Tanıtım ve Değerlendirmeler 185
Fethinden Sâmânîler’in Yıkılışına Kadar
(893-389 / 711-999) Semerkant Tarihi
Osman Aydınlı, İstanbul : İSAM Yayınları, 2011, 596 s.
Samet SAZAK
2
İslam medeniyetinde tarih yazıcılığı hicri ikinci asırdan itibaren sahabe ve
tabiin tarafından Siyer ve Meğazi eserleri başta olmak üzere, Cahiliye Çağı
Tarihi, Ensab, Tabakat ve Fütuh alanındaki eserlerin yazılmasıyla başladı. Hz.
Peygamberin hayatını anlatan ilk eserler ayrıca Mekke, Medine ve Cahiliye
çağını anlatan konulara da yer verdi. Raşit halifeler devrinde yapılan fütuhatlar ve yeni medeniyetler şehir tarihi yazın türünün ortaya çıkmasında etkili
oldu. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in valilerle yaptığı yazışmalar ve bilgilendirmelerden de anlaşılacağı üzere Müslümanlar yeni bölgeleri merak etmiş, her
açıdan incelemiş ve rapor veren mektupları üst makamlara iletmişlerdir.
Ayrıca Müslümanlar için büyük önem taşıyan Haremeyn şehirleri Mekke ve
Medine hakkında tafsilatlı bilgileri yazma ihtiyacı açık bir şekilde hissedilmiştir.
Şehir tarihleri, sahabe ve tabiin döneminde başlayan İslam tarih yazıcılığı
içerisinde önemli bir yere sahiptir. Şehir tarihi eserleri, genellikle belirli bir
şehir veya bölgenin coğrafi durumu, iklim ve toprak yapısı, fetih şartları ve
burada yaşayan önemli ilim adamları hakkında kapsamlı bilgiler verir. Ayrıca
bu eserler askeri, siyasi, içtimai, iktisadi ve ilmi alanlarda olduğu kadar konu
edilen bölgenin yolları, köprüleri, kuyuları, kaleleri, sarayları ve mescitleri
hakkında da zengin bir muhtevaya sahiptir. İlk şehir tarihleri Müslümanlar
için ayrı bir öneme haiz olan Mekke, Medine ile başlamış; fütuhatlara göre
Mısır, Endülüs, Irak ve Suriye ile devam etmiştir. Batı Türkistan ve Orta Asya
bölgelerine hicri ikinci asırdan itibaren hâkim olmaya başlayan İslam ordusu
Kuteybe b. Müslim komutanlığında burada yeni bir medeniyet te’sis etmiştir.
Çoğunlukla Türkler’in yaşadığı bu bölge zamanla İslamlaşmış ve yeni bir
medeniyete kapı açmıştır.
2
Arş. Gör., Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi.
186 Usûl
Bu bölgenin en önde gelen ve günümüz Özbekistan Cumhuriyeti’nin orta
kısımlarında yer alan Semerkant şehri Türk-İslam medeniyetinin sentezlendiği, 2700 yıldan daha fazla bir tarihe sahip en kadîm yerleşim yerlerinden
birisidir. Doğu’nun Roma’sı olarak da adlandırılan bu şehir dünyanın en eski
medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Müslümanlar tarafından Mâverâünnehir olarak adlandırılan bölgenin en önemli şehirlerinden biri, hatta çoğu
zaman bölgenin yönetim merkezi olan Semerkant, Türkler’in İslam’la tanıştığı
mekânlardan biri olmuş ve önemli birçok İslâm âlimi bu şehirden zuhur
etmiştir.
İpek yolu ticareti üzerinde stratejik bir öneme sahip olan Semerkant şehri,
bölgenin yerli halkı Soğdlu tüccarların da katkılarıyla orta zamanların en
önemli ticaret merkezlerinden birisi olup birçok kültür ve medeniyetin buluştuğu ve neşvünema bulduğu bir yer olmuştur. Mesela Çin kültür ve medeniyetinin mahsulleri olan kâğıt ve ipek gibi ürünlerin dünyanın diğer bölgelerinde
tanınmasını sağlayan bu şehir, İslam medeniyetinin ilim ve kültür yönünden
gelişmesine de büyük katkıda bulunmuştur.
Semerkant, Buhara, Taşkent, Hocent, Kiş, Tirmiz, Şaş ve Kaşgar gibi Orta
Asya Türk İslam şehirleri Türkler’in İslamlaştığı ve köklerinin dayandığı
mühim şehirlerdendir. 1991 yılında Sovyet rejiminin çökmesi ile birlikte
içinde bulundukları Türk Cumhuriyetleri ile birlikte bağımsızlığını kazanan
bu şehirler yeniden ön plana çıkmaya başlamışlardır. Ülkemizde son dönemlerde şehir tarih yazımıyla alakalı önemli çalışmalar yapılmış olsa da bu konuda hâlâ büyük bir boşluk göze çarpmaktadır. Özellikle Orta Asya Türk-İslam
şehirleri hakkında ülkemizde yapılan değerli birkaç çalışma dışında bu bölge,
ciddi araştırmacılar bekleyen önemli alanlardan biridir.
Bu bölge ile ilgili yapılan önemli çalışmalardan birisi, Orta Asya üzerine çalışmalarıyla bilinen değerli araştırmacı Osman Aydınlı’nın Semerkant şehir
tarihi üzerine yaptığı doktora çalışmasıdır. İSAM Yayınları tarafından İstanbul’da 2011 yılında, Fethinden Samanilerin Yıkılışına Kadar (93-389/711-999)
Semerkant Tarihi ismiyle yayınlanan bu eser, Miladi XI. asra kadar Semerkant
tarihini büyük ölçüde aydınlatmıştır. Eserin bölümleri şu şekilde sıralanmıştır:
Tanıtım ve Değerlendirmeler 187
Önsöz, Giriş, I. Bölüm: Siyasi ve Askeri Tarih, II. Bölüm: İktisadi Durum,
III. Bölüm: İlmi ve Kültürel Hayat, IV. Bölüm: Sosyal Hayat, Sonuç, Kaynakça,
Dizin.
Semerkant hakkında en kapsamlı ve titiz çalışmayı yapan Osman Aydınlı
eserinin önsözünde, bu çalışmayı yapmaya sevk eden âmillerin başında şehrin
siyasi, ekonomik ve kültürel olarak zengin bir tarihi birikime sahip olmasının
etkili olduğunu belirtmiştir. Bu zenginliğin daha önceki medeniyetlerde olduğu gibi İslâm (özellikle Samaniler) döneminde nasıl meydana geldiği ve çeşitli
ilim dallarında yetişen büyük mütefekkirlerin hangi alt yapıyla bu özelliklere
haiz oldukları araştırmanın çıkış noktası olmuştur.
Aydınlı, son yarım asırda ilim dünyasında şehir tarihlerine ilginin giderek
arttığını, Orta Asya şehirlerinin de çalışma konusu olarak bu ilgiden nasibini
aldığını ve özellikle Özbekçe ve Rusça çalışmaların yapıldığını belirtmiştir.
Ancak bu çalışmaların daha çok İslam öncesi döneme ait olduğunu vurgulayan yazar, gerek kaynak eksikliğinden kaynaklanan gerekse başka sebeplerden
dolayı Arap fetihlerinden Timur dönemine kadar bölgeyle ilgili yaklaşık yedi
asırlık bir dönemin pek çalışılmadığını belirtmiştir. Kendisi ise, Semerkant
hakkında kaynakların eksikliğine rağmen gerek umumi İslam tarihleri gerekse
coğrafya, ensab ve Maveraünnehir ile ilgili yazılmış diğer bir takım şehir
tarihlerinden de hareketle Semerkant’ın İslam döneminin ilk üç yüzyılını
titizlikle incelemiş ve bu güzel çalışmayı ortaya çıkarmıştır.
Eserine uzun bir giriş bölümüyle (s. 19-178) başlayan yazar “Kaynaklar ve
Araştırmalar” başlığıyla, eseri yazarken kullandığı bölge ile ilgili coğrafya
eserleri, genel tarihler, şehir tarihleri, ensab-tabakat ve ansiklopedik eserler
hakkında şümullü bilgiler vermiştir. Ayrıca aynı yerde çalışmasında azami
derecede istifade ettiği Türkçe ve diğer dillerde bölge ile ilgili yazılmış araştırma eser ve makalelere de değinmiştir. “Coğrafi Durum” başlığıyla, Maveraünnehir ve Soğd bölgesinin sınırları ve Semerkant bölgesinin coğrafi yapısı ile
Semerkant’ta bulunan yerleşim birimleri tek tek açıklanmıştır. Bölgenin can
damarı olan Soğd veya bugünkü adıyla Zerefşan nehri hakkında açıklamalardan sonra bölgenin iklimi hakkında bilgiler verilmiştir. “Semerkant Şehri”
başlığıyla şehrin ismi, kim tarafından kurulduğu ve ilk kuruluşu hakkında
tespitlerden sonra şehrin topoğrafyası; dış sur ve varoşlar, kaleler, şehirde
188 Usûl
bulunan mahalleler, sokaklar ve diğer yer isimleri titiz bir çalışmanın ürünü
olarak belirlenmiştir. “İslam Fethine Kadar Semerkant Tarihi” başlıklı giriş
bölümünün son kısmında ise kuruluşundan itibaren İslam dönemine kadar
şehrin tarihi derli toplu bir şekilde özetlenmiştir. Bu başlık altında önce ilk
devirlerden Büyük İskender dönemine kadar Soğd ve Semerkant tarihi aktarılmış, ardından büyük İskender’in Semerkant’ı istilası ve Grekler’in epey bir
süre Semerkant ve çevresine sahip olmasından bahsedilmiştir. Daha sonra
sırasıyla bölgeyi ele geçiren Büyük Yüeh-chihler, Kang-chüler, Kuşanlar,
Himyeriler, Kionitler, Eftalitler, Göktürkler ve Çinliler’in bölge hâkimiyetinden bahsedilmiştir. Son olarak da Müslümanlar bölgeye gelmeden hemen
önce, başlarında Türk hanedanların bulunduğu müstakil şehir devletlerin
bölgeye hakim olduğu ve hepsinin Semerkant’ta oturan Soğd Yabgusu’na bağlı
oldukları anlatılmıştır.
“Siyasi ve Askeri Tarih” üst başlığıyla başlayan birinci bölüm (s. 179-348)
Semerkant’ın Emeviler, Abbasiler ve Sâmâniler dönemi hakkında bilgiler verir.
Üç kısımdan oluşan bu bölümün birinci kısmında Hz. Osman döneminde
bölgeye yapılan birkaç fetih teşebbüsüyle birlikte Emeviler döneminde
Mâverâünnehir bölgesine düzenlenen ilk seferlerden bahsedilir. Semerkant’a
düzenlenen ilk seferler başlığıyla Said b. Osman ve Selm b. Ziyad’ın seferleri
hakkında açıklamalar yapılmıştır. Arap-İslam ordularının en meşhur komutanlarından Kuteybe b. Müslim’in büyük bir muhasaradan sonra Soğd Ihşid’i
Gûrek’i yenilgiye uğratıp Semerkant’ı kesin bir şekilde fethetmesi
(h.93/m.712) detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Ayrıca bu bölümde Kuteybe b.
Müslim’in Semerkant’ı fethiyle birlikte bölgedeki etkinliğine ve Müslümanların Çin’e kadar ulaşmasına değinen yazar, bölgeyle alakalı olarak Emevî hanedanı hakkında da bilgiler vermiştir. Râşid halifelerin beşincisi olarak gösterilen
büyük Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’in Mâverâünnehir ve Semerkant
siyasetini ayrı bir başlıkla aktaran yazar bu dönemde fetihlerin durdurulup
fethedilen yerleri İslamlaştırma politikasının nasıl olumlu sonuçlar verdiği ve
o dönemde bölgedeki imar faaliyetlerinden bahsetmiştir. Daha sonra Emevi
Horasan valilerinin bölge halkına verdikleri sözlerde durmamaları sebebiyle
Mâverâünnehir’de bulunan Türkler ve Soğdlular ile yaptıkları savaşlar ve
Semerkant’ın iki yıl boyunca çıkan ayaklanmalar sebebiyle nasıl elden çıktığı
ve çekilen acılar anlatılmıştır. Ardından Nasr b. Seyyar’ın Horasan valiliği
Tanıtım ve Değerlendirmeler 189
esnasında Semerkant’ın tekrar ele geçirilmesi ve bölgede başlayan Abbasi
propagandaları aktarılmış, ardından Emeviler’in yıkılışı ile bölgenin Abbasi
hakimiyetine geçmesinden bahsedilmiştir.
Birinci bölümün ikinci kısmında Abbasiler döneminde Buhara, Semerkant
ve diğer Soğd halkının Abbasi idaresine karşı ayaklanmaları, İslam ordularıyla
Çin ordusunun ilk ciddi savaşı olan Talas savaşının detayları ve bu savaşın
Türkler’in İslamlaşmasındaki önemi vurgulanmıştır. Emeviler’in Arap milliyetçiliği tavrından bunalan Mâverâünnehir halkının Abbasiler’in göstermiş
olduğu hoşgörülü tutum ve mantıklı siyasetin faydaları da bu bölümde aktarılmıştır. Ardından Abbasi Devleti’ni uzun süre uğraştıran Rafi’ b. Leys isyanına ve bu isyanı bastırmak için gösterilen çaba ve mücadeleye, Me’mun’un
Horasan valiliği döneminde halka karşı iyi davranılması ve iyi bir yönetim
ortaya konulması dolayısıyla isyanların azalmasına ve İslâm ordusunun Semerkant’ı tekrar ele geçirerek isyanlara nasıl son verildiğine vurgu yapılmıştır.
Birinci bölümün son kısmında ise Sâmâniler dönemi başlığıyla Samanoğulları’nın menşei ve Mâverâünnehir-Semerkant idaresine getirilmeleri anlatılmıştır. İran menşeli soylu bir hanedana mensup Sâmân-hudât’ın dört oğlu’nun Rafi’ b. Leys isyanını bastırmada ve Me’mun’un halife olmasındaki
etkileri dolayısıyla Semerkant ve diğer Mâverâünnehir şehirlerine yönetici
olarak atandıkları ve Sâmânî Devleti’nin nasıl kurulduğunu anlatan yazar,
devletin yönetim merkezi önceleri Semerkant iken İsmail b. Ahmed döneminde başşehrin nasıl Buhârâ’ya taşındığı, Sâmâniler’in kendi içindeki çekişmeler
ve civar hânedanlarla olan mücadelelerini aktarmıştır. Karahanlılar tarafından
Semerkant’ın ele geçirilişi, son Sâmânî hükümdarı İsmail b. Nuh’un yeniden
devleti diriltmek için Semerkant civarındaki faaliyetleri ve Sâmânîler’in tarih
sahnesinden nasıl çekildiği anlatılarak bu bölüm bitirilmiştir.
İkinci bölümde (s. 349-386) Semerkant’ın bütün yönleriyle “İktisadi Durumu” incelenmiştir. Öncelikle Semerkant’ın Orta Asya’daki konumu, stratejik bir mevkiye sahip olması, doğuda Çin’den gelen İpek Yolu, kuzey ve kuzeydoğuda Türk ülkelerinden gelen Kürk yolu, güneyde Hindistan ve Afganistan’dan gelen Baharat Yolu, batıda ise Merv ve Buhara üzerinden İran’dan
gelen çok önemli ticaret yollarının kesişim noktasında olduğu vurgulanmıştır.
Semerkant şehrinin jeopolitik konumunun iktisadî hayata etkisi, Soğdlular’ın
190 Usûl
İpek yolu ticaretine hâkim olması ve ticarî başarılara sahip olmaları iktisadi
yönden şehrin önemini ortaya çıkarmıştır. Bölgede kullanılan paralar, Semerkant’ta üretilen kağıt ve kumaş ve bunların benzerlerine üstünlükleri, ayrıca
diğer endüstri ve imalat ürünleri hakkında da bolca malumata yer verilmiştir.
Ayrıca yazar, yapılan arkeolojik araştırmalara binaen bölgenin eski tarihlerden
itibaren tarım ve hayvancılıkta da büyük mesafeler kat ettiğini ortaya koymuştur. Bugünkü adıyla Zerefşân olan Soğd nehrinden insanların büyük ölçüde
verimli bir tarım için nasıl yararlandığı ortaya konulup, o gün bölgede çıkarılan madenlere de değinilerek ikinci bölüm sonlandırılmıştır.
Üçüncü bölümde (s. 387-474) “Semerkant’ın İlmi ve Kültürel Hayatı” işlenmiştir. İlk olarak İslam öncesi bölgede yaşamış olan Soğdlular’ın kültür ve
medeniyeti hakkında bilgi verilmiş ve bölgede kullanılan Soğdça, Arapça ve
Farsça gibi yazı ve konuşma dilleri incelenmiştir. Ardından İslamî ilimlerin
bölgede gelişmesinde Sâmânî hükümdarlarının katkısı, şehrin ticaret yollarının kesişme noktasında bulunması sebebiyle canlı olan ticarî hayattan ilim
ehlinin istifade etmesi, kağıt üretiminin İslam dünyasında ilk bu bölgede
başlaması gibi amillerin etkili olduğunu kaydeden yazar, Semerkant’taki cami,
mescid ve medrese gibi ilim merkezleri hakkında da doyurucu bilgiler vermiştir. “Semerkantlı Âlimler” başlığıyla Semerkant ve bu şehre bağlı diğer yerleşim birimlerinde yaşayan tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi alanların yanında dil,
tarih ve coğrafya gibi diğer ilim dallarında da yetişen İslam âlimleri elde var
olan bilgiler dâhilinde tanıtılmıştır. Ayrıca bu bahsedilen ilim dallarının Semerkant’taki gelişme süreci, İslâm ilim ve kültür dünyasına katkıları ve şehrin
ilmî çalışmalarda nasıl büyük bir seviyeye yükseldiği özellikle vurgulanmıştır.
Bu bölüm, Semerkantlı âbid ve zâhidler hakkında verilen bilgiyle son bulmuştur.
Eserin dördüncü ve son bölümü ise içtimaî ve dinî hayat şeklinde iki kısımda ele alınan “Sosyal Hayat” üst başlığıyla verilmiştir. İçtimaî hayat kısmında Semerkant ve çevresinde yaşayan Soğd, Türk ve Arap halkları incelenmiş ve bu halkların örf ve adetleri, giyim-kuşamları, yaşantı tarzları, kullandıkları takvimleri, önemli gün ve bayramları, mizaçları ve üstün hasletleri
anlatılmıştır. Dinî hayat kısmında ise İslâm öncesinde var olan ve İslâmî
dönemden sonra da varlığını sürdüren Budizm, Mecusilik, Maniheizm, Hıris-
Tanıtım ve Değerlendirmeler 191
tiyanlık, Yahudilik ve diğer inanışların bölgeye girişi ve etkisinden bahsedilmiştir. Ardından Semerkant ve oraya bağlı yerlerde İslam’ın yayılışı başlığıyla
bölgenin İslâm’a giriş aşamaları anlatılmıştır. Bölgenin İslamlaşması konusunda yazar, Kuteybe b. Müslim’in bölgeyi fethi ve Ömer b. Abdülaziz’in
yoğun çabalarıyla bölgede ihtida hareketlerinin hızlandığını, akabinde daha
sonraki halifelerin yanlış tutumları ve baskıcı valilerin bölgeye tayinleri ve
adaletsiz uygulamaları sonucu isyan ve irtidat hareketlerinin başladığını ve
Nasr b. Seyyar’ın valiliği dönemine kadar (738-748) da devam ettiğini belirtmiştir. Son olarak, Semerkant ve havalisine İslam’ın tamamen hâkim olmasının Abbasi halifesi Me’mun dönemine kadar sürdüğünü ortaya koyan yazar,
bu bölümü, Semerkantlılar’ın İslam dinine olan bağlılıklarını temsil eden
davranışlarından misaller vererek bitirmiş ve “Sonuç” kısmında, işlediği konuları sade, kısa ve güzel bir anlatımla özetlemiştir.
Semerkant tarihinin Müslümanlar tarafından fethinden itibaren üç yüz yıllık tarihini anlatan bu geniş hacimli eser, yirmi sayfalık zengin bir kaynakçaya
sahiptir. Eserde kullanılan uzunluk ölçüleri ve karşılıkları belirtilmiş, günümüze ulaşan tarihi kalıntıların ve tarihi eserlerin fotoğrafları verilmiş, günümüze ulaşmayan Semerkant Camii’nin planı gösterilmiş, İstahrî ve İbn Havkal’ın Maveraünnehir haritaları ile birlikte bölgenin günümüz modern haritalarına yer verilmiş, Sâmirîce, Ârâmice ve İbrânice ile karşılaştırmalı Soğd
alfabesi tablosu da verilmiştir. Dizinle birlikte eser sona ermiştir.
Eski dünya olarak adlandırılan ve kadîm milletlerin yaşama merkezi olan
Asya kıtasının orta bölümünde yer alan Mâverâünnehir bölgesinin kalbi
diyebileceğimiz Semerkant şehri, kültür ve medeniyet birikimimizin en eski
şehirlerinden biridir. İslâm öncesi ve sonrası taşımış olduğu tarihi öneme
binaen Semerkant şehrinin tarihini İslam şehir tarih yazımına göre düzenlemiş olan akademisyen Osman Aydınlı bu alandaki büyük bir boşluğu bütün
zorluklarına rağmen titiz bir çalışmanın ürünü olarak doldurmuştur. Çünkü
bizzat şehrin İslamlaşma dönemine ait birebir veya doyurucu bir eser bulunmamasına rağmen gerek umumi İslâm tarih ve coğrafya kitaplarından gerekse
bölgedeki diğer şehirler üzerine yazılmış eserlerden kıyasla Semerkant’ın
bizim için muğlak olan İslamî ilk üç asrını aydınlatmıştır.