. Geoderma 275: 55-66.
Anonymous, (2015). http://www.juav.org/menu01/introduction_juav.html (Online: Nisan 2015)
Anonymous, (2016a). http://www.giscloud.com/blog/the-challenges-of-drone-mapping/ (Online:
Mayıs 2016)
Anonymous, (2016b). http://www.cbj.ca/agsky-technologies/ (Online: 25.5.2016)
Bento, M.F. (2008) Unmanned Aerial Vehicle (An Overview). (www.insidegnss.com/auto/janfeb08wp.pdf (Online: Mayıs 2016)).
Berni, J.A.J., Zarco-Tejada, P.J., Suarez, L. ve Fereres, E. (2009). Thermal and narrowband
multispectral remote sensing for vegetation monitoring from an unmanned aerial vehicle. IEEE
Transactions on Geoscience and Remote Sensing 47(3): 722-738.
Bozdoğan, A.M., Sağlam, R. ve Deligönül, F. (2009). Tarımsal havacılık ve çeltikte uygulamaları.
I.Çeltik Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Tekirdağ. 121-129.
Gago, J., Douthe, C., Coopman, R.E., Gallego, P.P., Ribas-Carbo, M., Flexas, J., Escalona, J. ve
Medrano, H. (2015). UAVs challenge to assess water stress for sustainable agriculture.
Agricultural Water Management 153:9-19.
Geipel, J., Link, J. ve Claupein, W. (2014). Combined spectral and spatial modeling of corn yield
based on aerial images and crop surface models acquired with an unmanned aircraft system.
Remote Sensing 6 (11): 10335-10355.
Ehsani, R. ve Maja, J.M. (2013). The rise of small UAVs in precision agriculture. Resource 20(4): 1819.
Freeman, P. K. ve Freeland, R. S. (2015). Agricultural UAVs in the US: potential, policy, and hype.
Remote Sensing Applications: Society and Environment, 2, 35-43.
Hanlon, M. (2004). Yamaha‘s RMAX - the worlds most advanced non military UAV.
(www.gizmag.com (Online: Mayıs 2016)).
Jurdak, R., Elfes, A., Kusy, B., Tews, A., Hu, W., Hernandez, E., Kottege, N. ve Sikka, P. (2015).
Autonomous surveillance for biosecurity. Trends in Biotechnology 33(4): 201-207.
568
Keskin, M. ve Görücü-Keskin, S. (2012). Hassas Tarım Teknolojileri. Hatay. Mustafa Kemal
Üniversitesi Yayınları No:35. 210 s.
Lelong, C.C.D. Burger, P., Jubelin, G., Roux, B., Labbe, S. ve Baret, F. (2008). Assessment of
unmanned aerial vehicles imagery for quantitative monitoring of wheat crop in small plots.
Sensors 8:3557-3585.
Matese, A., Toscano, P., Di Gennaro, S.F., Genesio, L., Vaccari, F.P., Primicerio, J., Belli, C., Zaldei,
A., Bianconi, R. ve Gioli, B. (2015). Intercomparison of UAV, aircraft and satellite remote
sensing platforms for precision viticulture. Remote Sensing 7: 2971-2990.
Mesas-Carrascosa, F.J., Torres-Sanchez, J., Clavero-Rumbao, I., Garcia-Ferrer, A., Pena, J.M., BorraSerrano, I. ve Lopez-Granados, F. (2015). Assessing optimal flight parameters for generating
accurate multispectral orthomosaicks by UAV to support site-specific crop management.
Remote Sensing 7: 12793-12814.
Neely, H.L., Morgan, C.L.S., Stanislav, S., Rouze, G., Shi, Y., Thomasson, J.A., Valasek, J. ve
Olsenholler, J. (2016). Strategies for soil-based precision agriculture in cotton. Proc. SPIE 9866,
Autonomous Air and Ground Sensing Systems for Agricultural Optimization and Phenotyping,
(doi:10.1117/12.2228732).
Nex,F. ve Remondino,F. (2014). UAV for 3D mapping applications: a review. Applied Geomatics
6(1):1-15
Polo, J., Hornero, G., Duijneveld, C., García, A., ve Casas, O. (2015). Design of a low-cost Wireless
Sensor Network with UAV mobile node for agricultural applications. Computers and
Electronics in Agriculture 119, 19-32.
Stehr,N. (2015). Drones: The newest technology for precision agriculture. Nat.Sci.Educ. 44:89-91.
SHGM, 2016. İnsansız Hava Aracı Sistemleri Talimatı (SHT-İHA). Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,
Ankara. 37 s.
ġahin, M. (2011). Sabit Kanatlı Mini İnsansız Hava Aracının Geliştirilmesi Ve Ağaçlandırma
Çalışmalarında Kullanımı. Erciyes Üniv. Fen Bilimleri Ens. Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 91 s.
Yarpuz-Bozdoğan, N. ve Bayat,A. (2004). Hassas tarımda yabancı ot ve zararlı kontrolü. Ç.Ü. Ziraat
Fakültesi Dergisi 19(4): 17-24.
Zarco-Tejada, P.J., Guillen-Climent, M.L., Hernandez-Clemente, R., Catalina, A., Gonzalez, M.R. ve
Martin, P. (2013). Estimating leaf carotenoid in vineyards using high resolution hyperspektral
imagery acquired from an unmanned aerial vehicle (UAV). Agricultural and Forest
Meteorology 171-172: 281-294.
Zorlu, F. (2016). İnsansız Hava Aracı ile Pamuk Bitkisinin Gelişim Sürecindeki Değişimlerin
İzlenmesi ve Değerlendirilmesi. Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Ens. Yüksek Lisans Tezi,
ġanlıurfa, 56s.
569
Kızılçam (Pinus brutia Ten.) ve Karaçam (Pinus nigra Arn. subsp.
pallasiana) Kabuk Miktarı ve Kullanım Olanakları
Ġbrahim KOPARAN
ORMA Fabrikası, Türkiye
ibrahim.koparan@orma.com.tr
Ġsmail DUTKUNER*
Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkiye
ismaildutkuner@sdu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢma; Isparta-Sütçüler Ġlçesinde yer alan Kızılçam ve Karaçam ormanlarında planlanmıĢ ve
yapılmıĢtır. ÇalıĢmada; 10 adet örnek belirlenmiĢ, kesilmiĢ ve göğüs çapı, boy, kabuk kalınlığı ve
kabuk miktarları ölçümü yapılmıĢtır. Buna göre; ölçülen Kızılçamın boy ortalaması 21.58 m. göğüs
çapı ortalaması 52,7 cm, yaĢ ortalaması 81,2, kabuk kalınlığının ortalaması ise 3,37 cm ve toplanılan
toplam kabuk miktarı 922,9 kg; Anadolu Karaçamının boy ortalaması 18,2 m, göğüs çapı ortalaması
62,2 cm, yaĢ ortalaması 173,8, kabuk kalınlığının ortalaması ise 3,14 cm ve toplanılan kabuk miktarı
ise 997,40 kg olarak bulunmuĢtur. Bu değerler ölçüsünde kabukların serildikleri yerler ile ilgili
Kızılçam kabuklarının serilmiĢ olduğu alan 105 m2, Karacamın serilmiĢ olduğu alan ise 115 m2‘lik
alanı örtmüĢtür.
Anahtar Kelimeler: Karaçam, Kızılçam, Malçlama, Ağaç kabuğu,
The Amount of Bark and Usage Potential for red pine Kızılçam (Pinus brutia
Ten.) ve Black pine (Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana)
Abstract
This study was carried out in Turkish red pine and Anatolian black pine forests in Isparta-Sutculer
district. Diameter at breast height, tree height, age, and width and quantity of bark were measured at
ten trees sampled randomly in the district. Averages of tree height, diameter at breast height and age
were 21,58 m and 18,2 m, 52,7 cm and 62,2 cm, and 81,2 and 173,8 in Turkish red pine and Anatolian
black pine, respectively, while width and quantity of bark were 3,37 cm and 3,14 cm, 922,9 kg and
997,4 kg in the species. The barks covered 105 m2 in Turkish red pine and 115 m2 in Anatolian black
pine for application planning
Keywords: Anatolian black pine, Turkish red pine, mulching, bark
GĠRĠġ
Ġnsanoğlu var olduğu günden bu güne, sürekli olarak çevresini etkilemiĢtir. Ġlk tarımın
baĢladığı, ilk avlandığı andan itibaren, zaman içerisinde bu etkilemenin boyutu artarak devam etmiĢtir.
GeliĢmiĢ ülkelerde çok farklı iĢlemlerden geçerek etkin bir peyzaj elemanı olarak çok sık
kullanılan kabuk ülkemizde henüz bu amaçla yaygın olarak kullanılmamaktadır. Organik bir madde
olarak hem toprağı zenginleĢtirdiği için hem de topraktaki zararlı mikroorganizmaların yaĢamasına
olanak sağladığı için önemli olan kabuk hammaddesi aynı zamanda son derece dekoratif bir malçlama
malzemesidir. Doğal halde genellikle kırmızı ya da kırmızıya yakın renklerdedir. Öte yandan boyalarla
çeĢitli renkler elde edilmektedir. Yazın sulamanın sorun olduğu alanlarda homojen bir görüntü elde
edilmektedir.
Bu amaçla Türkiye‘de yeteri kadar değerlendirilmeyen orman ağaçlarına ait kabuklar
araĢtırma konumuzu oluĢturmaktadır. Halen orman ağacı kabukları kesimlerden sonra böcek ve diğer
zararlılara karĢı hızla soyulmakta ve soyulmuĢ kabuklar doğada kalmaktadır. Ekolojik olarak mutlaka
doğada kalmasının da önemi vardır ve büyüktür. Ancak modern ülkelerde bu kabuk ve diğer orman
atıkları çevre düzenlemelerinde de etkin olarak kullanılmaktadır.
570
Bunun en baĢlıca nedeni kabukların biyolojik bir madde olarak önemli ve değerli bir madde
olmasından ileri gelmektedir. Her Ģeyden önce doğal bir madde olan kabuk ya da kabuktan elde edilen
maddeler antiseptik bir özellik taĢımaktadır. Bünyesinde bulunan tanen, terpen ve terpenoidler ve
diğer maddeler doğal olarak ağacı koruma görevi görmektedir ve fonksiyonlarını kullanıldıkları
alanlarda da göstermektedir. Bunu dıĢında organik bir madde olarak su ve yağmurlarla çözünerek
toprağı beslemekte, besin olarak zenginleĢtirmekte ve restorasyonunda önemli bir maddedir.
Malç, ‗Toprağı erozyondan, bitkileri de sıcak, soğuk ve kuraklıktan koruma amacıyla toprak
üzerine ya da toprak yüzeyi yakınına yerleĢtirilen, ya da toprakta bırakılan herhangi bir cansız
materyal olarak tanımlanmıĢtır (Anonim, 3). Malçlama, verimi artırmak, erkencilik sağlamak,
topraktan su kaybını önlemek, toprağın yapısını iyileĢtirmek, topraktaki mikroorganizma faaliyetini
artırmak, yabancı ot kontrolü sağlamak, erozyonu önlemek gibi amaçlara yönelik olarak toprak
üzerinin organik maddelerle kaplanmasıdır (Sevgican, 1989).
Malçlama, yetiĢme ortamı koĢullarının yeterince elveriĢli olmadığı yerde ve durumlarda
uygun bir bitki örtüsü oluĢturmasını kolaylaĢtırmak amacıyla, erozyona açık yüzeylerin geçici bir süre
için korunmasında yaygın olarak kullanılan bir örtüleme yöntemidir. Bitkilerde toksit etki yapmayan
hemen her türlü organik ve amorganik materyalden yumuĢak, gevĢek ve koruyucu bir Ģekilde
malçlama yapılabilir. Günümüzde çeĢitli malçlar ve malçlama teknikleri peyzaj onarımında,
ormancılıkta ve tarımda geniĢ bir kullanma ve uygulama alanı bulunmaktadır (Görcelioğlu, 1973).
Bütün bunların yanında malç uygulaması çevre dostu bir uygulama olup, toprak sıcaklığının
daha düzenli olmasında, toprağın organik madde içeriğinin artmasında, yabancı ot çıkıĢının
engellenmesinde, ürün kalitesinin artıĢında, yıkama yoluyla besin kaybının önlenmesinde, zaman ve
paradan tasarruf sağlanmasında da katkı sağlar. Malç uygulaması ile yabancı ot kontrolü sadece
organik tarımda kullanılan bir yöntem değil, konvansiyonel tarımda da kullanılabilen önemli bir
uygulamadır. Toprakların organik madde içeriğinin zenginleĢtirilmesi ve erozyona karĢı korunması ve
yabancı ot geliĢiminin önlenmesi amacıyla malç kullanılması özellikle geliĢmiĢ ülkelerde hızla
yaygınlaĢmaktadır (Görcelioğlu, 1998).
Kızılçam’a (Pinus brutia Ten.) Ait Genel Bilgiler
Kızılçam yayılıĢ alanı, artım ve büyüme özellikleri, yarattığı ekonomik değer dolayısıyla
Türkiye‘nin en önemli asli orman ağacı türlerinden biridir. Bu önem, ülkemizde yayılıĢ alanı
bakımından ilk sırada, hacim olarak da Anadolu karaçamından sonra ikinci sırada yer alması, odunun
çeĢitli kullanım yerlerine sahip olmasından ileri gelmektedir. Bu yüzden kızılçam ağaç türünün çok
yönlü ele alınıp tanımlanması gerekmektedir.
Kızılçam bitkiler âleminin tohumlu bitkiler (Spermatophyta) bölümü, açık tohumlular
(Gymnospermae) alt bölümü Coniferae sınıfı Pinaceae familyasının Pinus cinsi içerisinde yer
almaktadır (AnĢin, 1994). Türkiye‘de doğal yayılıĢ gösteren beĢ çam türünden bir tanesidir (AnĢin,
1994). Kızılçam günümüze gelinceye kadar beĢ adet varyetesi bulunmuĢtur. Bunlar: agrophiottii
(Papajoannou), pyramidalis (Selik), densifolia (Yaltırık ve Boydak), pendulifolia (Frankis) ve
brutia‟dır (Papajoannou, 1936; Selik, 1962; Frankis, 1993; Yaltırık ve Boydak, 2000).
Kızılçamın tepe yapısı genç yaĢlarda piramit, ileri yaĢlarda yayvan görünümündedir. Dalları
gövdeye dik açıyla birleĢmiĢ ve uçlarında çok kez kısa sürgünler bulunur. ġekil 2‘de Kızılçam genel
görünümü verilmiĢtir. Kabuğu düzgün, boz renkte, ileri yaĢlarda kalın, derince yarıklı ve esmer
kırmızımsıdır (AnĢin, 1994). Genç sürgünleri tüysüz, önceleri kırmızımsı, geliĢimiyle birlikte
yeĢilimsi kahverengi renktedir. Adını genç sürgünlerinin renginden dolayı almıĢtır (Selik, 1963; Davis,
1965). Ġğne yapraklar 10-18 cm uzunlukta, yumuĢak, açık yeĢil renkte kenarları ince diĢli, kısa
sürgünleri dallarının ucunda toplanmıĢ ve fırça biçiminde görülür (AnĢin, 1994).
Kızılçam, kapladığı 3.096.064 ha‘lık alanla ülkemizin en geniĢ alana yayılmıĢ ağaç türüdür
Bu alanın 1.784.068 ha‘ı iyi (normal) koru ve 1 311.996 ha‘ı bozuk korudur. ġekil 1‘de Kızılçam
(Pinus brutia Ten.)‘ın Türkiye‘de yayılıĢ alanı gösterilmiĢtir (OGM 1, 2014). Orman Genel
Müdürlüğü 1980 yılı envanter sonuçlarına göre bu alan içindeki dikili ağaç serveti 161.654.231 m3,
artımı 5.011.582 m3 ve yıllık eta ise 3.883.583 m3‘tür.
571
ġekil 1. Kızılçam Ülkemizdeki Tabi YayılıĢ Alanı (OGM 1, 2014)
ġekil 2. Kızılçam (Pinus brutia Ten.) (Dutkuner, 2014)
Karaçam’a (Pinus nigra subsp. pallasiana) Ait Genel Bilgiler
Boylu, birinci sınıf orman ağaçlarındandır. YaĢlı gövdelerin derin çatlaklı, kalın kabukları
vardır. Sarıçam‘a nazaran daha kalın dallıdır. Bol reçineli büyük tomurcuklar silindirik, uçları sivridir.
8-15 cm uzunluğundaki iğne yapraklar koyu yeĢil ve serttir. Sürgün uçlarında bulunanlar tomurcuğa
doğru yönelmiĢ olduklarından, adeta çanak gibi bir boĢluk meydana getirir ve bu özelliği ile daha ilk
bakıĢta sarıçamdan kolayca ayrılır. Ülkemizde 2.200.000 ha‘lık geniĢ bir alan üzerinde ormanlar kurar;
karasal iklime ve iç Anadolu‘da ki step bölgelerine uygum sağlayabilmektedir. Anadolu Karaçam‘ı
(Pinus nigra subsp. pallasiana) öteki alt türlere çok benzer, ancak bu alttürde tepe daha geniĢtir. 30-35
m boylarında, dalları uzun ve kalındır. Ġğne yapraklar koyu yeĢil, cilalı görünümlü, 12-18 cm
uzunluğunda ve serttir. Kozalak 5-12 cm boyutlarında ve kahverengidir. Apofizlerin pervazı çok
çıkıntılı değildir. Ġklim ekstremitelerine en fazla dayanan bir alttürdür. Stepe değin sokabilmektedir
(SarıbaĢ, 2008).
Karaçam‘ı (Pinus nigra subsp. pallasiana)‘ın ülkemizdeki yayılıĢ alanı (ġekil 3), (OGM 2,
2014) ve Karaçam‘ın genel görünüĢü (Pinus nigra subsp. pallasiana) verilmiĢtir (ġekil 4). (Anonim 1,
2013).
572
ġekil 3. Anadolu Karaçam‘ının Ülkemizdeki Tabi YayılıĢ Alanı (OGM 2, 2014)
ġekil 4. Karaçam (Pinus nigra subsp. pallasiana) (Anonim 1, 2013)
Çam Kabuğu (Periderm)
Ağaçlarda gövdeyi ve dalları çepeçevre saran kabuk, kambiyom dokusunun en dıĢ
kısmındaki tabaka olup, odundan farklı olarak kendisine has karakteristik bazı özellikler taĢımaktadır.
Kabuklar, değiĢik hücre tiplerine ve oduna göre daha karmaĢık morfolojik yapıya sahiptirler. Ağaç
türü, ağaç yaĢı ve büyüme koĢullarına bağlı olarak farklılıklar daha da artabilmektedir.
Kabuk temel olarak ölü hücreleri içeren dış kabuk ile bazı canlı hücrelerden oluĢmuĢ iç
kabuk olmak üzere iki farklı kısımdan oluĢtuğu söylenebilir. Morfolojik ve kimyasal bileĢimleri
oldukça farklı olmalarına rağmen, birçok durumda iç ve dıĢ kabuk tabakaları, tek bir tabaka (kabuk)
olarak göz önünde bulundurulmaktadır (Sjöström, 1993). ġekil 5‘te Kızılçam (Pinus brutia Ten.)
Kabuğunun anatomik görünümü gösterilmiĢtir.
Ġç kabuğun temel dokuları, elek elemanları, paranĢim ve sklerenĢimatik hücrelerdir
(Dönmez, 2013). Elek elemanlarının görevi, ağaç özsuyunu ve yapraklardaki besin maddelerini aĢağı
doğru, bunun yanı sıra odundaki suyu yukarı doğru taĢımaktır. Özelliklerine ve görünüĢlerine göre,
elek elemanları, elek hücreleri ve elek tüpleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Elek hücreleri iğne yapraklı
ağaçlarda bunun yanı sıra elek tüpleri ise yapraklı ağaçlarda görülmektedir. ParanĢim hücreleri, besin
depolama görevi üstlenmekte ve iç kabukta elek elemanları arasında bulunmaktadır. SklerenĢimatik
hücreler, ağaçların çoğunda görülmekte ve destek dokusu olarak rol oynamaktadır.
DıĢ kabuk çoğunlukla periderm veya mantar tabakasından oluĢmaktadır ve ana görevi ağaçta
su kaybını önlemek, ağacı sıcaklık ve mekanik etkilere karĢı korumaktır (Dönmez, 2013). Odunsu
bitkilerin çoğunda geliĢimin ilk yılında periderm, epidermisin yerini almaktadır. Gövdedeki bu ilk
periderm genellikle kabuğun dıĢ kısmındaki mantar kambiyumundan ulaĢmaktadır. Daha sonraki
peridermler ise art arda kabuğun daha derin tabakalarında oluĢmaktadır. Mantar dokusu çoğunlukla
kabuğun dıĢına doğru baskın bir Ģekilde oluĢmaktadır. Fakat bazı durumlarda iç tarafa doğru oluĢtuğu
da görülmektedir. ġekil 5‘te bir ağaç gövdesinde en dıĢtan içeriye doğru tabakalar Ģematik olarak
gösterilmiĢtir (Kantay ve Köse, 2006).
573
ġekil 5. Bir Ağaç Gövdesinde Kesiti (Kantay ve Köse, 2006).
Kabuk heterojen bir yapıdadır ve yapısı büyük bir çeĢitlilik sergilemektedir. Kabuk kimyasal
yapısının aydınlatılması oldukça güçtür ve elde edilen verilerden anlamsız sonuçlar çıkması
mümkündür. Kabuğun ağaçtan örnek olarak temin edildiği yer, ağacın yetiĢme muhiti ve yaĢı doğada
kabukta geniĢ ölçüde farklılıklar olması ve çeĢitli kimyasal madde sınıflarını bünyesinde barındırması,
kabuğun analizinin yapılmasını güçlendiren nedenlerdendir (Sjöström, 1981; Hafızoğlu, 1982; Fengel
ve Wegener, 1984).
Kabuğun yapısında bulunan selüloz ve hemiseliloz ise odundaki yapıya benzer özellikler
göstermektedir. Ancak lignin için aynı Ģeyi ifade etmek mümkün değildir (Dönmez, 2013). Ekstraktif
maddelerden arındırılmıĢ kabukta standart lignin analizi yanlıĢ sonuçlar verebilmektedir. Bunun
nedeni ―lignin‖ olarak adlandırılan kısmın gerçek lignin ve suberize olmuĢ flobafen, diğer bir deyiĢle
mantar tabakası olmasından kaynaklanmaktadır. Kabuğun kimyasal yapısı, küçültülerek belirli
boyutlara getirilmiĢ kabuk örneklerinin farklı çözücülerle ekstrakte edilmesiyle belirlenebilir. (Fengel
ve Wegener, 1984; Harkin ve Rowe, 1971; Sjöström, 1993).
Odunda bulunan kimyasal madde gruplarının çoğu kabukta da bulunmaktadır. Fakat
miktarları farklılık göstermektedir. Kabukta pektin, fenolik bileĢenler ve suberin gibi ekstraktiflerin
miktarları oldukça yüksek orandadır. Genel olarak kabukta bulunan ekstraktif madde ve içeriği aynı
ağacın odunundan daha fazladır. Kabuk ekstraktifleri de tıpkı odundaki gibi lipofilik ve hidrofilik
ekstraktifler olarak iki gruba ayrılmaktadır. Lipofilik ve hidrofilik ekstraktiflerin toplam miktarı
kabuğun kuru ağırlığının % 20-40‘ını oluĢturmaktadır. Lipofilik fraksiyon non-polar çözücülerde elde
edilen ve genellikle terpenler ve türevleri, yağlar, vakslar, yağ asitleri, alkoller, steroller ve reçineleri
kapsamaktadır (Dönmez, 2013).
Kabuğun Kullanım Alanı
Ormancılıkta; Ġstihsalden sonra orman toprağı özelliklerinin ıslahında, Kayalık yerlerdeki
ağaçlandırmalarda fidanların çevresini örtmekte, Orman yollarında donmayı geciktirici bir tabaka
olarak, Yol Ģevlerinde erozyonun kontrolünde, Havzalarda su kalitesini iyileĢtirilmesinde, Tarımda
Malçlama Toprak özelliklerinin ıslahında, Drenajın kolaylaĢtırılmasında, Kompost yapımında, Ahır ve
kümeslerde altlık (yatak) malzemesi olarak, Ahır ve fidanlıklarda çamur problemi gidermek için ve
Ticari gübre ve tarım ilaçlarında katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Endüstride, Yonga ve lif
levha yapımı, Sepileme maddesi olarak, ve Endüstriyel yakıt olarak bunların dıĢında da; Süzücü taban
materyali, Fosseptik drenlerde dolgu maddesi olarak ve pis suların temizleme iĢleminde etkin olarak
kullnılmaktadır.
574
MATERYAL VE YÖNTEM
Kızılçam
Deneme objeleri olan 10 ağaç Isparta Sütçüler, Çandır ġefliği içerisinde yer almaktadır ve
koordinatları 37º 26' 59''-30º 53' 38'' dır (ġekil 6). Ortalama rakımı 300-370 m yükseltileri arasındadır.
ġekil 6. ÇalıĢmanın Yapıldığı Bölgenin Haritası
Tablo1. AraĢtırmada Kullanılan Kızılçam Ağaçların Özellikleri
Örnek
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
χort
YaĢı
81
102
81
62
102
116
75
59
62
72
81,2
Boyu (m)
22,3
19,1
22,6
24,3
22,2
22,3
21,5
20,8
19,3
22,80
21,72
Çapı (cm)
56
62
50
38
64
64
60
50
38
48
53
Karaçam
Deneme amaçlı olarak kesilen 10 adet Karaçam, Isparta/Sütçüler Çandır yöresinden,
koordinatları 37º 30' 08'' -31º 06' 07'' olan alandan elde edilmiĢlerdir. ÇalıĢma lanının ortalama rakımı
1650-1720 m yükseltileri arasında bulunmaktadır.
Tablo2. AraĢtırmada Kullanılan Karaçam Ağaçların Özellikleri
Örnek
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
χort
YaĢı
192
223
129
156
142
167
262
121
162
184
173,8
575
Boyu (m)
18,1
21,5
14,5
17,5
19,5
14,5
15,5
19,0
23,5
19,3
18,29
Çapı (cm)
62
86
60
62
46
50
70
62
52
72
62,2
Yöntem
Kesim çağına gelmiĢ olan meĢcerelerden her ağaç türü için 10 adet ağaç tespit edilmiĢ ve her
ağaç kesim sırasına göre numaralandırılmıĢtır. Ağaçlarının kesilmeden önce göğüs çapı (1,30 cm),
ağaçların boyları ise Silva Clinomaster Boy Ölçer, kabuk kalınlığı ölçümleri ise Haglöf marka 50
mm‘lik kabuk ölçer (ġekil 7) ile ve ağaç kesildikten sonra ise ağaçların yaĢları sayılarak tespit
edilmiĢtir (Tablo 1) ve (Tablo 2).
ġekil 7. Silva Clinomaster Boy Ölçer
Her ağaçtan çıkan kabuklar minimum zayiatta ve ayrı toplanarak ölçülmüĢtür (ġekil 8).
Ağaçlar kesildikten sonra dip kısımlarından yıllık halkaları sayılarak yaĢları belirlenmiĢtir. Ağaçların
kabukları balta, tahra ve nacak yardımıyla elle soyulmuĢtur (ġekil 9). Soyulmadan önce gövdelerin
altına polietilen dayanıklı bir malzeme serilmiĢ ve soyulan kabukların toprağa karıĢması ve düĢmesi
engellenmiĢ, aynı zamanda baĢka ağaçların kabuklarının karıĢması da engellenmiĢtir. Her bir ağaçtan
elde edilen kabuklar hava geçirmeyen polietilen çuvallara doldurulmuĢ ve baskül (0,2 kg hassasiyetli)
yardımıyla tartılmıĢtır. Her bir çuval menĢei ve orijini itibarıyla iĢaretlenmiĢ ve üzerine yazılmıĢtır.
Bütün bu prosesler ölçülmüĢ ve değerlendirilmiĢtir.
ġekil 8. Kabukların Kesilirken Minimum Zayiatta Toplanmakta (Koparan, 2014)
576
ġekil 9. Kabukları Ağaçtan Soyuma AĢaması (Koparan, 2014)
BULGULAR
Kızılçam; Kesilen ve araĢtırma konusu yapılan 10 adet kızılçam ile ilgili olarak sonuçlar Tablo 3 te
verilmiĢtir. Her bir ağacın kesim ve kabuk elde edilmesine kadar geçen süre ve maliyetler Tabloda de
gösterilmiĢtir. Kızılçamda ortalama olarak bir ağaçtan 92,29 kg kabuk elde edilmiĢtir. Toplam olarak
10 ağaçtan elde edilen miktar 929,29 kg ve bu kabuklar laboratuvarında insan gücü kullanılarak
iĢlemden geçirilmiĢtir. Bu amaç için her proses ölçülmüĢ ve asgari ücret indeksine göre maliyet
belirlenmiĢtir ( Tablo 5). Buradaki ürün kaybı minimum zayiata göre % 8-9 olarak ileri geldiği
düĢünülmektedir. Daha sonra kabuklar 4-6 cm ebatlarında olacak Ģekilde kabukları kırılıp 5 cm
kalınlığında getirilecek Ģekilde toprağa örtücü madde olarak 105 m2 alana serilmiĢtir. Bu sürecinde
maliyeti hesaplanmıĢ ve ortalama olarak 1 m2 alanın doğal Ģartlarda ormandan toplanarak son ürün
olarak kullanım maliyeti çalıĢma ve sosyal güvenlik bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 resmi
verilerine göre iĢverene masrafı hesaplanmıĢ olup ortalama olarak 26,34 $ belirlenmiĢti.
Tablo 3. Kızılçam Ağaçlarından Toplanan Veriler
Örnek No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
χort
Kabuk Kalınlığı
(cm)
3,4
3,7
3,1
2,8
3,5
3,8
3,7
3,9
2,7
3,1
3,37
Miktar(kg)
134,3
72,3
73,4
70,3
163,0
177,3
75,5
62,8
33,7
60,3
92,29
Karaçam; AraĢtırmaya konu kesilen 10 karaçam ağacı ile ilgili olarak kabuk kalınlığı, çapı,
(Tablo 4) tespit edilip her bir ağacın kesim ve kabuk elde edilmesine kadar geçen süre ve maliyetleri
ise gösterilmiĢtir. Karaçam‘da ortalama olarak bir ağaçtan 99,74 kg kabuk elde edilmiĢtir. Kesimi
yapılan Karaçam ağaçlarından elde edilen kabuk miktarı 997,4 kg ve bu kabuklar fakülte
laboratuvarında imkânlar doğrultusunda getirilip iĢlemden geçirilmiĢtir. Bu amaç için her proses
ölçülmüĢ ve asgari ücret indeksine göre maliyet belirlenmiĢtir. Buradaki ürün kaybı minimum zayiata
göre % 8-9 olarak ileri geldiği düĢünülmektedir. Daha sonra kabuklar 5 cm kalınlığında olacak Ģekilde
belirlenen alanlara serilmiĢ ve bu serilen kabukların alanı 115 m2 olarak tespit edilmiĢtir. Bu sürecinde
maliyeti hesaplanmıĢ ve ortalama olarak 1 m2 alanın doğal Ģartlarda ormandan toplanarak son ürün
olarak kullanım maliyeti çalıĢma ve sosyal güvenlik bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 resmi
577
verilerine göre iĢverene maliyet ortalaması 26,50 $ olarak belirlenmiĢ ve maliyeti tablosu
gösterilmiĢtir (Tablo 6).
Tablo 4. Karaçam Ağaçlarından Toplanan Veriler
Örnek No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
χort
Kabuk Kalınlığı
(cm)
3,4
2,6
4,0
3,4
3,1
2,7
3,4
3,2
2,4
3,2
3,14
578
Miktar(kg)
110,9
185,7
119,7
114,6
83,3
60,2
77,6
80,5
70,9
94,0
99,74
Tablo 5. Kızılçamlarda Kabuk Elde Değerleri
Örnek
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
χort
Kabuk
Miktarı (KG)
134,3
72,3
73,4
70,3
163,0
177,3
75,5
62,8
33,7
60,3
92,2
Kesim ve Soyma
Zaman (dk.)
182
98
100
96
221
241
103
85
46
82
125,3
Endeks* (₺)
18
10
10
10
22
24
10
9
5
8
12,5
TaĢıma
Zaman (dk.)
17,5
9,4
9,5
9,1
21,2
23,1
9,8
8,2
4,4
7,8
120
Kırma ve Preparasyon
Endeks* (₺)
24,0
12,9
13,1
12,6
29,1
31,7
13,5
11,2
6,0
10,8
16,5
Zaman (dk.)
139,7
75,2
76,4
73,1
169,6
184,4
78,5
65,3
35,1
62,7
96
Endeks* (₺)
28,78
15,49
15,73
15,06
34,93
37,99
16,18
13,46
7,22
12,92
19,7
Serme
Zaman (dk.)
69,8
37,6
38,2
36,6
84,8
92,2
39,3
32,7
17,5
31,4
48
Endeks* (₺)
6,98
3,76
3,82
3,66
8,48
9,22
3,93
3,27
1,75
3,14
4,8
Toplam
Maliyet (₺/kg)
77,76
42,15
42,65
41,32
94,51
102,91
43,61
36,93
19,97
34,86
53,66
* ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 tarihli asgari ücret fiyatı göz önüne alınarak dakika fiyatı hesaplanmıĢtır (Anonim 2, 2014).
Tablo 6. Karaçamlarda Kabuk Elde Değerleri
Örnek
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
χort
Kabuk
Miktarı (kg)
Kesim ve Soyma
TaĢıma
Kırma ve Preparasyon
Serme
Toplam
Maliyet (₺/kg)
Zaman (dk.)
Endeks* (₺)
Zaman (dk.)
Endeks* (₺)
Zaman (dk.)
Endeks* (₺)
Zaman (dk.)
Endeks* (₺)
110,9
106,7
10,7
133,4
19,8
115,4
23,7
57,7
5,7
185,7
178,7
17,9
223,4
33,2
193,2
39,7
96,6
9,6
119,7
115,2
11,5
144,0
21,4
124,5
25,6
62,3
6,2
114,6
110,3
11,0
137,9
20,5
119,2
24,5
59,6
5,9
83,3
80,2
8,0
100,2
14,9
86,6
17,8
43,3
4,3
60,2
57,9
5,8
72,4
10,8
62,6
12,9
31,3
3,1
77,6
74,7
7,5
93,4
13,9
80,7
16,6
40,4
4,0
80,5
77,5
7,7
96,9
14,4
83,7
17,2
41,9
4,1
70,9
68,2
6,8
85,3
12,7
73,8
15,1
36,9
3,6
94,0
90,5
9,0
113,1
16,8
97,8
20,1
48,9
4,8
99,7
96
9,6
120
17,8
103,7
21,3
51,9
51,2
* ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 01.01.2014-30.06.2014 tarihli asgari ücret fiyatı göz önüne alınarak dakika fiyatı hesaplanmıĢtır (Anonim 2, 2014).
579
60,0
100,5
64,7
62,0
45,0
32,6
42,0
43,5
38,3
50,8
54,0
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Ağaç kabuğu önemli, organik ve yenilenebilir bir hammadde ve enerji kaynağıdır. Genellikle
Ormancılık faaliyetlerinin sonucunda doğal olarak ortaya çıkmakta ve ülkemiz Ģartlarında ağaçtan
soyulduğu yerlerde kalarak toprağa organik madde olarak karıĢmaktadır. Bu çerçevede bu çalıĢmada
Karaçam ve Kızılçam türlerinden kabuk elde edilmesi, elde edilme süreçleri, kabuğun primitif
yöntemlerle iĢlenmesi ve peyzaj alanlarında kullanımı konu edilmiĢtir.
Buna göre; Kızılçam da; bir ağaçtan 92,2 kg kabuk elde edilirken bu oran ile 5,3 m2 kadar
alan kabukla kapatılabilir. Karaçam‘da ise bir ağaçtan ortalama olarak 99,5 (kg) elde edilirken de bu
oran ile 5,7 m2 alan kabuk ile kapatılabilir. Her iki türün elde edilme maliyeti de araĢtırılmıĢ olup;
Kızılçam ağaçlarından elde edilen kabuk miktarlarının fiyatı 53,66 (₺/kg), Karaçam ağaçlarından elde
edilen kabuk miktarları fiyatı ise 54,00 (₺/kg) olarak hesaplanmıĢtır (Dolar; 2,037 ₺, Euro;2,741 ₺).
Yapılan çalıĢmadan elde edilen verilere göre Sütçüler yöresinde ortalama olarak 81 yaĢında
idare müddetini doldurmuĢ Kızılçamlarda bir ağaçtan ortalama olarak 92,92 kg, 174 yaĢ
ortalamasındaki Karaçamlardan da 99,74 kg kabuk elde edilmiĢtir. Bu bölge için ortalama göğüs çapı
62 cm olan karaçamlarda dikili ağaç zabıtnamesine göre 2,879 m3 emval o da yine ortalama bir değer
olarak 0.7 katsayısıyla çarparak 2,0153 kg olarak denk gelmektedir. Bu miktar Kızılçam içinde 1,4616
değerlerindedir. Bu miktar; bu zamana kadar ormanlarda kesim artığı olarak kalmakta ve kalmaya
devam etmektedir. Yapılan bu çizelge gerçekleĢtirilen her aĢamanın kilograma düĢen maliyet hesabı
ve her bir kilogram kabuk için harcanan zaman hesabı gösterilmiĢ ve bu hesapların ortalaması
alınmıĢtır (Tablo5,6) Gösterilen bu ortalamalar kabuğun ağaç kesildikten sonra toplanıp serme
aĢamasına kadar olan süre çerçevesinde içerisinde seyretmektedir. Her ağaçtan çıkan kabuk miktarı
hesaplanmıĢ olup bu hesabın ortalaması alınmıĢtır.
KAYNAKLAR
Anonim 1. Ekodoğa. EriĢim tarihi 24.05.2015. http://www.ekodoga.com/Products/KARACAM-TOHUMU500-GR-22000-ADET-462.html#.VWHH00_tmBZ
Anonim 2. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Resmi Web Sitesi. EriĢim Tarihi: 06.06.2014.
http:/wwwcsgb.gov.tr/csgbPortal/cgm.portal?page=asgari
Anonim, 3. User Guide to Vegetation / Mining and Reclemation in the West. USDA Forest Service, GTR /
INT-64, Ogden, Utah.
AnĢin, R., Gymnospermae, T. B. , 1994. Ġkinci Baskı, Genel Yayın No: 122, Fakülte Yayın No: 15, KT Ü.
Basımevi, Trabzon.
Dönmez Ġ.E., 2013. Ağaç Kabuğunun Yapısı ve Yararlanma Ġmkanları, Süleyman Demirel Üniversitesi,
Orman Fakültesi Dergisi, 156-162s, Isparta.
Dutkuner Ġ., Süleyman Demirel Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü,
Gymnospermae Ders Notları, Isparta.
Fengel, D., Wegener G., 1984. Wood, Chemistry, Ultrastructure and Reactions, de Gruyter Public, 268295pp, Berlin.
Frankis, M. P. 1993, October). Morphology and affinities of Pinus brutia. In Papers: International
Symposium on Pinus brutia Ten., Marmaris, Turkey (pp. 18-23).
Görcelioğlu E., 1973. Ağaç Kabuklarının ÇeĢitli Ormancılık ve Tarım Uygulamalarında, Endüstride ve Diğer
Alanlarda Değerlendirilmesi Olanakları, Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 108-130s,
Ġstanbul.
Görcelioğlu E., 1998. Peyzaj Onarımında, Ormancılıkta ve Tarımda Malç Uygulaması, Ġstanbul Üniversitesi
Orman Fakültesi Dergisi, Ġstanbul.
Hafızoğlu H., 1982. Orman Ürünleri Kimyası, Cilt 1, Odun Kimyası, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman
Fakültesi, 245s. Trabzon.
Harkin J. M., Rowe J. W., 1971. Bark and Its Possible Uses, USDA-FPL, 091:56.
Kantay R., Köse Ç., 2006. Türkiye‘de Kabuk Konusunda Bugüne Kadar Yapılan ÇalıĢmalar ve
Değerlendirme, Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Ġstanbul.
OGM 1, 2014. Orman Genel Müdürlüğü Resmi Web Sitesi. EriĢim Tarihi: 02.03.2014.
http://www.ogm.gov.tr/Sayfalar/Ormanlarimiz/Illere-Gore-Orman-Varligi.aspx
OGM 2, 2014. Orman Genel Müdürlüğü Resmi Web Sitesi. EriĢim Tarihi: 02.03.2014.
http://www.ogm.gov.tr/Sayfalar/Ormanlarimiz/Illere-Gore-Orman-Varligi.aspx
580
Papajoannou, J. 1936. Über Urtbastarde zwischen Pinus brutia Cen. und Pinus halepensis Mill. in
Nordostchalkidiki (Griechenland). Forstwissenschaftliches Centralblatt, 58(6), 194-205.
Selik, M., 1962. Güneybati Anadolu Odun Tahrip Eden Bazi Mantarlar Ve Bilhassa Schizophyllum
Commoune Fr. Journal of the Faculty of Forestry Istanbul University (JFFIU).
Sevgican, A. 1989. Örtüaltı sebzeciliği. TAV yayın, (19).
SarıbaĢ M., 2008. Dendroloji Gymnospermae I, ISBN: 978-975-387-101-3, 51s, Bartın.
Sjöström E., 1981. Wood Chemistry, Fundamentals and Aplications, Academic Pres Inc, San Diego, 223pp,
California, USA.
Sjöström E., 1993. Wood chemistry, Fundamentals and Aplications. 2. Ed., Academic Press, New York.
Yaltirik, F., Boydak, M. , 2000. A new variety of calabrian pine (Pinus brutia Ten.) from Anatolia. Karaca
Arbor. Mag, 5(4), 173-180.
581
Reklam Panolarının Görsel Kalite Yönünden Ġncelenmesi ve
Değerlendirilmesi; Düzce Spor Sokak Örneği
Mehmet Kıvanç AK*
Düzce Üniversitesi, Türkiye
mehmetkivancak@duzce.edu.tr
Emine ġĠMġEK
Düzce Üniversitesi, Türkiye
eminesimsek1964@gmail.com
Özet
YaĢam kalitesini yükseltmek adına atılan en büyük adımlardan birisi de doğru kentleĢmenin
sağlanabilmesidir. YanlıĢ kentleĢme ile ortaya çıkan olumsuzluklar; çarpık yükselen binalara, azalan
yeĢil alanlara ve en kötüsü; sonradan önlem alınması güç olan kötü görüntülerin ortaya çıkmasına
sebep olmuĢtur. Bu da yaĢam kalitesini etkileyen önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir. YanlıĢ
kentleĢmenin ve yapılaĢmanın oluĢturduğu kötü görüntülere çözüm arayıĢları son yıllarda artmakta ve
geliĢtirilmektedir. Bu bağlamda görsel kirliliğin kısmen azaltılmasına olanak sağlanmaktadır.
Kent içerisinde yer alan kötü görüntülerden biri; kentin yaĢayan mekânları olan cadde ve sokaklardaki
reklam panosu kirliliğidir. Cadde ve sokaklarda sıkça rastladığımız reklam panosu kirliliğinin insan
algısında ve yaĢam kalitesinde yarattığı olumsuzluklar ve çözüm arayıĢları bu çalıĢmanın amacını
oluĢturmaktadır.
Bu çalıĢma; Düzce il merkezinin en iĢlek kısmı olan Spor Sokakta yürütülmüĢtür. Bu bağlamda Spor
Sokak üzerinde çeĢitli noktalardan fotoğraflar çekilmiĢtir. Çekilen bu fotoğraflar; 100 kiĢiden oluĢan
kullanıcı grubuna sunulmuĢ ve fotoğrafları anket yoluyla, mekânsal karakteristik özellikleri
bakımından değerlendirilmesi istenmiĢtir.
AraĢtırma sonucunda istatistiksel veriler elde edilmiĢ ve her bir fotoğrafın doğallık, basitlik,
düzenlilik, bakımlılık, uyumluluk, güvenlilik durumlarının ortaya konulması sağlanmıĢtır. Sonuç
olarak; örnek alan üzerinde belirlenen olumsuzluklar için iyileĢtirme yolları önerilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Görsel kalite, Görsel kirlilik, Peyzaj kalitesi, Reklam panosu
Investigating Of Billboard’s Visual Quality At A Sample Of Düzce Spor Street
Abstract
One of the biggest steps taken in order to raise the quality of life is the ability to ensure proper
urbanization. On the other hand, wrong urbanization methods lead to negative effects in human life,
such as irregular statements, reduced green areas and the most negative effect is poor images which
cannot be reorganized subsequently. This is seen as one of the most important factors affecting the
quality of life. Seeking solutions for poor displays due to unplanned urbanization in areas are
increasing in recent years. In this context; it provides opportunities to reduce the visual pollution
partially.
One of the poor displays located within a city is billboard system of city streets. The objective of this
study is to determine the negative effects of available billboard system and suggest solutions for the
case street.
This study was carried out in Spor Street, where is commonly used for the inhabitants. In this context,
the photographs were taken at various points along Spor Street. These photographs presented to the
user group of 100 people. And users evaluated the photographs in terms of spatial characteristics via
surveys.
Each photograph is determined by users in terms of naturalness, simplicity, regularity, maintenance,
compatibility and security. And statistical data is obtained on the results of the research. As a result,
improvement techniques are proposed for negative effects of visual pollution for billboards.
Keywords: Visual quality, Visual pollution, Landscape quality, Billboard
582
GĠRĠġ
Ġnsanoğlu; yerleĢik düzene geçmesinden bugüne kadar etraflarındaki alanları daha yaĢanılabilir
mekânlar haline getirme çabası içerisinde bulunmuĢlardır. Bu çaba, zaman zaman yanlıĢ tasarımlar ve
bilinçsizlikle beraber kötü sonuçlar da doğurmuĢtur.
Artık günümüzde çevresini düzenleme ihtiyacı duyan insanoğlu bu çabayı, hızlı değiĢim ve
geliĢimi göz önünde bulundurarak olumlu yönde kullanmak zorundadır. Bu bağlamda; kullanıcıyla
tasarımcının daha fazla ortak kesitte buluĢarak, birlikte ürettikleri, öncesi-bugünü-geleceği bağlamında
bir geliĢim süreci araĢtırılarak oluĢturulan yaĢam çevreleri, giderek daha doğru kararların ürünleri
olarak karıĢımıza çıkmaktadır. Çevrenin ve dünyanın daha doğru bir kavranıĢını üretmeden sorunlu bir
çevre tasarımcısı, ancak araĢtırmacı kimliğini daha çok kullanacağı araĢtırmalar sonucunda doğru
ürünler ortaya koyabilecektir. Bu doğru ürünlerin en etkin yaĢama çevreleri oluĢturdukları yer
kentlerdir (Kalın, 2004:2).
Kentler ortaya çıktıkları ilk günden bugüne sürekli değiĢim içinde olan mekânlardır.
Bulundukları dönemin ekonomik ve sosyal yapısı bu değiĢim sürecinde oldukça önemli bir yere
sahiptir. ÇağdaĢ dünyanın ―kent‖ denebilme derecesi, kentlerde yaĢayan toplam nüfusun oranı ile
ölçülmemektedir. Bu anlayıĢta son yıllarda kentli kültürü, kentsel tasarımın giderek daha önem
kazanan ve üzerinde durulan bir alanı haline gelmiĢtir (Özer ve ark., 2010:123).
Günümüzde düzensiz ve yoğun kentleĢme hareketleri kentsel mekanlarda bir dizi sorunu
beraberinde getirmiĢtir. Teknolojinin geliĢmesiyle birlikte kentlerimizin nüfus ve yapısal yönden
yoğunluğu arttıkça, kapladıkları alanlarda insan doğasının aleyhine yatay ve düĢey yönde geliĢen bir
görsel kirlilik de, artarak boyut değiĢtirmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde sorun her geçen
gün biraz daha büyüyecek ve içinde bulunduğu çevre ile, bireyin ve ailenin yaĢam kalitesini
düĢürecektir. Kentsel mekânlarda iĢlevsellik ve görsellik bir arada düĢünülmelidir. ĠĢlevsellikten uzak,
estetik ihtiyaçlara cevap veremeyen bir tasarım eksik bir tasarımdır. Belirli tasarım ilke ve
standartların göz önüne alınarak, uygun malzeme ile de desteklenerek yapılan çalıĢmalar her zaman
olumlu sonuç vermektedir (PaĢalıoğlu, 2007:1).
Tasarımlarda dikkate alınması gereken ilke ve standartlar; materyallerin görsel zenginliği göz
önüne alınarak belirlenir. Tasarımda kullanılan her türlü malzeme, yapılan uygulamalarda görsel etkiyi
de beraberinde getirmektedir. Doğal veya yapay her türlü malzemenin kendine has fiziksel ve
kimyasal özellikleri vardır. Ayrıca farklı yerlerde, farklı biçimlerde, farklı renklerde ve boyutlarda
değerlendirilmeleri de gerekir. Bu nedenle yapılan çalıĢmalarda üretici firmaların üretim koĢullarından
ve deneyimlerinden öte; elemanların fonksiyonunu belirleyen, tüm dünyada, bazen de kullanıcı
ülkenin kendi fiziksel ve sosyolojik özelliklerine göre belirlediği standartlar baz alınır. Bu konuda
Türk Standartları Enstitüsü; tüm dünyada kullanılan bazı standartları da göz önünde bulundurarak,
gerekli gördüğü konularda birtakım standartlar belirlemiĢtir. Bunun yanı sıra kullanılan elemanların
seçimi bazı ekstrem durumlarda, fonksiyon dıĢında kullanıcının görüĢ, beğeni ve kültür seviyesine,
kısaca estetik anlayıĢına bırakılmaktadır. Tasarımda asıl önemli olan da kullanılan elemanın kendi iç
yapısına ve çevresine uygun bir Ģekilde kullanılması, belirlenen standartlara uymasıdır (PaĢalıoğlu,
2007:1). Böylelikle görsel kalite anlayıĢı ve estetik kavramı kendiliğinden ortaya konulmuĢ olur.
Kent ve çevresinin biçimlenme sorununun temelinde plansız ve çarpık kentleĢme ile standartlara
uyulmadan yapılan tasarım ve uygulamalar yatmaktadır (PaĢalıoğlu, 2007:2).
Kentler doğası ve yapılaĢması ile bir bütün olarak yaĢayan yerleĢimlerdir. Yapay ve doğal bu iki
unsur birbiri ile sürekli etkileĢim durumunda olup, birinin ötekine göre eksikliği veya fazlalığı ya da
birlikte oluĢturdukları kompozisyon, gerek kent yaĢamına, gerekse kentin sergilediği görünüme
dolayısıyla kent peyzajına yansır (Karagüler ve KorgavuĢ, 2014:204).
Kent peyzajının önemli elemanlarından olan donatı elemanları, yön ve yer gösterme, koruma,
tanıtma, aydınlatma gibi pek çok amaca hizmet eden oturma elemanları, çöp kutuları, çiçeklikler,
reklam panoları, telefon kulübeleri, döĢeme elemanları gibi kentsel mekânlara yerleĢtirilmiĢ
elemanlardır. Günlük hayatımızda caddelerde, kent içi ve dıĢı yollarda sıklıkla rastladığımız levha ve
iĢaretler, birbirlerine yakın mesafelerde yerleĢtirilmeleri sonucu hem görüĢü engellemekte hem de
birbirlerine engel olmaktadırlar. Özellikle cadde ve sokak üzerinde bulunan ticari veya kamu
alanlarına ait reklam panoları çirkin bir görünüm oluĢturmaktadır. Bunlar hem çok sık aralıklarla hem
de farklı ölçülerde olmaları sebebi ile yol çevresinin niteliğini bozmaktadır (Tmmob, 2010).
583
Günümüzde hızla artan kentleĢmenin sonucunda çevrenin değiĢen görsel malzemesi kullanıcı
algısını sürekli etkilemekte ve bu görsel niteliğin geliĢtirilmesi, insanların estetik ihtiyaç ve
beklentilerinin karĢılanması açısından önem kazanmaktadır. Bunun için, alan kullanım kararlarında bir
değiĢken olarak ―peyzaj‖ ın tanınması ve görsel değerinin belirlenmesi zorunludur (Kaptanoğlu,
2006:1).
Temelli, (2008:3)‘ e göre; görsel etki değerlendirme, peyzaj planlama ve tasarım çalıĢmaları
sonucu oluĢturulan projelerin ve bu projelerin mevcut peyzajda meydana getirdiği değiĢimlerin
belirlenmesi, zaman içinde kullanılan teknoloji ve mesleki disiplinlerdeki geliĢmelere bağlı olarak,
planlama ve tasarım alanlarında çalıĢan meslek insanlarının, bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıĢtır (Laurie,
1975).
Görsel kalite değerlendirmesi, peyzaja ait görsel bilginin, bir gözlemci tarafından, idealize
edilmiĢ peyzaja uygunluğunun ölçülmesidir‖ Ģeklinde açıklanabilir (Kaptanoğlu, 2006:11).
Görsel etki değerlendirmesi çalıĢmaları ile, insan-çevre etkileĢimini ortaya koymak, etkileĢim
sonuç verilerinin yaĢam çevresinin temel sosyal ve fiziksel kolaylıklar açısından iyileĢtirilmesi,
yaĢanabilir çağdaĢ mekânların meydana getirilmesi yönünde kullanılmasını sağlamak için çözüm
öneriler sunulmaktadır. Bu sayede yerleĢimlerin bugünü ve geleceğine yönelik fiziksel planlama ve
tasarım çalıĢmalarına ve sosyal yaĢamına yol gösterici çözümler sağlanmaktadır (Bozhöyük, 2007:2).
Görsel peyzaj kalitesi, gözlemcinin algısal ve duygusal psikolojik süreçleri ile etkileĢim içinde
olan belli (görünür) peyzaj özelliklerinin ortak bir ürünüdür. Çevrenin insan üzerindeki davranıĢa
dönüĢen bu etkisinin nasıl algılandığı, nasıl yorumlandığı ve nasıl değerlendirildiği, görsel algılama
süreci sonucunda oluĢan "görsel peyzaj kalitesi‖ olarak tanımlanmaktadır (Caf, 2014:12).
Görsel kalite değerlendirmesine yönelik yapılan çalıĢmaların ana hedefi belli bir bölgeye ait
kullanıcıların beğenilerine yönelik tercihlerin ortak paydasını hesaplayarak yapılacak olan planlama ve
tasarım çalıĢmalarında bu bilgilerin göz önünde bulundurulmasını sağlamaktadır. Kullanıcıların görsel
tercihleri birçok değiĢkene bağımlıdır. Özellikle bölgenin ve kullanıcıların sosyal ve kültürel yapısı bu
tercihlerin Ģekillenmesini sağlayan en önemli etkendir. Ayrıca kullanıcıların demografik profilleri de
(yaĢ, cinsiyet, meslek, gelir v.b.) görsel tercihlerini önemli ölçüde etkilemektedir (Elinç, 2011:2).
Bozhüyük, (2007:22)‘e göre, çevrenin görsel niteliklerinin değerlendirmesine yönelik yöntemler
iki grupta toplanır (Yürekli, 1977).
Gözlemci değerlendirmesine dayanan değerlendirmeler,
Çevre bileĢenlerinin ölçülmesine dayanan değerlendirmeler.
Gözlemci değerlendirmesine dayanan değerlendirmeler; çevrenin bir bütün olarak, bir ya da
birkaç gözlem noktasından bakılarak sağlanan bilgilere ya da içinde dolaĢarak edinilen izlenime göre
değerlendirilmesi Ģeklidir. Gözlem doğrudan arazi üzerinde yapılabildiği gibi fotoğraflar ya da slaytlar
ile de gerçekleĢtirilebilir. ÇeĢitli çevreleri veya çevre alt bölümlerini kıyaslamaya yönelik bu
çalıĢmalarda gözlemciler belli bir ölçüte göre veya serbest olarak çevre görsel niteliklerini puanlarlar.
Çevre bileĢenlerinin ölçülmesine dayanan değerlendirmelerin esası çevrenin bileĢenlerinin
ölçülmesi yoluyla değerlendirilmesidir. Bu yöntem daha objektif olmakla beraber aritmetik ve
istatistiksel olmak üzere iki Ģekilde yapılmaktadır. Aritmetik yöntemlerde gözlemciler araĢtırıcının
bileĢenler için kararlaĢtırdığı puanları çevrede bu bileĢenlere uygulayarak tüm çevre için tek bir puan
elde edilmesini sağlarlar. Ġstatistik yöntemlerde çevre bileĢenleri ölçülür ve istatistik tekniklerle çevre
bileĢenlerinin ağırlıkları saptanır ve bir puan elde edilir. Puanların karĢılaĢtırılması birden fazla çevre
veya çevre biriminin görsel nitelikleri açısından kıyaslanmasıdır.
Kaptanoğlu (2006:1)‘e göre planlama ve değerlendirmelerde halk katılımının gerekliliği artık
bilinmektedir. Bu durum, tasarlanan arazi hakkındaki düĢünceleri alınan kullanıcıların çevreyi
algılama Ģekil ve sürecine iliĢkin bilgi edinilmesini gerektirir.
Bu bilgiler doğrultusunda reklam panolarının rastgele ve düzensiz dizilimi sonucu oluĢan kötü
görüntüler de görsel kaliteyi etkileyebilmektedir.
Bu çalıĢmada; kent içerisinde bulunan reklam panolarının görsel kaliteyi ne derecede etkilediği,
kullanıcıların da katılımıyla uzman görüĢleri çerçevesinde değerlendirilmiĢtir. Bu bağlamda; rastgele
ve düzensiz dizilime sahip reklam panolarının görsel kaliteyi olumsuz yönde etkilediği varsayımına
ulaĢılmıĢtır. Varsayımın doğruluğu ya da yanlıĢlığı tespiti çalıĢmanın amacını oluĢturmaktadır.
ÇalıĢmada, bu amaç ile Düzce ili merkezi Spor sokağında bulunan reklam panolarının görsel kalite
584
değerlendirmesini ortaya koymak için kullanıcı kriterleri değerlendirilerek, uzman görüĢleri
doğrultusunda öneri tasarımlar oluĢturulması hedeflenmiĢtir.
MATERYAL ve YÖNTEM
ÇalıĢmanın ana materyali Düzce Merkez ilçesine ve Kültür mahallesine bağlı Spor Sokak
olarak seçilmiĢtir. Spor Sokak‘ın araĢtırma alanı olarak seçilmesinin en önemli sebebi; kentin yoğun
ilgi gören ve kullanılan bir aks olarak gözlemlenmesidir. Araç trafiğine kapalı olan Spor Sokak
40.840729 enlem ve 31.156982 boylamda yer almaktadır. Spor sokağın kuzeyinde D-100 karayolu,
güneyinde ise Asar Deresi yer almaktadır (ġekil 1).
ġekil 1: ÇalıĢma Alanı.
ÇalıĢmanın diğer materyalini ise Spor Sokak boyunca çekilen ve anket çalıĢmasında kullanılan
5 adet fotoğraf oluĢturmaktadır (ġekil 2).
1
2
3
585
4
5
ġekil 2: ÇalıĢma Alanında Kullanılan Fotoğraflar.
Fotoğraflar Nikon Coolpix P500 makine ile algının dağılmaması için insan trafiğinin olmadığı
sabah 06.00 - 07.00 saatleri arasında çekilmiĢtir. 18 adet olarak çekilen fotoğrafların bir kısmı görsel
kalite konusunda çalıĢma yapmıĢ ve alanı tanıyan uzman kiĢiler tarafından, alan karakteristiğine uygun
olmadığı gerekçesiyle elenmiĢ ve fotoğraf sayısı 5 adet olarak belirlenmiĢtir. Fotoğrafların elenmesi
sırasında fotoğrafların kalitesi, algılanması ve reklam panolarının fotoğraflarda bulunma oranı gibi
kriterlere dikkat edilmiĢtir. Belirlenen 5 adet fotoğrafın, 100 kiĢilik bir kullanıcı grubuna hazırlanan
anket yoluyla değerlendirmeleri istenmiĢtir. Anket çalıĢması yüz yüze yapılmıĢ olup, kullanıcılara
anket öncesinde araĢtırma ile ilgili kısa bir bilgi verilmiĢtir.
Anketlerde ilk olarak kullanıcılara demografik özellikleri içeren cinsiyet, yaĢ, medeni durum,
doğum yeri, öğrenim durumu, gelir durumu soruları yöneltilmiĢtir. Son bölümde ise kullanıcılar,
fotoğrafları aĢağıda yer alan mekânsal karakteristikler bakımından değerlendirmiĢlerdir. Bu mekânsal
karakteristikler Tablo 1‘deki Ģekliyle belirlenmiĢ ve her kriter için 1,2,3,4,5 puan skalasına göre puan
vermeleri istenmiĢtir.
Tablo 1: Kullanıcı Anketi Mekansal Karakteristik Kriterleri.
Foto-No:
Uyumsuz
KarmaĢık
Yapay
Düzensiz
Sıkıcı
Güvensiz
Manzara Güzel Değil
Reklam Panolarının Görüntüsü Kötü
1
2
3
4
5
Uyumlu
Basit
Doğal
Düzenli
Heyecan Verici
Güvenli
Manzara Güzel
Reklam Panolarının Görüntüsü Ġyi
Anket sonucu elde edilen veriler SPSS 22 programı ile analiz edilmiĢ ve edinilen bulgular
doğrultusunda öneriler geliĢtirilmiĢtir.
BULGULAR
Kullanıcı grubuna bireysel olarak uygulanan anket çalıĢmasıyla, her bir kullanıcıdan
görüntüleri ―Materyal ve Yöntem‖ baĢlığı altında açıklanan kriterler doğrultusunda değerlendirmeleri
istenmiĢtir (Tablo 2).
Hazırlanan anket soruları 3 gruptan oluĢmaktadır. Bu gruplar;
Deneklerin demografik özellikleri
Deneklerin çevre ilgili düĢünceleri
AraĢtırmanın ana materyalini oluĢturan fotoğrafları görsel kalite açısından değerlendirme
durumları olarak toplanmıĢtır.
586
Tablo 2: Kullanıcıların Mekansal Karakteristikler Doğrultusunda Fotoğrafları Değerlendirmeleri.
Foto
No
Puan
1
2
3
4
5
Toplam
Std.
Sapma
Puan
Std.
Sapma
Puan
Std.
Sapma
Puan
Std.
Sapma
Puan
Std.
Sapma
Puan
Std.
Sapma
Manzara Reklam Panolarının
Güzel
Görüntüsü Güzel
Uyumlu
Basit
Doğal
Düzenli
Heyecan
Verici
Güvenli
2,49
2,52
2,14
2,58
2,50
3,14
2,19
2,25
1,15
1,16
0,97
1,27
1,05
1,26
1,05
1,08
2,40
2,50
2,19
2,65
2,61
2,97
2,27
2,17
1,05
1,20
1,05
1,23
1,20
1,29
1,16
1,01
1,98
2,10
2,33
2,46
2,42
2,99
2,06
2,06
1,03
1,13
0,90
1,17
0,92
1,31
1,05
1,12
2,36
2,27
2,35
2,37
2,50
2,60
2,14
2,16
1,07
1,11
1,01
1,15
1,13
1,16
1,08
1,02
1,78
1,72
2,14
2,00
2,30
2,50
1,84
1,87
0,94
0,85
1,05
1,07
1,11
1,23
0,98
1,04
2,20
2,22
2,23
2,41
2,47
2,84
2,10
2,10
1,08
1,13
1,00
1,20
1,09
1,27
1,07
1,06
Ölçütlere verilen puanların ağırlıklı ortalamasına göre;
En uyumlu fotoğraf; 2,49 puan ile 1 numaralı fotoğraf,
En basit fotoğraf; 2,52 puan ile 1 numaralı fotoğraf,
En doğal fotoğraf; 2,35 puan ile 4 numaralı fotoğraf,
En düzenli fotoğraf; 2,65 puan ile 2 numaralı fotoğraf,
En heyecan verici fotoğraf; 2,61 puan ile 2 numaralı fotoğraf,
En güvenli fotoğraf; 3,14 puan ile 1 numaralı fotoğraf,
Manzarası en güzel fotoğraf; 2,27 puan ile 2 numaralı fotoğraf,
Reklam panolarının görüntüsünün en çok beğenildiği fotoğraf; 2,25 puan ile 1 numaralı
fotoğraf belirlenmiĢtir.
En uyumsuz fotoğraf; 1,78 puan ile 5 numaralı fotoğraf,
En karmaĢık fotoğraf; 1,72 puan ile 5 numaralı fotoğraf,
En yapay fotoğraf; 2,14 puan ile 1 ve 5 numaralı fotoğraflar,
En düzensiz fotoğraf; 2,00 puan ile 5 numaralı fotoğraf,
En sıkıcı fotoğraf; 2,30 puan ile 5 numaralı fotoğraf,
En güvensiz fotoğraf; 2,50 puan ile 5 numaralı fotoğraf,
Manzarası en kötü fotoğraf; 1,84 puan ile 5 numaralı fotoğraf belirlenmiĢtir.
Reklam panolarının görüntüsünün en az beğenildiği fotoğraf; 1,87 puan ile 5 numaralı
fotoğraf belirlenmiĢtir.
Anket sonuçlarına göre kullanıcılardan 18‘i Spor Sokak‘ın görünümünü beğenmekte; 82‘si ise
beğenmemektedir. Spor Sokak‘ın görünümünü beğenmeyenlerin, beğenmeme sebepleri yüzde (%)
olarak Tablo 3‘de verilmiĢtir.
Tablo 3: Kullanıcıların AraĢtırma Alanının Görsel Kalitesini Beğenmeme Sebepleri.
KiĢi
Sayısı
(%)
Bakımsız
Reklam Panoları
Görüntüyü Bozuyor
18,3
20,7
Bitkisel
Yapısal
Düzenlemesi Kötü Düzenlemesi Kötü
13,4
12,2
587
Güvenli
Değil
Düzensiz
Diğer
10,9
22,1
2,4
SONUÇ VE ÖNERĠLER
AraĢtırmada; görsel kalitenin belirlenmesi için kullanılan görüntüler, sınırlı varsayımlar
gerçekleĢtirilerek üretilmiĢtir. Önerilen yöntem kurgusu içerisinde yer alan kalite ölçütleri, ―görsel
kalite‖ konusunu içeren araĢtırmalar için geliĢtirilebilecek kuğulardan sadece birkaçıdır. Ayrıca;
önerilen kalite ölçütlerinin çoğaltılıp-azaltılabileceği ya da değiĢtirilebileceği yeni kalite gruplarının
oluĢturulması, önerilen görüntü sayısının artırılması, farklı sokak geniĢliklerinin kalite ölçütlerine
etkisi gibi unsurların hepsinin ya da birkaçının araĢtırmalara dahil edilmesi; tasarım odaklı
araĢtırmaların geliĢtirilmesi ve geniĢlemesi bakımından oldukça önemlidir.
AraĢtırma bulgularına dayanarak ortaya çıkan sonuçlara göre, görsel kalite değerlendirmesi
konusunda yapılan önceki çalıĢmalar ve kuramsal veriler doğrultusunda öneriler ve kullanıcı tercihleri
aĢağıda maddeler halinde sıralanmıĢtır;
Genel değerlendirme olarak bakıldığında; fotoğrafların tümü ortalama puan olan 3,00
değerinin üzerine çıkamamıĢtır. Bu da örnek alan olarak seçilen Spor Sokak‘ın görsel kalite
değerinin tüm mekânsal karakteristikler bakımından düĢük olduğu varsayımını
desteklemektedir.
Mekânsal karakteristikler doğrultusunda puan sıralamasında en düĢük ortalama değere
sahip olan fotoğraf; 2,01 puan ile 5 numaralı fotoğraf olarak belirlenmiĢtir. Bu da görsel
etkinin en düĢük olduğu fotoğrafın 5 numaralı fotoğraf olduğunu göstermektedir. 5
numaralı fotoğrafı diğer fotoğraflardan ayıran en önemli özellik ise; bina yüzeyinde yer
alan reklam panolarının yanısıra, yaya sirkülasyonu üzerinde ayaklı panoların da yer
almasıdır.
Anket çalıĢmasının ikinci bölümünde kullanıcılar; araĢtırma alanının görsel kalitesini
beğenmeme sebebi olarak %22,1 oranında düzensizlik, %20,7 oranında ise reklam
panolarının görüntüyü bozduğu görüĢündedir. Bu sonuç; reklam panolarının araĢtırma
alanındaki düzensizliğin ana sebebi olarak ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Ortaya konulan sonuçlar doğrultusunda reklam panoları ile ilgili öneriler Ģu Ģekilde
sıralanabilir;
Reklam panolarının boyutlarında standardizasyon sağlanarak görsel algı dağıtılmamalı,
Panoların rengi, yazı tipleri, yazı yönleri ve yazı büyüklükleri asgari farklılık göstermeli,
Yaya sirkülasyonu üzerinde kullanılan ayaklı panolar yaya güvenliği açısından
kullanılmamalı,
Reklam panoları, bulunduğu cadde ya da sokağın, hatta kentin kimliğine uygun düĢecek
materyallerden seçilmeli ve tasarımları kimliğe katkıda bulunmalıdır.
Reklam panolarının boyutları, yazı tipleri, renkleri vb. hakkında nispeten kısıtlayıcı, bir ya
da birkaç formatta standardizasyon çalıĢmaları yapılmalıdır.
Önerilen değiĢiklikler cadde ve sokaklardaki görsel kalitenin artırılması yanısıra firmaların
rekabet eĢitliği açısından da önem arz etmektedir. Bu bağlamda; yerel yönetimlerin, cadde ve
sokaklarda oluĢan reklam panosu kirliliğinin önüne geçmeleri için bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
REFERANSLAR
Bozhöyük, Z.R. (2007). Erzurum kent merkezindeki bazı tarihi yapı ve çevreleri üzerine görsel etki
değerlendirmesi. Yüksek Lisans Tezi. Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Erzurum.
Caf, A. (2014). Bingöl-Erzurum karayolu güzergâhının görsel kalite analizi. Yüksek Lisans Tezi.
Atatürk Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü. Erzurum.
Elinç, H. (2011). Görsel kalite değerlendirmesi yöntemi ile antalyaili alanya ilçesindeki abdurrahman
alaettinoğlu ve alanya belediye başkanları kent parklarının irdelenmesi. Yüksek Lisans Tezi.
Selçuk Üniversitesi. Fen Bilimleri Ensitüsü. Konya.
588
Kalın, A. (2004). Çevre tercih ve değerlendirmesinde görsel kalitenin belirlenmesi ve geliştirilmesi;
trabzon sahil bandı örneği. Karadeniz Teknik Üniversitesi. Doktora tezi. Fen Bilimleri
Enstitüsü. Trabzon.
Kaptanoğlu, A.Y.Ç. (2006). Peyzaj değerlendirmesinde görsel canlandırma tekniklerinin kullanıcı
tercihine etkileri. Doktora Tezi. Ġstanbul Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü. Ġstanbul.
Karagüler, S., ve KorgavuĢ, B. (2014). Kent kimliği kent peyzajı üzerinde oluĢturduğu etkiler,
silüetler, görünümler ve dengeleri. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi,2(2).203-212.
Laurie, I. (1975). Aesthetic factors in visual evaluation, E.H. Zube, R.O. Brush, J.G.Fabos, landscape
assessment: values, perceptıons, and resurce. Dowden Hutchingon & Ross,inc. Stroudsburg,
Pennsylvania.
Özer, S., AklıbaĢında, M., ve Zengin, M. (2010). Erzurum kenti örneğinde kullanılan kuĢatma
elemanlarının kent imajı üzerindeki etkileri. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi,7(2).123-130.
PaĢalıoğlu, T.Ö. (2007). Kentsel alanlarda görsel kirlilik: Tekirdağ örneği. Yüksek Lisans Tezi.
Trakya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Edirne.
Temelli, M. (2008). Çukurova üniversitesi yerleşkesi örneğinde görsel etki değerlendirme
çalışmalarına metodolojik bir yaklaşım. Yüksek Lisans Tezi.Çukurova Üniversitesi. Fen
Bilimleri Enstitüsü. Adana.
Tmmob. (2010). Görüntü kirliliği. ġehir Plancıları Odası. Konya ġubesi Yönetim Kurulu.
http://www.spo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1426&tipi=2&sube=7#.VzoFY5GLTIU
adresinden 15 Mayıs 2016 tarihinde alınmıĢtır.
Yürekli, F. (1977). Çevre görsel değerlendirmesine ilişkin bir yöntem araştırması. Doktora Tezi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul Teknik Üniversitesi, Ġstanbul.
589
Odun DıĢı Orman Ürünü Olarak Kullanılan Bazı Odunsu Bitkilerin Peyzaj
Mimarlığında Kullanım Potansiyelleri
Engin EROĞLU
Düzce Üniversitesi, Türkiye
engineroglu@duzce.edu.tr
Mehmet Kıvanç AK*
Düzce Üniversitesi, Türkiye
mehmetkivancak@duzce.edu.tr
F. Banu AK
Düzce Üniversitesi, Türkiye
fbanukocak@hotmail.com
Özet
Orman alanları özellikle sahip oldukları bitkisel çeĢitlilikleri ile ön plana çıkan önemli bitki rezervleri
olmaktadır. Ormanın ana karakter dokusunu oluĢturan odunsu türler ve çoğunlukla da ağaçlar
ormanların en belirgin bitkisel materyalidir. Ağaç ve çalı bileĢenleri olarak karĢımıza çıkan odunsu
türler ormancılık çalıĢmaları için birinci derecede odun hammaddesi niteliği taĢımaktadır. Oysaki
bitkiler özellikle de odunsu bitkiler ormandaki odun hammaddesi olmasının yanı sıra sahip oldukları
meyve, yaprak, sürgün ve kök yapıları ile hem gıda maddesi olma hem de estetik değerleri ile peyzajın
ana bileĢeni olma özelliklerini de taĢımaktadırlar. Peyzaj mimarisinde bitkiler canlı materyal grubu
içerinde yer alan peyzajın temel yapı taĢlarından birini oluĢturmaktadır. Özellikle bitkisel tasarımlar
gerçekleĢtirilmesi aĢamasında odunsu türler kompozisyonun yapısal katmanını oluĢturmakta ve
kompozisyonu belirginleĢtirerek ortaya çıkartmaktadır. Bu çalıĢmamın temel amacı odun dıĢı orman
ürünü niteliği taĢıyan bazı odunsu ağaç ve çalı türlerinin peyzaj mimarlığında estetik ve iĢlevsel
yönden kullanılabilme potansiyellerini belirlemek olmuĢtur. Bu amaç doğrultusunda yaklaĢık 40 adet
farklı odunsu türe ait tasarım özellikleri ve bu özelliklerin değerlendirilebileceği alternatif kullanım
yerlerine yönelik durumları da belirlenmiĢtir. Sonuç olarak ağaç ve çalı türlerinden oluĢan odun dıĢı
orman ürünlerinin yol kenarı, sınırlayıcı ve yönlendirici iĢlevsel özellikleri ölçü, renk, doku ve form
tasarım özellikleri açısından sahip oldukları potansiyeller belirlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Odun dışı orman ürünü, Odunsu bitkiler, Peyzaj değeri
The Utilizing Potential of Some Woody Plants Using as Non-Wood Forest
Product in Landscape Architecture
Abstract
Forest areas have been a special plant reserves especially having plant diversity. Woody plants
species which construct main forest structure and mainly trees are the most marked plant materials.
First of all, woody plants that are usually trees and shrubs have carried on qualities of wood raw
material in forestry studies. However, plants especially woody plants carry the characteristics being
the main component of the landscape with their features that are fruits, leaves, branches and roots have
both nutrition and aesthetic values as well as being wood raw material in the forests. Plants are one of
the main component of the landscape as living materials. When realizing planting designs, woody
plants built the main structure of the plant compositions and reveal the compositions by signalizing.
The main purpose of the study is to identify the using potential of the some woody trees and shrubs
species which were determined as non-wood forest product in landscape architecture aspects of
aesthetic and functional. In accordance with this purpose, design features of about 40 different species
of woody plants and their alternative using areas of these features can be evaluated were defined.
Consequently, the potential of non-wood forest product mainly include trees and shrubs in terms of
design features such as color, texture, size, form and functional facilities such as can be used roadside,
bordering, screening and dimensional elements were determined.
Keywords: Non-wood forest product, Woody plants, Landscape values
590
GĠRĠġ
Peyzajın hem doğal hem de kültürel olarak en önemli bileĢenlerinden birini bitkiler
oluĢturmaktadır. Gerek sahip oldukları görsel, ekolojik ve fiziksel özellikleri gerekse yıllar boyu
oluĢturmuĢ oldukları kültürel izler, deneyimler ve etkiler ile bulunmuĢ oldukları peyzajı karakterize
etmede etkin rol üstlenmiĢlerdir (Eroğlu 2012:1-5).
Bitkiler etrafımızdaki diğer doğal elemanlar gibi dikkat çekici, etkileyici ve çeĢitlidirler.
Bitkiler, sahip oldukları bireysel ürün olan çok küçük bir yapraktan, birlikte oluĢturmuĢ oldukları
panoramik peyzajlara ve ekosistemlere kadar farklı anlamlar ifade ederler (Acar, 2011:1-9).
Ġster doğal alanlar isterse tasarlanmıĢ alanlar olsun fiziksel özellikleri ve fizyolojik
süreçlerinden ötürü, bitkiler özellikle peyzajın çevresel (fiziksel biyo-ekolojik) özellikleri ve kültürel
değiĢimlere uygun özellik gösterir.
Bitkileri dünyadaki diğer fiziksel objelerden farklı bir Ģekilde anlıyoruz ve değerlendiriyoruz.
Örneğin bir bitkinin hem biyolojik özelliği hem de sembolik özelliği farklı anlamlar taĢıyabilmektedir.
Öyle ki bu durum kiĢiden kiĢiye, toplumdan topluma ve hatta bölgeden bölgeye değiĢiklikler
gösterebilmektedir. Bulundukları alanlarda sıcak duygular yaratması, canlı fiziksel elemanlar olduğu
kadar sembolik anlamlar da içermesi bitkilerin biz insanlarla kolay bağ kurduklarının göstergesidir
(Acar, 2011:10-13).
Fiziksel, görsel ve iĢlevsel özellikleriyle bitkiler; kentsel ve kırsal alanlarda, mekansal ve
çevresel sorunların çözümüne yönelik değerlendirilmektedir. Örneğin, bir mekanın yatay sınırlanması,
örtülmesi ya da gölgelenmesi gibi fonksiyonlarıyla, alanda rüzgara, soğuk ve sıcağa, güneĢe, toza karĢı
koruma amacıyla kullanılabilirler. Aynı zamanda, insana serinlik verme; insanı dinlendirme,
yönlendirme; objeleri vurgulama; yapısal elemanlar arasında organik iliĢkiler kurma; erozyon önleme
gibi iĢlevler de üstlenirler (Acar, 2011:14-16).
Bitkiler sahip oldukları yaprak, sürgün, kabuk, çiçek ve meyvelerin görünüĢleri, aromatik
kokuları, tekstürleri veya yağmur değdiği ya da rüzgar kıpırdattığı zaman çıkardığı ses gibi birçok
nitelik ile bir mekana olan estetik katkıları oldukça değerlidir. Bu sayede bulundukları mekanlara
estetik detaylar sağlarken, bu mekanların birbirlerinden olan farklılıklarını da kolayca ortaya koyarlar.
Dolayısıyla bitkiler, yaĢadığımız çevreye anlam, simge ve bağ kuran özellikler katmaktadır. Bu
nedenle insanlar yüzyıllardır bitkileri içeren doğal ortamları yaĢadıkları alanlara ve kentlere getirmeye
çabalamaktadırlar. Böylece çevrenin cansız elemanları ile olan iliĢkilerimizden farklı olarak çevrenin
canlı bileĢenleri ile empati imkanı ortaya çıkmaktadır. Böylelikle farkında olarak ya da olmadan
bitkilerle iliĢki halinde olmuĢuzdur (Eroğlu 2012:18-22).
Diekelmann ve Schuster (2002:1-10) çalıĢmaları ile doğal bitki kompozisyonlarını herhangi bir
müdahale olmaksızın doğal ya da kültürel bir peyzaj alanında varlığını kendi kendine sürdürebilen,
bulunduğu yöreye ve ekolojik Ģartlara uyum sağlamıĢ olan bitki birliktelikleri olarak tanımlamaktadır.
Bitki birlikteliklerinin oluĢturmuĢ oldukları bütünleĢik yapısı ise doğal bitki kompozisyonu olarak
tanımlamıĢtır. Bazen bir orman, bazen bir mera, kimi zaman da orman altı bir eğrelti birlikteliklerini
ifade eden doğal bitki kompozisyonları, bölgelere, çevresel faktörlere, zaman, ıĢığa ve daha bir çok
ekolojik değere göre farklılıklar göstermektedir.
Diekelmann ve Schuster (2002:11-15) peyzaj mimarlığı çalıĢmalarında doğal bitki
kompozisyonlarının kullanılmasına yönelik Ģu önerilerde bulunmuĢtur:
Doğal alanlarda bulunan ekolojik Ģartlar iyi araĢtırılmalı ve uygulama alanında
asgari düzeyde yerine getirilmelidir,
Seçilen türlerin yöreye ve iklime uygunluğuna dikkat edilmeli hatta mümkünse
oluĢturulacak olan kompozisyonlar bizzat yakın çevreden seçilmelidir. Ancak oluĢturulacak
olan kompozisyonların genetik bir kirliliğe yol açmamasına da dikkat edilmelidir,
Doğadaki bitki birliklerinin arasında gerçekleĢen rekabet ve süksesyon Ģartları iyi
belirlenmelidir.
Doğal bitki kompozisyonlarının dinamik elamanlar olduğu unutulmamalı ve doğadaki
zamansal değiĢimler ve bu değiĢimlerin doğal bitki kompozisyonu üzerinde oluĢturduğu
etkiler dikkate alınmalıdır.
591
Acar vd. (2003:15-28)‘ne göre de peyzaj mimarlığı çalıĢmalarında en önemli peyzaj tasarım
elemanı bitkilerdir. Özellikle estetik ve fonksiyonel mekanların oluĢturulmasında bitkilerin rolü büyük
olmakta ve peyzajda kullanılan yapısal elemanların gerektiğinde yumuĢatılmasında önemli yer
almaktadırlar.
Bitkilerin ekolojik ve görsel olarak hem tek baĢlarına hem de kompozisyon halinde ortaya
koydukları yapıyı belirlemek, peyzaj mimarlığı çalıĢmaları açısından ―Bitkilendirme Tasarımı‖ olarak
ifade edilmektedir. Robinson (2004:1-24) ve Acar (2011:30-40)‘e göre Bitkilendirme tasarımı;
yaĢadığımız çevre ve mekanların planlanması ve tasarlanmasında bitkilerin ekolojik, estetik, iĢlevsel,
sembolik ve psikolojik amaç, istek ve hedeflere göre seçimi, özgün ve belirli bir yaratıcılık
gerektirecek biçimde tasarlanması ile uygulamaya yönelik değerlendirilmesini izleyen iĢlemler
bütünüdür. Bitkilendirme tasarımı, bir peyzajın sahip olduğu veya olacağı bitki örtüsünün strüktür,
kompozisyon, iĢlev ve gelecekteki durumlarına müdahale biçimlerini içerir. Kısaca bitkilendirme
tasarımı, açık ve yeĢil alanları oluĢturan mekanlarda estetik, fonksiyonel, ekolojik ve sembolik etkiler
oluĢturabilecek biçimde bitkilerin bir araya getirilmesidir. Bunun için, bitkinin bulunduğu en küçük
mekan sayılabilen bir çiçek saksısından, büyük bir park veya havza ölçeğindeki alanlarda
yetiĢtirilebilecek bitkilerin tasarlanmasına kadar uzmanlık isteyen bir iĢlem ortaya konmalıdır. Bu tür
bir iĢlemde, dendrolojik ve ekolojik istekleri birbirlerine uygun bitkiler; ölçü, biçim, doku ve renk
özellikleri dikkate alınarak estetik ve iĢlevsel olarak bir araya getirilmelidir.
Türkiye‘nin en önemli bitki rezervleri Ģüphesiz orman alanlarıdır. Orman alanlarında var olan
bitki örtüsü birinci derecede orman iĢletmeciliği yönünden ele alınsa da türlerin sahip oldukları meyve,
sürgün, aromatik özellikleri gibi bir takım ön plana çıkan değerleri ile de değerlendirilme olanağına
sahip olmaktadırlar. Ormanların bu farklı nitelikteki özellikleri Orman Genel Müdürlüğü‘nün
çalıĢmaları içerisinde de yer alan önemli bir baĢlık olmuĢtur. Odun dıĢı orman ürünleri olarak
tanımlanan bu oluĢum ormanların faydalanma esaslarının biraz daha geniĢ ölçeğe taĢınmasına da
sebep olmuĢtur.
Peyzajın önemli bir bileĢeni olan ormanlar ve doğal olarak bitkilerin özellikle de odun dıĢı
orman ürünü olma potansiyeline sahip odunsu türlerin peyzaj estetikleri peyzajda kullanılabilme
potansiyellerinin belirlenmesinin temel amaç edinildiği bu çalıĢmada Türkiye‘nin farklı fitocoğrafik
bölgelerinde doğal yayılıĢ gösteren 45 farklı odunsu bitki türü incelenmiĢtir.
MATERYAL VE YÖNTEM
Bu bilgiler ıĢığında peyzaj mimarlığında kullanılabilecek bazı türler belirlenmiĢ ve bunların
kullanım olanakları ve bazı türlerin genel özellikleri ortaya konulmuĢtur. Daha sonra türlerin peyzaj
potansiyelleri için hem odun dıĢı orman ürünü olarak değerlendirilebilmeleri hem de peyzaj
mimarlığındaki kullanım potansiyellerinin belirlenebilmesi amacıyla konuyla ilgili bazı
araĢtırmacıların (Eroğlu, 2008, AnĢin ve ark, 1994; Küçük ve Var, 1995:167-173; Acar, 1997; Acar ve
ark. 2002:170-175) birtakım araĢtırmalarından yararlanılmıĢtır.
BULGULAR
Türlerin genel karakteristikleri
Orman Genel Müdürlüğü‘nün belirlemiĢ olduğu odun dıĢı orman ürünleri kapsamındaki 45
odunsu türe ait genel özellikler (Yaltırık 1993a:1-90 ve b:1-90; AnĢin, 1997:1-150; Moore ve White,
2002:1-100) çalıĢmalarından yararlanılarak belirlenmiĢtir.
Akasma (Clematis vitalba): Çok yıllık odunsu bir bitkidir. Ormanlık çalılık ve makilik alanlarda
ağaçlara tırmanmıĢ veya yerde serili olarak bulunmaktadır. Zehirlidir ilaç yapımında kullanılır.
Meyveler baĢlangıçta saç Ģeklinde açık yeĢil daha sonra ise pamuk Ģekeri gibi beyaz hal alırlar. Süs
çiçeği olarak yetiĢtirilir beyaz dikkat çeken çiçekleri vardır.
Alıç (Crataegus monogyna): Dikenli beyaz yada pembe çiçekli çalımsı veya küçük ağaçsı
bitkilerdir. Meyveleri esmer kırmızı veya kırmızı renklidir. Türkiyede yaklaĢık 20 kadar alıç türü
vardır. Çiçekleri beyaz pembemsidir.10m kadar boylanabilen küçük dikenli bir ağaçtır. Dalları koyu
kahve renklidir. Yapraklarının üst yüzü koyu yeĢil alt yüzü mavi yeĢil renkli ve tüylüdür. Ġlkbaharda
çiçekleri, sonbahar-kıĢ aylarında meyvelerinin görünümü çok etkileyicidir.Park bahçelerde ve çit
kullanımına uygundur.
592
Andız (Arceuthos drupacea): KıĢın yapraklarını dökmeyen andızın meyvelerinden andız
pekmezi, odunundan andız katranı kozalaklarından da andız tespihi yapılır. 800-1700 m yükseklikteki
kayalıklarda dağılım gösterir. 10–15 m boy yapar. Doğu Akdeniz bölgesinde, güney Yunanistan,
güney Türkiye, Batı Suriye ve Lübnan‘da dağılım gösterir.
Ardıç (Juniperus oxycedrus): Ġğne yapraklı ağaç ve çalı formuna ait toksonların ortak adıdır.
Nisan ve mayıs aylarında çiçek açar. Yere dökülen tohumları ardıç kuĢunun yemesiyle sindirim
sisteminde çatlayan tohumlar dıĢkı yolu ile toprağa kavuĢur.1-7m boyunda olmaktadır. Meyveleri 3
tohumlu önce yeĢil sonra olgunlukta parlak mavimsi siyah renklidir. Üzerinde ince mum tabakası
vardır.
Ayı Üzümü (Vaccinum arctostophylos):Asya Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde yetiĢir.2-3m
boylanır. Fundagiller familyasındandır. KıĢın yapraklarını dökmez. Yaprakları derimsi ve ters ovaldir.
Yaprakları nın rengi kıĢın kahverengine döner. Yaprak kenarları kıvrılır ve tüylenerek saçaklanır.
Meyvesinin hafif bir kokusu buruk ve acı bir tadı vardır.
Barut Ağacı (Frangula alnus): 4–5 m'ye kadar boylanan yaprak döken yavaĢ geliĢen bir bitki
türü. Sürgünler gençken yeĢilimsi seyrek ince tüylü, yaĢlı sürgünler kahverengimsi olur. Çiçekler tekli
veya yaprak koltuğunda 2-4'ü demetler halinde bulunur. Türkiye'de Kuzey Anadolu'da dağlık
bölgelerdeki nemli ormanlık sahalarda sakallı kızılağaç, doğu kayını ve adi gürgen türleriyle birlikte
yer alır. Orman yangınları sonrası yanan alanın yeniden oluĢmasında ve otlanmasında büyük rol oynar.
Ġyi bir arı bitkisidir ve birçok kelebek larvasının besinini oluĢturur.
Biberiye (Rosmarinus officinalis): Lamiaceae familyasından iğneye benzeyen ince yapraklı,
daima yeĢil kalan bir bitki türüdür. Mor çiçekli ve çalı görünümlü bitkidir. Akdeniz çevresinde yaygın
olarak yetiĢen bitkinin genç sürgünleri bahar olarak, kendisi ise süs bitkisi olarak kullanılır. Biberiye
ispirtosu", kolonya vb. yapmaya yarayan değerli bir esans çıkarılır. Ayrıca, yapraklarından yağ elde
edilir. . Bu bitki budamaya gelir. Çit bitkisi olarak kullanılabilir. Tek baĢına da yayvan formundan
dolayı kullanılabilir. Yaprakları ve çiçeklerinden çay yapılır. Aromatik maddeyle Ģampuan, sabun, saç
dökülmelerinde kullanılır.
Böğürtlen (Rubus caesius). Kısa boylu ve çalı formundadır. Çiçekleri beyaz ya da açık sarıdır.
Mayıs ve ağustos aylarında çiçeklenme gözükür. Orman açıklarında çalılıklarda taĢlı alanlarda
yaygıdır. Denizden 2150m ye kadar yüksekliklerde yayılıĢ gösterir. Meyveleri dikkat çekici ve
lezzetlidir.
Ceviz (Juglans regia): Cevizgiller (Juglandaceae) familyasından 25 m'ye kadar boylanabilen
geniĢ tepeli bir ceviz türü. Tazesi ve preslenmiĢ Ģeklinin her ikisi de değerli yağı için yenir. Aromatik
kokulu yaprakları vardır. Ağacı aynı zamanda çok yüksek kalitelidir. Mobilya ve tüfek kabzası
yapımında kullanılır. Peyzajda meyve bahçeleri oluĢtururken ya da tek baĢına soliter olarak kullanılır.
Çitlenbik (Celtis australis): 25 metreye kadar boy yapabilen kıĢın yapraklarını döken ağaç türü.
Esmer renkteki gövde, düzgün bir kabuğa sahip olup, genç dalları ince ve bükülebildiğinden aĢağı
doğru sarkmaktadır. Gövde üzerinde sarmal durumda bulunan, oldukça uzun bir sapa sahiptir.
Yaprakların üst yüzüne göre daha açık yeĢil olan alt yüzlerinde tüyler bulunmaktadır. Meyveler
olgunlaĢtıkça uzun saplı, nohut büyüklüğünde az etli, siyahımsı kahverenginde eriksi meyvelere
dönüĢür
Dağ MuĢmulası (Cotoneaster nummularia): Yaz kıĢ yeĢil kalan yer örtücü çalılardan bir bitkidir.
Küçük ama çok sayıda yaprakları vardır. Yapraklarının üst yüzü koyu yeĢil, alt kısmı grimsi yeĢil ve
tüylüdür. Mayıs-haziran aylarında beyaz ya da pembe renk açan çiçekleri tek ya da Ģemsiyemsi salkım
biçimde olur. Kırmızı meyveleri vardır. Soğuğa çok dayanıklıdır. Kırmızı rengi meyvesi uzun bir süre
dallarda kalır. KıĢ aylarına kadar sarkık dallarda muhafaza edilen meyve bitkiye son derece dekoratif
bir görünüm verir.
Defne (Laurus nobilis): Ana yurdu Akdeniz havzasıdır ılıman yerlerde yetiĢir. Park ve bahçeler
de süs bitkisi olarak kullanılmaktadır. Yaprakları eterik asit içerir, dolayısıyla bazı yemeklere koku ve
çeĢni katar. Meyvesinden defne yağı çıkartılır. Ġhracat ürünlerimizdendir.
Elma (Malus sylvesteris): Ülkemizin hemen her yöresinde bulunan ve kıĢın yaprağını döken 5m
ile 15 m arasında boylara ulaĢabilen çoğu zaman ağaççık bazen de bir ağaç olabilen bitkilerdir.
Yaprakları çoğunlukla üst yüzleri koyu yeĢil ve alt yüzleri tüylü olup, eliptik biçimli ve erik
yapraklarından daha büyük yapraklı bitkilerdir. Çiçekleri pembe ya da beyaz renkli ve ilkbaharda
açarlar. Meyveleri etli sulu meyvelerdendir. Pembemsi beyaz çiçekli, sarı-yeĢil meyvelidir.
593
Fındık (Corylus avellana): Avrupa ve Anadolu'da doğal olarak yetiĢen çok yıllık çalı
(ağaççık)türü. Ortalama 3 m, en fazla 5 m kadar uzunluğa sahiptir. Gövde çapı 15-18 cm, ortalama
ömrü 80-100 yıldır. Ilıman nemli iklim alanlarda yetiĢen bitki yarı gölgelik alanlara dayanıklıdır. 10
m'den 1700 m'ye kadar yüksekliklerde görülür. Birden çok gövde yapan çalı Ģekilli bitki, kıĢ
mevsiminde yapraklarını döker. Genç sürgünler sarımtırak-gri, yaĢlı dallar gri-kahverengidir. Ağacın
odunlarından fıçı, sandalye ve sepet yapımında yararlanılır. Kömüründen kara barut ve resim kömürü
yapılır.
Fıstık Çamı (Pinus pinea): Ege, Akdeniz sahilleri, Portekiz, Ġspanya, Ġtalya, Girit ve Türkiye'de
yayılıĢ gösteren çam türüdür. Gençken kuvvetli büyür. 20–25 m. boy yapar. Düzgün bir gövdeye ve bu
gövdeden dik olarak çıkan yatay duruĢlu dallara sahiptir. Omega 3 ve 6, B ve C vitaminleri, karoten,
demir, çinko, potasyum, manganez ve fosfor açısından zengin fıstıkları vardır.
Funda (Erica arborea): 1 m kadar yükselebilen, kıĢın yapraklarını dökmeyen, sonbaharda
pembe renkli çiçekler açan, çalı görünümünde çok yıllı odunsu bir bitkidir. 0-900 m''''lerde, ormanlık
alanlarda, çalılıklar, makilikler, bataklıklar, sulak alanlarda. Trakya (Belgrat ormanı) ve Kuzey
Anadolu bölgesi dağlarında yetiĢir. Grup bitkisi, bordür bitkisi, bariyer bitkisi olarak kullanılmaktadır.
Harnup (Ceratonia siliqua):8-10 m boyunda, yuvarlak ve geniĢ tepeli herdemyeĢil bir ağaçtır.
Gövdesinin gri esmer renkte çatlaklı bir kabuğu vardır. Koyu yeĢil yaprakları, dolu dolgun habitusu ile
iyi bir kitle ağacıdır. Doğal yayılıĢ alanı Doğu Akdeniz ülkeleri ve adalar olmakla beraber sıcak iklim
Ģartlarına sahip diğer Akdeniz ülkelerine de getirilmiĢtir. Günümüzde özellikle Kıbrıs ve güney
sahillerimizde Antalya-Silifke arasında taĢlı- kalkerli ve sığ topraklarda yetiĢir. Sıcak ve kurak
bölgelerde iyi bir geliĢme gösterir. IĢık isteği fazla, nem isteği azdır Görsel kontrol, rüzgar kontrolü
amacıyla da kullanılabilir.
Hayıt (Vitex agnus-castus): En çok 2-3m ye kadar boylanabilen, dağınık tepeli, seyrek dallı
çalıdır. KıĢın yapraklarını döker. IĢınsal tüylü yaprağı 5-7 parçadır. Çiçekleri baĢak durumundadır.
Nehir ve dere yataklarında sahil kumullarında yayılıĢ gösterir. Akdeniz batı ve Güney Anadolu da
bulunur.
HuĢ (Betula pendula): 20-30 m boylu narin yapılı seyrek dallı ağaç veya çalıdır. Yapraklar sade
kenarları diĢli saplı almaçlı dizili yumurtamsı. Gövdeler beyaz dalcıklar kahverengi kızıl dallarda
sürgünler sonbahar açısından etkili. Yapraklar yürek biçimli ucu sivri veya damla uçlu yan damarlar 47 çift alt yüzleri çıplak damarların birleĢtiği yerde beyaz tüy demeti var. DiĢi çiçek kurulları 3cm den
daha küçük ve olgunlaĢınca aĢağı sarkar. . Peyzaj planlamalarında kent parkları bahçeler orta refüj ve
karayolu ağaçlandırılmalarında alle ağacı olarak değerlendirilebilirler. Özellikle koyu yeĢil fonlar
önünde çok etkili görünürler. GeniĢ çim yüzeyleri üzerinde soliter olarak değerlendirilebilirler.
Ihlamur (Tilia tomentosa): Doğu ve Batı Karadeniz Akdeniz Marmara ve Ege sahillerinde
bulunur. Çok sayıda değiĢik türü vardır.20-30m kadar boy alabilir. Olgun odunlu ağaç grubundandır.
Uçucu yağ, reçine ve organik asitler içerir. Peyzaj tasarımında kullanılabilecek dikkat çekici bir ağaç
türüdür. Karakteristik bir kokuya sahiptir.
Karaçam (Pinus nigra): Karaçam ağaçları 35–40 m boy yapar. YaĢlı ağaçlarda gövde derin
çatlaklıdır, kalın ve esmer kabukları vardır. Bu Ağaçlar bol reçineli tomurcuklar büyük, silindirik ve
uçları sivri, tomurcuk pullarının kenarları kirpiklidir. Sürgün ucunda bulunan yapraklar tomurcuğa
doğru yönelmiĢ olduğundan "çanak" görünümünde bir boĢluk oluĢturur. 4–8 cm uzunluğundaki iğne
yapraklar koyu yeĢil ve serttir. Gövdesinden elde edilen reçine çeĢitli sektörlerde kullanılır.
KarayemiĢ (Laurocerasus officinalis): Herdem yeĢil yaklaĢık 6 m ye kadar boylanabilen bir
çalıdır. Karadeniz bölgesinde doğal olarak yetiĢir. Ayrıca pek çok yerde süs bitkisi ya da yenilebilen
meyveleri için yetiĢtirilir. Sürgünleri ve dalları yeĢildir. Yaprakları uzun eliptik derimsi üst yüzü
parlak koyu yeĢil, alt yüzü açık yeĢil ve kısa saplıdır. Yaprak boyu 10-15 cm arasındadır. Dik
salkımlar halinde nisan ayında açan küçük beyaz çiçekleri baĢak durumludur. Her biri kiraz tanesi
büyüklüğünde mavimsi- siyah etli meyveleri buruk tatlıdır.
Kebere (Capparis spinosa): Çok yıllık 1.5m ye kadar boylanabilen yatık veya sarılıcı bir çalıdır.
Yaprakları yuvarlak kenarları diĢsiz, tüysüz, etlidir. Yaprak kısmın dip kısmında 2 sivri diken bulunur.
Meyveleri çok sayıda tohum içeren kapsüldür. TaĢlık ve kayalık yerlerde bulunur. Beyaz ve pembemsi
renkli çiçekler sap boyunca tek tek yer alırlar.
Kestane (Castanea sativa): Yaprak döken bazen çalı formunda olan orman ağaçlarıdır. Meyvesi
küre Ģeklinde niĢastası zengindir. Tohumları güney Avrupa ile güneybatı ve doğu Asya da yaygın
olarak tüketilmektedir.10-25m boy yapmaktadır.
594
Kızılçam (Pinus brutia): 25 metreye kadar boylanma yapabilen bir çam türüdür. Akdeniz
ikliminin müĢir türlerinden olup tipik bir ıĢık ağacıdır. Kurak koĢullara son derece dayanıklı, çok farklı
toprak koĢullarında baĢarıyla yetiĢen ve yetiĢtirilen, Türkiye‘nin de en önemli hızlı geliĢen ağaç
türüdür. Sadece Türk ormancılığında değil, yabancı kaynaklarda da son dönemde Türk Çamı - Türk
Kızılçamı olarak kullanımı yaygınlaĢmaktadır.
Kiraz (Prunus avium): Ülkemizin hemen her iklim bölgesi için bir Prunus türü
bulunmaktadır.Genel olarak erken ilkbahar özellikleri olan bu türler 10-12 m boylu ağaççık formunda
bitkilerdir. Yapraklarının kenarı diĢli eliptik biçimdedir. Etli meyve yapısında olan kıĢın yaprağının
döken bitkilerdir. Beyaz pembemsi çiçekli kırmızı ya da kırmızı meyvelidir.
KocayemiĢ (Arbutus unedo): 5-10 metre boylarında olmasına karĢın nadiren de olsa 15 metreye
ulaĢan türlerine rastlanmaktadır. Çiçekler beyaz renkli, uç kısımları yeĢilimsi, salkım durumları
halinde toplanmıĢlardır. Meyveleri küre biçiminde, 1-2 cm çapında, yüzeyi pürtüklü, önceleri
yeĢilimsi, olgunlukta ateĢ kırmızısı veya portakal rengindedir. Likör ve çeĢitli içeceklerin yapımında
da kullanılabilmektedir. Türkiye'de Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgesindeki makilerle
birlikte bulunur.
KuĢburnu (Rosa canina): KuĢburnu Avrupa, kuzeybatı Afrika ve Batı Asya'da yetiĢen bir tür
bitki. Ġçi tüylüdür ve çok sayıda tohumu vardır. Sonbaharda olgunlaĢır. C vitamini açısından dünyanın
en zengin meyvesidir. Taze olarak tüketildiği gibi kurutularak da kullanılır. Çayı ve marmelatı yapılır.
Ġnsanların geçimini sağlamak için kullandıkları bir ticaret metasıdır.
Laden (Cistus creticus): 1 metreye kadar boylanabilen sık dallı, herdem yeĢil bodur bir çalı türü.
Genç sürgünleri kaba tüylüdür. Haziran-Temmuz aylarında açan 4-5 cm çapındaki çiçekler, teker teker
ya da 2-3 tanesi bir arada olmak üzere sürgün ucunda yer alırlar. Açık eflatun-gül renkli taç
yaprakların dip tarafları sarıdır. Doğal yayılıĢ alanı Akdeniz çevresidir. Avrupa'nın güneyi, Türkiye
doğal yayılıĢ alanlarıdır
Mahlep (Prunus mahaleb): 6-10 cm çapındaki küresel meyveler önceleri yeĢil, daha sonra
kırmızı, olgunlukta siyah renklidir. 3-5 cm uzunluğunda sapa sahiptirler. Seyrek salkımlar oluĢtururlar.
Yenebilir, önemli bir kuĢ besini olu, özel aromalı ve buruk tatlıdır. Tek ve gruplar halinde yol
Ģevlerinin sağlamlaĢtırılmasında, bozuk ekosistemlerin yeniden kazanılmasında kullanılabilir.
Meyveleri kurutularak baharat olarak kullanılır.
Mazı MeĢesi (Quercus infectoria): Herdem yeĢil bir meĢe türü. Hızlı büyür maksimum 12-15 m.
boy yapar. Budamaya yatkındır. Bol tanen içeren mazılar deri ve boya endüstrisinde kullanılır. Park
bahçe ve yol ağacı olarak peyzaj da kullanılabilir.
Menengiç (Pistacia terebinthus): Menengiç (Pistacia terebinthus), sakız ağacıgiller
(Anacardiaceae) familyasından Akdeniz bölgesine özgü yaprak döken bir çalı türü. Meyveleri küçük,
küre biçiminde olup olgunlaĢınca yeĢil ve maviye dönüĢür. Tohumlar Eylül-Ekim aylarında olgunlaĢır.
Meyvelerinden menengiç kahvesi, yağından sabun yapılır. Peyzaj mimarlığı açısından en önemli
özelliği sonbahar renklenmesidir. Sonbaharda sarı sonunda kırmızı renk alır.
Mersin (Myrtus communis): 1-5m boylanabilen yaz kıĢ yapraklarını dökmez. Meyvesi
olgunlaĢtığında mavimsi siyah renklidir. Kayalık yamaçlar ve çam ormanlarında görülür. Bitkinin taze
yaprakları esans olarak parfümeri de kullanılır. AĢılı olanların meyveleri de tüketilebilir.
Mor Çiçekli Orman Gülü (Rhododendron ponticum): Çalı ve ağaç formunda olan bitki
genellikle 3-4m, bazen10m ye kadar boylanmaktadır. Yaprakları her zaman yeĢil deri gibi sert tam
kenarlı geniĢ Ģerit ya da eliptiktir. Zehirli bir bitkidir. Çiçekleri mor leylak rengindedir.150-1800m
civarında bulunmaktadır.
Mürver (Sambucus nigra): Hanımeligiller familyasındandır. Türlerinin çoğu kıĢ aylarında
çiçeklerini döken çalı veya ağaççık halinde odunsu, ender olarak da otsu karakterde olan bir bitki
cinsidir. Tomurcukları bol sayıda pullarla örtülmüĢtür. Çiçekleri beyazdır. Meyveleri kabuksuz tane
Ģeklindedir. Türkiye de doğal olarak bulunan bir türdür. Yaz aylarında toplanıp kurutulur.
Palamut MeĢesi (Quercus ithaburensis): Doğal olarak Anadolu'da yetiĢen meĢe alt türü. Boya ve
deri sanayiinde de kullanılır. Kabuğu soyulduktan sonra kavrulmuĢ olan palamut, toz edilerek kahvesi
yapılabilir.
Porsuk (Taxus baccata): Çoğunlukla boylu çalı, bazen de 20 metreye değin boylanabilen sık
dallı, yuvarlak tepeli bir ağaç görünümünde olan porsuk türü. Yaygın porsukta, kırmızı kahverengi
olan kabuk geliĢi güzel çatlar ve dökülür. Yaygın porsuğun meyvelerinde bulunan kimyasallar
595
yüzünden park ve bahçelerden kullanılması sakıncalı bir türdür. Tohumunun çevresindeki kırmızımsı
yumuĢak kabuk bu kimyasalları içinde barındırır.
Sarı Çiçekli Orman Gülü (Rhododendron luteum): KıĢın yaprağını döken 3-4m boy yapabilen
sık dallı çalı formunda bir bitkidir. 400-2200 m aralığında yayılır. Yaprakları sert ve mızrak
Ģeklindedir. Sarı renkli ve keskin kokulu çiçekleri vardır. Nisan ve temmuz aylarında çiçeklenir.
Zehirli bir bitkidir. Çocuk parklarında kullanımı tavsiye edilmez. Estetik kullanımların yarısına
fonksiyonel olarak sınır elemanı bariyer ve çit yapımında değerlendirilebilir. Gölge ve yarı gölge
alanlarda yetiĢtirilebilir.
Sumak (Rhus coriaria): Çalı formlu ve çok yıllıktır. Dağ yamaçları orman ve orman içi açık
alanlar ile orman altı bitki örtülerinde bulunur.1-3m boylanabilen bitkiye 200-2000m yükseklikler
arasında rastlanır. Yem değeri düĢüktür. Keçiler tarafından otlanılır. Ġstilacı grubuna girer. Sonbaharda
sarıdan kırmızıya kadar çok etkili bir renklenme gösterir. Bu nedenle parklar konut bahçelerinin yanı
sıra en önemlisi fonksiyonel olarak karayollarında ve orta refüjlerde sürücüye vurgulanmak istenen
noktaların kavĢak, viraj, üst geçit, yaya geçidi vb. alanlarda yoğun Ģekilde kullanılarak bilgilendirme
yapılabilir. Küçük parklarda soliter, büyük parklarda 3-5‘li olarak etkili renklenmeler elde edilebilir.
ġerbetçi Otu (Humulus lupulus): Temmuz-Eylül ayları arasında yeĢilimsi-beyaz renkli çiçekler
açan, 2-5 m yüksekliğinde, sarılıcı gövdeli, otsu bir bitki türü. Bitkinin gövdeleri ince, tırmanıcı,
sarılıcı ve üzeri sert tüylerle örtülüdür. Bitkinin sarımsı-yeĢil kozalak görünümündeki diĢi çiçek
durumları kullanılır. DiĢi durumlar Ağustos ayında toplanır ve gölgede kurutulur. Uçucu yağlar, acı
maddeler, reçineler, mum, tanen taĢırlar. Bira imalinde kullanılmaktadır.
ġimĢir (Buxus sempervirens): Genellikle 1m boylu çalı Ģeklinde görülmektedir. Yaprakları deri
gibi serttir diziliĢleri karĢılıklı ve kısa saplıdır. Nemli alanlarda bulunmaktadır. Budanabilir yapısı
vardır.
Üvez (Sorbus aucuparia): Ortalama 7-10m boy yapar. 5-8 mm çapındaki küresel meyveler geniĢ
salkımlar oluĢturur. Basit yalancı meyve, sulu, yuvarlak ve turuncuya yakın parlak kırmızı renklidir.
Öncü bitki olarak kullanılabilir. Park bahçelerde ve alle ağacı olarak kullanılabilir. Meyveleri yenir ve
alkollü içki yapımında kullanılır.
Yabani Erik (Prunus spinosa): Ülkemizin hemen her iklim bölgesi için bir Prunus türü
bulunmaktadır. Genel olarak erken ilkbahar özellikleri olan bu türler 6-7 m boylu ağaççık formunda
bitkilerdir. Yapraklarının kenarı diĢli eliptik biçimdedir. Etli meyve yapısında olan kıĢın yaprağının
döken bitkilerdir. Beyaz çiçekli ve koyu mavimsi siyah meyveleri vardır.
Yabani Zeytin (Olea europea): 2-5m boylanabilen her dem yeĢil çalılardır. Çiçekleri beyaz
küçük salkımlıdır. Batı ve Güney Anadolu da yaygındır meyvesi yarı küremsi küçük ve genellikle
siyahtır. Çiçeklenme zamanı 5.aydır. Maki, kayalık ve taĢlık alanlarda 0-700m arasında görülmektedir.
Zakkum (Nerium oleander): Çok yıllık 6m ye kadar boylanabilen bir çalıdır. Yaprakları dar, gri
yeĢil renkli, derimsi ve sivri uçludur. Yaprak orta damarı belirgindir bu damara 50-70 çift yan damar
bağlanır. Güzel kokuludur. Açık pembe, kırmızı, beyaz renkli çiçeklere sahiptir. Nisan ve eylül
aylarında çiçeklenir. Bitkinin tüm organları acı zehirli su içerir.0-800m arası yüksekliklerde kurumuĢ
nehir yataklarında ve çakıllı topraklarda bulunur.
Türlerin peyzaj mimarlığında kullanım potansiyelleri
Son yıllarda doğal bitkilerin peyzaj mimarlığı uygulamalarında kullanımı artıĢ göstermektedir. Estetik
(ilginç ya da nadir görülen form, doku, renk özellikleri), Çevresel (Su kullanımındaki azalma, gübre
kullanımındaki azalma, yaba hayatı için uygun yaĢam alanı oluĢturma) ve Bakım kolaylıkları
nedeniyle bu bitkilerin kullanımı değer kazanmaktadır (BarıĢ, 2002:91-95). Tablo 1‘de araĢtırma
kapsamında değerlendirilen bitkilerin, parklar, özel konut ve kamu bahçeleri gibi aktif veya pasif yeĢil
alan planlamaları, botanik veya özel koleksiyon bahçeleri, karayolu ve orta refüjler, meydanlar, çatı
bahçeleri, kaya bahçeleri, eğimli alanlar ve Ģev çalıĢmaları, peyzaj onarım alanları, rekreasyonel alan
planlama gibi peyzaj mimarlığında oluĢturulabilecek uygulamalardaki kullanım olanak ve
potansiyelleri belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.
596
Tablo 1: Odun DıĢı Orman Ürünü Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında Değerlendirme Potansiyelleri
Peyzajda
Kullanım
Yeri
Potansiyeli
Ç-Y
P
Ağç.
H.Y.
3-7
Kaba
Y
P
A
Y.D.
>10
Orta
G
S
Ç
H.Y.
0,5-2
Kaba
Ç-Y
P
Ç
H.Y.
0,3-1
Orta
Ç-M
Y
A
Y.D.
>10
Orta
Y-ÇM
D
A
Y.D.
>10
Orta
Ç-M
D
X
Ağç.
H.Y.
7-10
Kaba
M-Y
D
X
Ç
Y.D.
0,3-1
Orta
Y-Ç
D
S
Y.D.
0,3-1
Orta
Ç-Y
D
X
Ç
Y.D.
3-6
Orta
D
X
Ç
Y.D.
1-2
Orta
Ç
Y.D.
2-3
Orta
Ç
H.Y.
2-3
Ġnce
Ağç.
Y.D.
2-4
S
Y.D.
Juglans regia
A
Juniperus
oxycedrus
Laurocerasus
officinalis
Laurus
nobilis
Malus
sylvesteris
Myrtus
communis
Ç-YM
Ç-YM
Ç-YM
X
X
X
X
X
X
X
X
X
D
X
X
Ç
D
X
Orta
Ç-YM
D
0,3-1
Orta
Y-Ç
D
Y.D.
>10
Orta
Ç-M
D
Ç
H.Y.
1-3
Kaba
K-Y
P
Ağç.
H.Y.
3-7
Kaba
Ağç.
H.Y.
3-7
Kaba
Ağç.
Y.D.
3-7
Orta
Ç
H.Y.
1-2
Kaba
M-Ç
Çit, Soliter
X
X
D
X
X
Y
Y-ÇM
Y-ÇM
Y-ÇM
X
Kuru
Alanlar
Kaba
Orman
Altı
Form
1-3
Nemli/
Gölgeli
Renk
Estetiği
H.Y.
Kayalık
Doku
Ç
Arbutus
unedo
Arceuthos
drupacea
Betula
pendula
Buxus
sempervirens
Capparis
spinosa
Castanea
sativa
Celtis
australis
Ceratonia
siliqua
Cistus
creticus
Clematis
vitalba
Corylus
avellana
Cotoneaster
nummularia
Crategus
monogyna
Erica
arborea
Frangula
alnus
Humulus
lupulus
ġev/
Eğim
Ölçü
m.
YetiĢme Ortamı Özellikleri
Mevsimsel
Görünüm
Estetik Özellikler
Bitki
Özelliği
Bitki Türleri
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
D
X
D
X
P
X
Çit, Soliter
Soliter, Yol
kenarı
Çit,
Kayabahçesi
Yol Ģevi
Soliter, Yol
kenarı
Soliter, Yol
kenarı
Soliter, Yol
kenarı
Yol
Ģevi,
kitle
Duvar, Çit
vb. sarılıcı
Kitle
Yol
Ģevi,
kitle
Yol
Ģevi,
Soliter
Yol
Ģevi,
kitle
Soliter
Duvar, Çit
vb. sarılıcı
Soliter
Soliter,
kitle, kaya
bahçesi
Soliter,
kitle, çit
Soliter,
kitle, çit
Soliter
Soliter,
kitle, kaya
bahçesi
Soliter, kitle
Nerium
Ç
H.Y.
2-3
Kaba
Ç
D
X
oleander
Bitki özelliği: A.Ağaç, Ç.Çalı, Ağç.Ağaççık, S.Sarılıcı, Mevsimsel görünüm: H.Y. HerdemyeĢil, Y.D.Yaprakdöken,
Renk Estetiği: Ç.Çiçek, Y.Yaprak, M.Meyve, G.Gövde, K.Kozalak, Form: P.Piramidal, D.Dağınık, Y.Yayılıcı,
ġ.ġemsiye, S.Sarkık
597
Tablo 1 devamı: Odun DıĢı Orman Ürünü Odunsu Bitkilerin Peyzaj Mimarlığında Değerlendirme
Potansiyelleri.
YetiĢme Ortamı
Estetik Özellikler
Form
Orta
Y-ÇM
D
Pinus brutia
A
H.Y.
>10
Kaba
K-Y
P
X
Pinus nigra
A
H.Y.
>10
Kaba
K-Y
P
X
Pinus pinea
A
H.Y.
>10
Kaba
K-Y
ġ
X
Pistacia
terebinthus
Ağç.
Y.D.
3-6
Orta
Ç-M
D
X
Prunus avium
A
Y.D.
7-10
Orta
Ç-M
D
Prunus
mahaleb
Prunus
spinosa
Quercus
infectoria
Quercus
ithaburensis
Rhododendron
luteum
Ağç.
Y.D.
3-7
Orta
Ç-M
D
Ağç.
Y.D.
3-7
Orta
Ç-M
D
X
X
Ağç.
H.Y.
3-5
Orta
M
D
X
X
A
H.Y.
>10
Orta
M
D
Ç
Y.D.
2-3
Orta
Ç-Y
D
Rhododendron
ponticum
Ç
H.Y.
3-4
Kaba
Ç-Y
D
Rhus coriaria
Ç
Y.D.
1-3
Ġnce
Ç-M
D
Rosa canina
Ç
Y.D.
1-3
Orta
Ç-M
D
X
Rosmarinus
officinalis
Ç
H.Y.
1-2
Orta
Ç-Y
D
X
Rubus caesius
Ç
Y.D.
1-2
Orta
Y-ÇM
S
X
Sambucus
nigra
Sorbus
aucuparia
Ç
Y.D.
2-3
Orta
Ç
D
X
Ağç.
Y.D.
3-7
Kaba
Ç-M
D
X
X
A
H.Y.
>10
Orta
K-Y
D
X
X
Taxus baccata
Kuru
Alanlar
Renk
Estetiği
3-5
Orman
Altı
Doku
H.Y.
Nemli/
Gölgeli
Ölçü
m.
Ağç.
Kayalık
Mevsimsel
Görünüm
Olea europea
ġev/
Eğim
Bitki
Özelliği
Bitki Türleri
Peyzajda
Kullanım
Yeri
Potansiyeli
X
Soliter, yol
kenarı
Soliter,
kitle
Soliter,
kitle
Soliter,
kitle
Soliter, yol
kenarı
Soliter, yol
kenarı
Soliter, yol
kenarı
Soliter, yol
kenarı
Soliter, yol
kenarı
Soliter, yol
kenarı
Soliter,
kitle
Soliter,
kitle, ağaç
altı
Kitle
X
X
Kitle
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Kitle
Kitle
X
Kitle
Soliter, yol
kenarı
Soliter,
kitle, çit
Soliter, yol
kenarı
Kitle
Tilia
A
Y.D.
>10
Orta
Ç
D
X
X
tomentosa
Vaccinum
Ç-YÇ
Y.D.
1-3
Orta
D
X
X
arctostophylos
M
Vitex agnusKitle
Ç
Y.D.
1-3
Ġnce
Ç
D
X
X
X
castus
Bitki özelliği: A.Ağaç, Ç.Çalı, Ağç.Ağaççık, S.Sarılıcı, Mevsimsel görünüm: H.Y. HerdemyeĢil, Y.D.Yaprakdöken,
Renk Estetiği: Ç.Çiçek, Y.Yaprak, M.Meyve, G.Gövde, K.Kozalak, Form: P.Piramidal, D.Dağınık, Y.Yayılıcı,
ġ.ġemsiye, S.Sarkık
598
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Peyzaj düzenlemelerinde bitki seçimlerinde en önemli kriterler arasında yaprak, çiçek ve meyve
estetiğinin yanı sıra form ve dokusal özellikler yer almaktadır. Bunları ekolojik istekler ve bakım
özellikleri takip etmektedir. Bütün bu özellikler açısından bakıldığında doğal bitkiler hem estetik
değerlere sahip olurken aynı zamanda yerel özellikleri ile de ekolojik ve bakım açısından
uygulayıcılara daha az sorun oluĢturacağı düĢünülmektedir. Ancak Türkiye‘de bütün bu avantajlarına
rağmen doğal bitkiler ne fidanlık ortamında yetiĢtirilmeye çalıĢılıyor ne de uygulamalarda yer
bulabiliyor. Bu bitkilerin yerini peyzaj uygulamalarında egzotik bitkiler yani ithal bitkiler almaktadır.
Özellikle bu yönü ile ele alındığında odun dıĢı orman ürünü potansiyeline de sahip olan türlerin
peyzaja kazandırılmalı önemli bir değer taĢıyacaktır. Peyzaj ve estetik değerlerinin yanı sıra sahip
oldukları tıbbi aromatik özellikleri ile de son derece önemli olmaktadır. Bu türlerin bir kısmı halen ilaç
sanayinde ve yöre halkının geleneksel tedavi uygulamalarında sıkça yer bulmaktadırlar.
Sonuç olarak odun dıĢı orman ürünü niteliği taĢıyan doğal odunsu türlerin birçok yönden önemli
bir değere sahip olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu bitkilerle ilgili Ģu önerilerde bulunmak mümkün
olabilmektedir. Odun dıĢı orman ürünü ve tıbbi aromatik özelliklere sahip doğal odunsu türler sahip
oldukları estetik ve fonksiyonel potansiyelleri ile peyzaj uygulamalarında yer bulmalıdırlar. Odun dıĢı
orman ürünü olarak kullanılan odunsu bitkilerin çoğaltılması ve kullanılması amacıyla hem akademik
hem de sektörel alanda fidanlık çalıĢmaları yapılmalıdır. Özelikle son yıllarda ortaya çıkan egzotik
bitki kullanımları yerini doğal bitkilerin kullanımına bırakmalıdır. Niteliksel olarak ele alındığında
Ģüphesiz Avrupa‘daki birçok botanik bahçesi çalıĢmasında özellikle Ġngiltere ve Almanya‘daki botanik
bahçeleri Rhododendron türlerine karĢı yeni ve özel bir kullanım değeri vermektedir. Yapılan
çalıĢmadan da anlaĢılacağı üzere ülkemizde var olan Rhodondenron ponticum ve Rhododendron
luteum türleri bu nitelikleri ile ön plana çıkmakta ve peyzaj kullanılma potansiyeli ile dikkat
çekmektedir.
REFERANSLAR
Acar, C. (1997). Trabzon ve çevresinde yetişen doğal bazı yer örtücü bitkilerin peyzaj mimarlığında
değerlendirilmeleri üzerine bir araştırma. K.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi,
Trabzon, 266 s.
Acar, C. (2011). Bitkilendirme tasarımı ders notları, KTÜ Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü
(BasılmamıĢ) Trabzon.
Acar, C., DemirbaĢ, E., Dinçer, P. ve Acar, H. (2003). Anlamsal farklılaĢım tekniğinin bitki
kompozisyonu örneklerinde değerlendirilmesi, S.D.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, 1,15-28.
Acar, C., Turna, Ġ., Acar, H., Sarıyıldız, D. (2002). Doğu Karadeniz Bölgesi bazı alpin (yüksek dağlık)
bitki türlerinin üretim potansiyelleri ve değerlendirme olanakları. II. Ulusal Süs Bitkileri
Kongresi, Bildiriler Kitabı, Sayfa170-175, Antalya.
AnĢin, R. (1980). Doğu Karadeniz Bölgesi florası ve asal vejetasyon tiplerinin floristik içerikleri.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Doçentlik Tezi, Trabzon.
AnĢin, R. (1997). Tohumlu bitkiler odunsu taksonlar, KTÜ Orman Fakültesi Yayınları, Trabzon.
AnĢin, R., Okatan, A., Özkan, Z.C. (1994). Doğu Karadeniz Bölgesi‘nin önemli yan ürün veren
odunsu ve otsu bitkileri, TÜBİTAK TOVAG-903 No‟lu Proje Sonuç Raporu. Ankara.
BarıĢ, E.M. (2002). YeĢil alan uygulamalarında doğal bitki örtüsünden yeterince yararlanıyor muyuz?
II. Ulusal Süs Bitkileri Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Sayfa 91-95. Antalya.
Diekelmann, J. ve Schuster, R. (2002). Natural landscaping designing with native plant communities,
The University of Wisconsin Press, Canada.
Eroğlu, E. (2008). Trabzon yöresi bazı alpin bitkileri ve peyzaj mimarlığında değerlendirilebilme
olanakları. 6. Ulusal Orman Fakülteleri Öğrenci Kongresi, Düzce. 8-9. Mayıs, 2008.
Eroğlu, E. (2012). Defining of native plant compositions determined landscape character in
mountainous area roadside corridors; a case study of Ataköy-Sultanmurat-Uzungöl
roadside corridor. Karadeniz Technical University The Graduate School of Natural and
Applied Sciences Landscape Architecture Graduate Program.
599
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Küçük, M., Var, M. (1995). Doğu Karadeniz yöresinin doğal herdemyeĢil odunsu taksonlarının
floristik, ekolojik ve ekonomik önemleri. Ot Sistematik Botanik Dergisi. Sayı 2, Cilt 1.
Sayfa 167-173.
Moore, D., White, J. (2002). The illustrated encyclopedia of trees, Timber Press, England
Robinson, N. (2004). The Planting Design Handbook, 2nd edn, Ashgate Publishing Ltd., England.
Yaltırık, F. (1993a). Dendroloji I, Ders Kitabı Ġstanbul Üniversitesi. Orman Fakültesi Yayınları, No:
386. Ġstanbul.
Yaltırık, F. (1993b). Dendroloji II, Ders Kitabı Ġstanbul Üniversitesi. Orman Fakültesi Yayınları, No:
420. Ġstanbul.
600
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Melez Servi’nin Ġlginç Öyküsü
Alaeddin Bobat*
Kocaeli Üniversitesi, Turkey
bobatus@gmail.com
Özet
Servigiller (Cupressaceae) ailesi, adlandırmanın en zor olduğu bitki topluluklarındandır.
Botanikçilerin gerçek servi (Cupressus), yalancı servi (Chamaecyparis) ve melez servi (Cuprocyparis)
cinslerini farklı adlandırması, özellikle melez servi (x Cuprocyparis leylandii [A.B.Jacks. & Dallim.]
Farjon)'nin bitki sistematiğindeki yerine iliĢkin tartıĢmalara neden olmaktadır.
Türkçe adıyla Leylandi ya da bilimsel adıyla xCuprocyparis leylandii (A. B. Jacks. & Dallim.) Farjon
süs bitkileri piyasasında oldukça aranan ve ticareti yapılan herdem yeĢil bir bitkidir. Ancak, bugüne
değin bilimsel adlandırmada pek çok değiĢikliğe uğramıĢ ve özellikle kültür varyetelerinin adı bitkinin
yerini almıĢtır. Örneğin, xCuprocyparis leylandii ‗Gold Rider‘ piyasada yalnızca ‗Gold Rider‘ olarak
tanınmakta ve bu kullanım bitkinin asıl adının unutulmasına yol açmaktadır. Bunun dıĢında, Leylandi
bitkisi kültür varyetelerinin rengine göre ―Sarı Leylandi‖, ―YeĢil Leylandi‖ ya da ―Altuni Leylandi‖
biçiminde iĢlem görmektedir. Gerek bitkinin ortaya çıkıĢı gerek adlandırması gerekse peyzaj
düzenlemelerinde kullanımı ilginç öyküler içermektedir.
Bu çalıĢma, son bilimsel tartıĢmalar ıĢığında Leylandi Melez Servi‘nin tarihsel kökeni, adlandırması,
ekolojik istekleri ve peyzaj düzenlemelerinde kullanımını kapsamaktadır.
Anahtar Sözcükler : Leylandi Melez Servi, tarihsel kökeni, bilimsel adlandırma, peyzajda kullanımı
The interesting story of Leyland Cypress
Abstract
Most of the name difficulties have involved the cypress family, Cupressaceae. At the family level
there is now general consent among conifer experts. But at the genus level, there is the question of the
species belonging to the ―true‖ cypresses, Cupressus, and the ―false‖ cypresses, Chamaecyparis. This
difficulty has been known for many years through the awkward naming of the Leyland Cypress as the
fertile intergeneric hybrid xCupressocyparis leylandii, more recent proposals suggesting
xCuprocyparis leylandii and even Callitropsis x leylandii and Cupressus x leylandii.
Leyland Cypress (xCuprrocyparis leylandii) is an evergreen plant that has great demand and
merchantable in ornamental plants market. However, its name had undergone change several times
and its cultivars especially had superseded the true name of plant. For instance, xCuprocyparis
leylandii ‗Gold Rider‘ has been known as Gold Rider only in ornamental market and so, its true name
has been forgotten mostly. Moreover, Leyland Cypress has been dealt in as ―Green Leyland‖,
―Yellow Leyland‖ and ―Golden Leyland‖ according to the color of its cultivars. Both the discovery
and nomenclature of plant and its use in landscape designs include some interesting stories.
This article studies the historical background, the taxonomic name and ecological requests of Leyland
Cypress, and its use in landscape designs in consideration of scientific discussions.
Key Words : Leyland Cypress, historical background, taxonomic name, landscape uses, scientific
discussions
GĠRĠġ
Servigiller (Cupressaceae) ailesi, cins ve türlerinin birbirine benzer olması nedeniyle adlandırmanın
en zor olduğu bitki topluluklarındandır. Botanikçilerin Gerçek Servi (Cupressus), Yalancı Servi
(Chamaecyparis) ve Melez Servi (Cuprocyparis) cinslerini farklı adlandırması, özellikle Melez
Servi (x Cuprocyparis leylandii [A.B.Jacks. & Dallim.] Farjon)'nin bitki sistematiğindeki yerine
iliĢkin tartıĢmalara neden olmaktadır.
Cornell Üniversitesi'nden servigiller uzmanı Little (2006:463), Amerika servileri ile Avrupa servileri
arasında farklılık olduğunu iddia etmekte; bu iddiasını da cins düzeyinde Avrupa ve Asya'daki serviler
601
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
(Cupressus), Ardıç (Juniperus) ve Amerikan Servisi (Callitropsis) arasındaki iliĢkileri irdeleyerek
ortaya koymaktadır. Ona göre Amerika'daki serviler (Cupressus arizonica Greene; Cupressus glabra
Sudw.; Cupressus macrocarpa Hartw.; Cupressus lusitanica Mill.), Callitropsis cinsi içinde yer
almalı; Ġri Kozalaklı Servi (Cupressus macrocarpa Hartw.) ise, Callitropsis macrocarpa [Hartw.]
D.P.Little olarak adlandırılmalıdır. Ancak, bazı botanikçiler ve bilim toplulukları bu öneriye karĢı
çıkmaktadır. Elbette bu karĢı çıkıĢın bilimsel dayanakları bulunmaktadır (Spencer vd., 2007:12).
GeçmiĢte ‗Chamaecyparis‟ cinsine ait olduğu kabul edilen Nutka Yalancı Servisi (Chamaecyparis
nootkatensis [D.Don] Spach), 2002 yılında önce yeni bir cins olan ‗Xanthocyparis‟ kapsamına alındı
ve Xanthocyparis nootkatensis [D.Don]Farjon & D.K. Harder adıyla anılmaya baĢlandı. Daha sonra da
‗Callitropsis‟ cinsi kapsamına sokuldu ve adı Callitropsis nootkatensis [D.Don] Oerst ex D.P.Little
olarak değiĢtirildi (Aksoy, 2003:16; Adams ve Bartel, 2009:278). 2010 yılında yapılan ayrıntılı
moleküler analizler sonucunda, ‗Cupressus‟ cinsi kapsamında gösterilen bitkinin adı, Cupressus
nootkatensis D.Don olarak belirlendi (Adams vd., 2009:279; Debreczy vd., 2009:145).
Zaman içinde adı değiĢtirilen iki farklı cinsin (Cupressus macrocarpa x Xanthocyparis nootkatensis)
çaprazlanması sonucunda elde edilen Melez Servi de bu değiĢikliklerden etkilendi. Nutka Yalancı
Servisinin, ‗Chamaecyparis‟ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, Leylandi Melez Servi‘nin adı
―xCupressocyparis leylandii‖; ‗Cupressus‘ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, adı ‗Cupressus
leylandii‘; ‗Callitropsis‟ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, adı Callitropsis x leylandii;
‗Xanthocyparis‟ cinsi olarak kabul gördüğü yerlerde, adı xCuprocyparis leylandii olarak
kullanılmaya baĢlandı. Son zamanlarda ise, ―xCuprocyparis leylandii‖ Ģeklindeki kullanım ağırlık
kazandı (Eckenwalder, 2009:22).
ÖYKÜSÜ
Normal koĢullarda birbirini dölleyerek yeni melez ortaya çıkaramayacak denli uzakta bulunan iki
türden, Nutka Yalancı Servisi (Xanthocyparis nootkatensis [D.Don] Farjon & D.K.Harder) doğal
olarak Alaska'da; Ġri Kozalaklı Servi (Cupressus macrocarpa Hartw.) ise doğal olarak Kaliforniya'nın
Monterey kasabasında yetiĢir(Sturrock, 1989:18; AnĢin ve Özkan, 1993:214). Her iki kozalaklı servi
türü, Ġngiltere'de Galler'in Leighton Hall bölgesinde bulunan ve Liverpoollu banker Christopher
Leyland tarafından satın alınarak 1847'de yeğeni John Naylor (1813-1889)'a hediye edilen arazide
buluĢturulur (http://www.leylandii.com).
Ġngiltere'nin zenginlerinden olan ve bahçesinde denizaĢırı ülkelerden getirdiği çeĢitli bitkileri
barındıran Viktorya dönemi sanayicisi John Naylor, araziyi ağaçlandırmak üzere Sir Joseph Paxton'un
öğrencisi olan Edward Kemp'i görevlendirir ve her iki türün dikimini sağlar. 1888'de, Nutka Yalancı
Servisinin diĢi çiçekleri ile Ġri Kozalaklı Servinin polenlerinin doğal yoldan döllenmesiyle ‗Melez
Servi‘ ortaya çıkar. Ġlk çaprazlamanın 1870'li yıllarda, Kuzey Ġrlanda'nın Rostrevor kasabasında
gerçekleĢtiği bilgisine eriĢilmesine karĢın, bu konuda resmi bir kayıt bulunmamaktadır. Galler'de
genetik materyalin benzerlik göstermesi için çelik alınarak yetiĢtirilen altı çeĢit bitkiye, 1'den 6'ya
kadar ‗klon‘ adı verilmiĢ ve bu farklı çeĢitler, kültivar olarak adlandırılmıĢtır (Ovens ve ark., 1964:9;
Armitage, 2011:17).
John Naylor'un ölümünden sonra büyük oğlu Christopher John Naylor (1849-1926), 1891 yılında
araziyi ―Leyland Aile Arazisi‖ olarak tescil ettirir. Soyadını Leyland olarak değiĢtiren C. J Naylor,
Haggerston Kalesi'ne taĢınır ve yeni yerinde Melez Serviyi geliĢtirerek ilk kültür çeĢidine ‗Haggerston
Grey‘ adını verir. 1911 yılında, Ġri Kozalaklı Servi‘nin kozalaklarının Nutka Yalancı Servisi polenleri
ile döllenerek oluĢturulan kültivara ‗Leighton Green‘ adı verilir(MĠtchell, 1985:98). Daha sonra, bu
iki kültivarla uyumlu ve akraba olan melezlerin sayısı yirmiyi aĢar. Melez servi, bu kültivarlardan
çelik alma yöntemiyle çoğaltılarak bugüne değin kırktan fazla çeĢidi elde edilir. En çok bilinen
‗Haggerston Grey’ ve ‗Leighton Green’ kültür varyetelerinden sonra, ‗Stapehill’ ve ‗Castlewellan’
varyeteleri bulunmuĢtur(Sturrock, 1989:19). ‗Douglas Gold’, ‗Drabb’, ‗Emerald Isle’, ‗Ferndown’,
‗Golconda’, ‗Golden Sun’, ‗Gold Rider’, ‗Grecar’, ‗Green Spire’, ‗Grelive’, ‗Haggerston 3’,
‗Haggerston 4’, ‗Haggerston 5’, ‗Haggerston 6’, ‗Harlequin’, ‗Herculea’, ‗Hyde Hall’, ‗Jubilee’,
‗Medownia’, ‗Michellii’, ‗Moncal’, ‗Naylor's Blue’, ‗New Ornament’, ‗Olive's Green’,
‗Robinson's Gold’, ‗Rostrevor’, ‗Silver Dust’, ‗Variegata’, ‗Ventose’ ve ‗Winter Sun’ Leylandi
Melez Servi‘nin diğer önemli kültivarları olarak sayılabilir(Deen, 1973:11).
602
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
LEYLANDĠ MELEZ SERVĠ
Melez servi, iki farklı cins olan; Ġri Kozalaklı Servi (Cupressus macrocarpa Hartw.) ile Nutka Yalancı
Servisi (Xanthocyparis nootkatensis [D.Don] Farjon &D.K.Harder [syn. Chamaecyparis nootkatensis,
Callitropsis nootkatensis, Cupressus nootkatensis])'nin (ġekil 1 ve 2) çaprazlanması sonucunda elde
edilen doğal melezdir(Jackson and Dallimore, 1926:113; Bobat, 2012:127).
ġekil 1. Cupressus macrocarpa‘nın (a) Genel görünümü, (b) Kozalağı, (c) Yaprağı
ġekil 2. Xanthocyparis nootkatensis‘in (a) Genel görünümü, (b) Sürgün ve kozalağı, (c) Pulsu yaprağı
Bir ağaç türü olarak, estetik bir görünüme(ġekil 3a) ve sütun gibi düzgün gövdeye sahiptir(ġekil 3b).
Sürgünleri ince ve narindir(ġekil 4a). Kozalakları, yaklaĢık 2 cm çapında, sekiz pullu ve
kahverengidir(ġekil 4b). Her pulun altında, beĢ tohum bulunur. Yoğun pulsu yaprakları dört köĢeli ve
herdem koyu yeĢil renklidir(ġekil 4c). Koparıldığında hoĢ koku yayar. Çiçekleri kokuludur. Erkek
çiçekler 3 mm boyunda, kırmızımsı kahverengi ve terminal durumlu(ġekil 5a); diĢi çiçekler, erkek
çiçeklerden daha büyük ve sarı renklidir(ġekil 5b). Ülkemizde ‗Leylandi‘ adıyla bilinen bitki,
piyasada bilimsel adından çok kültür varyeteleri olan ‗Gold Rider‘, ‗Variegata‘, ‗Silver Dust‘ gibi
adlarla tanınmakta; ayrıca piyasada Alacalı Leylandi, Sarı Leylandi, YeĢil Leylandi adlarıyla
satılmaktadır(ġekil 6).
603
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
ġekil 3. xCuprocyparis leylandii‘nin (a) Genel görünümü, (b) Gövdesi
ġekil 4. xCuprocyparis leylandii‘nin (a) Kozalaklı sürgünü, (b, c) Kozalağı ve Pulsu yaprağı
ġekil 5. xCuprocyparis leylandii‘nin (a) Erkek çiçeği ve (b) DiĢi çiçeği
604
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
ġekil 6. xCuprocyparis leylandii (a) ‗Gold Rider‘, (b) ‗Variegata‘, ve (c) ‗Silver Dust‘
Ekolojik İstekleri
Melez Servi, melezlendiği türlerin dayanıklılık ve arsızlığının bileĢimi olan özellikler yansıtır. Soğuğa
ve dona dayanıklı olmakla beraber, -20ºC altındaki soğuklardan zarar görür. Hava kirliliği ve tuz
serpintilerine karĢı dayanıklıdır (http://www.leylandii.com).
Yeterli geçirgenliğe sahip olmak koĢuluyla, hem asit hem bazik özellikli topraklarda yetiĢebilir. Kıyı
bölgelerinden kireçli topraklara kadar her ortam ve koĢula uyum gösterir. GüneĢli ortamlarda sağlıklı
geliĢir. Rüzgârlı alanlarda yetiĢebilir ve her boyda budanma özelliğine sahiptir (http://www.
leylandi.org/).
En uzun Melez Servi yaklaĢık 40 m boyundadır ve hala büyümektedir. Bununla birlikte, kökleri
nispeten sığ (yüzeysel) olduğu için, büyük ağaçların devrilme riski bulunmaktadır. Özsuyu, duyarlı
kiĢilerde deri tahriĢine neden olur (http://en.wikipedia.org/).
Üretimi
Leylandi çelikten ya da kalem adı verilen 15 cm uzunluğunda anaç bitkiden kesilen dalların kum ve
toprak karıĢımı toprağa (%50-%50) dikilmesi sonucu nemli ortamda veya serada bakılarak üretilebilir.
Bir diğer üretim yöntemi ise tohumdan yetiĢtirmedir. Ancak üreticiler arasında zorluğu nedeniyle
tercih edilmemektedir. Çünkü çaprazlama sonucu oluĢan Melez Servi‘nin tohumundan ana bitkinin
özelliklerini göstermeyen bitki elde edilmesi olasılığı yüksektir. Bu nedenle çelikle üretimi yaygındır.
Ara çeliklerden üretilen Melez Servi çok formlu olmamaktadır. Bu nedenle uç çeliği almaya özen
gösterilmektedir. Çelikler dikilirken köklenme hormonu kullanılması baĢarı oranını arttırır
(http://monopalmiye.blogspot.com).
YetiĢtiriciler genellikle dört yıl içerisinde Melez Servileri satılacak boyuta ulaĢtırmakta ve
pazarlamaktadırlar. Uygun bakım koĢullarında tamamına yakını büyür ve geliĢir. Uygun ekolojik
koĢullar ve iyi bakım altında yılda 70-100 cm uzama gösterirler (Bobat, 2012:130).
Leylandi Yasası
Bitkinin fazla boylanması, özellikle kent yaĢamında ev ve bahçelerin güneĢ ıĢığını engellemesi, sorun
oluĢturmakta ve kimi zaman ölümle sonuçlanabilecek tartıĢmalara yol açmaktadır. Emekli Çevre
Ajansı memuru Llandis Burdon‘un 2001 yılında Galler‘deki bir yerleĢim biriminde, Leylandi çiti
yüzünden yapılan bir tartıĢmada vurularak öldürülmesi üzerine, 2005 yılında, yüksek çitler nedeniyle
yaklaĢık 17.000 kiĢinin birbiriyle kavgalı olduğu Ġngiltere'de, çözüm amacıyla ‗Leylandi Yasası‘
olarak da bilinen ―Anti-Sosyal DavranıĢ Yasası‖ hazırlanmıĢ ve çitlerin yüksekliğinden Ģikayet
edenler
için
yerel
yönetimlere
çitlerin
indirilme/budanma
yetkisi
verilmiĢtir
(http://www.leylandii.com).
2008 yılı Mayıs ayında, Ġngiltere‘de yaĢayan Christine Wright bahçesine güneĢ ıĢığı gelmesini
engelleyen komĢusunun Leylandi Melez Servi çitine karĢı açtığı 24 yıllık bir davayı kazanmıĢtır.
Gerek bu davanın sonucu gerekse Leylandi Yasası yüksek çitlerden olumsuz etkilenen insanlar için bir
çıkıĢ yolu olmuĢtur.
Hastalık ve Zararlıları
Melez Servi‘nin çok büyük etki yaratacak Ģekilde hastalığı ve zararlısı bulunmamaktadır. Görülen
zararlısı genellikle yaprak kurdudur, görülen enfeksiyon ise mantardır. Melez Servi‘nin yüzeysel kök
605
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
yapısı sıcak iklimli bölgelere uyumunu zorlaĢtırmaktadır. Bu tip bölgelerde Seridium cardinale
mantarının neden olduğu servi çürüklük hastalığının geliĢimine eğilimlidir. Bu hastalık yoğun tepe
kurumasına neden olur ve sonuçta ağacı öldürür.
Kullanım Alanları
Uygun dikim ve bakım yapıldığında mükemmel çit ve perde oluĢtururlar(ġekil 7). Özel yaĢamı
gizlemek, görünmesi istenmeyen alanları perdeyle ayırmak, rüzgarı engellemek ya da rüzgar hızını
kesmek, ses ve görüntü kirliliğini azaltmak, güvenliği artırmak ve yabanıl yaĢam için barınak
sağlamak gibi amaçlarla kullanılan Leylandi, çok hızlı büyüyen bir kozalaklı olmasına karĢın,
ormancılıkta ağaçlandırma amacıyla kullanılmaz. Uygun ekolojik koĢullarda yılda yaklaĢık bir metre
kadar uzayabilir. Hatta zayıf kültür koĢullarında bile 16 yılda 15 metre boy yapabildiği bilinmektedir.
Yine yılda yaklaĢık 1-2 cm kalınlaĢma yapar. Hızlı büyümesi ve kalın gövde yapması bazen komĢu
bitkilerin geliĢimini engelleyebilir.
Park ve bahçe düzenlemelerinde estetik ve Ģık görünümü nedeniyle tekil veya öbekler halinde
kullanılabilir.
ġekil 7. Leylandi Melez Servi‘den Çit OluĢturma
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Hem hızlı büyümesi ve herdem yeĢil olması hem koruma ve bakıma fazla gereksinme göstermemesi
hem de peyzaj tasarım ve uygulamalarında etkili bir materyal olması bakımlarından Melez Servi
piyasada aranan süs bitkisi türlerindendir. Ġngiltere‘de hakkında yasa çıkaracak denli önem taĢıması da
Melez Servi‘yi diğer bitkiler arasında özel bir konuma getirmektedir. Doğal yoldan melezleme ile
ortaya çıkıĢı ve bulunduktan sonra kısa sürede tüm dünyada tanınarak yaĢam alnalarına girmesi de bir
baĢka ilginç özelliğini ortaya koymaktadır.
Öyküsü kadar kullanım alanları da ilginç olan Melez Servi, her ne kadar orman ağacı niteliği taĢımasa
da görsel değerinin yüksek olması, budamayla Ģekil verilebilmesi, hemen her türlü ortama uyum
sağalayabilmesi ve üretiminin göreceli olarak kolay olması bakımlarından da önemli bir yumuĢak
peyzaj elemanıdır.
Bunların dıĢında, görüntü ve ses kirliliğini önlemede etkin olarak faydalanılması, yabanıl hayvanlara
barınak olması ve diğer süs bitkileri ile birlikte peyzaj düzenlemelerinde bütünü tamamalaması Melez
Servi‘yi vazgeçilmez bir süs bitkisi durumuna getirmektedir.
606
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
KAYNAKÇA
Adams, R.P., Bartel,J.A., Price, R.A.. (2009). A new genus, Hesperocyparis, fort he cypresses, of the
western hemisphere (Cupressaceae), Phytologia 91(1), 160-185.
Adams, R.P., Bartel, J.A. (2009). Infraspecific variation in Hesperocyparis goveniana and H.
Pygmaea : ISSRS and terpenoid data, Phytologia 91(2), 277-287.
Aksoy, N. (2003). Yeni bir kozalaklı bitki cinsi ve türü keĢfedildi, Cumhuriyet Bilim ve Teknik
Dergisi, Sayı : 848, Sayfa : 16.
AnĢin, R., Özkan, Z.C. (1993). Tohumlu Bitkiler, Odunsu Taksonlar, KTÜ Basımevi, Trabzon.
Armitage, J. (2011). The fertility of Leyland cypress. Horticultural Science, 254-256 December 2011
Bobat, A. (2012). Piyasada yanlıĢ ya da eksik adlandırılan süs bitkileri-2 : Leylandi, Plant Peyzaj ve
Süs Bitkiciliği Dergisi, 126-130.
Debreczy, Z., Musial,K., Price, R.A. and Rácz, I. (2009). Relationships and nomenclatural status of
the Nootka cypress (Callitropsis nootkatensis, Cupressaceae) Phytologia 91(1), 140-159.
Deen, J. L. W. (1973). A Review of the Propagation of x Cupressocyparis leylandii by Cuttings.
ADAS Quarterly Review No.11.
Eckenwalder, J.E. (2009). Conifers of the World: the Complete Reference. Timber Press, London.
Jackson, AB & Dallimore, W (1926). A new hybrid conifer. Kew Bull. 3, 113-115.
Little, D. P. (2006). Evolution and Circumscription of the True Cypresses (Cupressaceae: Cupressus),
Systematic Botany 31(3): 461–480.
http://en.wikipedia.org/wiki/Leyland_Cypress, 26.04.2016 tarihinde alınmıĢtır.
http://www.leylandii.com/, 14.03.2016 tarihinde alınmıĢtır.
http://monopalmiye.blogspot.com/2009/09/leylandi-melez-servi-x-cupressocyparis.html,
tarihinde alınmıĢtır
22.04.2016
http://www.leylandi.org/ adresinden 18.04.2016 tarihinde alınmıĢtır.
Mitchell,A. .F. (1985). Clones of Leyland Cypress. IDS Yearbook 1985, 97-100
Ovens, H., Blight, W. and Mitchel,A.F.(1964). The clones of Leyland cypress. Quarterly Journal of
Forestry 58: 8-19
Spencer, R., Cross, R.G. and Lumley, P. (2007). Plant names: a guide to botanical nomenclature, 3rd
edn. CSIRO Publishing, Collingwood.
Sturrock, J.W. (1989). The Stapehill Leyland Cypressses. New Zealand Tree Grower 10 (2), 18-19.
Sturrock, J.W. (1989). Leyland cypress introductions to New Zealand. New Zealand J. Forest. 34(3),
18-20.
607
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği’ne Ait
Diskli Gübre Dağıtma Makinalarının ĠĢ GeniĢliklerinin Belirlenmesi
Ali Musa BOZDOĞAN
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
amb@cu.edu.tr
Nigar YARPUZ BOZDOĞAN
Çukurova Üniversitesi, Türkiye
nyarpuzbozdogan@cu.edu.tr
Ġbrahim TOBĠ*
Harran Üniversitesi, Türkiye
itobi@harran.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada amaç, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne ait tek diskli gübre dağıtma
makinalarının gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarındaki iĢ geniĢliklerini ve gübreleme normu
değerlerini belirlemektir. Uygulamalarda tek diskli gübre dağıtma makinaları, 20-20-0; üre ve 18-46-0
gübreleri kullanılmıĢtır. En uygun iĢ geniĢliğini belirlemek amacıyla uygulamalarda gidiĢ-geliĢ ve
dönerek çalıĢma koĢullarındaki gübre dağılımı saptanmıĢ ve varyasyon katsayılarına (%CV) göre
değerlendirme yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonucunda, 20-20-0 gübre uygulamalarında dönerek çalıĢma
koĢullarının seçilmesi gerektiği, en uygun iĢ geniĢliği değerinin 10.50 m olduğu saptanmıĢtır. Üre
gübresinin gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarında uygulanabildiği, ancak varyasyon katsayısı
değerinin %20‘ye yakın olması nedeniyle uygulamalarda dikkatli olunması gerektiği sonucuna
varılmıĢtır. 18-46-0 gübresine ait veriler incelendiğinde; iĢ geniĢliği değerinin gidiĢ-dönüĢ çalıĢma
koĢullarında 10.50-12.50 m arasında ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.50-13.00 m arasında olduğu
saptanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Tarım, Diskli gübre dağıtma makinası, İş genişliği, Gübreleme normu.
Determination of Swath Width of Centrifugal Fertilizer Distributors in
Research and Application Farm in Agriculture Faculty, Cukurova University
Abstract
The objective of this study was to determine swath width and distribution pattern of centrifugal
fertilizer distributor, in round and rotary conditions, belongs to Research and Application Farm in
Agriculture Faculty, Cukurova University. In trials, distributor, 20-20-0 fertilizer, urea fertilizer, and
18-46-0 fertilizer were used. It was used round and rotary working conditions for determining
optimum swath width and distribution pattern of distributor. In the result of this study, in 20-20-0
fertilizer applications, round working conditions were advised because of low coefficient of variations
(CV%), and 10.50 m swath width was recommended in trials. In urea fertilizer applications, round and
rotary working conditions can be used, yet, it must be taken care of in trials because of fact that CV%
values were closer to optimum 20%. In 18-46-0 fertilizer applications, swath width was used 10.5012.50 m for round working conditions and 9.50-13.00 m for rotary working conditions.
Keywords: Agriculture, Centrifugal fertilizer distributors, Swath width, Fertilizing norm.
608
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Birim alandaki ürün verimini artırmak için kullanılan girdilerden birisi de gübredir. Gübre;
tohumun çimlenmesinden olgunluk devresinin sonuna kadar bitki toprak altı veya toprak üstü
organları tarafından alınabilen organik veya inorganik esaslı olan ve bitkilerde geliĢmeyi uyaran
maddeler olarak tanımlanmaktadır (Zabunoğlu ve Karaçal, 1986). Gübrelemede istenen sonucun elde
edilmesi için kullanılan makinalar hakkında yeterli bilgilerin bilinmesi ile mümkündür. Bu nedenle,
gübrelemede kullanılan makinaların doğru seçilmesi ve kalibrasyon iĢlemlerinin de doğru yapılması
oldukça önemlidir. Makinaların doğru kalibrasyonu ve kullanımı sayesinde istenen gübreleme
normuyla uygulama yapılabilmektedir. Az veya çok gübreleme normuyla uygulama yapıldığında ya
bitki gerektiği kadar besin maddesi alamamakta veya gübrenin bitki ve çevre üzerine olumsuz etkileri
görülmektedir (Aydeniz ve Brohi, 1991). Yıldız ve Karakaya (1988) düzensiz gübre dağılımının ürün
verimine olan etkisinin yurtdıĢında birçok araĢtırıcı tarafından incelendiğini ve yetiĢtirilen ürünün
çeĢidi, iklim, toprak koĢulları ve gübreleme normuna bağlı olarak düzensiz gübre dağılımının ürün
verimini %2-20 arasında azalttığını bildirmiĢlerdir.
Diskli gübre dağıtma makinaları, traktör üç nokta askı sistemine bağlanan ve kuyruk milinden
hareket alarak çalıĢan, gübreleri diskin meydana getirdiği santrifüj kuvvetle dağıtan bir makinadır
(TSE,1988). Diskli gübre dağıtma makinası, disk sayısına göre tek ve çift diskli olmak üzere iki grupta
toplanmaktadır. Disklerin çapı 300-500 mm, dönü sayısı 720-800 d/min ve çevre hızları 10-30 m/s
arasında değiĢmektedir. Disk üzerinde 2-6 adet arasında kanat bulunmaktadır. Gübre dağıtma geniĢliği
120-180° arasında değiĢmektedir. ÇalıĢma hızı 6-8 km/h arasındadır (TSE, 1988). Diskli gübre
dağıtma makinalarında kanatlar; I, Z, yatık Z, < ve C profil Ģekillerinde imal edilmekte ve disk üzerine
radyal, ileri ve geri kanat konumlarında yerleĢtirilmektedir (Yıldız,1979; Önal,1987).
Diskli gübre dağıtma makinalarında; dağılım düzgünlüğü ve dağıtma geniĢliği; makinanın
yapısı, gübrenin fiziko-mekanik özellikleri, disk dönü sayısı, disk çapı, disk biçimi, disk yüksekliği,
çalıĢma sırasındaki sarsıntılar, kanat sayısı, kanat konumu ve profili gibi parametreler tarafından
etkilenmektedir (Deligönül, 2003).
Yıldız (1982), yerli yapım tek diskli gübre dağıtma makinalarında dağılım desenlerini
iyileĢtirme olanakları üzerine yapmıĢ olduğu araĢtırmada; üç farklı diskli gübre dağıtma makinasının
öneriler doğrultusunda yeniden tasarlanmasını, makinalara ait kullanma kitapçıklarının verilmesini ve
makinalara ait en uygun iĢ geniĢliği, kanat konumu, gübreleme normu ve çalıĢma biçimi seçildikten
sonra çalıĢtırılmasını önermiĢtir.
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ndeki alanların
gübrelenmesinde tek diskli gübre dağıtma makinaları kullanılmaktadır. Çiftlikte bu makinalarla
yaklaĢık 400 ha buğday tarlasına ekim öncesinde gübre uygulamaları gerçekleĢtirilmektedir. Gübre
uygulamalarında üretici firmanın vermiĢ olduğu katalog değerlerinden yararlanılmaktadır.
Uygulamalarda diskli gübre dağıtma makinaları iĢ geniĢliklerinin seçimi ve dağılım düzgünlükleri
önemlidir. Uygun olmayan iĢ geniĢlikleri ve dağılım düzgünlükleri aĢırı gübre uygulamalarıyla
masrafları artırmakta, çevre kirliliğine neden olmakta veya az gübre uygulamalarıyla ihtiyaç duyulan
besin elementleri bitkiye verilememektedir. Bu nedenle iĢ geniĢliği ve dağılım düzgünlüğü
değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Bu çalıĢmada; Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne ait tek diskli gübre
dağıtma makinalarının gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarındaki iĢ geniĢliklerinin ve gübreleme
normu değerlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır.
MATERYAL VE METOD
Denemeler, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği Tarım Makinaları Bölümü
arazisinde yürütülmüĢtür. Denemelerde, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliği‘ne ait tek
diskli gübre dağıtma makinası kullanılmıĢtır. Makinaya ait bazı teknik ölçümler Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Denemelerde kullanılan diskli gübre dağıtma makinasında gübrenin konulduğu depo, üst kısmı silindir
ve alt kısmı kesik koni Ģeklinde olup 2 mm‘lik sac malzemeden yapılmıĢtır. Besleme açıklıklarının
orta noktasını depo merkeziyle birleĢtiren doğru, ilerleme ekseninin sağında ve solunda 15º lik açı
oluĢturmaktadır. Traktör kuyruk milinden alınan hareket, diĢli kutusu vasıtasıyla 90º çevrilerek disk
miline iletilmektedir. Diskten fırlatılan gübrelerin traktörün arkasına gelmesini önlemek için bir sac
609
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
perde kullanılmıĢtır. Bu sac perde çatıya kaynakla bağlanmıĢ ve diski arkadan 75º çevre açısıyla
kuĢatmaktadır.
Tablo 1: Denemelerde Kullanılan Diskli Gübre Dağıtma Makinasına Ait Bazı Teknik Ölçüler
Disk devir sayısı (d/min) (540 d/min kuyruk mili devrinde)
900
Disk çevre hızı (m/s)
21.9
Disk çapı (mm)
465
Disk kanat sayısı (adet)
6
Disk kanat kesit profili
Yarım daire
Kanat konumları
-10 ; Radyal ; +10
Depo hacmi (dm3)
276
Yükseklik (mm)
1540
GeniĢlik (mm)
840
Diskli gübre dağıtma makinasının tarla koĢullarında deneyinin yapılması için bir test düzeneği
oluĢturulmuĢtur. Denemeye alınan makina, traktör üç nokta askı sistemine bağlanmıĢ ve yere
paralellik ayarı yapılmıĢtır. Uygulamalarda gübrelerin örneklendiği toplama kutuları; TS-2541‘de
belirtildiği gibi; derinliği en az 150 mm, dıĢtan dıĢa boyutları 500x500 mm olacak Ģekildedir. Gübre
tanelerinin dıĢarı sıçramasını önlemek amacıyla kutular içerisine 50x50 mm ölçülerinde yapılmıĢ
karton petekler yerleĢtirilmiĢtir (TSE,1996).
Metod
Enine Dağılım Düzgünlüğü
Toplama kutularından oluĢan örnekleme hattı, traktör ilerleme yönüne dik olacak Ģekilde
düzenlenmiĢ ve diskli gübre dağıtma makinasının 18 m‘lik serpme geniĢliğine dizilmiĢtir. Traktör üç
nokta askı düzenine bağlanan gübre dağıtma makinası, ilerleme hızına göre örnekleme hattının 25 m
gerisinde çalıĢtırılmaya baĢlanmıĢ ve 25 m ilerisinde durdurulmuĢtur. TS-2541‘de belirtildiği gibi;
deney, ara tartım yapılmadan ardarda üç kez tekrarlanmıĢ ve toplama kutularında biriken gübreler
merkezden baĢlamak üzere diziliĢ sırasına göre 0.01 gr hassasiyetindeki dijital göstergeli bir terazi ile
tartılmıĢtır.
İş Genişliğinin Belirlenmesi
Gübre dağıtma makinasında uygun iĢ geniĢliğinin belirlenmesinde gidiĢ-geliĢ ve dönerek
çalıĢma Ģekline göre katlamalar yapılmıĢtır. GidiĢ-geliĢ Ģeklinde çalıĢma durumunda gidiĢ eksenine
göre sağ tarafta bulunan toplama kutularından elde edilen değerler sağ, sol tarafta bulunan toplama
kutularından elde edilen değerler sol kutu değerleri üzerine katlanmıĢtır. Dönerek çalıĢma durumunda;
gidiĢ eksenine göre sağ tarafta bulunan toplama kutularındaki değerler sol, sol tarafta bulunan toplama
kutularındaki değerler sağ kutu değerleri üzerine katlanmıĢtır (Yıldız ve Karakaya,1988; TSE,1996).
Katlama iĢlemi en uç noktadaki kutu değerinden baĢlamak üzere her bir katlamada birer kutu
kaydırılarak yapılmıĢtır. Her katlamada makina eksenleri arası mesafedeki kutu değerlerinin
Varyasyon Katsayısı (VK) hesaplanmıĢtır. Katlama ve hesaplama iĢlemine VK‘nın %20 ve daha alt
değerleri elde edilene kadar devam edilmiĢtir. %VK değerlerinin hesaplanmasında 1 ve 2 No‘lu
bağıntıdan yararlanılmıĢtır (TSE,1996).
n
S
(X
i 1
i
X )2
(1)
n 1
Burada, S: Katlamadan sonraki değerlerin standart sapması (-), Xi: Katlamadan sonraki her bir
kutudaki gübre miktarı (gr), X: Katlamadan sonra kutulardaki ortalama gübre miktarı (gr) ve n:
Katlamadan sonraki kutu sayısı (adet)‘dır.
VK
S
100
X
(2)
VK = Varyasyon Katsayısı (%)‘dır.
610
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Varyasyon katsayısı (%)
Böylece her katlamadaki %VK değerleri ve bu değerlerdeki makine iĢ geniĢliği değerleri elde
edilmiĢtir. Daha sonra %VK değerleri ordinata, iĢ geniĢliği değerleri ise apsise gelecek biçimde bir
histogram veya eğri çizilmiĢtir (ġekil 1). ġekil 1‘de görüldüğü gibi ordinattaki VK‘nın %20 olduğu
noktadan apsise çizilen paralel çizginin eğriyi kestiği noktalardan inilen izdüĢümlerin apsis üzerindeki
değerleri dağıtıcının en uygun iĢ geniĢliği sınırlarını vermektedir (TSE, 1996).
60
50
40
30
20
10
0
9
10
11
12
13
İş genişliği (m)
14
15
16
ġekil 1: Dağılım Düzgünlüğü ve ĠĢ GeniĢliği Değerleri (TSE, 1996)
Gübre Miktarı Deneyi
Gübre besleme açıklıklarının ayar kademeleriyle birim zamanda disk üzerine dökülen gübre
miktarı ayarlanmıĢtır. Bu amaçla diskli gübre dağıtma makinası, traktör üç nokta askı düzenine
bağlanmıĢ ve disk yere paralel duruma getirilmiĢtir. Diskten fırlatılan gübrelerin toplanması amacıyla
makinanın etrafı perdelenmiĢtir. Makina, 540 d/min kuyruk mili devrinde 30 saniyeden az olmamak
koĢuluyla çalıĢtırılarak gübre dağıtımı sağlanmıĢtır. Toplanan gübreler tartılarak dakikada atılan gübre
miktarı belirlenmiĢtir. Bu iĢlem üç kez tekrarlanmıĢtır (TSE, 1996).
Gübreleme Normunun Hesaplanması
Dakikada atılan gübre miktarı, iĢ geniĢliği ve ilerleme hızı değerlerinden yararlanarak hektara
atılacak gübre miktarı 3 No‘lu bağıntıdan hesaplanmıĢtır (TSE,1996).
Q
600xP
BxV
(3)
Burada, Q : Gübreleme normu (kg/ha), P : Bir dakikada atılan gübre miktarı (kg/min), B : ĠĢ geniĢliği
(m) ve V : Ġlerleme hızı (km/h)‘dır.
ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA
Enine Dağılım Düzgünlüğü Değerleri
Denemeye alınan her gübre çeĢidi için ilerleme yönünün sol ve sağ taraflarındaki toplama
kutularında elde edilen ortalama gübre miktarı değerleri Tablo 2‘de verilmiĢtir.
Tablo 2 incelendiğinde, gidiĢ ekseninin sağ ve sol uçlarında elde edilen gübre miktarının
azaldığı görülmektedir. Bu azalma üre gübresinde oldukça belirgin olduğu görülmektedir. Ayrıca sağ
ve sol taraftaki toplama kutularındaki gübre miktarları karĢılaĢtırıldığında; özellikle sol taraftaki
toplama kutularında daha fazla gübre miktarının elde edildiği görülmektedir. Bu durum, ya kanat
konumlarının veya gübre besleme açıklıklarının eĢit olmadığını göstermektedir.
İş Genişliği Değerleri
Tablo 2‘den yararlanarak her bir gübre çeĢidi için gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarına
göre hesaplanan varyasyon katsayısı değerleri Tablo 3‘te verilmiĢtir.
611
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Tablo 2: Toplama Kutularında Elde Edilen Ortalama Gübre Miktarı
Ortalama Gübre Miktarı (gr)
Toplama Kutusu
20-20-0
Üre
18-46-0
Sol-10
23.64
3.72
20.70
Sol-9
19.29
10.92
24.06
Sol-8
21.27
26.67
22.77
Sol-7
19.95
28.95
21.57
Sol-6
29.07
22.89
20.85
Sol-5
26.97
31.08
23.13
Sol-4
20.79
42.50
23.76
Sol-3
19.83
36.99
32.28
Sol-2
39.75
31.73
38.85
Sol-1
48.96
71.64
47.73
Sağ-1
42.18
60.18
45.21
Sağ-2
21.78
60.03
34.44
Sağ-3
23.16
31.51
29.88
Sağ-4
16.59
38.43
15.33
Sağ-5
17.24
23.93
16.11
Sağ-6
18.63
19.53
18.81
Sağ-7
13.65
13.93
14.85
Sağ-8
11.43
12.04
14.16
Sağ-9
8.64
5.46
14.07
Sağ-10
5.31
3.35
12.39
ĠĢ
geniĢliği
(m)
9.5
10.5
11.5
12.5
13.5
14.5
15.5
16.5
17.5
18.5
19.5
Tablo 3: ÇalıĢma KoĢullarına Göre Varyasyon Katsayısı Değerleri
Varyasyon Katsayısı (%)
20-20-0
Üre
18-46-0
GidiĢDönerek
GidiĢDönerek
GidiĢDönerek
dönüĢ
dönüĢ
dönüĢ
30.22
21.96
20.35
20.11
23.80
20.21
27.39
24.76
21.90
15.26
19.84
14.47
25.38
21.52
26.48
23.78
18.12
11.71
32.64
25.63
30.49
27.65
19.18
12.60
38.06
30.66
35.31
32.18
26.60
22.88
39.88
33.41
39.79
37.48
31.42
28.35
38.91
33.94
43.76
42.77
35.01
31.61
42.25
37.03
48.58
48.36
38.03
35.11
44.34
41.46
54.09
54.07
39.71
37.54
47.31
43.72
60.00
60.00
40.19
38.96
47.88
47.89
65.64
65.64
41.74
41.21
Tablo 3 incelendiğinde, en düĢük varyasyon katsayısı değeri 18-46-0 gübresinde ve dönerek
çalıĢma koĢulunda (%11.71) elde edildiği görülmektedir. En yüksek varyasyon katsayısı ise üre
gübrede gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢulunda (%65.64) saptanmıĢtır. Her üç gübre çeĢidinde ve
her iki uygulama yönteminde özellikle 12.5 m değerinden sonra ani yükselmeler görülmektedir.
Tablo 3‘teki değerlerden yararlanarak ġekil 2a, 2b ve 2c elde edilmiĢtir. Böylece her bir gübre
çeĢidine ait gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarına ait varyasyon katsayısı değerleri belirlenmiĢ ve
bu eğriler yardımıyla iĢ geniĢliği değerleri saptanmıĢtır. ġekil 2a‘da 20-20-0 , ġekil 2b‘de üre ve ġekil
2c‘de 18-46-0 gübre uygulamalarına ait varyasyon katsayıları ve iĢ geniĢliği değerleri görülmektedir.
612
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
gidiş-dönüş
dönerek
gidiş-dönüş
70
60
dönerek
60
Varyasyon katsayısı (%)
Varyasyon katsayısı (%)
70
50
40
30
20
10
50
40
30
20
10
0
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
0
21
7
8
9
10
11
12
İş genişliği (m)
13
14
15
16
17
18
19
20
21
İş genişliği (m)
(a)
(b)
gidiş-dönüş
70
dönerek
Varyasyon katsayısı (%)
60
50
40
30
20
10
0
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
İş genişliği (m)
(c)
ġekil 2: Gübrelere Ait Varyasyon Katsayıları ve ĠĢ GeniĢliği Değerleri
ġekil 2a‘da görüldüğü gibi, 20-20-0 gübre uygulamalarında dönerek çalıĢma koĢullarında
varyasyon katsayısı değeri %20‘nin altında hesaplanmıĢtır. Bu nedenle özellikle dönerek çalıĢma
koĢullarında iĢ geniĢliği değerinin 9.50-11.25 m arasında seçilmesi gerekmektedir. Bu gübre
uygulamalarında gidiĢ-geliĢ çalıĢma koĢulları kullanılmamalıdır. ġekil 2b incelendiğinde, üre gübre
uygulamalarında gidiĢ-geliĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.5 m iĢ geniĢliğindeki varyasyon
katsayısı değeri %20‘dir. Bu nedenle üre gübre uygulamalarında, her iki uygulama koĢulunda ve 9.5 m
iĢ geniĢliğinde yapılan uygulamalarda dikkatli olunması gerekmektedir. Aksi takdirde en küçük bir
sapma varyasyon katsayısının istenmeyen değerlere yükselmesine neden olabilecek ve düzensiz
gübreleme neticesinde istenmeyen sonuçlar görülebilecektir. ġekil 2c‘de 18-46-0 gübresinin hem
gidiĢ-dönüĢ hem dönerek çalıĢma koĢullarında varyasyon katsayısı değerlerinin %20‘nin altında
olduğu görülmektedir. ĠĢ geniĢliğinin gidiĢ-dönüĢ çalıĢma koĢullarında 10.50-12.50 m arasında ve
dönerek çalıĢma koĢullarında 9.50-13.00 m arasında değiĢtiği görülmektedir.
Gübre Miktarı Değerleri
Diskli gübre dağıtma makinası, traktörün 540 d/min kuyruk mili devrinde 30 saniyeden az
olmamak koĢuluyla çalıĢtırılmıĢ ve toplanan gübreler tartılarak dakikada atılan gübre miktarı değerleri
belirlenmiĢtir. Denemelerde elde edilen gübre miktarı değerleri Tablo 4‘te verilmiĢtir.
Tablo 4: Gübre Miktarı Değerleri (kg/dak)
Tekrarlar
I.Tekrar
II.Tekrar
III.Tekrar
Ortalama
20-20-0
52.2
54.7
54.5
53.8
Dakikada atılan gübre miktarı (kg)
Üre
18-46-0
51.5
42.5
48.6
44.1
47.8
39.7
49.3
42.1
Gübreleme Normu Değerleri
3 no‘lu eĢitlik yardımıyla her bir gübre çeĢidine ait gübreleme normu değerleri hesaplanmıĢtır.
Hesaplamalarda en düĢük varyasyon katsayısının elde edildiği iĢ geniĢliği değerleri; 20-20-0
gübresinde 10.50 m, üre gübresi için 9.50 m ve 18-46-0 gübresi için 11.50 m olarak alınmıĢtır. Ayrıca
çalıĢma hızı 9 km/h olarak ölçülmüĢtür. Hesaplamalar sonucunda; gübreleme normu değerleri 20-20-0
gübresinde 341.59 kg/ha, üre gübresinde 345.96 kg/ha ve 18-46-0 gübresinde 244.06 kg/ha elde
edilmiĢtir.
613
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
SONUÇLAR VE ÖNERĠLER
Bu çalıĢma sonucunda; Ç.Ü. Ziraat Fakültesi AraĢtırma Uygulama Çiftliğine ait arazilerde 2020-0, üre ve 18-46-0 gübresi uygulamalarında kullanılan tek diskli gübre dağıtma makinasına ait
uygulama verileri elde edilmiĢtir. ÇalıĢmada, 9 km/h‘lik çalıĢma hızının kullanıldığı saptanmıĢtır. 2020-0 gübre uygulamalarında dönerek çalıĢma koĢullarının seçilmesi gerekmektedir. Bu uygulamalar
sırasında iĢ geniĢliği 9.50-11.25 m arasında seçilmelidir. En uygun iĢ geniĢliği değeri 10.50 m olarak
saptanmıĢtır. Bu gübreye ait gübreleme normu değeri 341.59 kg/ha olarak hesaplanmıĢtır. Üre gübresi
gidiĢ-dönüĢ ve dönerek çalıĢma koĢullarında uygulanabilir. Ancak varyasyon katsayısı değerinin %20
olması bu uygulamalarda dikkatli çalıĢmayı gerektirmektedir. Aksi halde en küçük bir dikkatsizlikte
varyasyon katsayısının %20‘lerin üzerine çıkaracak ve gübre dağılımının düzgünlüğünü bozacaktır.
Bu gübreye ait gübreleme normu değeri 345.96 kg/ha olarak hesaplanmıĢtır. 18-46-0 gübresi gidiĢdönüĢ çalıĢma koĢullarında 10.50-12.50 m arasında ve dönerek çalıĢma koĢullarında 9.50-13.00 m
arasında saptanmıĢtır. Bu gübreye ait gübreleme normu değeri 244.06 kg/ha olarak hesaplanmıĢtır.
Uygulamalardaki baĢarının operatörlerin iĢ anlayıĢına bağlı olduğu görülmektedir. Bu nedenle,
gübreleme makinalarının kalibrasyonu hakkında detaylı bilgilerin operatörlere aktarılması ve bu
konularda operatörlere eğitim seminerlerinin düzenlenmesi gerekmektedir.
Acknowledgement
Bu çalıĢma, Çukurova Üniversitesi AraĢtırma Birimi tarafından desteklenmiĢtir.
REFERANSLAR
Anonymous (2004). 1993-2002 Yılları Mukayeseli Ġmalat Durumu. Online: http://www.tarim.gov.tr/
Aydeniz, A. ve Brohi,A. (1991). Gübreler ve Gübreleme. Tokat: Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fakültesi.
Deligönül, F. (2003). TM-203 Ekim, Dikim ve Gübreleme Mekanizasyonu Ders Notları. Adana: Çukurova
Üniversitesi (BasılmamıĢ).
Önal, Ġ. (1987). Ekim-Dikim-Gübreleme Makinaları. Ġzmir: Ege Üniversitesi.
TSE (1988). TS-5675 Gübre Dağıtıcıları-Santrifüjlü, Kimyevi. Ankara: TSE.
TSE (1996). TS-2541 Tarım Makinaları-Santrifüjlü Kimyevi Gübre Dağıtıcıları-Deney Metotları. Ankara: TSE.
Yıldız, Y. (1979). Diskli Gübre Dağıtma Makinalarında Yapısal Özelliklerin Gübre Dağılımına Etkileri. ÇağdaĢ
Tarım Tekniği. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, ss:37-40, Adana.
Yıldız, Y. (1982). Yerli Yapım Tek Diskli Gübre Dağıtma Makinalarında Dağılım Desenlerini İyileştirme
Olanakları Üzerinde Bir Araştırma. Adana: Çukurova Üniversitesi (Doktora Tezi).
Yıldız, Y. ve Karakaya, N. E. (1988). Mineral Gübre Dağıtma Makinalarının ĠĢe Hazırlanması. Adana‟da Tarım,
(5), 4-7.
Zabunoğlu, S. ve Karaçal, Ġ. (1986). Gübreler ve Gübreleme. Ankara: Ankara Üniversitesi.
614
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Van Ġli Gövelek Köyü Mera Vejetasyonunun Botanik Kompozisyonu
Ercan ÇĠPLAK
Gıda Tarım ve Hay. Müd,Türkiye
ercanciplak@gmail.com
Mehmet Macit ERTUġ*
Hakkari Üniversitesi, Türkiye
macitertus@gmail.com
Özet
Bu çalıĢma 2014 yılında Van ili Gövelek köyü meralarında botanik kompozisyonun
belirlenmesi için yürütülmüĢtür. Vejetasyonun belirlenmesinde lup yöntemi kullanılmıĢtır. Yapılan
floristik araĢtırmada en fazla sayıda Asteraceae, Fabaceae, Poaceae ve Lamiaceae familyalarına ait
bitki türlerine rastlanmıĢtır. En yüksek oranda rastlanılan bitki türleri Hordeum violaceum % 8.54,
Festuca oreophila % 6.44, Eryngium billardierei % 5.20 olarak tespit edilmiĢtir. Kaliteli mera yem
bitkisi olarak nitelendirilen Festuca oreophila, Bromus armenus, Dactylis glomerata ve Vicia
villosa türleri listede yer almıĢtır.
Anahtar kelimeler: Van, Mera, Botanik kompozisyon
DETERMINATION OF BOTANICAL COMPOSITION OF
PASTURES VEGETATION IN GOVELEK VILLAGE OF VAN
Abstract
This study was conducted for determining the botanical composition in Govelek Village
pastures of Van province in 2014. Loop method was used in order to determine the pasture
vegetation. As a result of the floristic research carried out, the highest number of plant species have
been found to belong to the Asteraceae, Fabaceae, Poaceae and Lamiaceae. It was determined that
the highest rate of common plant species observed Hordeum violaceum 8.54%, Festuca oreophila
6.44% and Eryngium billardiere 5.20%. Described as the quality of pasture forage crops, Festuca
oreophil, Bromus armenus, Dactylis glomerata and Vicia villosa species were included in the list.
Key words: Van, Pasture, Botanical composition
GiriĢ
Çayır ve meralar kaliteli ve ucuz kaba yem kaynağı olması yanında gen kaynaklarını
içermesi, yaban hayatı alanı, temiz su kaynaklarını barındırması gibi önemli özelliklere sahip
alanlardır. Ülkemizde 1940 yılında 44 milyon hektar çayır ve mera alanı var iken bugün bu miktar
14,6 milyon hektar seviyelerine gerilemiĢtir. Meraları değerlendirmede en önemli çiftlik hayvan
varlığımızı simgeleyen Küçük BaĢ Hayvanlar da sayıca yarıya inmesi otlatma meralarındaki bu
daralmalardandır(Avcıoğlu, 2012). Mera alanlarının azalması meralar üzerindeki baskıyı daha da
arttırmıĢ, bu durum meralardaki kaliteli yem bitkilerinin tükenmesine, buraların erozyon sahasına
dönüĢerek baraj, yerleĢim yeri, karayolu gibi birçok alt yapı tesisleri tarafından tehdit edilir duruma
gelmesine neden olmuĢtur(Tükel, 1981).
Doğu Anadolu Bölgesinin genelinde olduğu gibi Van ilinde de iklim ve arazi koĢulları
çiftçiyi meraya dayalı hayvancılık yapmaya sevk etmiĢtir. Yem bitkileri ekim, bakım ve hasat
masrafları göz önüne alındığında çayır ve meralar en ucuz yem kaynağı olması nedeniyle aĢırı ve
zamansız otlatılmaktan kurtulamamıĢlardır. Ağır otlatma baskısı altında bulunan meralarımızdan
istenilen seviyede ve kalitede yem kaynağı elde edilememektedir. Doğu Anadolu Bölgesinde ekilen
alanların %24'ünü yem bitkileri oluĢturmaktadır (Sabancı ve ark., 2010). Van ili ise ülke mera
varlığının %10‘una sahiptir. Yem bitkileri ekiminin 1.045.859 ha olduğu ve yaklaĢık 150.000
büyükbaĢ ve 2.300.000 küçükbaĢ hayvan varlığına sahip il de yeterli düzeyde kaliteli yem üretimi
yapılamamaktadır(Anonim, 2015a).
615
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Dünyada nüfusun hızla artıĢı beslenme sorunlarının daha da artmasına yol açtığından bir
yandan bitkisel ürünlere bir yandan da hayvansal ürünlere duyulan gereksinim tarımın bütün
kollarında olduğu gibi çayır mera kültüründe de yoğun bir çalıĢmayı ve geliĢmeyi zorunlu kılmıĢtır.
Gövelek Köyü Van ilinin doğusunda bulunan Erek Dağı‘nın doğusunda 2000 m rakımının
üzerinde bir bölgede bulunmaktadır. GeniĢ mera ve yayla alanlarına sahip bölgede küçükbaĢ
hayvancılık yaygındır. Hayvanların beslenmesinde çayır ve meralar en önemli yem kaynağı
konumundayken, uzun dönemde çiftçinin erken ve aĢırı otlatma yapması sonucunda meraların
botanik kompozisyonlarında yem değeri olmayan ve az olan bitkilerin çoğalmasına neden olmuĢtur.
Verimsiz meralarda otlatılan hayvanlardan istenen verimin alınamaması yöre halkının kentlere göç
etmesine neden olmaktadır. Bu durum meraların botanik kompozisyonlarının saptanmasını ve
uygun ıslah çalıĢmalarının yapılmasını gerekli hale getirmiĢtir.
Van ili Gövelek Köyüne ait meraların botanik kompozisyonlarının ve bitki kaplama
alanlarının belirlenmesi ile bundan sonra yapılacak ıslah çalıĢmalarında yararlanılabilecek bilgilerin
elde edilmesi amaçlanmıĢtır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Materyal
ÇalıĢma, Van ili Ġpekyolu ilçesine bağlı Gövelek Köyüne ait meralarda belirlenen
parsellerde 2014 yılında yürütülmüĢtür. Van ilinin uzun yıllar ortalama yağıĢı 387.9 mm‘dir. 2014
yılına ait yağıĢ miktarı 377.3 mm civarında olup uzun yıllar ortalama değerlerine yakındır (Anonim
2014).
Gövelek Köyünün yüz ölçümü yaklaĢık 39.000 da olup, bunun 31.000 dekarı çayır ve
meralardan oluĢmaktadır. Köyün %79.5‘i meralarla kaplıdır. Mera alanlarının bu kadar geniĢ yer
kaplamasında arazinin tarım yapılamayacak kadar eğimli olmasının, erozyon nedeniyle kalın toprak
örtüsünün bulunmayıĢının etkisi büyüktür. Köyde kuru tarım hâkim olmakla birlikte Gövelek
Gölünün de bulunduğu Gövelek düzünde sulu tarım yapılmaktadır (Anonim, 2015b).
Çıplak alanların dağılıĢında topografik yapının etkisi ön plana çıkmaktadır. Sırtların uzanıĢı
ile çıplak alanların dağılıĢı arasında tam bir paralellik söz konusudur. Bu alanlarda eğim
derecelerinin yüksek olmasına bağlı olarak erozyon nedeniyle yüzey toprağı aĢınarak yüzeye çıplak
kayalık alanlar çıkmıĢtır. Eğimin 15–30º ve yüksekliğin 2000–2400 m olduğu sahalar yoğun olarak
görüldüğü yerlerdir. Bostaniçi ile Gövelek Gölü arasında heyelan alanları yaygındır (Duman, 2011).
Köyün geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Genellikle küçükbaĢ hayvan beslenmektedir.
Hayvanlar yaz döneminde daha serin olan yüksek rakımlı yaylaya çıkarılmaktadır. Köyün büyük
baĢ hayvan varlığı 264, küçükbaĢ hayvan varlığı ise 9000‘dir. Tarla tarımı olarak da genellikle yem
bitkileri ve buğday tarımı yapılmaktadır. Gövelek köyünde 2014 itibari ile 4600 da buğday, 820 da
yonca ve korunga üretimi yapılmaktadır (Anonim, 2015b).
Yöntem
ÇalıĢma yapılan Gövelek köyüne ait meralar Van-Gövelek yolu boyunca merayı temsil
ettiği düĢünülen dört bölgede yapılmıĢtır.
Botanik kompozisyon tespitinde Lup yöntemi kullanılmıĢtır. Gençkan, (1985)‘in bildirdiği
yöntemde küçük değiĢiklik yapılarak, toprak seviyesi üzerinde, 25 m uzunluğunda ve belirli
doğrultudaki bir hat üzerinde her 25 cm de bir defa olmak lup çubuğunun ucunda bulunan 2 cm
çapındaki daire içerisine giren türler kaydedilmiĢtir. Yere yatay olarak uygulanan lup ile vejetasyon
incelenmiĢ daha sonra familyalarına göre ayrılarak botanik kompozisyon tespit edilmiĢtir. Hat
üzerinde kalan boĢ alanlar sayılmıĢ ve bunların dıĢında kalan kısımlar bitki ile kaplı alan olarak
belirlenmiĢtir. Ayrıca toplam alanda her türe ait frekans değerleri saptanmıĢtır. Mera durumunu
belirlemek için Gençkan, (1985), Anonim, (2008) ve Bilgin, (2010)‘dan yararlanılmıĢtır.
616
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Çizelge 1. ÇalıĢmanın yapıldığı alanlara ait bilgiler.
Yapılan çalıĢma
Koordinat
Yükseklik (m)
Lup 1
38 32 56N
43 34 24E
2317
Lup 2
38 32 17N
43 35 27E
2319
Lup 3
38 32 44N
43 35 24E
2336
Lup 4
38 32 55N
43 33 21E
2310
BULGULAR VE TARTIġMA
Botanik Kompozisyon
Van ili Ġpekyolu ilçesine bağlı Gövelek köyüne ait doğal meralarda teĢhis edilen bitkiler
Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Bu mera alanlarında 21 familyaya ait 58 cins 77 türün varlığı saptanmıĢtır.
Gövelek köyü meralarında yapılan floristik araĢtırmada en fazla Asteraceae, Fabaceae,
Poaceae ve Lamiaceae familyalarına ait bitki türlerine rastlanmıĢtır. En az bitki türlerine rastlanılan
familyalar Apiaceae, Caryophyllaceae ve Rubiaceae‟dır. Scrophulariaceae, Asparagaceae,
Brassicaceae, Campanulaceae, Papaveraceae, Plantaginaceae, Plumbaginaceae, Ranunculaceae,
Rosaceae, Cistaceae, Dipsacaceae, Euphorbiaceae ve Hypericaceae familyalarına ait birer bitki
örneğine rastlanmıĢtır.
Çizelge 2. Gövelek köyü meralarında saptanan taksonlar ve frekansları
Familya
Tür
Fabaceae
*Astragalus adunciformis Boiss.
*Astragalus cinereus Willd.
*Astragalus eriocephalus Wılld. subsp. Eriocephalus W.
*Astragalus hirticalyx Boiss. & Kotschy
*Astragalus jodostachys Boiss. & Buhse
Onobrychis transcaucasica Grossh.
*Securigera orientalis L.subsp. orientalis
Trifolium montanum L.subsp. humboldtianum
Vicia cracca L. subsp. cracca
Vicia peregrina L.
Vicia villosa L.subsp. villosa
Poaceae
Bromus armenus Boiss
*Bromus danthoniae Trin.
*Bromus japonicus Thunb.
*Bromus japonicus Thunb. subsp. Anatolicus
*Bromus tectorum L.
Dactylis glomerata L.
Festuca oreophila Markgr.& Dannenb.
Hordeum violaceum Boiss. & Huet
Poa bulbosa L.
Stipa pulcherrima C. Koch. subsp. Epilosa
*Taenitarum caput-medusae (L.)Nevskisubsp. Crinitum
*Ġstilacı türler; ** Frekans oranları %1‘in altında olan türler
617
Frekans (%)
1.36
1.36
2.48
**
3.47
**
**
**
**
**
1.36
**
**
**
2.23
**
1.49
6.44
8.54
3.71
**
4.08
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Çizelge 2. Gövelek köyü meralarında saptanan taksonlar ve frekansları (devamı)
Familya
Tür
Asteraceae
*Achillea biebersteinii Afan.
*Achillea nobilis L. subsp. Kurdica Hub.-Mor
*Achillea vermicularis Trin.
*Anthemis tinctoria L. var. Tinctoria L.
*Artemisia incana L.
*Crepis sancta L.
*Centaurea persica Boiss
*Centaurea spectabilis Fisch.& Mey.
*Chardinia orientalis L.
*Cirsium arvense L. Scop subsp. Arvense
*Echinops pungens Trautv.
*Inula montbretiana DC.
*Scorzonera latifolia (Fisch.& Mey.) DC
*Scorzonera incisa DC.
*Senecio doriiformis DC. subsp. Doriiformis DC.
*Klasea radiata subsp. bieeberstiniana Grossh
*Tragopogon pratensis L.
*Xeranthemum annuum L.
Apiaceae
*Bunium microcarpum (Boiss.)Freyn subsp. bourgaei Boiss.
*Eryngium billardierei F. Delaroche.
*Falcaria vulgaris Bernh.
*Ferula haussknechtii Wolff ExRech. Fıl.
*Grammosciadium macrodon Boiss.
*Pimpinella tragium Vill. subsp. lithophila Schischkin
*Prangos ferulacea (L.)
Lamiaceae
*Acinos rotundifolius Pers.
*Phlomis armeniaca Willd.
*Phlomis pungens Willd.
*Salvia multicaulis Vahl.
*Salvia odontochlamys Hedge
*Nepeta betonicifolia C. A. Meyer
*Teucrium orientale L. var. Orientale
*Teucrium orientale var. Puberulens
*Thymus kotschyanus var. Glabrescens
*Thymus kotschyanus var. kotschyanus
Caryophyllaceae
*Arenaria blepharophylla Boiss. var. blepharophylla Boiss.
Arenaria gypsophiloides L.
*Minuartia hamata (Hausskn.)Mattf.
Caryophyllaceae
*Silene lasiantha Koch
Rubiaceae
*Cruciata taurica (Pallasex Willd.) Ehrend.
*Galium consanguineum Boiss.
*Galium subvelutinum (Dc.) C. Koch
Scrophulariaceae
*Veronica orientalis Miller. subsp. Orientalis
Asparagaceae
*Ornithogalum narbonense L.
Brassicaceae
*Alyssum minus (L.) Rothm. var. minus
Campanulaceae
*Campanula glomerata L.
Papaveraceae
*Papaver orientale L.
*Ġstilacı türler; ** Frekans oranları %1‘in altında olan türler
618
Frekans (%)
**
1.49
1.24
**
**
2.23
**
**
1.24
**
**
**
**
**
**
1.11
**
2.10
**
5.20
**
4.70
**
**
4.08
3.34
**
**
**
**
1.24
**
**
**
1.24
**
**
**
**
**
3.09
1.24
**
**
**
**
**
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Çizelge 2. Gövelek köyü meralarında saptanan taksonlar ve frekansları (devamı)
Familya
Tür
Plantaginaceae
Plantago lanceolata L.
Plumbaginaceae
*Acantholimon bracteatum (Boiss) var. capitatum
Ranunculaceae
*Thalictrum flavum L.
Rosaceae
*Potentilla inclinata Vill.
Cistaceae
*Helianthemum ledifolium (L.) Mıller var. ledifolium
Dipsacaceae
Cephalaria microcephala Boiss.
Euphorbiaceae
*Euphorbia virgata Waldst. & Kit.
Hypericaceae
*Hypericum scabrum L.
*Ġstilacı türler; ** Frekans oranları %1‘in altında olan türler
Frekans(%)
**
3.84
**
**
1.61
**
**
**
Gövelek köyü meralarında saptanan bitki türlerinin frekansları Çizelge 2‘de verilmiĢtir.
Gövelek köyü mera alanlarında en fazla sayıda rastlanılan bitki türleri Hordeum violaceum % 8.54,
Festuca oreophila % 6.44, Eryngium billardierei % 5.20 olarak tespit edilmiĢtir.
ÇalıĢma yapılan mera alanında bitki ile kaplı alan % 85.71 ile %100 arasında değiĢmiĢtir
(Çizelge 3). ÇalıĢılan alanların ortalama olarak % 92.63 oranında bitki ile kaplı olduğu belirlenmiĢtir.
Çıplak alan % 0-14.29 arasında ortalama % 7.37, çalı ile kaplı alan ise belirlenememiĢtir. Bulgularımız
Buzuk ve ark. (2009) ile BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun bulgularıyla genel bir uyum içerisindedir. Bitki
ile kaplı alan, Bakır ve Açıkgöz (1976), GökkuĢ ve ark. (1993), Koç ve GökkuĢ (1994), Yılmaz ve
ark. (1999), Terzioğlu ve Yalvaç (2004)‘ın bulgularından daha yüksek bulunmuĢtur. Bulguların diğer
çalıĢmalardan daha yüksek oranda bitki ile kaplı olmasının çalıĢılan bölgelerin farklılığından
kaynaklandığı düĢünülmektedir. Ayrıca Gövelek köyü meralarında çalıĢılan iki bölgenin etrafının
kısmen tarlaya çevrilmesinden dolayı hayvanların buraya girememesi sonucunda ağır bir otlatma
baskısının oluĢmadığı ve bitkiyle kaplı alanın yüksek olduğu düĢünülmektedir.
Çizelge 3. Gövelek köyü meralarının bitki ile kaplı alanları (%)
1. Ölçüm
2. Ölçüm
3. Ölçüm
Bitki ile kaplı alan
Çıplak alan
100
-
98.68
1.32
86.13
13.87
4. Ölçüm
Ortalama
85.71
14.29
92.63
7.37
ÇalıĢma alanı meralarında botanik kompozisyonunda; % 11.91 Fabaceae, % 26.67 Poaceae
ve % 53.62 diğer familyalardan bitkiler saptanmıĢtır(Çizelge 4). Poaceae ve Fabaceae oranının diğer
familyaların yarısına yakın ve Poaceae familyasına ait türlerin Fabaceae familyasının iki misli
oranında bulunduğu belirlenmiĢtir. Van ilinin farklı köylerinde bulgularımız çalıĢan Yılmaz ve ark.
(1999)‘nın bulgularıyla yakınlık göstermektedir. Yine çalıĢmamızda Van ilinin farklı meralarında
çalıĢan Buzuk ve ark. (2009)‘nın saptadıkları Poaceae oranlarına, BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun
saptadıkları Fabaceae oranına yakın sonuçlar elde edilmiĢtir. Familya oranları Deveci ve Andiç
(1992), Kıran (1993), Terzioğlu ve Yalvaç (2004)‘ın bulgularından farklı olarak bulunmuĢtur. Van
iline yakın iklim koĢullarına sahip Erzurum ilinde çalıĢan Koç ve GökkuĢ (1994)‘un saptadıkları
Fabaceae oranı ile yakın sonuçlar elde edilirken, Tosun (1968), GökkuĢ ve ark. (1993) ve Zengin ve
Güncan (1996)‘nın bildirdiklerinden farklı oranlarda botanik kompozisyon tespit edilmiĢtir. Bulguların
diğer çalıĢmalardan farklı olmasının çalıĢmanın yapıldığı bölgenin ve otlatma baskısının farklılığından
kaynaklandığı düĢünülmektedir. Nitekim Van ili meralarında çalıĢan Yılmaz ve ark. (1999) ağır ve
hafif otlatılan kesimlerde farklı oranlarda botanik kompozisyon elde etmiĢlerdir. Yine birbirine yakın
farklı köylerdeki meralarda Buzuk ve ark. (2009) botanik kompozisyonda iki ve üç misline kadar
farklı oranlarda Fabaceae ve Poaceae oranları elde etmiĢlerdir.
Çizelge 4. Gövelek köyü meralarında saptanan familya oranları (%)
Familyalar
1. Ölçüm
2. Ölçüm
3. Ölçüm
4. Ölçüm
Ortalama
Baklagil
Buğdaygil
Diğer
11.91
26.67
53.62
9.67
2.25
6.08
12.28
29.39
57.02
10.40
43.93
30.06
619
15.31
5.10
65.31
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Mera Durumu
Lup yöntemi ile elde edilen ve frekansları sonucunda oranları tespit edilen mera durumuna
göre azalıcı, çoğalıcı ve istilacı bitki oranı sırasıyla %4.34, 21.16 ve 74.50‘dir (Çizelge 5). Hayvanlar
tarafından yenen iyi cins bitkiler oranı %25.5‘dir. Bulgular, BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun bulgularıyla
benzerlik göstermektedir. Elde edilen bulgular neticesinde, Deveci ve Andiç (1992), Koç ve GökkuĢ
(1994), Özgökçe ve ark. (2004), Buzuk ve ark. (2009), BeyiĢ ve Olcayto (2011)‘nun bildirdiği gibi
meralar üzerindeki yoğun baskı nedeniyle iyi cins yem bitkilerinin azaldığı, zehirli ve istilacı bitkilerin
çoğaldığı Ģeklindeki bildirimleriyle uyum içerisindedir.
Çizelge 5. Gövelek köyü meralarındaki azalıcı, çoğalıcı, istilacı türlerin sayısı ve oranları
Türler
Adet
%
Azalıcı
Çoğalıcı
Ġstilacı
6
7
64
4.34
21.16
74.50
Toplam
77
100
Mera vejetasyonunda 77 tür bitkiden sadece 13 tanesinin azalıcı ve çoğalıcı bitki olarak
tanımlanan iyi cins türler olması ve oranının da düĢük düzeylerde olması dikkat çekmektedir. Gövelek
köyü meralarında, Bromus armenus, Dactylis glomerata, Onobrychis transcaucasica, Trifolium
montanum subsp. humboldtianum, Vicia cracca subsp. cracca,Vicia villosa subsp. villosa azalıcı
türler tespit edilmiĢtir. Çoğalıcı türler olarak da Gövelek köyü meralarında, Arenaria gypsophiloides,
Cephalaria microcephala, Festuca oreophila, Hordeum violaceum, Plantago lanceolata, Poa bulbosa,
Stipa pulcherrima subsp. epilosa türleri tespit edilmiĢtir. Geriye kalan 64 tür istilacı olarak tespit
edilmiĢtir.
SONUÇ
Van ili Gövelek köyü meralarında 2014 yılında botanik kompozisyonunun belirlenmesi
çalıĢması yapılmıĢtır. Lup metoduyla belirlenen kompozisyon sonucunda, %26.67 Poaceae, %11.91
Fabaceae ve %53.62 diğer familyalardan bitkiler saptanmıĢtır ve mera alanının % 91.56 oranında bitki
ile kaplı alan olduğu belirlenmiĢtir. Poacea familyasına ait olan ve hayvanların severek yediği Bromus
armenus, Dactylis glomerata, Festuca oreophila, Hordeum violaceum, Poa bulbosa, Stipa
pulcherrima subsp. Epilosa türlerine; Fabaceae familyasına ait olan ve hayvanların severek yediği
Onobrychis transcaucasica, Trifolium montanum subsp. humboldtianum, Vicia cracca subsp. cracca,
Vicia villosa subsp. Villosa ve diğer familyalardan Arenaria gypsophiloides, Cephalaria microcephala
türlerine rastlanılmıĢtır. Diğer familyalara ait istilacı Eryngium billardierei. Ferula haussknechtii gibi
türler oransal olarak fazla bulunurken, zehirli Hypericum scabrum türüne de rastlanmıĢtır. ÇalıĢma
sonucunda Gövelek köyü meralarında yoğun baskı altında azalıcı türler yerine istilacı türlerin daha
fazla oranda olduğu, iyi cins bitkilerin % 25.5 oranında bulunduğu, meranın zayıf mera sınıfında
olduğu, meraların düzeltilmesinin amenajman ilkeleri uygulanması yanında mera ıslah çalıĢmalarının
da uygulanması ile mümkün olabileceği düĢünülmektedir.
REFERANSLAR
Anonim, (2008). Türkiye‟nin Çayır ve Mera Bitkileri. Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı Tarımsal Üretim
ve GeliĢtirme Genel Müdürlüğü.
Anonim, (2014). Van Meteoroloji Bölge Kayıtları, Van.
Anonim, (2015a). Van Tarım İl Müdürlüğü Brifing Kayıtları, Van.
Anonim, (2015b). İpekyolu İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü kayıtları, Van.
Avcıoğlu, R. (2012). Türkiye Meraları ve Mera Kanununun Getirdikleri. Tarım Bilimleri Araştırma
Dergisi 5(1): 24-32.
620
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Bakır, Ö., ve Açıkgöz, E. (1976). Yurdumuzda Yem Bitkileri, Çayır-Mera Tarımının Bugünkü
Durumu, Geliştirme Olanakları Ve Bu Konuda Yapılan Araştırmalar. Çayır-Mera Ve
Zootekni AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, No:61, Ankara.
BeyiĢ, M. E., ve Sabancı C. O. (2011). Van Ġli GevaĢ Ġlçesi meralarının botanik kompozisyonları ve ot
verimleri üzerine bir araĢtırma. Türkiye IX. Tarla Bitkileri Kongresi. Poster Bildiriler. (pp.
2009-2013). Bursa.
Bilgin, F. (2010). Artvin Ardanuç-Aydın Köyü Yaylası Mera Vejetasyonu İle Bazı Toprak
Özelliklerinin Yükseltiye Göre Değişiminin İrdelenmesi, (yüksek lisans tezi). Artvin
Çoruh Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Orman Mühendisliği Anabilim Dalı,
Artvin.
Buzuk, G., Sabancı, C. O., ve ErtuĢ, M. M. (2009). Van Ġli Çaldıran Ġlçesi meralarının botanik
kompozisyonları ve ot verimleri üzerine bir araĢtırma. Türkiye VIII. Tarla Bitkileri Kongresi.
Poster Bildiriler, Hatay.
Deveci, M., ve Andiç, C. (1992). Van yöresi doğal çayır mera vejetasyonunun ekolojik ve
fitososyolojik yönden incelenmesi üzerine araĢtırmalar. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Dergisi, 1(2):147-174.
Duman, N. 2011. Erçek Gölü Yakın Çevresinin Fiziki Coğrafyası, (doktora tezi). Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Ankara.
Gençkan, M. S. (1985). Çayır-Mera Kültürü Amenajmanı Islahı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları. No. 483.
GökkuĢ, A., Avcı, M., Aydın, A., Mermer, A., ve UlutaĢ, Z. (1993). Yükseklik Eğim ve Yöneyin Mera
Vejetasyonlarına Etkileri. Tarım Orman KöyiĢleri Bakanlığı Doğu Anadolu Tarımsal
AraĢtırma Enstitüsü, Yayın No: 13, A.Ü. Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi, Erzurum.
Kıran, A. (1993). Van Ekolojik Şartlarında Azot Ve Fosforlu Gübrelemenin Tabii Meranın Kuru Ot İle
Ham Protein Verimine ve Otun Bazı Kimyasal Özelliklerine Etkisi Üzerinde Bir Araştırma
(yüksek lisans tezi). Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarla Bitkileri
Anabilim Dalı, Van,
Koç, A., ve GökkuĢ, A. (1994). Güzelyurt Köyü mera vejetasyonunun botanik kompozisyonu ve
toprağı kaplama alanı ile bırakılacak en uygun anız yüksekliğinin belirlenmesi. Türk Tarım ve
Ormancılık Dergisi, 18(6): 495-500.
Özgökçe, F., Akdeniz, H., ve Keskin. Ġ. B. (2004). Van doğal meralarında bulunan bazı önemli
baklagil (Fabaceae) taksonları ve bunların botanik özellikleri. XVII. Ulusal Biyoloji Kongresi.
(pp.201-206). Adana.
Sabancı, C. O., Baytekin, H., Balabanlı, C., ve Acar, Z. (2010). Yem bitkileri üretiminin arttırılması
olanakları. Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi. Vol.1. pp.(343-360). Ankara,
Terzioğlu, Ö., ve Yalvaç, N. (2004). Van yöresi doğal meralarında otlatmaya baĢlama zamanı, kuru ot
verimi ve botanik kompozisyonun belirlenmesi üzerine bir araĢtırma. Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 14(1):23-26.
Tosun, F. (1968). Doğu Anadolu kıraç meralarının ıslahında uygulanabilecek teknik metodların tespiti
üzerine bir araĢtırma. Zirai Araştırma Enstitüsü Araştırma Bülteni, Yayın No: 29, Ankara.
Tükel, T. (1981). Ulukışla‟da Korunan Tipik Bir Dağ Merası İle Eş Orta Malı Meraların Bitki Örtüsü
ve Verim Güçlerinin Saptanması Üzerine Araştırmalar (doçentlik tezi). Çukurova Üniversitesi
Ziraat Fakültesi, Adana.
Yılmaz, Ġ., Terzioğlu, Ö., Hakkı, A., Bilal, K., ve Özgökçe, F. (1999). Ağır ve nispeten hafif otlatılan
bir meranın bitki örtüler ile kuru ot verimlerinin incelenmesi üzerine bir araĢtırma. Türkiye 3.
Tarla Bitkileri Kongresi. (pp. 23-28). Adana
Zengin, H., ve Güncan, A. (1996). Erzurum ve AĢkale çayırlarında bulunan bitkiler, bunların
yoğunlukları ve rastlama sıklıkları üzerine araĢtırmalar. Türkiye 3. Çayır Mera ve Yem
Bitkileri Kongresi, (pp. 82-89) Erzurum.
621
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Hepatoprotective Potential of Giant Fennel ( Ferula communis) Extract on
Carbon Tetrachloride-Induced Hepatotoxicity and Oxidative Damage in
Rats
Gulsah Yıldız Deniz*
Ataturk University, Turkey
Esra Laloglu
Ataturk University, Turkey
Mesut Deniz
Ataturk University, Turkey
Hayrunnisa Nadaroglu
Ataturk University, Turkey
Abstract
Giant fennel ( Ferula communis) has various uses in traditional medicine. However, the
hepatoprotective effect of F. communis has not been investigated yet. The aim of our study was to
investigate the hepatoprotective effects of F. communis extract against carbon tetrachloride (CCI4) induced liver damage. The study was conducted in rats as seven groups. Two different concentrations
of F. communis extract (150 and 300 mg/kg/day) were given by intraperitoneal (ip) injection for eight
weeks. The liver damage was developed by the injection of CCI4 dissolved in soybean oil (1
mL/kg/twice a week, ip).
The protective effect of F. communis was monitored by aspartate transaminase (AST) and alanine
transaminase (ALT), gamma-glutamyltransferase (GGT) activities, and the activity of antioxidant
enzymes as superoxide dismutase (SOD) and glutathione peroxidase (GPx) was established in the
liver. Histological and immunohistochemical changes of liver tissue were evaluated by using
Haematoxylen-Eosin (H&E), cysteine-dependent aspartate-directed proteases 3 (Caspase-3) and 8hydroxydeoxyguanosine (8-OhdG) methods. The results were compared with the CCI4 treated and
untreated groups.
In conclusion, our findings demonstrate the potential of F. communis in the attenuation of ex vivo and
in vivo hepatotoxicity and oxidative damage. This further suggests its therapeutic value in various
liver diseases.
Key words: Carbon tetrachloride, Ferula communis, Liver, Antioxidant enzymes
1. Introduction
Ferula communis L., subsp. communis, namely giant fennel, has extensively been used in traditional
medicine for a wide range of ailments. Fresh plant materials, crude extracts and isolated components
of F. communis showed a wide spectrum of in vitro and in vivo pharmacological properties including
antidiabetic, antimicrobial, antiproliferative, and cytotoxic activities (Akaberi, 2015:1050). It is used
for skin diseases, rheumatism, craks in feet, helminthic diseases, pains in the joints, female sterility,
hysteria and dysentery (Faraj, 2005:122).
The most important characteristic of f. communis is the capacity to synthesize 4-hydroxycomarins. 4hydroxycomarin anticoagulans are know, on the other hand, to be used for the treatment and
management of tromboembolic-disease in humans. In the past few years, coumarins received much
attention for their diverse bioactivities (Borges et al., 2005:887) Some coumarins from natural sources
have been also used as therapeutic agents in humans (Mueller, 2004:23). Two chemotypes of F.
communis L. have been characterized with different biological effects. Poisonous chemotype contain
mainly prenyl coumarins such as ferulenol (Iranshahi et al., 2003:431) and related compounds that are
responsible for ferulosis (a lethal haemorrhagic disorder which mainly affects goats, sheep, cattle
and horses) and its toxicity. Ferulenol has a dual effect on mitochondrial functions depending on
concentration. At low concentrations, ferulenol inhibited ATP synthesis, while it did not have any
622
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
effect on mitochondrial respiration. In contrast, at higher concentrations, ferulenol inhibited oxygen
consumption. This data showed that ferulenol, and F. communis chemotype containing ferulenol,
might exert their toxicity via other mechanisms including mitochondrial dysfunction (Lahouel et al.,
2007:355). The other chemotype is non‐poisonous and contains daucane esters (Appendino et al.,
1988:3619, Fraigui et al., 2002:5). In the most severe cases, drug-induced liver injury can require
liver transplantation or lead to the death of the patient (Björnsson, 2009:357). Epidemiological and
laboratory findings reveal that foods containing antioxidants delay the progress of liver disease
probably due to prevention or neutralization of detrimental effects of free radicals (antioksidanlarla
alakalı makale kaynak). Currently, there is a real need for effective therapeutic agents, especially
natural products with a minimal incidence of toxic effects. Therefore; it seems that F. communis
extract can have positive effect on Carbon Tetrachloride-Induced hepatotoxicity and oxidative
damage in rats.
The liver is the body‘s largest gland. It is a vital organ that supports nearly every other organ in the
body in some facet. Major functions of the liver include carbohydrate, protein, and fat metabolism as
well as secretion of bile, and the storage and detoxification of several drugs and xenobiotics (Arbab et
al., 2016:60). Many chemicals, drugs, xenobiotics, and infections induce hepatic oxidative and
functional disturbances (Kamal et al., 2016:16). Carbon tetrachloride (CCl4) is a hepatotoxic agent that
is widely used to induce liver injury in experimental animals in order to evaluate the antioxidant
properties of possible hepatoprotective agents (Pinto et al., 2012:3405). Furthermore, CCl 4 is able to
increase lipid peroxidation on the cell membrane and alter enzyme activity, thereby inducing hepatic
injury and necrosis (Weber LW,). The liver injury may be prevented or treated by blocking or
retarding the process of oxidative stress and inflammation (Lin et al., 2012:3413). Natural products
from traditional herbal medicine, have been attracted much attentions as effective and safe alternative
treatments for liver diseases (Ma et al. 2009:872).
In the light of these considerations in the literature, our study was designed to investigate the possible
hepatoprotective effect of F. Communis on CCl4-induced hepatotoxicity in rat. We also determine the
in vivo antioksidant activity of F. Communis.
2. Materials and methods
Experimental animals
Forty nine adult male Spraque-Dawley rats (weighing 300–340 g) obtained from Medical
Experimental Application and Research Center, Ataturk University, were used. Animals were housed
inside polycarbonate cages in an air-conditioned room (22 ºC± 2 ºC) with 12-h light–dark cycle.
Standard rat feed and water were provided ad libitum. The rats were allowed to acclimatize to the
laboratory environment for 7 days before the start of the experiment. Liver damage was induced by
intraperitoneal injection of % 30 CCI4 diluted with soybean oil at a dose of 1 mL per 100 g of body
weight twice a week for eight week. All procedures were performed in conformity with the
Institutional Ethical Committee for Animal Care and Use at Ataturk University (protocol number:
36643897-175/14) and the Guide for the Care and Use of Laboratory Animals.
The Preparation of Lyophilized Water and Alcohol Extracts of Giant fennel ( F.communis)
F.communis was collected from Erzurum, during the summer of 2013. The plant was identified and
authenticated by experts from Botanical Department (Ataturk University, Erzurum, TURKEY).
Identified samples were air-dried. 100 g F.communis was weighted and splitted with blender device
for each treatment. Then, samples were divided into two parts. In the first part, 100 mL-purified water
was added to the splitted sample. It was extracted at the room temperature for a night. Then, it was
filtered and the operation was repeated. After the extracts were combined, they were filtered into filtre
paper, then the filtrates were taken to ballons, and frozen in deepfreeze. The frozen extracts were
lyophilized under the pressure of 50 mm-Hg until it dried in lyophilizer. After alcohol was added to
the second part of splitted black mulberry cells, extracted, and it was filtred and removed by
evaporator dissolver. Extracts were incubated at 4 oC until use.
623
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Experimental groups
The rats were randomly divided into seven groups of seven animals per each. Treatment was carried
out according to following groups for eight weeks:
Group I (control group) received physiological saline solution
Group II (Soybean oil control group) received i.p. injection of soybean oil without CCl 4 (1 mg/kg
body weight, twice a week for eight weeks;
Group III (hepatotoxic group) received i.p. injection of 30 % CCl4 mixed with soybean oil (1 mL/kg
body weight);
Groups IV–V (the extract groups) received F. communis extract at doses of 150 and 300 mg/kg.
Groups VI–VII (the extract groups) received CCl4 plus F.communis extract at doses of 150 and 300
mg/kg.
Sampling harvesting
At the end of 8th week, the rats were anesthetized with ether. Blood sample was collected from
interior vena cava, centrifuged at 3000 r/min × 30 min at 4 °C after 3 h and the serum was kept at
−70 °C for liver function tests. The livers tissue were immediately removed, washed by cold ice saline,
dried by filter paper, and weighed in the wet state. Liver tissue specimens were taken from the right
lobe of the liver of each rat, fixed in 10% phosphate-buffered formaldehyde, routinely processed and
blocked into paraffin for detecting collagen content by biochemical methods and image analysis, while
others were snap-frozen in liquid nitrogen and stored at −70 °C.
Biochemical analysis
Blood samples from animals were collected in gel-activated tubes for the assessment of specific liver
markers. The gel-activated tubes were allowed to clot, then centrifuged at 4000 × g for 10 min at 4°C.
The serum samples were collected for measuring liver markers, alanine aminotransferase (ALT),
aspartate aminotransferase (AST), γ-glutamyltransferase [(γ-glutamyl)- peptide: amino acid γglutamyltransferase (GGT)] and total bilirubin (T-BIL) (commercial kits on a Beckman Coulter
AU5811 device, Japan).
Determination of Glutathione Peroxidase Activity
The tissue was homogenized in 5-10 mL cold buffer (50 mM Tris-HCl, pH 7.5, 5 mM EDTA and 1
mM DTT (Dithiothreitol) )per tissue. Then, it was centrifuged at 10000 × g for 15 minutes, at 4°C.
The supernatant was removed after centrifugation. The serum was removed. The GPx activity was
measured in liver tissue. The GPx activity was determined via Cayman‘s GPx assay kit (Cayman
Chemical Co., Cat No. 703102 Ann Arbor, MI, USA) in Elisa Microplate Reader (Bio-Tek
PowerWave XS, USA). The GPx activity was measured indirectly by a coupled reaction with
glutathione reductase. The oxidized glutathione was produced upon reduction of hydroperoxide by
GPx. The results were expressed as units per mg protein (U/mg) tissue, for liver tissue. The dynamic
range of the assay is only limited by the accuracy of the absorbance measurement.
Determination of Superoxide Dismutase Activity
The tissue was homogenized at 16000 rpm on ice, in HEPES buffer (20 mM, pH 7.2). The mixture
was centrifuged at 1500 × g for 5 minutes, at 4°C. The supernatant was removed. Serum should be
diluted 1:5 with sample buffer. The SOD activity was measured in the supernatant. The SOD was
determined via Cayman‘s Superoxide Dismutase assay kit (Cayman Chemical Co., Cat No.706002
Ann Arbor, MI, USA) in Elisa Microplate Reader (Bio-Tek PowerWave XS, USA). The detection of
superoxide radicals were generated by xanthine oxidase and hypoxanthine. One unit of SOD is defined
as the amount of enzyme required to exhibit 50% dismutation of the superoxide radical. The SOD
activity was measured using the linear regression equation from the standard curve. The results were
expressed as units per mg protein (U/mg) tissue, for liver tissue.
624
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Measuring the amount of tissue protein
Protein was determined in the liver homogenate, using a kit supplied by Cayman (Cat. No. 704002
Cayman, USA) according to the manufacturer‘s instructions. Results were expressed as mg per
millilitre liver homogenate.
Histological observation
Rat livers were carefully isolated and fixed with 10 % formalin solution for 24 h. Fixed tissues were
dehydrated and embedded in paraffin and then cut into 5μm sections with a Leica RM2135 (Leica,
Bensheim, Germany) for staining. Sections were stained with Hematoxylineosin staining (HE) to
observe liver injury. The pathological changes were assessed and photographed with a light
microscope (Nicon Eclipse E600, Olympus) at 10 and 20 magnifications and photographed.
Immunohistochemical examination of the liver
Immunohistochemical staining for Caspase-3 and 8-OhDG proteins were performed by an automated
method on the VENTANA BenchMark GX System (Ventana Medical Systems) with an ultraView
Universal DAB Detection Kit on 4-µ sections from a representative block in each rat. After
deparaffinization to water, the antigenic determinant sites for Caspase-3and 8-OhDG, were unmasked
in citrate buffer with steam for 60 min. The primary antibody Caspase-3 (Abcam-Ab4051) was used
at a dilution of 1:1000 for 32 min at 37°C and 8-OhDG (Santa Cruz sc-393871) was used at a dilution
of 1:300 for 32 min at 37°C. The slides were then incubated with the diluted antibody, followed by
application of Ultraview Universal DAB detection kit (Ventana Medical Systems). DAB was used as a
chromogen and hematoxylin as a counterstain. The specificity of staining was confirmed by the
inclusion of negative control slides processed in the absence of primary antibody on tissue from the
same animal.
Statistical Analysis
Data recording and analysis was performed on ―SPSS 20.0 for Windows‖ (SPSS Inc., IL, USA)
software. Descriptive data were expressed as mean±standard deviation .Compatibility with normal
distribution of SOD and GPx liver homogenate levels and serum AST, ALT, GGT ve total bilirubin
results was assessed using the Kolmogorov-Smirnov test. Since all results were normally distributed,
comparisons of them among the groups was performed using parametric one-way ANOVA, while
degree of significance of differences between groups was determined using the post hoc LSD test.
Correlations between results were assessed using Pearson correlation analysis. P<0.05 was regarded as
significant.
3.Result
Effect on body weight
Body weight of each rat was recorded every day during the experiment, and changes were noted for all
groups. Administration of CCl4 and treatment with CCl4 intoxicated group with F. communis not alter
the weight of rats (Table 1).
625
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Table.1.
Treatment
Body weights (g)
Initial day
Sacrifice day
Control (n=7)
231±22
373±22
SOC (n=7)
238± 17
389±28
FC-150 (n=7)
245±18
385±30
FC-300 (n=7)
249±22
391±33
CCI4 (n=7)
269±21
355±12
CCI4+MN-150 (n=7)
270±24
341±13
CCI4+MN-300 (n=7)
271±24
336±17
Mean± standard deviation (n=7 number). Signific ant difference; p≤0.05
Differences (∆, %)
142 g, 61%
151 g, 63%
140 g, 57%
147 g, 57%
86 g, 31%
71 g, 26%
65 g, 23%
Effect on biochemical parameter of liver functions
As shown in Table 2, i.p. injection of CCl4 significantly (p<0.001) increased the serum levels of ALT,
AST and GGT in toxic group, compared to the control group. R. canina fruit extract at doses of 150
and 300 mg/kg markedly inhibited the CCl4-induced liver injury according AST, ALT and GGT
(p<0.01, p<0.001, respectively). The extract also increased the serum levels of T- Bil at the indicated
doses compared to the toxic group, although this effect was statistically signific ant only at the dose of
150 mg/kg (p<0.001).
Table 2. Effect of F.communis on serum biochemical parameters
Treatment
AST U/L
ALT U/L
GGT U/L
Control
44.64± 0.86
SOC
41.36± 0.57
FC-150
37.21± 0.79
FC-300
39.82± 0.54
CCI4
138.48± 0.43
CCI4+FC-150
57.49± 0.58
CCI4+FC-300
65.14± 0.56
Values are mean ± SD (n=7).
15.96 ± 0.34
14.03± 0.45
11.12± 0.75
13.19± 0.54
55.38± 0.86
18.29± 0.75
20.09± 0.34
6.33±0.36
5.4±0.56
5.08±0.32
5.25±0.82
40.23±0.56
27.26±0.73
32.53±0.90
T- Bil mg/dL
P
2.7±0.24
2.63±0.32
2.55±0.14
2.51±0.13
4.83±0.45
3.30±0.11
3,77±0.22
<0.05
<0.05
<0.05
<0.05
<0.05
<0.05
<0.05
Effect of F. communis extract on the levels of liver antioxidant enzymes
CCI4 treatment caused significant (p<0.001) decreases in the activities of SOD and GPx and level in
liver tissue when compared with control group (Table 3). Pre-treatment with F.communis extract (150
– 300 mg/kg) resulted in a significant (p< 0.05–0.001) increase in the activities of SOD and GPx level.
CCL4 treated animals also showed a significant (p< 0.001) increase in antioxidant enzymes (SOD and
GPx) and GSH levels compared to control rats (Table 3). Treating the CCI4 treatment group with low
and high dose M. nigra significantly (p<0.05) increased the levels of GPx compared to CCl4 group
(p=0.003, p=0.0001) and induced the survival of hepatocytes.
Table 3. Effect of F.communis on hepatic antioxidant profile in rat
Treatment
SOD U/mg protein
GPx U/mg protein
Control
SOC
FC-150
FC-300
CCI4
CCI4+FC-150
CCI4+FC-300
30.51± 0.76
33.61± 1.34
52.59± 2.34
47.81± 1.65
16.22± 2.95
42.78± 1.33
37.76± 1.41
70.82 ± 3.66
73.26± 2.26
90.36± 0.88
85.43± 1.24
55.83± 2.06
80.93± 0.81
76.74± 1.09
626
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Pathological Changes of the Liver Tissues
As illustrated in Fig.1, histological assessment of the liver sections revealed that injection of CCl 4
induced pathological changes such as loss of cellular boundaries, congestion in central vein, destroyed
lobular structure and lymphocyte infiltration (figure 1D). Treatment of the animals with F.communis at
doses of 150 and 300 mg/kg reversed the hepatic damage induced by CCl4 towards normal ( figure 1E
and 1F). However, the extract of F.communis at dose of 300 mg/kg did not show a considerable
protective effect on the pathological changes induced by CCI4 (figure 1F). Moreover, administration of
the extract alone (300 mg/kg) did not produce any liver damage compared to control group (figure
1C).
Fig.1. Representive photographs from the liver showing the protective effect of F. communis on CCI4
induced hepatic injury in rats. (A) Control, (B) FC-150, (D) FC-300, (E) CCI4, (F) CCI4+FC-150, (G)
CCI4+FC-300; (original magnification ×10).
immunohistochemical staining caspase-3 and 8-OHdG in the livers
Representative photographs from one of seven different tissue samples are shown (figure 2). Caspase
3 activation, a marker of the apoptotic protease cascade, was measured by western blotting, qPCR and
immunohistochemistry. We labeled the cells expressing these activated caspases using
immunohistochemistry on thin sections of tissue taken from control, CCI4, CCI4+FC-150 and
CCI4+FC-300 groups. Controls showed very low levels of cleaved caspase 3 (Figure 2A and 2B), CCI4
treatment group showed relatively high levels of cleaved caspase 3 (Figure 2C), CCI4 treatment with
FC-150 (Figure 2D) and FC-300 (Figure 2E) increased levels of cleaved caspase 3.
627
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Fig.2. Caspase-3 immunohistochemical staining in rat liver tissue. The immunohistochemical
localization of caspase-3 appears as brown staining. (A) Control group; (B) Soybean oil control; (C)
CCI4 group; (D) CCI4+ FC-150 group; (E) CCI4 + FC-300 group; (original magnification ×10).
Representative photographs from one of seven different tissue samples are shown (figure 3). 8-OHdG
is a ROS-induced DNA damage marker. Expression of 8-OHdG was significantly higher in CCI4
treatment rats (Figure 3B) than control rats (Figure 3A). 8-OHdG-positive signals were much denser
and mainly detected in the CCI4 treated liver cells (Figure 3B). Pozitif expression of 8-OhdG was
increased in hepatocytes of both CCI4+ FC-150 (Figure 3C) and CCI4+ FC-300 (Figure 3D) groups
compared with the relevant controls.
Fig.3. 8-OHdG immunohistochemical staining in rat liver tissue. The immunohistochemical
localization of 8-OHdG appears as brown staining. (A) Control group; (B) CCI4 group; (C) CCI4+ FC150 group; (D) CCI4+ FC-300 group; (original magnification ×20).
628
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
4.Discussion
A number of chemicals including various environmental toxicants and clinically useful drugs can
cause severe cellular damages in different organs of our body through the metabolic activation to
highly reactive substances such as free radicals (Noguchi et al., 1982:615). CCl 4 is a well-known
hepatotoxicant widely used for the study of hepatoprotective drug screening (Basu, 2011:467).
Mitochondrial damage by CCI4 is involved in the apoptotic process in vivo, during which caspase 3 is
activated (Sun et al.,2011:186). Ġn this study, rats treated with CCI4 developed significant hepatic
damage as manifested by a significant increase in activities of AST, ALT and GGT that are indicators
of hepatocyte damage and loss of functional integrity (Nabeshima et al., 2006:658). Treatment with
the extract of F. communis at 150 and 300 mg/kg doses significantly inhibited the increase in the
levels of these marker enzymes, implying protection against liver damage. In the liver, CCI4 is
metabolized by the cytochrome P450-dependent monooxgenase systems followed by its conversion to
more chemically active form, trichloromethyl radicals. (Noguchi et al., 1982:615). Ġn the present
investigation administration of CCI4 to rats was shown to cause oxidative stress in liver and this
damage was associated with significantly lowered activities of antioxsidant enzymes; SOD and GPx.
The liver is a critically important organ that possesses an immense capacity to regenerate and mounts a
biological defense against foreign injury. However, when the injury progresses into a state of
functional impairment, it can overwhelm or even inhibit the intrinsic regenerative potential, leading to
severe consequences that include liver failure or death (Hsieh et al., 2015:312). Liver diseases as a
result of habitual repeated alcohol consumption, exposure to some xenobiotics, and/or drug
interactions are some of the major causes of morbidity and mortality where variable symptoms
manifested ranging from asymptomatic elevation of the liver enzyme to sudden hepatic failure
(Cederbaum et al., 2009:519). In the most severe cases, drug-induced liver injury can require liver
transplantation or lead to the death of the patient (Olufunsho et al.,). F. communis is perennial
Mediterranean weeds that have been used for different therapeutic purposes in traditional
pharmacopeia. Studying the effect of ferutinin on human red blood cells revealed that it induced in
vitro apoptosis through membrane permeabilization and calcium influx (Gao M,). Ferula and Ferulago
coumarins have been evaluated for antimicrobial, in vitro antileismanial, and cancer chemiopreventive
activities. (Bazzaz et al., 2010:574, Basile et al., 2009:939, Iranshahi et al., 2007:554) In this study,
we also investigate the responses elicited by F.communis and how these responses mayregulate liver
damage development. Studying Chemical composition and in vitro activity of plant extracts from
Ferula communis against postharvest fungi revealed that it showed the fungitoxic effects (Mamoci et
al., 2011:2609).
Histopathological examination of liver sections confirmed our biochemical findings. Injection of CCl4
induced a variety of hepatic histological changes including congestion in central vein, destroyed
lobular structure and leucocyte infiltration. These changes were significantly attenuated by the F.
Communis extract. The results of histopathological study also support the results of hepatoprotective
effect of f. communis extract which were observed at doses of 150 and 300 mg/kg. Simultaneous
treatment of F. communis extract with CCl4 showed significantly less damage to the hepatic cells
compared to rats treated with CCl4 alone. The reduction in cellular damage seen in F. communis (150
mg/kg) extract-treated group was morphologically similar to the control group.
We examined the levels of 8-OHdG, a DNA base-modified product generated by reactive oxygen
species, which is a good marker for DNA oxidative damage due to aging, cancer and other
degenerative diseases (Tsubota et al., 2008:486). The data clearly showed that F. communis
administration significantly decreased the levels of 8-OHdG in liver DNA compared with that in ccl4
group, which suggested that f.communis could significantly prevent ccl4 induced DNA damage. Our
previous study also showed that administration of F.communis increased the activities of endogenous
antioxidants, such as SOD and GPx. Additionally, hepatic cleaved caspase-3 protein expression was
significantly decreased in F. communis (150 mg/kg) extract-treated group compared to rats treated
with CCl4 alone.
629
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
The results of the present investigation performed on serum, haemolysate, liver tissue samples suggest
that F. communis is able to prevent CCI4 induced oxidative damage in an experimental animal model.
Especially at low doses was more effective in preventing liver damage.
5. Reference
Akaberi M, Iranshahy M, and Iranshahi M. Review of the traditional uses, phytochemistry, pharmacology and
toxicology of giant fennel (Ferula communis L. subsp. communis). Iran J Basic Med Sci. 2015 Nov;
18(11): 1050–1062. PMCID: PMC4764105
Chadi Abi Faraj. A Guide to Medicinal Plants in North Africa. 2005. 122-126.
Borges F., Roleira F., Milhazes N., Santana L., Uriarte E., Curr. Med. Chem., 12, 887—916 (2005).
Mueller R. L., Best Pract. Res. Clin. Haematol., 17, 23—53 (2004).
Kamal Adel Amin, Khalid Shaban Hashem, Fawziah Saleh Alshehri, Said T. Awad and Mohammed S. Hassan.
Antioxidant and Hepatoprotective Efficiency of Selenium Nanoparticles Against Acetaminophen-Induced
Hepatic Damage. #Springer Science+Business Media New York 2016. Biol Trace Elem Res DOI
10.1007/s12011-016-0748-6
Pinto C, Duque AL, Rodríguez-Galdñn B, et al. (2012). Xanthohumol prevents carbon tetrachloride-induced
acute liver injury in rats. Food Chem Toxicol, 50, 3405–12.
Weber LW, Boll M, Stampfl A. Hepatotoxicity and mechanism of action of haloalkanes: Carbon tetrachloride as
a toxicological model. Crit Rev Toxicol. 2003;33:105–136. doi: 10.1080/713611034.
Lin et al., 2012 X. Lin, B. Huang, S. Zhang, L. Zheng, L. Wei, M. He, Y. Zhou, L. Zhuo, Q. Huang Methyl
helicterate protects against CCl4-induced liver injury in rats by inhibiting oxidative stress, NF-kB
activation, Fas/FasL pathway and cytochrome P4502E1 level Food Chem. Toxicol., 50 (2012), pp. 3413–
3420
Björnsson E. The natural history of drug-induced liver injury. Semin Liver Dis. 2009;29:357–63.
Arbab AH, Parvez MK, Al-Dosari MS, Al-Rehaily AJ, Ibrahim KE Alam P, Alsaid MS, Rafatullah S.
Therapeutic efficacy of ethanolic extract of Aerva javanica aerial parts in the amelioration of CCl4induced hepatotoxicity and oxidative damage in rats. Food Nutr Res. 2016 Apr 7;60:30864. doi:
10.3402/fnr.v60.30864. eCollection 2016.
Ma et al., 2009.M. Ma, G. Liu, Z. Yu, G. Chen, X. Zhang. Effect of the Lycium barbarum polysaccharides
administration on blood lipid metabolism and oxidative stress of mice fed high-fat diet in vivo. Food
Chem, 113 (2009), pp. 872–877
Noguchi T, Fong KL, Lai EK, Alexander SS, King MM, Olson L, Poyer JL, Mccay PB. Specificity of
aphrnobarbital-induced cytochrome P450 for metabolism of carbon tetrachloride to the trichloromethyl
radical. Biochem Pharmacol 1982. 31:615-624.
Hsieh W. C. et al. . Galectin-3 regulates hepatic progenitor cell expansion during liver injury. Gut 64, 312–321,
doi: gutjnl-2013-3206290 (2015).
Nabeshima Y, Tazuma S, Kanno K, Hyogo H, Iwai M, Horiuchi M: Antifibrogenic function of angiotensin II
type 2 receptor in CCI4 induced liver fibrosis. Biochem Biophy Res co 2006. 346:658-664.
Cederbaum A. I., Lu Y., Wu D. Role of oxidative stress in alcohol-induced liver injury. Archives of Toxicology.
2009;83(6):519–548. doi: 10.1007/s00204-009-0432-0.
Olufunsho Awodele, Omoniyi Yemitan, [...], and Victor Olabowale Ikumawoyi) Modulatory potentials of
aqueous leaf and unripe fruit extracts of Carica papaya Linn. (Caricaceae) against carbon tetrachloride
and acetaminophen-induced hepatotoxicity in rats.
Basu, 2011 S. Basu Carbon tetrachloride-induced hepatotoxicity: a classic model of lipid peroxidation and
oxidative stress S. Basu, L. Wiklund (Eds.), Studies on Experimental Models, Humana Press, New York
(2011), pp. 467–480
Sun F, Hamagawa E, Tsutsui C, Ono Y, Ogiri Y, Kojo S. Evaluation of oxidative stress during apoptosis and
necrosis caused by carbon tetrachloride in rat liver. Biochim Biophys Acta 2001;1535: 186–91.
Iranshahi M, Amin GR, Jalalizadeh H, Shafiee A. New germacrane derivate from Ferrula persica Willd.
Var.latisecta Chamberlain. Pharm Biol 2003; 41:431-433.
Appendino G, Tagliapietra S, Gariboldi P, Mario Nano G, Picci V, ω-Oxygenat prenylated coumarins from
Ferula communis. Phytochemistry 1988; 27:3619-3624.
Fragiui O, Lamnaouer D, Faouzi MYA. Acute toxicity of ferulenol, a 4-hydroxycoumarin isolatedfrom Ferula
communis L. Vet Hum Toxicol 2002; 44:5-7.
Lahouel M, Zini R, Zellagui A, Rhouati S, Carrupt P-A, Morin D. Ferulenol specifically inhibits succinate
ubiquinone reductase at the level of the ubiquinone cycle. Biochem Biophys Res Commun.
2007;355:252–257.
630
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Bazzaz, B. S. F.; Memariani, Z.; Khashiarmanesh, Z.; Iranshahi, M.; Naderinasab, M. Braz. J. Microbiol. 2010,
41, 574.
Basile, A.; Sorbo, S.; Spadaro, V.; Bruno, M.; Maggio, A.; Faraone, N.; Rosselli, S. Molecules 2009, 14, 939.
Iranshahi, M.; Arfa, P.; Ramezani, M.; Jaafari, M. R.; Sadeghian, H.; Bassarello, C.; Piacente, S.; Pizza, C.
Phytochemistry 2007, 68, 554.
Mamoci E, Cavoski I, Simeone V, Mondelli D, Al-Bitar L, Caboni P. Chemical composition and in vitro activity
of plant extracts from Ferula communis and Dittrichia viscosa against postharvest fungi. Molecules. 2011
Mar 22;16(3):2609-25. doi: 10.3390/molecules16032609.
Gao M, Wong SY, Lau PM, Kong SK. Ferutinin induces in vitro eryptosis/erythroptosis in human erythrocytes
through membrane permeabilization and calcium influx. Chem Res Toxicol. 2013;26:1218–1228.
Mamoci E, Cavoski I, Simeone V, Mondelli D, Al-Bitar L, Caboni P. Chemical composition and in vitro activity
of plant extracts from Ferula communis and Dittrichia viscosa against postharvest fungi. Molecules.
2011;16:2609–2625.
Tsubota A, Yoshikawa T, Nariai K. et al. Bovine lactoferrin potently inhibits liver mitochondrial 8-OHdG levels
and retrieves hepatic OGG1 activities in Long-Evans Cinnamon rats. Hepatol J. 2008;48:486–93.
631
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Anestezi Teknikerliği Programı Öğrencilerinin Hasta Mahremiyetine
BakıĢı
Ebru ÖNEM
SDÜ, Türkiye
ebruonem@sdu.edu.tr
Evren ARIN*
SDÜ, Türkiye
evrenarin@sdu.edu.tr
Özet
Hastaların sağlık çalıĢanlarından en büyük beklentileri etkili bir tedavinin yanı sıra mahremiyetlerine
saygı duyulmasıdır. Özellikle ameliyatlarda hastaların mahremiyet konusundaki tedirginliği biraz daha
artmaktadır. Sağlık ekibi için olağan olan bu durum hasta için aynı Ģekilde olmamaktadır. Bu araĢtırma
ile uygulama eğitimlerini ameliyatlara katılarak alan anestezi teknikerliği öğrencilerinin hasta
mahremiyeti konusundaki düĢüncelerini araĢtırmak amacıyla yapılmıĢtır. AraĢtırmaya katılan
öğrencilere demografik bilgilerinin yanında mahremiyet hakkındaki düĢüncelerine yönelik sorular
yöneltilmiĢtir. Öğrencilere ‗‘mahremiyet kurallarına dikkat ediyor musunuz‘‘ sorusu yöneltilmiĢ %
87‘si evet (55/63 öğrenci) % 13‘ü farkında değilim (8/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. ‗‘Sizce
mahremiyet kurallarına en az kimler dikkat ediyor‘‘ sorusuna ise % 63‘ü (40/63 öğrenci) yardımcı
personel, % 18‘i doktorlar (11/63 öğrenci), % 11‘i anestezi ekibi (7/63 öğrenci), % 8‘i hemĢireler
(5/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. Öğrencilere yöneltilen ‗‘mahremiyet kurallarına daha fazla nasıl
dikkat edilebilir‘‘ sorusuna ise % 44‘ü sürekli eğitimlerle farkındalık oluĢturularak (28/63 öğrenci), %
29 ‘u fiziki imkânların değiĢtirilerek (18/63 öğrenci), % 27‘si (17/63 öğrenci) ise çalıĢma koĢullarının
düzeltilmesi ile cevabını vermiĢtir.
Sağlık personelleri eğitim hayatları boyunca hasta hakları ya da etik gibi konularda eğitim almıĢ
olsalar bile çalıĢma hayatlarında bu konuya hassasiyet gösterilerek belirli aralıklarla eğitimler
düzenlenmeli, herhangi bir eğitim almamıĢ yardımcı personelinde bu konularda eğitim alması zorunlu
hale getirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Anestezi teknikerliği öğrencileri, hasta mahremiyeti,
The Aspect of Anesthesia Technician Students to Patient Privacy
Abstract
The most important expectancy of patients from health care workers is respected to privacy besides
effective treatment. Especially in surgery units patient‘s irritation increases more and health care
workers may not feel like patients. This report aim is to determine, anesthesia technician students who
are making their practice in surgery units, thoughts about patients privacy.
Some questions asked to student about patient privacy. We asked to students ‗Do you pay attention
privacy rules‘ and 87% of student say yes (55/63 student), 13% said I am not aware of this, (8/63
student). Another question was ‗who are at least paying attention to the privacy rules‘ 63% of student
said (40/63 students) auxiliary staff, 18% of them said physicians (11/63 student), 11% said anesthesia
staff (7/63 student), 8% said nurses (5/63 student). ‗How privacy rules are more noticeable‘ was
another question and answers were 44% of students said ‗be creating awareness by organized
periodical training‘ (28/63 student), 29% said by chanced physical environment (18/63 student), 27%
answered ‗improvement of working conditions (17/63).
According to results not only students but also the whole health care workers should be trained about
patient‘s privacy and create awareness of the need to show more attention to patient privacy. For this
aim some training education should be organized.
Keywords: Anesthesia Technician Students, patient privacy
632
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Mahremiyet
Mahremiyet kavramı için farklı birçok tanım yapılmakla birlikte aslında hepsinde ifade edilen
ortak nokta, kendi hayatımız hakkında baĢkasının bilmesini, görmesini, duymasını, anlamasını
istemediğimiz Ģeylerdir. Bize ait fiziksel, düĢünsel, sosyal, duygusal, değerler yani bize ait olan her
Ģey mahremiyet kapsamında yer alır. Kelime anlamında ise mahremiyet, Arapça ‗haram‘ kelimesinden
gelmiĢ olup ‗haram olma hali‘ demektir (Çetinalp, 2015). Ġslamiyet‘e göre herhangi bir Ģey
yasaklanmıĢsa onu yapmak haramdır. Yasaklık haline ise ‗mahremiyet‘ denir. Mahremiyet kelimesi
insan vücudu için, özellikle cinsel arzulara konu olması açısından kullanıldığında, cinsel
dokunulmazlık anlamına gelir. Bu durumda mahremiyet, insan vücudundan bakılması, dokunulması
ve hakkında konuĢulması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunulmazlık halidir. Türkçemizde
mahremiyet kelimesi bu anlamda kullanılmakla birlikte, bu anlamdan hareketle kiĢinin özel alanı,
gizlilik gibi anlamlarda da kullanılmaktadır (Odyakmaz; 2011:3).
Mahremiyet konusunun en fazla tartıĢıldığı ve üzerinde dikkatle durulması gereken alanlardan
biri sağlık alanıdır. Çünkü insanların en güçsüz hissettikleri anlar hasta oldukları anlardır. Ve bu
zamanlarda yardım istedikleri kiĢilerden fazla bir hak talep etmeden edilecek olan yardımı beklemekte
ve bir an önce sağlıklarına kavuĢmak istemektedirler. Hasta mahremiyeti denince, hastalara ait gizlilik,
gizli olma durumunu akla gelir. Bu mahremiyet hastanın hastalığı ile ilgili bilgilerin gizli olması
yanında hastanın bedensel ve zihinsel mahremiyetini de içerir. Bir hastanın mahremiyetine girmek
onun hastalığı ile ilgili tüm bilgileri öğrenecek kadar ona yakın olmaktır (Çetinalp, 2015). Bir baĢka
deyiĢle hasta mahremiyeti, kiĢinin bakım ve tedavi amacıyla ya da baĢka bir sebeple açıklamak
zorunda olduğu, ancak, toplumdaki tüm bireylerin bilgisinden saklamak istediği yaĢam alanına denir
(Çinko; 2001). Mahremiyet, bireyin onurunu ve özerkliğini korumanın esası olarak Hipokrat
döneminden beri tıp mesleğinin etik ilkeleri arasındaki yerini korumaktadır (Deryal, 2009:72).
Mahremiyet hakkı, insan hakları içerisinde önemli ve gizemli bir yer tutan ve mutlaka korunması
gereken temel haklar arasında yer almaktadır. Gerek özel hayatın mahremiyeti gerekse de hasta
mahremiyeti hukuki anlamda teminat altına alınmıĢtır. Dolayısıyla yasal düzenlemeler, ilgili kiĢilere
(hekim, sağlık çalıĢanı v.b.) diğer kiĢilerin (hasta, refakatçi v.b.) özel hayatına ve sağlığı ile ilgili
hayatına saygı gösterme, mahremiyetlerini koruma zorunluluğu getirmektedir.
Hastaların mahremiyet konusunda beklentilerinin karĢılanması ve bilgilendirilmeleri, onların
sağlık hizmetlerinden memnuniyetini ve dolayısıyla sunulan hizmetin kalitesini artıran önemli bir
etmendir. ÇalıĢanların mahremiyet konusunda gösterdikleri titizlik onları yasalar karĢısında olumsuz
durumlara düĢmekten koruyacaktır. Bu nedenle sağlık hizmeti sunan kurumlardaki mahremiyet
uygulamalarının değerlendirilmesi büyük bir önem taĢımaktadır .(Özata ve Özer, 2016:13)
Hasta Hakları Yönetmeliğinin ―Mahremiyete Saygı Gösterilmesi‖ baĢlığına sahip 21. maddesi
―hasta mahremiyeti‖ konusunu ayrıntılı bir Ģekilde düzenlemektedir. Madde kısaca Ģu
Ģekildedir;
Madde 21- Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını
açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle
icra edilir.
Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu istemek hakkı;
a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini,
b) Muayenenin, teĢhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması gerektiren diğer iĢlemlerin makul bir
gizlilik ortamında gerçekleĢtirilmesini,
c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir yakınının bulunmasına izin verilmesini,
d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında bulunmamasını,
e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın Ģahsi ve ailevi hayatına müdahale edilmemesini,
f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını, kapsar.
Ve Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez.‖ ġeklinde yer almaktadır
633
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
YÖNTEM
Yapılan bu çalıĢmada hastaların en çok mahremiyet yönüyle sıkıntı çektikleri bir alan olan
ameliyathanelerde çalıĢacak olan anestezi teknikerliği öğrencilerinin bu konuyla ilgili düĢüncelerinin
ortaya konulması ve göreve baĢlamadan önce bu konu ile ilgili farkındalık oluĢturulması
hedeflenmiĢtir. ÇalıĢmanın evrenini Isparta Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Anestezi
Teknikerliği Programı 1. ve 2. Sınıf öğrencileri oluĢturmakta olup, toplam 63 öğrenci çalıĢmaya dahil
edilmiĢtir. ÇalıĢmada yüz yüze anket tekniğinden faydalanılmıĢ olup, öğrencilere hasta mahremiyeti
ile alakalı beĢ soru sorulmuĢ ve cevaplar değerlendirilmiĢtir.
BULGULAR
Sağlık çalıĢanı olarak hayatlarına devam edecek anestezi teknikerliği programı öğrencilerine,
çalıĢan gözüyle hasta mahremiyet hakkında 5 soru sorulmuĢ ve Ģu sonuçlar ortaya çıkmıĢtır.
Öğrencilere ilk olarak Mahremiyet hasta için hak mıdır sorusuna ankete katılan 63 öğrencinin tamamı
evet yanıtını vermiĢtir. Ameliyathane de mahremiyet önemli midir? Sorusuna ise öğrencilerin % 93
(59/63)‘ü evet yanıtını verirken % 7 si (4/63) hayır yanıtını vermiĢtir. Bir diğer soruda öğrencilere
‗‘mahremiyet kurallarına dikkat ediyor musunuz‘‘ sorusu yöneltilmiĢ % 87‘si evet (55/63 öğrenci) %
13‘ü farkında değilim (8/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir. ‗‘Sizce mahremiyet kurallarına en az kimler
dikkat ediyor‘‘ sorusuna ise % 63‘ü (40/63 öğrenci) yardımcı personel, % 18‘i doktorlar (11/63
öğrenci), % 11‘i anestezi ekibi (7/63 öğrenci), % 8‘i hemĢireler (5/63 öğrenci) cevabını vermiĢtir.
Öğrencilere yöneltilen ‗‘mahremiyet kurallarına daha fazla nasıl dikkat edilebilir‘‘ sorusuna ise %
44‘ü sürekli eğitimlerle farkındalık oluĢturularak (28/63 öğrenci), % 29 ‘u fiziki imkânların
değiĢtirilerek (18/63 öğrenci), % 27‘si (17/63) ise çalıĢma koĢullarının düzeltilmesi ile cevabını
vermiĢtir (Tablo 1).
Tablo 1: Öğrencilere sorulan sorular ve sonuçların yüzde, frekans değerleri
Sorular
Seçenekler
Mahremiyet hasta için hak mıdır?
Evet
Hayır
Ameliyathanede mahremiyet önemli midir?
Evet
Hayır
Hastanelerde bir çalıĢan olarak mahremiyet
Evet
kurallarına dikkat ediyor musunuz?
Hayır
Farkında değilim
Sizce mahremiyet kurallarına en az kimler
Yardımcı Personel
dikkat ediyor?
Doktorlar
Anestezi ekibi
HemĢireler
Mahremiyet kurallarına daha fazla nasıl
Fiziki imkânlar iyileĢtirilerek
dikkat edilebilir?
ÇalıĢma Ģartları düzeltilerek
Sürekli eğitimlerle farkındalık
oluĢturularak
n
63
59
4
55
8
40
11
7
5
18
17
28
%
100
93
7
87
13
63
18
11
8
29
27
44
SONUÇ
Mahremiyet en temel kiĢilik haklarından biri olup, özellikle de hasta olan bireylerde üzerinde
titizlikle durulması gereken bir konudur. Bu çalıĢma da, eğitim-öğretim hayatları sonunda hastanelerde
çalıĢacak olan anestezi teknikerliği öğrencilerinin hasta mahremiyeti hakkındaki görüĢleri incelenmiĢ
ve bu konu ile ilgili farkındalık oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Hasta hakları ile ilgili fazla sayıda resmi
belge, kanun, köĢe yazısı vb yazılar yer alsa da özellikle sağlık çalıĢanlarının bu konu ile ilgili
düĢüncelerinin yer aldığı sınırlı sayıda çalıĢma bulunmaktadır. Yapılan bir çalıĢmada devlet hastanesi,
özel hastane ve üniversite hastanelerin farklı birimlerindeki hasta mahremiyetine özen gösterilmesi
konusu sağlık çalıĢanlarına sorularak değerlendirilmiĢ ve her hastanenin farklı birimlerinde hasta
mahremiyetine özen farklı düzeylerde olduğu görülmüĢtür. Örneğin yoğun bakım servisinde ki hasta
mahremiyetine özen devlet ve özel hastanelerde, üniversite hastanelerine göre daha fazla
634
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
görülmüĢtür.(Özata ve Özer, 2016: 32). Yaptığımız bu çalıĢmada ise hastanelerdeki hasta
mahremiyetinden farklı olarak sağlık çalıĢanlarının bu konu hakkındaki hassasiyetleri araĢtırılmak
istenmiĢtir. Sorulara verilen cevaplar öğrencilerin Ģimdiden bu konuya duyarlı olduğunu gösterse de
bazı sorulara verilen cevaplar aslında tam anlamıyla bir farkındalığın olmadığını göstermektedir.
Örneğin mahremiyetin hasta için hak olduğunu tüm katılımcılar savunsa da, ameliyathanede
mahremiyet önemlimi sorusuna %7 oranında hayır cevabı gelmiĢtir. Bu sonuç tıpta alıĢılagelmiĢ ‗tıpta
ayıp olmaz‘ kavramının insanlar üzerinde etlisinin olduğunu düĢündürmüĢtür. Bu sebeple sağlık
çalıĢanlarına eğitim hayatları süresince mahremiyet konusunda dikkatleri çekilmeli, çalıĢma hayatında
ise sağlık çalıĢanlarına belirli aralıklarla eğitim ve benzeri toplantılar yapılarak hasta açısından
konunun önemi hatırlatılmalıdır.
KAYNAKLAR
Çetinalp, H. (2015). Hasta Mahremiyeti, EriĢim tarihi: 28 Mayıs 2016, http://www.ism. gov.tr/hasta
haklari/makale/ hasta mahremiyeti/
Çinko, M.S. (2001). Hukuki ve Tıbbi Açıdan Hasta Hakları, EriĢim tarihi: 17 Nisan 2016
http://www.vekil.net/forum/hukuki-makale-kose-yazisi-arastirma-ve-incelemeler/hukuki -ve- tıbbiaçıdan- hasta-hakları
Deryal, Y. (2009). ―Hastanın Özel YaĢamına Saygı Hakkının Ġki Boyutu: Hasta Sırrının Korunması ve Beden
Mahremiyeti‖. Ankara Barosu Yayınları, 2,71-84.
Hasta Hakları Yönetmeliği, (1998). Resmi Gazete, Tarih:01.08.1998, Sayı:23420.
Özata, M., Özer, K. (2016).Hastanelerde Hasta Mahremiyetine Yönelik Uygulamalarının Sağlıkta Kalite
Standartları Bağlamında Değerlendirilmesi: Konya Örneği. The Journal of Academic Social Science
Studies. 45.11-13
Odyakmaz, Zehra. (2011). Ġdare Hukuku Açısından Hasta Hakları Uygulamaları. TAAD, 1(5), 1-48.
635
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Uygulaması: Türkiye Örneği
Burçin IRMAK*
Ordu Üniversitesi, Türkiye
burcin_irmak_52@hotmail.com
Nurgül BÖLÜKBAġ
Ordu Üniversitesi, Türkiye
nurbol_52@hotmail.com
Özet
Hasta güvenliğinin sağlanmasında cerrahi giriĢimlerin güvenli bir biçimde tamamlanması
oldukça önemlidir. Her yıl yaklaĢık bir milyon insan ameliyat öncesi, ameliyat sırası ya da ameliyat
sonrası ölmekte, yedi milyon hastada ise komplikasyon geliĢmektedir. Güvenli cerrahi; hasta bireyin
kliniğe yatıĢından taburculuğuna kadar tüm perioperatif dönemde, hastayı karĢılaĢabileceği tüm tıbbi
hatalara karĢı korumak ya da hataları en aza indirmek olarak tanımlanabilir.
Dünya Sağlık Örgütü cerrahi iĢlemlerde tüm ülkelere standart getirmek için 2008 yılında
―Güvenli Cerrahi Hayat Kurtarır‖ projesini baĢlatmıĢtır. 2009 yılında dünyanın farklı ülkelerinden
cerrahlar, anestezi uzmanları, hemĢireler, hasta güvenliği uzmanları, hastalar bir araya gelerek
ameliyathanelerde uygulanabilecek, her kurumun kendi ihtiyacına göre düzenleyebileceği ve üç
bölümden oluĢan ―Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi‖ni oluĢturulmuĢtur. Böylece hastalarda ihmallere
bağlı ölümlerin, komplikasyonların ve sakatlıkların azalması hedeflenmiĢtir.
Ülkemizde 2009 yılında Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Türkiye (GCKLTR) uygulanmaya
baĢlamıĢtır. ―Hasta güvenliği hasta ameliyathaneye gelmeden baĢlar‖ ilkesine dayanarak liste 4
bölüme ayrılmıĢtır. Liste sırasıyla; Klinikten Ayrılmadan Önce, Anestezi Verilmeden Önce, Ameliyat
Kesisinden Önce ve Ameliyattan Çıkmadan Önce aĢamalarından oluĢmaktadır. Ülkemizde Performans
Yönetimi ve Kalite Daire BaĢkanlığı tarafından Türkiye‘ye uyarlanan listenin hastanelerde kullanımı
Sağlık Bakanlığı tarafından zorunlu hale getirilmiĢtir.
Ameliyat öncesi dönemde klinikte baĢlayan ve operasyon bitiminde ameliyathanede sonlanan
GCKLTR uygulaması perioperatif döneminin güvenli olarak tamamlanmasını sağlamaktadır.
Ülkemizde GCKLTR kullanımı ile çeĢitli nedenlerle cerrahi süreçte ortaya çıkan hastalık, sakatlık ve
ölümlerin azalması ve her yıl gerçekleĢen ortalama 234 milyon operasyonun güvenliğinin kontrol
edilmesi hedeflenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Güvenli Cerrahi, Hasta Güvenliği, Kontrol Listesi
Implementation of Surgical Safety Checklist: The Case of Turkey
Abstract
Providing ―Patient Safety in Surgery‖ is a very important issue because of completion of the
surgical interventions ensuring. Every year, approximately a million people are dying preoperative,
intraoperative or postoperative and complications are developing in seven million patients. Safe
surgery; defined as protect against all medical malpractice or minimize malpractice in all perioperative
period.
The World Health Organization (WHO) initiated "Safe Surgery Saves Lives" Project to bring
standards to all countries in surgical procedures in 2008. In 2009, surgeons, anaesthesiologists, nurses,
patient safety experts, patients of the world's different countries created consist of three parts "Safe
Surgery Checklist" that can be applied in the operating room, each institution can arrange according to
their needs. Thus deaths related negligence, complications and disability aimed to reduce in patients.
Surgical Safety Checklist Turkey (GCKLTR) has been introduced in 2009 in our country.
"Patient safety starts before the patient comes operating room" based on the principle of the list is
divided into 4 sections. List consists of 4 parts respectively; before leaving the servis, before induction
of anaesthesia, before skin incision and before patient leaves operating room. In our country, List
which adapted to Turkey by Performance Management and Quality Department for use in the hospital
has been made compulsory by the Ministry of Health.
Surgery start in clinic and ending at the end of the operation GCKLTR implementation in the
operation room is to ensure the safe completion of the perioperative period. In our country, resulting in
636
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
surgical procedures with the use of a variety of reasons GCKLTR disease, reduction of disability and
death each year and aims to control the actual average 234 million security operation.
Keywords: Safe Surgery, Patient Safety, Checklist
GĠRĠġ
Güvenli Cerrahi
Hasta bakımının sağlanması sürecinde temel ilke olarak "önce zarar verme/primum non
nocere‖ ifadesinin önemli unsurlarından biri cerrahi güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenli cerrahi;
hastaların ameliyat öncesi, sırası ve sonrası dönemlerinde sağlık bakım hizmetlerine bağlı
geliĢebilecek tıbbi hataları önlenmek veya en aza indirmek olarak tanımlanabilir. Cerrahi hastasının
güvenliği hastanın kliniğe yatıĢıyla baĢlayıp, ameliyathane ve ayılma ünitesinde devam ettirilmeli,
ameliyat sonrası yeniden klinikte sürdürülerek taburculukla sonlanmalıdır (Sağlıkta Kalite ve
Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c; CandaĢ ve Gürsoy, 2015:41).
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre; Dünya‘da yılda toplam 234 milyon ameliyat
yapılmakta, bu da ortalama 25 kiĢiden birinin ameliyat olduğunu göstermektedir. GeliĢmiĢlik düzeyi
yüksek ülkelerdeki hastanelerde ortaya çıkan tıbbi ve teknik hataların %50‘si cerrahi birimlerde
gözlemlenmektedir. Majör cerrahi giriĢimler sonrasında %0.4-10 oranında ölüm gerçekleĢmektedir.
Cerrahi iĢlemler sırasında her 150 hastadan biri anestezi nedeniyle ölmektedir. Yani yılda yaklaĢık bir
milyon insan ameliyat öncesi, sırası veya sonrası dönemde hayatını kaybetmektedir. Cerrahi
hastalarının %3-25‘inde ise çeĢitli nedenlerden dolayı morbidite geliĢtiği cerrahide bilinen gerçekler
arasındadır. Ayrıca ameliyat öncesi antibiyotik uygulaması ile %50‘sinin azaltılabildiği cerrahi alan
enfeksiyonları da dahil olmak üzere; hastalarda yaklaĢık yedi milyon postoperatif komplikasyon
görülmektedir (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011a).
Son yıllarda hastanelerde artan cerrahi tedavi sayısıyla paralel olarak hastalarda görülen tıbbi
ve teknik hata sayısı da artmıĢtır. Amerika BirleĢik Devletleri‘nde Institute of Medicine tarafından
yayınlanan ‟To Err is Human: Building a Safer Health System‟ olarak adlandırılan rapora göre;
hastanın klinikte yatıĢ süresini uzatan ya da taburculuk esnasında bir ek soruna neden olan istenmeyen
olayla karĢılaĢma oranı %2.9 ile %3.7 arasındadır. Bu durumun %53-58‘i önlenebilir tıbbi hatalar
oluĢturmaktadır. Hastaların klinikte karĢılaĢabileceği hatalar; hasta kimliğinin kontrol edilmemesi,
ameliyat bölgesinin iĢaretlenmemesi, hasta alerjisinin ve kanama durumunun kontrol edilmemesi
nedeniyle ortaya çıkabilir. Tıbbi hataların %44,9‘unun görüldüğü ameliyathanelerde ise sıklıkla; ilaç
hataları, yanlıĢ taraf cerrahisi, kayıp veya etiketsiz numuneler, lazerlerin ve elektrokoterin emniyetsiz
kullanımı, hasta vücudunda unutulan cerrahi alet ve spançlar hata nedenlerindendir. Tıbbi hatalar
sonucunda kalıcı sakatlık veya ölüm sık karĢılaĢılan istenmedik durumlardandır (Kohn ve ark., 2000).
Ülkemizde hemĢirelerle yapılan bir araĢtırmanın sonucunda hastanelerde en sık karĢılaĢılan
tıbbi hata türleri arasında hastane enfeksiyonları, basınç yaraları ve postoperatif dönem
komplikasyonları olduğu saptanmıĢtır. En sık görülen tıbbi hata nedenleri olarak ise; fazla iĢ yükü,
çalıĢan hemĢire sayısının yetersiz olması, hemĢirelere görevleri dıĢında farklı iĢlerin yüklenmesi, stres
ve yorgunluk yer almaktadır (Özata ve Altunkan, 2010:104-106).
Tüm dünyada sağlığın korunması ve geliĢtirmesini hedefleyen iki önemli kuruluĢ Joint
Commission International (JCI) ve DSÖ bu nedenlerden dolayı cerrahi güvenlik için hedefler
belirlemiĢtir.
JCI tarafından 2008 yılında kaliteli ve güvenli hasta bakımının sağlanması amacıyla
Uluslararası Hasta Güvenliği hedefleri belirlenmiĢtir (Uçak, 2009:20-21);
Hedef 1: Hastanın Doğru Kimliklendirilmesi
Hedef 2: Etkili ĠletiĢimin Artırılması
Hedef 3: Yüksek Riskli Ġlaçların Güvenliğinin ĠyileĢtirilmesi
Hedef 4: Doğru-Taraf, Doğru-Prosedür ve Doğru-Hasta Cerrahisi‘nin Sağlanması
Hedef 5: Hastane Enfeksiyonlarının Azaltılması
Hedef 6: DüĢme Riskinin Azaltılması
637
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
2014 yılında JCI hasta güvenliği hedefleri arasına ‖Yanlış Cerrahi Girişimlerin Önlenmesi”
maddesini ve 2016 yılında ise “Klinik alarm sistemleri ile ilişkili zararların azaltılması” maddesini
eklemiĢtir (Joint Commission International, 2016).
DSÖ cerrahi hastaları için 10 temel güvenlik hedefi belirlemiĢtir. Güvenli cerrahinin ana
hedefleri arasında ameliyat esnasında ekip içi etkin iletiĢimin sağlanması ve düzenli olarak
hastanelerden ameliyathane kapasitesiyle ilgili sonuçlarının elde edilmesi yer almaktadır. Ayrıca
hastaların yararı için hedeflenen ana konular içerisinde ameliyat öncesi, sırası ve sonrası dönemlerde
hastalarda (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011b);
YanlıĢ hasta ve yanlıĢ taraf cerrahilerinin önlenmesi,
Anesteziye bağlı risklerin azalması,
Havayolu açıklığının etkin sağlanması,
Kan kaybı riskinin en aza indirilmesi,
Allerji durumu ve yan etkilerin ortaya çıkmaması,
Cerrahi alan enfeksiyonlarının engellenmesi,
Tıbbi malzeme veya cerrahi ekipmanların ameliyat sırasında vücutta unutulmaması,
Tüm cerrahi numunelerin doğru etiketlenmesi yer almaktadır.
Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi
Tüm dünyada cerrahi iĢlemlerden kaynaklanan ölümleri azaltmak amacıyla 25 Haziran 2008
tarihinde Dünya Hasta Güvenliği Ġttifakı (The World Allience for Patient Safety) tarafından “Güvenli
Cerrahi Hayat Kurtarır” projesi baĢlatılmıĢtır. Böylece politik taahhüd ve klinik hedefler, anesteziye
ait güvenlik uygulamaları, önlenebilir cerrahi alan enfeksiyonları ve cerrahi ekip arasındaki iletiĢim
yetersizlikleri gibi oldukça önemli güvenlik sorunları değerlendirilmiĢtir. Değerlendirmeler sonucunda
ittifak tarafından multidisipliner yaklaĢım içerisinde tüm dünyadan cerrahlar, anestezi uzmanları,
hemĢireler, hasta güvenliği uzmanları ile hastaların bir araya gelmesiyle oluĢan ve tüm
ameliyathanelerde uygulanabilecek “Güvenlik Kontrol Seti” oluĢturulmuĢtur (Sağlıkta Kalite ve
Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c).
Proje kapsamında 9 ġubat 2009‘da DSÖ sırasıyla anestezi verilmeden önce, ameliyat
kesisinden önce ve ameliyattan çıkmadan önce olmak üzere üç bölümden oluĢan Güvenli Cerrahi
Kontrol Listesi‘ni (GCKL) oluĢturmuĢtur. Her bir güvenlik adımının klinik kanıta ya da uzman
görüĢüne dayandırılmasıyla ciddi ve önlenebilir cerrahi hatalarının azaltılması, hatalara bağlı
yaralanma ya da yüksek maliyetlere neden olma gibi sorunların ortadan kaldırması hedeflenmiĢtir.
GCKL‘nin cerrahi hastalarında denenen pilot çalıĢmaları sonucunda komplikasyonların %11‘den
%7'ye, ölümlerin ise % 1.5'den % 0.8'e düĢtüğü görülmektedir (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire
BaĢkanlığı, 2011c; Haynes ve ark., 2009:495).
DSÖ listeyi yayınlarken “Her kurum kendi gereksinimlerine göre kontrol listesini
düzenleyebilir” ifadesini belirtmiĢ ve değişikliği yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiğini
yayınlamıştır. Bu ifade doğrultusunda Ülkemizde Performans Yönetimi ve Kalite GeliĢtirme Daire
BaĢkanlığı tarafından liste yeniden düzenlemiĢtir. Listenin ilk bölümüne “Hasta güvenliği hasta
ameliyathaneye gelmeden başlar” ilkesi kapsamında hastanın klinikten ayrılmadan önce
değerlendirilmesi sağlayan ilave bir bölüm eklenmiĢtir. Böylece Türkiye‘ye uyarlanan liste
orijinalinden farklı olarak üç bölüm yerine dört bölüme çıkarılmıĢtır. Ayrıca listenin hastanelerde
kullanımı Sağlık Bakanlığı tarafından zorunlu hale getirilmiĢtir. Fakat liste üzerinde herhangi bir
değiĢtirilme yapılması Ģu an için uygun görülmediği ek not Ģeklinde listenin kullanım kılavuzunda
Sağlık Bakanlığı tarafından belirtilmiĢtir (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c).
Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Koordinatörü
Dünya Sağlık Örgütünün önerisi olarak kontrol listesi tek kiĢi tarafından yürütülmelidir. Bu
durum ekip üyeleri arasında karmaĢık durumların ortaya çıkmasına neden olsa bile her bir adımın
ihmal edilmeden uygulanabilmesini kolaylaĢtırmaktadır (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire
BaĢkanlığı, 2011c).
Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Koordinatörü (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı,
2011c);
638
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Tercihen sirküle hemĢire olmasına rağmen cerrahi ekibin farklı bir üyesi de olabilir.
Ameliyatın her bir aĢamasını kontrol etmelidir.
Bir önceki aĢama tamamlanmadan diğer aĢamaya geçilmesine izin vermemelidir.
Listenin güvenlik adımlarında eksik veya yanlıĢ uygulamalar olduğunda cerrahi giriĢime
müdahale edebilmelidir.
Tüm ekip üyeleri hastaya hakim olana kadar ekibe rehber olmalıdır.
Güvenli Cerrahi Kontrol Listesinin Önemi
Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde yapılan cerrahi giriĢim sayısı oldukça artmıĢtır. Sağlık
Bakanlığı tarafından yayınlanan verilere göre 2013 yılında toplam 5.743 ameliyathanede 4.684.237
hasta ameliyat edilmiĢtir (Sağlık AraĢtırmaları Genel Müdürlüğü, 2014:78-106). Cerrahi giriĢim
sayısının artması sağlık personelinin de hata yapma riskini artırmaktadır. Bu nedenle cerrahi güvenlik
önlemlerinin alınması gerekmektedir. Alınan önlemlerle ameliyat öncesi, esnası ve sonrası dönemin
güven altına alınması amaçlanmalıdır. Güvenli cerrahi kontrol listesi hem klinikte hem de
ameliyathanede cerrahi hastasının güvenliğini sağlayan önemli unsurlardan biridir.
Mantar ve Ġntepeler‘in (2016:41) çocuk cerrahi kliniğindeki hastalarla yürüttükleri bir çalıĢmada,
listenin uygulandığı hastalarda geliĢen komplikasyon oranı %4.3 iken kontrol listesinin uygulanmadığı
hastalarda geliĢen komplikasyon oranı %14.0 olarak belirtilmiĢtir.
CandaĢ ve Gürsoy (2015:524) tarafından 303 cerrahi ekip üyesiyle yapılan bir çalıĢmada cerrahi
ekip üyelerinin GCKL‘nin gerekliliğine inandıkları ve hasta güvenliğine katkıda bulunduğu
belirlenmiĢtir. Aynı çalıĢmada katılımcıların en az uyum sağladıkları maddeler ―Anestezi Güvenlik
Kontrol Listesi‖ aĢaması, ekipteki kiĢilerin kendilerini tanıtmaları ve hasta kimliği, ameliyatı, ameliyat
bölgesi olarak bulunmuĢtur.
Özkan ve Yavuz (2012:50) tarafından 192 ameliyathane ekip üyesiyle yapılan bir çalıĢmada sağlık
çalıĢanlarının %57.8‘inin güvenli cerrahi kontrol listesi hakkında hizmet içi eğitim aldığı, %42.2‘sinin
hizmet içi eğitim almadığı saptanmıĢtır.
Yapılan bir çalıĢmada güvenli cerrahi kontrol listesi kullanımı sırasında hemĢirelerin; personel
sayısının az olması, iĢ yükünün fazla olması, stres ve yorgunluk, ekip içi iletiĢimsizlik, görev dıĢı iĢ
yüklenmesi, zaman kısıtlılığı, vaka sayısının fazla olması, hasta sayısının fazla olması ve yoğun
teknoloji kullanımı gibi sorunlarla karĢılaĢtıkları saptanmıĢtır (BektaĢ, 2015:55). Farklı bir çalıĢmada
ise ameliyathanede çalıĢan sağlık ekibi üyelerinin GCKL kullanımıyla ilgili yaĢadıkları sorunlar; ekip
üyelerinin sayıca az olması, dokümantasyon fazlalığı, zaman sınırlılığı, eğitim yetersizliği ve
hekimlerin ameliyat bölgesini iĢaretlememesi olarak ifade edilmiĢtir (KarabaĢ ve Kutlu, 2015:169).
Abbasoğlu ve arkadaĢlarının (2013:178) çalıĢmasında hemĢireler GCKL‘nin daha etkin kullanımı
için formun ekipteki sorumlu kiĢiler tarafından kontrol edilmesi, pediatri bölümü için özel form
geliĢtirilmesi, formun tüm cerrahi ekip tarafından özenli biçimde doldurulması ve formun cerrahi
bölümlerinin gereksinimlere göre düzenlenmesi gerektiği gibi önerilerde bulunmuĢlardır.
Kontrol listenin cerrahi birimlerde kullanımı;
Ekip içi iletiĢimi artırır,
Hasta güvenliğinde ekip için ortak bir dil oluĢturur,
Ameliyata bağlı komplikasyon ve ölüm sayısını azaltır,
YanlıĢ hasta ve yanlıĢ taraf cerrahi riskini ortadan kaldırır,
Cerrahi güvenliğin sürekliliğini sağlar ve standardize eder,
Cerrahi ekip için yasal dayanak oluĢturur.
Güvenli Cerrahi Kontrol ListesiTR ve Bölümleri
Ülkemizde GCKLTR sırasıyla Klinikten Ayrılmadan Önce, Anestezi Verilmeden Önce,
Ameliyat Kesisinden Önce ve Ameliyattan Çıkmadan Önce olmak üzere dört bölümü kapsamaktadır
(Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c).
Listenin kullanımında ilk adım; ameliyat olacak hasta için listenin sağ üst kısmında yer alan
hastanın adı soyadı, ameliyat bölgesi ve ameliyat tarihinin doldurulmasıdır. Ardından listenin
bölümleri ilgili güvenlik adımları değerlendirilerek doldurulmalıdır. Her bir bölümün sonunda liste
sorumlusunun adı soyadı ve imzasının olması gerektiği unutulmamalıdır (ġekil-1).
639
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
ġekil 1: Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Türkiye (GCKLTR)
(Kaynak:https://kalite.saglik.gov.tr/content/files/guvenli_cerrahi_2011/guvenli_cerrahi_kontrol_listesi.pdf)
Klinikten Ayrılmadan Önce
Bu bölüm hasta klinikten ayrılmadan önce tamamlanan, en az bir hemĢire ya da sağlık
görevlisinin kontrolünde gerçekleĢen, mümkün olduğu kadar hekimin de katıldığı ve sözlü olarak
hasta bilgilerinin ve hazırlığının kontrol edildiği aĢamadır. Dokuz güvenlik adımından oluĢan bu
bölümde hastanın (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c);
1. Hastanın kimlik, ameliyat yeri ve gerçekleĢtirilecek ameliyatın kontrolü
2. Ameliyat için bilgilendirilmiĢ onamı
3. Ameliyat öncesi açlık durumu
4. Ameliyat alanı temizliği
5. Ameliyat öncesi değerli eĢyalarının ve makyaj/oje/ protezlerinin çıkarılması
6. Ameliyat önlüğü ve bonesinin giydirilmesi
7. Ameliyat öncesi özel iĢlemlerin (lavman, varis çorabı…) tamamlanması
8. Ameliyatta kullanılacak malzeme, implant, kan veya kan ürünü hazırlığı
9. Tüm tetkiklerinin yanında olup olmadığı sorgulanmaktadır.
Liste koordinatörü ilk bölümü hasta klinikteyken doğru Ģekilde tamamladıktan sonra
ameliyathanede devam edecek olan diğer aĢamalara geçilir.
Anestezi Verilmeden Önce
Bu bölüm hastaya anestezi ilaçlarının uygulanmasından önce tamamlanan, kontrolü için en az
bir anestezi görevlisi ile sağlık personelinin olması gereken ve yedi güvenlik adımını kapsayan
aĢamadır. Cerrahın bu aĢamaya katılımı gerekli değildir; fakat hastanın sözel olarak katılımı mümkün
640
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
olduğunca sağlanmalıdır. Bu bölümde hastanın (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkanlığı,
2011c);
1. Hastanın kimlik, ameliyat yeri ve gerçekleĢtirilecek ameliyatın kontrolü
2. Ameliyat bölgesinin iĢaretlenmesi
3. Anestezi güvenlik kontrolünün tamamlanması
4. Pulse oksimetrenin kontrolü
5. Hasta alerjisinin sorgulanması
6. Gereken görüntüleme cihazlarının sağlanması
7.Hastanın kan kaybı riski sorgulanmaktadır.
Liste koordinatörü tüm adımları doğru Ģekilde tamamladıktan sonra diğer aĢamaya geçilir.
Ameliyat Kesisinden Önce
Hastaya anestezik ajanlar verildikten sonra baĢlayan, cerrahi kesinin henüz yapılmadığı
―Cerrahi Mola (Time Out)‖ olarak da adlandırılan aĢamadır. Dokuz güvenlik adımından oluĢan
aĢamaya tüm cerrahi ekip üyelerinin katılımı gerekmektedir. Bu bölümde (Sağlıkta Kalite
Akreditasyon Daire BaĢkanlığı, 2011c);
1.Tüm ekip üyelerinin kendilerini ve görevlerini tanıtması
2.Ekibin hastayı, ameliyat yerini ve gerçekleĢtirilecek ameliyatı kontrolü
3. Ameliyatta gerçekleĢebilecek kritik olayların gözden geçirilmesi
4. Antibiyotik profilaksisinin kontrolü
5. Malzemelerin durumu kontrolü
6. Malzemelerin sterilizasyon uygunluğunun kontrolü
7.Gerekli durumlarda kan Ģekeri kontrolü
8. Antikoagülan kullanım durumunun kontrolü
9. Derin ven trombozu profilaksisinin kontrolü sağlanmaktadır.
Bu bölüm tamamlandıktan sonra koordinatör cerrahi kesi için onay verir ve listenin ilk
bölümü tamamlanmıĢ olur.
ve
bu
ve
üç
Ameliyattan Çıkmadan Önce
Hastanın ameliyat kesisi kapanmadan önce veya kapandıktan sonra uygulanan; fakat kesinlikle
hastanın ameliyat odasından ayrılmadan önce tamamlanması gereken listenin son aĢamadır. Tüm ekip
bu aĢamada hastayı son kez kontrol eder. Bu kontrol cerrah, cerrahi hemĢiresi ya da anestezi görevlisi
tarafından baĢlatılabilir ve kontrol süresince tüm cerrahi ekip üyelerinin ameliyat odasında bulunması
gerekmektedir. BeĢ güvenlik adımından oluĢan bu bölümde hastanın (Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon
Daire BaĢkanlığı, 2011c);
1. Hastanın kimlik, ameliyat yeri ve gerçekleĢtirilen ameliyatın kontrolü
2. Ameliyat esnasında kullanılan malzemelerin (alet, spanç, kompres ve iğne vb.) sayımının
kontrolü
3. Numunelerin alındığı bölge ve hasta kimliği belirtilerek etiketlenmesi
4. Ameliyat sonrası değerlendirilmesi gereken ekipman sorunlarının kontrolü
5. Ekibin hastanın ameliyat sonrası iyileĢmesi ve tedavi yönetimine yönelik önerileri
değerlendirilir.
Bu bölümün de koordinatör tarafından doldurulmasıyla liste tamamlanmıĢ olur.
SONUÇ
Hasta güvenliğinin sağlanmasında temel konulardan biri cerrahi güvenliğin sağlanmasıdır. DSÖ
bu konuda güvenli cerrahi kontrol listesi oluĢturarak son yıllarda önemli bir adım atmıĢtır. Liste tüm
perioperatif dönem için uygun güvenlik adımlarını içeren bölümlerden oluĢmakta ve her ülkenin
ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenebilmektedir. Pilot ülkelerde listenin kullanılması sonucunda
cerrahi hata ve komplikasyonların azaldığı belirlenmiĢtir.
Ülkemizde kontrol listesiyle ilgili çeĢitli düzenlemeler yapılarak, ameliyat öncesi klinikte baĢlayan
ve ameliyathanede devam ederek sonlandırılan Güvenli Cerrahi Kontrol ListesiTR oluĢturulmuĢtur.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı tarafından ülkemizdeki tüm hastanelerde listenin kullanılması zorunlu hale
getirilmiĢtir. Böylece cerrahi süreçte tıbbi hata riskinin ortadan kalkması veya en aza indirilmesi
hedeflenmektedir.
641
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Türkiye‘de kontrol listesinin iĢleyiĢi, uygulanması, yürütülmesi ve etkinliğiyle ilgili yapılan
çalıĢmalar oldukça sınırlıdır. Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi kullanımının önemi vurgulanarak
hastalarla ve cerrahi ekiple listenin kullanımına iliĢkin çalıĢmalar arttırılmalıdır. Ülkemizde liste
yalnızca eriĢkin hastalara yönelik olduğundan çocuk cerrahi hastaları için özel formlar
geliĢtirilmelidir. Ayrıca hastanelerde hizmet içi eğitimlerle, cerrahi ekibin listeyi kullanımına yönelik
farkındalıkları sağlanmalıdır.
REFERANSLAR
Abbasoğlu, A., Uğurlu, Z., IĢık, S.A., Karahan, A., Ünlü, H. ve ElbaĢ, N.Ö. (2013). Güvenli cerrahi kontrol
listesinin etkin kullanılma durumu ve hemĢirelerin güvenli cerrahi kontrol listesine yönelik görüĢleri.
8.Ulusal Cerrahi ve Ameliyathane Hemşireliği Kongre Kitabı. Sf:178.
BektaĢ, G. ve Yavuz, M. (2015). Ameliyathane ekibinin güvenli cerrahi konusunda görüĢ ve uygulamalarının
belirlenmesi. Yakındoğu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, KKTC.
Haynes, A. B., Weiser, T. G., Berry, W. R., Lipsitz, S. R., Breizat, A. H. S., Dellinger, E. P., ... ve Merry, A. F.
(2009). A surgical safety checklist to reduce morbidity and mortality in a global population. New
England Journal of Medicine, 360(5), 491-499.
CandaĢ, B., ve Gürsoy, A. (2015). Ameliyathanede hasta güvenliği: cerrahi ekibin güvenli cerrahi kontrol
listesinin uygulanıĢına iliĢkin düĢünceleri. 9.Ulusal Cerrahi ve Ameliyathane Hemşireliği Kongre
Kitabı.Sf:524.
CandaĢ, B., ve Gürsoy, A. (2015). Cerrahide Hasta Güvenliği: Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi. ERÜ Sağlık
Bilimleri Fakültesi Dergisi, 3(1), 40-50.
Kohn, L. T., Corrigan, J. M., & Donaldson, M. S. (Eds.). (2000). To err is human:: Building a Safer Health
System (Vol. 6). National Academies Press.
Joint Commission International (2016). National Patient Safety Goals Effective January 1, 2016. EriĢim: 20 Mart
2016, https://www.jointcommission.org/assets/1/6/2016_NPSG_CAH.pdf
KarabaĢ, S., ve Kutlu, A. K. (2015). Ameliyathanelerde çalıĢan cerrahi ekibin güvenli cerrahi kontrol listesi ile
ilgili görüĢ ve deneyimlerinin belirlenmesi. 9.Ulusal Cerrahi ve Ameliyathane Hemşireliği Kongre
Kitabı.Sf:169.
Mantar, N. T., ve Ġntepeler, ġ. S. (2016). Çocuklara Yönelik Perioperatif Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi
Kullanımının Komplikasyon GeliĢimine Etkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Elektronik Dergisi, 9(2),38-44.
Özata, M., ve Altunkan, H. (2010). Hastanelerde tıbbi hata görülme sıklıkları, tıbbi hata türleri ve tıbbi hata
nedenlerinin belirlenmesi: Konya örneği. Tıp AraĢtırmaları Dergisi, 8(2),100-111.
Özkan, D. (2012). Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Konusunda Ameliyathane Ekibinin DüĢüncelerinin
Ġncelenmesi. Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ġzmir.
Sağlık AraĢtırmaları Genel Müdürlüğü (2014). T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Ġstatistikleri Yıllığı 2013. sf:78106. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 956 Sentez Matbaacılık ve Yayıncılık, Ankara.
Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011a). Cerrahide bilinen 10 gerçek. EriĢim: 20 Mart 2016,
https://kalite.saglik.gov.tr/index.php?lang=tr&page=225
Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011b). Cerrahide bilinen 10 ana hedef. EriĢim: 20 Mart 2016,
https://kalite.saglik.gov.tr/index.php?lang=tr&page=221
Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011c). Güvenli Cerrahi. EriĢim: 20 Mart 2016,
https://kalite.saglik.gov.tr/content/files/duyurular_2011/2011/09_ocak_2011/0901guvenlicerrahi.pdf
Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire BaĢkalığı. (2011d). Güvenli Cerrahi Kontrol Listesi Türkiye. EriĢim: 20
Mart 2016, https://kalite. saglik.gov.tr/ content/files /guvenli_cerrahi _2011/ guvenli_ cerrahi kontrol _
listesi.pdf
Uçak, H. (2009). Ameliyathane Yönetim ve Organizasyon & Ameliyathane Talimatları ve Protokolleri. Ankara:
Ayrıntı Yayınevi, sf:20-21.
642
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Farklı Juniperus L. Türlerinin P. Aeruginosa’da Biyofilm OluĢumuna
Etkisi
Ebru ÖNEM*
Süleyman Demirel University, Turkey
ebruonem@sdu.edu.tr
Ramadan Bilgin AKALIN
Namık Kemal University, Turkey
rbakalin@nku.edu.tr
Özet
Bacteria show two different life forms. The one is bacteria live individual and the other is and bacteria
live together by a polymeric substance (Extracelluler polymeric substances-EPS) excreted by the
bacteria. In the biofilm form, bacteria are more resistant to antimicrobial treatments than cecil form.
And survive harsh conditions and withstand the host‘s immune system. Bacteria compose biofilm use
the system which is named quorum sensing (QS) and it based on density-dependent cell to cell
communication. So new researches focus on blockage of this system. And try to development of
antibiofilm agents that are nontoxic. Besides some chemical compounds also plant extract have used
for this aim. In this paper three different Juniperus L. extract were tried to inhibition of biofilm
formation in Pseudomanas aeruginosa PAO1. Juniperus foetidissima, Juniperus excelsa, Juniprus
oxycedrus. Inhibition effect of extract on biofilm was searched cristal viole (CV) assay. Biofilms were
grown on LB medium in 96-well polystyrene plates in the presence or absence of 4 different
concentrations of the plant extract. All tests repeated 3 times and evaluated for statistical. Treatment of
P. aeruginosa PA01 strain with these three different Juniperus L. extract resulted in significant
reduction in the biofilm formation capacity in three concentrations. According the results inhibition
rates are respectively PA01 100% production, Juniperus foetidissima 76%, 59%, 31%; Juniperus
excelsa, 74%, 58%, 46%; and Juniprus oxycedrus, 86%, 86%, 91%. Only first concentration effected
growth rate and other concentration did not inhibit growth rate. These are very significant results for
antibiofilm activity. And these results suggested that 3 different Juniperus L. species could become
useful supplement for pharmaceutical products as a new antibiofilm agent.
Keywords: Biofilm, P. aeruginosa, Juniperus L.
Antibiofilm Effect of Different Juniperus L. Species in P. aeruginosa
Abstract
Bakteriler iki farklı yaĢam formu gösterirler. Bunlardan ilkinde bakteri bireysel olarak yaĢar diğerinde
ise bakteri yüzeye ya da birbirine tutunarak sentezlediği hücre dıĢı polimerik madde (Extracelluler
polymeric substances-EPS) içine gömülmüĢ olan planktonik hücrelerden oluĢur. Biyofilm adı verilen
bu oluĢumu bakteriler hücre yoğunluğuna bağlı hücre hücre etkileĢimi olarak ifade edilen ve Quorum
sensing (çevreyi algılama) olarak adlandırılan sistem aracılığıyla gerçekleĢtirir. Son yıllarda yapılan
çalıĢmalar sistemin baskılanması üzerine olup, birçok bitki ekstraktı ve sentetik moleküller bu amaçla
denenmektedir. Yapılan bu çalıĢmada üç farklı ardıç Juniperus foetidissima (kokulu ardıç), Juniperus
excelsa (boz ardıç), Juniprus oxycedrus (Diken ardıç) ekstraktının Pseudomanas aeruginosa PAO1
suĢunda biyofilm oluĢumu üzerine baskılayıcı etkisi araĢtırılmıĢtır. Biyofilm oluĢumu üzerine
baskılayıcı etkisi kristal viyole testi kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu amaçla ardıç türlerinin 4 farklı
konsantrasyonunun Pseudomanas aeruginosa PAO1 biyofilm oluĢumuna etkisi 96 kuyucuklu mikro
pleytlerde çalıĢılmıĢ sonuçlar okunarak istatistik olarak değerlendirilmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre
kokulu ardıçın 3 farklı deriĢimi sırasıyla %76 %59, %31 oranlarında biyofilm oluĢumu üzerine
baskılayıcı etki gösterirken, boz ardıç, %74, %58, % 46 ve diken ardıç ise %86, %,86 %91 oranlarında
biyofilm oluĢumunu baskılayıcı özellik göstermiĢtir. Bu sonuçlar ileriki çalıĢmalarda ardıç türlerinin
ilaç formunda antibiyofilm ajanı olarak ticari kullanıma dönüĢtürülebileceğini göstermiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Biyofilm P. aeruginosa, Juniperus L
643
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Pseudomonadaceae ailesinde yer alan Pseudomonas aeruginosa Gram negatif, sporsuz,
kapsülsüz çomakçıklardır. Doğada çok yaygın olarak bulunur ve insanlar, hayvanlar için fırsatçı
patojen bir bakteridir. Özellikle ağır seyirli hastane enfeksiyonlarında, bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ
hastalarda, kistik fibroz hastalarında kronik enfeksiyonlar oluĢturabilmektedir. Mikroorganizmaların
hastalıkların patogenezinde en önemli faktörlerden biri salgıladıkları virülans faktörleri olup bu
faktörler mikroorganizmaların konak savunma sistemleri tarafından elimine edilmelerini önlemek
üzere oluĢturulan mikrobiyal ürünlerdir (Çerikçioğlu, 2012:1).
P. aeruginosa kaynaklı enfeksiyon hastalıkların meydana geliĢinde de önemli rolü olan
virülens faktörlerinin salınımı çevreyi algılama sistemi adı verilen sistemin kontrolünde
gerçekleĢmektedir. Çevreyi algılama (Quorum Sensing), hücre yoğunluğuna bağılı olarak gen
ekspresyonunun kontrolü olarak ifade edilebilir (Kohler, vd, 2000:5991). Sistemin temeli, bakterilerin
sinyal molekülü olarak ifade edilen bir takım moleküller sentezleyerek çevrelerinde bulunan aynı
türden diğer bakterilerin sayısını, üretilen sinyal molekülü yoğunluğu ile izlemesine dayanmaktadır
(Bassler, 1999:582). Diğer bir ifade ile belli bir ortamdaki sinyal molekülü yoğunluğu, o ortamda
bulunan bakteri sayısı ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Farklı bakteri türlerinde, çevreyi algılama ile düzenlenen bazı olaylar ıĢık yayma (biyolüminesense),
biyofilm oluĢumu, antibiyotik biyosentezi, konjugasyon ve virülans faktörlerinin üretimi olarak
sıralanabilir (Bandara, 2006:4453). Üzerinde en çok araĢtırma yapılan çevreyi algılama sisteminin ilk
görüldüğü bakteri türü olan V. fischeri, üzerinde çok fazla araĢtırma yapılmıĢ olmasından dolayı
mekanizması en iyi anlaĢılan tür olup, model organizma olarak kullanılmaktadır. P. aeruginosa ise
virülans faktörleri üretmesi ve insanda fırsatçı bir patojen olmasından dolayı üzerinde yine çok fazla
araĢtırma yapılan bir organizma olup özellikle bu mekanizmanın bakterideki inhibisyonu tıpta
hastalıkların tedavisinde büyük önem taĢımaktadır.
V. fisheri ve V. harveyi serbest yaĢayan iki deniz mikroorganizması olup, çevreyi algılama
sistemi üzerinde yapılan çalıĢmalarda ve bu sistemin karakterize edilmesinde kullanılan ilk bakteri
örnekleridir (ġekil 1). Normalde deniz suyunun mililitresinde 100'den daha az sayıda olan bu
bakterinin serbest yaĢarken ıĢıma (biyolüminesans) yapamamaları, ancak bazı deniz balıkları ve
mürekkep balıklarının ıĢık organlarında yüksek konsantrasyonda oldukları zaman çevreye ıĢık
yaymaya baĢlamaları dikkatleri çekmiĢ, uzun çalıĢmalar sonucu sistem anlaĢılabilmiĢtir.
P. aeruginosa‘da iki ana çevreyi algılama sistemi karakterize edilmiĢtir. Birbirleriyle hiyerarĢik
iliĢkileri olan bu sistemler las ve rhl sistemleri olarak adlandırılmaktadırlar (Bratu vd; 2006:1252).
ġekil 1: Kültüre edilen Vibrio fischeri suĢları (http 1)
644
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Pseudomonas aeruginosa’da Çevreyi Algılama Sistemi ve Bu Sistem Tarafından Kontrol Edilen
Virülens Faktörleri
Pseudomonas cinsinde en sıklıkla izole edilen insan patojeni P. aeruginosa olup,
Staphylococcus aureus ve Escherichia coli‘den sonra en sık karĢılaĢılan ve ciddi enfeksiyonlara neden
olan önemli bir patojendir. Özellikle ağır seyirli hastane enfeksiyonlarında, bağıĢıklık sistemi
baskılanmıĢ hastalarda, kistik fibroz hastalarında kronik enfeksiyonlar oluĢturan fırsatçı bir patojendir.
P. aeruginosa kaynaklı enfeksiyon hastalıkların meydana geliĢinde önemli rolü olan virülens
faktörlerinin salınımı çevreyi algılama sistemi kontrolünde gerçekleĢmektedir.
Pseudomonaslar deri enfeksiyonlarından sepsise kadar farklı klinik tablolara sebep olabilen,
yüksek morbidite ve mortalitesi ile önemli bir insan patojenidir. Pseudomonaslar öncelikli olarak
hastane kaynaklı fırsatçı bir patojen olup, sağlıklı insanda nadiren hastalık oluĢturur. Özellikle hastane
ortamında, bağıĢık yanıtı ve savunma sistemleri bozulmuĢ insanlarda fırsat bulduğunda her sistem ve
organda infeksiyon oluĢturabilme özelliğine sahiptir.
Pseudomonaslar en sık mekanik ventilasyon desteğindeki hastalarda ve kistik fibrozlu
hastalarda, yanık sonrası geliĢen yanık yarası infeksiyonlarında notropenik hastalar ve HIV
infeksiyonunu da içeren bağıĢıklığı kırılmıĢ hastalardaki bakteriyemilerde, diyabetik hastalarda,
intravenoz ilaç kullananlarda ve daha birçok hastalıkta önemli rol oynar. P. aeruginosa infeksiyonu
kolonizasyon, invazyon ve sistemik yayılım olmak üzere üç aĢamada geliĢir. Mikroorganizmanın
konakta çoğalarak yukarıda sözü edilen basamakları gerçekleĢtirerek hastalık oluĢturması patojenite
olarak tanımlanır ve patojeniteden sorumlu yapılar virülens faktörleri olarak adlandırılır. Elastaz,
piyosiyanin üretimi, kayma hereketi, biyofilm oluĢumu P. aeruginosa‘da çevreyi algılama sistemi
kontrolünde gerçekleĢen virülens faktörlerinden bazılarıdır.
Biyofilm
Bakteriler büyüyüp çoğalırken iki ayrı yaĢam formu gösterirler. Bunlardan birincisinde bakteri
tektir ve planktonik hücreler olarak geliĢir diğerinde ise mukoid agregatların içerisinde organize olur.
Bakterilerde görülen bu iki yaĢam formu insanlarda görülen bakteriyel enfeksiyonlar için oldukça
önemlidir. Fakat planktonik bakterilerin sebep olduğu akut enfeksiyonlar antibiyotiklerle tedavi
mümkün olabilirken, biyofilm oluĢturan bakteri enfeksiyonlarının tedavisi çok zor olup
kronikleĢmektedir (Bjarnsholt, vd., 2010).
Doğada özellikle sucul ortamlarda taĢlar üzerinde ya da su borularının içinde görülen kaygan
yapı, diĢler üzerinde zamanla oluĢan plaklar biyofilme birer örnek olup üzerinde çok fazla
araĢtırmanın yapılması özellikle hastane enfeksiyonlarında yarattığı ciddi sorunlardan ve sebep olduğu
ekonomik kayıplardandır.
Tıbbi Amaçlı Olarak Bitkilerin Kullanımı
Tarih boyunca birçok bitki hastalıkların tedavisinde kullanılmıĢ, günümüzde de farmakolojik
olarak üretilen ilaçların %25‘inin bitkilerden elde edildiği bilinmektedir (Faydaoğlu ve Sürücüoğlu,
2013:234). Son yıllarda artan hastalıklara karĢı sentetik yapılı ilaçların yetersiz kalması ve yan etkilerinin
belirlenmesi doğal ürünlerin kullanma zorunluluğunu arttırmıĢtır (Kırbağ, ve Zengin, 2006:1). Mikrobiyal
enfeksiyonların tedavisinde tercih edilen antibiyotikler; mikroorganizmaların zamanla bu
antibiyotiklere farklı mekanizmalar ile direnç kazanması sonucu giderek etkinliğini yitirmekte ve bilim
insanlarını bu alanda yeni stratejiler geliĢtirmeye zorlamaktadır. Bu sebeple antibakteriyal etki dıĢında
bakteriler arasında iletiĢimin bloke edilerek enfeksiyonların önlenmesi üzerinde fazlaca durulmaya
baĢlanan bir konu olmuĢtur. Bu amaçla birçok sentetik molekül ve bitki araĢtırmalarda
kullanılmaktadır.
MATERYAL VE METOT
Materyal
Yapılan bu araĢtırmada üç farklı ardıç (Juniperus foetidissima (kokulu ardıç), Juniperus
excelsa (boz ardıç), Juniprus oxycedrus (Diken ardıç) türünün yaprak ekstraktları kullanılmıĢ olup,
ekstraktlar Eğirdir Bahçe Bitkileri Enstitüsünden temin edilmiĢtir. Ekstraktların biyofilm oluĢumu
üzerine inhibisyon etkisi Pseudomanas aeruginosa PAO1 referans suĢu kullanılarak araĢtırılmıĢtır.
645
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etki CV (cristal viole) testi ile 3 tekrarlı olarak gerçekleĢtirilmiĢ,
sonuçlar tek yönlü ANOVA testi ile analiz edilmiĢlerdir. Sonuçlar ile kontrol arasındaki fark p≤0.05
seviyesinde istatistik olarak değerlendirilmiĢtir.
Metot
CV Biyofilm Testi
Pseudomanas aeruginosa PAO1 LB besiyerinde 37 ºC‘de 16-18 saat süreyle üretilmiĢ ve ertesi
gün her bir kuyucukta LB broth besiyeri olan 96 kuyucuklu mikroplatlere 0,5 McFarland bulanıklığına
eĢdeğer bulanıklığa ayarlanarak 10 µl bakteri kültüründen ilave edilmiĢtir (Moskowitz vd, 2004: 1993). 3
farklı bitki ekstraktı 4 farklı konsantrasyonda (10X, 20X, 40X,80X) eklenmiĢtir. Ayrıca bitki örnekleri
ile aynı miktarda bitki örneklerini seyreltmek için kullanılan DMSO çözücüsünden eklenmiĢtir. 37
ºC‘de 24-48 saat inkübasyon sonunda mikropleytin her bir kuyucuğunda bulunan kültürler OD 600
nm‘de okunmuĢ ve değerler kaydedilmiĢtir. Daha sonra kültür içeren kuyucukların içeriği dökülerek 3
kez saf su ile yıkanmıĢ ve yıkama iĢlemi tamamlandıktan sonra kuyucuklara % 0,1 lik kristal viyole
çözeltisinden 250 µl eklenmiĢtir. 30 dakika kristal viyole ile muamele edilen kuyucuklar 5 kez saf su
ile yıkanmıĢtır. Yıkama iĢlemi tamamlandıktan sonra 250 µl % 95 lik etanol ilavesiyle 15 dakika
çözdürülmüĢ ve Epoch Miproplate Spektrofotometre kullanılarak sonuçlar 570 nm‘de okunmuĢtur.
SONUÇ
Biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etkisi araĢtırılan ardıç ekstraktlarının deneylerde
kullanılan ilk konsantrasyonlarında antibakteriyal aktivite gösterirken, diğer konsantrasyonlar
antibakteriyal aktivite gözlenmemiĢtir. Biyofilm oluĢum testleri 3 tekrarlı olarak gerçekleĢtirilmiĢ ve
sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirilmiĢtir. OD 570 nm de okunan ve değerlendirilen sonuçlara
göre kokulu ardıçın etkisi araĢtırılan birinci, ikinci ve üçüncü konsantrasyonundaki inhibisyon oranı
referans suĢ P. aeuruginosa PAO1 ile kıyaslandığında sırasıyla %76 %59, %31 oranlarında
gözlenmiĢtir (ġekil 1). Boz ardıçın biyofilm oluĢumu üzerine 3 farklı konsantrasyonda gözlenen
inhibisyon oranları ise, %74, %58, % 46‘dır (ġekil 2). Diken ardıçın biyofilm oluĢumuna inhibisyon
etkisi ise sırasıyla %86, %,86 %91 oranlarında bulunmuĢtur (ġekil 3).
3,5
Biyofilm Üretim (OD 570 nm)
3,0
2,5
*
*
2,0
1,5
*
1,0
0,5
0,0
Kontrol
boz ardiç (K2)
boz ardiç (K3)
boz ardiç (K4)
ġekil 2: Juniperus excelsa (boz ardıç) biyofilm oluĢumu.
PAO1.K2:2.konsantrasyon, K3: 3. Konsantrasyon, K4: 4.Konsantrasyon
* ile iĢaretli sonuçlarla kontrol arasındaki fark p≤0,05 seviyesinde önemlidir
646
Kontrol:
P.
aeruginosa
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
3,5
Biyofilm Üretim (OD 570 nm)
3,0
*
2,5
2,0
*
1,5
*
1,0
0,5
0,0
Kontrol
kokulu ardiç (K2) kokulu ardiç (K3) kokulu ardiç (K4)
ġekil 3: Juniperus foetidissima (kokulu ardıç) biyofilm oluĢumu. Kontrol: P. aeruginosa
PAO1.K2:2.konsantrasyon, K3: 3. Konsantrasyon, K4: 4.Konsantrasyon
* ile iĢaretli sonuçlarla kontrol arasındaki fark p≤0,05 seviyesinde önemlidir.
3,5
Biyofilm Üretim (OD 570 nm)
3,0
2,5
2,0
1,5
1,0
*
0,5
*
*
diken ardiç (K3)
diken ardiç (K4)
0,0
Kontrol
diken ardiç (K2)
ġekil 4: Juniprus oxycedrus (Diken ardıç) biyofilm oluĢumu. Kontrol: P. aeruginosa
PAO1.K2:2.konsantrasyon, K3: 3. Konsantrasyon, K4: 4.Konsantrasyon
* ile iĢaretli sonuçlarla kontrol arasındaki fark p≤0,05 seviyesinde önemlidir.
Yapılan bu çalıĢma sonucunda elde edilen sonuçlar farklı ardıç türlerinin belirli
konsantrasyonlarının P. aeruginosa PAO1 suĢunda biyofilm oluĢumuna anlamlı oranlarda inhibisyon
etkisinin olduğunu göstermiĢtir. Çevreyi algılama sistemi ile ilgili yapılan çalıĢmalarda, çalıĢılan
molekül ve bitkilerden beklenen, sistem üzerine inhibisyon etkinin gösterilmesi Ģeklinde olup,
antibakteriyel etki istenmemektedir. Bu çalıĢmada ardıç türlerinin farklı konsantrasyonlarında sistemin
inhibisyonu gözlenmiĢtir. Bundan sonra yapılacak çalıĢmalarda ardıç türlerinin GC analizleri yapılarak
etken maddeler belirlenip, biyofilm oluĢumu üzerine inhibisyon etkisi olan muhtemel etken
belirlenebilir ve biyofilm oluĢumu dıĢında diğer virülans faktörleri ile yeni çalıĢmalar tasarlanabilir.
647
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
REFERANSLAR
Bandara, M.B.K., Zhu, Hua., Sankaridurg, P.R., Willcox, M.D.P., 2006. Salicylic Acid Reduces the Production
of Several Potential Virulence Factors of Pseudomonas aeruginosa Associated with Microbial Keratitis
IOVS, 47,10,4453-4459.
Bassler, B.L. (1999). How bacteria talk to each other: regulation of gene expression by quorum sensing. Current
Opinion Microbiology, 2, 582-587
Bjarnsholt, T., Gennip M.V., Jakobsen TH., Christensen L.D., Jensen P.Ø., Givskov M., 2010. In vitro screens
for quorum sensing inhibitors and in vivo confirmation of their effect. Nature Publishing Group, 5(2),
282-293.
Bratu, S., Gupta, J., Quale, J., 2006. Expression of the las and rhl quorum-sensing system in clinical isolates of
Pseudomonas aeruginosa does not correlate with efflux pump expression or antimicrobial resistance.
Journal of Antimicrobial Chemotherapy, 58, 1250-1253.
Çerikçioğlu, N. (2012). Mantarlarda Virülans Faktörleri. Ankem. 26(Ek 2), 261-269.
http 1: http://www.microbelibrary.org. EriĢim tarihi: 11.01.2013
Faydaoğlu, E., ve Sürücüoğlu, M.S. (2011). Tıbbi ve aromatik bitkilerin antimikrobiyal,antioksidan aktiviteleri
ve kullanım olanakları. Erzincan University Journal of Science,6(2), 233-265.
Kırbağ, S., ve Zengin, F.(2006). Elazığ yöresindeki bazı bitkilerin antimikrobiyal etkisi. Tarım Bilimleri Dergisi,
16(2), 77-80.
Kohler, Thılo., Curty, L.K., Barja, F., Delden C.V., Peche`Re, J.C. (2000). Swarming of Pseudomonas
aeruginosa Is Dependent on Cell-to-Cell Signaling and Requires Flagella and Pili. Journal Of
Bacterıology, 182(21), 5990-5996.
Moskowitz, S.M., Foster, J.M., Emerson, J.,and Burns, J.L.(2004).Clinically Feasible Biofilm Susceptibility
Assay for Isolates of Pseudomonas aeruginosa from Patients with Cystic Fibrosis. American Society for
Microbiology .42(5), 1915-1922.
648
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Probiyotiklerin Ġnsan Sağlığındaki Önemi
Nurhayat ATASOY*
nurhayatatasoy@mail.com
Özet
Probiyotikler, vücudu zararlı mikroorganizmalardan koruyan ve sindirim sisteminin düzenli
çalıĢmasını sağlayan, organizmamızla dost, canlı bakterilerdir. Günlük tempomuz değiĢince
vücudumuzdaki probiyotiklerin de sayısı azalır, bu da sindirim sistemimizi olumsuz yönde etkiler.
Oysa azalan probiyotik miktarı dıĢarıdan alınan probiyotik besinlerle destekleyebiliriz. Prebiyotik
bileĢenler, daha çok karbonhidrat grubunda yer alan ve genellikle çözünür lif iĢlevi gören oligosakkarit
veya polisakkaritlerdir. Gıdalara eklenen en yaygın oligosakkaritler; fruktooligosakkaritler,
galaktooligosakkaritler ve polidekstrozdur.
En önemli probiyotikler, Lactobacillus ve Bifidobacterium türleridir. Bağırsakta bakteri
dengesinin korunmasına yardımcı olan bu mikroorganizmalar, özellikle stres veya hastalık nedeniyle
denge bozulduğunda ve antibiyotik kullanımından sonra bağırsaktaki bakteri yoğunluğu azaldığında
önem taĢımaktadır.
Günümüzde önemi giderek artan probiyotikler üzerinde pek çok araĢtırma yürütülmektedir. Bu
çalıĢmalara göre probiyotiklerin sağlık üzerinde çeĢitli olumlu etkileri söz konusudur. Probiyotikler,
sindirim etkinliğinin ve gıdalarla alınan bazı vitamin ve minerallerin emiliminin artmasını
sağlayabilmektedir. Bağırsak hareketlerinin düzenlenmesine yardımcı olmakta ve böylece kabızlığın,
iltihaplı bağırsak hastalıklarının, enfeksiyonların ve laktoz intolerasın önlenmesinde, karaciğerin ve
böbreğin görev yükünün azaltılmasında ve bağıĢıklık sisteminin güçlenmesinde etkili olabilmektedir .
Anahtar Kelimeler: Probiyotikler, Sağlık, Beslenme
The Importance in Human Health of Probiotics
Abstract
Probiotics, which protect the body from harmful microorganisms and provide the orderly
operation of the digestive system and friendly of our organisms, are live bacteria. When our daily
tempo change, the number of probiotics decreases in our body, this also negatively affects our
digestive system. In fact, the amount of decreasing probiotics can be supported with probiotic nutrients
taken from outsource. Probiotic components which mostly are located in the carbohydrate group and
usually are act as a soluble fiber function, are oligosaccharide or polysaccharide. Most commonly
oligosaccharides added to foods; fructooligosaccharides, galactooligosaccharides, polydextrose stop.
The most important probiotics are Lactobacillus and Bifidobacterium species. These
microorganisms, which helps protect the balance of bacteria in the intestine, are of great importance
when the density of bacteria decreases in the intestine after the use of antibiotics and especially when
the balance is corrupted due to stress and disease.
Today, many studies are conducted on probiotics which are increasingly important. According to
these studies, probiotics have a variety of positive effects on health. Probiotics can provide the
effectiveness of digestion and increase in the absorption of some vitamins and minerals taken with
food. They assist the regulation of intestinal motility, and thus, can be effective in the strengthening of
the immune system and in the reducing of liver and kidney payload and in the prevention of lactose
intolerance, constipation, infections and inflammatory bowel diseases.
Keywords: Probiotics, Health, Nutrition
649
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Probiyotik, yeterli miktarda alındığında konağın sağlığı ve fizyolojisi üzerinde yararlı etkileri
olan canlı Mikroorganizmalardır (ġener ve ark., 2008). Fermente süt ürünleri, turĢu, çiğ sucuk,
ekmek, bira, Ģarap, kımız ve kefir probiyotiklerden zengin gıda maddeleridir (Yağcı, 2002: 337).
Probiyotikler esas olarak laktik asit bakterileridir. (Kaur ve ark., 2002: 1). Bağırsaktaki bazı
mikroorganizmaların çoğalmasını artıran veya aktivitesini uyaran ve insan ya da hayvan sağlığını
olumlu yönden etkileyen maddelere de (besinsel lifler gibi) prebiyotik denir (Gibson and Roberfroid,
1995: 1401). Günümüzde beslenmedeki önemi açısından ‗‗mikroflorayı değiĢtirerek kullanılan sağlığı
üzerinde yararlı etkisi görülen canlı, belirli mikroorganizmaları yeterli sayıda içeren ürün‘‘ olarak
tanımlanır. Metchinikof Kafkasya‘da fermente süt ürünleri tüketen insanların uzun yaĢadıklarını
gözlemiĢtir. Bunun sonucu fermente süt ürünlerindeki asit üreten mikroorganizmaların, kalın barsağı
zararlılardan koruyarak insanların uzun yaĢamalarını sağladığını ileri sürmüĢtür. En yaygın olarak
bilinen prebiyotik maddeler oligosakkaritlerdir (Shin ve ark., 2000: 884). Oligosakkaritler, ince
bağırsakta hidrolize veya absorbe edilemezken, kolon bölgesinde özellikle Lactobacillus spp. ve
Bifidobacterium spp. tarafından fermente edilebilmekte ve prebiyotik özellik göstermektedirler (Marks
ve ark., 2000: 163; Gibson ve Roberfroid, 2008).
Ġnsanların sindirim sisteminde basilica Laktobasillus türleri ve Bifidobakterium Türleri mevcuttur
( Baysal, 2011). Probiyotikler gerçek bakterilerdir. Sindirim sistemimizde 500‘den fazla farklı bakteri
türü bulunur. Bakteriler bağırsak astarını sağlıklı tutmaya ve yiyecekleri sindirmeye yardımcı olur.
Ayrıca antibiyotiklerin kötü etkilerini de yok eder. Antibiyotikler, zarar verici bakterileri öldürerek
enfeksiyondan kurtarır. Fakat aynı zamanda yararlı bakterileri de öldürürler, bu da antibiyotik
alımından kaynaklanan ishal ve maya enfeksiyonunu tetikler (Gönç ve Akalın, 1995; Kutlu, 2011).
Prebiyotiklerin en iyi kaynakları; asparagus, muz, soğan, sarımsak, pırasa, kepekli buğdaylar, yulaf,
keten ve arpadır (Brannon, 2003; Manninig ve Gibson, 2004: 287). Prebiyotikler makarna, tahıl
barları, yoğurt ve lor peynirine de eklenebilir. Ayrıca, inulin (bir çeĢit lif), maltodextrin ve dayanıklı
niĢasta gibi besin içerikleri, prebiyotik rolü üstlenebilir (Marks ve ark., 2000: 163).
Bu derlemenin amacı, probiyotik ve yararları hakkında bilgi vermektir.
PROBĠYOTĠK BAKTERĠLERDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLĠKLER
Bir mikroorganizmanın probiyotik mikroorganizma olarak adlandırılabilmesi için aĢağıdaki
özelliklere sahip olması gerekir (Gülmez, 2002:83; Kılıç, 2001; Can , 2007; Baysal, 2011)
Gastrointestinal sistemde yaĢayabilmelidirler,
Sindirim esnasında meydana gelen olaylardan etkilenmemelidirler,
Sindirim sistemi düzensizliklerini kontrol altına tutabilmelidirler,
Sindirim sistemi mikroflorasının dengede tutmalı, patojenlerin geliĢimini engellemeli, tüketilen
gıdaların yararlanma düzeyini artırmalıdırlar,
e) Üründe yeterli sürede canlı olarak yaĢayabilmeli,
f) Asit ve safra ortamında etkisini gösterebilmelidirler,
g) Mikroorganizmanın adaptasyonunu kolaylaĢtırmak için insan orijinli suĢlar seçilmelidir,
h) Antibakteriyel direnci nakletmemelidirler,
i) Ġlave edildiği gıdanın kalitesini düĢürmemelidir, Patojenler üzerine inhibitör etki yapmalıdırlar,
j) Metabolik aktiviteyi düzenlemelidirler,
k) Gıda allerjilerine ve patojenlere karĢı immun sistemi güçlendirebilmelidirler,
l) Konakçının gıdalardan daha fazla yararlanmasını sağlamalıdırlar,
m) Patojen ve toksijenik olmamalıdırlar.
n) Sindirim aygıtında canlılıklarını sürdürebilmelidirler,
o) Depolama ve kullanma süresince dayanıklı olmalı.
a)
b)
c)
d)
650
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
PROBĠYOTĠKLERĠN BARSAKTA ÇOĞALMASINI ETKĠLEYEN FAKTÖRLER
Anne sütüyle beslenen bebeklerin barsaklarında bifodo bakteriler bulunurken hazır mama
alanlarda bulunmaması insan sütünde hatta inek sütünde ve diğer besinlerde de Probiyotiklerin
bulunduğuna iĢaret edilmiĢtir. Prebiyotikler ince barsak enzimlerince parçalanmayan doğal ve yapay
Ģekerlerdir. Bunların baĢlıcaları; laktuloz, inülin, rafinoz ve fruktoolugosakkarittir. Bu öğeler diyet
posası bileĢenlerindendir. Probiyotikler, özellikle bifidobakteriler bu ögeleri çoğalmaları için karbon
kaynağı olarak kullanırlar. Prebiyotiklerin diyete eklenmesiyle fekal bifidobakteri sayısında 10 kat
artıĢ olduğu patojenik bakterilerin ise önemli ölçüde azaldığı gözlenmiĢtir. Birer molekül glikoz,
galaktoz ve früktozdan oluĢan rafinoz alımıyla fekal pH‘da düĢme, kısa zincirli yağ asitlerinde (asetik,
propyonik ve butirik) ve laktobasillus sayısında artma ğörülmüĢtür. Diğer önemli prebiyotik
oligoglikosil inositoldür. Günümüzde probiyotik ve prebiyotik karıĢımı ‗‗simibiyotik‘‘ olarak
adlandırılmakta ve alternatif tıp uygulamalarında kullanılmaktadır (Mathieu ve ark.,1993; Holzapfel
ve Schillinger, 2002; Can 2007; Baysal, 2011; Sezen 2013).
PROBĠYOTĠK MĠKROORGANĠZMALARIN YARARLARI
1. Antikanserojenik Etki
Probiyotik ürünlerin tüketimine bağlı olarak kolon (kalın bağırsak) kanseri insidensinin azaldığı
belirtilmektedir. Probiyotik mikroorganizmalar, barsak mikroflorasını olumlu yönde değiĢtirdiği,
kanserojen bileĢiklerden (fenol, nitrozamin) bazılarını inaktive ederek veya inhibe ederek, immun
yanıtı stimüle ederek (Danielson, 1989), prokanserojenleri kanserojene çeviren nitroredüktaz,
azoredüktaz ve betaglukuronidaz gibi barsak bakterilerinin enzim aktivitelerini redükte ederek,
antikanserojen etkilerinin olduğu vurgulanmaktadır (Reddy, 1999). Kalın arsak kanseri, onkogenler ve
tümör baskılayıcı genlerde DNA hasarıyla oluĢan mutasyonların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Laktik asit bakterileri ve onların çoğalmasını sağlayan prebiyotikler genlere toksik etki yapan
karsinojenleri etkisizleĢtirmektedirler. Böylece barsak dokusunda DNA hasarı önlenmekte, koruyucu
sistem uyarılmaktadır (Shah, 2001; Baysal, 2011).
2. Antikolesterol Etkisi
AraĢtırma sonuçlarına göre, bazı bağırsak bakterilerinin kolesterolü düĢürme mekanizmaları Ģu
Ģekilde açıklanmaktadır. Vücutta sentezlenen ve gıdalarla alınan kolesterol, safra asitlerine
dönüĢmektedir. Lb. acidophilus gibi bazı bağırsak bakterileri ise oluĢan bu safra asitlerini dekonjuge
edebilme yeteneğine sahiptir. Dekonjuge olan safra asitleri, lipidlere oranla daha kolay emilir. Bu
nedenlede kan kolesterol düzeyinde azalma meydana geldiği belirtilmektedir. Bifidobacterum‘lar,
tiamin (B1), pridoksin (B6), folikasit(B9), siyano-kobalamin (B12) ve nikotinik asit (PP) üretirler ve
dıĢardan alınan bu vitaminlerden organizmanın yararlanmasını artırırlar. Özellikle Bf. bifidum ve Bf.
infantis tiamin, folik asit ve nikotinik asidi, Bf. Breve, Bf. longum ve Bf. adolescentis ise nikotinik
asidi çok fazla sentezlerler (Hasler, 1998; Can, 2007).
3. Gıdaların Sindirilebilirliğini Artırma
Bir gıdanın besleyici değeri içerdiği besin maddelerinin yeterli derecede sindirilebilme özelliğine
bağlıdır. Fermente ürünlerde besin maddeleri starter bakteriler tarafından ön bir fermentasyona
uğradıklarından bunların sindirilebilirliği daha yüksek olmaktadır (Franck, 1998).
Probiyotik bakteriler tarafından üretilen enzimler, besinlerin sindirilebilirliğini kolaylaĢtırmakta,
konakçının bağırsak sistemindeki epitel hücrelerin sayısını artırarak, intestinal mikroflora üzerine etki
ederek, dolaylı yoldan besinlerden yaralanmayı sağlarlar (Guerin-Danon,1998).
4. Prebiyotiklerin Emiliminin Artirimasi Ve Sindirim Üzerindeki Etkileri
Ġnulin ve oligofruktoz üzerinde en çok durulan prebiyotiklerdir. Ġnsan kolonunda
Bifidobakteriler ortamda yoğun oldukları zaman bu prebiyotikler mikroflora tarafından fermente
edilirler. Ġnulin ve oligofruktoz insan sindirim enzimleri tarafından hidrolize edilmezler ve intestinal
651
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
bölgenin üst kısmı tarafından emilmezler. Kolondaki mikroflora tarafından sınırlı olarak fermente
edilirler ve Bifidobakterleri stimule ederler (Can, 2007: 194).
5.Toksik Ürünlerin Nötralize Edilmesi
Probiyotikler indol, amin, amonyak gibi toksik maddelerin bağırsaklardan emilimini azaltırlar
veya bu toksik maddelerin ürünlerde meydana gelmesini sınırlarlar. Probiyotik bakteriler bazı bakteri
toksinlerini nötralize edebilen metabolitler sentezleme yeteneğine de sahiptirler (Guerin-Danon,1998.
111).
6.Laktoz İntoleransı
Laktozu sindiremeyen insanlarda süt içildikten sonra gaz, karın ağrısı ve ishal görülmektedir.
Yoğurtta bulunan suĢlar gibi bazı mikroorganizmalar laktaz enzimi ihtiva ettiklerinden, laktoz kalın
bağırsaklara gelmeden parçalamakta ve istenmeyen durumların ortaya çıkıĢını önlemektedir. Yoğurtta
bulunan L. thermophilus‟un laktoz sindirimini düzelten laktaz enzimi vardır (CoĢkun, 2006: 128).
6. İstenmeyen Bakterilerin İnhibisyonu
Probiyotik mikroorganizmalar, patojen bakterilerin geliĢmelerini, asetik asit ve laktik asit gibi
organik asitler sentezleyip ortamın pH‘sını düĢürülerek, H2O2‘i sentezleyerek ve bakteriosin benzeri
antimikrobiyal maddeler üreterek engellerler. Ayrıca ortamın pH‘sının düĢmesine bağlı olarak bağırsak
hareketlerini artırırlar (Mathieu, 1993: 372). Yine probiyotik mikroorganizmalar ortamdaki besin
maddelerini tüketerek patojenlerin geliĢmelerini engellerler (Ouwehand, 1999: 35).
Enfeksiyonlarda oral yolla alınan antibiyotikler patojenlerle birlikte bağırsak mikroflorasında
bulunan mikroorganizmaları da yıkımlarlar. Antibiyotiklerin bağırsak mikroflorasında oluĢturdukları
bozuklukları engellemek amacıyla probiyotik ürünlerin kullanılması önerilmektedir (Kılıç, 2001)
7. Bağişiklik Sistemi Üzerindeki Etkileri
Barsaklarda yararlı bakterilerin çoğalması zararlıların yerleĢmesini önler. Sindirim organlarını
saran mukozal zarlardaki lenfoid doku insan bedeninin lenfoid dokusunun önemli bir bölümünü
oluĢturur. Epitellerde sentezlenen T lenfositler antijene karĢı baskılayıcı ve sitotoksik etki gösterir.
Sindirim sisteminin mikroflorası önemli savunma sistemi oluĢturur. Mikroflora yokluğunda antijenin
mukozaya geçiĢi artar. Bifodobakterilerin barsaklarda çoğalmasıyla dolaĢımda IgA ve IgM
antikorlarını sentezleyen hücrelerin arttığı gözlenmiĢtir. Probiyotik bakterilerin humoral bağıĢıklık
yanıtını artırdığı, dolayısıyla barsakların bağıĢıklık yeteneğinin geliĢmesinede yardımcı olduğu
bildirilmektedir (Kaur ve ark., 2002: 1; Baysal, 2011).
SONUÇ
Probiyotik alımı, sindirim sisteminin zararlı etkenlere karĢı korunma sistemini geliĢtirir,
mukozanın engel sisteminin bozulmasıyla ortaya çıkan gastroentritin, besin allerjisinin, iltihabi barsak
hastalığının iyileĢtirilmesinde yardımcı olur. Daha sağlıklı bir nesil olmak için Probiyotiklerin önemi
üzerinde durulmalı ve bunlarla ilgili bilimsel çalıĢmalara önem verilmelidir. Ayrıca, Probiyotik
yiyeceklerin ve doğal prebiyotik kaynağı olan sebze ve meyvelerin tüketilmesinin önemi hakkında
insanlar bilinçlendirilmelidir.
REFERANSLAR
Baysal, A. (2011). Beslenme, Yenilenmiş 13. Baskı, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara.
Brannon, C. (2003). Prebiotics: feeding friendly bacteria. Today‟s Dietitian September
Can, Ö.P., 2007. Probiyotik mikroorganizmaların yararları. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları. 6,
194-196.
652
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
CoĢkun, T. (2006). Pro- Prebiyotikler ve Sinbiyotikler, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 49 (2),
128-148.
Danielson, A., Shahani, K., Amer, A. (1989). Anticholesteremic Property of Lactobacillus
Acidophilus Fed to Mature Boars. Journal Dairy Science. 67, 966-974.
Franck, A. (1998). Prebiotics Stimulate Calcium Absorbtion. Milk Science International Jahrgang. 8,
427-429.
Gibson, Gr., Fuller, R. (2000). Aspects of Ġn Vivo Research Approaches Directed Toward Identi-fying
Probiotics and Prebiotics For Human Use. Journal Nutritional. 130, 391-395.
Gıbson, G.R., Roberfroıd, M.B. (1995). Dietary modulation of the human colonic microbiota:
introducing the concept of prebiotics. J. Nutr. 125, 1401-1412.
Guerin-Danan, C., Chabenet, C., Pedone, C., Po-pot, F. (1998). Milk Fermented with Yogurt Cultures
and Lactobacillus Casei Compared with Yogurt and Gelled Milk Influence on Intestinal
Microflora in Healthy Infants. Journal Clin Nutritional. 67,111-117.
Gülmez M., Güven, A. (2002). Probiyotik, prebiyotik ve sinbiyotikler. Kafkas Üniv. Vet. Fak. Derg.,
8, 83-89
Gönç, S., Akalın, A. (1995). Yoğurtta Canlı Olarak Bulunan Lactobacillus Acidophilus ve Lactobacillus Bifidus‟un Organizma ve Sağlık Üzerine Etkisi. Ġzmir. Proje No: Vhag-1168.
Hasler, CM. (1998). Functional foods: their role in disease prevention and health promotion. Food
Technol. 52: 63-70.
Kaur, I.P., Chopra, K., Saını, A. (2002). Probiotics: potential pharmaceutical applications. European J.
Pharmaceutical Sci. 15, 1-9
Kılıç, S. (2001). Süt Endüstrisinde Laktik Asit Bakterileri. Ege Üni. Yayın No:542, Ege Üni. Ziraat
Fak., Ġzmir.
Kutlu, T. (2011). Pre ve Probiyotikler. Türk Pediatri Arşivi.46 (11).
Manning, T.S., Gibson, G.R. (2004). Prebiotics. Best Practice & Research Clinical Gastroenterol., 18,
287-298.
Mathieu, F., Sudirman, I., Rekhif, N.(19939. Mesenterocin 52, A Bacteriocin Produced by
Leuconostoc Mesenteroides Ssp. Mesenteroides Fr 52. Journal Applied Bacteriol. 74, 372-379.
Marx, S.P.,Winkler, S., Hartmeier, W. (2000). Metabolization of b-(2,6)‐linked fructoseoligosaccharides by different bifidobacteria. FEMS Microbiol. Lett., 182, 163‐169.
Ouwehand, A., Niemi, P., Salminen, S.(1999). The Normal Feacal Microflora Does Not Affect the
Adhesion of Probiotic Bacteria in Vitro. Fems Microbial Letters. 177, 35- 38.
Reddy, B. (1999). Possible Mechanisms by Which Pro And Prebiotics Influence Colon Carcinogenesis and Tumor Growth. Journal Nutritional. 129, 1478-1482.
Sezen A.G. Prebiyotik, Probiyotik ve Sinbiyotiklerin Ġnsan ve Hayvan Sağlığı Üzerine Etkileri.
Atatürk Üniversitesi Vet. Bil. Derg. 2013; 8(3), 248-258.
ġener A., Temiz A., Toğay SÖ., Bağcı U. (2008). Çesitli prebiyotiklerin Bifidobacterium animalis
Subsp.Lactis Bb-12‘nin geliĢimi ve asitlik geliĢtirme özelliği üzerine in vitro etkileri. Hacettepe
Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü. Türkiye 10. Gıda Kongresi, Erzurum.
Shah, NP. (2001). Functional foods from probiotics and prebiotics. Food Technol. 55 (11), 46-53.
Shin, H.S., Lee, H., Pestka, J.J., Ustunol, Z. (2000). Growth and viability of commercial
Bifidobacterium spp. Ġn skim milk containing oligosaccharides and inulin. J. Food Sci., 65, 884‐
887.
Yağcı, R. (2002). Prebiyotikler ve probiyotikler. Çocuk Sağl. Hast. Derg., 45, 337-344.
653
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Bazı Rhamnus (Cehri) Türlerinin Kök Ekstraktlarının Diabetli Mus
musculus albino Kan ġekeri Değerleri Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması
Ayhan GÜLER*
Hakkari Üniversitesi, Türkiye
ayhanguler93@gmail.com
Erdal BĠNGÖL
Hakkari Üniversitesi, Türkiye
erekdagi_65@hotmail.com
Özet
Bu araĢtırmada hastalıkların tedavisinde ve özellikle alternatif tıp yöntemlerinde kullanılan bitkilerin
(hemen hemen bütün ilaçların etken maddesi) içerdikleri maddelerin saptanması, tedavi süreçlerinde
organ ve dokulara herhangi bir yan etkilerinin olup olmadığının incelenmesi esastır. Bu doğrultuda
araĢtırmamızda kullandığımız bitki (Rhamnus) türlerinin kök ekstraktları hazırlanmıĢ ve denek olarak
kullandığımız diabetik albino mus musculus üzerinde denemeler yapılmıĢ ve sonuçta farelerin kan
Ģekeri düzeylerindeki değiĢmeler gözlenerek, Rhamnus (Çehri) bitkisinin kök ekstraktlarının kan
Ģekeri üstündeki düzenleme etkileri incelenmiĢtir.
Bazı Rhamnus (Çehri) türlerinin kök ekstraktlarının diabetli albino Mus musculus‟ un kan Ģekeri ve
idrar Ģekeri üzerinde %30‘lara varan bir oranda düĢme yönünde düzenleyici bir etkisinin olduğu,
farelerin genel davranıĢlarında da bir iyileĢme canlılık getirdiği de görülmüĢtür. Ancak bu etkinin ne
Ģekilde olduğu, insülin salınımını artırıcı etkisi ile mi yoksa insülinin etkisini artırarak mı yaptığı
konusunun incelenmesi, Çehri bitkisinin içerdiği antrasen türü maddelerle mi olduğunun incelenmesi,
ayrıca da organlara (karaciğer, pankreas ve böbrek) da bir zararın olup olmadığı açısından da
değerlendirilmiĢtir. Gerek kan değerleri üzerinde gerekse de organ ve doku incelemeleri yapıldığında
her hangi bir olumsuz bulguya rastlanmamıĢtır. Dolayısı ile yapılacak daha kapsamlı araĢtırmalara
temel olacağı düĢünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Diabetes mellitus, Albino Mus musculus, Rhamnus sp.(Çehri), Alloksan Kan
Şekeri
Some Rhamnus (buckthorn) Root Extract diabetic albino Mus musculus
Species Investigation of the Effect on Blood Glucose Values
Abstract
This treatment of disease research and especially the plants used in alternative medicine methods
(almost all drugs the active substance) identification of substances they contain, the organs in the
treatment process and tissue is essential to examine whether there are any side effects. We use this line
in our research plant (Rhamnus) roots of such extracts were prepared and tests on diabetic albino Mus
musculus, which we used as subjects made and observed variations in blood sugar levels of the
resulting mouse, Rhamnus (buckthorn) Edit impact on blood sugar the extract stem of the plant were
examined.
Some Rhamnus type of root extracts of diabetic albino Mus musculus's blood sugar and as a
percentage of a regulatory act to fall up to 30% on urinary glucose, the mice general behavior has been
seen in a recovery vitality brought. However, this is in effect what way, investigation or is the subject
that he did by increasing the action of insulin by increasing effect of insulin secretion, we investigated
whether it be the face that is contained in the plant anthracene-type substances, as well as organ those
(liver, pancreas and kidney) in the open is whether a damage assessment. Both blood values on both
the organ and tissue examinations when not aware of any negative findings. We suggest that future
studies leading to a more comprehensive and causing damage.
Keywords: Diabetes mellitus, Albino Mus musculus Rhamnus sp. (buckthorn) Alloxan Blood Sugar
654
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Bu araĢtırmada hastalıkların tedavisinde ve özellikle alternatif tıp yöntemlerinde kullanılan
bitkilerin (hemen hemen bütün ilaçların etken maddesi) içerdikleri maddelerin saptanması, tedavi
süreçlerinde organ ve dokulara herhangi bir yan etkilerinin olup olmadığının incelenmesi esastır. Bu
nedenledir ki Diabetus melitus tedavisinde modern tıp teknolojileri dıĢında, alternatif tıp
yöntemlerinde tedavi amaçlı kullanılan bitkilerin ve bunların içerik ve etki mekanizmaları bir çok
bilim adamı tarafından araĢtırılmaktadır. Tip 2 diyabet Ģu anda 180 milyondan daha fazla insanı
etkileyen karmaĢık ve heterojen bir bozukluktur ve beraberinde ciddi sosyo-ekonomik sorunları da
beraberinde getirmektedir. (Shafrir, 1992:8)
Diabetus mellitus tedavisinde kullanılan bazı bitki türleri (Çörek otu, ısırgan otu, ısırgan
tohumu, kurdret narı, aslan pençesi, yaban mersini, yeĢil çay, yulaf, tarçın, pelin otu, ökse otu,
böğürtlen, brokoli, ginsing, keten tohumu, bamya çiçeği, kimyon, çavdar, rezene) gibi.
Bu doğrultuda araĢtırmamızda kullandığımız bitki (Rhamnus) türlerinin kök ekstraktları
hazırlanmıĢ ve denek olarak kullandığımız diabetik albino mus musculus üzerinde denemeler yapılmıĢ
ve sonuçta farelerin kan Ģekeri düzeylerindeki değiĢmeler gözlenerek, Rhamnus (Çehri) bitkisinin kök
ekstraktlarının kan Ģekeri üstündeki düzenleme etkileri incelenmiĢtir. Bu denemeler yapılırken organ
ve dokularda her hangi bir yan etki olup olmadığı da değerlendirilmiĢtir.. Ayrıca sindirim ve boĢaltım
sisteminde de her hangi bir düzensizliğe sebep olup olmadığı da incelenmiĢitir. Yapılan araĢtırmalarda
diğer bitki türleri ile yapılan çalıĢmalarla birlikte değerlendirilmiĢtir. ( CoĢkun, 1986,1989,1990,
Satake, ve ark,1989)
Neden Rhamnus (Çehri) Bitkisi: Ġçerdiği glikozitler ve anthranoidler nedeni ile müsil etkisi
göstererek safra üzerindeki etkileri ile bağırsak ve mideyi rahatlatmaları, egzema, baĢ ağrısı gibi çeĢitli
hastalıklara iyi gelmesi. Anadolu da karantı otu olarak veya çehri olarak bilinen Rhamnus‘un Ģeker
hastalığı tedavisin de kullanılması. Ayrıca 7‘si endemik olmak üzere Türkiye‘de 24 takson olarak
yetiĢmesidir (Ģekil 1,2,3,4). (Devis, 1966 Press 22) 1997: cilt;2, Yaltırık, 1967)
ġekil 1: R.petiolaris (Boiss)
ġekil 2: R.cathertica
ġekil 3: Rhamnus rhodopeous
ġekil 4: R.thymifolaris
655
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
MATERYAL VE METOD
Deneylerde alloksan (50-200mg/kg) ile diabetik hale getirilen albino Mus musculus diĢi
bireyleri 220C ± 20C 12 saatlik fotoperyod uygulanan laboratuvar Ģartların da tavuk yemi (standart
besin) ile beslenmiĢ ve su olarak Rhamnus bitki köklerinin kaynatılması ile elde edilen ekstrakt (her
gün sabah aynı miktar) verilen fareler ile çalıĢılmıĢtır. Glukoz tolerans testleri kuyruk kesimi yapılarak
alınan kandan 10-20-30-60-90 ve 120 dk ara ile yapılmıĢtır. Diyabetli farelerin tokluk kan Ģekeri
ölçümleri, kuyruk kesimi ile elde edilen kanın Bayer kan Ģekeri ölçüm cihazı, glukoz metre ile 24-4872 saat arayla, kan keton araması da yine aynı Ģekilde yapılmıĢtır. Ġdrarlarda Ģeker Bayer‘in diyabet
klinik test stripleri ile ve keton içinde yine Bayer‘in keto-diastix-50 stripleri ile yapılmıĢtır. Daha sonra
kontrol grupları ile karĢılaĢtırmaları yapılmıĢtır. Elde edilen sonuçlar Anova varyasyon analiz testi
kullanılarak değerlendirilmiĢtir (P˃0.05). (Seda and Alper, 2004:2),( Take ve ark.2004:30)
BULGULAR
AraĢtırmamızda alloksan diabetli normal besinle beslenen Mus musculus albino kan Ģekeri ve
kan keton düzeylerine bazı Rhamnus türlerinden elde edilen ektraktların etkisi Tablo1 ve Tablo 2‘de
verilmiĢtir. Görüldüğü üzere Rhamnus ekstrakları verilen farelerde kan Ģekeri ve kan keton‘u
seviyelerinin baĢlangıç zamanına göre ilk 24 saat te önemli bir düĢüĢ göstermemesine karĢın 48 saat
sonunda %20 ye ve 72 saat sonun da ise %30‘un üzerinde bir kan Ģekeri seviye düzenlemesi sağladığı
görülmektedir. Yine aynı Ģekilde kan keton seviyelerinde benzer bir durum görülmektedir. Ancak
Rhamnus türleri de kendi aralarında azda olsa farklılık göstermektedirler (P˃0.05).
Özellikle R.thymifolius ve R.cathertica türlerinin ekstraktları 48 saat ve 72 saat sonunda diğer
iki türe göre kan Ģekeri ve ketonu seviye düzenlemesinde daha etkili oldukları görülmüĢtür. Rhamnus
ekstraktı verilen farelerin kan Ģekeri ve kan keton seviyeleri, kontrol farelerin değerleri ile
karĢılaĢtırıldığında ise etki bakımından, kan Ģekeri ve kan keton seviyelerinin düzenlenme oranı iki
katına yakındır. Yapılan diğer testlerde ise (örneğin strip ile idrarda Ģeker ve keton aramaları) bu
verileri destekler değerler çıkmıĢtır.
Alloksan diabetli farelerin idrarlarında (˃+++Ģeker ve keton) çıkmasına karĢın denemeler
sonucunda özellikle 48 saat ve 72 saat sonunda bu skalanın Ģeker için (++), keton için ise (+) düĢtüğü
656
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
görülmüĢtür. Kontrol farelerin idrar Ģekeri (˃+++) den (+++) pozitif, idrar ketonu ise (˃+++) de (++)
pozitif değere düĢmüĢtür.
OluĢturulan diğer deneme grubunda ise Rhamnus bitki ekstraktları, oral yolla D-Glukoz ile
beslenen fareler üzerindeki etkisi de incelenmiĢtir (Tablo 3). Bu denemelerde göstermiĢtir ki, Rhamnus
bitki ekstraktlarının farelere verilmesi ile birlikte, kan Ģekere seviyelerinde düĢüĢler saptanmıĢtır. Yine
özellikle 48 ve 72 saat sonundaki değerlerin, allakosan daibetli farelerde görülen düzenleyici etkisi
kadar olmasa da %10-15 seviyelerinde bir düĢüĢ sağladı görülmüĢtür. Bu bize Rhamnus bitki
ekstraktlarının fare kan Ģekeri üzerinde etkisini açıkça desteklemektedir.
Bu denemelere ek olarak sağlıklı fareler üzerinde de etkileri incelenmiĢtir (Tablo 4). Bu
tablodan da anlaĢılacağı üzere Rhamnus türlerinden elde edilen ekstraktlarının, Anadolu‘da toplumun;
neden Ģeker hastalıklarında bu bitkiyi kullandığını destekler mahiyette, normal bireylerin de kan Ģekeri
seviyelerini az da olsa düzenlediğini ve Ģekerli (karbonhidrat) ağırlıklı gıdalarla (Pirinç, makarna,
bulgur, bal ekmek vs.) beslenme eğilimi olan Anadolu halkının Rhamnus bitki ekstraklarını ve daha
birçok bitki ekstraktını (çörek otu, ısırgan otu, ısırgan tohumu, kurdret narı, aslan pençesi, yaban
mersini, yeĢil çay, yulaf, tarçın, pelin otu, ökse otu, böğürtlen, brokoli, ginsing, keten tohumu, bamya
çiçeği, kimyon, çavdar, rezene gibi) kullanma istek ve eğilimini açıkça göstermektedir.
TARTIġMA VE SONUÇ
Günümüzde Ģeker hastalığını kâbus olmaktan çıkarmak için hem modern tıp hem de alternatif
tıp yöntemleri ile tedavi araĢtırmaları tüm dünyada birçok bilim adamı tarafından yapılmaktadır.
ÇalıĢmamızda bizlerde bu konuda bir katkı sağlamayı amaçladık. Yapılan araĢtırmalarda kimyon
meyvesinin uçucu yağının, çavdar meyve eksktraktınını alloksan diabetli (Sriniyasan and
Ramarau,2007:125. Cheng,2005:18, Ramazaro, 1999:35, Bell RH, 1983:35) fareler üzerindeki
hipoglisemik etkisi incelenmiĢ ve açlık kan Ģekerini 1.ve 2. saat sonunda anlamlı derecede
düĢürdüğünü saptamıĢlardır (Özbek ve ark, 2002:9, Ceylan ve ark, 2003:10). Benzer etki
657
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
çalıĢmamızda Rhamnus ekstraktlarının alloksan diabetli farelerin tokluk kan Ģekeri seviyelerinde 48 ve
72 saat sonunda görülmektedir. Bu çalıĢmalardaki fark açlık ve tokluk kan Ģekerleri olması,
çalıĢmamızda özellikle tokluk kan Ģekeri çalıĢılmıĢtır. Çünkü verilen ekstraktlar besleme yollu
yapılmıĢtır.
Ayrıca açlıkla birlikte keton oluĢmasının da önüne geçilmiĢtir. Bilindiği gibi Diabetus
mellitus‘da keton oluĢma riski yüksektir (Velasques ve ark, 1990:4, Qakes ve ark, 2005:289, Thorburn ve ark, 1995:44, Miura ve ark, 2001:45, Zhu ve ark, 1996:45). Yapılan diğer bir araĢtırmada
farklı bitki özüt ve ekstraktlarının fare, sıçan hamster vs kan Ģekeri seviyelerine etkisi ile ilgili dünya
da yapılan çalıĢmaların derlemesinde ise (Cımbız ve ark, 2005:9) farklı bitkilerin kan Ģeker
seviyelerini %50 ile %70 oranlarında düĢürdükleri tespit edilmiĢtir. Benzer etkiler ise çalıĢmamızda
kullandığımız 4 farklı Rhamnus türünde de, alloksan diabetli farelerin kan Ģekeri üzerindeki
düzenleyici etki %30 ve üzerinde olmuĢtur. R. Thymifoius ve R. Cathertica diğer iki türe göre biraz
daha baskındır.
D-Glukoz la beslenen ve Rhamnus eksktraktı verilen deney hayvanlarında da istatistiksel
anlamda kan Ģekeri düzeylerinde 48 saat ve 72 saat sonunda düĢüĢler saptanmıĢtır (P˃0.05). Yine
normal besinle beslenen ve Rhamnus eksktraktı verilen farelerde ise istatistiksel olarak (P˃0.05) az da
olsa farklılık yarattığı saptanmıĢtır. Ancak bunun hipoglisemik bir etkide olmadığı, sadece kan Ģekeri
seviyesini düzenleyicisi etkide olduğunu düĢündürmüĢtür. Benzer bir çalıĢma da bu etki normal
bireyler üzerinde hipoglisemik etkiye sahip olmadığı yönünde görülmüĢtür (Özbek, 2002:9).
AraĢtırma sonuçlarında bazı Rhamnus türlerinden elde edilen ekstraktların alloksan diabetli Mus
musculus albino, kan Ģekeri ve kan ketonu seviyelerinde ayrıca idrar Ģekeri ve ketonu üzerinde
düzenleyi etkisinin olduğu saptanmıĢtır. D-Glukoz ile beslenen ve normal besinle beslenen Mus
musculus albino kan Ģekeri seviyelerini üzerinde de düzenleyici olduğu da görülmüĢtür. Rhamnus bitki
eksktraktlarının bu etkiyi, insülin salınımını aktive ederek mi, organ ve dokuların Ģeker kullanımını
aktive ederek mi yoksa fazla Ģekerin bağırsak emilimini arttırıp, Ģekerle bir bağ oluĢturup böbrekler
yolu ile atılmasını sağlayarak mı yaptığı konusunun, yapılacak daha geniĢ kapsamlı organ, doku,
enzim ve hormonları kapsayan bir araĢtırma ile aydınlatılabileceği kanısındayız.
KAYNAKLAR
Bell, R.H Jr, Hye, R.J .(1983). Animal models of diabetes mellitus:Physiology and pathology, J Surg Res, 35 (5), 433-60.
Ceylan, E., Özbek, H., Ağaoğlu, Z. (2003). Cuminum cyminum L.(Kimyon) Meyvesi Uçucu Yağının Median Lethal Doz
(LD50) Düzeyi ve Sağlıklı ve Diyabetli Farelerde Hipoglisemik Etkisinin AraĢtırılması, Van Tıp Derg, 10 (2), 29-35.
Cheng, D. (2005). Prevalance predisposition and precention of Type ll diabetes, Nutr Metab, 18, 2-29.
Cımbız, A., Özyurt, M.S., Dayıoğlu, H., Helvacı, M.R., Yılmaz, H. (2005). Effect of Herb Extract on Stress, Hypergylicemia,
Hyperlipidemia and Hypercholesteromia Levels. Dumlupınar Üniv. Fen Bilm. Der, 9, 1-14.
CoĢkun, M. (1986). Yukarı Fırat Havzasında YetiĢen Frangula ve Rhamnus Türleri ve Bunların Ġlaç Hammaddesi Yönünden
Önemi. Fırat Havzası Tıbbi ve Endüstriyel Bitkiler Sempozyumu, (6-8 Ekim, Elâzığ). Bildiri Özetleri Kitabı, s.7.
CoĢkun, M. (1989). Anadolu'da YetiĢen Bazı Rhamnus Türleri Kabuklarının Yüksek Basınç Sıvı Kromatografisinde
Ġncelenmesi. I. Uluslararası Katılımlı Eczacılık Bilimler Sempozyumu, (21-23 Haziran, Ankara), Bildiri Özetleri
Kitabı, s.11.
CoĢkun, M., Satake, T., Horrı, K., Saiki, Y., Tanker, M. (1989). Rhamnuslibanoticus (Rhamnaceae) Kabuklarının Kimyasal
Yapısı Üzerinde ÇalıĢmalar. VIII. Bitkisel ilaç Hammadesi Toplantıısı, (19-21 Mayıs, Ġstanbul), Bildiri özetleri
Kitabı, s.38.
CoĢkun, M., Koyuncu, M. (1990). HPLC Analysis of Main Anthraquinones From Rhamnus species, 50 th International
Congress of FIP, (3-7 September, Istanbul), Abtract Book, p.93.
Davis, P.H.and Yaltırık, F. (1997). Flora of Turkey, Edinburgh Üniv.1966, Press 22, cilt,2.
Miura, T., Suzuki, W., Ishihara, E., Arai, I., Ishida, H., Sein, Y. (2001). Impairment of insülin-stimulated GLUT4
translocation in skeletal muscle and adipose tissue in the Tsumura Suzuki obese diabetic Mouse; a new genetic
animal model of type 2 diabets, Eur J Endocrinal, 45, 785-90.
658
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Özbek, H. (2002). Foeniculum Vulgare Miller (Rezene) Meyvesi Uçucu Yağının Lethal Doz 50 (LD50) Düzeyi ve Sağlıklı
ve Diyabetli Farelerde Hipoglisemik Etkisinin AraĢtırılması, Van Tıp Der, 9 (4), 98-103.
Özbek, H., Özgökçe, F., Ceylan, E., TaĢ, A., Tunçtürk, M. (2002). Secale cereale L. (Çavdar) Meyvesi Dekoksiyon
Ekstresinin Sağlıklı ve Diyabetli Farelerde Hipoglisemik Etkisinin AraĢtırılması, Van Tıp Der, 9 (3), 73-77.
Ramazaro, P., Kaul, C.L. (1999). Insulin resistance: Current therapeutic approaches. Drugs Today, 35, 895-911.
Satake, T., Hori, K., Saiki, Y., CoĢkun, M., Tanker, M. (1989). Studies on the Constituents of Rhamnus Species of Turkey.
109th Annual Meeting of Pharmaceutical Society of Japan, April, Nagoya-Japan, Abstract Book.
Seda,V,Ġ., and Alper, G, (2004) Experimental models of Diabetes Mellitus Türk Klinik Biyokimya Derg.2(3):127-136
Shafrir, E. (1992). Animal models of non insülin dependent diabets. Diabets Metab Rey, 8, 179-208.
Sriniyasan, K., Ramarau, P., Hint, J. (2007). Med Res, 125, 451-472.
Velasques, M.T., Kimmel, P.L., Michaelis, O.E. (1990). lV.Animal models of spontaneous diabetic kidney disease, FASEB J,
4, 2850-9.
Qakes, N.D., Thalen, P., Hultstrand, T., Jacinta, S., Camego, G., Wallin, B. (2005). Tesaqlitazar, a dual PPAR
(alpha)/(gamma) agonist, ameliorates glucose and lipid intolerance in obese 29 zucker rats, AM.J Phsiol Regu Integr
Comp Phsiol, 289, 938-46.
Take, G.,Karabay, G., Yazıcı AC.,Erdoğan, D. (2004). DiĢi sıçanlarda Streptozin ile oluĢturulmuĢ Diabetin Kalp Kası
Üzerine Etkisinin Ultrastrüktürel Düzeyde Gösterilmesi. Uludağ Üniv.Tıp Fak.Derg.30:199-204
Thorburn, A., Andrikopoulos, S., Proietto, J. (1995). Defects in liver and muscle glycogen metabolsm in neonatal and adult
New Zealand obese mice, Metabolism, 44, 76-82.
Zhu, M., Noma, Y., Mizuno, A., Sano, T., Shima, K. (1996). Poor capacity of pancreatic beta cell in Otsuka LongEvans
Tokushima Fatty rat: A model of spontaneous NIDOM, Diabetes, 45, 941-6.
659
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Farklı Boyuttaki Elmaların KNN ve MLP Algoritmaları Kullanılarak
Sınıflandırılması
Muhammed Fahri ÜNLERġEN
Yrd. Doç. Dr.
Necmetttin ErbakanÜniversitesi, Türkiye
unlersen@yandex.com
Kadir SABANCI
Yrd.Doç.Dr.
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Türkiye
kadirsabanci@kmu.edu.tr
Özet
Bu çalıĢmada, Karaman ilinde yetiĢtirilen elmalar boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır. ÇalıĢmada
farklı boyutlardaki 25 er adet Golden Delicious, Granny Smith ve Starking Delicious türü olmak üzere
toplam 75 adet elma kullanılmıĢtır. Elma görüntülerinin alınması için DFK 23U445 USB 3.0
endüstriyel kamera kullanılmıĢtır. Alınan her bir elma görüntüsü görüntü iĢleme teknikleri kullanılarak
her bir elmaya ait 5 adet Ģekilsel özellik (çap, alan, çevre, hacim ve yuvarlaklık) çıkartılmıĢtır. 75 adet
elma için 5 adet Ģekilsel özelliğin bulunduğu bir veri seti elde edilmiĢtir. kNN(k-Nearest Neighbors)
ve MLP(Multilayer Perceptron) algoritmaları kullanılarak elmalar boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır.
Boyut sınıflandırmasında elmalar, küçük, orta ve büyük olmak üzere 3 sınıfa ayrılmıĢtır. kNN
algoritması ile yapılan sınıflandırma da farklı komĢuluk değerleri için MLP modeli ile yapılan
sınıflandırma da ise gizli katmandaki nöron sayıları değiĢtirilerek sınıflandırma baĢarı oranları ve hata
değerleri bulunmuĢtur. MLP modeli kullanılarak elde edilen sınıflandırma baĢarısının daha yüksek
olduğu görülmüĢtür. Elmalarının boyutlarına göre MLP modeli ile yapılan sınıflandırmada %97.3333
baĢarı oranı elde edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Elma sınıflandırma, Veri madenciliği, kNN, MLP
Classification of Apples in Different Sizes By Using KNN and MLP
Algorithms
Abstract
In this study, apples varities grown in Karaman province are classified according to their sizes. 75
apples in different sizes in total, 25 Golden Delicious, 25 Granny Smith and 25 Starking Delicious
have been used in the study. DFK 23U445 USB 3.0 industrial camera has been used to capture apple
images. 5 physical features (diameter, area, perimeter, volume and fullness) have been decided using
image processing techniques through analysing each apple image. A data set which contains 5
physical features of 75 apples has been obtained. Apples have been classified according to their size
by using kNN(k-Nearest Neighbors) and MLP(Multilayer Perceptron) algorithms. The apples have
been classified into 3 classes as small, medium and big ones in size classification. Classification
success rates and error values have been determined by changing the neuron numbers in the hidden
layers in the classification by using MLP model and in different vicinity values in the classification
made using kNN algorithm. It is seen that the classification using MLP model is much higher. In the
classification made with MLP model according to apple size, a success rate of 97.3333% has been
obtained.
Keywords:Apple classification, Data mining, kNN, MLP
660
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Tarımsal ürünlerin renk, uzunluk, kalınlık, geniĢlik, yüzey alanı ve iz düĢüm alanı gibi fiziksel
özelliklerinin bilinmesi mühendislik açısından oldukça önem taĢımaktadır. Yeni makinelerin
tasarımında veya mevcut makinelerin geliĢtirilmesinde bu özelliklere ihtiyaç duyulmaktadır (KabaĢ ve
Özmerzi, 2010). Ancak bu ürünlerin bilinen geometrik Ģekillere benzememesi nedeni ile ölçümlerinin
geleneksel yöntemlerle yapılması zorlaĢtırmaktadır. Bu yüzden ölçümlerde görüntü iĢleme tekniği gibi
modern yöntemlerden yararlanılmaktadır. Görüntü iĢleme tekniğinde; yüksek çözünürlüklü
kameralardan bilgisayara aktarılan görüntülerin bazı yazılımlar ile incelenmesi mümkün olmaktadır.
Birçok alanda kullanılan bu teknik, tarımda meyvelerde renk analizi, boylama, zedelenme, yaprak
alanının ölçümü gibi amaçlarla kullanılmaktadır (Neuman vd. 1989, Keefe 1992, Trooien ve
Heermann 1992).
Sadrnia vd. (2007), yaptıkları bir araĢtırmada kavunların Ģekil özelliklerinin analizi ve
sınıflandırma özelliklerinin belirlenmesinde görüntü iĢlenme tekniğinden yararlanmıĢlardır. Rashidi ve
Seyfi (2007) görüntü iĢleme tekniğinden faydalanarak Kantalop kavunun hacmini belirlemiĢlerdir.
Liming ve Yanchao (2010) görüntü iĢleme tekniğini kullanarak çilekleri otomatik olarak sınıflandıran
bir sistem üzerine çalıĢma yapmıĢlardır. Bu çalıĢmada çileklerin üç temel özelliliği olan Ģekil, boyut ve
renk özellikleri kullanılmıĢtır. Rashidi vd. (2007) kivinin hacminin görüntü iĢleme tekniğini
kullanarak tespit etmiĢlerdir. Görüntü iĢleme tekniği ile belirlenen hacim, taĢırma yöntemiyle
belirlenen hacimle karĢılaĢtırılmıĢtır. Sabanci vd. (2011), yaptıkları çalıĢmada yapay sinir ağları ve
görüntü iĢleme teknikleri kullanılarak buğday ve yabani çavdar tohumlarının sınıflandırılması
gerçekleĢtirmiĢlerdir. ÇalıĢmada görüntü iĢleme teknikleri ve yapay sinir ağlarının kullanımı Matlab
yazılımı ile sağlanmıĢtır. Otsu metodu kullanılarak web kamerasından alınan tohum resimlerinin
histogram bilgileri elde edilmiĢtir. Bu histogram bilgileri kullanılarak çok katmanlı yapay sinir ağları
modeli ile sistem eğitilmiĢ ve sınıflandırma gerçekleĢtirilmiĢlerdir. Ayrıca web kameradan alınan
karıĢık tohumların bulunduğu resim bilgilerindeki buğday ve yabani çavdar tohumlarının sayımı
yapılmıĢtır.
Kavdir and Guyer (2004), çalıĢmalarında tekli ıĢık tayfı kullanmıĢlardır. Tek renk elmaları iki,
renkli elmaları ise beĢ kategoride değerlendirmiĢlerdir. Bayes ve KNN (K Nearest Neighbor)
sınıflandırıcıları kullanmıĢlardır. Sonuçta % 84-89 doğruluk oranına ulaĢmıĢlardır. Tonguç (2007),
gerçek zamanlı çalıĢılarak, farklı elmalar üzerinde çalıĢılmıĢtır. Elmaların renkli görüntüleri ve gri
tondaki görüntüleri kullanılarak boyut, ağırlık ve renk tahmini yapılmıĢ ve sınıflandırılmıĢtır. Unay ve
ark. (2010), makine görme tabanlı tam otomatik sınıflandırma sistemlerini çoklu ıĢık tayfları ile
kullanarak, çok renkli elmalar üzerinde çalıĢmalar yapmıĢlardır. Bu çalıĢmada bir taraftan elma
üzerindeki renkler ayırt edilirken diğer taraftan elmalar üzerindeki hasarlar tespit edilmiĢtir. Elma sapı
ve çiçeğinin hasar olarak görünmemesi için özel düzenlemeler yapılmıĢtır. Yapılan çalıĢmalar % 93.5‘
lik doğruluk oranı ile sonuçlanmıĢtır.
Bu çalıĢmada Karaman yöresinde yetiĢtirilen bazı elma çeĢitlerinin sınıflandırma
parametrelerini görüntü iĢleme teknikleri kullanarak belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Elde edilen Ģekil
özelliklerine göre KNN ve MLP algoritmaları kullanılarak elmalar boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır.
MATERYAL VE METHOD
Veri setinin oluşturulması
Elma görüntülerini almak için Imaging Source firmasının DFK 23U445 USB 3.0 (with Fujinon
C Mount Lens) endüstriyel renkli kamerası kullanılmıĢtır (ġekil 1). Kendi aydınlatması olan kapalı bir
ortamda elma görüntüleri alınmıĢtır. Görüntü iĢleme algoritmaları için Matlab programının R2011b
versiyonu kullanılmıĢtır.
MATLAB‘ da bulunan GUIDE (Graphical User Interface DEsign) aracı kullanılarak görsel bir ara yüz
tasarlandı (ġekil 2). Bu ara yüzdeki Image getir butonuna basılınca endüstriyel kamera ile elmanın
resim bilgisi alınmaktadır. Sınıflandır butonuna basılınca bilgisayarda bulunan Matlab programıyla
görüntü iĢleme algoritmaları ile görüntü iĢlenmektedir. Renkli elma görüntüleri görüntü iĢleme
teknikleri kullanılarak gri seviye resime çevrilmiĢtir. Bu görüntüler Otsu metodu kullanılarak bir eĢik
değeri belirlenmiĢ ve eĢik değerine göre gri seviyeli resim binary resime çevrilmiĢtir. Ardından
661
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
morfolojik iĢlemler kullanılarak gürültüler giderilmiĢtir. Elde edilen siyah beyaz resme bölütleme
iĢlemi uygulanmıĢtır. Elmaya ait çap, çevre, alan, hacim ve dolgunluk olmak üzere 5 adet Ģekilsel
özellik çıkartılmıĢtır. ġekil 3‘ te elmaya ait çap bilgisinin elde edilmesi için gerçekleĢtirilen görüntü
iĢleme adımları görülmektedir.
ġekil 1: ÇalıĢmada kullanılan renkli USB kamera
ġekil 2: Tasarlanan ara yüz
662
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
ġekil 3: Çap bilgisini hesaplamak için uygulanan görüntü iĢleme adımları
WEKA (Waikato environment for knowledge analysis) yazılımı
WEKA, baĢlangıçta Yeni Zellanda‘ daki Waikato Üniversitesi tarafından geliĢtirilmiĢ, makine
öğrenimi algoritmalarının bir arada barındıran, aynı zamanda iĢlevsel bir grafik arabirimine sahip, açık
kaynak kodlu bir veri madenciliği programıdır (Weka, 2015). WEKA; yapay sinir ağları, kNN en
yakın komĢu, naïve bayes sınıflayıcısı, lojistik regresyon, karar ağaçları gibi algoritma ve
iliĢkilendirme kurallarını kendi içinde barındırır. Bu algoritmalar görüntü kümesine doğrudan ya da
Java aracılığıyla kod yazılarak WEKA içerisine çağrılabilir(Arora, 2012).
K-en yakın komşu (k-nearest neighbors) algoritması
kNN, sınıflandırma problemini çözen denetimli bir öğrenme algoritmasıdır. Sınıflandırma, yeni
bir imgenin özniteliklerini inceleme ve bu imgeyi önceden tanımlanmıĢ bir sınıfa atamaktır. Önemli
olan, her bir sınıfın özelliklerinin önceden belirlenmiĢ olmasıdır (Wang vd., 2007). Sınıflandırmada
kullanılan kNN algoritmasına göre sınıflandırma aĢamasında çıkarılan özelliklerden sınıflandırılmak
istenen yeni bireyin daha önceki bireylerden tümüyle olan mesafelerine bakılır ve en yakın k tanesinin
sınıfı kullanılır. Bunun sonucunda en yakın k komĢu verinin en çok hangi sınıfa ait üyesi varsa, test
verisi o sınıfa aittir(Caliskan ve Ertugrul, 2015).
Çok katmanlı algılayıcı (multilayer perceptron) modeli
Günümüzde belirli amaçlarla kullanılmak üzere birçok yapay sinir ağı modeli geliĢtirilmiĢtir. Bu
model algoritmaları içerisinde en çok kullanım alanına sahip olan ve genellikle sınıflandırma
algoritmalarında kullanılan çok katmanlı algılayıcılardır. Çok katmanlı algılayıcılarda nöronlar
663
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
katmanlar halinde organize edilerek dizilmiĢlerdir. Çok katmanlı algılayıcılarda genel anlamıyla iki
tane ana katman bulunur. Bu katmanlardan girdi katmanı çözülmesi gereken probleme iliĢkin bilgileri
içerir. Diğer katman ise sınıflandırma ağı içerisinde iĢlenen bilgilerin çıktısının alındığı çıktı
katmanıdır. Girdi ve çıktı katmanlarının arasında yer alan katmana ise gizli katman adı verilir. Çok
katmanlı algılayıcılarında birden fazla gizli katmanda bulunabilir (Weka, 2015).
Bu çalıĢmada kamera ile görüntüleri alınan elmaların Ģekil özellikleri çıkartılmıĢtır. ġekil
özellikleri çıkartılan elmalar, kNN ve MLP algoritmaları kullanılarak boyut olarak, küçük, orta ve
büyük boy olmak üzere 3 gruba ayrılmıĢtır (ġekil 4).
ġekil 4: Sınıflandırma yapısı
SONUÇ
5 adet Ģekil özelliğine göre 75 adet elmayı boyutlarına göre sınıflandırmak için Weka programı
kullanılmıĢtır. KNN algoritması ile farklı k komĢuluk değerleri için elma boyutlarının sınıflandırma
baĢarıları elde edilmiĢtir. Ayrıca hata karelerinin ortalamasının karekökü (RMSE) ve ortalama mutlak
hata (MAE) değerleri bulunmuĢtur. KNN algoritması ile elde edilen sınıflandırma baĢarı oranları ve
MAE ve RMSE hata değerleri Tablo1‘ de görülmektedir. KNN algoritması ile yapılan sınıflandırmada
komĢuluk sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin değiĢimin gösteren grafik ġekil 5‘ de
görülmektedir.
Tablo 7: kNN algortiması ile elde edilen baĢarı oranı ve hata değerleri
KomĢuluk değeri
(k)
2
4
6
8
10
BaĢarı oranı (%)
MAE
RMSE
94.6667
96
93.3333
92
93.3333
0.0436
0.0396
0.0442
0.0509
0.0558
0.1751
0.1451
0.1523
0.1674
0.1663
664
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
ġekil 5: KomĢuluk sayısına dayalı hata oranı değiĢimi
Aynı veriler multilayer perceptron modeli kullanılarak 3 farklı boyuttaki elmaların sınıflandırma
baĢarıları elde edilmiĢtir. Gizli katmandaki değiĢik nöron sayılarındaki sınıflandırma baĢarı oranları ve
MAE, RMSE hata oranları bulunmuĢtur. Multilayer perceptron modeli kullanılarak elde edilen
sınıflandırma baĢarı oranları ve MAE ve RMSE değerleri Tablo 2‘ de görülmektedir. En yüksek
sınıflandırma baĢarısının elde edildiği gizli katmandaki nöron sayısı 5 iken multilayer perceptron
modeli ġekil 6‘ da görülmektedir. Multilayer perceptron modeli kullanılarak yapılan sınıflandırmada
gizli katmandaki nöron sayısına bağlı MAE ve RMSE hata değerlerinin değiĢimin gösteren grafik
ġekil 7‘ de görülmektedir.
ġekil 6: Çok katmanlı algılayıcının yapısı
665
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Tablo 2: MLP modeli ile elde edilen baĢarı oranı ve hata değerleri
Gizli katmandaki nöron
sayısı
BaĢarı oranı (%)
MAE
RMSE
2
3
4
5
6
8
10
96
93.3333
94.6667
97.3333
96
93.3333
96
0.1698
0.1845
0.1581
0.0897
0.124
0.1434
0.107
0.2177
0.2364
0.2094
0.1533
0.1814
0.2008
0.1679
ġekil 7: Gizli katmandaki nöron sayısına bağlı olarak hata oranın değiĢimi
TARTIġMA
Bu çalıĢmada Karaman ilinde yetiĢen 75 adet elma kullanılmıĢtır. Görüntü iĢleme teknikleri
kullanılarak her elmadan 5 adet Ģekilsel özellik çıkartılmıĢtır. Elmalar, elde edilen veri seti kullanılarak
KNN ve MLP algoritmaları ile boyutlarına göre sınıflandırılmıĢtır. En yüksek sınıflandırma baĢarı
oranı Multilayer Perceptron modeli ile elde edilmiĢtir. K-en yakın komĢuluk algoritması ile elde edilen
sınıflandırma baĢarılarında, 4 komĢuluk değeri için en yüksek sınıflandırma baĢarısı elde edilmiĢtir.
Bu komĢuluk değerinde baĢarı oranı %96, MAE hata değeri 0.0396 ve RMSE hata değeri 0.1451
olarak bulunmuĢtur. Multilayer Perceptron modeli ile yapılan sınıflandırmada ise, gizli katmandaki
nöron sayısı 5 iken en yüksek sınıflandırma baĢarısı elde edilmiĢtir. Gizli katmandaki nöron sayısı 5
iken elde edilen baĢarı oranı %97.3333, MAE hata değeri 0.0897 ve RMSE hata değeri 0.1533 olarak
bulunmuĢtur.
TEġEKKÜR
Bu bildiri Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü
01-M-15 numaralı proje kapsamında desteklenmiĢtir.
666
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
REFERANSLAR
Arora, R. (2012). Comparative analysis of classification algorithms on different datasets using
WEKA. International Journal of Computer Applications, 54(13).
Caliskan, A., and Ertugrul, O. F. (2015). Wavelet transform based fingerprint recognition. In Signal Processing
and Communications Applications Conference (SIU), 2015 23th, pp. 1481-1484. IEEE.
KabaĢ, Ö., and Özmerzi, A. (2010). Balo tipi dolmalık biberin bazı fiziksel özelliklerinin görüntü iĢleme
yöntemiyle belirlenmesi. 26.Tarımsal Mekanizasyon Ulusal Kongresi 22-23 Eylül 2010-HATAY.
Kavdir, I., and Guyer, D.E. (2004). Comparison of artificial neural networks and statistical classifiers in apple
sorting using textural features. Biosystems Engineering, 89, 331–344.
Keefe, P. D. (1992). A dedicated wheat grain ımage analyzer. Plant Varieties And Seeds 5: 27-33.
Neuman, M. R., Sapirstein, H. D., Shwedyk E., and Bushuk W. (1989). Wheat grain colour analysis by digital
image processing. II. Wheat Class Discrimination. Journal Of Cereal Science 10: 183- 188.
Rashidi, M., and Seyfi, K. (2007). Determination cantaloupe volume using ımage processing. World Applied
Sciences Journal, 2(6), 646-651.
Rashidi, M., Seyfi, K., and Gholami, M. (2007). Determination of kiwifruit volume using ımage processing.
Journal of Agricultural and Biological Science, 2(6), 17-22
Sabancı, K., Aydın, C., ve ÜnlerĢen F. (2011). Buğday tohumuna karıĢan yabani çavdar tohumlarının yapay sinir
ağlarıyla tespit edilmesi, Türkiye IV. Tohumculuk Kongresi, 19 Mayıs Üniversitesi, 14-17 Haziran 2011,
Samsun.
Sadrnia,,H., Rajabipourl A., Jafary, A., Javadi A., and Mostofi, Y. (2007). Classification and analysis of fruit
shapes in long type watermelon using ımage processing. International Journal of Agriculture & Biology 9
(1), 68-70
Trooien, T. P., and Heermann, D. F. (1992). Measurement and simulation of potato leaf area using ımage
processing. model development. Transactions Of The ASAE 35(5), 1709-1712.
Tonguç, G. (2007). Görüntü ıĢleme teknikleri kullanılarak meyve tasnifi, Yüksek Lisans Tezi, 90s, Isparta
Unay, D, Gosselin B, Kleynen O, Leemans V, Destain M, and Debeir O. (2010). Automatic grading of bicolored apples by multispectral machine vision. Computers and Electronics in Agriculture, 75, 204-212.
Wang, J., Neskovic, P., and Cooper L. N. (2007). Improving nearest neighbor rule with a simple adaptive
distance measure‖, Pattern Recognition Letters, 28(2), 207-213.
WEKA, http://www.cs.waikato.ac.nz/~ml/weka/ Last access: 10.04.2015.
667
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Aynı Dönemde YazılmıĢ Antolojik Ġki Tezkirenin (Silahdâr-zâde Tezkiresi
ve ġefkat Tezkiresi) Benzerliği Üzerine
Ramazan DURAN
Yrd. Doç. Dr. GümüĢhane Üniversitesi, Türkiye
ramazanduran@yahoo.com
Özet
ÇalıĢmamız, 17. yüzyılda Türk edebiyatının Anadolu sahasında Kaf-zâde Fâizî‘nin Zübdetü‘leĢ‘âr isimli eseri ile baĢlayan antolojik tezkire geleneğinin devamı olan Silahdâr-zâde Mehmed Emin‘e
ait Tezkire-i Silahdâr-zâde ile ġefkat-i Bağdâdî‘nin Tezkire-i ġefkat‘i arasındaki olağan dıĢı benzerliğe
dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Aynı dönemde yaĢayan iki müellifin eserlerine aldıkları Ģair ve
Ģiirlerin birkaçı istisna aynı olması izahı güç bir durumdur. Ġki eser arasındaki fark bir eserin iki
nüshası arasındaki fark kadardır. Bu durum bizi tezkirelerden birinde günümüz çalıĢmalarında da
zaman zaman rastlanan bir intihalin olduğu sonucuna götürmektedir.
ÇalıĢmaya kaynak olarak Silahdâr-zâde tezkiresi üzerine Ramazan DURAN ile Halil ÇEÇEN‘in
birlikte hazırlamıĢ oldukları Silahdâr-zâde Mehmed Emin Efendi Tezkire-i Silahdâr-zâde (ĠncelemeTenkitli Metin-Dizin) isimli eser ile Filiz KILIÇ‘ın ġefkat tezkiresi üzerine hazırladığı Tezkire-i
ġu‘arâ-yı ġefkât-i Bağdâdî isimli çalıĢma ve Murat Önder‘in Afyon Kocatepe Üniversitesi‘nde yüksek
lisans tezi olan ġefkat ve Tezkire-i ġu‘arâsı esas alınmıĢtır. Bildiriye konu olan her iki eser de Ġsmâil
Beliğ‘in milâdî 1727 yılında telif etmiĢ olduğu Nuhbetü‘l-âsâr Li-zeyli Zübdeti‘l-eĢ‘âr isimli eserine
zeyl olarak yazılmıĢ olup elifba sırasına göre tasnif edilmiĢtir.
Bildiride biyografik bilgilerden hareketle iki eser arasındaki benzerlik/aynîlik ifade edilmeye
çalıĢılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Şairler Tezkiresi, Müntehabât-ı Eş‟âr, intihal, Naşid İbrahim Beg, Silahdâr-zâde,
Şefkat.
Abstract
Sımılarıtıes of The Two Anthologıc Tezkires (Silahdâr-zâde’s Tezkire And ġefkat’s Tezkire)
Wrıtten At The Same Perıod
This notification aims to take attention to the unusual similarities between the Tezkire-i Silahdar
Zade which belongs to Silahdarzade Mehmed Emin (the continuation of the anthological logic,
beginning with Kafzade Faiz‘s Zübdetü‘l EĢ‘ar in the Turkish Literature on the 17th Century ) and
Tezkire-i ġefkat which belongs to ġefkat-i Bağdadi. Approximately both of the work‘s authors lived at
the same period. Both of the Authors, who lived at the same period, almost use the same poets and
these poet‘s poems in their Works and it is difficult to explain this situation. Except for the poets and
poems, wording, sentences and words that the author used while they are giving the poet‘s biographies
are exactly the same and it makes the problem more and more difficult. This fact leads us to the
conclusion that there can be the possibility of the plagiarism in one of this Tezkire‘s, as it is sometimes
encountered in today. It is interesting not to be noticed such an unusual similarity between these two
Works till today.
Silahdarzade Tezkire about the Silahdar-zade Mehmed Emin Efendi Tezkire-i Silahdar-zade
(research-critical text-directory) prepared by Ramazan DURAN and Halil ÇEÇEN and ġefkat and it‘s
Tezkire-i ġu‘ara prepared by Murat Önder in Afyon Kocatepe University as a Master are the sources
of this Work. Both of the Works in the notification are written as a supplement to the work Nuhbetü‘lasar Li-zeyli Zübdeti‘l-eĢ‘ar compiled by Ġsmail Beliğ in 1727 and two Works are classified according
to alphabet order.
Key Words: Tezkire, Poet‟s Tezkire‟s, Plagiarism, Silahdar-zade, Şefkat, Naşid İbrahim
668
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
GĠRĠġ
Klasik Türk edebiyatı sahasında çalıĢan hemen herkesin bildiği üzere ―tezkire‖, Arapça ―zikr‖
kökünden türemiĢ bir kelime olup ―hatırlanacak Ģey‖ anlamına gelmektedir. Tezkiretü‘Ģ-Ģuarâ ise
edebiyat tarihinde kullanılan bir terim olup Ģairlerin hayatı, eserleri ve sanatı hakkında bilgi veren ve
onların hatırda tutulmasını sağlayan eser anlamına gelir. Şairler etrafında yazılan tezkirelerin ilk
örneği, Arap edebiyatında Muhammed b. Sallam el-Cumahî (ö.865) tarafından tabakatü‟ş-şuarâ
adıyla verilmiş ve XII. asırdan sonra Fars edebiyatına geçmiştir (Ġsen 2003: 24).
Türk edebiyatında ―tezkiretü‘Ģ-Ģuarâ‖ geleneğinin oluĢmasına Fars edebiyatı örneklik etmiĢtir.
Anadolu sahasındaki ilk örneklerde Ģairlerin biyografik bilgileri ağırlıklı olarak yer alırken daha
sonraki dönemlerde tezkirelerin antoloji mantığına kaydığını, biyografik bilgilere daha az yer
verilirken Ģiirlerden verilen örneklerin arttığını görmekteyiz. 17, 18 ve 19. yüzyıllar Türk edebiyatında
antolojik tezkirelerin kaleme alındığı dönemlerdir.
Bildirimize konu olan 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ürün vermiĢ olan Ģairleri
ihtiva eden iki tezkire -Tezkire-i Silahdâr-zâde ve Tezkire-i ġu‘arâ-yı ġefkat-i Bağdâdî- aynı dönemde
yaĢamıĢ üç ismin-NaĢid Ġbrahim Bey, Silahdâr-zâde Mehmed Emin ve ġefkat-i Bağdâdî- katkıları ile
meydana gelen bir eserdir. Her iki tezkireye kaynaklık eden eser NaĢid Ġbrahim Bey‘e ait olan
Müntehabât-ı EĢ‘âr isimli Ģiir mecmuasıdır. ġefkat tezkirenin mukaddimesinde bu durumu açıkça
ifade etmektedir25. Silahdar-zâde‘nin mukaddime bölümü olmadığı için böyle bir kaydı göremiyoruz.
Her iki tezkirede ortak olarak yer alan bazı ifadelerden NaĢid Ġbrahim‘in Ģiir mecmuasında sadece
Ģiirler kaydetmediği Ģiir ve Ģairlerle ilgili birtakım notlar da aldığı dikkat çekmektedir. NaĢid Ġbrahim
Bey tezkireye temel teĢkil eden Müntehabât-ı EĢ‘âr isimli eserin müellifi olarak karĢımıza
çıkmaktadır.
Silahdâr-zâde ve ġefkat ise NaĢid Ġbrahim‘in Ģiir mecmuasına biyografik bilgiler ekleyerek
mecmuayı tezkireye dönüĢtüren isimler olarak karĢımıza çıkmaktadırlar. Müntehabât-ı EĢ‘âr‘a
biyografik bilgileri adı geçen isimlerden hangisinin ilk olarak ilave ettiği kesin olarak
bilinememektedir. Günümüze kadar bu eserler arasındaki sıradıĢı benzerliğe de tam olarak dikkat
çekilmemiĢtir. Her ne kadar farklı müelliflere atfedilen iki farklı tezkire olarak kaynaklarda yer alsa da
bunlar arasındaki fark aynı eserin nüshaları arasındaki fark kadardır. Eserin müelliflerden yalnızca
birine ait olduğu diğerinin ise eseri kendine mal ettiği düĢünülmektedir. Esere biyografik bilgileri
kimin ilave ettiğini kesin olarak bilemiyoruz ancak ġefkat ve Silahdâr-zâde‘nin biyografi ve
eserlerinden yola çıkarak yapmıĢ olduğumuz tahminler vardır. Burada adı geçen tezkirenin/tezkirelerin
ortaya çıkmasında emeği geçen üç ismin biyografi ve eserleri ile ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz.
1. NâĢid Ġbrahim Bey ve Eserleri
NâĢid Ġbrahim‘in hayatı ile ilgili hem Ģu‘arâ tezkirelerinde hem de diğer kaynaklarda bilgi
bulmak mümkündür. NaĢid Ġbrahim, Ahmed Ratib PaĢa‘nın oğludur. 1162/1749 tarihinde Mora‘da
doğmuĢtur. Babasının 1175/1761‘te vefatı üzerine Ġstanbul‘a gelmiĢ ve Enderun-ı Hümâyun‘a
alınmıĢtır. Sultan III. Mustafa‘nın ve I. Abdulhamid‘in mabeynciliklerinde bulunmuĢtur. Bir süre
sonra Abdulhamid Han, NaĢid Ġbrahim‘e kapıcıbaĢılık rütbesi vermiĢtir. 1203/1788‘te Sultan III.
Selim padiĢah olunca babasının adamı olarak tanıdığı NâĢid Bey‘i Ġstanbul‘a getirtip Sultan I.
Abdulhamid‘in kızı Emine Sultan‘ın kethüdalığına tayin etmiĢtir. NâĢid Bey bu göreve getirildikten üç
yıl sonra 1206/1791-2‘de vefat etmiĢtir. NâĢid, Sultan III. Mustafa‘nın Üsküdar‘da yaptırmıĢ olduğu
Ayazma Camii‘nin haziresine defnedilmiĢtir (Bursalı Mehmed Tahir 2000: c. II 461).
Silahdâr-zâde ve ġefkat‘te, NâĢid‘le ilgili aynı bilgiler yer almaktadır: “Hadd-i zâtında zât-ı
ma‟ârif-simâtları cemîǾ ma‟ârifde yegâne suhan-perdâz-ı şâ ‟ir-i mu‟ciz-tırâz olup zâde-i tab‟-ı
ra‟nâları meşhûr ve cümle „indinde makbûl ü müstahsen bir zât-ı „âlî-kadrdur” (Duran&Çeçen 2016:
259, Kılıç: 148).
25
bkz. ÖNDER, M. (2006). ġefkat ve Tezkire-i ġu'arâsı. Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyonkarahisar.
(s. 40-41)
669
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
NâĢid‘in edebî Ģahsiyetinin teĢekkülünde ilk etkili olan kiĢi babasıdır. Nitekim
Müstakimzâde Süleyman Sadeddin Efendi bu tesire dikkat çekerek NâĢid‘in üslubu hakkında
―mevrûs-ı pederâne olan tab‘-ı Râtib‖ ifadesini kullanır. NâĢid‘in üslublarını beğenerek Ģiirlerini
tahmis ve tanzir ettiği Ģairler, Fuzulî, Bâkî, Ġlhamî (III. Selim), Koca Ragıb PaĢa, Sünbülzâde
Vehbî, ġerîf Efendi, Ġhyâ Efendi, Vâhid Efendi, Tevfik Efendi, Hamîd ve Es‘ad‘dır. XVIII. Asır
Klâsik Türk ġiiri‘nde Sebk-i Hindî, hikemî üslûb ve mahallîleĢme akımı etkili olan edebî
anlayıĢlardır. Dolayısıyla bu üç üslûp NâĢid‘in Ģiiri ve üslûbunda etkili olmuĢtur. (Alıcı 1998: 15)
NâĢid‘in Divan‟ı dıĢında Müntehabât-ı Eş‟âr ve Mecmuâ-i Kasâid isimli iki Ģiir mecmuası
vardır.
NâĢid hakkında 1998 yılında biri doktora ikisi de yüksek lisans olmak üzere üç çalıĢma
yapılmıĢtır: Lütfi Alıcı, Divan-ı Nâşid İnceleme-Tenkitli Metin (doktora); Raziye Öztürk, Nâşid
İbrahim Bey Hayatı, Eseri, Edebî Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni; Ömer Zülfe, Nâşid Divanı
(1749-1791).
2. Silahdâr-zâde Mehmed Emin ve Tezkire-i Silahdâr-zâde
Tezkire ve biyografik kaynaklar içerisinde Silahdâr-zâde Mehmed Emin‘in hayatı ile ilgili
sadece Sicill-i Osmanî‘de kısa bir bilgi yer almaktadır. Sicill-i Osmânî‘nin bildirdiğine göre müellifin
baba adı Silahdâr Seyyid Mehmed Efendi‘dir. Babası saray eĢrafından olan Silahdâr-zâde‘nin doğum
tarihi ve yeri belli değildir. Silahdâr-zâde, Enderun‘da yetiĢerek hicrî 1206/1791-92‘de müderris
olmuĢtur. 1230/1815‘te havass-ı refia kadısı olup 1237/1821-22‘de Mekke mollası olmuĢtur.
1242/1826-27‘de Ġstanbul pâyesi olmuĢ ve 13 Zilhicce 1243‘de (26 Haziran 1828) vefat eylemiĢtir.
Üsküdar Ayazma‘da babasının yanına defnedilmiĢtir (Sicill-i Osmanî II, 473).
Hem Sicill-i Osmanî‘deki bilgilerin azlığı hem de diğer kaynaklarda müellifin hayatı ve eserleri
ile ilgili bir bilginin olmayıĢı bizi Silahdâr-zâde Mehmed Emîn Efendi‘nin Tezkire-i Silahdâr-zâde
dıĢında mensur ya da manzum herhangi bir eserinin olmadığı sonucuna götürmektedir (Duran&Çeçen
2016: 17).
Silahdâr-zâde, tezkireyi hicrî 1204 (M. 1790) yılında kaleme almıĢtır. Tezkirenin biri Ġstanbul
Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi‘nde diğeri de Millet Kütüphanesi‘nde olmak üzere iki nüshası
bulunmaktadır.
Elimizdeki nüshaların her ikisinde de klâsik eser tertibinde bulunan “besmele, hamdele, salvele
ve sebeb-i te‟lif”i içine alan ―mukaddime‖ bölümü bulunmamaktadır. Ġstanbul Üniversitesi Nadir
Eserler Kütüphanesi nüshası 1b‘deki kayıtta eserin Silahdâr-zâde‘nin kendi döneminde yaĢayan
Ģairlerin kısa hal tercümeleri ile birlikte Ģiirlerinden örnek vermek için kaleme aldığı ifade edilmiĢtir 26.
Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde 125 Ģair madde baĢı olarak verilmiĢtir. Bu Ģairlerden Pertev Efendi ile
Akif Efendi‘nin biyografik bilgileri verilmemiĢ olup Ģairlere ait Ģiirler ile yetinilmiĢtir. ĤaĢmet Efendi
ve Rātib Aĥmed PāĢā‘nın ise biyografik bilgileri verilmiĢ ancak Ģiirlerinden örnek/örnekler
verilmemiĢtir.
Eserde yaklaĢık olarak ölüm tarihleri 1752 ile 1823 yılları arasında değiĢen 125 Ģairin kısa hal
tercümeleri ile birlikte Ģiirlerinden örnekler yer almaktadır.
3. ġefkat-i Bağdâdî ve ġefkat Tezkiresi
Hem kendi tezkiresinde hem de Fatîn‘in Hâtimetü‘l-eĢ‘âr‘ında yer alan bilgilere göre ismi
Seyyid Abdu‘l-fettâh‘tır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Kendi tezkiresinde BihiĢt-âbâd olarak
nitelendirdiği Bağdat‘ta doğmuĢ daha sonra Anadolu‘ya gelmiĢtir. Bir süre Kırım hanlarının mâiyetine
girmiĢ Ġstanbul‘da Eflak ve Boğdan beylerinin yanlarında kâtiplik yapmıĢtır. YaĢlılık sebebiyle
kâtiplik görevinden ayrıldıktan sonra Ġstanbul‘da Boğaziçinde KuruçeĢme‘deki evine inzivaya
çekilmiĢ ve ilimle meĢgul olmuĢtur. Üç dört sene hasta yattıktan sonra 1242/1826‘da vefat etmiĢ ve
KuruçeĢme mezarlığına defnedilmiĢtir (Çiftçi 1996: 279; Bursalı Mehmed Tahir 2000: 265).
Bursalı Mehmed Tâhir‘in Osmanlı Müellifleri‘nde bildirdiğine göre ġefkat‘in tezkiresi dıĢında,
Divançesi, Yusuf Ziya PaĢa‘dan Alemdar Mustafa PaĢa‘nın sadrazamlığına (1808) kadar gelen
sadrazamları yazdığı Hadikatü‟l-Vüzerâ Zeylî, mesnevi tarzında bir Siyer-i Nebevî manzumesi
bulunmaktadır.
26
ĠĢbu teźkire şarzında olan mecmūǾa-i nefįsede muǾāśırįn olan ĢuǾarā-yı nāmdārların ġazelleriyle muħtaśarca terceme-i
ĥālleri beyān olınmıĢdur vallāhu‘l-muvaffıķ: Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Nüshası1b
670
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
Tezkirede kendini üçüncü Ģahıs olarak ele alıp mübalağalı bir Ģekilde övmesinin yanında
tezkirede yer alan diğer Ģairlerin aksine kendi Ģiirinden örnek olarak bir mülemmâyı tercih etmesi
kiĢiliği hakkında önemli ipuçları vermektedir. ġefkat, tezkirede kendini Ģu mübalağalı ifadelerle över:
“Bogaziçinde Kuruçeşmede kûşe-gîr-i inzivâ olup erbâb-ı ma ‟ârifden „adîmü‟l-misâl zâhir ü bâtını
ma‟mûr bir zât-ı „âlî-kadrdır ve ekseriyâ neşr-i „ulûm ile meşguldür ve zât-ı „âlîleri kütüb-hâne misillü
bir zât." (Kılıç: 80)
ġefkat‘in beyanına göre hizmetinde bulunduğu Yahya PaĢa-zâde Ali PaĢa‘nın düzenlediği bir
toplantı sırasında 1206/1791-2 yılında ölen Enderunlu Ġbrahim NâĢid Bey ve kaleme aldığı
Müntehabât-ı EĢ‘âr‘dan övgüyle söz edilirken, paĢa bu Ģiirlerin Ģairleri hakkında bilgi toplayarak bir
tezkire haline getirmeyi önermiĢtir. Ali PaĢa‘nın isteğini yerine getirilmesi gereken zevkli bir görev
olarak telâkki eden ġefkat, bu tezkireyi yazmıĢtır (Kılıç: 3).
ġefkat‘in tezkiredeki biyografisinde bulunan mülemma gazelden Arapça ve Farsça bildiği
anlaĢılmaktadır. Tezkirenin mukaddimesini süslü nesir üslubu ile kaleme alması onun nâsirlik
yönünün kuvvetli olduğunu göstermektedir.
Bildirimiz açısından önem arz eden müelliflerin hayatı, sanatı ve eserleri hakkında bilgi
verdikten sonra üç ismin ortak yönlerine dikkat çekmek istiyoruz. Her üç isim de 18. yüzyılın ikinci
dönemini beraber idrak etmiĢ, aynı dönemde yaĢamıĢ ve iyi eğitim almıĢ isimlerdir. Üç isim de devlet
idaresinde çeĢitli vazifeler görmüĢ saray ve bürokrasi ile iç içe olmuĢlardır. Bunlardan NaĢid Ġbrahim
Bey hem dönemin padiĢahlarından gördüğü hususi alâka hem de Ģairlik kudreti yönüyle diğer iki
isimden öne çıkmaktadır.
4. Silahdâr-zâde Tezkiresi ve ġefkat Tezkiresi Arasındaki Farklar
Her iki tezkirede yer alan Ģair biyografileri ile Ģiir örnekleri birçok yerde birebir aynıdır.
Eserlerin genelindeki bu aynılığın yanında birtakım farklılıklar da bulunmaktadır. Ġki eser arasındaki
temel farkları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz:
ġefkat Tezkiresi‘nde mukaddime bölümü bulunurken Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin elimizde
bulunan iki nüshasında da mukaddime bölümü bulunmamaktadır.
Eserler arasında dörder Ģair farklıdır. ġefkat Tezkiresi‘nde olup Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde yer
almayan dört müellif; Sâkıb, Zühdî, Şefkat-i Bağdâdî ve Yeksân‟dır. Yukarıda verilen dört ismin
dıĢında eserde yer alan bütün isimler Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde de yer almaktadır. Silahdâr-zâde
Tezkiresi‘nde yer alıp ġefkat Tezkiresi‘nde yer almayan Ģairler ise Fâzıl Efendi, Feyzullâh Efendi,
ǾĀkif Efendi (Hâtif) ve Meĥemmed Efendi (Musįb)‘dir.
5. Silahdâr-zâde Tezkiresi ve ġefkat Tezkiresi Arasındaki Ortak Noktalar
Bölümün baĢlığına dikkat edilirse baĢlıkta adı geçen tezkirelerdeki benzerlikten ziyade ortak
noktalar ifadesinin kasıtlı olarak tercih edildiği görülecektir. Çünkü bir önceki baĢlıkta ifade edilen
farklılıkların dıĢında her iki eserin geri kalan kısımları genel olarak aynıdır. Bu bölümde biyografik
bilgileri aynı isimleri bir tablo ile göstermeye çalıĢacağız.
Biyografik Bilgileri Aynı Olan Ġsimler Tablosu
Nu
Şair
1
Erįb Aĥmed Efendi
2
Elįf Aĥmed Dede
3
EsǾad Beg Efendi
4
EsǾad
Seyyid
Meĥemmed Efendi
Her iki tezkirede de aynı olan
bölüm
Rūm-ili ķużātındandur. Murād
Monla Efendi merĥūmuð dāǿire-i
Ǿāliyyelerinde idi. Sene 1194
Ķāđį-zāde
Muśşafā
Aġa‘nuð
oġlıdur,
Rūm-ili
ķużātı
zümresinden idi.
Ket-ħudā-yı ŚadrǾ-ı ǾĀlį Ġbrāhįm
Efendi‘nüð
maħdūm-ı
mükerremleridür,
müderrisįn-i
kirāmdandur.
Seyyid ǾAlį Behcet Efendi‘nüð
ǾAmmi-zādesidür, pederi Seyyid
ǾAbdullāh NeĢāşį‘dür. EsǾad
671
Farklı Olan Bölüm
Silahdâr-zâde
Şefkat
Sene 1194.
Biñ yüz ŧoķsan dört
senesinde vefāt itmişdür.
Fevt Ģod 1186.
Biñ yüz seksen altı senesi
devr-i beķā eylemişdür.
_
_
_
_
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
5
EĢref
6
Āśaf Meĥemmed PāĢā
7
Emįn Efendi
8
Ġĥyā Seyyid
Efendi
9
Emįn
Efendi
Ġĥsān
Meĥemmed
11
Emįn
Efendi
Meĥemmed
12
13
ErĢed ǾAbdü‘l-ĥamįd
Efendi
Seyyid Enįs Efendi
14
Burhān Meĥemmed
15
Behcet Muśşafā Efendi
16
17
Pertev Efendi
Tevfįķ Seyyid
Efendi
18
Tevfįķ Muśşafā
19
Ŝervet ǾOŝmān
20
Celālį
Efendi
21
Ħayālį Ĥāmid Efendi
22
Ĥākim
Seyyid
Meĥemmed Efendi
10
27
28
Seyyid
Yaĥyā
Yaĥyā
Celāl
Efendi, Baġdād Vālįsi ǾÖmer
PāĢā‘ya dįvān efendisidür.
Monla Efendi Çelebi-zāde ĥafįdi,
müderrisįn-i kirāmdandur.
Sālifü‘ź-źikr Rātib Aĥmed PāĢā-yı
āśaf-naţįrüð devĥa-i Ģecere-i
vücūdı yaǾnį ferzend-i saǾādetnümūdıdur.
Ķara
Bekir-zāde
ǾOŝmān
Efendi‘nüð küçük maħdumlarıdur.
Mevālį-i kirāmdan.
Ġĥyā Seyyid Yaĥyā Efendi,
Ġalaşa‘da
ǾArab
CāmiǾi
imāmıdur ĥadd-i źātında erbāb-ı
maǾārifden nüktedān, ĢāǾir-i
māhir ve teǿlįf-i kelāma kādir bir
źāt-ı Ģerāfet-meǿābdur.
Fevt Ģod Belġırad
1195.
Bu
ġazel-i
bį-bedel
anlarındur.
Biñ yüz ŧoķsan beş senesi
vefāt eylemişdür.
_
_
Kendi
ħaşş-ı
maǾārifleriyle bu
cerįdeye taĥrįr içün
iǾşā buyurduķları
ġazeliyāt-ı
raǾnālarıdur
ki
taĥrįr olındı.
_
Ketħudā-yı
śadr-ı
aǾţam
olmıĢdur.
Ġĥsān Efendi, Śadr-ı aǾţam
Silaĥdār Meĥemmed PāĢā birāderi
Bosna vālisi Muśtafā PāĢā‘ya
dįvān
efendisi
olmıĢdur.
Mezbūruð muķaddem maħlaśı
ǾAzįz idi śoðra NeĢǿet Efendi
Ĥażretleri‘nüð reǿyiyle tebdįl-i
maħlaś idüp Ġĥsān taħallüs
itmiĢlerdür.
Đarbħāne-i ǾĀmire‘de keçe nāţırı
ve Kātib ġükrį‘nüð birāderidür.
_
Müderrisįn-i
kirāmdan
olup biñ iki yüz yigirmi
sekiz senesi mürġ-ı ruĥı
ķafes-i tenden cināna
pervāz eylemişdür. Biźźāt
kendileri
iǾŧā
buyurduķları
ġazeliyāt-ı
raǾnālarıdur ki taĥrįr
olındı.
_
_
_
Fevt Ģod 1192.
Mülāzım
Reǿfet
Efendi‘nüð
birāderidür.
Bandırmalı-zāde,
Celvetiyye
meĢāyıħındandur27.
Müderrisįn-i kirāmdandur ve
müftį-zādelükle Ǿarįf bir źāt-ı
Ģerįfdür.
Müderrisįn-i kirāmdan idi.
1175
_
Biñ yüz ŧoķsan iki senesi
irtiĥāl-i
dār-ı
bekā
eylemişdür.
Biñ yüz yetmiş beş senesi
vefāt itmişdür.
_
_
_
Fevt Ģod sene 1182
_
_
_
Tevfįķ
Seyyid
Yaĥyā
Efendi
Ĥażretleri, śadr-ı
Rūm‘dan
maǾzūldürler.
Fevt Ģod sene 1185
Biñ
yüz
seksen
üç
senesinde fevt olmışdur.
Bu ġazel añlarındur.
Şeyħu‟l-islām iken biñ iki
yüz beş senesi dünyā-yı
fānįden Ǿuķbāya irtiĥāl
eylemişdür.
Enderūn-ı Hümāyūn‘dan maħrec-i
dergāh-ı Ǿālį züǾamālarından idi
Sābıķan dārü‘s-saǾāde yazıcısı
olmıĢdur. BaǾżı ġazelde Ĥanįf ve
baǾżı ġazelde Ŝervet taħalluś ider
Mülaķķab Yıldız ǾAbdullah
Efendi‘nüð büyük maħdūmıdur.
Anaşolı ķużātındandur.
Ħayālį maħlaśıyla daħı Ģöhreti
vardur velikin ammā eĢǾārında
Ĥāmid görülmüĢdür.
Ħˇācegāndan28 sābıķan vakāyiǾnüvįs olmıĢdur.
fevt
Ģod
śaferü‘l-ħayr
1180.
_
Müderrisdür
Müderrisįn-i kirāmdandur.
Fevt şod 118529.
Biñ yüz seksen beşde vefāt
itmişdür.
ġefkat Tezkiresi‘nde ―şarįķ-ı Celvetiyye meĢāyıħındandur ― ilavesi vardır.
ġefkat Tezkiresi‘nde ħˇācegāndandur Ģeklinde geçmektedir.
672
derfį
Biñ yüz sekseñ beş
senesinde fevt olmuşdur.
Biñ yüz sekseñ śaferü‟lħayr
ġurresinde
fevt
olmışdur.
_
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
23
Ĥasįb Beg
24
Ĥayātį Seyyid Ġbrāhįm
Efendi
Ĥamįd
Meĥemmed
Efendi
25
26
Ĥalįmį PāĢā
27
Ĥanįf Ġbrāhįm Efendi
28
Ĥāmį Aĥmed Efendi
29
Ĥāźıķ
Seyyid
Meĥemmed Efendi
30
31
Ĥıfţį Meĥemmed Efendi
ĤaĢmet Efendi
32
Ħayrį
Seyyid
Meĥemmed Efendi
33
DāniĢ Süleymān Efendi
Ĥasįb
Beg
Çorumį-zāde,
Ħayrabolı aǾyānı ve Ķanlıcaķlı
ġeyħ ǾAşā dervįĢlerinden idi.
Müderrisdür. Kör MuǾallim
Ĥayātį dimekle meĢhūrdur.
Mevālį-i
Ǿiţāmdan
Ġstanbul
maǾzūli iken vefāt eylemiĢdür.
Beyne‘l-enām
Neylį-zādelikle
müĢtehir bir źāt-ı Ģerįf idi.
Ġbtidā
Ħˇācegān-ı
Dįvān-ı
Hümāyūn‘dan
olup
devr-i
menāśıb-ı Ǿāliye iderek rütbe-i
Ǿāliye-i defterdārįye śuǾūd ve
baǾdehu iki şuġ ile ķurb-i
devletden
tebǾįd
ķılındı.
MaǾden-i kān-i saħā bir źāt-ı
maǾārif-pįrā idi.
Bunlar
daħı
Dārü‘s-saǾāde
yazıcısı
olmıĢlardı,
baǾdehu
ħˇācegānlıķla çerāġ olmıĢlardur.
Masķaş-ı reǿsi Āmid‘dür. DervįĢ
Āgāh merĥūmdan oķumıĢdur.
Köprili-zāde ǾAbdullāh PāĢā
merĥūma dįvān efendisi olmıĢdur.
Ĥāźıķ Seyyid Meĥemmed Efendi,
masķaş-ı
reǿsi
Erżurūm‘dur.
Erżurūmį
Ĥāźıķ
dimekle
maǾrūfdur.
Müretteb
dįvānı
vardır.
kātib-i gümrük.
Müderrisįn-i kirāmdan ǾAbbāszādelikle müĢtehir idi ve Rāġıb
PāĢā merĥūmuð istiśĥāb-kerdeleri
ve maķbūl-i dil-pesendįdelerinden
idi.
Vįrān-Ģehr‘dendür, Ĥaķįm-zāde
ǾAlį PāĢā ile altmıĢ sekizde
Ġstanbul‘a gelmiĢdür ve seksan
tārįħinde ħˇācegānlıķla ket-ħudā
ħalįfeligiyle çerāġ olmıĢdur ve
Devlet-i ǾAliyye‘de reǿisü‘lküttāb ve ket-ħudā-yı śadr-ı
aǾţamį olmıĢlardur. Ordu-yı
hümāyūnlara reǿisü‘l-küttāb iken
ordu-yı hümāyūn maǾāźa‘llāh
bergeĢte olup ĥįn-i firārda Boza
nām nehri mürūr iderken beķażāǿeten müstaġraķ-ı lücce-i
maġfiret olmıĢdur.
Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan
idi.
29
Fevt Ģod 1199.
Biñ yüz ŧoķsan ŧoķuz
senesinde fevt olmuşdur.
1172
Biñ yüz yetmiş iki senesi
vefāt itmişdür.
Biñ yüz seksen bir senesi
vefāt eylemişdür.
Fevt Ģod 1181
_
_
_
_
Fevt Ģod sene 11.
_
Fevt Ģod sene 11.
_
_
Fevt Ģod sene 1182.
_
Biñ yüz seksen iki senesi
vefāt eylemişdür.
Sene 1204.
Biñ
iki
yüz
dört
muĥarremi
ġurresinde
vāķiǾ olmuşdur.
Fevt Ģod sene 1188.
Biñ yüz seksen sekiz senesi
fevt olmuşdur.
Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Ty. 2557 numarada kayıtlı nüshasındaki
―CāmiǾü‘l-maķālāt es-Seyyid Meĥemmed Ĥākim Efendi Ģehrįdür. Pederi Pıçaķcı Emįr Ħalįl Çelebi maǾrūfdur. EsǾad
ħˇāce emŝāli fuĥūldan aħź-ı Ǿulūm ve Mıśr‘da on beĢ sene iķāmet ve Sezāyį ġeyħ Ĥasan Efendi‘den inābet ve necįbā-yı
Eyyūbį‘den ĥüsn-i ħaşda icāzet ve Mektūbį ħulefāsından iken şarįķ-ı ħˇācegāna duħūl ve nice menāsıb ile be-kām olup
vaķāyiǾ-nüvįs daħı oldı. Cebeciler baǾdehu Silahdār kātibi olup baǾde‘l-Ǿazl tārāc-ı faśāĥat şārįħinde rıĥlet eyledi. 1184
raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh2929.‖ bilgilerin ġefkat Tezkiresi‘nin Ĥākim maddesinde yer almayıĢı ġefkat‘in tezkireyi kaleme alırken
Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin Ģu an Ġstanbul Üniversitesi‘nde bulunan nüshasından habersiz olduğunu göstermektedir.
673
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
34
Źekāǿį Muśşafā Efendi
Naśūĥį-zāde
ġeyħ
es-Seyyid
Fażlu‘llāh Efendi Ĥażretleri‘nüð
dervįĢlerindendür.
_
35
Źihnį Efendi
Fevt Ģod sene 11.
36
Źihnį Efendi
_
_
37
Źihnį
_
_
38
Źihnį Efendi
_
_
39
Rāsim Feyżu‘llāh Efendi
_
_
40
Rāsiħ Muśşafā Efendi
_
_
41
RüĢdį ǾAlį Efendi
_
_
42
Rāmiz
Seyyid
Meĥemmed Efendi
Fevt Ģod sene 1172.
Biñ yüz yetmiş üç senesi
fevt olmuşdur.
43
Raĥmį
Efendi
Rāmiz
Efendi
Rāġıb PāĢā‘ya ve Śadr-ı AǾţam
Muśşafā PāĢā‘ya kitābçı olmıĢdur.
Devriye monlāsı. Erżurūm‘a ve
Bosna‘ya monlā olmıĢdur
Ġsmi Ħudā-virdi‘dür. Yānyavįdür,
Ķurd PāĢā merĥūmuð mührdārı
idi.
Źihnį Seyyid Mehemmed SaǾįd
Efendi, KeĢānį‘dür. Müretteb
dįvānı
vardur.
Memleketi
maĥkemesi kātibidür.
Feyżu‘llāh Efendi-zāde-i ġaǾbānzāde.
Ķonyevį‘dür
ĥālā
Ķonya‘da
sākindür.
Ķaraferyevį, Lanba-zāde dimekle
maǾrūf.
Rūm-ili
ķużātı
eĢrāfındandur.
Edirne müderrisidür. Ķaraferyeli
Śarı Rāmiz dimekle meĢhūr ve
erbāb-ı niyābetden idi.
MeĢhūrü‘l-āfāķ
Tātār
Raĥmį
bunlardur.
SilaĥĢörān-ı ħāśśadan ve Dergāh-ı
ǾĀlį gediklülerinden idi. Ordu ile
gidüp yolda
Müderrisįn-i kirāmdan. At Çeken
Ağası-zāde dimekle maǾrūf idi
Mevāliden maħrecden maǾzūl.
Vanį-zādelikle meĢhūrdur.
Rūmili ķużātından, ŝülüŝ ħaşşāşıdur.
Rūmili
ķużātındandur,
Erkįlį‘dendür.
Esįrį-zāde ĠsmāǾįl Efendi‘nüð
maħdūmıdur.
Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan
Girįdį Aĥmed Efendi diyü meĢhūr
bir pįr-i maǾārif-mevfūr idi.
Devlet-i ǾAliyye‘de ketħudā-yı
śadr-ı aǾţamı olmıĢdur.
Müderrisįn-i
kirāmdan
Vāŝıķ
Efendi-zāde dimekle Ǿarįf idi.
İstanbul‟da Şeyħ Ümmį
Sinān Ĥażretleri‟nüñ ħānķāh-ı
Ǿaliyyelerinde
seccāde-nişįn-i irşād olup
Ǿidād-ı ittiķā-yı mezād
eylemişdür. Biñ iki yüz
yigirmi yedi senesi dār-ı
cemāle
teşrįf
buyurmuşlardur.
_
Fevt Ģod 1187.
Biñ yüz seksen yedi senesi
fevt olmuşdur.
biñ iki yüz iki senesi fevt
olmuşdur.
44
ǾAbdu‘r-raĥįm
Aĥmed
Beg
47
48
Reǿfet ǾAbdu‘r-raĥmān
Efendi
RāĢıħ Seyyid Meĥemmed
SaǾįd Efendi
Resmį Aĥmed Efendi
Remzį Aĥmed Efendi
49
RefįǾ Efendi
50
Resmį Aĥmed Efendi
51
Reǿfet
Efendi
52
Resįm Ĥüseyn Efendi
45
46
53
54
55
Meĥemmed
Mevālį-i
kirāmdan
Edirne
pāyesiyle Ĥaleb‘den maǾzūl idi.
Kilisį Ĥüseyn Resįm Efendi
dimekle maǾrūf idi.
RefįǾ Meĥemmed Efendi MeĢhūrü‘l-āfāķ ser-eşıbbā-yı ħāśśa
ve taǾlįķ ħaşşāşı Ǿimād-ı Rūm
Kātib-zāde Efendi merĥūm
Rāķım Meĥemmed PāĢā
bunlar daħı Ħˇācegān-ı Dįvān-ı
Hümāyūn‘dan
iken
dūĢ-i
istiĥķāķlarına ferve-i vezāret ilbās
olınup Cidde vālįsi iken
Rāsiħ Efendi
Rūm-ili ĥiśārı aġası idi
674
fevt Ģod sene 1202.
fevt Ģod sene 1200
1190.
_
fevt Ģod 1200
_
biñ iki yüz senesi vefāt
itmişdür.
Biñ yüz ŧoķsan senesi vefāt
itmişdür.
_
Biñ iki yüz senesi vefāt
itmişdür.
_
fevt Ģod 1197.
Biñ yüz ŧoķsan yedi
şevvālinüñ ikinci güni vefāt
itmişdür.
Fevt Ģod 1178.
Biñ yüz yetmiş sekizde vefāt
itmişdür.
fevt Ģod sene 11
_
fevt Ģod sene 1182
Biñ yüz seksen iki senesi
fevt olmuştur.
vefāt
eylemiĢdür.
Mevt-i Mehemmed
Rāķım Pāşā tārįħ-i
vefātıdur
raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh
1182.
fevt Ģod sene 1181.
Biñ yüz seksen üçde vefāt
eylemişdür.
tāriħ-i
vefātıdur
raĥmetu‘llāhi
Ǿaleyh 1182.
Biñ yüz seksen bir senesi
vefāt itmişdür.
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
56
57
58
59
60
61
62
Reǿfet Efendi
Ķıbleli-zāde Maĥmūd Beg‘üð
küçük oġlıdur.
ReĢįd Muśtafā Efendi
Müderrisįn-i kirāmdan, ÇeĢmį-zāde
dimekle maǾrūf idi
Rāǿif ĠsmāǾįl PāĢā
muķaddem Ħˇācegān-ı Dįvān-ı
Hümāyūn‘dan iken reǿįsü‘l-küttāb
olup baǾdehu rütbe-i vālā-yı
vezārete nāǿil olmıĢlar idi. BaǾde
buǾdin ber-muķteżā-yı ser-nüviĢt-i
ezelį maķtūlen Ǿāzim-i maķām-ı
Ǿilliyyįn olmıĢdur
Rātib Aĥmed PāĢā
Vezįr-i dilįr müĢteri-tedbįr Āśaf-ı
Naţįr Ĥażretleri śadr-ı esbaķ
ǾOŝmān PāĢā-zāde olup peder-i
Ǿālį-ķadrleri Ģehādetinde rütbe-i
refįǾa-i vālā-yı vezārete nāǿil
olmıĢlardur. BaǾdehu cāh-ı vālā-yı
ķapudānį ve sāǿir menāśıb-ı celįle
ile ser-firāz olmıĢlardur. Sinn-i
Ģerįfleri Ǿaķd-i erbaǾįni henüz
tecāvüz eylemiĢken vālį-i livā-yı
Mora iken ĥulūl-i ecel-i mevǾūd
ile kiĢver-i Ǿademe livā-yı
Ǿazįmeti keĢįde ķılmıĢdur. Źāt-ı
meǾālį-simātları cemįǾ maǾārifde
yek-tā bir vezįr-i bį-hemtā idi
raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh.
Zįver Aĥmed Efendi
Elsine-i ŝelāŝede teǿlįf-i kelāma
ķādir bir ĢāǾir-i māhir idi.
Zamanumuzda olan ĢuǾarānuð benāmlarından üstād-ı ĢiǾr ü inĢāda
bir źāt-ı maǾārif-intimā oldıġı
meĢhūrdur. Tafśįl-i aĥvāli taĥķįķa
muĥtācdur
Śāĥib Efendi
Śāĥib maħlaśı, Pįrį-zāde ǾOŝmān
Monla
Efendi,
Ģeyħü‘l-islām
olmıĢdur
SaǾįd Meĥemmed Efendi Kātib-zāde. Midillü
muvaķķiti
iken
63
Selįm Meĥemmed Naķį
Efendi
64
Seyyid
Efendi
65
Sālik Efendi
66
SaǾdü‘d-dįn
Efendi
67
ġevķį Seyyid Meĥemmed
Efendi
68
ġefķat ǾAlį Efendi
Meĥemmed
Süleymān
_
_
fevt Ģod sene 1184.
Biñ yüz seksen dört senesi
vefāt itmişdür.
Biñ yüz ŧoķsan ŧoķuzda.
fį 1199.
_
Biñ yüz yetmiş bir senesi
źi‟l-ķaǾdesinüñ on yedinci
güni vefāt itmişdür.
_
Zümre-i
Melāmiyyįnden/Biñ iki yüz
iki senesi vefāt itmişdür.
fevt Ģod 1182.
biñ yüz seksen iki senesi
fevt olmuşdur.
vefāt eylemişdür fį- biñ yüz seksen sekiz
sene 1188 Şevvāl.
şevvālinüñ ġurresinde vefāt
eylemişdir.
Mühtedį. Rumili ķużātından idi, vefāt eylemiĢdür, fį- biñ yüz yetmiş ŧoķuz senesi
manśıbında
sene 1179.
Receb ġurresinde vefāt
itmişdür.
Sālifü‘ź-źikr
Ħayrį
Efendi _
bin iki yüz yigirmi dörtde
Ĥażretleri‘nüð
birāder-i
Ǿālįvefāt itmişdür.
ķadrleridür.
Maķdem
evāǿil-i
ĥāllerinde
Dįvān-ı
Hümāyūn
ķaleminde idiler. BaǾdehu şarįķ-ı
tedrįse sālik olmıĢlardur. BaǾżı
ġazelde Ŝānį ve baǾżı ġazelde
Seyyid taħallüś iderler.
Ĥalebįyü‘l-aśldur. BaǾżı pāĢālara _
_
dįvān efendiligi ile meĢġūldür.
Müstaķįm-zāde dimekle meĢhūr bir Fevt Ģod sene 203
biñ iki yüz iki senesi dār-ı
pįr-i maǾārif-mevfūr idi ve
cemāle
teşrįf
merĥūm Tokadį Emįn Efendi
buyurmuşlardur.
Ĥażretleri‘nüð
teleķķun-kerde-i
irĢādları idi raĥmetu‘llāhi Ǿaleyh
Sivri-ĥiśār müftįsi-zāde
fevt Ģod sene 1189.
dimekle maǾrūf idi. Biñ
yüz seksen ŧoķuz senesi
vefāt itmişdür.
Midillüli ǾOŝmān Efendi-zāde fevt Ģod sene 1187.
biñ yüz seksen yedi senesi
dimekle
maǾrūfdur.
Melik
vefāt itmişdür.
Meĥemmed
PāĢā‘ya
kitābçı
olmıĢdur
675
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
ġeyħį Efendi
bālāda
muĥarrer,
Ķaraferyeli
Lānba-zāde ReĢįd Efendi‘nüð
küçük birāderidür.
ġermį Meĥemmed Emįn Tekfūr Şaġı‘ndandur, sābıķan
Efendi
ġeyħü‘l-islām Ġbrāhįm Beg-zāde
Muśşafā Beg dāǿiresindedür.
ġākir Aĥmed Beg
Enderūn-ı Hümāyūn‘dan dülbend
aġalıġından ħˇācegānlıķla çerāġ
olmıĢ idi
ġükrį Efendi
đarb-ħāne-i Ǿāmire küttābından.
Dāvud ĠsmāǾįl Efendi-zādelikle
Ģehįr, ĢāǾir-i ħoĢ-taǾbįrdür.
Śadįķ Yaĥyā Efendi
Ġstanbul‘da Ħusrev PāĢā CāmiǾi
imāmıdur. BaǾżı ġazelde ġerįf ve
baǾżı ġazelde Śadįķ taħallüś ider.
Śabįĥ Aĥmed Efendi
Ġalaşa
Gümrügi
kātibi
ve
müneccim-baĢı birāderi idi
Śādıķ Meĥemmed Efendi Müderrisįn-i kirāmdan Ĥaśekįzādelikle meĢhūr bir źāt-ı Ǿālį-ķadr
idi
_
_
_
_
fevt Ģod sene 11.
_
_
_
Śalāĥį ǾAbdį Efendi
fevt Ģod sene 11.
ġeyħ Cemālį dāmādı. Ġstanbul‘da
Şāhir Aġa merĥūmuð tekyesinüð
Ģeyħi idi
Śafder Efendi
Kānį Efendi Ĥażretleri‘nüð terbiyekerdesi ve ħademe-i ħāśıdur. BaǾżı
ġazelde Kānį taħallüś eyledigi daħı
manţūrdur.
Żiyāyį ĠsmāǾįl Beg
mevālį-i kirāmdan zāde-i Ĥakįmzāde ǾAlį PāĢā-zāde‘dür
Şāhir Efendi
Ħalįfe-zāde Şāhir Efendi, cemįǾ-i
maǾārifde yegāne, ħuśūśan Ǿilm-i
mūsiķįde ħˇāce-i zemān idi.
Şıflį Aĥmed Efendi
Kerkūtį‘dür ve ketħudā ķalemi
ħalķasından Eflāķ ve Boġdān dįvān
efendiligi ile meĢġūl erbāb-ı
maǾārifden inĢā-perdāz, ĢāǾir-i
muǾciz-tırāz bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdür.
Şıflį Efendi
Ġalaşavį.
Ħˇācegān-ı
Dįvān-ı
Hümāyūn‘dan bir źātdur.
Ţahįr Seyyid Aĥmed Dergāh-ı ǾĀlį gedüklilerindendür
Efendi
ve NeĢǿet Efendi Ĥażretleri‘nden
oķuyup terbiyyelerin görmüĢdür.
ǾĀbid Feyżu‘llāh Efendi Edirne müderrisidür.
fevt Ģod sene
Muĥarrem 1195.
fevt Ģod 1199.
fevt Ģod 1196.
5 biñ
yüz
ŧoķsan
beş
Muĥarreminüñ beşinci güni
devr-i beķā eylemişdür.
biñ yüz ŧoķsan ŧoķuz senesi
fevt olmuşdur.
biñ yüz ŧoķsan altı senesi
vefāt itmişdür. Meźkūrįn-i
mā-śadaķ merĥūm şikest
ħaŧda māhir idi.
_
_
_
fevt Ģod sene 11.
_
1188 senesi Ǿāzim-i _
maķām-ı Ǿılliyyįn
olmuĢdur.
_
_
_
_
_
_
Śofya‘da
vefāt
eylemiĢdür fį-sene
1194.
ǾAşā Efendi
Seyyid Efendi küttābdandur. Yeði- _
Ģehirli
Seyyid
ǾAşā
diyü
meĢhūrdur.
ǾAbdį Efendi
Śubĥį-zāde
dimekle
meĢhūr. fevt Ģod 1177.
Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan
ket-ħudā-yı śadr-ı aǾżamį olmıĢdur
ǾArif Süleymān Beg Ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan fevt Ģod 1183.
Efendi
emįn-i defter-i ħāķānį olmıĢdur.
Įsāķça‘da
ǾĀrif Efendi
Sābıķan
dārü‘s-saǾāde _
yazıcılıġından ħˇācegānlıġıla çerāġ
olmıĢdur.
ǾĠzzį Süleymān Efendi
ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan _
sābıķan vakǾa-nüvįs olmıĢ idi fevt
Ģod 1166.
ǾĀkif Luşfu‘llāh Efendi
Rūm-ili ķużātından idi. Ekŝer-i _
evķātları niyābet ile güźār itmiĢdür.
Rūm-ili‘nde Ezdįn-nām maĥalde
terk-i dār-ı fenā ve Ǿāzim-i füsĥatserāy-ı beķā olmıĢdur fį-sene 1201
676
Śofya‟da biñ yüz ŧoķsan
dört
senesi
vefāt
eylemişdür.
_
biñ yüz yetmiş yedi senesi
vefāt itmişdür.
biñ yüz seksen üç senesi
vefāt itmişdür.
_
_
_
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
ġevvāl.
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
Ġalib EsǾad Efendi
Şarįķ-ı Mevleviyye‘den erbāb-ı
maǾārifden bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdur,
müretteb dįvānı vardur. BaǾżı
ġazelde EsǾad bażı ġazelde Ġālib
taħallüś iderler.
Fetā Beg
Nūĥ Beg-zāde diyü meĢhūrdur.
Fehįm Meĥemmed Efendi AķĢehir müftįsi-zādedür ve Fāriġ
maħlaśıyla dįvān tertįb itmiĢdür.
Feyżį Feyżu‘llāh Efendi
Küçük Ķāđį-zāde. Rum-ili ķuđātı
zümresinden idi, fevt Ģod 1200.
Feyżį Feyżu‘llāh Efendi
Üsküdārį Ķassām-zāde dimekle
maǾrūf idi. YeðiĢehr monlāsı olup
o maĥalde fevt Ģod 11.
Ferrį Meĥemmed Efendi Tātār-bāzārį‘dür. Ekŝer evķātları
Ġstanbul‘dadur. BaǾżı iltizāmāt ile
evķāt-güźār olmıĢdur.
Ķāǿil Muśşafā Efendi
Kilislidür.
Ġstanbul
sākinlerindendür.
Kānį Ebūbekr Efendi
Tokadįdür. Ħˇācegān-ı Dįvān-ı
Hümāyūn‘dan Ĥācı Yegen PāĢā
merĥūm merķūmı istiśĥāb idüp
pāĢā-yı maķādir-Ģināsı tā vefāt
idince
mezbūr
dāǿire-i
devletlerinde idi.
LaǾlį Aĥmed Efendi
ĦoĢ-şabǾ laşįfe-gū bir źāt idi. Faķįr
kendüler ile çoķ ülfet itmiĢ idüm
fevt Ģod 1194.
Luşfį Süleymān Efendi
Luşfį Süleymān Efendi, ħˇācegān-ı
Dįvān-ı
Hümāyūn‘dan
ħāślar
ħalįfesi iken vefāt eylemiĢdür fįsene 1190.
Lebįb Efendi
Diyār-ı Bekr‘e müftį olmıĢdur,
ziyāde-sinn ü iħtiyārdur. Bið yüz
seksan beĢ tārįħine dek ĥayātda idi
ve
memleketi
daħı
Diyār-ı
Bekr‘dür.
Münįb
Seyyid Müderrisįn-i kirāmdan, Enderūn-ı
Meĥemmed Efendi
Hümāyūn ħˇācesidür.
Muħliś Muśşafā Efendi
NevĢehrįdür fevt Ģod 1186.
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
ve _
_
_
_
Orduvį Ģeyħi ħulefāsından idi ve _
NeĢǿet Efendi‘den okumıĢ idi fevt
Ģod 1192.
müderrisįn-i kirāmdan. ǾAlemi _
Ħafįdį Üsküdārį Nedįm dimekle
Ǿarįf bir źāt-ı Ģerįf idi fevt Ģod
Muĥarrem 1190.
Dergāh-ı ǾĀlį gediklülerindendür. _
_
Ġki
Bayraķlı-zāde
dimekle _
meĢhūrdur ve ħˇācegāndandur fevt
Ģod 1204.
Beg Bunlar daħı vezįr-i dilįr Rātib _
Aĥmed PāĢā-yı maǾārif-semįrüð
ŝemere-i Ģecere-i vücūdı ferzend-i
maǾārif-muǾtādıdur.
Devr-i
Sulşān Muśşafā Ħān-ı Ŝālis‘de
Enderūn-ı Hümāyūn‘da kįlār-ı
ħāśśaya çerāġ buyurılup pādĢāh-ı
maķādir-Ģinās mįr-i mūmā-ileyh
mā-beyncilikleri
ħidmet-i
celįlesiyle beyne‘l-enām mümtāz
_
Mekkį
Meĥemmed
Efendi Ĥażretleri
Nāǿil
ǾAbdu‘r-raĥįm
Efendi
Niyāzį Seyyid Aĥmed
Efendi
106
Nedįm Ġbrāhįm Efendi
107
NeĢǿet Süleymān Aġa
108
Nesįb Efendi
109
NāĢid
Ġbrāhįm
Efendi Ĥażretleri
sābıķan
Ģeyħü‘l-islām
müftiyyü‘l-enām olmıĢlar idi.
Rūmili ķużātındandur.
677
_
_
Biñ iki yüz altı senesi fevt
olmuşdur.
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
buyurup bu siyāķ ile ķurb-i
hümāyūnlarına ħidmet-güźār iken
taķarrüb ü iħtiśāśları daħı bālāter
olmaķ içün ħāne-i ħāśśaya naķl
buyurmıĢlar idi. PādĢāh-ı maġfūr
gülĢen-serāy-ı
cennete
Ǿubūr
eyledükde taħt-ı salşanata Ģevketlü
Ǿaţametlü
pādĢāh-ı
cihān
ǾAbdu‘l-ĥamįd
Ħān-ı
dārāǾunvān cülūs-i hümāyūn buyurup
mįr-i Ǿālį-nijād ĥażretlerini bunlar
daħı mā-beyncilikleri ħidmetinde
biraz eyyām istiħdām eyleyüp
ķapucı-baĢılıķ rütbe-i refįǾasıyla
çerāġ buyurmıĢlardur. Ĥaddiźātinde źāt-i maǾārif-simātları
cemįǾ-maǾārifde yegāne süħanperdāz ĢāǾir-i muǾciz-şırāz olup
zāde-i şabǾ-ı raǾnāları meĢhūr ve
cümle Ǿindinde maķbūl ve
müstaĥsen bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdür.
Nihālį Meĥemmed Efendi ħˇācegān-ı Dįvān-ı Hümāyūn‘dan
idi ve ĢuǾarā-yı Rūm‘uð nā-yābı
Yūsuf Nābį Efendi merĥūmuð
aķrabāsından idi fevt Ģod 1186.
Nüzhet ǾÖmer Efendi
Ĥaremeyn-i
Ģerįfeyn
kįsedārı
olmıĢdur ve Dülger-zāde Rıżā
Efendi Ĥażretleri‘nüð teleķķunkerde-i sülūkları idi fevt Ģod 11.
Nāfiź Efendi
ġeyħü‘l-islām Ġmām Meĥemmed
Efendi ki Keźūbį laķabıyla
meĢhūrdur. Bunlar müĢāru‘nileyhüð
maħdūmıdur.
Devr-i
menāśıb iderek Sulşān Muśşafā
Ħān-ı Ŝāliŝ‘de śadr-ı Rūm iken
vefāt eylemiĢdür.
NiǾmet Efendi
Mevālįden ordu-yı hümāyūn ķāđįsi
olmıĢdur fevt Ģod sene 1185.
Nūrį Efendi
ħˇācegān-ı
Dįvān-ı
Hümāyūn‘dandur ve Anaşolı ĶāđįǾaskeri
ǾĀĢir
Efendi
Ĥażretleri‘nüð dāmādıdur.
Nuśret Efendi
ǾOŝmāniyye CāmiǾ Ģerįfi kitābħānesi ĥāfıż-ı kütübidür.
Vehbį Efendi
Sünbül-zāde Vehbį Efendi dimekle
maǾrūf
Rūm-ili
ķużātı
eĢrāfındandur. Bundan aķdem
şarįķati terk idüp ħˇācegānlıġla
sefāret şarįķıyla şaraf-ı devlet-i
Ǿaliyyeden Įrān ġāhı Zen Kerįm
Ħān cānibine tesyįr olunmıĢdı.
BaǾde buǾdin maķbūl-i ĢehenĢāhį bir ħıdmetde bulunup bā-ħaşş-ı
hümāyūn şarįķ-ı evveline recǾ
itmiĢdür. ġāǾir-i māhir yegāne-i
devrān bir źāt-ı Ǿālį-ķadrdür.
Vehbi Efendi
Erkilįli
ǾĠsā-zāde
dimekle
maǾrūfdur.
Ķużātdandur,
Ķayśeriye‘de maĥkeme kātibidür
diyü mesmūǾumuz olmıĢdur,
śaĥįĥi maǾlūmumuz degüldür.
Vārid Efendi
Ġalaşavį. Şıflį Efendi‘nüð terbiyekerdelerindendür.
Hātif
Seyyid
Çelebi Müźehhib-baĢıdur.
Efendi
678
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
_
ħademelerinden ve...
_
_
_
IMCOFE’16: INTERNATIONAL MULTIDISCIPLINARY CONGREE of EURASIA
6. Sonuç
Sonuç olarak bu üç müellifli iki eser hakkında Ģunları söyleyebiliriz.
Tezkirelere kaynaklık eden eser Ġbrahim NaĢid Bey‘e ait Müntehabât-ı Eş‟âr isimli Ģiir mecmuasıdır.
NaĢid Ġbrahim, Silahdâr-zâde ve ġefkat‘in biyografileri incelendiğinde içlerinden sadece NâĢid
Ġbrahim‘in mabeyncilik yaptığını görüyoruz. Diğer iki isim tezkirelerinde “Faķįrüñ mā-beyn-i odama
didigi tārįħdür:” (Kılıç 130; Duran&Çeçen 2016: 244) demelerine rağmen mabeyncilik vazifesinde
bulunmamıĢlardır. Bu durum her iki tezkirede yer alan birtakım biyografik bilgilerin aslında Ġbrahim
NaĢid Bey‘e ait olduğunu göstermektedir.
Her iki tezkirede ortak olarak yer alan Ģairlerden 51 ismin biyografik bilgilerinin birebir aynı,
38‘inin sadece vefat tarihlerinin farklı Ģekillerde ifade edildiğini diğer biyografik bilgilerin tamamen
aynı olduğunu, 11 Ģairde birinde olup diğerinde olmayan küçük ilavelerin bulunduğunu 3 isimde ise
mananın aynı kalıbın (lafzın) değiĢtiğini görmekteyiz. Ġki farklı müellifin zihin kabından diline aynı
kelimelerin dökülmesi ve bunun bir eserin genelinde olması ihtimali çok güçtür. Bu durum iki
müelliften birinin intihal yaptığını göstermektedir. Kaldı ki edebiyat tarihimizde bu gibi durumlarla
sıkça karĢılaĢılmaktadır. Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nin mevcut iki nüshasının olduğunu ifade etmiĢtik.
Bunlardan Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi nüshasında elifba sırası gözetilmemiĢtir.
Millet Kütüphanesi nüshası ise elifba sırasına göre tasnif edilmiĢ ancak divan sahibi Ģairlerin
Ģiirlerinden sadece matla beyitlerine yer verilmiĢtir. Ayrıca Silahdâr-zâde Tezkiresi‘nde mukaddime
bölümü de yer almamaktadır. Dikkatler ġefkat‘in psikolojisine teksif edildiğinde ġefkat‘in gelenek
içerisinde sorunlu bir karakter yapısına sahip olduğu anlaĢılmaktadır. ġefkat, gelenekteki diğer tezkire
yazarlarının aksine tasannudan hoĢlanan –ki bunun ispatı tezkirenin mukaddime bölümüdür- önde
olmayı ve kendisini methetmeyi seven bir kiĢilik yapısına sahiptir. Bu yüzden Vezir Yahya PaĢa-zâde
Ali Bey‘in meclisinde NaĢid Ġbrahim‘in Müntehabât-ı EĢ‘âr‘ı övüldüğünde Silahdâr-zâde‘nin böyle bir
çalıĢmasının olduğunu bilip ona bir mukaddime ve birkaç Ģair ilavesi yaparak kendine mâl etmiĢ
olması kuvvetli ihtimaldir. Bu düĢüncemizi Fatin‘in yazmıĢ olduğu Hâtimetü‘l-eĢ‘âr isimli tezkiresi de
te‘yit etmektedir. Fatin ġefkat maddesinde ġefkat‘in hayatına dair bilgiler verdikten sonra eserleri
arasında tezkiresinin olduğu bilgisini zikretmez. Her ne kadar Ömer Faruk Akün, Ġslam
Ansiklopedisi‘nin Fatin Efendi30 maddesinde Fatin‘in tezkiresini yazarken bu eserden haberi yoktu
dese de saray çevresinde yaĢamıĢ isimlerin hayatından ve diğer eserlerinden haberi olup da sadece
tezkiresinden haberinin olmaması makul görünmemektedir.
Filiz Kılıç, Silahdâr-zâde ve ġefkat tezkireleri arasındaki benzerliği Tezkire-i Şu‟arâ-yı Şefkati Bağdâdî isimli çalıĢmasının sonuç bölümünde Silahdâr-zâde‘nin NaĢid Ġbrahim Bey‘in Ģiir
mecmuasından faydalandığını ġefkat‘in ise biyografik bilgilerde Silahdâr-zâde‘den Ģiirler hususunda
ise NaĢid Ġbrahim Bey‘den yararlandığını ifade etmektedir. ġiirleri NaĢid Ġbrahim‘den biyografik
bilgileri de Silahdâr‘dan alınan bir ġefkat tezkiresine telif bir eser denilemeyeceği açıktır. ġefkat
tezkiresinde telif olan bölümler mukaddime bölümü ile birlikte Silahdar-zâde tezkiresinde yer almayıp
ġefkat tezkiresinde yer alan müellif ve Ģiirleridir.
7. Kaynakça
AKÜN, Ö. F. (1995) Fatin Efendi. İslam Ansiklopedisi. c. 12. (s. 256-260). Ġstanbul: TDV Yayınları.
Bursalı Mehmed Tahir. (2000). Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Basımevi.
DURAN, R. ve ÇEÇEN, H. (2016) Silahdâr-zâde Mehmed Emin Efendi Tezkire-i Silahdâr-zâde (ĠncelemeTenkitli Metin-Dizin). Ġstanbul: Kesit Yayınları.
ĠSEN, M. ve öte.(2003). Eski Türk Edebiyatı El Kitabı. Ankara: Grafiker Yayınları.
KILIÇ, F. Tezkire-i ġu‘arâ-yı ġefkât-i Bağdâdî http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78468/sefkat-i-bagdadi--tezkiretus-suara.html (eriĢim tarihi: 01.05.2016)
ÖNDER, M. (2006). ġefkat ve Tezkire-i ġu'arâsı. Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi,
Afyonkarahisar.
SARIKAYA, O. (2007) Tezkirecilik Geleneği Ġçerisinde Fatîn Tezkiresi. Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul
Üniversitesi, Ġstanbul.
ÇĠFTÇĠ, Ö. (1996) Fatin Tezkire-Hatimetü‟l-eş‟âr, Yüksek Lisans Tezi, Ġnönü Ünv. SBE, Türk Dili Eğitimi
Anabilim Dalı, Malatya.
30
bkz. AKÜN, Ö. F. (1995) Fatin Efendi. İslam Ansiklopedisi. c. 12. Ġstanbul: TDV Yayınları. (s. 256).
679