Qualitative Research Methodology

Bu kitap; duygusal ve davranışsal bozukluklara sahip öğrenciler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen sınıf öğretmenleri, özel eğitim öğretmenleri ve alanda çalışan uzmanlar için hazırlanmış giriş niteliğinde bir uygulama kitabıdır. Her bir bozukluğun nedeni, tanımlanması, güncel araştırmalar ışığında verilmeye çalışılmış ve okul ortamındaki pratik uygulamalarla da anlatım zenginleştirilmiştir. Bunlara ek olarak belirli bir bozukluğun tüm yönlerine ilişkin temel yaklaşımla birlikte bilimsel olarak geliştirilmiş müdahele yöntemleri de verilmeye çalışılmıştır.

Bu kitabın alanda yeni çalışmaya başlayan öğretmenler kadar güncel verilerle desteklenen tanı koyma ve müdahele stratejilrine önem vermesi nedeniyle alanda uzun süredir çalışmakta olan öğretmenlere ve uzmanlara da yararlı olacağını düşünmekteyiz.

Anormal Psikoloji kitabı, ruhsal bozukluklar alanında çalışan tüm profesyoneller, psikiyatristler, klinik psikologlar, psikologlar, psikolojik danışmanlar, hekimler, sosyal hizmet uzmanları, psikiyatri hemşireleri ve bu alanlarda öğrenci yetiştiren akademisyenler ile eğitim alan öğrenciler için temel bir başvuru kitabıdır.
2013 yılının Mayısı ayında yayımlanan DSM-5 ölçütlerine göre ruhsal bozukluklarla ilgili sunulan bilgilerin güncellemesinin de yapıldığı bu kitap, tüm dünyada pek çok üniversitenin psikiyatri ve psikoloji bölümlerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Kitabın her bölümünde, ilk olarak ruhsal bozukluklarla ilgili vakalar sunulmakta, daha sonra bozuklukların klinik tanıları yapılmakta ve DSM-IV-TR’den farklı olan DSM-5’te yapılan değişikliklere yer verilmektedir. Ayrıca, DSM-5’teki tanı ölçütleri, bozuklukların etiyolojisi ve epidemiyolojisi, bozukluklar üzerinde kalıtımın ve çevrenin etkileri, biyolojik ve sosyal ve kültürel etkiler, en güncel araştırmalardan elde edilen verilerle harmanlanarak sunulmaktadır. Ruhsal bozuklukların tedavisinde etkili olacak terapi yaklaşımları ve ilaçla yapılan tedaviler hakkında da bilgiler veren kitap, sahip olduğu zengin içeriği ile eşsiz bir kaynaktır.
Anormal Psikoloji kitabının; profesyoneller ve öğrenciler için önemli bir rehber olacağına, yardıma ihtiyaç duyan insanların sorunlarının çözümüne, ruhsal bozuklukların tanı ve tedavisinde önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.

Social work educators have found a variety of experiential and creative methods to be valuable aids in teaching culturally sensitive social work practice. By utilizing experiential/creative methods as tools of self-reflection, faculty can help students develop their "professional use of self" for practice with diverse populations. This paper presents a development in qualitative research, the research poem, which has powerful implications for teaching culturally sensitive social work. It explores how the research poem was has been used as a vehicle for teaching students culturally sensitive social work practice with Native Americans.

Ünlü eğitim psikoloğu Robert Slavin'in Eğitim Psikolojisi kitabının onuncu baskısı, kuramı uygulamaya aktarma konusunda önemli bir eksikliği gidermekte ve öğretmenlerin sınıfta ihtiyaç duyabilecekleri alanlarda uygulayabilecekleri bilgileri içermektedir.

Kitap, yansıtıcı ve bilinçli bir öğretmenin uygulayabileceği en yeni araştırmaları sunarak, bilinçli öğretmen üzerine odaklanmaktadır. Slavin'e göre bilinçli öğretmen, uygulamasını devamlı surette yansıtan ve bu uygulamaların öğrencileri nasıl etkilediği hakkında net bir düşünceye dayalı olarak öğretim kararları veren kişidir.

Bu kitapta okuyucular alanda önemli ve yeni ortaya çıkan bazı konular ile karşılaşmaktadır. Bu konulardan bazıları; 21. yüzyıl becerileri, ilk yıllarda dil ve okuma yazmanın gelişimi, iki dilli eğitim, nöroloji alanındaki yeni araştırmalar, iş birliğine dayalı öğrenme konusundaki son araştırmalar, okumada sorun yaşayan okuyucular için özel yardım, küçük gruplarla çalışma ve bilişim alanındaki en yeni araştırmalar, gelişmeler ve uygulamalardır. En ince ayrıntısına kadar güncel olan alıntılar, kitabın en güncel araştırmalar üzerine temellendirildiğinin bir göstergesidir. Bu kitapta, 656 yeni ve güncellenmiş kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakların % 55'i 2000 yılı sonrasına aittir.

Robert Slavin, akademik derinliğini sergilerken aynı zamanda sanki ders anlatır gibi okuyucuları ile yüz yüze buluşmayı da amaçlamaktadır. Kitap yeni ve farklı bir yaklaşımla pek çok teorik bilgiyi uygulamalı olarak sunan, teorik bilgilerin kavramsal olarak uygulamaya nasıl dönüştürüleceğini göstererek öğretmeyi amaçlayan ve bunda başarılı olduğu açıkça belli olan iyi bir başvuru ve ders kitabı olarak öğrencilere ve eğiticilere önerilmektedir.

Uzmanlar, klinisyenler ve araştırmacılar, yeme bozukluklarının duygusal düzensizliklerden kaynaklandığı vakalarda Diyalektik Davranış Terapisinin etkin olacağı konusunda hemfikirdi. Alanda yapılan pek çok adaptasyon çalışması olmasına rağmen Debra Safer, Christy Telch ve Eunice Chen bunu deneysel bazda yapan ilk kişilerdir. Standart diyalektik davranış terapisinin, tıkanırcasına yeme bozukluğu ve blumia nervoza semptomlarını tedavi etme yollarının yapılandırılmış bir özetini sunan bu kitap ile alandaki ihtiyaca cevap vermişlerdir. Bu alanda çalışan klinik psikologların ve danışmanların mutlaka okuması gereken önemli bir kaynak olmakla birlikte bu alanda okuyan öğrenciler için de farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır.
Dokuz bölümden oluşan bu kitapta tedavi kapsamlı olarak ele alınmıştır. Genel çerçevede, olumsuz duygularla başa çıkmanın daha uyumsal yollarını öğreten becerilerin kazanımı ile tıkanırcasına yeme ve boşaltmayı durdurma hedefine ulaşma yolu adım adım çizilmiştir. Blumia nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluğuna sahip insanların karılaştığı sorunlar ve mevcut tedavi yöntemleri ele alınarak okuyucuya genel bir bakış açısı kazandırılır. Standart terapinin detaylı bir şekilde tanıtımından sonra bunun adaptasyonunun neden gerekli olduğu, adapte etmenin mantığı mevcut kanıtlar ile sunulur. Daha sonra, tedavi öncesi ve başlangıç oturumlarından tedaviyi sonlandırmaya kadar olan süreç aşama aşama ele alınır. Nüksetmeyi önleme kısmına değinilir. Son olarak kapsamlı vaka örnekleri ile anlatılanların sağlam temeller üzerine oturması sağlanır.
Amacına uygun şekilde düzenlen bu kitap, diyalektik davranış terapisi adapte edilirken belirli sınırlar çizmek yerine okuyucuya geliştirilebilir bir zemin hazırlar. Bu yönüyle tedaviyi uygulamaya ve geliştirmeye teşvik eder. Açıklayıcı vaka örnekleri ve kanıtlar ile tedaviyi tüm ayrıntılarıyla sunarak farklı alanlardan okuyuculara hitap eden bu titiz çalışma özellikle alandaki uzmanlara klinik psikologlara, danışmanlara ve araştırmacılar için bir rehber niteliğinde olacak niteliktedir.

Planning for a Baby:  https://youtu.be/2iwLh6XCnq8

Pregnancy with IBD: https://youtu.be/br0kciD8xJk

Motherhood with IBD: https://youtu.be/TQjt8pnMv4I


Our aim is to provide an understanding of the experience of women with inflammatory bowel disease (IBD) who have made the transition to motherhood. A total of 22 mothers with IBD were recruited from around the United Kingdom. Semi-structured interviews were conducted and analyzed using thematic analysis. The central concept—Blurred Lines—offers a novel frame for understanding the transition to motherhood with IBD through identifying parallels between having IBD and becoming, and being, a mother. Parallels clustered into three main themes: Need for Readiness, Lifestyle Changes, and Monitoring Personal and Physical Development. Hence, women with IBD are in some ways well prepared for the challenges of motherhood even though, as a group, they tend to restrict their reproductive choices. We recommend health professionals initiate conversations about reproduction early and provide a multidisciplinary approach to pregnancy and IBD in which women have confidence that their ongoing treatment will be integrated successfully with their maternity care.

Genelde canlıların, özelde ise insanoğlunun nasıl öğrendiğine dair araştırma sonuçları her geçen gün önümüze heyecan verici bilgiler ve bulgular sunmaktadır. Bu araştırma sonuçları öğrenmede yeni stratejiler geliştirilmesinde öncülük etmektedir. "Öğrenme Psikolojisi" adlı bu kitap, alandaki en temel ve güncel araştırma bulgularını da kapsayarak eğitim, edebiyat ve tıp fakülteleri gibi değişik alanların birçok programında lisans ve lisansüstü düzeyde kullanılabilecek şekilde hazırlanmıştır.
Okuyucu merkezli olarak hazırlanan bu kitap, tüm yaşlardaki öğrenicilerin bilgi ve becerileri nasıl edindiklerini ve öğrenme sürecinde etkili olabilen inanç, motivasyon, tutum ve tavır gibi faktörleri kapsamaktadır.
Öğrenme konusunda bilgi sahibi olmak isteyen okuyucunun, temel bir psikoloji bilgisine sahip olması ön koşulu yoktur. Kitapta öğrenme kuramlarının tarihsel temellerinden başlayarak güncel öğrenme yaklaşımlarına rahatlıkla geçiş yapılabilir. Alandaki bir profesör, öğrenme ile ilgili en son araştırma bulgularına bu kitapta ulaşabilirken; üniversite eğitimine yeni başlamış bir öğrenci de öğrenme ile ilgili en temel konulara rahatlıkla erişebilir.

‘[A]s soon as language is involved, interpretation has been initiated.’ (p. 78)

When I first saw that Carla Willig had published a book on interpretation in qualitative research, I rejoiced. As a relatively novice qualitative researcher I had at times searched in vain for some kind of methodological meta-literature that would be able to provide me with information and food for thought on this central concern of ours. I had loved the first edition of Carla Willig’s Introduction to Qualitative Research in Psychology: Adventures in Theory and Method (2001). Her explanations of epistemology and ontology across different methods made these rather complex concepts not only a lot clearer but also more attractive and inviting; the original sub-title of her textbook as about ‘adventures’ shared enthusiasm and passion with the reader, which had inspired me to engage in qualitative research. Since then I had completed my own doctoral research, which in part drew on ‘interpretative pluralism’ (Coyle, 2010; Frost, 2011) for analysing/interpreting data, and I thus felt keen to deepen my understanding of the notion of interpretation in qualitative research by reading this book closely.

This user-friendly book provides a step-by-step guide to using the five major approaches to research design: quantitative, qualitative, mixed methods, arts-based, and communitybased participatory research. Chapters on each approach follow a unique format—they present a template for a research proposal and explain in detail how to conceptualize and fill in every section. Terminology commonly used within each approach is identified, and key moments of ethical decision making are flagged. Interdisciplinary research examples draw on current events and social justice topics. Unique coverage includes hot topics: replication studies and data sharing, tailoring proposals to different audiences, and more. The book also includes a general introduction to social research; an in-depth, practical discussion of ethics; and a chapter on how to begin a research study, from planning a topic to developing a research question via a literature review.

Includes Pedagogical Features 

Since the Nine-year Curriculum's launch in 2000, there have been an increasing number of studies on the implementation of creative dance or its related elements in the context of school education in Taiwan. Most of the researchers in creative dance were full-time teachers who, with or without a professional dance background, made efforts to solve practical problems in their work by conducting action research in their classes. This panel discusses this trend of "teachers as researchers" by investigating how teacher-researchers have brought related elements of creative dance into Taiwanese schools. First, Dr. Wu reviewed 30 Master's theses that employed action research as the primary research method to investigate the implementation of creative dance in schools in Taiwan under the construct of the Nine-year Curriculum. She analyzed their rationales and purposes; the spiraling cycles of action research, which are planning, acting, observing, and reflecting; and research findings.

"Elinizdeki bu kitap, sosyal psikolojinin konularını en geniş kapsamıyla ele almakta, klasikleşmiş deneysel ve saha araştırmalarını en güncel bilimsel çalışmalarla harmanlamaktadır. Bu bakımdan, akademisyen ve öğrencilerin yararlanabileceği eşsiz bir kaynaktır. Kitapta, sosyal psikoloji konuları bölüm bölüm ele alınmıştır; ilgili kavram, terim, kuram ve araştırmalar aktarılırken her bölüm kendi içinde bir bütünlük arz edecek şekilde akıcı bir öyküsel kurguyla ve dille yazılmıştır ayrıca bu kitap; tarihsel olaylarla, edebî ve felsefi metaforlarla zenginleştirilmiştir.
Ayrıca bu kapsamlı çalışma, sadece bilimsel bir disiplinin temel konularını okuyucuya aktarmakla kalmamakta, aynı zamanda savaş, açlık, çevre gibi gerçek dünya sorunlarının sosyal psikolojik boyutlarıyla ilgili çözüm önerileri de getirmektedir. Bu bakımdan elinizdeki kitap yalnızca bir ders kitabı değil, aynı zamanda sosyal psikolojiye ilgi duyan herkesin merakla okuyabileceği bir kitaptır."

Toplumsal etkileşimin olduğu her yerde, anlaşmazlıkların olması doğal ve kaçınılmazdır. Kişiler, gruplar ve toplumlar arası anlaşmazlıklar; doğru bir biçimde yönetildiğinde gelişimin, ilerlemenin, dönüşümün, barışın ve bütünleşmenin hem enerji kaynağı hem de motoru olabilmektir. Ancak, anlaşmazlıklar yanlış ve yıkıcı yaklaşımlarla yönetildiğinde ise; yıkımın, şiddetin, zulmün ve acının kaynağına dönüşmektedir.

Anlaşmazlıkları ortadan kaldırma, farklılığı ortadan kaldırmaktadır. Doğa ve insanlık, farklılığı ve çoklığı kabul etmeyi ve anlamayı gerektirir. Farklılığı ortadan  kaldırmaya çalışmak yerine; onu anlamaya ve nasıl yöneteceğimizi keşfetmeye başladığımızda, yolumuz anlaşmazlıklarımızı nasıl yöneteceğimizden geçmektedir. Anlaşmazlıkları nasıl yöneteceğimiz üzerine odaklandığımızda, karşımıza en temel yaklaşım ve paradigma olan "dönüşümsel arabuluculuk" çıkmaktadır.Dönüşümsel arabuluculuğun alanyazına en önemli katkısı, anlaşmazlık çözüm sürecinin toplumsal değerlerden ve kültürden bağımsız olmadığı,ideolojimizin ve inanç tarzımızın anlaşmazlıklara ilişkin değerlendirmelerimizi, tutumlarımızı ve anlaşmazlıklarımızı ele alış tarzımızı etkilediği düşüncesidir. Yine, dönüşümsel arabuluculuğun en ayırt edici özelliği, anlaşmazlıkları yönetim sürecinin, kişileri dönüştürebileceğine, geliştirebileceğine ve güçlendirebileceğine yönelik yapıcı ve olumlu duruşudur.

Bush ve P. Folger tarafından geliştirilen "dönüşümsel arabuluculuk modeli" ülkemizde, her sene mahkemelere taşınan yüz binlerce anlaşmazlığı, çekişmeyi ve ayrışmayı yüz yüze müzakere ederek yapıcı ve barışçıl olarak çözme kapasitesini güçlendirmek için bir fırsat ve araç olacaktır. Cezalandırıcı adalet anlayışından, onarıcı adalet anlayışına dönme çabalarına ışık tutacaktır.

Bu eser,içerdiği alternatif paradigma çerçevesinde hukuk sistemimize yeni giren arabuluculuk modelinin doğru ve amacına uygun kullanılması için de referans olacak anlamlı ve önemli bir eserdir. Buna ek olarak, anlaşmazlık çözümü üzerine çalışan hukukçulara, psikologlara, psikolojik danışmanlara, eğitimcilere, psikiyatristlere ve sosyal çalışmacılara hem kurumsal anlamda hem de somut anlaşmazlıkların ve çatışmaların yapıcı ve barışcıl yönetimi konusunda yol gösterecek temel bir başvuru kaynağı olacaktır.

Tüm yaşamımız duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme, eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri beceriler arasındandır. Düşünme türleri içinde eleştirel düşünme en temel ve önemlileri arasındadır. Pek çok kişi için düşünme bilinç dışı bir eylem iken bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap sayesinde eleştirel düşünme becerilerinin kapsamında kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türk akademisyen ve düşünürleri tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenmektedir. Kitabın hedef kitlesi, matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrenciler ve akademisyenler, politikacılar, medya mensupları ilk akla gelenler arasındadır. Kitabın, kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (kim ile, kimin için…)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisini stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kimin için sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmaktadır. Sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyuculara uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.

The current paper presents recommendations from the Task Force on Resources for the Publication of Qualitative Research of the Society for Qualitative Inquiry in Psychology , a section of Division 5 of the American Psychological Association. This initiative was a response to concerns by authors that reviews of qualitative research articles frequently utilize inflexible sets of procedures and provide contradictory feedback when evaluating acceptability. In response, the Task Force proposes the concept of methodological integrity and recommends its evaluation via its two composite processes: (a) fidelity to the subject matter, which is the process by which researchers develop and maintain allegiance to the phenomenon under study as it is conceived within their tradition of inquiry, and (b) utility in achieving research goals, which is the process by which researchers select procedures to generate insightful findings that usefully answer their research questions. Questions that guide t...

İnovasyonun On Tipi kitabı ile inovasyon yapmak isteyenlere reçete veriliyor. Adım adım ve yalın bir şekilde inovasyonun nasıl geliştirilebileceği konusunda önemli sırlar ortaya koyuluyor. Bu kitap, özellikle teknoloji odaklı inovasyon yapmak isteyenlere yapılan hataları da göstererek uygulama ortamı oluşturuyor. Yenilik ilkelerini verirken startupların ve hatta büyük kuruluşların anlamlı ve sürdürülebilir büyüme konusundaki donanımını artırıyor. 2000'den fazla başarılı yeniliğin ortaya çıkışında önemli içgörüler sağlıyor.
Bu kitabın anlatım tarzında özel bir algoritma uygulanarak anlamlı gruplar belirlendi. İnovasyon fırsatlarını belirlemek için firmaların iç ve dış büyüme parametreleri ve performans değerleri, rakiplerini de devreye alarak şekillendirildi. İnovasyon odaklı performansın artırılabilmesi, önemli değerlendirmeler yapılabilmesi için özel ve hazır yol haritaları sunuldu. Endüstriler için de inovasyon modellerini teşhis edip yeni bir anlayış ve yöntem geliştirme imkânı sunuluyor.
Çevrimsel araştırmanın altyapısını vererek farklı ve anlamlı değişim ve dönüşümü düşündürüp kalıcı ve kullanışlı yollar uygulatarak kitabın ne kadar değerli olduğunu kanıtlıyor. Eğer kurumunuzda anlamlı ve sürdürülebilir büyümeyi inovasyon odaklı gerçekleştirmek isterseniz yenilik ilkelerinin detaylı olarak anlatıldığı İnovasyonun On Tipi kitabını okuyun.
Bu kitabın yazarlarından Larry Keeley'in tecrübelerinden yararlanmak büyük bir fırsat. Kendisi BusinessWeek tarafından inovasyon alanındaki dünya görüşünü ve paradigmaları değiştiren, yedi yenilik gurusundan biri olarak seçilmiş olup Doblin firmasının kurucusudur. Diğer yazarlar ile birlikte inovasyonun tasarlanması ve sürdürülebilir kılınması konusunda dünya çapında pek çok girişimciyi, yöneticiyi, şirketleri ve startupları etkilemiştir.

This study explores the meaning of the death of a companion animal through autoethnographic poetry in conjunction with narrative reflections. This method expands the depth and scope of poetry in qualitative research by transforming expressive works into both the subject and product of inquiry.

Qualitative research continues to grow around the world. More and more scholars and institutions of higher education continue to embrace it. Publications must continue to be on practical ways of conducting qualitative research in general and conducting it especially ethically. This paper is focused primarily on practical ways of enhancing ethical practices in qualitative research. While many qualitative research books and articles discuss ethical considerations, it is good to have a paper that synthesizes effective strategies to enhance ethics in a much more practical way. This paper goes from the definition of ethics to the importance of ethical practices and to the implementation of practical considerations before, during, and after data collection in qualitative research. This paper is not meant to be exhaustive; however, it should be a good guide for qualitative researchers who wish to avail of practical strategies for good ethical practices.

Anksiyete; kaygı veya başka bir deyişle endişe insanların deneyimlediği bir korku ve gerilim halidir. Bazı görüşlere göre yaşanan iç çatışmaların sonucudur. Bazılarına göre ise öğrenilmiş davranışlardır. Denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksattığında rahatsızlık olarak adlandırılır.

Eskiden insanların ortalama ömürleri otuz beş yılken ve kendi küçücük dünyalarında yaşarken çoğu kez endişeli olmaya fırsatları olmazdı ve anksiyeteden söz edilmezdi. Oysa, globalleşmenin dünyayı adeta kocaman bir ülkeye dönüştürmesi , mobil teknolojilerin ve sosyal medyanın günbegün hayatımıza sirayeti, bilgisayarların gitgide insan gücünün yerini alması, rekabetin hızla artması, stresli yaşam koşulları ve tarihte hiç olmadığı kadar çok sayıda seçenek arasından karar verme mecburiyeti günümüzde anksiyeteyi en yaygın zihinsel rahatsızlık konumuna getirmiştir. Günümüzde sadece ABD'de yılda 40 milyon kişi anksiyete rahatsızlığından muzdarip olmakta, her dört kişiden biri ise hayatının bir noktasında onunla mücadele etmektedir.

Aksiyete Çağı'm adlı kitapta The Atlantic adlı derginin editörü olan yazar Scott Stossel, kendi yaşadığı ve hayatını etkileyen anksiyete sorununu keşfetmek üzere çıktığı cesur yolculuğu okurlarla paylaşmaktadır. Bu yolculukta Stossell, insanlara büyük ısdırap veren , ancak çoğu kez zayıflık olarak görülen bu illeti; arka planda yıllardan beri incelediği genetik ve sinirbilimi bulguları ve anksiyete tarihi olmak üzere kendisinin ve yakın aile bireylerinin şaşırtıcı hayat hikayesi eşliğinde esprili bir dille ve büyük bir içtenlikle anlatmaktadır.Kitapta ayrıca, anksiyete kıskacına sıkışmış dünyaca ünlü kişilere ve onların hikayelerine de yer verilmektedir.

I show some problems with recent discussions within qualitative research that centre around the “authenticity” of phenomenological research methods. I argue that attempts to restrict the scope of the term “phenomenology” via reference to the phenomenological philosophy of Husserl are misguided, because the meaning of the term “phenomenology” is only broadly restricted by etymology. My argument has two prongs: first, via a discussion of Husserl, I show that the canonical phenomenological tradition gives rise to many traits of contemporary qualitative phenomenological theory that are purportedly insufficiently genuine (such as characterisations of phenomenology as “what-its-likeness” and presuppositionless description). Second, I argue that it is not adherence to the theories and methods of prior practitioners such as Husserl that justifies the moniker “phenomenology” anyway. Thus, I show that the extent to which qualitative researchers ought to engage with the theory of philosophical phenomenology or adhere to a particular edict of Husserlian methodology ought to be determined by the fit between subject matter and methodology and conclude that qualitative research methods still qualify as phenomenological if they develop their own set of theoretical terms, traditions, and methods instead of importing them from philosophical phenomenology.

This article explores the uses of poetry in qualitative research. In this study of adolescent identity and development, poetry is used as data, as a means of data representation, and as a process of inquiry. The authors explore the nature of poetry as a tool of qualitative research for investigating human phenomena. Autobiographical poems are used as data which are analysed through thematic analysis. From this analysis, research poems in the form of Japanese tankas are created. Finally, the third and fourth authors respond to the original poems and the 'findings' from the grounded theory analysis as responsive poems.

This (now somewhat outdated) annotated bibliography brings together qualitative research methodology and cognitive systems theory. This was written for a unique situation. I had to bring these two topic areas together to leverage the considerable expertise of two of my committee members, and learned a great deal in the process. The committee devised questions based on this document and I had to respond to those questions in a 24 hour written exam (not included). This document should be of interest to students seeking methodological tools for studying cognition in real world situations, like music making.

I am currently working on new methodological material. Stay tuned.

The current paper presents recommendations from the Task Force on Resources for the Publication of Qualitative Research of the Society for Qualitative Inquiry in Psychology , a section of Division 5 of the American Psychological Association. This initiative was a response to concerns by authors that reviews of qualitative research articles frequently utilize inflexible sets of procedures and provide contradictory feedback when evaluating acceptability. In response, the Task Force proposes the concept of methodological integrity and recommends its evaluation via its two composite processes: (a) fidelity to the subject matter, which is the process by which researchers develop and maintain allegiance to the phenomenon under study as it is conceived within their tradition of inquiry, and (b) utility in achieving research goals, which is the process by which researchers select procedures to generate insightful findings that usefully answer their research questions. Questions that guide the evaluation of these processes, example principles, and a flowchart are provided to help authors and reviewers in the process of both research design and review. The consideration of methodological integrity examines whether the implementation of fidelity and utility function coherently together. Researchers and reviewers also examine whether methods further the research goals, are consistent with researchers' approaches to inquiry, and are tailored to the characteristics of the subject matter and investigators. This approach to evaluation encourages researchers and reviewers to shift from using standardized and decontextualized procedures as criteria for rigor toward assessing the underlying methodological bases for trustworthiness as they function within research projects.

Görüşme, insan iletişiminin sonucudur ve günlük hayatımızda alalade bilgi elde etmek için sürekli kullandığımız bir yoldur. Örneğin; arkadaşlarımıza A marka spor ayakkabısını beğenip beğenmediklerini sorarak o ayakkabının iyi bir ayakkabı olup olmadığına karar verebiliriz. Ancak bu verilerin bilimsel bilgiye dönüşmesi için soruların belirli ölçütlere dayanılarak hazırlanması, yanıtların bir sistem dahilinde toplanması ve değerlendirilmesi gerekir. Sorunun sorulduğu kitlenin yaş durumu, sosyo-ekonomik düzeyi, soruyu algılayış şekli gibi etmenleri doğru ya da hiç değerlendirmediğimizde elde ettiğimiz veri çoğu zaman yanlış genellemelere sebebiyet verir. Günlük hayatımızdaki sohbetleri, "bilimsel bir veri toplama tekniği olarak görüşme" den ayıran işte bu farktır. Çalışmada söz konusu tekniğin genel çerçevesi çizilmeye çalışılacaktır.

Bu kitap, girişimci olarak yeni bir işe başlayan ya da girişimci olup işlerini sistemli ve stratejik olarak büyütmek isteyen kişilere girişimciliğin tüm yönlerini kapsayan pratik bir rehberdir. Özellikle 21. yüzyılda girişimciliğin kaçınılmaz gerekliliği olan fırsatların hızlı olarak geliştirilip, karlı şirketlere dönüşmesinde gerekli olan stratejiyi sistemli olarak okuyucuları adım adım yönlendirmektedir. Başarılı bir işletme oluşturmak için gerekli tüm prosedürler bu kitapta mevcutdur:
Düzgün yasal altyapıyı,
İş modelleri ve planları,
Organizasyon modelleri,
Pazarlama stratejileri,
Güçlü finansal alt yapı,
Fikri Sınai Mülki Haklar
Patentleme ve Lisanslama
Müşteri ihtiyaç analizleri ve müşteri memnuniyeti.
Günümüzde piyasaları büyüten küçük işletme ve girişimcilerin haberleriyle dolu. Girişimcilik özellikle de küçük işletmelerin girişimcilik hareketi küresel ekonomide büyük bir güç haline geldi. Dünya çapında politika yapıcılar artık küçük ama dinamik girişimcilerin, ekonomik gelişme ve refahın artmasında oynadıkları önemli rolden haberdarlar. Yaratıcı, müşteri odaklı, yeni ürün ve hizmetler sunan,kendilerini başarılı olmaya adamış, dinamik, kararlı kadın ve erkek girişimcilerin ellerinde yeni bir girişimcilikten söz edilmekte. İste bu kitap, bu yeni girişimcilik için okuyuculara yol haritası vermekte. Girişimciliğin öğretilebilecek önemli sırlarını vererek, empati yoluyla küçük değerlerden nasıl fark yaratabileceğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca kitap sosyal inovasyon ve sosyal girişimcilik ile ekonomik refah sağlamanın ötesinde dünyayı daha yaşanılası bir yer haline getirmedeki sistemi de sunmaktadır. Kitabın en önemli vurgusu ise bu yeni girişimcilik ruhuna sahip olanların daha kolay bir şekilde pek çok insanın yaşam standartlarını artırma becerisini kanıtlayan sosyo-ekonomik-kültürel-çevresel devrime liderlik etme üzerine kurgulanmıştır. Küçük işletmelerin yönetiminde ve/ya girişimcilik derslerinde bu kitabı kullanarak yaşadığımız toplumda ya da dünya çapında kısa-orta-uzun süreli olumlu değişiklikler meydana getirmek mümkün olacaktır. Sosyo-ekonomik-kültürel-çevresel değişim ve dönüşüme katkı sağlayan bu kitap ile iş başarısı ve finansal zenginlik elde etmek ve yeni girişimcilerden olmak için düşünme şeklini değiştiren ve stratejik hedefleri koyarak gerçekleştirmeyi sağlamak kolay olacaktır.

Bu kitapla ilk seanstan son seansa kadar, yardım ilşikisini yapılandırmanın yollarını gösteren bir haritaya sahip olacaksınız. Kitap boyunca ilişki kurma konusunda ilişkinin yapısını ve danışmanlık sürecini; anlama konusunda problemi analiz etmeyi, duyguları, düşünceleri iletişim ve eylemleri değerlendirmeyi; değişim konusunda ise tüm bu alanlarda yapılan müdahaleleri ve belirli teknikleri öğreneceksiniz. Her bir bölümdeki etkinlikler ile ilgili becerileri uygulama yoluyla edinme ve kitap sonunda kazanımlarınızı yeniden değerlendirme imkânı bulacaksınız.

This research, conducted by the author when a Senior Researcher at Newcastle University, UK, was funded by a UK governance organisation to help them assess, integrate and improve their understanding of the governed population.

ABSTRACT: Governance organisations have been urged to develop more holistic evidence-based approaches with partners to better deal with issues affecting the governed population. This presupposes an understanding of the population, yet there has been little research work addressing how governance organisations come to understand their governed population, nor how this understanding can be improved upon within such organisations.

This case study examined in-depth how understanding of a governed population was developed within one UK local governance organisation and it explored how such understanding might be developed and improved through more holistic and evidence-based organisational learning within the organisation and its governance partnerships.

The research methodology involved placement within the governance organisation, participant observations on several projects and innovative initiatives, observations within, across, and outside the organisation, and also interviews with varied key stakeholders.

The study examined:

- stakeholder engagement and networks
- current and varied understandings of the population
- mechanisms actually used for developing understandings
- the influence of context on organisational learning

and analysed these to arrive at a recommendations to improve organisational understanding of the governed population.

In the case studied, significant strengths were found: including innovative past learning trials for development, extensive ongoing networking activities, and many varied and accumulating quantitative datasets available across partnerships.

However, entrenched organisational approaches and practices constrained the development of holistic evidence-based understanding, for instance: the absence of systematic maintained collective learning processes; weak recording and forgetting of understandings; methodological exclusion of stakeholders from the development of understanding; the relative neglect of qualitative data, explanations, investigations, interpretations, and reflexivity; and also implicit organisational acceptance of such limitations and low aspirations.

Nonetheless, untapped opportunities existed to enable change including: latent practitioner knowledge and innovative management champions, the desire for improvement and raised aspirations within learning networks, and the development potential of alterative learning approaches.

It was concluded that more holistic evidence-based understanding was possible, but required new learning approaches beyond those then in use in both local government or academia.   

Recommendations are made to utilise and develop improved organisational learning approaches trialed and reported in the case study.

It is argued that the case study findings, conclusions, and recommendations may be applicable to other similar local governance organisations and partnerships that seek to better understand local populations, services and interventions.

The work was also submitted for, and awarded, an MPhil (at Newcastle University, supervised by Prof. Patsy Healy)

A research gap is generally any problem a scientific article, an academic book or a thesis may contain. In the previous article [https://discourse.clevious.com/2019/12/how-to-come-up-with-research-idea.html], based on Dr. Anthony Miles' article on research gaps, I summarized the 7 research gaps into three main categories: theoretical problems, reasoning problems, and empirical problems.

Although qualitative research becomes more widely accepted, however, its role in management studies is still underrepresented. This is because qualitative research requires an understanding of philosophy, terminology and theories which often presents conflicting perspectives. However, it should be noted that various qualitative research approaches started with generic qualitative research, which was considered easier to implement. Therefore, this article is aimed to provide insight into generic qualitative research and explain how to do it.

İnsanoğlunun hayat serüveninde belki de en fazla zorlandığı evre ergenlik evresidir çünkü bu evrede yavaş yavaş çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş yapmakta olan bir birey, artık ne çocuktur ne de tam anlamıyla bir yetişkindir. Bu evre sadece ergenler için değil aynı zamanda ergenlik çağında çocuğu olan anne babalar, ergen öğrencileri olan öğretmenler ve hatta ergenlerle çalışan psikolojik danışmanlar için de oldukça zorludur.
Bu nedenle ergenler ve gençlerle çalışan psikolojik danışmanların bu evrenin doğasını iyi tanımaları, ergenlerin ve gençlerin karşı karşıya kalabilecekleri temel zorlukları iyi bilmeleri ve bu özel gruba yardım ederken hangi teknik ve stratejileri kullanmaları gerektiği konusunda iyi yetişmiş olmaları gerekir.
İşte hem kuram hem de uygulamada engin deneyime sahip Kathryn Geldard ve David Geldard tarafından kaleme alına bu kitap, ergenler ve gençlerle çalışan okul psikolojik danışmanları, psikologlar ve psikiyatristlerin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştır. Kuşkusuz kitabın, anılan mesleklere hazırlanan öğrenciler için de bir başvuru kitabı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Kitapta, gençlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek beceri ve stratejilere ayrıntılı bir biçimde yer verilmiş, bu beceri ve stratejiler örneklerle zenginleştirilmiştir. Her bölümün sonunda yer alan "Önemli Noktalar" o bölümde yer alan konuları sade bir biçimde özetlemektedir. Kitapta ayrıca, gençlerle çalışan danışmanlar için etik konulara da yer verilmiştir.

Danışmanlar ve yardımcılar kimlerdir?
Temel danışmanlık becerileri nelerdir?
Yardım etme süreci nasıl işler?
Alandaki etik meseleler ve ikilemler nelerdir?
Çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım nasıl olmalıdır?

Tüm bu sorulara cevap bulabilceğiniz kılavuz niteliğindeki bu kitapta, danışmanlık becerileri kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Bu becerilerin kazanımını ve geliştirilmesini en kolay şekilde öğretme yolunu hedefleyerek uygulamacılara yardım ilişkisini nasıl kuracağına, geliştireceğine ve sonlandıracağına dair bir yapı sunuyor. Teorik bilgilendirmenin ardından verilen vaka örnekleri, diyaloglar ve etkinlikler ile danışman ve yardımcıların eğitimini ve pratiğini destekliyor.

İlk bölümde, psikoterapistler ve danışmanlık önceliği olmayan diğer mesleki rollerdeki yardımcıların çalışma alanları, becerilerin tanıtımı ve yardım süreci ele alınarak kapsamlı bir giriş bölümü oluşturulmuştur. Daha sonra her bir beceri detaylı olarak incelenmiştir. Sürecin başlangıcından önce anlama, ilgi gösterme gibi beceriler verilip bunun üzerine süreci yapılandırmanın yolu çizilmiştir. Soru sorma, dirençleri yönetme, problem çözümünü kolaylaştırma, ev ödevi verme gibi becerileri tanımlamanın ötesinde etkin kullanımını sağlayacak uygulamalar sunulmuştur. Bu aşamaların ardından yardım ilişkisini nasıl sonlandırmak gerektiğine ilişkin bilgi ve pratik bir arada verilmiştir. Son bölümde, bütün bu uygulamaların etik bir çerçevede yapılmasını destekleyecek konulara değinilmiştir. Etik meseleler ve ikilemler, çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım konuları tamamlayıcı nitelikte ele alınmıştır.

There is a widespread idea that in grounded theory (GT) research, the researcher has to delay the literature review until the end of the analysis to avoid contamination – a dictum that might turn educational researchers away from GT. Nevertheless, in this article the author (a) problematizes the dictum of delaying a literature review in classic grounded theory, (b) presents arguments for using extant literature in the substantive field within a constructivist grounded theory, and (c) suggests data sensitizing principles in using literature, which are: theoretical agnosticism, theoretical pluralism, theoretical sampling of literature, staying grounded, theoretical playfulness, memoing extant knowledge associations, and constant reflexivity.

Up to three junior fellowships are available for early career researchers in philosophy who are interested in integrating phenomenology with qualitative research methods. Fellows will be hosted for a one-month stay by the Danish Institute for Advanced Study (DIAS) and the research unit, Movement, Culture and Society (MoCS), which is based in the Department of Sports Science and Clinical Biomechanics at University of Southern Denmark (SDU). The primary purpose of the fellowship is to mentor and support early career researchers through the process of writing applications for externally funded post-doctoral positions to work at DIAS and MoCS. By drawing on approaches developed in the humanities and social sciences-especially phenomenology, ethnography, and cultural analysis-members of MoCS study embodied experiences and movement practices in sports, health, and performing arts. Our research covers a diverse array of topics, such as cultural practices among elite and amateur athletes and dancers, the nature of musical expertise, and embodied experiences in illness and disability. Despite this broad range of topics, our research is unified by a sensitivity to situation and context: We consider how socio-cultural factors shape the concrete practices and experiences that we investigate. Our faculty have academic backgrounds in sports science, anthropology, the cognitive sciences, and philosophy.

Üstün yetenekli gençlerin sistemli ve bilinçli bir şekilde yeteneklerinin ve becerilerinin ilgi alanlarına göre çıkartılarak stratejik hedeflerinin belirlenmesinin sağlanması gerek bireysel mutluluk için gerekse bu gençlerin kendilerine ve çevrelerine daha faydalı olmaları için kaçınılmazdır.

Qualitative research is an ongoing disruptive innovation in educational research all around the world. For a century or more, the world has predominantly been under the dominion of quantitative research. In fact, when qualitative research was introduced a few decades ago, it met strong resistance and repugnance, just as is the case of any groundbreaking innovation. Today, this opposition to the different way of thinking that qualitative research promotes still exists in many countries around the world. One of the reasons why scholars resist qualitative research is that they simply do not know what it is and what makes a good qualitative research study. This paper uses leading qualitative research texts to propose a list of criteria to evaluate the quality of a qualitative research paper. Keywords: qualitative research, triangulation, quality in qualitative research, evaluation of qualitative research, myths of qualitative research, importance of qualitative research, evaluating qualitative research

In bringing ourselves to an encounter with the experience of others, we bring our bodies with us — and, in doing so, we are able to resonate not only intellectually but also empathically with the other’s experiences and expressions. Remaining faithful to our foundations in phenomenology, we talk about taking notice of others from within the relational “exchange” and reflect upon what, precisely, the experientially given “affairs” are to which Husserl invited us to return. Our interest as psychologists is directed toward the other’s “first person” experience, but since we cannot access this directly we must rely on the resonance we find within ourselves, within our own lived bodies, when we are addressed by the other, whether in word or in gesture.

After introducing the "second person perspective", we present examples drawn from everyday life, film, clinical psychology, and hospice care to illustrate how our special capacity for "reading" another's expressions offers us insight into the so called "inner life" of others.

Background: There is an increasing interest in female entrepreneurship, not only to realise the potential for economic growth, but also in light of the opportunities for female expression, emancipation, agency and empowerment. Literature has found that many female entrepreneurs
are profoundly affected by the traditional sociocultural context in which they operate, and that they have needed to work around patriarchal barriers in order to succeed. This study explores the ways in which they do this.
Aim: The aim of this paper was to contribute to an understanding of how female entrepreneurs in a patriarchal African society can work within cultural constraints to achieve success within their own terms of reference.
Setting: The study took place in Zimbabwe among female entrepreneurs who had recently formalised their businesses
Methods: Using a qualitative interpretive research design, in-depth, face to-face interviews were conducted with 43 African female entrepreneurs running their own businesses in the Zimbabwean cities of Harare and Bulawayo.
Results: The complex interplay of macro- (national cultural characteristics), meso- (institutional and social factors), and micro- (individual identity) level factors shaped the ways in which the women dealt with the shackles of patriarchy, inequality and high power distance that had historically impeded their economic participation. Through their own agency, they mobilised their public and private identities separately, balancing the seemingly incompatible roles of home-maker vs entrepreneur.
Conclusion: Zimbabwean women successfully managed the interaction between their different social roles and identities

Grief following a parent’s suicide has been called ‘the silent grief’: due to a prevailing stigma connected to suicide as a mode of death, the parent cannot be talked about. This silenced or distorted communication complicates grieving youths’ meaning reconstruction centred on the question of why the parent committed suicide – a question inevitably linked to queries of who the deceased parent was, and that ultimately triggers thoughts about who oneself has become in the light of this experience. Previous research has emphasized how vulnerable parentally suicide-bereaved youths are by categorizing them as ‘at risk group’ of social and psychological problems and even suicide. However, there is scant knowledge about how these young mourners perceive and manage their own grief and need for social support – knowledge that is essential from a professional perspective. The aim of this thesis is to use a narrative research approach to investigate what and how young mourners tell of their experiences in a variety of social contexts: research interviews, a theatre play and two chat contexts on the Internet. Since they actively seek to achieve something through their communication with others, mourning youths are seen as storytellers and social actors, rather than passive victims of circumstance. This thesis shows how these young mourners search for a context outside of their immediate daily networks where they can normalize and liberate themselves and their deceased parent from stigmatizing discourses. The possibility of narrating experiences in a de-stigmatizing context supports a renegotiation of how to make sense of the suicide – from a voluntary and selfish act, to an involuntary and desperate act caused by adverse life situations or ‘unbearable pain’ and depression. This knowledge is applicable to encounters with parentally suicide-bereaved youths in a professional context, such as social work practice.

There are many different ways of thinking about reflective practice in social work education in Australia. This research utilises a musical metaphor to illustrate this diversity. Written as a piece of music with album notes, the study utilises a reflexive methodology with a qualitative mixed method approach. Three studies were conducted to explore how reflective practice is understood in social work education and practice in Australia. The first study examined my own learning and teaching of reflective practice through an autoethnographic process. The findings indicated a range of models of reflective practice potentially available to the educator. Also explored in this study were the kinds of reflection these models make possible and visible to educators and students. The second study traced the emergence of reflective practice within Australian social work education by conducting a Foucauldian inspired archaeology. This study demonstrated the emergence of specific models in social...

Complete Conference Proceedings of the VI Colloquium of Qualitative Research in Human Motricity / Anais completos do VI Colóquio de Pesquisa Qualitativa em Motricidade Humana: Etnomotricidades do Sul (Valdivia, Chile, 2015)

P.371 - Ecomotricity: considerations on a conceptual framework - Cae Rodrigues.

The dominant “natural science” approach in American psychology is contrasted with the “human science” approach that hails back to Dilthey (1884/1977). The emphasis both within our discipline and our culture on seeking causal explanations of human behavior is presented as problematic to the extent that it marginalizes and even precludes any focus on human choice and responsibility. We first review the historical context for this received view in psychology, and then proceed to develop the need for a new “theory of science” that is capable of embracing human freedom and transcendence. Giorgi’s (1970) pioneering work in developing the “human science” approach to psychology is used as a platform from which to present the existential phenomenological alternative to psychological research, as recently summarized by Churchill (2022). The essential role of philosophy in this research paradigm is discussed, with reference to Aristotle, Brentano, Dilthey, and Husserl. The ontological foundations for the “existential” approach to the human person is presented through reference to Heidegger and Sartre. Illustrations are presented throughout, drawn from recent senior theses developed at the University of Dallas under the combined supervision of the two co-authors.