Social sciences and Business studies

Çocuk aile içerisinde doğduktan sonra, aile ve çevresinin etkisiyle bir kişilik oluşturmakta ve ahlaki değerleri edinmektedir. Toplumdaki dini ve ahlaki değerler ve geleneğin getirdiği kurallar, çocukluk döneminde benimsenmeli ve içselleştirilmelidir. Bir değer olarak hayata yansımayan ahlaki ilkeler, toplum içerisinde kaba, görgüsüz, incelik, nezaketten uzak bireyleri ortaya çıkaracaktır. Ahlaki bir değer olan nezaket, adab-ı muaşeret kuralları içerisinde öğrenilmesi gereken önemli bir tutumdur. Toplumda birlikte yaşamanın bir gereğidir. Toplum içerisinde iletişim ve etkileşimde saygılı bir tutum, görgü ve nezaket kurallarına uymakla mümkün olacaktır. Nezaket, bir yaşam tarzı olarak ilk önce aile içerisinde bir tutum olarak benimsenmeli, hayata geçirilmeli ve çocuklara uygulayarak öğretilmelidir. Gelişim dönemindeki çocuğa nezaketin öğretilerek bir davranış haline getirmesi sağlanmalı, okul ve diğer çevre tarafından desteklenip pekiştirilmelidir. Çocuklara nezaket eğitimi, yetişkinlerin iyi bir model olması, aile içerisinde saygılı davranılması, kontrol mekanizması oluşturma, güven duygusunun sağlanması, eğitimine erken yaşlarda başlanması, baskı yapmadan ve başkalarıyla karşılaştırılmaması, yerinde bir disiplin oluşturulması, iyi davranışların takdir edilmesi gibi ilkeler çerçevesinde yapılmalıdır.

Tourism is an important sector for each country due to its economic and socio-cultural benefits. However, it is known that tourism has caused some non-ignorable environmental problems (air, water, noise and visual pollution, climate change, bioturbation etc.) as well as economic and socio-cultural benefits. Since the economic system based on more resources and investments is useless anymore, it has begun to seek a new paradigm towards an answer to the question how can efficiently be benefited from existing sources and changed the system. In this regard, one of the paradigms is "blue economy" revealed by Gunter Pauli in 2010. According to his paradigm, more profits and social capital can be created with less investment. In other words, the paradigm of blue economy is based on an economic model aiming to draw on economy of scope instead of scale, to meet sustainably the needs of the world with current resources. In brief, blue economy looks for an answer relating to how monetising more than one with current resources and meeting the basic needs. Sustainability which has been put forward in order to prohibit the eco-destruction for the sake of consumption and to take measures is also an approach that aims to reduce negative impacts of tourism on nature. In this context, main purpose of the study is to scrutinise importance of ecotourism in Turkey via relationship blue economy paradigm and sustainability. In addition to that, how it should be realized economic, environmental and social capital was also revealed in the study within the context of sustainability.

Bangladesh is an over populated country of South Asia. India and Myanmar are the closest neighboring states of Bangladesh with whom it shares its borders. Right after her independence in 1971, Bangladesh has started experiencing the constant refugee flight of Muslim Rohingya from Myanmar because of the fear of religious as well as ethnic persecution. Bangladesh has mostly welcomed them and provided them protection under the ad hoc decisions, notwithstanding there is no statutory law for the refugees. But till 2013, no solution has been found and the numbers of refugee flights have been gradually increasing to the extent it is said, Rohingya refugees are spoiling the reputation of Bangladesh in the international arena besides committing various crimes under the guise of fake Bangladeshi passport. Bangladesh is in a quandary over the refugee issues: firstly being the human rights issue and secondly the national security issue. I am of the positive and proactive opinion that it is now ...

A recent price hikes in accommodation and building materials such as cement, iron rods, wood, nails, cost of labour and volatility in macroeconomic indicators in Ghana recently and in Bolgatanga in particular is likely to cause privileged accommodation price unpredictability, an important factor of default and the downward payment of housing loans (Miles, 2008). Critical analysis indicates that a significant increase in the cost of accommodation or leasing has the prospective to cause accommodation price move violently. The contented accommodation price is likely to jeopardize the immovability of the region’s true cost-cutting measure. Accommodation price increases in Bolgatanga is a recent phenomenon which occurred at the beginning of 2000s charging Ghc 60 per room per month ($22). In Bolgatanga, accommodation prices is greater than before completely owing to the deregulation of Ghana’s housing market in the 2000s, and specifically when government fail to consign more funds for the...

The article is undertaken through the lenses of a documentary narrative that provides details of the history of political power challenges in Sierra Leone and its culmination in the destructive civil war from 1991 till the war was declared over in 2002. Furthermore, the central role of the illicit use of small arms and light weapons to prosecute the war, especially by the rebel Revolutionary United Front (RUF) is highlighted. Here, the proliferation of SALW and the negative implications of the ease with which it could be sought, obtained and deployed is interrogated. Also, the paper discusses the importance of regulating access to small arms and light weapons in the post-conflict area because of the consequences on future security concerns.In the final analysis, the article highlights the various regional initiatives aimed at curbing the menace of the proliferation of illicit small arms and light weapons. In conclusion, an all-encompassing approach is recommended to ensure the total...

Öğrenme ve öğretme birbiriyle ilişkili kavramlardır. Öğrenme öğretmenin ön koşuludur; çünkü öğretme eyleminin gerçekleşmesi için gerçek bir öğrenmenin olması çok önemlidir. Öğretmen açısından bakıldığında öğretmenin olması için öğrenmenin gerçekleşmesi şarttır. Dolayısıyla söz konusu yabancı dili öğrenemeyen aday öğretme konusunda da başarı gösterememektedir. Öğretme sürecinde bilişsel faktörler ve süreçler olduğu gibi duygusal faktörler de vardır. Bunlardan biri de yabancı dil öğretme kaygısıdır. Yabancı dil öğretme kaygısı yabancı dilde yeterli olmayan veya kendini yeterli hissetmeyen öğretmen adaylarının veya öğretmenlerin öğretim sürecinde duyduğu korku duygusudur. Yabancı dil öğretim sürecinde öğretme eyleminin niteliğinden kaynaklanan etkenler, öğrencilerin sadece söz konusu dil edinimini ve dili öğrenmelerini engellememekte, aynı zamanda kendilerinin de gelecekte öğretme eylemini gerçekleştirmede sorun yaşamalarına neden olmaktadır. Bu durum ise öğrencilerin dil öğretimine karşı olan tutumlarının da olumsuz yönde gelişmesine yol açarak söz konusu dili öğretme kaygısı yaşamalarına sebep olmaktadır. Yabancı dil öğretmen adaylarında hem öğretmenlik mesleğinin verdiği zorluk hem de alan bilgisinin eksik olması öğretme kaygısının oluşmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada Almanca öğretmen adaylarının Almanca öğretme kaygıları araştırılacaktır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden betimsel analiz kullanılmıştır. Araştırma 2016-2017 eğitim öğretim yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Almanca Öğretmenliği lisans programı 4. sınıf öğrencileriyle yürütülmüştür. Çalışmanın sonunda öğretmen adaylarının öğretme kaygısını en aza indirmek ve buna paralel olarak mesleki doyumun sağlanması için öneriler sunulmuştur.

Certainly, African countries are a long way from the predominance of cross -cutting cleavages and civic virtue that characterize such a civic community at any national level. This predominance would demand a transformation of political culture and an enormous accumulation of social capital in the form of these cross -cutting, civically engaged organizations. Nevertheless, in Africa, especially in the DRC, a potentially historic and profound process of change is underway. If this trend is nurtured, through the types of institutional reforms and external assistance, it could put a number of African countries firmly on the path to dem ocracy, development, and political stability. And this success story would become a m odel for other countries, as they have in Asia and Latin Am erica. Here lies the necessity for research on "challenges to democratic consolidation "as Africa countries stumble on this long road to democratization and consolidation.

Rekabetin arttığı ve teknolojik gelişmelerin hızlı bir şekilde yaşandığı günümüzde, işletmelerde ayakta kalabilmek için değişim geçirmek zorundadırlar. Çalışanlarla ilişkilerin düzenlenmesinde insan kaynakları yönetimi çok ciddi durulması gereken bir birim olmuştur. İnsan kaynakları yönetiminin ilk fonksiyonu olan işe alma çalışanların sirkülasyonu belirlediği için kısaca işletmelerin devamlılığını sağlayan fonksiyon olarak adlandırılabilir. Kuruma ve işe uygun insan kaynağına ulaşmak için seçme fonksiyonunun etkili bir şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunun için ise işe alım sürecindeki tüm yenilikler ve gelişmeler yakından takip edilmelidir. İşletmelere uygun elemanların araştırılması ve seçilmesi, işletmelerin varlıklarını sürdürüp büyüyebilmesi için önemli bir insan kaynakları işlevidir. Seçme süreci ise yetenekleri, becerileri ve ilgileri organizasyonun ihtiyaçlarına en iyi uyan adayların sistematik bir şekilde araştırılmasını ve buna göre karar verilmesini içerir. Bu karar süreçlerinde kullanılan bir yöntem de grafolojidir. Grafoloji, bugün el yazısına bakarak, yazan kişinin karakterini çözümlemeyi amaçlayan, bilimselliği kanıtlanmış bir metottur. Eriştiği sonuçlar insanı şaşırtacak kadar parlak ve olumludur. Grafolojiden; işçi seçimiyle endüstride, hastalıkların teşhisiyle tıpta, suçluların belirlenmesiyle adli alanda, mesleğe yönlendirmeyle eğitimde, rehberlik ve diğer benzeri uygulamalarla sosyal yapının her düzeyinde yararlanılmaktadır.

This paper aims to examine the association between the perception of business school students and their adoption of e-banking services. This study integrates Technology Acceptance Model (TAM) and perceived risk to explain the adoption of e-banking. The study measures customer perception towards the adoption of e-banking services in terms of a) perceived usefulness, b) ease of use and c) perceived risks. Based on descriptive and causal research designs, the study made use of primary data collected through a structured questionnaire surveyed successfully on 159 business school students. By using descriptive statistics, t-test, correlation and regression, the study discovered that customer perception of usefulness, ease of use and risks have impacted on the adoption and use of e-banking services. Among the three perception variables measured, perceived usefulness made the strongest influence on business students’ adoption of e-banking in Kathmandu. The study findings should prove instr...

The paper aimed at examining the perceived difference between knowledge gained from online and face-to-face learning modes as a result of the intensities (viz., high and low) of comparative interaction level and ease of attending the classes, in the context of management courses in Nepal. Based on the survey (complete enumeration) of all management students (n=224) attending the online classes at Nepal Open University from 5th to 25th Jan., 2020, the study applied descriptive statistics and factorial ANOVA using the General Linear Model in analysing data to pursue the research objectives. Nepalese management students’ experience with their present online classes in terms of the knowledge gained was found to be equivalent to their previous experience with the face-to-face mode. It also discovered that intensities of the comparative interaction level and comparative ease of attending classes had a significant impact on comparative knowledge gained. The findings should offer instrument...

Timur tarih sahnesinde belirmeye başladığı zaman diliminden günümüze kadar geçen sürede, kazandığı zaferler ile benzersiz bir hükümdar olmuştur. 1360 yılında Türkistan'da başladığı hakimiyet mücadelelerini başarı ile sonuçlandırmıştır. Sınırlarını İran, Afganistan, Hindistan ve kuzeyde Altınorda'ya kadar genişletmiştir. XIII. yüzyılın ortalarından itibaren zayıflayan Anadolu Selçuklu gücünün tersine Osmanlılar Anadolu'daki buhran devrinden istifade etmesini bilmiş ve siyasi nüfuz sahasını Timur'a benzer bir şekilde genişletmeyi başarmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devletinin başında Yıldırım Bayezid bulunmaktaydı. Yıldırım Bayezid'in Bitinya Bölgesi'nde faaliyetlerde bulunduğu sırada Timur'un sınırları Anadolu topraklarına kadar uzanmaktaydı. Elbette bu durum, cihan hâkimiyeti iddiası ile yola çıkmış olan bu iki Türk hükümdarını karşı karşıya getirmiştir. Bu hesaplaşma Türk Tarihi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Anadolu'da Osmanlı ile tekrar sağlanan Türk otoritesi bozulmuş, hanedan üyeleri arasında taht mücadelesi yaşanmıştır. Bu mücadeleler, tarih kroniklerine "fetret dönemi" olarak geçmiştir. Bu dönem, rakamsal olarak 11 yıl sürmüş olsa da siyasi ve sosyal etkisi uzun yıllar devam etmiştir. Ankara Savaşı ve sonrasında yaşanan dönemin tarafların kroniklerine bazı konularda farklı şekilde yansımış olması, savaş sonrası ortaya çıkan durum itibariyle doğaldır.

The objective of the present study is to analyse the impact of human resource development on employee engagement in Nepalese commercial banks by taking three human resource development components of training and development, career development and performance management as independent variables, and employee engagement as a dependent variable. Using the random sampling, 384 employees were selected, and a questionnaire survey was carried out to collect data. Using F-test and t-test, the study found that the training and development, career development and performance management have significant impact on employee engagement in Nepalese commercial banks. The study also revealed that male employees have more emphasis on performance management but female employees have more emphasis on training and development. Likewise, the employees up to the officer level have also more emphasis on performance management but the employees below officer level have more emphasis on training and develop...

The main purpose of this study is to examine the impact of green marketing tools on product choice and how green initiatives influence purchase intention of consumers. The research also attempts to examine the relationship between age, income, education, and occupation with consumer purchase intention in association with green marketing tools. The study is descriptive in nature and focuses on hypothesis testing using structured questionnaire and interview. Structured questionnaire is used to collect primary data from a sample size of 120 respondents focusing on employed, self-employed, students and homemakers. These groups are assumed to represent green purchase in today’s society. However, opinions of marketing professionals have also been considered. The survey population represents the people who go for shopping; data have also been collected from the point of purchase. Green purchase intention was seen to be incremental considering the increase in the level of education of indiv...

Scholars in science and technology studies (STS) – and no doubt other fields – have increasingly drawn on Michel Foucault's concept of biopolitics to theorize a variety of new 'bio-concepts'. While there might be some theoretical value in such exercises, many of these bio-concepts have simply replaced more rigorous – and therefore time-consuming – analytical work. This article provides a (sympathetic) critique of these various bio-concepts, especially as they are applied to the emerging 'bio-economy'. In so doing, the article seeks to show that the analysis of the bio-economy could be better framed as a political economy of nothing. This has several implications for science education, which are raised in the article.

, Batman/Türkiye "Tanınmamış olmak ve karanlıkta ölmek acıdır. Bu karanlığı aydınlatmak, tarihsel araştırmanın onurudur." (M. Horkheimer) ÖZ Tarih yazımı veya tarih disiplini, eski çağlardan bu yana erkek etkinliğinin, eril bir söylemle kronolojik olarak aktarılması şeklinde ilerlemiştir. Tarih, çağlar buyunca erkekler tarafından yazıldığı için tarih metninin içerisinde kadın faaliyetlerine doğrudan rastlanılması oldukça güç hale gelmiştir. Geçmişte meydana gelen bütün savaşların, barışların, devrimlerin, çağ kapatıp çağ açan olayların öznesi veya baş kahramanı her zaman erkekler olmuştur. Tüm bu olaylar yaşanırken kadınlar ne yapıyordu? Sahnede yer almamak kendi seçimleri miydi, yoksa bilinçli olarak tarih sahnesindeki etkinlikleri yok mu sayılmıştı? İçerisinde toplumun yarısını oluşturan kadınların etkinliklerinin görünür olmadığı bir tarih disiplini, evrensellik iddiasıyla çelişmez mi? Eril söylem kadına hiç yer vermiyor değildi elbette, ancak, kurguladığı kadın imgesi tarihin akışını bozan "kötü", "aklı ermez", "entrikacı" veya "tuzak" gibi metaforlar şeklinde karşımıza çıkmaktaydı. Bu durumda tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güçleşmiş ve ancak 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak "aşağıdan tarih" yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Kadın imgesi bazen de "güçlü" erkeğin gölgesinde bırakılarak, varlık sebebi, bir erkeğin yakınında bulunmasına indirgenmiştir. Bu çalışmada kadın etkinliğinin tarihsel metin içerisinde görünür olmamasının nedenleri üzerinde durulacak ve feminist tarihyazımıyla beraber kadının yeniden görünür hale getirilme çabası irdelenecektir. Bu bağlamda çalışmada tarihin farklı dönemlerinde yaşamış dört kadın portresi kullanılarak örneklendirme yapılacaktır.

Consultation is an important feature of research and, increasingly, researchers are required to work in partnership with stakeholders to increase the impact of their work. Our aim is to demonstrate what can be learned from the scholarship on, and practice of, member checking to facilitate productive knowledge exchange. Using dialogical analysis we explore three member check interactions from three different qualitative psychology projects focusing our analysis on difficult moments between researchers and participants conceptualised here as ‘sore spots’. We identify two major genres in these sequences: participant ambivalence and participant challenge. We then consider passages that allow us to explore a more theoretical understanding of these two genres in terms of the metaphor of portraits and mirrors. Overall, we outline how implicit epistemologies and theories of subjectivity (uncomplicated, blank, and complex) may be linked to the way in which stakeholders approach research. We also provide a map with regard to the theories within which member checks can be undertaken, associated research practices in terms of a range of researcher responses to stakeholder ambivalence and challenge, and implications of these moments for knowledge exchange for qualitative research but also for psychological science as a whole. We conclude that sore spots in knowledge exchange process can be productive opportunities of transformational validity.

Keywords: member check; knowledge exchange; research impact; dialogical analysis; participant validation

It is essential for organisations to pay attention to the well-being of their employees. The organisation should create a workplace that is engaging and motivating, where employees want to stay, grow and contribute their skills, knowledge and expertise. The present research study aims to investigate motivational factors (goal-setting, monetary rewards, recognition programmes and training) that aids in upsurge of employee performance. The study adopted a descriptive research design. The population consists of 130 employees of 30 companies of Nepal. Data was collected using structured questionnaires. Statistical tools such as frequency distribution, mean score, correlation analysis and regression analysis were used to analyse data and were presented using tables. The results reveal that there exists a positive and significant relationship between goal-setting, recognition programmes and training on employee performance. The findings suggest that employees value their own personal grow...

Bu çalışma huzurevinde kalan yaşlı bireylerin huzurevinde kalma nedenlerini ve huzurevine yönelik temel düşüncelerini sorgulamaktadır. Modernleşme süreci özgürlük gibi bireye birtakım imkânlar sunsa da yalnızlık, aile bağlarının çözülmesi ve terk edilmişlik gibi birçok sosyal soruna da kaynaklık etmektedir. Bu sorunlar geç modernleşen toplumlarda daha derin izler bırakmaktadır. Huzurevini bu sürecin bir yansıması olarak değerlendirmenin mümkün olabileceği düşünülmektedir. Bu kapsamda bir huzurevi özelinde nitel araştırma yaklaşımı takip edilerek gerçekleştirilen bu çalışmada görüşme yapılan kişilerin neredeyse tamamı zorunlu tercihin bir sonucu olarak huzurevine yerleştiği görülmüştür. Ayrıca görüşme yapılan kişiler, huzurevinde sunulan imkânlardan büyük bir memnuniyet duysa da huzurevine yerleşme sürecini başta çocukları olmak üzere yakın akrabaları tarafından verilen değerle ilişkilendirerek huzurevine mutluluğu engelleyici bir unsur olarak baktığı anlaşılmıştır. Bazı kişiler bu durumu "huzurevi köşesine atılmak", "ölümün bir adım öncesi" gibi cümlelerle özetlediğine rastlanılmıştır. Huzurevinde kalan yaşlı bireylerin terk edilmişlik duygusuna sahip olması, aile bağlarının zayıflaması ve birbirine benzer sağlık sorunları olan kişilerle aynı ortamının paylaşıyor olması negatif duygunun algının oluşmasında etkili olduğu izlenmiştir. ABSTRACT This study questions the reasons for elderly people staying in a nursing home and their basic thoughts about a nursing home. Although the modernization process offers a number of opportunities for the individual, such as freedom, it also causes many social problems such as loneliness, dissolution of family ties and abandonment. These problems leave deeper impressions in late modernizing societies. It is thought that it may be possible to evaluate the nursing home as a reflection of this process. In this context, almost all of the people interviewed in this study, which was carried out by following a qualitative research approach in a nursing home, settled in a nursing home as a result of mandatory preference. In addition to this, although the interviewees were very pleased with the facilities offered in the nursing home, it was understood that they regard the nursing home as an element that prevents happiness by associating the process of settling in the nursing home with the value given by their close relatives, especially their children. It has been found that some people sum up this situation with sentences such as "being thrown into the corner of a nursing home", "one step before death". It has been observed that elderly people staying in the nursing home have a sense of abandonment, weakened of family ties and shared the same environment with people with similar health problems are effective in the forming of negative emotions and perceptions.

En este artículo se aborda un estudio de caso de un empresario rural que formó arte de una burguesía regional que en el período histórico abordado estaba en formación. A través del mismo se busca generar el corpus historiográfico que de base a la exploración arqueológica en el terreno que Thomas Thomas transformó con sus instalaciones domésticas, agrarias e industriales. Para ello se estudiaron las inversiones realizadas desde su llegada a tierras santafesinas y se presta especial atención a las estrategias asociativas que le permitieron, a través de una articulación vertical, tener incidencia en toda la cadena productiva  agroexportadora. Esta modalidad inversora no habría sido posible sin la transformación territorial y social producida por el proceso colonizador llevado adelante por The Central Argentine Land Company (CALCo), que se abordó para posicionar a este inmigrante en un contexto de rápido desarrollo agrario. Esta modalidade de investimento não teria sido possível sem a t...

saw the ending of a consultation period about the future of the National DNA Database facilitated by the Nuffield Council on Bioethics. 1 Those who govern the National DNA Database sometimes argue, in the hope of dispelling common misunderstandings, that the 'genetic information' it contains is not of the same kind as that commonly associated with genetic testing. 2 And as far as this argument goes, this is correct. Stored in the database is information about so-called 'genetic fingerprints.' In many ways, these are like the fingerprints we all know: while genetic fingerprints are individually unique, they reveal very little else about the bearer of that DNA. The National DNA Database allows genetic fingerprints collected at crime scenes to be matched up with genetic fingerprints already in the database. In this way, suspects can be identified.

Entrepreneurship has been one of the most popular topics in recent years due to its continuing dynamism in the Modern Market Economy. Many recent studies investigate the financial obstacles and difficulties in the establishment of new companies and commercial entities. The purpose of this research is to define entrepreneurship and entrepreneurship concepts in detail, while explaining financial factors and financial mechanisms at the forefront of environmental factors affecting entrepreneurship in the world. Besides, what are the obstacles to entrepreneurship, and how entrepreneurship is influenced by the financial barriers will be explained. The aim is to reduce the number of entrepreneurs who obstruct the economic development.This study assumes that there is a positive relationship between entrepreneurship and four financial factors which are affordability of financial services, ease of access to loans, venture capital availability, and soundness of banks. In this context, four hypotheses related to these factors will be tested by population averaged panel data analysis.

ÖZ Osmanlı Donanması, 1770 Çeşme Baskını'na kadar kendi döneminin diğer donanmalarıyla Akdeniz ve Karadeniz gibi iç denizlerde boy ölçüşebilecek bir güce sahipti. Kendine ait kanunları, gelenekleri, tersaneleri ve insan kaynakları olan bu donanma, düşman şehirlerine akınlardan, düşman donanmalarıyla mücadeleye, Osmanlı ordusunun ağırlıklarını taşımaktan düşmana ait şehirlerin deniz ya da nehir yoluyla kuşatılarak fethine kadar birçok görevleri yerine getirmekteydi. 18. yüzyılda Osmanlı donanması, 1715-1718 Osmanlı-Venedik savaşında, 1736-1739 Osmanlı Rus savaşında ve yine 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile biten Osmanlı Rus Savaşlarında önemli vazifeler ifa etti. Bu yüzyılda donanmada görev alan gemiler esas olarak kalyonların başı çektiği yelkenli gemiler olmakla birlikte kadırga, şayka, uskuna ve kalyete türü gemiler de bulunmaktaydı. Bu gemiler ise başta İstanbul tersanesi olmak üzere Varna, Silistre, Rusçuk ve Gelibolu gibi tersanelerde inşa edilmekteydi. Osmanlı donanmasının...

Başarılı bir karakter, kişilik özellikleri ile izleyicinin empati kurabildiği, benimsediği, zaman zaman örnek aldığı klişelerden uzak özgün yaratımlardır. Karakterin başarılı görsel tasarımı ise; bu kişilik özelliklerinin resimleyene ait deneyim ve özgün yaklaşımlarla gelişerek somutlaştırılmış halidir. Hikaye, film veya oyun, herhangi bir eserin başarısı her şeyden önce ana karakter ve bu karaktere ait dünyanın nasıl olduğu ile doğru orantılıdır. Çocuk kitaplarında da hikayeyi okuyan, dinleyen ya da izleyenin kendisini kahraman ile özdeşleştirmesi olağan bir durumdur. Çocuk, kahramanın dünyası ve etrafında gelişen olaylar örgüsü ile kendi çevresi arasında bağlantılar kurar. Bu kritik unsur göz önüne alındığında kahramanın görsel yapısı belirlenirken çocuğun ilgi dünyasının keşfedilmesi en az onun yönlendirilmesi kadar önemlidir. Karakterin görsel tasarımını belirleyen bazı temel faktörler söz konusudur. Bu faktörlerin başında uygulama tekniği gelir. Tasarımcı kendi anlatım diline uygun gördüğü ya da daha başarılı olacağını düşündüğü bir tekniği seçerek tasarıma yön vermeye başlar. Bir diğer faktör karaktere ait biçimsel özelliklerin nasıl oluşturulduğu ile ilgilidir. Biçimsel özellikler form ve renk olmak üzere iki başlıkta incelenebilir. Form, karaktere ait biçimselliğin kabaca bütünüdür. Bu bütün resimleme alanında sıklıkla kullanılan uygulama anlayışlarıyla görselleştirilir. Renk veya renk ilişkileri görsel bir ambiyansa, karakteristik yapıya (görsellik veya içerik anlamlarında olabilir) ve konu ya da bir kavrama ayrı ayrı ya da iç içe hizmet edebilir. Karakter tasarımında belirleyici son faktör resimleyenin özgün dili ile ilişkili görselleştirme anlayışı diğer bir deyiş ile tarz'dır.

This study was conducted in order to determine the effect of the virtual store atmosphere on consumers' perception towards online shopping and their intention to continue online shopping. The universe of the research is composed of consumers who reside in Istanbul and shopped at least once on the Internet in the last year. Survey application was made to the 422 people selected by convenience sampling method. The questionnaire forms consist of personal information questions and online shopping scales. Data analysis was done in SPSS 16 package program. In the analysis of the data, regression model was applied with descriptive statistics such as frequency and percentage. As a result of the research, it was determined that there is a positive and meaningful relationship between the perception of virtual stores, satisfaction with online shopping, and intention to continue online shopping.

The paper provides a critical review of the explanations of the crisis's history. It also contributes to the literature by analyzing the link between asymmetric information and crises in general. Specifically, it is argued that asymmetric information played a leading role in all crises by causing speculation and deterioration in price mechanism. Paper shows that historically, economic crises are seen with sufficient asymmetric information and speculation within. Paper argues that asymmetric information cause speculation or lack of confidence and panic respectively. Moreover, paper argues that bubbles are strongly correlated with asymmetric information as well. The first part of the paper makes an insight of neoclassical economics and crises in general. The perception behind neclassical economics and its defects are reviewed with respect to crises in history. Afterward the economic transition mechanism and the spread of an economic crisis and bubbles analyzed. Lastly, from Tulipmania to global financial crisis, the mechanism of a crisis and the significant crises in history analyzed respectively. The conclusion and approach of the paper provides an insight to asymmetric information and economic crises in economic history.

The Introduction of the Internet appeared to have changed the process of communication from interpersonal to computer mediated communication. This study examined the Impact of Internet on face-to-face communication in Comprehensive Secondary School, College of Education Hong. The objectives include: to examine the relationship between Internet Use and Teenager's face-to "“face communication, to find out whether internet usage is weakening their desire for face-to-face communication. The study found out that the use of internet have some impact on face-to "“face communication between teenager's and their friends and also appears to weaken the ties that bind them with family and friends. The study concludes that Internet use by the teenagers has reduced the time they spend engaging in face-to-face communication with their friends and family memebers because of the time spent on the internet.

This study analyses the impact of income diversification on risk adjusted profitability of commercial and development banks in Nepal. Risk adjusted profitability is measured in terms of risk adjusted return on assets (RAROA) and risk adjusted return on equity (RAROE). The regression analysis shows Herfindahl Hirschman Index (HHI), equity multiplier, non-interest income and foreign holding have significant positive impact on RAROE of commercial banks. Whereas the size of commercial banks has a significant negative impact on RAROE. There is a significant positive impact of HHI, non-interest income on RAROA in case of commercial banks. Size of commercial banks also has a significant negative impact on RAROA. Debt ratio does not have significant impact in case of RAROE of commercial banks and equity multiplier, debt ratio and foreign holding do not have significant impact on RAROA of commercial banks. The regression analysis of development banks showed there is significant positive impa...

The JBSSR is a journal that operates a double blind, peer review process: every paper is reviewed by subject and domain experts by ensuring anonymity of both authors and reviewers. The chief editor sends the paper for blind, peer review after performing initial screening. Then, the authors are apprised of the comments received from the refereed reviewers so that the former incorporate the latter's comments into their papers.

To understand modern thinking about images it is necessary to give an historically informed account account of the function of a belief in the images -even in the current supposedly secular age. And it is to see that even in this secular age, in which reason seems to have abolished every sort of believing and faith, images have regained power over the believing and faith of the people.

The economic stability of a country varies depending on the legal regulations. In this parallel, it is necessary to examine the impact of the decisions taken on the legal front on the basis of the law and economics approach. In particular, the incumbent party manipulates economic policy instruments in order to be re-elected during the election period.

This study examined the Service Quality (SERVQUAL) model with the Internal Service Quality (ISQ) dimensions such as tangibles, reliability, responsiveness, assurance and empathy that impact on employee work engagement. This research work was conducted in Hotel Soaltee Crowne Plaza (SCP), one of the 5-star deluxe hotels of Nepal. The study has adopted an inferential research design to meet the study objectives regarding the impact of independent variables on work engagement of SCP Hotel. A structured questionnaire was distributed to 126 sample respondents out of a total of 503 employees of SCP hotel. The study reveals a significant relationship of work engagement with empathy and not with rest of the independent variables. Based on the findings it is recommended that employees should be taken good care of, and employers should be well aware of the employees' emotional level since empathy has shown a highly significant relationship with work engagement. Study results have scope of future reference whereby implementing SERVQUAL dimensions for employee work engagement and reduction in employee turnover and improved productivity.

IT adoption is more than just technology deployment; it requires careful consideration of social-cognitive factors. With this premise, in this paper, the behavioral intention of job seekers to use online recruitment services in Nepalese context has been examined on the basis of five determinants: Performance expectancy, Effort expectancy, Subjective Norms, Objective Norms and Facilitating conditions. The impact of predictor on outcome variable is examined using multiple regression analysis. The unified theory of acceptance and use of technology (UTAUT) has been used as basic foundation of the study.

Bu çalışmanın amacı, eşi vefat etmiş kadınlar ve çocuklarının psikososyal durumlarını değerlendirmek ve sorunlarına yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Bu çalışma, karma yöntem araştırması ekseninde kurgulanmış, nicel yöntem ve önemli görülen verilerin daha fazla incelenmesine ihtiyaç duyulmasından dolayı nitel araştırma yöntemi de dahil edilerek tamamlayıcı karma yöntem modeli ile tasarlanmıştır. Çalışma grubu, Keçiören Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'na kayıtlı 114 eşi vefat etmiş kadın ve onların çocuklarıdır. Keçiören Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan eşi vefat etmiş kadınlar rastgele seçildiğinden dolayı olasılıklı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Nicel verilerin analizi SPSS programı, nitel verilerin analizi ise betimsel analiz aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, eşi vefat etmiş kadınların % 30.7'sinde sağlık sorunu olduğu, % 21.9'unda bağımlılık sorunu olduğu bulunmuştur. Eşi vefat etmiş kadınların yarıya yakınının eşten kalan maaş ile geçindiği, çoğunun aile desteğinden yoksun olduğu, sosyal destek sistemlerinin zayıf olduğu ve büyük çoğunluğunun bir kurumdan yardım aldığı saptanmıştır. Eşi vefat etmiş kadınların en fazla ekonomik sorunlar yaşadıkları, bunu sırasıyla manevi sorunlar, psikolojik sorunlar, çocuğun bakım sorunları ve sosyal dışlanma sorunlarının takip ettiği bulunmuştur. Eşi vefat etmiş kadınların çocuklarının % 22.8'inde sağlık sorunu görüldüğü, % 17.5'inde bağımlılık durumuna rastlandığı, babanın kaybından sonra çocukların yarısından fazlasının davranışlarında değişim olduğu, % 36'sının okul başarı durumlarının düştüğü tespit edilmiştir. Bu kapsamda, eşi vefat etmiş kadınlar ve çocuklarının yaşadıkları sorunlara ilişkin çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır.

Yaşam ve ölüm ilişkisi yüzyıllar boyunca insanlar tarafından tartışılıp anlaşılmaya çalışılırken, insanın ölümlü olduğu gerçeği toplumların kültür ve inanış biçimlerini şekillendirmiştir. Sanat var olduğu günden bu yana ölüm kavramı, toplumların sanat anlayışını etkilemiş ve sanat eserlerinin içeriğini belirleyerek sanatçılar, ölüm temasını işleyen çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışma ile 1960'lı yıllardan günümüze kadar olan süreçte sanatçıların kullanmış oldukları ölüm imgelerinin sanat eserlerine hangi şekillerde yansıdığı ve günümüz güncel sanatına etkilerinin neler olduğunun ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu amaçla araştırmada; nitel araştırma yöntemlerinden, "Betimsel Tarama ve Doküman Analizi" yapılmıştır. Resim, heykel, fotoğraf, yerleştirme, video ve performans gibi tekniklerle ölüm temasının işlendiği örnekler seçilerek incelenmiştir. Bu araştırma ile ölümün insanların yaşamında huzursuz bir etki bıraktığı incelenen çalışmalardan anlaşılmaktadır. İnsanlar ölüme sürekli mesafeli davranırken sanatçılar, ölüm imgesini yaratıcılıklarının bir ürünü olarak seçmişler ve eserlerinde ölümü ifade eden imgeleri, yaşamla ölüm diyalektiği ile hiç çekinmeden kışkırtıcı bir şekilde kullanmışlardır. Sanatçıların çalışmalarında, ölüm imgesini kullanırken; resim, heykel gibi geleneksel yöntemlerin yanı sıra fotoğraf, yerleştirme, video ve performans gibi güncel sanatın tekniklerini ve ifade biçimlerini kullandıkları görülmüştür. Bununla birlikte sanatın kurmaca özelliğinden de yola çıkarak bazı sanatçıların kendi ölümlerini kurgulayarak performanslar gerçekleştirdiği ve bunu internet ortamında yayınlayarak izleyicileri de çalışmanın bir parçası haline getirerek ilişkisel bir estetik ile çalışmalarını ortaya koydukları görülmüştür. Ayrıca, açılan "Ölüm Müzesi"nde sergilenen ölü bedenlerin ise estetik ve anti-estetik bir bakış açısı ile etik problemleri ortaya çıkardığı söylenebilir.

Teknolojideki gelişmeler geleneksel çocuk oyunlarının oynandığı alanları değiştirmeye ve hızla daraltmaya başlamıştır. Özellikle şehirlerde yeterli oyun alanlarının kalmaması, trafik ve güvenlik gibi sebepler yüzünden çocuklar geleneksel çocuk oyunlarından uzak kalmaktadır. Bunların sonucunda eve kapatılan çocuklar tablet ve internette oyun oynar hale gelmiştir. İlk etapta çalışan ve çocuğuyla oyun oynamaya vakti olmayan aileler için çocukların evde bilgisayarla oynaması bir çözüm gibi görülmüştür. Fakat artık aşırı bilgisayar oyunlarının çocukların ruh sağlığını bozduğu bilim çevrelerince kanıtlanmıştır.(Töret,2017) Bu makalenin amacı geleneksel çocuk oyunlarının çocuk gelişimine katkılarını ortaya koymaktır. Araştırmada tarama modeli çerçevesinde betimsel yöntem kullanılmıştır. Makalenin amacı doğrultusunda altı adet geleneksel çocuk oyununa yer verilmiştir. Bu makalede yer verilen geleneksel çocuk oyunları şunlardır: Yedi kule(babadik) oyunu, yağ satarım oyunu, dokuztaş oyunu, yakan top oyunu, hımbıl oyunu ve isim bitki şehir oyunudur. Her bir oyun basit ve sade bir dille anlatılmıştır. Oyunlara daha da netlik kazandırmak adına çizimler yapılmış ve görseller verilmiştir. Bu oyunların tanımları yapıldıktan sonra tüm oyunlar teker teker çocuk gelişimine katkıları bakımından incelenmiş ve hangi bakımdan çocuk gelişimine katkı sağladıkları ortaya konulmuştur. Sonuç olarak geleneksel çocuk oyunlarının tüm gelişim alanlarına; liderlik, saygılı olmak, işbirliği, topluma uyumu kolaylaştırma, merak oluşturma, tahmin etme, dikkat, problem çözme, analiz vb. yönlerden katkılar sağladığı ortaya konulmuştur.

Contemporary capitalism is increasingly technoscientific. Examples of this include the growing role of techno-economic expertise in decision-making, such as economists specializing in research and innovation policy; the social dominance of techno-economic knowledge claims, such as the quality of life benefits of pharmaceutical products; the financial importance of technoscientific organizational structures and governance, such as the ‘unicorns’—that is, companies valued at US$1 billion plus, despite never producing a thing or a profit—rearing their heads across Silicon Valley; and the continuing transformation of social institutions into producers of technoscientific outputs, such as universities and the ‘epistemic rentiership’ engendered by academic publishing processes (Harvie et al., 2014; Fuller, 2016). At the same time, a growing techno-economic optimism inflects popular and political imaginaries around the relationship between capitalism and technoscience, representing the latter as the solution to problems with and crises in the former (Morozov, 2013; Keen, 2015).

  Fertility has an important role for demographic transition and total fertility rate (TFR) which is one component measurements of fertility. Absences of complete and reliable data, a large number of indirect techniques have been developed to estimate demographic parameters. Some of these techniques are based on stable population theory and others are regression equations between the dependent variables, the TFR and the independent variables, the socio economic as well as demographic variables. The unwanted or unintended pregnancies can be avoided through the use of contraceptives; it becomes very important to estimate the births averted or pregnancies stopped by use of contraception. Though there is increase in the use of contraception, still many couples do not use contraception in spite of the fact that they require to use contraception. To satisfy this unmet need of contraception is one of the policy targets of national population policy for population stabilization. In this stu...

Enformasyon savaşı, karar vericileri etkilemek için yürütülen iletişim faaliyetleriyle yakından ilgilidir. Enformasyon ortamında gerçekleşen bu etkinliklerin en önemli hedefi insan zihnidir. Gelişen teknoloji sayesinde devletlerin tekelinden çıkan enformasyon gücü ise artık diğer güç unsurlarını da etkileyecek düzeye ulaşmıştır. Bu etkiyi kolaylaştıran güçlü bir araç olarak sosyal medya, sadece hedef kitlenin kararlarını etkilemek için değil, aynı zamanda kullanıcılar tarafından oluşturulan verileri analiz ederek istihbarat elde etmek için de kullanılmaktadır. Araştırmada incelenen ihlal örnekleri, bireysel sosyal medya kullanımının, potansiyel bir risk alanı olduğunu göstermiştir. Söz konusu risk, ulusal düzeyden kişisel düzeye uzanan bir yelpazedeki güvenlik riskleri ile kurumsal itibarı olumsuz etkileyen durumları içermektedir. Etkili kurumsal iletişim politikaları belirlenmesi ve güncel gereksinimlere uygun yasal düzenlemelerin yapılması yanında doğru ve etkili kullanım için personelin bilinçlendirilmesine ve eğitimine önem verilmesi yararlı olacaktır.

Information warfare is closely related to communication activities carried out to influence the decision makers. The most important target of these activities in the information environment is the human mind. Thanks to the developing technology, the information power which has freed from the monopoly of the states, has now reached a level that will affect other elements of power. As a powerful tool that facilitates this effect, social media is not only used to influence the target audience’s decisions but also to obtain intelligence analyzing the data created by users. The examples of violations examined in the study showed that individual social media use is a potential risk area. It includes security risks ranging from the national level to the personal level and situations that negatively affect corporate reputation. In addition to determining effective corporate communication policies and making legal arrangements in accordance with current requirements, it will be beneficial to give importance to building awareness and training of personnel for correct and effective use.

This theoretical paper aims to critically discuss the extent of positivism in order for us to understand the contemporary social world. The discussion concentrates on philosophical positivism from a social science standpoint, firstly, its origin and development during the eighteenth century, then secondly, the development of the Vienna Circle, and lastly, the influence of the late nineteenth century’s postmodernism has on positivism. Rather than focusing on the distinct recurrent anticipations of positivism of ancient ideologies of philosophy, the paper describes the theoretical understandings of positivism in sociological perspective. Then it highlights the tenets of positivism developed by different sociologists and philosophers. Lastly, by probing into those tenets and methodological implications of different positivist approaches it critically analyses the extent to which this ideology aids our understanding of the concurrent social world.

The variety of human activities and needs gives rise to a plurality of language functions, among them communication. However, communication is so highly rated that for many this is not merely a function, but the key factor that defines the reality of language. This high rating of communication has important consequences. For example, the variety of functions tends to be reduced to forms of communication. On the other hand, it leaves language in an environment to function in anonymity and pure transparency, becoming a point of serious discussion only within academic linguistics. Among literary scholars, it is either ignored just as in the common usage or it is discussed under one theme or another of academic linguistics. Between these two extremes, however, lies a deep question as to what language is to literature. This is the question opened up in this paper; and it is postulated that an adequate account of the relation of language and literature may only be attempted within a theor...

Mining activities are recognizable and visibly seen in the nature and scope of its activities in Africa. Even though there is growing concern of the negative dimensions of mining activities on the environment and even socio-cultural conditions of mining communities, mining projects can have major socio-economic impacts. With varying perspectives on the real impact of mining companies, development of mining communities remains a critical issue. The mining companies have always responded to these assertions with a catalogue of social development programmes and interventions for supporting community growth and development through their Corporate Social Responsibilities. This Paper therefore studies the community infrastructure development of mining companies with regards to Goldfields Ghana Limited, Tarkwa Mines in Ghana. It also highlights the benefits, prospects and challenges encountered in the course of providing these community infrastructures. Data for the Study was obtained from...