Türk Halk Müslümanlığında Miraç
Algısı
Mehmet Naci ÖNAL*
ÖZ
Türklerin İslamiyet öncesi döneme ait inançları ile İslamiyet sonrası
inançlarının harmanlanmasından oluşan halk Müslümanlığından söz
edilmektedir. Halk Müslümanlığının sosyal tarihi bütün milletlerde
benzer şekilde olagelir. Miraç ise, İslam dünyasının kutsal gecelerinden
biri olarak kabul edilir. Miraç Kur’an’da ana hatlarıyla verilir. Tefsir,
hadis ve siyerlerin yanı sıra edebiyata ve sanata yansıyan miraçla ilgili
çok zengin bir külliyat mevcuttur. Miracı sadece bir rüyaya bağlayan
ilahiyatçılar olduğu gibi, Peygamberin bedenen ve kısa bir zaman
içinde olağanüstü bir mucize gerçekleştirdiği yönünde farklı kabulleri
olan bilim insanları vardır. Burada farklı görüşler bir yana bırakılmış,
Türklerin miraç içine dâhil ettikleri olağanüstülükler ele alınmıştır.
Miraç gibi muhteşem bir olay Türk Müslümanlığını derinden
etkilemiştir. Eski inançlar, miraç aşamaları içine yerleştirilir. Mevlâna,
Hacı Bektaş-ı Veli ve Hz. Ali gibi dini; Satuk Buğra Han gibi
devletli şahsiyetler aracı kişiler olur. Bu isimlerin kültür tarihindeki
saygın yerleri, miraç anlatılarına da taşınır. Bu aracı kişiler hakkında
anlatılanlar çoğu zaman sorgulanmaz. İslam inancı içinde varmış gibi
kabul edilir.
Hz. Muhammed miraç yolunda cenneti, cehennemi görür, yedi kat
gök çıkar ve her bir gök katında bir peygamberle görüşür. En sonunda
Allah’la olan buluşmaları anlatılır. Bu çıkış aşamalarının içinde hiçbir
dini kaynakta yer almayan görüşmelerin yapıldığına şahit olunur. Bunlar
arasında sırayla Mevlâna, Satuk Buğra Han, Hacı Bektaş-ı Veli’nin
“Besmele Şerhi” adlı eseri ve Alevi kültüründeki “Kırklar Cemi”nin
kutsal öyküsü sayılabilir. Biri mutasavvıf, biri hükümdar, biri Hz. Ali
*
Prof. Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Muğla/
Türkiye
E-posta: mehmetnacional@gmail.com, ORCİD: 0000-0002-2397-0697, DOI: 10.32704/erdem.948901
Makale Gönderim Tarihi: 18.06.2020 * Makale Kabul Tarihi: 15.12.2020 * (Araştırma Mk.)
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
89
Mehmet Naci Önal
olmak üzere miraçta Peygamberin gördüğü şahsiyetlerdir. “Besmele
Şerhi”nde Hacı Bektaş-ı Veli, Peygamber ile yaratan arasındaki
buluşmaların ve konuşmaların ayrıntılarını verir. Bu görüşmeler dini
olmanın yanında mitolojik kökenlerle içi içe girmiştir.
Ruhu dünyaya inmeden önce miraçta, Peygamber Ebubekir soyundan
bir gelecek olan Mevlâna’yı görür. Onun dış görünüşü ve adı ayrıntıları
ile anlatılır. Dokuzuncu gök katı İslam öncesi inançları ile örtüşür.
Satuk Buğra Han, atlı ve savaşçı görünümüyle miraçta boy gösterir. 330
yıl sonra dünyaya gelecek olan ruhun Türkistan diyarına İslamiyet’in
yayılacağı anlamına gelir. Türklerin İslam’a yönelmelerinde ve
geçişlerinde efsanevî tarihin önemli bir yeri bulunur.
90
Hacı Bektaş-ı Veli’nin pedagojik bir tavırla anlattığı eserinde,
Peygamberin ağzından farklı renkte çıkan üç kuştan söz edilir. Kuşlar
Peygamberin ağzından sırayla çıkar, büyür, denize dalar, su sıçratır;
damlalarındaki nurlardan melekler yaratılır. Besmelenin önemi
anlatılırken halkın anlayacağı örnek evrenden yararlanılır. Kırklar
Cemi Alevi kültürünün en önemli ayin-i cem öyküsüdür. Miraçta
Peygamber bir aslan görür. Bu aslana yol vermesi için fırlattığı yüzüğü,
kırklar ceminde Ali’nin parmağındadır. Sünni kültürdeki gibi, Alevi
kültürünün efsanevî tarihi mitik unsurlarla bezenir.
Anahtar Kelimeler: Miraç, Halk Müslümanlığı, Mevlâna, Satuk
Buğra, Besmele Şerhi, Kırklar Meclisi
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
The Perception of Miraj in the Turkish Folk Muslim
ABSTRACT
It is mentioned about the folk Islam, which consists of mixing the
beliefs of the Islam with the beliefs of before Islam. The social history
of popular Islam is similar in all nations. Miraj is considered as one of
the holy nights of the Islamic world. Ascension is given in the main
lines in Qur’an. In addition to commentary, hadiths and prophetic
biography, there is a rich collection of reflected in literature and art.
Just as there are theologians who have linked the miraj to just one
dream, there are scientists with different acknowledgments that the
prophet performed an extraordinary miracle physically and in a short
time. We will leave these different opinions aside. In this article,
the extraordinary things that the Turks included in the miraj were
discussed.
A magnificent event such as miraç deeply affected Turkish Islam.
Ancient beliefs are placed within the ascension stages. Clergymen like
Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hz. Ali and satatesmen like Satuk
Buğra Han become intermediary persons. The respected places of these
names in the history of culture are also carried to the ascetic narratives.
What is told about these intermediaries is often not questioned. It is
considered to be within the belief of Islam.
Hz. Muhammad sees heaven and hell on the path of miraj, emerges
seven skies, and talks to a prophet on each celestial floor. Finally, their
meeting with God is told. It is witnessed that interviews, which are
not included in any religious sources, are held within these exit stages.
Among them are Mevlâna, Satuk Buğra Han, Hacı Bektaş-ı Veli’s
work titled “The Basmala Commentary,” and the sacred story of the
forties meeting in Alevi culture. One is sufis, one is ruler, one is Hz.
Ali, including Ali, are the figures that the Prophet saw. In “Basmala
Commentary”, Hacı Bektaş-ı Veli details the meetings and talks
between the prophet and the creator. These interviews are intertwined
with mythological origins in addition to being religious.
Before the soul descent to the world Prophet sees Rumi who the future
descendant of Abu Bakr in the ascension. His appearance is explained
in detail. The ninth sky floor overlaps with pre-Islamic beliefs. Satuk
Buğra Han appears in the ascension with his horseman and warrior
appearance. The spirit, who will be born 330 years later, will spread
Islam to the land of Turkestan. The legendary history has an important
place in the orientation and transition of the Turk to Islam.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
91
Mehmet Naci Önal
It is mentioaned about three birds that came out of the prophet’s mouth
with differrent colors in the work that Hacı Bektaş-ı Veli narrates with
a pedagogical manner. Birds take turns out of the Prophet’s mouth,
grow, dive into the sea, splash water; Angels are created from the light
in their drops. While explaining the importance of the Basmalah, the
sample universe that the public can understand is used. Kırklar Cemi
is the most important ritual story of Alevi culture. The Prophet sees
a lion in Miraç. As in Sunni culture, the legendary history of Alevi
culture is embellished with mythical elements.
Keywords: Miraj, Folk Islam, Mevlâna, Satuk Buğra, Basmala Commentary, forties meeting
92
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
Giriş
M
iraç, Kur’an-ı Kerim’de İsrâ sûresi (1. ayet) ve Necm sûrelerinde (1-18
ayetler) ana hatlarıyla geçtiğine inanılan, “geceleyin yürümek” anlamına gelen olağanüstü bir olaydır. Bu muazzam olay hakkında ilahiyat uzmanları arasında farklı görüşler vardır. Kimileri, maddi âlemin çok ötesinde
zaman ve mekân kavramlarının ortadan kalktığı, Allah’ın iradesi içinde her
şeyin hüküm sürdüğü bir mucize olduğunu ileri sürerlerken (Yazır tarihsiz:
3149; Yavuz 2005: 132-135), kimileri de miracın mucize olmadığı, sadece
bir rüyadan ibaret bir olay olduğunu iddia ederler (Turan 1990: 214; Azimli
2009: 43-50). Rüyada veya gerçekte Allah’ın habibini huzuruna çağırdığına,
miraç gecesi Hz. Muhammed’in feyz deryasına daldığına, bu gecenin İslam
dünyasında önemli bir yeri olduğuna dair uygulamalar yaşatılmaktadır.
İslam dünyasında Kur’an’ı doğru anlamak ve açıklamak adına meal dışında
çeşitli tefsirlere ve hadislere başvurulur. Tefsirlerin çeşitliliği, hadislerin farklılıkları göz önüne alındığında, miraç çalışmak kendi içinde oldukça farklı
düşüncelere kapı açar. Halk muhayyilesinde geniş anlatımların içine dâhil
olunması, bu yüzden mümkün olmuş olmalıdır. Kur’an mantığına uymayan
akla zarar kimi olağanüstü bilgilerin halk arasında anlatılmasının amacı üzerinde ayrıca durulması gerekir. Tefsir, hadis ve siyer kaynakları birbiriyle çelişen veya örtüşmeyen bilgilere sahip olabilmektedir. Miraç yolculuğu, cennet
ve cehennem tasvirleri, gök katları ve ayrıntıları, Allah’la buluşmanın geçtiği
bölümlerin ayrıntıları, sanatkarlara ilham vermiş; pek çok mesnevinin konusunu teşkil etmiş (Arslan 2019: I-II), minyatür sanatçıları ayrıntılı figürler
nakşetmişlerdir (Deniz 2019. 225-283).
Bütün bu ayrıntılar içinde ilham veren ve hayal gücünü besleyen olağanüstülükler, halk dindarlığı/Müslümanlığı için de geçerli olmuştur. Halk dindarlığı/Müslümanlığı ifadesi, İslam öncesi eski inançlarla İslam’a ait inançların
harmanlanması anlamında kullanılmaktadır. İslam öncesi var olan benzer
bilgilerin İslam’la uyumlu hale getirilmesiyle halk kendi Müslümanlığını
meşrulaştırır.
Konu hakkında daha önce yapılmış çalışmalar arasında, Ahmet Yaşar Ocak’ın
tespit etmiş olduğu yükselme ritüelleri görülür. Elvan Çelebi’nin Menakıb-ı
Kudsiyye adlı eseri başta olmak üzere çeşitli kaynaklarda, kimi şahsiyetlerin
(miraç benzeri) göğe çıkış bilgilerine yer verilir. Âşık Paşa ve Muhsin Paşa
gök katına çıkıp Tanrıyla görüşürler. Babaî isyanı sonrasında Baba İlyas için
de benzeri bir durum söz konusudur. Tarih içinde Cengiz Han’ın hüküm-
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
93
Mehmet Naci Önal
ranlığını müjdeleyen Teb-Tengri namıyla bilinen yaşlı adam, at üstünde göğe
çıkar ve Tanrıyla görüşür. Beyaz at, beyaz giysiler sonraki babaların kıyafetleri
ile benzerlik arz eder (Ocak 1983: 109-111).
Bu makalede İslam tarihçileri ve İslami bilimler alanındaki bilim insanlarının
tartışmaları ele alınmayacak, Tük halk kültürü içinde halk Müslümanlığının
miraçla ilgili olağanüstü birikimlerine ve anlatmalarına yer verilecek; halkın
kendi dini veya siyasi liderlerini yücelten birtakım olağanüstülükler üzerinde
durulacaktır. Halk kültüründe, miraç olayına/mucizesine dâhil olan veya göğe
yükselme aşamalarını genişletip eklemeler yapan anlatmalarla karşılaşırız.
Kur’an, tefsir ve hadislerde geçen miraçla ilgili bildiklerimizin ötesinde, halk
muhayyilesinde farklı anlatmalar, farklı yaklaşımlar mevcuttur. Bunlardan ilki
Mevlâna, ikincisi geniş halk kitleleriyle birlikte Müslüman olan Satuk Buğra
Han hakkındadır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin yazdıkları ile Alevi-Bektaşi kültüründe geçen miraç hadiseleri de ele alınmış ve aynı bağlamda incelenmiştir.
Metinlerde geçen terimler çerçevesinde terminoloji farklı ortaya çıkmış, kimi
yerde Tanrı, kimi yerde Allah; kimi yerde kam veya şaman ifadeleri kullanılmıştır.
94
1. Mevlâna’nın Miraçta Görülmesi
Ahmet Eflȃkî tarafından 1353 yılında tamamlanan Ȃriflerin Menkıbeleri
adlı eserde, Mevlâna’nın lalası Şeyh Selahaddin’in Mevlâna’yı çocukluğunda
miraç zamanlarında sırtında yirmiden fazla arşa çıkardığını, yüceliğe ulaştıktan sonra kendini arşa taşıdığını ifade eder (1973: 159). Aynı eserde, Hz.
Peygamber miraçta iken dikkatini cezbeden zatın kim olduğunu sorduğu,
cevaben Cebrail’in Sıddık-ı Ekrem neslinden bir suret olduğunu, lakabının
Celaleddin olup ahir zamanda ümmetinden olacağı, bütün milletlerden ve
devlet sahiplerinden muhiplerinin ve müritlerinin olacağı ifade edilir (Ahmet
Eflȃkî 1973: 358-361).
Latifî’nin 1546 yılında Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu Latif î Tezkiresinde, Eflȃkî’nin miraçta Mevlâna ile ilgili verdiği bilgilerin bir benzeri yer
alır: Hz. Muhammed miraca çıkarken meleklerin yaşadıkları yerleri ve gökleri dolaşır. Dokuzuncu göğün kıyısında kendisinden geçip sema eden birini
görür. Nurdan sarığı güneş gibi parlar, külahının ortasında bölme çizgisi gibi
bir nişanı vardır. Devreden felekler gibi sürekli dönmekte, kararsız dünya gibi
devamlı cümbüş etmektedir. Semanın debdebesinden felekler dansa kalkmış,
neşeli neyin sesinden felekteki melekler kendilerinden geçmiştir.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
Hz. Muhammed Cebrail’e bu zatın kim olduğunu sorar: “Peygamberlerden
midir, yoksa ulu evliyalardan mıdır?” Cebrail dünyanın incisi olan Ebubekir-i
Sıddık’ın soyundan (onuncu atadan) geldiğini, Mevlevilerin önderi, Allah’ın
yakını Celaleddin-i Rumî olduğunu ifade eder (İsen 1990: 42-43).
Mevlâna Celaleddin-i Rûmî, dinî kaynaklarında yer almayan dokuzuncu gökte
oturmaktadır. Peygamberler dışında ulu bir kişinin bu katta göğün kıyısında
dönerek ibadet etmekte olduğu bilgisi oldukça dikkate değerdir. Mevlâna’nın
miraçta görünmesi veya gösterilmesi onun iki dünya ehli olduğunu ispat etme
gayretidir. İslam dünyasında öne çıkan ve herkes tarafından sevilen bir mutasavvıfın cennette görülme ihtimali “şeb-i aruz” gününde ifadesini bulan yaratanla buluşmanın sembolik görüntüsüdür. Allah’a yakın bir kul, örnek din
adamı algısı, halk muhayyilesinde onun miraçtaki yerini tayin ettirir.
Bu tür bilgilerin kişiyi yüceltmek adına yapıldığı veya pedagojik bağlam içinde verildiği düşünülse bile, dinleyicilerin bu tür olağanüstülüğe itiraz etmeleri
pek mümkün olmaz. Üstelik kulağa hoş gelen bu öyküdür. Bazı hadislerde/
tefsirlerde göğün katlarında Peygamberlerin bazı ümmetlerinin yanlarında
bulunduğu anlatılır (İmam-ı Gazâlî tarihsiz, 490-493; Yazır tarihsiz: 31413145). Yedinci katın da üzerinde dokuzuncu katta halk tarafından sevilen bir
mutasavvıfın yer alması, miraç algısı içinde makul görülmüş olunmalıdır. Bu
düşünce yapısı velilere tayin edilen üstünlüğün sınırının nerelere kadar ulaşabileceğini göstermektedir.
Eski Türk inanışlarındaki bazı anlatılarda dokuzuncu kat yer alır. Ancak en
büyük kam bu göklere çıkabilir. Buna göre, kam ağaca yedi veya dokuz çentik
atar. Her bir gök katı açılır ve sembolik manada göğe çıkar. Altıncı katta aya,
yedinci katta güneşe saygısını sunar. Son kat dokuzuncu kattır. Bay Ülgen’in
yüce katı buradır. Kam yerlere kapanarak kurban ettiği atın ruhunu bu katta
Bay Ülgen’e sunar (Eliade 1992: 22-29; Ögel 1995, II: 163-166; Köprülü
2005: 55). Kimi anlatmalarda kam on yedi gök katına çıkar. Kam her bir gök
katında bir tanrı ruhuyla karşılaşır. On altıncı katta Bay Ülgen vardır ve altın
dağ üzerinde altın tahtta oturur. On yedinci en üst katta Tengere Karya Han
oturur ve evreni buradan idare eder (Radloff 1986: 318-221).
Dokuzuncu ve daha üst katlar, en eski Türk inançlarında yer alır. İslam öncesi
inançlar, İslam sonrasına taşınarak harmanlanır. Dokuzuncu kata hatırı sayılı
ulu bilge bir kişi yerleştirilir. Böylece eski ile yeninin uyumlulaştırıldığı anlatılar, halk Müslümanlığı içinde okur-yazar olmayan sözlü kültür toplumunda
karşılık bulur. Zamanla da yazılı ortama taşınır.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
95
Mehmet Naci Önal
2. Satuk Buğra Han Destanı’nda Miraçla İlgili Bilgiler
Hz. Muhammet miraç gecesi Burak’la göklere yükseldiğinde, göğün her bir
katında önceki peygamberleri görür. Bunlar arasında tanımadığı bir zat vardır. Bunun kim olduğunu Cebrail’e sorduğunda, Cebrail bu zatın peygamber
olmadığını, kendisinden üç yüz yıl sonra dünyaya inecek olan bir ruh olduğunu söyler. Türkistan’dan İslam’ı yayacak olan bu ruhun adı Abdülkerim Satuk
Buğra Han’dır.
Peygamber, bu duruma çok sevinir. Dünyaya döndükten sonra, her gün dinini
Türk ülkelerine yayacak olan Abdülkerim Satuk Buğra Han’a dua eder. Sahabe bu Türk hakanını merak edip gözleriyle görmek ister. Hz. Muhammed
bu isteği kabul eder. Başlarında Türk başlıkları bulunan silahlı kırk atlı belirir.
Bunlar Satuk Buğra Han ve arkadaşlarının ruhlarıdır (Banarlı 1987: 268).
96
Bazı farklılıklarıyla bir başka kaynakta bu olağanüstü olaya şöyle yer verilir.
Allah resulü kanatlı Burak’a binip o gece göklere çıkar. Hiç tanımadığı bir
kişiyi görür. Cebrail’e hangi peygamber olduğunu sorduğunda, Cebrail ona:
“Bu bir peygamber değil, siz rıhlet ettikten üç yüz otuz üç yıl sonra fani dünyaya inecek olan Satuk Buğra Han’ın ruhudur.” diye cevap verir (Turan 1993:
147-187).
Satuk Buğra Han hakkında yapılan en son araştırmalarda, on bir nüsha karşılaştırılır. On bir nüshadaki ortak bilgiler miraç hadisesini biraz daha genişletir. Buna göre, Peygamber Cebrail’e bu ruhun burada yer almasının sebebini
sorar. Cebrail bunu iki sebebe bağlayarak izah eder. İlki sizin dininizi ve şeriatınızı Türklere öğretecek, ikincisi bir zamanlar gelmiş olan peygamberlerden
bazıları iki kişiyi bile Müslüman edemeden göçüp gittiler, oysa o çok insanı İslam’la tanıştıracak ifadesidir. Bu duruma Peygamber çok memnun olur.
Elini kaldırıp dua ederek şükreder. Gönlüne Türkistan’ın sıcaklığı düştüğünü
söyler. Gelecekte İslam’ın kılıcının Türkistan’a ulaşacağı için mutlu olduğunu
belirtir.
Bir sonraki adımda sahabelerle görüşme aşaması genişçe anlatılır. Sahabe ile
tanışması şöyledir: Hz. Muhammed sahabelerle birlikte sürekli dualar ederler. Sahabelerden Muâz b. Cebel: “Ya Resullullah hiç ara vermeden Fatiha
okuyoruz, acaba bu Fatihalar kimin için okunmaktadır?” Cevaben: “Türkistan
tarafına İslam kılıcı uzanmamıştı, miraçta Satuk Buğra Han’ın ruhunu gördüm. Onun ruhuna dua ediyoruz.” deyince sahabe çok sevinir. Gönül huzuru
ve istekle Fatiha okumaya devam ederler. Muâz b. Cebel ayağı kalkıp: “O
Satuk Buğra Han Gazi’nin temiz ruhu bize görünse tanışıp müşerref olsak,
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
bizim gönlümüz de Türkistan’a meyletse nasıl olur?” diye sorar. Bir saat sonra,
kırk yiğit başlarında kıgız (keçe) kalpakla Türkmen atlarıyla dört yanı beyaz
kalkan ve savaş silahlarını kuşanmış olarak çıkıp gelirler. Yaklaşıp Peygambere selam verirler. Yavaşça saygı ile yaklaşırlar. Resûl-i Ekrem sahabelerle
tanıştırır. Bütün sahabe Satuk Buğra Han’ın ruhunu görür. Kendi aralarında
şükrederler. Çok sevindik der, yine Fatiha okurlar. Daha sonra Peygamber
tarafından kendilerine izin verilir. Satuk Buğra Han ve yanındaki kırk yiğidin
ruhu kaybolur (Demir 2017: 22-26).
Sahabenin isteği üzerine gerçek zaman diliminde Satuk Buğra Han’ın kırk
atlısıyla birlikte gözükmesi, sözlü kültür dünyasında oldukça etkileyici ve heyecan verici bir olaydır. Bu türden öykülerle göçer-evli ve savaşçı bir kültürün
mensuplarının İslam’ın kılıcı olacaklarına, İslam’ı yayacaklarına işaret kabul
edilir. Büyük bir ideale delalet eder. Türklere İslamiyet’i geniş ölçüde kabul
ettiren bir Han için anlatılanlar, dinleyenlerin motivasyonlarını tetikleyecek
türdendir. Sözlü kültür ortamı içinde, kulağa hoş gelen ve Peygamberin mucizesi içinde yer alan bir Han’ın uyruğundan olmak, Türkler için özel bir durum arz eder.
Satuk Buğra Han efsanesine benzer bir olağanüstülük Hoca Ahmet Yesevî
için de anlatılır. Zamanın sınırları aşılarak Hz. Muhammed ile Yesevî arasında iletişim kurulur. Aslan Baba sahabeler arasında yer alır, aradan yaklaşık
beş asır geçmiş olur, bu beş asırda Aslan Baba yaşatılır, Peygamberden aldığı
emanetleri Yesevî’ye iletir. Böylece Yesevî ile Peygamber arasındaki bağ, aracı
kişiler üzerinden kurulmuş olunur.
Abdulkerim Satuk Buğra Han hakkında anlatılan olağanüstülükler, miraç
olayıyla sınırlı değildir. Âdeta bir peygamber hakkında anlatılanlar, onun için
de anlatılır. Bunlar arasında, doğumuna işaret olarak deprem olması, su kaynağı oluşması, bahçe ve çayırların yeşerip çiçeklenmesi söz konusu edilir. On
iki yaşında ava çıktığında (on iki hayvanlı takvimde yer alan) tavşanın don
değiştirip ulu bir kişiye dönüştüğü ve onu İslam’a davet ettiği anlatılır. Abdulkerim Satuk Buğra Han’ın kızı için de bir başka olağanüstü durum söz
konusudur. “Alaca Işık” anlamına gelen Ala Nur adlı kızı, ışık huzmesinden
hamile kalır (Roux 2011: 59-60).
Satuk Buğra Han Destanı’nda, av peşindeyken tavşanın yaşlı bir insana dönüşmesi ve onu İslam’a davet etmesi, ruhunun miraçtaki görünürlüğünü destekler. Bağımsızlığına düşkün olan Türklerin güç kullanılarak İslam’ı seçmesi söz konusu değildir. İslam’dan önceki inançlarla örtüştürülen olağanüstü
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
97
Mehmet Naci Önal
anlatılar, kendi içinde bir strateji oluşturur. Satuk Buğra Han’ın Türklerin
ikili yönetim sistemindeki yeri ile Karahanlı devletinin Çin’e komşu olması
göz önüne alındığında (Pritsak 1993: 253), İslam öncesi sözlü kültürün etkin
olduğu dönemin şartları, mistik anlatıları, İslam’ın tercih edilmesi sürecinde
halk muhayyilesi içinde uyumlulaştırılır.
3. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin Besmele Şerhi Adlı Eserinde Miraçta
Allah’la Peygamber Arasındaki Görüşmeler
98
Hacı Berktaş-ı Veli’nin Besmele Şerhi adlı eserinde Allah’la Peygamberin görüşmeleri ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Bu olağanüstü görüşme dini öğreti adına, detaylarıyla verilmiş olunmalıdır. Sözlü kültür ortamını, İslam’ı anlamaya
çalışan okur-yazar olmayan ahaliyi, Arapçayı ve Kur’an lafzını bilmeyen bir
toplumu düşünmek gerekir. Anlatıların önemli bir kısmı onların anlayacağı
ve İslam öncesindeki inançlarla örtüşen türdendir. Bu görüşmelerde, öncelikle İslam’ın temel bilgilerine yer verilir: Besmelenin önemi, her bir lafzının
ibadete ve sevaba delalet ettiği, daha sonra Allah ve Peygamberin aralarındaki
konuşulanlar anlatılır. Buna göre, kıyamet gününe inanmayanların nasıl bir
şekilde kalkacakları, amel defterlerinin sağından ve solundan verilecek olanların halleri, sırat köprüsünü kimlerin nasıl geçeceği belirtilir.
Fatiha sûresinin içinde ne varsa besmeleye yerleştirildiği bahsinden sonra, “latife” başlığı altında “sâcî” tefsirinden nakiller yapılır. Miraç gecesi yaratılışla ilgili
bilgiler anlatılır: Allah Peygamberine üç deniz gösterir, ilki Bahrü’l-Atâ, ikincisi Bahrü’l Cûd, üçüncüsü Bahrü’l Semâhat’dır. Resûl-i Ekrem dünyanın yetmiş
katı büyüklüğündeki denizlere bakar. Allah denizlerin yanına gitmesini ister.
Denizlerin yanında besmele çektiğinde, Peygamberin ağzından yeşil bir kuş
çıkar, Atâ Denizi’ne yönelir. Kuş dünya kadar büyür, denize dalar, çok su kaldırır. Arşın altına iner. Silkindiğinde kanadından bin kez su ve bu sudan bin
katre nur damlar. Tanrı, damlayan her bir nurdan bir melek yaratır. Tanrı
meleklere, besmele çekerek cennette köşkler yapmalarını, bahçeler, ırmaklar
düzenlemelerini emreder.
Besmele çekerken “er Rahim” deyince Resûl-i Ekrem’in ağzından beyaz bir
kuş çıkar, Cûd Denizi’ne varınca kuş dünya kadar büyür. Denize dalar, arşın
altına iner. Kanatlarında dört yüz bin damla su ve onun nurundan melekler
yaratılır. Tanrı onlara da cennette görevler verir.
Peygamber bir kez daha “er-Rahim” dediğinde ağzından mavi bir kuş çıkar.
Semâhat Denizi’ne varıp dünya kadar büyür. Kuş denize dalar, arşın altına
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
iner, silkinir; yetmiş bin damla su ve nurundan yetmiş bin melek yaratılır.
Tanrı, onlardan kıyamete dek zikretmelerini emreder. Resûl bu iyiliklerin
sadece kendisine mi ait olacağını, ümmetinin de bunlara dâhil olup olmayacağını sorduğunda, Tanrı bu rahmetin besmele çeken herkese ait olacağını
söyler.
Resûl geri dönerken cennete bakmaz, Allah bakmasını emreder. İlk cennet Firdevs Cenneti’dir ve içinden dört ırmak geçer. Biri bal, biri süt, biri su biri de tertemiz içecektir. Kubbeyi dolaşır, kilidinin besmele olduğunu öğrenir. Kubbeden
geçerken nurdan yapılmış besmele görür; besmele (’)بسم هللا ارحمن ارحیمnin (ilk)
“mim”inde Allah’ı, “he”sinde er-rahim’i, (son) “mim”inde akmakta olan birer
ırmak gördüğünü ifade eder. Allah, ümmetinden besmele çekenlerin bu ırmaklardan kana kana içecekleri buyurur.
Besmele Şerhi’nde üç kuş meselesi de oldukça dikkate değerdir. Bu kuşlar Peygamberin ağzından çıkarlar. Büyür, denize dalar, sudan damlayan nurlardan
melekler yaratılır. Bir yaratılış mitolojisiyle karşılaşırız. Kur’an’da böyle bir
bilgiden hiç söz edilmez.
Türk mitolojisinde, ölen yiğitlerin ruhları doğan (kuşu) olup göklere uçar. Sembolik olarak cennete gider. Orhun yazıtlarında ölenler için, ölmek ifadesi kullanılmaz; “uçu birdi, “uçup gitti,” “uçarak vardı,” şeklinde geçer (Ögel 1995, II:
129). Peygamberin ağzından çıkan kuş bizleri eski halk inançlarına götürür. Bir
kişinin ölümüne “can kafesten uçar” denir. Can kuşunun ağızdan veya burundan
çıktığına kuşa dönüştüğüne inanılır. “Canım burnumda” deyimi, bizlere derin
kültür kodlarını hatırlatır. Cennete giden insan ruhu için “cennet kuşu” ifadesi
kullanılır. İnsanın canı / ruhu kuşa dönüşür. Türk mitolojisinde on yedinci kat,
evrenin en üst katıdır. Ölen kişinin ruhu “uçmak”a yani cennete yükselir. Yunus
Emre’nin şiirlerinde de cennet “uçmak” şeklinde yer alır.
Müslüman şehitlerin ruhları yeşil kuşun kılavuzluğunda cennete ulaşacağına
inanılır. Gökteki cennet “Süt Ak Göl,” “Ak” kavramları ile karşılanır (Akalın 1993: 137-139; Bayat 2007: 59). İslam öncesi Türk inançlarında Beltirler
arasında renklerle ilgili uygulamalar göze çarpar. “Üldürbe” denen bir tören
nesnesi hazırlanır. Üldürbe için bir kartal avlanmalıdır. Beyaz ve mavi kumaş
paçaları ile şapkanın etrafı çerçevelenir. Öldürülen kartalın tüyleri bu kumaş
parçaları arasına yerleştirilir. İnanışa göre kartalı bizzat ruhlar gönderir. Yeşil
kayın ağacının dalları, bu törenlerde kullanılır (İnan 1998: 218).
Peygamberin ağzından çıkan üç kuş, ölenlerin ruhunun ağzından çıkan cana
benzer. Peygamberin canından ayrılan ruh ile yaratılışın öyküsü anlatılır.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
99
Mehmet Naci Önal
Onun bedeninden ayrılan ama ölmeyen, onun ruhunun / varlığının yüzü
hürmetine yaratılan kâinatın sembolik bir anlatımı Hünkar Hacı Bektaş-ı
Veli tarafından öğretiyle biçimlendirilmiştir. Peygamberin ağzından çıkan
kuş onun ruhunu temsil eder. Kuş büyür dünya kadar olur. Denize dalar, aşağı
dünyaya inişin bir semboldür. Yukarı çıkınca damlaların sayıları ve oluşan
nurlardan meleklerin yaratılması, Habibi ile Yaratan’ın buluşması, insanların
anlayacağı şekilde somutlaştırılır.
Hz. Muhammed’in siyah kumaştan olan ünlü sancağının adı “Ukab”dır. Ukab
Türklerde kartal, şahin, atmaca, tavşancıl ve benzeri kuş manasındadır (Akalın
1993: 148). En eski inançlar arasında yer alan “umay” mavi ve beyaz bir kuş
kılığına girer. Yaratıcı ruhla bağları vardır. Um kökünden gelir. Tunguzlarda
Omay /Umay, omo / umu kökünde yumurta bırakma manasında kullanılır
(Karakurt 2011: 220). Yeşil, beyaz ve mavi kuşlar bir sembol niteliğindedir.
Yeşil “yeryüzüne,” beyaz “su yüzüne,” mavi “gökyüzüne” yani üç evrene işaret
eder. “Besmele Şerhi”nde evrenin nasıl yaratılmış olduğu “Habibinin yüzü
hürmetine” bağlanması sembolik olarak işlenir.
100
Muhammed’in “mim”i Hz. Muhammed’in makamının sembolüdür. İnanışa
göre, Tanrı kendini kâmil insanın gözünden kudretini seyreder (Muslihiddin
Vahyî, 2001: 35). Kur’ȃn-ı Kerim’de geçen kimi sembolik harflerin anlamları
üzerinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. “mim” ve “he” harflerinin sembolik pek
çok anlamlar taşıdığı öngörülür. “mim” harfinin ses ve söylem bakımından
yumuşaklığı, letafeti çağrıştırır ve anne şefkatine dek götürülür. “he” harfi ise
eğilmiş insan figürüne benzetilir: yüceltmek, himmet etmek, lebbeyk/emrindeyim anlamalarına gelir (Namlı 2015: 85-86; 95-96).
Miraç’ta Tanrı ile Peygamber arasındaki konuşmalar devam eder. Besmelenin önemini öne çıkaran ifadeler yer alır. Allah: “İnsanlar beni evlerine davet
etsinler.” dediğinde, Resûl: “İnsanlar seni nasıl ağırlasınlar?” diye sorar. Tanrı: “Ey benim Habibim, müminlere söyle, gönül evlerini temizlesinler, hırsı,
cimriliği, düşmanlığı, hainliği ve kıskançlığın çerini çöpünü çıkarsınlar. Kötü
işlerden pişman olsun, muhabbet sefasını döşesinler, tevekkül ve sabır içinde
olsunlar.” der. Kelime-i şahadet getirip “Lâilahe illallah Muhammeden Resullullah” derken önce benim sonra senin adını söylerler, her ibadette önce
benim farzımı, sonra senin sünnetini yaparlar. Senin ümmetine sen şefaat
edersen, ben de lütufta bulunurum. Devamında Allah, besmele çekenlere yakın olacağını, ayıplarını örteceğini, rahmetiyle ahirette diğerlerinin yanında
mahcup etmeyeceğini, işledikleri günahları sevaplara dönüştüreceğini, iyilikle
değiştireceğini ifade eder.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
Allah ve Resûlü konuşmalarında, Allah, ümmetinin yıldızlar, ay ve güneş gibi
ibadet etmelerini buyurur. Peygamber, ne demek istediğini sorduğunda, yıldızların akşam doğduğunu, ertesi güne kadar (müminlerin) ibadette olmalarını, olmazsa gecenin bir bölümünde bunu yapmayanlar gün(eş) ve gece
(arasında) ibadet etmelerini ister (Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, 2007: 42-90;
92-133). Bu bilgiler ışığında namaz vakitleri ayrıntıları ile ele alınmış olunur.
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin eserinde yazılanlar, hem İslam kurallarını içerir hem de birtakım olağanüstülükleri gözler önüne serer. Miracın kendisi
olağanüstüdür, lakin Allah’la Resulünün görüşmelerinin ayrıntıları da olağanüstülüklerle doludur. Bunların bir kısmı İslam öncesi inançlarla pekişir. Kuş
donuna girmek en eski Türk inançlarını içinde barındırır. Kuşa dönüşümleri
destekleyen bir bilgiyi de İmam-ı Gazali’den öğreniriz. İnsanların ruhlarının
bir kuşun kanadında cennete uçacağına dair bilgilerden söz eder. Kabirle ilgili
ayrıntıları anlatırken kimilerinin iki veya üç ay kabirlerinde kaldıktan sonra,
ruhlarının bir cennet kuşunun üzerine bineceklerini ve böylece cennete kadar
uçacaklarını ifade eder. Gazali, bu bilgiyi sahih bir hadise dayandırır: Müminin ruhu kuş ile beraberdir. Cennet ağaçlarından birine asılmış durur, der
(İmam-ı Gazali 1993: 25).
Hacı Bektaş-ı Veli’nin eserinde geçen bilgilerin bazıları, pedagojik olarak anlaşılabilir. Sırat köprüsü hakkındaki ayrıntıda: “Her mümin önündeki sırat
köprüsü arşa kadar dikilidir, nur yaratayım ki, onun aydınlığında yüz bin asi
beraber geçsin,” şeklinde anlatılır (Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli 2007: 141).
Gazali’de onu destekleyen ifadeler yer alır. İbn Mesûd’un rivayetine dayandırılan “Sırat Köprüsü” cehennem üzerinde kıldan ince kılıçtan keskin bir
köprü olarak verilir. Allah’ın emrini tutanların yıldırım gibi geçecekleri, kâfir
ve isyancıların ise ayaklarının kanlar içinde kalacakları ve cehenneme düşecekleri anlatılır (Gazali tarihsiz: 545).
Kurban bayramlarında büyükler çocuklara, kesilen kurbanın üzerine binerek
onları sırat köprüsünden salimen çarçabuk cehennem ateşinin üzerinden geçireceğini anlatırlar. Sırat köprüsü İslam öncesi en eski inançları içinde barındırır. Zerdüşt inancında sırat köprüsü ayrıntılarıyla verilir. Daena, Çînvâd
köprüsü, ruhların iyilik ve kötülüklerinin tartıldığı bir yoldur. Metafizik
yolculukta “kıldan ince kılıçtan keskincedir.” Zerdüşt Ardâvîrâf, fizikötesi
evren yolculuğunda Çînvâd Köprüsünden geçer. Mazdeist inanışa göre, bütün ölülerin ruhları bu köprüden geçer. İyiler için 27 m genişliğinde, kötüler
için “kıldan ince kılıçtan keskincedir.” Dev günahkârları cehenneme fırlatır
(Ardâvîrâf 2011: 18, 30-34, 54). Zerdüşt kültürü etkisinden Şiâ dünyasına
taşınan bilgiler içinde, Hz. Ali’ye mal edilen sırat köprüsünden geçiş yer alır.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
101
Mehmet Naci Önal
Burada Çînvâd köprüsü yerine Jızat ve Keramet-i İmam Ali yer alır (Ünlüsoy
2014: 358-382).
Sırat yolculuğuna benzer bilgiler gök Tanrı inanışında da vardır. Kam yer altı
tamu (cehennem) yolculuğunda kıldan ince köprüden geçmek zorundadır
(İnan 1995: 107; Bayat 2019: 47).
4. Miraç ve Kırklar Cemi
Alevi-Bektaşi kültüründe miraç özel bir konuma sahiptir. Alevi-Bektaşi kültürünün emirlerini içeren “Buyruk”larda “Kırklar Cemi” ile miraç ilişkisi anlatılır. Rivayete göre, Muhammet miraca çıktığında yolda bir aslan görür. Bir
ses: “Aslan senden bir nişan ister, yüzüğünü ver,” der. Çıkarıp hatemi ağzına
verir. Böylece bir nişan olur. İçinden “Amcaoğlu Ali burada olsaydı bu aslanın
hakkından gelirdi” diye geçirir. Yedinci kata ulaşır. Allah’la buluşur. Hakk’ın
yüzünü görür, sessiz ve sözsüz olarak doksan bin sır söyleşirler. Doksan bin
kelamından gayri otuz bini de şeriatla ilgilidir. Toplamı yüz yirmi dört bin
kelam konuşulur. Bunlardan altmış bini Ali’de sırrolur.
102
Muhammed miraçtan dönerken Mina’da bir kubbe görür. Kırkların sohbette cem oldukları eve uğrar. İzin vermezler, birkaç kez gaipten uyarılar alınca:
“Yoksulların hizmetçisiyim.” dediğinde kapı açılır. Kapıyı açıp içeri varır. Bir
başka anlatımda, ilk girişte Kırklardan biri: “Kimdir” diye sorar. Gaipten gelen
ses: “Muhammed Nebi geldi” şeklindedir. İçeri girer, kendisine yer gösterilir.
Ondan sonra Cebrail gelir, hatemi (mühürlü yüzüğü) çıkarıp önüne koyar. O
zaman Kırklar ayağa kalkarlar. Peygamber yerine oturur. Muhammed sizler
kimlersiniz, diye sorar: “Biz kırklarız bir gönül, bir cihetiz, derler. Birimiz ne ise,
varımız odur.” Kırkların hangisinin büyük hangisinin küçük olduğu anlaşılmaz.
Bunu üzerine: “Sizin küçüğünüz kimdir, ulunuz kimdir?” diye sorar. Bu soruya
hep birlikte cevap verirler. Kırklar birdir, birimiz kırktır, derler. “Sizin biriniz ne
oldu?” diye sorunca Kırklar: “Seyyidullah gitti.” derler. Sonra da “Ya Muhammed ne çok sordun.” derler. Salmani’yi Hızır bil derler. O zaman Peygamber
Kırklardan nişan ister. Kırklardan biri kolunu kaldırır, Muhammed neşter vurur. Kırkların her birinden aynı anda birer damla kan akar.
Salman Fars’tan gelir. Bir tane üzüm getirir. Bazı Alevi rivayetlerinde Miraç’ta
Hz. Muhammed’e süt, bal ve elma verildiğine inanılır. Bal aşka, süt sevgiye,
elma dostluğa işarettir. Muhammed bu üzümü ezip şerbet eyler. Kırklar içip
coşarlar. Ayağa kalkıp sema dönmeye hu hu demeye başlarlar. Muhammed
semaya girer. Sarığı başından düşünce kırk pare olur, bunu da Kırklar kuşanırlar. Ali ötekilerden daha taşkın bir vaziyette cezbe içinde ortaya atılır.
Bu sırada ağzından Hz. Muhammed’in (miraçta iken) aslana atmış olduğu
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
mühürlü yüzüğü çıkarır. Muhammed o zaman Ali’yi tanır ve onun gerçekliğini anlar. Hakk’ın anlaşılması için âyin-i cem gelenek olur. Diğer anlatımda,
Pirlerinin Şah-ı Merdan Ali olduğunu söylerler. Meclise Ali gelir, saygıyla
karşılanır. Elindeki nişanı, mührü görürler. Sahabe Muhammed’e Allah’ın ne
buyurduğunu beyan etmesini ister. Dil ile ikrar, kalp ile tasdik edip iman
ve emek gerektiğini söyler. Özünü, ehlini ve dilini yâr eylemelerini belirtir.
Hakikat nedir diye sorduklarında: “Hakikat Şah-ı Merdan Ali hakkında geldiğini, varın ona iradet getirin.” der.
Buyruklar üzerinde çalışan S. Aytekin Maraş Nüshasındaki “Kırklar
Cemi”nde de benzer bilgiler olduğunu yazar. Maraş Nüshasındaki küçük
farklar şöyledir. Kırklar meclisinin kapısını ilk çaldığında, kendini Peygamber
olarak tanıtır. Kapı açılmaz. İkincisinde de aynı şey olur. Üçüncüsünde kendini “fakir” olarak ifade eder ve kapı açılır. İçeriye girdiğinde kırkları görür.
Bunlardan yirmi ikisi kadın, on yedisi erkektir. Kolları kesildiğinde otuz dokuzunun kolundan kan damladığı, kırkıncının pencereden içeri kan damladığı görülür. Bu yazmanın sonunda Hz. Muhammed ve Hz. Ali birbirleriyle
musahip olurlar (Aytekin 1958: 7-9; 155-161; Gökbel 2019: 595-596).
Alevi kültüründe miraç tazelenme, arınma ve nefsin ölümüdür. Tarikat yoluyla yeniden doğuş anlamına gelir. Anasız babasız doğuş olarak dünyaya
ikinci kez gelişin simgesidir. Miraç yenilenme, evrenle ve doğayla kucaklaşma, Tanrı ile bir olma, gizlerin özüne inme demektir. Alevi kültüründe
“Miraç kutlama” sözü oldukça yaygındır. İlk anlamı ikrar verme, nasip alıp
tören bittikten sonra söylenen tebrik; ikinci anlamı görgüden geçerek ikrar
tazeleyen ruhsal açıdan temizlenen talibe tören sonrası kutlama ifadesidir:
“Miracın kutlu olsun!”
Alevi-Bektaşi kültüründe “miraç görmek” (erkân görmek) uyarıcı (mürşit) katına varıp erkân ile meydan görerek Bektaşi olmaya verilen addır. Bektaşilerde
isteklinin nasip almasına miraç denir. Miraçlama, ayin-i cem törenlerinde Hz.
Muhammed’in miraca gidişi sırasında yolda rastladığı aslana yüzüğünü vererek
yoluna devam etmesi, Allah ile görüşmesi, miraçtan sonra, kırklar meclisine
katılması, üzümü ezip kırklara pay etmesi ve sonunda onlarla birlikte semah
etmesi inancını anlatan şiirlere verilen addır (Artun 2014: 360).
Hz. Ali’nin bir aslan şeklinde/donunda miraçta görünmesi, olağanüstülükler
içine bir olağanüstülük daha yerleştirmek demektir. Mucize içinde bir mucize
söz konusudur. Ali’nin aslan sıfatını almasının olağanüstü öyküsü anlatılır, bu
vesileyle Alevi kültürü içindeki büyüklüğüne delil oluşturulur. Ali, bütün savaşlarda aslan gibi savaşmış, pek çoğunda komutanlık yapmıştır. Miraç içinde
aslan karşısına çıktığında içinden Peygamberin: “Ali yanımda olsaydı.” ifadesi
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
103
Mehmet Naci Önal
ona olan güveninin ve zor zamanlarda yanında olduğunun ima edilmesidir.
Evliya ve erenlerden kırk kişinin ermiş olduğuna, içlerinde Hz. Muhammed,
Hz. Ali, Fatıma, Salman-i Farisi’nin bulunduğuna, kırkların gizli güçleri
olduğuna inanılır, kutsallıklarına saygı gösterilir. Miraçta Ali’nin aslana dönüşümü, don değiştirme yeteneği, mitolojik bir derinliğe işaret eder. Burada
kam ile bağlar kurulur, İslam öncesi din adamlarının bu olağanüstülükleri
İslam sonrasına taşınır. Kamlar da her türlü canlı varlığın kılığına dönüşebilir.
Hz. Ali’nin miraçta aslan suretinde yer alması, reenkarnasyon inanışının bir
başka boyutudur (Roux 2011: 59-60).
104
Muhammet ve Ali’nin musahip olmaları, Ali’nin diğer olağanüstülükler göstermesi, Allah-Muhammed-Ali üçlemesi, Ali sevgisinin ne denli ileri boyutlara taşındığının göstergesidir. Seyyid Hüseyin, Fuzuli gibi Alevi Bektaşi
şairler yanında, Yazıcıoğlu Mehmet ve Şemseddin Sivasî gibi Sünni isimler
de Ali’nin mucizeleri hakkında benzer bilgilere eserlerinde yer verirler (Ünlüsoy 2014: 358-382). Ali hakkında anlatılan efsaneler, Alevi sözlü kültürü
içinde devam ettirilir (Önal 2003: 343-366; 2013: 343-366). Hz. Ali cenkleri
Türk halk edebiyatında büyük bir külliyat oluşturur (Çetin 1997; Demir ve
Erdem 2007).
Miraç sonrası olanlar, Alevi kültüründeki sistematiği verir. Kadın erkek
denktir. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir. Anlatılanlar, kesrette vahdet, vahdetteki inancın açığa çıkarılması, Kırklar (Ashab-ı Suffa)’ın pirinin
Ali olması, onun şah-ı velayet (velilerin şahı) sıfatını kazanması anlamında
gelir (Gökbel 2019: 498-500).
Meşhur kırklar meclisi veya kırklar içinde, tevazua, bir olmaya ve eşit olmaya
işaret edilir. Muhammed’in Peygamberliğini değil, insan olma yönünü öne
çıkarılır, Peygamberlik imtihanından geçirilir. Bir üzüm tanesinin kırklar arasında nasıl pay edileceği akıl yoluyla sınanır. Aralarında büyük küçük yoktur,
denk bir durum söz konusudur. Bu durum Peygamberin dahi içinde bulunduğu bir eşitlik anlamına gelir. Peygamberliğin manası akıl ve birliğe taşınır.
Bu taşınma olağanüstülükleri de içine alacak şekilde biçimlendirilir. Bir kan
damlasının herkesten aynı anda akması bunun işaretidir.
Alevi sözlü kültürü, Hz. Ali’yi ulular. Bu yapılırken Hz. Muhammed’le kimi
zaman eşitleme veya denkleştirme yoluna gidilir; buna rağmen Ali’nin üçleme içindeki yeri son sıradır: Allah-Muhammed-Ali. Büyük Alevi ozanlar bu
üçlemeye dikkat ederlerse de, yine de merkezde Ali yer alır. Şiirlerin konuları
Ali etrafında yoğunlaşır. Düvaz İmam şiirleri Ali soyu üzerinden yürütülür.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
SoNuç
Türk Müslümanlığı bağlamında İslam öncesi eski inançlardan İslam’a geçişte
en çok etkilenilen muazzam olay şüphesiz miraçtır. Kamların adanan kurbanın ruhunu, gök katına çıkarmak için yaptıkları ayinler bilinir. Yükselme ritüelleri dünyanın pek çok inanışında yer alır. İlahiyat araştırmacıları arasında
miraç tam manasıyla bir “mesele” teşkil etmektedir. Birbirleriyle farklı bakış
açıları ortak paydalardan çoktur. Ortak paydalar sadece Kur’an-ı Kerim’de geçen bilgilerle sınırlıdır. Hadis, tefsir, hilye, siyer kaynaklarına, oradan edebiyata ve sanata, ardından halk inançlarına taşınan kocaman külliyat/lar birbiriyle
az örtüşür haldedir.
Okuryazar olmayan halkın pek çoğu konar-göçer olan ve Arapça bilmeyen,
geçmiş zamanın yaşam koşulları içinde, bilgi edinmenin zor olduğu çağlarda
duymaya yönelik dini algılamalar söz konusudur. Burada aracı kişiler önemli
bir yer tutar. Eski kamların yerini alan babalar/veliler/pîrler/şeyhler üzerinden dini bilgiler öğrenilir. Algıların sırrı, halkın eski bildikleri ile yeni öğrendikleri arasında uyumlulaştırma gayreti içinde aranmalıdır. Ulu şahsiyetler
hakkında anlatılan efsaneler/menkıbeler bu duruma örnek oluşturur. Eski ve
yeni inançlar arasındaki gidiş-gelişlerle kişiler yüceltirken uyumlulaştırılmış
dini bir bellek -oluşturulur.
Mevlâna ulu bir yere, miraca yerleştirilir. Abdülkerim Satuk Buğra Han ve
ahalisiyle Müslüman olurken hakkında miraç dâhil olmak üzere anlatılan
olağanüstü pek çok efsane vardır. Bu efsanelere dayalı gelenek, inanç algılarını biçimlendirmiştir. Kolektif toplum ve düşünce yapısını da dikkate almak,
efsanevî düşünme biçimiyle birlikte inanç tarihinin gerçekliği kavramak gerekir. Bir yanıyla İslam öncesi inanç kodları İslam sonrası ile uyumlu hale
getirilirken öte yanıyla yönetici/ler efsanelerle adeta kutsal bir kişiye dönüştürülür. Abdulkerim Satuk Buğra Han için anlatılan efsaneler/kerametler/
mucizeler, İslam öncesi inançlarla örtüştürülerek Türklerin İslamlaşması süreci kolaylaştırılmıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Besmele Şerhi adlı eseri hem dini hem de mitolojik
bir uyumlulaştırmadan oluşan pedagojik bir eserdir. Diğer sûfiler gibi o da
halka anlayacakları hâl ile olağanüstülükle bezenmiş kâle/lisana döker. Peygamber aracılığıyla insanlara gönderilen kitabın sınırlarını aşan, peygamberlerin ardılları ermiş kişileri öne çıkaran ve bilinenin dışına düşen “sözlü İslam
tarihiyle” karşı karşıya kalırız. Alevi-Bektaşi-Sünni halk dindarlığı/Müslümanlığı içinde, fark etmeksizin İslam öncesi birtakım mitler/efsaneler/halk
inanışları İslam’a taşınmıştır.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
105
Mehmet Naci Önal
İslam öncesi mit, efsane/menkıbe, halk inançlarının hepsi inanç kodludur
ve halk Müslümanlığını içinde olabildiğince harmanlanmıştır. Bu geçişler
ve algıların nasıl ve hangi ortamlarda gerçekleştirildiği meselesi, ilahiyatçılar
kadar, halk kültürü ile iştigal edenlerin görevleri arasındadır. Bu değişim ve
dönüşümlerin nerelerden nerelere intikal ettiği ve algılandığı meselesi, gelecekte de pek çok araştırmaya açık bir mevzudur.
106
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
KAYNAKLAR
Ahmet Eflȃkî, Ȃriflerin Menkıbeleri (Menakıb al- Ȃrifin) I, (çev. Tahsin
Yazıcı), İstanbul: Hürriyet Yayınları.
Akalın, L. Sami (1993). Türk Folklorunda Kuşlar, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
Ardâvîrâf, (2011). Ardâvîrâfnâme (Cennet, Araf ve Cehennem), (çev. Nimet
Yıldırım), Ankara: Pinhan Yayınları.
Arslan, Mehmet (2019), Manzum Mi’râc-nâme ve Mi’râciyyeler, Sivas: Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi Yay. 2 Cilt.
Artun, Erman (2014). Ansiklopedik Halkbilim / Halk Edebiyatı Sözlüğü
Tanımlar-Motifler-kavramlar, Adana: Karahan Yayınları.
Aytekin, Sefer (1958). Buyruk, Ankara: Emek Basım Yayınevi.
Azimli, Mehmet (2009), “İsra ve Miraç Olayları Üzerine Bazı Mülahazalar,”
Bilimname, XVI, s. 43-58.
Banarlı, Nihad Sâmi (1987). Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, Destanlar
Devrinden Zamanımıza Kadar, İstanbul: MEB Yayınları.
Bayat, Fuzuli (2007). Türk Mitolojik Sistemi Kartal Dişi, Mitolojik Ana, Umay
Paradigmasında İlkel Mitolojik Kategoriler, İyeler, Demonoloji 2, İstanbul:
Ötüken Yayınları.
Bayat, Fuzuli, (2019). Türk Şaman Metinleri Efsaneler ve Memoratlar, 3. bs.,
İstanbul: Ötüken Yayınları.
Çetin, İsmet (1997), Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknȃmeleri, Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları.
Deniz, A. Çağlar (2019), “Mucizelerin İkonografisi: Miraç ve Miraçnameler,”
Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi, S.19, s.225-283.
Demir, Necati ve Mehmet Dursun Erdem, (2007). Hazret-i Ali Destanı,
Ankara: Destan Yayınları, 2 cilt.
Demir, Necati (2017). Satuk Buğra Han Destanı, 3. bs., İstanbul: Ötüken
Yayınları.
Eliade, Mircea (1992). İmgeler ve Simgeler, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay),
Ankara: Gece Yayınları.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
107
Mehmet Naci Önal
Gökbel, Ahmet (2019). Ansiklopedik Alevi Bektaşi Terimleri Sözlüğü, Ankara:
AKM Yayınları.
Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî (2007). Besmele Şerhi (Şerh-i Besmele), (hzl.
Hamide Duran), Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
İmâm-ı Gazâlî (1993). Kur’ân-ı Kerîmde Kıyamet ve Âhiret, 11. bs., (çev.
Ömer Beğ), İstanbul: Hakikat Yayınları.
İmam-ı Gazâlî (tarihsiz). Allah Nizamında Kalplerin Keşfi (çev. Atilla
Cengizoğlu), İstanbul: Merve Yayınları.
İnan, Abdulkadir (1995). Tarihte ve Günümüzde Şamanizm Materyeller ve
İncelemeler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
İnan, Abdulkadir (1998). “Beltir Türklerinde Göktanrıya Kurban Töreni,”
Makaleler ve İncelemler, 2. bs., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Ankara,
s.215-221.
İsen, Mustafa (1990). Latîfî Tezkiresi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Karakurt, Deniz (2011). Açıklamalı Ansiklopedik Mitoloji Sözlüğü, e-kitap.
108
Köprülü, M. Fuad (2005). Türk Tarih-i Dinîsi, Ankara: Akçağ Yayınları.
Muslihiddin Vahyî (2001). Mi’raç’ül-Beyân Miracın Tasavvufi Boyutu, (hzl.
Mustafa Tatçı-Cemâl Kurnaz), Ankara: Bizim Büro Yayınları.
Namlı, Tuncer (2015), “Dil ve Vahiy Tarihine Işık Tutan Çarpıcı Sȗre
Başlıkları: Mukattaa Harfleri,” Eskiyeni, Sayı: 30/Bahar, s.85-131.
Ocak, Ahmet Yaşar (1983). Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç
Motifleri, İstanbul: Enderun Yayınları.
Ocak, Ahmet Yaşar (1992). Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler
(Metodolojik Bir Yaklaşım), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Ögel, Bahaeddin (1995). Türk Mitolojisi Kaynaklar ve Açıklamaları ile
Destanlar, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Cilt.
Önal, Mehmet Naci (2003). Muğla Efsaneleri (Araştırma-İnceleme), Muğla:
Muğla Üniversitesi Yayınları.
Önal, Mehmet Naci (2013). “Muğla’da Alevi-Tahtacı Kültürü,” Turkish
Studies, S. 8/9, s. 343-366.
Pritsak, Omelyan (1993). “Karahanlılar,” İslam Ansiklopedisi, İstanbul: MEB
Yayınları, 6. Cilt, s. 251-273.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
Türk Halk Müslümanlığında Miraç Algısı
Radloff, W. (1986). Sibirya’dan Seçmeler, (çev. Ahmet Temir), Ankara: Kültür
ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Roux, Jean Poul (2011). Eski Türk Mitolojisi, (çev. Musa Yaşar Sağlam),
Ankara: Bilgesu Yayınları.
Turan, Osman (1990). Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul:
Nakışlar Yayınları.
Turan, Osman (1993). “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih,” Selçuklular ve
İslamiyet, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, s.147-187.
Ünlüsoy, Kamile (2014). “Şiî Kültüründeki Mucizeler Üzerine Bir
Değerlendirme: Abbas Azîzî’nin “320 Dasıtan Az Mu ‘Jizat ve Kerâmât-ı
İmam Ali (A.S.) Eseri Örneğinde,” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
S.35, s.358-382.
Yavuz, Salih Sabri (2005). “Mirâc”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
İstanbul, 30. Cilt, s.132-135.
Yazır, Elmalı’lı Muhammed Hamdi (tarihsiz). Hak Dini Kur’an Dili, Eser
Neşriyat, 5. Cilt, s. 3141-3145.
ERDEM, Haziran 2021; Sayı: 80; 89-110
109