Urfa Culture
31 Followers
Recent papers in Urfa Culture
Türkçenin Urfa Ağzı hakkında bir makale.
Okuyucu bu metinde oldukca garip, ayni olcude zengin bir tarihe sahip olan bir yiyecegin oykusunu bulacaktir. Antropolojik kokleri en ciplak haliyle olasilikla yazili tarih oncesinin cig et yeme pratigine dayandirilabilen, ancak... more
Okuyucu bu metinde oldukca garip, ayni olcude zengin bir tarihe sahip olan bir yiyecegin oykusunu bulacaktir. Antropolojik kokleri en ciplak haliyle olasilikla yazili tarih oncesinin cig et yeme pratigine dayandirilabilen, ancak medeniyetle birlikte farkli kulturler (gocebe-yari gocebe-tarimci) ve dinsel gelenekler (Yunan ve Dogu, ayrica Girit gibi guneyli ve adali) uzerinden surdurulegelmis ve o kulturlerce iceriklendirilmis, dahasi, arka planindaki olasi insan kurbani ve yamyamliga ragmen, once Orfiklerce, sonra Yeni Pisagorcularca modifiye edilmis olan bir yiyecekle karsi karsiyayiz. Yani, gercekte insan kurbaniyla iliskili olsun ya da olmasin, belli belirsiz arkaik ya da kannibalistik bir imaja sahip olan cig kofte, aslinda ayni zamanda ve ozellikle felsefi bir yiyecektir. Yine de o sadece Yeni Pisagorcular araciligiyla edinmis oldugu felsefi yaniyla da tarif edilemez. Cig koftenin astrolojiyle ilgili bir yani da vardir ve biz bunu onun geleneksel yedi baharatindaki sayi sembolizminde goruruz. Ote yandan, gayrimedeni, avam ve tasrali imajina ragmen, onun belki de simyevi bir yanindan bile soz edilebilir. Bu calismada ilk kez cig koftenin kokleri, tarihi, yaslandigi sembolizm, iliskilendigi dinsel ve dinsel olmayan gelenekler ve mitolojiler gibi konular irdelenmistir.
- by Gürdal Aksoy
- •
- Edessa, Orpheus, Levant, Baal
Anadolu ve Mezopotamya ile bağlantısı sayesinde pek çok medeniyetin geride bıraktığı izleri taşıyan Urfa, 19. yüzyılın ikinci yarısında çok sayıda sanat tarihçisi ve arkeoloğun uğrak yeri olmuştur. Filolog Edward Sachau, Alman müzecisi ve... more
Anadolu ve Mezopotamya ile bağlantısı sayesinde pek çok medeniyetin geride bıraktığı izleri taşıyan Urfa, 19. yüzyılın ikinci yarısında çok sayıda sanat tarihçisi ve arkeoloğun uğrak yeri olmuştur. Filolog Edward Sachau, Alman müzecisi ve sanat tarihçisi Friedrich Sarre, Getrude Bell, arkeolog Max von Oppenheim gibi batılı uzmanlar şehri ziyaret edenler arasındadır. Osman Hamdi Bey de Doğu turu esnasında tarihî kale ve çevresini fotoğraflamıştır. Ancak idareciler nazarında tarihî yapı ve bulgulara pek değer atfedilmemiş, kale taşları kamu yapılarını desteklemek üzere satışa çıkarılmıştır. 1891'de ise dünyanın dikkatini çeken ve Kral Abgar'a ait olduğu düşünülen üç kaya mezarı korunamamış ve buluntuların bir kısmı çalınmıştır. Hristiyanların tarihî Hıdır İlyas Manastırı ve çevresindeki mezarları sahiplenme çabası, Müslümanların tarihî Ömeriye Câmii üzerindeki tadilatları ise tamamen dinî bir bakış açısının eseri olmuştur. Bu çalışmada, Osmanlı idarecilerinin tarihî yapı ve bulgular karşısındaki tutumları ile arkeologların Urfa yerelindeki faaliyetlerinin ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Çalışma sırasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinde bulunan resmi kayıtlardan, gezi yazılarından ve arkeolog günlüklerinden istifade edilmiştir.
Urfa-Edessa Mosaics This book contains the mosaics were found in Urfa (Hellenistic and Roman name Edessa).Mosaics are paved to the floor of the Villa, churchs and rock tombs. The subjects of mosaics are mythological and related to daily... more
Urfa-Edessa Mosaics
This book contains the mosaics were found in Urfa (Hellenistic and Roman name Edessa).Mosaics are paved to the floor of the Villa, churchs and rock tombs.
The subjects of mosaics are mythological and related to daily life.
In the church mosaics, depictions of animals, grapes and trees are seen. Roman period mosaics also contain Syriac inscriptions.Because Osrhone kingdom was established in the city of Edessa. This kingdom spoke and wrote Syriac.
Edessa people made their own portraits to the mosaics. In the mosaics of the rock tombs, the householder, his wife and children look like family photographs.
Some unic mosaics are also seen in Edessa mosaics. The hunting of four Amazon queens and depicting scenes from the life of Akhilleus from birth until the Trojan War.
This book contains the mosaics were found in Urfa (Hellenistic and Roman name Edessa).Mosaics are paved to the floor of the Villa, churchs and rock tombs.
The subjects of mosaics are mythological and related to daily life.
In the church mosaics, depictions of animals, grapes and trees are seen. Roman period mosaics also contain Syriac inscriptions.Because Osrhone kingdom was established in the city of Edessa. This kingdom spoke and wrote Syriac.
Edessa people made their own portraits to the mosaics. In the mosaics of the rock tombs, the householder, his wife and children look like family photographs.
Some unic mosaics are also seen in Edessa mosaics. The hunting of four Amazon queens and depicting scenes from the life of Akhilleus from birth until the Trojan War.
Türkiye’de Demokrat Parti’nin tek parti olarak iktidar olduğu 1950-1960 yılları arasında, basın hayatında gelişme kaydedildi. Bu süreçte tüm Türkiye’de olduğu gibi Urfa’da da yayımlanan gazete sayısı arttı. Bu çalışmada 1950-1960 yılları... more
Türkiye’de Demokrat Parti’nin tek parti olarak iktidar olduğu 1950-1960 yılları arasında, basın hayatında gelişme kaydedildi. Bu süreçte tüm Türkiye’de olduğu gibi Urfa’da da yayımlanan gazete sayısı arttı. Bu çalışmada 1950-1960 yılları arasında Urfa’da yayımlanan gazeteler incelendi. Gazetelerin adı, sorumluları ve görüşleri ele alındı. 1950’li yıllarda Urfa’da yayımlanan gazeteler zaman zaman hükümeti eleştirse de genellikle Demokrat Parti yanlısı bir tutum sergiledi. Urfa
gazetesi hariç diğer gazeteler, 27 Mayıs askerî darbesine kadar bu tutumlarını devam ettirdi. Dönemin en etkili iletişim aracı olan gazeteler, Urfa’nın ihtiyaçlarını sık sık gündemde tutarak, ilgili makamların dikkatini çekmeyi büyük oranda başardı. Ayrıca sosyal yardım ve dayanışma hususlarında da gazeteler ciddi vazifeler üstlendi. Urfa’nın yerel basını, dönem araştırmalarında önemli bir kaynak olma özelliğini de taşır. Çalışmanın ana kaynakları gazetelerin özgün arşivi olmak
üzere, Devlet Arşivleri’nden elde edilen belgeler ve diğer araştırma eserlerden oluşmaktadır.
gazetesi hariç diğer gazeteler, 27 Mayıs askerî darbesine kadar bu tutumlarını devam ettirdi. Dönemin en etkili iletişim aracı olan gazeteler, Urfa’nın ihtiyaçlarını sık sık gündemde tutarak, ilgili makamların dikkatini çekmeyi büyük oranda başardı. Ayrıca sosyal yardım ve dayanışma hususlarında da gazeteler ciddi vazifeler üstlendi. Urfa’nın yerel basını, dönem araştırmalarında önemli bir kaynak olma özelliğini de taşır. Çalışmanın ana kaynakları gazetelerin özgün arşivi olmak
üzere, Devlet Arşivleri’nden elde edilen belgeler ve diğer araştırma eserlerden oluşmaktadır.
Modern Urfa kentinin, Antik dönemde adı Edessa idi. Osroene Krallığının başkenti olan Edessa, Hıristiyanlık tarihi için de önemli bir yerleşim yeri ve bir merkez olmayı sürdürmüştür. Tarihi kaynaklarda 1. ve 2. yüzyıldan beri bu yörede... more
Modern Urfa kentinin, Antik dönemde adı Edessa idi. Osroene Krallığının başkenti olan
Edessa, Hıristiyanlık tarihi için de önemli bir yerleşim yeri ve bir merkez olmayı
sürdürmüştür. Tarihi kaynaklarda 1. ve 2. yüzyıldan beri bu yörede Hıristiyanlığın
görüldüğüne dair veriler sunulmaktadır. Yine tarihi kaynakların aktardığı bilgiye göre; ilk
Hıristiyan kralı olarak anılan IX Abgar (MS.179-214) zamanında Edessa bir edebiyat
merkeziydi. Hıristiyanlığın bölgede görülmesinden sonra burada önemli piskoposlar yetişmiş
ve burası okuluyla aktif bir konumda olmayı başarmıştır. Özellikle Yunancadan Süryaniceye
İncil çevirilerinin yapılması burayı dini ve kültürel bir ortama dönüştürmüştür.
Bugün dünyanın çeşitli kütüphane ve müzelerinde korunan yüzlerce Süryanice yazılmış
resimli ve resimsiz el yazmaları bulunmaktadır. Bu el yazmaları arasında Edessa merkezli
olduğu bilinen eserler dikkat çekici çoğunluktadır. Çalışmada; Edessa’da üretildiği bilinen,
şuan mevcut olmayan ancak tarihi kaynaklarda ismi geçen Süryani el yazmaları ile bugün
çeşitli koleksiyon ve müzelerde korunan, 2. ve 13. yüzyılları arasına tarihlenen el yazmaları
kapsamında Edessa’nın bir yazım merkezi olarak önemine ve tarihi geçmişine değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: Urfa (Edessa), Hıristiyanlık, Süryani, El yazma
Edessa, Hıristiyanlık tarihi için de önemli bir yerleşim yeri ve bir merkez olmayı
sürdürmüştür. Tarihi kaynaklarda 1. ve 2. yüzyıldan beri bu yörede Hıristiyanlığın
görüldüğüne dair veriler sunulmaktadır. Yine tarihi kaynakların aktardığı bilgiye göre; ilk
Hıristiyan kralı olarak anılan IX Abgar (MS.179-214) zamanında Edessa bir edebiyat
merkeziydi. Hıristiyanlığın bölgede görülmesinden sonra burada önemli piskoposlar yetişmiş
ve burası okuluyla aktif bir konumda olmayı başarmıştır. Özellikle Yunancadan Süryaniceye
İncil çevirilerinin yapılması burayı dini ve kültürel bir ortama dönüştürmüştür.
Bugün dünyanın çeşitli kütüphane ve müzelerinde korunan yüzlerce Süryanice yazılmış
resimli ve resimsiz el yazmaları bulunmaktadır. Bu el yazmaları arasında Edessa merkezli
olduğu bilinen eserler dikkat çekici çoğunluktadır. Çalışmada; Edessa’da üretildiği bilinen,
şuan mevcut olmayan ancak tarihi kaynaklarda ismi geçen Süryani el yazmaları ile bugün
çeşitli koleksiyon ve müzelerde korunan, 2. ve 13. yüzyılları arasına tarihlenen el yazmaları
kapsamında Edessa’nın bir yazım merkezi olarak önemine ve tarihi geçmişine değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: Urfa (Edessa), Hıristiyanlık, Süryani, El yazma
Sözlükte "bir yere inmek, konmak, yerleşmek" anlamına gelen hall (halel ve hulul) kökünden türetilmiş bir mekân ismi olan "mahalle" kavramı, devamlı veya geçici olarak ikamet etmek için kurulan küçük yerleşim birimlerini ifade eder. 1... more
Sözlükte "bir yere inmek, konmak, yerleşmek" anlamına gelen hall (halel ve hulul) kökünden türetilmiş bir mekân ismi olan "mahalle" kavramı, devamlı veya geçici olarak ikamet etmek için kurulan küçük yerleşim birimlerini ifade eder. 1 İslâm tarihi boyunca Müslümanlar, bulundukları köy, mahalle, kasaba ve kentlerde pek çok cami veya mescit inşa etmişler, hatta bunu en kutsal vazifelerden biri ve Müslüman oluşlarının bir işareti kabul etmişlerdir. 2 Osmanlı şehrinde ise mahalle, birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirlerinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. 3 Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli bölgelerinde mahalleler farklı isimlerle adlandırılmıştır. Cezayir ve Tunus'ta havme, Kahire, Şam ve San'a da hare, Halep, Musul, Bağdat ve Urfa'da mahalle denilmiştir. 4 Urfa şehrinde mahallelerin oluşumu ibadethane merkezli olmakla birlikte, aynı zamanda her mahallenin oluşumunda ibadethane kadar etkili olmasalar da çeşmelerin, mekteplerin, medreselerin, tekke ve zaviyelerin de etkisi büyüktür. 5 XIX. Yüzyılın ikinci yarısında, Urfa'nın sosyo-ekonomik hayatını yansıtan Kadı Sicilleri, Urfa mahallelerinin gündelik yaşamına ışık tutmaktadır. Mezkûr tarihlerde Urfa'ya ait sicil kayıtlarında 56 mahalle tespit edilmiştir. 6 Bu mahalleler şunlardır:
- by Abdullah Ekinci and +1
- •
- Osmanlı Tarihi, Urfa Culture, Sosyal Tarih
Urfa ve çevresinin Batılı ticari yayılımın yoğun ilgisine mazhar oluşu, XIX. yüzyılın ikinci devresi ile başladı. 1855’te Fransız hükümetince şehre tayin edilen ilk konsolos vekili Prosper Villecroze adında bir tüccardı. Ancak şehir 1860... more
Urfa ve çevresinin Batılı ticari yayılımın yoğun ilgisine mazhar oluşu, XIX. yüzyılın ikinci devresi ile başladı. 1855’te Fransız hükümetince şehre tayin edilen ilk konsolos vekili Prosper Villecroze adında bir tüccardı. Ancak şehir 1860 sonrası istikrarlı bir yatırım alanı olarak tercih edilmeye
başladı. Bu noktada Halepli tüccarlar öne çıkmaktaydı. Bireysel girişimlerin yanı sıra Villecroze ve Poche ailelerine ait şirketlerin yerelde kurdukları ticari ağ sayesinde, en ücra köylere kadar ortaklıklar kuruldu. Yerel ağın koordinasyonunu sağlayan kişi ise Fransız konsolos vekili Armand Martin (1860-1891) isminde bir tüccardı. Ticari menfaat ve kâr peşinde olan konsolos vekilleri, legal/illegal surette tüm yerel gruplarla iş birliği içinde oldu. Şehrin Hristiyan sakinleri üzerindeki himaye politikaları da ticari kâr siyasetinin bir parçası olarak kullanıldı. Yereldeki alım-satım ve dağıtım ağını organize eden bu iktisadi aktörler, mahalli ticaretin her süreç ve kademesinde yer almaya özen gösterdi. Bilhassa tahıl ürünleri gibi temel ihtiyaç maddelerinin piyasadan çekilmesine neden olmaları, şehri kıtlıklarla yüzleşmek zorunda bıraktı. Bölgedeki denetim ve otorite boşluğu, konsolos vekillerine daha rahat hareket imkânı verirken; mülkiyet, toprak tasarrufu ve tarımsal ilişkilerden doğan hukukî uyuşmazlıklar, mahallî bürokrasiyi uzun yıllar meşgul etti. 1895’e gelindiğinde ise konsolosların ilgileri, ülkeleri adına ticarî faydadan ziyade, Ermeni isyanlarının teftişine kaydırıldı. Yerel seçkinlerin ecnebi tüccarlar ile ticari ilişkileri ne boyuttaydı? İdareciler, yabancı tüccarlar ve mültezimler arasında nerede konumlanıyorlardı? Temsilcilerin resmî statülerinin yanı sıra Urfa yerelinde şirketleşme, yerel bağlantılar ve örgütlenme biçimleri nasıl tezahür etti? Batılı ticari girişimin şehir toplumu üzerinde nasıl bir etkisi oldu? Bu çalışma, yukarıda bahsi geçen sorulara cevaplar aramak suretiyle ortaya çıktı. Söz konusu sürecin anlaşılmasında istifade edilen kaynaklar; ekseriyetle Osmanlı arşiv vesikaları (BOA), kadı mahkemesi kayıtları ve İngiliz konsolosluk raporları oldu.
Abstract
The great interest of Western traders in Urfa and its surroundings began in the second half of the 19th century. The first vice-consular to the town, appointed by the French government in 1855, was a tradesman called Prosper Villecroze. After 1860, the town was consistently seen as an area for investment. Particularly, traders from Aleppo stood out as significant figures in that period. As well as individual initiatives, local trade networks formed by corporations belonging to Villecroze and Poche families led to establishment of commercial partnerships in the most distant villages. The person who coordinated that local network on behalf of corporations was the French vice-consular and tradesman Armand Martin (1860-1891). The vice-consulates who sought commercial benefit and profit collaborated with local groups in legal or illegal ways. Their policy on guarding Christian residents of the city was also used as a part of commercial profit and gain. The administrative actors who organized local commerce and delivery network were keen on taking part in every process of regional trade. However, by removing basic foods such as cereals from the market, they caused the town to struggle with famine. The authority and audit gap in the region enabled the vice-consulates to act more comfortably. Legal conflicts arising out of property, land use, and agricultural relations kept local bureaucracy busy for long years. However, after 1895, the commercial interest of consuls was focused on inspecting Armenian revolts rather that commercial benefit for their countries.
The study addresses the questions below: how was the commercial relationship between local elites and foreign traders? Where were the administrators positioned between foreign traders and taxmen? How did formal status of representatives’ forms and how did their incorporation, local networks, and organizational forms emerge in local Urfa? How did Western trade initiative affect the town community? To examine the questions raised above, this study mostly refers to Ottoman archive papers (BOA), religious court records, and the reports of British consulate.
Key Words: Ottoman, Aleppo, Urfa, Levantine, Consulate
başladı. Bu noktada Halepli tüccarlar öne çıkmaktaydı. Bireysel girişimlerin yanı sıra Villecroze ve Poche ailelerine ait şirketlerin yerelde kurdukları ticari ağ sayesinde, en ücra köylere kadar ortaklıklar kuruldu. Yerel ağın koordinasyonunu sağlayan kişi ise Fransız konsolos vekili Armand Martin (1860-1891) isminde bir tüccardı. Ticari menfaat ve kâr peşinde olan konsolos vekilleri, legal/illegal surette tüm yerel gruplarla iş birliği içinde oldu. Şehrin Hristiyan sakinleri üzerindeki himaye politikaları da ticari kâr siyasetinin bir parçası olarak kullanıldı. Yereldeki alım-satım ve dağıtım ağını organize eden bu iktisadi aktörler, mahalli ticaretin her süreç ve kademesinde yer almaya özen gösterdi. Bilhassa tahıl ürünleri gibi temel ihtiyaç maddelerinin piyasadan çekilmesine neden olmaları, şehri kıtlıklarla yüzleşmek zorunda bıraktı. Bölgedeki denetim ve otorite boşluğu, konsolos vekillerine daha rahat hareket imkânı verirken; mülkiyet, toprak tasarrufu ve tarımsal ilişkilerden doğan hukukî uyuşmazlıklar, mahallî bürokrasiyi uzun yıllar meşgul etti. 1895’e gelindiğinde ise konsolosların ilgileri, ülkeleri adına ticarî faydadan ziyade, Ermeni isyanlarının teftişine kaydırıldı. Yerel seçkinlerin ecnebi tüccarlar ile ticari ilişkileri ne boyuttaydı? İdareciler, yabancı tüccarlar ve mültezimler arasında nerede konumlanıyorlardı? Temsilcilerin resmî statülerinin yanı sıra Urfa yerelinde şirketleşme, yerel bağlantılar ve örgütlenme biçimleri nasıl tezahür etti? Batılı ticari girişimin şehir toplumu üzerinde nasıl bir etkisi oldu? Bu çalışma, yukarıda bahsi geçen sorulara cevaplar aramak suretiyle ortaya çıktı. Söz konusu sürecin anlaşılmasında istifade edilen kaynaklar; ekseriyetle Osmanlı arşiv vesikaları (BOA), kadı mahkemesi kayıtları ve İngiliz konsolosluk raporları oldu.
Abstract
The great interest of Western traders in Urfa and its surroundings began in the second half of the 19th century. The first vice-consular to the town, appointed by the French government in 1855, was a tradesman called Prosper Villecroze. After 1860, the town was consistently seen as an area for investment. Particularly, traders from Aleppo stood out as significant figures in that period. As well as individual initiatives, local trade networks formed by corporations belonging to Villecroze and Poche families led to establishment of commercial partnerships in the most distant villages. The person who coordinated that local network on behalf of corporations was the French vice-consular and tradesman Armand Martin (1860-1891). The vice-consulates who sought commercial benefit and profit collaborated with local groups in legal or illegal ways. Their policy on guarding Christian residents of the city was also used as a part of commercial profit and gain. The administrative actors who organized local commerce and delivery network were keen on taking part in every process of regional trade. However, by removing basic foods such as cereals from the market, they caused the town to struggle with famine. The authority and audit gap in the region enabled the vice-consulates to act more comfortably. Legal conflicts arising out of property, land use, and agricultural relations kept local bureaucracy busy for long years. However, after 1895, the commercial interest of consuls was focused on inspecting Armenian revolts rather that commercial benefit for their countries.
The study addresses the questions below: how was the commercial relationship between local elites and foreign traders? Where were the administrators positioned between foreign traders and taxmen? How did formal status of representatives’ forms and how did their incorporation, local networks, and organizational forms emerge in local Urfa? How did Western trade initiative affect the town community? To examine the questions raised above, this study mostly refers to Ottoman archive papers (BOA), religious court records, and the reports of British consulate.
Key Words: Ottoman, Aleppo, Urfa, Levantine, Consulate
MUSIC IN URFA AND ITS AROUND IN THE LIGHT OF TODAY ARCHEOLOGICAL DATA The Euphrates and with view of the plains on the hills of Şanlıurfa, the traces of the... more
MUSIC IN URFA AND ITS AROUND IN THE LIGHT OF TODAY
ARCHEOLOGICAL DATA
The Euphrates and with view of the plains on the hills of Şanlıurfa, the traces of the people's enthusiasm are based on ten thousand years ago. The first description of people dancing with the music rhythm is seen in Nevali Çori in the Pre-Pottery Neolithic B Age.
The figure is seen in Tell Halaf Culture in Fıstıklı Höyük. In the Bronze Age, Lidar, Gre Virike, Harran and Sumatar are accompaning the rhytm with the rattle and whistles.
The temples had an important place in the music. There were also music choirs and singer priests in the Harran Temple of the Moon God of Sin, also known as the Joy Temple "E Hulhul". Every year the Akitu festival organized for the honor of Sin was held in music accompaniment. In the cult of Atargatis (Tarata-Venus) has symbol of pigeon and fish, dances were performed with music accompanied by flutes and bells, and songs were sung.
It is observed that the religious, official and entertainment music in the vicinity of Urfa developed immediately on the Euphrates line. The late Hittite period reliefs of Charcamish, which was founded on the banks of the Euphrates, depict musicians playing percussion, blowing and stringed instruments. It is stated that the rights of the musicians should be preserved on Antiochus I's Sacred Law, written on the holy terrace of Mount Nemrut in the Kingdom of Commagene. Zeugma was also the center of entertainments with artists in the Roman period. Its artists were sent till to Duro-Europos. In Zeugma mosaics, figures who play percussive and blown instruments, stamps and ring stones are decorated with stringed instruments.
In the palace of the Osrhoene kings, dancing made music accompanied by food in honor of the Roman emperors were magnificent to guests. It was Bardaysan's poetry and music, describing Edessa, Orhay, love. Sometimes on the colorful mosaics Orpheus plays lyre, sometimes the figurs were seen seated on the rocks and they are playing the long-handled musical instrument. Edessa (Orhay) Syriac Church developed the religious music and women's choir was founded in the 4th century AD.
The music, blended with the melodies from the past, influenced the culture of Urfa, it was spread into city, streets and till to the plaster of the houses. The roots of today row night cultures extend for thousands of years. The sweet tunes of the palace music around Balıklıgöl, like living in the rhythmic mood of today's row night.
Key Words: Music, Urfa, Edessa, Osrhoene, Nevali Cori, Harran, Charcamish, Zeugma, Commagene, Guzana.
GÜNÜMÜZ ARKEOLOJİK VERİLER IŞIĞINDA URFA VE
YAKIN ÇEVRESİNDE MÜZİK
Fırat nehri ve ova manzaralı tepeliklerinde insanların gönül coşkusunun izleri Şanlıurfa’da on bin yıl önceye dayanır. Müziğin ritmiyle kendinden geçip dans eden insanların ilk betimleri Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’da Nevali Çori’de, Halaf Kültürü’nde Fıstıklı Höyük’de görülür. Tunç Çağı’nda Lidar, Gre Virike, Harran ve Soğmatar çıngırak ve düdüklerle ritimlere eşlik eder.
Tapınaklarda müziğin önemli bir yeri vardı. Neşe Tapınağı “E Hulhul” olarak da adlandırılan Harran Ay Tanrısı Sin Tapınağı’nda müzik koroları ve şarkıcı rahipler de mevcuttu. Her yıl Sin onuruna düzenlenen akitu festivali müzik eşliğinde yapılırdı. Güvercin ve balık sembolü olan Atargatis (Tarata-Venus) kültünde flüt ve çıngıraklar eşliğinde müzikle dans yapılır, şarkılar söylenirdi.
Urfa çevresinde de dini, resmi ve eğlence müziğinin hemen Fırat çizgisinde geliştiği izlenir. Fırat nehri kıyısında kurulmuş olan Karkamış’ın Geç Hitit Dönemi kabartmalarında vurmalı, üflemeli ve telli çalgılar çalan müzisyenler betimlenmiştir. Kommagene Krallığı’nın Nemrut Dağı’nda kutsal terasındaki Grekçe yazılan I.Antiokhos’un Kutsal Yasası’nda müzisyenlerin haklarının korunması ve onlara değer verilmesi gerektiği belirtilir. Zeugma, Roma Dönemi’nde sanatçı guruplarıyla eğlence merkeziydi. Sanatçılarını Duro-Europos’a kadar göndermekteydi. Zeugma mozaiklerinde vurmalı ve üflemeli çalgılar çalan figürler, mühür ve yüzük taşlarında ise telli müzik aletleri işlenmiştir.
Osrhoene krallarının sarayında, Roma İmparatorları onuruna verilen yemeklerde müzik eşliğinde dans büyülerdi konukları. Bardaysan’ın şiir ve müzikleriydi Edessa’yı, Orhay’ı sevgiyi anlatan. Bazen rengarenk mozaiklerde ozan Orfeus lir çalarken, bazen kayalıklara oturup uzun saplı sazıyla dağı taşı ağlatırken görülür figürler. Edessa (Orhoy) Süryani Kilisesi M.S. 4. yüzyılda ilahiler söyleyen kadınlar korosu kuracak kadar dini müziği geliştirmişti.
Geçmişten gelen melodilerle harmanlanan müzik, Urfa kültürünü etkileyip, kente, sokaklara ve evlerin sıvasına kadar işledi. Günümüz sıra geceleri kültürünün kökleri binlerce yıl öncesine uzanır. Balıklıgöl etrafındaki saray müziğinin tatlı nağmeleri, günümüz sıra gecelerinin ritmik havasında yaşıyor gibi.
Anahtar Kelime: Müzik, Urfa,Edessa, Osrhoene, Nevali Cori, Harran, Karkamış, Zeugma, Kommagene, Guzana.
ARCHEOLOGICAL DATA
The Euphrates and with view of the plains on the hills of Şanlıurfa, the traces of the people's enthusiasm are based on ten thousand years ago. The first description of people dancing with the music rhythm is seen in Nevali Çori in the Pre-Pottery Neolithic B Age.
The figure is seen in Tell Halaf Culture in Fıstıklı Höyük. In the Bronze Age, Lidar, Gre Virike, Harran and Sumatar are accompaning the rhytm with the rattle and whistles.
The temples had an important place in the music. There were also music choirs and singer priests in the Harran Temple of the Moon God of Sin, also known as the Joy Temple "E Hulhul". Every year the Akitu festival organized for the honor of Sin was held in music accompaniment. In the cult of Atargatis (Tarata-Venus) has symbol of pigeon and fish, dances were performed with music accompanied by flutes and bells, and songs were sung.
It is observed that the religious, official and entertainment music in the vicinity of Urfa developed immediately on the Euphrates line. The late Hittite period reliefs of Charcamish, which was founded on the banks of the Euphrates, depict musicians playing percussion, blowing and stringed instruments. It is stated that the rights of the musicians should be preserved on Antiochus I's Sacred Law, written on the holy terrace of Mount Nemrut in the Kingdom of Commagene. Zeugma was also the center of entertainments with artists in the Roman period. Its artists were sent till to Duro-Europos. In Zeugma mosaics, figures who play percussive and blown instruments, stamps and ring stones are decorated with stringed instruments.
In the palace of the Osrhoene kings, dancing made music accompanied by food in honor of the Roman emperors were magnificent to guests. It was Bardaysan's poetry and music, describing Edessa, Orhay, love. Sometimes on the colorful mosaics Orpheus plays lyre, sometimes the figurs were seen seated on the rocks and they are playing the long-handled musical instrument. Edessa (Orhay) Syriac Church developed the religious music and women's choir was founded in the 4th century AD.
The music, blended with the melodies from the past, influenced the culture of Urfa, it was spread into city, streets and till to the plaster of the houses. The roots of today row night cultures extend for thousands of years. The sweet tunes of the palace music around Balıklıgöl, like living in the rhythmic mood of today's row night.
Key Words: Music, Urfa, Edessa, Osrhoene, Nevali Cori, Harran, Charcamish, Zeugma, Commagene, Guzana.
GÜNÜMÜZ ARKEOLOJİK VERİLER IŞIĞINDA URFA VE
YAKIN ÇEVRESİNDE MÜZİK
Fırat nehri ve ova manzaralı tepeliklerinde insanların gönül coşkusunun izleri Şanlıurfa’da on bin yıl önceye dayanır. Müziğin ritmiyle kendinden geçip dans eden insanların ilk betimleri Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’da Nevali Çori’de, Halaf Kültürü’nde Fıstıklı Höyük’de görülür. Tunç Çağı’nda Lidar, Gre Virike, Harran ve Soğmatar çıngırak ve düdüklerle ritimlere eşlik eder.
Tapınaklarda müziğin önemli bir yeri vardı. Neşe Tapınağı “E Hulhul” olarak da adlandırılan Harran Ay Tanrısı Sin Tapınağı’nda müzik koroları ve şarkıcı rahipler de mevcuttu. Her yıl Sin onuruna düzenlenen akitu festivali müzik eşliğinde yapılırdı. Güvercin ve balık sembolü olan Atargatis (Tarata-Venus) kültünde flüt ve çıngıraklar eşliğinde müzikle dans yapılır, şarkılar söylenirdi.
Urfa çevresinde de dini, resmi ve eğlence müziğinin hemen Fırat çizgisinde geliştiği izlenir. Fırat nehri kıyısında kurulmuş olan Karkamış’ın Geç Hitit Dönemi kabartmalarında vurmalı, üflemeli ve telli çalgılar çalan müzisyenler betimlenmiştir. Kommagene Krallığı’nın Nemrut Dağı’nda kutsal terasındaki Grekçe yazılan I.Antiokhos’un Kutsal Yasası’nda müzisyenlerin haklarının korunması ve onlara değer verilmesi gerektiği belirtilir. Zeugma, Roma Dönemi’nde sanatçı guruplarıyla eğlence merkeziydi. Sanatçılarını Duro-Europos’a kadar göndermekteydi. Zeugma mozaiklerinde vurmalı ve üflemeli çalgılar çalan figürler, mühür ve yüzük taşlarında ise telli müzik aletleri işlenmiştir.
Osrhoene krallarının sarayında, Roma İmparatorları onuruna verilen yemeklerde müzik eşliğinde dans büyülerdi konukları. Bardaysan’ın şiir ve müzikleriydi Edessa’yı, Orhay’ı sevgiyi anlatan. Bazen rengarenk mozaiklerde ozan Orfeus lir çalarken, bazen kayalıklara oturup uzun saplı sazıyla dağı taşı ağlatırken görülür figürler. Edessa (Orhoy) Süryani Kilisesi M.S. 4. yüzyılda ilahiler söyleyen kadınlar korosu kuracak kadar dini müziği geliştirmişti.
Geçmişten gelen melodilerle harmanlanan müzik, Urfa kültürünü etkileyip, kente, sokaklara ve evlerin sıvasına kadar işledi. Günümüz sıra geceleri kültürünün kökleri binlerce yıl öncesine uzanır. Balıklıgöl etrafındaki saray müziğinin tatlı nağmeleri, günümüz sıra gecelerinin ritmik havasında yaşıyor gibi.
Anahtar Kelime: Müzik, Urfa,Edessa, Osrhoene, Nevali Cori, Harran, Karkamış, Zeugma, Kommagene, Guzana.
This research is based on a study of coffee consumption, functionality of coffeehouses and portraits of regulars in the late Ottoman Empire. In the 18th century customs records, data on the trade in coffee was scarce. This pointed out... more
This research is based on a study of coffee consumption, functionality of coffeehouses and portraits of regulars in the late Ottoman Empire. In the 18th century customs records, data on the trade in coffee was scarce. This pointed out that coffee is not a unique product that needs little consumption and trade in the city. The increase in consumption coincided with the 19th century. Coffeehouses, which had many functions in the urban fabric, were rare socializing areas. Official announcements, contracts and agreements were made here in the presence of Regulars. In the words of Alan Mikhail; It was a "complex area of social interaction". Gambler regulars and sect guests were not missing. They were stopovers for travelers and guests. Most importantly, different aspects of daily communication took place in the witnesses of regulars. Before the emergence of associations and societies, the coffeehouses had reconciliation and conflict at the same time, and these places could turn into a political space. Despite the gradual increase in numbers, the reaction of the pious groups has never changed and the view of the coffeehouse has always been negative. Most of these places that appealed to the bazaar, inn and neighborhood. They were within the scope of a foundation. With its presence in the bazaar, neighborhood and streets, the coffeehouses remained a definite part of the urban identity.
XVIII. yüzyıl Urfa gümrük kayıtlarında kahvenin ticaretine dair veriler yok denecek kadar az. Bu da kahvenin şehirde az tüketimine, ticaretine ihtiyaç duyulan eşsiz bir ürün olmadığına işaret. Tüketimin artışı XIX. yüzyıla tesadüf ediyor. Kahvehaneler ise kentsel doku içerisinde birçok işleve sahip ve nadir sosyalleşme alanları. Resmî duyurular buralarda yapılıyor, sözleşmeler, anlaşmalar müdavimlerin huzurunda gerçekleşiyor. Alan Mikhail’in ifadesiyle buralar; “karmaşık bir sosyal etkileşim alanı”. Kumarbaz müdavimleri, tarikat ehli misafirleri eksik değil. Seyyahlara, misafirlere mola yerleri. En mühimi gündelik iletişimin farklı veçheleri müdavimlerin tanıklığında vuku buluyor. Dernek ve cemiyetlerin ortaya çıkışından evvel kahvehanelerde uzlaşma ve çatışma aynı anda yaşanıyor, buralar yer yer politik bir alana dönüşebiliyordu. Sayılarının tedricen artışına rağmen mütedeyyin grupların tepkisi hiçbir zaman değişmemiş, kahvehaneye bakış, her zaman olumsuz yönde olmuş. Bulundukları çarşıya, hana ve mahalleye hitap eden bu yerlerin birçoğu bir vakfın müsakkafatı dâhilinde. Çarşı, mahalle ve sokaktaki mevcudiyetiyle kahvehaneler, kent kimliğinin muayyen bir parçası olarak kalmış.
XVIII. yüzyıl Urfa gümrük kayıtlarında kahvenin ticaretine dair veriler yok denecek kadar az. Bu da kahvenin şehirde az tüketimine, ticaretine ihtiyaç duyulan eşsiz bir ürün olmadığına işaret. Tüketimin artışı XIX. yüzyıla tesadüf ediyor. Kahvehaneler ise kentsel doku içerisinde birçok işleve sahip ve nadir sosyalleşme alanları. Resmî duyurular buralarda yapılıyor, sözleşmeler, anlaşmalar müdavimlerin huzurunda gerçekleşiyor. Alan Mikhail’in ifadesiyle buralar; “karmaşık bir sosyal etkileşim alanı”. Kumarbaz müdavimleri, tarikat ehli misafirleri eksik değil. Seyyahlara, misafirlere mola yerleri. En mühimi gündelik iletişimin farklı veçheleri müdavimlerin tanıklığında vuku buluyor. Dernek ve cemiyetlerin ortaya çıkışından evvel kahvehanelerde uzlaşma ve çatışma aynı anda yaşanıyor, buralar yer yer politik bir alana dönüşebiliyordu. Sayılarının tedricen artışına rağmen mütedeyyin grupların tepkisi hiçbir zaman değişmemiş, kahvehaneye bakış, her zaman olumsuz yönde olmuş. Bulundukları çarşıya, hana ve mahalleye hitap eden bu yerlerin birçoğu bir vakfın müsakkafatı dâhilinde. Çarşı, mahalle ve sokaktaki mevcudiyetiyle kahvehaneler, kent kimliğinin muayyen bir parçası olarak kalmış.
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Demokrat Parti’nin kurulmasıyla uzun zamandır beklenen çok partili hayatın gerçekleşmesi hız kazandı. 1946 seçimlerine tam hazırlanamayan Demokrat Parti,... more
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye’de yeni bir
dönem başladı. Demokrat Parti’nin kurulmasıyla uzun zamandır beklenen çok partili hayatın gerçekleşmesi hız kazandı. 1946 seçimlerine tam hazırlanamayan Demokrat Parti, 1950-1960 arası seçimlerde sandıktan birinci parti olarak çıktı. Bu noktada etkili olduğu illerden birisi de Urfa’dır. 1950 ve 1954 yılı genel seçimlerinde Urfa’da seçimleri kazanan Demokrat Parti, 1957 genel seçimlerinde yerini Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakmak zorunda kaldı. Bu çalışmada, 1950, 1954 ve 1957 genel seçimlerinin ve çok partili hayatın Urfa’ya yansıması, Demokrat Parti’nin Urfa ile ilgili çalışmaları ve bu çalışmalarının nasıl karşılandığı incelenecektir. Çalışmanın ana kaynakları, devlet arşivleri ve Milli Kütüphane arşivinden temin edilen belgeler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları’ndan oluşmaktadır. Ayrıca konu ile ilgili diğer araştırma eserlerden yararlanılmıştır.
dönem başladı. Demokrat Parti’nin kurulmasıyla uzun zamandır beklenen çok partili hayatın gerçekleşmesi hız kazandı. 1946 seçimlerine tam hazırlanamayan Demokrat Parti, 1950-1960 arası seçimlerde sandıktan birinci parti olarak çıktı. Bu noktada etkili olduğu illerden birisi de Urfa’dır. 1950 ve 1954 yılı genel seçimlerinde Urfa’da seçimleri kazanan Demokrat Parti, 1957 genel seçimlerinde yerini Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakmak zorunda kaldı. Bu çalışmada, 1950, 1954 ve 1957 genel seçimlerinin ve çok partili hayatın Urfa’ya yansıması, Demokrat Parti’nin Urfa ile ilgili çalışmaları ve bu çalışmalarının nasıl karşılandığı incelenecektir. Çalışmanın ana kaynakları, devlet arşivleri ve Milli Kütüphane arşivinden temin edilen belgeler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları’ndan oluşmaktadır. Ayrıca konu ile ilgili diğer araştırma eserlerden yararlanılmıştır.
Güncel Türkçe’de kullanılmayan ama Urfa Ağzı’nda kullanılan birkaç eylem sözcüğü ve anlamı şöyledir:
Urfa tarihten günümüze sosyal ve kültürel yönleriyle daima ön planda olan pek çok seyyahın dikkatini çeken stratejik öneme sahip bir şehirdir. Tarihte özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Urfa’da çok sayıda misyonerin... more
Urfa tarihten günümüze sosyal ve kültürel yönleriyle daima ön planda olan pek çok seyyahın dikkatini çeken stratejik öneme sahip bir şehirdir. Tarihte özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Urfa’da çok sayıda misyonerin hastane, eğitim kurumları, yetimhane, fabrikalar vb. kuruluşların açılmasına öncülük etmelerinin temelinde de Urfa’nın sosyokültürel yapısının önemli bir yeri olmuştur.
Bu nedenle tarihin pek çok döneminde bu kent seyyahların uğrak noktalarından biri olmuş ve bölgeyi gezen Batılı seyyahların Urfa’ya dair izlenimlerini yayınladıkları eserler ise Batı dünyasının adeta oryantalist bakış açılarını ortaya koyan birer eser olma niteliği taşımıştır
Bu nedenle tarihin pek çok döneminde bu kent seyyahların uğrak noktalarından biri olmuş ve bölgeyi gezen Batılı seyyahların Urfa’ya dair izlenimlerini yayınladıkları eserler ise Batı dünyasının adeta oryantalist bakış açılarını ortaya koyan birer eser olma niteliği taşımıştır
This paper is a comparison of the Urfa Man figure and a Female figure from Sardinia that has a similar appearance. Despite the differences in the male and female figures size, geographic location, and time periods their underlying... more
This paper is a comparison of the Urfa Man figure and a Female figure from Sardinia that has a similar appearance. Despite the differences in the male and female figures size, geographic location, and time periods their underlying cosmological themes are similar. The figures were interpreted through the ancient depicted sign language system.
Resumen: En este artículo se analizan algunas estructuras gramaticales de una selección de textos coptos, siriacos y griegos y se los evalúa como traducciones y versiones. Se centra principalmente en la correspondencia Abgar/Jesús de... more
Resumen: En este artículo se analizan algunas estructuras gramaticales de una
selección de textos coptos, siriacos y griegos y se los evalúa como
traducciones y versiones. Se centra principalmente en la correspondencia
Abgar/Jesús de Eusebio de Cesárea en griego, un pasage relevante de la
Doctrina Addai siriaca, y un par de textos coptos con el Papyrus Anastasy 9 de
Leiden y el Papyrus Régnier 3151 de Viena, y referencia a ellos de las
inscripciones griegas de Éfeso, Pontos (Gurdju, Hadji Keui), Édesa, y Filipos
(siglos IV-VI).
Abstract: The paper discusses certain grammatical structures of a number of the
selected Coptic, Syriac and Greek texts and assesses them as translations and
versions. It focuses mainly on Eusebius of Caesarea’s Greek Abgar/Jesus
correspondence, a relevant passage from the Syriac Doctrina Addai, and a
couple of Coptic texts with the Leyden Papyrus Anastasy 9 and Papyrus Régnier
3151 from Vienna, and refer them to the Greek inscriptions from Ephesus,
Pontus (Gurdju, Hadji Keui), Edessa, and Philippi (4-6th centuries).
Palabras clave: Carta de Abgar. Griego. Siriaco. Copto. Tradición literaria. Papiros.
Inscripciones. Técnica de traducción.
160 Tomasz Polański
Keywords: Abgar Letter. Greek. Syriac. Coptic. Literary tradition. Papyri.
Inscriptions. Translation technique.
selección de textos coptos, siriacos y griegos y se los evalúa como
traducciones y versiones. Se centra principalmente en la correspondencia
Abgar/Jesús de Eusebio de Cesárea en griego, un pasage relevante de la
Doctrina Addai siriaca, y un par de textos coptos con el Papyrus Anastasy 9 de
Leiden y el Papyrus Régnier 3151 de Viena, y referencia a ellos de las
inscripciones griegas de Éfeso, Pontos (Gurdju, Hadji Keui), Édesa, y Filipos
(siglos IV-VI).
Abstract: The paper discusses certain grammatical structures of a number of the
selected Coptic, Syriac and Greek texts and assesses them as translations and
versions. It focuses mainly on Eusebius of Caesarea’s Greek Abgar/Jesus
correspondence, a relevant passage from the Syriac Doctrina Addai, and a
couple of Coptic texts with the Leyden Papyrus Anastasy 9 and Papyrus Régnier
3151 from Vienna, and refer them to the Greek inscriptions from Ephesus,
Pontus (Gurdju, Hadji Keui), Edessa, and Philippi (4-6th centuries).
Palabras clave: Carta de Abgar. Griego. Siriaco. Copto. Tradición literaria. Papiros.
Inscripciones. Técnica de traducción.
160 Tomasz Polański
Keywords: Abgar Letter. Greek. Syriac. Coptic. Literary tradition. Papyri.
Inscriptions. Translation technique.
Bu çalışmada bir şehir ve bir insan arasındaki yaklaşık 40 yıllık bir hikâye incelenmiştir. 1953’te Urfa ile tanışan Otyam, vefatına kadar şehirle ba-ğını kesmemiş, sürekli ziyaretlerde bulunmuş ve gözlemlerini eserlerine yansıtmıştır.... more
Bu çalışmada bir şehir ve bir insan arasındaki yaklaşık 40 yıllık bir hikâye incelenmiştir. 1953’te Urfa ile tanışan Otyam, vefatına kadar şehirle ba-ğını kesmemiş, sürekli ziyaretlerde bulunmuş ve gözlemlerini eserlerine yansıtmıştır. Bunlar, bölge halkının fizikî özellikleri, giyim-kuşamı, müzik kültürü, bölgenin siyasal ve sosyal şartları, sağlık ve ulaşım sorunları ola-rak Otyam’ın eserlerinde yer bulmuştur. Bölgenin zengin toprak yapı-sına rağmen, sulama imkânının olmayışından dolayı yaşadığı olumsuz-luklara ilişkin baraj yapılması için çaba göstermiştir. Bu çalışmada Ot-yam’ın kendi eserleri incelenmiş, ayrıca arşiv belgeleri, gazeteler ve di-ğer araştırma eserlerden yararlanılarak Urfa ve Otyam arasında 40 yıl gibi uzun süreye uzanan bu özel bağ konu edinilmiştir. Böylece Cumhu-riyet döneminde Urfa’ya dair sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel bir ba-kış açısını Otyam’ın penceresinden sunmak mümkün olmuştur.
Bu çalışmada Şanlıurfa Kısas beldesinin zâkirlik-âşıklık geleneğinin sekülerleşme ve kültür ekonomisi bağlamında zâkirlikten âşıklığa geçirdiği yapısal dönüşüm çözümlenmeye çalışılmıştır. Kültür ekonomisinin bir sebebi ve sonucu olarak... more
Bu çalışmada Şanlıurfa Kısas beldesinin zâkirlik-âşıklık geleneğinin sekülerleşme ve kültür ekonomisi bağlamında zâkirlikten âşıklığa geçirdiği yapısal dönüşüm çözümlenmeye çalışılmıştır. Kültür ekonomisinin bir sebebi ve sonucu olarak türkü icrasının 1960’lı yıllardan sonra kentlerde kazandığı önem ve âşıklık geleneğinin de yaşadığı dönüşüm, Alevi ve Bektaşi kültürünün ve geleneğinin temel taşlarından biri olan saz ve söz icralarının da mahiyetine doğrudan olmasa da temsiline büyük etki etmiştir. Urfa’da sadece bir belde nüfusu kadar olan Bektaşiler, toplumsal ve kültürel tecrit olmasa da var olan yalıtıma ayak uydurmuşlardır. Bir anlamıyla hem “tapınak dışı” hem de “cemaat dışı” olsalar da 1970 ve 1980’li yıllardan sonra artan köyden göçün ve Türkiye’nin yaşamış olduğu sosyal ve kültürel dönüşümün bir sonucu olarak “dışa açılmış” ve “dışa dönük” kültürel ritüeller inşa etmişlerdir. Kısas (ve bir anlamda Akpınar) örneği üzerinden değerlendirilecek olursa sadece kendi elleriyle değil kültür araştırmacılığı faaliyetleriyle de bu inşa faaliyetine hizmet edilmiştir. Bu anlamda çalışmada sekülerleşmenin ve kültür ekonomisinin imkânlarının araçsallaştırıldığı iddiası yer almaktadır. Özellikle bir dünyevileşme biçimi olarak, sekülerleşmenin bir evrenselleşme modeli olarak ikame edildiği; bunun da zâkirlikten âşıklığa geçiş olarak tasavvur edildiği ve tasarlandığı ifade edilecektir. Diğer yandan edebi nitelik bakımından Kısas’ın, Urfa yöresindeki türkülerin hâkim özelliklerinden farklı olarak başka özelliklere haiz olmasını, Kısas’ın âşık tarzı kültür ve geleneği ve/veya özelliklerini taşıdığı ancak âşık tarzı kültürü ve geleneğini kendine sonradan yakıştırdığı, temayüz ettirdiği ortaya konulacaktır. Bunun da zâkirlikten âşıklığa geçişte zorunlu bir seçenek olduğu ifade edilecektir.
///
In this study, the structural transformation of the Kısas’s Zhakir (Alawi religious minstrel) – Ashik (minstrel) tradition in context of secularization and cultural economy is analyzed. As a cause and consequence of the cultural economy, the performance of folk songs has gained great importance in cities after the 1960s in Turkey. In addition, if the transformation of the Ashik tradition is added, this has had a great impact on the representation (although not directly in their nature) of the instrumental and vocal performances, which are one of the cornerstones of Alawi-Bektashi culture and tradition. The Bektashis, who have only one town population in Urfa, have adapted to the existing isolation, although there is no social and cultural interdiction. Even if they are “profan” and “heterodox” in a sense, they have built “outwardly open” and “extroverted” cultural rituals because of the increasing rural migration after the 1970s and the social and cultural transformation experienced by Turkey. If it is avaluated through the example of Kısas (and in a sense Akpınar), this construction activity has been served not only by their own hands but also with cultural research activities. In this sense, it is claimed that the opportunities of secularization and cultural economy are instrumentalized. As a form of worldly, secularization is substituted as a model of universalization; it will be stated that this is conceived and designed as a transition from Zhakir to Ashik. On the other hand, in terms of literary quality, it will be revealed that Kısas has other characteristics, unlike the dominant characteristics of the folk songs in Urfa region, that Kısas has the tradition and/or features of Ashik style literary, but that it later ascribes the Ashik style culture and tradition to itself later. It will be stated that this is a inevitable option in the transition from Zhakir to Ashik.
///
In this study, the structural transformation of the Kısas’s Zhakir (Alawi religious minstrel) – Ashik (minstrel) tradition in context of secularization and cultural economy is analyzed. As a cause and consequence of the cultural economy, the performance of folk songs has gained great importance in cities after the 1960s in Turkey. In addition, if the transformation of the Ashik tradition is added, this has had a great impact on the representation (although not directly in their nature) of the instrumental and vocal performances, which are one of the cornerstones of Alawi-Bektashi culture and tradition. The Bektashis, who have only one town population in Urfa, have adapted to the existing isolation, although there is no social and cultural interdiction. Even if they are “profan” and “heterodox” in a sense, they have built “outwardly open” and “extroverted” cultural rituals because of the increasing rural migration after the 1970s and the social and cultural transformation experienced by Turkey. If it is avaluated through the example of Kısas (and in a sense Akpınar), this construction activity has been served not only by their own hands but also with cultural research activities. In this sense, it is claimed that the opportunities of secularization and cultural economy are instrumentalized. As a form of worldly, secularization is substituted as a model of universalization; it will be stated that this is conceived and designed as a transition from Zhakir to Ashik. On the other hand, in terms of literary quality, it will be revealed that Kısas has other characteristics, unlike the dominant characteristics of the folk songs in Urfa region, that Kısas has the tradition and/or features of Ashik style literary, but that it later ascribes the Ashik style culture and tradition to itself later. It will be stated that this is a inevitable option in the transition from Zhakir to Ashik.
Hayatı Asıl adı Hacı İsa Özbay olan âşık, 15 Temmuz 1966 tarihinde Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Yakubiye mahallesinde dünyaya gelmiştir. Ailesi Karakeçili aşiretinden olup 1942 yılında Siverek’ten Kısas’taki akrabalarının yanına... more
Hayatı
Asıl adı Hacı İsa Özbay olan âşık, 15 Temmuz 1966 tarihinde Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Yakubiye mahallesinde dünyaya gelmiştir. Ailesi Karakeçili aşiretinden olup 1942 yılında Siverek’ten Kısas’taki akrabalarının yanına gelmiş bir ailedir. Halil ile Bedriye’nin evliliklerinden dünyaya gelen âşık, altı kardeşin ikincisi olarak dünyaya gelmiştir. Âşık doğmadan önce annesi rüyasında aksakallı bir dede görür ve oğlunun olacağını, adının da Hacı konulmasını söyler. Âşık bu rüyadan bir hafta sonra dünyaya gelir. Annesi Bedriye Hanım’ın yeterince sütü olmaması dolayısıyla âşık, Zemzem adında bir sütanneye verilir. Zemzem Çalışır Hanım, irticalen şiir okuması ile bilinen biridir. Âşığın şiirle ilk tanışması sütannesi vesilesiyledir. İlköğrenimini Urfa Cumhuriyet İlkokulu ve Urfa Atatürk Ortaokulu’nda tamamlar. 1984 yılında Şanlıurfa Endüstri Meslek Lisesi Ağaç İşleri bölümünden mezun olmuştur. Sivas 48. Piyade Alayı’nda acemiliğini, Muğla 2. Piyade Taburu’nda nizamiye çavuşu olarak ustalığını tamamlar. Askerlik görevinin ardından 1990 yılında girdiği Malatya Polis Okulu’nu bitirdikten sonra Polis Memuru olarak İstanbul’da ilk görevine başlamış, yaklaşık yirmi sekiz yıldır bu görevini İstanbul ve Van’da ifa etmiştir ve hâlen polislik görevine devam etmektedir (Atılgan-Acet 2001:119–120; İlhan 2019).
Âşık Halimî, 13–14 yaşlarında iken şehir hayatından bunaldığını anladığında okuldan geri kalan günlerde akrabalarının yaşadığı Kısas`ta zaman geçirmeyi düşünür. Kısas Köyü’nde itikat ehli insanların varlığını görür, onların muhabbetlerine katılır. Özellikle yaşlı, bilge insanların dikkatini çeken Âşık Halimî, kendisine değer veren bu insanların farklılığını görür ve onlar ile hiç kopmayacak bir şekilde bir bağ kurar ve hasbıhale girer. Şehir hayatı sebebiyle kopuk yaşadığı Alevi-Bektaşi felsefesini içselleştirir. Bütün gönlü ile yolun ulularından Hacı Bektaş-ı Veli`ye bağlanır "İçimde yanan bu ateş, ne yapsam sönmüyordu, alevlendikçe hep Hacı Bektaş diyordu" diyen Âşık Halimî'nin tek isteği Hacı Bektaş-ı Veli dergâhına gitmek, orayı ziyaret etmek ve Hünkâr evlatlarından bir nasip bir nefes almak olur (İlhan 2019).
Âşık Halimî, Âşık Büryânî (Hamdullah Aykut), Âşık Doksandaon (İsmail Kondu), Âşık Berdâri (İbrahim Halil Elveren), Dertli Divani (Veli Aykut), Ozan İsyani (Bakır Bozkurt), Âşık Helali (İmam Polat) gibi âşıklar ile aynı demlerde muhabbette bulunmuştur (İlhan 2019).
Aynızeliha Hanım ile 1988 yılında evlenen âşığın, Cansu, Halil İbrahim ve Asel adlarında iki kızı ile bir oğlu ayrıca Mira adında da bir torunu bulunmaktadır (İlhan 2019).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Halimî, bir usta aşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Bağlama çalmaya değil söz söylemeye ve beste yapmaya kendini vakfetmiştir. O, serbest şiirdeki denemeleri dışında bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. 8’li ve 11’li hece ölçülerini yaygın olarak kullanmıştır. Âşık Halimî, tapşımalarda en çok Halimiyem’i kullanmıştır. Dilinde Alevi-Bektaşi geleneğinin kelime kadrosu yoğun olarak bulunmaktadır. Şiirlerinde deyişlerin ve güzellemelerin yeri tür olarak belirleyicidir. Ancak “Halimi felsefem onurlu yaşam/ Dilimde yok ağam, bey ile paşam/ Vururlar bir sabah doğarım akşam/ Ben ölmem, ben ölmem, ben ölmem”, “Ezen onlar ezilen biz/ Kerbela’da kesilen biz/ Çorum, Sivas, Maraş, Gazi/ Fetvalarla vurulan biz” gibi sosyo-kültürel gündem odaklı şiirleri de bulunmaktadır (İlhan 2019).
Mahlasını alma hikâyesi ise 1985 yılında gerçekleşir. Hacı Bektaş-ı Veli dergâhından Yusuf Ziya Çelebi’nin Şanlıurfa Kısas’ı ziyaretini haber alan Hacı İsa Özbay, huzura giderek Kul İsa mahlası ile “Özümden meftunum tutkunum size/ Pirime eyvallah aşığım size” ile başlayan “Kul İsa’yım haller genç yaşta duman/ Ulu divan sebep Hak’tandır Derman/ Feleğe sorarım bu nasıl derman/ Kılınsa bir çare benim halime” diye biten şiirini okur. Yusuf Ziya Çelebi, Kul İsa mahlasını kullanan Özbay’a “Âşık Halimi” diyerek, parmağını batırdığı bir tas suyu içmesini ister ve verilen suyu nuş eden âşık, mahlasını almış olur (İlhan 2019).
Eserleri çeşitli sanatçılar tarafından okunmuş olup yurtiçinde ve yurtdışında türkü dinleyicileri tarafından yakından takip edilmektedir. Âşık Halimî ile ilgili bilgilerin büyük bir bölümü iki kitap ve Bekir Oğuzbaşaran danışmanlığında Şenay Tüfek tarafından hazırlanan bir bitirme tezinde yer almaktadır (Atılgan 1992; Tüfek 1997; Atılgan-Acet 2001). Bunun yanından farklı zaman dilimlerinde bazı dergilerde de şiirleri yayımlanmıştır. Başka sanatçılar tarafından icra edilmiş ondan fazla şiiri ve bestesi bulunmaktadır. Deste Günaydın’ın 1999 yılında Özdemir Plak etiketiyle yayınlanan Sürgünüm Oy Oy albümünde sözü ve müziği Âşık Halimi’ye ait Ben Ölmem Oy Oy; Gülşen Altun’un 2007 yılında Aydın Müzik etiketiyle yayınlanan Gezdimde Geldim albümünde sözü Âşık Halimi’ye müziği yine âşığa ve Fercemi’ye (Merdan Eren) ait Zat-ı Şahane; Selda Bağcan’ın 2001 yılında Majör Müzik Yapım tarafından yayınlanan Halkım adlı albümünde sözü ve müziği âşığa ait Çorum Sivas Maraş Gazi; Özcan Türe’nin 2012 yılında DMC etiketiyle yayınlanan Kül Eyledin albümünde sözleri Âşık Halimi’ye müziği Lütfü Gültekin’e ait albüm adıyla aynı parça; Gülten Benli’nin 2012 yılında DMC etiketiyle yayınlanan Aşkın Girdabı albümünde müziği anonim düzenlemesi Erdal Erzincan’a sözleri Âşık Halimi’ye ait Aşkın Girdabı; Tolga Sağ’ın 2013 yılında DMC etiketiyle yayınlanan Nâr-ı Hasret albümünde Ali Seydi Dede’nin kaynak kişisi olduğu anonim beste olan, sözlerini âşığın yazdığı Şems-i Kamer; Ebru Keleş’in 2016 yılında İber Prodüksiyon tarafından yayınlanan Güman albümünde sözü ve müziği âşığa ait olan Aşkın Zindanı; Özge Çam’ın 2016 yılında İda&Seyhan Müzik etiketiyle yayınlanan İlk Nefes albümünde sözleri âşığa, müziği Erdal Erzincan’a ait olan Yar Elinden; Gülten Benli’nin 2016 yılındaki Lütfeyle albümünde, Gültekinler’in 2018 yılındaki Fukara albümünde sözleri Âşık Halimi’ye müziği Lütfü Gültekin’e ait Bilesin; Ulvi Genç’in 2018 yılında İber Prodüksiyon tarafından yayınlanan Gözlerini Sevdiğim/ Tuana adlı albümünde sözleri âşığa müziği sanatçıya ait Şem’ine Pervane Oldum bunlardan bazılarıdır (İlhan 2019).
Kaynakça
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil - Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Tüfek, Şenay (1997). Âşık Halimi’nin Şiirleri. Bitirme Tezi. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
Hacı İsa Özbay, Urfa, 1966, Lise Mezunu, Âşık/Polis [M.Emir İlhan tarafından 03.01.2019 tarihinde yapılan görüşme].
Asıl adı Hacı İsa Özbay olan âşık, 15 Temmuz 1966 tarihinde Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Yakubiye mahallesinde dünyaya gelmiştir. Ailesi Karakeçili aşiretinden olup 1942 yılında Siverek’ten Kısas’taki akrabalarının yanına gelmiş bir ailedir. Halil ile Bedriye’nin evliliklerinden dünyaya gelen âşık, altı kardeşin ikincisi olarak dünyaya gelmiştir. Âşık doğmadan önce annesi rüyasında aksakallı bir dede görür ve oğlunun olacağını, adının da Hacı konulmasını söyler. Âşık bu rüyadan bir hafta sonra dünyaya gelir. Annesi Bedriye Hanım’ın yeterince sütü olmaması dolayısıyla âşık, Zemzem adında bir sütanneye verilir. Zemzem Çalışır Hanım, irticalen şiir okuması ile bilinen biridir. Âşığın şiirle ilk tanışması sütannesi vesilesiyledir. İlköğrenimini Urfa Cumhuriyet İlkokulu ve Urfa Atatürk Ortaokulu’nda tamamlar. 1984 yılında Şanlıurfa Endüstri Meslek Lisesi Ağaç İşleri bölümünden mezun olmuştur. Sivas 48. Piyade Alayı’nda acemiliğini, Muğla 2. Piyade Taburu’nda nizamiye çavuşu olarak ustalığını tamamlar. Askerlik görevinin ardından 1990 yılında girdiği Malatya Polis Okulu’nu bitirdikten sonra Polis Memuru olarak İstanbul’da ilk görevine başlamış, yaklaşık yirmi sekiz yıldır bu görevini İstanbul ve Van’da ifa etmiştir ve hâlen polislik görevine devam etmektedir (Atılgan-Acet 2001:119–120; İlhan 2019).
Âşık Halimî, 13–14 yaşlarında iken şehir hayatından bunaldığını anladığında okuldan geri kalan günlerde akrabalarının yaşadığı Kısas`ta zaman geçirmeyi düşünür. Kısas Köyü’nde itikat ehli insanların varlığını görür, onların muhabbetlerine katılır. Özellikle yaşlı, bilge insanların dikkatini çeken Âşık Halimî, kendisine değer veren bu insanların farklılığını görür ve onlar ile hiç kopmayacak bir şekilde bir bağ kurar ve hasbıhale girer. Şehir hayatı sebebiyle kopuk yaşadığı Alevi-Bektaşi felsefesini içselleştirir. Bütün gönlü ile yolun ulularından Hacı Bektaş-ı Veli`ye bağlanır "İçimde yanan bu ateş, ne yapsam sönmüyordu, alevlendikçe hep Hacı Bektaş diyordu" diyen Âşık Halimî'nin tek isteği Hacı Bektaş-ı Veli dergâhına gitmek, orayı ziyaret etmek ve Hünkâr evlatlarından bir nasip bir nefes almak olur (İlhan 2019).
Âşık Halimî, Âşık Büryânî (Hamdullah Aykut), Âşık Doksandaon (İsmail Kondu), Âşık Berdâri (İbrahim Halil Elveren), Dertli Divani (Veli Aykut), Ozan İsyani (Bakır Bozkurt), Âşık Helali (İmam Polat) gibi âşıklar ile aynı demlerde muhabbette bulunmuştur (İlhan 2019).
Aynızeliha Hanım ile 1988 yılında evlenen âşığın, Cansu, Halil İbrahim ve Asel adlarında iki kızı ile bir oğlu ayrıca Mira adında da bir torunu bulunmaktadır (İlhan 2019).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Halimî, bir usta aşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Bağlama çalmaya değil söz söylemeye ve beste yapmaya kendini vakfetmiştir. O, serbest şiirdeki denemeleri dışında bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. 8’li ve 11’li hece ölçülerini yaygın olarak kullanmıştır. Âşık Halimî, tapşımalarda en çok Halimiyem’i kullanmıştır. Dilinde Alevi-Bektaşi geleneğinin kelime kadrosu yoğun olarak bulunmaktadır. Şiirlerinde deyişlerin ve güzellemelerin yeri tür olarak belirleyicidir. Ancak “Halimi felsefem onurlu yaşam/ Dilimde yok ağam, bey ile paşam/ Vururlar bir sabah doğarım akşam/ Ben ölmem, ben ölmem, ben ölmem”, “Ezen onlar ezilen biz/ Kerbela’da kesilen biz/ Çorum, Sivas, Maraş, Gazi/ Fetvalarla vurulan biz” gibi sosyo-kültürel gündem odaklı şiirleri de bulunmaktadır (İlhan 2019).
Mahlasını alma hikâyesi ise 1985 yılında gerçekleşir. Hacı Bektaş-ı Veli dergâhından Yusuf Ziya Çelebi’nin Şanlıurfa Kısas’ı ziyaretini haber alan Hacı İsa Özbay, huzura giderek Kul İsa mahlası ile “Özümden meftunum tutkunum size/ Pirime eyvallah aşığım size” ile başlayan “Kul İsa’yım haller genç yaşta duman/ Ulu divan sebep Hak’tandır Derman/ Feleğe sorarım bu nasıl derman/ Kılınsa bir çare benim halime” diye biten şiirini okur. Yusuf Ziya Çelebi, Kul İsa mahlasını kullanan Özbay’a “Âşık Halimi” diyerek, parmağını batırdığı bir tas suyu içmesini ister ve verilen suyu nuş eden âşık, mahlasını almış olur (İlhan 2019).
Eserleri çeşitli sanatçılar tarafından okunmuş olup yurtiçinde ve yurtdışında türkü dinleyicileri tarafından yakından takip edilmektedir. Âşık Halimî ile ilgili bilgilerin büyük bir bölümü iki kitap ve Bekir Oğuzbaşaran danışmanlığında Şenay Tüfek tarafından hazırlanan bir bitirme tezinde yer almaktadır (Atılgan 1992; Tüfek 1997; Atılgan-Acet 2001). Bunun yanından farklı zaman dilimlerinde bazı dergilerde de şiirleri yayımlanmıştır. Başka sanatçılar tarafından icra edilmiş ondan fazla şiiri ve bestesi bulunmaktadır. Deste Günaydın’ın 1999 yılında Özdemir Plak etiketiyle yayınlanan Sürgünüm Oy Oy albümünde sözü ve müziği Âşık Halimi’ye ait Ben Ölmem Oy Oy; Gülşen Altun’un 2007 yılında Aydın Müzik etiketiyle yayınlanan Gezdimde Geldim albümünde sözü Âşık Halimi’ye müziği yine âşığa ve Fercemi’ye (Merdan Eren) ait Zat-ı Şahane; Selda Bağcan’ın 2001 yılında Majör Müzik Yapım tarafından yayınlanan Halkım adlı albümünde sözü ve müziği âşığa ait Çorum Sivas Maraş Gazi; Özcan Türe’nin 2012 yılında DMC etiketiyle yayınlanan Kül Eyledin albümünde sözleri Âşık Halimi’ye müziği Lütfü Gültekin’e ait albüm adıyla aynı parça; Gülten Benli’nin 2012 yılında DMC etiketiyle yayınlanan Aşkın Girdabı albümünde müziği anonim düzenlemesi Erdal Erzincan’a sözleri Âşık Halimi’ye ait Aşkın Girdabı; Tolga Sağ’ın 2013 yılında DMC etiketiyle yayınlanan Nâr-ı Hasret albümünde Ali Seydi Dede’nin kaynak kişisi olduğu anonim beste olan, sözlerini âşığın yazdığı Şems-i Kamer; Ebru Keleş’in 2016 yılında İber Prodüksiyon tarafından yayınlanan Güman albümünde sözü ve müziği âşığa ait olan Aşkın Zindanı; Özge Çam’ın 2016 yılında İda&Seyhan Müzik etiketiyle yayınlanan İlk Nefes albümünde sözleri âşığa, müziği Erdal Erzincan’a ait olan Yar Elinden; Gülten Benli’nin 2016 yılındaki Lütfeyle albümünde, Gültekinler’in 2018 yılındaki Fukara albümünde sözleri Âşık Halimi’ye müziği Lütfü Gültekin’e ait Bilesin; Ulvi Genç’in 2018 yılında İber Prodüksiyon tarafından yayınlanan Gözlerini Sevdiğim/ Tuana adlı albümünde sözleri âşığa müziği sanatçıya ait Şem’ine Pervane Oldum bunlardan bazılarıdır (İlhan 2019).
Kaynakça
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil - Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Tüfek, Şenay (1997). Âşık Halimi’nin Şiirleri. Bitirme Tezi. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
Hacı İsa Özbay, Urfa, 1966, Lise Mezunu, Âşık/Polis [M.Emir İlhan tarafından 03.01.2019 tarihinde yapılan görüşme].
Urfa Ağzı'nda -lıh yapım eki.
Harran Excavations Works in 2017 Excavations were carried out in 2017 at the Perfume Shop and Palace Bath by the Harran archeology excavation team. In this article, information is given about the workshop, pool, hall, store and hundreds... more
Harran Excavations Works in 2017
Excavations were carried out in 2017 at the Perfume Shop and Palace Bath by the Harran archeology excavation team. In this article, information is given about the workshop, pool, hall, store and hundreds of sphero conical vessels that have fallen off the shelves. Also, the cold room (frigidarium), undressing room (apodyterium) and hot rooms (caldarium) of the Saray Bath, which was excavated in Harran Castle, are introduced.
ÖZET
Harran arkeoloji kazı ekibi tarafından 2017 yılında Parfümeri Dükkanı ve Saray Hamamı'nda yapılan kazı çalışmaları tanıtılmaktadır. Bu makalede, Parfümeri Dükkanı'nın işliği, havuzu, salonu, deposu ve raflardan düşmüş halde bulunan yüzlerce konik kubbeli kaplar hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca Harran İçkale'de kazısı yapılan Saray Hamamı'nın soğukluk, soyunmalık ve sıcaklık odaları tanıtılmaktadır.
Excavations were carried out in 2017 at the Perfume Shop and Palace Bath by the Harran archeology excavation team. In this article, information is given about the workshop, pool, hall, store and hundreds of sphero conical vessels that have fallen off the shelves. Also, the cold room (frigidarium), undressing room (apodyterium) and hot rooms (caldarium) of the Saray Bath, which was excavated in Harran Castle, are introduced.
ÖZET
Harran arkeoloji kazı ekibi tarafından 2017 yılında Parfümeri Dükkanı ve Saray Hamamı'nda yapılan kazı çalışmaları tanıtılmaktadır. Bu makalede, Parfümeri Dükkanı'nın işliği, havuzu, salonu, deposu ve raflardan düşmüş halde bulunan yüzlerce konik kubbeli kaplar hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca Harran İçkale'de kazısı yapılan Saray Hamamı'nın soğukluk, soyunmalık ve sıcaklık odaları tanıtılmaktadır.
Hayatı Asıl adı Ali Narin olan âşık, 1969 yılının Şubat ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Halil ile Gülçün’nün evliliklerinden dünyaya gelen... more
Hayatı
Asıl adı Ali Narin olan âşık, 1969 yılının Şubat ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Halil ile Gülçün’nün evliliklerinden dünyaya gelen âşık, dördü kız üçü erkek olmak üzere yedi kardeştir. 1983 yılında erkek kardeşlerinden birini bir trafik kazasında kaybeder. İlk ve ortaokulu Kısas’ta bitirir. Liseyi ise 2001 yılında, açık lise sınavlarına girerek tamamlar. 1989 yılında askere gider ve acemiliğini Sivas’ta çavuş talimgâhında yapar. Ustalığını Kars Ardahan’da inzibat çavuşu olarak yapar. On sekiz aylık askerliğini 1991 yılının beşinci ayında tamamlar. 1993 yılında o zamanlar belediye olan Kısas Belediyesi’nde memur olarak girer. 2014 yerel seçimlerinin ardından Şanlıurfa’nın büyükşehir statüsüne geçmesiyle kadrosu Şanlıurfa Haliliye İlçe Belediyesi’ne aktarılır. Hâlihazırda aynı kurumda memur olarak çalışmaktadır (İlhan 2018).
Âşık Can Ali, beş altı yaşlarından itibaren babasıyla beraber Cemlere katılmaya başlar. Âşıklığa olan meylini Cemevine gide gele kazanır. Âşıklarla beraber saz çalmaya ve deyiş söylemeye başlar. Sekiz dokuz yaşlarından itibaren bağlama çalmayı da Cemlerde göre göre, kendi kendine öğrenir (İlhan 2018). Âşık Can Ali, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Âşık Doksandaon, Âşık Büryâni (Hamdullah Aykut), Âşık Sefâî (Mehmet Acet), Âşık Halit Aşan, Dertli Divani (Veli Aykut), Âşık Berdâri (İbrahim Halil Elveren) gibi birçok âşık ile aynı mecliste bulunmuştur. Bu âşıklarla dini günlerde, muhabbet ortamlarında ve Cemlerde beraber saz çalıp şiirler söylemişlerdir (İlhan 2018).
1993 yılında dayısının kızı Selime ile evlenen âşığın bu evliliğinden İbrahim Halil, Hüseyin Kalender ve İlayda adında iki oğlu ile bir kızı dünyaya gelmiştir (İlhan 2018).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Can Ali, bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Küçük yaşlardan itibaren gittiği Cemlerdeki usta âşıkları dinleyip onlardan etkilenerek âşıklığa ve zakirliğe başlamıştır. Can Ali, âşıklık sanatını Cemlerin meşkinden özümlemiştir. O, bütün şiirlerini hece ölçüsü (8’li ve 11’li ) ile yazmıştır. Bu şiirlerinde yarım ve tam kafiyeyi tercih etmiştir. Şiirlerinin büyük bir kısmını koşma nazım biçiminde oluşturan şair, hem usta malı hem de kendi şiirlerini okumaktadır (İlhan 2018). Ali Narin mahlasını devamlı gitmiş olduğu ve sık sık beldelerine gelen Hacı Bektaş-ı Veli evlatlarından, mürşitlerinden almıştır. Cemalettin Ulusoy’un vefat ettiği yıl onun himmetiyle yeğeni Emrullah Ulusoy tarafından mahlası verilmiştir (İlhan 2018).
Âşık Can Ali’nin şiirleri içerik yönünden ele alındığında büyük ölçüde Ehl-i Beyt sevgisine, doğa ve aşk güzellemelerine ve inançla ilgili temalara ağırlık verdiği görülür. “Hak aşkına kurban can ile seri/Ulular ulusu Ali dost deyin”, “Tüm seven dostların ol kıblegahım / Medet senden olsun Cemal Efendim” (Kolektif 2007:27) gibi mısralarda inanç unsurlarının yoğunluğu görülmektedir. Dini tasavvufi halk edebiyatı konuları şiirinin temel ayağıdır. Usta malı olarak Sıtkı, Sadık, Nesimi, Virâni, Fuzûli, Pîr Sultan Abdal, Güzide Ana, Hasreti (Hamdullah Çelebi) ve diğer Hacı Bektaş evlatlarının deyişlerini okur (İlhan 2018).
Hakkındaki bilgiler özellikle üç kitap ve bir CD’de yer almaktadır. Cem Vakfı’nın Kısas Yayınları Dizisi’ne ek olarak çıkan Kısas’ın Sesi albümünde “Gül yüzlü sultanım geldim kapına” deyişini seslendirmiştir (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007).
Kaynakça
Ali Narin, Kısas, 1969, Lise Mezunu, Âşık/Memur [M.Emir İlhan tarafından 21.12.2018 tarihinde yapılan görüşme]
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Asıl adı Ali Narin olan âşık, 1969 yılının Şubat ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Halil ile Gülçün’nün evliliklerinden dünyaya gelen âşık, dördü kız üçü erkek olmak üzere yedi kardeştir. 1983 yılında erkek kardeşlerinden birini bir trafik kazasında kaybeder. İlk ve ortaokulu Kısas’ta bitirir. Liseyi ise 2001 yılında, açık lise sınavlarına girerek tamamlar. 1989 yılında askere gider ve acemiliğini Sivas’ta çavuş talimgâhında yapar. Ustalığını Kars Ardahan’da inzibat çavuşu olarak yapar. On sekiz aylık askerliğini 1991 yılının beşinci ayında tamamlar. 1993 yılında o zamanlar belediye olan Kısas Belediyesi’nde memur olarak girer. 2014 yerel seçimlerinin ardından Şanlıurfa’nın büyükşehir statüsüne geçmesiyle kadrosu Şanlıurfa Haliliye İlçe Belediyesi’ne aktarılır. Hâlihazırda aynı kurumda memur olarak çalışmaktadır (İlhan 2018).
Âşık Can Ali, beş altı yaşlarından itibaren babasıyla beraber Cemlere katılmaya başlar. Âşıklığa olan meylini Cemevine gide gele kazanır. Âşıklarla beraber saz çalmaya ve deyiş söylemeye başlar. Sekiz dokuz yaşlarından itibaren bağlama çalmayı da Cemlerde göre göre, kendi kendine öğrenir (İlhan 2018). Âşık Can Ali, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Âşık Doksandaon, Âşık Büryâni (Hamdullah Aykut), Âşık Sefâî (Mehmet Acet), Âşık Halit Aşan, Dertli Divani (Veli Aykut), Âşık Berdâri (İbrahim Halil Elveren) gibi birçok âşık ile aynı mecliste bulunmuştur. Bu âşıklarla dini günlerde, muhabbet ortamlarında ve Cemlerde beraber saz çalıp şiirler söylemişlerdir (İlhan 2018).
1993 yılında dayısının kızı Selime ile evlenen âşığın bu evliliğinden İbrahim Halil, Hüseyin Kalender ve İlayda adında iki oğlu ile bir kızı dünyaya gelmiştir (İlhan 2018).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Can Ali, bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Küçük yaşlardan itibaren gittiği Cemlerdeki usta âşıkları dinleyip onlardan etkilenerek âşıklığa ve zakirliğe başlamıştır. Can Ali, âşıklık sanatını Cemlerin meşkinden özümlemiştir. O, bütün şiirlerini hece ölçüsü (8’li ve 11’li ) ile yazmıştır. Bu şiirlerinde yarım ve tam kafiyeyi tercih etmiştir. Şiirlerinin büyük bir kısmını koşma nazım biçiminde oluşturan şair, hem usta malı hem de kendi şiirlerini okumaktadır (İlhan 2018). Ali Narin mahlasını devamlı gitmiş olduğu ve sık sık beldelerine gelen Hacı Bektaş-ı Veli evlatlarından, mürşitlerinden almıştır. Cemalettin Ulusoy’un vefat ettiği yıl onun himmetiyle yeğeni Emrullah Ulusoy tarafından mahlası verilmiştir (İlhan 2018).
Âşık Can Ali’nin şiirleri içerik yönünden ele alındığında büyük ölçüde Ehl-i Beyt sevgisine, doğa ve aşk güzellemelerine ve inançla ilgili temalara ağırlık verdiği görülür. “Hak aşkına kurban can ile seri/Ulular ulusu Ali dost deyin”, “Tüm seven dostların ol kıblegahım / Medet senden olsun Cemal Efendim” (Kolektif 2007:27) gibi mısralarda inanç unsurlarının yoğunluğu görülmektedir. Dini tasavvufi halk edebiyatı konuları şiirinin temel ayağıdır. Usta malı olarak Sıtkı, Sadık, Nesimi, Virâni, Fuzûli, Pîr Sultan Abdal, Güzide Ana, Hasreti (Hamdullah Çelebi) ve diğer Hacı Bektaş evlatlarının deyişlerini okur (İlhan 2018).
Hakkındaki bilgiler özellikle üç kitap ve bir CD’de yer almaktadır. Cem Vakfı’nın Kısas Yayınları Dizisi’ne ek olarak çıkan Kısas’ın Sesi albümünde “Gül yüzlü sultanım geldim kapına” deyişini seslendirmiştir (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007).
Kaynakça
Ali Narin, Kısas, 1969, Lise Mezunu, Âşık/Memur [M.Emir İlhan tarafından 21.12.2018 tarihinde yapılan görüşme]
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Urfa tarihten günümüze sosyal ve kültürel yönleriyle daima ön planda olan pek çok seyyahın dikkatini çeken stratejik öneme sahip bir şehirdir. Tarihte özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Urfa’da çok sayıda misyonerin... more
Urfa tarihten günümüze sosyal ve kültürel yönleriyle daima ön planda
olan pek çok seyyahın dikkatini çeken stratejik öneme sahip bir şehirdir. Tarihte özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Urfa’da çok sayıda misyonerin hastane, eğitim kurumları, yetimhane, fabrikalar vb. kuruluşların açılmasına öncülük etmelerinin temelinde de Urfa’nın sosyokültürel yapısının önemli bir yeri olmuştur.
Bu nedenle tarihin pek çok döneminde bu kent seyyahların uğrak noktalarından biri olmuş ve bölgeyi gezen Batılı seyyahların Urfa’ya dair izlenimlerini yayınladıkları eserler ise Batı dünyasının adeta oryantalist bakış açılarını ortaya koyan birer eser olma niteliği taşımıştır
olan pek çok seyyahın dikkatini çeken stratejik öneme sahip bir şehirdir. Tarihte özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Urfa’da çok sayıda misyonerin hastane, eğitim kurumları, yetimhane, fabrikalar vb. kuruluşların açılmasına öncülük etmelerinin temelinde de Urfa’nın sosyokültürel yapısının önemli bir yeri olmuştur.
Bu nedenle tarihin pek çok döneminde bu kent seyyahların uğrak noktalarından biri olmuş ve bölgeyi gezen Batılı seyyahların Urfa’ya dair izlenimlerini yayınladıkları eserler ise Batı dünyasının adeta oryantalist bakış açılarını ortaya koyan birer eser olma niteliği taşımıştır
Hayatı Aşir Kayabaşı doğum yılı daha erken tarihlerde olsa da kimlik bilgisine göre 1956 yılında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas köyünde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Ailesinin lakabı... more
Hayatı
Aşir Kayabaşı doğum yılı daha erken tarihlerde olsa da kimlik bilgisine göre 1956 yılında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas köyünde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Ailesinin lakabı Aliağalar’dır. Şeyho/Şeyh Müslüm ile Fatma’nın evliliklerinden dünyaya gelen Kayabaşı, öz anneden ikisi erkek biri kız üç kardeş, üvey annesinden ise sekiz kardeşi vardır. Muharrem Ayı’nın onuncu günü doğduğu için adını Aşir olarak almıştır. İlkokulu Kısas’ta okur. Babasının memurluk görevi dolayısıyla eğitimine Urfa Siverek’te devam eder. 1972 yılında Siverek Lisesi Edebiyat Bölümü’nü birincilikle bitirir. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü’nü kazanır. Hacettepe Üniversitesi’nde Doç.Dr.Ünal Nalbantoğlu danışmanlığında hazırladığı “Kısas Köyü’nün Toplumsal Yapısı ve Nüfus Hareketleri” adlı yüksek lisans bitirme tezi ile 1977 yılında mezun olur. Mezuniyetinin ardından 1978 yılında Urfa Kapalı ve Açık Cezaevi’ne Sosyal Hizmet Uzmanı olarak atanır. Ardından Samsun Kapalı ve Isparta Kapalı ve Açık Cezaevi’nde görev yapar. Hâlihazırda Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda çalışmaktadır (Aran 2014:55; İlhan 2019).
Küçük yaşlardan itibaren Cemlerdeki ve muhabbet meclislerindeki saz ve söz ortamından etkilenmiştir ancak hem geleneğine hem de kendisine dönük şairane farkındalık, cezaevlerindeki görevleri dolayısıyla inşa olur. Kendi ifadesiyle “diyalektik çelişki ve yaşanmış acılara ilişkin farkındalık” sonucu şiir söylemeye başlar. Aşir Kayabaşı kendi çağındaki âşıklarla birlikte meşk ortamlarında bulunmuş ve söz söylemiştir (İlhan 2019).
1976 yılında Hüsne/Hüsniye Hanım ile evlenen Kayabaşı’nın Hüseyin, Serpil, Selçuk, Sevilay Can ve Mehmet Şah adında beş çocuğu vardır (İlhan 2019).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Aşir Kayabaşı, kendisini âşık olarak değil şair olarak tanımlamaktadır. Diyalektik çelişkiler, toplumsal sorunlar, tarihi, coğrafi ve tasavvufi konularda açıklayıcı izahatlar ve vurgulamaları esas almaya çalıştığını ifade etmektedir. Şiirlerinde Kısas âşıklık geleneğinin birikiminin yanında Ahmet Arif, Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Âşık Veysel ve diğer bazı isimlerden etkilenir. Şiirleri tür olarak ekseriyetle toplumsal meseleler olsa da güzellemeleri ve deyişleri de vardır. Şiirleri büyük ölçüde serbest biçimli hece ölçüsündedir (İlhan 2019).
Mahlas kullandığında Aşirî mahlasını kullanmaktadır. Alevi-Bektaşi geleneğine atıfla “Aşiri, aşirden aşure yapar/ Dağıtır canlara nur iman ile/ Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına Aşure çorbası yemez misiniz?” mısraları buna örnektir (İlhan 2019).
Usta malı olarak Kısaslı aşıkların deyişlerinin yanında Teslim Abdal, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Nesimi, Şah Hatayi, Virani ve Yemini gibi isimlerden deyişler okumaktadır (İlhan 2019). Şiirlerinin büyük bir bölümü Cem dergisinde, makale ve araştırma yazıları Şanlıurfa’nın yerel gazetelerinden Hizmet, Güneydoğu, Halkın Sesi ve Anadolu Gazetesi’nde yayımlanır (İlhan 2019).
Hakkındaki bilgilere özellikle dört kitapta ulaşmak mümkündür (Aran 2014; Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007). 2012 yılında yayımlanmış Urfa Dağlarında Köroğlu Esemoğlu Kuloğlu adında bir inceleme kitabı bulunmaktadır. Halil Atılgan’ın Kısaslı Âşıklar kitabının giriş şiirinin de adı olan “Kısaslıdır Bizim Aslımız” adlı şiir kitabı baskıya hazır durumda olup yakın tarihte basılacaktır.
Kaynakça
Aran, İzzet (haz.) (2014). Urfa’da Bir Kültür Deryası: Kısas. İskenderun:Color Ofset Matbaacılık.
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Aşir Kayabaşı, Kısas, 1956, Üniversite Mezunu, Âşık/Memur [M.Emir İlhan tarafından 03.01.2019 tarihinde yapılan görüşme].
Eserleri
Adı Yayınevi Yayın Yeri Basım Yılı Sayfa Sayısı Eser Dili Eser Türü Eser Not
Urfa Dağlarında Köroğlu Esemoğlu Kuloğlu Sembol Ofset Şanlıurfa 2012 240 İnceleme
Aşir Kayabaşı doğum yılı daha erken tarihlerde olsa da kimlik bilgisine göre 1956 yılında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas köyünde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Ailesinin lakabı Aliağalar’dır. Şeyho/Şeyh Müslüm ile Fatma’nın evliliklerinden dünyaya gelen Kayabaşı, öz anneden ikisi erkek biri kız üç kardeş, üvey annesinden ise sekiz kardeşi vardır. Muharrem Ayı’nın onuncu günü doğduğu için adını Aşir olarak almıştır. İlkokulu Kısas’ta okur. Babasının memurluk görevi dolayısıyla eğitimine Urfa Siverek’te devam eder. 1972 yılında Siverek Lisesi Edebiyat Bölümü’nü birincilikle bitirir. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü’nü kazanır. Hacettepe Üniversitesi’nde Doç.Dr.Ünal Nalbantoğlu danışmanlığında hazırladığı “Kısas Köyü’nün Toplumsal Yapısı ve Nüfus Hareketleri” adlı yüksek lisans bitirme tezi ile 1977 yılında mezun olur. Mezuniyetinin ardından 1978 yılında Urfa Kapalı ve Açık Cezaevi’ne Sosyal Hizmet Uzmanı olarak atanır. Ardından Samsun Kapalı ve Isparta Kapalı ve Açık Cezaevi’nde görev yapar. Hâlihazırda Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda çalışmaktadır (Aran 2014:55; İlhan 2019).
Küçük yaşlardan itibaren Cemlerdeki ve muhabbet meclislerindeki saz ve söz ortamından etkilenmiştir ancak hem geleneğine hem de kendisine dönük şairane farkındalık, cezaevlerindeki görevleri dolayısıyla inşa olur. Kendi ifadesiyle “diyalektik çelişki ve yaşanmış acılara ilişkin farkındalık” sonucu şiir söylemeye başlar. Aşir Kayabaşı kendi çağındaki âşıklarla birlikte meşk ortamlarında bulunmuş ve söz söylemiştir (İlhan 2019).
1976 yılında Hüsne/Hüsniye Hanım ile evlenen Kayabaşı’nın Hüseyin, Serpil, Selçuk, Sevilay Can ve Mehmet Şah adında beş çocuğu vardır (İlhan 2019).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Aşir Kayabaşı, kendisini âşık olarak değil şair olarak tanımlamaktadır. Diyalektik çelişkiler, toplumsal sorunlar, tarihi, coğrafi ve tasavvufi konularda açıklayıcı izahatlar ve vurgulamaları esas almaya çalıştığını ifade etmektedir. Şiirlerinde Kısas âşıklık geleneğinin birikiminin yanında Ahmet Arif, Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Âşık Veysel ve diğer bazı isimlerden etkilenir. Şiirleri tür olarak ekseriyetle toplumsal meseleler olsa da güzellemeleri ve deyişleri de vardır. Şiirleri büyük ölçüde serbest biçimli hece ölçüsündedir (İlhan 2019).
Mahlas kullandığında Aşirî mahlasını kullanmaktadır. Alevi-Bektaşi geleneğine atıfla “Aşiri, aşirden aşure yapar/ Dağıtır canlara nur iman ile/ Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına Aşure çorbası yemez misiniz?” mısraları buna örnektir (İlhan 2019).
Usta malı olarak Kısaslı aşıkların deyişlerinin yanında Teslim Abdal, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Nesimi, Şah Hatayi, Virani ve Yemini gibi isimlerden deyişler okumaktadır (İlhan 2019). Şiirlerinin büyük bir bölümü Cem dergisinde, makale ve araştırma yazıları Şanlıurfa’nın yerel gazetelerinden Hizmet, Güneydoğu, Halkın Sesi ve Anadolu Gazetesi’nde yayımlanır (İlhan 2019).
Hakkındaki bilgilere özellikle dört kitapta ulaşmak mümkündür (Aran 2014; Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007). 2012 yılında yayımlanmış Urfa Dağlarında Köroğlu Esemoğlu Kuloğlu adında bir inceleme kitabı bulunmaktadır. Halil Atılgan’ın Kısaslı Âşıklar kitabının giriş şiirinin de adı olan “Kısaslıdır Bizim Aslımız” adlı şiir kitabı baskıya hazır durumda olup yakın tarihte basılacaktır.
Kaynakça
Aran, İzzet (haz.) (2014). Urfa’da Bir Kültür Deryası: Kısas. İskenderun:Color Ofset Matbaacılık.
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Aşir Kayabaşı, Kısas, 1956, Üniversite Mezunu, Âşık/Memur [M.Emir İlhan tarafından 03.01.2019 tarihinde yapılan görüşme].
Eserleri
Adı Yayınevi Yayın Yeri Basım Yılı Sayfa Sayısı Eser Dili Eser Türü Eser Not
Urfa Dağlarında Köroğlu Esemoğlu Kuloğlu Sembol Ofset Şanlıurfa 2012 240 İnceleme
Hayatı Asıl adı İbrahim Halil Elveren olan âşık, 1968 yılının Ağustos ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas köyünde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Bektaş ile Fadime’nin evliliklerinden... more
Hayatı
Asıl adı İbrahim Halil Elveren olan âşık, 1968 yılının Ağustos ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas köyünde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Bektaş ile Fadime’nin evliliklerinden dünyaya gelen âşık, üçü kız üçü erkek olmak üzere altı kardeştir. İlkin Kul Halil mahlasını kullanan âşık daha sonra Âşık Doksandaon’un (İsmail Kondu) bir sözünün ilhamıyla mahlasını Berdâri olarak değiştirir. Ataları zamanında değirmecilikle uğraştıklarından sülaleleri Hamaçlar olarak adlandırılmıştır. Soy isimleri de yardımseverlikleri ile bilindiklerinden Elveren olarak verilmiştir. Küçük yaşlardan itibaren köy işlerine yardım etmekle beraber eğitimine devam etmiş, 1985 yılında Şanlıurfa Endüstri Meslek Lisesi Ağaç İşleri ve Mobilya bölümünden mezun olmuştur. 1988-1990 yılları arasında askerlik görevini yapmıştır. Askerliğini İzmir Subay Orduevi’nde müzisyen olarak tamamlamış, köyüne dönünce halk edebiyatına ve sanata duymuş olduğu ilgiden dolayı derleme yapmaya başlamış;yaşlılardan maniler, hikâyeler derlemiştir. 1993-1997 yılları arası Kısas Belediyesi’nde başkâtip olarak dört yıl çalışmıştır. Ardından hâlihazırda devam ettiği Ankara Çankaya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde müzisyen olarak çalışmaya başlamıştır (İlhan 2018).
Âşıklığa olan meylinin (kendi ifadesiyle ozanlığa) daha anne karnındayken gittiği Cemler ile başladığını belirtmiştir. Berdâri, Cemde birçok bağlamanın akort edilip hep birlikte çalınmasındaki tınının onu etkilediğini ifade etmiştir. 13-14 yaşlarında bağlama sahibi olamadığı için, tahta yün tokacına un eleğinin altındaki ince misinaya benzeyen naylon telleri çıkarıp çiviyle alttan ve üstten iki üç tane tel takıp, mızrabını da eski plastik deterjan kaplarından yapıp öyle kendi kendine bağlama talimi yapmıştır. Ağabeyi on dokuz yaşlarındayken amcaları ağabeyine saza özenmesi ve çalması için bir divan bağlama hediye etmiş ancak ağabeyi askere gidince bağlama Berdâri’ye kalmıştır. Divan sazın âşığın cüssesine büyük gelmesine ve akort yapmayı bilmemesine rağmen Cemde duyduklarını bozuk akortla da olsa çalmaya çalışmıştır. Bağlamayı kendi imkânları ile öğrenmiş olan Berdâri, âşıklık feyzini Âşık Doksandaon (İsmail Kondu), Âşık Mahzûni Şerif (Şerif Cırık) ve Âşık Hüdâi’den (Sabri Orak) almış ve bu isimlerle beraber muhabbet ortamının içinde bulunmuştur. Badeli âşık değildir (İlhan 2018).
Berdâri, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Kısas’ta Doksandaon, Halit Aşan, Üryani, Âşık Sefâî, Meftûni, Hâlimi, Dertli Divani, Devrâni, Celâli, Ceylâni, Engîni, Âşık Helâli gibi birçok âşık ile birlikte bulunmuştur. Aynı köyde yaşadıklarından dolayı gerek aşure etkinliklerinde, gerek pilav günlerinde, gerek muhabbet ortamlarında gerek Cemlerde beraber saz çalıp söz söylemişlerdir. Bunun yanında Âşık Mahzûni Şerif, Âşık Hüdâi, Mahrûmi, Garip Kâmil, Emrah Mahzûni, Gönüllü Coşkun, Âşık Dîdâri, Mehmet Gökçe, Yanık Ahmet Şahinoğlu, Kul Kemal Işık, Sefil Ahmet ve Kul Hasan ‘la beraber meşk etmiştir (İlhan 2018).
Çocukluğundan itibaren el sanatları ve el işlerinde yeteneğini geliştirmiştir. Ağaçtan bağlama, kara saban ve at arabası gibi eşyalar yapmıştır. Meslek lisesine gidince bunların çok faydasını görmüştür. Alevi-Bektaşi geleneğine ve müziğe olan derin tutkusundan dolayı lise eğitiminin gerekliliği üzerine değil daha çok sosyal ve kültürel uğraşılar içinde yer almıştır. 1993–1997 yılları arasında o zaman belediye olan Kısas’ta başkâtip olarak hem sosyal hem de kültürel çalışmalar konusunda çalışmalar yürütmüştür. 1998 yılında Ankara’ya taşınmıştır. O zamandan bugüne saz sanatçısı ve solist olarak Çankaya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde müzisyenlik görevini yürütmekte ve birçok sahne ve konser çalışmasında görev almaktadır. Berdâri, Türkiye’nin birçok yerinde birçok programa katılmış ayrıca yurtdışında Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Fransa gibi ülkelerde bulunmuş icralarını gerçekleştirmiştir. Berdâri 1994 yılında Yıldız Hanım ile evlenmiştir. Yıldız Elveren, Milli Eğitim Bakanlığı’nda matematik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Çiftin Doğa adında bir oğlu vardır (İlhan 2018).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Berdâri, bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Âşıklık sanatını Cemlerden ve büyük ölçüde Âşık Doksandaon, Âşık Mahzûni Şerif ve Âşık Hüdai’den almıştır. Bu üç ismi sanatkârlığının ustaları olarak kabul etmiştir. Âşık, bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım ve tam kafiyeye ağırlık vermiştir. Şiirlerinin büyük bir kısmını koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Bunun dışında bazı serbest ölçülü şiir denemeleri de vardır. Berdâri âşıklığını Cemlerde ve özel günlerde ortaya koyar, profesyonel denilebilecek müzisyenlik mesleği doğrultusunda icra eder. Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okur (Atılgan 1992:130-138; Atılgan-Acet 2001:147-149,153; İlhan 2018; Sezgin 1998:148–191).
Şiirleri belli ölçeklerde özellikle üç kitap ve bir yüksek lisans tezinde yer almıştır (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Sezgin 1998). Ayrıca Cem Vakfı Kısas Yayınları dizisinde yer alan deyişler-maniler kitabında iki şiirine yer verilmiş; dizinin diğer kitaplarında da derlemelerine ve bilgisine başvurulmuştur (Kolektif 2007; Sezgin Türkkol 2007; Ulubey 2007). Bunların yanında Melih Duygulu’nun TRT repertuarında da yer alan çalışmalarında derlenen olarak yer almıştır.
Âşık, önceleri yalnızca Halil ismini kullanmış, Halil Atılgan’ın 1992 yılında yayınlanan kitabı için hazırlıklar yapıldığı sırada kendisine mahlası sorulduğunda Kul sözünü ekleyerek Kul Halil mahlasını ortaya çıkarmıştır. 1990’lı yılların başında hızlandırdığı mani, fıkra, ninni, ağıt, deyiş vs. derleme işinde gösterdiği azami gayretten ötürü bir gün Âşık Doksandaon “sen kendini bu kültüre berdâr etmişsin” der. Doksandaon’un âşık için “sen kendini bu kültüre asmışsın; sen kendini bu kültüre feda etmişsin” anlamında kullandığı bu ifade İbrahim Halil Elveren’in nihai mahlası olur (İlhan 2018).
Berdâri de geleneğin vazgeçilmez olarak kabul ettiği üzere tapşırmaya önem vermiş bütün şiirlerinin son kıtasında mahlasını anmıştır. Sırasıyla Halil, Kul Halil ve Berdâri mahlaslarını kullanmıştır. Dilini sade bir Türkçenin kelime kadrosuyla zenginleştirmiştir. Gündelik yaşamda mevzubahis kelimeleri “Görmedim balayı,bilmem diskotek/ ‘Ayol,pardon' hiç anlamam ne demek?” gibi mısralarda, mahalli söyleyişleri ise “Yarimin kokusun selden alıram”, “Dil inen sevmekte yârış mı olur?” gibi mısralarda görmek mümkündür. İrticalen söyleme gücü kuvvetli olan âşığın karşılaşmalar arasında Adıyamanlı Âşık Garip Kâmil ile yaptığı “Bize safa geldin Kamil/ Sizde safa bulduk Halil” redifli atışmaları en bilinenidir. Diğer ölçülerde şiirleri bulunsa da yaygın olarak 11’li hece ölçüsünü kullanmıştır (Sezgin 1998:148–191; Atılgan 1992:130–138; Atılgan-Acet 2001:147–149,153).
Âşık Berdâri’nin şiirleri içerik yönünden ele alındığında deyişlerin ve toplumsal eleştirinin çalışmalarında yoğun biçimde yer aldığı görülür. Lirizmin yoğun olduğu güzelleme denemeleri de bulunmaktadır. Âşık kendini, Hz. Ali ve Atatürk sevgisinin yanında güncel konulardan bahseden, halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan bir ozan olarak görmektedir. Kısas’ta maddi durumu iyi olmayan insanları hem tahkiye etmekte hem de şiirlerine konu etmektedir.
Âşık tarzı şiir geleneğinin yanında dini tasavvufi halk edebiyatı konuları, şiirinin iki güçlü ayağıdır. Konularına göre tasnif edildiğinde güzellemeler, nasihatlar, taşlamalar ve deyişler en yaygın kullandığı dört konu arasında yer almaktadır. Doğrudan, nasihat ve hitap yoluyla, dedim dedi’li, atasözleri, deyimler, telmihler ve yergiler yoluyla anlatımı göze çarpanlardır.
Hikâyeciliğinde telif çalışmalar ortaya koymasının yanı sıra otuz yıldan fazla bir zamanda derlemiş olduğu hikâyeleri de aktarmaktadır. Hatıralarının, derlemelerinin, şiirlerinin ve hikâyelerinin yer aldığı geniş çaplı bir eser üzerinde çalışmaktadır.
Kaynakça
Akbıyık, Abuzer (2012). “Halk Şiirinde Kısaslı Âşıklar”. Şurkav Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi. S.13. s. 42–46.
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
İbrahim Halil Elveren, Kısas,1968, Lise Mezunu, Âşık/Müzisyen [M.Emir İlhan tarafından 05.12.2018 tarihinde yapılan görüşme].
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Sezgin, Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Sezgin Türkkol, Fatma (2007). Kısas Masalları. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Soyyer, A.Yılmaz (1992). Şanlıurfa’nın Kısas Beldesi’nde Bir Toplumsal ve Kültürel Yapı Çözümlemesi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Ulubey, Fatma (hzl.) (2007). Bir Şehir-Bir Belde Kısas. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Asıl adı İbrahim Halil Elveren olan âşık, 1968 yılının Ağustos ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas köyünde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Bektaş ile Fadime’nin evliliklerinden dünyaya gelen âşık, üçü kız üçü erkek olmak üzere altı kardeştir. İlkin Kul Halil mahlasını kullanan âşık daha sonra Âşık Doksandaon’un (İsmail Kondu) bir sözünün ilhamıyla mahlasını Berdâri olarak değiştirir. Ataları zamanında değirmecilikle uğraştıklarından sülaleleri Hamaçlar olarak adlandırılmıştır. Soy isimleri de yardımseverlikleri ile bilindiklerinden Elveren olarak verilmiştir. Küçük yaşlardan itibaren köy işlerine yardım etmekle beraber eğitimine devam etmiş, 1985 yılında Şanlıurfa Endüstri Meslek Lisesi Ağaç İşleri ve Mobilya bölümünden mezun olmuştur. 1988-1990 yılları arasında askerlik görevini yapmıştır. Askerliğini İzmir Subay Orduevi’nde müzisyen olarak tamamlamış, köyüne dönünce halk edebiyatına ve sanata duymuş olduğu ilgiden dolayı derleme yapmaya başlamış;yaşlılardan maniler, hikâyeler derlemiştir. 1993-1997 yılları arası Kısas Belediyesi’nde başkâtip olarak dört yıl çalışmıştır. Ardından hâlihazırda devam ettiği Ankara Çankaya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde müzisyen olarak çalışmaya başlamıştır (İlhan 2018).
Âşıklığa olan meylinin (kendi ifadesiyle ozanlığa) daha anne karnındayken gittiği Cemler ile başladığını belirtmiştir. Berdâri, Cemde birçok bağlamanın akort edilip hep birlikte çalınmasındaki tınının onu etkilediğini ifade etmiştir. 13-14 yaşlarında bağlama sahibi olamadığı için, tahta yün tokacına un eleğinin altındaki ince misinaya benzeyen naylon telleri çıkarıp çiviyle alttan ve üstten iki üç tane tel takıp, mızrabını da eski plastik deterjan kaplarından yapıp öyle kendi kendine bağlama talimi yapmıştır. Ağabeyi on dokuz yaşlarındayken amcaları ağabeyine saza özenmesi ve çalması için bir divan bağlama hediye etmiş ancak ağabeyi askere gidince bağlama Berdâri’ye kalmıştır. Divan sazın âşığın cüssesine büyük gelmesine ve akort yapmayı bilmemesine rağmen Cemde duyduklarını bozuk akortla da olsa çalmaya çalışmıştır. Bağlamayı kendi imkânları ile öğrenmiş olan Berdâri, âşıklık feyzini Âşık Doksandaon (İsmail Kondu), Âşık Mahzûni Şerif (Şerif Cırık) ve Âşık Hüdâi’den (Sabri Orak) almış ve bu isimlerle beraber muhabbet ortamının içinde bulunmuştur. Badeli âşık değildir (İlhan 2018).
Berdâri, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Kısas’ta Doksandaon, Halit Aşan, Üryani, Âşık Sefâî, Meftûni, Hâlimi, Dertli Divani, Devrâni, Celâli, Ceylâni, Engîni, Âşık Helâli gibi birçok âşık ile birlikte bulunmuştur. Aynı köyde yaşadıklarından dolayı gerek aşure etkinliklerinde, gerek pilav günlerinde, gerek muhabbet ortamlarında gerek Cemlerde beraber saz çalıp söz söylemişlerdir. Bunun yanında Âşık Mahzûni Şerif, Âşık Hüdâi, Mahrûmi, Garip Kâmil, Emrah Mahzûni, Gönüllü Coşkun, Âşık Dîdâri, Mehmet Gökçe, Yanık Ahmet Şahinoğlu, Kul Kemal Işık, Sefil Ahmet ve Kul Hasan ‘la beraber meşk etmiştir (İlhan 2018).
Çocukluğundan itibaren el sanatları ve el işlerinde yeteneğini geliştirmiştir. Ağaçtan bağlama, kara saban ve at arabası gibi eşyalar yapmıştır. Meslek lisesine gidince bunların çok faydasını görmüştür. Alevi-Bektaşi geleneğine ve müziğe olan derin tutkusundan dolayı lise eğitiminin gerekliliği üzerine değil daha çok sosyal ve kültürel uğraşılar içinde yer almıştır. 1993–1997 yılları arasında o zaman belediye olan Kısas’ta başkâtip olarak hem sosyal hem de kültürel çalışmalar konusunda çalışmalar yürütmüştür. 1998 yılında Ankara’ya taşınmıştır. O zamandan bugüne saz sanatçısı ve solist olarak Çankaya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde müzisyenlik görevini yürütmekte ve birçok sahne ve konser çalışmasında görev almaktadır. Berdâri, Türkiye’nin birçok yerinde birçok programa katılmış ayrıca yurtdışında Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Fransa gibi ülkelerde bulunmuş icralarını gerçekleştirmiştir. Berdâri 1994 yılında Yıldız Hanım ile evlenmiştir. Yıldız Elveren, Milli Eğitim Bakanlığı’nda matematik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Çiftin Doğa adında bir oğlu vardır (İlhan 2018).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Berdâri, bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Âşıklık sanatını Cemlerden ve büyük ölçüde Âşık Doksandaon, Âşık Mahzûni Şerif ve Âşık Hüdai’den almıştır. Bu üç ismi sanatkârlığının ustaları olarak kabul etmiştir. Âşık, bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım ve tam kafiyeye ağırlık vermiştir. Şiirlerinin büyük bir kısmını koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Bunun dışında bazı serbest ölçülü şiir denemeleri de vardır. Berdâri âşıklığını Cemlerde ve özel günlerde ortaya koyar, profesyonel denilebilecek müzisyenlik mesleği doğrultusunda icra eder. Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okur (Atılgan 1992:130-138; Atılgan-Acet 2001:147-149,153; İlhan 2018; Sezgin 1998:148–191).
Şiirleri belli ölçeklerde özellikle üç kitap ve bir yüksek lisans tezinde yer almıştır (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Sezgin 1998). Ayrıca Cem Vakfı Kısas Yayınları dizisinde yer alan deyişler-maniler kitabında iki şiirine yer verilmiş; dizinin diğer kitaplarında da derlemelerine ve bilgisine başvurulmuştur (Kolektif 2007; Sezgin Türkkol 2007; Ulubey 2007). Bunların yanında Melih Duygulu’nun TRT repertuarında da yer alan çalışmalarında derlenen olarak yer almıştır.
Âşık, önceleri yalnızca Halil ismini kullanmış, Halil Atılgan’ın 1992 yılında yayınlanan kitabı için hazırlıklar yapıldığı sırada kendisine mahlası sorulduğunda Kul sözünü ekleyerek Kul Halil mahlasını ortaya çıkarmıştır. 1990’lı yılların başında hızlandırdığı mani, fıkra, ninni, ağıt, deyiş vs. derleme işinde gösterdiği azami gayretten ötürü bir gün Âşık Doksandaon “sen kendini bu kültüre berdâr etmişsin” der. Doksandaon’un âşık için “sen kendini bu kültüre asmışsın; sen kendini bu kültüre feda etmişsin” anlamında kullandığı bu ifade İbrahim Halil Elveren’in nihai mahlası olur (İlhan 2018).
Berdâri de geleneğin vazgeçilmez olarak kabul ettiği üzere tapşırmaya önem vermiş bütün şiirlerinin son kıtasında mahlasını anmıştır. Sırasıyla Halil, Kul Halil ve Berdâri mahlaslarını kullanmıştır. Dilini sade bir Türkçenin kelime kadrosuyla zenginleştirmiştir. Gündelik yaşamda mevzubahis kelimeleri “Görmedim balayı,bilmem diskotek/ ‘Ayol,pardon' hiç anlamam ne demek?” gibi mısralarda, mahalli söyleyişleri ise “Yarimin kokusun selden alıram”, “Dil inen sevmekte yârış mı olur?” gibi mısralarda görmek mümkündür. İrticalen söyleme gücü kuvvetli olan âşığın karşılaşmalar arasında Adıyamanlı Âşık Garip Kâmil ile yaptığı “Bize safa geldin Kamil/ Sizde safa bulduk Halil” redifli atışmaları en bilinenidir. Diğer ölçülerde şiirleri bulunsa da yaygın olarak 11’li hece ölçüsünü kullanmıştır (Sezgin 1998:148–191; Atılgan 1992:130–138; Atılgan-Acet 2001:147–149,153).
Âşık Berdâri’nin şiirleri içerik yönünden ele alındığında deyişlerin ve toplumsal eleştirinin çalışmalarında yoğun biçimde yer aldığı görülür. Lirizmin yoğun olduğu güzelleme denemeleri de bulunmaktadır. Âşık kendini, Hz. Ali ve Atatürk sevgisinin yanında güncel konulardan bahseden, halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan bir ozan olarak görmektedir. Kısas’ta maddi durumu iyi olmayan insanları hem tahkiye etmekte hem de şiirlerine konu etmektedir.
Âşık tarzı şiir geleneğinin yanında dini tasavvufi halk edebiyatı konuları, şiirinin iki güçlü ayağıdır. Konularına göre tasnif edildiğinde güzellemeler, nasihatlar, taşlamalar ve deyişler en yaygın kullandığı dört konu arasında yer almaktadır. Doğrudan, nasihat ve hitap yoluyla, dedim dedi’li, atasözleri, deyimler, telmihler ve yergiler yoluyla anlatımı göze çarpanlardır.
Hikâyeciliğinde telif çalışmalar ortaya koymasının yanı sıra otuz yıldan fazla bir zamanda derlemiş olduğu hikâyeleri de aktarmaktadır. Hatıralarının, derlemelerinin, şiirlerinin ve hikâyelerinin yer aldığı geniş çaplı bir eser üzerinde çalışmaktadır.
Kaynakça
Akbıyık, Abuzer (2012). “Halk Şiirinde Kısaslı Âşıklar”. Şurkav Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi. S.13. s. 42–46.
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
İbrahim Halil Elveren, Kısas,1968, Lise Mezunu, Âşık/Müzisyen [M.Emir İlhan tarafından 05.12.2018 tarihinde yapılan görüşme].
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Sezgin, Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Sezgin Türkkol, Fatma (2007). Kısas Masalları. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Soyyer, A.Yılmaz (1992). Şanlıurfa’nın Kısas Beldesi’nde Bir Toplumsal ve Kültürel Yapı Çözümlemesi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Ulubey, Fatma (hzl.) (2007). Bir Şehir-Bir Belde Kısas. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
ABSTRACT On the city wall, during the excavation work of the team of Harran Üniversity Archeology Department in Harran, a piece of female statue was found in the cut stones falling from the city wall. This piece of statue belongs to a... more
ABSTRACT
On the city wall, during the excavation work of the team of Harran Üniversity Archeology Department in Harran, a piece of female statue was found in the cut stones falling from the city wall.
This piece of statue belongs to a woman whose lower part is protected from the knee. The upper part of the body is broken and missing. The base and sculpture were made by carving the same pink marble block. She wears himation and khiton.
A woman's sculpture or relief wears himation and chiton in Harran and its vicinity has not yet been found. . Our work, bearing the 3rd Suryanian inscription in Harran, shows that Syriac language is also an important in Harran.
The three lines inscription on the base of the Ḥarran statue is a monumental inscription in Edessene Aramaic carefully engraved. By comparison with inscriptions of the ancient Edessene corpus, it can be dated from the end of the 2nd cent. AD. The text indicates that the statue is dedicated to the remembrance of a woman and her husband before the goddess Nikkal. The monument is the first archaeological witness of the cult of Nikkal at Ḥarran during the Roman period.
In this presentation, the artifact belonging to a tomb will be introduced, its inscription will be translated and compared with similar ones.
ÖZET
Harran Şehir Suru’nda, Harran Arkeoloji Bölümü kazı ekibi tarafından yapılan 2016 yılı kazı çalışmaları esnasında Rakka kapısı yakınında sur duvarından düşen kesme blok taşlar içinde bir kadın heykel parçası bulundu.
Bu heykel parçası, dizden alt kısmı korunan bir kadına aittir. Kaide ve heykel aynı pembe mermer bloğun yontulmasıyla yapılmıştır. Üste himation, altta khiton giyimlidir.
Harran ve çevresinde himation ve khiton giyimli bir kadın heykeli veya kabartmasına henüz rastlanılmamış olması, Harran’da bulunan 3. Suryanice yazıtlı olması, anılan eseri önemli kılmaktadır.
The three lines inscription on the base of the Ḥarran statue is a monumental inscription in Edessene Aramaic carefully engraved. By comparison with inscriptions of the ancient Edessene corpus, it can be dated from the end of the 2nd cent. AD. The text indicates that the statue is dedicated to the remembrance of a woman and her husband before the goddess Nikkal. The monument is the first archaeological witness of the cult of Nikkal at Ḥarran during the Roman period.
Ḥarran heykelinin tabanındaki üç satır yazıt, Edessene Aramice'deki anıtsal bir yazıttır ve özenle oyulmuştur. Eski Edessene corpus yazıtları ile karşılaştırıldığında,MS 2. yüzyılın sonundan itibaren tarihlenebilir. Metin heykelin tanrıça Nikkal'dan önce bir kadının ve kocasının anısına ithaf edildiğini gösteriyor. Anıt, Roma döneminde Ḥarran'da Nikkal kültünün ilk arkeolojik tanıklığıdır.
Bu bildiride, bir mezara ait olan anılan eser tanıtılıp, yazıtı tercüme edilip, benzerleriyle karşılaştırılarak değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Kadın heykeli, mermer, Harran, Edessa, Suryanice, Nikkal, Roma.
Key Words: Woman statue, marble, Harran, Edessenian Aramaic,Nikkal, Roman.
On the city wall, during the excavation work of the team of Harran Üniversity Archeology Department in Harran, a piece of female statue was found in the cut stones falling from the city wall.
This piece of statue belongs to a woman whose lower part is protected from the knee. The upper part of the body is broken and missing. The base and sculpture were made by carving the same pink marble block. She wears himation and khiton.
A woman's sculpture or relief wears himation and chiton in Harran and its vicinity has not yet been found. . Our work, bearing the 3rd Suryanian inscription in Harran, shows that Syriac language is also an important in Harran.
The three lines inscription on the base of the Ḥarran statue is a monumental inscription in Edessene Aramaic carefully engraved. By comparison with inscriptions of the ancient Edessene corpus, it can be dated from the end of the 2nd cent. AD. The text indicates that the statue is dedicated to the remembrance of a woman and her husband before the goddess Nikkal. The monument is the first archaeological witness of the cult of Nikkal at Ḥarran during the Roman period.
In this presentation, the artifact belonging to a tomb will be introduced, its inscription will be translated and compared with similar ones.
ÖZET
Harran Şehir Suru’nda, Harran Arkeoloji Bölümü kazı ekibi tarafından yapılan 2016 yılı kazı çalışmaları esnasında Rakka kapısı yakınında sur duvarından düşen kesme blok taşlar içinde bir kadın heykel parçası bulundu.
Bu heykel parçası, dizden alt kısmı korunan bir kadına aittir. Kaide ve heykel aynı pembe mermer bloğun yontulmasıyla yapılmıştır. Üste himation, altta khiton giyimlidir.
Harran ve çevresinde himation ve khiton giyimli bir kadın heykeli veya kabartmasına henüz rastlanılmamış olması, Harran’da bulunan 3. Suryanice yazıtlı olması, anılan eseri önemli kılmaktadır.
The three lines inscription on the base of the Ḥarran statue is a monumental inscription in Edessene Aramaic carefully engraved. By comparison with inscriptions of the ancient Edessene corpus, it can be dated from the end of the 2nd cent. AD. The text indicates that the statue is dedicated to the remembrance of a woman and her husband before the goddess Nikkal. The monument is the first archaeological witness of the cult of Nikkal at Ḥarran during the Roman period.
Ḥarran heykelinin tabanındaki üç satır yazıt, Edessene Aramice'deki anıtsal bir yazıttır ve özenle oyulmuştur. Eski Edessene corpus yazıtları ile karşılaştırıldığında,MS 2. yüzyılın sonundan itibaren tarihlenebilir. Metin heykelin tanrıça Nikkal'dan önce bir kadının ve kocasının anısına ithaf edildiğini gösteriyor. Anıt, Roma döneminde Ḥarran'da Nikkal kültünün ilk arkeolojik tanıklığıdır.
Bu bildiride, bir mezara ait olan anılan eser tanıtılıp, yazıtı tercüme edilip, benzerleriyle karşılaştırılarak değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Kadın heykeli, mermer, Harran, Edessa, Suryanice, Nikkal, Roma.
Key Words: Woman statue, marble, Harran, Edessenian Aramaic,Nikkal, Roman.
The area surveyed for prehistoric periods since 2013 is within the boundaries of Şanlıurfa Central District. Neolithic, Paleolithic centers and trap areas were discovered in the area, as a result of 4 years of surface survey. Tepehan... more
The area surveyed for prehistoric periods since 2013 is within the boundaries of Şanlıurfa Central District. Neolithic, Paleolithic centers and trap areas were discovered in the area, as a result of 4 years of surface survey. Tepehan Mound is the most important and large-scale settlement among the Neolithic settlements discovered in 2017. Tepehan Höyük with its 112 decare area is the fourth largest mound after Göbekli Tepe, Karahan Tepe and Ayanlar Höyük, which are all located in the area. In addition to this, in 2017 many settlements belong to Late Roman have been identified. Key Words: Şanlıurfa, Neolithic Period, Tepehan Höyük, Göbekli Tepe, Karahan Tepe, Ayanlar Höyük, Paleolitic Period, Tektek Mountains.
Hayatı Asıl adı Mehmet Bakındı olan âşık, 24 Şubat 1964 tarihinde Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Hüseyin ile Zeliha’nın evliliklerinden dünyaya gelen... more
Hayatı
Asıl adı Mehmet Bakındı olan âşık, 24 Şubat 1964 tarihinde Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Hüseyin ile Zeliha’nın evliliklerinden dünyaya gelen âşık, beşi erkek üçü kız olmak üzere sekiz kardeştir. 1971 yılında Kısas’ta ilkokula başlar. Ardından Kısas Ortaokulu’nda eğitimine devam eder. 1981 yılında Şanlurfa Lisesi’nin Fen Şubesi’nden mezun olur. 1984 yılında Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı acemi birliğinde zorunlu askerlik görevine başlar. Ustalığını Kayseri 12. Hava Ulaştırma Ana Üssü Levazım Hazırlık Komutanlığı’nda yapar ve 1985 yılının Mayıs ayında onbaşı olarak terhis olur. İşçi olana kadar köy işleri ve çiftçilikle hemhal olmaya devam eder. 1997’de Kısas Belediyesi’ne işçi olarak girer. 2011 yılında Şanlıurfa Haliliye Emirler Abdülkadir Demirkol İlkokulu’na kadrolu işçi statüsünde girer. 2016 yılında da hâlen devam ettiği Şanlıurfa Eyyübiye Keserdede İlkokulu’na atanır. Ailesi Namlılar olarak bilinir Urfa ağzında bu Namanlar olarak zikredilir (Atılgan 1992: 139–140; İlhan 2018).
Âşık Meftûni küçük yaşlardan itibaren Cemlere katılmaya başlar. Âşıklığa olan meylini Cemevi’ne gide gele kazanır. On yaşından itibaren saz çalmaya ve deyiş söylemeye başlar. Saz çalmayı kendi çabalarının yanında Âşık Büryâni’den (Hamdullah Aykut) öğrenir (İlhan 2018).
Âşık Meftûni, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Kendi zamanında yaşamış neredeyse tüm Kısaslı âşıklarla bir arada çalıp söylemiştir. Bunun yanında Âşık Mahzuni Şerif (Şerif Cırık) ve Arif Sağ ile birlikte de icralarda bulunmuştur. Özellikle muhabbet ortamlarında ve Cemlerde beraber saz çalıp söz söylemişlerdir (İlhan 2018).
1991 yılında Serap Hanım ile evlenen âşığın bu evliliğinden Gencay ve Görkem olmak üzere iki erkek çocuk dünyaya gelmiştir (İlhan 2018).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Meftûni öncül âşıklık geleneğindeki gibi bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Ancak Cem ve meşk ortamından âşıklığa meyletmiştir. Badeli bir âşık değildir. Küçük yaşlardan itibaren gittiği Cemlerdeki usta âşıklardan etkilenip âşıklığa başlamıştır. Âşık Meftûni bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım kafiyeye ağırlık vermiş olsa da tam ve zengin kafiye de kullanmıştır. Şiirlerini koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Şiirlerinde 7’li, 8’li ve 11’li hece ölçülerini yaygın bir biçimde kullanmıştır. Tapşırmalarda en sık kullandığı kalıp “Der Meftûni” ile “kendine telmih” kalıbıdır. “Der Meftûni cehdet yetiş menzile/ Gel Hakk’a hizmet et var gücün ile” (Kolektif 2007: 346), “Gel Meftûni tanı dostu, yâreni/ Süngülü, mızraklı yiğitler hani” bunlara örnektir.
Âşık Meftûni mahlasını Hacı Bektaş-ı Veli evlatlarından Ali Cevat Ulusoy tarafından almıştır. 1970’li yılların ortasında Ali Cevat Ulusoy’un Kısas’ı ziyareti sırasında daha yeni sazla tanışmış olan Mehmet Bakındı, kendinden geçer ve pir elinden, Ali Cevat Ulusoy’un elinden badesini ve mahlasını Meftûni olarak alır (İlhan 2018).
Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okuyan Âşık Meftûni’nin kendi şiirleri içerik yönünden ele alındığında büyük ölçüde tasavvuf ve inanç temalarına ve güzellemelere ağırlık verdiği görülmektedir. “Var ise üç beş kuruşun/ Dost da akraba da çok çok/ Eğer dik ise yokuşun/ Peşinden gelenin yok yok” (Atılgan 1992:147) benzeri mısralarda taşlama gibi duran dizeleri de tasavvufi yoğunluktadır.
Hakkındaki bilgilere özellikle üç kitap ve bir yüksek lisans tezinde ulaşmak mümkündür (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007; Sezgin 1998). 2004 yılında İsrail’de yayımlanan ancak deşifre edemediğimiz "Doğada"adlı bir dergide de hakkında bahsedilmektedir.
Kaynakça
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Sezgin, Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Mehmet Bakındı, Kısas, 1964, Lise Mezunu, Âşık/İşçi, [M.Emir İlhan tarafından 27.12.2018 tarihinde yapılan görüşme].
Asıl adı Mehmet Bakındı olan âşık, 24 Şubat 1964 tarihinde Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Hüseyin ile Zeliha’nın evliliklerinden dünyaya gelen âşık, beşi erkek üçü kız olmak üzere sekiz kardeştir. 1971 yılında Kısas’ta ilkokula başlar. Ardından Kısas Ortaokulu’nda eğitimine devam eder. 1981 yılında Şanlurfa Lisesi’nin Fen Şubesi’nden mezun olur. 1984 yılında Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı acemi birliğinde zorunlu askerlik görevine başlar. Ustalığını Kayseri 12. Hava Ulaştırma Ana Üssü Levazım Hazırlık Komutanlığı’nda yapar ve 1985 yılının Mayıs ayında onbaşı olarak terhis olur. İşçi olana kadar köy işleri ve çiftçilikle hemhal olmaya devam eder. 1997’de Kısas Belediyesi’ne işçi olarak girer. 2011 yılında Şanlıurfa Haliliye Emirler Abdülkadir Demirkol İlkokulu’na kadrolu işçi statüsünde girer. 2016 yılında da hâlen devam ettiği Şanlıurfa Eyyübiye Keserdede İlkokulu’na atanır. Ailesi Namlılar olarak bilinir Urfa ağzında bu Namanlar olarak zikredilir (Atılgan 1992: 139–140; İlhan 2018).
Âşık Meftûni küçük yaşlardan itibaren Cemlere katılmaya başlar. Âşıklığa olan meylini Cemevi’ne gide gele kazanır. On yaşından itibaren saz çalmaya ve deyiş söylemeye başlar. Saz çalmayı kendi çabalarının yanında Âşık Büryâni’den (Hamdullah Aykut) öğrenir (İlhan 2018).
Âşık Meftûni, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Kendi zamanında yaşamış neredeyse tüm Kısaslı âşıklarla bir arada çalıp söylemiştir. Bunun yanında Âşık Mahzuni Şerif (Şerif Cırık) ve Arif Sağ ile birlikte de icralarda bulunmuştur. Özellikle muhabbet ortamlarında ve Cemlerde beraber saz çalıp söz söylemişlerdir (İlhan 2018).
1991 yılında Serap Hanım ile evlenen âşığın bu evliliğinden Gencay ve Görkem olmak üzere iki erkek çocuk dünyaya gelmiştir (İlhan 2018).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Meftûni öncül âşıklık geleneğindeki gibi bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Ancak Cem ve meşk ortamından âşıklığa meyletmiştir. Badeli bir âşık değildir. Küçük yaşlardan itibaren gittiği Cemlerdeki usta âşıklardan etkilenip âşıklığa başlamıştır. Âşık Meftûni bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım kafiyeye ağırlık vermiş olsa da tam ve zengin kafiye de kullanmıştır. Şiirlerini koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Şiirlerinde 7’li, 8’li ve 11’li hece ölçülerini yaygın bir biçimde kullanmıştır. Tapşırmalarda en sık kullandığı kalıp “Der Meftûni” ile “kendine telmih” kalıbıdır. “Der Meftûni cehdet yetiş menzile/ Gel Hakk’a hizmet et var gücün ile” (Kolektif 2007: 346), “Gel Meftûni tanı dostu, yâreni/ Süngülü, mızraklı yiğitler hani” bunlara örnektir.
Âşık Meftûni mahlasını Hacı Bektaş-ı Veli evlatlarından Ali Cevat Ulusoy tarafından almıştır. 1970’li yılların ortasında Ali Cevat Ulusoy’un Kısas’ı ziyareti sırasında daha yeni sazla tanışmış olan Mehmet Bakındı, kendinden geçer ve pir elinden, Ali Cevat Ulusoy’un elinden badesini ve mahlasını Meftûni olarak alır (İlhan 2018).
Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okuyan Âşık Meftûni’nin kendi şiirleri içerik yönünden ele alındığında büyük ölçüde tasavvuf ve inanç temalarına ve güzellemelere ağırlık verdiği görülmektedir. “Var ise üç beş kuruşun/ Dost da akraba da çok çok/ Eğer dik ise yokuşun/ Peşinden gelenin yok yok” (Atılgan 1992:147) benzeri mısralarda taşlama gibi duran dizeleri de tasavvufi yoğunluktadır.
Hakkındaki bilgilere özellikle üç kitap ve bir yüksek lisans tezinde ulaşmak mümkündür (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007; Sezgin 1998). 2004 yılında İsrail’de yayımlanan ancak deşifre edemediğimiz "Doğada"adlı bir dergide de hakkında bahsedilmektedir.
Kaynakça
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil, Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Sezgin, Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Mehmet Bakındı, Kısas, 1964, Lise Mezunu, Âşık/İşçi, [M.Emir İlhan tarafından 27.12.2018 tarihinde yapılan görüşme].
Hayatı Asıl adı İsmail Kondu olan âşık, 1938 yılının Mayıs ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Nüfus kaydı doğum yılını 1944 olarak gösterse de... more
Hayatı
Asıl adı İsmail Kondu olan âşık, 1938 yılının Mayıs ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Nüfus kaydı doğum yılını 1944 olarak gösterse de kendisi 1938 doğumlu olduğunu ifade etmiştir. Halil ile Aynur’un evliliklerinden dünyaya gelen âşık, altı kardeşten biridir ve bir kurban bayramı günü doğduğu için adı İsmail olarak konulmuştur. Büyükleri hayvancılık ve çiftçilik yaptığından ötürü bahar aylarında Tektek Dağları’nda, yazın da Kısas’ta ikamet ederek konar-göçer bir yaşam sürmüşlerdir. Soyadı kanununun çıktığı yıllar Kısas’a yerleşmeyi seçtiklerinden soy isimleri Kondu olarak verilmiştir. Ailesinin lakabı Arfolar’dır. Aşığın dedesinin kardeşi olan Muhammed’in kâmil ve arif olarak bilinmesinden dolayı sülaleye Arifoğulları denmiş Urfa ağzında bu Arfolar’a dönüşmüştür. İlkokul üçüncü sınıfta çobanlık ve çiftçilik yapması için okuldan alınmış, okumayı çok istemiş olan âşık maddi zorluklardan dolayı eğitimine devam edememiştir. “Oku yavrum çoban kalma âlemde/ Ömrün yamaçlarda çürüyüp gider/ Kâh yağmurda kâh çamurda kâh karda/ Topuğun taşlarda eriyip gider” diyerek bu derdini ifade etmiştir. 1964 yılında Balıkesir-Burhaniye ve Çanakkale-Ezine piyade birliklerinde askerlik görevine başlamıştır. Usta birliği olan Lüleburgaz 65.Tümen Ağırlıklar Karargâh Bölüğü’nden 1966 yılında terhis olmuştur. Hayatı boyunca köy işleri ile uğraşmış ve çobanlık yapmıştır. Cemlerde babalık yapmıştır. Mahlasını Ali İhsan Ulusoy’dan Doksandaon olarak almıştır. Münzevi bir kişiliği olan Doksandaon başında egali, altında şalvarı, elinde sopası veya tespihi ve mutlaka tütün tabakasıyla tasvir edilecek bir portredir. Çok fazla sigara içtiği bıyıklarını bile sigara ile dağlayarak kısalttığı bilinmektedir. Solunum yollarından kaynaklanan bir rahatsızlıktan muzdarip olan âşık, kaldırıldığı hastanede 2 Haziran 2012 Cumartesi günü sabahı vefat etmiştir. Kısas cemevinde yapılan törenin ardından Kısas’taki aile mezarlığına defnedilmiştir (Atılgan 1992:102–104; Elveren 2016; Elveren 2018:17–20).
Küçük yaşlarda anne kucağında her Perşembe Cemlere katılarak oluşmaya başlayan meşk hafızası her gün gittiği cemevinde okunan kitaplarla, anlatılan kıssalarla, âşıkların deyişleriyle genişlemiş ve derinleşmiştir. Doksandaon az konuşup çok dinleyen, dingin mizaçlı ve yumuşak huylu biridir ancak bağlamanın sesinden ve deyişlerden büyük bir coşku içerisine girer. Kendisine elden çıkma bir bağlama ayarlar ve akşamları akordunu yaptırıp sabahları çalmaya çalışır. Kendi gayret ve azmiyle bağlama çalmayı öğrenir (Elveren 2018: 18–19).
Doksandaon, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Kendisinden yaşça büyük veya küçük fark etmeksizin herkesle meşk ortamının içinde bulunmuştur. Âşık Kemteri-Büryâni, Âşık Halit Aşan, Âşık Celâlî, Âşık Fezâi, Âşık Sefâî, Âşık Fedâi, Âşık Abbas, Yoksul Azbay, Âşık Cuma Azbay, Âşık Berdâri ve Dertli Divani gibi özellikle de Kısaslı âşıklarla yaşadığı devirde birlikte icrada bulunmuştur (Atılgan 1992; Sezgin 1998; Elveren 2016).
Küçük yaşlardan itibaren çobanlık yapan Doksandaon hayatının neredeyse tamamını Urfa’da geçirmiştir. Askerlik için geçtiği ve gittiği iller dışında bir tek Nevşehir Hacıbektaş’a gitmiştir. 1958 yılında Amşe ile evlenmiştir. Bu evlilikten Rabia, Bakır, İbrahim, Behzat, Yahya ve Cuma adında biri kız beşi erkek toplam altı çocuk dünyaya gelir(Atılgan 1992:103; Elveren 2018:19).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Doksandaon, bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Doksandaon, âşıklık sanatını Kısas’taki Alevi-Bektaşi kültür havzasından özümlemiştir. Âşık Doksandaon bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım ve tam kafiyeye ağırlık vermiştir. Şiirlerini koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okumuştur. Badeli âşık değildir (Sezgin 1998:237–294).
Şiirlerinin büyük bir kısmı iki kitap, birkaç dergi ve bir yüksek lisans tezinde yer almıştır. (Atılgan 1992, Atılgan-Acet 2001; Dertli Divani 2016; Elveren 2016; Elveren 2018; Sezgin 1998 ). Ayrıca Cem Vakfı Kısas Yayınları dizisinde yer alan deyişler maniler kitabında on şiirine yer verilmiştir. Çalışmalarına yönelik en büyük derleme çalışması İbrahim Halil Elveren (Âşık Berdâri) tarafından yapılmış olup geniş bir içerik ile Elveren tarafından yayımlanmak üzere hazırlanmaktadır.
Mahlasını alma hikâyesi şöyledir: Bir gün Hacıbektaş’tan Kısas’a gelen Ali İhsan Ulusoy Muhabbet için cemevinde beklemektedir. Ancak köyün âşıkları tarlada veya çobanlıkla uğraştıklarından Cem’in babası işleri bittikten sonra geleceklerini Ulusoy’a bildirir. Ancak bunu demesiyle İsmail Kondu’nun bağlamasıyla gelmiş olarak gören Ali İhsan Ulusoy “biraz önce bağlamasıyla gelen bir Doksandaon vardı” der. Böylece âşık mahlasını almış olur. Doksandaon ise mahlası “Doksandaon’am yüze layık değilem/ İçmişem kevserden ayık değilem” mısralarıyla aktarır. Kendisinin ancak doksanda on olabildiğini tamam olabilmesi için daha seksen olması gerektiğini; kâmil olmamanın başka bir ifadeyle sona gelmeden asla kâmil olunamayacağı eğretilemesi üzerinden bu mahlası kullanmıştır (Elveren 2018:17).
Doksandaon da geleneğin vazgeçilmez olarak kabul ettiği üzere tapşırmaya önem vermiş bütün şiirlerinin son kıtasında mahlasını anmıştır. Sade bir dil kullanmıştır. Mahalli söyleyiş biçimleri yaygın olarak görülmektedir. Örneğin burada yüklemlerde Urfa ağzının özellikleri hemen göze çarpmaktadır: “Urfa vilayetim, Kısas’tır köyüm/ Bir arzudur seyyah edip gelmişem/ Leyl-i nehâr durmaz sızılar derdim/ Bir Lokman-ı cerrâh için gelmişem” (Elveren 2018:17). Yaygın olarak 11’li, 7’li ve 8’li hece ölçüsünü kullanmıştır.
Âşık Doksandaon’un şiirleri içerik yönünden ele alındığında deyişlerin ve didaktizmin çalışmalarında yoğun biçimde yer aldığı görülür. Hem içerik hem de ifade ediş bakımından güçlü şiirleri vardır. İrticalen söyleme yeteneği güçlüdür. Bâtıni hissediş ve söyleyişin derinden hissedildiği şiirleri aynı zamanda akıcıdır. Sulu tarımın olanakları üzerine hayal kurduğu bir şiirinde bu açık bir biçimde hissedilir: “Tuttum kurbağaların hepsini bekçi/ Kaplumbağalar oldu yedekçi/ Abucinepleri aldım akkeçi/ Kalkanboğaları erbaş eyledim” (Elveren 2018:20) .
Şiirleri âşık tarzı ve dini-tasavvufi şiir geleneği olmak üzere iki ana başlıkta sınıflandırılabilir. Güzelleme, taşlama, ilahi ve nefes yaygın kullandığı türlerdendir. Hem âşıklık hem de Alevi-Bektaşi geleneğinin olay, kavram ve şahıs birikimine göndermeleri bolca yapmıştır: “Gerçek arayanlar gerçegi buldu/ Sema-i çark bir kün emriyle durdu/ Yalınız Kerem mi yandı kül oldu/ Nice aşk sacında kavrulan vardır” (Dertli Divani 2016). Zengin kelime kadrosundan, anlatım şekilleri ve kalıplarından yararlanmış; anlam ve söz sanatlarını ustaca kullanmıştır: “Kamerin kaşların saçar şûleyi/ Mir-i mestan eder bu divaneyi/ Ne arap okudum ne ebcet beyi/ Hüsnün nakışları del etti beni” (Sezgin 1998:274).
Kaynakça
Akbıyık, Abuzer (2012). “Halk Şiirinde Kısaslı Âşıklar”. Şurkav Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi. S.13: 42–46.
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil-Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Dertli Divani (2016). “Doksandaon’dan Üç Nefes”. Serçeşme, S.35: ss?.
Elveren, İbrahim Halil (2016). “Kısaslı Doksandaon”. Serçeşme, S.35: ss?.
Elveren, İ.Halil (2018). “Kısaslı Âşık Doksandaon –İsmail Kondu-”. Şurkav Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi. S.30: 17–20.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay..
Sezgin,Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Soyyer,A.Yılmaz (1992). Şanlıurfa’nın Kısas Beldesi’nde Bir Toplumsal ve Kültürel Yapı Çözümlemesi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Ulubey, Fatma (hzl.) (2007). Bir Şehir-Bir Belde Kısas. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Asıl adı İsmail Kondu olan âşık, 1938 yılının Mayıs ayında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Nüfus kaydı doğum yılını 1944 olarak gösterse de kendisi 1938 doğumlu olduğunu ifade etmiştir. Halil ile Aynur’un evliliklerinden dünyaya gelen âşık, altı kardeşten biridir ve bir kurban bayramı günü doğduğu için adı İsmail olarak konulmuştur. Büyükleri hayvancılık ve çiftçilik yaptığından ötürü bahar aylarında Tektek Dağları’nda, yazın da Kısas’ta ikamet ederek konar-göçer bir yaşam sürmüşlerdir. Soyadı kanununun çıktığı yıllar Kısas’a yerleşmeyi seçtiklerinden soy isimleri Kondu olarak verilmiştir. Ailesinin lakabı Arfolar’dır. Aşığın dedesinin kardeşi olan Muhammed’in kâmil ve arif olarak bilinmesinden dolayı sülaleye Arifoğulları denmiş Urfa ağzında bu Arfolar’a dönüşmüştür. İlkokul üçüncü sınıfta çobanlık ve çiftçilik yapması için okuldan alınmış, okumayı çok istemiş olan âşık maddi zorluklardan dolayı eğitimine devam edememiştir. “Oku yavrum çoban kalma âlemde/ Ömrün yamaçlarda çürüyüp gider/ Kâh yağmurda kâh çamurda kâh karda/ Topuğun taşlarda eriyip gider” diyerek bu derdini ifade etmiştir. 1964 yılında Balıkesir-Burhaniye ve Çanakkale-Ezine piyade birliklerinde askerlik görevine başlamıştır. Usta birliği olan Lüleburgaz 65.Tümen Ağırlıklar Karargâh Bölüğü’nden 1966 yılında terhis olmuştur. Hayatı boyunca köy işleri ile uğraşmış ve çobanlık yapmıştır. Cemlerde babalık yapmıştır. Mahlasını Ali İhsan Ulusoy’dan Doksandaon olarak almıştır. Münzevi bir kişiliği olan Doksandaon başında egali, altında şalvarı, elinde sopası veya tespihi ve mutlaka tütün tabakasıyla tasvir edilecek bir portredir. Çok fazla sigara içtiği bıyıklarını bile sigara ile dağlayarak kısalttığı bilinmektedir. Solunum yollarından kaynaklanan bir rahatsızlıktan muzdarip olan âşık, kaldırıldığı hastanede 2 Haziran 2012 Cumartesi günü sabahı vefat etmiştir. Kısas cemevinde yapılan törenin ardından Kısas’taki aile mezarlığına defnedilmiştir (Atılgan 1992:102–104; Elveren 2016; Elveren 2018:17–20).
Küçük yaşlarda anne kucağında her Perşembe Cemlere katılarak oluşmaya başlayan meşk hafızası her gün gittiği cemevinde okunan kitaplarla, anlatılan kıssalarla, âşıkların deyişleriyle genişlemiş ve derinleşmiştir. Doksandaon az konuşup çok dinleyen, dingin mizaçlı ve yumuşak huylu biridir ancak bağlamanın sesinden ve deyişlerden büyük bir coşku içerisine girer. Kendisine elden çıkma bir bağlama ayarlar ve akşamları akordunu yaptırıp sabahları çalmaya çalışır. Kendi gayret ve azmiyle bağlama çalmayı öğrenir (Elveren 2018: 18–19).
Doksandaon, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Kendisinden yaşça büyük veya küçük fark etmeksizin herkesle meşk ortamının içinde bulunmuştur. Âşık Kemteri-Büryâni, Âşık Halit Aşan, Âşık Celâlî, Âşık Fezâi, Âşık Sefâî, Âşık Fedâi, Âşık Abbas, Yoksul Azbay, Âşık Cuma Azbay, Âşık Berdâri ve Dertli Divani gibi özellikle de Kısaslı âşıklarla yaşadığı devirde birlikte icrada bulunmuştur (Atılgan 1992; Sezgin 1998; Elveren 2016).
Küçük yaşlardan itibaren çobanlık yapan Doksandaon hayatının neredeyse tamamını Urfa’da geçirmiştir. Askerlik için geçtiği ve gittiği iller dışında bir tek Nevşehir Hacıbektaş’a gitmiştir. 1958 yılında Amşe ile evlenmiştir. Bu evlilikten Rabia, Bakır, İbrahim, Behzat, Yahya ve Cuma adında biri kız beşi erkek toplam altı çocuk dünyaya gelir(Atılgan 1992:103; Elveren 2018:19).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Doksandaon, bir usta âşığa çıraklık yaparak âşık olmamıştır. Doksandaon, âşıklık sanatını Kısas’taki Alevi-Bektaşi kültür havzasından özümlemiştir. Âşık Doksandaon bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım ve tam kafiyeye ağırlık vermiştir. Şiirlerini koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okumuştur. Badeli âşık değildir (Sezgin 1998:237–294).
Şiirlerinin büyük bir kısmı iki kitap, birkaç dergi ve bir yüksek lisans tezinde yer almıştır. (Atılgan 1992, Atılgan-Acet 2001; Dertli Divani 2016; Elveren 2016; Elveren 2018; Sezgin 1998 ). Ayrıca Cem Vakfı Kısas Yayınları dizisinde yer alan deyişler maniler kitabında on şiirine yer verilmiştir. Çalışmalarına yönelik en büyük derleme çalışması İbrahim Halil Elveren (Âşık Berdâri) tarafından yapılmış olup geniş bir içerik ile Elveren tarafından yayımlanmak üzere hazırlanmaktadır.
Mahlasını alma hikâyesi şöyledir: Bir gün Hacıbektaş’tan Kısas’a gelen Ali İhsan Ulusoy Muhabbet için cemevinde beklemektedir. Ancak köyün âşıkları tarlada veya çobanlıkla uğraştıklarından Cem’in babası işleri bittikten sonra geleceklerini Ulusoy’a bildirir. Ancak bunu demesiyle İsmail Kondu’nun bağlamasıyla gelmiş olarak gören Ali İhsan Ulusoy “biraz önce bağlamasıyla gelen bir Doksandaon vardı” der. Böylece âşık mahlasını almış olur. Doksandaon ise mahlası “Doksandaon’am yüze layık değilem/ İçmişem kevserden ayık değilem” mısralarıyla aktarır. Kendisinin ancak doksanda on olabildiğini tamam olabilmesi için daha seksen olması gerektiğini; kâmil olmamanın başka bir ifadeyle sona gelmeden asla kâmil olunamayacağı eğretilemesi üzerinden bu mahlası kullanmıştır (Elveren 2018:17).
Doksandaon da geleneğin vazgeçilmez olarak kabul ettiği üzere tapşırmaya önem vermiş bütün şiirlerinin son kıtasında mahlasını anmıştır. Sade bir dil kullanmıştır. Mahalli söyleyiş biçimleri yaygın olarak görülmektedir. Örneğin burada yüklemlerde Urfa ağzının özellikleri hemen göze çarpmaktadır: “Urfa vilayetim, Kısas’tır köyüm/ Bir arzudur seyyah edip gelmişem/ Leyl-i nehâr durmaz sızılar derdim/ Bir Lokman-ı cerrâh için gelmişem” (Elveren 2018:17). Yaygın olarak 11’li, 7’li ve 8’li hece ölçüsünü kullanmıştır.
Âşık Doksandaon’un şiirleri içerik yönünden ele alındığında deyişlerin ve didaktizmin çalışmalarında yoğun biçimde yer aldığı görülür. Hem içerik hem de ifade ediş bakımından güçlü şiirleri vardır. İrticalen söyleme yeteneği güçlüdür. Bâtıni hissediş ve söyleyişin derinden hissedildiği şiirleri aynı zamanda akıcıdır. Sulu tarımın olanakları üzerine hayal kurduğu bir şiirinde bu açık bir biçimde hissedilir: “Tuttum kurbağaların hepsini bekçi/ Kaplumbağalar oldu yedekçi/ Abucinepleri aldım akkeçi/ Kalkanboğaları erbaş eyledim” (Elveren 2018:20) .
Şiirleri âşık tarzı ve dini-tasavvufi şiir geleneği olmak üzere iki ana başlıkta sınıflandırılabilir. Güzelleme, taşlama, ilahi ve nefes yaygın kullandığı türlerdendir. Hem âşıklık hem de Alevi-Bektaşi geleneğinin olay, kavram ve şahıs birikimine göndermeleri bolca yapmıştır: “Gerçek arayanlar gerçegi buldu/ Sema-i çark bir kün emriyle durdu/ Yalınız Kerem mi yandı kül oldu/ Nice aşk sacında kavrulan vardır” (Dertli Divani 2016). Zengin kelime kadrosundan, anlatım şekilleri ve kalıplarından yararlanmış; anlam ve söz sanatlarını ustaca kullanmıştır: “Kamerin kaşların saçar şûleyi/ Mir-i mestan eder bu divaneyi/ Ne arap okudum ne ebcet beyi/ Hüsnün nakışları del etti beni” (Sezgin 1998:274).
Kaynakça
Akbıyık, Abuzer (2012). “Halk Şiirinde Kısaslı Âşıklar”. Şurkav Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi. S.13: 42–46.
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil-Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Dertli Divani (2016). “Doksandaon’dan Üç Nefes”. Serçeşme, S.35: ss?.
Elveren, İbrahim Halil (2016). “Kısaslı Doksandaon”. Serçeşme, S.35: ss?.
Elveren, İ.Halil (2018). “Kısaslı Âşık Doksandaon –İsmail Kondu-”. Şurkav Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi. S.30: 17–20.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay..
Sezgin,Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Soyyer,A.Yılmaz (1992). Şanlıurfa’nın Kısas Beldesi’nde Bir Toplumsal ve Kültürel Yapı Çözümlemesi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Ulubey, Fatma (hzl.) (2007). Bir Şehir-Bir Belde Kısas. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Hayatı Asıl adı Cuma Aran olan âşık, 1944 yılında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Lakapları Merdinler olarak bilinmektedir. Zamanında beş kardeşin... more
Hayatı
Asıl adı Cuma Aran olan âşık, 1944 yılında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Lakapları Merdinler olarak bilinmektedir. Zamanında beş kardeşin Mardin’den gelmesi ve kendisi de Alevi olan Seyyid Ahmed adında varlıklı birinin onlara toprak vermesi ile Kısas’ta yaşamlarını sürdürmeye başlarlar. Abit ile Medine’nin evliliklerinden dünyaya gelen âşık, üç kardeştir. İlkokulu Kısas’ta okumuştur. Eğitiminde üstün başarı gösteren âşık, babasının kendisi iki yaşındayken vefat etmesi sebebiyle aile yükümlülüklerini sırtlamak zorunluluğundan dolayı eğitimine devam edememiştir. Sivas Temeltepe'de gözündeki bir görme kaybından dolayı 1964 yılında askerliğini kısa dönem olarak yapmıştır. Hayvancılık ve çiftçilikle geçimini sağlamış aynı zamanda eski eser alım satımı işini de yapmıştır. Üç bin yedi yüzden fazla eseri Nevşehir, Hacı Bektaş ve Şanlıurfa müzelerine kazandırmıştır. Eski usul su küpleri imal etmektedir. 1971 yılında Hoca Bakır’ın ardından imamlık hizmetlerinde boşluk yaşanmaması için imamlık görevini üstlenmiştir. Şanlıurfa Akpınar’da, Sırrın’da ve Kısas’ta imamlık görevlerini yerine getirmeye devam etmektedir. Yaptığı hizmetlerden dolayı maddi olarak bedellendirilmediği için emekli olamamıştır. Bu yüzden çiftçilik ve hayvancılık işlerine halen devam etmektedir (İlhan 2019).
Âşık Fedâi, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Çocukluğundan bu yana tüm Kısaslı âşıklarla muhabbet ortamının içinde yer almış ve söz söylemiştir. Bağlamayı az çok bilse de icra edememiştir. Kısas âşıklık geleneğinde sayı ve nitelik bakımından en velud âşıklardan biridir. Sayısını bilemeyecek kadar çok şiiri bulunmaktadır (İlhan 2019; Sezgin 1998).
1963 yılında dayısının kızı ile evlenmiştir. Bu evliliğinden, dokuz çocuğu dünyaya gelmiş, ancak bunlardan ikisi vefat etmiştir (İlhan 2019).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Fedâi, usta bir âşığa çıraklık yaparak bu sanatı öğrenmemiştir. Cem ve meşk ortamlarından âşıklığa meyletmiştir. Badeli bir âşık değildir. Küçük yaşlardan itibaren gittiği Cemlerdeki usta âşıklardan etkilenip âşıklığa başlamıştır. Âşık Fedâi, bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım kafiyeye ağırlık vermiş olsa da tam ve zengin kafiye de kullanmıştır. Şiirlerini koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Şiirlerinde yaygın bir biçimde 8’li ve 11’li hece ölçülerini kullanmıştır. Âşık Fedâi’de lebdeğmez ve muamma biçiminde şiir örneklerine rastlamak mümkündür. “Eğer tadarisen aşkın dolusun/ Dünya dedikleri elden geçersin/ Ceylanlar çöllerde otlar kuzusun/ Gün gelir sevdiğin yârdan geçersin” lebdeğmeze (Sezgin 1998:129); “Hangi padişahım tahtı terk etti/ Ol kim idi yedi oğlun verdi/ Fedâim burada aşka başladı/ Bunca hikmetleri efendim verdi” muammaya (Sezgin 1998: 134); “Selman-ı Farisim tahtından geçti/ İhya’yı keşişim yedi oğlun verdi/ Fedâim sorunun cevabın çözdü/ Çözüp de çözdüren anla kim oldu” da muammanın cevabına örnektir (Sezgin 1998: 135).
Âşık Fedâi’nin mahlasını alma hikâyesi 1973 yılına dayanır. O, 1973 yılında Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’nda hizmet vermeye başlar. Hizmetlerinden dolayı postnişin Feyzullah Ulusoy, Fedai mahlasını âşığa verir. Bunun üzerine âşık şöyle der: “Koca İstanbul’da bir gece kaldım/ Tefekkür eyleyip kendime geldim/ Fedai mahlasın pirimden aldım/ Böyle bir şah cihanda bulunmaz” (İlhan 2019).
Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okuyan Âşık Fedâi’nin şiirleri içerik yönünden ele alındığında büyük ölçüde tasavvuf ve inanç temalarına ağırlık verdiği görülmektedir. Ancak güzellemeleri, taşlamaları ve muammaları da bulunmaktadır. Alevi-Bektaşi geleneğinin kelime kadrosu ve konu muhtevası ağır basmaktadır. “İrfan meclisinden kesme ayağın/ Sonra heba olur bütün emeğin/ Arif ol odlara yakma bedenin/ Cennet’ül me’vada Kevseri fark et” ve “Dil gerektir senin methin eyleye/ Hal gerektir senden himmet diliye/ Aşkın katarında umman boyluya/ Hasretine senin aşkın perişan” buna örnektir (Kolektif 2007:41–42).
Hakkındaki bilgilere, üç kitap ve bir yüksek lisans tezinde ulaşmak mümkündür (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007; Sezgin 1998).
Kaynakça
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil-Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Sezgin,Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Cuma Aran, Kısas, 1944, İlkokul Mezunu, Âşık/İmam [M.Emir İlhan tarafından 08.01.2019 tarihinde yapılan görüşme].
Asıl adı Cuma Aran olan âşık, 1944 yılında Şanlıurfa’nın (o zamanki adıyla Urfa) Kısas Köyü’nde (bugün merkez Haliliye ilçesine bağlı mahalle) dünyaya gelmiştir. Lakapları Merdinler olarak bilinmektedir. Zamanında beş kardeşin Mardin’den gelmesi ve kendisi de Alevi olan Seyyid Ahmed adında varlıklı birinin onlara toprak vermesi ile Kısas’ta yaşamlarını sürdürmeye başlarlar. Abit ile Medine’nin evliliklerinden dünyaya gelen âşık, üç kardeştir. İlkokulu Kısas’ta okumuştur. Eğitiminde üstün başarı gösteren âşık, babasının kendisi iki yaşındayken vefat etmesi sebebiyle aile yükümlülüklerini sırtlamak zorunluluğundan dolayı eğitimine devam edememiştir. Sivas Temeltepe'de gözündeki bir görme kaybından dolayı 1964 yılında askerliğini kısa dönem olarak yapmıştır. Hayvancılık ve çiftçilikle geçimini sağlamış aynı zamanda eski eser alım satımı işini de yapmıştır. Üç bin yedi yüzden fazla eseri Nevşehir, Hacı Bektaş ve Şanlıurfa müzelerine kazandırmıştır. Eski usul su küpleri imal etmektedir. 1971 yılında Hoca Bakır’ın ardından imamlık hizmetlerinde boşluk yaşanmaması için imamlık görevini üstlenmiştir. Şanlıurfa Akpınar’da, Sırrın’da ve Kısas’ta imamlık görevlerini yerine getirmeye devam etmektedir. Yaptığı hizmetlerden dolayı maddi olarak bedellendirilmediği için emekli olamamıştır. Bu yüzden çiftçilik ve hayvancılık işlerine halen devam etmektedir (İlhan 2019).
Âşık Fedâi, birçok Cem ve âşıklık icra ortamında bulunmuştur. Çocukluğundan bu yana tüm Kısaslı âşıklarla muhabbet ortamının içinde yer almış ve söz söylemiştir. Bağlamayı az çok bilse de icra edememiştir. Kısas âşıklık geleneğinde sayı ve nitelik bakımından en velud âşıklardan biridir. Sayısını bilemeyecek kadar çok şiiri bulunmaktadır (İlhan 2019; Sezgin 1998).
1963 yılında dayısının kızı ile evlenmiştir. Bu evliliğinden, dokuz çocuğu dünyaya gelmiş, ancak bunlardan ikisi vefat etmiştir (İlhan 2019).
Eserleri Bağlamında Edebi Kişiliği
Âşık Fedâi, usta bir âşığa çıraklık yaparak bu sanatı öğrenmemiştir. Cem ve meşk ortamlarından âşıklığa meyletmiştir. Badeli bir âşık değildir. Küçük yaşlardan itibaren gittiği Cemlerdeki usta âşıklardan etkilenip âşıklığa başlamıştır. Âşık Fedâi, bütün şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Yarım kafiyeye ağırlık vermiş olsa da tam ve zengin kafiye de kullanmıştır. Şiirlerini koşma nazım biçiminde oluşturmuştur. Şiirlerinde yaygın bir biçimde 8’li ve 11’li hece ölçülerini kullanmıştır. Âşık Fedâi’de lebdeğmez ve muamma biçiminde şiir örneklerine rastlamak mümkündür. “Eğer tadarisen aşkın dolusun/ Dünya dedikleri elden geçersin/ Ceylanlar çöllerde otlar kuzusun/ Gün gelir sevdiğin yârdan geçersin” lebdeğmeze (Sezgin 1998:129); “Hangi padişahım tahtı terk etti/ Ol kim idi yedi oğlun verdi/ Fedâim burada aşka başladı/ Bunca hikmetleri efendim verdi” muammaya (Sezgin 1998: 134); “Selman-ı Farisim tahtından geçti/ İhya’yı keşişim yedi oğlun verdi/ Fedâim sorunun cevabın çözdü/ Çözüp de çözdüren anla kim oldu” da muammanın cevabına örnektir (Sezgin 1998: 135).
Âşık Fedâi’nin mahlasını alma hikâyesi 1973 yılına dayanır. O, 1973 yılında Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’nda hizmet vermeye başlar. Hizmetlerinden dolayı postnişin Feyzullah Ulusoy, Fedai mahlasını âşığa verir. Bunun üzerine âşık şöyle der: “Koca İstanbul’da bir gece kaldım/ Tefekkür eyleyip kendime geldim/ Fedai mahlasın pirimden aldım/ Böyle bir şah cihanda bulunmaz” (İlhan 2019).
Hem usta malı hem de kendi şiirlerini okuyan Âşık Fedâi’nin şiirleri içerik yönünden ele alındığında büyük ölçüde tasavvuf ve inanç temalarına ağırlık verdiği görülmektedir. Ancak güzellemeleri, taşlamaları ve muammaları da bulunmaktadır. Alevi-Bektaşi geleneğinin kelime kadrosu ve konu muhtevası ağır basmaktadır. “İrfan meclisinden kesme ayağın/ Sonra heba olur bütün emeğin/ Arif ol odlara yakma bedenin/ Cennet’ül me’vada Kevseri fark et” ve “Dil gerektir senin methin eyleye/ Hal gerektir senden himmet diliye/ Aşkın katarında umman boyluya/ Hasretine senin aşkın perişan” buna örnektir (Kolektif 2007:41–42).
Hakkındaki bilgilere, üç kitap ve bir yüksek lisans tezinde ulaşmak mümkündür (Atılgan 1992; Atılgan-Acet 2001; Kolektif 2007; Sezgin 1998).
Kaynakça
Atılgan, Halil (1992). Kısaslı Âşıklar. Şanlıurfa: Özdal Bas.Yay.
Atılgan, Halil-Mehmet Acet (2001). Harran’da Bir Türkmen Köyü: Kısas –Tarihçe, Kültür, Saz-Söz Ustaları, Âşıklar, Deyişleri, Türküleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Kolektif (2007). Kısas Deyişleri-Manileri. İstanbul: Cem Vakfı Yay.
Sezgin,Fatma (1998). Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Âşıklık Geleneği ve Kısaslı Âşıklar. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.
Cuma Aran, Kısas, 1944, İlkokul Mezunu, Âşık/İmam [M.Emir İlhan tarafından 08.01.2019 tarihinde yapılan görüşme].
Related Topics